17.11.2016 • Dolaşım sisteminin merkezi kalp' tir. • Kalp, erişkinin yumruğu büyüklüğünde ve içi boş kaslarla sarılı bir organdır. KARDİYOVASKÜLER SİSTEM ÖĞR.GÖR HİLAL PEKMEZCİ PURUT 2016 1 2 KALP • Günde 100,000 defa atar . Yılda 35 milyon kez Yaşam boyu yaklaşık 2,5 milyar kez • Günde 3,784 lt kan pompalar. Yaşam boyu yaklaşık 1 milyon varil = 3 süper tanker • Kan 96,540,000 m uzunluğunda bir damar ağından geçer. • Kanı düzgün vurulmuş tenis topu hızında pompalar. • Septum denilen bir duvarla ortadan sağ‐sol olarak ikiye ayrılır. • Üst bölümüne atrium , • Alt bölümüne ventrikül denir 3 4 5 6 KALBİN ANATOMİSİ 1 17.11.2016 KALBİN BOŞLUKLARI 7 8 SİSTEMİK DOLAŞIM PULMONER DOLAŞIM • Oksijenden zengin kan, sol vetrikülden aorta yoluyla çıkar. • Aortadan arterlere, arterlerden arteriollere, sonra kapillere geçer. • Doku ve organlara ulaşır. • Özellikle temiz kandaki oksijen dokulara, karbondioksit ise dokulardan kana geçer. • Sistemde dolaştıktan sonra kan sağ atriuma dökülür. • Sağ ventrikülden başlar, sol atriumda sona erer. • Büyük kan dolaşımı ile sağ atriuma inen kirli kan, burdan sağ ventriküle geçer ve ventriküllerin kasılması ile kirli kan akciğer atardamarına pompalanır. • Burada kirli kandaki karbondioksit alveollere, alveollerdeki mevcut oksijen ise kana geçer. • Temizlenen kan dört akciğer toplar damarları ile kalbin sol atriuma döner. 9 10 ÖZET OLARAK • Kalbin sağ tarafı vücuttaki venlerden kanı toplayarak vena kava superior ve inferior aracılığı ile sağ atriuma gelir ve sağ ventrikülden pulmoner arter aracılığı ile akciğerlere gönderilir. • Böylece akciğerlerde oksijenlenen kan pulmoner ven aracılığı ile sol atriuma ve buradan sol ventriküle geçer. • Buradan aorta ve arterler aracılığı ile vücuda pompalanır. 11 12 2 17.11.2016 • Normalde erişkin bir insanda 6 litre kan vardır. • Kalp , bir dakikada 6 litre kanı 6 litre alan sisteme pompalar. • Böylece vücut sisteminin her bölümü her dakika belli oranda kan alır. • Bu şekilde kanın bir organ veya dokuda dolaşmasına perfüzvon (perfusion) denir. • Vücudun kanla perfüzyonu, hücrelerin canlı ve sağlıklı kalmasını sağlar. • Kalp, merkezi sinir sistemi, böbrekler ve akciğerler devamlı çalışan organlardır. • Bu organlar kan akımı olmadan yaşayamazlar. 13 14 DOLAŞIM SİSTEMİ HASTALIKLARININ GENEL BELİRTİLERİ • Kalbin sol ventrikülün kasılmasıyla, içine itilen kanın, atardamarları genişletip boşaltması sonucu duyulan ritmik vuruşlara nabız denir. • Hastanın göğsünde batıcı‐sıkıştırıcı nitelikte anjina pektoris adı verilen ağrı; • Solunum sıkıntıları, yürüme, merdiven çıkma gibi efor gerektiren durumlarda takipne , dispne nöbetleri; • Nabız bozuklukları • Taşikardi‐bradikardi • Hipertansiyon, • Hipotansiyon bulguları • Senkop görülür. 15 16 • NABIZ: • Kardiovasküler sistem değerlendirmesinde kullanılan terimler: • Ateroskleroz; damar duvarında lipid parçacıklarının birikmesi ve diğer bir çok faktörle oluşan ve damarların lümenini tıkayarak normal kan akımını engelleyen patolojik bir süreçtir. 17 • Ateroskleroz,Yunanca kökenli bir terim olup • ‘atero’ ve ‘skleroz’ kelimelerinin birleşmesi ile oluşmuştur. • Atero; Lapa ya da yağ lapası • Skleroz;Sertlik • Damar endotelinde ortaya çıkan zedelenmeye karşı arter duvarında oluşan kronik inflamatuar yanıttır. 18 3 17.11.2016 • Ateroskleroz genelde çocukluk yaşlarda başlar ve ilerleyicidir;ancak hastalık boyutuna ulaşması genelde 40’lı yaşlardan sonra görülür. • Bireyde ortaya çıkan belirti‐bulgular ve komplikasyonlar koroner aterosklerozun yeri ve arterdeki daralmanın derecesi,trombüs oluşumu ve obstrüksiyona göre değişir. 19 20 • Klinik olarak hastalarda hiçbir belirti olmayabilir ya da oksijen yetersizliğine bağlı iskemi sonucunda anjina pektoris adı verilen göğüs ağrısı olabilir. • Koroner kan akımının tam ya da tama yakın kesilmesi ile akut miyokart infarktüsü,stabil olmayan anjina pektoris gibi koroner olaylar ortaya çıkabilir. 21 22 Aterosklerozda temel (majör) risk faktörleri • Yaş: Koroner arterlerde patolojik değişiklikler genellikle 40 yaşın üstünde meydana gelir. • Genetik yatkınlık: • Koroner arter hastalıklarında genetik yatkınlık vardır. • Cinsiyet: 40 yaşın üstündeki erkekler, kadınlara göre daha sık olarak koroner arter hastalığına yakalanırlar. • Yüksek kalorili yağ ve karbonhidrat yönünden zengin diyet: • Yüksek kalorili yağ ve karbonhidrat yönünden zengin diyet şişmanlığa, lipid anormalliklerine ve diyabete zemin hazırlar. • Bu nedenle koroner arter hastalığına zemin hazırlar. 23 24 4 17.11.2016 • Sigara içimi: Sigara içimi, koroner arter hastalığına zemin hazırlar. • Koroner tıkanmalarını hızlandırır. • Diabetes mellitus: Diabetes mellitus, ateroskleroz oluşumunda temel risk faktörleri arasındadır. • Hipertansiyon: Hipertansiyonda ateroskleroz nedeni ile myokardın oksijen ihtiyacı artar ve koroner arter hastalığına eğilim artar. 25 26 • Koroner yetersizlik: • Koroner atardamarlar kalp kasına kan getiren damarlardır. • Koroner yetmezliği ile kalp yetmezliği ayrı hastalıklardır. • Koroner damarlar tıkanırsa ve daralırsa kalp kasına gerekli kan gelmez ve beslenemez. • Bu koroner yetersizliğidir. • Bu durum tedavi edilmemesi, sonucu kalp yetmezlikleri oluşabilir. • Aterosklerozda küçük temel (minör) risk faktörleri • Hareketsiz yaşam • Duygusal stresler • Stresli yaşam • Obesite 27 28 • Kalp yetmezliği: • Dolaşımda perifere yeterli kan volumünü kalbin sağlayamadığı durumlardır. • Kalp yetmezliği bir çok kalp hastalığının sonucudur. • Kalp sesleri: • Kalbin atrium ve ventrikul arasındaki kapakların kapanması sonucu duyulan sese birinci ses denir. • Aort' un ve akciğer atardamarların kapaklarının kapanması sonucu duyulan sese ikinci ses denir. 29 30 5 17.11.2016 • Normalde duyulan birinci ses ile ikinci ses arasında bir sessizlik vardır. • Kalp yetmezliğinde ise üçüncü bir ses oluşur. • Bu üçüncü ses birinci sesten sonra gelen boğuk sestir. • Üfürüm ; • Kalbin kasılması sırasında kanın geri kaçmasından, bir kapaktan veya kalp boşlukları arasındaki delikten kanın geçmesi sırasında duyulan sestir. 31 32 • Kalp kan akınımı, vücudun gereksinimine göre düzenler. • Kalp yetmezliği ise kalbin herhangi bir nedenle dokuların ihtiyacı olan miktardaki kanı pompalayamamasıdır. • Kalp yetmezliği akut ve kronik olabilir. • Akut; ani olarak gelişir ve ölümle sonuçlanabilir. 33 34 KALP YETMEZLİKLERİ • Kalp kası yeterince kasılamıyorsa, uygun atımını sağlamak için başka yollara başvurur. • Bu yol, kalbin hızının arttırılması ve sonucunda pompaladığı kan miktarını arttırmak için sol ventrikülün büyümesidir. • Sol ventrikül yetmezliğinde, yeterince pompalanmayan kan, sol atrium, pulmoner venierde ve akciğerde göllenir. 35 36 6 17.11.2016 • Akciğerlerin kılcal damarlarında basınç artar ve sıvı akciğer damarlarından alveollere sızar ve böylece alveoller dolar. • Pulmoner ödem oluşur 37 38 • Sağ ventrikül yetmezliğinde, yeterince pompalanmayan kan, sağ atrium ve büyük venlerde göllenir. • Bu durumda boyun venleri dolgunlaşır. • Karaciğer büyür. • Bacaklarda ödem olur. • Kalp yetmezliğinin genel belirtisi nefes darlığı ve çarpıntıdır. • İştahsızlık, kabızlık, yorgunluk ve hâlsizlik, uykusuzluk bunu takip eden belirtilerdir. 39 40 • Hasta fazla hareket ettiğinde oturarak ve ellerini zemine destekleyerek ve öne eğilerek rahat ederler. • Boyun damarları dolgundur. • Ayaklarında ödem vardır • Kalp yetmezliklerinde, dispne denen solunum güçlüğü görülür. • Bu solunum güçlüğü, özellikle fazla miktarda oksijen kullanımını gerektiren aktiviteler sırasında kendini gösterir. • Söz konusu solunum güçlüğü, hasta yattığı zaman ortaya çıkarsa ortopne adını alır. 41 42 7 17.11.2016 • Ortopneli hastalar, yatakta veya sandalyede dik bir durumda desteklenerek durmayı tercih ederler. • Böylece rahat solunum yaparlar ve dinlenirler. • Bu duruş biçimine denir. ortopne pozisyonu 43 44 • Hastanın önüne yemek masası çekilir ve yükseltilir. • Üstüne yastık konur. • Hasta kollarını ve başını yastığın üzerine yerleştir. 45 46 • Ortopne, yatağa yatar yatmaz ortaya çıkar. • Yattıktan birkaç saat sonra şiddetli bir solunum güçlüğü ve öksürme ile uyanmasına neden olan solunum şekline paroksismal noktürnal dispne (gece aniden başlayan solunum güçlüğü) denir. 