SOLUNUM SİSTEMİ HASTALIKLARI İLE İLGİLİ SEMPTOMLAR VE FİZİK BULGULAR Hastaneye başvuranların en sıkl şikayetleri( %20) solunum sistemi kaynaklıdır ( ACCP 1998-1999). Solunum sistemi kaynaklı semptomlar: * Öksürük * Balgam * Kanlı balgam (Hemoptizi ) * Nefes darlığı ( Dispne ) * Göğüs ağrısı * Hışıltılı solunum ( Wheezing ) * Mavimsi renkli mukozalar (siyanoz ) En sık semptom ise öksürüktür ( ACCP 1998-1999). ÖKSÜRÜK : Tanım: Öksürük reseptörlerinin irritasyonuna bağlı fizyolojik refleks olarak gelişen akciğerlerin savunma mekanizmasıdır. Havayollarındaki yabancı materyali temizlemek için ani oluşan hızlı patlar tarzdaki ekspiratuar manevradır. Öksürük, uyaranın kaynaklandığı alana göre sesi ve şekli değişebilir. Laranks’ten kaynaklanan öksürük boğulur / havlar tipdir ve inspirasyon fazı yoktur. Rekkürent sinir paralizisinde ise patlar tarzda olmayan az volümlü inek öksürüğü tarzındadır. Hekim öyküyü alırken spontan olarak hastanın öksürüğüne dikkat etmelidir; çünkü sekresyon takırdaması, irritasyona bağlı kuru öksürük, havlar tarz öksürük gibi yararlı bilgiler edinebilir. Trakeobronşiyal ağaçtaki muküs, yabancı parteküller, zararlı gazların temizlenmesine ve patojenlere karşı savunmaya yardım eden önemli fizyolojik mekanizmadır©. Akciğerleri aspirasyona karşı korur. Kas iskelet sistemi hastalıklarıya da postoperatif hastaların bazılarında olduğu gibi öksürüğün azalması ya da yokluğunda oksijenasyon bozulabilir. Aşırı öksürük ise solunumu, uykuyu hatta günlük aktiviteyi bozabilir. Akciğer hastalıklarının en sık semptomu öksürüktür. Akciğerleri aspirasyondan korur ve fazla sekresyonun atılmasını sağlar. Öksürük istemli ya da istemsiz olabilir.Öksürüğü başlatan stimuluslar mekanik( aspirasyon ya da irritatif), inflamatuar, kimyasal, termal ya da psikojenik olabilir. Öksürüğün safhaları; -irritasyon, -derin inspirasyon, -kompresyon (glottis kapanır, toraks içi basınç artar, 300 mmHg’ya kadar), -ekspulsiyon (glottisin aniden açılması ile büyük hava yollarındaki hava ve irritan maddeler zorlu ekspirasyonla büyük bir hızla( yaklaşık 28,000 cm / sn ya da 500mil / saatte ve 1 –25 jül enerji) dışarı atılması.) Bu güçle bilinçli hastalarda CPR yapılabilir. İstisna olarak büyük hava yolları mukozasındaki mekanik stimuluslara duyarlı vagal reseptörlerin uyarılmasıyla oluşan öksürüğün inspirasyon safhası yoktur; bu safhanın olmaması inhale edilen partiküllerin daha küçük hava yollarına geçmesini engeller. Aynı şekilde tekrarlayan öksürükte de inspirasyon fazı olmaz, sadece glottik kapanma ve ekspulsiyon fazı olur. Glottik kapanma trakeostomili hastalarda görülmez. Öksürük sesi frekansı neden olan hastalığa bağlı olarak 50 - 3000 Hz arasında değişir. Öksürük reseptörleri larenkte, trakeada ve büyük bronşlarda bulunur. Distal hava yollarındaki gerilim ve kemoreseptörlerin uyarılması ile de öksürük gelişebilir. Reseptörlerden kalkan uyarılar nervus vagus ile medulladaki öksürük merkezine taşınır. Öksürük refleksi plevra, ösofagus mukozası, farenks, mediasten ve dış kulak yolu irritasyonlarından da doğabilir. Burun ve paranazal sinüslerdeki öksürük reseptörlerinin afferent yolu trigeminal sinir; farenksteki reseptörlerinki glossofaringeal sinir; plevra, mide, lerenks, trakea( özellikle karina ), bronşlar ve dış kulak yolundaki reseptörlerin afferent yolu vagus; perikart ve diafragmadaki öksürük reseptörlerininki frenik sinirdir. Refleks arkının efferent yollarını; larinks, trakea ve bronşlarda nervus vagus; diafragma ve diğer solunum kaslarında frenik ve spinal sinirler oluşturur. Öksürük; kuru (dry = nonproductive ) yada yaş( productive =balgam veya diğer materyallerle ile birlikte) olabilir. Akut öksürüğü( < 3 hafta), kronik öksürükten ayırmak önemlidir.Akut öksürük soğuk algınlığının ilk 2 gününde başlar, tedavi edilmeyen hastaların %85’inde görülür, hastaların %26’sında 14.günde hala öksürük bulunur ve az sayıdaki hastada 6 - 8 hafta kadar sürebilir. Üst solunum yolu enfeksiyonunu takiben uzun süreli öksürüğü olan hastaların çoğunluğunda altta yatan hastalık astmadır. Öksürük tipleri ve nedenleri tablo halinde özetlenmiştir ( Tablo-1 ) Tablo - 1 Öksürük tipleri ve nedenleri Tanım Nedenler Akut (<3 hafta) Viral / bakteriyel üst olunum yolu enfeksiyonu, aspirasyon pnömonisi, yabancı cisim, pnömotoraks, pulmoner emboli, pulmoner ödem, beta adrenerjikler, ACE inhibitörleri, irritan gazlar, ses telinin zorlanması, kulak hastalıkları, sinüzit, rinit, akut perikardit ve plörezi, ekstrensek allerjik alveolit Kuru Viral enfeksiyonlar, interstisyel akciğer hastalığı, tümör, allerjiler, anksiyete, irritan gaz inspirasyonu Kronik ( > 3 hafta) Sigara, postnazal akıntı, Gastroosefageal reflu, kronik bronşit, astma, bronşektazi, abse, bakteriyel pnömoni, tüberküloz, kavite, kanser, kistik fibrozis, kronik interstisyel pnömoni, sarkoidoz, kronik kalp yetmezliği, Havlama tarzı Sabah Akut trakeit, epiglot hastalıkları ( krup ), larenjit Sigara içimi Gece Yemek-Içmekle Kısa Postnazal akıntı, konjestif kalp yetmezliği, gastroösofageal reflu Yukarı ösofagusun kas-sinir hastalıkları ( divertikil, trakeaya fistül) Üst solunum yolu enfeksiyonu ( common cold ), plöritik ağrı ile solunum hareketlerinin baskılanması Uzamış ya da paroksismal Astma, kronik bronşit, boğmaca, yabancı cisim, akciğer ödemi ( sol kalp yetmezliği, mitral darlık ), gastroösofageal reflu, Akciğer kanserleri, psikojenik Pozisyonla artan Ösofagus divertikülünde, diafragma hernilerinde, kalp yetmezliğinde, mediasten Derin inspirasyonla gelen tümörlerinde öksürük Diffüz interstisyel fibrozis, pnömokonyozlar, kollagen vasküler hastalıklar, granülomatöz hastalıklar Öksürükten şikayet eden hastaya aşağıdaki sorular yöneltilmelidir: Ne kadar süredir öksürüğünüz var? Öksürüğünüz animi başladı?, Uzun süreli öksürükte karakter değişikliği? Öksürüğün günün saatleri ile ilişkisi varmı? Öksürüğünüzün mevsimlerle ilişkisi varmı? Öksürük oluşturan herhangi bir şey(toz, çeşitli ortamlar, koku, ilaç, egsersiz, soğuk, konuşma) dikkatinizi çektimi? Sigara kullanıyormusunuz?, eğer kullanıyorsa “ ne kadar süreden beri kullanıyorsunuz” ? Öksürükle balgam çıkartıyormusunuz?, eğer çıkartıyorsa “ çıkarttığınız balgamın günlük miktarı ne kadar?, boğazınızın arkasında balgam birikiyormu? Balgamınızın rengi ve kokusu nasıl? Öksürük atakları uzun sürüyormu ?, yemekle öksürük geliyormu? Herhangi bir pozisyonda( kronik akciğer absesi, kaviter tüberküloz, bronşektazi, pedinküllü tümör) öksürük artıyormu?, Öksürüğünüz neyle düzeliyor? Öksürükle birlikte; ateş, başağrısı , gece terlemesi , göğüs ağrısı(retrosternal), burun akıntısı, nefes darlığı, kilo kaybı, ses kısıklığı, bilinç kaybı gibi semptomların varlığı? Kuş besliyormusunuz? Daha önce tüberkülozlu kişi ile karşılaştınızmı? Kronik akciğer hastalığına kronik öksürük varlığında: Son zamanlarda öksürüğün sıklığı ve özelliğinde değişiklik oldumu ? Komplikasyonlar : Bronkospazm, kusma, bayılma (toraks içi basınç artışı venöz dönüş azalması, kardiak çıktı azalması ve serabral perfüzyon azalması-hipoksi ), baş ağrısı, fıtıklar,karın duvarında hematom, göğüs ağrısı, hemoptizi, pnömotoraksmediastinal ve cilt altı amfizemi, interstisyel ödem, kot kırıkları, bradikardi ve kalp bloğu, subkonjonktival kanama, uykusuzluk, yorgunluk, iştahsızlık, İdrar inkontinansı gibi komplikasyonlar gelişebilir. BALGAM : Balgam, öksürükle birlikte alt solunum yollarından atılan maddelere verilen isimdir. Bronşlardan günlük 75 - 100 ml sekresyon salgılanır. Normal bronşial sekresyonlar ekspektore edilecek boyutlara ulaşmaz ve normalde silier aktivite ile boğaza taşınır ve sonra tükürükle birlikte farkına varılmadan yutulur. Çoğu hastada artan balgam miktarına rağmen, yutma alışkanlığı nedeni ile ekspektorasyon olmaz. Özellikle kadın ve çocuklarda erkeklere göre daha az balgam çıkarma öyküsü alınır. Balgamı hücresel artıklar, muküs, kan, iltihabi hücreler, mikroorganizmalar oluşturabilir. Balgamın tipleri: Mukoid ( bronşial artmış sekresyon) : Renksiz, şeffaf, jelatinöz görünümdedir. Astma, tümör, tüberküloz, sigara içenlerde, amfizem, lober pnömoni başlangıç dönemi ve kronik bronşitin başlangıç döneminde görülür. bronkore = Alveolar hücreli kanserli % 10-15 olguda, günde litreyi geçen mukoid balgam) Pürülan ( enfekte balgam ): Sarı ya da yeşil renklidir. Müküs, bakteri ve iltihabi hücreleri içerir. Beklemiş balgamda lökosit kaynaklı enzimler yeşil rengi verir. Pürülan balgam’ dan sorumlu hastalıklar: a-) Enfeksiyon: Kronik bronşit komplikasyonu bronkopnömonide, pnömoni, akciğer absesi, bronşektazi, tüberküloz, kistik fibrozis, bronkoplevral fistül ( ampiyem / abse ya da bronşektazi ile) b-) Allerjik : Astma’da enfeksiyon olmasa bile eozinofillere bağlı ( mikroskopide eozinofil parçalanmasına bağlı Charcot - Leyden kristalleri ) c-) Kimyasal : Kimyasalların inspirasyonuna bağlı akut bronşit ) d-) İrritanlar : Sigara ya da irritan tozlar ) Mukopürülan: Pürülan ile muküs karışımıdır. Siyah renkli balgam ( melonoptysis ): Kömür maden işçisi, kirli şehirlerde yaşayanlarda. Pembe, köpüklü, su gibi seröz balgam: Pulmoner ödem Paslı balgam : Pnömokoksik pnömoni, Kırmızı kuşüzümü jölesi : Klebsiella pnömonisi Pembe çizgi şeklinde kanlı : Streptokokkal ya da stafilokokkal pnömoni Kum : Bronkolitiasiz, tüberküloz ya da bazı mantar enfeksiyonlarında Doku parçası : Tümör ya da bronşu erode eden kalsifiye lenf bezi ekspektorasyonu Ançüez : Nekrotik karaciğer perfore diafragmadan bronşa açılırsa. Kahverengi balgam : Beklemiş kanlı balgam Kalın, yapışkan ve mukus plakları içeren balgam : Allerjik Bronkopulmoner aspergillozis, astma (Curschmann spiralleri ), bronşektazi Kötü kokulu pürülan balgam: Akciğer absesinde ya da anaerobik enfeksiyonda görülür. Bol balgam : Bronşektazi, abse, kistik fibrozis, nadiren alveolar hücreli kanser ve kronik bronşit Kanlı balgam : Pnömokoksik pnömoni başlangıç döneminde az miktarda kanlı balgam (paslı), şiddetli bronşit, bronşektazi, bronkojenik tümör, ya da yabancı cisim aspirasyonunu ( bkz hemoptizi) Vomik : Ağız dolusu, kötü kokulu ve çoğunlukla sütlü çikolata rengindeki balgam ( abse ya da ampiyemin bronşiyal ağaca açılması ) Kaya suyu + / - soğan zarı çıkartılması : Hidatik kistin bronşa Biliptysis : yeşil renkli safra ile karışık gelen ve ağızda acılık hissi veren balgama ( fistül varlığı ile ) Kronik balgam : Kronik bronşit, astma (ataklarda ), bronşektazi, kistik fibrozis, tüberküloz Gece öksürüğü ile balgam : Astma, sol kalp yetmezliği, aspirasyon Pozisyonla artan balgam : Bronşektazide postural drenaja bağlı balgam artabilir. Balgam indüksiyonu : Balgam çıkaramayan hastalarda 3-4 ml distile su ya da %10’luk sodyum klorid’in nebulize solusyonlarının inspirasyonu ile indüksiyon yapılarak %90’ dan fazla vakada muayene için yeterli materyal alınır. Herhangi bir nebulizer tipi kullanılabilir, ancak ultrasonik nebulizörler daha yüksek konsantrasyon sağladıkları için tercih edilir. Hasta tek kişilik özel bir odaya yerleştirilmelidir ya da eğer bulaşıcı bir hastalık şüphesi taşıyorsa izolasyon çadırına alınmalıdır. Hasta nebulizer dumanını derince inhale eder ve sık sık öksürür. Balgam çıkarmak için göğüs perküsyonu ve / veya postural drenajın yararı olabilir. Yeterli materyal alınınca, nebulizer solüsyonu tükenince ya da en fazla 15 - 20 dk sonra işlem sonlandırılır.Bu işlem en sık tüberküloz ya da akciğer malignitesi şüphelenilen hastalar ve AIDS’li hastada pnömosistis karini infeksiyonu araştırılması için kullanılır. Gastrik Lavaj : Mide içeriğinin aspirasyonu mikobakteri ve mantarlar için materyal elde etmede, özellikle öksürükle balgam çıkaramayan çocuklar için kullanılabilir. Gastrik yıkama ile yutulan balgamdan tanı elde edilmeye çalışılır. İşlem sabah uyanır uyanmaz mide boşalmadan önce uygulanır. Materyal gastrik asitler ve enzimlerle hasara uğraman önce, bekletilmeden derhal çalışılmalıdır. Gastrik yıkamada aside dirençli basil gösterilmesi mikobakteriyel hastalık tanısı koydurtmaz, çünkü midede saprofitik mikobakteriler sıklıkla bulunur. Bu işlemin yerini balgam indüksyonu almıştır. Balgam indüksiyonu daha yüksek tanı verir ve hasta için daha az rahatsız edicidir. Eğer hastada balgam çıkarma öyküsü varsa hastaya şu sorular sorulmalıdır: - Ne zamandan beri balgam çıkarıyorsunuz ? - Balgamın günlük miktarı ? (Fincan, bardak gibi ölçüler alırak 24 saatlik miktar cm 3 olarak