GİRİŞİMCİLİK KAVRAMSAL ÇERÇEVE NELER VAR? 1-GİRİŞİMCİLİĞİN TANIMI 2- GİRİŞİMCİLİĞİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER 3- GİRİŞİMCİ KİŞİLİĞİN OLUŞMASINDA ETKENLER 3.1. DEMOGRAFİK ETKENLER 3.1.1. CİNSİYET 3.1.2. YAŞ 3.1.3 EĞİTİM 3.1.4. AİLE YAPISI 3.1.5 TECRÜBE (İŞ DENEYİMİ) 3.2. KİŞİSEL ÖZELLİKLER 3.3. SOSYAL ORTAM 3.4. KÜLTÜREL ETKİLER GİRİŞİMCİLİK TANIMLARI Girişimciliği ilk olarak inceleyen Fransız İktisatçı Cantillon; Üretim araçlarını belli bir fiyata satın alıp, bunları yeni ürünlere dönüştürerek belirli olmayan bir fiyata satmaya çalışan aracı olarak nitelendirmektedir. Jean Baptise Say’a göre girişimci; üretici bir organizmanın oluşması için faktörleri birleştirmede aracı olan kişidir. İlk defa Say tarafından girişimcide yönetsel rolün önemi vurgulanmış, girişimci işletme içinde hem koordinatör hem de yönetici görevlerini yüklenen kişi olarak değerlendirilmiştir. Schumpeter ise yenilikçiliği ön plana çıkararak girişimcilerin iş sahibi bağımsız kişiler olması gerekmediğini ifade edip girişimciliği geniş anlamda ele almıştır: “girişimciler bir yeniliği kullanarak veya daha genel anlamda denenmemiş bir teknolojiyi mümkün kılarak, üretim şeklini kökten değiştirip bunda devrim yaratma yollarını aramaktadır.” Girişimci Kimdir? Bakış açısına göre değişebilir. Örneğin bir iktisatçı açısından; “kaynak, işgücü, madde ve sermayeyi bir araya getirerek öncekinden daha değerli bir şey yaratan, değişim, yenilik ve yeni bir düzen getiren kişi” olarak tanımlanırken, bir psikolog açısından; “bir şey elde etmek, kazanmak isteği duyma, denemek, başarmak ve belki de diğerlerinin otoritesinden kurtulmak ihtiyacı içinde olma gibi belli güçlerin etkisi ile hareket eden kişi’dir.” Kapitalist bir filozofa göre ise; “ diğerleri için zenginlik yaratan, kaynakların kullanımı için daha yararlı yollar bulan, insanları işsizlikten kurtararak onları memnun eden ve istihdam yaratan” bir bireydir. GİRİŞİMCİLİĞİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER Girişimcilik faaliyetlerini, girişimcilerin önlerine çıkan fırsatları değerlendirebilmelerine ve girişimci kapasitelerine bağlı olup, aynı zamanda bu faaliyetler girişimcilerin içinde bulundukları sosyal, kültürel, politik ve ekonomik çevrelerin bir fonksiyonudur. DGP (Dünya Girişimcilik Platformu)’nun 2004 ‘de yaptığı bir araştırmaya göre; girişimcilik faaliyetinde bulunan bireylerin %65’i algıladıkları bir iş fırsatını değerlendirerek fırsat girişimciliğinde bulunurken, geriye kalan %35’i ise başka bir iş olanağı olmadığı ya da tatmin edici olmadığından zorunlu girişimci olmaktadır. Bağımsız çalışma isteği bir diğer önemli faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Sosyal açıdan baktığımızda; “olumsuz yer değiştirme” kavramı altında bireyin toplumdan yabancılaşması üzerinde durulmakta göçmen, işten çıkartılmış, orta yaşlı, boşanmış/dul kadınlar gibi toplumsal dışlanma yaşayan bireyler konu edilmektedirler. Bu durumda olan bireyler bağımlı çalışma açısından istihdam olanağını engellemesi ve böylece de bireyin “marjinal” de olsa kendi işini kurmasından bahsedilebilir. İkinci kategori olan “arada kalanlar “ ise asker-sivil, okul-kariyer gibi arada kalanların bir seçenek olarak girişimci olmayı bir üçüncü seçenek olarak değerlendirdikleri görülmektedir. “Olumlu çekicilik” kategorisi ise bireyi girişimciliğe çeken faktörleri ortaya koymaktadır. Örneğin bir iş teklifi, aileden veya bir büyükten alınan öğütler, yatırımcı veya müşteriden gelen bir teklif gibi. Son kategori ise “Olumlu iticilik”; kişinin girişimcilikle ilgili kariyer, eğitim ve deneyim fırsatını yakalamasının kendini iş kurmaya doğru yönlendirdiği bilinmektedir. Özet olarak; girişimcilik sadece girişimcinin motivasyonundan, kişisel özelliklere bağlı olarak gelişen bir kavram değildir. Girişimcilik faaliyeti bağımlı değişken olarak ele alındığında, aktör olarak girişimci, sosyal, ekonomik, siyasi, kültürel ve diğer durumsal değişkenlerle birlikte bağımsız değişkendir. Girişimcilik= f (kişisel, sosyal, ekonomik, siyasi, kültürel) GİRİŞİMCİ KİŞİLİĞİN OLUŞMASINDA ETKENLER Girişimci kişiliğin ve davranışın oluşmasında sadece bir faktöre bağlı kalmak yanıltıcı olacaktır. Lewin’in Alan Teorisi’nde formüle ettiği gibi, aslında bireyin davranışı, çevresel faktörler ile bireyin psikolojik yapısının bir fonksiyonu olarak ortaya çıkmaktadır. Bireyde girişimcilik potansiyelinin ortaya çıkması, belli başlı bazı faktörlere bağlı olmaktadır. İyi bir girişimcilik performansı için bireyde motivasyon ve yetenek bulunması gerektiği gibi, yaşamdan elde edilen deneyimlerde etkili olmaktadır. Çünkü deneyimler, girişimci fikrin oluşmasında rol oynayan değerler, ihtiyaçlar, özendiriciler ve dürtülere katkıda bulunmaktadır. GİRİŞİMCİ KİŞİLİĞİN OLUŞMASINDA HAYAT HİKAYESİ MODELİ Genetik Aileden gelen Altyapı Yetişkin Deneyimi Şimdiki Deneyim Hayat Hikayesi Derindeki Yapılar ve Dürtüler (Değişimi Zor) -Motivasyon -Kişilik Girişimci Davranış Potansiyeli -Başlamak -Israrcı Olmak Başarmak Görünen ve Değişebilen Özellikler -Yetenekler -Yetkinlikler İlişkiler DEMOGRAFİK ETKENLER 1- CİNSİYET DGP 2004’e göre, tüm ulusal gelir kategorileri açısından bakıldığında erkek girişimcilerin kadın girişimcilere oranla sayıları daha fazladır. 18-64 yaş arası her 100 yetişkin içindeki girişimci sayısı ÜLKELERIN GELIR DURUMUNA GÖRE GIRIŞIMCILIKTE CINSIYET FARKLILIĞI 20 düşük gelirli ülkeler kadın 13 erkek 18 18 16 14 orta gelirli ülkeler 4 7 yüksek gelirli ülkeler 7 9 12 10 kadın erkek 8 6 4 2 0 düşük gelirli ülkeler orta gelirli ülkeler yüksek gelirli ülkeler Tablodan izlenebileceği gibi, en çok cinsiyet ayrımı orta gelir grubundaki ülkelerde gözlenmektedir. Bu gruptaki ülkelerde erkek girişimci sayısı kadın girişimci sayısından yaklaşık %75 daha fazladır. En az fark, yüksek gelir grubunda olan ülkelerde bulunmaktadır. (yaklaşık %33) Düşük gelir grubundaki ülkelerde ise aradaki fark yaklaşık %40 erkek girişimci sayısı daha fazladır. Beklenen durum: En az fark yüksek gelir grubunda, daha sonra orta gelir grubunda ve en fazla farkın düşük gelir grubunda olması Oluşan durum: Alt gelir grubundaki ülkelerde aradaki fark daha az NEDEN? KADIN VE ERKEK GİRİŞİMCİLERİN BAZI ÖZELLİKLERİNİN KIYASLANMASI ÖZELLİKLER ERKEK GİRİŞİMCİLER KADIN GİRİŞİMCİLER MOTİVASYON Başarı- İşlerin yürümesi Kişisel bağımsızlık-Statüye bağlı Kontrol isteğinden kaynaklanan iş doyumu Başarı- Hedefi başarma arzusu Bağımsızlık- Yalnız Yapma isteği Önceki işten engellenmişlikten duyulan iş doyumu Kişisel Özellikler İnatçı ve ısrarcı Hedef yönelimli Yenilikçi ve idealist Yüksek düzeyde özgüven Coşkulu ve enerjik Kendi işinin patronu olma isteği Esnek ve toleranslı Hedef yönelimli Yaratıcı ve gerçekçi Orta düzeyde özgüven Coşkulu ve enerjik Sosyal ve ekonomik çevre ile ilgilenme becerisi Alt yapı 25-35 yaş Babaları da bağımsız çalışan Ön lisans veya lisans mezunu(İşletmemühendislik) İlk Çocuk 35-45 yaş Babaları da bağımsız çalışan Ön lisans veya lisans mezunu(Edebiyatsanat) İlk Çocuk Başlanılan işin tipi İmalat yada yapı sektörü Hizmetsektörü- Eğitim, danışmanlık veya PR YAŞ Dünyadaki genel girişimcilik eğilimi özellikle 2534 yaş aralığında kendini göstermektedir. 