“CUMHURİYETİN KURULUŞUNDAN GÜNÜMÜZE PETROL ARAMA, ÜRETİMİ, PETROL KANUNLARI, TBMM’DE BULUNAN YASA TASARISI VE ÖZELLEŞTİRME” A.Uğur GÖNÜLALAN TMMOB, Jeofizik Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı ÖZ Petrol Kanunları ülke siyasi otoritesinin aramadan üretime, üretimden taşımacılığa, rafinaja ve pazarlamaya kadar olan faaliyet alanlarına bakış açısını yansıtan, yatırımcının hak ve menfaatleri ile devletin hak ve sorumluluğunu düzenleyen hukuki ve mali kuralları belirleyen en önemli dokümandır. Ayrıca Petrol aramacılığı ve üretimi; bilimsel ve teknik bir konudur. Bilimsellikle ve büyük yatırımlarla sektörde başarılı olunabilmektedır. Dinamik bir sektör olan Petrol sektörü Teknoloji ve sermayenin yoğun olduğu bir iş kolu olarak yeraltının görülmeyen devamını yüzlerce metre derinde arayıp, anlamak ve ekonomik değerleri bulup yer üstüne çıkarmak gibi tarifinde var olan riskli, riskli olduğu kadarda yüksek getirili bir uğraştır. Bu özellikleri dolayısıyla da bulunuşundan bugüne, var olduğu ispatlanan her ülkede özel kanunları vardır. Bir çok petrol üreticisi ülke başlangıçta bilimsel ve teknolojik yetersizlikleri, sektörde gerekli olan büyük yatırımları kamu kaynaklarından karşılayamadıkları için yerli ve yabancı özel sektör şirketini petrol arama ve üretim işi için ülkelerinde yatırıma teşvik ve davet etmişlerdir. Bunuda ülkelerinin petrol yasalarında yapmış oldukları akılcı düzenlemelerle gerçekleştirmişler, sonuçta da başarılı olmuşlardır. Türkiye Cumhuriyetinin ilanından bu yana, 1926 yılında kabul edilip 1954 yılında 6326 sayılı kanunla iptal edilen 792 sayılı 1. Kanun; 1954 yılında kabul edilen ve yapılan 6 değişikliğe rağmen iptal edilmeyen 6326 sayılı 2. Kanun ve TBMM’de bulunan bu kanunu iptal edecek olan kanun tasarısı, TBMM’de kabulü halinde, 3. Kanunumuz olacaktır. Türkiye Cumhuriyetinin, kurtuluş mücadelesi sadece askeri ve siyasal çerçevede bırakılmayıp, ekonomik bağımsızlığın devamı olarak; tekstilden ağır sanayi ürünlerine, maden, petrol, bakır v.b. önemli gereksinim hamlelerinin devlet eliyle yapılma girişimlerini yürütmek üzere Kamu İktisadi Teşekkülleri kurulmuştur. PETROL ARAMA, ÜRETİMİ AÇISINDAN PETROL KANUNLARININ TARİHSEL GELİŞİMİ • Türkiye’de petrol arama ve üretim faaliyetlerini düzenleyen “Petrol Kanunu” şüphesiz kamu, özel ve yabancı petrol sektörünü etkileyen en önemli hususların başında gelmektedir. • 1- ULUSAL YAPILANMA DÖNEMİ-1926-1954 1924 tarihli Romanya Petrol Kanunundan alınan ve ülke şartlarına göre hazırlanan Cumhuriyetimizin ilk Kanunu olan 24 Mart 1926 yılında 22 maddelik 792 sayılı Yasanın 1. maddesinde “T.C. sınırları içinde bütün petrol dahil tüm madenlerin işletilmesi devlete aitdir” diyerek, Kanun koyucu petrol arama ve üretim faaliyetlerini gerçekleştirmek üzere ilk teşkilatlanmayı; 20 Mayıs 1933’de kabul edilen 2189 sayılı “Altın ve Petrol İşletme İdaresi Teşkiline” dair kanunla gerçekleştirmiştir. Çok az sayıda dar bir kadro ve o günkü imkanlara göre çok kısıtlı imkanlarla çalışan bu teşkilat ilk derin kuyuyu açma başarısını göstermiş ve bu faaliyetler 1935 yılında kurulan Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü bünyesine alınarak 2189 sayılı kanun iptal edilmiştir. Bu dönemde ilk ciddi adım Petrol Arama ve İşletme İdaresinin kurulmasıyla atılır. 