anamneze kaydedilir. Günlük 50 ml üzeri balgam bol balgam olarak tanımlanır ve nadirdir.) - Balgam günün hangi saatinde daha çok geliyor? - Balgamın niteliği(görünümü, rengi, kıvamı, içeriği) ? - Balgamda kan olup olmadığı ? ( bakınız hemoptizi ) - Balgamın kokusu olup olmadığı ? - Balgam çıkarmanın pozisyonla ilişkisi ? - Eşlik eden diğer semptomlar? - Sigara öyküsü? - Sürekli, kronik balgam çıkartan hastalara: Son zamanlarda balgam miktarında ve / veya renginde değişiklik oldumu ? HEMOPTİZİ : Tanım :Kord vokallerden daha alt seviyeden kaynaklanan kan ekspektorasyonuna hemopizi denir. Hemoptizinin tanımı öksürükle kan gelmesidir. Sıklıkla bu semptom ciddi hastalık habercisidir. Balgamda çizgi şeklinde kandan saf kan ekspektorasyonuna kadar değişik miktarlarda hemoptizi olabilir. Pulmoner kan dolaşımının %95’i sağ ventrikülden çıkan düşük basınçlı pulmoner arter ve dalları ile( pulmoner parenkimin kn dolaşımı) sağlanır. Kalan % 5( %1-2)’in kan dolaşımı ise aortadan ya da interkostal arterlerden direkt ayrılan yükek basınçlı( sistemik kan basıncı) bronşiyal arteriyel sistemle (havayolları, kan damarları, hiluslar ve visseral plevra ) sağlanır. Fakat, hemoptizinin kaynağı granülomatöz ya da kalsifiye lenf nodu ya da tümör tarafından ana pulmoner damarlar travma ya da erozyona uğratılmadıkça, genellikle ( %95 ) bronşial arteriyel sistemdir. %5' inin kaynağı ise diğer sistemik ( pulmoner, internal mammarin, torasik, frenik ) arterlerlerdir. Granülasyon dokusundan kanamının kaynağı ise bronşiyal ve pulmoner arteriyel sistemdir. Hayatı tehlike oluşturan ya da masif( hemodinamiyi ya da solunumu bozan) hemoptizi: 24 saatte 200 - 600 ml üzerindeki hemoptiziler olarak bilinir. Ölüm genellikle asfiksiden olmaktadır. Genellikle anotomik ölü boşluk hacmine eşit, 150 ml kanamanın hayatı tehlike oluşturduğu düşünülür. Kansız bırakan hemoptizi : ( exsanguinating hemoptysis) : > 600 1000 ml / 6 saat ya da > 150 ml / saat kan kaybı oluşturan hemoptizidir. Nedeni genellikle bronşa açılan rüptüre aort anevrizmasıdır. Cerrahi girişim yapılmazsa mortalite % 75’ı geçer. Psödohemoptizi nedenlerinden: burun, ağız, orofarenks, nazofarenks kaynaklı kanamalardan ve hematemezden(kanlı kusma) ayrımı yapılmalıdır. Genellikle kulak burun boğaz fizik muayenesinde kanama odağı varsa saptanır. Öncelikle hemoptizi ve hemetemezin ayırıcı tanısı yapılmalıdır ( Tablo - 2). Tablo-2 Hemoptizi Hematemez Ayırıcı Tanısı Özellik Hemoptizi Hematemez Prodrom öksürük ile, hırıltı ile bulantı ve kusma ile Öyküde kardiyopulmoner hastalık gastrointestinal olabilir olabilir Görünüm köpüklü hastalık köpüksüz parlak kırmızı Renk koyu kırmızı, kahverengi ya da kahve telvesi Karışım balgam ile yiyecekler ile Eşlik semptom eden nefes darlığı bulantı alkali PH asid Hemoptizinin kaynağı, miktarı, süresi ve pür kanlı ya da çizgi şeklinde kanlı balgam olup olmadığının bilinmesi önemlidir. Çıkan kan miktarı saptanmalıdır ve parlak ya da koyu renkli kan olup olmadığı ve / veya pıhtı içerip içermediği kaydedilmelidir. Hemoptizi Özellikleri ve nedenleri: Pür kanlı balgam : Tüberküloz, akciğer enfarktüsü, bronşial adenoma, mitral darlığı ve akciğer absesinde sıktır. Tekrarlayan massif hemoptizi atakları : İnaktif tüberküloz veya sarkoidozis nedenli kaviteye oturan micetoma neden olabilir. Ses kısıklığı ile hemoptizi : Larenks ve akciğer tümörü neden olabilir . Malignite kaynaklı hemoptizi; mukozal invazyona, tümör nekrozuna, postobstrüktif pnömoniye bağlı olabilir. Çok az kanla boyanmış ( çizgi şeklinde ) balgam : Genellikle sigara içme ya da küçük enfeksiyonlarla birliktedir, Tekrarlayan az miktardaki hemoptiziler : Sıklıkla bronş kanserine, bronşektaziye, ya da pulmoner emboliye ve nadiren de pulmoner hipertansiyon ( örn. mitral darlığı ) sol kalp yetmezliği ya da bronşial adenom, aspergilloma, telenjektazi ya da intraalveolar hemorajiye bağlıdır. Tekrarlayan fazla miktardaki hemoptiziler : Kronik enflamatuvar durumlar nedeniyledir ve kan sıklıkla pürülan balgamla( bronşektazi, aspergilloma, akciğer absesi, tüberküloz) birliktedir. Balgamla birlikte hemoptizi : Akut bronşit, bronşektazi ya da kronik bronşit'e bağlı olabilir. Sigara içme öyküsü olanlarda bronş kanseride olabileceği akılda tutulmalıdır. Genç kadında kronik hemoptizi : Bronşial adenoma Hemoptizi iştahsızlık, kilo kaybı ve sigara öyküsü : Akciğer kanseri Ani gelişen plöritik ya da göğüs duvarında ağrı: Enfarktüs yapan emboli, göğüs travması ya da spontan pnömotoraks olabilir. - Oskültasyonda ronküsler eşlik ediyorsa; * iki taraflı ronküsler varsa neden kronik bronşit olabilir. * tek taraflı ronküs ile uzun süren öksürük balgam birlikteliği : Kanser, adenoma ya da yabancı cisim aspirasyonu olabilir. Kalp hastalığı delilleri varsa : Romatizmal kapak hastalığı (öykü önemli ), sol kalp yetmezliği, mitral darlığı, pulmoner hipertansiyon, ya da pulmoner emboli olabilir. Tekrarlayan pnömoni ya da bronşit atakları, uzun süreli balgam çıkarma, sinüzit ve öyküde boğmaca, kızamık ya da şiddetli çocukluk çağı pnömonisi öyküsü : Bronşektazi düşünülür. Kişisel ya da ailesel gelişme yetersizliği, sık alt solunum yolu enfeksiyonları ve doğumda mekonyum ileusu öyküsü : Kistik fibrozis düşünülür. Uzun süredir tekrarlayan akciğer dışı enfeksiyon öyküsü : İmmün bozukluk akla gelmelidir. Çocuk ve genç yaşta öksürük ve anemi : İdyopatik pulmoner hemosideroz düşünülür. Öksürük, hemoptizi ve üremi semptom ve bulguları İdiyopatik pulmoner hemosideroz ( renal hastalık ), Goodpasture düşünülür. Antikoagülan alımı ya da bilinen koagulopatili hastada çoğunlukla burun ya da gastrointestinal gibi diğer bölgelerden kanama öyküsü : Koagulasyon bozukluğu düşünülür. Geçirilmiş tüberküloz ya da kaviter hastalık öyküsü varsa aspergilloma düşünülür. Ailesel pulmoner arteriyo-venöz anomali öyküsü ( % 60 ), nefes darlığı, epistaksis, hematemez, serebral hemoraji, melena, ya da açıklanamayan anemi : Ailesel pulmoner arteriyo-venöz anomali düşündürür. Arteriyo-venöz anormalliklerde ender olarak balgamsız fazla miktarda hemoptiziye neden olabilir. Oral kontraseptif kullanma öyküsü ve hemoptizi: Embolide hemoptizi emboliye ikincil gelişen infarküse (nekroza ) bağlıdır. Ateş ya da nefes darlığı gibi eşlik eden semptomların varlığı : Pnömoni çok az sıklıkla kanlı balgama neden olabilir. Genellikle akut enfeksiyonu düşündürür. Sigara içen 40 yaş üzerindeki kişilerde hemoptizi : Akciğer kanseri, daha nadiren de pulmoner embolide düşünülmelidir. Sık rastlanılan hemoptizi nedenleri tablo - 3’te özetlenmiştir Tablo - 3 Hemoptizi Nedenleri Pulmoner vasküler Vaskülit Wegener granülomatosizi Goodpasture sendromu Arteriyovenöz malformasyon Pulmoner parenkim Travma Yabancı cisim Bronşit Tümör ( Ca, Adenom ) Kanama diatezi, antikuagulan tedavi Enfarktüs ile birlikte pulmoner emboli Pulmoner hipertansiyon İdiyopatik pulmoner hemosiderozis Tüberküloz Pnömoni Abse Bronşektazi Enfarktüs Kalp Mitral darlığı Sol kalp yetmezliği Travma Orofarenks Travma Dişeti kanaması Damak kanaması Diğer Factitious ( suni ) ve kriptojenik Olguların 1 / 3’ünde neden bulunamaz ( kriptojemik hemoptizi ). Bronkojenik kanser, kronik bronşit, bronşektazi, tüberküloz en sık hemoptizi nedenleridir. Yoğun bakım ünitelerinde grişimlere bağlı ( iatrojenik hemoptizi) trakeostomi sırasında(%0.02) ve pulmoner arter balon kateterizasyonuna(%0.07) bağlı arter açılmasıdır ve hayati tehlike oluşturabilirler. Pulmoner venöz hipertansiyona( sol kalp yetmezliği, mitral darlığı) bağlı pulmoner venöz kanama genellikle ağır olmayan hemoptizi nedenidir. Hemoptizinin %80-90’nından enflamatuar olaylar sorumludur. Muhtemelen en sık hemeoptizi nedeni akut ya da kronik bronşittir. Bronşektazililerin yaklaşık %50’sinde hemoptizi görülür. Eski bronşektazik kese, iyileşmiş kavite ya da kistik lezyon üzerine eklenen yeni enfeksiyon hafif sızıntı ya da çok fazla kanama yapabilir.Kavitelerin aspergillus sporları ile infestasyonu ( miçetoma, fungus topu) önemli derecelerde hemoptiziye neden olabilir. Tümörler, özellikle kanserler, bronşiyal damarlarlarla beslenenler olguların %20’sinde hemoptizi görülür. Önemli sigara içen, 40 yaş üstü hemoptizili hastalarda kanserden şüphelenilmelidir. Metastatik kanserler ise nadiren hemoptizi nedenidir. Hemoptizinin daha nadir görülen nedenleri arasında emboliye eşlik eden akciğer enfarktüsü ve mitral darlığa ikincil gelişen sol kalp yetmezliğidir. Primer bronşiyal adenoma ve arteriovenözmalformasyonlar nadir fakat ciddi hemoptizi nedenleridir. Mensturasyon dönemlerinde de eksternel endometriozise bağlı oluşan hemoptizi de seyrek nedenler arasındadır. Detaylı öykü, fizik muayene, kuagulasyon testleri, akciğer grafisi, bilgisayarlı tomografi, bronkoskopi, sintigrafi, anjiografi, aortagrafi, kulak burun boğaz muayenesi, bronkografi önemli teşhis araçlarıdır. Şok bulguları varlığı ve solunumun yakından takip edilmesi gerekir. Kanama zamanı, pıhtılaşma zamanı, trombosit sayısı, protrombin zamanı, parsiyel tromboplastin zamanı her hangi bir pıhtılaşma bozukluğunu araştırmak için yapılmalıdır. Aspirin gibi pıhtaşmayı etkileyen ilaçlar kesilmelidir. Narkotikler verilmemelidir. Havayolu obstrüksiyonunun, asfiksinin engellenmesi ve sağlam akciğere kanın geçmesinin önlenmesi gerekir. Bunun için en etkili önlem öksürüktür. Hastanın öksürmesi için cesaretlendirilmeli ve teşvik edilmeli, , öksürükten önce glottik kapanmayı hafif uzatarak sekresyonları nasıl nazikçe atabileceği gösterilmelidir. İnhale ılık su buharı boğaz irritasyonunu ve patlayıcı öksürüğün rahatsız edici etkisini azaltabilir. Hastanın etkili öksürebilmesi için hekim sürekli hastayı rahatlatmalı ve desteklemelidir. Postural drenaj yararlı olabilir. Hastanın haraketlerinin kısıtlanmaması gerekir, hatta yavaş şekilde haraket etmesi için teşvik edilmelidir. Eğer pıhtı ana bronşu tıkamışsa ya da atelektazi ya da artan aşırı inflasyon varsa ( pıhtının check valv etkisi) pıhtıyı çıkarmak için acilen bronkoskopi uygulanmalıdır. Hasta hemoptiziden şikayet ettiğinde hastaya şu sorular yöneltilmelidir; Ne zamandan beri hemoptizi şikayetiniz devam ediyor ? Hemoptizi aniden mi başladı ? Hemoptizi tekrarlayıcı ataklar halindemi oluyor ? Hemoptizi: balgamda çizgi şeklindemi ya da pür kan pıhtısı şeklindemi ? Kan öksürüklemi yoksa bulantı ve/ veya kusma ve vaya öksürüklemi geliyor ? Sigara içiyormusunuz ? Daha önce tüberküloz geçirdinizmi ? Ailenizde öksürükle kan gelen başka bir kişi varmı ? Daha önce ameliyat geçirdinizmi ? Antikuagulan ya da pıhtılaşmayı bozan ilaç alıyormusunuz ? Kanamaya yatkınlığınız varmı ? Eşlik eden semptomlar olarak: nefes darlığı, gece terlemesi, çarpıntı, düzensiz kalp atımı, ses kısıklığı, kilo kaybı, bacaklarınızda ağrı ya da şişme varlığı sorulmalıdır. Kanlı öksürükten sonra göğüste ağrı oluyormu ? Oluyorsa yeri neresidir ? Hemoptizili kadınlara oral kontrasaeptif kullanımı? Hemoptizi peryodik mi ? NEFES DARLIĞI : DİSPNE (DYSPNOEA) : BREATHLESSNESS : Nefes darlığı solunumdaki zorluğun hissedilmesi ya da bilinç düzeyine çıkmasıdır. Sağlıklı kişinin egzersiz sırasındaki ventilasyonun artışı nefes darlığı olarak yorumlanmaz. Az miktarlarda egzersizde ventilasyonun orantısız artışı ve solunumun endişe verici şekilde hissedilmesi ise nefes darlığının en sık tipidir. Yüksek rakımda benzer şekilde egzersiz miktarı ile orantısız ventilasyon artışı olabilir. Nefes darlığı akciğer ve kalp hastalıklarının önemli bir semptomudur. Nörolojik, metabolik ve psikolojik gibi diğer durumlarda da gelişebilir. Solunumun düzenlenmesinde rol alan gerilim, kemo ve mekanoreseptörlerin dispnede rol aldığı düşünülmektedir. Ventilasyon yanıtı solunum merkezlerinin talebini karşılayamadığında dispne oluşur. Nefes darlığı olarak farkında olunan diğer duyular; inspirasyon sırasında ya da ekspirasyonda akciğerlerden hava atmak için göğüsü ekspanse etmek için artmış kas çabası, solunum kaslarından kaynaklanan yorgunluk duyusu, ekspirasyonda akciğerlerden havanın geç boşalma duyusu, ekspirasyon tamamlanmadan önce acilen ihtiyaç duyulan rahatsız edici inspirasyon duyusu ve göğüs sertliği olarak tanımlanan çeşitli duyulardır. Göğüs sertlği muhtemelen havayolu obstrüksiyonu, akciğerlerin, mediastenin diafragmanın ya da göğüs duvarının yer değiştirmesinin, akciğer ünitelerinin hiperinflasyon ya da kolapsının farkında olunmasındandır. Beyine giden nefes darlığı hissinine neden olan uyarılar; akciğerler, göğüs kafesi eklemleri ve diafragmayı içeren solunum kasları gibi çok çeşitli alanlardan kaynaklanabilir. Periferik ve merkezi kemoreseptörler nefes darlığı hisini oluşturan beyine giden duyuların bir kısmını sağlar. Direkt ya da indirekt olarakta diğer viseral, nöral ve emosyonel uyarılar da nefes darlığı hissini başlatabilir. Dispnenin objektif olarak saptanan takipne ya da hızlı solunumdan ayrılması önemlidir. Nefes darlığı şikayeti yokken hasta hızlı soluyabilir ya da yavaş soluduğu halde nefes darlığından şikayet edebilir. Bu nedenle asla hızlı solunum hızı ( takipne ) ve dakika soluk hacmi artışı (hiperpne) nefes darlığı olarak alınmamalıdır. Nefes darlığının 3 temel nedeni vardır: 1-Normal solunumun bilinç düzeyine çıkması 2-Solunum işinde ya da çabasında artış 3-Ventilatuar sistemde bozukluk 1-Normal solunumun bilinç düzeyine çıkması : Genellikle anksiyetenin sonucudur. Bu durumda sık şikayet olarak hasta yeterince soluk alamadığından yakınır. İç çekmeli, düzensiz solunum şekli vardır. Psikojenik dispne şiddetli ise; hızlı solunum, ellerde ve ayaklarda uyuşma, ağız çevresinde hissizlik, tetanik nöbetler ve solunumsal alkalosiz gelişir. Bu durum hiperventilasyon sendromu olarak bilinir. Solunum ve solunum dışı organik neden yoksa, solunum mekanikleri ve kan oksijen düzeyi normalse tanı konulur. 