34 yaştan itibaren önemli bir düşüş eğilimi görülmektedir. DGP demografik özelliklerin en önemlilerinden biri olarak yaş’ı belirlemesine rağmen akademik çalışmalarda eğitim ve iş deneyimi daha ağırlıklı olarak incelenmektedir. EĞİTİM Eğitim ile girişimcilik arasındaki ilişkiyi inceleyen çalışmaların genel kanısı, alınan eğitimin bireyin girişimci olma olasılığını azalttığıdır. Makro düzeyde yapılan bir çalışmaya göre bir ülkenin yüksek düzeydeki eğitim durumu ile düşük düzeydeki bağımsız çalışma olgusu paralellik göstermektedir. Eğitim ile girişimcilik faaliyetleri arasında çok net bir ilişkinin görünmediği DGP araştırmasına göre, eğitim milli gelir ile bağlantılı olarak girişimciye şu şekilde etkide bulunmaktadır: Yüksek milli gelire sahip olan ülkelerde en çok yüksek eğitime sahip olanlar, Orta gelirli ülkelerde (ilköğretim bir hayli artmakla birlikte) yine yüksek eğitimli olanlar ve Düşük gelirli olanlarda ise çoğunlukla ilköğretim mezunu olanlar girişimci faaliyet içine girmektedirler. AİLEDE GİRİŞİMCİ OLMASI Ailenin girişimci kişilik üzerindeki etkilerinden bahsederek, öncelikle aile bireyin kişiliği üzerinde en çok etkili olduğu zaman dilimi olan çocukluk dönemi üzerinde durmak gerekmektedir. Çocuğun asil deneyimi, yakın çevresinde yaşadıkları, yani ebeveynlerin egemen role sahip olduğu ev ortamıdır. Freud’a göre de yaşamın ilk yıllarından edinilmiş deneyimler bireyin ileriki yaşamını belirlemede en etkili unsurlardır. Bu nedenle ebeveynlerin çocuklar üzerindeki tutumları, çocuğun kişilik gelişimi üzerinde ciddi anlamda etkilidir. Girişimci kişilik özellikleri arasında önemli bir role sahip “kontrol odağı”nı destekleyen ebeveyn rolünün, çocukta ileride “içsel kontrol odağı”nın gelişimine yol açtığı bilinmektedir. Farklı şekilde, ebeveynlerin çocuklarına karşı aşırı korumacı ve kontrol etme yanlısı davranışlarda bulunmaları, çocukların daha çok “dışarı kontrol odağı”na sahip olup girişimcilikten uzak bir gelişim göstermelerine neden olmaktadır. Girişimcilerin otobiyografilerinin incelendiği çalışmalarda, ebeveynlerden kaynaklı rol modellerinin girişimci faaliyetlere yönelme etkisinden bahsedilmektedir. Morrison, ailede girişimcilik deneyimi olan bireylerinin varlığının, girişimciliğe adım atmak isteyen aile bireyini bir çok açıdan olumlu etkileyeceğini ifade etmektedir. GİRİŞİMCİLİKTEN ÖNCEKİ İŞ DENEYİMİ Kariyer değiştirme konusu hakkında gerçekleştirilen çalışmalar, genellikle sık kariyer değiştirmenin genç yaşlarda görüldüğü bu nedenle de iş gücü piyasasında ne kadar fazla kalınırsa girişimciliğe adım atma şansının o kadar azalacağını göstermektedir. Girişimcilerin işletme kurmadan önceki iş deneyimlerinden tatmin olmadıkları ve bu tatminsizlik nedeniyle bağımsız çalışma isteği duymaları mümkündür. Önceki işten duyulan tatminsizlik iş kurduktan sonraki başarı durumunu da belirleyen önemli bir etkendir. Bu konu ile ilgili yapılan çalışmalar, başarılı girişimcilerin daha başarısız olanlara göre, önceki işlerinden duydukları tatminsizliğin daha fazla olduğunu göstermektedir. Girişimcilikten önceki iş deneyimi daha çok, girişimcilerin iş kurmadan bağımlı çalışma adı altında adinmiş oldukları deneyimleri akla getirmektedir. Halbuki, girişimcilerin başarılı bir iş kurmadan önceki deneyimi de yine bir iş kurma geçmişine sahip olmakla olabilir. Bu açıdan bakıldığında, yeni bir bağımsız iş kurmalarının büyük bir çoğunluğunun geçmişte bir iş kurma deneyimlerine sahip oldukları görülmektedir. İş kurma faaliyeti edinilen deneyimler ile birlikte daha çok kolay ve yapılabilir hale gelmektedir. Bu konuda yapılan araştırmaların iddia ettiği şekilde, bir kere girişimcilik yoluna girildiği zaman “koridor prensibi” gereği, başka işletmeler kurm aoranı artmaktadır. GİRİŞİMCİNİN ÜÇ TEMEL ÖZELLİĞİ RİSK’E YATKINLIK BAŞKALARININ BAKTIĞI FAKAT GÖREMEDİĞİ FIRSATLARI GÖRMEK YARATICILIK (YENİLİK-İNOVASYON) DİĞER ÖZELLİKLER AŞIRI PERFORMANS KENDİLİĞİNDEN ÇALIŞMAYA BAŞLAMAK ÇABUK VE İSABETLİ KARAR ALMAK BAŞARISIZLIK DURUMUNDA PES ETMEMEK RİSK Risk, eski İtalyanca’da “cüret etmek” anlamına gelen “risicare” sözcüğünden türetilmiştir. Bu açıdan risk, bir kader olmaktan çok özgür tercihler yapmakla ilgilidir. Risk yüklenen kişi, yani girişimci, tercihler yaparak bazı şeyleri göze alan kimsedir Girişimcinin aldığı risk körü körüne göze alınmış risk değildir. Girişimci, alacağı riski hesaplar ve belirli limitler dahilinde risk alır. Girişimcinin aldığı risk, bir kumarbazın aldığı riskten farklı mıdır? RİSK ALMAYA YATKIN MISINIZ? Sağlık bakanlığı, ülkenin bir bölgesinde baş gösteren ve 600 kişiyi öldüreceği tahmin edilen, tam olarak tanınmayan bir Asya hastalığı ile mücadele etmektedir. Mücadele için 2 alternatif program üzerinde durulmaktadır. Bu mücadele programlarının sonuçlarının bilimsel tahminleri şu şekilde ifade edilmiştir: Eğer mücadelede A programı kabul edilirse 200 kişi ölümden kurtulacaktır. Eğer B programı uygulanırsa 1/3 olasılıkla 600 kişi kurtulacak ve 2/3 olasılıkla hiç kimse kurtulamayacaktır. HANGİ PROGRAMI SEÇERSİNİZ? Esasında iki alternatif, sonuçları itibariyle aynıdır. 600 kişiyi etkileyecek bir olay, birinci alternatifte risk unsuru bertaraf edilerek doğrudan 200 kişinin kurtulacağı şeklinde çerçeveye oturtulmakta; ikinci alternatifte ise aynı olay olasılıklarla ifade edilerek risk faktörü vurgulanmaktadır. İkinci alternatifin “beklenen sonucu” birincisi ile aynıdır (600x1/3=200) FIRSAT GERÇEK BİR FIRSATIN 5 ÖZELLİĞİ: 1- DEĞER YARATMASI 2- KAR POTANSİYELİ 3- İŞLETMENİN YETENEKLERİYLE UYUMLU OLMASI 4-KAR ETME OLANAĞININ SÜRDÜRÜLEBİLİR OLMASI 5-FİNANSE EDİLMEYE YATKIN OLMASI DEĞERIN YARATILMASI Değeri Belirleyen Unsurlar: 1- Değeri Yaratan Faaliyetlerin Toplam Maliyeti 2- Faaliyetler Sonucu Elde Edilen Gelir Kar Marjı: Toplam Maliyet – Toplam Gelir Faaliyetler Sonucu Oluşan Maliyet, Gelirden Fazla ise Değer Yaratılmayan Faaliyetlerle uğraşılıyor demektir. Gelir Maliyetten Fazla ise Değer Yaratan Faaliyetlerle Uğraşılıyor demektir. DEĞERIN YARATILMASI (KAR MARJININARTIRILMASI) Müşterinin Kabul Ettiği ve Ödediği Bedel Değer Yaratan Faaliyetin Maliyeti Ortalama Getiri KAR Kar’ı Artırmak İçin 1.Çözüm Fiyatı Artır 2.Çözüm Maliyet Düşür Müşterinin Kabul Ettiği ve Ödediği Bedeli Artır Değer Yaratan Faaliyetin Maliyeti KAR Müşterinin kabul ettiği ve ödediği Bedel Değer Yaratan Faaliyetin Maliyetini Düşür Ortalama Üzerinde Getiri KAR 3.ÇÖZÜM???????????????????????????????????? Ortalama Üzerinde Getiri İŞLETMEDE DEĞER YARATAN FAALIYETLERIN BELIRLENMESI Değer Yaratan Faaliyetler Müşterinin satın aldığı mal veya hizmeti algılaması sonucu ortaya çıkar Standart bir mal /hizmeti az bir Maliyetle satın aldığına inanır Ödediği ücret yüksek olmasına rağmen Satın aldığı mal/hizmetin farklılık taşıdığıdına inanır Değer Zinciri Analizi Yap Değer Yaratmak için maliyetleri düşür Değer Yaratmak için Farklılık Yarat YARATICILIK (YENİLİK-İNOVASYON) İktisadi gelişmenin temel koşulu; hem işletmelerin hem de ulus devletlerin “yeniliği görmezden gelmeyi göze almamaktır”. Yenilik, sadece ulusların zenginliğinin, dar anlamıyla, refahın yükseltilmesi, artırılmasının bir yolu olarak değil, insanların daha önce hiç yapılmamış şeyleri yapabilmeleri için olanak sağlayacak niteliği ile önem taşımaktadır. Yenilik, bütün bir yaşam kalitesinin daha iyiye mi, yoksa kötüye mi gideceğini belirleyecektir. Çünkü aynı mallardan daha fazla miktarlar değil, daha önce hayallerimiz dışında varolmayan bir mallar ve hizmetler demeti anlamına gelebilir. Adam Smith, “Milletlerin Zenginliği” kitabının 1. bölümünde işe “makinaların gelişmesi” ve “iş bölümünün özel buluşları nasıl tetikleyeceği” tartışmalarıyla başlamıştır. Karl Marx, Das Kapital’de “burjuvazi, üretim araçlarında sürekli bir devrim yapmadıkça yaşayamaz” der. KEŞİF-İCAT-YENİLİK KEŞİF(exploration of…): mevcut bir şeyin ortaya çıkarılması. Amerikanın keşfi, yeni bir bitki veya hayvan türünün bulunması gibi. İCAT (exploration for…): Belli bir bilimsel amaçla, örneğin tıpta kullanılmak üzere yeni bir bitkisel ilaç bulmak için bir keşfe girişmek. YENİLİK: Schumpeter, icat ile yenilik arasındaki farkı şöyle açıklamıştır: “Bir icat, yeni geliştirilmiş ürünler, üretim süreçleri, sistemlerle ilgili bir fikir, çizim ya da modeldir. Bu tür icatlar sıklıkla (her zaman değil) patent koruması altına alınırlar ama mutlaka teknolojik yeniliklere neden olmazlar. İktisadi anlamda yenilik, bu sürecin tamamını açıklamak için kullanılsa da söz konusu olan ürün, üretim yöntemi ya da cihaz ile ilgili ilk ticari başarı gerçekleştiğinde ortaya çıkar. İNOVASYON: Esasında yenilik ile inovasyon da birbirinden farklıdır. İnovasyon için “fark yaratan yenilik” diyebiliriz. İcat, keşif veya yenilik yapmak için özel bir yeteneğe ihtiyaç var mıdır? Veya bunlar için mühendis veya teknisyen olmak gerekir mi? Gözlemlemek, düşünmek, hayal etmek kısacası “yaratıcı” olmak bunlar için yeterli midir? 