International Symposium

advertisement
Xl. ve XVIII.
yüzyıllar
iSLAM-TÜRK MEDENiYETi VE AVRUPA
Uluslararası
Sempozyum
iSAM Konferans Salonu
Xl. to XVIII. centuries
ISLAMIC-TURKISH CIVILIZATION AND EUROPE
International Symposium
!SAM Conference Hall
Xl. ve XVIII.
yüzyıllar
islam-Türk Medaniyeti ve Avrupa
ULUSLARARASISEMPOZYUM
24-26 Kas1m, 2006 ·
• Felsefe - Bilim
• Siyaset- Devlet
• Dil - Edebiyat - Sanat
• Askerlik
• Sosyal Hayat
•Imge
fl,cm. No:
Tas. No:
Organizasyon:
Türkiye Diyanet Vakfı islam Araştırmaları Merkezi (iSAM)
T.C. Diyanet işleri Başkanlığı
Marmara Üniversitesi ilahiyat Fakültesi
© Kaynak göstermek için henüz hazır değildir.
1 Not for quotation.
,.1'
Uluslararası
Sempozyum
XVI. YÜZYIL AVRUPASI'NDA TORK-MÜSLÜMAN IMGESI:
ISLAM'IN KIL/Cl-HlRlSTlYANLlG/N KALKAN/,
BIR DÜŞMANLIG/N KÖKENLERI
Özlem KUMRULAR*
Güney Avrupa'nın belli başlı arşivlerinde bulunan belgeler, I. Carlos (V. Karl) dönemi
vekayinfuneleri ve "Avisos del Turco" adıyla bilinen Türkler'le ilgili haber literatürü,
Kanfuıl Sultan Süleyman devri Türk-hıristiyan ilişkilerinin profilinin çıkanlmasında birinci
derecede önemli bir külliyat oluşturmaktadır. Bu dönemde Türk imajının da oluşmasında
önemli bir rol oynayan bu düello ardında açığa çıkmayı bekleyen milyonlarca varak belge
bırakmıştır. 6-7 gün ara ile gönderilen ve Avrupa'mn dört bir yaruna ulaşan bu "haberler",
Türk'ün XVI. yüzyılda Avrupa için teşkil ettiği önem ve yarattığı tehlikeyi gözler önüne
koymaktadır.
Tebliğ, Sirnancas Genel Arşivi, Cagliari Devlet Arşivi, Aragon Krallığı Arşivi, Madrid
Deniz Müzesi Arşivi vb. arşivlerden gün ışığına çıkarılan belgelerle, bu devir ilişkilerinin
yeniden incelenmesini amaçlayan bir çalışmanın küçük bir önsözüdür.
Avrupa'da Türk'ün kötü ününün kemikleşmesi ve bir barbar portresiyle sunulması
da XVI. yüzyıla denk gelir. Avrupa'nın Türk'ten nefret etmesinde ise iki büyük
imparatorluğun düellosu büyük bir rol oynar: Kanuni'nin ve V. Carlos'un imparatorlukları. Lakin, Borges'in Kartaca-Roma teorisi XVI. yüzyılın ilk yansmdaki Türkİspanyol rekabeti kapsamındaki Türk imgesinin ortaya çıkışma tümüyle uymaz. Çünkü
Sultan, topraklanın batıya doğru genişletirken bu kötü Türk imajını bir fetih taktiği
haline getirmeyi bilmiştir. Avrupa'nın bu imgenin renkli olduğu kadar korkunç bir
porteye dönüşmesindeki rolü ne kadar sorgulanamaz olsa da, aslında oyunun baş
kahramanlan, daha doğrusu baş kötü kahramanları Türklerden başkası değildir.
Bu iki devlet arasındaki kıyasıya rekabetin ardmda bıraktığı en önemli izin
Türk'ün bu korkunç imajı olduğu su götürmez bir gerçektir. Bu tehlikeli düello Türk'ün
o tüyler ürperten adının Kastilya'ya kadar uzamp, daha köklü bir şekilde tutunmasının
da başlangıcı olacaktır. Türkleri sahil köylerinin yaşadığı korsan saldırılanyla
özdeşleştiren İber Yarımadası'nda artık "Türk" kötü bir masal kahramam, bir Mavi
Sakal olmaktan çıkıp etten kemikten bir figür olacaktır. İmparator'un ta kendisine ve bu
iki devasa imparatorluğun çekişınesi arasmda kalan diğer tampon devletlere ilan edilen
savaşlar Türk' imgesinin oluşması ve profilin kemikleşmesinin ana oyunculanydı.
Yrd. Doç. Dr., Bahçeşehir Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi.
İsliim-Türk
188
Medeniyeti
ve
Avrupa
Hıristiyan
topraklannda yapılan gövde gösterisi ve savaşın meşru kıldığı vahşet, Türk
fobisini en uzak noktalara ulaştırmakla kalmıyor, baki kalacak korkunç bir Osmanlı
İmparatorluğu tablosu çiziyordu:
"Yüce Tannmızın yüceltildiği onca tapmak vahşice saldınya uğradı, bu korkunç ve iğrenç
insanlar tarafindan onca bakire kirletildi, evli ve dul kadınlar zorlandı, onca asilin, onca
delikanlının ve ihtiyarm kafası uçuruldu, ve bir o kadarı da sefil esaret hayatma sürüklendi.
Bu Hıristiyan halkına onca zulüm ve eziyet ettiler."
İşte bunları yazıyordu bir XVI. yüzyıl vakanüvisi. Öte yandan, Türk imgesi, bir
katalizör gibi tepkimeye giriyor ve etkilenmeden çıkıyordu. Büyük ya da küçük
yenilgiler klasik Türk imgesini etkilemiyordu. V. Carios 'un kardeşi Avusturya arşidükü
Ferdinand, önüne set çekilmez bir nehre benzetilen Türk için "İşte böyle, bir krallıktan
diğerine, bir vilayetten ötekine geçerek tüm toprakları ele geçirecek, tüm dünyayı ateşe
ve kana vererek dolaşıp duracak': diyordu. 1 Batı' dan bakılınca vahşi bir genişleme
politikası olarak görülen bu yayılma, korku ve tedirgiııliği de beraberinde getiriyordu.
Vahşet, egzotizm, şehvet, kudret kavramları etrafında dönen ve şekillenmesinde
coğrafyanın büyük bir rol oynadığı Türk imgesi, vakayınameler, şiirler, novella1ar,
romaıılar, kiliselecin basıp dağıttığı kitapçıklarla ölümsüzleşiyor, kıta ve deniz
Avrupa'sından evanjelizasyon hare~etleriyle birlikte Yeni Dünya'ya da taşıyordu.
Bu rekabetin ilk döneminde V. Carios 'un imparatorluğu Türk'ün agresif
çıkışlarının ve meşru kıldığı vahşi gövde gösterilerinin kurbanı olmuştu. Türk gücünün
Orta Avrupa'nın derinliklerine nüfuz etmesiyle Türk'ün varlığı pek çok sınır bölgesi
için acı bir gerçek ve korku unsuru olacaktı. Hem deniz, hem kara komşulan bu "kafır
ve. vahşi düşman"ı artık "yakından" tanıma şansını, daha doğrusu şanssızlığını elde
ediyordu. Türk Avrupa'nın edebi simalannda dolaşan kötü hikayelerin ve aniatılann baş
kahramanı oluyordu. "Comun y universal enemigo" (Ortak ve evrensel düşman)
sıfatıyla nesirden nazıma koşuyordu kötü ünü ve korkunç bir ogro'ya dönüşüyordu.
Mohaç zaferi ardından ll Şubat 1527'de Valladolid'de yapılan Cortes2 toplantısında,
Türk "Hain ve zalim hayvan" olarak gündeme getiriliyordu. Bu Türk fobisini analiz
edilirken, bu terörün oluşumunda birden çok faktörün söz konusu olduğunu görüyoruz.
İlk olarak, uzak bir coğrafyada olsa da askeri üstünlüğünü hep yakından hissettiren
gururla ispat eden bir potansiyeldi karşılannda bulduklan.
