"GDO Neden Üretildi?" makalesine ulaşmak için tıklayın.

advertisement
1
O Kandemir
GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ ÜRÜNLERİN İNSAN VE ÇEVRE ÜZERİNDEKİ
ETKİLERİ
Prof Dr Olcay KANDEMİR
ÖZET: Genetiği değiştirilmiş organizma (GDO), biyoteknolojik yöntemlerle doğal
genetik materyali değiştirilerek yeni özellikler kazandırılmış canlıdır. Dünyada aç
ve yetersiz beslenen insan sayısındaki artış sebep gösterilerek, 70’li yıllardan bu
yana modern biyoteknolojik çalışmaların hız kazandığını görüyoruz. Özellikle
gelişmiş ülkelerde üretilen GD tohumlarla Afrika ve Asya ülkelerinde GD tek ürün
tarımı teşvik edilmiştir. Zamanla GDO ürünlerin insan sağlığı ve çevre üzerine
olumsuz etkilerini gösteren bilimsel çalışmalar da artmıştır. Rekombinant
DNA’nın horizontal olarak diğer canlılara transferi gösteren araştırmalar dikkat
çekicidir. Üstelik GD ürünler yaygınlaştığı halde, FAO verilerine göre dünyadaki
açlık tehlikesi daha da artmıştır. GDO’larla ilgili endişeler sonucu dünyada ve
ülkemizde GD ürünlerle ilgili bazı yasal düzenlemeler yapılmıştır, ancak daha da
detaylandırılması gerekir.
Anahtar kelimeler: GDO, gen transferi, yasal düzenlemeler, GD ürünler, altın
pirinç
THE EFFECT OF GENETİCALLY MODİFİED ORGANİSMS ON HUMAN RACE
AND ENVIRONMENT
SUMMARY : Genetically modified organism (GMO), is a product, where natural
organic life forms are changed genetically by using biotechnologic methods.
Since 1970, the usage of biotechnologic methods are growing due to hunger and
insufficient nutrition in human race. The genetically modified seeds, which are
produced in the most developed countries, are being encouraged to use in
African and Asian countries as a single genetically modified product. Scientific
studies about GMO, which proves the harmful effects to human health and
nature, has increased within the last years. Studies about horizontal transfers of
recombinant DNA to other life forms is quite interesting. In spite of the
generalization of genetically modified products, the world hunger problem is
increasing according to FAO data. Because of concern about genetically
modified products, in many countries and Turkey many legal modifications have
been made but there is more detailed work needed.
Key words : GMO, gene transfer, legal modifications, GD crops, golden rice
GİRİŞ
2
O Kandemir
Genler her hücrenin çekirdeğinde bulunan ve hücrenin sahip olduğu bütün
özellikleri ve fonksiyonu belirleyen yazılım materyalidir. Her canlının kendine has
ve tek olması işte bu genlerde şifrelenen özelliklerden kaynaklanır.
Genetiği değiştirilmiş organizma (GDO), genetik materyali (DNA) doğal olmayan
yolla farklılaştırılmış canlıdır. Bunu yapan teknolojiye modern biyoteknoloji, gen
teknolojisi, rekombinan DNA teknolojisi veya genetik mühendisliği gibi isimler
verilmiştir. Amaca uygun olarak seçilmiş bazı genler bir canlıdan diğerine transfer
edilir, böylece bu genlerin sağladığı özellikler yeni canlıda ortaya çıkar. Bu işlem
birbiriyle hiç ilgisi olmayan türler arasında bile yapılabilmektedir.
Rekombinant DNA teknolojisi, çeşitli materyallerden genlerin izole edilip istenilen
genlerin klonlanması ve bunların çeşitli araştırmalarda kullanılması
uygulamalarıdır. Genetik mühendisleri 1970’lerde Kaliforniya’da enzim kullanarak
rekombinant DNA’yı izole etmeyi başarmışlardır. Bir canlıdan DNA’nın elde
edilmesi (ekstraksiyon-pürifikasyon), sonra parçalara ayrılması (fragmentasyon),
daha sonra da çeşitli yöntemler kullanılarak bu fragmentlerin sayısının artırılması
(klonlama) evreleri sonrasında elde edilen gen parçaları hedef canlının DNA’sına
yerleştirilir.
Neden genetiği değiştirilmiş besin üretildi?
Yetiştirilen ürünlerin besin değerini arttırmak, daha güzel görünüm, daha uzun raf
ömrü sağlamak, daha çok ürün elde etmek gibi çeşitli idealist hedefler
gösterilerek çeşitli
bitki, hayvan, bakteri ve viruslar arasında genetik materyal transferi yoluyla GD
ürünler elde edilmiştir.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütünün (FAO), dünyada aç insan sayısının
2010 yılında ilk kez 1 milyarı aştığını açıklamıştır. FAO verilerinde, 2009 yılında
aç ve yetersiz beslenen insan sayısının 2008’e göre 100 milyon daha arttığı ve
özellikle Asya-Pasifik bölgesinde bu sayının 650 milyona ulaştığı bildirilmiştir.
Ayrıca Gıda Güvenliğinin sağlanabilmesi için 2050 yılına kadar her yıl tarım
sektörüne 120 milyar doların üzerinde bir yatırım yapılması gerektiği
vurgulanmıştır (9). FAO’ya göre, dünyada kültür altındaki toprakların yaklaşık %
90’lık bir bölümünde üretimi sınırlayan kuraklık, tuzluluk gibi değişik fiziksel ve
kimyasal problemler bulunmaktadır. Bu problemlerin çözümünde modern
biyoteknolojik yöntemlerin kullanılması önerilmekte ve gelişmiş ülkelerin,
transgenik bitki ve hayvanlar üzerindeki bilimsel araştırmaları devam etmektedir
(32, 33).