19. yüzyıl da teknolojik gelişmeler büyük ölçüde doğrudan doğruya üretim sürecinde yer alan ya da üretimle yakın ilişkisi olan kişilerin yaratıcılıklarına bağlıydı. Smith, “ işbölümünün yaygınlaştığı sanayilerde kullanılan makinelerin pek çoğu, esas olarak sıradan işçilerin icadıdır” demektedir. Bisiklet tekerliği bir veteriner tarafından ………….edildi. Frisbee bir fırıncı tarafından ………… edildi. Mısır gevreği bir çiftçi tarafından geliştirildi. SOSYAL ORTAM Girişimci olma potansiyeline sahip bireylerin köken olarak gelmiş oldukları sosyal sınıfın girişimci faaliyetlerine pek fazla etkisi olmadığı gözlenmektedir. Weber, girişimcilerin geleneksel olarak aristokrat ailelerden değil, yukarı doğru hareket içinde olan düşük ve orta kesim mensubu ailelerden çıktığını söylemektedir. Sosyal ortam etkisine daha geniş perspektiften bakılırsa, bireyin sosyal ortama ve sosyal çevresine göre belli konulara eğilim gösterebilir. Kişinin girişimci olma konusunda sadece kendi niyet, istek ve kararlarının etkili olmadığı, aynı zamanda çevresindeki diğer insanlarında girişimci olma oranına göre hareket ettiği bilinmektedir. Bu konuyu toplu davranışta bulunmaya dair geliştirilen eşik modeli ile açıklayan yazarlar vardır. Eşik modeline göre, bireyin isyana katılma durumu isyan edenlerin sayısına bağlı olarak değişmektedir. Çünkü isyan edenlerin sayısı arttıkça, isyan nedeniyle tutuklanma olasılığı düşmekte ve bu ihtimal dahilinde bireyin isyana katılma olasılığı artmaktadır. Dolayısıyla bireyin etrafında girişimci sayısı arttıkça, bireyin’de girişimci olma olasılığı artmaktadır. KÜLTÜREL ETKENLER Kültür; “geleneksel değerler ve bunlara bağlı olan değerler” “öğrenilmiş davranışların bir bütün olarak nesilden nesile aktarılması” Bir toplumun geçmişinden zihninde kalan herşey” Gibi tanımlamalar yapılmıştır. Hofstade, kültürü “zihnin ortaklaşa programlanması dolayısıyla bir insan topluluğunun diğer topluluklardan farklı özelliklere sahip olma durumu” diye tanımlamıştır. Bu tanımlamalardan yola çıkıldığında Kültürü en üst değerler sistemi olarak geniş bir şemsiye olarak kabul edersek, bu şemsiyenin altında kişisel özellikleri ve güdüleri değerlendirmek gerekmektedir. Bunun girişimcilik anlamında tercümesi ise; Bireyler içinde yaşadıkları toplumdan bağımsız davranamayacağına göre, girişimcininde bağlı olduğu toplumun girişimci kültürüne ayak uydurmak durumunda olacağı açıktır. HOFSTADE’İN KÜLTÜR BOYUTLARI Hofstade, 1980 yılında40 ülkede faaliyet gösteren çok uluslu bir işletme olan IBM in 88 bin personel ve yönetici üzerinde yaptığı kültürel bir çalışmanın sonucunda, kültürün 4 boyutu olduğunu belirlemiştir. Buna göre; BİREYCİLİK/TOPLULUKÇULUK: Sosyal bağ ve bağlılıkların zayıf olduğu toplumları bireycilik açısından yüksek, bireylerin sorgulama olmaksızın içinde bulundukları toplum ile bağlarının güçlü olduğu toplumlarıda toplulukçu kültürler olarak değerlendirmek mümkündür. Bireyin kendine ait ve topluma ait değerlerini yansıtan bu boyutta bireyciliğin yüksek olması, bireyin grubun değerlerinden çok kendi öznel değerlerine önem veriyor olmasını ifade etmektedir. Tersi şekilde toplulukçu değerin yüksek olması ise, grup içi bağlantıların ve grubun amaçlarının öznel amaçlardan daha önemli olmasını belirtmektedir. GÜÇ ARALIĞI: Güç aralığı kavramı ile bir kültürün üyeleri arasında güç dağılımının derecesi anlaşılmaktadır. Burada önemli olan konu, bireylerin içinde bulundukları toplumdaki var olan bu eşitsizliği nasıl algıladıkları ve buna karşı ortaya koydukları tepkidir. Düşük güç aralığına sahip toplumlar; toplumdaki eşitsizliğin giderilmesi, herkesin birbirine karşılıklı olarak bağımlı olması, astların üstleri, üstlerin astları kendileri gibi insanlar olduğunu ve sosyal değişimi gerçekleştirme yolunun gücün yeniden dağıtımından geçtiğini kabuk etmektedirler. Tam tersi şekilde, yüksek güç aralığı olan toplumlarda ise herkesin bir güç hiyerarşisi içinde bir yerinin olması ve birilerinin üstte bazılarının da altta olması gerektiğine inanması, bazılarının bağımsız, bazılarının da onlara bağımlı olması gerektiğini düşünme, astların üstleri, üstlerin astları başka bir cinsten insanlarmış gibi farklı değerlendirmesi, sosyal değişimi gerçekleştirme yolunun gücü elinde bulunduranların tahtını elden almak ile gerçekleşeceği düşünülmektedir. BELİRSİZLİKTEN KAÇINMA Girişimciliğin risk boyutu ile en ilgili kültür boyutu olan belirsizlikten kaçınma ile bilginin yetersiz veya net olmadığı, değişimlerin hızlı ve kestirelemez gelişmesi ve yüksek düzeyde karmaşıklık durumunun söz konusu olması halinde, bir topluluğun duyacağı kaygı ve bununla baş edebilme durumu anlatılmaktadır. Yüksek düzeyde belirsizlikten kaçınmanın olduğu toplumlarda, riskin var olması durumunda toplum üyelerinde stres ve kaygı oluşmaktadır Tersine düşük düzeyde belirsizlikten kaçınma varsa risk ve belirsizlik daha rahat kabul edilebilir olgular olup, bunlar karşısında toplum üyelerinin kaygı yaşaması durumu gözlemlenmemektedir. Bu tip toplumlarda üyelerin değişiklik ve yeniliğe açık olduğu gözlemlenmektedir. ERİLLİK/DİŞİLİK Erillik, bir toplumu oluşturan bireylerin kadınlardan çok erkeklerde daha fazla görülen faaliyetlere eğilimli olmaları durumu şeklinde açıklanabilir. Erkek ya da dişi egemenliğini içeren bu kültürel eğilim, bir toplumda geçerli ve baskın olan değerlerin ne ölçüde erkeğe veya kadına özgü olduğunu ifade etmektedir. Çoğu toplumların kültürlerinde var olan eğilim, genellikle erkeklerin ev dışı ekonomik alan ile ilgilenmesi iken kadınların ev içi işler ve diğer fertlerin bakımı sorumluluğu taşımasıdır. Dolayısıyla erillik boyutu, hırs kazanç, tanınma, para kazanmaya önem verme, başarı motivasyonuna sahip olma ve materyalist olma eğilimlerin egemen olması gibi özellikler sergilerken, dişil kültürlerde insana ve insanlar arası ilişkilere yüksek önem verme, dostça ve güvenli bir ortamdan memnuniyet, daha düşük başarı motivasyonu, alçakgönüllülük ve yaşamın genel niteliğini, yani yaşam kalitesini önde tutma değerleri hakimdir. GİRİŞİMCİLİK SINIFLANDIRMALARI 1- KAR ODAKLI GİRİŞİMCİLİK 1.1. Özel Sektör Girişimciliği 1.2. Örgüt İçi Girişimcilik (İç Girişimcilik) 1.3. Kurumsal Sosyal Girişimcilik 2- KAR ODAKLI OLMAYAN GİRİŞİMCİLİK 2.1. Kamu Girişimciliği 2.2. Sivil Toplumda Girişimcilik 2.3. Sosyal Girişimcilik Girişimcilik Sınıflandırmaları DGP, girişimciliği “birey, bireylerden oluşan bir takım ya da kurulmuş olan bir işletmenin; bağımsız çalışma, yeni bir iş örgütü ya da varolan bir işin genişletilmesi gibi yeni bir iş oluşumu veya işletme kuruluşuna teşebbüs etmesi” olarak tanımlanmaktadır. Bu tanım hem çok geniş bir alanı kapsamakta, hem de dar bir çerçeveye oturmaktadır. Geniş bir alanı kapsamaktadır çünkü;herhangi bir işe değer katma olgusunun her şekli girişimcilik olarak ele alınmaktadır. Tanım aynı zamanda kısıtlıdır çünkü; belli bir sosyal amacı gerçekleştirmek ya da kar amacı gütmeyen şekilde davranmak bu tanıma dahil edilmemiştir. Bu açıdan yaklaşıldığında kar amacı güden insanlarla, kar amacı gütmeyen insanların davranışları değişik olmaktadır. Allport’un “Değerler Sınıflaması” na göre, kar odaklı girişimcileri daha çok “ekonomik insan”, kar amacı olmayan girişimcileri ise “sosyal insan” kategorisine koyabiliriz. 1- KAR ODAKLI GİRİŞİMCİLİK Güdülenme kaynağı kar olan girişimcilerin sınıflandırılmasını incelediğimiz zaman, bu kişilerin hem kendi işletmelerini kuran, hem de kurulmuş olan işletmeler içinde girişimci bakış açısıyla yenilik getiren kişilerden oluştuğunu görmek mümkündür. Bu iki sınıflamaya ek olarak kar amacı güden sektörün sosyal sorunlara duyarlı yönünü içeren, dolayısıyla özel sektörün ahlaki özelliklerini temsil eden kurumsal sosyal girişimcilik üzerinde de durmak gerekir. 