Ferdinand'ın Osmanlı sarayına gönderdiği elçisi Busbecq Türk'ün gücünü askeri
başanya indirgemekte bir sakınca görmüyor ve şu yorumda bulunuyordu: "Bütün akıl
ve dikkatlerini verdikleri ve işleme koydukları askeriye hariCinde ne kadar gaddarlar,
ne kadar insanlıktan uzak/ar, ne kadar barbar ve cahil/er!" 3 Aynı şekilde Nocera de
Pagani'li piskopos Paolo Giovio "silahlarının gücüyle dünyanın büyük bir kısmını
ve
2
savaşçı kimliğini
Bauer, Wilhelm: Die Korrespondenz Ferdinands I. Wien, 1912. Cilt. III, s. 470.
Kastilya, Aragon, Valencia, Navarra ve Katalunya krallıklarının üst makaınlarmm devlet
meselelerini tartışmak üzere bir araya gelmesi.
Busbequio, Augerio Gislenio: Embaxada e Viages de Constantinopla. Madrid, 1578.
Ö z
l
e. m
Kumrular
189
hükümleri altına aldılar" diyordu. 4 Yine devrin anonim belgelerinden birinde Türk'ün
askeri gücünün kaynaklan şu şekilde açıklanıyordu:
"Ortak düşmanımız Sultan Süleyman'ın5 geldiği Osmanlı hanedanının ne kadar büyük bir
kolaylıkla sıfurdan yükselip refaha kavuştuğunu ve silah gücüyle dünyanın büyük bir
kısmını ele geçirdiğini göz önünde bulundurun. Yüce Sultan Kudüs'ün de içinde bulunduğu
kutsal topraklan, Sina Dağı'ın ve Kahire'yi fethetti. Bu düşmanın fetih için ne cesaret, ne
de isteğin hiç eksik olınadığı bu geniş topraklardaki büyük gücü göz önüne alımrsa, savaş
sırasında ne savaşçı, ne ordu, ne at, ne gemi, ne silah, ne top, ne savaş için gerekli olan
diğer levazınıın, ne de bütün bunlan ayakta tutmak için gerekli olan kaynaklann eksik
olmadığım görüyoruz. Hıristiyanlık Alemi de bu kadar büyük bir kuvvete, ortak ve evrensel
düşmana karşı koyabilecek askerden yoksundur". 6
Kanuni tahta çıkışından itibaren topraklanın genişletmek için mükemmelen
organize edilmiş seferlere çıkmayı ihmal etmemiş ve bir sel gibi kıtanın kalbine doğru
ilerlemişti. Avrupa'nın bıkıp usanmadan incelediği ve hayran olduğu askeri güçleriyle,yeniçeriler, tımarlı sipahiler, tatarlar, akıcılar, gönüllüler,- Hıristiyan topraklar üzerinde
korku misyonunu yerine getiriyordu. Köyleri yakan, talan eden, halkını esir alan,
"Acımasız ve korkusuz Türk askeri" imajı Türk ilerlemesini kolaylaştınyordu. ilerleyen
birliklerin diğer topraklara kadar hayret uyandıncı bir hızla ulaşan haberleri, bu askeri
başarının anonsundan başka bir şey değildi. Orta Avrupa köyleri teslim oluyor, kalelerin
anahtarlan birbiri ardına Sultan'ın birliklerine teslim ediliyordu. Yeniçerilerin saygı
uyandıran disiplinleri yam sıra, Türk topçuluğu da imparatorluğunun başansının kayda
değer bir komponentiydi. Türklerin bu alandaki başansının suçu Yahudilere atılıyor, bu
cemaat batı teknolojisini doğuya, düşmana taşımakla suçlanıyordu. 7 Bir taraftan da Türk
askerlerinin yarartıklan psikolojik etki gündeme geliyordu: Onlar geri çekilirlerken,
Hıristiyanlarm kulaklannda marşlann, savaş davullannın, köslerin, nakkarelerin ve
borulannın sesi baki kalıyor olmalıydı.
İkinci olarak, bir xenofobia, bilinmeze duyulan bir korku söz konusuydu. Türk,
beklenebilen, gizemli bir fıgür haline dönüşüyordu. Kökeni
hakkında sayısız hikayeler dolaşırken, bunlardan hiç biri bu orijini Orta Asya'ya kadar
götürmüyordu. Savaşçı kimlikleri göz önünde bulundurularak İskitler'le aym oıjine
dayandınlıyor, bu da zaten yeterince korku uyandıran kimliklerini daha korkunç hale
getirmeye ve İskitlere yüklenen o merhametsiz zulüm kavramından pay aimaianna
yetiyordu. Türkleri Truvalılarla aym orijinden gösteren eserler çoğunluktaydı. 8
kendisinden
4
5
6
7
herşey
R.A.H., C.S.C., dosyaA-40, fol. 138-145.
Belgede "Soliman Solin Sefi.or" olarak geçer.
R.A.H., C.S.C., dosya A-40, fol. 138-145.
Lafaye, Jacques: La era de Carlos V, Francisco y Soliman (1500-1557), Mexico: Brevarios del
Fondo de cultura econ6mica, 1999. s. 38
Bkz. Fernando Fernandez Lanza, "Habsburg-Osmanlı Rekabeti Bağlamında 16. Yüzyılda İspanya'da
Türk imajı", Dünyada Türk İmgesi, ed. Özlem Kurnrular, Kitap Yayınlan: İstanbul, 2005. "Türk
adına ilişkin olarak bazılan bunun antik teurcos'tan ve Troya şehrinin vasananndan geldiğini söyler,
bence bu koh bu koca bir hayalden başka bir şey değil. Diğerleri Turchia adlı bir İran şehrinden,
çoğunluğu Arabistan'dan ve Celosiria'dan ve diğerleri şimdiki Araplar ve Antik İskitler gibi bir
yerden diğer bir yere hareket eden ve bu arada geçtikleri yerleri yakıp yıkan kırsal (köylü)
insanlardan geldiğini söylerler. Türk olarak adlandırılınalan ülkeleri yıkıp yerle bir etmelerindendir,
bu isim geçtikleri her yerde yaptıklan yıkınıı hatırlatır ve dolayısıyla 'Türkün geçtiği yerde ne bir ot
190
İsliim-Türk
Medeniyeti
ve
Avrupa
Türk'ün Hristiyan dünyasmda belirmesi geniş bir "fas cosas del turca" (Türklerle
ilgili şeyler) edebiyatının doğumunu da heraberinden getirecekti. Türklerle ilgili
kitapçıklar, haberler, kitaplar, aniatılar ve meşhur "avisos del turca" janrı, sadece bir
savunma oluşturmak için değil, aynı zamanda düşmanı yakından tanımak için izlenen
bir yöntemdi. Coğrafi yakınlık ve Türk'ün "heryerde mevcut olması" potansiyel
kurbanların tehlikeyi en aza indirmek için düşmanlarının güçlerini ve özelliklerini
öğrenmeye zorluyordu. Artık iyiden İyiye yaklaşmakta olan tehlikeli düşmam
incelemek zorunda hissediyorlardı kendilerini. Bu geniş yayın korpus'unu oluşturmak
için mevcut sebepler -popüler bir Türk karşıtı vizyon oluşturmak, olası bir Türk
istilasının sonuçlarım konusunda halkı bilgilendirmek, geniş çaplı bir savunma organize
etmek- bir yana, hayati önem taşıyan bir ihtiyacın altını çizmek gerekiyordu: En az
hasada aynı coğrafyada yaşamayı öğrenmek. V. Carlos'un kardeşi, Avusturya arşidükü
Ferdinand'm elçisi Busbecq, İstanbul'da gördüklerini rapor ettiği yazılarımn önsözünde
şu yorumda bulunuyordu:
"İşte hanımefendi, size bunu (raporu) takdim ediyorum. Böylece bu küçük ve kısıtlı yazıda
sizin ve bütün Hristiyanlık Alemi'nin ortak düşmanı Türk'ün kim olduğunu göreceksiniz.