Transgenik bitki ve hayvan üretiminin ileri sürülen temel amaçları (29):
1.
Verim kapasitesi yüksek ve marjinal koşullarda büyüyebilen, kalite
etmenlerince zengin yeni bitki genotiplerini geliştirmek
2.
Tarım ilaçlarının (pestisit, herbisit..) kullanımını azaltmak, bakteri, mantar,
viruslara dirençli ürün elde etmek,
3.
Hayvan yemlerinin kalitesini iyileştirerek hayvancılıkta besleme değerlerinin
3
O Kandemir
arttırmak, besi performansının yükseltmek,
4.
Hayvan ürünlerinin (et, süt, yumurta v.b) miktar ve kalitesini arttırmak, yeni
protein kaynaklarını belirlemek
5.
Hayvan sağlığını korumak, hastalıklara karşı direnci ve üremeyi arttırmak
Ürün ıslahı 1970‘den itibaren genetik araştırmalara konu oldu. Dünyada modern
biyoteknoloji yöntemler kullanılarak en çok üretimi yapılan GD bitkisel ürünler:
1.
Ürünün kendisinin yiyecek olarak üretilmesi: En çok GD mısır, soya, pamuk,
patates, domates, pirinç, balkabağı, ayçiçeği, yer fıstığı, kasava ve papaya.. Muz,
ahududu, çilek, kiraz, ananas, biber, kavun ve karpuzda halen çalışmalar devam
etmektedir.
2.
GD üründen elde edilecek diğer yan ürünler: protein, mısır, soya unu ve
yağı,
3.
GD mikroorganizmalardan besin katkı maddelerini üretmek: Renk, vitamin,
esansiyel amino asit, demir vb takviyeleri, vit A, vit C
4.
GD mikroorganizmaların ürettiği enzimler kullanılarak elde edilen ürünler:
GD mikroorganizmanın ürettiği glukoz izomeraz enzimi kullanılarak nışastadan
yüksek fruktozlu mısır şurubu elde edilmesi gibi.
Danimarka’da yapılan bir çalışmada; içeceklerde tatlandırıcı olarak kullanılan bir
enzim üretilmiştir. Bu enzimin pH değişikliklerine dayanıklı olduğu bulunmuştur .
Bu teknoloji ile peynir mayası için üretilen bir enzim sayesinde % 60 daha sert
peynir yapımı sağlanmıştır (34,35).
5.
Virus transgenleri: Bitkilerde hastalık yapan virusun genetik materyali, bitki
genomuna verilirse o virusa dirençli olur (tip IV geni).
Bilim adamları bu işlemin risk değerinin tam olarak belirlenmediğini
düşünmektedirler. İnsan genomuna entegre olan virus parçacığı, protein sentezi
veya protein sentezine aracılık eden RNA inhibisyonuna neden olabilir.
Beklenmedik bir mutasyona veya DNA hasarına da neden olabilir. Bu konuda
çalışan bir virolog tarafından bildirdiğine gore, EFSA (European Food Safety
Authority), bu konuda bir çalışma yaptırıyor ve sonuçlar ortaya çıkınca panik
oluyor. Çıkan makaleyi engellemeye çalışırken bunun okunmamasını sağlamak
istiyor. İlgili ve yetkili kişiler bu makaleyi anlamadığından aradan yıllar geçiyor.
Bu çalışmalara örnekler: Bacillus thuringiensis isimli bakterinin toksini tarımda
böcek ilacı (pestisit) olarak halen kullanılmaktadır. Gen mühendisleri bu
bakteriden elde ettileri toksin kodlayan geni bitki DNA’sına yerleştirerek pestisiti
kendisi üreten bitki tohumu elde etmişlerdir. Böylece bu toksin bitkinin kendisi
tarafından sürekli olarak üretilecek ve ürünün içinde bulunacak, çiftçi pestisit
kullanmayacaktı.
Virus direncini sağlamak için de bitkilerde hastalık yapan viruslardan elde edilen
genler kullanılarak bu virusların yaptığı hastalıklara daha dirençli tohumlar elde
edildi. Herbisid toleransını sağlayan gen ise herbisidlere dirençli bazı
bakterilerden elde edilmiştir.
ABD’de 90’ların ortalarında Roundup herbisitine dirençli (Roundup Ready)
tohumları genetik mühendisleri tarafından üretildi. Agrobacterium tumefaciens,
4
O Kandemir
toprakta yaygın olarak bulunan ve bitkilerde hastalık yapabilen bir bakteridir. Bu
bakteriden alınan genetik materyal bitki hücresine verilerek ve enfeksiyona
dirençli tohum elde edilmiştir. Bu süper tohumlar halen ABD’nin her yerinde
soyanın %90’ı, mısır ve pamuğun %70’den fazlasının üretiminde
kullanılmaktadır.
Vücutta A vitaminine dönüşen beta karoteni ihtiva eden GD pirinç (golden rice)
yapılarak özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki halkın Avitamini eksikliğini
hafifletecek bir yol olarak sunuldu. A vitamini, sağlıklı görme, viral
enfeksiyonlardan korunma için gereklidir.
Ayrıca Bt mısır, soya, üzüm çekirdeği yağı , pamuk, papaya, patates, pirinç,
domates gibi ürünler de üretildi (4).
GDO’lar tarım, tıp, sanayi, kimya ve birçok alanda da kullanılmaktadır.