1.1. ÖZEL SEKTÖR GİRİŞİMCİLİĞİ Özel sektör girişimciliği hakkında farklı sınıflandırmalar vardır. Bunun temel nedeni, her işletme sahibi ve işadamının aynı ölçüde girişimci özelliklerine sahip olamayacağıdır. Carland, girişimciliğin bir süreç olduğunu ve her bir işadamının bu süreçte ayrı yerde durduğunu belirtmektedir. Bu süreç üzerinde en yüksek noktada bulunanlara “Makro Girişimciler” denmiştir. Makro girişimcilerin en önemli özellikleri; işletme kurma konusunda çok istekli olmaları ve kendi sektöründe devrim yaratan işlere soyunmalarıdır. Bu kişiler farklılık ve yenilik yaratarak, kurmuş oldukları firmaların büyümeleri için çalışmaktadırlar. Sürecin tam zıt ucunda bulunan “Mikro Girişimciler” ise tüm çalışma hayatları boyunca küçük bir firma veya dükkana sahip olup burayı yönetmekle meşgul olmaktadır. Arada bulunan ve sadece “Girişimciler” olarak adlandırılan grup ise sürecin tam orta noktasında bulunmaktadır. Diğer kategorilere göre tanımlanması en güç olan bu kesimde girişimcilik dürtüsü, başarı ihtiyacı, risk alma eğilimi ve yenilikçilik orta seviyededir. Mikro girişimcilerin ilgileri daha çok işletme karı ve büyümeye odaklanmış olsa da bu kişilerin işletmelerini büyütme ve yenilikte bulunmayla birlikte kendilerini geliştirme hevesi makro girişimciler kadar değildir. Hizmet ve ürün kalitelerini iyileştirmek isteseler de, kökten bir değişim yapma girişiminde bulunamazlar. Dolayısıyla orta girişimcileri içinde bulundukları durumu tamamen değiştirip yepyeni bir şey yaratmaktansa var olanı geliştirmek olarak ifade etmek doğru olur. Smith ise “Zanaatkar” ve “Fırsatçı” olarak girişimciliği ikiye ayırmaktadır. Zanaatkarlar mavi yakalılar gibi emek yoğun çalışmakta ve düşük seviyeli bir eğitime sahipken, yönetimle ile ilgili herhangi bir deneyimde bulunmamışlardır. Buna karşılık fırsatçı girişimciler orta düzeyde emek yoğun çalışırken, daha eğitimli ve yönetimle ilgili daha ayrıntılı iş deneyimine sahiptirler. Zanaatkarlar işlerini büyütme hevesi içinde değilken, fırsatçılar daha çok büyüme odaklıdır ve yeni koşullara uyabilmektedir. Girişimcilikle ilgili diğer bir ayrımı Filley ve Aldog yapmışlardır. Bu yazarlara göre “zanaatkar” ve “yönetici” girişimciler yine birbirinden ayrı özelliklere sahiptirler. Zanaatkarlar teknik işler tercih edip rahat bir yaşam sürmek gibi temel bir motivasyona sahipken, yönetici girişimciler tahminleme, planlama, bütçe kontrolü gibi yönetimsel işlerle uğraşıp daha fazla kazanma hırsıyla motive olmaktadır. Sonuçta tüm bu sınıflamalara baktığımızda ortak nokta, her işadamının girişimci sayılmayacağı ve her girişimcinin de aynı düzeyde girişimcilik kapasitesine ve ruhuna sahip olamayacağıdır. 1.2. ÖRGÜT İÇİ GİRİŞİMCİLİK (İÇ GİRİŞİMCİLİK) İşletmelerin kurucuları olmayıp, işletme içinde bir çalışan olarak yeni fikirleri ticari uygulamaya dönüştürmeyi başaran, dolayısıyla işletme içinde bir yenilik yaratarak girişimci olarak değerlendirilebilecek çalışanlara “iç girişimci” ya da kurumsal girişimci denilmektedir. Günümüzde gittikçe önem kazanan bu olgu, işletme içinde risk ve sorumluluk alabilen, dinamik bir kişiliğe sahip, yeniliklere açık olup gelişme tutkusu içinde olan, yüksek başarma ihtiyacı ve yüksek özgüven sahibi olan çalışanlarda gözlenebilmektedir. Örgüt içi girişimcinin özellikleri: BOYUT ÖZELLİK Güdüleme Kendi kendini güdüler Zaman Yönetimi İşleri Zamanında yapar Beceriler ve Deneyim İş Becerisi Yüksektir Çevre Çevreye karşı duyarlıdır Kaynaklar Gerekli kaynakları toplar Başarısızlık ve Hata Başarısızlıktan ders alır fakat örgüt kültürü cezalandırıcı ise, başarısızlığını gizleyebilir Karar Alma Ortak vizyon ve uzlaşı arayışındadır Bürokrasiye Karşı Tutum Sistemi Yönetmeyi bilir Risk Tercihi Kariyer ve işten yanadır. Orta derecede risk alır Statüye Bakış Hiyerarşiye çok önem vermez Girişimcilik ve örgüt içi girişimciliğin birbirine benzer tarafı, her ikisinin de değer yaratan şekilde, artan oranda üretkenlik ve çabayı teşvik ediyor olmasıdır. Aynı zamanda her ikisi de ağırlıklı olarak yaratıcı süreçlere dayanıyor olsa da faaliyet gösterilen ortamlar birbirinden farklıdır. Girişimci kendi ortamını yaratırken, iç girişimci var olan kurulu bir örgüt içinde yapısal ve prosedür içeren kısıtlar içinde kendini göstermeye çalışmaktadır. İç girişimci finansal risk taşımazken, girişimci için risk önemli bir unsurdur. Bu nedenle girişimcinin risk açısından tercihi maddi kazanç ve saygınlık kazanmaya yönelik iken, iç girişimci tercihini kariyerden ve işinden yöne kullanır. Ayrıca bürokrasi girişimci için dayanılmaz bir olgu olup kendini iş kurmaya yönlendirirken, iç girişimci bürokratik kurallar içinde sistemi yönetmeyi başarır. Son olarak girişimci patron olarak görülürken, iç girişimci yöneticilerine rapor vermekle yükümlüdür. 1.3. KURUMSAL SOSYAL GİRİŞİMCİLİK Sayıları pek fazla olmasa da özel sektörde faaliyet gösteren bazı işletmelerin yöneticileri, örgüt içinde “dürüst oyuncular” olarak yer almaktadır. Kurumsal Sosyal Girişimci; “Gündemin belirlediği konuya değil, daha çok sosyal konulara göre kendini motive eden, kurum içinde sosyal girişimci tavırlar sergileyen birey” olarak tanımlanır. İç girişimci ile kurumsal sosyal girişimci arasında bir benzerlik kurmak gerekirse, iç girişimciyi girişimci gibi düşünen çalışan ya da yönetici, kurumsal sosyal girişimciyi ise özel sektördeki sosyal girişimci olarak, kurum içinde sosyal odaklı davranan girişimci olarak düşünmek mümkündür. İki terim arasındaki fark, sadece odaklanılan konuda olup, iç girişimci kar elde etme motivasyonuna sahipken ( Örgütün karı) kurumsal sosyal girişimci sosyal konulara çözümler bulmaya yöneliktir. 2- KAR ODAKLI OLMAYAN GİRİŞİMCİLİK Girişimciliği geniş anlamda “kaynakları daha büyük bir değer yaratan yeni bileşimler oluşturacak şekilde bir araya getirme” olarak tanımladığımızda, bu kavramın sadece piyasa mekanizması içinde değerlendirilmesi gerekliliği ortadan kalkmış olmaktadır. Böyle bir yaklaşım dahilinde girişimcilik, gönüllülük ilkesi çerçevesinde hareket eden üçüncü sektör ya da sivil toplum kuruluşları ve aynı zamanda kamu kuruluşları için de uygulanabilirliği olan bir kavram haline gelmektedir. 2.1. KAMU GİRİŞİMCİLİĞİ Kamu çalışması ile girişimcilik arasındaki anlama yönelik önemli zıtlığa rağmen böylesi bir kavramın varlığı, oldukça ilginç gelebilir. Çünkü girişimciler karar verme aşamasında özgür olmaya ihtiyaç duyan, risk alan ve kişisel bir servete sahip olabilen kişiler olarak düşünülürken, kamuda görev yapanların özgürlük kısıtlaması içinde olan, özerkliğe sahip olmayan ve hatta maddi özendiricilerin düşük olduğu bir pozisyona sahip oldukları bilinmektedir. Dolayısıyla her ne kadar devleti ifade eden kamu ve girişimciliği ifade eden piyasa birbirinden çok uzak kavramlar olsa da kamu girişimciliği bu iki kavramın arasında ortaya çıkmış olan bir olgudur. Piyasa bir çok işletmenin birbiriyle rekabet içinde olduğu, açık bir ortam iken, kamu yukarıdan aşağıya bir hiyerarşinin egemen olduğu bir sorun çözme mekanizmasının sadece üst düzey kamu çalışanları tarafından yapılabileceği sınırlı bir görünüm sergilemektedir. Bu noktada önemi anlaşılan kamu girişimliği, günümüzdeki kamu sektörünün yerel, bölgesel, ulusal ve hatta uluslar arası düzeyde yenilikçiliğe açılması gerekliliğini ifade eder. Diğer girişimciler gibi yenilikçi güdülerle hareket eden, diğer insanların durumları ile ilgilenen ve bu konuda bir şeyler yapmayı isteyen, entelektüel anlamda merakı ve bilgisi bulunan, takım kurma becerisine ve geniş bir sosyal sermayeye sahip olan, gerekli riskleri alma kararlılığı bulunan kamuda faaliyet gösteren kişiler, kamu girişimcileri olarak ifade edilmektedir. Kamu girişimciliğinin ne anlama geldiği ve nasıl bir hizmeti içerdiği konusunda yapılan bir çalışmada kamu hizmeti bağlamındaki girişimciliğin toplum için değer yaratmaya yönelmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu nedenle kamu girişimciliğine kamusal alanda faaliyet gösteren, sahip olduğu iş tanımına ek olarak hizmet verdiği toplum için daha faydalı olabilecek faaliyetlere odaklanma olarak tanımlamak mümkün olabilir. Bir diğer tanıma göre kamu girişimciliği, kıt kamu kaynaklarının dağıtım şeklini değiştirmek amacıyla eldeki kaynaklardan bağımsız fırsatları kollayan, örgütün verdiği hizmeti artırarak değer yaratmaktır. Kamu girişimcileri, yerel kişiler ile onların kurdukları örgütler arasında değişim aracıları olarak bulunan ve sistem içinde katılımcı açık bir kültür sağlayan kamu görevlileridir. Kendi toplumlarına verilen hizmeti iyileştirmek, fayda yaratma uğruna çekilen sıkıntıların paylaşılması, bireylerin kendilerine saygı duyması, ve tabi ki gönüllü çalışanların haricinde kamu hizmetinde yer almaktan dolayı elde edilen gelir, kamu girişimcilerini motive eden faktörler olarak sayılabilir. Kamu girişimcileri, özellikle içinde bulundukları toplum yararına görev ve sorumluluk üstlenerek bakanlık, belediye başkanlığı gibi kamu hizmetinde çeşitli seviyelerde makam ve pozisyonlara sahip olabilirler. Kamu girişimcisini bireysel olarak değerlendirdiğimizde, belirli özelliklerin ön plana çıktığını