Ne kadar haşin, ne kadar güçlü, ne kadar akıllı, aleste, kibirli ve nihayetinde ne kadar
başarılı bir asker, ne denli kültürlü ve iyi bir hatip olduğunu göreceksiniz. Bizim başımızın
felekatlerden kurtulmamasını nasıl arzuladığını, nasıl bunu dört gözle bekleyip, bize
nereden saidıracağını görmek için aleste durduğunu, gece gündüz bizim yok olınamızdan
başka birşey düşünmediğilli göreceksiniz". 9
Bu devirde yazılan Türkler üzerine yorumlar ve tasvirlerin devcin Avrupalısı
üzerinde nasıl karmaşık, içinden çıkılmaz ve çelişik bir etki bıraktığını görmek
mümkündür. Düşmammn portresini çizmekte zorlanan Batılı ona nereden bakacağını
şaşırmış durumda, Türk'ün bu çelişkili, bir biriyle uyuşmaz, örtüşmez öz~llikleri
karşısında şaşkındı. Bu egzotik, gizeınli, savaşçı, zalim, vahşi ve "garip" varlık
Avrupalı'yı şaşırtıyordu. Kafası kanşmış Hristiyan, "öteki"ni nasıl tanırolayacağını
bilemiyordu. Bütün bu uzakta!\ aldıklan haberler karşısında duyduklan şaşkınlık
yetmiyormuş gibi, Sultan'ı kendi ortamında, kendi başkentinde görünce ve onu
sarayında ziyaret edince bu şaşkınlıklan iyice büyüyordu. Onu yakından tamyanlar
adaletini ve kendi topraklanndan adalete verdiği önemi övmekten çekinmiyorlar,
raporlarında bunun altını çiziyorlardı. Bu diplomatlar, gezginler, elçiler ve O'nu
yakından görme şansım yakalayan diğerleri, beraberlerinde Sultan'ın o klasik portresini
götürüyeriardı ülkelerine. "Gran Turca "nun, (Yüce Türk) o agresif imajının aksine,
daha ılıman, tarafsız bir imge çıkıyordu. Giovio'ya da Sezar'ın hakkını Sezar'a veriyor
ve "O yalan söylemeyen barbar, her dediğini yerine getirirdi'' yorumunda bulunuyordu
Süleyman'dan bahsederken. 10 Yine Giovio'nun Commentario de !as cosas de los turcas
eserinin girişinde I. Selim'in portresini sunarken, aynı tarafsız tamını yapar ve "Gözleri
9
lO
ne bir çiçek biter' şeklinde bir atasözü kalınası doğaldır." Ayrıca bkz. "Chroııica per extensum
descripta", ed. Pastorello, E.: Rerum italicarum scriptores, Bologna, 1532, Cilt XITI; Yerasımos,
Stefanos: "Türkler Romalıların mirasçısı mıdır?", Toplumsal Tarih, 116, Ağustos, 2003, s. 68.
Busbequio, Augerio Gislenio: Embaxada e Viages de Constantinopla.op. cit., önsöz.
Giovıo, Paolo: Historia de todas las cosas succedidas en el mundo en estos cinque:Qta_aftos de nuestro
tiempo. Valencia: 1562. Kitap XXVIll, fol. 41.
Ö z
l
~
m
Kumrular
191
kocamtindı,
cesur bakzşlıydı. Arslan yürekliydi ve asla kaderden korkusu yoktu. Asla
savaşta tehlikeden kaçınmaz, girişifiği bir işi asla yarım bırakmazdı" der. Aynca
Venedik elçisi Misser Luis Mocenigo'nun Kahire'de elçilik yaparken, Sultan Selim'e
yakın olup onu tanıma 'fırsatı yakalarlığını ve kendisine "dünyada hiç kimsenin erdem,
adalet, insanlık ve ruh yüceliği konusunda onunla yarışamayacağını ve barbarlıkla
yakından uzaktan ilgisi olmadığını" söylediğini nakleder.
Üçüncü olarak, Türkler Hristiyanlar için kötü bir sürprizden ibaretti. Ne zaman,
nereden ve ne kadar büyük bir kuvvetle saldıracaklan her zaman için bir muammaydı.
Kolları her yere ulaşan büyük bir alıtapota benzeyen Sultan tarafından gelecek bir
saldırının boyutları kestirilemiyordu. İmparatorluğun engin toprakları ve devletin diğer
devletlere oranla çok geniş finans kaynaklan her türlü savaş hareketini
kolaylaştınyordu. Carlos'un geniş istihbarat kaynakları ve ağı, İmparator'un bu
beklenmedik zamanlarda karşılaşabileceği girişimler konusundaki tedirginliğini
göstermeye yetiyordu bile. Ayın elçi, konuya istinaden şunlan söylüyordu: "Bu hırsızın
ne ne zaman, ne nereden saldıracağını, özgürlüğümüzü, mal-mülkümüzü, hayatımızı,
şerefi.mizi ve daha da kötüsü o kadar nefret ettikleri inançlarzmzzı ve dinimizi bizden
koparıp alacağını bilemiyoruz". Ayın raporun önsözünde yazdığı gibi Türk için "uzak"
kavramı yoktu:
Alemi'ne geçmişte o kadar zarar veren saldırgan tutumu
ve görülüyor. Nerdeyse Avrupa'daki tüm halklar ve milletlere. Bu
sesler sadece Macarlann ve Alınanlann değil, Türk'le yaşayan diğer milletlerin. Ve sadece
onlarla konuşuyorlar, bizimle değil. Kendimizi tehlikeden uzak sanıyoruz, ateş uzağınuzda,
arada da pek çok toprak var sanıyoruz ve düşünmüyoruz ki yangın büyükse, hele bir de
ruzgar esiyorsa, sadece yakındaki evleri değil, havanın yardımı ve kendi gücüyle uzak
mahalleleri de tutuşturur. İşte, bu düşman ve onun sımrsız gücü için uzak denen bir yer
"Burada (Türk'ün)
Hristiyanlık
açıkça keşfediliyor
yok"ıı.
Türk'ün bitmek tükenmek bilmez bir manzara sergileyen kaynakları da bir endişe
unsuru olarak çıkıyordu Avrupa'nın karşısına. Sultan'ın bütün kaynaklanın hayret
uyandıracak bir hızda bir araya getirip sefere çıkmasının en çarpıcı örneklerini
gördükten sonra, şimdi de dehşet içinde Doğu'nun imparatorunun topraklarının iki
ucunda birden iki ayn savaşa tutuştuğunu görecekleri yıl gelmişti: 1534. Üstelik
Osmanlı ikisinden de muzaffer çıkacaktı. Aynı yıl içinde Koron'un imparatorluk
güçlerinden geri alınınası, Carlos·' a kendi topraklarından çok uzakta, çetrefil ve gelecek
vaad etmeyen askeri harekatıara teşebbüs etmemesi gerektiğini öğretecekti. Osmanlı bir
Leviathan, ya da yedi başlı bir ejder gibi çıkıyordu karşısına. Carlos 'un tüm çabalarına
rağmen, bir başı kesilince yenisi çıkıyordu akabinde. Hem de coğrafyaınn neresinde
belireceğini tahmin bile edemeden. Kanuni 'nin toprakları Anthony Sherley'in Pes o
Politico de todo el Mundo (Dünyanın Siyasi Ağırlığı) adlı eserinde tanımladığı gibi
hayli 'kompakt'tı: "Türk pek haklı olarak, Yüce Hükümdar olarak anılır. Sadece
toprakların enlemesine ve boylamasına geniş olmasından değil, bu toprakların hiçbir
denizden geç!nek zorunda kalmadan evden eve geçiyormuşçasına birbirine bağlı
ll
Busbequio, Augerio Gislenio: Embaxada e Viages de Constantinopla. op. cit., Önsöz.
İsliim-Türk
192
Medeniyeti
ve
Avrupa
olmasından kaynaklanır bu". 12 Dengeli bir politikayla hem doğu, hem batı sırurlanın
aynı
özenle koruyan ve güvence altında tutan Kanuni, Batının gözüyle bu güven
sayesinde isteği zaman, istediği yerden saidırabilme şansına sahipti.