47 48 8 17.11.2016 Konjestif Sol kalp Yetmezliği • Sol kalp yetmezliği olan hastalar düz olarak sırt üstü yattıklarında pulmoner damarlara giden kan miktarının artmasına bağlı şiddetli dispne ve öksürük meydana gelir. • Bu hastaların rahat solunum yapmaları ve dinlenmeleri için onları ortopne pozisyonuna getirilir. Rahatlatmak için de oksijen verilir. • Konjestif kalp yetmezliği, herhangi bir nedenle kalbin, dokuların ihtiyacı olan miktardaki kanı pompalayamamasıdır. • Kalp yetmezliğinin yavaş yavaş gelişmesi, kronik kalp yetmezliği adı verilen tablonun ortaya çıkmasına yol açar. 49 50 • Kalp yetmezliği ile birlikte, sistemik venlerde ya da pulmoner ven sisteminde kan dolaşımı konjesyonu (birikme, göllenme) vardır. • Bu konjesyonun nedeni, kalp kasının mekanik gücünün azalmasıdır. • Kalbin sol tarafına mekanik pompa gücünün azalmasına sol kalp yetmezliği adı verilir. • Konjestif Sağ Kalp Yetmezliği • Kalbin sağ tarafında mekanik pompa gücünün azalmasına sağ kalp yetmezliği adı verilir. • Bu hastalıkta hepatomegali, kalbin sağ üst bölümünde ağrı, karında asit, iştahsızlık, alt ekstremitelerde ödem, boyun venlerinde dolgunluk görülür. 51 52 • Kalp yetmezliğinde tıbbi tedavi • Diüretiklerle ve damar gevşeticilerle kalbin ön yükü azaltılır. • Dijital verilerek myokardın dinlenmesi ve kontraksiyonu gücünün arttırılması sağlanır. 53 54 9 17.11.2016 Dijital zehirlenmesi • Özellikle yaşlı dijital zehirlenmesine karşı dikkatli olunmalıdır. • Hastaya dijital verilmeden önce apeksten kalp atımlarını bir dakika saymalıdır. • Diyastolik kalp yetmezliklerinde dijital verilmez. 55 • • • • • • • • • Dijital zehirlenmesinin belirtileri; İştahsızlık Bulantı, Baş ağrısı Kusma, İshal, Görme bozukluğu, Aritmi, Bu belirtiler olduğunda ve hastaya verilmeye devam edilirse, ölüm olabilir. dijital 56 Kalp Yetmezliğinde Bakım • Hastanın aldığı ve çıkardığı sıvı kontrol ve kayıt edilmelidir. • Hayati belirtiler kontrol edilmelidir. • Kan elektrolitleri kontrol edilmelidir. • Diüretikler verilecekse, gece hastanın uyumasına engel olmamak için sabah saatlerinde verilmelidir. • Hasta her gün aynı saatte aç karnına tartılmalıdır. • Ödemli hastalarda cilt bakımı yapılmalıdır. • Diyette, tuzu kısıtlı, yağı az, sindirimi kolay sıvı gıdalar verilmelidir. • Hastaya rahat pozisyona (ortopne, fowler pozisyonları) getirilmelidir. • Hasta tamamen yatak içinde dinleniyorsa, flebiti önlemek için yatak içinde bacaklarına pasif hareketler yaptırılmalıdır. 57 • Kalp hastalığı olanlar konstipasyon önlenmelidir. • Konstipasyon, dışkılama sırasında kalbe fazla yük getirebilir. • Kalp hastaları yavaş yavaş ayağa kaldırılmalıdır. 59 58 • Akciğer ödeminde bakım: • Akciğer ödemi, sol kalp yetmezliğinin en ağır şekli ve komplikasyonudur. • Acil müdahale gerektirir. • Hastada hırıltılı solunum, • Ortopne, • Öksürük, • Pembe köpüklü balgam, • Siyanoz vardır. 60 10 17.11.2016 KORONER DAMAR HASTALIKLARI • Hasta sakin,sessiz bir odaya alınarak ortopne pozisyonu verilir. • Hastaya sedatif verilerek sakinleştirilir . • Oksijen verilir. • • • • Koroner skleroz, Anjina pektoris, Koroner yetmezlik ve Myokard enfarktüsüdür. 61 62 Koroner Skleroz • Koroner (coronary) atardamarlar, kalp kasına kan getiren damarlardır. • Koroner damarlar tıkanırsa, daralırsa kalp kasına gerekli kan gelmez ve beslenemez. 63 • Koroner kan akımı azalınca, oksijen gereksinimi artar ve kalp kasılması için gerekli enerjiyi yeterince sağlayamaz. • Böylece koroner atardamar hastalıkları gelişir. 64 • Koroner atardamar hastalıklarının klinik şekilleri, • Anjina pektoris, • Koroner yetmezliği ve • Myokard enfarktüsü, ritim bozukluğu ve ani ölümdür. 65 66 11 17.11.2016 ANJİNA PEKTORİS, • Koroner arter hastalığına bağlı ağrı, göğüs ağrısı ya da göğüste hissedilen sıkıntıdır. • • • • Nedenleri: Myokardın oksijenlenmesinin azalması, Oksijen gereksinimin artması ve Kalbin output'un artmasıdır. 67 68 69 70 Klinik belirti ve bulgular • • • • • Kalp kasındaki iskemi göğüste ağrı Hazımsızlık Boğulma Ağırlık hissi Ölüm korkusu Tedavi ve bakım • Anjina pektorisin tedavi ve bakımındaki amaç, oluşabilecek myokard enfarktüsün önlenmesine yöneliktir. • Anjina pektoris düşünülen hasta sırt üstü ve gövde kısmı yükseltilerek yatırılır. Hasta sakinleştirilir. 71 72 12 17.11.2016 Myokard Enfarktüsü • Yaşamındaki risk faktörleri (sigara, stres, kolesterol yüksekliği, diyabet, hipertansiyon, obezite) kontrol altına alınır. • Oksijen tedavisi uygulanır. • Anjina nöbetleri sırasında nazal kanül ile verilir. • Damarlarda kan akışının azalması sonucu iskemi (beslenme bozukluğu) oluşurken, tam tıkanma ile de sınırlı nekrozla enfarktüs meydana gelir. • Hangi organa ait damar tıkanması olduysa, o organın ismini alır. • (Myokard enfarktüsü, beyin enfarktüsü gibi) 73 74 • Myokard enfarktüsünde en önemli etken trombozdur. • Tromboz, kan damarlarında bir pıhtı oluşmasıdır. • Kan pıhtısı, bir koroner arteri tıkayarak kan akımını engelleyebilir ve myokard enfarktüsü gelişir. 75 76 • Myokard enfarktüsünde neden, • Arteroskleroz, koroner arterlerin tıkanmasıdır. • İskemi uzadığı zaman o bölgede enfarktüs oluşur. • Enfarktüs alanı genişse ve iletim yollarını da içine almışsa, hasta birkaç saat içinde kaybedilebilir. 77 78 13 17.11.2016 Belirtiler: Devam eden anjina pektoris ağrıları vardır. Ağrı genelde sternumun arkasındadır. Ağrı boyuna, kollara, alt çeneye ve epigastriuma yayılır. • Terleme, boğulma hissi, göğüs üzerinde baskı vardır. • • • • 79 80 Akut myokard enfarktüsü geçiren hastada aşağıdaki belirtilerden biri görülür: • Ağrının özelliği çok şiddetli ve uzun sürmesidir. • Ağrı güç sarf etmekle olduğu gibi uykuda ve istirahat hâlinde iken olabilir. • Hasta heyecanlı ve ölüm korkusu içinde olabilir. • Bulantı‐kusma, • Baş dönmesi, • Taşikardi vardır. • Nedeni belli olmayan ani hâlsizlik, mide bulantısı ve sıkıntılı terlemenin başlaması, • Göğüste ağrı (Ezici ve sıkıştıran özellikte), • Baygınlıkla birlikte ani aritmi, • Pulmoner ödem, • Ani ölüm. 81 82 • Akut myokard enfarktüsünde aritmiye bağlı ölümler sık rastlanmaktadır. • Akut myokard enfarktüsü geçiren hastaların % 40'ı hastaneye ulaşamadan ölmektedir. • Bu ölümlerin nedeni, kalbin pompalama gücünü önleyen aritmilerdir. • Aritmi: • Kalpte elektriksel uyarım düşmesindeki ya da uyarımın kalp iletim sistemi aracılığıyla iletilmesindeki bozukluklar. • Taşikardi : • Hızlı olan düzenli kalp atışıdır. 83 84 14 17.11.2016 • Ventriküler fibrilasyon: • Ventriküler fibrilasyon, en ciddi ve derhal acil müdahale gerektiren bir aritmi tipidir. • Ventriküİlerin düzensiz olan etkisiz nitelikteki titreşimidir. • Bradikardi : Çok yavaş olan düzenli kalp atışıdır. 85 86 • Bu nedenle dolaşım, nabız ve kan basıncı olmayabilir. • Etkili atım olmadığı için ritim düzeltilmezse hasta kısa sürede ölür. 87 88 KARDİYOJENİK ŞOK HİPERTANSİYON • Kalbin tüm vücut organlarına yeterli kanı pompalayamaması sonucu oluşur. • Kalbin atım gücü azalmıştır. • Myokard enfarktüsü, akciğer embolisi ve kalp yetmezliği gibi hastalıklarda gelişebilir. • Bu hastalarda nabız düzensizdir ve zayıftır. Kan basıncı düşüktür. • Dudaklarında ve tırnak altlarında siyanoz durumu belirgindir. • Ventriküllerden arterlere atılan kanın arter duvarına yaptığı basınca tansiyon denir. • Kalp kasının pompalama gücü, dolaşımdaki mevcut kan volümü, damarların durumu kan basıncının oluşmasında rol oynayan etkenlerdendir. 89 90 15 17.11.2016 HİPERTANSİYONUN TANIMI • Sistolik basınç, • Ventriküllerin kasılması sırasında kanın arter duvarına yaptığı basınçtır. • Diastolik basınç, • Ventriküllerin gevşemesi sırasında kanın arter duvarına yaptığı basınçtır. • Hipertansiyon arter içi kan basıncının artması ile karakterize genetik,edinsel etmenler ve metabolik bozuklukların birlikte rol aldığı bir sendromdur. 91 92 • Sistolik kan basıncının 140 mmHg ve diyastolik kan basıncının 90 mmHg üzerinde sürekli yükselişi. • Antihipertansif ilaç kullanmayanlarda sistolik kan basıncının 140mmHg veya üzerinde, diyastolik kan basıncının 90 mmHg veya üzerinde olmasıdır. • Bireyin sistolik ve diyastolik kan basıncının belirtilen değerlerin üzerinde olmasının yanısıra antihipertansif ilaç kullanıyor olması olarak ifade edilir. 93 94 HİPERTANSİYON BELİRTİLERİ • Arter kan basıncı yüksekilğine ek olarak görülebilecek başlıca belirtiler ise; • Baş ağrısı • Nefes darlığı • Halsizlik • Yorgunluk • Burun kanaması • Kulaklarda çınlama • Yürüme ve merdiven çıkmada zorlanma • Çok sık idrara çıkma • Noktüri • Bacaklarda ödem • Hastaların önemli bir kısmında hipertansiyon sinsi bir seyir izler • Hipertansiyona ilişkin tek bulgu çoğunlukla arter kan basıncının yüksek bulunmasıdır. 