2-Solunum işinde artış : En önemli nefes darlığı nedenidir. Havayolu obstrüksiyonuna (akciğelere hava giriş çıkışında çok fazla basınç gerekir), akciğer volümlerinde azalmaya, kompliansda azalmaya( göğüs duvarı ve akciğerlerin genişleyebilmesi için çok fazla efor gerekir. – interstisyel fibrosiz, konjestif kalp yetmezliği, obesite, plevral hastalık) bağlıdır. 3-Ventilatuvar sistemdeki bozukluklar : -Nörölojik bozukluklar : Spinal kord injürisi, asendan polinörit, miyestania gravis, amniyotrofik lateral skleroz, polimiyelit, ve paralitik ya da nörotoksinler -Primer solunum kasları hastalıkları : Polimyelit ve musküler distrofi dispne -Göğüs duvarı bozuklukları : Aşırı şişmanlık, kifoskolyoz, fazla plevral sıvı ve toraksın yer kaplayan lezyonları Başlıca dispne nedenleri tablo halinde özetlenmiştir ( Tablo - 4 ). Tablo -4 BAŞLICA DİSPNE NEDENLERİ Hastalık Özellik Akciğer Ventiasyon ve/veya perfüzyon bozukluğu yapan durumlar(en sık nedenler KOAH, fibrozis, astma) Göğüs duvarı ya da Ventilasyon kapasitesinde azalma nörolojik Kardiyak çıktının azalması, egzersizde anaerobik Kalp solunum gelişmesi, metabolik asidozis ve dispne, normal ( konj. hast.) / düşük komplians ( pulmoner venöz hipertansiyon : kapak hast, sol kalp yetm ) Kan Anemi, Hb bozuklukları ( karboksi, methemoglobinemi ) kanın oksijen taşıma kapasitesini azaltır Metabolik Emosyonel Hipertiroidizm ve salisilat zehirlenmesinde oksijenin dokularda metabolik kullanımının artışı oksijen ihtiyacını artırabilir. Diabetes ya da böbrek yetmezliğine bağlı asidozda gaz değişimi bozulmadan solunum çabası artabilir, oksijen ihtiyacını karşılamak için aşırı ventilasyon olabilir Anksiyete, depresyon gibi durumlarda var olan nefes darlığının artmış hissedilmesi ya da normal şahıslarda hiperventilasyon gelişimi Dispne özellikleri : Dispnenin başlangıç şekli : Akut : Ani başlayan dispnedir. Akut larenks hastalığı, spontan pnömotoraks, yabancı cisim aspirasyonu, emboli, pnömoni, bronşiolit, myokard enfarktüsü, astma, perikardiyal sıvı, plevral sıvı, hipertiroidi krizi, akut kan kaybı akut dispne nedenleridir. Kronik : Başlangıcı sessizdir eforla ortaya çıkar. İlerleyip istirahat dispnesine dönüşebilir. Akciğer fibrozisi, amfizem, kronik bronşit, kronik trombo-embolik hastalık, pulmoner hipertansiyon, kifoskolyoz, bronşektazi kronik dispne nedenlerindendir. Dispne niteliği : En sık görülen egzersizle ortaya çıkan nefes darlığıdır. Egzersizde ventilasyon ve metabolik ve diğer tanımlanamayan faktörlere bağlı solunumsal uyarılar artar. Yüksek rakımda arteriyel hipoksemiye bağlı artan solunum uyarıları karotid cisimlerini etkileyerek nefes darlığı hissi oluşturabilir. Nefes darlığı yüksek karbondioksit konsantrasyonları bulunan havayı solumakla da gelişir. Egzersizde ve havadaki yüksek karbondioksitin solunması ile oluşan nefes darlığı benzerdir ve esas olarak artmış ventilasyonun farkında olunmasıdır. Ancak solunan yüksek karbondioksit konsantrasyonunun oluşturduğu nefes darlığı hissi, azalmış oksijenin oluşturduğu nefes darlığı hissinden farklıdır. Çünkü; hipoksemi ventilasyonu artırmak için hiperkapniye göre daha zayıf uyarı oluşturur ve hipoksemi konfüzyon, bilinç bulanıklığı gibi diğer etkileri oluşturabilir. Bir kişi oksijenden yoksun kapalı bir alana girerse nefes darlığından önce 30 saniyede bilincini kaybedebilir. -İnspirasyon dispnesi : Larenks, trakea, ana bronş darlığında görülür. İnspirasyonda gürültülü yüksek tonlu ses çıkar ( stridor ) ve inspirasyonda supraklavikular fossa ve interkostal aralıkda retraksiyon ( tiraj ) görülür. Akım volüm eğrisi çizdirilirse inspiratuvar kol basık izlenir. Ekspiratuvar nefes darlığı ise astma ve amfizem gibi küçük hava yolları obstrüksiyonunda görülür. -Ekspirasyon dispnesi : Küçük hava yolları obstrüksiyonuna bağlı gelişir. Ekspirium uzundur. Amfizem ve astmada görülür. Fizik muayenede wheezing, ekspirium uzunluğu ve ronküsler saptanabilir. Solunum fonksiyon testlerinde FEV1 ve FEV1 / FVC oranlarında azalma tipiktir. -Paroksismal dispne : Nöbetler halinde gelen dispne ( örneğin: bronş astması ) -İç çekmeli dispne : psişik kaynaklı Pozisyonel dispne : Dispne, sol kalp yetmezlikli hastalarda olduğu gibi pozisyonla etkilenebilir. * Ortopne: ( düz yatmakla nefes darlığı gelişmesi ) olarak tanımlanır. Hastalar iki ya da üç yastıkla rahat soluyabildiklerini ifade eder. Ortopne kalp hastalıkları dışında astma ya da kronik havayolu obstrüksiyonlu hastalarda da görülebilir. * Paroksismal noktürnal dispne ( PND ) : Gece uyurken aniden nefes darlığı ile uyanmadır. Hasta aniden boğuluyormuş hissine kapılır ve hava almak için pencereye koşar. Ayağa kalkar kalkmaz genellikle nefes darlığı düzelir. * Platipne ( Platypnea ) :Dik oturuyor iken nefes darlığı gelişmesi ve düz yatınca düzelen nefes darlığıdır. Platipne, ortopne ve PND ‘nin aksine nadir bir semptomdur. Platipneli hastada ayakta iken görülen hipokseminin, sırtüstü pozisyonda düzelmesi ortodeoksi (Orthodeoxia ) olarak bilinir. * Trepopne ( Trepopnea ): Sırtüstü yatışta görülen dispnenin yan yatışta düzelmesidir. Pozisyonel dispnenin en sık nedenlerinin bazıları tablo - 5 de gösterilmiştir. Tablo - 5 Tip Ortopne Pozisyonel nefes darlığı nedenleri Nedenler Konjestif kalp yetersizliği, mitral kapak hastalığı, şiddetli astma( nadir ), kronik bronşit ( nadir ), nörolojik hastalıklar ( nadir ) Trepopne Konjestif kalp yetersizliği Platipne Pnömonektomi sonrası ( ani basınç artışı atrium içi sağ-sol şant), nörölojik hastalıklar, siroz ( şantlara bağlı ), hipovolemi, plevral sıvı Dispnenin değerlendirilmesinde kullanılan derecelendirme tablo - 6' da görülmektedir. Tablo - 6 Dispne derecelendirmesi Yaşıtları ile düz yolda yürümelerine karşın, tepelere 0 tırmanmada ya da hızlı yürümede geri kalırlar Yaşıtları ile düz yolda, ancak yavaş adımlarala I yürüyebilirler Düz yolda yavaş yürüyüşte bile durmak zorunda II kalırlar Ev içinde yürüme, yüzünü yıkama, traş olma, III elbiselerini giyme gibi gün içi aktivitelerle nefes darlığı gelişir İstirahette nefes darlığı gelişir IV Dispneye eşlik eden çeşitli durumlarda olası tanılar : Gece nefes darlığı : Astma, sol kalp yetmezliği, gastro-özofageal içerik aspirasyonu Mevsimsel nefes darlığı:Astma Düz yatmakla nefes darlığı: Sol kalp yetmezliği, iki taraflı diafragma felci, amfizem (bazen), obezite İş ya da işten hemen sonra nefes darlığı : Mesleksel astma, ektrinsik allerjik alveolit Egzersiz sonrası nefes darlığı : Astma İstirahette nefes darlığı : Şiddetli akciğer hastalığı, akciğer ödemi, emboli, hiperventilasyon Wheezing : Astma, kronik bronşit, büyük hava yolu obstrüksiyonu Öksürük : Astma, kronik bronşit, pnömoni, büyük hava yolu obstrüksiyonu, akciğer ödemi, alveolit, tüberküloz,.. Plöritik göğüs ağrısı : pnömoni, plevral sıvı, pnömotoraks, akciğer embolisi, Ateş : Pnömoni, akciğer embolisi, ekstrinsik alveolit Hemoptizi : Akciğer embolisi (enfarktüs ), akciğer kanseri, tüberküloz,.. Ayak bileğinde ödem : Kor pulmonale, akciğer embolisi Çarpıntı : Kalp hastalıkları Sigara öyküsü : KOAH, kanser, iskemik kalp hastalığı Daha önce asbest ya da kum maruziyeti (çevresel / endüstriyel ) ya da güvercin besleme : Pnömokonyoz, astma, eksrinsik allerjik alveolit, mezotelyoma, fibrozis Daha önce tüberkülozlu kişilerle karşılaştınızmı / bir arada bulundunuzmu ya da şiddetli pnömoni geçirdinizmi : Akciğer fibrozisi, yaygın bronşektazi, Çocuklukta bronşit geçirdinizmi : Astma ya da nadiren bronşektazi Hipertansiyon, miyokard infarktüsü ya da romatizmal ateş öyküsü : Kalp hastalığı Dispneden şikayet eden hastalara şu sorular sorulmalıdır. Nefes darlığının süresi ? Nefes darlığının başlangıç şekli ( ani mi yoksa yavaş mı) ? Nefes darlığının ortaya çıkış özelliği (egzersizde, istirahatte, düz yatarken, ayaktayken ) ? Nefes darlığını başlatan, artıran ve ortadan kaldıran durumlar varmı? Nefes darlığı olmadan yürüme mesafesi (3 ya da 6 ay önce ve şimdiki )? Nefes darlığına eşlik eden; ateş, kanlı balgam, öksürük, göğüs ağrısı, çarpıntı, Ses kısıklığı gibi semptom ya da semptomlar varmı? Sigara durumu ( içiyorsa süresi, miktarı ) ? Asbest ile temas öyküsü? Kum püskürtme işinde çalışma öyküsü? Güvercin besleme öyküsü? Daha önce tüberkülozlu kişi ile karşılaşma öyküsü?Mantarların endemik olduğu bölgelerde bulunma? GÖĞÜS AĞRISI : Göğüs ağrısı akciğer hastalıklarında görülmekle birlikte kalp hastalıklarının temel semptomudur. Ağrı reseptörleri paryetal plevrada bulunurken visseral plevrada ya hiç yoktur ya da çok az vardır. Reseptörlerden kalkan impulslar medulla spinalisde arka boynuz hücrelerine ve buradan spinotalamik ve retiküler spinal traktüs ile beyne taşınır. Göğüs ağrısının iki temel tipi vardır: 1- Toraks içi organlardan kaynaklanan nervus vagus’un afferentleri ile taşınan ağrılar (viseral göğüs ağrısı ) . 2- Göğüs duvarındaki yapılardan kaynaklanan, interkostal ve frenik sinirler vasıtası ile iletilen ağrılar. Bu ağrılar, göğüs duvarı ya da yan ağrısı şeklindedir. 1-Viseral göğüs ağrısı Nedenlerı : Ana bronş ya da mediasten tümörleri, kalp, aorta ve perikard hastalıkları, ösofagus hastalıkları (özellikle reflu ösofajit ya da tümörleri), akut bronşit. Özellikleri : Substernal alandaki ağrı kalp, perikard, aorta ya da ösofagus hastalıklarının belirtisi olabilir. Anjina pektoris genellikle efor ile başlar (yemekle, emosyonel durumla, soğuk hava gibi diğer faktörlerle de başlayabilir). Sıkıştırıcı, ezici ya da yanma tarzında kısa süreli ağrıdır. Ağrı istirahat ve vazodilatörlerle düzelir. Miyokard enfarktüsünde ise ağrı çok şiddetlidir ve uzun sürer. Ana pulmoner arterin akut dilatasyonu ( emboli ) da anjina pektoris ağrısına benzer. Sıklıkla sol taraf boyun, omuz, kola ve / veya parmaklara yayılır. Perikardiyal ağrı bazen ayağa kalkmakla ya da öne doğru eğilmekle düzelir, inspirasyonla ve düz yatmakla artar. Disekan aort anevrizmasında ağrı şiddetli ve derinden gelir, sırtta skapulalar arasında hissedilir. Ösofageal ağrı anjina pektorise benzeyebilir. Yanma şeklindedir. Bu ağrı sıklıkla yemekle ilişkilidir. ve antiasid ya da sublingual nitrogliserin ile düzelebilir. 