görmekteyiz. Örneğin, kamu hizmetinde bulunan kamu girişimcileri, “ güç ve başarıyla motive olan, bir veya birden çok kamu sektörü örgütünü başlatmak, sürdürmek veya büyütmek için amaçlı faaliyetlerde bulunan bireyler” olarak ifade edilmektedir. Kar elde etmek kısıtı içinde olamayan bu kişiler, sosyal fırsatları gerçeğe dönüştürmek için kıt kamu ve özel sektör kaynaklarının bir araya getirerek vatandaşlar için belirli bir değer yaratma çabasındadır. Kamu girişimcilerinde etkili olan kişisel özellikler ve bu özellikleri yansıtan özellikler tekrarlanma sıklığına göre bir çalışmada şöyle yer almıştır: 1. yaratıcılık 2. içsel önem taşıyan değerler 3. mücadele 4. güven ve özgüven 5. eylem odaklılık/insiyatif sahibi olma/öngörülü olma 6. içsel ödüle önem verme 7. değişim eğilimli olma 8. özerklik/bağımsızlık 9. bağlılık sahiplenme 10. farkındalık/fırsatları görme 11. verimlilik yönelimli 12. başarı ihtiyacı 13. kalite odaklılık 14. kamu takdiri ile ilgilenme 15. enerjik ısrarcı 16. olumlu tutum içinde olma 17. etkili/kontrol gücü olan/otorite sahibi olan 18. geleceğe yönelik olma 2.2. SİVİL TOPLUMDA GİRİŞİMCİLİK Var olan bir çok girişimcilik ve girişimci tanımı içinde kamuda veya kar odaklı olamayan örgütlerde de girişimcilik yapılabileceği ve bu gibi örgütlerin liderlerinin de girişimci olarak görüleceği belirtilmektedir. Girişimcilik yazınında girişimcinin sadece kar amacıyla kurulan şirketler ile özdeşleşmesi gerekmediği, diğer örgüt türleri içine girebilecek kar amacı gütmeyen örgütlerde de girişimcilerin bulunabileceği ifade edilmektedir. Sivil toplum çalışmalarında bulunan girişimcileri, kamu girişimcilerinden ayıran temel unsurlar: sivil toplum girişimcileri, 1. kamu görevlileri değil sivil vatandaşlarıdır. 2. toplumun genel olarak ilgisi dahilinde bulunulan konular ile ilgilenirler. 3. sorunlarla hali hazırda ilgilenmekte olan örgütlerin sorunlara yeni çözüm yolları bulmaları konusunda daha çok ilgi göstermesini beklemektedirler. Dolayısıyla sivil toplum girişimciliği aynı zamanda yurttaş girişimciliği olarak da görülebilir. 2.3. SOSYAL GİRİŞİMCİLİK Girişimcilik gibi sosyal girişimcilik de zor tanımlanan bir olgudur. Sosyal girişimciler geleneksel girişimcileri bir çok açıdan benzemektedirler. Örneğin, yeni bir örgüt kurmaları, sosyo-ekonomik gelişime olan katkıları, fırsatları belirleyebilmeleri, yenilikçi ve kararlı olmaları bu iki tip girişimcinin ortak özellikleri olarak sayılabilir. Ancak sosyal girişimcilerin özel sektör girişimsinden en temel farkı, toplumsal sorunları çözme ve sosyal değer yaratma konusunda tutkulu olmalarıdır. Bu da kurmuş oldukları işletmelerinin misyonlarını oluşturmaktadır. Kısacası, sosyal girişimciler için kar elde etmek ve maddi kazanç sağlamak ve yaptıkları işin bir yan ürünü olarak ortaya çıkmaktadır. Asıl amaçladıkları şey sosyal değer ve fark yaratmaktır. Sosyal girişimcilik Özel sektör girişimliği karar verilir. üzere karar alınmaktadır. Yapılan iş Kamu kurum ve kuruluşları ile iletişim ağı içinde işbirliği yapmak. Finansal kısıtların üstesinden gelmek. Sanayi ağı içinde işbirliği yapmak. Kar özellikleri Sosyal sermaye yaratmak ve sosyal sorunları çözmek. Kişisel kar yaratmak. Piyasa odaklı sorunları çözmek. Yenilikçilik Daha az kaynak ile daha çok şey elde etmek. Toplumun kaynaklarını birleştirmek. Yeni fikirler bulmak. Yeni yöntemler keşfetmek. Fırsat kollama Piyasaya giriş kısıtlar. Sosyal ihtiyaçlardaki boşlukları belirler. Boşlukları ve uygun işlerin yerini doldurur. Yeni piyasalara girer. Temel değerler Ekonomik ve sosyal kaygının birbirinden ayrılamaması: ekonomik kaygıları sosyal misyon ve hedeflerle dengede tutma Yerel, toplulukçu ve tüketici katılımı Sosyal birliktelik ve katılımın teşvik edilmesi Farklılık, yenilikçilik yaratıcılık Fırsatları ve kaynakları iyi kollama ve kullanma Ekonomik endişeler yüksek boyuttadır. Verimlilik, etkinlik, çıktılar, üretkenlik ve karlılık ağır basmaktadır. Müşterilere ve/veya hissedarlara karşı sorumluluk bulunmaktadır. Tüketicinin gücü tanınmakta ve kabul edilmektedir. Sosyal amaçlı projelere bağışta bulunma ve hayırseverlik yaklaşımı söz konusu olmaktadır. Örgütsel çevre Kurallar çerçevesi dışında işlemektedir. Farklı ölçülerde bürokratik prosedür ve kurallara bağlı. SOSYAL Risk ve karar GIRIŞIMCILIK ILE ÖZEL SEKTÖR GIRIŞIMCILIĞI Toplum düzeyinde risk alınır. Sosyal ihtiyaçlar için Risk asılARASINDAKI olarak bireye aittir.FARKLAR Kar elde etmek KOBİ VE YÖNETİMİ Bir ekonominin gerçek dinamosu nedir diye sorulduğunda buna verilecek yanıt "KOBİ"ler olacaktır. Buna rağmen "KOBİ nedir?" diye sorulduğunda ise ortaya net bir yanıt çıkmamaktadır. "Küçük ve orta boy işletme" ana tanımı içinde, KOBİ´lere değişik ülkeler hatta aynı ülke içindeki farklı birimler farklı farklı özellikler yüklemektedirler. Bu nedenle çoğu zaman tanımlamada karışıklık yaşanmaktadır. Bunda temel etken, tanımlamada kullanılan ölçütlerin değişik olmasında yatmaktadır. Tanımlamada genel olarak 3 ölçüt öne çıkmaktadır: Söz konusu firmanın çalıştırdığı personel ya da işçi sayısı, bilanço değerleri ve bağımsızlık ölçütleridir. Bağımsızlık ölçütünden kasıt, bir firmanın sermayesi ve hissesinin %25 ten fazlasının bir büyük sermaye grubuna ait olmamasıdır, yani hisse payı içinde büyük sermayenin payı %25´ten az olan bütün firmalar KOBİ kategorisine girmiş sayılmaktadır. Ölçütlerdeki farklılık, değişik sektörlerde ve faaliyet alanlarında bile görülmektedir. Örneğin bilişim sektöründe faaliyet gösteren bir işletmenin KOBİ olması için 50 ya da daha az bilgisayar sahibi olması gibi bir eğilim söz konusudur. Burada görüldüğü gibi temel ölçüt, üretim aracının yani bilgisayar sayısının tanımda kullanılmış olması. Yine aynı şekilde, imalat sanayinde ise çalışan sayısı devreye girmekte fakat ölçütler aynı olmasına rağmen sonuç değişmektedir. Dış Ticaret Müsteşarlığı imalat sektöründe KOBİ olabilmenin üst sınırını 200 işçi olarak verirken, Hazine Müsteşarlığı ise bu sınırı 250´ye çıkarmaktadır! Bu durum bir çok uzman ve ekonomi yazarı tarafından ortak KOBİ tanımı yaratmada büyük bir sorun olarak kabul edilmekte, hatta istihdamda üst sınırın 250 çalışan olmasını bile büyük bir yanlışlık olarak ifade etmekteler. Ayrıca KOBİ denildiğinde tek parça ve bir bütün olarak ifade edilen bir üretim biriminin olmaması da tanımı daha da zorlaştırmaktadır. Çünkü KOBİ kapsamı içine 3 farklı birim girmektedir. Bunlar; Mikro ölçekli işletmeler, küçük ölçekli işletmeler, orta ölçekli işletmeler olarak sınıflandırılmakta. Kendiliğinden bölünen canlı hücreler gibi, KOBİ bünyesi içinde oluşan bu sınıflamalar, tanımlama yapmayı daha da zorlaştırmaktadır. Bununla birlikte yapılan ayrımlar arasındaki sınırların ne olduğu (Örneğin mikro işletme ile küçük işletme arasındaki istihdam, ciro, hisse payı vs ölçütleriyle oluşan sınırın ne olacağı gibi) konusunda oluşan ayrılık ve ihtilaflar daha da çeşitlenmektedir. Örneğin bu durum AB-Türkiye çerçevesinden bakıldığında daha net anlaşılabilir. Avrupa Birliği mikro işletmeler için yıllık ciro sınırını 2 milyon euro olarak kabul ederken, Türkiye´de Devlet İstatistik Enstitüsü rakamlarıyla bu sınır 1 milyon euro olarak belirtmekte. Benzer şekilde Avrupa Birliği, orta ölçekli işletme olma ölçütünü, yıllık cirosu 40 milyon euro´nun altında kalan işletmeler olarak belirlerken, Türkiye´de DİE ölçütlerine göre bu rakam 25 milyon euro olarak gösterilmektedir. (Küçük işletmeler için de aynı durum mevcuttur, AB 10 milyon euro´nun, Türkiye ise 5 milyon euro´nun altında yıllık ciro yapanları küçük işletme olarak kabul etmektedirler.) 