20 Haziran 1935 yılında 2804 sayılı kanunla M.T.A Enstitüsünün kurulmasıyla hayat bulur ve Petrol Arama ve İşletme İdaresi Enstitüye bağlanır. İlk ticari keşif 20 Nisan 1940 yılında (Raman-1 kuyusu) gerçekleştirilir. Bu dönemde 79 kuyu, 2 ticari petrol sahalarının keşifinin (Raman ve Garzan - 1951) yanında ülkemiz için çok önemli jeoloji haritaları, jeofizik etütleri, personel eğitimi gibi hizmetler yapılmıştır. Bu dönemde MTA tarafından toplam 160 bin ton üretim yapılmıştır. 792 sayılı kanunun yürürlükte kaldığı (1926-1954) 28 yıl boyunca; Kanunun 2. maddesi “Hükümetin bu hakkı ya doğrudan doğruya veyahut şirketler eliyle kullanabileceğini; kamu dışı sermayenin de bu faaliyetlere girebileceği” ifadesi olmasına rağmen, petrol arama ve üretimi faaliyetleri kamu eliyle yürütülmüştür. • 2- PETROL ARAMACILIĞINDA SERBESTLEŞME (LİBERALLEŞME) DÖNEMİ – 1954-1973 12 Kasım 1952’de hükümet her türlü petrol faaliyetini yabancı şirketlerin yatırımlarına açar. 6326 sayılı Cumhuriyetin ikinci Petrol Kanunu ve 6327 sayılı TPAO’nun Kuruluş Kanunu 07.03.1954 tarihinde kabul edilmiş, 16.03.1954 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiş, 792 sayılı kanun iptal edilmiştir. 10 Aralık 1954 tarihinde ise TPAO teşkilatlandırılmıştır. 6326 ile ”İZİN, DENETLEME VE YÖNLENDİRME YETKİSİNE” sahip önemli kuruluş “Petrol Dairesi Reisliği” kurulur. Yasada ilk değişiklik 13 Mayıs 1955 tarihinde 6558 sayılı yasa ile olur, iki sene sonra uygulamalardaki eksiklikler nedeni ile 6 Haziran 1957 tarihinde 6987 sayılı kanunla yeni eklemeler yapılır. Kanunla; petrol arama ve üretim faaliyetlerinde yabancı şirketlere elverişli yatırım imkanları getirilmiştir. Bu dönemde toplam 898 kuyu açılmıştır ( Arama amaçlı kuyu sayısı 373 olup, toplam sayının 557’si yani % 62’si T.P.A.O.’ ya aitdir). Arama amaçlı açılan kuyu sayısının en yüksek olduğu dönemdir. 58 yabancı şirket faaliyetde bulunmuş olup, 40 (bunun 21’i T.P.A.O’ya ait) keşif (36 petrol, 6 gaz sahası) olmuştur. Yıllık üretim (1965) 1 milyon/ton üzerine çıkarak, 1969 da 3.6 milyon/ton’a ( Türkiye’de petrol üretiminin tüketimi karşılamadaki payı % 58’ e ) ulaşır . • 3- PETROL YASASINININ KURUMSAL NİTELİK KAZANMASI-1973-1983 Liberal olan Petrol Kanunu’ndaki değişiklik 05.04.1973 tarihinde kabul edilen 1702 sayılı Kanun ile yapılmıştır. Türkiye’de Petrol ve Doğalgaz amaçlı yapılan Arama ve Üretim faaliyetlerinin takibi çerçevesinde; Petrol İşleri Genel Müdürlüğü yapılandırılmıştır. Diğer taraftan 1979’da 2217 sayılı ek yasa ile fiyatlandırmada düzenleme yapılmıştır. 1702 sayılı yasa ile; 8 olan ruhsat sayısı TPAO lehine 16’ya çıkarılmış, petrol şirketlerine uygulanan özel vergilendirme hükümleri kaldırılmıştır. Tüm gelir ve kazançlar kurumlar vergisi, V.U.K. ile ilgili mevzuata tabi olmuştur. Şirketlerin hak ve mükellefiyet süreleri % 50 azaltılmıştır. TPAO, BOTAŞ, DİTAŞ, ADAŞ VE ORTA ANADOLU RAFİNERİSİ gibi petrol ve gaz üretim gelirleri ile farklı boyutlarda yatırımlar gerçekleştirir. 