hz.muhammed`in hayatı 11. sınıf - Tarih

advertisement
ORTAÖĞRETİM
HZ.MUHAMMED’İN
HAYATI
11. SINIF
ÖĞRETİM MATERYALİ
YAZARLAR
Ahmet YAPICI
Ali Sacit TÜRKER
Ekrem ÖZBAY
Dr. Mehmet AKGÜL
DEVLET KİTAPLARI
BİRİNCİ BASKI
......................................, 2014
MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI YAYINLARI……………………………………….....................................:5972
YARDIMCI VE KAYNAK KİTAPLAR DİZİSİ…………………………………......................................: 497
14..?.Y.0002.4424
Her hakký saklýdýr ve Millî Eðitim Bakanlýðýna aittir. Kitabýn metin, soru ve þekilleri
kýsmen de olsa hiçbir surette alýnýp yayýmlanamaz.
EDİTÖR
Kenan DEMİRTAŞ
DİL UZMANI
Erdal ALTUN
GÖRSEL TASARIM
Emre ANDER
ÖLÇME-DEĞERLENDİRME UZMANI
Mehmet Akif KARAKUŞ
PROGRAM GELİŞTİRME UZMANI
Hasan TOPAL
REHBERLİK UZMANI
Mehmet Nezir ARAZ
ISBN 978-975-11-3853-8
Millî Eðitim Bakanlýðý, Talim ve Terbiye Kurulunun 17.07.2014 gün ve 3019998 sayýlý yazısı ile
eğitim aracı olarak kabul edilmiþ, Destek Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 18.07.2014 gün ve 3055291
sayýlý yazısı ile birinci defa 112.233 adet basýlmýþtýr.
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı:
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı.
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl.
Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklâl.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Huda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Ruhumun senden İlâhî, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne nâmahrem eli.
Bu ezanlar -ki şehadetleri dinin temeliEbedî yurdumun üstünde benim inlemeli.
Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
Medeniyyet dediğin tek dişi kalmış canavar?
O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım,
Her cerîhamdan İlâhî, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-ı mücerret gibi yerden na’şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.
Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın;
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın;
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl;
Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyyet;
Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklâl!
Mehmet Âkif Ersoy
GENÇLİĞE HİTABE
Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini,
ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en
kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek
isteyecek dâhilî ve hâricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti
müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın
vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok
namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek
düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili
olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün
tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil
işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere,
memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet
içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini,
müstevlîlerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr u zaruret içinde
harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen,
Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret,
damarlarındaki asil kanda mevcuttur.
Mustafa Kemal Atatürk
İÇİNDEKİLER
I. ÜNİTE: HZ. MUHAMMED’İN HAYAT
9
HİKÂYESİNİ HATIRLAYALIM
1. Hz. Muhammed’in Doğduğu Çevre.........................................................................................10
2. Hz. Muhammed’in Doğumu, Çocukluğu ve Gençliği .............................................................11
3. Hz. Muhammed’in Peygamber Oluşu ve Mekke Dönemi ......................................................14
4. Hz. Muhammed’in Medine Dönemi ve Vefatı .........................................................................19
ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM .................................................................................................26
29
II. ÜNİTE: EKONOMİK HAYAT
1. Helal Kazanç ve Alın Teri.........................................................................................................30
2. İşini İyi Yapmak........................................................................................................................34
3. Alışverişte Dürüstlük ..............................................................................................................36
4. Emeğin Karşılığını Vermek .....................................................................................................37
5. Ölçü ve Tartıyı Doğru Yapmak .................................................................................................40
ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM .................................................................................................41
43
III. ÜNİTE: DÜNYA VE AHİRET ALGISI
1. Dünya Algısı ............................................................................................................................44
2. Dünyadan Yararlanmak ve Dünya İçin Çalışmak ...................................................................46
3. Ahiret Algısı .............................................................................................................................48
4. Ahiret İçin Çalışmak ................................................................................................................50
5. Dünya ve Ahiret Dengesi.........................................................................................................52
ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM .................................................................................................55
57
IV. ÜNİTE: TOPLUMSAL BARIŞ
1. Toplumsal Barışın Önemi .......................................................................................................58
2. Barış İnsanı Olmak ..................................................................................................................60
3. Toplumsal Barışı Sağlayan ve Bozan Unsurlar ......................................................................62
4. Toplumsal Barışın Aşamaları..................................................................................................66
ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM .................................................................................................68
7
70
V. ÜNİTE: AİLEDE EŞLERİN GÖREVLERİ
1. Eşleri Birbirine Bağlayan Değerler ........................................................................................71
2. Eşlerin Sorumlulukları ...........................................................................................................73
3. Eşlerin Görevleri......................................................................................................................76
4. Anlaşmazlıkların Çözümü .......................................................................................................79
ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM .................................................................................................81
83
VI. ÜNİTE: BİRLİKTE YAŞAMA KÜLTÜRÜ
1. Farklı Din Mensuplarını Kabullenmek ...................................................................................84
2. Farklı Din Mensuplarıyla İletişim ............................................................................................87
3. Farklı Kültürlere Bakış ............................................................................................................91
4. Kültürler Arası İletişim ...........................................................................................................93
ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM .................................................................................................95
SÖZLÜK .......................................................................................................................................97
KAYNAKÇA ..................................................................................................................................99
8
1. ÜNİTE
HZ. MUHAMMED’İN HAYAT
HİKÂYESİNİ HATIRLAYALIM
ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM
1. Arap Yarımadası’nı gösteren bir haritadan Mekke, Medine ve Hicaz bölgesini bularak inceleyiniz.
2. İslam öncesi Mekke toplumunun sosyal yapısı hakkında bilgiler toplayınız.
3. Bir yerden başka bir yere göç etmek insan hayatında neleri değiştirir? Araştırınız.
4. Peygamberimizin Medine’de ilk önce bir mescit ve bunun yanında da bir eğitim yeri inşa etmesini toplumun şekillenmesi açısından değerlendiriniz.
9
1. ÜNİTE
1. Hz. Muhammed’in Doğduğu Çevre
Hz. Muhammed’in doğduğu Mekke ve çevresinde insanlar tevhit inancından uzak, geleneksel cahiliye âdetleriyle yaşıyorlardı. Diğer bölgelerde olduğu
gibi burada da güçlüler zayıfları eziyordu. Kadınlara
değer verilmiyor, insanlar köle ve hür olarak sınıflandırılıyordu.
İnsanlar, çeşitli nesnelerden yaptıkları putlara
tapıyordu. Puta tapanlar, “…Biz bunlara sadece
bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye kulluk
ediyoruz…”1 diyorlardı. Allah onların yanlış yolda olduklarını şöyle bildirdi: “Siz Allah’tan başka
bir takım putlara tapıyorsunuz. Bunları Allah’a
ortak yapmakla açıkça yalan uyduruyorsunuz.
Arap Yarımadası
Oysa Allah’tan başka ibadet ettiğiniz putlar, size
rızık veremezler…”2 Bu şekilde Allah’ı bırakıp da başka nesnelere inananlara İslam’da “müşrik” denmiştir.
Müşrik denilen putperestlerin dışında güneşe, yıldıza ve ateşe tapan kimseler de bulunuyordu. Ayrıca Hristiyan ve Yahudiler de vardı. Bunlardan başka az sayıda tevhit inancına sahip olan insanlar da vardı. Bunlar, Hz.
İbrahim’in tebliğ ettiği dine göre yaşıyor ve cahiliye âdetlerinden uzak duruyordu. Bu insanlara, “Hanifler “denirdi.
Hz. Muhammed’in doğduğu çevrede kabilecilik anlayışı hâkimdi. Kişilerin haklı veya haksız olduğuna bakılmaz, herkes mensubu olduğu kabileyi savunurdu. Kan davaları eksik olmazdı. Dolayısıyla her zaman çatışmalara
rastlanırdı. Ancak Kâbe’ye saygı için zilkade, zilhicce, muharrem ve recep aylarında savaşılmazdı. İnsanlar Kâbe’yi
kutsal bilirler ve ziyaret ederlerdi. Bu ziyaretler sırasında Mekke’de panayırlar kurulur, şölenler düzenlenirdi. O
dönem sözlü edebiyat ve şiir çok gelişmiş olduğundan yarışmalarda birinci olan şiirler, Kâbe’nin duvarına asılırdı.
Bunların yanında Mekke, dinî ve ticari bir merkezdi. Mekke, dağlık bir bölgede yer aldığı için toprakları tarıma
elverişli değildi. Bu sebeple Mekke’de tarım yerine ticaret gelişmişti.
Toplumun en önemli kurumu olan aile yozlaşmıştı. Nikâhın
fazla bir önemi yoktu. Bazı ailelerde kız çocuklarına hiç değer verilmezdi. O dönem kız çocuklarının nasıl hor görüldüğü Kur’an-ı
Kerim’de şöyle anlatılır: “Ne zaman birine bir kız çocuğu olduğu müjdesi verilse hemen yüzü kararır, içi öfkeyle dolar.
Kendisine verilen bu kötü müjdeden ötürü kıyı bucak insanlardan kaçar. Yazıklar olsun, izledikleri düşünce tarzı ne kadar
kötüdür.”3
Hz. Muhammed’in doğduğu çevrede kötülükler yaygın olmasına rağmen cömertlik, ahde vefa ve misafirperverlik gibi bazı güzel
özelliklere sahip kimseler de vardı.
1 Zümer suresi, 3. ayet.
2 Ankebût suresi, 17. ayet.
3 Nahl suresi, 58-59. ayetler.
10
HZ. MUHAMMED’İN HAYAT HİKÂYESİNİ HATIRLAYALIM
2. Hz. Muhammed’in Doğumu, Çocukluğu ve Gençliği
M. 571-Son peygamber Hz Muhammed (s.a.v.) doğdu.
Hz. Muhammed (s.a.v.) Milâdi 20 Nisan 571 tarihinde Pazartesi günü Mekke’de dünyaya geldi.
Hz. Muhammed’in annesi Âmine, hamileyken gördüğü bir rüyada çocuğa “Ahmet” veya “Muhammed”
adının verilmesinin söylendiğini Abdülmuttalip’e hatırlattı.4 Abdülmuttalip çocuğu kucağına alarak Kâbe’ye
götürdü. Allah’a şükrederek çocuğa Muhammed5 adını
koydu. Abdülmuttalip’e, ataları arasında Muhammed
adıyla bilinen bir kimseolmadığı hâlde torununa, neden
Muhammed adını koyduğu sorulduğunda “Onun gökte
ve yerde övülmesini istedim.” cevabını verdi.
M. 571- Hz. Peygamber, sütannesi Halime’nin
yanında kalmaya başladı.
Mekke’nin havası küçük çocuklara iyi gelmediği
ve sade bir Arapça öğrenmesi için yeni doğan çocuklar
sütanneye veriliyordu. Bu geleneğe uyularak Hz. Muhammed de Halime adında bir sütanneye verildi.
bİlgİ kutusu
Hz. Muhammed (s.a.v.), Âmine ve
Abdullah’ın evliliğinden dünyaya geldi.
Âmine, Mekke’nin saygın kişilerinden
olan Vehb’in kızıydı.
Abdullah ise Mekke’nin ileri gelenlerinden Abdülmuttalip’in oğluydu. Güzel
ahlaklı ve dürüst biri olan Abdullah, herkes tarafından sevilir ve sayılırdı. O, zaman zaman ticaret için kervanlarla seyahate çıkardı.
Evlendikten kısa bir süre sonra yine ticaret için Şam’a gitmişti. Abdullah, Şam
dönüşünde hastalandı ve Medine’de vefat
etti. Âmine o sırada Hz. Muhammed’e hamileydi. Abdullah’ın vefat haberi gelince
Âmine derinden sarsıldı. Çünkü birkaç ay
sonra Muhammed dünyaya gelecek ve babasını hiç göremeyecekti.
M. 575- Hz. Peygamber Mekke’ye annesinin ve
ailesinin yanına döndü.
Hz. Muhammed (s.a.v.), Halime’nin ailesinde çok
sevildi. Çünkü onunla evlerine huzur ve bereket gelmişti. O, sütannesinin yanında dört yıl kaldı. Daha
sonra Halime, Muhammed’i Mekke’ye götürerek öz
annesi Âmine’ye teslim etti.6 Hz. Muhammed (s.a.v.)
sonraki yıllarda sütannesi ve sütkardeşleri ile ilgisini
kesmedi ve her fırsatta onlarla ilgilendi. Örneğin Halime ziyarete geldiği zaman onu hep “anacığım” diyerek karşılar, altına hırkasını yayarak saygı ve hürmet
gösterirdi.
Sevgili Peygamberimiz, dört yaşından altı yaşına
kadar annesi Âmine’nin yanında kaldı. Altı yaşındayken annesiyle birlikte Medine’ye giderek babasının
kabrini ve orada bulunan akrabalarını ziyaret etti.
4 Kastalani, Mevahibi’l-Ledünniyye, C, 1, s. 21.
5 Muhammed, çok övülen demektir.
6 Mustafa Asım Köksal, İslam Tarihi, C 2, s. 27-31.
11
TAMAMLAYALIM
Peygamberimiz;
Doğumdan sonra bir müddet öz annesinin
yanında kaldı.
0-4 ....................................................
4-6………………………………….
6-8…………………………………
8-25…………………………………
Yukarda boş bırakılan yerleri tamamlayınız.
1. ÜNİTE
M. 577- Hz. Peygamberin annesi Âmine vefat etti.
Âmine, Muhammed altı yaşındayken yardımcıları Ümmü Eymen’i de yanlarına alarak Medine’ye gitti.
Orada akrabalarının yanında bir ay kadar kaldılar. Muhammed hiç göremediği babasının mezarını burada
ilk kez ziyaret etti. Bir ay sonra Mekke’ye dönmek üzere yola çıktılar. Ebva köyüne geldiklerinde Âmine
hastalandı. Bir müddet sonra da vefat etti. Annesinin vefatından sonra onu Ümmü Eymen Mekke’ye götürdü ve dedesi Abdülmuttalip’e teslim etti. Altı yaşından sekiz yaşına kadar ona dedesi bakacaktı.
YORuMlAYAlIM
Yağmur
…
Yağmur seni bekleyen bir taş da ben olsaydım
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım
Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım
…
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım
Damar damar seninle hep seninle dolsaydım
Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım
Nurullah GENÇ, Yağmur, s.118.
Yukarıdaki şiirin temasını bularak yorumlayınız.
M. 579- Dedesi Abdülmuttalip vefat etti.
Abdülmuttalip torununu çok seviyordu. Ancak o, yaşı sekseni geçmiş bir ihtiyardı. Peygamber Efendimiz sekiz yaşında iken dedesi de vefat etti. Ancak ölmeden önce Abdülmuttalip torununun himayesini oğlu
Ebu Talip’e bırakmıştı.
M. 579- Amcası Ebu Talip’in yanında kalmaya başladı.
Hz. Muhammed, dedesinin vefatından sonra amcası Ebu Talip’in yanında kalmaya başladı. Ebu Talip
ve eşi Fatıma Hanım, onu çok seviyor, kendi çocuklarından ayırmıyorlardı. Efendimiz de amcasının eşi
12
HZ. MUHAMMED’İN HAYAT HİKÂYESİNİ HATIRLAYALIM
Fatıma Hanım’ı bir anne gibi sevmişti. Nitekim o vefat ettiğinde, “Neden bu kadar üzülüyorsun.” diyenlere, “Nasıl üzülmeyeyim? Ben onun yanında yetim bir çocuk olarak bulunurken beni çocuklarından
ayırmaz hatta bana öncelik tanırdı. O benim annem gibiydi.”7 demişti.
Hz. Muhammed, yirmi beş yaşına kadar amcası
Ebu Talip’in yanında kaldı. Hz. Ali’nin de babası
olan Ebu Talip, Mekkelilerin saygısını kazanmış,
üstün vasıflı bir kişiydi. O, Hz. Muhammed’i kendi
öz çocuğu gibi sever ve bir yere gittiği zaman onu
da beraberinde götürürdü.
M. 583- Amcası Ebu Talip ile birlikte
Busra’ya ticaret kervanıyla gitti.
EMPAtİ YAPAlIM
Hz. Muhammed’in çocukluğu gibi sizin de
çocukluğunuz sütanne, dede ve amcanızın yanında geçmiş olsaydı neler hissederdiniz?
Empati yapınız.
Peygamberimizi yanına alan Ebu Talip’in ailesi kalabalıktı. Aynı zamanda dar gelirli bir aileydi. Maddi durumları iyi olmadığından Peygamberimiz, amcasına bazı işlerde yardımcı oluyordu. Ebu Talip, bir
gün ticaret maksadıyla Şam’a gitmeye karar verdi. Bu sırada on iki yaşlarında olan Peygamberimiz de
gitmek istediğini amcasına bildirdi. Onun bu isteğini kırmayan Ebu Talip, yeğenini de yanına alarak
birlikte gittiler.
Kervan, Suriye topraklarına girmişti. “Busra” denen bir yerde konakladılar. Bu sırada bir bulut kümesinin kervandan birinin üzerine sürekli gölge yaptığını gören “Bahira” adında bir rahip kervandakileri
yemeğe davet etti. Bahira, yemek esnasında Hz. Muhammed’i dikkatlice inceledi ve ona bazı sorular
sordu. Sonra Ebu Talip’e, bu çocuğun İncil’de gönderileceği vadedilen peygamber olduğunu söyledi.
Çocuğu iyi korumasını tembihledi. Bunun üzerine Ebu Talip Şam’a gitmekten vazgeçti ve Mekke’ye
geri döndü.8
M. 588- Amcası Zübeyr ile Yemen’e ticaret kervanıyla gitti.
Hz. Muhammed on yedi yaşlarındayken amcası Zübeyr ile birlikte Yemen tarafına yine ticaret kervanıyla seyahat etti. Hz. Muhammed, böylece ticareti öğreniyordu. Değişik yerlerin insanlarını ve kültürünü tanıyor, örf ve âdetleri hakkında bilgi sahibi oluyordu.
M. 591- Ficar Savaşı’na katıldı.
Cahiliye Dönemi’nde Arap kabileleri arasında basit bazı anlaşmazlıklar yüzünden savaşlar çıkardı.
Eğer kan dökmenin yasak olduğu haram aylarda (muharrem, recep, zilkade, zilhicce) savaş yapılırsa” bu
savaşlara “Ficar Savaşları” denirdi. Hz. Muhammed yirmi yaşlarındayken bu savaşlardan birine amcalarının yanında katıldı. Ancak kimsenin canına kıymadı.