2-Göğüs duvarı ağrısı Göğüs ağrısının en sık nedeni göğüs duvarı ağrısıdır. Akciğer parankimi ağrı oluşturmaz. Göğüs duvarı ağrısı bıçak saplanır tarzda ve keskindir. Plöritik ağrı, derin solunum ya da öksürükle artar ve iyi lokalize edilir. Plöritik ağrı, paryetal plevrada enflamasyon oluşturan; enfeksiyonlar ( pnömoni, ampiyem, tüberküloz, Bornholm hastalığı ), travma ( pnömotoraks, hemotoraks, kot kırığı ) ya da tümörler'e ( kanser, lenfoma, mezotelioma ) bağlı gelişir. Pnömotoraks’ta ağrı farklı olarak yaygın olabilir İnterkostal sinirlerin irritasyonu ( herpes zoster, spinal sinir köklerinin hastalıkları ) lokalize göğüs duvarı ağrılarına neden olabilir. İki ve dördüncü kosta-sternal eklemlerin enflamasyonu ( Tietze’s sendromu) sıktır ve miyokard iskemisi ve çok çeşitli hastalıkların ağrılarına benzeyebilir. Ağrı kostal kartilaja lokalizedir ve üzerine basmakla hassasiyet olur. Periferal diafragmanın innervasyonu komşu interkostal sinirlerden sağlanır. Diafragma periferi kaynaklı ağrılar komşu göğüs duvarına yayılır. Merkezi diafragmanın ağrı lifleri frenik sinir vasıtasıyla iletilir. Bu kısmın ağrısı aynı taraf omuz ve boyun bölgesine yayılır. Brakial pleksusun tümör( pancoast sendromu) ile infiltre edilmesinde şiddetli omuz ağrısı görülür. Tekrarlayan göğüs ağrısının ayırıcı tanısı tabloda özetlenmiştir ( Tablo - 7) Tablo -7 Tekrarlayan göğüs ağrısının ayırıcı tanısı Semptom ve bulgular Muhtemel etiyoloji Lokalize; keskin / bıcak saplanır ya da sürekli / Kostakondral yada göğüs künt ağrı, ağrılı alanın üzerine basmakla ortaya duvarı ağrısı çıkan ağrı Keskin ağrı, radiküler dağılımı olabilir; boyun ya Sinir kökü ( radiks ) basısı da sırt hareketi ile ortaya çıkabilir ya da artabilir yapan servikal ya da torasik vertebra hastalığı Disfaji ya da gastrik rejurjitasyonla birlikte; aspirin/alkol alımı/ yemekle/yatar pozisyonda Ösofagus ya da gastrik ağrı ağrı kötüleşebilir; sıklıkla antiasidle düzelir Yağlı yiyecek intolertansı; sağ üst kadran Safra kesesi ağrısı hassasiyeti Egzersiz ya da emosyonel bozuklukla ağrı;ağrı sırasında EKG’ de ST kayması;dil altı nitritle 5 Miyokard iskemisi dk’dan kısa sürmesi Ani gelişen göğüs ağrısının öyküsü ve ayırıcı tanısı şekilde özetlenmiştir ( Tablo -8 ). Tablo - 8 Akut miyokard Akut gelişen göğüs ağrısı ayırıcı tanısı Ağrının tanımı Öykü Fizik bulgular Ezici, sıkıştırıcı Egzersizde daha Terleme, solukluk, ağrı; boyuna, sırta, az siddette, S4 sık, daha az enfarktüsü Aorta diseksiyonu Akut perikardit Akciğer embolisi kol(lar)a yayılabilir benzer ağrı, korener risk faktörleri + Yırtılma şeklinde Hipertansiyon ya ağrı, göğüs da Marfan önünden sırt sendromu ortasına yayılabilir Ezici, keskin plöritik ağrı; otururken öne doğru eğilme ile düzelme Plöritik keskin ağrı; genellikle öksürük ve hemoptizi ile birlikte Akut pnömotoraks Çok keskin plöritik ağrı Ösofagus rüptürü Kusma ile birlikte epigastrik ve substernal yoğun ağrı +/hematemez Son zamanda üst solunum yolu enfeksiyonu ya da perikardite yatkınlık yapan diğer durumlar Son zamanda geçirilmiş cerrahi ya da diğer hareketsizlik durumları Son zamanda geçirilmiş göğüs travması öyküsü ya da KOAH varlığı Son zamanda tekrarlayan kusma / öğürme sıklıkta S3 Kuvvetsizlik, asimetrik periferik nabızlar; aortik yetmezlik ya da diastolik üfürüm Perikardiyal sürtünme sesi ( genellikle 3 İK aralıkta), otururken öne doğru eğinildiğinde en iyi duyulur Takipne, muhtemelen plevral sürtünme sesi (frotman) Takipne, etkilenen akciğerin üzerinde solunum sesleri yokluğu ve hiperrezonans Subkutan amfizem; sternuma komşu alanlarda krepitasyon duyulması Göğüs ağrısından yakınan hastaya; Ağrının başlangıç zamanı, şekli, yerleşimi, yayılımı, niteliği, karakteriği, süresi, ağrıyı etkileyen faktörler, ağrının nefes almak ve hareketle ilişkisi ve ağrı ile birlikte bulunan diğer semptomlar sorulmalıdır. WHEEZİNG : HIŞILTILI SOLUNUM : Wheezing hışıltılı solunumdur. Wheezing, akciğerlere giren ve çıkan havanın dar hava yollarında titreşim yapması ile ortaya çıkan müzikal karekterli sesdir. Bu ses çıplak kulakla ekspiriumda işitilir. Wheezing laringotrakeal hasar gibi üst havayolu ya da astma gibi alt solunum yolları darlığına bağlı oluşur. Oluşumunda rol oynayan patolojiler; bronkospazm, mukozal ödem, hava yollarında elastik destek kaybı ve duvar yapısının bozukluğudur. Astmada wheezing bulunabilir, fakat her wheezing’in nedeni astma değildir. Aspire edilen yabancı cisimler ya da sekresyonlara bağlı lümen darlığı diğer önemli wheezing nedenleridir. Bronşial ya da trakeal darlık dıştan bası, striktür ya da lümen içi kitleye bağlı olabilir. Çok sıklıkla wheezing’e bronkokonstriksiyonla birlikte olan bronşial hiperreaktivite de neden olur. Akut bronkokonstrüksiyonun neden olduğu wheezingi başlatan çeşitli uyaranlar ; inhaler allerjenler, egzersiz, üst solunumyolları enfeksiyonları,sülfür dioksid, ozon, nitrojen dioksid gibi çevresel kirleticiler, aspirin, tartrazin gibi farmokolojik ajanlar, metabisülfit, beta adrenerjik antogonistler, psikolojik faktörlerdir. Wheezing şikayeti olan hastalara şu sorular sorulmalıdır. - Başlangıç zamanı, sıklığı, ortaya çıkararn faktörler (besinler, kokular, emosyonel durum ve hayvanlar), atakların nasıl düzeldiği, eşlik eden semptomların varlığı, nazal polip öyküsü, sigara öyküsü, kalp hastalığı anamnezi? HIÇKIRIK : İnspirasyonda glottisin kapanması ile birlikte diafragmanın ani spazmıdır. Genellikle iyi huylu pek çok hastalıkta bulunan geçici bir semptomdur. Başlıca nedenleri arasında; enflamasyonlar (pnömoni, özofajit, subfrenik abse, pankreatit), gastrik dolgunluk, mediasten tümörleri, miyokard enfarktüsü, perikard hastalıkları, azotemi gibi metabolik bozukluklar, merkezi sisir sistemi hastalıkları ( infeksiyon, tm.), üst karın ameliyatlarıdır. Genellikle hıçkırığa tek taraflı frenik sinir irritasyonları neden olmaktadır. SiYANOZ : Siyanoz, genellikle arteriyel kanın 100 ml’sinde redükte ( oksijensiz ) Hb’nin 5gr’ ın üzerine çıkmasına bağlı deri ve müköz membranların mavimsi renk alması olarak tanımlanır. Siyanozu sıklıkla hastanın aile üyeleri farkeder. Siyanoz, sıklıkla arteriyel oksijen doymamışlığını gösterir, fakat hipokseminin derecesini tam yansıtmaz. Dokulara verilen toplam oksijen miktarı = dokulara oksijen sunumu= oksijen kontenti (DO2) arteriyel kanın oksijen içeriği (CaO2) ve kalp debisi (CO) ile doğru orantılıdır . Kanın oksijen içeriğini ise Hb, PaO2 veS02 belirler. 1 gr Hb 1.34 ml oksijen bağlayabilir. 1mmHg’lık parsiyel basınçta, 100ml kanda fiziksel olarak çözünen O2 miktarı 0.003 ml’dir. Bu metin şu şekilde formüle edilir. CaO2 = ( PaO2 x 0.003) + (Hb x SaO2 x 1.34) DO2 = CaO2 x CO Siyanozun tümü kanda redükte Hb artımına bağlı değildir. Örneğin metHb ve sulfaHb durumlarında da siyanoz görülür. Sulfa Hb’ de alınan kan örneği yeşil olarak görülürken, metHb’de kahverengi, karboksiHb’de kiraz kırmızısı şeklinde görünüm olur. Siyanoz santral ve periferik siyanoz olarak sınıflandırılabilir. Santral siyanoz, akciğerlerde yetersiz gaz değişimine bağlı arteriyel kanın yeterli oksijenize edilememesinden ( hipoksemi ) kaynaklanır. Akut ya da kronik primer akciğer problemleri ya da mikst venöz kanın akciğerlerden yeterli derecede oksijenlenemeden geçişine neden hastalıklar ( intrakardiyak şant, pulmoner A-V fistül) santral siyanoz nedenidir. Polistemi vera’da arteriyel kanın oksijen satürasyonu normal olduğu halde, kandaki redükte Hb’nin artışına bağlı siyanoz görülebilir. Santral siyanozda hem deri hemde müköz membranlar mavimsi renkte görülür. Santral siyanoz en iyi ağız içi, dil, frenulum ve dudaklarda görülür. Periferal siyanoz, periferdeki oksijenin aşırı alınmasından gelişir ve sadece tırnak yatakları, burun ve dudakların dış yüzünde mavimsi renk görülür. Bu alanlar ısıtılınca periferal siyanoz kaybolur. Isınan eller ve tırnaklarda siyanoz devam etmesi siyanozun merkezi olduğunu gösterir. Merkezi siyanozu, periferik siyanozdan ayıran diğer bir özellikte merkezi siyanozda ağız içinde ve dilde tipik mavimsi renk görülür. Periferik siyanoz, beraberinde kalp ve akciğer hastalığı bulunmadığı sürece arteriyel kanda oksijenlenmenin yeterli olduğu, fakat kapillerlerde kan dolaşımının yavaşlaması sonucu periferik kandaki oksijenin doku tarafından fazla alınmasına bağlıdır. Doğumdan ya da çocukluktan beri devam eden siyanoz konjenital kalp hastalığını düşündürür. Bu durumda öykü ve fizik muayenede nefes darlığı, bayılma, çömelerek dinlenme, kalp’te üfürüm ve kalp yetmezliği bulguları saptanır. Akciğer hastalıklarında nefes darlığı, öksürük, balgam, wheezing, hemoptizi ve tekrarlayan akciğer enfeksiyonları eşlik edebilir. NADH diaphorase eksikliği, Hb M hastalığı gibi konjenital Hb bozukluklarında doğumdan beri olan siyanoz öyküsü vardır. Akkiz Hb bozukluklarında ( metHb, sulfaHb) ilaç ve kimyasal maddelerle karşılaşma hikayesi alınabir. Başlıca nedenler arasında, nitratlar, nitritler, kloratlar, kinonlar,anilin, asetanilid, sülfonamidler ve fenasetin gelmektedir. Siyanoz nedenleri tabloda görülmektedir ( Tablo - 9 ) Tablo - 9 SİYANOZ NEDENLARİ A-Azalmış arteriyel oksijen satürasyonu 1-Azalmış atmosferik basınç ( > 2400m) 2-Bozulmuş akciğer fonksiyonları a-Alveolar hipoventilasyon b-V/P dengesizliği(Ventilasyonu azalmış MERKEZİ perfüzyonu ) c-Diffüzyon bozukluğu 3-Anatomik şant a-Konjenital kalp hastalığı b-pulmoner arteriyo-venöz fistüller c-Çok sayıda akciğer Içi şantlar B-Hemoglobin bozuklukları 1-Methemoglebinemi; herediter, kazanılmış 2-Sulfahemoglobinemi; akkis 3-Karboksihemoglobinemi A-Azalmış kalp çıktısı B-Soğukla karşılaşma PERİFERİK alveolün C-Ekstremitelerdeki kan akımının redistribüsyonu D-Arteriyel tıkanma E-Venöz tıkanma Siyanozun ani gelişimi ani hava yolu tıkanıklığı gibi şiddetli solunum sıkıntısı nedeni ile olabilir. Merkezi siyanoz oksijen satürasyonu ancak %80’den daha aşağı düştüğünde görülür. Merkezi siyanoz diffüz olarak deri ve müköz membranlarda renk değişikliği oluşturur ve ısıtmakla da geçmez. Merkezi siyanoz egzersizde, egzersiz’e katılan kasların kandan oksijen ekstraksiyonları artışına bağlı olarak kötüleşir. Şiddetli anemide Hb seviyesinin düşüklüğüne bağlı siyanoz görülemeyebilir( polistermi veranın aksine, redükte Hb 5gr / 100ml’ye ulaşmaz). Merkezi siyanoz ve çomak parmak birlikteliği önemli bir kalp-akciğer hastalığında görülürken Hb bozukluklarına bağlı merkezi siyanozda görülmez. Periferik siyanozluların öyküsünde kalbin çıktı azalmasına neden olan; miyokard enfarktüsü, mitral darlık ya da diğer kalp hastalıkları bulunabilir. Şok, hemoraji, sepsis gibi durumlar saptanabilir. Reynaud fenomeninde soğuk ya da emosyonel stresle karşılaşmadan sonra çoğunlukla ekstremite uçlarında (parmaklar) paroksismal ağrı, solukluk ve kızarıklığı takiben periferik siyanoz görülür. Arteriyel tıkanıklık (emboli) durumlarında da periferik siyanoz görülür ve öyküde intermitant kladikasyo olabilir. Venöz tıkanıklıkta diğer bir periferik siyanoz nedenidir. Yetişkinde en sık merkezi siyanoz nedeni kronik obstrüktif akciğer hastalığının başta geldiği akciğer hastalıklarıdır. Çocukluk döneminin aksine yetişkinde intrakardiyak sağdan sola şantlar daha az görülür. Periferal siyanoz ise en sık soğukla karşılaşma ya da emosyonel gerilim sonrası görülür. Siyanoz’dan şikayet eden hastaya şu sorular sorulmalıdır: Yeri? Ne kadar süreden beri olduğu? Herhangi bir bilinen akciğer problemi?…..kalp problemi? …..kan problemi? Ortaya çıkartan ya da artıran durumlar ? Eşlik eden öksürük ? kanama ? nefes darlığı ? Ailenizde başka siyanozlu kişi varmı ? Çalıştığınız iş dalı, mesleğiniz ? FİZİK MUAYENE BULGULARI Fizik muayene : İnspeksiyon Palpasyon Perküsyon Oskültasyon Göğüs dışı fizik bulgular Fizik muayenede saptanan bulguların ifade edilmesinde kullanılan göğüs duvarı refarans çizgileri, bölgeleri ve noktaları; sternum orta çizgisi, klavikula orta çizgisi, ön-orta-arka aksilla çizgileri, spina orta çizgisi, skapula çizgisi, skapular bölge, interskapular bölge, infraskapular bölge, infraklavikuler bölge, supraklavkular bölge, aksillar bölge, sternum açısıdır. Göğüsün muayenesinde izlenecek sıra şu şekilde olmalıdır. İnspeksiyon Palpasyon Perküsyon Oskültasyon İnspeksiyon : Göğüs inspeksiyonu için hasta elbiselerini çıkarmış ve oturur pozisyonda olmalıdır. Eğer hasta kadın ise muayene örtüsü kullanılmalıdır. Işık yeterli olmalıdır. Muayene odası ılık olmalıdır. Hekim ayakta durarak muayene etmelidir. Eğer hasta sandalyede oturamıyorsa yatak başı 45 derece yükseltimiş pozisyonda yatırılarak muayene edilmelidir( Fowler pozisyonu ) Hastanın postürünün ( duruş şekli ) değerlendirilmesi de önemlidir. Obstrüktif hava yolu hastalığında ( amfizem ) hasta otururken elleri ve kollarını yanlara koyarak destek alır ve solunuma yardım için boyun ve omuz kaslarını sabitleştirir. Bronş obstrüksiyonu olan hasta solunumunu sağlamak için en sık kullandığı teknik sırt üstü yatarken yatağın kenarlarını tutmasıdır ve bunu ekspirasyon esnasında hava çıkışına karşı artan direnci önlemeye yönelik olarak latismus dorsi kaslarını kullanarak yapar. Ortopneli hasta oturur ya da çok yastıkla solunumunu rahatlatmaya çalışır. Yüzün inspeksiyonu sırasında öncelikle siyanoz ve solunum zorluğunu gösteren; dudakları büzerek soluma( pursed lip ) ve burun