26 yeni (23 petrol, 3 gaz sahası (bunun 19’u TPAO’ya ait, diğer 6’sı Shell’e 1’i AME+Transmed’e) keşifi gerçekleştirilmiştir. Yabancı şirketlerin ruhsat, arama kuyu sayısı açısından yasanın çıktığı tarihten itibaren faaliyetleri artarak devam etmiştir. Ancak üretim düşmeye başlamıştır (3.6 milyon/ton dan 2.2 milyon/ton’a, Türkiye’de petrol üretiminin tüketimi karşılamadaki payı % 27’ ye iner ). • 4- ULUSAL PETROL FAALİYETLERİNİN BÖLÜNMELER VE KÜRESEL YÖNLENDİRMELER DÖNEMİ-1983-2005 Petrol üretimindeki düşüşü önlemek üzere, yabancı şirketlerin çekilmemesi için cazip koşulların ilave edilmesi savları ile yerli ve yabancı yatırımların artırılması için 1983 yılında Petrol Kanunu’nda 2808 sayılı Kanun ile düzenleme yapılmıştır. “İhraç (karada % 35, denizde % 45) hakkı, fiyatlandırma, petrolden sağlanan dövizi yurtdışında tutma, TPAO ile ortaklık, ruhsat sayısı (TPAO 12’ye diğerlerinin 8 olacak şekilde) v.b. uygun düzenlemeler yapılmıştır. Düzenlemelere rağmen petrol arama ve üretiminde beklenilen etki yaratılamamıştır. Üretimde TPAO liderliği devam etmiş ilk gaz üretimine 1976’da gerçekleştirilmiş, yabancı şirketler 17 yıl sonra (1993) başlayabilmiştir. TPAO küresel isteklere uygun, küreselleşme isteklerini şekillendiren yabancı petrol şirketlerinin yapılanma modeline aykırı bir şekilde 16 Kasım 1983’ten itibaren parçalara ayrılmıştır. TPAO’nun elindeki rafineler alınarak TÜPRAŞ’a devredilir. Sonuçda da TÜPRAŞ özelleştirilir. Ülkemizde bugüne kadar deniz aramalarındaki tek keşif, 1988 yılında gerçekleştirilen K.Marmara doğal gaz sahası olup, 1997 yılında üretime alınmıştır. Türkiye’de üretilen petrol miktarı 1991’de 4.5 milyon/ton’a ulaşmıştır (bunun %78’i TPAO’ya ait). Toplam 67 (43 petrol, 24 gaz saha) keşifi yapılmıştır. 1991’den sonra arama yatırımlarına paralel olarak, Üretimde düşmeye başlamış, ülkedeki tek ciddi arama yatırımı yapan, belirleyici olan TPAO, arama ve üretim hedeflerini yurt dışına çevirmesin de etkili olmuştur. Ancak ülkemiz ve TPAO açısından yurtdışı ortaklıkları ile büyük kazanımlar olmuştur. 2000 yılından itibaren, Kamu ve özel şirketlerin petrol arama ve üretim yatırımlarındaki artışı, sektör için olumlu bir gelişmedir. Farklı zamanlarda yapılan, birbirleriyle çelişen ve ulusal politikanın sürekli değişmesi nedeniyle, 6326 sayılı petrol yasasının, kısmen devletçi, kısmen liberal kısmen de yetersiz denetim erki yapısı, istenilen seviyedeki faaliyetlerin gerçekleştirilememesine sebep olmuştur. 04.12.2003 tarihinde çıkarılan 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanununa ve 18.2.2001 tarihinde kabul edilen 4646 sayılı Doğal Gaz Piyasası Kanununa halen yürürlükte olan 6326’nın içindeki bazı bölümler dahil edilmiştir. Fiyatlandırma ile ilgili tanımlamalar 5015 sayılı yasanın içine alınmıştır. 6326’NIN YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNDEN GÜNÜMÜZE PETROL ARAMA VE ÜRETİMİ 1954 yılından 2005 sonuna kadar 3.623 ekip/ay jeolojik, 4.629 ekip/ay jeofizik özellikle bu yıllar arasında; Kara Alanlarında toplam: 164.336 Km 2 Boyutlu , 5.076 Km2 3 Boyutlu Sismik veri toplanmıştır. Denizlerde toplam; 105.489 Km 2 Boyutlu, 2.018 Km2 3 Boyutlu Sismik veri toplanmıştır. Ülkemizde toplam; 269.825 Km 2 Boyutlu, 7.094 Km2 3 Boyutlu Sismik Veri toplanmıştır. Saha çalışmalarının sonucunda 3.229 adet kuyu delinerek 6.253.038,4 metre sondaj gerçekleştirilmiştir. Bu kuyulardan 1.244’ü arama, 504’ü tespit, 1.370’i üretim, 30’u enjeksiyon, 81’i jeolojik istikşaf amaçlıdır. Bu faaliyetler sonunda toplam 135 (102 petrol, 33 gaz sahası) keşif gerçekleştirilmiştir. 