Ficar Savaşı’ndan kısa bir süre sonra Hz. Muhammed (s.a.v.) Hılfu’l-Fudul (Erdemler Topluluğu)
Antlaşması’na katıldı. Haksızlığa uğrayan, malı gasp edilen ve kimsesi olmadığından ezilen insanların
hakkını korumak amacıyla kurulan bu ittifaka, Hz. Muhammed’in amcası Zübeyir öncülük etmişti. Bu,
Hılfu’l-Fudul (Erdemliler Topluluğu) adı verilen sivil bir cemiyet idi. Daha sonra Hz. Muhammed o top7 Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, C 1, s. 45-46.
8 İbn Hişam, Siret, C 1, s. 191-194.
13
1. ÜNİTE
luluğa üye olmanın çok onurlu bir iş olduğunu şu sözleriyle ifade etmiştir: “Şimdi olsa yine katılırdım.”9
M. 595- Hz. Hatice’nin kervanını Şam’a götürdü.
Hz. Hatice, kervanını Suriye’ye götürecek bir adam arıyordu. Mekke’de “Muhammedü’l- Emin” olarak tanınan Hz. Muhammed, kendisine önerildi. O da kervanını sevinerek Hz. Muhammed’e teslim etti.
Hz. Muhammed, bu kervanı güzel bir şekilde sevk ve idare ederek Suriye’ye gidip geldi. Bu sıralarda
Hz. Muhammed’in güzel ahlakı ve mükemmel kişiliği çevresinde çok beğeniliyordu. Bunun üzerine Hz.
Hatice’nin de Hz. Muhammed’e karşı olan sevgi, saygı, güven ve takdir hisleri arttı.10
M. 596- Hz. Hatice ile evlendi.
Hz. Hatice, ticaretle uğraşan dul bir kadın idi. Suriye ve Yemen’e ticaret kervanları gönderiyordu. Akıllı,
zeki ve güzel bir kadın olduğu için Kureyş’in ileri gelenleri onunla evlenmek istiyordu. Fakat Hatice hiç
birini kabul etmiyordu. Onun gönlünde ahlakına ve kişiliğine hayran kaldığı Hz. Muhammed vardı. Hz.
Hatice, bir arkadaşı aracılığıyla Hz. Muhammed’e evlilik teklifi götürdü. Amcasıyla istişare eden Hz. Muhammed, bu teklifi kabul etti. Akrabalar çağrıldı, nikâhları kıyıldı ve düğün yemekleri verildi. Evlendikten
sonra Hz. Muhammed, amcasının evinden ayrılarak Hz.
Hatice’nin evine yerleşti. İlk yıllarda Hz. Hatice’nin
PANO YAPALIM
sermayesiyle ticaret yaptı. Bu arada kendisine birçok
iyiliği dokunan amcasının küçük oğlu Ali’yi de yanına aldı. Hz. Hatice ile Hz. Muhammed’in evliliğinHz. Hatice’nin ticaretle ilgili yönünü,
çocuklarına
olan ilgisini, Peygamberiden Kasım, Abdullah, Zeynep, Rukiye, Ümmü Gülmize olan vefasını ve sadakatini göstesüm ve Fatıma adlı çocukları dünyaya geldi.
ren bir pano hazırlayınız.
3. Hz. Muhammed’in Peygamber
Oluşu ve Mekke Dönemi
Hz. Muhammed (s.a.v.), kırk yaşlarına
doğru vaktinin büyük bir bölümünü Mekke
yakınlarında bulunan Nur Dağı’ndaki Hira
Mağarası’nda geçiriyordu. Orada tefekkür
hâlinde ibadetle meşgul oluyordu. Allah’ın
sonsuz kudretini düşünüyor ve toplumun
içine düştüğü ahlaksızlığa üzülüyordu. Bu
süreçte Allah, onu peygamberlik görevine
hazırlıyordu.
9 Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, C 1, s. 53.
10 Ali Himmet Berki-Osman Keskioğlu, Hatemü’l Enbiya
Hz. Muhammed ve Hayatı, s. 47-48.
Mescid-i Haram
14
HZ. MUHAMMED’İN HAYAT HİKÂYESİNİ HATIRLAYALIM
M. 610- Hira Mağarası’nda (Ramazan ayında
Kadir Gecesi’nde) ilk vahiy geldi.
610 yılında Ramazan ayının Kadir Gecesi’nde Hz.
Muhammed (s.a.v.) Hira Mağarası’nda iken vahiy
meleği Cebrail gelerek:
-Oku, dedi.
-Efendimiz:
-Ben okuma bilmem, dedi.
-Cebrail ikinci kez:
-Oku, dedi. Peygamberimiz yine:
-Ben okuma bilmem, diye cevap verdi.
-Cebrail üçüncü kez aynı istekte bulununca Hz.
Muhammed (s.a.v.):
-Ne okuyayım, diye sordu.
Bunun üzerine Cebrail, Kur ’an-ı Kerim’in Alak suresinin “Yaratan Rabbi’nin adıyla oku! O, insanı aşılanmış yumurtadan yarattı. Oku! İnsana bilmediklerini ve kalemle yazmayı öğreten Rabb’in, en büyük
kerem sahibidir.”11 ayetlerini ona okudu. Cebrail’in
arkasından da Hz. Peygamber (s.a.v.) ayetleri tekrarladı.
Peygamberimiz (s.a.v.), ilk vahiy geldikten sonra
heyecan içinde evine döndü. Bir müddet dinlenip heyecanı geçtikten sonra yaşadıklarını eşine anlattı. Hz.
Hatice, Efendimizi şöyle teselli etti: “Hiçbir korku ve
endişe duymana sebep yok. Hiç üzülme, Allah senin
gibi bir kulunu hiçbir zaman utandırmaz. Ben biliyorum ki sen sözün doğrusunu söylersin. Emanete riayet
edersin. Akrabalarınla iyi geçinirsin. Komşularına nazik davranırsın. Fakirlere yardım elini uzatırsın. Gariplere kapını açıp onları misafir edersin. Uğradıkları
felaket ve musibetlerde halka yardım edersin?”12
Hz. Hatice, daha sonra eşi Hz. Muhammed’le birlikte Haniflerden biri olan amcasının oğlu Varaka’ya gitti.
Hz. Muhammed’i dinleyen Varaka, onun gönderilen son
peygamber olduğunu anladı ve şöyle dedi: “Bu gördüğün melek, Yüce Allah’ın Musa Peygambere gönderdiği
Cebrail’dir. Sen ise bu ümmetin peygamberi olacaksın...”13
11 Alak suresi, 1-5. ayetler.
12 Müslim İman, 252.
13 İbrahim Sarıçam, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, s. 84.
15
Hira Mağarası
ARAŞTIRALIM
Peygamberimize ilk iman edenlerden olan Zeyd bin Harise ve Hz.
Ali’nin İslam’ı ne zaman ve nasıl
seçtiklerini araştırınız.
1. ÜNİTE
Peygamberimiz bir gün Hira’dan evine dönerken Cebrail’i tekrar gördü. Yine heyecan ve ürpertiyle eve
gelip yatağına uzandı. Melek, karşısına bir kez daha çıktı ve ona şöyle hitap etti: “Ey örtünüp bürünen
Peygamber! Kalk ve insanları uyar. Sadece Rabb’ini büyük tanı. Elbiseni temiz tut. Kötü şeyleri
terk et.”14 Allah bu emriyle Peygamberimizden insanları dine davet etmesini istedi. Bunun üzerine Peygamberimiz, “(Ey Resulüm) Sen önce en yakın akraba ve hısımlarını uyar.”15 emri gereği, önce ailesini
sonra da yakın çevresini dine davet etmeye başladı. İlk önce Hz. Hatice, kızları Zeynep, Rukiye ve Ümmü
Gülsüm İslamiyet’i kabul ettiler. Peygamberin evinde kalan Hz. Ali ve Zeyd bin Harise de İslam’ı ilk kabul
edenlerden oldu. Bunlarla birlikte Peygamberimizin yakın arkadaşı Hz. Ebu Bekir de İslam’a ilk girenlerden oldu. Hz. Muhammed, bir başka gün akrabalarını tebliğ amacıyla yemeğe çağırdı. Kendisinin Allah
tarafından peygamber olarak görevlendirildiğini anlatarak onları, İslam dinine davet etti. Ne var ki orada
bulunanların büyük bir kısmı bu çağrıyı kabul etmedi.
M. 614- Üç yıl gizli davetten sonra açıktan davete
başladı.
Yüce Allah, Peygamber Efendimizin, elçiliğinin üçüncü yılının sonuna doğru “(Ey Muhammed!) Sana emrolunanı açıkça bildir ve Allah’a ortak koşanlara aldırış
etme.”16 ayetini göndererek insanları açıkça İslam’a davet etmesini istedi. Bunun üzerine Peygamberimiz Kâbe
yakınlarında bulunan Safa Tepesi’ne çıkarak halkı buraya
davet etti. Onlara, “Size şu tepenin arkasında bir düşman ordusunun bulunduğunu haber versem bana
inanır mısınız?” diye sordu. Orada bulunanlar, “Evet
inanırız. Çünkü bugüne kadar senin hiç yalan söylediğini
duymadık.” dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz, “O
hâlde biliniz ki Allah beni peygamber seçti. İnsanları
İslam dinine davet etmemi emretti. Allah birdir, ondan başka ilah yoktur.”17 diyerek onları İslam’a davet
etti. Ne yazık ki Mekkeliler Hz. Muhammed’in bu çağrısını pek fazla önemsemediler. Bazıları Hz. Peygamber
ve arkadaşlarını küçümsediler. Ancak Hz. Muhammed
(s.a.v.) insanları İslam dinine davet etmeye devam etti.
Gün geçtikçe de İslam’ı kabul edenlerin sayısı çoğalıyordu. Bu durum, puta tapan müşrikleri ciddi olarak rahatsız
ediyordu. Müşrikler, Peygamberimiz ve arkadaşlarına
kötü davranmaya başladılar.
14
15
16
17
Müddessir suresi, 1-5. ayetler.
Şuarâ suresi, 214. ayet.
Hicr suresi, 94. ayet.
Ali Himmet Berki- Osman Keskioğlu, Hatemü’l-Enbiya
Hz. Muhammed ve Hayatı, s. 68-69.
16
DEĞERlENDİRElİM
Hz. Bilal bir köle idi. Müslüman olduğu
için dayanılmaz işkencelere maruz kaldı. Sahibi olan Ümeyye bin Halef, onu bazen aç ve
susuz bırakıyor, boynuna bir ip takarak çocuklara veriyor onu Mekke sokaklarında dolaştırıyordu. Ümeyye bin Halef, bu eziyetlerin
işe yaramadığını görünce işkenceyi daha da
artırdı. Bilal’i köz gibi yakan sıcak kumların
üzerine yatırıyor ve göğsünün üzerine büyük
taş parçaları koyuyordu. Bilal’e de şöyle diyordu: “Yemin ederim ki sen ölmedikçe yahut
Muhammed’i ve onun dinini inkâr ederek Lat
ve Uzza’ya tapmadıkça bu azabı senden eksik etmeyeceğim.” Hz. Bilal ise buna karşılık
“Allahu ekber, Allahu ekber” diyordu. Bilal’in
bu sözlerine çok öfkelenen Ümeyye bin Halef,
işkenceyi daha da artırıyordu. Bu işkencelere
şahit olan Hz. Ebu Bekir, Bilal’i satın alarak
onu hürriyetine kavuşturdu.
Sizce müşriklerin Müslümanlara işkence
yapmalarının ve Hz. Bilal’in bu işkencelere
katlanmasının sebebi ne olabilir? Arkadaşlarınızla birlikte değerlendiriniz.
HZ. MUHAMMED’İN HAYAT HİKÂYESİNİ HATIRLAYALIM
Hz. Muhammed (s.a.v.) Mekke dışındaki insanları da İslam’a davet ediyordu. Bunu gören Mekkeliler, Peygamberimize ve arkadaşlarına yönelik baskıları arttırmaya başladı. Örneğin bir gün Peygamberimiz Kâbe’de
namaz kılarken Ukbe bin Ebi Muayt adında bir müşrik, Ebu Cehil’in kışkırtmasıyla bulup getirdiği bir deve
işkembesini Peygamberimizin üzerine attı. Bunu duyan Hz. Fatıma koşarak babasının imdadına yetişti. O,
babasının üzerini temizlerken orada bulunan müşrikler, bu manzara karşısında gülüyorlardı. Müşriklerin baskı
ve işkenceleri başta fakir ve güçsüz Müslümanlar olmak üzere hepsine yönelerek devam etti.
M. 615- Müşriklerin ağır baskıları üzerine Hz. Osman liderliğinde (4 kadın, 11 erkek) on beş Müslüman Habeşistan’a hicret etti. 616- Habeşistan’a ikinci hicret gerçekleşti.
Müşriklerin yaptığı zulüm artık dayanılmaz bir hâl almıştı. Bunun üzerine Peygamberimiz, Habeşistan’da
adaletli bir hükümdar olduğunu söyleyerek bazı Müslümanların oraya hicret etmesine izin verdi. Bu,
İslam’da ilk hicretti. İlk hicret 615 yılında on beş kişi ile gerçekleştirildi. Habeşistan hükümdarı Necaşi,
Müslümanlara çok iyi davrandı.
M. 616- Habeşistan’a ikinci hicret
Habeşistan’a ikinci hicret, 616 yılında yüz kişilik bir grupla gerçekleştirildi. Necaşi, muhacirlerin kendi
ülkesinde güven içinde yaşayabileceklerini bildirdi. Böylece Müslümanlar burada güvenli bir ortama kavuştular.
M. 616- Mekkeli müşrikler Müslümanlara boykot uygulamaya başladı.
Müşrikler, Habeşistan’a giden Müslümanların güven içinde yaşadıklarını ve Necaşi’nin onları koruduğunu öğrendiler. İslam’ın her geçen gün güçlendiğini, Hz. Ömer ve Hamza’nın da Müslüman olduğunu
görünce bu işi kökten bitirmek istediler. Hz. Muhammed öldürülünceye kadar Müslümanlarla kız alıp vermek, alışveriş yapmak, oturup kalkmak ve konuşmak yasaklandı. Hz. Muhammed’in kendilerine teslim
edilmesini istiyorlardı. Müslüman ve müşrik mahalleleri ayrıldı. Müslümanlar üç yıl boyunca (616-619)
sosyal ve ekonomik boykot altında yaşadılar. Sadece hac mevsimi ve haram aylar da dışarı çıkıp ihtiyaçlarını temin edebiliyorlardı.
M. 619- Mekkeli müşrikler, Müslümanlara uyguladıkları boykotu kaldırdı.
Müşriklerin içinde bazı vicdan sahibi insanlar da vardı. Onlar bir araya gelerek boykotu kaldırma kararı
aldılar. Peygamberimiz boykotu kaldıran insaf sahibi kimselerin bu iyiliğini hiçbir zaman unutmadı.
M. 619- Hüzün Senesi
Boykotun bitmesine sevinirken Peygamberimizi iki büyük keder bekliyordu. “Ebu Talip ölünceye kadar Kureyş bana pek dokunamazdı.” dediği amcası Ebu Talip’i kaybetmişti. Onun üzüntüsü henüz dinmeden eşi Hz. Hatice’yi de kaybetti. Bu iki acıdan dolayı bu yıla “Hüzün Senesi” denildi.
M. 620- Taif Yolculuğu
Peygamberimiz (s.a.v.) hac mevsiminde Mekke’ye gelenlere de İslam’ı anlatıyordu. Bazen de tebliğ için
Mekke dışına çıkıyordu. Örneğin 620 yılında İslam’ı tebliğ etmek için Taif’e gitmiş, ne yazık ki Taifliler
onu taşa tutmuşlardı. Peygamberimiz onların bu kötü tutumlarına karşı gerçeği anlamaları için Allah’a dua
etmişti. Bu duanın sonucu olarak Taifliler 630 yılında topluca Müslüman oldu.
17
1. ÜNİTE
M. 620- Medineli altı kişi Müslüman oldu.
Peygamberimiz 620 yılında Akabe mevkiinde Medine’den
Hazreç kabilesine mensup altı kişiyle görüşerek onlara İslam’ı
anlattı. Onlar ertesi sene Peygamberimizle tekrar aynı yerde
buluşmaya söz verdiler. Bu kişiler, Medine’ye döndüklerinde
de Peygamberimizi Medinelilere anlattılar.
M. 621- Medineli on iki Müslüman ile 1. Akabe Biatı
yapıldı.
Peygamberimiz, 621 yılında Mekke’ye gelen Medineli
on iki kişilik bir grupla yine “Akabe” denilen yerde gizlice
buluştu. Bu grup, Peygamberimize biat ederek bağlılık sözü
verdi. Bu olay, İslam tarihinde “1. Akabe Biatı” olarak anılır.
Peygamberimiz, Medinelilere İslam’ı öğretmek üzere Musab
bin Umeyr’i görevlendirdi.18
M. 622- 2. Akabe Biatı gerçekleşti.
AÇIKLAYALIM
Hicret
Mekke’yle Medine arası yollar,
Çizik çizik, hasret yarası yollar.
Vardığı her nokta yine başlangıç,
Gitgide Allah’a varası yollar,
Mekke’yle Medine arası yollar.
**
Bu çıplak yollarda ne in, ne de cin,
Yalnız iki çift nurdan güvercin.
Bunlar iki dostun ayakları ki
Yolları göklere bağlayan perçin.
Bu çıplak yollarda ne in, ne de cin.
**
622 yılının hac mevsiminde Musab bin Umeyr’in öncülüğünde Medine’den Mekke’ye gelen yetmiş beş Medineli,
Akabe’de Peygamberimizle buluşarak ona bağlılık sözü verdiler. Ardından da Peygamber Efendimizi Medine’ye davet
ettiler. Bu mutabakata “2. Akabe Biatı” denildi. Söz konusu
biattan üç ay sonra Peygamberimiz Medine’ye hicret etti.
Hicrete izin veren ayetin gelmesiyle Müslümanlar fert
fert ve gruplar hâlinde Medine’ye hicret etmeye başladılar.
Hicret, yurt dışında aranan destek,
Dava sahibine öz yurdu köstek.
Merkezi dışardan sarmaktır murad,
Merkezin çevreden fethidir istek.
Hicret, yurt dışında aranan destek.
Necip Fazıl KISAKÜREK,
Esselam, s. 71.