kanatlarının solunuma katılması gibi ipuçlarına rastlanabilir. Pursed lip solunum işinin arttığını gösterir, ekspirasyon sırasında küçük hava yollarında geriye doğru hafif basınç oluşturur ve erken kollapsı engelleyerek solunum ünitelerinin havalanmasını sağlar. Stridor, larenks ya da trakeada daralma ( tümör, yabancı cisim, granüloma, krup, epiglotit, ekstübasyon sonrası, kord paralizi, krikoarytenoid romotoid tutulumu) olduğunda inspirasyonda işitilen yüksek tonlu müzikal sestir. Bu bulgu ile birlikte supraklavikular fossa ve interkostal aralıkların inspirasyonda içeri çökmesi ( tiraj ) gözlenir. Şiddetli darlıklarda ekspirasyonda da duyulabilir. Ciddi hipoksemi bulgusu olarak ağız içi mukozada, dudaklarda, burun ucunda, kulak memelerinde siyanoz saptanabilir. Hemoptizili hastada ağız içinde vasküler genişlemeler ( telenjektazi ) görülebilir. Solunum işininin arttığı durumlarda burun kanatlarının dışarıya doğru genişlemesi görülür. Boyunun inspeksiyonu ve palpasyonu trakeal pozisyonu saptamak açısından önemlidir. Aksesuar kasların solunuma katılımı değerlendirilmelidir. Aksesuar kasların kullanımı hava yolu obstrüksiyonun en erken bulgularından biridir. Solunum sıkıntısında, inspirasyon sırasında trapezius ve sternokleidomastoid kaslar kasılır. Aksesuar kaslar klavikulayı ve göğüs ön duvarını yükselterek akciğer volümlerini artırarak ve negatif göğüs içi basıncı oluşturarak solunumu destekler. Negatif basınç artışı nedeni ile supraklavikular fossa ve interkostal kaslarda retraksiyon gözlenir. Klavikulanın solunumla 5mm ya da daha fazla yukarıya doğru hareketi şiddetli obstrüktif akciğer hastalığı ile ilişkilidir. Vena kava superior sendromu; mediastinal tümöre ve trombüse bağlı sağ atriuma venöz dönüş engellendiğinde ve hipervolemiye bağlı oluşabilir. Bu sendromda , yüzde boyunda ve kollarda ödem (pelerin tarzı ödem ), siyanoz, boyun ven dolgunluğu ve olay kronik ise göğüs ön duvarında genişlemiş damarlar ve kolloteraller izlenir. Bu kolletreral venalarda akım yönü yukardan aşağı doğrudur. En sık nedeni küçük hücreli akciğer CA ve lenfomadır. Genel bir değerlendirmeden sonra hasta oturuyorken sırtın muayenesi yapılır. Hasta kollarını katlayarak kucağına koyar. Sırtın muayenesi tamamlandıktan sonra hastanın sırt üzeri yatması istenir ve bu pozisyonda göğüs ön duvarının muayenesine başlanılır. Muayena yapan hekim için, muayene ettiği göğüs alanın altındaki akciğer alanlarını tahmine çalışması önemlidir Baş, boyun ve göğüsün inspeksiyonu ve palpasyonu sırasında göğüs grafisinin hazır olması yararlıdır. Fizik ve radyolojik bulguların korelasyonu açısından bu medot tam bir göğüs muayenesi yapılmasını sağlar. Göğüs muayenesinde, akciğerlerdeki beş lobun normal yerlerinin hatırlanması ve bu lobların göğüs duvarına temas ettikleri yerlerin bilinmesi yararlıdır ( Şekil - 1) Şekil - 1 : A:Göğüs duvarının önden görünüşü: Loblar ve fissürler, B:Göğüs duvarının arkadan görünüşü : Fissürler, loblar ve diafragmanın inspirium ve ekspiriumla pozisyonu Göğüsün inspeksiyonunda; göğüs duvarı deri ve yumuşak dokuları, göğüsün anatomik yapısı (simetrisi), solunuma iştiraki (ekspansiyonu) ve şekil bozuklukları ( deformiteler ) ve solunum hızı, derinliği ve peryodik solunum şekilleri değerlendirilir. Göğüs duvarı üzerindeki renk değişikliği, yara ve ameliyat izleri ödem varlığı kaydedilmelidir. Karaciğer sirozunda göğüs ön duvarında vasküler genişlemeler ( spider nevi ) olabilir. Seboreik dermatit ve mantar hastalıkları da bu bölgeyi tutabilir. İnterkostal sinir trasesine uyan ağrı, veziküller herpes ( zona ) zoster’ in bulgusudur. Göğüsün simetrisi incelenmelidir ve simetriyi bozan durumlar, deformiteler kaydedilmelidir. Normalde her hemitoraks simetriktir. Kas gücünü çok kullananlarda, kullanılan üst ekstremite tarafı hemitoraksın pektoral ve omuz kasları hipertrofisi asimetri nedenidir. -Göğüsü duvarını oluşturan yapıların iki taraflı simetrik olup olmadığı kontrol edilmelidir ve her bir alan karşılığı olan alanla karşılaştırılmalıdır. Normal solunum siklusunda inspirasyon sırasında kostalar yere paralel duruma gelir, kostaların aralıkları açılır ve göğüs hacmi genişler. İnspirasyon sırasında oluşan negatif basınca bağlı kostalar arası yumuşak dokular içeri çekilir ( retraksiyon ). Bu retraksiyonlar simetriktir, göğüs içi pozitif basınç oluşturan plevra sıvısı ya da tansiyon pnömotoraks tek taraflı retraksiyon azalması ya da kaybına hatta dışarı bombeleşmeye neden olur. Plevra ve akciğer fibrozisinde de retraksiyon azalır. Hemitoraksta basıklık oluşturan durumların başında atelektazi, fibrozis, pakiplörit ve pnömotoraks gelmektedir. İleri KOAH ya da astma atağında; ekspiriumda hava yollarının erken kapanmasına bağlı olarak akciğerlerin hava ile aşırı şişmesi göğüsün fıçı şeklini ( fıçı göğüs ) almasına yol açar. Göğüs ön arka çapında artış görülür. Ön arka çap, yan çapa eşitlenir, hatta geçebilir. Bu durumda düşük ve düz diafragma inspirasyonda göğüs alt kısmının içeriye doğru paradoks hareketine ( Hoover’s sign ) neden olabilir. Normalde kostalar kolumna vertabralis ile 45 derecelik açı oluşturur. Amfizemde bu açı 90 dereceye yaklaşarak kotlar yere paralel konuma gelir. Solunumla kosta haraketleri sınırlanır ve göğüs ekspansiyonu azalır. Subkostal açı diye bilinen ksifoid ile arkus kostarium arasındaki 90 derecenin altında olan açı amfizemde 90 derecenin üzerine çıkar. Ön arka çapın azalması durumunda ise kostalar birbirine yakınlaşır ( örn : fibrozis). Eğer bu durum tek tarflı ise o taraf yarı göğüsün ekspansiyonu ( solunuma katılımı ) azalmış izlenir. İnspeksiyonda izlenen toraks duvarı bozuklukları : -Yelken göğüs, inspirasyon sırasında göğüs duvarı bir kısmının paradoksal olarak içeriye doğru hareket etmesidir. -Kifoz ( kamburluk), torasik vertabraların öne doğru kavsinin artışıdır. Bu deformite yaşla ya da dejeneratif kemik hastalıklarına bağlı gelişebilir. -Skolyoz, torasik vertabraların yana doğru kavislenmesidir. -Kifoskolyoz, kifoz ile skolyozun birlikte olmasıdır. Omuz yükseklikleri farklıdır. -Pektus excavatum ya da huni göğüs ise sternumun tamamının ya da bir kısmının göğüs kafesi içine doğru kalıcı çökmesidir. Bu çökmenin belirgin olursa restriktif akciğer hastalığı oluşturabilir. -Pektus carinatum ya da güvercin göğsü ise sternumun göğüs ön duvarından dışa doğru çıkmasıdır. Bu deformite sıktır, fakat solunumu etkilemez. Bu yapısal bozukluklar şekil - 2 'de görülmektedir . Şekil - 2 Göğüs duvarı deformiteleri fıçı göğüs kifoskolyoz pektus ekskavatum pektus karinatum Solunum hız ve derinliği değişiklikleri: İstirahette normal erişkinin solunum hızı ve ritmi düzenlidir. Solunum çabası inspirasyonda minimaldir ve ekspirasyonda pasiftir. Erkekler tipik olarak diafragma ile solurlar ve inspirasyon esnasında mide hafif dışarı doğru çıkar. Kadınlar ise interkostal kaslar ve diafragmayı birlikte kullanırlar, bu nedenle kadınlar göğüs duvarını erkeklere göre çok daha fazla hareket ettirirler. Normalde erişkinler dakikada 14 (10 -20 ) solunum yaparlar ( Eupnea ). Normalde nabız sayısının solunum sayısına oranı 4 / 1 dir. Vücüd ısı artışı ile ile nabızda yaklaşık 15 ve solunum sayısında 4 artış olur. Bradipne solunum sayısının az ya da solunumun anormal yavaş olmasıdır( travma ya da ilaç toksikasyonuna bağlı solunum merkezi depresyonu ). Takipne ise solunum sayısının normalden fazla olmasıdır ( pnömoni, akciğer ödemi ve akciğer komplians azalması oluşturan interstisyel akciğer hastalıkları ). Apne ise solunumun geçici bir süre ( >10 sn ) durmasıdır ( ilaç toksikasyonu, asfiksi ya da obstrüktif uyku apnesi ). Hiperpne ise solunum derinliğinin artmasıdır ve bu durum genellikle metabolik asidozisle birliktedir. Hipopne normal solunum hızından çok daha yavaş ve yüzeyel ( normal solunum derinliğinin yarısı civarında ) solunumdur ( atletlerde bradikardi ile birlikte ) . Peryodik solunum şekilleri, şekil -3 ve tablo- 10 ' de gösterilmiştir. Şekil- 3 Peryodik solunum şekilleri Tablo - 10 Normal olmayan solunum şekilleri Şekil Özellik Neden Apne Solunum yok Kardiyak arrest, obstrüktif uyku apne sendromu, Uzun apne peryodları Kafa içi basınç artışı Biot olan düzensiz solunum; İlaçlara bağlı solunumun yavaş ve derin ya da baskılannması hızlı ve yüzeyel olabilir Beyin hasarı ( gn’le medüller seviyede) Düzensiz solunum şekli, Merkezi sinir sistemi Cheyne -Stokes solunumun derinliği hastalıkları (beyin hasarı) giderek artar ve sonra Konjestif kalp yetmezliği azalır ve sonra da apne İlaçlara bağlı solunumun peryoduna ( 10-20sn) baskılanması girer, bu şekil tekrarlar İleri yaş pnömonisi Kusmaul Derin ve hızlı solunum Metabolik asidoz Apnöstik Paradoksik Uzamış inspirasyon İnspirasyonda göğüs duvarının tamamı ya da bir kısmının Içeriye ve ekspirasyonda dışarı hareketi Uzamış ekspirasyon Beyin hasarı Göğüs travması, felçi Astmatik diafragma Akciğerlerden dışarı çıkışında obstrüksiyon PALPASYON : Palpasyon, göğüs duvarı altındaki akciğer yapılarının fonksiyonlarının göğüs duvarına elle dokunarak değerlendirme sanatıdır. Palpasyon 1-Trakea palpasyonu ve mediasteni değerlendirilme 2-Göğüs duvarı derisi ve derialtı dokuları değerlendirme 3- Göğüs ekspansiyonunu değerlendirme 4- Vokal fremitus’u değerlendirme hava ve 1-Trakea palpasyonu ve mediasteni değerlendirme: Normalde baş orta hatta kişi öne doğru bakarken trakea boynun tam ortasında görülür. Yaşlılarda aterom plaklı aortanın baskısı ile hafif sağa doğru yer değiştirebilir. Trakeanın orta çizgisi normalde suprasternal çentiğin tam ortasından aşağıya doğru geçmelidir. Trakeanın bu orta çizgiden sapması; tek taraflı üst lob kollapsı ( atelektazi ), pnömotoraks, plevral sıvı, lokalize fibrozis, tek taraflı amfizem, göğüs içi çok yer kaplayan diafragma hernileri ve akciğer tümörleri nedeni ile olur. Akciğer alt kısımlarını etkileyen ( volüm kaybı ya da artışı ) bozukluklar şiddetli olmadıkça trakea orta hattan sapmaz. Trakea, boynun ön tarafında tabanda suprasternal çentiğin palpasyonu ile orta hatta saptanır. Trakeanın pozisyonu şu teknikle saptanır; Trakea ile her iki sternokleidomastoid kasın iç tendonu arasındaki mesafe suprasternal çentik üzerinde sağ elin işaret parmağının girdiği yerde iki taraflı olarak karşılaştırılır. ( Şekil-4 ) Bu mesafelerin inspirasyon ve ekspirasyonda değişip değişmediği ya da mesafenin artıp artmadığı kontrol edilmelidir. Trakea pozisyonu ve kalp tepe atımı ( KTA ) birlikte değerlendirilerek mediastenin posizyonu hakkında bilgi edinilir. KTA 5.interkostal aralıkta midklavikular hatta palpe edilir. Trakea ile birlikte KTA’ nın dışa ya da içe yer değiştirmesi durumunda mediastenin yer değiştirmesinden bahsedilir. Trakea normal pozisyonda iken KTA’nın dışa sola yer değiştirmesi sol ventrikül hipertrofisinde saptanır. Sol sternal kenarda lift palpe edilmesi ise sağ kalp yetmezliğinin bulgusudur. Trakeanın yukarı doğru hareket edip etmediği (trakeanın mediastende fikse olup olmadığını anlamak için) muayene edilmelidir. Bu muayene tekniği “ trakeal tug ” olarak adlandırılır. Hasta başını hafifçe gevşek tutmalıdır ve hekim sol eli ile hastanın başını arkadan destek oluşturacak şekilde tutmalıdır. Hekimin sağ eli avuç içi dışarıya bakacak şekilde trakeaya paralel şekilde yerleştirilmelidir. Krikotiroid kıkırdak orta parmakların arasına alınır ve larenks yukarı doğru el ile kaydırılır. Normalde larenks ve trakea yukarı doğru 1-2 cm kadar hareket eder. Larinksin yukarı doğru hareketinden parmakları almadan hafifçe el aşağıya doğru indirilir. Trakea yukarı itilmiş pozisyonda aniden bırakılmaz. Fikse, hareket etmeyen trakea neoplazm ya da tüberküloz gibi hastalıklara bağlı mediastinal fiksasyonun işaretidir. Amfizemde hiperinflasyona bağlı diafragmaların düzleşmesi ve aşağıya düşmesi neticesinde suprasternal çentik ile tiroid kartilaj arasındaki mesafe ( normalda vertikal mesafe en az 3 parmak kalınlığındadır ) inspirasyonda çok azalır. Trakea aynı pozisyonda arkaya doğru itilip, itilmediği de kontrol edilmelidir. Bu muayene çok dikkatli yapılmalıdır, çünkü hastalar için çok rahatsız edici bir muayenedir. Şekil-4 Trakea palpasyonu 2-Deri ve derialtı dokular : Derinin ısısı ve normal olmayan yapılar değerlendirilmelidir. Ciltaltı amfizeminde (akciğerlerden derialtı dokuya hava sızdığında) palpasyonla çıtırtı ( krepitasyon ) sesleri alınır. Kot kırığı olan bölge palpasyonla hassastır. Göğüs muayenesi yapılırken boyun, supraklavikular, aksiller lenf bezleri palpasyonla muayene edilmelidir. Bu bezleri en sık büyüten hastalıklar; lenfoma, metastaz, sarkoidozis, tüberküloz ve lenfositik lösemilerdir. Klavikulalar ve kotlar tek tek palpe edilmeli; şişlik ya da düzensizlikler, ağrılı noktalar tespit edilmelidir ( kırık, kallus, metastaz, kemik tümörleri, tietze’s sendromu, ampiyemin göğüs duvarına yayılması “ empyema necessitans”, torosentez-biyopsi sonrası tümör “mezotelioma” invazyonu). 