95 96 16 17.11.2016 • Kan basıncı çok yükseldiği durumlarda da ; • Çift görme • Dilde peltekleşme • Yüz veya vücutta karıncalanma • Ancak bu belirtileri hiçbirisi hipertansiyona değildir,başka hastalıklarda izlenebilir. özgü • Komplikasyonları: • Hipertansiyon, kalp, damar, beyin, böbrek ve gözlerde hasar yapar. • Bunun sonucu da paralizi ve körlükler oluşabilir. • Kalp yetmezliği, • Ritim bozukluğu ve • Anjina pectorise neden olur. 97 98 Tedavi, Bakımı ve Diyet • Nedene göre tedavi yapılır. • Hasta dinlenmelidir (Eğer hastada kalp yetmezliği gibi ciddi komplikasyon geliştiyse). • Antihipertansif ilaçlar verilir, düzenli kullanılmalıdır. • Anksiyetesi olan hastalara tansiyonu yüksek olduğu söylenmez, sakinleştirici ilâçlar verilir. • Diyette yağ ve tuz oranı azaltılır. • Pastırma, sucuk, turşu, konserve, yumurta sarısı, börekler, hamur tatlısı, pastalar, çikolata, yağda kızarmış yemekler, sakatatlar, yağlı kuruyemişler verilmemelidir. • Sıvı yağ kullanımı tercih edilir. 99 100 PERİFERİK DAMAR HASTALIKLARI • Sağlık personeli kan basıncını dikkatli ölçüp, kaydetmelidir. • Sağlık eğitimi yapılmalıdır (Tansiyon ve yönetimi hakkında). 101 • • • • Periferik damar hastalıkları; Arterioskleroz, Tromboangitis obliteras, Varisler, 102 17 17.11.2016 Tromboangitis Obliteras (Buerger hastalığı) • Tromboangitis obliteras, tekrarlayan arter ve venöz damarların enflamasyonunda, gelişen tromboz ile damarların tıkanmasıdır. • 25‐40 yaşları arasındaki genç erkeklerde daha sık rastlanır. • Çok sigara kullanan kişilerde görülür. • Nikotin etkisi ortadan kaldırılmadığı takdirde damar tıkanmaları kaçınılmazdır . 103 104 • Çoğunlukla bir ekstremiteyi tutar. • En çok tibia arteri, ayak tabanı arterlerini ve parmak arterlerini tutar. • Tedavi: • Sigara yasağı uygulanır. • Hasta sigarayı bırakmazsa, el ve ayaklarda amputasyona kadar gider. 105 106 • Varis, bacak venlerinin anormal derecede genişlemesi, kıvrılması ve uzamasıdır. • Nedenleri: • Kalıtımın bu hastalıkta rolü olduğu bilinmektedir. • Fazla ayakta duran kişilerde görülür. • Hamilelikte fetüs ve abdominal tümörler de abdomenin alt kısımlarındaki venler üzerine basınç yaparak venöz drenajı güçlendirir. 107 108 Varisler 18 17.11.2016 • Tedavi: • Bacaklar her fırsatta kalp seviyesinden yukarıda istirahat ettirilir, • Varis çorapları giyilir, • Nedenler ortadan kaldırılır, • Fazla kilolar verilmelidir. • Sigara bırakılmalıdır, • Sonuç alınmazsa cerrahî tedavi yapılır. • Bazı kronik sistemik hastalıkların da (kalp hastalıkları, siroz gibi) kalbe venöz dönüşümünü etkileyerek varislere yol açtığı bilinmektedir. 109 110 KALP VE DAMAR HASTALIKLARINDA GENEL TEDAVİ YÖNTEMLERİ • Kalp ve damar hastalıklarında yapılacak genel tedavi, arteriosklerozun önlenmesine yöneliktir. • Bu da sağlıklı beslenme ile olur • Margarin, kırmızı et gibi doymuş yağlar bakımından zengin besinlerle aşırı beslenme, arterosklerozu hızlandırır. • Sigara bırakılır. • Düzenli egzersizlerin yapılması, kilo almayı önleyeceği gibi, kan dolaşımını olumlu yönden etkiler ve kanda lipid birikimini engeller. 111 112 • Kalp ve damar hastalıklarında yüksek tansiyonun giderilmesi önemlidir. • Hastalardan alkol ve tuz alımında kısıtlama yapılarak yüksek tansiyon önlenmeye çalışılır. • Kalp yetmezliği olanlar ilâç tedavisi olarak diüretikler, dijital ve vazodilatatörler kullanırlar. • Diüretikler, idrar söktürücü ilâçlardır. • Bunlar, vücutta sıvı tutulmasını kontrol etmek ve kan volümünü azaltmak için kullanılır. 113 114 19 17.11.2016 • Dijital, kalbin kontraksiyonunu (kasılma gücünü) artırmada kullanılır. • Vazodilatatörler, damarları genişletmek için kullanılır. • Böylece kalbin iş yükü azaltılır. 115 20 17.11.2016 • SAĞLIK • HASTALIK ÖĞR.GÖR.HİLAL PEKMEZCİ PURUT 1 2 • İnsanlık var olduğundan beri sağlık ve hastalık konularına büyük ilgi göstermiş,sağlıklarını korumak,hastalıklarına çare bulabilmek için çeşitli çözümler aramışlardır. • Bu çabaların hiçbiri toplumsal örüntülerden bağımsız olmamıştır. • Bugün artık sağlık ve hastalıkların biyolojik olduğu kadar sosyal,kültürel ve ekonomik bazı özelliklerden ileri geldiği anlaşılmıştır. 3 4 SAĞLIK‐HASTALIK • Sağlığın tanımı pek çok yerde ‘hasta olmama’ anlamında, hastalık kavramı ile bağlantılı şekilde yapılmaktadır. • Buna uygun olarak tıptaki gelişmeler var olan hastalıkların nedenlerini açıklama çabaları sonucu olmuştur. 5 6 1 17.11.2016 • Özellikle son yüzyıldaki tıp bilimi ve teknolojisindeki gelişmeler sayesinde hastalıklara ilişkin engin bir bilgi birikimi sağlanmıştır. 7 8 • Sağlık ve hastalık kişilere,toplumlara,meslek gruplarına,kültüre göre farklı biçimde anlaşılan bir kavramdır. • Ör: • Bir yörede yaşayan kişilerin çoğunda bağırsak paraziti varsa,bu durum hastalıktan sayılmayabilir. 9 • Bir sakatlık olarak bilinen ve kundak yapılan çocuklarda görülen kalça eklemi çıkığı Navajo yerlilerinde çok yaygın olduğundan hastalık olarak kabul edilmez. 10 • Hastalık ve sağlık kavramları kültüre bağlı olmasına rağmen,insan her yerde insandır ve bu nedenle sağlığın bir evrensel tanımı olmalıdır. 11 12 2 17.11.2016 Birey Sağlığının Ötesi • 1947’de DSÖ sağlığı; • ‘Sadece hastalık ve sakatlığın olmayışı değil, aynı zamanda fiziksel, ruhsal ve sosyal yönden tam bir iyilik hali’ olarak tanımlamıştır. Sağlıklı birey Sağlıklı aile Sağlıklı toplum 13 / 58 14 • Bu tanım, sağlığın tek boyutlu değil, çok boyutlu bir olgu olduğunu vurgulamakta, sağlığı bütüncül bir yaklaşımla ele almaktadır 15 16 17 18 3 17.11.2016 Sağlığı Etkileyen Faktörler Yaşadığımız çevre Kalıtım Bireyin yaşam biçimi Kilo Küresel çevre Gelir Kültür Sağlığı geliştirme Bireysel olarak, hayatı tam olarak yaşamamızı sağlar Sağlığı geliştirme İnsan yaşantısına sağlık, sağlamlık, mutluluk, canlılık ve uzunluk katma çabasıdır. Ulus olarak Sağlığı herkesin ulaşabileceği hale getirmek adil ve sevecen bir toplum oluşmasını sağlar. SAĞLIK HİZMETLERİ • Kişilerin ve toplumların sağlığını korumak, hastalandıklarında tedavilerini yapmak, sakat kalanların başkalarına bağımlı olmadan yaşayabilmelerini sağlamak ve toplumların sağlık düzeyini yükseltmek için yapılan planlı çalışmaların tümüne sağlık hizmetleri denir. • Sağlık hizmetlerinin temel amacı, kişilerin hasta olmamalarını sağlamak yani onları hastalıklardan korumaktır. Ancak, her türlü çabaya karşın herkesi her hastalıktan korumak mümkün olmaz; bazıları ise maalesef hastalanır. • İşte o zaman sağlık hizmetlerinin 2. amacı olan hastalıkların tedavisi söz konusu olur. 4 17.11.2016 • Bugünkü bilgilerimizle ve var olan yöntemlerle her hasta tam olarak tedavi edilemez. Bazıları ölür, bazıları ise sakat kalır. • Sağlık hizmetlerinin 3. amacı sakatların başkalarına bağımlı olmadan kendi kendilerine yeter biçimde yaşamalarını sağlamak, yani rehabilite etmektir. Sağlık Hizmetleri: Sağlık hizmetlerinin üç boyutu vardır. 1‐ Koruyucu sağlık hizmetleri ‐ Bireye yönelik ‐ Çevreye yönelik 1.Koruyucu Sağlık Hizmetleri 1-Kişiye Yönelik Korunma 2‐ İyileştirici/Tedavi edici sağlık hizmetleri 3‐ Rehabilite edici sağlık hizmetleri Kişiye Yönelik Sağlık Hizmetleri 1‐ Bağışıklama: Bulaşıcı hastalıklardan korunmanın en etkin yoludur. 2‐ İlaçla Koruma: Özellikle aşısı olmayan hastalıklar için geçerlidir. 3‐ Erken Tanı: Tedavi kolaylığı ve başarısı açısından önemlidir. 4‐ Beslenme: Birçok hastalığın altında yatan temel ve hazırlayıcı nedendir. Örn: tbc 5‐ Aile Planlaması: Çok ve sık doğum yapan kadınların sağlıkları tehlike altındadır. 6‐ Sağlık Eğitimi: Kişilere, kendi sağlıklarından sorumlu oldukları bilincini sağlamayı amaçlar. 7‐ Kişisel Hijyen. 5 17.11.2016 Çevreye Yönelik Korunma Sağlığın Korunma Yolları İnsan sağlığına olumsuz etkiler yapan çevresel (biyolojik, fiziksel, kimyasal) faktörleri kontrol altına alarak insanları olası zararlardan korumaktır. 2-Çevreye Yönelik Korunma 2.İYİLEŞTİRİCİ SAĞLIK HİZMETLERİ Çevreye Yönelik Sağlık Hizmetleri • İyileştirici sağlık hizmetleri üç basamakta ele alınır: • Birinci Basamak: Hasta tedavilerinin ayakta yapıldığı sağlık kuruluşlarıdır. • Bu kuruluşlar genellikle yataksızdır. • Sağlık ocakları, • Tüberküloz dispanserleri, • Ana‐çocuk sağlığı ve aile planlaması merkezleri * Yeterli ve temiz içme suyu sağlanması * Atıkların kontrolü * Besin hijyeni * Barınak hijyeni * Hava kirliliği ve gürültüyle savaş * Vektör kontrolü 34 • İkinci Basamak: • Hastaların yatırılarak teşhis ve tedavi hizmetlerinin verildiği il,ilçe devlet hastanelerdir. 35 Üçünü Basamak: Özel dal hastaneleridir. • Kanser hastaneleri, • Ruh sağlığı hastaneleri • Kemik hastaneleri 36 6 17.11.2016 Rehabilite Edici Sağlık Hizmetleri • Tıbbi rehabilitasyon, bedensel sakatlıkların mümkün olduğu kadar düzeltilmesidir. Sağlık hizmetlerinin üçüncü amacı sakatların başkalarına bağımlı olmadan, kendi kendilerine yeter biçimde yaşamalarını sağlamak, yani rehabilite etmektir. • Sosyal rehabilitasyon ise; sakatlıkları nedeniyle eski işlerini yapamayanlara ya da belirli bir işte çalışamayanlara iş öğretme, iş bulma, işe uyum sağlamalarına yönelik her türlü hizmeti kapsar. 