Yukarıdaki şiirde hangi konulara
değinilmiştir? Açıklayınız.
bİlgİ kutusu
Medineli Müslümanlar, 1. Akabe Biatı’nda Hz. Peygambere;
hiçbir şeyi Allah’a ortak koşmayacaklarına,
hırsızlık ve zina yapmayacaklarına,
çocukları öldürmeyeceklerine,
iftira etmeyeceklerine ve
emirlerine uyacaklarına dair söz verdiler.
18 Osman Keskioğlu, Siyer-i Nebi, s. 71.
18
HZ. MUHAMMED’İN HAYAT HİKÂYESİNİ HATIRLAYALIM
M. 622- Hz. Peygamber Kuba Mescidi’ni
yaptırdı, Ranuna Vadisi’nde ilk cuma namazını kıldırdı.
Müşriklerin baskı ve saldırıları Müslümanlara Mekke’de yaşama hakkı tanımıyordu.
Müşrikler, Darü’n-Nedve’de toplanıp Peygamberimizi öldürme kararı almışlardı. Bu durum Peygamberimize Cebrail tarafından haber
verildi ve hicrete hazırlanması emredildi. Hz.
Ebu Bekir’le birlikte hicret etme kararı alan
Peygamberimiz, Hz. Ali’ye, “Bu gece gidiyorum. Sen benim yatağımda yat. Üzerini
ört ki müşrikler yatakta benim yattığımı
zannetsinler. Şu emanetleri de sahiplerine
teslim et ve birkaç gün sonra sen de gel.”19
diyerek emanetleri teslim etme görevini verdi.
Ardından Hz. Ebu Bekir ile beraber yola çıktı.
Kûba Mescidi - Medine
Durumu anlayan Müşrikler, Peygamberimizi
bulanlara ödül vadettiler. Peygamberimiz ve Hz. Ebu Bekir Sevr Mağarası’na gizlenmişlerdi. Müşrikler
mağaranın önüne kadar geldiler. Ancak mağaranın ağzının örümcek ağıyla örülmüş olduğunu görünce geri
döndüler.
Peygamberimiz ve Hz. Ebu Bekir, Sevr Mağarası’nda ortam sakinleşinceye kadar bir süre kaldılar. Bir
hafta sonra Medine’ye bir saatlik mesafede bulunan Kuba denen yere ulaştılar. Hz. Ali de onlara yetişti.
Medinenin ileri gelenlerinden bir kısım insan bu bölgede yaşıyordu. Peygamberimiz Kuba’da bir mescit
inşa etti. Sonra Beni Salim yurduna (Ranuna Vadisi) geldiklerinde öğle vakti olmuştu. Peygamberimiz
cuma namazının farz kılındığını bildirdi ve ilk cuma namazını kıldılar.
4. Hz. Muhammed’in Medine Dönemi ve Vefatı
M. 1/62220-Hz. Peygamber (12 Rebiülevvel / 24 Eylül) Medine’ye ulaştı ve Ebu Eyyub el-Ensari’nin
evine yerleşti.
Hz. Peygamberin Mekke’den yola çıktığı Medine’de çoktan duyulmuştu. İnsanlar onu karşılamak için
her sabah yolunu gözlüyordu. Onun geldiğini gören çocuk, genç, yaşlı herkes sevince boğuldu.
19 İrfan Yücel, Peygamberimizin Hayatı, s. 92.
20 İlk rakam (1) hicri, ikinci (622) ise miladi yılı göstermektedir.
19
1. ÜNİTE
Medineli Müslümanların her biri Allah Resulünü misafir etmek istiyordu. Fakat Peygamber, devesinin kendi hâline bırakılmasını istedi. Deve nerede durursa orada konaklayacaktı. Nihayet deve iki yetim çocuğun arsasında durdu. Oraya evi en yakın
olan Ebu Eyyub el- Ensari, Peygamberimizi misafir etti. Mescit
inşa edilinceye kadar orada kaldı. Eski ismi Yesrip olan bu şehre hicretten sonra nurlanmış şehir anlamına gelen Medinetü’lMünevvere denildi.
M. 1/622- Mescid-i Nebi’nin yapımına (Rebiülevvel/Eylül)
başlandı.
Sevgili Peygamberimiz Medine’ye vardıktan hemen sonra bir
mescit inşasına başladı. Burada Peygamberimiz de dâhil olmak
üzere bütün Müslümanlar çalıştı. Mescid-i Nebi’nin bitişiğinde
“suffa” adı verilen üzeri hurma dallarıyla örtülü gölgelikler yapıldı. Kimsesi olmayan, bekâr ve ihtiyaç sahibi Müslümanlar suffada kalıyordu.
Mescid-i Nebi - Medine
İnşaatın bitmesinden sonra Peygamberimiz, mescidin bir bölümünde kendisine tahsis edilen odaya geçti.
M. 1/622- Namaza çağrı için ezan uygulamasına başlandı.
Mescidin yapılmasından sonra Müslümanları namaza çağırmak için bir işaret gerekiyordu. Sahabeler
arasında istişare yapıldı ve farklı görüşler ileri sürüldü. Bu sırada Abdullah bin Zeyd namaza davet şekli
olan ezanı rüyasında gördüğünü söyledi. Hz. Ömer de ona benzer bir rüya görmüştü. Bunun üzerine ezan
Bilal’e öğretildi ve ilk ezanı Hz. Bilal okudu.
M. 1/623Müslümanlar arasında kardeşlik
bİlİYOR MuYDuNuZ?
(muahat) oluşturuldu.
Mekkeli Müslümanlar hicret sırasında yerini,
yurdunu, malını, mülkünü bırakıp dinleri uğruna
Medine’ye gelmişlerdi. Hz. Peygamber (s.a.v.), muhacirlerin barınma, yeme-içme ve iş gibi ihtiyaçlarını
karşılamak için önce ensar ile muhacirleri kardeş ilan
etti. Ardından muhacir aileleri, ensar ailelerinin yanına, bekâr Müslümanları da suffa yapılıncaya kadar
müsait olan ailelere misafir olarak yerleştirdi.
Hicretten sonra Peygamberimiz, Sa’d bin
Rabia ve Abdurrahman İbn Avf’ı kardeş yapmıştı. Sa’d, malının yarısını teklif ettiyse de
Abdurrahman, “Allah malına bereket versin,
sen bana çarşı pazarın yolunu göster.” dedi. Abdurrahman ticaret yaptı ve bir süre sonra zengin
oldu. Öyle ki yedi yüz develik kervana sahip
oldu. Bu zenginliğini de İslam yolunda harcadı.
İbn Sa’d, Tabakat, C 3, s. 125.
M. 1/623- Medine Sözleşmesi imzalandı.
Peygamberimiz, Medine’de yaşayan farklı kabilelerle barış içinde yaşamak için yazılı bir antlaşma yaptı. İslam tarihinde “Medine Sözleşmesi” olarak da bilinen bu antlaşma aynı zamanda Medine’de kurulan
İslam devletinin anayasası niteliğindeydi. Bu anayasada Medine’de yaşayan farklı inanç gruplarının hakları
ve sorumlulukları belirlenerek güvence altına alındı.
20
HZ. MUHAMMED’İN HAYAT HİKÂYESİNİ HATIRLAYALIM
M. 1/623-Savaşa izin verildi.
M. 2/623- Hz. Peygamber ilk kez aşure orucu(10 Muharrem/14 Temmuz) tuttu ve Müslümanlara da
tutmalarını tavsiye etti.
Hz. Muhammed (s.a.v.) Medine’ye hicret ettikten sonra muharrem ayının onuna rastlayan Aşure gününde
Yahudilerin oruç tuttuklarını gördü. Peygamberimiz bunun sebebini Yahudilere sorduğunda onlar, “Aşure
günü büyük bir gündür. Allah bu günde Hz. Musa’yı ve kavmini Firavun’dan kurtardı. Firavun ve ordusunu
bu günde sulara gömdü. Bu sebeple Hz. Musa, Allah’a şükretmek için bu günü oruçla geçirdi. Biz de bunun
için Aşure günü oruç tutuyoruz,” dediler.
Allah Resulü, “Biz Hz. Musa’ya sizden daha yakınız ve onun dostuyuz.” buyurdu. Ardından Aşure günü
oruç tuttu ve müminlere de tutmalarını tavsiye etti. Bazı sahabeler, “Ey Allah’ın Resulü! Şüphesiz bugün Yahudiler ve Hristiyanlarca kutsal kabul edilen bir gündür.” deyince Allah’ın Resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Onlara
benzememek için gelecek sene inşallah onuncu gün ile birlikte dokuzuncu günü de oruç tutarız.”21
M. 2/624- Orucun farz kılınması (Şaban/Şubat)
Hicret’in ikinci yılının şaban ayında, ramazan ayında oruç tutmak farz kılındı.22
M. 2/624- Teravih namazının kılınmaya başlanması (1 Ramazan/26 Şubat)
M. 2/624- Bedir Savaşı (17 Ramazan/13 Mart)
Mekkeli müşrikler, Müslümanların Mekke’de bırakmak zorunda kaldıkları mallarını yağmalıyor, arazi ve
evlerine el koyuyorlardı. Bir taraftan da Medine’yi işgal edip Hz. Peygamberi öldürmek ve İslam’ı ortadan
kaldırmak için hazırlık yapıyorlardı. Bu amaçla Ebu Süfyan, Suriye’ye büyük bir ticaret kervanı ile gitmişti.
Bu ticaretten elde edilecek gelirle askerler donatılacaktı. Bu sebeple Bedir Savaşı çıktı. 624 yılında yapılan
Bedir Savaşı, Müslümanlarla müşrikler arasında yapılan ilk savaştır. Bu savaşı Müslümanlar kazandı. Peygamber Efendimiz, savaşta ele geçirilen esirlerden fidye ödeyemeyenlerin, on Müslümana okuma yazma öğretmeleri karşılığında serbest bırakılacaklarını ilan etti. Sonuç olarak Bedir Savaşı Müslümanların itibarının
artmasına vesile oldu.
M. 2/624- İlk kez bayram namazı kılındı ve Ramazan Bayramı kutlandı (1 Şevval/27 Mart).
M. 2/624- Hz. Peygamber Hz. Aişe ile evlendi.
M. 2/624- Benu Kaynuka Savaşı
M. 2/624- Hz. Ali ile Fatıma evlendi.
Peygamberimizin nesli, küçük kızı Hz. Fatıma ile devam etmiştir.
Yüzü nurlu, beyaz ve aydınlık olduğu için ona Fatımatü’z-Zehra deniliyordu. İffet ve hayâsından dolayı da Betül adını almıştı.
Medine’ye hicretten bir müddet sonra Hz. Ali, Hz. Fatıma’yı babasından istedi. Hz. Peygamber (s.a.v.), kızının da onayını alarak onu
Hicret’in ikinci yılında Hz. Ali (r.a.) ile evlendirdi. Bu evlilikten Sevgili
Peygamberimizin “cennet çiçeklerim” dediği Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin dünyaya geldi. Daha sonraki yıllarda Ümmü Gülsüm, Zeynep ve
Muhsin adlı çocukları oldu.
21 Tirmizi, Savm, 50.
22 Bakara suresi, 183-184. ayetler.
21
Hz. Ali, Hz. Fatıma
1. ÜNİTE
M. 2/624- İlk kez Kurban Bayramı kutlandı. (10 Zilhicce/3 Haziran)
Hicret’in ikinci yılında zilhiccenin onuncu günü Kurban Bayramı namazı kılındı, kurban kesildi ve
bayram yapıldı. Peygamberimiz de bizzat kurban kesti.23
M. 3/624- Hz. Osman ile Ümmü Gülsüm evlendi.
M. 3/625- Hz. Hasan doğdu.
M. 3/625- Uhut Savaşı (7 Şevval/23 Mart)
Mekkeli müşrikler, Bedir’deki
mağlubiyetin intikamını almak için
lİstElEYElİM
Medine’ye saldırmak üzere harekete
geçmişlerdi. Peygamberimiz bin kişiden oluşan bir orduyla Medine’den
Uhut Savaşı’ndan ne gibi dersler çıkarabiliriz? Listeleyiniz.
yola çıktı. Ancak yarı yolda Abdullah
……………………………………….
bin Übey’in liderliğindeki üç yüz ka……………………………………….
dar münafık ordudan ayrıldı. Müslü……………………………………….
manlar, Uhut’a vardıklarında düşman
……………………………………….
gelmişti. Elli okçuyu stratejik bir yere
yerleştiren Efendimiz, onlara burayı
terk etmemelerini sıkı sıkıya tembih
etti. Savaş, başta Müslümanların lehine devam ederken elli okçunun savaşın bittiği zannıyla bölgeyi terk
etmesi üzerine Müslümanların aleyhine döndü. Bu arada Peygamberimizin şehit olduğu haberi yayıldı. Haberin yalan olduğu anlaşılınca Müslümanlar tekrar toparlandılar ve Peygamberimizi korumak için etrafında
kenetlendiler. Müşrikler de üstünlük kendilerinde olduğu hâlde savaşa devam etmeye cesaret edemediler
ve Uhut’tan ayrıldılar.
M. 4/625- Beni Nadir Savaşı (18 Rebiülevvel/28 Ağustos)
M. 4/626- Hz. Hüseyin doğdu (5 Şaban/10 Ocak).
M. 5/627- Hendek (Ahzab) Savaşı (Zilkade/Nisan)
Uhut Savaşı’ndan sonra Medine’den sürülen Yahudiler diğer kabileleri kışkırtarak onları MüslümanPAYlAŞAlIM
lara karşı savaşa ikna ettiler. Yaklaşık on bin kişilik
bir düşman ordusu çok geçmeden Medine’ye doğru
ilerlemeye başladı. İranlı olan Selman isimli sahaHendek Savaşı ile ilgili Ahzab suresindeki böbinin teklifi ile Medine’nin etrafına hendekler kazıllümü Kur’an-ı Kerim mealinden okuyarak öğrendiklerinizi arkadaşlarınızla paylaşınız.
dı. Yahudilerle ittifak eden Mekke ordusunun amacı
Medine’yi işgal ederek Hz. Peygamberi ve Müslümanları ortadan kaldırmaktı. Ancak Müslümanların
cesur direnişi ve çıkan kuvvetli bir fırtına sonucu
Mekke ordusu geri dönmek zorunda kaldı. Hendek Savaşı, Mekkelilerin her türlü saldırganlığının sonu
oldu. Artık bundan sonra Mekkeli müşrikler Medine’ye bir daha saldırma cesareti bulamadı.
23 Müslim Kasame, 30.
22
HZ. MUHAMMED’İN HAYAT HİKÂYESİNİ HATIRLAYALIM
M. 6/628- Rıdvan Biatı yapıldı.
Hz. Peygamber (s.a.v.) ashabıyla birlikte 628 yılında Kâbe’yi ziyaret etmek niyetiyle Medine’den yola çıktı. Hudeybiye denen yere vardıklarında Mekkeli müşriklerle
Peygamberimiz arasında elçiler vasıtasıyla
görüşmeler başladı. Peygamberimiz, Müslümanların maksadını bildirmek üzere Hz.
Osman’ı müşriklere elçi olarak gönderdi. Müşrikler Hz. Osman’ı alıkoyarak geri
göndermediler. Bu durum Peygamberimize
“Osman öldürüldü.” şeklinde haber verildi.
Bunun üzerine Peygamberimiz, Müslümanlardan Allah ve Resulü yolunda canlarını
feda edinceye kadar savaşacaklarına dair
biat aldı. Buna Rıdvan Biatı denildi. Allah,
Peygamberimizin yazdırdığı mektuplardan bir örnek
biat eden bu Müslümanlardan razı olduğunu
Kur’an’da şöyle beyan eder: “Gerçekten
Allah, (Hudeybiye’de) o ağacın altında sana biat ettikleri zaman müminlerden razı oldu. Onların
kalplerindeki ihlası bildiği için üzerlerine huzur ve güven indirdi. Onları hemen yakında gerçekleşen
bir zaferle ve alacakları birçok ganimetle mükâfatlandırdı. Allah aziz ve hakimdir (mutlak galiptir,
tam hüküm ve hikmet sahibidir).”24
Biat haberi müşrikler tarafından duyulunca üç gün yanlarında alıkoydukları Hz. Osman’ı serbest bıraktılar. Ardından Mekkeli müşriklerle Müslümanlar arasında Hudeybiye Antlaşması yapıldı.
Hudeybiye Antlaşması’ndan sonra bir barış ve güven ortamı oluştu. Bu barış ortamını değerlendiren Hz.
Peygamber Bizans’a, Habeşistan’a, İran’a ve daha birçok yere elçilerle İslam’a davet mektupları gönderdi.
M. 7/628- Hayber Savaşı (Muharrem/Mayıs)
Hayber Yahudileri, Peygamber ve İslam aleyhine çeşitli iftiralar atmaya ve propaganda yapmaya devam
ediyorlardı. Bir taraftan Yahudilerin reisi Yesir, Medine’ye saldırmak için bir plan hazırlığı içindeydi. Hz.
Peygamber bir elçi göndererek anlaşma teklifinde bulundu fakat Yahudiler buna yanaşmadılar. Ayrıca Hayber, Müslümanların ticaret yolları üzerinde bulunuyordu. Bütün bu sebeplerden dolayı Hayber’in alınması
gerekiyordu. Müslümanlar 628 yılında burayı da fethetti ve Hayber zaferiyle Hicaz bölgesinde Müslümanların güvenliği sağlanmış oldu.
M. 7/629- Müslümanlar ilk kez umre yaptılar.
Hicret’in altıncı yılı müşriklerin engel olması yüzünden gerçekleştirilemeyen umre ziyareti 629 yılında
yapıldı. Hudeybiye Antlaşması’nın üzerinden bir yıl geçtikten sonra antlaşma şartlarında Müslümanlara
tanınan hakka dayanarak bu umre gerçekleştirildi.
M. 8/629-Halid bin Velid ve Amr bin Âs Müslüman oldu.
24 Fetih suresi, 18,19. ayetler.
23
1. ÜNİTE
M. 8/629-Mute Savaşı
KONUŞALIM
(Cemaziyelevvel/Eylül)
Gassanilerin lideri Şurahbil, Peygamberimizin kendisine gönderdiği elçi Haris’i öldürtmüştü. Bunun üzerine
Peygamberimiz, Zeyd bin Harise’nin komutasında üç bin
kişilik bir kuvvet hazırladı. Mute’de İslam ordusunun komutanlarından Zeyd bin Harise, Hz. Cafer ve Abdullah bin
Revaha şehit oldu. Sonra Halid bin Velid komutayı aldı.