3-Göğüs ekspansiyonu (genişlemesi ) : Normal göğüs duvarı derin inspirasyon sırasında simetrik olarak ekspanse olur. Muayenede göğüs ön ve arka duvarının ekspansiyonu değerlendirilir. Göğüs ön duvarının ekspansiyonu muayenesinde hekim el ayalarını ön-yan göğüs duvarı boyunca, açılmış parmakları aksilla bölgesinde kostalar arasında olacak şekilde ve başparmaklarını kostal kenarlardan ksifoide doğru deriyi başparmakları ile sternum ortasında sıkıştıracak şekilde yerleştirir ( Resim-1 ). Sonra derin inspirium yaptırarak ellerin orta hattan uzaklaşması gözlenir. Normalde başparmaklar orta hattan simetrik olarak uzaklaşır. Diafragma hareketi normalse başparmaklar ksifoid orta çizgisinden simetrik ve eşit olarak uzaklaşır. Arkada, sırtın ekspansiyon muayenesinde ise el ayaları yarı göğüs alanlarını kavrayacak şekilde, açılan parmaklar koltuk altlarına doğru yönde ve başparmaklar 8.torasik vertebra düzeyinde orta hat’a eşit uzaklıkta paralel konumda, 10. kot üzerinde altta kalan deriyi orta hatta doğru iterek yerleştirilir ( Şekil-5 ). Hastaya yavaşca ekspirium yapması söylenir ve anlatıldığı şekilde eller yerleştirilir. Hasta tam bir ekspirium yaptığında, hekim ellerini başparmakları orta hatta birleşinceye kadar getirir. Hastaya derin bir nefes alması söylenir ve orta hattan başparmakların uzaklaşma mesafeleri karşılaştırılır, normalde bu mesafeler eşittir ve yaklaşık 3-5 cm kadardır. Resim - 1 Göğüs ön duvarının ekspansiyon muayenesi Şekil- 5 ekspirasyon inspirasyon Büyük pnömotoraks, ya da plevra sıvısı varlığında o taraf yarıgöğüste genişleme ve solunuma yavaş katılma saptanır. Göğüs ekspansiyonunda tek taraflı azalma; lobar konsalidasyon, atelektazi, plevral sıvı, akciğer ya da plevra fibrozisi ve pnömotoraks ve kosta kırığı veya kolesistektomi sonrası saptanır. Her iki taraflı göğüs duvarı ekspansiyonunda azalmaya kronik obstrüktif akciğer hastalığı, interstisyel akciğer hastalıkları ve nöromüsküler hastalıklar neden olur. 4-Vokal fremitus : Vokal fremitus; sesin çıkması sırasında ( konuşma ) vokal kordun yaydığı titreşimlere denir. Bu titreşimler trakeobronşial ağaçtan aşağıya doğru yayılarak alveolleri ve akciğer parankimini geçerek göğüs duvarından işitilir. Tactile fremitus ( vibrasyon torasik ) ise bu çıkan titreşimlerinin göğüs duvarından palpasyonla hissedilmesine denir. Taktil fremitusun tayini, göğüs duvarı simetrik olarak palpe edilirken hastadan on-onbir, araba-araba gibi net titreşim yaptıran kelimelerden birini tekrar ederek söylemesi istenir. Muayene yapan hekim parmakların palmar yüzlerini ya da ellerinin ulnar yüzeylerini kullanarak karşılaştırmalı şekilde muayene yapar (Resim -2 ). Resim-2. Vibrasyon torasik muayenesi. Göğüs duvarının supraklavikular boşluklardan başlayarak ön, arka ve yan duvarları taktil fremitus yönünden simetrik olarak değerlendirilmelidir. Taktil fremitus titreşimleri azalabilir, artabilir ya da olmayabilir. Artan fremitus, titreşimin katı ( solid ) bir ortamdan geçmesinden kaynaklanır. Normal akciğer yapıları solid ve hava dolu yapıların karışımıdır. Akciğer yoğunluğunun artmasına neden olan herhangi bir durum; örneğin, pnömonideki gibi konsolidasyon alanları oluşması fremitus yoğunluğunu artırır. Eğer konsolide alanın bronşu açık değilse ( istisna: trakeaya komşu alanlarda bronş açık olmasada, yoğunluğu artan doku “ solid ya da konsolidasyon” trakeadan direkt olarak titreşimleri iletir ) titreşimler iletilemeyeceğinden fremitus artmayacak, hatta azalacak ya da kaybolacaktır. Taktil fremitus sıklıkla obez ve aşırı kaslı kişilerde ( titreşim geçişinin azalması ) azalmış bulunur. Aynı şekilde plevral boşluğun hava ( pnömotoraks) ya da sıvı ile dolması durumunda taktil fremitus akciğer ile göğüs duvarı arasına giren iletkenliği çok az olan ortam nedeni ile azalacak ya da kaybolacaktır. Amfizemli hastalarda akciğer dokusu yoğunluğunda önemli azalma ile birlikte hiperinflasyon ( hava ile fazla şişme ) mevcuttur. Bu hastalarda akciğer dokusundan titreşimlerin geçişinin azalması sonucunda simetrik olarak her iki yarıgöğüste fremitus azalmış olarak saptanır. İki yarıgöğüste simetrik olarak taktil fremitusun azalması, lobar konsolidasyon ile birlikte olan tek taraflı fremitus artışına göre saptanması daha zordur. Normal olmayan taktil fremitus nedenleri tablo-11' de özetlenmiştir. Tablo -11 Normal olmayan taktil fremitus nedenleri Pnömoni, akciğer tümörleri ya da kitleleri, atelektazi ( bronş Artma açıksa), sıvı üst sınırındaki bronşu açık kollabe alan, akciğer enfarktüsü Tek taraflı : Muküs plak ya da yabancı cisimlerle tam bronşial tıkanma, pnömotoraks, plevral sıvı,plevra kalınlaşması Azalma Diffüz : Kronik obstrüktif akciğer hastalığı, kaslı ya da obez göğüs duvarı, larenks hastalıkları ( ses kaynağında bozulma) Kaba sekresyonlar içeren havayolu(havayolları) pasajı “ronkial fremitus” olarak isimlendirilen palpabl titreşimleri oluşturabilir. Ronkial fremitus sıklıkla inspirasyon ve ekspirasyon sırasında hissedilebilir ve eğer hasta etkili öksürürse sekresyonların atılması ile bu bulgu kaybolabilir. Sıklıkla stetoskopla duyulabilen kaba, düşük frekanslı seslerle birliktedir Göğüs duvarının perküsyonu : Tanım ve prensib :Göğüs duvarı altındaki yapıları değerlendirmek için göğüs duvarına vurmak sanatıdır. Prensip, vuruyla oluşan tirtreşimlerin göğüs içi dokulardan yansımasını ( ekosunu) değerlendirmektir. Göğüs içinde hava ve sıvı dansiteleri içeren yapılar vardır ve hastalıkların varlığında normal doku dansitelerinin değişmesine bağlı seslerin kalitesi değişir. Perküsyon ile oluşan titreşimler göğüs duvarının 5-7 cm altına kadar geçer. Bu derinlik dışında kalan bozukluklar ve küçük lezyonlar perküsyonla değerlendirilemez. Teknik: Göğüs duvarı perküsyonunda en sık kullanılan teknik indirekt perküsyondur. Muayene edilecek alanın üzerine sol elin orta parmağı ( eğer muayene eden sağ elini kullanıyorsa ) konur , elin diğer parmakları ve palmar yüzey göğüs duvarına temas etmeyecek şekilde kot aralıklarına paralel yerleştirilir. Sağ elin orta parmağı ile orta parmağı ile göğüs duvarına temas eden sol el orta parmak, orta falanksının, distal interfalangeal ekleme yakın bölümüne bilekten çekiç hareketi yapılarak vurulur. Kesinlikle dirsek ya da omuz hareket ettirilmez(eşit şiddette vuru elde etmek için ( Şekil-6 ) . Şekil-6 İndirek perküsyon muayenesi. Vurular keskin, kısa ve hafif olmalı, vurulan parmak anında geri çekilmelidir. Direkt perküsyon ise el parmaklarının pulpası ile göğüs duvarına vurularak yapılır. Özellikle üst lob patolojilerini değerlendirmek için klaviküla ortasına sağ elin orta ya da işaret parmağı ile vurularak yapılır. Akciğer sahalarının perküsyonu önde klavikula arkada skapula üzeri alanlardan başlanır. Her iki göğüs alanları sistematik ve karşılaştırmalı olarak yapılmalıdır ( Şekil-7). Şekil-7 : Göğüs arka ve ön kısımlarının perküsyon yapılması gereken alanlarının görünüşü Kemik yapıların ve kadında memelerin üzerine perküsyon yapılmamalıdır. Posterior göğüs duvarı perküsyonunda perküsyon sahasını artırmak için kolların omuz düzeyinin üzerine yükseltilmesi ile skapulanın dışa kayması sağlanır. Göğüs perküsyonu sırasında çıkan seslerin yüksekliği ve alçaklığı değerlendirilir. Normal akciğer dokusu ( doku ve hava eşit yoğunlukta ) üzeri göğüs duvarının perküsyonunda orta derecede ve kolayca işitilebilen ses sonor'dur(resonance). Sonor ses düşük frekanslı, orta amplütütlü ve uzun sürelidir. Göğüs duvarının normal perküsyon sesi sonor sesdir. Normalde akciğer sonoritesi önde klavikulanın 3-4 cm üzerinde ( supraklavikular fossalarda), arkada 7. servikal vertabra hizasında başlar. Kalp, karaciğer ve traube mesafesi dışında tüm göğüs duvarında sonor ses saptanır. Hipersonar(hyperresonance) ses havalanmanın arttığı durumlarda ( hava> doku yoğunluğu : air trapping, amfizem, pnömotoraks, astma atağı ) saptanır. Sonor sese göre düşük frekanslı, daha yüksek amplitütlü ve daha uzun sürelidir. Teşhis koymada tek başına değeri çok azdır. Perküsyon bulguları, öykü ve diğer fizik muayene bulguları ile birleştirilirse anlamlı olabilir. Matite (dullness), havadan daha fazla sıvı ya da doku içeren akciğer alanları üzerinde duyulan kısa süreli, düşük amplütütlü, orta derecede yüksek frekanslı sesdir. Pnömonik konsolidasyon, akciğer tümörü, alveolar kollaps ( atelektazi ) gibi akciğer doku yoğunluğunun arttığı durumlar rezonans kaybına neden olur ve etkilenen alanın üzerinin perküsyonunda matite( dull percussion ) saptanır. Normalde önde 4. interkostal alanda karaciğer yerleşimi nedeni ile submatite ( matiteye göre frekansı daha düşük, süresi ve amplütütü daha fazla ) başlar, 6 interkostal mesafede matite saptanır. Amfizemde bu matite alanı daha alt seviyeye, atelektazi ya da fibrozisde üst seviyeye kayar. Plevral aralığı dolduran kan ya da sıvı varlığında, pnömonide, fibrozisde, yer kaplayan tümörlerde, atelektazide, plevra kalınlığında perküsyon ile matite saptanır. Üst lob fibrozisinde ( tüberküloz), tümörlerinde, atelektazilerinde klaviküla perküsyonunda matite saptanır. Amfizemli hastalarda göğüs duvarında yaygın hipersonorite muayene eden kişinin küçük bir pnömotoraksı saptayamamasına neden olur. Derin ekspirium ve inspirium sırasında perküsyonu ile diafragma hareketi saptanabilir. Normalde istirahatteki ekspirasyon durumundaki matite yeri, derin inspiriumda 5-7 cm aşağıya doğru yer değiştirir ( şekil-8 ). Bu fark her iki taraf göğüste eşittir. Şekil - 8 Diafragmanın hareketi. Amfizemde diafragmaların düşük pozisyonu nedeni ile bu matite seviye farkı 1-2 cm’yi geçmez. Amfizemlilerde ( hiperinflasyon ) diafragma düşük, düz ve hareketi çok azdır. Frenik sinir felçinde diafragma hareketi yoktur ya da paradoksal hareket eder( derin inspirasyonda istirahat düzeyinden daha da yukarı çıkar ). Nöromusküler hastalıklarda da diafragma hareketi normalden çok azdır . Göğüs ön duvarında supraklavikular fossalar ve altındaki interkostal aralıklar perküte edilir. Perküsyon yapılırken simetrik olarak karşılıklı göğüs alanları mutlaka karşılaştırılmalıdır. Sternumun solunda 3. ve 5. inkostal mesafeler arasında kalp matitesi alınır. Aksilla tepesinin perküsyonu ile üst loblar en iyi şekilde değerlendirilir. Hasta oturur pozisyonda iken aksilla perküsyonu kolay olabilir. Perküsyonun kemik yapıların ve kadınlarda memelerin üzerinden yapılmasının bir yararı yoktur ve bundan kaçınılmalıdır. OSKÜLTASYON Oskültasyon vücütta oluşan seslerin dinlenmesi yöntemidir. Solunum ve konuşma sırasında göğüs üzeri oskültasyon ile akciğer seslerininin normal ya da anormal olup olmadığı anlaşılır. Muayene eden tarafından seslerin geçişinin daha iyi duyulabilmesi için oskültasyonda stetoskop kullanılır. Oskültasyonun yapıldığı sırada muayene odası oldukça sessiz olmalıdır. Stetoskop; çan, diafram, iletici boru ve kulaklıklar olmak üzere 4 temel kısımdan oluşur ( Şekil- 9). Şekil-9 Stetoskop Çok zayıf( kaşektik ) hastalarda da kot çıkıntıları diafram hareketini bozduğundan ve sınırladığından steteskobun çan kısmı ile oskültasyon yapılır. Düşük frekanslı seslerin oskültasyonunda ( göğüs duvarı ile diafram temas halindeyken ) stetoskobun çan kısmının üzerine baskı uygulanmalıdır. Eğer çan kısmı göğüs duvarına doğru çok fazla bastırılırsa, çanın altındaki deri çok fazla gerilecek ve diafram gibi özellik gösterecektir, düşük frekanslı sesler filtre olacaktır. Bu nedenle çan kısmı deriye gevşek olarak temas ettirilmelidir. Diafram kısmı dışardan karışan seslerin duyulmaması için göğüs duvarına sıkıca bastırılmalıdır . İdeal iletici boru duvar kalınlığı dışardan kaynaklanan sesleri geçirmeyecek şekilde olmalıdır ve yaklaşık uzunluğu da 25-35 cm olmalıdır. Uzun tübler seslerin geçişini azaltabilir ve kısa tübler ise hastanın göğüs duvarına ulaşmada yetersiz kalabilir. Kesinlikle elbisenin üzerinden oskültasyon yapılmamalıdır. Oskültasyonda stetoskobun diafram