Buraya kadar gen teknolojisinin faydaları ile ilgili yapılan açıklamaların aksini ileri
süren gıda, tarım ve tıp alanlarında bilimsel çalışmalar da ortaya çıkmaya başladı
(1,25).
Genetik mühendisliğinde farklı bir canlı türünden alınan bir gen paketi alıcı
organizmaya verilir. Bu taşıyıcı paket, genellikle patojen bakteri ve viruslardan
alınan genetik materyaldan oluşur. Gen eklenen bitkilerdeki potansiyel problem,
belli fayda için verilen yabancı genin toprak ekolojisine geçişini önleyen bariyerin
yıkılmasıdır (20).
1997’de Ho, M.W. & Tappeser, B. genetiği değiştirilen ürünlerle farklı bakteri
türleri arasında genetik materyal transferi olduğunu ispatladır. Böylece insanda
hastalık yapabilen yeni tedaviye dirençli bakteri türlerinin ortaya çıkma tehlikesi
ile karşı karşıya kalındı. 1998’de aynı bilim adamları gen alışverişinin mantarlar
ve daha farklı organizmalarla hatta memelilerle de olabileceğini bildirdiler.
GDO’lu ürünlerden topraktaki bakteri ve mantarlara, ve diğer canlılara geçen bu
taşıyıcı DNA’lar çok büyük sıkıntılara neden olabilir. Yani bir canlıya verilen
yabancı gen paketi içindeki gen parçacıkları burada durmuyorlardı. Çoğalan
hücrelerle birlikte çoğalan genetik mateyal, sindirim sisteminde parçalanmıyor,
kendisini taşıyan hücre ölse de vücutta hatta toprakta yaşamaya devam ediyor,
başka canlıların hücrelerine girerek etkilerini devam ettiriyorlardı. Böylece yeni ve
daha tehlikeli bakteriler ortaya çıkması beklenir. Taşıyıcı DNA hem ölen
hücrelerden açığa çıkar, hem de yaşayan hücrelerden aktif olarak salgılanır ve
diğer hücrelere transfer olabilir. Transgenik DNA alımıyla doğada horizontal gen
transferi de meydana gelebileceği gösterilmiştir (23). Mesela Bt toksini doğal
olanın tersine toprakta kaybolmuyordu. Bt kodlayan genetik materyalin topraktaki
partiküllere hızla bağlandığı ve toprak bakterileri tarafından parçalanamayıp,
toprakta BT toksini yapımının devam ettiği bildirilmiştir (18,19,26,27).
Bt ürüne ve diğer GD ürünlere maruz kalanlarda, bu ürünlerle çalışanlarda allerjik
reaksiyonlar en erken bildirilen olumsuz etkilerdendir (4).
*Brezilya’da soyaya aminoasit profilini güçlendirmek için fındık-ceviz gibi sert
kabuklu yemiş gen proteininin aktırılması sonucu meydana gelen ürün, allerjik
reaksiyonları artırması nedeniyle piyasadan çekilmiştir (37).
* Genetiği değiştirilmiş mısır ile 90 gün boyunca beslenen farelerde hepatorenal
toksisite saptanmıştır. Araştırmanın sonuç kısmında bu ürünle ilgili daha uzun
5
O Kandemir
süreli çalışmalar yapılması gerektiği önerisinin yanı sıra, genetiğiyle oynanmış
ürünün çok da güvenli olmadığı uyarısına yer verilmiştir (38)
*Başka bir çalışmada da toprakta normalde bulunan ve insana patojen olmayan
cyanobacteria’nın Bt toksini genini diğer bakterilere transfer ettiği gösterilmiştir .
Böylece aslında pestisit olarak kullanılan bu toksinin, diğer hedef olmayan
organizmalar için de zararlı hale geldiği vurgulanmıştır . Toprak, içinde
bakterilerin çok miktarda bulunduğu bir vasatdır. Toprakta bulunan bazı bakteriler
toksine dirençli oldukları için sayıca artarken diğer mikroorganizma türlerinin
ortadan kalkacağı, toprağın verimsizleşeceği ve böylece ekolojik dengenin
bozulacağı tehlikesi bilim adamları tarafından bildirilmektedir. Yeraltı suları ve
toprak erezyonu ile GD mikroorganizmaların çevreye yayılması geniş bir
coğrafyada toprağın verimliliğini düzeltilemeyecek şekilde azaltır (11).
1990’ların başınd, a soya ve soya ürünleri süpermarketlerde mucize besin olarak
sunuldu ve sağlıklı olduğu anlatıldı. Kolesterolü düşürdüğü, meme ve prostat
kanserini önlediği ileri sürüldü. Vejeteryanlar veya eti az tüketenler soyaya
yöneldiler. Yapılan çalışmalarda bunun tersi bilgiler elde edildi. Organik soyanın
bile sağlığa yararlı bir besin olmadığı, GD soyanın ise prostat, meme kanserleri,
allerjik reaksiyonlar, hormon bozukluğu ve gebelikte bir takım sıkıntılara yol
açtığı, GD soya içinde bulunan glyphosate denilen herbisitin, kadınlarda üreme
hormonlarının dengesini bozduğu, östrojen sentezini azalttığı, plasentaya toksik
etkisi nedeniyle erken doğum, doğuştan ciddi sakatlıklar ve anne karnında bebek
ölümüne neden olduğu bildirilmiştir (6,15).
Bir çalışmada GD soya ile beslenen ileostomili insanların ince barsak dokuları
incelenmiş, enterositlerde transgen tesbit edilmiş, ancak kesi olmayan intakt
mukozada transgen görülmediği bildirilmiştir (21).