2005 yılında 63 ekip/ay jeolojik, 70,2 ekip/ay jeofizik saha çalışması yapılmış olup, yıl içinde 89 adet kuyu delinerek 113.118 metre sondaj gerçekleştirilmiştir. Bu kuyulardan 57’si arama, 6’sı tespit, 26’sı üretim amaçlıdır. Türkiye’de arama kuyu sayısı yıllık 25-30 iken 2000 yılından sonra arama kuyu sayısının artışı olumlu bir gelişme olarak görülmelidir. Ülkemizde petrol aramacılığının yapıldığı 1945 yılından bu zamana kadar açılan 3.229 adet petrol kuyusunun dünyada 11 günde,Teksasta 35 günde açıldığı düşünülürse ülkemizde açılan kuyu sayısının ne kadar yetersiz olduğu kolayca anlaşılmaktadır. Denizlerimizde bugüne kadar açılan kuyu sayısı ise 39’dır (2005 sonu) ve bu denizlerimizin de aranmadığını göstermektedir (Şekil-1,2,3). Yapılması gereken ise; Yüksek maliyetli olan ve uluslararası sularda gerçekleşen arama çalışmalarından elde edilen sonuçların, belirli bir çerçevede paylaşılması, teknik ve yatırım riskinin azaltılmasına sebep olacak modellerin oluşturulması ile aranmamış ve potansiyeli yüksek olan; deniz alanları, büyük petrol şirketlerinin daha çok ilgisini çekecektir. DENİZ VE KARALARDA YAPILAN SİSMİK Şekil-1 Şekil-2 Şekil-3 2004 yılında yurdumuzda, 20’ si yabancı 13’ü yerli olmak üzere 33 şirket arama faaliyetinde bulunmuştur. Yıl içinde 1 adet şirket faaliyetlerini durdurmuştur. 2004 yılı sonuna kadar ülkemizde 205 (175 yabancı+30 yerli) adet şirket faaliyetde bulunmuştur. Ülkemizde 2005 yılında; 16’ sı yabancı 17’si yerli olmak üzere 33 şirket arama faaliyetinde bulunmuştur. 2005 yılı sonuna kadar ülkemizde 211 (178 yabancı+33 yerli) adet şirket faaliyetde bulunmuştur. Bu şirketlerden 17 adedi ikinci defa arama faaliyetlerine katılmışlardır. Şekil-4 Son yıllarda petrol arama ve üretim faaliyetlerinde önemli düşüşler yaşanmaktadır. Özellikle yerli ve yabancı sermayeyi sektöre çekebilmek için, 6326 sayılı Petrol Kanunu’nda günün şartlarına uygun, gerekli düzenlemelerin yapılması gerekçe gösterilmektedir. Mevcut 6326 sayılı yasada zaman zaman yapılan düzenlemeler sektörün gelişmesine bir katkı sağlamadığı gibi ülkemizde yaşanan ekonomik krizler, petrol aramacılığının teşvik edilmek istendiği dönemlerde, dünya petrol fiyatlarındaki aşırı düşüşler, petrol arz fazlalığı, dünyada olduğu gibi ülkemizde de yabancı petrol şirketlerinin arama faaliyetlerini azaltmasına, bu şirketlerin Türkiye’deki faaliyetlerini askıya almalarına, hatta çekilmelerine neden olmuştur. Buna, ülkemiz Güney Doğusunda koşulları da dahil edebiliriz. Bütün bu olumsuzluklara ilave olarakta, arama yatırımı yapmış şirketlerin yatırımlarını, kur güvencesi ile ürettikleri petrol ile geri alamamaları, bu şirketleri yeni arama yatırımı yapamama konumuna getirmiştir. Yapılan çalışmalar sonucunda elde edilen verilere göre, Türkiye bugün dünyanın petrol açısından az aranmış birkaç ülkesinden biridir. Jeolojik konumu nedeniyle, Türkiye’de petrol aramacılığı oldukça fazla risk içermektedir. Bu nedenle, uluslararası petrol şirketleri, riski daha az olan Ortadoğu ülkeleri ve Orta