Devrin bu iki süper gücünün karşı karşıya gelmesi her iki taraf için de iki önemli
noktayı aydınlatmış oldu. Avrupa Osmanlı yayılmasının bir Hun istilası devamı
olmadığını, Sultan'ın ordularının düzensiz Hun baskınlanyla kıyaslanamayacağını
öğrenirken, Süleyman da Kızıl Elma'ya giden yolun sandığı kadar kolay ve engebesiz
olmadığını görmüştü. Aynı şekilde Türkler, acil durumlarda Avrupa'nın Ortaçağ haçlı
seferi ruhunun tozlarını silerek kısa sürede büyük güçler toplayabileceği ve bir defans
duvan yaratabileceğille şahit olmuştu. Her iki imparatorluğun kaderi de aynı günde sona
yaklaşacaktı. William H. McNeill'in ileri sürdüğü gibi, Yeni Çağ'ın barut
imparatorluklan hernem hemen son nefeslerini ayın zamanda vermişlerdi. 13 Bu iki
devasa imparatorluğun,- Habsburglar ve Osmanlılar- sonunu I. Dünya Savaşının
başlaması imzalayacaktı.
Avrupa'nın
Türk nefesini her an ensesinde hissettiği Kanuni döneminde Türk
daha bir kemikleşirken, Türkler için kullamlan sıfatlar da daha sertleşmeye
başlamış, "Köpek", sadece halk dilinde değil, aynı zamanda diplomatik postalarda da
kullamlan bir terimhaline gelmiştiT. Bu aşağılayıcı sıfatın "El Gran Turca" ya da "El
turca" terimiyle dönüşümlü olarak kullamlması Carlos'un imparatorluğu içinde dolaşan
posta dilinin en gündelik gerçeği oluverir. İspanyollar "perro", İtalyanlar "cane",
Almanlar"kahrolası köpekler", "kan köpeği", "kana susamış köpek", "Türk köpeği"
diyerek Türk'ün Avrupa'daki yeni adım meşrulaştınyorlardı. Kastilya Amirali,
Fadrique Enriquez Carlos'a yazdığı bir mektupta "Tanrı o köpeğin mahvedilmesi için
Zat-ı Alilerinizden yardımlarını esirgemesin" diyordu. 14 XVI. yüzyıl Alman yazan
Buchmann ise bir dörtlükle saldınyordu Türk' e:
imajı kıtada
"Ey Alman kahramanlan,
Görebiliyor musunuz bu sefaleti?
Koşun, koşun, kılıcı alın
Kesin şu an köpeğini" 15
Hıristiyanlık dünyasında, Müslüman dünyada olduğu gibi "öteki" için hayvan
benzetmeleri kullanma geleneği özellikle XVI ve XVII. yüzyıllarda doruğa ulaşmıştır.
Pek tabii bu benzetmeler hi de dostane benzetmeler değillerdir. Diego de Haedo,
Cezayir'i tasvir ederken "Kurt ve köpek ulumalanndan" bahseder. Fray Pedro de
Alcala, 1570 Granada savaşında ve daha sonra 1609'daki ayaklanmada Müslüman12
13
14
15
Sherley, Anthony: Le "Peso Politico de todo el Mundo ". Ed. Xavier A. Flores. Paris, 1963. s. 112.
McNeill, William H.: "Ottaman empire in the World History", Ottoman state and its place in the
Worl History . op. cit. , s. 70.
B.N.M., Elyazması 1778, fol. 98V, Kastilya Amirali Fadrique Enriquez'den Carlos'a (Medina del
Campo'dan, 25 Nisan 1532'de gönderilmiş olan mektup)
Vaughan, Dorothy M.: Europe and the Turk: A Pattern of Alliances, 1350-1700. Liverpool
University Press 1954, s. 136.
Öz l e.m
Kumrular
193
lardan "ehlileştirilınemiş hayvanlar" diye söz eder. Semalan "morisko" ehlileştirilmiş
bir hayvan olarak anılacaktır. Cervantes, moriskolan İspanya'nın karnında bedenini
içini tırmıklayan bir yılan olan anneye benzetir. Müslüman karşıtı edebiyatı inceleyen
Albert Mas ve Miguel H'errero "köpek" ve "pis köpek" sıfatının pekçok defa geçtiğini
söylerler. Moriskolar aynca tavşan, an ve fareye benzetilirler.
Barbaros 'un yaban domuzuna benzerilmesinde ise biraz
konusudur.
saygı
unsuru söz
"Büyük Türk" ayıya, Barbaros yaban domuzuna, V. Carlos da arslana benzetilir.
Bunun Türklerin İskit Ülkesinden , yani "ayıların ülkesinden" geldiğinin iddia
edilmesiyle bağlantılı olduğu da düşünülebilir. Müslüman kültüründe de olduğu gibi
cesaretin kedigillerle özdeşleştirilınesi İspanyol edebiyatında mevcuttur. İnebahtınm en
parlak figürü olarak Hristiyan dünyasmda el üstünde tutulacak olan Don Juan de Austria
tabii ki de arslanla özdeşleştirilecekti. Söz gelimi III. Felipe düşmanlan için bir arslan,
kendi halkı için bir kuzudur. Carlos'un zaferlerinin anlatıldığı Carolea'nın ilk
bölümünde Hieronimo Sempere Carlos 'un askerlerini akreplere ve istakozlara benzetir.
1609 yılmda Cristobal de Virues, ise "Osmanlı timsahı öldü" demektedir.
Bu devirde Avrupa İslam 'ı Türkler üzerinden tanıdığı için "Müslüman" ve "Türk"
kavramlanın eş değer tutmuştur. Kuzey Afrika'nın da Avrupa'nın siyasi dengesinden
büyük rol oynamasıyla, Hıristiyan dünyası çok başanlı olmamakla biriike Müslümanlan
antropolojik olarak gruplandırma çalışmainnda bulunmuştur. Lakin bu, bu yüz yıl ve
bunu takip eden yüzyıl boyunca "Türk" ve "Müslüman" terimlerinin neredeyse eş
anlamlı olarak kullanılınasma engel olamamıştır. Avrupa Türklere, dolayısıyla
Müslümanlara duyduğu büyük nefreti ve korkuyu onlann dini olan Islam'ın sahte bir
din olduğunu iddia ederek, onu karalayarak ortaya koymuştur.
Kanuni devrinde İstanbul' a bir seyahat yapan M. Luigi Basosano da Zara, Papa
III. Paolo'ya ithafen yazdığı ve 1545 yılında basılan I costumi et i modi particalari de la
vita de Turchi (Türklerin adetleri ve yaşantılannın özel noktalan) adlı eserde İslam'la
ilgili bildiği bölük pörçük şeyleri aktarmaya Hz. Muhammed'e dair duyduklanyla
başlar:
"Her şeyden önce, Türklerin (pek çoğunun sandığı gibi) Muhammed' e değil sadece Baba
Tann'ya taptıklanm söylemek anlamsız olmayacaktır. Muhammed Tann tarafindan
dünyayı düzeltmek için onlara gönderilen bir peygamberdir (...) Tann'mn kanunlan önce
Musa aracılığıyla ulaştırdığım, sonra da İsa peygamber (Hissapeghamber) aracılığıyla
reforme ettiğini, sonra da Muhammed'le her şeyi mükemmelhale getirdiğini söylerler. 16
16. yüzyıl İspanyol düşünür ve yazarlan da İtalyanlar gibi Hz. Muhammed'in "sahte bir
peygamber" olduğunu ve dolayısıyla İslam'ın da sahte bir din olduğunu iddia ederler.
Bu iddialar, net olarak anlaşılabileceği gibi Hıristiyan birliği için büyük bir tehlike
olarak görülen J:m dinin yayılınasını engellemeye yöneliktir. Daha soma da sunulacak
metinlerden anlaşılacağı üzere Avrupa 16. yüzyılda İslam'ı derinlemesine inceleyen
16
M.Luigi Basasana da zara, I costumi et i modi particalari de la vita de Turchi, MDXLV,?, s. 28.