7 17.11.2016 SİNDİRİM SİSTEMİ HASTALIKLARI • Vücuda alınan besin maddelerinin ve içeriklerinin kana ve hücrelere geçebilecek kadar küçük parçalara ayrılması işlemine sindirim denir. • Bu olayı gerçekleştiren sisteme de sindirim sistemi adı verilir. ÖĞR.GÖR.HİLAL PEKMEZCİ PURUT SHMYO 1 2 Besinlerin sindirimi mekanik ve kimyasal olarak iki açıdan yapılır. Örneğin, Dişler mekanik sindirimde, Tükürük ise besinlerin kimyasal sindiriminde görev alır. 3 4 Sindirim Sisteminin Görevleri Besinleri küçük parçalara ayırmak, Sonra besinin içeriğindeki protein, karbonhidrat, yağ, su gibi molekülleri ayrıştırarak kan dolaşımı vasıtası ile hücrelere ulaştırmaktır. 5 • İnsanda sindirim sistemini meydana getiren organ ve yapılar • Ağız boşluğu, dil, diş, tükrük bezleri, yemek borusu, mide,duodenum, ince bağırsak ve kalın bağırsak olarak sayılabilir. • Sindirim sistemine yardımcı organlar ise karaciğer ve pankreastır. 6 1 17.11.2016 Sindirim Sistemi Organları Nelerdir? • Sindirim ağızda başlar ve kalın bağırsakta son bulur. • En son vücut sindirim atıklarını anüsle dışarı atar. 7 • Ağız; • Sindirimin ilk başladığı organdır. Dişler yardımı ile besinlerin parçalanması ağızda gerçekleşir. • Tükrük bezleri; • Salgıladığı tükrük sayesinde besinlerin yumuşayarak yemek borusundan kolay geçişi sağlanır. 8 • Yutak; Yutma işlemini gerçekleştiren organdır. • Yemek borusu; Yemek borusunda sindirim geçekleşmez. • Besinlerin mideye inişi sağlanır. • Mide; Mekanik ve kimyasal sindirimin gerçekleştiği, besinlerin bulamaç haline getirildiği organdır. 9 • Duodenum; Mide ile ince bağırsağın birleştiği bağırsaktır. • İnce bağırsak; Besinlerin sindirilerek kana karıştığı organdır. 10 • Kalın bağırsak; • Sindirilmiş besinlerden geriye kalan suyun emildiği ve kalan posanın dışarı gönderildiği sindirim organıdır. • Çekum, kolon, rektum, anal kanaldan oluşur. 11 12 2 17.11.2016 AĞIZ FARENKS VE TÜKRÜK BEZLERİ • Anüs; Sindirim artığı olan posanın vücuttan atılmasını sağlayan organdır. • Bunların yanın da sindirime yardımcı olan karaciğer ve pankreas da vardır. • Tükrük bezleri – Parotis – Sublingual – Submandibular • Bu bezlerden günde yaklaşık olarak 1,5 litre tükrük salgılanır 13 14 15 16 17 18 ÖZOFAGUS • İçi boş silindir şeklinde • 25 cm uzunluğunda • 2 cm çapında farenksten, midenin kardiyasına kadar uzanan bir organdır • Larenks ve trakeanın arkasında, vertebral kolonun önünde yer alır MİDE • Sindirim kanalının en geniş ve yiyeceklerin depo edildiği • Fundus • Korpus • Pilor 3 17.11.2016 BAĞIRSAKLAR İNCE BAĞIRSAKLAR 5‐6 m uzunluğunda Çapı yaklaşık 2,5 cm Duodenum İnce bağırsağın en kısa ve en geniş kısmıdır Jejunum İnce bağırsağın orta parçasıdır İleum İnce bağırsağın son parçasıdır 19 20 ABSORBSİYON Besinler emilmeden önce sindirim aşamasında ince bağırsaklarda: karbonhidratlar monosakkaritlere Proteinler aminoasitlere Yağlar Yağ asitlerine ve monogliseritlere 21 22 23 24 KOLON (KALIN BAĞIRSAKLAR) • İleumun sonundan anüse kadar uzanır • Ortalama 1,5 m uzunluğunda • 5 cm genişliğindedir 4 17.11.2016 – Çekum – Çıkan (asenden) kolon – Transvers kolon – İnen (desendan) kolon – Sigmoid kolon – Rektum – Anal kanal 25 26 AKALAZYA ÖZOFAGUS HASTALIKLARI – AKALAZYA – Özefagus gövdesinde kasılmaların şiddetinin azalması ve alt özefagus sfinkerinin yetersiz gevşemesi sonucu basıncın artması ile karakterizedir. 27 28 • Sonuç olarak, yiyeceklerin özofagustan mideye geçişi aksar veya tümüyle durur. • Akalazya ağırlaştıkça yutulmuş yiyecekleri normalde birkaç saniyede mideye boşaltan özofagus bu işi birkaç saatte başaramayabilir. 29 30 5 17.11.2016 Belirti‐bulgu • Aylar ve yıllar geçtikçe özofagus oldukça genişleyerek çoğu zaman bir litre kadar yiyeceği içinde barındırabilir. • Uzun süren özofagus stazı sırasında enfeksiyon özofagus mukozasının ülserleşmesine de neden olur. • Yutma Güçlüğü (Odinofaji) • Disfaji • Yenilen yemeğin istemsiz ağza geri gelmesi (Regürjitasyon) • Dilatasyon (Özafagial) • Ağrı (sırta, boyuna ve kollara yayılan) • Malnütrisyon (Uzun dönemde) 31 32 Tedavi ve bakım • Yutturulan özel bir özofagus tüpünün ucundaki balon şişirilerek özofagusun alt ucunun gerilerek genişletilmesiyle hastaya önemli ölçüde yardım sağlanabilmektedir • Yarı yumuşak diyet verilmelidir. 33 34 KALAZYA • Ağız kokularını gidermek için sık sık ağız bakım verilmelidir. • Hastalar özofagusta kalan besin artıklarının aspirasyonu olasılığına karşı başı biraz yüksekte uyumalıdır. 35 • Akalazyanın tam tersi bir durum söz konusudur. • Özafagial sfinkterde yetmezlik söz konusudur ve midedeki materyal özofagusa geri döner. 36 6 17.11.2016 Belirti ve Bulgular • Genellikle yeni doğan bebeklerde beslenmeden kısa süre sonra devamlı kusmalar oluyorsa kalazya düşünülmelidir. • Yatınca ya da eğilince olan kusmalara ek olarak kanama, gecikmiş olgularda peptik özofajite bağlı olarak disfaji de bulunur 37 38 REFLÜ ÖZEFAJİT (GASTROÖZOFAJİAL REFLÜ) Tedavi ve bakım • Hastaya mide asidi artıran gıdalardan kaçınması gerektiği anlatılır. • Sigara,çay ,kahve yasaklanır. • Hasta az az sık sık yemeli ve yemeklerden sonra sırt üstü yatmamalıdır. • Reflü, mide içeriğinin yemek borusu içine kaçması sonucunda özefagus mukozasının tahriş olması ve mukozada önce ödem, daha sonra da ülser ve darlık oluşmasıdır. 39 40 • Özellikle özefagusun alt bölümünde oluşur. Reflü özefajit her 10 kişiden 4’ünde görülür. • En tipik belirtisi yemekten 30‐60 dakika sonra oluşan ve uzanıp yatmakla başlayan veya artan yanmadır. 41 42 7 17.11.2016 • Reflü özefajitin oluşum nedenleri; • Özofagusun alt ucundaki kapak fonksiyonlarının bozuk olması • Mide fıtığının olması • Mideden özofagusa olan kaçağa karşı olan koruyucu mekanizmaların bozulması • • • • Artmış mide asit salınımı, Mide boşalmasında gecikme, Midenin aşırı dolgun ve gergin olması Kullanılan bazı ilaçlar 43 44 • Kilolu olmak özefajitisle birlikte olan veya uyarıcı bir faktör olduğu için enerji kısıtlanarak hastanın ideal vücut ağırlığına ulaşması sağlanır. • Günde en az 3 öğün düzenli yemek yenmelidir. • Yatmadan önce yemek yeme alışkanlığından vazgeçilmelidir. • Koyu çay, kahve, karbonatlı içecekler, domates, asitli meyve suları, acı baharatlar diyetten çıkarılmalıdır. • Alt özafajiyal kapak basıncını arttırmak için; proteinden zengin besinler tüketilmelidir. 45 46 • Yemek hacmini azaltmak için yemeklerde sıvı alımı azaltılıp, sıvı alımı öğün aralarına kaydırılır. • Kızartma, çok sıcak veya çok soğuk besinler tüketilmemelidir. • Karın içi basıncı arttıran, sıkı kemer, korse gibi uygulamalardan kaçınılmalıdır. • Yemekten sonra yatmaktan kaçınılması gerekir. • Yatılan yatağın başının 15‐25 cm yükseltilmesi, gece uykudayken, yemek borusuna kaçmış olan mide içeriğinin yer çekimi etkisiyle geriye dönmesini kolaylaştırır. 47 48 Tedavi ve bakım 8 17.11.2016 HİATAL HERNİA (FITIK) • Alt özefagus basıncını azalttığı için alkol kullanılmamalıdır. • Tok karnına egzersiz yapılmamalıdır. • Midenin özefagusun hiatus kısmından göğüs boşluğuna geçmesidir. • Fıtık, midenin dolgunluğuna, vücudun pozisyonuna göre aşağı ve yukarı kayabilir. 49 50 51 52 Tedavi ve bakım • Öksürme, kusma veya abdominal basınç artışı yapan nedenler fıtığa neden olabilir. • Hamilelik, şişmanlık da fıtık oluşumunu kolaylaştırabilir. • Mide içeriği özefagusa geçtiği için özefajitis görülebilir 53 • • • • • Öğün sayısı arttırılmalı Azar azar, sık sık yemek yenilmeli Yemekten sonra yatılmamalı Uyurken yüksekte yatılmalı Asitli yiyeceklerden kaçınılmalı 54 9 17.11.2016 MİDE HASTALIKLARI • Mide, sindirimin dışında sekresyon, motilite, intoksisite ve emilim fonksiyonları olan bir organdır. • Mide pH’sı 0.9‐2.0 arasında değişir. • Aşırı sıcak besinler tüketilmemeli • Bazı hastalarda zayıflama, şikayetleri azaltabilir. • Karın üzerinde baskı yapan çamaşır ve kemer kullanılmamalı. 55 56 57 58 Peptik ülser • Asit mide suyunun etkisi ile mide,barsak kanalının herhangi bir yerinde mukozada meydana gelen en az muskular tabakaya kadar uzanan sınırları belli doku kaybıdır. • Bir peptik ülser iki yoldan kaynaklanabilir: – (1) Asit ve pepsinin mide mukozasından aşırı salgılanması – (2) Gastraduodenal mukoza bariyerinin asit‐ pepsin kompleksinin sindirici gücüne karşı koyma yeteneğinin azalması 59 • Nedenler: 1. Asit ve pepsin artışı 2. İritasyon 3. Kan akımının azalması 4. Mukus sekresyonunun azalması 5. Enfeksiyon 60 10 17.11.2016 Belirtileri • Ülserin görülme sıklığı % 10’dur ve erkeklerde daha sık görülür. • • • • Bulantı ve bununla birlikte kusma görülür, Kilo kaybı Şişkinlik ve geğirme gibi durumlar ortaya çıkar, Hastaların üçte birinde kanama görülebilir. Hayati tehlikeye yol açabilecek kadar şiddetli olabilir, 61 62 • Enfeksiyona neden olan bakterilere yönelik antibiyotik kullanılılır. • Midenin asit salgısını azaltacak ilaçlar kullanılılır. • Yemek saatleri belirli ve düzenli olmalıdır. • Üç ana öğün tüketilmelidir. • Rafine karbonhidratların olumsuz etkileri vardır. Şeker bazı hastalarda midede yanmaya neden olduğundan şeker tüketimi azaltılmalıdır. 