Asya ülkeleri gibi petrol zengini ülkelerde yatırım yapmayı tercih etmektedirler. Dünyada (%61) olduğu gibi, Ülkemizde de, enerji tüketiminde petrol-doğalgaz %62 gibi büyük bir payla birinci sırada yer almaktadır. Petrolün 21. yüzyıl boyunca bu durumunu koruması beklenmektedir. Küreselleşen dünya, enerji sektöründeki gelişmeler yakından takip edildiğinde enerji politikalarını şekillendiren Türkiye, 72,1 milyon nüfusu ve 2005 yılı kişi başına düşen 5.008 $’lık milli hasılası ile hızla sanayileşen bir ülke konumundadır. Günümüz Türkiye’si; hızla gelişen sanayisini, ekonomik gelişimini, geleceğini ve enerji ihtiyaçlarını dikkatle takip etmek ve planlama yapmak zorundadır. 2004 yılı itibariyle ham petrol tüketiminin (30,6 Milyon Ton) % 92,6’sı, doğalgaz tüketiminin (22,505 Milyon metreküp) ise % 97’si ithalat ile karşılanırken, 2005 yılı itibariyle ham petrol tüketiminin (32 Milyon Ton) % 93’ü, doğalgaz tüketiminin (27,467 Milyon metreküp) ise % 96,7’si ithalat ile karşılanmıştır. Bu oranların 2013 yılında (toplam talep: petrol: 44,9 milyon ton, gaz: 49,5 milyon metreküp, toplam ithalat: petrol: 43,7 milyon ton, gaz: 49, 2 milyon metreküp) sırasıyla petrol’de; % 99 ve gaz’da; % 100 olması beklenmektedir. Ülkemizde mevcut petrol sahalarının ekonomik ömürlerini tamamlaması ve yeni keşiflerin olmaması sebebiyle petrol üretimimiz yıldan yıla giderek düşmektedir. 2004 yılı sonu itibariyle kalan üretilebilir ( 40,9 milyon metrik ton ), 2005 yılı sonu itibariyle kalan üretilebilir ( 38,3 milyon metrik ton ) petrol rezervi, 2005 yılındaki 2,281 milyon metrik ton üretim seviyesiyle yaklaşık 16 yıl daha üretilebilecektir. Petrol tüketimimiz açısından baktığımızda ise yaklaşık ancak 1,2 yıllık ihtiyacımıza karşılık gelmektedir. 2004 yılı sonu itibariyle kalan üretilebilir ( 7,4 milyar metre küp ), 2005 yılı sonu itibariyle kalan üretilebilir ( 6,6 milyar metre küp ) gaz rezervi, 2005 yılındaki 896 milyon metre küp üretim seviyesiyle yaklaşık 7,3 yıl daha üretilebilecektir. Doğal Gaz tüketimimiz açısından baktığımızda ise yaklaşık ancak 3 aylık ihtiyacımıza karşılık gelmektedir. 2004 yılında 8,6 milyar $, 2005 yılında yılında ise 12,4 milyar $ petrol ve petrol ürünleri ithalatı gerçekleştirilmiştir. 2004 yılında, toplam ihracat gelirlerimizin yaklaşık % 14’ü, 2005 yılında toplam ihracat gelirlerimizin yaklaşık % 17’si, petrol ithalatına ödenmiştir. 2004 yılında GSMH’nın ise % 2,9’u, 2005 yılında GSMH’nın ise % 3.4’ü, petrol ithalatı için harcanmaktadır. Petrol ve doğal gazda ithalata bağımlı olan Türkiye, son yıllarda yaşanan petrol fiyatlarındaki yükselişten en fazla etkilenecek ülkelerden birisidir. İthalata ödenen ve giderek hızla artan petrol faturası, ülke ekonomisi üzerindeki en ağır yüklerden biri olmaya devam etmektedir. Petrol fiyatlarının gerilemeyeceği gerçeğinden hareketle, Türkiye’nin; petrol fiyatlarındaki artıştan en çok etkilenecek ülkelerden birisi olarak, kısa ve uzun vadeli önlemler alması gerekmektedir. Bu ağır yükten kurtulmanın çarelerinden biri, belki de en başta olanı enerji tasarrufu ve var olan enerji kaynaklarının etkin kullanımıdır.Yeni enerji kaynaklarına yönelmenin önemi de yadsınamaz bir gerçektir. Bir diğeri ise, ülkemizin