GD ürünlerin özellikle infant döneminde daha etkili olduğu gösterilmiştir. İmmatür
gut epiteli makromoleküler geçişe daha müsaitdir. İmmun sistem 3-5 yaşına
kadar yeteri kadar gelişmemiştir. Çok az miktarda glyphosate verilen hayvan
embriyolarında merkezi sinir sisteminde hücre ölümü, kafa çapında küçüklük, göz
defektleri, böbrek gelişiminde bozukluklar görülmüş, yenidoğan ölümleri, lupus,
deri ve solunum sistemi hastalıkları gözlenmiştir. Soya formüllü mama ile
beslenen bebeklerin vücut ağırlığının belirgin olarak daha az olduğunu gösteren
deneysel çalışmalar yapılmıştır. Bebeklikden sonraki dönemlerde davranış
bozukluğu, besin allerjisi, pubertede kızlarda adet görmeme, erken puberte,
erkeklerde göğüslerin büyümesi, astım, tiroid hastalıkları ve kanser riskinin arttığı
bildirilmiştir (22).
6
O Kandemir
Tablo I. GD ürünlerin neden olduğu hastalıkların interlökinlerle ilişkisi.
Yükselen
interlökinler
Neden olduğu hastalıklar
IL-6
Romatoid artrit, iltihabi barsak hastalığı, osteoporoz, multiple skleroz,
çeşitli kanserler (multiple myelom and prostat kanseri)
IL-13
Allerji, allerjik rinit, ALS (Lou Gehrig's disease)
MIP-1b
otoimmün hastalıklar, kolit
IL-12p70
İltihabi barsak hastalığı, multiple skleroz
Ayrıca GD ürünler vücutta Ig G, Ig E antikorlarını ve interlökinleri artırarak bir
takım hastalıklara neden olur. GD ürünlerin neden olduğu bazı olumsuz etkiler
hayvanlar üzerinde de gösterildi (Tablo II).
Tablo II. Deney hayvanlarında yapılan çalışmalarda GD ürünlerin neden olduğu
durumlar (13).
GD bezelyeler farelerde akciğer hasarına neden
oldu
GD soya ile beslenen sıçanlarda ölüm, düşük
doğum ağırlığı ve kısırlık 5 kat daha fazla görüldü
(10).
GD patates sıçanlarda kansere neden oldu (12)
GD soya ile beslenen erkek farelerin sperm
hücrelerinde hasar ve kısırlık meydana geldi (24,
30)
Sindirim sistemimizde yaşayan yararlı
bakterilerin GD besinlerden DNA alabilecekleri
anlaşıldı
GD soya ile beslenen sıçan embryosunda DNA
fonksiyonunun değiştiği gösterildi
GD besinler sıçan ve farelerde böbrek, karaciğer,
kalp ve dalak hasarına neden oldu (24).
Amerikan çiftçileri GD mısır ile besledikleri inek
ve domuzlarda kısırlık problemi olduğunu
bildirdiler.
Bt mısır sıçanda bağışıklık sistemi hastalıklarına
neden oldu: artrit, osteoporoz, iltihabi barsak
hast
GD pamuk tohumu ile beslenen bufalolarda
düşük, prematür doğum ve ölüme kadar varan
ciddi sağlık problemleri bildirildi (3).
7
O Kandemir
Altın Pirinç: Asyada altın pirinç tarımı Avitamini eksikliği olan hastalar için ve
özellikle beslenme bozukluğu olan Asyanın geri kalmış ülkelerinde hayat kurtarıcı
olacağı ileri sürüldü ve IRRI (International Rice Research Institute) bu tek ürün
projesini yürüttü. Ancak altın pirincin, A vitamini eksikliğini gideremediği hatta
ciddi olarak artırdığı bildirilmiştir. Avit yağda eriyen vitamindir, A vitaminine
dönüştürme işlemi için yağ ve az miktarda çinko da gereklidir. Geri kalmış
ülkelerde beslenme bozukluğu olan insanlar elementler ve yağ oranı düşük
besinlerle beslendiklerinden pirinç Avitden zengin bile olsa β karoten A vitaminine
dönüştürülemez. Bu ülkelerde isal de sık görüldüğünden altın pirinçten A vitamini
elde edilmesi zordur. Dahası altın standart β karoten ve A vitamini ihtiyacının,
biyo-çeşitliliği olan besinlerden sağlanmasıdır. Altın pirinç üretimi gibi tek ürüne
yönelik tarımın desteklenmesi, halkın diyetindeki çeşitliliği yok ettiğinden
beslenme bozukluğunu daha da artırmıştır. Bunun dışında Asya köylerinde
bulunan binlerce doğal pirinç türü yok olmuş, yerine IRRI tarafından hibrid altın
pirinç üretimi teşvik edilmiştir.
Son çıkan bilimsel yayınların vurguladığı gerçek şudur: Asyadaki beslenme
bozukluğunun asıl sebebi besin çeşitliliğinin yok olmasıdır. Aslında yok edilen
lokal bitki türleri, özel besin değerine sahiptir ve o ülkelerin kültürüdür (16).
Pirinç çamuru içine buğday, mısır ve patates tozları katılan hamur yapılır ve
yuvarlanır. Makine tarafından aşırı ince kesitler yapılır. Kesilen cipsler taşıyıcı
bantda arka arkaya yürütülür ve kalıplara basilar. Birbirine uyan şekil kazanır.