194
I s l a m - T u r k
M e d e n i y e t i
v e
A v r u p a
filozof ve din adarnlamdan .yoksundur. Bu propagandam bir uzanbsi olarak,
fspanyollar Hz. Muhamed'in hiq bir zaman putperest hallu do@ yola getirip bir din
kurmayi amaqlamadi@m iddia ederler. Bu metinlere gore amaci cemaatm lideri olmak
ve hikiimdar unvaru almakh. Yine a p gekilde, vahiyler bazi yazarlara gore lugisel
kanaatleri digerlerine gore de 6zel katibine yazdmlan geytam tavsiyeleriydi. l7 Hemen
hemen tiim yazarlam amaci Miisliimanlam inandklan dinin tamamen yanlig o l d u w u
ispatlamaktlr. Kuran "sahte, yalanc~ve kusurluY'olarakgosterilir. Ispanyol vakaniivisleri
arasmda bir gelenek olanak ,bu "kafir" irngelemi, Salazar'm 1570'te yaylnlanan
Hispania Victrix'in de garpici bir gekilde qikar. K i t a b m ilk boliimiiniin ilk satm
soyledir:
"Kahr Tiirklerin ve Magribilerin Hristiyanlara yaphklan ve yapacaklan dtigmanllk arhp
duruyor, ~iinkiibiz onlann sahte, yalancl ve iffetsiz Kuran'ma alaka gostemiyoruz. Ve ve
o kahrolasi peygamberleri Muhammet'e Wediyoruz".
V. Carlos'un garlatan vakaniivisi Francesillo'nun ise T iirklerin Mohag zaferinin
ardmdan kendisini biraz olsun eglendirebihek igin Suleyman'a yazdi@ mektupta hem
Tiirk, hem Miisliirnan diigmaligmi on plana gikanrken, "sahte peygamber" imgesini bir
kez daha giindeme getirir. Mektup pek tabii Siileyman'a gonderilmek iizere yaziha"Pek sevgisiz kardegimLz Yiice Tiirk Selirn, yiice sultan, Mekke hanedanw hiikiirndm,
Suriye, Ku~iikAsya ve Mlsu'm ball, Trabzon, Yunan ve Konstantinopolis imparat o r u k l m imparatoru, (ve ben) Don Frances, ilahi ba@gla, b u m hatip: Pers ve Arap
h a l k l m efendisi, ne de olsa bizim meclisimiz oniinde k o n ~ m a y bilmezler.
i
Mekke ve
Afrika'm beyi ve tahrip~isi,babadan oij;ula gegme yoluyla Kudus Diiki.i, Galilea ve
Tiberiades denizlerinin kontu, Robden ve Judas kabilelerinin efendisi, Yafa ve Rama valisi,
Muhammet'in tarikahntn ortallk kangtmcls~,sahte peygamber Muhammet'in K u r a n ' w
dtigmam, onemsiz delikanhlann argidiikii, kendini begenmigligin ulahatqls~,Asya; Pontus
ve Tatar devletlerinin fatihi, putperestlerin hrrs~nve kadife pelerinlerle brokar kumq
arakqisi; para dugmam.
Siz, pek $a& Tiirkler ve .Magripliler arasmda pek sivrilmig, pek meghur ve Hristiyanlar
arasmda hic; de sevilmeyen, Selim Sultan;, size Kutsal Ruh oniinde, onun tarafindan
aydmlamp b u m Kutsal Katolik inancuorza geqene kadar ne sagllk, ne mutluluk dilerim.
Ciinku baharda imparatorumm bir zaptiye gibi karg~mdabulacaksmz. Zuliimlerinizi
cezalan&acak. Sizi gahsuorz ve h a n e d a n m adma uyanyoruz ki, efendimiz imparator ve
k r a h pek kuwetlenecek ve aynen dedi@m gibi, Tann'nm inayetiyle yenilecek ve
mahvolacaksmz. Tiim Hiistiyan topraklannda yapt@m zuliirnleri odeyeceksiniz. Bundan
bagka, bana dediklerine balulusa yeni evlenmig bir Cenevizli'ye benzemiigsini~''.'~
Mektubun Carlos'u eglendirip eglendiremedigini bilmesek de, saraym garlatan
vakaniivisinin Siileyman yerine mektubu Selim'e atfetrnesinden Kastilya ve Tiirkiye
arasmdalu cogafi, siyasi ve sosyal kopuklu@m sarayda bile kendini gosterecek bir
cehalete yo1 aqtiii;llu goriiyoruz. 0te taraftan, igini kimin doldurdu@ aslmda pek de
onemli olmayan bir "El Gran Turco", yani kemiklekmig bir "Yiice Tiirk" kavram
olmasi da dikkatimizi gekiyor. Hiciv dolu mektup aym zamanda vakanuvisin en azmdan
l7
18
l9
Miguel Angel de Bunes Ibarra, La imagen de 10s musuhanes y del norte de Africa en la Espafia de
10s siglos XVI y XVII, 10s caracteres de una historia. s. 205.
A.g.e, s. 214.
. Zljiiiga, Francesillo.de:Crdnica burlesca del emperador Carlos V. Barcelona, 1986. s. 45.
Ö z
bir
l e m
Kumrular
Osmanlı
Sultam mektubu
bildiğini gösterir.
gördüğünü
195
ve mektup
başındaki
unvan
sıralamalanın
Kuran-ı Kerim de, İslam dininin diğer unsurları gibi XVI. ve XVII yüzyıl Avrupa
yazarlarımn doğrudan tamdığı bir metin değildir. Bu devirde bazı Latince tercümeleri
ve bir de ispanyolca tercüme bulunuyordu. Juan Andres kendisinin Aragon Baş
engizitörü tarafından ısmarlanan bir Kuran tercümesinden söz eder. Bu el yazmasına
henüz ulaşıl~mamıştır. 2 Kendisi İslam ve kutsal kitabından şöyle bahseder:
°
"Gerçeğe
ve usa aykın: felsefeye, mantığa ve gökbilimine aykın, özellikle de din bilimine
ama Mağriplilerin din bilimine aykın değil. Bu teoloji ruhani şeylerden değil,
bedensel ve dünyevi şeylerden bahseder." 21
aykın:
Juan Andres
Kuran-ı
Kerim konusunda daha da ileri giderek şunlan dile getirir:
"Mağriplilerin en büyük bilginleri ve alimleri ne bu Kuran'da yazılanlara ehemmiyet
verirler ne de inanılar. Bunun bir kurgu olduğunu görürler. Bunun belirtisi olarak da
Kuran'ı asla alenen diğer bilginlerle bunu tartışmaya cesaret edemezler. Benim tecrübeyle
gördüğüm bir şey daha var, o da bu da Kuran'ı alenen göstermek istememeleri. Birilerinin
bunu okuduğunu görünce üzülüp sinirleniyorlar. Asla başka dillere tercüme edilmesini
istemiyorlar." 22
·
Protestan reformunun İslam'a bir derece ılımlı yaklaşmasının en güzel belirtisi
Kuran'ın Almanca'ya çevrilme projesiydi. Lakin, genel olarak Avrupa'da Kuran'ın
vulgar, yani bir halk diline çevrilmesi yine Hıristiyan bütünlüğünü bozacak bir tehdit
olarak görülmekteydi. 1543 yılında Basil'de tamnmış bir yayınevi olan Oporino'dan
Kuran'ın Latince çevrisi çıkıyordu. 23 Tipogra:fik: olarak hayli şık bir cilt olan bu baskı
Zürih'te yaşayan teoloji profesörü Bibliander olarak arnlan Teodoro Buchmann
tarafından hazırlanmıştı. Bibliander kendi dilinde bir savunma yazısı yazdı ve İspanyol
ve İtalyan yazarlannkine benzer düşünceler sundu ve Türklerin korku salan güçlerinden
ve yayılmacılığından bahsetti:
Bibliander Machumetis Sarracenorum Principis vita ac doctrina omnis, quae et
Ismahelitarun lex et Alcoranum dicitur adlı bu ciltte sahte İslami kitaplann tüm
metinlerini yayınlamıştı. Bunlar 16. yüzyılın ilk yarında Avrupa'da İslam'a dair
yayınlanan en ciddi şeylerdi. Bunlar Papa VII. Alessandro tarafından yasaklanmasalardı
Avrupa kültüründe ciddi sonuçlar doğurabilirlerdi. Kapısında Türkleri bekleyen herkes
bu halkı ve bu dini anlamak için Kuran bir de Almanca çevirmesi için başvuruda
bulundular.