63 64 • Doku onarımı ve yapımı için proteinden zengin besinler tüketilmelidir. • Yağların, özellikle bitkisel sıvı yağların olumlu etkileri vardır. • Diyet, enerji ve besin öğeleri bakımından yeterli ve dengeli olmalıdır • Ülser – Süt İlişkisi: • Süt ülser hastalarında asidi geçici olarak tamponlayıcı etki gösterse de içerdiği kalsiyumun gastrik asidi artırıcı etkisi bulunmaktadır. 65 66 Tedavi‐Bakım 11 17.11.2016 • Ayrıca hayvansal kaynaklı yağ içermesi ve bazı bireylerde karın ağrısı, gaz ve ishale yol açabildiğinden olumsuz etkileri de bulunmaktadır. • Bu nedenle ülserli bireylere süt tek başına verilmemelidir. • Ülser – Kahve İlişkisi: • Kahve ve diğer kafein içeren içecekler mide salgısını arttırıcı etkiye neden olurlar. • Bu nedenle tüketimi bireye göre ayarlanmalıdır. 67 68 69 70 GASTRİT Mide mukozasının akut ya da kronik yüzeysel erozyonlardır. Akut gastrit genellikle mide de en sık görülen, her yaş grubunda rastlanan bir hastalıktır. Gastritin Nedenleri; • • • • • Kimyasal o Alkol o Çay, kahve o Salisilatlar gibi bazı ilaçlar • • • • 71 • Bazı Bakteriyel Enfeksiyonlar o Besin zehirlenmeleri • Bazı Viral enfeksiyonlar o Çok acılı, baharatlı yemek 72 12 17.11.2016 Belirtiler • • • • • • • Tedavi • Hastalığı doğuran nedenler ortadan kaldırılır. • Düzenli yeme alışkanlığı kazanmaya dikkat edilir. • Yiyecekler azar azar ve iyice çiğnenerek yenir. • Hafif yiyecekler tercih edilir. • Ekşi acı,baharatlı yiyecekler yasaklanır. Mide ağrısı, Midede ekşime, Yanma, Bulantı, Kusma, Hazımsızlık, Şişkinlik 73 74 Mide kanseri • İlk günlerde midenin dinlenmesi için paranteral beslenme uygulanabilir. Daha sonra sulu besinler veya enteral solüsyonlar verilir, yavaş yavaş normal besinlere geçilir. • C vitamini alımını desteklemek için hergün taze sebze ve meyve tüketilmelidir • Dünya Kanser Raporunda (2016), 12 milyon yeni kanser vakasının (erkeklerde 6.672.000; kadınlarda 5.779.000) tanılandığı ve 7 milyon ölümün kanser nedenli olduğu bildirilmektedir • Dünyada 2030 yılında 27 milyon kanser vakasının olacağı, yıllık 17 milyon ölümün kanserden kaynaklanacağı ve son beş yıl içinde kanserle tanılanmış kişi sayısının 75 milyona ulaşacağı tahmin edilmektedir. 75 76 • Türkiye’de kanser ölüme neden olan hastalıklar arasında ikinci sırada yer almaktadır. Yine Türkiye’de kanser insidansının 2030’lu yıllarda iki kat artacağı ve 450/100.000’e yaklaşacağı tahmin edilmektedir (The Ministry of Health of Turkey 2016). • Kanser hem dünya hem de Türkiye için çok önemli bir sağlık sorunudur. 77 • Erkeklerde sırasıyla • Trakea, bronş ve akciğer (59,3/100000), • Prostat kanseri (36,4/100000), • Kolorektal kanser (24,4/100000), • Mesane kanseri (21,1/1000000), • Mide kanseri (15,9/1000000) kanseri 78 13 17.11.2016 MİDE KANSERİ • Midede oluşan maling tümör olan Mide Kanseri, sık rastlanılan kanser türlerindendir. Kadınlarda ise; Meme kanseri (45,9/100000) Troid kanseri (21,3/100000), Kolorektal kanser (15,3/100000), Trakea, bronş ve akciğer kanseri (10,0/100000), • Uterus korpusu kanseri (10,0/100000) sık görülen kanser türleridir. • • • • • 79 • Mide kanserine neden olduğu bilinen en önemli etkenler; • Beslenme alışkanlıkları, genetik yatkınlık, çevresel faktörler ve • Ailesinde mide kanseri görülen kişilerin, mide kanserine yakalanma riski artmaktadır. 80 • Alkol ve sigara da önemli etkenlerdendir. • A kan grubuna sahip kişilerde, kadınlara oranla erkeklerde ve 50 yaşın üzerindekilerde görülme sıklığı daha fazladır. 81 82 Tedavi Belirtiler Erken teşhis tedavide başarı şansını büyük oranda arttırmaktadır. Tedavide, mide kanseri tanısı konulduktan sonra, en kesin çözüm ameliyat olmakla birlikte, kemoterapi ve radyoterapi tedavisi ile ancak kısmi başarı elde edilebilmektedir. • En belirgin belirtileri karnın üstünde mide ve çevresinde hissedilen ağrı, • İştahsızlık ve kilo kaybı, • Kansızlık, bulantı ve kusma • Midenin yemek borusu tarafında oluşan tümörler yutkunma güçlüğüne de neden olabilir. 83 84 14 17.11.2016 Ayrıca,alkol ve sigaradan kesinlikle uzak durulmalıdır. Düzenli spor yapmak ve aşırı şişmanlık ve zayıflıktan korunmak gerekir. • Mide Kanserinden korunmak için yeterli ve dengeli beslenmek; • Bol ve taze sebze ve meyve tüketmek, konserve ve dondurulmuş, beklemiş gıdaları tüketmemek, eti dengeli tüketmek gerekir. 85 86 • Bağırsak gazları nitrojen (N2), oksijen (O2), karbondioksit (CO2), hidrojen (H2), ve bazı bireylerde metan (CH4) içerir. • Gastro intestinal sistemde, normal koşullarda ortalama 200 ml gaz bulunur. Günde ortalama 700 ml gaz çıkmalıdır. • Ancak, günlük atılan gaz miktarı bireyden bireye değişiklik gösterir. • Gaz şikayetinden yakınan kişilerde sıklıkla mide/bağırsakda gaz hacimi yüksektir ya da bağırsak hareketleri hızlanmıştır. 87 88 • Buna bağlı olarak, karında kramp şeklinde ağrılar ve şişkinlik hissi görülür. • Buna neden olan faktörler, fiziksel aktivite yetersizliği, aerofaji (hava yutma), diyetin içeriği, ve çeşitli gastro intestinal bozukluklardır. • Kişide gaz şikayetleri varsa, • Fiziksel aktivitesini artırması, • Kuru baklagiller gibi gaz yapan besinleri tüketmemesi gerekmektedir. 89 90 BARSAK HASTALIKLARI 15 17.11.2016 İNCE BAĞIRSAK HASTALIKLARI CROHN HASTALIĞI • 1932’de ilk kez Crohn tarafından tanımlanmış olan bu hastalık başlangıçta ince bağırsak mukozasının daha sonra tüm tabakaların bilinmeyen bir etkene karşı kronik iltihabi yanıtıdır. • Crohn hastalığı • Wipple hastalığı 91 92 BELİRTİ VE BULGULAR • • • • • • Karında rahatsızlık duygusu Defekasyonda yumuşama İştahsızlık Karın şişkinliği Melena Kilo kaybı 93 Tedavi ve bakım 94 WHIPPLE HASTALIĞI • Antibiyotikler ve antienflamatuar ilaçlar enfeksiyonun tedavisi için verilir. • Hastaya irrite etmeyen diyet uygulanır; • Kepekli ekmek,çiğ sebze ve meyveler,bezelye,fasulye,kuru yemiş,baharatlı yiyecekler,çay,kahve verilmez. • Hastanın sıvı elektrolit açığı kapatılır. 95 • İnce bağırsaklarda yaygın olarak görülen barsak mukozasında ödem,lenf nodüllerinde şişme ve hücre içinde köpüğe benzer bir madde toplanması ile karakterize bir hastalıktır. 96 16 17.11.2016 BELİRTİ BULGULAR • • • • Diyare Melena (bazen taze kanama) Gaitada bol miktarda yağ görülür. Ateş ve anemi de vardır. • Tedavisinde antibiyotik uygulanır ve hastanın sıvı açığı kapatılır. 97 KALIN BARSAK HASTALIKLARI 98 Ülseratif kolit • Kolonu ender olarakta terminal ileumu tutan barsak mukoza ve submukozanın konjesyon,ödem, ülserasyon ile kronik bir hastalıktır. • Ülseratif kolit • Spastik kolon 99 • • • • • • 100 Belirti bulgular Tedavi ve bakım En belirgin özelliği diyaredir. Hasta halsiz gaitası kanlı ve mukusludur. Defekasyon sayısı 5‐10 bazende 20‐30 olabilir. Kilo kaybı Bulantı kusma Ateş • Ülseratif kolit çok iyi bir bakım gerektirir. • Hastaya antibiyotik,kortizon verilir. • Hasta yatak istirahitine alınır,dinlenmesi sağlanır. • Diyeti mutlaka protein yönünden zengin az posalı olmalıdır. 101 102 17 17.11.2016 SPASTİK KOLON • Kalın barsağın fazla kasılması sonucu oluşan kronik,nonenfeksiyoz bir irritasyonudur. • Hastalık duygusal olarak anksiyeteli ve gergin kişilerde görülür. • Abdominal kramp ve sık sulu idrar yapmaktan yakınırlar. • Konstipasyon ve diyare periyotları birbirini izler. • Bulantı‐kusma görülür. 103 104 Tedavi ve bakım KONSTİPASYON • Bakımın amacı; • Hastayı rahatlatmak,yeterli beslenme ve hidrasyonu sağlamaktır. • Bol sıvı içeren diyet uygulanır. • Her defekasyondan sonra anüs bölgesi yıkanmalı,kurulanmalı,irrtasyonu azaltacak bakım uygulanmalıdır. • Gaitanın sert ve barsaktan zor geçişi ile karakterize bir durumdur. • Boşaltımın sıklığının az olması bazıları da güç gaita yapma. • Haftada üç defadan az dışkılama ve/veya dışkı kıvamının sert olması ve isteğe bağlı dışkı tutma olarak tanımlanır. • Konstipasyon subjektif bir semptom olduğu için tanımı her birey için farklıdır. 