Halid’in askeri mahareti sayesinde İslam ordusu fazla kayıp vermeden geri döndü. Mute Savaşı, Bizanslı Hristiyanlarla yapılan ilk savaş olarak tarihe geçti.
M. 8/630-Mekke’nin Fethi (20 Ramazan/11 Ocak)
Hudeybiye Antlaşması Mekkeli müşrikler ve müttefikleri tarafından 630 yılında ihlal edildi. Peygamberimiz
bunun üzerine sahabeleriyle birlikte yola çıktı. Müslümanlar, 622 yılında zorunlu olarak ayrıldıkları bu şehre
barış içinde girdiler. Sekiz yıl önce terk ettikleri mahalle
ve evlerini gezerek hasret giderdiler. Peygamberimizin
emriyle Kâbe, putlardan temizlendi. Peygamberimiz yaklaşık üç hafta Mekke’de kaldı.
M. 8/630- Huneyn Savaşı (11 Şevval/1 Şubat)
Mute
…
Zeyd, Abdullah, Cafer şehit,
Üç kumandan teker teker…
Birbirine girdi asker;
Başbuğ Halid bin Velid;
Zeyd, Abdullah, Cafer şehit.
**
Uçan şehit Cafer Tayyar,
Çifte kola çifte kanat…
Al renginle göğü kanat!
Kahraman yok sana ayar.
Uçan şehit Cafer Tayyar!
**
Halid, Halid, örnek başbuğ,
Değiştirdi iki yanı,
Köstekledi sert düşmanı,
Döndü, hilal elinde tuğ…
Halid, Halid, örnek başbuğ.
…
Necip Fazıl KISAKÜREK,
Esselam, s. 96.
Mekke’nin fethi, diğer Arap kabileleri üzerinde bir
endişe oluşturdu. Onlardan biri olan Hevazin kabilesi büyük bir ordu hazırlıyordu. Bu haberi alan Peygamberimiz
Yukarıdaki şiirde Mute Savaşı ile
hemen Huneyn’e doğru hareket etti. Ordunun kalabalık
ilgili nelerden bahsedilmiştir? Arkadaşlarınızla konuşunuz.
olması bazı Müslümanlarda gurur ve üstünlük duygusuna
neden oldu. Bu kadar kalabalık orduyu kimsenin yenemeyeceğini düşünüyorlardı. Huneyn’e vardıklarında düşmanın kurduğu pusu nedeniyle orduda büyük bir panik yaşandı. Daha sonra toparlanan ordu, Hevazinlileri mağlup etti. Kaçan düşman askerleri Taif Kalesi’ne
sığındılar. Peygamberimiz, kaleyi kuşattı ancak kuşatmanın uzun sürmesi üzerine bir müddet sonra geri
döndüler.
bEYİN FIRtINAsI YAPAlIM
Müslümanlar Mekke’den neden ve nasıl ayrılmışlardı,
sonra niçin ve nasıl geri döndüler? Tartışınız.
24
HZ. MUHAMMED’İN HAYAT HİKÂYESİNİ HATIRLAYALIM
M. 8/630- Hz. Peygamberin oğlu İbrahim doğdu (Zilhicce/MartNisan).
M. 11/632- Hz. Peygamber ateşli bir hastalığa yakalandı
(27 Safer/24 Mayıs Pazar).
Peygamberimiz hac ibadetini yerine getirdikten sonra Medine’ye
dönmüştü. Altmış üç yaşına gelen Sevgili Peygamberimiz, o günlerde
ölüm vaktinin geldiğini hisseder gibiydi. Nesi varsa hepsini sadaka olarak dağıtıyordu. Mayıs ayının son günlerindeyken hastalanmıştı. Ashabının üzüntü ve telaşını hisseden Allah Resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Çok üzüldüğünüzü ve endişelendiğinizi görüyorum. Şunu unutmayınız ki ben de bir insanım ve her insan gibi bir gün Rabb’ime
kavuşacağım. Ama bir gün gelecek sizinle cennette Kevser havuzunun başında buluşacağız.”25 Peygamberimiz (s.a.v.) ashabını teselli
ettikten sonra onlardan helallik isteyerek şöyle buyurdu: “Ashabım!
Sizden kimin bende hakkı varsa gelsin alsın…”26
Peygamberimizin hastalığı ağırlaşmıştı, mescide gidemiyordu. Namazları kıldırması için Hz. Ebu
Bekir’i görevlendirmişti.
M. 11/632- Hz. Peygamberin Vefatı (13 Rebiülevvel/8 Haziran Pazartesi)
8 Haziran 632 tarihinde pazartesi günü Allah Resulünün hastalığı iyice arttı. Bir süre hareketsiz kaldıktan sonra sağ elinin işaret parmağını kaldırarak “Yüce Rabb’ime kavuşmayı istiyorum.” dedi. Kısa bir
zaman sonra da yüzünde tatlı bir tebessümle ruhunu teslim etti.
M. 11/632- Hz. Peygamberin defnedilmesi (14 Rebiülevvel/9 Haziran Salı)
Peygamberimizin vefatı sahabeler arasında büyük bir üzüntüye neden oldu. Bazıları onun vefatına inanmak istemediler. Hz. Ebu Bekir (r.a.) sahabelere teskin edici bir konuşma yaptı. Hz. Ali, Hz. Abbas, oğlu
Fadl, kölesi Şükran, Peygamberimizi yıkadı ve kefenlediler. Ardından cenaze namazı kılındı. Peygamberimizin Ravza-i Mutahhara olarak adlandırılan kabri, bugün Medine’de Mescid-i Nebi’nin içindedir.
“Mescid-i Nebi”
25 Osman Keskioğlu, Siyer-i Nebi, s. 144.
26 İbn Sa’d, Tabakat, C 2, s. 255.
25
1. ÜNİTE
ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM
A. Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız.
1. Peygamberimizin doğduğu çevrenin dinî, sosyal ve ekonomik yönünü anlatınız.
2. Peygamberimizin çocukluğu hakkında bilgi veriniz.
3. Peygamberimizin gençliği hakkında bilgi veriniz.
4. Peygamberimiz Medine’ye hicretten sonra İslam’ı yaymak için ne gibi çalışmalar yapmıştır?
B. Aşağıdaki çoktan seçmeli soruları cevaplayınız.
1. Aşağıdakilerden hangileri Mekke Dönemi’nde gerçeklemiştir?
I. Müslümanlar işkenceye uğradı.
II. Habeşistan’a hicret edildi.
III. Hudeybiye Antlaşması yapıldı.
IV. İkinci Akabe Biatı yapıldı.
A) I-II-IV
B) II-III-IV
C) III-IV
D) I-II-III
E) I-IV
2. Medine’ye hicret aşağıdaki tarihlerden hangisinde gerçekleşmiştir?
A) 610
B) 622
C) 624
D) 628
E) 632
3. Aşağıdakilerden hangisi Hz. Muhammed’in doğduğu Mekke’nin özelliklerinden biri değildir?
I. Putlara tapan insanlar vardı.
II. Kadına değer verilirdi.
III. Ticaret gelişmişti.
IV. Kölelik yaygındı.
V. Yıldızlara ve ateşe tapanlar vardı.
A) I
B) III
C) II
D) IV
26
E) V
HZ. MUHAMMED’İN HAYAT HİKÂYESİNİ HATIRLAYALIM
4. Aşağıda verilen ifadelerden hangileri doğrudur?
I. 2. Akabe Biatı Mekke Dönemi’nde gerçekleşmiştir.
II. İlk cuma namazı Taif’te kılınmıştır.
III. Bedir Savaşı’nı müşrikler kazanmıştır.
IV. Hz. Muhammed çocukluğunda da Medine’ye gitmiştir.
A) I-II
B) III-IV
C) I-IV
D) III-II
E) II-IV
C. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri verilen kelimelerden uygun olanları ile doldurunuz.
(akraba, davet, Ficar, hak, gurur)
1. Huneyn Savaşı’nda askerlerin kalabalık olması bazı Müslümanlarda …………. ve üstünlük duygusuna neden oldu.
2. Peygamberimiz çeşitli yerlere İslam’a……………. mektupları gönderdi.
3. “(Ey Resulüm) Sen önce en yakın …………ve hısımlarını uyar.” (Şuarâ suresi, 214. ayet.)
4. Haram aylarda yapılan savaşlara………….Savaşı denir.
Ç. Aşağıdaki bilgilerin doğrularını ‘‘D’’ yanlışlarını ‘‘Y’’ ile işaretleyiniz.
(…) Peygamberimiz İslam’ı Mekke’de üç yıl gizli bir şekilde anlattı.
(…) Hz. Ali ile Hz. Fatıma Mekke’de evlendiler.
(…) Peygamberimiz evlendiğinde Hz. Hatice’nin evine yerleşti.
(…) Oruç hicretten önce farz kılınmıştı.
27
1. ÜNİTE
D. Aşağıda verilen kelimeleri tablo içinden bularak anlamlı bir cümlede kullanınız.
HZ. MUHAMMED - ÂMİNE - ABDULLAH - HALİME - ABDÜLMUTTALİP - EBU TALİP - ALİFATIMA - HASAN - HÜSEYİN - MEDİNE - HİCRET - KÛBA - HİRA - MESCİD-İ NEBİ - EZAN NAMAZ - ORUÇ - KUR’AN - HATİCE - UHUT - ENSAR
A
E
N
K
H
A
S
A
N
S
O
N
K
B
Z
A
U
Z
L
B
İ
M
İ
L
L
A
D
A
M
R
M
İ
F
A
T
I
M
A
L
U
N
A
A
U
H
U
T
İ
B
R
E
E
L
E
Z
N
H
Ü
S
E
Y
İ
N
İ
B
L
A
L
E
Â
M
İ
N
E
H
A
T
U
A
L
L
A
M
U
T
L
U
B
U
O
T
H
A
L
İ
M
E
M
E
D
İ
N
E
A
Y
İ
L
H
E
H
A
T
İ
C
E
N
L
S
A
M
E
D
İ
K
İ
Y
U
A
H
İ
A
B
D
U
L
M
Û
T
T
A
L
İ
P
A
H
K
A
K
Ş
B
İ
İ
N
T
R
İ
H
İ
C
R
E
T
A
N
N
A
I
A
B
K
U
L
Y
A
B
Z
Ö
M
E
R
K
E
E
N
S
A
R
O
R
U
Ç
U
T
U
K
M
E
S
C
İ
D
İ
N
E
B
İ
L
E
28
2. ÜNİTE
EKONOMİK HAYAT
ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM
1. Helal kazanç ifadesinden ne anlıyorsunuz? Büyüklerinizle konuşunuz.
2. Emek harcadığınız bir işin sonunda hak ettiğiniz karşılığı alamadığınız zaman neler
düşünürsünüz?
3. Alışverişte dürüst olmanın göstergelerinden birkaç tanesini söyleyiniz.
4. Sizce bir işi iyi yapmak ne demektir? Görüşlerinizi belirtiniz.
29
2. ÜNİTE
1. Helal Kazanç ve Alın Teri
Bir gün Peygamberimizin huzuruna gelen bir adam, ondan yiyecek bir şeyler istemişti. Kendisinden
isteyenleri boş çevirmeyen Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu kez öyle yapmadı. Adama, “Senin evinde
hiç eşya var mı?” diye sordu. Adam, “Birkaç parça eşyamız var, ya Resulallah.” dedi. Bunun üzerine
Peygamberimiz, adama “Onlardan iki
tanesini getir.” dedi. Adam evine giBULALIM
derek istenilen eşyaları getirince Peygamberimiz orada bulunanlara, “Bunları
Rızık kapısı kapalıdır, onun kilitleri vardır.
kim satın alır?” diye sordu.
O kilidin anahtarı, bizim çalışmamızdır.
Sahabelerden biri eşyaları satın aldı.
Peygamberimiz bu parayı alıp adama
verdi ve şunları söyledi: “Bu paranın bir
kısmıyla ailene yiyecek al, kalanıyla da
bir balta al ve bana getir.”
Mevlânâ
Abdülbaki GÖLPINARLI,
Mesnevi Şerhi, C 5, s.2393-2395.
Yukarıdaki dizelerde verilmek istenen mesajı bulunuz.
Adam, bir süre sonra elinde bir baltayla Hz. Peygamberin huzuruna geldi. Peygamberimiz baltaya bir
sap takarak onu adama verdi ve şöyle buyurdu: “Haydi, bununla kurumuş ağaçları kes ve onları odun
olarak sat. On beş gün çalış ve yanıma gel.”
Adam on beş gün çalıştıktan sonra Peygamberimizin yanına geldi. Kazandığı para ile kendisi, eşi ve
çocuklarına elbise ve yiyecek almıştı. Sevgili Peygamberimiz bu duruma çok sevindi ve şöyle buyurdu:
“Kıyamet gününde dilenciliğin, alnında kara bir leke olarak görünmesindense çalışarak rızkını kazanman senin için daha hayırlıdır.”1
Yukarıda anlatılan olay, Sevgili Peygamberimizin başkalarına yük olmadan helal rızık kazanmak için
çalışmaya verdiği önemi gösterir. Çünkü İslam’a göre tüm canlıların rızkını veren Allah’tır.2 Ancak kişinin
1 Ebu Davut, Zekât, 26; İbn Mace, Ticaret, 25.
2 Zâriyât suresi, 58. ayet.
30
EKONOMİK HAYAT
rızkını kazanabilmesi için çalışması ve emek harcaması gerekir. Allah Teâlâ, hiçbir çalışmanın karşılıksız
kalmayacağını Kur’an-ı Kerim’de şöyle açıklar: “İnsan için ancak çalışmasının karşılığı vardır. Çalışmasının karşılığını da mutlaka alacaktır.”3 Bir başka ayette ise rızkı helal yollardan kazanmak gerektiğini şöyle ifade eder: “Ey iman edenler, mallarınızı aranızda haksız yollarla yemeyin...”4
bİlgİ kutusu
Bütün peygamberler, rızıklarını helal
yollardan kazanmak için emek harcamışlardır. Örneğin Sevgili Peygamberimiz
Hz. Muhammed (s.a.v.) tüccar, Hz. İdris
terzi, Hz. Davut demirci ve Hz. Zekeriya marangoz idi. Bu hususta Peygamberimiz şöyle buyururdu: “Hiçbir kimse
kendi elinin emeğinden daha hayırlı
bir lokma yememiştir. Allah’ın peygamberi Davut (a.s.) da kendi elinin
emeğiyle kazandığını yerdi.”
Buhari, Büyu, 15.
Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.), “…İnsanlara yük olmayınız.”5 buyurarak çalışıp rızkımızı kazanmamızı tavsiye ederdi. Ancak rızık peşinde koşarken Allah’ın koyduğu helal-haram sınırlarına
uymamız gerektiğini de öğütlerdi. Nitekim bir hadiste bizlere şu tavsiyede bulunur: “Ey insanlar! Allah’a
karşı gelmekten sakının ve haddi aşmayın. Zira hiç kimse Allah’ın verdiği rızkı-geç de olsa-elde etmeden ölmez. Öyleyse Allah’tan korkun, gayrimeşru yollara sapmayın, helal olanı alın, haramları
terk edin.”6 Buna göre bir Müslüman, Allah’ın bizler için yarattığı çeşit çeşit rızıkları elde etmek için emek
harcamalıdır. Kazanma hırsı ile haram yollara düşmemeli, helal yollardan rızkını temin etmeye çalışmalıdır.
Peygamberimiz, Müslümanların, ailelerinin rızıkları konusunda hassas olmaları gerektiğine inanırdı.
Ailesinin yeme, içme, giyim ve barınma gibi temel ihtiyaçlarını karşılama hususunda özen göstermeyen
kimseleri ise şöyle uyarırdı: “Ailesinin geçimini ihmal etmek, insana günah olarak yeter.”7
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), bir Müslümanın, eş ve çocuklarına helal rızık yedirmesi gerektiğini ifade
ederdi. Bunun aynı zamanda bir ibadet olduğunu ise şöyle açıklardı: “Bir adam, Allah’ın rızasını kazanmak amacıyla ailesinin geçimini sağlarsa harcadıkları onun için birer sadaka olur.”8 Allah Resulü
(s.a.v.) bir gün mescitte Sa’d bin Muaz’la karşılaşmıştı. Onunla tokalaşınca ellerinin nasırlı olduğunu gördü. Ona bunun nedenini sordu. Sa’d bin Muaz (r.a.) ise “Ailemin rızkını kazanmak için çalışıyorum, ellerim
onun için nasır bağladı.” dedi. Bunun üzerine Resul-i Ekrem Efendimiz, Sa’d’ın nasırlı ellerini ashabına
göstererek şöyle buyurdu: “İşte bu eller, Allah’ın sevdiği ellerdir.”9
3
4
5
6
7
8
9
Necm suresi, 39-40. ayetler.
Nisâ suresi, 29. ayet.
Suyuti, Camiu’s-Sağir, C 2, s. 116.
İbn Mace, Ticaret, 2.
Ebu Davut, Zekât, 45.
Buhari, Nefekat 1; Müslim, Zekât 49.
İbn Hacer el-Askalani,, İsabe, C 3, s. 86.
31
2. ÜNİTE
MEsAJ ÇIkARAlIM
“And olsun öyle bir zaman gelecek ki kişi, malını hangi yolla, helal bir yolla mı haram bir yolla mı
aldığına aldırış etmeyecektir.”
Darimi, Sünen, Büyu, 5.
Sizce bu hadiste günümüze yönelik mesajlar nelerdir?
Peygamberimiz, helal yollardan kazandığımız rızkın bereketli, haram yollardan kazandıklarımızın ise
bereketsiz olacağını şöyle açıklar: “Dünya malı tatlı ve çekicidir. Her kim ona karşı kanaatkâr olursa
o, kendisi için hayırlı ve bereketli kılınır. Kim de ona karşı açgözlü olursa kazandığı bereketli olmaz.
O, yediği hâlde doymak bilmeyen kimseye benzer. Veren el, alan elden daima hayırlıdır.”10
Sevgili Peygamberimiz, yiyip içtiğimiz şeylerin helal veya haram olmasının maneviyatımızı etkileyeceği konusunda bizi uyarmıştır. Nitekim Peygamberimiz bir gün sahabelere şu ayetleri okudu: “Temiz olan
şeylerden yiyin, güzel işler yapın. Ben sizin yaptıklarınızı hakkıyla bilirim.”11 “Ey iman edenler! Size
kısmet ettiğimiz rızıkların temiz ve helalinden yiyiniz! Eğer yalnız Allah’a ibadet ediyorsanız, ona
şükrediniz.”12 Ardından da Allah’ın Resulü şöyle buyurdu: “Bir kimse Allah yolunda uzun sefere çıkar.