büyük ihtiyaç duyduğu önemli enerji kaynaklarından olan petrol ve doğalgazın öncelikle öz kaynaklarımızdan sağlanmasıdır. Petrolde dışa bağımlılığın azaltılması, ancak yerli üretimin tüketimi karşılama oranının arttırılmasıyla mümkündür. Bunun için de petrol arama faaliyetlerini arttırmak şarttır. Bu bağlamda arama yatırım teşvikleri sağlanmalı, ruhsat tekelleşmesi engellenmeli, kamu ve özel kuruluşlar açık, şeffaf ve rekabet edebilir bir model içerisinde olmalıdır. Cumhuryetin kuruluşundan bugüne, bilgi ve insan kaynağı ile gösterilen çaba ve özveri dikkate alınarak, arama faaliyetlerinin arttırılması ile daha fazla üretim yapılabilmesi ve petrol potansiyelimizin mümkün olduğu kadar değerlendirilmesi için, kamu ve yerli özel sektör gerek ayrı ayrı gerekse de birlikte, ulusal çıkarlar için kısır çekişmeler yerine işbirliği içinde (yurt içinde veya dışında) arama seferberliği içine girmelidir. Böylece kapalı kapılar ardında birbirini yok saymak yerine ulusal çıkarlar adına eşit ve şeffaf bir platformda her iki sektör de yurt içinde ve yurt dışında birleşik bir cephe oluşturacaktır. Bunun zeminini sağlamak ise öncelikle bir devlet stratejisi olmalıdır. Bunun en güzel örneği petrol ve petrol ürünleri açığını kapatmak adına hem özel hem de kamu kuruluşlarıyla hem ülkesinde, hem de tüm dünyada, yoğun çalışmalara girişen Çin’dir. Daha önceleri olduğu gibi kısır çekişme ve hesaplar içinde Ulusal varlığımız olan yer altı kaynaklarımız için yabancı tekellerin kar zarar hesabına terk edilecek bir model oluşturulmamalıdır. Ayrıca Devlet adına Petrol Sektörünün (arama-üretim) denetleme modeli; uygulanabilir ve eşitlikçi anlayışda; bağımsız bütçesi, yeterli insan kaynağı ve yeni teknoloji takibini sağlayıcı olmalıdır. TBMM’DE BULUNAN YASA TASARISI VE ÖZELLEŞTİRME Petrol sektörünün yeniden yapılanma sürecinde; Doğalgaz Piyasası, Petrol Piyasası ve LPG Piyasası Kanunları yürürlüğe girmiş, 04.12.2003 tarihinde çıkarılan 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanununa ve 18.2.2001 tarihinde kabul edilen 4646 sayılı Doğal Gaz Piyasası Kanununa halen yürürlükte olan 6326’nın içindeki bazı bölümler dahil edilmiştir. Fiyatlandırma ile ilgili tanımlamalar 5015 sayılı yasanın içine alınmış, rafineri tekeli yaratılarak entegre yapı ortadan kaldırılmış, yoğun emek ve sermaye gerektiren aramacılık kaderine terk edilmiştir. 6326’nın geriye kalan arama ve üretim bölümlerine yönelik sektörün en önemli zinciri olan arama üretim faaliyetlerini içeren yeni Petrol Kanunu Tasarısı taslağı hazırlanmıştır. Bu bağlamda; 6326 sayılı mevcut Petrol Kanunu’nda değişiklik yapan tasarı TBMM’de ilgili komisyonlardan geçerek Genel Kurulda görüşülme sırasını beklemektedir. Avrupa Birliği’ne mevzuat uyumu gerekçesiyle, elektrik, petrol ve doğal gaz piyasa yasalarından sonra, Petrol Kanunu’nda yapılması düşünülen değişiklikler ile tüm enerji alanlarından ve petrol sektöründen kamu kuruluşlarının süreç içinde çekilerek, bu alanın özel şirketlere bırakılması düzenlemeleri büyük ölçüde tamamlanmış olacaktır. AB, Türkiye gibi aday ülkelere ve çevre ülkelere uyum yasaları adı altında enerji ve dolayısıyla petrol alanında kamunun tasfiyesini ve özelleştirmeleri dayatırken, kendi ülkelerinde farklı uygulamaları gerçekleştirmektedir. AB’nin bütün çekirdek ülkelerinde kamu ağırlığının sektörden kaldırılması ve özelleştirmeler; ya hiç yapılmamış, ya minimum seviyede tutulmuş, ya da ileriki dönemlere ertelenmiştir. 