Kızgın yağ içine atılır, toz tatlandırıcı püskürtülerek kurutulur. İçinde izin verilen
dozun 500 katı acrylamide vardır. Patates fırınlanırsa kızarmışdan100 kat daha
fazla acrylamide bulunmuştur. Isıya bağlı 800’den fazla bileşik oluşmaktadır.
Bunların 52’si potansiyel karsinojenlerdir. Heterocyclic amines (HCAs), polycyclic
aromatic hydrocarbons (PAHs), and advanced glycation end products (AGEs),
bunların en çok bilinenleridir.
Hayvancılık Alanındaki Gelişmeler: Dünyada hayvancılık üzerinde modern
biyoteknoloji yöntemlerinin kullanılmasıyla yapılan genetik modifikasyon
uygulamaları bitkilerde yapılan çalışmalara göre daha yavaş gelişmektedir ve
ticareti bitkisel ürünlere göre oldukça zordur. Üstün özellikte hayvan elde etmek
için yapay tohumlama, embriyo transferleri ve embriyo veya hücre çekirdeğine
mikroinjeksiyon, gen transferi ve klonlama, nukleus füzyonu teknikleri kullanılır
(8). Bu konuda yapılanlarla ilgili olumlu ve olumsuz birçok görüş vardır.
(14, 17). Brake ve Vlachos Bt mısır ile beslenen broilerlerde izogenik mısır ile
beslenen broilere göre yemden yararlanma oranını istatistiki olarak önemli
derecede düşük bulmuşlardır (7).
Taylor ve arkdaşları ise Bt kanola küspesi kullandıkları broilerlerde kontrol
grubuna göre kesim sonuçları ile vücut kompozisyon değerleri açısından
istatistiki olarak önemli bir fark olmadığını göstermişlerdir (28).
Aulrich ve arkadaşları, yumurtacı tavuklar ve broilerleri %50 oranında Bt mısır
içeren rasyonla ve konvansiyonel olarak yetiştirilen Cesar mısır çeşidi ile
beslemişlerdir, bu iki yem grubu arasında sindirilebilirlik ve enerji muhtevaları
açısından önemli bir fark olmadığını bildirmişlerdir (4).
GD ürünlerin hayvan sağlığını olumsuz etkilediğini gösteren çalışmalar da vardır.
8
O Kandemir
Memelilerde yapılan çalışmalarda GD ürünlerden en çok karaciğer ve böbreğin
etkilendiği gösterilmiştir.
GD ürünlerin özellikle infant döneminde daha etkili olduğu gösterilmiştir. İmmatür
gut epiteli makromoleküler geçişe daha müsaitdir. İmmun sistem 3-5 yaşına
kadar yeteri kadar gelişmemiştir.
Çok az miktarda glyphosate verilen hayvan embriyolarında merkezi sinir
sisteminde hücre ölümü, mikrosefali, göz defektleri, böbrek gelişiminde
bozukluklar görülmüş, yenidoğan ölümleri, lupus, deri ve solunum sistemi
hastalıkları gözlenmiştir.
Soya formüllü mama ile beslenen bebeklerin vücut ağırlığının belirgin olarak
daha az olduğunu gösteren deneysel çalışmalar yapılmıştır. Bebeklikden sonraki
dönemlerde davranış bozukluğu, besin allerjisi, pubertede kızlarda adet
görmeme, erken puberte, erkeklerde göğüslerin büyümesi, astım, tiroid
hastalıkları ve kanser riskinin arttığı bildirilmiştir (22).
2013’de Toxikology dergisinde yayınlanan bir derleme makalede glyphosate’ın
insan sağlığına etkileri ve hastalıkların etyolojisindeki yeri, cheliac hastalığı gibi
otoimmun hastalıklardaki rolü gibi konularda yapılmış çalışmalardan
bahsedilmektedir. Tiroid kanseri, Parkinson hastalığından ölüm ve Cheiac
hastalığı ile tüketilen GD buğday, soya ve mısır tüketimi arasında doğrudan ilişki
olduğu bildirilmektedir (42).
Son zamanlarda biyoteknoloji araştırmaları ile 300 süt ineğine (Holstein) insan
geni verilerek lizozim içeren anne sütü eşdeğeri süt üretildiği, bunun da 10 yıl
içinde anne sütüne alternatif formül olacağı ileri sürülmektedir. Bu konuda yeteri
kadar çalışma ve veri bulunmadığından güvenli olmadığı yönünde görüşler
mevcuttur. (29).
Genetiği Değiştirilmiş ürünlerin % 62’si gelişmiş ülkelerde, % 38’i gelişmekte olan
ülkelerde üretilir. Bu ülkeler: ABD (%74), Arjantin (%15), Kanada (%10),
Avustralya, Meksika, İspanya, Fransa, Güney Afrika ve Çin (%1)’dir. Dünyada
birçok ülke GD ürünlerle ilgili yasal düzenlemelere ihtiyaç duymuştur. AB (Avrupa
Birliği) 1997 yılından itibaren transgenik gıdalar ile ilgili düzenlemeler yapmaya
başlamıştır. Etiketleme bunların içinde önemli bir başlıktır. AB’nin 97/258/EEC
no’lu direktifi ile, GDO‘lu gıdaların zorunlu etiketlenmesi ve insan sağlığı için
tehlike oluşturmamasını garanti altına almayı amaçlar (http://ec.europa.eu).
GDO’ların etiketlenme zorunluluğu ve uluslararası eşik değerleri Tablo III’de
verilmiştir.
Tablo III. Ülkelerin etiketleme ile ilgili eşik değerleri, Viljoen, 2005.