Saçları dağılmış, toza toprağa bulanmış bir hâlde ellerini kaldırarak ‘Ey Rabb’im! Ey Rabb’im’ diye
dua eder. Hâlbuki yediği haram, içtiği haram, giydiği haram… Haramla beslenen böyle bir kimsenin
duası nasıl kabul olur?”13
NOt EDElİM
Alışverişte helal ve haramlara
uyabilmemiz için dinimizin emir ve
yasaklarını bilmemiz gerekir. Nitekim
Hz. Ömer (r.a.) ticaretle uğraşanların
alışverişle ilgili helal ve haramları öğrenmelerini isterdi.
Tirmizi, Vitr, 21.
Peygamberimiz, Allah’ın haram kıldığı yiyecek ve içeceklerin satışından elde edilen kazancı da haram
görürdü. Nitekim “Allah içkinin içilmesini de satılmasını da haram kılmıştır.”14 buyurarak alkollü içeceklerin satılmasını, satın alınmasını ve içilmesini men etmiştir. Bunun yanı sıra kazancımızı kumar, rüşvet
ve faiz gibi haram yollarda harcamayı da yasaklamıştır.
10
11
12
13
14
Tirmizi, Sıfatü’l-Kıyame, 29.
Müminûn suresi, 51. ayet.
Bakara suresi, 172. ayet.
Müslim, Zekât, 65.
Müslim, Müsakat, 68.
32
EKONOMİK HAYAT
Peygamber Efendimiz, helal kazancın yine helal ve meşru işlerde harcanmasını isterdi. Ona göre bir
Müslüman kazandıklarıyla öncelikle kendisinin ve ailesinin ihtiyaçlarını karşılamalıdır. Bu hususta Peygamberimiz şu müjdeyi verir: “Allah rızasını düşünerek yaptığın harcamalara, hatta yemek yerken
eşine ikram ettiğin lokmalara varıncaya kadar hepsinin mükâfatını alacaksın.”15 Peygamberimiz, helal kazanç ile zekât vermeyi, kurban ve sadaka gibi ibadetlerle ihtiyaç sahiplerine yardımcı olmayı öğütlerdi. Nitekim bir hadiste şöyle buyurmaktadır: “...Kim Müslüman kardeşine yardım eder ve onun ihtiyacını karşılarsa Allah da ona yardım eder. Kim Müslümanın bir sıkıntısını giderirse Allah da kıyamet
gününde onun sıkıntılarından birini giderir...”16
Peygamberimiz, bir Müslümanın malını israf etmesini yasaklamıştır. Bu hususta şöyle buyururdu: “Kibirsiz ve israf etmeden yiyiniz, içiniz, giyininiz ve sadaka veriniz.”17
Dünyada ve ahirette huzurlu
ve mutlu olmanın yollarından biri
de rızkımızı helal yollardan elde
etmektir. Kazancımızın bereketi,
ibadetlerimizin ve dualarımızın
kabulü, rızkımızı hangi yoldan
kazandığımızla yakından ilgilidir.
Bu sebeple her zaman helal kazanç
için çalışmalı, hakkımız olmayan
maldan ve kazançtan ateşten kaçar
gibi uzak durmalıyız.
NOt EDElİM
Peygamberimiz şöyle dua ederdi:
“Allah’ım! Bana helal rızık nasip et, beni haramdan koru.
Beni senden başkasına muhtaç etme!”
Tirmizi, Daavat, 110.
15 Buhari, İman, 41; Müslim, Vasıyyet 5.
16 Buhari, Mezalim, 3; Müslim, Birr, 58.
17 Buhari, Libas,1; Nesai, Zekât, 66.
33
2. ÜNİTE
2. İşini İyi Yapmak
İslam; namaz, oruç, zekât, hac ve kurban gibi ibadetlerimizle birlikte dünyevi işlerimizi de önemseyip
güzel ve sağlam yapmamızı emreder. Allah Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’de “…İşinizi güzel yapın, Allah güzel
iş yapanları sever.”18 buyurur. Sevgili Peygamberimiz de “Şüphesiz Allah güzeldir, güzelliği sever.”19
diyerek Müslümanları güzel ve iyi işler yapmaya teşvik eder. Bunun yanında “Allah her şeyde ihsanı (işi
güzel yapmayı) farz kılmıştır...”20 buyurarak insanın yaptığı her işi sağlam ve güzel yapmasının bir sorumluluk olduğunu belirtir.
Peygamberimiz, her işi Allah’ın kendisini gördüğü bilinciyle yapardı. İşini en doğru ve güzel şekilde
yapmayı ibadet kabul ederdi. Bu şekilde davranmayı da “ihsan” olarak isimlendirirdi. Örneğin bir gün ona
“İhsan nedir?” diye sorulmuştu. Allah Resulü (s.a.v.) ise şu cevabı verdi: “Allah’ı görüyormuş gibi kulluk
etmendir. Her ne kadar sen onu görmesen de o, seni görüyor.”21
İbadetlerini ve işlerini hakkıyla yapan bir insan, hem Allah’a hem de insanlara karşı görevini yerine
getirmiş olur. İşini iyi yapmanın huzur ve mutluluğunu yaşar. Allah’ın hoşnutluğunu ve insanların takdirini
kazanır. Böyle kimselere Sevgili Peygamberimiz şu müjdeyi verir: “Yüce Allah, yaptığınız işi sağlam ve
iyi yapmanızdan hoşnut olur.”22
Hz. Peygamber (s.a.v.) bir işi iyi yapabilmek için o iş ile ilgili bilgi ve beceriye sahip olmak gerektiğine inanırdı. Zira bir iş, ehil olmayan kimselerin eline verildiği zaman kalite ve verim düşer. İnsanlar
arasında anlaşmazlıklar baş gösterir, piyasada güven ve istikrar kaybolur. Sosyal ve ekonomik sıkıntılar
ortaya çıkar. Bu nedenle Peygamberimiz bizleri şöyle uyarır: “İşler ehil olmayan kimselere verildiği
zaman kıyameti bekle.”23
bİlgİ kutusu
Allah rızası için yapılan her türlü iyi, doğru, güzel ve faydalı işe salih amel denir. Namaz,
oruç ve zekât gibi ibadetlerin yanı sıra selamlaşmak, hasta ve akraba ziyareti, ilim öğrenmek,
helal rızık için çalışmak ve muhtaçlara yardım
etmek gibi davranışlar salih amel olarak kabul
edilir. Salih amel işleyen kimselerin mükâfatları
hakkında Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur:
“İman edip iyi işler yapanlara gelince, elbette biz işi iyi yapanların ecrini zayi etmeyiz.”
Kehf suresi, 30. ayet.
18
19
20
21
22
23
Bakara suresi, 195. ayet.
Müslim, İman, 147.
İbn Mace, Zebaih, 3.
Buhari, İman, 37.
Beyhaki, Şuabü’l-İman, C 4, s. 334.
Buhari, Rikak, 35.
34
EKONOMİK HAYAT
Peygamberimiz, bir işi yaparken her türlü hile ve yalandan sakınmayı, verilen sözde durmayı ve insanları yanıltmak için yemin etmekten kaçınmayı tavsiye ederdi. Peygamberimiz (s.a.v.) bu tür hata ve yanlışlardan korunmaları için şu tavsiyede bulunmuştu: “Yaptığınız alışverişinize yalan ve yemin karışabilir.
Bu yüzden ticaretinizi sadaka vermek suretiyle temizleyin.”24
Bir Müslüman yaptığı iş ne olursa olsun her zaman sorumluluk duygusuyla davranmalıdır. Öğrenci,
öğretmen, memur, işçi, işveren, esnaf ve tüccar gibi her kesimden insan, yaptığı işin kendisine verilen bir
emanet olduğunu unutmamalıdır. İşinin hakkını vermeli ve onu güzel yapmalıdır. Peygamberimiz, böyle
davranan kimselerin yaptıklarının Allah katında bir ibadet olarak değerlendirileceğini belirtirdi. Nitekim
o, bu hususta şu örneği vermiştir: “Kendisine verilen bir sadakayı gönül hoşnutluğuyla ve tam olarak
istenilen kişiye teslim eden güvenilir bir Müslüman, sadaka veren hayır sahibi gibidir.”25
Peygamberimiz, hayatı boyunca işini en güzel bir şekilde yapmaya gayret etmiştir. Çok zor zamanlarda
bile bu hassasiyetinden ödün vermemiştir. Örneğin Peygamberimiz oğlu İbrahim’i defnettikten sonra kabirde bir tümsek görünce kabri kazan kişiyi uyararak oranın düzeltilmesini istemişti. Bunun üzerine kabri
kazan kişi, “Ya Resulullah! O, ölüye ne zarar verir ne de fayda!” deyince Kainatın Efendisi (s.a.v.) şöyle
buyurdu: “Evet, o ölüye fayda da vermez zarar da. Ancak, dirinin gözüne zarar verir, rahatsız eder.
Allah, kulunun yaptığı işi mükemmel yapmasını ister.”26
Hz. Peygamberi örnek alan bir kimse, yaptığı işin kendisine verilen bir emanet olduğunu bilmelidir. İşini
yaparken Allah’ın her an kendisini gördüğünün farkında olmalıdır. Örneğin bir öğrenci, derslerini düzenli
olarak takip etmeli ve çalışmalıdır. Öğretmen öğrencilerinin kendisine bir emanet olduğunun bilincinde
olmalıdır. Bir işçi veya memur yaptığı işi kendi işiymiş gibi yapmaya özen göstermelidir.
MEsAJ ÇIkARAlIM
ŞEMSİYE TAMİRCİSİ
Seyyar olarak çalışan bir şemsiye tamircisi, yol kenarına oturmuş şemsiye tamir ediyordu. Şemsiyenin
onarılacak yerlerini dikkatlice ölçüyor, yamayı itina ile yerleştiriyor ve telleri tek tek güçlendirerek işini titizlikle yerine getiriyordu. Onu hayranlıkla seyreden bir genç, yanına yaklaştı ve:
-İşinizi çok dikkatli yapıyorsunuz, dedi. Şemsiye tamircisi elindeki işi bırakmadan:
-Evet, ben her zaman işimi iyi yapmaya çalışırım, diye cevap verdi. Genç ise:
-Ama müşterileriniz işinizi iyi veya kötü yaptığınızı ancak siz gittikten sonra anlayacaklar, dedi. Tamirci
“Haklısınız” deyince genç bu defa:
-Bu tarafa tekrar mı geleceksiniz, diye sordu. Tamirci ise:
-Hayır, diye cevap verdi.
Genç artan bir hayranlık ve merakla tekrar sordu:
- O hâlde niçin bu kadar titizsiniz?
Bu soru karşısında tamirci duraksadı ve şu cümleleri söyledi:
- Her yaptığımızı gören biri var. Ayrıca böyle yaptığım zaman benden sonra buraya gelecek olan başka
tamircinin işi kolaylaşacak. Ben eğer kötü malzeme kullanıp işimi baştan savma yaparsam halk, bunu er ya
da geç anlar. Ondan sonra da buradan geçen tamirciye kimse iş vermez.
Gümüş Kalemler, Ailemizle 52 Derste Ahlak, s. 139.
Yukarıdaki olayda verilmek istenen mesaj nedir?
24 Nesai, Eyman ve Nuzur, 22.
25 Buhari, Zekât, 25.
26 İbn Sa’d, Tabakat, C 1, s. 142.
35
2. ÜNİTE
3. Alışverişte Dürüstlük
Ekonomik hayatta dürüst olmak,
helal kazanç elde etmenin en önemli
şartlarından biridir. Peygamberimiz
Müslümanların her zaman doğruluk
üzere olmalarını isterdi. Nitekim bir
gün ticaretle uğraşan arkadaşlarına şu
müjdeyi verdi: “Dürüst ve güvenilir
tüccar; peygamberler, sıddıklar ve
şehitlerle beraberdir.”27
Helal rızık elde etmenin yolu, haramlardan uzak durarak işini iyi yapmak ve dürüstlükten ayrılmamaktır. Bu
nedenle bir malı satan kimse, müşteriye o mal hakkında doğru bilgi vermeli,
malın kusurunu alıcıdan gizlememelidir. İşini iyi yapan, müşterisine kolaylık gösteren, sözünde duran ve dürüstlükten ayrılmayan bir esnaf veya tüccar, helal rızık kazanmanın huzurunu
hisseder. Böyle bir kişi herkes tarafından sevilir ve itibar görür. Sevgili Peygamberimiz bu tür kimseler için şöyle
dua etmiştir: “Satıcıya, müşteriye ve
hakkını arayana kolaylık gösterene
Allah rahmet etsin.”28
BULALIM
Peygamberimiz (s.a.v.) bir gün Medine’de çarşı esnafını ziyaret ediyordu. Çarşıdaki tüccarlardan biri çuvalın içindeki yaş
buğdayları tartıda daha ağır geldiği için kurutmadan satıyordu.
Peygamberimiz bu buğday çuvalına elini daldırınca buğdayın
altının nemli olduğunu fark etti. Satıcıya, “Bu ıslaklık nedir?”
diye sordu. Satıcı da “Ey Allah’ın Resulü! Yağmur altında kaldı
ve ıslandı.” deyince Peygamberimiz, “O ıslak kısmı insanların
görmesi için ürünün üstüne koysaydın ya. Bizi aldatan bizden değildir.” buyurdu.
Müslim, İman, 164; İbn Mace, Ticaret, 36.
Yukarıda anlatılan olayda verilmek istenen mesajı bulunuz.
Alışverişte dürüst ve kolaylaştırıcı olmak, insanlar arasında iyi münasebetlerin gelişmesini ve yeni arkadaşlıkların kurulmasını sağlar. Bu nedenle Sevgili Peygamberimiz, “Alışveriş yapanlar birbirlerinden
memnun olarak ayrılsınlar.”29 buyurur. Böyle bir davranışın bize neler kazandıracağını ise şöyle açıklar:
“Alışveriş yapanlar bulundukları yerden ayrılmadıkça alışverişten vazgeçmekte serbesttirler. Doğru
konuşur ve sattıkları malın özelliklerini açıkça belirtirlerse alışverişleri hayırlı ve bereketli olur. Eğer
yalan söyler ve mallarının özelliklerini gizlerlerse malın bereketi yok olur gider.”30
Sevgili Peygamberimiz, malını satarken müşteriyi ikna etmek için yemin etmeyi doğru bulmamıştır. Bu
hususta şu uyarıda bulunur: “Malınızı sattığınızda yemin etmekten sakının. Çünkü yemin malınızın
müşterisini çoğaltsa da bereketini azaltır.”31 Hz. Peygamber (s.a.v.) yalan yere yemin etmeyi ise şiddetle
yasaklar. Nitekim bir gün Peygamberimiz şöyle buyurmuştu: “Üç sınıf insan vardır ki kıyamet gününde
Allah, onlarla konuşmaz. Onların yüzlerine bakmaz ve onları temize çıkarmaz. Hem de onlar için
can yakıcı bir azap vardır.” Orada bulunan sahabeler, “Bunlar kimlerdir, Ey Allah’ın Resulü?” diye sordular. Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle cevap verdi: “Elbisesiyle gösteriş yaparak kibirle yürüyen, yaptığı
iyiliği başa kakan ve malını iyi bir fiyata satabilmek için yalan yere yemin eden kimsedir.”32
27
28
29
30
31
32
Tirmizi, Büyu, 4.
Buhari, Büyu, 16; İbn Mace, Ticaret, 28.
Tirmizi, Büyu, 27.
Nesai, Büyu, 4.
İbn Mace, Ticaret, 30.
Müslim, İman, 171;Tirmizi, Büyu, 5.
36
EKONOMİK HAYAT
“...Nerede olursanız olun Allah sizinle beraberdir...” (Hadid suresi, 4. ayet.)
Peygamberimizin öğütlerine uyan bir kişi, ticaret hayatında başarılı ve mutlu olur. Bunun için bir malı
alırken ya da satarken asla doğruluktan ayrılmamalı, her şartta doğruyu söylemeli ve dürüstlüğün en büyük
zenginlik olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız.
lİstElEYElİM
“Kusurunu açıklamadığı bir malı satan bir kimse, daima Allah’ın gazabı altındadır ve melekler
devamlı ona lanet ederler.”
İbn Mace, Ticaret, 45.
“Malı aşırı överek müşteriyi aldatmayın.”
Nesai, Büyu, 21
“Kendisini satıcının vicdanına terk eden müşteriyi aldatarak ondan fazla para almak haramdır.”
Heysemi, Mecmuatü’z-Zevaid, C 4, s. 76.
Yukarıdaki hadislerde Peygamberimiz alışverişte hangi davranışlardan uzak durmamızı istemektedir?
Listeleyiniz.
*Aldatıcı reklam yapmak:
*……………………………………
*……………………………………
*……………………………………..
4. Emeğin Karşılığını Vermek
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir gün halkın işlerini yapması için görevlendirdiği Hz. Ömer’e ücret
vermek istemişti. Ancak Hz. Ömer (r.a.) almak istemedi ve “ Ey Allah’ın Elçisi! Bunu benden daha fakir
birine verin.” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) parayı alması için ısrar etti ve şöyle buyurdu:
“Sen bunu al, ister kendine ayır, istersen sadaka olarak ver.”33 Bu hadiste görüldüğü üzere Peygamber
Efendimiz, insanların emeğine büyük değer verirdi. Çünkü çalışan insan, kendisinin ve çocuklarının rızkını
kazanmakla sorumludur. Yaptığı iş için emek ve zaman harcar, alın teri döker ve helal rızık peşinde koşar.
Bu nedenle onun emeği ve alın teri kutsaldır.
33 Müslim, Zekât, 111.
37
2. ÜNİTE
Peygamberimiz yaptıracağımız bir işin ücretini önceden belirlememizi tavsiye ederdi. Bu nedenle işi
yaptırmadan önce anlaşmak gerekir. Aksi takdirde sonradan anlaşmazlıklar ortaya çıkabilir. Nitekim Peygamberimiz, “Kendisine ücretini bildirmeden kimse işçi çalıştırmasın.”34 buyurarak bizleri uyarmıştır.
Örneğin evimizde veya iş yerimizde bir tadilat yaptıracağımız zaman Peygamberimizin tavsiyesine uyarak
o işin mahiyetini, kullanılacak malzemeyi, işin süresini ve ödenecek miktarı önceden konuşarak belirlemek
gerekir. Bu anlaşmanın, şahitler huzurunda yapılması veya yazılı bir belgeye dönüştürülmesi daha uygun
olur. Böyle bir uygulama sonradan ortaya çıkabilecek anlaşmazlıkların çözümüne yardımcı olur.