Böyle bir talep karşısında hemen hukuk uzmam Bonifazio Amerbach'ın bu
konudaki görüşleri soruldu. Kendisinin bu konuda verdiği cevap bugün basil
Kütüphanesinde bulunmaktadır?4 Amerbach Kuran'ın çevfilmesine karşı çıktı. Kitabın
20
21
22
23
24
Miguel Anğel de Bunes Ibarra, a.g.e., s. 213.
Miguel Angel de Bunes Ibarra, a.g.e., s.215.
A.g.e., s.215.
Aldobrandino Malvezzi Sansoni, Firenze, 1956, s. 226.
A.g.e., s. 227.
İ s lıii m - Tü r k
196
M e d e n i y e t i
v e
A v r up a
mezhep sapkınlığına götüreceği 'ileri sürdü. "Böylesine utanç verici ve tehlikeli bir
kitap" kütüphanede saklı kalmalıydı. Sadece hatalan göstermek isteyen teologlann
kullanımına açık olmalıydı.
İslam'ın siyasi ve askeri karakteri karşısında telaşa düşen Avrupa tehlikeli bir
salgın hastalığa karşı çıkmak istercesine bir tavır takınmaya başlamıştır. İslam bir
"veba" (Lues) olarak gösterilmek istenmiştir. 25 İslam'ın Avrupa'da yayılması
korkusunda; bu dinin dört tane kadınla evlenıneye izin vermesi de büyük bir rol
oynamıştır. Hıristiyan Alemi, İslam dinin poligami gibi alttabakaya çekici gelebilecek
özelliklerinin din değiştirmelere yol vermesinden şiddetle tedirgin olmuştur.
Her şey büyük bir paniğin belirtisidir ve ortam İslam karşıtı bir felsefenin doğması
ıçın idealdir. İslam'ın Avrupa'nın gözünde militarizmle özdeşleşmesi 16. yüzyılda
doruğa çıkmıştır. Postello da "Ml!hammed dinini ruhani bir şekilde değil, silahlar
tarafindan yöneti/mesini istedi", derken İslam'ı saldırgan bir din olarak gösteren
felsefeyi kısaca özetlemiştir adeta. 26 İslam'ın en kuvvetli temsilcileri olan Türkler ise
hem savaşçı, hem de Müslüman olma özellikleriyle gündeme gelmişler, yani Avrupa
için duble tehlike arz etmişlerdir.
Türklerin saldırgan savaşçılar olarak portrelendirilmesi Avrupa'mn lanse ettiği
İslam- Türk-savaş üçgeninin oluşturulmasında temel taşı olmuştur. XVI. ve XVll yüzyıl
İspanyol metinlerine göre Türk kendisine iç bir sıfat koyulamayacak düşmandır. 27 Türk
imgesi tamamen pejoratifkavramlardan ibarettir. "Vahşi Türk milleti" belki de bu devir
kaynaklarında en çok tekrarlanan tamlamadır. Vicente Roca da Türklerin ne, kim
olduklarını, ne de nereden geldiklerinin bilinmediğini, sadece vahşi eylemleriyle tanın­
dıklarını yazar. 28 Türkler kötülük ve şiddet, özellikle de hırsızlıkla özdeşl~ştiril­
mişlerdir. Aşağıda üç farklı metinden alınmış Türk imgesi görülmektedir.
"Atlı bir Türk geldi, elimle verdiğim şeyi apearse etmeden yedi. Ben de onun heybetli
haline baktım. Savaş için getirdi Buen donaire'sine. Kocaman bir mızrağı, bir arkebüzü,
yayı, içinde pek çok çakı bulunan saetalan. Kocaman bir porro ve martillosu vardı. Bana
kalırsa en az on düşmanın hakkından rahatlıkla gelir, hatta onlan öldürürdü." 29
"Genelde kendilerini çok beğenirler, yeryüzünden kendilerinkinden daha iyi, daha
bir millet olmadığı kamsındalardır." 30
değerli
"Eğer Türklere bakacak olursamz bunlan beter bir halde görürsünÜZ: inanç yoksunu,
kanunsuz, kibirli, barbar, şehvetli, hayvani, hırsız, katil, gaddar ve mal atavida, sanattan ve
dürüst bir hayat düzeninde yoksun, tann korkusu olmayan, kanunsuz, edebiyattan ve
bilimden yoksun insanlardır: kan ve savaş dostudurlar."31
25
26
27
28
29
30
31
Aldobrandino Malvezzi Sansoni, Firenze, 1956. S. 216.
A.g.e., s.219.
Miguel Angel de Bunes Ibarra, La imagen de los musulmanes y del norte de Africa en la Espana de
los siglos XVI y XVII, los caracteres de una lıistoria. s. 69
A.g.e., s. 71.
Francisco Guerrero, Viage de Gemsalem que lıixo -Racionero y maestro de capilla de la Santa
Iglesia de Sevilla, Valladolid, 1688, fol. 18r, cit. Miguel, 78.
Relaci6n de las tierras y rentas estados y servicios del Gran Turco, BNM, el yazması 11085, folyo.
135v. Cit. MigueL
Bernardo Perez de Clıiclı6n, Libro llamado Antialcoran, que quiere decir contra el Aleoran de
Mahoma, repartido en veynte y seis sennones ...., Valencia, 1532, fol. 170r. Cit. Miguel, s. 80.
Ö z
I
e .m
Kumrular
197
Türklerin "Tann'nın gazabı", "Hristiyanların günahlarına karşıTann'dan gelen bir
ceza" olduğu düşüncesi Protestan felsefesi tekelinde kalmadı. Protestanlara şiddetle
karşı çıkan Katalikler de bu düşünceyi hemen çıkarları gereği benimsediler. Buna en
güzel örnek tarihini bitlterneden 1530'da ölen İspanyol vakanüvis Pero Mexia'dır.
Tarihi, tarihler arasında en subjektif olanı, kendisi ise vakanüvisler arasında en
Katoliğidir. Her yenilginin hesabı 'günahlara' çıkartılır, Türkler'in hristiyanlara karşı
kazandıkları bütün zaferierin sebebi de budur, tann hristiyanları cezalandırmak için
Türkleri göndermiştir. Luther'in görüşünü andıran bu savunma, vakayınamenin pek çok
yerinde karşımıza çıkar.
İki dinin istemsiz şekilde kanştığı Kuzey Afrika gibi bir coğrafyada İslam'ın
Hıristiyanlarca algılanması doğal
olarak olumlu şekilde olmamıştır. Hıristiyanlar, Türk
ve Mağripli korsanlarm esirleri olarak geldikleri bu topraklarda her ne kadar İslam'ı
yakından tanıma şansianna sahip olsalar da, klişe bilgilerle yetinmeyi tercih etmişlerdir.
Bu bölgede artık mesele ilahiyatçılar ve din adamlannın sorunu olmaktan çıkar.
Y azarlann arasında din adamlan da olsa, çoğu askerler ve esirler gibi kendilerine hiç de
sempatik tavırlar takınınayan Müslümanlada yaşamak zorunda kalan kişilerdir. Bu
nahoş deneyimlerini kaleme alan şahıslarm bazılan Arapça bilip Arapça kaynaklara
ulaşabilir ve bu sayede de fikirlerini desteklemek için bu kaynaklara referans
gösterebilirler. Lakin büyük bir çoğunluk din gibi hassas bir konuda topikierin ne derece
tehlikeli olduğunu bilmeden, -belki de bilerek-, derin teoloji konularında değil de dinin
günlük hayata dair yorumlarda bulunurlar. Bunlann büyük bir kısmı ise efsaneler ve
peygamberin hayatına dair anlatılardır. Bu devirde polemikler genelde Müslümanlarm
inançlan ve gelenekleri kaynaklı olarak çıkar. Mit, hayal gücü ve masaisı aniatılar
birbirine karışır.