3143 sayılı Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun ek 1 inci maddesine göre, Bakanlar Kurulu’nca 19/10/2005 tarihinde kararlaştırılan “KÜÇÜK VE ORTA BÜYÜKLÜKTEKi İŞLETMELERİN TANIMI, NİTELİKLERİ VE SINIFLANDIRILMASI HAKKINDA YÖNETMELİK” KOBİLERİ ŞÖYLE SINIFLANDIRIYOR: Madde 5 - KOBİ'ler aşağıdaki şekilde sınıflandırılmıştır. a) Mikro işletme: On kişiden az yıllık çalışan istihdam eden ve yıllık net satış hasılatı ya da mali bilançosu bir milyon Türk Lirasını aşmayan çok küçük ölçekli işletmeler, b) Küçük işletme: Elli kişiden az yıllık çalışan istihdam eden ve yıllık net satış hasılatı ya da mali bilançosu beş milyon Türk Lirasını aşmayan işletmeler, c) Orta büyüklükteki işletme: ikiyüzelli kişiden az yıllık çalışan istihdam eden ve yıllık net satış hasılatı ya da mali bilançosu yirmibeş milyon Türk Lirasını aşmayan işletmeler. Görüldüğü gibi net bir KOBİ tanımı yapmak oldukça güç ve karmaşık. Birbiriyle kimi yerde uyuşan kimi yerde çelişen rakamlar, değişik kuruluşların, dernek ve odaların kullandıkları ölçütlerin farklılığı, tanımlamayı yapan kuruluşların benzer kurumlar olmasına rağmen bambaşka sonuçlara ulaşmasına ve tanımlamada bir standarda ya da net yanıta ulaşmalarına engel olmaktadır. Durumu rakamlardan bağımsız düşünerek, hatta rakamları yadsıyarak, biraz sübjektif olarak, yani düşünsel ve bir iç bakışıyla değerlendirirsek çok daha net bir KOBİ tanımına kavuşabiliriz. Kısıtlı sermaye ve pazarlama olanaklarına rağmen, kendi çabasıyla ayakta duran, bu çabayla gerek kendi ülkesinin gerekse diğer ülkelerin piyasalarına mal ve hizmet üretip sunan, O ülkede oluşabilecek herhangi bir ekonomik buhranda, ülkenin geniş kesimleri, yani işçi, memur, çalışanlarla birlikte yoğun olarak olumsuz etkilenen, Büyük işletme ve firmalar, ekonomik sistemde oluşan bunalımlar sonucu yatırımlarını rahatlıkla transfer edip, siyasi sorunu ve ekonomik problemi olmayan ülkelere ve pazarlara kaydırabilirken, ekonomik olumsuzluğu finans darlığı, sermaye azlığı, kısıtlı kapasite ve pazar daralması nedeniyle olanca şiddetiyle hisseden, Bunun sonucu ağır yaralar alabilen, iflas kelimesiyle yaşayan ama buna rağmen yine de üreten, Ekonomik gelişme ve büyüme dönemlerinde ise sınırsız başarı hikayeleri yaratan, Toplam ve oransal olarak o ülke için büyük işletmelerden çok daha fazla katma değer yaratabilen tüm ticari, sınai ve hizmet işletmeleri birer KOBİ´dir diyebiliriz. KOBILERIN EKONOMI IÇINDEKI YERI KOBİ'ler olarak bilinen küçük ve orta boy işletmeler, her ülkede olduğu gibi ülkemiz ekonomisinde de son derece önemli bir yer ve ağırlığa sahip olmakta ve adeta ekonomik canlılığın bir barometresi ya da göstergesi durumundadırlar. Zira küçük ve orta ölçekli işletmeler yalnızca büyük işletmelerin ürettiği aynı mal ve hizmetleri üretip onları rekabetçi ortama çekerek ekonomik canlılık kazandıran birimler değil, aynı zamanda büyük işletmelerin kullandıkları mamul ve yarı mamül girdileri üreterek onların gelişimini de tamamlarlar Diğer bir deyişle, bir yandan kendi başlarına büyüklerle rekabet içinde nihai . ürün ve hizmet üretmek suretiyle ekonomik kalkınmaya katkıda bulunurken; diğer yandan da büyük işletmeleri tamamlayarak veya destekleyerek birlikte katkıda bulunurlar. Böylece ekonomilerde bir yan sanayi oluşturarak büyük işletmelerle bir ortak yaşam kurarlar. Ülkemizde olduğu kadar hemen hemen tüm dünya ülkelerinde KOBİ'ler,; sayısal miktar, istihdam hacmi, üretim değeri, gelişmeye olan katkıları, mülkiyetin tabana yayılması, ekonomik açıdan serbest rekabete dayalı piyasa ekonomisinin ve sosyal bakımdan toplumsal istikrarın temel unsurudur. Tüm ülkelerde KOBİ'lerin toplam işletmeler içindeki oranı % 96'dan fazladır. Almanya. Fransa ve Japonya'da bu oran % 99'dur. Öte yandan, tüm ülkelerde istihdama en fazla katkıda bulunan işletmelerdir. Örneğin ABD'de KOBİ'lerin toplam istihdam içindeki payı % 58: Japonya ve italya'da ise % 80'den fazladır . Tüm ülkelerde olduğu kadar Türkiye'de de 1990 yılı verilerine göre tüm işletmelerin % 99.2'sini oluşturan, toplam istihdamın % 53'ünü sağlayan, toplam yatırımın % 26.5'ini gerçekleştiren ve yaratılan katma değer içinde % 38 oranında pay sahibi olan KOBİ'lerin ekonomi içinde büyük bir yeri ve ağırlığı bulunmaktadır - Öte yandan, ülkemizde sektörel bazda katkılarına bakıldığında KOBİ'lerin toplam işletmelerin tarım sektöründe % 99.9'ini, sanayi sektöründe % 98.6'sını, ticaret ve hizmet sektöründe % 98.5'ini oluşturduğunu; istihdam bakımından KOBİ'lerde çalışanların tarım sektöründe % 99.8, sanayi sektöründe % 45.6 ticaret sektöründe % 90.0 pay tuttuğunu; toplam üretimin tarım sektöründe % 95.0'inin ve sanayi sektöründe % 45.4'ünün yine KOBİ'ler tarafından üretildiğini belirtebiliriz . KOBILERIN ORTAK ÖZELLIKLERI 1. Çoğunlukla bireysel veya şahıs ortaklığı hukuki yapısına sahiptirler. 2. İşletmelerde "Sahip-Yönetici" modeli egemendir. Diğer bir deyişle, sahiplik ve yöneticilik aynı kişide toplanmıştır. Pek azında veya bazı hizmetlere özgü olmak üzere profesyonel yöneticiden yararlanılmaktadır. İşletme ve sahiplik bütünleşmiştir. 3. Bağımsız olma niteliği. Kısıtlı sayıda işletme sahipleri genellikle aile bireylerinden oluştuğu ve ayrıca sahiplik ve yöneticiliğin aynı kişide toplandığı için büyük işletmelerde olduğu gibi; yöneticiler üzerinde işletme sahiplerinden, hissedarlardan gelen doğrudan bir kontrol mevcut değildir. Aynı zamanda yönetici durumunda olan İşletme sahibi bağımsız karar alabilme durumundadır. 4. Faaliyetler iş bölümü olmadan veya daha basit işbölümüne dayanan bir organizasyon ile yürütülebilmektedir. Uzmanlaşma çok sınırlı boyutlarda kalmaktadır. 5. İşçi-işveren arasında olduğu gibi işletme-müşteriler arasında da yakın bir ilişki vardır. 6. Sınırlı bir sermayeye sahiptirler. Finansman için gerekli fonları genellikle öz kaynaklardan veya öz sermayeden temin etmek durumundadırlar. 7. Duran (sabit) ve dönen varlıkların hacmi, mal ve hizmet kapasiteleri sınırlıdır. Yatırım güçleri zayıftır. 8. Satış hacmi veya pazar payları sınırlıdır; genellikle küçük veya yöresel düzeyde kalmaktadır. 9. Tedarik ve pazarlamada pazarlık güçleri zayıftır. 10. İstihdam oranı düşüktür, işletme sahibi çok kez aile bireyleri bizzat iş yerinde çalışırlar. 11. Yeniliği açık dinamik bir yapıya sahiptirler KOBI-BÜYÜK IŞLETME KARŞILAŞTIRMASI Küçük ve orta ölçekli işletmelerin büyük işletmelere göre bir takım üstünlükleri ve zayıf yönleri vardır. Başlıca üstünlüklerini aşağıdaki gibi sıralamak olanaklıdır: 1. Sermaye ihtiyacı az olduğu için hevesli ve dinamik girişimcileri yatırıma teşvik ederler. 2. Kriz dönemlerindeki koşullara tüketici isteklerindeki değişikliklere daha kolay, uyum sağlama esnekliğine sahiptirler. 3. işveren-işçi arasında olduğu gibi işletme-müşteriler arasında da, büyük işletmelere kıyasla daha yakın bir ilişki vardır. Bunun yanı sıra, küçük ve orta ölçekli işletmelerde aile duygusu, karşılıklı güven, kararların çok kez işveren ve işgörenle birlikte alınması, işgörenlerin işveren ve işletmeyle bütünleşmesini sağlar. Bu, ekonomik düzeyde işin verimliliğini, kişisel düzeyde mutluluğu arttıran bir faktördür. 4. İstihdam edilen işçi sayısı az olduğu için etkili bir kontrol sistemi uygulayabilirler. 5. Emir verme organlarının az oluşu kararların hızla alınışını ve uygulanışını sağlar. 6. Personelin değişik departmanlarda çalıştırılması ile işletmenin her safhasını bilen elemanın yetiştirilmesi mümkün olur. Bu üstünlüklerine karşı küçük işletmelerin aşağıdaki zayıf yönleri veya sakıncaları vardır: 1. Para ve sermaye piyasalarından kendileri için gerekli olan fonu veya krediyi temin etmeleri güçtür. Sermaye ihtiyaçlarını risk payı yüksek olan ticari krediler ile karşılamaları gerekebilir. 2. Pazar paylarının sınırlı olması yanında tedarik ve pazarlamada pazarlık güçleri zayıftır. 3. Büyük işletmelerin reklam, araştırma-geliştirme olanaklarından yararlanamazlar. 4. Geleneklere bağlı ve fonlarının kısıtlı olması nedeniyle modern ekonomik ve teknolojik gelişmeyi yakından izleyemezler. 5.Yığın üretim yapmadıkları için çok kez yüksek maliyetle çalışırlar ve satış fiyatını düşürme olanağına sahip olamazlar. 