105 106 107 108 18 17.11.2016 KONSTİPASYON TEDAVİ BAKIM • Neden araştırılmalı ve nedene yönelik girişimler planlanmalı, • Beslenme alışkanlığı değerlendirilmeli ve yönlendirilmeli, • Kabızlığı arttıracak ilaçlar kullanıyor ise hekim ile görüşülerek gerekli düzenlemeler yapılmalı, • Dışkılama alışkanlıkları değerlendirilmeli, 109 110 • Bol sıvı alması önerilmeli, • Yeterli beslenmesi ve lif içeren besinler tüketmesi söylenmeli, • Hareket‐egzersiz yapması tavsiye edilmeli, • Düzenli tuvalet alışkanlığı geliştirmesinin önemi açıklanmalıdır. • Konstipasyonun beslenme tedavisindeki temel ilke, suda çözünen ve çözünmeyen posa kaynaklarının diyette arttırılmasıdır. • Diyet posasının önerilen düzeyi 14 g/1000 kkal olup; ortalama 25‐30 g/gün düzeyindedir. • Diyette tüketilen posa düzeyini artırmak için; 111 112 113 114 DİYARE • Barsak hareketlerinde ve sıvı içeriğinde artış olması ile birlikte miktar olarak gaita ağırlığının 200 g/gün’ün üzerinde bulunması şeklinde tanımlanmaktadır. 19 17.11.2016 NEDEN • • • • İştahsızlık, Malnutrisyon Dehidratasyon, Elektolit dengesizliği, • • • • 115 • • • • Kişide; Uykusuzluk ve yorgunluk, ağrı, zayıflık, Sosyal izolasyon, Beden imajında değişim ve kendine saygıda azalma Anksiyete, depresyon Tedaviye uyumsuzluk ve istenilmeyen tedavi sonuçları Yaşam kalitesinde azalma 116 TEDAVİ VE BAKIM • • • • • • Dehidratasyon bulgularının izlemi Fizik muayene Aldığı/çıkardığı ve kilo izlemi, Uygun hidrasyon (Oral, IV), Perianal bölge değerlendirmesi ve bakımı, Diyet değişiklikleri önerilmeli ‐ yağlı, yoğun yiyeceklerden kaçınma, süt ve sütlü gıdalardan uzak durma 117 20 17.11.2016 SOLUNUM SİSTEMİ ORGANLARI • • • • • ÖĞR.GÖR.HİLAL PEKMEZCİ PURUT 2016 Burun Farenks Larenks Trakea Bronşlar 1 2 3 4 • Trakea; • Larenksten başlayıp alveollerde sona erer. • Trakea, sağlam bağ dokusu ile tamamlanan halkalardan oluşan orta sertlikte kıkırdak yapıda bir organdır. • Kıkırdak halkalar, hava girip çıkarken trakea duvarlarının birbirine yapışmamasını sağlar • Solunum sistemi yardımcı organları: Diyafragma • Costalar • Costa arası kaslar • Göğüs kasları 5 6 1 17.11.2016 • Trakea, akciğerlere giren sağ ve sol ana bronşlara ayrılır. • Bronşlar solda ikiye, sağda üçe ayrılır. • Bronşlar; bronşiollere ayrılarak alveoller adı verilen hava keseciklerinde sona ererler. • Alveoller, kandaki oksijen ve karbondioksit değişimini sağlarlar. 7 8 • Akciğerler solda iki, sağda üç lobtan oluşur. • Akciğerlerin dış yüzünü viserial plevral, göğüs boşluğu iç yüzünü parietal plevral adlı ince bir zar örter. • Bu iki zar arasındaki plevral boşluk, solunum ile nefes alıp verme ritmini düzenler. • Normalde plevral boşluk çok küçüktür ve çok az miktarda sıvı içerir 9 10 SOLUNUM FİZYOLOJİSİ • Diyafragma, göğüs kafesi kasları ve yardımcı solunum kasları ile normal solunum kaslarına yardım eder. • Bunlar merkezi sinir sistemindeki solunum merkezi (medulla oblangata) uyarıları ile çalışır. • Kandaki karbondioksitin artması ile sinir sistemindeki solunum merkezi uyarılır ve soluk alma,soluk verme refleksleri oluşur. • Diyafragma ; • Göğüs ve karın boşluğu arasında, perde şeklinde solunuma yardımcı bir kastır. 11 12 2 17.11.2016 • Beyin kandaki karbondioksit konsantrasyonuna öyle hassastır ki, akciğer ve solunum kaslarını bu orana göre yönetir. • Dolaşımdaki kanda, oksijen ve karbondioksit oranı normalin dışına çıkarsa beyin otomatik olarak kontrolünü ele alır, solunumu düzeltir. 13 14 SOLUNUM SİSTEMİ HASTALIKLARININ GENEL TEŞHİS YÖNTEMLERİ SOLUNUM SİSTEMİNİN GÖREVLERİ • Vücuttaki hücrelere oksijen sağlamak. • Vücutta metabolizma sonucu üretilen karbondioksiti dışarı atmak. • Böylece kandaki karbondioksitin atılması , yerine oksijenin alınması ve kanın temizlenmesi solunum sistemi ile gerçekleşir. • • • • • • • • Akciğer grafisi Tomografi Bronkoskopi Pulmoner anjiografi Balgam incelenmesi Torasentez Akciğer fonksiyon testleri Kan testleridir. 15 SOLUNUM SİSTEMİ HASTALIKLARINDA GENEL BELİRTİLER • • • • 16 Balgam ve Çeşitleri • Balgam akciğerlerin salgısıdır. • Sağlıklı yetişkin bir kişi, bir günde solunum sistemi tarafından 100ml. kadar mukus salgılar. • Bu mukus salgı, solunum sistemi hastalıklarında artar. • Balgam içerisinde mukus, lökositler, bakteriler bulunur. • Balgamın rengi, miktarı, kıvamı, kokusu hastalıklara göre değişiklikler gösterir. Balgam çıkarma Solunumda değişiklikler Öksürük Hemoptizi 17 18 3 17.11.2016 • Diabetik asidozda; • Hastanın nefesi çürük elma gibi kokar. • Göğüs yaralanmalarında hasta öksürüp kanlı köpüklü balgam çıkarabilir. • Kalp yetmezliğinde köpüklü balgam çıkartabilir. • Bronşitte kıvamlı,yapışkan genellikle sarı balgam çıkar. • Akciğer Kanserinde: • Pekmez kıvamında, pis kokulu, yeşil renkli, sümük gibi bir balgam görülür. • Akciğer Ödeminde: • Köpüklü balgam görülür. 19 20 • • • • • • • • Pnömonide: Paslı, demir renginde balgam vardır. Akciğer Apsesinde: Kötü kokulu, sarı renkte, çok miktarda ve pürülan balgam görülür. Astımda: Gri renkte balgam vardır. Tüberkülozda: Kanlı balgam vardır • Solunum yollarından gelen açık kırmızı, köpüklü kanlı balgama denir. • Travma ve yabancı cisimlerin solunum yoluna kaçması sonucu oluşan durumlar sonucu hemoptizi görülür. 21 22 • Sağlık personeli; balgam çıkartamayan ve bu nedenle solunum sıkıntısı çeken hastaların balgam çıkarmasını sağlayacaktır.Bunun için; 23 • Hemoptizi : • POSTURAL DRENAJ; • Bu yöntem akciğerlerden balgamın daha kolay çıkarılmasında kullanılır. • Devamlı dik oturulduğunda balgam akciğerlerin alt kısımlarında birikir. • Değişik posizyonlar verilerek yerçekiminin yardımı ile sekresyonların ufak hava keseciklerinden hava yolları ile ana hava keseciklerine ve trakeaya hareketi sağlanır. • Sekresyon daha sonra öksürük ile çıkartılır. 24 4 17.11.2016 25 26 • Diyafragmatik solunum; • Solunum egzersizleri • Solunum egzersizleri ile solunum koordinasyonunu ve normal solunum kazanılması sağlanır. • Rahat bir pozisyon seçilmeli • Bir el önde göğüs kafesinin hemen altında diğer el göğüs kemiğinin üzerinde olacak şekilde konulduktan sonra nefes alınıp verilmeli ve solunum kaslarının hareketleri hissedilmelidir. • Yavaş derin bir nefes alındıktan sonra kontrollü olarak verilmelidir. • Dinlenmeli • Bu işlem 2‐3 kez tekrarlanmalı. 27 28 29 30 5 17.11.2016 • Öksürük, alveoler havanın akciğerlerden, yüksek basınç altında ve gürültülü şekilde dışarı atılmasıdır. • Vücut için yararlığı, hava yollarını temizlemeye yöneliktir. • Aşırı olduğunda ise zararlıdır, vücut fazla efor kaybettiği için yorgun düşer, uykusuz kalır. • Sklera kanaması kanaması, fıtık gibi komplikasyonlar ortaya çıkabilir. • Büzük dudak solunum; • Önce burundan yavaşça nefes alınmalı • Islık çalacakmış gibi dudaklar büzülüp nefes yavaşça büzülmüş olan dudaklardan üflenmelidir. • Nefesin dışarı çıkması için güç harcanmamalı ve nefes kesilene kadar işlem sürdürülmelidir. 31 32 ÖKSÜRÜĞÜN ÖZELLİKLERİ • ÖKSÜRME EGZERSİZİ; • Fazla balgam olduğu zamanlarda bol su içilerek hazırlık yapılmalıdır. • Nefes sakin oluncaya ve hırıltı geçinceye kadar beklenmeli • Burundan derin nefes alıp 1‐2 saniye bekledikten sonra sonra ağız açık olarak bir‐iki defa öksürülmelidir. • Öksürüğün beraberinde balgam bulunup bulunmadığına göre balgamsız (kuru öksürük) ve balgamlı öksürük olarak nitelendirilir. • Hastalıklara göre değişiklik gösterir. • Nöbetler hâlinde olabileceği gibi gece veya gündüz de gelebilir. • Buna paroksitik öksürük adı verilir. • Bu özellikteki öksürük; hava yollarına yabancı cisim kaçtığında, bronşial astımda ve sol kalp yetmezliğine bağlı akciğer ödeminde görülür. 33 34 • Yatar durumdan artan öksürük, astım ve dolaşım yetmezliğinde görülür. • Sabah öksürüğü, sigara içenlerde, bronşektazilerde, sinüzitli hastalarda görülür. • Öksürük akut ya da kronik olarak gelişebilir. • Akut öksürük: Bu öksürük, akciğer ödemi, pnömoni, akciğer embolisi, akciğer apsesi, akciğere yabancı cisim kaçması gibi durumlarda görülmektedir. • Kronik öksürük: Sigara içenlerde, farenjit, bronşektazi, akciğer tüberkülozu, akciğer kanseri, sol kalp yetmezliğinde ve boğmacada görülmektedir. 35 36 6 17.11.2016 SOLUNUM • Solunum sisteminin görevi, vücuttaki hücrelere oksijen sağlamak ve vücutta metabolizma sonucu üretilen karbondioksiti dışarı atmaktır. • Böylece kandaki karbondioksitin atılması, yerine oksijenin alınması ve kanın temizlenmesi solunum sistemi ile gerçekleşir. • Solunum ile alınan oksijen: • Akciğerde kapiller duvardan kana, kandan kapiller duvar aracılığı ile dokulardaki hücrelere gider. • Bunun tersi ise, karbondioksit dokulardan kapiller duvar aracılığı ile kana geçer. • Kandan yine kapiller duvar aracılığı ile akciğerlerde alveollere geçer ve oradan dışarı atılır 37 38 • Vücuttaki canlı hücrelerin oksijene ihtiyacı vardır. • Örneğin kalp hücreleri birkaç dakikadan fazla oksijensiz kalırsa hasara uğrar. • Beyin ve sinir sistemi hücreleri 4‐6 dakika oksijensiz kalırsa ölürler. • Bu hücreler, artık bir daha yenilenmez ve sonuçta da kalıcı hasarlar oluşur. • Beynin 6 dakika oksijensiz kalması beyindeki kalıcı hasar kesindir. • Solunum sayısı: • Normal koşullar altında sağlıklı yetişkin bir insan dakikada 16‐ 20 solunum yapar. • Yaş ilerledikçe solunum sayısı düşer. 