Hz. Peygamber (s.a.v.), çalışanların haklarını ödeme hususunda acele edilmesini isterdi. Bu hususta
şöyle buyurur: “İşçinin ücretini alın teri kurumadan veriniz.”35 Peygamberimiz bir başka hadisinde ise
çalışanların hakkını vermeyenlerin karşılaşacağı kötü akıbeti şöyle haber verir: “Allah Teâlâ şöyle buyurdu: ‘Ben kıyamet gününde şu üç kişinin karşısındayım. Benim adıma söz verip sonra ondan dönen
kimse, hür bir insanı köleleştirip ondan menfaat edinen kimse, ücretle tuttuğu işçiyi çalıştırıp işini
yaptıran sonra da emeğini tam olarak vermeyen kimse.’”36
Hz. Peygamber (s.a.v.), yanımızda çalışanlara iyi davranmamızı da öğütler. Zira çalışan bir kimse, helal
rızık için emek harcayan ve bu nedenle saygıya layık olan insandır. Sevgili Peygamberimiz bu hususta
güzel örnekler vermiştir. Bir hadisinde çalışanlara iyi davranmanın mükâfatını şöyle açıklar: “Şu üç şey,
kimde bulunursa Allah o kimseyi himayesi altına alır ve cennetine koyar: Güçsüz ve zayıf insanlara
yumuşak davranmak, anne ve babaya şefkat göstermek, yanında çalışanlara iyi davranmak.”37
34
35
36
37
Nesai, Müzarea, 44.
İbn Mace, Rühun, 4.
Buhari, Büyu, 106; İbn Mace, Ruhun, 4.
Tirmizi, Sıfatü’l-Kıyame, 48.
38
EKONOMİK HAYAT
EMPAtİ YAPAlIM
İYİLİĞİN GÜCÜ
İslam’dan önceki dönemlerde üç arkadaş yolculuğa çıkmışlardı. Akşam olunca geceyi geçirecek bir yer
aramaya başladılar. Sonunda küçük bir mağara bulup içine girdiler. Onlar içeride istirahat ederken dağdan
büyük bir kaya parçası yuvarlanarak mağaranın ağzını kapattı. Kaya büyüktü. Çıkış imkânsız görünüyordu.
Ne yapacaklarını düşündüler. Sonunda birinin aklına bir fikir geldi:
- Arkadaşlar! Herkes hayatında ihlas ve samimiyetle yaptığı bir iyiliği anlatsın ve o iyilik hürmetine bizi
kurtarması için Allah’a dua etsin.
Arkadaşları onun bu fikrini onayladılar ve yaptıkları iyiliği anlatmaya başladılar. Birinci ve ikinci kişi
yaptıkları iyilikleri anlatarak Allah’a dua ettiler. Bunun üzerine kaya biraz açıldı. Ancak çıkmalarına imkân
yoktu. Sıra üçüncü kişiye gelmişti. Bu kişi şunları anlattı:
- Allah’ım! Ben zengin bir kişiydim. Yanımda birçok işçi çalıştırırdım. Ücretlerini de geciktirmez, verirdim. Ancak bir gün işçilerden biri ücretini almadan çekip gitti. Ben de onun hakkı olan parayı onun adına
işlettim. Onunla ticaret yaptım. Aradan uzun zaman geçti, bu para büyük bir servet hâline geldi. Bir gün o işçi
çıkageldi ve bana:
- Eskiden senin yanında çalışmıştım. Ücretimi almadan gitmiştim. Ücretimi istiyorum, dedi. Ben de ona,
- Şu gördüğün develer, koyunlar ve hizmetçiler hepsi senin, dedim. Adam:
- Benimle alay etme, bana ücretimi ver, dedi.
- Alay etmiyorum hepsi senin. Senin adına ticaret yapıp paranı bir servet hâline getirdim. Mallarını götürebilirsin, dedim. Bunun üzerine adam malların hepsini alıp gitti.
Allah’ım! Bunu senin rızan için seni memnun edebilmek amacıyla yaptım. Ne olur bizi buradan kurtar,
diyerek duasını tamamladı. Sonunda çıkışı tıkayan kaya tamamen açıldı ve üç yolcu yürüyerek mağaradan
çıkıp gittiler.
(Uyarlanmıştır.)
Buhari, Enbiya, 53, Edeb, 5; Müslim, Zikir, 100.
Yukarıdaki olayda geçen işverenin yerinde siz olsaydınız ne yapardınız?
39
2. ÜNİTE
5. Ölçü ve Tartıyı Doğru Yapmak
Her gün bir ihtiyacımızı karşılamak için
alışveriş yaparız. Alışverişlerimiz ise çoğunlukla ölçü ve tartı ile olur. Ölçü ve tartıyı doğru yapmak, dürüstlüğün en önemli göstergelerinden biridir. Bu amaçla İslam, ölçü ve tartıda dürüst olmaya büyük önem verir. Peygamberimiz (s.a.v.) Medine’ye hicret ettiğinde esnafın ölçü ve tartıda hassas olmadığını gördü.
Bu duruma üzüldü ve ardından şu ayetler nazil oldu: “İnsanlardan alırken ölçü ve tartının tam olmasını isteyen, ancak satış yaparken noksan tartan hilekârlara yazıklar
olsun! Onlar düşünmezler mi ki büyük bir
günde (hesap vermek için) diriltilecekler!
Öyle bir gün ki insanlar, o günde âlemlerin
Rabb’inin huzuruna çıkartılacaklardır.”38
Bu ayetler geldikten sonra Medine esnafı,
ölçü ve tartıda dürüstlüğe dikkat etti.39
Sevgili Peygamberimiz, bir yandan Müslümanları ticaret yapmaya teşvik eder40 bir yandan da ölçü ve
tartıda dürüst olmayı tavsiye ederdi. Bu konuda şöyle buyurur: “Size doğru kullandığınızda cenneti kazanacağınız, sahtekârlık yaptığınızda ise cehenneme düşeceğiniz ölçek ve terazi gibi iki şey emanet
edilmiştir. Sizden önce yaşayan toplumlar bu konuda helak oldular.”41
Bir toplumda hak ve adaletin, dürüstlüğün yaygın olup
olmadığının göstergelerinden biri ölçü ve tartıda doğru olmaktır. Ölçü ve tartıda dürüst olmak, ticari hayatta güven
ve istikrarın oluşmasına katkıda bulunur. İnsanların birbirlerine itimat etmesini sağlar. Haksızlıkları ve oluşabilecek
şüpheleri ortadan kaldırır. Bu nedenle Peygamberimiz,
“Ürününüzü tartınız ki sizin için bereketli olsun.”42 buyurur. Esnafa da “Terazinin kefesini müşteri lehine ağır
kıl.”43 diyerek tartıdaki şüpheli durumlarda ağırlığın müşteri lehine kullanılmasını isterdi.
Ölçü ve tartıda haksızlık yapmak anlaşmazlıklara neden
olur. Bu anlaşmazlıkların toplumda ekonomik ve sosyal sıkıntılara sebep olacağını Peygamberimiz şöyle haber verir:
“…Ölçü ve tartıyı eksik yapan her millet, mutlaka kıtlık, geçim sıkıntısı ve idarecilerinin zulmüne uğrar…”44
38
39
40
41
42
43
44
Mutaffifîn suresi, 1-6. ayetler.
İbn Mace, Ticaret, 35.
Suyuti, Camiu’s-Sağir, C 3, s. 244.
Tirmizi, Büyu, 9.
İbn Mace, Ticaret, 39; İbn Mace, Ticaret, 39.
Buhari, Büyu, 34.
İbn Mace, Fiten, 22.
40
KONUŞALIM
“Ey kavmim! Ölçüyü ve tartıyı
adaletle yapın, insanlara mallarını eksik vermeyin, yeryüzünde bozguncular
olarak dolaşmayın.”
Hûd suresi, 85. ayet.
“Ölçtüğünüz zaman ölçüyü tam
tutun, tartıyı da doğru teraziyle yapın; böylesi (sizin için) daha iyi, daha
yararlı ve sonuç olarak da daha güzel
olacaktır.”
İsrâ suresi, 35. ayet.
Ölçü ve tartıda dürüst olmanın bireysel ve toplumsal hayatımıza ne gibi katkıları vardır? Yukarıdaki ayetler ışığında
arkadaşlarınızla konuşunuz.
EKONOMİK HAYAT
ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM
A. Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız.
1. Peygamberimizin insanları çalışmaya ve helal kazanmaya teşvik ettiğine dair bir örnek veriniz.
2. Kazancımızı harcarken nelere dikkat etmeliyiz? Açıklayınız.
3. Helal ve haram kazanca birer örnek veriniz.
4. Alışverişte dürüst olmak ne demektir? Örneklerle açıklayınız.
5. Peygamberimizin işçi haklarına yaklaşımı nasıldır?
B. Aşağıdaki çoktan seçmeli soruları cevaplayınız.
“Size doğru kullandığınızda cenneti kazanacağınız, sahtekârlık yaptığınızda ise cehenneme düşeceğiniz ölçek ve terazi gibi iki şey emanet edilmiştir. Sizden önce yaşayan toplumlar bu konuda helak
oldular.” (Tirmizi, Büyu, 9.)
1. Yukarıdaki hadisten aşağıdaki sonuçlardan hangisi çıkarılamaz?
A) Ölçek ve terazi ekonomik hayatın temelidir.
B) Ölçü ve tartıda satıcı lehine davranmak gerekir.
C) Geçmiş toplumlar ölçü ve tartıda dürüst olmadıkları için helak olmuşlardır.
D) Ölçü ve tartı toplumda mutluluğun ya da huzursuzluğun nedeni olabilir.
E) Ölçü ve tartı insanlara verilen iki emanettir.
2. İş ve ibadetlerimizi Allah’ı görüyormuş gibi yapma bilinci aşağıdakilerden hangisiyle ifade edilir?
A) Ahlak
B) İhsan
C) İhlas
D) İman
E) İtaat
3. Aşağıdakilerden hangisi Peygamberimizin ticaret yaparken uymamızı tavsiye ettiği kurallardan biri
değildir?
A) Malın kusuru varsa onu müşteriye söylemek
B) Malı satarken yemin etmekten sakınmak
C) Alışverişte hoşgörülü olmak
D) Pahalı mal almamak
E) Müşteriye yalan söylememek
41
2. ÜNİTE
C. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri verilen kelimelerden uygun olanlarıyla doldurunuz.
(alın teri, kolaylık, müşteri, satıcı, yemin)
1. Peygamberimiz alışveriş esnasında ……………. etmeyi yasaklamıştır.
2. Peygamberimiz işçinin ücretini ……………. kurumadan ödememizi emretmiştir.
3. Peygamberimiz alışverişte terazinin kefesinin ……………. lehine biraz ağır tartılmasını tavsiye ederdi.
4. Peygamberimiz alışveriş yaparken ………………. gösteren kimseye hayır duası etmiştir.
D. Aşağıdaki bilgilerin doğrularını “D”, yanlışlarını “Y” ile işaretleyiniz.
(…) Bir Müslüman, rızkı yaratanın Allah olduğuna gönülden inanmalı ve onu elde etmek için emek harcamalıdır.
(…) Alışverişte helal ve haramlara uyabilmemiz için dinimizin emir ve yasaklarını bilmemize gerek yoktur.
(…) Peygamberimiz helal kazancın yine helal ve meşru işlerde harcanmasını isterdi.
(…) Haram kazancın ibadetlerle bir ilişkisi yoktur.
42
3. ÜNİTE
DÜNYA VE AHİRET ALGISI
ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM
1. “Dünya ahiretin tarlasıdır.” sözünde anlatılmak istenen nedir? Büyüklerinizle konuşunuz.
2. Sevgili Peygamberimizin “İnsanların en akıllısı, ölümü unutmayan ve onun için
hazırlanan kimsedir.” (İbn Mace, Zühd, 31.) hadisi üzerinde düşününüz.
3. Sizce Peygamber Efendimiz ahireti kazanmak için dünya işlerinden uzak durmuş mudur?
Araştırınız.
4. Ruhbanlık kavramının anlamını sözlükten öğreniniz.
43
3. ÜNİTE
1. Dünya Algısı
İslam öncesinde Sevgili Peygamberimizin
yaşadığı toplumda insanlar “…Hayat, ancak
dünya hayatımızdır. Artık biz bir daha dirilecek değiliz.”1 inancına sahiptiler. Ahiret hayatına
inanmayan insanlar, dünya hayatında yaptıklarından dolayı hesap vereceklerine dair bir düşünce
taşımıyorlardı. Böyle bir ortamda Yüce Allah, Hz.
Muhammed’i peygamber seçti ve ona dünya hayatının anlam ve amacını öğretti. O da Allah’tan
aldığı mesajları bize iletti.
bİlgİ kutusu
“… Bu dünya hayatı (kısa) bir geçinmedir.
Ahiret ise ebedî olarak durulacak yerdir.”
Ankebût suresi, 64. ayet.
“Ey insanlar! Haberiniz olsun ki Allah’ın
(yeniden diriltme) vaadi gerçektir. Sakın bu
dünya hayatı sizi aldatmasın, sakın o aldatıcı
şeytan sizi Allah hakkında da aldatmasın.”
Fâtır suresi, 5. ayet.
Rabb’imizin gönderdiği ilahî mesajlar Sevgili Peygamberimizin dünya algısını şekillendiriyordu. Bu mesajların dayandığı temel düşünce
şuydu: İnsanın varlığı tesadüflerle açıklanamaz.
İnsan belli bir amaç için özel olarak yaratılmıştır.
Bu nedenle insan, dünya hayatında kendi hâlinde
ve başıboş bırakılmış bir varlık olarak görülemez.
“(Ey insanlar) Sizi boş ve anlamsız yere yarattığımızı ve bize dönmek zorunda olmadığınızı
mı sanıyorsunuz?”2 ayeti bu gerçeği açıklar.
Peygamberimizin dünya algısını şekillendiren diğer bir temel gerçek “Her canlı ölümü
tadacaktır…”3 ayetiydi. Bundan dolayı Sevgili
Peygamberimiz, ölüm gerçeğini her fırsatta insanlara hatırlatıyordu. Çünkü o, bu dünyada geçici
olan insanın, hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamasını doğru bulmuyordu. Bu sebeple bir hadisinde
“Dünyada bir garip yolcu gibi yaşa, kendini
kabirde yatanlardan say.”4 buyurmuştu. Ayrıca Peygamberimize göre insanlar ölüm gerçeğini
unutunca dünya hayatının geçici zevk ve menfaatlerini amaç ediniyorlar ve bu amaca ulaşmak için
de yanlış yollara sapıyorlardı. Bu nedenle Sevgili
Peygamberimiz, “Ağzınızın tadını bozan ölümü
çokça hatırlayınız.”5 buyurarak insanları dünyevileşmekten korumak istiyordu.
1
2
3
4
5
En’âm suresi, 29. ayet.
Mü’minûn suresi, 115. ayet.
Enbiyâ suresi, 35. ayet
Buhari, Rikak, 3; Tirmizi, Zühd, 25.
Tirmizi, Zühd, 4.
44
DÜNYA VE AHİRET ALGISI
bEYİN FIRtINAsI
YAPAlIM
“Size iki nasihatçi bırakıyorum.
Bunlardan biri susar, diğeri konuşur.
Susan nasihatçi ölüm, konuşan ise
Kur’an-ı Kerim’dir.”
Hz. Muhammed
M.Zekeriya Kandehlevi,
Fezail’i-A’mal, s. 383.
Sevgili Peygamberimizin yukarıdaki
hadisi üzerine beyin fırtınası yapınız.
Sevgili Peygamberimize göre “bu dünyada gerçekte insana ait olan üç şey vardır. Bunlar; yiyip
tükettiği, giyip eskittiği ve diğeri de sadaka verip ahiret azığı yaptığı şeylerdir.”6 Bu hadise göre dünyada sahip olduğumuz imkân ve nimetler araçtır. Asıl amaç, bu nimet ve imkânları veriliş amaçları doğrultusunda kullanarak ahireti kazanmaktır. “Uhut Dağı kadar altınım olsa borcumu ödemek için bundan
ayıracağım miktar hariç, altınların üç günden fazla yanımda kalmasını arzu etmezdim.”7 hadisi Peygamberimizin dünya hayatını geçici gördüğünü ve asıl amacının ahireti kazanmak olduğunu gösterir. Bu
nedenle Peygamberimiz her zaman cömert davranır ve eline geçen imkânları insanlarla paylaşırdı. Örneğin
bir gün bir kadın bir elbiseyi Peygamber Efendimize getirdi ve:
–Ya Resulallah! Bunu giymeniz için kendi ellerimle hazırladım, dedi.
O sıralar böyle bir giyeceğe ihtiyacı olan Peygamberimiz (s.a.v.) onu alıp giydi ve sahabelerin yanına geldi.
Efendimizin üzerinde bu elbiseyi gören sahabelerden biri,
Peygamberimize:
– Ne kadar güzelmiş, bunu bana verebilir misin, dedi. Efendimiz (s.a.v.):
– Peki, dedi. Orada biraz oturduktan sonra evine gitti. Daha sonra onu elbiseyi isteyen sahabeye gönderdi. Ashab-ı kiram o sahabeye:
–Hiç de iyi yapmadın. Peygamberimizin o elbiseye ihtiyacı vardı. Üstelik sen Hz. Peygamberin, kendisinden bir şey isteyeni geri çevirmediğini bile bile onu istedin, dedi.
O sahabe şunları söyledi:
–Vallahi ben o elbiseyi giyinmek için değil, kendime kefen yapmak için istemiştim, dedi.
Gerçekten de o elbise, sahabe öldüğünde kefeni
olmuştu.8
6 Müslim, Zühd, 3, 4.
7 Buhari, Zekât, 4; Müslim, Zekât, 31.
8 Buhari, Cenaiz, 28, Libas, 18.
45
NOt EDElİM
“O, hanginizin daha güzel iş yapacağını
denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstündür, bağışlayandır.”
Mülk suresi, 2. ayet.
3. ÜNİTE
Sevgili Peygamberimiz, dünya hayatının bir sınav olduğuna inanıyordu. Ona göre hayatın sayısız güzelliklerine yanında, birçok zorluk ve sıkıntıyı içinde barındırmasının nedeni buydu. Bu hayatta her nimetin
karşılığında bir külfet, her kolaylığın karşılığında bir zorluk konmuştu. İşte bu nedenle Sevgili Peygamberimiz, dünyayı bir dinlenme ve mükâfat yeri olarak değil, çalışma ve sorumluluk yeri olarak görüyordu.