ya da çanı daima deri ile temas etmelidir. Diafram kısmı akciğerlerin oskültasyonunda çok sıklıkla kullanılır ve akciğer sesleri kısmi yüksek frekanslı seslerdir. Yüksek frekanslı kalp seslerinin dinlenmesinde de steteskobun diafram kısmı kullanılır. Stetoskop diaframı çatlaklar, kulaklıklarındaki kir yönünden düzenli olarak muayene edilmelidir. Düzenli olarak mikroorganizmaların üremesini engellemek için alkolle silinmelidir. Oskültasyon için mümkünse hasta dik oturur ve gevşek pozisyonda olmalıdır. Hastaya açık ağızla normalden biraz daha derin nefes alıp vermesi gösterilerek uygulatılmalıdır. İnhalasyon aktif ve ekspirasyon pasif olmalıdır. Hasta elbiselerini çıkardıktan sonra steteskobun diafram ya da çan kısmı direkt olarak göğüs duvarına temas etmelidir. Tüb kısmı herhangi bir şeye sürtünmemelidir. Akciğer alanlarının oskültasyonu ön, yan ve arka göğüsdeki tüm lobları içerecek şekilde sistematik olarak yapılmalıdır. Oskültasyona bazalden başlayarak karşılaştırmalı olarak apekse doğru çıkılarak yapılır. Bazallerde kısmı kollabe(dependant) bölgelerde sesler anormal olabilir, ancak birkaç derin solunumla normale dönebilir. Steteskobun her bir pozisyonunda en az tam bir solunum siklusu dinlenmelidir. Oskültasyonda en sık karşılaşılan hatalar tablo halinde verilmiştir ( Tablo - 12) TABLO 12 OSKÜLTASYONDA EN SIK YAPILAN HATALAR HATALAR DOĞRU TEKNİK Elbise üzerinden solunum Göğüs duvarı üzerine steteskobun seslerinin dinlenmesi çan ya da diafram kısmının temasının olması Elbise ya da yatak çevresine iletici borunun sürtünmesi Oskültasyon sırasında steteskobun tüb kısmının herhangi bir yere Gürültülü odada oskültasyon sürtünmemesi yapılması ya da radyonun Göğüs üzerindeki kıl seslerinin Televizyon kapatılması akciğer ek sesleri gibi yorumlanması Eğer kıl kalınlığı fazla ise oskültasyondan öncesi kılların Sadece rahat oskülte edilebilen ıslatılması alanların dinlenmesi Bilinçli hastanın oskültasyonu dik oturur pozisyonda yapılır, komadaki hasta ise arkadaki lobların oskültasyonu için çevrilir Göğüs duvarının oskülte edilmesi gereken alanlar klavikülalar dışında perküsyon alanları ile aynıdır . Solunum seslerinin dinlenen kişi tarafından dikkat edilmesi gereken 4 karakteristiği şunlardır : -vibrasyon frekansı ( alçalma ya da yükselme açısı ) -amplütüdü -ayırt edici özellikleri -inspirasyon - ekspirasyon oranı Solunum seslerinin akustik özelliği solunum sesi diagramı ile gösterilebilir ( Şekil -10 ) -------------------------------------Şekil - 10 : Nomal solunum sesi diagramı Yükselen ilk parça inspirasyonu ve alçalan ikinci parça ekspirasyonu; yükselen parçanın boyu inspirasyon süresini; çizginin kalınlığı şiddeti ( güçü); yükselen ve yatay çizgi arasındaki açı ise vibrasyon frekansını yansıtır. Hekim öncelikle normal solunum seslerininin özelliklerini bilmelidir. Normal solunum seslerinin ayırt edici özellikleri tablo’da verilmiştir ( Tablo - 13). Tablo -13 Normal solunum seslerinin özellikleri Solunum sesi frekans şiddeti lokalizasyon Veziküler ya düşük yumuşak periferik şekli ve I / E* oranı akciğer 3 / da normal Bronkovezikü ler orta orta Bronşial yükek yüksek çok çok yüksek yüksek * İnsirasyon - ekspirasyon oranı Trakeal alanları, 1 sağ supraklavikular alan hariç skapulalar arası, sternumun üst kısmı civarı, sağ akciğer apeksi trakea etrafı 1/1 toraks dışı trakea 1/1 1/3 Sağlıklı kişilerde trakea üzerinde duyulan ses tübüler kalitede ve kabadır. Bu sesler bronşial ya da trakeal solunum sesleri olarak bilinir. Bronşial solunum sesinin ekspiratuvar komponenti, inspiratuvar komponentine eşit ya da daha uzun ve yüksek frekanslı bir sestir. Bronşial solunum sesi, büyük hava yolları ile göğüs duvarı arasındaki akciğer dokusunun konsolidasyon, atelektazi, veya fibrozise bağlı olarak havasız kalmalarında duyulur. Üst lob atalektazilerinde bronş tıkalı olmasına rağmen ses trakeadan direkt olarak( normal akciğer dokusu tarfından filtre edilmeden ve hafifletilmeden) atelektazik alanın (katı alan) iletimi ile göğüs duvarına ulaşır. Alt lob atelektazilerinde ya da konsolidasyonlarında direkt ses kaynağı ( trakea ) ile patolojinin teması olmadığından direkt iletim olmaz, ancak bronş açıksa ses göğüs duvarına iletilir ( bronşial ses ). Plevra sıvısı fazla ise sıvıya komşu akciğerin sıkışmasına bağlı gelişen atelektazide bronş açık olduğu için bronşial ses duyulur. Bronşial solunum sesinin hafif değişik bir varyasyonu olan bronkoveziküler solunum sesi sırtta skapulalar arasında ve önde sternum üst yarısı civarında ( 1 ve 2. Kot aralıklarında ) duyulan bir sestir. Bu sesler bronşial solunum sesleri kadar güçlü değildir, frekansı daha düşüktür ve inspiratuvar ve ekspiratuvar komponentleri eşittir. Bu sesin çıkış yeri ana bronşlar ve karina yakın kısımlarıdır. Bronkoveziküler ses bronkopnomonili akciğer alanı üzerinde de duyulur. Sağlıklı kişilerde akciğer parankimi üzeri dinlendiğinde yumuşak, boğuk ses duyulur. Bu sesler veziküler ya da normal solunum sesleri olarak bilinir, bronşial solunum sesine göre frekansı ve yoğunluğu düşüktür. Veziküler sesler kulakla çok zor duyulur ve yalnızca çok kısa ekspirasyon komponenti ile esas olarak inspirasyon sırasında duyulur. Solunum hastalıkları akciğer sahaları üzerinde duyulan normal solunum seslerinin yoğunluğunu değiştirebilir. Hafif bir yoğunluk farklılığı tecrübeli klinisyen tarafından dahi zor saptanır. Solunum sesleri, sesin yoğunluğu azaldığında ve aşırı nadir olarak kaybolduğunda, azalmış olarak tanımlanır. Amfizemde hiperinflasyona bağlı akciğerin iletici özelliği azalmasına bağlı solunum sesleri çok az duyulur( sessiz akciğer ). Solunum sesleri, sesin yoğunluğu arttığında ise kaba olarak tanımlanır. Solunum sesleri kaba olduğunda inspiratuvar komponentine eşit ekspiratuvar komponenti olur ki, bu sesler bronşial solunum sesleri olarak tanımlanır. Akciğerlerdeki havanın hareketine bağlı çıkan anormal solunum seslerine ise “ ek solunum sesleri ” denir. Çoğunlukla ek solunum sesleri kesintisiz ya da kesintili sesler olarak sınıflandırılır. Kesintisiz akciğer sesleri 25 milisaniyeden daha uzun süren sesler olarak tanımlanır. Kesintili akciğer seslerinin özelliği ise aralıklı, kısa süren çıtırtı şeklinde seslerdir ve süresi genellikle 20 milisaniyeden daha kısadır. Ek sesler; - crackles: rales (çıtırtılar), - sibilan ronküss ( sibilan ronküsler ), - ronchi (sonor ronküsler) ve - pleural rubs ( plevral sürtünme sesi) olarak sınıflandırılır. Raller kesintili akciğer seslerine, sibilan ronküsler yüksek frekanslı kesintisiz akciğer seslerine, sonor ronküsler ise düşük frekanslı kesintisiz akciğer seslerine verilen isimlerdir. Üst hava yolu tıkanıklığına bağlı olarak inspirasyonda trakea ve larenks üzerinde duyulan kesintisiz ses stridor olarak tanımlanmaktadır. Bu ses; yüksek gürültülü, düşük frekanslı olup stetoskop olmadan da duyulabilir. Klinisyenler arasında ortak bir akciğer sesleri terminolojisi yoktur. Akciğer ek sesleri terminolojisinde kullanılan alternatif terimler tablo halinde verilmiştir ( Tablo - 14) Tablo - 14 Akciğer ek sesleri terminolojisindeki alternatif terimler Tavsiye edilen Sınıflandırma Alternatif terimler terimler Kesintili a) ince raller : yüksek frekanslı, Raller düşük amplüdütlü, kısa süreli Crackles, krepitasyon b) Kaba raller : düşük frekanslı, yüksek amplütüdlü, uzun süreli, Sibilan Yüksek frekanslı, kesintisiz Sibilan ronküss, sibilan ronküsler raller, müzikal raller, Ronküsler düşük frekanslı, kesintisiz sonor raller,düşük frekanslı sibilan ronküs, sonor ronküsler Akciğer ek sesleri duyulduğunda yerleri ve özellikleri ayrıntılı olarak kaydedilmelidir. Akciğer ek seslerinin özellikleri; yüksek ya da düşük frekanslı, gürültülü ya da belirsiz, seyrek ya da bol, inspiratuvar ve/ veya ekspiratuvar şeklinde belirtilmelidir. Solunum siklusundaki zamanı da kaydedilmelidir ( örn; geç inspiratuvar ). Normal ve akciğer ek seslerinin oluşumundan sorumlu mekanizmalar tam olarak bilinmemektedir. Normal solunum sesleri; sağlıklı kişilerin büyük havayollarındaki türbülan akım tarafından oluşturulur. Türbülan akım duyulabilen vibrasyonlara neden olur. Bu sesler akciğer parankimi ve göğüs duvarını geçer ve stetoskopla duyulur. Sesler, normal akciğer dokusu tarafından filtre edilerek değiştirilir. Bu filtrasyon etkisi konuşan bir kişinin göğüs oskültasyonu ile gösterilebilir. Normal veziküler akciğer sesleri bronşial solunum seslerinin filtrasyonu sonucunda oluşur. Bronşial solunum sesleri direkt olarak büyük hava yolları üzerinde duyulur. Bronşial solunum sesleri periferik akciğer kısımları üzerinde duyulduğunda akciğer ek sesleri olarak sınıflandırılır. Pnömoni ve atelektazi gibi akciğer doku yoğunluğunun arttığı durumlarda normal veziküler seslerin yerini bronşial solunum sesleri alabilir. Hava dolu normal akciğer dokusunda konsolidasyon olduğunda filtrasyon etkisi kaybolur ve büyük hava yolları üzerinde duyulan normal sesler( bronşial ses ) filtrasyona uğramadığından konsolide akciğer dokusu üzerinden de duyulur. Azalmış solunum sesleri ; sesin çıktığı büyük hava yollarındaki ses şiddeti azaldığında ya da akciğer dokusu veya göğüs duvarının iletken özelliği azaldığında gelişir. Yüzeyel ya da yavaş solunum şekilleri bronştaki türbülan akımı azaltarak sesin şiddetinin azalmasına neden olur. Tıkalı hava yolları ve hava ile aşırı şişmiş ( hiperinflasyon ) akciğer dokusu seslerin akciğerlerden normal geçişini engeller. Plevral mesafedeki hava ya da sıvı ve obezite solunum seslerinin geçişini azaltır. Kronik havayolu obstrüksiyonlu hastalarda veziküler solunum seslerinin şiddeti tüm akciğer alanlarında belirgin olarak azalmıştır. Bunun nedeni amfizem gibi hava ile aşırı şişmiş akciğer dokusunun ses geçişini engellemesidir. Kronik obstrüktif akciğer hastalığında solunum sesleri şiddetini yüzeyel solunum şekli de azaltır. Çalışmalar veziküler solunum sesleri şiddeti ile solunum fonksiyon testlerinin korele olduğu göstermiştir. Solunum sesleri şiddetinde diffüz azalma, ekspiratuvar akım hızlarında önemli azalma olan obstrüktif akciğer hastalığının kuvvetli bir kanıtıdır. Normal solunum sesleri şiddeti önemli derecedeki kronik obstrüktif akciğer hastalığı olasılığını en aza indirger. Sibilan ronküsler, daralmış havayolu duvarının titreşimi ile ya da dışardan baskılanmış havayolundan yüksek hızda havanın geçişi ile ortaya çıkar. Bu sesin süresi rallerden çok daha uzundur. Havayolunun çapı bronkospazm, mukozal ödem ya da yabancı cisim tarafından daraltılmış olabilir. Sibilan ronküslerin frekansı havayolu uzunluğu ile ilişkisizdir, fakat daralma derecesi ( çapı ) ile direkt ilişkilidir. Daralma ile frekans doğru orantılıdır. Düşük frekanslı kesintisiz sesler ( sonor ronküsler ) aşırı havayolu sekresyonlarına bağlı oluşur. Hava akımının önünde flep şeklinde titreşim oluşturan balgam ronküs oluşturabilir, bu durumda ronküs hastanın öksürmesinden sonra balgamın atılması ile kaybolabilir. Kronik hava akımı obstrüksiyonlu hastada ekspiratuvar akım hızlarında bronkodilatörden sonra düzelme olmadıkça ( spirometre ile kaydedilen ) ronküs duyulmaz. Kronik hava akım obstrüksiyonlu hastada bronkodilatör sonrası sibilan ronküs duyulması çok büyük olasılıkla ekspiratuvar akım hızındaki önemli derecede düzelmeye bağlıdır. Zayıf ekspiratuvar sibilan ronküs duyulduğunda ise obstrüksiyon şiddetlidir ve spirometre ile orta ya da şiddetli havayolu obstrüksiyonu saptanır. Zorlu ekspirasyon manevrası sırasında duyulan sibilan ronküsler obstrükte ve normal havayolları bulunan bireylerde saptanabilir. Ana ya da lob bronşlarındaki darlıklarda ( tümör, yabancı cisim, granülom ) tek odaktan kaynaklanan tek sesli ronküsler inspirium ve ekspiriumda duyulur ve öksürükle geçmez. Sırt üstü ya da yan yatmakla kaybolabilir. İnspirasyon sırasında, kapalı küçük havayollarının açılması ile nadiren sibilan ronküsler duyulabilir ( squawk ) ve bu yüksek frekanslı sibilan ronküsü raller takip eder, bu rallere sibilan raller denir. Raller; havanın geçişi ile havayollarındaki aşırı sıvı ya da sekresyonun hareketi ile oluşur. Eğer hasta öksürürse sıklıkla kaybolur ve ronkial fremitus ile birlikte olabilir. Aşırı sekresyon olmayan hastalarda duyulan raller ise; kollabe havayollarının inspirasyon sırasında açılması ile oluşur. Bu durumda çıtırtı seslerine kollabe havayolları ve bu havayollarının üst seviyesindeki açık hava yolları