39 40 • Solunum derinliği: • Solunum derinliği yüzeysel, normal ve derin olarak ifade edilir. • Normal bir solunumla erişkin 500 cc. hava alır, diyafram yaklaşık 1 cm. yükselir. • Solunum ritmi: • Solunum ritmi, nefes alma ve verme işinin ritmidir. • Normalde solunum düzenli ve kesintisizdir. Buna ritmik solunum denir. 41 • • • • • Polipne veya Taşipne : Nefes alma ve vermenin süratli oluşudur. Solunum sayısı dakikada 24 'den fazladır. Bradipne : Solunum sayısının dakikada 10'un altına inmesidir. 42 7 17.11.2016 • Hiperpne: • Solunum derinliğinin artmasıdır. Normalde egzersiz sonrası görülür. • Hipopne : • Solunum derinliğinin azalmasıdır, uykuda görülen solunum biçimidir. • Hiperventilasyon: • Solunum hızı ve derinliğinin birlikte artmasıdır. • Hipoventilasyon : • Solunum hızı ve derinliğinin her ikisinde beraber görülen azalmadır. • Dispne : • Dispne, zor nefes alma veya vermedir. • Başka bir söyleyişle solunum güçlüğü veya nefes darlığıdır. 43 44 • Cheyne‐stoke's: • Bu solunum tipi, kalp ve böbrek hastalarında ve üremide görülür. • Hastada nefes darlığı ve sıkıntısı vardır. Çoğu zaman hasta komadadır. • Solunum yavaşlar, zayıflar ve sonra durur. • Bu duruştan (apneden) sonra, tekrar solunum başlar ve derinleşir. • Kusmaul Solunum : • Kusmaul solunum, diabet komalarında görülür. • Derin nefes alma arkasından bir durma meydana gelir, sonra derin nefes verme arkasından bir durma (apne) olur ve uzun sürer. • Anoksi: • Yerel veya genel olarak oksijenin tamamen yokluğudur. 45 46 • Hipoksi : • Hücrelerin veya dokuların yeterli oranda oksijensizliğidir. • Siyanoz : • Oksijen ihtiyacının yeterli karşılanamadığı veya dokuda oksijen kullanımının arttığı durumlarda deri ve müköz membranların kirli mavimsi‐ mor bir renk alması durumudur. • Siyanoz dudaklarda, kulak memelerinde, tırnaklarda ve oral mukozada belirgin olarak gözlenir. 47 • Ortopne : • Hastanın daha iyi nefes alabilmesi için belirli bir pozisyonda oturması ve böylece nefes almaya çalışmasıdır. • Bu pozisyonda hasta, dizlerine yastık koyar ve göğsü ile başını önüne eğer. • Böylece daha rahat nefes alır. 48 8 17.11.2016 ÜST SOLUNUM YOLU ENFEKSİYONLARI • Apne : • Solunumun geçici veya kalıcı durmasıdır. • Bu durum 4‐6 dakika sürerse "solunum arresti’ olarak tanımlanır. • FARENJİT • Farenjit, farinks mukozasının iltihabıdır. • Genellikle sinüs, burun ve trakeayı tutabilen üst solunum yolu enfeksiyonlarına bağlı olarak ortaya çıkar. • Akut ve kronik olarak seyreder. 49 • • • • • • • Nedenler Mikroorganizmalar, İrritan gazların inhalasyonu Alkol ve sigara kullanımı, Yorgunluk, Soğuğa maruz kalma, Sinüzit ve burun tıkanıklığı, 50 • Belirtiler: • Ateş, kızarık boğaz, ağrı ve öksürük görülür. • Hastada devamlı yutakta birikmiş mukusu temizleme isteği ve yutkunma ihtiyacı vardır. • Kulaklara vuran bir ağrı vardır. 51 • Tedavi ve Bakımı: • Hasta istirahata alınır, • Ilık tuzlu su ile veya antiseptik solüsyonlarla gargara yapılır, • Bol sıvılı bir diyet uygulanır, • Analjezikler verilir, • İnatçı vakalarda boğaz kültürü ve antibiyograma göre antibiyotikler verilir, • Sigara bırakılır. 53 52 BRONŞ HASTALIKLARI 54 9 17.11.2016 • Bronşit • Mukus viskositesinin artması ve bronşlarda oluşan obstrüksiyona bağlı olarak oluşan hastalıktır. • Akut ve kronik olarak seyreder. 55 56 • Akut bronşitin etkeni, • Virüsler ve bakterilerdir. • Üst solunum yolu enfeksiyonlarından sonra görülür. • Hava kirliliği olan bölgelerde, sonbahar ve kış aylarında daha sık görülür. 57 • Akut bronşitte, • Sadece bronş mukozasında iyileşebilir değişiklikler görülür. • Kronik bronşitte ise bronşun tüm tabakalarında irreversibl değişiklikler görülür. 59 58 • Kronik bronşit; Birbirini izleyen en az iki yıl ve her yıl üç ay süre ile kronik öksürük ve balgam çıkarmadır. 60 10 17.11.2016 • • • • • • • • Nedenler: Sigara, Hava kirliliği, Mevsim (özellikle kış mevsimi), Bazı meslek grupları (kömür işçileri, öğretmenler), Ekonomik durum Kalıtım Mikroorganizmalar (pnömokoklar) • • • • • • Belirtiler: Kronik bir öksürük, Balgam, Dispne, Siyanoz, Ateş, 61 62 • Hasta istirahat ettirilir. • İhtiyaç duyulduğunda ortalama her saat başı 10 dakikada 4‐6 litre oksijen vermek uygun olur. • Sigara kesinlikle içilmemeli, hasta sigara içilen ortamdan uzak durulmalıdır. • Soğuk, sisli ve kirli havalarda sokağa çıkılmamalıdır. Hastanın yattığı oda sıcak ve nemli olmalıdır. Yumuşak diyet, sıcak, bol sıvılar verilmelidir. Hastaya postüral drenaj uygulanmalıdır. Sekresyonun rahat çıkmasını sağlamak için hastaya buhar inhalasyonu uygulanmalıdır. • Hasta sekonder enfeksiyonlara karşı korunmalıdır. 63 64 TEDAVİ VE BAKIM • • • • ASTIM • Astım solunum güçlüğü krizleriyle seyreden, bronş daralması ile karakterize edilen kronik bir inflamatuar hastalıktır. • Hava yollarındaki daralma değişik derecelerde dispneye yol açar. • Bronş kaslarının tonusunun artması, koyu kıvamlı mukus tıkaçları ve bronş mukozasında ödem rol oynamaktadır. 65 66 11 17.11.2016 67 68 Nedenler: Ev tozu Kedi‐köpek tüyleri Çiçek tozu Boya, saç spreyi, parfüm, sigara gibi irritan maddeler • Solunum yolu enfeksiyonları • Ruhsal sıkıntılar • Kalıtım • • • • • Astımlı hastalarda allergenlere karşı aşırı duyarlılık bulunduğu için bu allergenle karşılaşınca bronkospazm ve astım nöbeti oluşur. • Allergenlerden uzak durulduğunda veya allergene karşı duyarsızlık (desensitizasyon) sağlandığında astma nöbeti kaybolur. 69 70 Tedavi ve Bakım Belirtiler: • Krizler dışında hastanın hemen hemen hiç şikayeti yoktur. • Bu krizler de çoğunlukla gece veya sabahın erken saatlerinde başlar. • Hasta göğsünde bir sıkışma hissiyle uyanır. • Soluk verirken ıslık gibi bir ses çıkarır. • Kalkıp yatağında oturmak zorunda kalır. 71 • Bronşial astımda tedavinin iki aşaması vardır: – Krizin acil tedavisinde bronkodilatatör ve lokal sistemik streoid inhalasyonla verilir. – Krizleri önlemek için yapılan uzun süreli tedavi 72 12 17.11.2016 • Hastalığa neden olan allerjenden uzak durulur: Ev tozlarına karşı hasta yokken odası temizlenmeli, odasında toz tutan, fazla eşya olmamalı, ıslak bezle sık sık tozu alınmalıdır. • Astım aerosolleri , bronş genişleticiler, ekspektoranlar, kortikosteroidier, oksijen verilir. • Psikolojik bakım verilir. 73 74 • KOAH ‘Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı’ kelimelerinin baş harflerinden oluşan bir kısaltmadır. • Kronik;Müzmin,geçmeyen • Obstrüktif;Engelleyici anlamındadır ve kalıcı kısmen tıkanma ile seyreden akciğer hastalığını ifade eder. • Ciddi bir mortalite nedenidir. • 600 milyon KOAH’lı hasta, yılda 2.5 milyonu ölmektedir • Önlenebilir, fakat ihmal edilmiş durumdadır • Yeterince teşhis edilmemektedir (% 25) • Uygun bir şekilde tedavi edilmemektedir • Türkiye’de durum diğer ülkelerden farklı değil. 75 76 • KOAH,tam olarak geri dönüşümlü olmayan hava akımı kısıtlaması ile karakterize, önlenebilir ve tedavi edilebilir kronik sistematik bir hastalık grubudur. 77 • Hava akımı kısıtlaması genellikle ilerleyicidir ve zararlı partikül veya gazlara karşı akciğerlerde oluşan anormal inflamatuar yanıt ile ilişkilidir. • KOAH’lı hastalarda kronik bronşit ve amfizemden biri veya ikisi genellikle bir arada bulunur. 78 13 17.11.2016 79 80 • KOAH kronik bronşit ve amfizem sonucu hava kısıtlamasıdır. • Amfizemde alveoller ve bronşiyoller hasarlıdır ve elastikiyetini kaybetmiştir. • Nefes verince hava hava keseciklerinde tutulur. • Bu da temiz havanın girişini ve kirli havanın çıkışını güçleştirir. • Bu durum temiz havanın kan dolaşımına katılmasını ve vücuttan kirli havanın atılmasını engeller. 81 82 Risk faktörleri • Kronik bronşit başka bir nedene bağlı olmaksızın birbirini takip eden en az 2 yıl ve yılda 3 ayın çoğu günlerinde öksürük ve balgam çıkarma halidir. • Kronik bronşitte hava yolları şişer ve fazla miktarda balgam oluşur. • Şişmiş dokular ve balgam nefesi daraltır ve enfeksiyon gelişimini kolaylaştırır. 