6.Sahiplik ve yöneticiliğin aynı kişide toplanması ve kısıtlı olanakları nedeniyle nitelikli eleman ve profesyonel yönetici istihdam etmeleri zordur. KOBILERDE YÖNETIM SORUNLARI -Yönetim Tarzı: KOBİ’lerde yönetim tarzı, amaçlar, varsayımlar ve değerler sahip yönetici tarafından ortaya konmakta ve şekillenmektedir. Dolayısıyla işletme içerisinde yöneticinin kararlılığı ve hırsı, niyet ve amaçları, varsayımları, ahlaki değerleri ve kişilik yapısı işletmenin büyümesinde önemli rol oynamaktadır. KOBİ’lerde bütün yetki ve sorumlulukların tek kişide toplanmasının bazı avantajları olduğu gibi, dezavantajları da vardır. Bunların en önemlisi, işletme fonksiyonları çeşitlenip karmaşık hale geldiğinde, sahip yöneticinin yetersiz kalmasıdır. Bu durumda yönetici, muhasebeci, satış elemanı, personel yöneticisi, finansal uzman, üretim teknisyeni vs. rolleri oynamak durumundadır. Pek çok sahip/yönetici bu rollerin gerektirdiği bilgi ve yeteneğe her zaman sahip olamamaktadır. Bu nedenle, pek çok işletme başarısız olmaktadır. KOBİ’lerin büyük çoğunluğu işletme fonksiyonlarının çeşitlenmesine karşılık, yöneticinin yetersizleşmesi ve yetki devretmemesi nedeniyle kapanma veya bağımsızlığını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadır. -Planlama Sorunları: KOBİ’lerde planlamaya gereken önem genelde verilmemektedir. Gerçekte, planlama büyük işletmelere nazaran bu tür işletmelerde daha önemli bir yere sahiptir. Çünkü işletme planlama sonucu ortaya çıkacak hatalarını ortadan kaldırabilecek yeterli kaynağa çoğu zaman sahip olmadığından veya kaynaklarının tümünü kullandığından iflasın eşiğine gelebilmektedir. “Günümüzde, KOBİ’ler daha kuruluş aşamasında eksik, yanlış ve ucuz bilgi ile işe başlamakta, fizibilite etütleri yeterli bilgiye dayanmadığı için geriye dönüşü imkansız ya da telafisi çok zor olan hatalar yapılmakta, işletmeler uzun süre bu hataları sırtlarında yük olarak taşımaya mecbur kalmaktadır.” - Organizasyon Sorunları: Organizayon, belli amaçlara ulaşmak üzere yapılması öngörülen işlerin tanımlanmış görevler halinde düzenlenmesi ve bu görevlere uygun kişilerin getirilmesi yoluyla ortaya çıkan yapısal süreç şeklinde tanımlanabilir . Organizasyon yapısı ise, işletmenin amaçları doğrultusunda organizasyon içinde oluşan yetki, sorumluluk ve karşılıklı ilişkilerin oluşturduğu yapıdır. Organizasyon yapısı, bilgi, emir, karar ve rapor akışının gerçekleştiği formel haberleşme kanallarını kapsamaktadır. Organizasyon süreci sonunda ortaya çıkan yapı, formel (resmi veya biçimsel) organizasyon yapısı olarak adlandırılır. Organizasyon şeması böyle bir yapıyı gösterir. Öte yandan, kendiliğinden gelişen ilişkiler sonucunda oluşan katı iş bölümü içermeyen, karşılıklı güvene dayalı ve sözlü kurallarla çalışan organizasyon yapısına da informel ya da biçimsel olmayan organizasyon adı verilir. Bu ilişkiler organizasyon şemasında gösterilemez . Şayet, formel organizasyon tarafından öngörülen ilişkiler ile informel organizasyonda kendiliğinden oluşan ilişkiler arasında çelişkiler ya da çatışmalar yoksa, formel yapı planlanan şekilde işleyebilir. Yöneticiler informel organizasyon üzerinde hassasiyetle durmalı, kesinlikle bu ilişkileri engellemeye çalışmamalıdır. Organizasyon işlevi, işletme hedeflerine ulaşmak için önemli köşe taşlarından biridir. KOBİ’ler daha çok organizasyon yapısı olarak, kökeninin askeri yönetim olduğu ileri sürülen ve organizasyon türlerinin en eskisi olan kumanda organizasyonu kullandıklarından, yetki en üst düzeydeki kişide toplanmıştır . Büyüme sürecinde KOBİ’leri bekleyen pek çok tehlike vardır. Eğer işletme küçük iken, belli işlevleri yerine getiren işgörenlerin yetki ve sorumluluk dengeleri ayarlanmadığı takdirde, sorunlar ortaya çıkabilir. İşgörenlerin hem üretken hem de işinden memnun olmasını sağlayacak örgütsel koşullar geliştirilmelidir. Organizasyon yapısı oluşturulurken insan faktörü sürekli göz önünde bulundurulmalıdır. Şüphesiz, KOBİ’ler büyüdükçe farklı organizasyon yapılarına gereksinim duyacaklar ve gereken şartlar doğrultusunda organizasyon yapılarını ayarlayacaklardır. Bu sebeple, KOBİ’ler için standart organizasyon yapıları sunmak gerçekçi olmayabilir. -Karar Verme İle İlgili Sorunlar: Günümüzde küresel rekabet, değişen ekonomik koşullar, yeni teknolojiler ve üretim sistemlerinin uygulamaya geçirilmesi, karar alma sürecini yöneticilik kavramı ile eş değer bir anlama ulaştırmıştır. Genel anlamda kararlar personel, finansman, üretim, pazarlama gibi işletme fonksiyonları ile ilgili olabilmektedir. İşletmelerde kaynakların etkin kullanımı, denetim için standartların oluşturulması, konjonktürel değişimlere karşı hazırlıklı olunması ve çalışanların motive edilmesi için katılım çok önemlidir. Ancak, KOBİ niteliğindeki işletmelerde karar alma işlemi, çoğu zaman işletme sahibi tarafından tek başına yerine getirilmektedir. Bu nedenle KOBİ’ lerde karar alınırken, büyük ölçekli işletmelere oranla daha az bilimsel teknikler kullanılmakta, buna karşılık daha esnek ve hızlı kararlar alınabilmektedir. -Yetki Devri İle İlgili Sorunlar: Çağdaş işletmelerde faaliyetlerin çeşitliliği ve karmaşık hale gelmesi yönlendirmeyi ve denetimi zorlaştırmakta, özellikle üst yönetim ayrıntılarla boğulmaktadır. Bu durum yetki devrini zorunlu hale getirmektedir. Yetki devrinde, işletmenin esnekliğini kaybetmeksizin büyürken dengeli olarak yetki ve sorumlulukların ayarlanması ve çalışanların eğitilmesi son derece önemlidir. Bu yapı içerisinde çalışanlar da kendilerini geliştirebileceklerdir. Yetki devri ile sorunlara daha yakın konumda olan kişilerin daha isabetli ve zaman yitirmeden karar vermeleri sağlanacaktır. Yetki devrinin bir eğitim aracı olarak kullanılması çalışanlara özgüven kazandıracaktır. Bu bağlamda, yetki devri hem çalışanlar hem de yöneticiler açısından güven ve dürüstlüğün bir ifadesi olarak görülebilir. Yöneticilerin/girişimcilerin bir kısmı yetki devretmede isteksiz davranmaktadır. Bunun iki nedeni vardır: Birincisi, işletmeyi her şeyiyle kendine ait bir varlık olarak görmesidir. Her işi doğru olarak sadece kendisinin yapabileceğini düşünen girişimci işletmeyle bütünleşmiş ve zamanının büyük bir kısmını ona ayırmıştır. Kendisini bütün çalışanların hareket ve davranışlarını izlemek zorunda hissetmektedir. Çalışanlara güvenmediğinden tatil bile yapamaz. İkincisi, yöneticinin/ girişimcinin egoist davranışları, karşısındakilerin olumlu fikirlerini reddetmesine sebep olacaktır. Girişimci için bu durum “başarılı bir takımın çalıştırıcısı değil, yıldız oyuncusu olmanın daha önemli olduğu” manasına gelmektedir. Bu tür davranışların büyüme ve başarı üzerinde önemli kısıtlamaları olacaktır. Çünkü, her işini kendi görmeye çalışan bir girişimcinin işgörenlerden farkı olmayacaktır. Dolayısıyla yetki devri işletmede yer bulamazsa, işletme muhtemelen büyüyemeyecektir. Büyüme durumunda hazırlıksız yakalanan girişimci büyük zorluklarla karşı karşıya kalacaktır. Yetki devrederken, bazı riskleri de üstlenen yöneticiler, dikkati daha da arttırmalı ve koordinasyonu sağlamalıdır. Ancak, alt kademelerdeki işlere karışarak işleri daha iyi götürebileceklerine inanan girişimciler ve yöneticiler genelde yanılgı içerisindedirler. Böyle yaptıklarında, başkalarınca yürütülen fonksiyonları üstlenerek hem işgörenlerin yeteneklerini kullanmalarına engel olmakta hem de kendi yönetim fonksiyonlarını yapamaz hale gelmektedirler. KOBILERDE PAZARLAMA SORUNLARI Modern pazarlama kavramı, herşeyin pazar ile başladığını kabul etmektedir. Bu nedenle, KOBİ' lerin başarılarında pazar üzerinde yoğunlaşmak önem kazanmaktadır. KOBİ' ler hedef pazarlarını tanımlamada ve pazarlama stratejisi belirlemede yetersizdirler. Çünkü pazar araştırması yapmadan kişisel gözlemlerini kullanmaktadırlar. Ayrıca KOBİ' ler özellikle sosyo-ekonomik koşullardaki değişmeler sonucu oluşan tüketici tercihlerindeki hızlı değişikleri izlemede ve bunlara ayak uydurmada da yeteri kadar başarılı olamayabilmektedirler. KOBİ' lerin pazarlama işlevine ilişkin özellikleri: - KOBİ' lerde pazarlama konusunda uzman kişilerin istihdam edildiği ayrı bir pazarlama bölümü yoktur. - Bu açıdan KOBİ' lerde "az gelişmiş bir pazarlama" anlayışından söz etmek mümkündür. - KOBİ' ler pazarlama araçlarından yeterince yaralanamamaktadırlar. - KOBİ' lerde düzenli bir pazarlama araştırması yapılmamaktadır. - Genel olarak KOBİ' lere ihracat pazarları kapalıdır veya bu işletmelerin ihracat pazarlarına girmeleri çok zordur (SDTŞ’ler bu açıdan önemlidir). - KOBİ' ler, genellikle ürünlerinin pazarlamasında pahalı ve karmaşık satış kanalları ve satış örgütleri kullanamamaktadırlar. - Büyük işletmeler kitle üretiminin avantajlarından yararlanırlarken, KOBİ' ler yararlanamamaktadırlar. - KOBİ' ler daha çok yerel pazarlara hitap etmektedirler. - KOBİ' ler genellikle sınırlı bir pazar payına sahiptir. - Yan sanayi olarak büyük bir işletmeye yarı mamul veya parça imal eden küçük işletmeler, pazarlama açısından oldukça dezavantajlı bir konumda bulunurlar. Talep