Bu yüzyılda Avrupa'da İslam'ın anlaşılması ve algılanması gibi ciddi bir sorunun
söz konusu olduğunun en çarpıcı örneği Erasmus gibi bir Hümanist'in İslam hakkında
şaşırtıcı derecede yetersiz ve yanlış bilgiye sahip olmasıdır. Erasmus milletierin
kendilerini diğerlerinden üstün görmelerini bir delilik olarak görür. Milletlerin, daha
ziyade ümmetierin dinlerini üstün görmeleri konusunda ise Türk örneğini
verir: "Türkler, bu barbarlar kalabalığı, en iyi dinin kendilerininki olduğunu sanırlar ve
batı! inançlı olduklarını iddia ettikleri Hıristiyanlarla alay ederler. " 32
Erasmus Türkleri ''yan Hıristiyan" olarak tanımlar. "Eğer haçın adı ve
alametinden vazgeçersen, hepimiz Türklerle karşı savaşan Türkleriz ", yorumunda
bulunur. Herşeye rağmen Erasmus her zaman bir haçlı seferine ve bir savunmadan öte
geçecek bir savaşa karşı çıkmıştır. 1515 ve 1526 yıllan arasında geliştirdiği "Savaş onu
yaşamayanlan çeker" adlı metinde Erasmus haçlı şu çarpıcı yorumda bulunur: "Eğer
korunması böyle savunma/ara kaldıysa Hıristiyanlık Aleminin gidişatı hiç iyi değil" .
Ve şöyle ekler: "Kılıçla kazanılan kılıçla kaybedilir". Erasmus savaşı gereksiz görür ve
"
32
Ratnon Puig de la bellacasa-Bart Severi, L'empire Ottoman dans l'Europe de la Renaissance. Ed.
Alain Sevantie, Ramon Puig de la bellacasa. Leuven University Press, 2005.
198
IsIj6m-Turk
M e d e n i y e t i
v e
A v r u p a
Hxistiyanlar arasmda qlkan tiim savaglarm ya manhkszzhk ya da kotiiliikten q&i@~.~
iddia eder.
"Hlristiyan olmakla bobiirlenen pek qok kigi TiirMere ellerinden gelen zulmii yapmak iqin
qaba sarf ediyor. Bunu yapmaWan iqin de onlara lanet yagdmyorlar. Bu da bu kigilerin ne
kadar az Nuistiyan o l d u k l m bir gostergesidir. TiirMere yardm! Eger elinden gelirse
acmaslzlan gefkatli insanlara doniigtiir, eger beceremezsen bunu dile, ben de boylece
Nuistiyan ruhunu tamma o ~ a ~ ~ m " . ~ ~
Erasmus savag konusundaki yorumlama bagka bir yerde goyle devam eder:
"Ben hic;bir gekilde Tiirklerin inisiyatifi ele abp bize saldumalan halinde her geyi bir araya
getirip onlara kargi savag aqalm demek istemiyonun. isa'ya ma1 ettigimiz, Hristiyan
ruhuyla ve Isa'm silahlanyla ele al&@xz bir savagtan bahsediyonun. Onlara kendilerini
yagmalamak iqin saldumakl@nm, bilalcis kurtuluga qa&&&mz hissine kapilsmlar.
(...)onlara daha sade ve insanoglu tarafindan onca eklenen maddelerle dolup kqmayan
gerqekten havarilere ait olan bir in* uygulamasi sunacagiz ..."34
Nicolo Segundino 1450-1458 yillm arasmda hala Siena bagpiskoposuyken Papa
11. Pio'ya Tiirklerle ilgili bir rapor yazmgti.35 1527'de Andrea Cambini Delle origini
dei Turchi et Imperio dell Ottomani ad11 kitabm sekizinci cildini yazdi. Kitap 1537
y i h d a Floransa'da basildi. Ardmdan Aldo tarafmdan 1543 y i h d a basilan Yiaggi da
Venetia alla Tana geldi. Osmanh'm 1300 yillnda kuruIdu&, Osman'm 28 yil saltanat
siirdumiin
anlahldi@ kitapta Hristiyan donmeler tarafindan desteklendikleri
soyleniyordu. Erasmus'un oliirniinden sonra, Luther ve Melantone hayattayken pek qok
~talyanca,Fransizca, hgilizce ve Almanca eser yazildi.
Ramon Puig de la Bellacasa ve Bart Severi'nin Rotterdam'h Erasmus ve Juan Luis
Vives'in 1515-1530 yillan arasmda basilan metinlerinden seqmeler iizerineyaptklan
yorumlar, Avrupa'rwz kuzeyini ve giineyini temsil eden rki diigiiniiriin Tiirk-Musliiman
imgesi konusunda hayli yo1 gostericidir. Daha da once de belirtildigi iizere Erasmus'un
konu h a h d a k i bilgisi smlidir. Vives'inkiler ise gaglrhcl derede tarafhdu. Vives
Valencialidu. Yani Moriskolann iilkesi, lspanya'm islamla s
m heniiz
kapanmadi@ bir topraktan gelmektedir. Vives'in aqlkladil geyler daha soma 1543
yilmda De veritate Jidei christianae ad11 eserde basilacaktu. Her iki. dugiiniiriin de
yorumlan incelendiade Avrupa'm islam konusundaki bilgi eksikli@nin, geleneksel
yanllglann kasten devam ettirilmesi gibi bir diigiincenin uzanhsi olabileegi akla gelir.
Vives, De Europae dissidiis et bello turcico ad11 eserinde Hristiyanlann TiirkMusluman diinyasma balugm kurgulagtulr. Bu, olulerin arasmda geqen diyaloglar
araciligla diigiincelerini aktard~@bir eserdir. Stil olarak Erasmus ve Thomas More'un
Grekqe'den Latinceye qevirdikleri Luciano'dan etkilenmigtir. Aym eserde biri hgiltere
k r a h a bang amaqh (1525), digeri de Wolsey'e iyi bir hiikiimet iqin (1523), son olarak
33
34
35
A.g.e., s. 15.
A.g.e, s. S.17.
Aldobrandino Malvezzi Sansoni, Firenze, 1956, s.223
Ö z
l
e .m
Kumrular
199
da Lincoln başpiskoposuna banşm acilen sağlanması için bir mektup yayınlanacaktır.
Vives burada XVI. yüzyılın ilk yansı, özellikle de ilk çeyreğinde hakim olan
Avrupa'nın bölünmesine engel olmak için bir çaba gösterilmesi gerektiği görüşü
üzerinde durur.
eserin kurgu kahramanlanndan Polipragmon Hristiyanlığm arasmda
bölündüğünü öne süren bir tüccar, Minos cehennem yargıcı,ve Tiresias ise ılımlı bir
kahindir. 36
Bu
"Bu ay Tililcler bir kez daha Tuna'yı geçtiler, çok güçlü bir orduyla Macaristan'a saldırdılar
ve bir meydan savaşında genç kral da dahil olmak üzere bizimkileri bozguna uğrattılar.( ...)