83 • • • • • • • • • • • Genetik Aktif ve çevresel tütün dumanı Açık ve kapalı alanarda hava kirliliği,mesleki toz ve kimyasallar Yaş Cinsiyet Akciğer büyüme ve gelişimi Sosyoekonomik durum Beslenme Pasif sigara içiciliği Oksidatif stres Enfeksiyonlar 84 14 17.11.2016 SEMPTOMLAR; Öksürük Balgam Nefes darlığı Hışıltı(wheezing) 85 86 TEDAVİ • • • • • • • • FARMAKOLOJİK TEDAVİ • NON FARMAKOLOJİK TEDAVİ FARMAKOLOJİK TEDAVİ; Bronkodilatörler Kortikosteroidler Antibiyotikler Mukolitik ajanlar Aşılar Oksijen tedavi 87 88 BAKIM • • • • • Pulmoner rehabilitasyon programları ; • Kronik solunum güçlüğü olan hastaların bakımında, kişilerin fiziksel ve sosyal performanslarını araştırmaya, bağımsızlıklarını korumaya yönelik kişilere özel düzenlenen ve uygulanan multidisipliner programları içerir. NON FARMAKOLOJİK TEDAVİ; Pulmoner rehabilitasyon Uzun süreli oksijen tedavisi Düzenli eğitim 89 90 15 17.11.2016 1)Hastanın gereksinimleri doğrultusunda açıklamalar yapmak 2)Tedavi ve bakıma maksimumu katılımı sağlamak • 3)Hastanın sınırlılıkları nedeniyle gelişebilecek deformite ve komplikasyonları önlemeye yönelik uygulamalar yapmak • 4)Günlük yaşam aktivitelerinde maksimum bağımsızlığa yönelik danışmanlık yapmak • Pulmoner rehabilitasyon kapsamında çeşitli konular yer almaktadır. • Öksürme egzersizi • Postural drenaj • Solunum egzersizleri 91 • Nefes açıcı ilaçlar yan etkileri ve kontrolü; • Beta Antigonist İlaçlar;(Salbutamol,terbutalin) • Ellerde titreme ve çarpıntı,baş ağrısı bulantı,kusma görülebilir. • Kontrolü; • Şikayetler zamanla kendiliğinden geçecektir. 92 • Antikolinerjik ilaçlar(İpratopiyum,tiyotropiyum); • Ağız kuruluğu,nadir kabız ve idrar güçlüğü • Kontrolü; • Gün boyunca sık su içilmelidir. 93 94 BRONŞEKTAZİ Teofilin; • • Ağız yolu ile alınmaktadır. Doz fazlalığı ie ilgili olarak Bulantı,kusma,çarpıntı,uykusuzluk,bazı ilaçlarla uyumsuzluk görülebilir. Kontrolü; • Önerilen dozun üzerine çıkılmamalı ve birlikte kullanılan ilaçlar için hekime danışılmalı. 95 • Bronşların ve bronşiyollerin geri dönüşsüz genişlemesi ve pürülan balgam yapımı ile karakterize durumuna bronşektazi denir. • Daha sonra dokularda fibroz gelişimi daralma olur. 96 16 17.11.2016 • Yabancı cisim ve tümör gibi nedenlerle oluşan bronş obstrüksiyonu, • Tekrarlayan aspirasyonlar • İmmün yetmezlikler 97 • Belirtiler: • Kronik öksürük vardır. • Özellikle sabahları kötü kokulu, bazen kanlı, bol balgam çıkarılır. • Terleme ile birlikte seyreden hafif ateş, hızlı nabız genel durum bozukluğu, nefes darlığı ve hatta siyanoz (morarma) görülebilir. 98 • Hastaların parmaklarında çomaklaşma olur. 99 100 Hastaya sigara kesinlikle yasaklanır. Tozlu, dumanlı ortamda bulunmamalıdır. Hasta ağır işlerde çalışmamalıdır. Hastalar nemli ortamda bulunmalı veya odası nemlendirilmelidir. • Hastaya yemeklerden önce ağız bakımı yaptırılır. • Diyetinde bol proteinli, sıcak, sulu gıdalar verilir. • Su buharı inhalasyonu yaptırılır (balgamı yumuşatıp kolay çıkmasını sağlamak için). • Hastaya postüral drenaj solunum fizyoterapisi uygulanmalıdır. 101 102 Tedavi ve Bakımı • • • • 17 17.11.2016 PNÖMONİ • Akciğer dokusunun iltihabına pnömoni denir. 103 • • • • • • • Nedenleri: Pnömokoklar Streptekoklar Stafilokoklar Virüsler Radyasyon Yakıcı gaz irritasyonları 104 • • • • • • Belirtiler: Hastalık titreme ile ani başlar. Ateş 39 °C ‐ 40 °C kadar çıkabilir. Nabız ve solunum sayısı artar. Göğüs ağrısı ve kuru öksürük vardır. Pas rengi balgam çıkmaya başlar. 105 106 • Temiz, oksijenli bir ortamda hasta yatak istirahatine alınır. • Yutkunma refleksi zayıf olan hastalar dikkatli beslenmelidir • Aspirasyon pnömonisini önlemek için, hastalar yan tarafına yatırılır ve hava yollan temizlenir. • Hastalara hastane bakım verirken izolasyon tekniği uygulanmalıdır. • Aldığı ve çıkardığı sıvı miktarı izlenir. • Balgam çıkaranlara özel ağız bakımı verilir ve enfeksiyonun yayılmaması için önlem alınmalıdır. • Ateşinin yüksek olduğu dönemlerde bol sıvı verilir. • Diyetinde yüksek kalorili ve proteinli gıdalar yer alır. 107 108 Tedavi ve Bakım 18 17.11.2016 PLEVRA HASTALIKLARI • Hastanın nabzı yüksekse ve siyanoz varsa oksijen verilir. • Pnömoniyi önlemek için devamlı yatan hastaların pozisyonları sık sık değiştirilmeli ve solunum egzersizleri yaptırılmalıdır. 109 • Pnömotoraks • Göğüs boşluğunda, plevral boşlukta (akciğer dışında) hava bulunmasıdır. • Açık, kapalı ve spontan gelişir. 110 • Göğüs duvarındaki travmaya bağlı oluşan açık yaradan havanın plevral boşluğa girmesi ile pnömotoraks oluşur. • Plevral boşluğuna hava girmesi ile akciğer küçülür. • Akciğerin küçülmesine bağlı olarak solunumla alınan hava miktarı da azalır. • Böylece hipoksi gelişir. 111 112 • Nedenler: • Torasentez esnasında plevra boşluğuna sokulan iğnenin akciğeri delmesiyle, göğüs duvarı yaralanmalarında ve göğüs ameliyatlarında, astım hastalığı olan kişilerde genişlemiş bir hava kesesinin patlaması sonucu oluşur. 113 114 19 17.11.2016 Tedavi ve Bakım • • • • • • Belirtiler Hastada aniden keskin göğüs ağrısı başlar. Hipotansiyon Siyanoz Taşikardi Dispne • Hastanın odası olabildiğince sessiz ve oksijen yönünden zengin olmalıdır. • Hasta öksürük problemi için oturur pozisyona getirilerek, öksürür ve sıkıntısının kontrolü için cesaretlendirilir. 115 116 HEMOTORAKS • Göğüs boşluğundaki plevral boşlukta kan toplanmasıdır. • Genellikle pnömotoraksla birlikte olur. • Hemotoraks kapalı ve açık göğüs yaralanmalarında oluşabilir. • Akciğerler genişlemez, sıkışır. • Daha az hava alabilecek kapasiteye gelir. 117 118 ATELEKTAZİ • Erişkinde bronş ve bronşiyolleri tıkayan herhangi bir nedenle akciğer dokusunun havasız kalışı sonucu büzüşmesidir. • Solunum yolunda tıkanma meydana geldiğinde; tıkanan yerin arkasında kalan hava, akciğer alveollerindeki kapiller kan damarları tarafından emilir, akciğerin bu bölümü büzüşür ve fonksiyonunu kaybeder. 119 120 20 17.11.2016 • • • • • • Belirtiler: Dispne Göğüs ağrısı, Hareket etmede dayanıklılığın azalması, Bazen öksürük Atelektaziye yol açan neden ortadan kaldırılarak tedavi edilir. 121 122 • Akciğer amfizemi, akciğerlerin uç bronşiollerinin tahrip olması ve hava ile aşırı doluluk durumu olarak tanımlanır. • Sigara trakea ve bronşlarda kronik irritasyonlar yapar. • Böylece akciğerde bağ dokusu artımına bağlı liflerin aşırı artımı nedeniyle sertleşme (dejenere) olur. • Alveollerin gerilip genişlemesi neticesinde bu hava keseciklerini birbirinden ayıran ince duvarların yırtılması ve buna bağlı olarak da akciğerler esnekliğini kaybeder. 123 124 AMFİZEM • Alveoller arasındaki bağlar yırtıldığı için nefes almak için genişleyen akciğerler sönmez ve içlerinde hava kalır. • Bunun sonucunda da akciğerlerin içindeki hava girişi ve oksijen dengesi bozulur. 125 126 21 17.11.2016 • Belirtileri: • Önceleri eforla gelen, sonraları istirahatte kendini belli eden dispne • Öksürük • Balgam 127 128 AKCİĞER TÜMÖRLERİ • Tedavi: • Amfizemin tedavisi semptomatiktir, hasta sigaradan ve tozlu ortamdan uzak tutulur. • Solunum egzersizleri yapması öğretilir. • Aşırı derecede oksijen yetersizliğine bağlı siyanozu bulunan hastalara sürekli oksijen inhalasyonu sağlanır. • Akciğerlerde tümörler; • 1‐ Bening (iyi huylu) akciğer tümörleri, • 2‐ Maling (kötü huylu) akciğer tümörleri olarak görülür. 129 Maling Akciğer Tümörleri : • a‐ Primer akciğer kanseri, • b‐ Sekonder (metastatik) akciğer kanseri olarak görülmektedir. Bening Akciğer Tümörleri : • • • • • • 130 Akciğerlerde çok seyrek rastlanır. Dört grup oluştururlar : a‐ Lipomlar (yağ dokusu tümörleri) b‐ Kondromlar (kıkırdak dokusu tümörleri) c‐ Fibromlar (bağ dokusu tümörleri) d‐ Papillomlar (selim epitel tümörleri) 131 132 22 17.11.2016 • BELİRTİLER: • Akciğer tümörleri, genellikle asemptomatiktir. • Ancak büyüyüp baskı yapmaya başladıktan sonra belirtileri ortaya çıkar. • • • • • Bu belirtiler; Öksürük Balgam Hemoptizi Dispne 133 134 TEDAVİ • Ayrıca ilerlemiş vakalarda, kilo kaybı, hâlsizlik, iştahsızlık ve anemi gibi belirtiler gelişir. • Eğer tümör bir bronşu tıkarsa, bu bronşun ilerisinde olan bölge havalanmaz ve büzüşür. Bu durumda atalektazi gelişir. Cerrahi Tedavi: • Erken tanı konan ve metastaz yapmamış kanser vakalarında cerrahi tedavi başarılıdır. • Duruma göre bütün akciğer çıkarılacağı gibi, akciğerin bir lobunun çıkarılmasıyla da tedavi gerçekleştirilebilir. 135 136 • Radyoterapi: • Kemoterapi (İlâç Tedavisi): • Cerrahi tedavinin yanı sıra ışın tedavisi günümüzde önem kazanmıştır. • Cerrahi tedavi ve kemoterapi ile birlikte de uygulanır. • Tedavide kullanılan radyasyon tipleri X ışınları, gamma ışınları, elektronlar ve beta ışınlarıdır. • Cerrahi tedavi, ışın tedavisi ve kemoterapi ile birlikte uygulanabilir. • Cerrahi tedavi ve ışın tedavisi uygulanamıyorsa hücre bölünmesini durdurucu ilâç denenebilir. 137 138 23 17.11.2016 • Hastaya tedavinin her bölümünde psikolojik destek verilir, gereksinimleri karşılanır. 139 24