Ülke
AB (27)
Norveç
Rusya
Avustralya/Y Zellanda
Etiketleme
Zorunlu
Zorunlu
% Eşik Değeri İşaret
% 0.9
GM
%2
GM
Zorunlu
% 0.9
GM
Zorunlu
% 1.0
GM
9
O Kandemir
Brezilya
Zorunlu
% 1.0
GM
Çin
Zorunlu
% 1.0
GM
İsrail
Zorunlu
% 0.9
GM
Suudi Arabistan
Zorunlu
% 1.0
GM
İsviçre
Zorunlu
% 1.0
GM
Güney Kore
Zorunlu
% 3.0
GM
Endonezya
Zorunlu
% 5.0
GM
Tayvan
Zorunlu
% 5.0
GM
Tayland
Zorunlu
% 5.0
GM
Japonya
Zorunlu
% 5.0
GM
ABD
Zorunlu değil
% 5.0
Organic
Kanada
Zorunlu değil
% 5.0
Taslak mevzuatta
zorunlu değil
% 1.0
Güney Afrika
Filipinler
Zorunlu değil
N/A
non–GE,
GE29
non-GM
N/A
ABD, GDO’lu ürünlerin etiketlenmesine, Arjantin, Brezilya ve Latin Amerika gibi
ülkelerde tarımsal biyoteknoloji teknikleri yaygın bir şekilde uygulanırken,
Meksika'da GD bitki ve hayvan ürünleri ile ilgili bilimsel çalışma dahi yapmak
yasaktır.
Ülkemizde "Transgenik Kültür Bitkilerinin Alan Denemeleri Hakkında Talimat"
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı (mülga) tarafından hazırlanmış, 14.5.1998 tarihinde
yürürlüğe girmiştir, Biyogüvenlik Kanunu ise 18.03.2010 tarihinde kabul edilmiş,
26.03.2010 tarih ve 27533 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe
girmiştir.
GDO’larla ilgili uluslararası en önemli yaklaşım Kartagena Biyogüvenlik
Protokolünde ortaya konmuş ve benimsenmiştir. Bu protokol 11 Eylül 2003
tarihinde yürürlüğe girmiştir [13-15]. Protokol, Türkiye Cumhuriyeti Devleti
tarafından 2004 yılında imzalanmıştır. Bu- gün bu protokolü imzalamayan ülkeler
halen mevcut- tur [16]. Protokolün imzalanmasından sonraki dönemde ülkemizde
Biyogüvenlik Kanunu 18 Mart 2010 tarihinde TBMM’de kabul edilmiş, 26 Mart
2010 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanmış ve 26 Eylül 2010 tarihinde
yürürlüğe girmiştir [17].
Kanuna göre;
[Madde 3]: “İnsan, hayvan ve bitki sağlığı ile çevrenin ve biyolojik çeşitliliğin
korunması ve sürdürülebilir kullanımı göz önünde bulundurularak GDO ya da
ürünlerinin ithalatı, ihracatı, deneysel amaçlı serbest bırakılması, piyasaya
sürülmesiyle genetiği değiştirilmiş mikroorganizmaların kapalı alanda
kullanımına, bilimsel esaslara göre yapılacak risk değerlendirmesine göre karar
10
O Kandemir
verilir. Risk değerlendirme sonuçlarına göre risk oluşturmayacağı belirlenen
başvurular için verilen kararın geçerlilik süresi on yıldır”
[Madde 5]:
şkin aşağıdaki fiillerin yapılması yasaktır :
• GDO ve ürünlerinin onay alınmaksızın piyasaya sürülmesi,
• GDO ve ürünlerinin, kurul kararlarına aykırı olarak kullanılması veya
kullandırılması,
• Genetiği değiştirilmiş bitki ve hayvanların üretimi,
• GDO ve ürünlerinin kurul tarafından piyasaya sürme kapsamında belirlenen
amaç ve alan dışında kullanımı,
 GDO ve ürünlerinin bebek mamaları ve bebek formülleri, devam mamaları ve
devam formülleri ile bebek ve küçük çocuk ek besinlerinde kullanılması (39).
Genetiği değiştirilmiş ürün endüstrisi zamanla artmaktadır. Dünyada GDO‟lu
ürünlerin ekim alanı 1996‟da 1,7 milyon hektar iken 2000 yılında 44,2 milyon
hektara çıkmıştır. 23 ülkede yapılan bir araştırmada ise 2007 yılındaki ekim alanı
toplam 143 milyon hektar olduğu bulunmuştur (40, 41).
GD ürünleri üreten, dev firmalar: Monsanto, Syngenta, Bayer, Dow ve DuPont
dünya pazarını ellerinde tutarlar ve bunların faaliyeti organik üreticilerin şansını
azaltır. Monsanto bunların en büyüğüdür ve 1980’lerden beri ürettiği GD
tohumlarla ilgili 674 biyoteknoloji patenti almıştır. Araştırma ve geliştirmeye
günde 2,6 milyon dolar üzerinde yatırım yaptığını açıklamıştır. Çevreye verdiği
zararlarla ilgili davalar için 10 milyon dolar bütçe ayırmıştır.
Mosanto, büyük deprem felaketinden sonra GD tohumlarını Haiti’ye vermeye
çalışmış, Haiti çiftçileri birleşip GD tohumları yakmışlardır. Macaristan’da GD
tohumlarıyla ilgili radikal bir karar alınmış ve GD tohumları imha etmişlerdir.
Almanya’da da ciddi yasaklar getirilmiştir.
2011’de Kanada’da yapılan bir çalışmada GD ürünlerin glyphosate (GLYP) and
gluphosinate (GLUF), ve Bt toksinleri anne ve fetus kanlarında da gösterilmiştir.