Bundan dolayı hayatın zorlukları karşısında da sabırla mücadele etmeyi ve Allah’ın nimetlerine şükretmeyi
bir görev olarak kabul ediyordu. Bu inancı insanlara öğretmek için şöyle buyurdu: “Mümin bir kimsenin
her işi hayret vericidir. Çünkü onun her hâli kendisi için bir hayırdır. Bir iyilikle karşılaşıp sevinecek
olsa şükreder, bu onun için hayır olur. Başına kötü bir durum gelecek olsa sabreder, bu da onun için
hayır olur.”9
Yüce Allah “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”10 buyurarak hayat
sınavının nasıl kazanılacağını öğretiyordu. Sevgili Peygamberimiz de bu sınavı kazanmak için hayatı boyunca Allah’a kul olmanın en güzel örneğini sergiledi. O, yaptığı her işte yalnızca Allah’ın rızasını gözetiyor ve her işini Allah’ın belirlediği ölçülere göre yapıyordu. Allah rızası için yapılmış olan her doğru ve
güzel davranışın ibadet olduğunu düşünüyordu. Böyle bir dünya algısıyla Peygamberimiz, insanlara hayatı
bütünüyle ibadete dönüştürmenin yolunu öğretti.
“İnsan için ancak kendi
çalışmasının karşılığı vardır.”
Necm suresi, 39. ayet.
2. Dünyadan Yararlanmak ve Dünya İçin Çalışmak
Sevgili Peygamberimiz dünya hayatında “İki günü birbirine eşit olan zarardadır.” ilkesini benimsemişti.
Bu nedenle daima çalışmış, zamanını boşa harcamaktan kaçınmıştı. Hz. Muhammed (s.a.v.) çocukluğunda
çobanlık yapmış, gençliğinden itibaren ise ticaretle uğraşmıştı. Ticaretteki dürüstlük ve başarısı nedeniyle
Mekke’nin en zengin kadınlarından Hz. Hatice’den ortaklık teklifi almış ve onun ticari işlerini yürütmüştü.
Peygamber olarak görevlendirildikten sonra ise bu görevinin yanı sıra ailesinin geçimini sağlamak için
çalışmaya devam etti.
9 Müslim, Zühd, 64.
10 Zâriyât suresi, 56. ayet.
46
DÜNYA VE AHİRET ALGISI
KONUŞALIM
“Ey iman edenler!
Allah’ın size helal kıldığı
hayatın güzelliklerinden
kendinizi yoksun bırakmayın ama Allah’ın
sınırlarını da aşmayın:
Allah, sınırları aşanları
sevmez.”
Mâide suresi, 87. ayet.
Yukarıdaki ayetin vermek istediği mesaj üzerinde konuşunuz.
“Hiç kimse kendi emeği ile kazandığından daha hayırlı bir lokma yememiştir.”11 buyuran Peygamber Efendimiz, başkalarının sırtından geçinmeyi hoş karşılamazdı. “Allah’a yemin olsun ki sizden birinin
eline ipini alıp sırtında odun taşıması, birine varıp dilenmesinden çok daha iyidir...”12 buyurarak başkalarına el açıp dilenmenin hoş bir davranış olmadığını dile getirdi.
Sevgili Peygamberimiz, dünya hayatını ahiret hayatının kazanılacağı yer olarak görürdü. Bu nedenle
Allah’a yakınlaşma adına dünyadan el etek çekip dünyevi sorumlulukların ihmal edilmesini doğru bulmazdı. Dünya nimetlerini Allah’ın lütfu olarak görür, insanların bu nimetlerden faydalanmasına karşı çıkmazdı.
Ancak dünya menfaatlerinin amaç hâline getirilmesini istemezdi. Kısacası Sevgili Peygamberimiz dünyaya
değil, dünyevileşmeye karşı çıkardı.
Sevgili Peygamberimiz dünya hayatında sahip olduğumuz nimetlerin kıymetini bilip bunları iyi değerlendirmemiz gerektiği konusunda bizleri şöyle uyarmıştır: “Beş şey gelmeden evvel beş şeyin kıymetini
biliniz: İhtiyarlık gelmeden evvel gençliğin, hastalık gelmeden evvel sağlığın, fakirlik gelmeden evvel
zenginliğin, meşguliyet gelmeden evvel boş vaktin, ölüm gelmeden evvel hayatın.”13
“Sizden biriniz bir iş yaptığı zaman, onu en güzel şekilde yapsın.”14 buyuran Peygamberimiz, bütün
işlerimizi sorumluluk bilinciyle ve özen göstererek yapmamızı istemiştir. Peygamberimize göre bu şekilde
yapılan işler dünyevi konularla ilgili de olsa Allah katında ibadet değeri kazanır. Örneğin bir hadisinde
“İnsanlara eziyet verecek bir şeyi yoldan alıp atman sadakadır.”15 buyurur. Bir başka hadiste ise şöyle
öğüt verir: “Elinizde bir ağaç fidanı varsa kıyamet kopmaya başlasa bile onu dikecek vaktiniz olursa
mutlaka dikin.”16
11
12
13
14
15
16
Buhari, Büyu, 15.
Buhari, Zekât, 50.
Nesai, Sünenü’l-Kübra, Mevaiz, 5.
İbn Sa’d, Tabakat, C 1, s. 142.
Müslim, İman, 58.
Buhari, Edebü’l-Müfred, s. 168.
47
3. ÜNİTE
“İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır.”17 buyuran Sevgili Peygamberimiz toplumun sorunlarına duyarlı davranırdı. Toplumda ezilen zayıf ve güçsüz insanların problemleriyle ilgilenirdi. Nitekim
haksızlıklara karşı mücadele etmek için Mekke’de kurulan Hılfu’l Fudul’a (Erdemliler Topluluğu) katılarak
insanlar arasındaki anlaşmazlıklarda hakemlik yapmıştı.
DEĞERlENDİRElİM
ALLAH KORKUSU
Bir gün sahabeden üç kişilik bir grup, Peygamberimizin evine geldi. Hz. Peygamberin yaptığı ibadetlerle
ilgili olarak eşine sorular sordular. Peygamberimizin çok ibadet ettiğini öğrendiklerinde içlerinden biri şöyle dedi:
- Biz nerede, Peygamberimiz nerede? Onun geçmiş ve gelecek bütün günahları affedildi. O, bu durumda
bu kadar çok ibadet ediyorsa vallahi ben, ömrümün sonuna kadar geceleri namazla geçireceğim. Diğer sahabe:
- Ben de ömrümün sonuna kadar oruç tutacağım. Oruçsuz gün geçirmeyeceğim, dedi.
Üçüncü sahabe ise:
-Ben de ömrümün sonuna kadar evlenmeyeceğim, dedi.
Bu esnada oraya gelen Sevgili Peygamberimiz bu sözleri duyunca onlara şöyle dedi:
- Şöyle şöyle söyleyen sizler misiniz? Allah’a andolsun ki ben Allah’a karşı gelmekten en çok sakınanızım. Böyleyken ben, bazen oruç tutar bazen tutmam. Geceleri namaz da kılar, uyku da uyurum,
evlenirim de... Benim sünnetim budur. Artık kim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir.
Buhari, Nikâh, 1.
Yukarıdaki olayı dünya nimetlerinden faydalanmanın meşruluğu açısından değerlendiriniz.
3. Ahiret Algısı
Bir gün Hz. Ömer (r.a.), Peygamberimizi görmek için
ziyaretine geldi. Sevgili Peygamberimiz, o sırada bir hasırın üzerinde uyuyordu. Hz. Ömer sessizce beklemeye
başladı. Bu esnada Peygamberimizin odasına göz gezdirdi.
Odasının bir yanında işlenmiş bir deri, bir diğer köşesinde
de içinde birkaç avuç arpa bulunan küçük bir torba duruyordu. Allah Resulünün odasında bulunan eşyalar bundan
ibaretti. Hz. Ömer, bu manzara karşısında ağlamaya başladı. Hıçkırıkları Peygamberimizi uyandırmıştı. Hz. Ömer,
Sevgili Peygamberimizin üzerinde yattığı hasırın vücudunda oluşturduğu izleri de görünce kendisini tutamadı.
Omuzları sarsıla sarsıla ağlamaya başladı. Peygamberimiz
hayretle sordu:
17 Acluni, Keşfü’l-Hafa, C 1, s. 393.
48
DÜNYA VE AHİRET ALGISI
- Ey Ömer niçin ağlıyorsun? Hz. Ömer gözyaşları içinde şöyle dedi:
- Ey Allah’ın Elçisi! İranlılar imparatorlarını saraylarda yaşatırken, Bizanslılar, kayserlerini lüks ve
ihtişama boğmuşken, sen ki Allah’ın elçisisin, izin versen de biz de seni…
Sevgili Peygamberimiz, Hz. Ömer’in sözünü bir el işaretiyle kesti. O anda mübarek yüzünde hüzünlü
bir tebessüm belirdi. Hz. Ömer’e Ankebût suresinin 64. ayetini okudu:
-…Bu dünya hayatı (tek başına) geçici zevkler ve oyalanmadan başka bir şey değildir, ahiret yurduna gelince işte asıl hayat odur. Keşke bunu bilselerdi!
Bunun üzerine bir süre sessizlik oluştu. Peygamberimizin şu sözü sessizliği bitirdi:
- İstemez misin ey Ömer! Dünya onların, ahiret de bizim olsun.18
Sevgili Peygamberimiz, insanın ebedî ahiret hayatı için yaratılmış çok değerli bir varlık olduğunu düşünüyordu. Bu nedenle insanın ahireti unutarak yalnızca dünya menfaati peşinde koşmasını doğru bulmazdı.
Kendisi de hayatı boyunca lüks ve gösterişten uzak durdu. Varlıklıyken de yokluk içindeyken de şükrederdi.
Sahip olduğu şeyleri hemen ihtiyaç sahipleriyle paylaşırdı. Hatta çoğu zaman başkalarına dağıtmaktan kendisine bir şey bırakmazdı. Gerçekte, cimrilik yapıp biriktirenlerin fakir, cömertlik yapıp dağıtanların ise zengin olduğunu düşünürdü. İnsanlarla paylaştığımız şeylere, ahirette sonsuza kadar sahip olacağımıza inanırdı.
Sevgili Peygamberimiz vefat ettiğinde bıraktığı miras, beyaz bir katır, bir silah ve vakıf arazisinden ibaretti. 19
Peygamberimize göre ahiret inancı, insanın dünya hayatını doğru şekilde anlamlandıran en önemli şeydir.
Çünkü ahirete inanan insan, yeryüzündeki sorumluluğunu doğru algılar. Bu sorumluluk duygusuyla dünya
hayatında yapıp ettiği hiçbir şeyin karşılıksız kalmayacağını bilerek hareket eder. Bu nedenle doğru ve güzel
davranışlara yönelir, kötülüklerden uzak durur. Ahireti kazanabilmek için kendisini Hakk’ın ve halkın hizmetine adar. Böylece dünya ve ahiret mutluluğunu kazanmış olur.
Sevgili Peygamberimize göre ahiret inancı dünyevi başarımız için de en önemli etkendir. Çünkü şu kısacık dünya hayatında ölümsüz bir hayatın mutluluğunu kazanabileceğini bilmesi, insan için büyük bir moral
kaynağı olur. İnsanı hayatın zorlukları karşısında sabırlı, haksızlıklar karşısında da cesur ve dirençli kılar. Zira
insan, dünyada yapılan haksızlıkların karşılığında ahirette adaletin mutlaka gerçekleşeceğini bilir ve bununla teselli bulur. Ahiret
inancı insanı bencillikten kurtarır, cömert ve paylaşımcı yapar.
Sevgili Peygamberimizin ahiret algısı böyleydi. Bu algıya sahip
olmamız hâlinde dünyamızın da ahiretimizin de cennete dönüşeceğine inanıyordu. Bu nedenle o kendisini, insanlara ahiret bilinci
kazandırmaya adamıştı. Bu amacını bir hadiste şöyle açıklamıştı:
“Benim insanlarla durumum şuna benzer: Adamın biri ateş
yakmış. Ateş etrafı aydınlatınca gece kelebekleri ve böcekler
ateşe atlamaya başlamışlar. Bu kimse onlara engel olmaya
çalıştıkça başa çıkamamış. Kelebekler ve böcekler ateşe atlamaya devam etmişler. Ben de tıpkı o adam gibi sizi cehennem
ateşine düşmekten korumaya çalışıyorum. Ancak sizler ateşe
atlıyorsunuz.”20
18 M.Yusuf Kandehlevi, Hayatü’s-Sahabe, C 2, s. 412.
19 Buhari, Vesaya, 1.
20 Buhari, Rikak, 26.
49
3. ÜNİTE
YORuMlAYAlIM
“Kim ahiret kazancını isterse ona bunu
fazlasıyla veririz, kim dünya menfaatini isterse ona da dünyadan bir şeyler veririz ama
ahirette bir nasibi olmaz.”
Şûrâ suresi, 20. ayet.
Peygamberimizin eşi Hz. Aişe annemiz
şöyle anlatıyor:
- Bir gün, bir koyun kesmiş ve bir budu dışında bütün eti fakirlere dağıtmıştık. Allah’ın
Elçisi,
-Koyunu ne yaptınız, diye sordu.
Ben de:
- Bir but dışında hepsini dağıttık, dedim.
Bunun üzerine çok mutlu oldu ve şöyle dedi:
- Ey Aişe, desene bir but dışında hepsi
bizim oldu.
Tirmizi, Sıfatu’l-Kıyame, 35.
Peygamberimizin ahiret algısını yukarıdaki
ayet ve hadis ışığında yorumlayınız.
4. Ahiret İçin Çalışmak
YORuMlAYAlIM
Sevgili Peygamberimiz, “İnsanların en akıllısı, ölümü unutmayan ve onun için hazırlanan
“Ey inananlar! Allah’a karşı sorumlulukimselerdir.”21 buyurarak ahiret hayatı için çalışğunuzun bilincinde olun; herkes yarına ne
manın önemini vurgulamıştır. Peygamberimize göre
hazırladığına baksın. Allah’tan sakının, çünkü Allah yaptıklarınızdan haberdardır.”
insanın kendisine yapacağı en büyük iyilik, ahiret
hayatını unutmadan yaşamasıdır. Çünkü dünya haHaşr suresi, 18. ayet.
yatı geçici, ahiret hayatı ise sonsuzdur. Bu nedenle
Yukarıdaki ayeti ahiret için çalışmanın önemi açısından yorumlayınız.
şu kısacık dünya hayatını iyi değerlendirip sonsuz
ahiret mutluluğunu kazanması, insan için en büyük
kazançtır. Eğer insan ölümden sonrasına hazırlık
yapmadan yaşarsa kendisine en büyük kötülüğü yapmış olur.
Peygamber Efendimize göre ahireti kazanmanın en önemli şartı, Allah ve Resulünü severek buna göre
hayat sürmektir. Bir gün bir adam, Peygamberimize gelerek,
- Kıyamet ne zaman kopacak, diye sordu.
21 İbn Mace, Zühd, 31.
50
DÜNYA VE AHİRET ALGISI
Sevgili Peygamberimiz ona:
-Kıyamet için ne hazırladın, buyurdu. O adam da:
- Ahireti kazanmak için ibadetlerim yeterli olmayabilir. Ancak ben Allah’ı ve peygamberini seviyorum,
dedi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz:
- Şunu bil ki kişi ahirette sevdiği ile beraberdir,22 buyurdu.
Peygamber Efendimiz ahiret için çalışmayı teşvik etmekle birlikte görev ve konumumuza göre nelere
dikkat etmemiz gerektiğini de açıklamıştır. Örneğin bir hadisinde şu uyarıda bulunur:
“Başka bir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde Allahü Teâlâ, yedi sınıf insanı, kendi himayesine alacaktır. Bunlar;
Adaletle davranan yönetici,
Rabb’ine kulluk ederek temiz bir hayat içinde büyüyen genç,
Kalbi mescitlere bağlı olan kişi,
Birbirlerini Allah için seven iki insan,
Güzel ve mevki sahibi bir kadının gayrimeşru birliktelik isteğine ‘Ben Allah’tan korkarım.’
diyerek yaklaşmayan yiğit,
Sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli ve samimiyetle sadaka veren kimse,
kimsenin olmadığı yerde Allah’ı anıp gözyaşı döken kişilerdir.23
Sevgili Peygamberimiz, ahirette hesaba çekilecekleri hususunda insanları uyarırdı. Örneğin bir gün Hz.
Peygamber (s.a.v.) arkadaşlarına:
- Söyleyin bakalım müflis (iflas eden kimse) kime denir, diye sordu. Onlar da:
- Parasını, malını, mülkünü kaybeden kimsedir, dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz gerçek müflisi
şöyle anlattı:
- Bir Müslüman, kıyamet günü Allah’ın huzuruna çıkar. Kıldığı namaz, tuttuğu oruç ve verdiği
zekâtla pek çok sevap kazanmıştır. Ama kimine sövüp hakaret etmiş, kimine iftira atmış, onun
malını yemiş, bunun kanını dökmüş, şunun canını yakmıştır. Hesap görülmeye başlanınca yaptığı
ibadetlerin sevabı; hakaret ettiği, iftira attığı, canını yaktığı kimselere dağıtılmış, daha üzerindeki
kul hakları bitmeden sevapları tükenivermiş. Verecek sevabı kalmadığı için haklarını yediği kimselerin günahı sırtına vurulmuş ve cehennemin yolunu tutmuştur. İşte asıl müflis bu kimsedir.24
Peygamberimiz, ahiret için çalışırken sahip olduğumuz nimet ve imkânları doğru ve verimli bir şekilde
kullanmanın önemine dikkat çekerdi. Bir hadisinde insanların ahirette öncelikle hesaba çekileceği konuları
şöyle açıklıyordu:
22 Buhari, Edeb, 96; Müslim, Birr, 163.
23 Buhari, Ezan, 36; Müslim, Zekât, 91.
24 Müslim, Birr, 59.
51
3. ÜNİTE
“İnsanlar;
Ömrünü nerede tükettiğinden,
Gençliğini nasıl geçirdiğinden,
malını nereden ve nasıl kazandığından,
Servetini nereye ve nasıl harcadığından,
Bildikleri ile amel edip etmediğinden hesaba çekilecektir.”25
OKUMA METNİ
Zamanın Değeri
Farz edelim ki bir banka bize her gün için
86400 liralık bir hesap açıyor ve bu parayı
kullanmamızı istiyor. Ancak kullanmadığımız
parayı bir sonraki güne aktarmıyor. Gün sonunda hesaptaki bütün parayı sıfırlıyor. Böyle
bir durumda ne yaparız? Bütün parayı kuruşu
kuruşuna çekip kullanmak ve kârlı yatırımlar
yapmak isterdik değil mi? Aslında hepimizin
işte böyle bir bankası var: Zaman bankası...