arasındaki basınçların birden patlar tarzda eşitlenmesi ile oluşur. Havayolu kapanması periferik bronşiollerde ya da daha merkezi bronşlarda olabilir. Bu durumda rallerin kaynağının şu şekilde açıklanmaktadır: Geniş, çok merkezi bronşlar, bronşların çevresindeki retraksiyon basıncı ( bronş duvarını dışa doğru geren basınç ) düşüklüğünde ya da aşırı bronşial komplians artışında ekspirasyon sırasında kapanabilir. Bu durumda raller genellikle inspiratuvar faz başında oluşur ve erken inspiratuvar raller olarak isimlendirilir. Erken inspiratuvar raller genellikle seyrektir fakat kuvvetli ya da düşük sesli olabilir. Bunlar sıklıkla ağıza iletilir ve öksürük ya da pozisyon değişikliği ile kaybolmazlar. Bu raller çok sıklıkla amfizem, kronik bronşit ve astma gibi kronik obstrüktif akciğer hastalıklarında duyulur. Çok şiddetli havayolu obstrüksiyonun göstergesi olabilirler. Periferik alveoller ve havayolları göğüs içi basınç artışı olduğunda ekspirasyonda kapanabilir. Raller, genellikle inpirasyonun son safhasında periferik havayollarının ani açılması ile ortaya çıkar ve geç inspiratuvar raller (Velcro) olarak isimlendirilir. Bu raller; ekspirasyon sırasında transmural basınç gradyenti ile küçük havayollarının kapanması ile oluşur ve akciğerlerin depandant bölgelerinde ( yatar pozisyonda yer çekimi etkisi ile kapanan özellikle sırta yakın akciğer alanlarındaki periferik havayolları ) çok sıktır. Geç inspiratuvar raller sıklıkla birkaç ardışık solunum siklusunda duyulur, tekrarlayan ritm gösterir. Bu tip raller postür değişikliği ya da birkaç derin inspirasyon manevrası ile kaybolabilir. Öksürme ya da çok kuvvetli ekspirium geç inspiratuvar rallerin tekrar ortaya çıkmasına neden olabilir. Atelektazi, pnömoni, akciğer ödemi ve fibrozis ( sarkoidozis, asbestozis, skleroderma, romotoid akciğer ) gibi akciğer volümlerini azaltan bozukluklarda çok sıklıkla geç inspiratuvar raller duyulur. ( Tablo - 15 ) Tablo - 15 Akciğer ek sesleri Akciğer sesleri Olası mekanizma bronkospazm ve Sibilan ronküs mukoza ödemine bağlı obstrükte havayollarından hızlı geçen hava akımı Sonor ronküsler sekresyonlar ile Özellikleri Yüksek frekanslı, çok sıklıkla ekspirium sırasında düşük Nedenler astma konjestif yetm bronşit kalp frekanslı, yabancı cisim daralmış büyük havayollarından hızla geçen hava akımına bağlı Raller İnspiratuvar ve ekspiratuvar Erken inspiratuvar Geç inspiratıvar Plevral sesi öksürmekle tümör sekresyonların müköz atılmasına bağlı sekresyonlar kaybolur Hava akımı ile haraket kaba ve sıklıkla bronşit eden aşırı havayolu öksürükle kaybolur solunum sekresyonları enfeksiyonları Ani açılan bronşlar seyrek, ağızdan bronşit merkezi duyulur, amfizem öksürükten astma etkilenmez Ani açılan havayolları periferik yaygın, ince, dependan bölgelerde oluşur sürtünme plevra enflemasyonu inspirium sonu ekspirium başı, öksürükle kaybolmaz atelektazi pnömoni akciğer ödemi fibrozis pnömoni pulmoner enfarktüs Plevral sürtünme sesi ( Pleural friction rub : frotman ) : Plevral yüzeylerde enflamasyon ( plörezi ) ve düzensiz plevral yüzeylerin sürtünmesinden olduğunda solunum sırasında ortaya çıkan sürtünme sesi ya da gıcırtı sesidir. Sürtünme sesi sıklıkla solunumun her iki fazında ( inspirasyonun sonunda ve ekspirasyonun başında ) duyulmasına rağmen bazen de yalnız inspirium fazında duyulabilir. Plevral sürtünme sesi sıklıkla kaba rallere benzer fakat kaba rallerin aksine öksürükten etkilenmez. Plevral sürtünmenin şiddeti derin solunumla artabilir. Plevra sürtünme sesi, izole plevra hastalıklarında ya da plevranın hastalığa katılmasından ortaya çıkar. Göğüs duvarı travmaları, enfeksiyonları ve kaburga kemikleri kırıklarının paryetal plevraya yayılması da sürtünme sesinin doğuşuna neden olurlar. Üremi ve dehidratasyon hallerinde de plevra sürtünme sesi duyulur. Konuşma sesleri : Eğer hastanın göğüs inspeksiyon, palpasyon, perküsyon ya da oskültasyonu herhangi bir bozukluk düşündürürse vokal rezonans ( konuşma sesi ) muayenesi yapılmalıdır. Vokal rezonans daha önce palpasyon muayenesinde tanımlanan vokal fremitus’a benzer mekanizma ile ortaya çıkar. Vibrasyonlar ( titreşimler ) konuşma sırasında vokal kordlardan aşağıya doğru trakeobronşial ağaç vasıtası ile periferik akciğer kısımlarından göğüs duvarına yayılır. Hekim hastanın göğüs duvarını karşılaştırmalı olarak stetoskop ile dinlerken, hasta on-onbir ya da kelimesini tekrarlayarak söyler. Normal hava ile dolu akciğer dokusu konuşma seslerini filtre edererek seslerin şiddeti ve netliğini azaltır. Akciğer dokusundaki patolojik durumlar konuşma seslerinin geçişini değiştirerek vokal rezonansı artırır ya da azaltır. Oskültasyondaki konuşma sesi değişiklikleri bronkofoni, egofoni ve fısıltı pektoriloki’ sidir. Bronkofoni ( bronchophony ), konuşulan kelimelerin göğüs duvarına geçişinin artması neticesinde oskültasyonda duyulan seslerin ( vokal rezonans ) şiddeti ve netliğinin artışıdır. Bronkofoni pnömoninin konsolidasyon fazında olduğu gibi akciğer doku dansitesinin artışının ( havasız alan varlığı ) göstergesidir. Bronkofoni tek taraflı olduğunda kolay duyulur ve sıklıkla bronşial solunum sesi, matite ve vokal fremitus artışı ile birliktedir. Vokal rezonans, azalmış taktil fremitus ve azalmış solunum seslerine neden bozukluklarda azalmıştır. Amfizem, pnömotoraks, bronşial obstrüksiyon ve plevral sıvı akciğerler ya da göğüs duvarı aracılığı ile geçen vokal titreşimlerin şiddetini azaltarak vokal rezonansı azaltırlar. Egofoni ( egophony ), akciğerler aracılığı ile duyulan konuşma seslerinin şiddetinde artış olması ( selektif amplifikasyonu ) ve nazal ya da meleme sesi kalitesinde değişiklik sonucu duyulan sestir. Egofoni, bronkofoni duyulan göğüs duvarı alanlarında duyulabilir. Konuşma sesi karakterindeki bu değişikliğin kesin nedeni bilinmemektedir. Bu bulgu “ i-i-i” seslerini söyleyen hastada çok kolayca saptanabilir. Eğer egofoni varsa söylenen sesler yerine göğüs duvarından stetoskop ile “ e-e-e” sesleri duyulur. Egofoni genellikle plevral sıvı üzerinde sıvı tarafından sıkıştırılmış akciğer alanları üzerinde duyulur. Fısıltı pektoriloki ( whispering pectoriloqy ), normalde fısıltı şeklinde söylenen yüksek frekanslı kelimeler akciğerler tarafından filtre edilir ve bu seslerin çok azı duyulur ( düşük frekanslı sesler ) ya da hiçbiri duyulmaz. Konsolidasyon, özellikle yamalı ya da küçük konsolidasyon alanı varlığını ortaya koymada çok yararlı bir fizik bulgu olabilir. Hasta fısıltı şeklinde ononbir kelimelerini tekrarlarken karşılaştırmalı olarak yapılan oskültasyonda konsolidasyon alanı üzerinde akciğerin bu kısmının filtrasyon özelliğinin kaybına bağlı olarak yüksek frekanslı sesler net olarak ( konuşma kalitesinde ) duyulur. Pektoriloki, bronşial solunum ve bonkofoni ile eşit anlamdadırlar. Bu üç bulgu konsolidasyonda duyulan üç değerli bulgudur. Solunumla ilgili sistemik bulgular: Çomak parmak : Çomak parmak akciğer ve kalp hastalıklarının önemli bir bulgusudur. Çomaklaşmadan sorumlu mekanizma bilinmemektedir, fakat sıklıkla dokuların oksijen desteğinin kronik olarak azalması ile birliktedir. En sık çomak parmak nedenleri arasında bronş kanserleri ( yassı hücreli kanser, …), kronik süpüratif akciğer hastalıkları ( bronşektazi, … ), akciğer fibrozisi, bakteriyel endokardit, syanotik konjenital kalp hastalıkları, siroz ve çölyak hastalığı, plevral ve mediastinal tümörler gelmektedir. Ailesel olarak ta çomak parmak görülebilir. Çomak parmak; el ve ayak parmakları terminal falankslarının ilerleyici, ağrısız genişlemesi ( distal falangeal genişlik interfalengeal genişlikten daha fazladır ) ile karakterizedir. Tırnağın proksimal kısmı ile bu kısmın devam ettiği distal falanksın üzerindeki deri arasındaki açının artmasıdır(> 180 o ) ( Şekil 11 ). Şekil -11 Çomak parmak a: normal tırnak açısı, b: tırnak yatağının şişmesine bağlı dar açı, c: distal ifalangeal mesafe ( DPD) interfallangeal mesafe (IPD)den büyük ve genişlemiş açı Nadiren ağrı, jinekomasti, el ve ayak bileği şişmesi (periost altı yeni kemik formasyonu ) ile karakterize hipertrofik pulmoner osteoartropati denilen sendrom gelişir. Pretibial ödem : Pedal ödem : Kronik hipoksemik akciğer hastalıklarında; hipoksik pulmoner vazokonstrüksiyona bağlı; pulmoner hipertansiyon kronik sağ ventrikül işinin artışı ve buna bağlı hipertrofi, kalbe venöz dönüş azalması, periferal damarlarda genişleme, deri altı dokularda sıvı birikimi gelişir. Hidrostatik basınç artışına bağlı ödem pozisyon ve yer çekimi etkisi ile en sık ayak bileklerinde ( pedal ödem ) görülür ve parmak ile basıldığında ödem üzerinde çukur kalır. Ödemin fazlalığı ile sağ ventrikül yetmezliği derecesi anlaşılabilir. Aşağıda tabloda en sık görülen akciğer bozukluklarının muhtemel nedenleri ve karakteristik fizik bulguları özetlenmiştir ( tablo - 16 ). Tablo - 16 En sık görülen akciğer hastalıklarının fizik bulguları Bozukluk inspeksiyon palpasyon perküsyon Kronik bronşit siyanoz, obez kişi kısa, sıklıkla normal sıklıkla normal oskültasyon erken inspiratuvar Amfizem fıçı göğüs, yardımcı solunum kasları kullanımı, ince kişi Pnömoni siyanoz, takipne Akciğer emboli Akciğer ödemi takipne Pnömotoraks Plevra sıvısı Atelektazi ekspansiyon azalmış, vibrasyon torasik azalmış ekspansiyon azlığı, vibrasyon torasik artışı sıklıkla normal takipne, siyanoz sıklıkla jüguler venöz normal dolgunluk, pedal ödem ekspansiyon azalığı ya da takipne yokluğu, vibrasyon torasik yokluğu, karşı alana trakeal şift ekspansiyon azlığı ya da takipne yokluğu, vibrasyon torasik yokluğu, sıvı fazla ise karşı alana trakeal şift ekspansiyon azalığı ya da takipne yokluğu, vibrasyon torasik azlığı, aynı alana trakeal şift ( inspiriumda artış ) sıklıkla normal, sıklıkla sonarite artışı, diafragma hareketind e azalma matite genellikle normal sıklıkla normal, hepatome gali raller solunum seslerinde diffüz azlık, vokal fremitus azlığı, erken inspiratuvar raller bronşial solunum sesi , raller ( özellikle geç ), sıklıkla bronkofonipektorilokiegofoni genellikle normal erken raller, ronküsler solunum sesleri yokluğu sonarite artışı matite solunum sesleri yokluğu, sıvının üst sınırnda bronşial ses duyulabilir matite solunum sesleri yokluğu ya da azlığı sıklıkla ekspirium atak sırasında atak şiddeti ile ilişkili; takipne, siyanoz, yardımcı solunum kasları kullanımı Lokal bronş tek taraflı tıkanıklığı ekspansiyon azlığı, Akciğer hızlı yüzeyel fibrozisi solunum, başlangıçta egzersiz dispnesi Astma normal, vibrasyon torasik azlığı, ekspansiyon azlığı normal sonarite, düşük diafragma vibrasyon torasik yokluğu sıklıkla normal, vibrasyon torasik artışı matite sonaritede hafif azalma uzunluğu, ronküsler, şiddetli atakta solunum seslerinde azalma solunum sesleri yokluğu geç, ince, öksürük ve pozisyonla değişmeyen inspiratuvar raller Fizik muayene bulgularının yazılmasına örnekler : Otuz yaşında erkek hasta: Trakea orta hatta, mobil, yardımcı solunum kasları solunuma katılmıyor, göğüs deformitesi yok, her iki yarıgöğüs solunuma eşit katılıyor, vibrasyon torasik normal, palpabl lenf bezi yok, normal sonorite, normal solunum sesleri, ek ses yok Tetkik: PA ve sol yan akciğer grafi çekildi. Elli yaşında erkek hasta: Trakea orta hatta, mobil, göğüs deformitesi yok, sol hemitoraks sağa göre solunuma az katılıyor. Solda arkada skapula altı bölgede vibrasyon torasik artışı, matite, bronşial ses, bronkofoni ve fısıltı pektoriloki mevcut Tetkik: Pa Trakea ve kalp tepe atımı sola yer değiştirmiş, sağyarı göğüs hafif bombe, deformite yok, sağ hemitoraks solunuma geç katılıyor, sağda skapula altı bölgede vibrasyon torasik alınmıyor, bu alanda matite, solunum sesleri yokluğu, sağda interskapuler bölgede matite üst sınırında bronşial ses duyuluyor Seçilmiş kaynaklar : 1-Plowman PN. Respiratory Medicine. A Wiley -Phoenix Publication. John Wiley & Sons Ltd. Chicester 1987 : 22-42 2-Wilkins RL. Physical Assessment of the patient. Scanlan CL, Spearman CB, Sheldon RL. Respiratory Care. The C.V. Mosby Company Fifth ed. 1990 :350-373 3-Akkaynak S. Solunum Hastalıkları. 1988 : 92-186 4. Baskı. Güneş Kitabevi LTD ŞTİ. 4-Çelikoğlu S. Göğüs hastalıkları klinik muayene ve tanı. 2.baskı. İ.Ü Basımevi Bölüm 3-5 1991: 71-133 5-Goerge RB. History and Physical Examination in .Goerge RB, Light RW, Matthay MA, Matthay RA. Chest Medicine 3rd ed. Willams & Wilkins. Baltimore. 1995:85 -91 6-The Chest : 207 -208