(2). Şimdi bir daha düşünmek gerekiyor. İnsan genomu bozuluyor mu?
Bizim halkımızın tarım ve hayvancılıkla ile ilgili zengin bir birikimi olduğunu
aklımızdan çıkarmayalım. Geleneksel tarım ve hayvancılık desteklenmeli, doğal
yolla elde edilen tohumlara sahip çıkılmalı, Batıdan gelen her yenilik araştırılıp
denenmeden kabul görmemelidir.
Sağlıkçı olarak ilk yapmamız gereken ülkemizde tiroid kanseri, otoimmün
hastalıklar, allerji, infertilite gibi GDO ile yakından ilişkisi olan hastalıkların sıklığı
ve GDO’lu ürün kullanımı ile ilişkisini araştırmalıyız. Tarım ve sağlık ile ilgili
bakanlıklar düzeyinde üretilen ve ithal edilen tohumların kontrolü yapılmalı,
organik tarım yapmak isteyen çiftçiler desteklenmelidir.
Biyoteknoloji ile ilgili bütün çalışmalar Biyoloji, Genetik, Patoloji, Toksikoloji,
Ziraat, Gıda.. gibi disiplinler arasında planlanmalı, tez çalışmaları planlanmalı,
11
O Kandemir
ülkemiz ve gezegenimiz açısından fayda-zarar hesabı yapılarak kullanımına
karar verilmelidir.
REFERANSLAR
1.
Ademola A . Response to issues on GM agriculture in Africa: Are transgenic
crops safe? BMC Res Notes. 2011; 4: 388.
2.
Aris A, Leblanc S. Maternal and fetal exposure to pesticides associated to
genetically modified foods in Eastern Townships of Quebec, Canada. Reprod
Toxicol. 2011 May;31(4):528-33. Epub 2011 Feb 18
3.
Ashish Gupta et. al., "Impact of Bt Cotton on Farmers’ Health (in Barwani
and Dhar District of Madhya Pradesh)," Investigation Report, Oct–Dec 2005.
4.
Aulrich K, Böhme H, Daenicke R, Halle I, Flachowsky G.. Genetically
modified feeds in animal nutrition. 1st communication:Bacillus thuringiensis (Bt)
corn in poultry, pig and ruminant nutrition. Arch Anim Nutr 54(3):183-195, 2001.
5.
Bernstein IL, Bernstein JA, Miller M, Tierzieva S, Bernstein D I, Lummus Z,
Selgrade M K, Doerfler D L, and Seligy V L. "Immune responses in farm workers
after exposure to Bacillus thuringiensis pesticides," Environmental Health
Perspectives 107, no. 7: 575–582, 1999.
6.
Benachour N, Seralini G-E. 2009. Glyphosate formulations induce
apoptosis and necrosis in human umbilical, embryonic, and placental cells. Chem
Res Toxicol 22:97-105.
7.
Brake J, Vlachos D. 1998. Evaluation of transgenic event 176 ‘‘Bt’’ corn in
broiler chickens. Poultry Sci 77:648 – 653.
8.
Chesne P, Adenot PG, Viglietta C, Baratte M, Boulanger L, Renard JP.
Cloned rabbits produced by nuclear transfer from adult somatic cells. Nature
Biotechnol., 70: 366-369, 2002.
9.
Cömert N. Avrupa Birliği Ülkelerinde ve Türkiye’de Tarımsal Biyoteknoloji ve
Bu Alandaki Yasal Düzenlemeler. 17.Dönem AB Uzmanlık Eğitim Tezi. Ankara
Üniversitesi, Avrupa Toplulukları Araştırma ve Uygulama Merkezi (ATAUM),
2010.
10. Dallegrave E, Mantese FD, Oliveira RT, Andrade AJM, Dalsenter PR,
Langeloh A. 2007. Pre- and postnatal toxicity of the commercial glyphosate
formulation in Wistar rats. Arch Toxicol 81:665-73.
11. Editorial [about BSE] “End of an era”. NEW SCIENTIST , 4 November 2000.
12. Ewen SWB, Pusztai A. Effect of diets containing genetically modified
potatoes expressing Galanthus nivalis lectin on rat small intestine. The Lancet,
Volume 354, Issue 9187, 16 October, Pages 1353-1354, 1999.
13. Flávia Bittencourt Brasil1, LavíNia Leal Soares LLS, Faria TS, Boaventura
GT, Sampaio FJB, Ramos CF. The Impact of Dietary Organic and Transgenic
Soy on the Reproductive System of Female Adult Rat. The Anatomical Record:
Advances in Integrative Anatomy and Evolutionary Biology. Volume 292, Issue 4,
pages 587–594, April 2009.
14. Fischer RL, Miller PS, Blodget SS, Kitt SJ. Nebraska Swine Report,
compiled by Duane Reese, Extension Swine Specialist, Department of Animal
Science, University of Nebraska–Lincoln. Published by Cooperative, Published in
12
O Kandemir
2003.
15. Gasnier C, Dumont C, Benachour N, Clair E, Chagnon MC, Séralini GE:
Glyphosate-based herbicides are toxic and endocrine disruptors in human cell
lines. Toxicology, 262:184-191,2009.
16. Grain. http://www.grain.org/article/entries/10-grains-of-delusion-golden-riceseen-from-the-ground Biothai (Thailand), CEDAC (Cambodia), DRCSC (India),
GRAIN, MASIPAG (Philippines), PAN-Indonesia and UBINIG (Bangladesh) : 25
February 2001.