1960’ların sonundan bu yana derinleşen olgu sonucunda ücretli emeğin ulusal gelirden aldığı pay da sürekli gerileme içine girmiştir.Üretim maliyetleri ulus ötesi şirketler için artık sorun olmaktan çıkmış gözükmektedir. Üretimden kopan ulus ötesi sermayenin yeni rekabet alanı “marka ve tasarım’dır. Bu şartlarda Türkiye’ye daha çok yabancı sermaye çekebilmenin koşulları açıktır. Ülkemizde; 1980 den bu yana özelleştirme politikaları, kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi amaçlı kanun değişiklikleri , küreselleşme söylemi ile sunulmakta, Cumhuriyetin zorlukla, emekle kurulan ulusal kurum ve kuruluşları satılması halinde dünya ve özellikle AB ile uyumdan bahsedilmektedir. Ancak, ülke gerçekleri de gözardı edlmemelidir. Ulus ötesi sermayenin amacına yönelik hazırlanan baskı ve tehditlerle ülkemize zorla kabul ettirilen ekonomik ve sosyal politikalar en büyük sorunlarımızda biri olan işsizliği çözememiştir. Şurası bir gerçektir ki iktidar adayları siyasal çevreler bunları eleştirirken iktidara geldiklerinde eleştirilen politikaların yılmaz taraftarı olarak tarihte yer almaktadır. Böylece işsizliğimiz artmakta ekonomik ve sosyal politik konular içinden çıkılmaz hale gelmektedir. Tüm sektörlerdeki Özelleştirme de ise 38 kuruluşun alıcıları taahütlerini yerine getirmediği, 11 büyük özelleştirmenin yargıdan döndüğü görülmekte, bunun yanında özelleştirme kapsamında 2004 yılında 688,5 milyon YTL, 2005 yılında 16,7 milyon YTL olmak üzere toplam 705 milyon YTL harcanmıştır. Zorlukla kurulan kuruluşlar bir yıllık cirolarla veya daha az bedelle yok pahasına el değiştirmektedir. Buna rağmen ülkemiz krizler zincirinden kurtulamamakta uluslar arası yarışta geri kalmaya devam etmekte, Türkiye’nin bağımlılığı daha da artmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti kendi insanına, kurduğu kuruluşlara ve kendi kaynaklarına güvenmeli, Türk insanının kendi kaynakları ile neler yapabileceklerini fark edemeyenlere tavsiyemiz ise; Büyük Atatürk’ün Gençlik Nutuk’unu okumalarıdır. Yeraltı kaynaklarımızın, ülke çıkarlarımıza uygun olarak kamu, özel kuruluşları ve kontrollü yabancı sermaye ile değerlendirilmesini esas alan düzenlemeler kamu yararı için gerçekleştirilmelidir. Arama ve Üretim yatırımlarının artırılacağı, bol petrollü günler ümidiyle saygılar sunuyorum. KAYNAKLAR 1. 792 Sayılı Kanun: R.G. : 6.4.1926 2. 6326 Sayılı Kanun: R.G. : 16.3.1954 3. 6558 Sayılı Kanun: R.G. : 21.5.1955 4. 6987 Sayılı Kanun: R.G. : 6.6.1957 5. 334 Sayılı Kanun: 1961 Anayasası, R.G.: 20.7.1961 6. 1702 Sayılı Kanun: R.G. : 18.4.1973 7. 2709 Sayılı Kanun: 1982 Anayasası, R.G. : 9.11.1982 8. 2808 Sayılı Kanun: R.G. : 30.3.1983 9. Petrol İşleri Genel Müdürlüğü Dergileri 10. M.T.A. Dergileri 11. TBMM ilgili Komisyon Raporları 12.ETKB verileri 13.TPAO Yıllık Raporları 14.Dış Ticaret Müsteşarlığı (DTM) verileri 15.DEK-TMK Yayınları 16.TMMOB V.Enerji Sempozyumu Yayını 17.Jeofizik Mühendisleri Odası (JFMO) Petrol Kanun Tasarısı Görüşü