Türkler oradan da tfun Macaristan'a yayıldılar, o an şehirleri yağmalayıp ateşe verdiler, pek
çok insan öldürdüler, davarları çaldılar, her yerde ölüm ve perişanlık yaydılar. Pek çok
iğrenç ve korkunç işler yaphlar."37
Tiresias artık kılıç, mızrak, ok ve mancınıkla değil, "yeni icat ettikleri tek atışta
Jüpiterin gürlemesiden daha büyük bir şiddetle adam deviren, ve yine tek bir atışla
yirmi, kırk hatta yüz kişiyi yıkan" bir silahla savaştıklarını söyler38 . Silalım icad olup,
mertliğin bozulması demektir bu Vives'in kahramanma göre. Tiresias aynca "iki genç
hükümdan", François ve Carlos'u aralarmdaki savaşa bir son vermeye çağınr. Sonra da
üçüncüsünü: VIII. Henry'yi. Kendisine gönderilen mektup da bunu doğrular. Türklerin
Almanya 'yı ele geçirmesini engellemek için birlik olmalan gerektiğini, aksi takdirde
onların buyruğu altmda yaşamak İstemeyenlerin Batıdaki bütün topraklanın bırakıp
büyük filolarla Yeni Dünya'ya kaçmak zorunda kalacaklarını söyler. Hatta Türkler
onlan burada da rahat bırakmayacak, hırslan ve çığırından çıkınış bir açgözlülükle
onlan orada da rahat bırakmayacaklanm da ekler. 39
Avrupa'nın
bu devirde en çok kullandığı örnek "Yunanistan" örneğidir. Yunan
topraklanmn Türk hakimiyeti altında olması sık sık yazarlar ve düşünürler tarafından
Müslüman toplannda özgürlüklerinden mahrum yaşayan Hıristiyanlarm örneklendirilmesinde kullanılır. Yunanistan'ın "eski zamanlarda özgürlük adına onca kan dökmüş"
olması, Yunan toplumun özgür karakteri ve şimdide "köle" olması tezadı sık sık
gündeme getirilir. Bu Hıristiyanlan provoke etmek için başvurulan en çarpıcı tezattır.
Bir bakıma, Hıristiyan Alemi birleşmezse sonlannın Yunanlılar gibi Osmanlı boyunduruğu altında yaşamak olacağının altı çizilir. Vives'in diğer kurgu kahramarn Escipion
haçlı seferlerini teşvik etmek için Juan Lascaris'in 1525'te V. Carlos'un huzurunda
yaptığı bir konuşmayı hatırlatır ve şöyle der: "Yunanistan ve Hıristiyan ülkeleri, boyunduruktan kurtulmak için Hıristiyan ordusunun adını duymaktan başka bir şey
beklemiyor"40
36
37
38
39
40
Ramon Puig de la bellacasa-Bart Severi, L'empire Ottoman dans l'Europe de la Renaissance. Ed.
Alain Sevanti~, Ramon Puig de la bellacasa. Leuven University Press, 2005, s. 19
A.g.e., s.l9
A.g.e., s.20
A.g.e., s.28
A.g.e., s.3 1.
İslıam-Türk
200
Medeniyeti
ve
Avrupa
Türk boyunduruğu altında yaşamanın "ruhani" sorunsalını, "İsa 'nın ve her şeye
kadir Tanrı 'nın adına onca küfür, beddua ve hakaret duymak" anlamına gelmesine
indirger ve şöyle devam eder: "Ya bizlerden biri ihtiyatsızlık edip Muhammed adını
ağzına alacak olursayölümle din değiştirme arasında bir seçim yapmak zorunda kalır",
"ya ölmek ya da o beddua ettiği dine geçmek zorundakalır". 41
Vives, De candilione vitae christianorum sub Turca adlı eserinde şu yorumları yapar:
Yahudilere, onlann arasında Hıristiyanlara davramldığından daha kötü
Bize insan değil, yük hayvam muamelesi yaparlar. Küçük çocuklann ve
ihtiyarlann kafalarını keserler; iş tutmaya ve zevke müsait delikanlılan ve genç kızlan
ayırırlar ve değişik yerlere gönderirler. Eğer balıtlan yolunda gitmiş de küçük bir birikim
yapınışiarsa ellerinden alırlar ve onlan bir kez daha diğerlerinden ayırırlar. Eğer biri çıkıp
da kanuna karşı sessizce söylenıneye cesaret ederse bunu vahşi işkenceler arasında ölümle
öder. Eğer başka biri çıkıp da İsa'nın adım yeniden anacak olursa, hemen bir satraba
"Bizim
aramızda
davramlır.
dönüştürüverirler.'"'
2
1
Hernan Lopez de Yanguas'ın Farsa Turquesana adlı eseri Hristiyanlık alemi
karşısında Türk ve Müslüman imgelerinin birleşmesine güzel bir örnektir. I. Viyana
savaşı sonrasında kaleme alındığı samlan eser V. Carlos karşısında Süleyman'ı,
Hristiyanlar karşısında Türkleri, ya:ı;ıi Müslümanlan hicvetıneyi amaç alır. 43 Kanuni'nin
Viyana kapılarından dönmek zorunda kalmasıyla da bunun için bulunmaz bir fırsat
geçirmiştir. Eser bir bakıma İmparator V. Carlos'un bir propagandası sayılır.
Kanuni'nin Papa VII. Clemente'yle mektuplaşmasına aracı olan ulakların isimleri bile
tamamen alegoriktir. Süleyman'ın ulağımn adının Mahometo (Muhammed),
Papa'mnkisin ise Diligente (Basiretli) olması en ön plana çıkan alegorilerdir. V.
sahnede de Diligente'nin Hz. Muhammed'in tüccar olarak aşağılaması ve ahlak dışı bir
yaşam süren biri olarak göstermesi, eserin propaganda amacını ortaya koymaktadır.
Eser, pek tabii V. Carlos'un Türkler karşısındaki zaferiyle sona erer. Türk'ün sarayının
ve şelırinin karanlık, Roma'nın ise f!.Ydınlık bir yer olarak gösterilmesi bile bu alegorinin
bir parçasıdır. 44 Süleyman ve Mahometo bu eserde kötünün timsalidirler. Türk'ün, yani
Süleyman'ın elinde kılıcıyla at üstünde tasvir edilmesi devrin klasik Türk tasvir
geleneğinin bir devamıdır.
üzere Avrupa I. Viyana kuşatınası Twkler üzerinden
İslam dünyasına karşı süren düşmanlığın, düşmamn yani "kafu Türk"ün başarısızlığıyla
doruğa çıkmasını çok iyi değerlendirmiştir. XVI. yüzyılda Türk ve İslam karşıtı
propaganda bundan ancak 42 yıl sonra, Lepanto (İnebahtı) savaşının Hristiyanlara
getirdiği zaferle bu denli etkin kullamlacaktır. Viyana'yı savunan ve İnebahtı'dan da
galip çıkan Hristiyan kesim şansonlar, tiyatro eserleri, methiyeler, türküler gibi pek çok
türde uçsuz bucaksız bir külliyatla bunu ölümsüzleştirmiştir. Bu engin literatüre burada
yer vermek mümkün olmasa da, sadece bir kaç örnek üzerinden Avrupa'nın Türk'ün bu
Bu eserde de
41
42
43
44
görüldüğü
A.g.e., s.32.
A.g.e., s.43.
Julio F. Femando-Javier Espejo, La Parsa Turquesana de Hernan Lopez de Yanguas ..
A.g.e.
Ö z
I
e .m
K
201
u m r.u I ar
yenilgisini Hristiyanlık-İslam düellosunda nasıl bir moral verici araç olarak kullandığım
göstereceğiz. Örnekte de görüleceği üzere, İspanyol Altın çağımn (Siglo de üro) en
önde gelen şair ve oyun yazarlarından Lope de Vega El cerco de Viena por Carlos V
adlı eserinde, Viyana'da· bulunan az sayıda İspanyol askerini (sadece 500 kişi) bu
savunmada ölümsüzleştirerek İspanya'nın Hristiyanlığın savunulmasındaki rolünü
meşrulaştırmak istemektedir.
Hey, İspanya'mn askerleri
Kilisemizi savunalım!
Katolik İspanyollar,
Onun (kilisemiz) için ölelim!
Yaşasın
inanç!
Yaşasın
dostlar!
Ve ölsün düşmanları
Büyük Türk' e karşı çekin silahları!
Savaş, buradan İspanya' dan savaş!
Bu örnek, yukarıda da belirtildiği üzere Hıristiyanlık Alemi içinde her milletin
dinini koruma rolünü ve görevini yüceltmek için ön plana çıkma arzusunu gösterme
bakımından önem arz eder. Yunanistan'da İnebahtı savaşında yaklaşık 300 yıl sonra
Hıristiyanlık dünyasının bu zaferi üzerine şarkılar ve şiirler yazıldığı düşünülürse, bu
propaganda sürecinini ne denli uzun olduğu görülebilir.
Download