tekeline sahip büyük işletme, KOBİ' ye istediği şartları empoze etmekte, maliyetin altında bir fiyatı bile kabul ettirebilmektedir. KOBİ' lerin pazarlama işlevine ilişkin başlıca üstünlükleri: - Doğrudan (direkt) pazarlama, - Kişisel müşteri ilişkileri, - Pahalı ve karmaşık satış örgütünün olmaması, - Esnekliğin yüksek olması, - Satış giderlerinin azlığı, - Yalın ve küçük pazarlarda faaliyet gösterme, - Esneklik, yani müşterilerin özel arzu ve isteklerine cevap verebilme. KOBİ' lerin pazarlamadaki temel sakıncaları: - Yetersiz pazarlama anlayışı, - Yetersiz piyasa araştırması, - Pazarlama araçlarından yeterince yararlanamama, - Sınırlı ve dar bir pazara bağımlılık veya alternatifsizlik, - Yan sanayi olarak çalışma durumunda alıcı firmaya bağımlılık. KOBİ’LERDE FİNASMAN VE SORUNLARI Küçük ve Orta ölçekli işletmelerimizin, bugün karşı karşıya kaldığı bir çok sorunun gerisinde sermaye faktörü yatmaktadır. Bu tespit bugün de aynı şekliyle devam etmektedir. Küçük sermayelerle başlanan girişimler sürekli büyüyen sorunlarla devam etmektedir. KOBİ’lerin sorunlarını ele alırken ilk belirtilmesi gereken husus enflasyonun öz sermayeyi eritmesidir. Aşırı artan girdi fiyatlarının maliyetleri yükseltmesine karşın bunu fiyatlarına yansıtamayan KOBİ’lerin,zaten yetersiz olan özsermayeleri zaman içinde erimektedir.KOBİ’lerin ortak özelliklerinden biri olan özkaynak yetersizliği özellikle konjüktürel dalgalanmanın olduğu dönemlerde kendini hissettirmektedir.KOBİ’lerin sermaye yapılarının zayıflığı ilk olarak işletmelerin kuruluşunda ortaya çıkmakta ve pek çok KOBİ için süreklilik kazandığından işletmenin daha sonraki faaliyetlerinin tümünü etkilemektedir.Dış kaynakların bulunmasında karşılaşılan güçlükler ile birleştiğinde yeni yatırımların yapılmasını,yüksek teknoloji sağlanmasını engellemektedir. Girişimciler ellerindeki küçük sermayeler ile işletmeler oluşturmakta, bu özsermayeleri de hem yatırım hem de pazarda yer almak için yapılacak pazarlama çalışmaları için yeterli olmamaktadır. KOBİ’ler piyasa koşulları nedeni ile vadeli satışlarını da özsermayeleri ile finanse etmek zorunda kalmaktadırlar.Daha kuruluş aşamasında başlayan bu özsermaye sorunu KOBİ’ leri yaşamları boyunca olumsuz etkilemektedir. Özellikle konjüktürel dalgalanmaların olduğu dönemlerde KOBİ’ lerin kaynakları son derece azalmaktadır. Tahsilatta karşılaşılan güçlükler sonucu nakit sıkıntısı çekilmekte, özsermaye erimekte ve pahalı banka kredilerine yönelinmektedir. Sonuçta, yüksek maliyetli banka fonu kullanmak zorunda kalan küçük sanayiciler mevcut Yatırımlarındaki dönüş hızını ayarlayamadıklarından iflas etmektedirler.Bu durumda KOBİ’lerin çok sınırlı özkaynak sermayeye sahip olmaları birçok sorunuda beraberinde getirmektedir. Yaşanan sermaye sorunlarıyla birlikte KOBİ’lerin yöneticilerinin finansman bilgileri yeterli olmaması ve bu konuda yetişmiş elemanlar istihdam etmemeleri de sorunu derinleştirmektedir. KOBİ’lerin hemen hepsinde sahip/ yöneticiler teknik kökenli olduğundan, finansman ve muhasebe konusunda çok az bilgiye sahiptirler. Bu tür bilgileri, uzman kişilerden sağlama istek ve imkanları da sınırlıdır. Büyük işletmelerle karşılaştırıldığında , ülkemizdeki küçük sanayi işletmelerin daha az sermayeli fakat emek yoğun ve küçüldükçe riski azalan yapıda oldukları da bilinen bir gerçektir. Buna rağmen özellikle finansman sorunlarını da en çok onlar yaşamaktadır. Başlangıç sermayeleri sınırlı olduğundan, kredi temininde yaşanan sorunlar ve kredi maliyetleri nedeniyle küçük işletmeler hem öz kaynak sorunu hem de dış kaynak sorunu ile karşı karşıya bulunmaktadırlar. Bu durum işletme faaliyetlerini olumsuz yönde etkilediği gibi yeni projeleri finanse etmekte güçlükler yaratmaktadır. KOBİ'ler bundan dolayı büyümemekte, faaliyetlerini genellikle bölgesel sürdürmektedirler. Küçük ve orta ölçekli işletmelerde düzensiz stok politikası müşteri kaybına yol açmaktadır.Bu işletmelerin girişimcileri doğru stok denetimi yapmanın önemini algılayamadıkları için ya sermayelerini gereğinden çok stoğa bağlanmakta veya bozulma yoluyla stoklarda israfa neden olmaktadır.Bazen de pazar fırsatlarına göre yetersiz düzeyde stokla yetinme durumunda kalmaktadır. İstanbul Sanayi Odasının yapmış olduğu Ekonomik Durum Tespiti Anket çalışması sonuçlarına göre; - Varlıkları içinde özkaynak oranı % 71'den fazla olan işletmelerin sayısı: Küçük ölçekli işletmelerde % 51.2 Orta ölçekli işletmelerde % 37.8 Büyük ölçekli işletmelerde % 22.2 - Varlıkları içinde öz kaynak oranı % 90'dan fazla olan işletmelerin sayısı: Küçük ölçekli işletmelerde % 29.9 Orta ölçekli işletmelerde % 16.9 Büyük ölçekli işletmelerde % 8.7 Görüldüğü gibi küçük ve orta ölçekli işletmelerin büyük bölümü hayatiyetlerini özkaynaklarıyla devam ettirmeye çalışmaktadırlar. Özkaynak kullanımı düşük, yabancı kaynak kullanımı yüksek olan işletmelerin geçmiş dönemlerde yüksek faiz oranlarıyla borç yüklerini karşılaması oldukça zordu. Enflasyonun düşüşü ile birlikte inen faiz oranları ile biraz nefes alma imkanını bulan işyerleri, yeni bir parasal kriz ile birlikte yükselen kredi faiz oranları nedeniyle tekrar mali zorluklarla karşı karşıya kalmışlardır. Yavaşlayan enflasyon ortamında, yükselen kredi faiz oranları ile işletmelerin mali yapıları bozulurken, karlılık oranlarının biraz daha küçüldüğü görülmektedir. Finans Kuruluşlarının KOBİ’lere Yaklaşımı : Uzun vadeli kredi kulladıran finans kuruluşları genellikle dış kaynakların (Dünya Bankası, Eximbank, Avrupa Yatırım Bankası vb. kaynaklı) kullandırımında aracılık etmektedir. Kredi kullanan finans kurumları, Devlet kuruluşlarıyla sınırlı kalmaktadır. KOBİ’lerin gereksinim duydukları kısa vadeli kaynak için ise finans kuruluşları kendi kaynaklarını kullandırma konusunda istekli davranmamaktadır. Muhtelif Bankaların KOBİ’lere yönelik kısa süreli işletme kredisi çalışmaları olmaktadır. Bu kredilerde de KOBİ’ler vade, limit, faiz oranı sorunu yaşamaktadır. En önemli sorunları da bu krediyi alabilmek için kendilerinden istenen teminatlarda olmaktadır. Finans kuruluşları riskli gördükleri KOBİ’lerle kredi ilişkisine girmek için yüksek teminatlar istemektedir. Bu da KOBİ’leri kısır döngüye sokmaktadır. Eğer bir işletme kazandıklarını sermayesine ekleyip,taşınmaz edinmemişse kredi alma şansı azalmakta, belki de hiç kalmamaktadır. Ayrıca yaşanan krizlerde finans kuruluşlarının yaptıkları ilk iş, kredi kullandırımını durdurmak ve mevcut kredilerin geri çağırılması olmaktadır. Bu durumda da KOBİ’ler nakit akış planlarında olmayan bir durumla karşı karşıya kalmaktadırlar. RİSK SERMAYESİ (VENTURE CAPİTAL) Risk sermayesi en basit anlatımla, kendilerine finansman arayanların, şirketlerin veya girişimcilerin, onlara yatırım yapabilecek finansörler veya sermayedarlar ile buluşması olarak tanımlanır. Risk sermayesi dar anlamda, yalnızca şirketlerin kuruluş aşamalarındaki yatırımları kapsamaktadır. Geniş anlamda ise, şirketlere herhangi bir aşamada yapılan yatırımları ifade etmektedir. Risk Sermayesinin Özellikleri, Yeni, yüksek büyüme ve kârlılık potansiyeli gösteren projelere yatırım yapar. Başlangıç yatırımlarının yaygın uygulanan yatırım süresi 3-7 yıl arasıdır. Girişilen projenin özelliklerine ve aşamasına göre bu süre değişiklik gösterir. Risk sermayesi, büyük bir risk altında olacağı için yatırım yapacağı firma ve projeyi iyi bir incelemeye tabi tutar. Ürün ve hizmet üretimini destekler. Şirket yönetimine katılır, stratejik kararlarda yardımcı olur. Risk sermayesinin kapsamı yatırımlarla sınırlı değildir. Yatırımcı, aynı zamanda yönetsel bilgi birikimini ve deneyimini kullanmakta, aktif olarak firmanın fizibilite çalışmalarına, kuruluşuna ve yönetimine katılmaktadır. Bunun sebeplerinden biri, fikir sahibinin ya da işletmenin yönetsel deneyimlerinin risk sermayedarına göre daha az olması, diğeri ise risk sermayedarı açısından üstlendiği riski azaltmak istemesidir. Her risk sermayedarı kendi stratejisi doğrultusunda yatırım yapar. En küçük gibi görünen projeleri bile değerlendirirler. Bazıları genel anlamda, her sektörden projelere, her coğrafik yerleşim alanında, firmaların her aşamasında yatırım yapabilir. Bazıları da bir veya iki sektörde uzmanlaşmıştır ve sadece bir coğrafik bölgede yatırım yapar