17. Hammond BG, Vicini JL, Hartnell GF, Naylor MW, Knigth CD, Robinson EH,
Fuchs RL, Padgette SR. The feeding value of soybeans fed to rats, chickens,
catfish and dairy cattle is not altered by genetic incorporation of glyphosate
tolerance. J Nutr 126:717 – 727,1996.
18. Ho, M.W. & Tappeser, B. (1997). Potential contributions of horizontal gene
transfer to the transboundary movement of living modified organisms resulting
from modern biotechnology. In Transboundary Movement of Living Modified
Organisms Resulting from Modern Biotechnology: Issues and Opportunities for
Policy-Makers (K.J. Mulongoy, ed.) pp.171-193, International Academy of the
Environment, Switzerland.
19. Ho, M.W. et al., "Gene Technology and Gene Ecology of Infectious
Diseases" Microbial Ecology in Health and Disease 10: 33-39, 1998.
20. Kees P. Risks from GMOs doe to horizontal gene transfer. Environ
Biosafety Res. 7 123-149,2008.
21. Netherwood T , Martín-Orúe SM, O'Donnel AG, Gockling S , Graham J ,
MathersJC &Gilbert HJ . Assessing the survival of transgenic plant DNA in the
human gastrointestinal tract. Nature Biotechnology 22, 204 - 209 2004.
22. Martinez J, Lewi JE. An Unusual Case of Gynecomastia Associated With
Soy Product Consumption. Endocrine Practice. 2008;14(4):415-418, 2008.
23. Nielsen, K.M., A.M. Bones, K. Smalla, and J. D. van Elsas. Horizontal gene
transfer from transgenic plants to terrestrial bacteria – a rare event? FEMS
Microbiological Reviews 22: 79-103, 1998.
24. Seralini GE, Cellier D, Spiroux de Vendomois J. 2007, "New analysis of a
rat feeding study with a genetically modified maize reveals signs of hepatorenal
toxicity". Arch Environ Contam Toxicol. 2007;52:596-602;
25. Stella G. Uzogara. The impact of genetic modification of human foods in
the 21st century: A review Original Research Article . Biotechnology Advances,
Volume 18, Issue 3,179-206, May 2000.
26. Stotzky, G.J. Persistence and biological activity in soil of insecticidal
proteins from Bacillus thuringiensis and of bacterial DNA bound on clays and
humic acids. Journal of Environmental Quality 29:691-705, 2000.
27. Suurkula J. Genetically Engineered Crops - A Threat to Soil Fertility?
Published on March 21, 20001, last revised on Dec 14, 2010.
28. Taylor ML, Stanisiewski EP, Riordan SG, Nemeth MA, George B, Hartnell
GF. 2004c. Comparison of broiler performance when fed diets containing
Roundup Ready (event RT73), nontransgenic control, or commercialcanola meal.
Poult Sci 83:456 – 461.
29. Tubitak, (2004), Biyoteknoloji ve Gen Teknolojileri Stratejesi, Vizyon 2023
13
O Kandemir
Projesi, Ağustos 2004, Ankara
30. Vecchio, L. , Cisterna, B. , Malatesta, M. , Martin, T.E. , Biggiogera,
Ultrastructural analysis of testes from mice fed on genetically modified soybean.
M. European journal of histochemistry : EJH Volume 48, Issue 4, October, Pages
448-454,2004.
31. Vendômois JS, Roullier F, Cellier D and Séralini GE. "A comparison of the
effects of three GM corn varieties on mammalian health" . International Journal of
Biological Sciences 5(7):706-726, 2009.
32. WHO Library Cataloguing-in-Publication Data, Modern food biotechnology,
human health and development: an evidence-based study. ISBN 92 4 159305 9
(NLM classification: WA 695) © World Health Organization 2005.
33. Genetically modified foods overview. By: Rich, Alex K., Warhol, Tom, Salem
Press Encyclopedia, January, 2016.
34. Ergin SÖ, Yaman H:Genetiği değiştirilmiş gıdalar ve insan sağlığı üzerine
etkileri. Gümüşhane Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi 2(2), 261-274. 2013.
35. Mckay D, Davies M.J. News & Comment. Trends in Biotechnology;
V(19)11:437. 2001.
36. Aris A, Leblanc S: Maternal and fetal exposure to pesticides associated to
genetically modified foods in Eastern Townships of Quebec, Canada. Reprod
Toxicol. May;31(4):528-33. 2011.
37. Engeseth JN, Safety of Genetically engineered foods. In: Helferich WG,
Winters K (eds). Toxicology of Foods. CRC Press, Boca Raton, FL, 2000: 77-89.
38. Seralini GE, Cellier D, de Vendomois JS. New analysis of a rat feeding study
with a genetically modified maize reveals signs of hepatorenal toxicity. Archives
of environmental cortamination and toxicology. Arc Environ Contam Toxi- col
2007; 52:596-602.
39. Dilek Aslan. Halk sağlığı bakış açısı ve genetiği değiştirilmiş organizmalar.
Hacettepe Tıp Dergisi, 42:110-114, 2011.
40. Holst-Jensen A. Testing for Genetically Modified Organisms: Past, Present
and Future Perspectives. Biotechnology Advances 2009; 27,1071-1082
41. Cardarelli P, Branguınho M.R, Ferreira R.T.B, Cruz F.B, Gemal A.B.
Detection of GMO in Food Products in Brazil: The INCQS Experience. Food
Control 2005; 16:859-866.
42. Samsel A, Seneff S. Glyphosate, pathways to modern diseases II: Celiac
sprue and gluten intolerance. Interdiscip Toxicol. Vol. 6(4): 159–184, 2013.
Download