Her sabah hesabımıza 86400 saniye yatırılıyor. Doğru, yararlı ve hayırlı bir iş için kullanıp
kullanmadığımıza bakılmaksızın her gece hesabımız sıfırlanıyor. Bir sonraki güne bir saniye
bile aktaramıyoruz. Üstelik yarından da bu güne
borç alamıyoruz. İşte sahip olduğumuz bu vakit,
bize verilmiş bir emanettir ve kıyamet gününde
hesabı mutlaka sorulacaktır. Bu nedenle zamanımızı en iyi şekilde değerlendirmeliyiz.
Gümüş Kalemler,
Hadisler Işığında Ailemizle 52 Ders, s. 46.
5. Dünya ve Ahiret Dengesi
Hz. Muhammed’in peygamberliği öncesinde insanların bir kısmı ahiret hayatına inanmıyor, hayatı dünyadan ibaret sayıyorlardı. Tahrif edilen Yahudilik ve Hristiyanlığın dünya ve ahiret algısında da bozulma
olmuştu. Yahudilik dünyayı önemserken, Hristiyanlık, ahireti kazanmak için dünyanın terk edilmesi gerektiğini savunuyordu. Kısacası Hz. Peygamberden önce insanların dünya ve ahiret inançları arasında bir
denge yoktu. Dünya ve ahiret birbirini tamamlayan iki unsur olarak görülmüyor birbirinin zıddı ve alternatifi olarak değerlendiriliyordu. Sevgili Peygamberimiz bu anlayışlara karşı çıktı. İnsanları dünya ve ahiret
ikileminden kurtardı. Dünya menfaatini elde etmek için her yolun mübah olduğu düşüncesini ve ahiret
için dünyayı terk etme inancını yıktı. İnsanlığa dünya ve ahiret dengesi üzerine kurulu bir hayat anlayışı
kazandırdı.
25 Tirmizi, Kıyamet, 1.
52
DÜNYA VE AHİRET ALGISI
Hz. Muhammed (s.a.v.) öncelikle insanlar arasında kaybolmaya yüz tutmuş olan ahiret inancını güçlendirmeye çalıştı. İnsanlara dünya hayatının geçiciliğini ve ahiretin ebedîliğini öğretti. Ahiret hayatındaki
nimetlerin dünyadakilerle mukayese edilemeyecek güzellikte olduğunu haber verdi. Bununla birlikte insanları ahiret için çalışmaya teşvik etti. Dünya için ahiretin, ahiret için de dünyanın ihmal edilmesine karşı
çıktı. İnsanlardan hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için yarın ölecekmiş gibi de ahiret için çalışmalarını istedi.
Sevgili Peygamberimiz dünya ve ahiret dengesini
nasıl kuracağımız konusunda bize örnek oldu. O, diğer insanlar gibi ihtiyaçlarını karşılamak için çalıştı.
Toplumun içinde yaşadı, günlük hayatın problemleriyle uğraştı. Ticaret yaparak rızkını elde etti. Bir
aile kurdu ve ailesine karşı sorumluluklarını yerine
getirdi. Devlet başkanlığı, ordu komutanlığı ve öğretmenlik yaptı. O, bütün bunları yaparken Allah’ı
çokça anıyor ve ona şükrediyordu. Nitekim Kur’an
okumayı, ayetleri üzerinde düşünmeyi, namaz kılmayı çok severdi. Çokça sadaka verir, yoksula, yetime ve kimsesizlere kol kanat gererdi.
Sevgili Peygamberimiz yaptığı işler arasında
dünya işi, ahiret işi ayrımı yapmazdı. Yaptığı her işi,
Allah rızası için ve Allah’ın belirlediği ölçülere göre
yapardı. Böylece hayatının bütününü ibadete dönüştürmüştü. “(Ey Muhammed) De ki: ‘Benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin
Rabb’i olan Allah içindir.’”26 ayeti Peygamberimizin bu anlayışını açıklamaktadır.
Peygamber Efendimiz, dünya hayatını ahiretin
kazanılacağı yer olarak görürdü. Ahiretin dünyada kazanılacağına, bu hayatta yapacağımız her şeyin önemli olduğuna inanırdı. Nitekim her zaman
“Rabb’imiz, bize dünyada da iyilik ver, ahirette
de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru…”27 diye
dua ederdi. Bir hadisinde de “... İnsanların en üstünü, hem dünya hem de ahiret işine dengeli bir
arzu gösteren mümindir.”28 buyurdu.
Sevgili Peygamberimiz, ruhbanlık anlayışına karşıydı. Ahireti elde etmek için kişinin kendisine eziyetini ve dünyevi sorumluluklarını ihmal etmesini
doğru bulmazdı. Örneğin bir gün mescide girdiğinde
iki direk arasına gerilmiş bir ip gördü.
26 En’âm suresi, 162. ayet.
27 Bakara suresi, 201. ayet.
28 İbn Mace, Ticaret, 2.
53
YORuMlAYAlIM
“Allah’ın sana verdiğinden (Onun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu gözet ama
dünyadan da nasibini unutma! Allah’ın sana
ihsan ettiği gibi sen de (insanlara) iyilik et.
Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez.”
Kasas suresi, 77. ayet.
Yukarıdaki ayeti dünya ve ahiret dengesi
açısından yorumlayınız.
3. ÜNİTE
- Bu da ne, diye sordu. Kendisine:
- Bu, Zeynep’in kullandığı iptir. Namaz
kılarken uykusu gelince kendisini bu ipe bağlıyor, ip onun düşmesini önlüyor, dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz,
- Hayır, olmaz öyle şey, çözün ipi. Namazınızı kılın, uykunuz gelince de yatın,
buyurdu.29
kONuşAlIM
Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.
“Dünyayı isteyen ilme sarılsın, ahireti isteyen
ilme sarılsın. Hem dünyayı hem de ahireti isteyen
yine ilme sarılsın.”
tirmizi, İlim 3.
Yukarıdaki hadiste verilmek istenen mesajı arkadaşlarınızla konuşunuz.
er-Rahîm
Kendine iman edip verdiği nimetleri iyi kullananlara daha büyük ve ebedî nimetler veren
ve o mümin kullarına sadece ahiret hayatında değil “Dünya ve Ahiret hayatında” daha
fazla bağışlanma, daha fazla nimetler ihsan ve ikram edendir.
29 Buhari, Teheccüd, 18.
54
DÜNYA VE AHİRET ALGISI
ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM
A. Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız.
1. Hz. Peygamberin dünya algısı nasıldı? Kısaca açıklayınız.
2. Peygamberimizin dünya ve ahiret dengesini anlatan sözlerine bir örnek veriniz.
3. Hz. Peygamberin ahirete bakışını açıklayınız.
4. Hz. Peygamberin ahirete hazırlanmanın önemini anlatan söz ya da davranışlarına bir örnek veriniz.
B. Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların cevaplayınız.
1. Aşağıdakilerden hangisi Hz. Muhammed’in ahiret algısını doğru anlatan cümlelerden biri değildir?
A) Toplum içinde yaşar ve insanların sorunlarıyla ilgilenirdi.
B) Dünya işlerini yaparken ahireti ihmal etmezdi.
C) Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamanın akıllıca olmadığını düşünürdü.
D) Dünyevi sorumluluklarını ihmal etmezdi.
E) Dünyevi işler için çalışmanın insanı Allah’tan uzaklaştıracağını düşünürdü.
2. Aşağıdakilerden hangisi Hz. Muhammed’in dünyaya bakışını yansıtmaz?
A) Dünyevileşmeye önem verirdi.
B) Dünyayı ahiretin tarlası olarak görürdü,
C) Dünya hayatını, ahireti kazandıracak bir araç olarak görürdü.
D) Allah rızasına uygun olarak yapılan her dünyevi işin ibadet olduğuna inanırdı.
E) Dünyada bir yolcu gibi olmayı tavsiye ederdi.
3. Hz. Peygambere göre aşağıdakilerden hangisi bir insanın ahirette öncelikle hesaba çekileceği konulardan biri değildir?
A) Ömrünü nerede tükettiği
B) Malını nereden ve nasıl kazandığı
C) Servetini nereye ve nasıl harcadığı
D) İnsanlar tarafından ne kadar sevilip sevilmediği
E) Gençliğini nasıl geçirdiği
55
3. ÜNİTE
4. “…Bu dünya hayatı (tek başına) geçici zevkler ve oyalanmadan başka bir şey değildir, ahiret
yurduna gelince işte asıl hayat odur. Keşke bunu bilselerdi!” (Ankebût suresi, 64. ayet.) ayetinden aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
A) Dünya hayatının geçici, ahiretin ise ebedîliği
B) Asıl amacın ahireti kazanmak olduğu
C) Dünya zevkleriyle uğraşmanın boş ve anlamsızlığı
D) Dünya hayatının, ahiret inancı ile anlam kazandığı
E) Dünyanın, ödül ve mükâfat yeri olduğu
C. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri verilen kelimelerden uygun olanları ile doldurunuz.
(İhtiyarlık, Hastalık, Ölüm, Çalışkanlık, Meşguliyet, Fakirlik)
1. ………………… gelmeden önce gençliğin kıymetini biliniz.
2. ………………… gelmeden önce sağlığın kıymetini biliniz.
3. ………………… gelmeden önce zenginliğin kıymetini biliniz.
4. ………………… gelmeden önce boş vaktin kıymetini biliniz
5. ………………… gelmeden önce hayatın kıymetini biliniz. (Hz. Muhammed)
Ç. Aşağıdaki bilgilerin doğrularını “D”, yanlışlarını “Y” ile işaretleyiniz.
(…) Hz. Muhammed ahireti kazanmak için dünyayı terk etmek gerektiğini söylemiştir.
(…) Hz. Muhammed ruhbanlığa karşı çıkmıştır.
(…) Hz. Muhammed dünya ve ahiret dengesini kurarak yaşamıştır.
(…) Hz. Muhammed dünya hayatının daha önemli olduğunu vurgulamıştır.
56
4. ÜNİTE
TOPLUMSAL BARIŞ
ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM
1. Barış içinde yaşamak neden önemlidir? Büyüklerinizle konuşunuz.
2. Toplumsal barışın gerçekleşmesi için dikkat edilmesi gereken hususlar nelerdir? Araştırınız.
3. Sizce hangi davranışlar toplumsal barışı olumsuz yönde etkiler? Belirtiniz.
4. Sevgili Peygamberimizin “rahmet peygamberi” olması ne anlama gelmektedir? Öğreniniz.
57
4. ÜNİTE
1. Toplumsal Barışın Önemi
İnsanlar ancak barış ortamında huzur ve güven içerisinde yaşayabilirler. Barışın olmadığı yerde can, mal,
akıl, nesil ve inanç özgürlüğü tehlikeye girer. Barış yalnızca insanlar için değil, canlı ve cansız bütün varlıklar
için önemlidir. Çünkü savaş ortamında hem insanlar,
hem de tabiat zarar görür. Bu nedenledir ki Rabb’imiz
“…Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın…”1 buyurarak barışı ve düzeni bozacak her tür davranıştan uzak
durmamızı istemiştir.
İslam kelimesinin anlamlarından biri de “barış” tır.
Bu, insanların huzur ve mutluluğunu sağlamak için
gelmiş bir dinin barışı ne kadar önemsediğini gösterir. İslam’ın barışa yaptığı bu vurgu bir ayette şöyle
açıklanır: “Eğer barışa yanaşırlarsa sende yanaş ve
Allah’a güven o herşeyi işitendir ve bilendir”2
Son Peygamber Hz. Muhammed’in âlemlere rahmet olarak gönderilmesi,3 barışın insanlık için ne kadar önemli olduğunu gösterir. Zira rahmet, sevgi, şefkat
ve merhameti simgeler. Rahmetin olduğu yerde, huzur,
güven ve barış var demektir. Rahmet sahibi kimseler,
barıştan yana olurlar. Bu nedenledir ki Sevgili Peygamberimiz bir barış elçisi olmuştur.
Sevgili Peygamberimiz sözleriyle toplumsal barışın önemine her zaman vurgu yapmıştır. Örneğin bir
hadiste Peygamberimiz, “İman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş
olmazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir işi size söyleyeyim mi? Aranızda selamı
yayınız!”4 buyurur. Hadiste geçen selam kavramı, selamlaşma ve barış anlamlarında kullanılmaktadır. Sevgili Peygamberimiz selamlaşmayı yaymakla toplumsal barışı sağlamayı amaçlamıştır. Çünkü selamlaşma,
insanlar arasındaki sevgiyi artırır ve kardeşlik duygusunu kuvvetlendirir. Böylece insanları birbirine yaklaştırır. Hadiste geçen “…Aranızda selamı yayınız!” ifadesini barışı yayınız olarak da anlayabiliriz. Peygamberimiz, her zaman bizden toplumsal barışı sağlayacak ve pekiştirecek söz ve davranışları istemektedir.
Peygamber Efendimiz, toplumsal barışı sağlamanın yolunu göstermek için şöyle buyurur: “Müslüman,
elinden ve dilinden Müslümanların güvende oldukları kişidir.”5 Sevgili Peygamberimiz bu sözünde güvenilir bir kişi olmayı, Müslüman olmanın önemli bir şartı olarak görmekle toplumsal barışa verdiği önemi
vurgulamıştır. Zira toplumsal barışı sağlamanın en önemli şartı bireylerin dürüst ve güvenilir olmasıdır.
1
2
3
4
5
A’râf suresi, 56. ayet.
Enfal suresi, 61. ayet.
Enbiyâ suresi, 107. ayet.
Müslim, İman, 93; Tirmizi, Et’ime 45.
Tirmizi, İman, 12.
58
TOPLUMSAL BARIŞ
Sevgili Peygamberimiz davranış ve tutumlarıyla her zaman şiddete karşı tavır takındı. Medine’de yaşanan şu olay bu konuda güzel bir örnektir:
Evs ve Hazreç, Medine’nin iki büyük kabilesiydi. Bunlar Müslüman olmadan önce kavgalıydı. Müslüman olduktan sonra barış içinde yaşamaya başladılar. Medine’deki Yahudiler, bu durumu bildikleri için
fırsat buldukça eski günleri hatırlatarak bu iki kabile arasında tekrar kavga çıkarmak istiyorlardı. Bir gün
Evs ve Hazreç kabilesine mensup Müslümanlardan oluşan bir grup, oturmuş sohbet ederken yanlarına bir
Yahudi geldi ve sohbete katıldı. Bir süre sonra Yahudi, geçmiş günlerden bahsetmeye başladı. Sözü Evs ve
Hazreç arasında Müslüman olmadan önce yapılmış olan ve uzun süre devam eden Buas Savaşı’na getirdi.
Ardından bu savaş üzerine iki kabilenin şairlerinin birbirlerine yazdıkları hakaret dolu şiirlerden bölümler
okudu. Yahudi, o kadar sinsi ve ustaca davranıyordu ki onun bu konuşmalarından etkilenen birkaç Müslüman, şakayla karışık birbirlerine takılmaya başladılar. Yahudinin oradan ayrılmasından sonra, bu iki kabileye mensup Müslümanlar arasındaki şakalaşmalar, ciddi bir tartışmaya döndü. Hatta bazıları işi birbirine
kılıç çekmeye kadar vardırdılar. Olay hemen Hz. Peygambere bildirildi. Hz. Peygamber olay yerine gelerek
şu konuşmayı yaptı:
- Ey Müslümanlar topluluğu! Allah’tan sakınız. Ben aranızdayken Allah sizi İslam’la şereflendirmiş, onunla size ikramda bulunmuş, cahiliyeden kurtarmış, inkârcılıktan uzaklaştırıp kalplerinizi
birleştirmiş iken nasıl oluyor da kabilecilik davası güderek birbirinize düşüyorsunuz?
Peygamberimizin bu sözleri üzerine ne kadar büyük bir hata yaptıklarını fark eden Müslümanlar, hemen
tövbe edip birbirleriyle barıştılar.6
MESAJ ÇIKARALIM
“Mümin, kendisiyle dostluk kurulabilen kişidir. İnsanlarla dost olmayan ve kendisiyle dostluk kurulamayan
kişide hayır yoktur.”
Ahmet bin Hanbel,
Müsned, C 2, s. 400.
“Küçüklerini sevmeyen,
büyüklerine saygı göstermeyen bizden değildir.”
Tirmizi, Birr, 15.
Yukarıdaki hadislerde toplumsal barış için hangi mesajlar
verilmektedir?
6 İbrahim Sarıçam, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajları, s. 363.
59
4. ÜNİTE
2. Barış İnsanı Olmak
Sevgili Peygamberimiz, yaşadığı toplumda peygamberlik öncesinde ve sonrasında hayatı boyunca
barış insanı oldu. Örneğin peygamberlikle görevlendirilmeden önce Hılfu’l Fudul’a (Erdemliler
Topluluğu) katıldı. Mekke’nin ileri gelenlerinin üye
olduğu bu birlik, toplumdaki güçsüz ve korumasız
insanların hakkını koruyarak toplumsal barışa katkıda bulunuyordu. Hz. Muhammed (s.a.v.), barışçı
ve güvenilir kişiliği nedeniyle toplumsal anlaşmazlıklarda hakemlik yapıyordu. Örneğin Kâbe’nin tamiri esnasında kutsal kabul edilen Hacerü’l-Esved
taşının yerine konması konusunda kabileler arasında çıkan anlaşmazlıkta hakemlik yapmış ve böylece
kavgayı engellemişti. Zira o dönemde kabileler arasında çıkan kavgalar, yıllar boyu sürecek kan davalarına dönüşebiliyordu.
Hz. Muhammed (s.a.v.), insanları Allah’ın dinine çağırdığı zaman bu uyarılardan rahatsız olanlar
ona karşı çıktılar. Sevgili Peygamberimize ve inananlara karşı sözlü ve fiili saldırılarda bulundular, işkenceler yaptılar. Peygamberimiz her şeye rağmen sabretti. Barışçı tavrını koruyarak bu insanlara karşı şiddete
başvurmadı. Kötülüğe iyilikle karşılık verdi. Kendisine hakaret edenlere bile sevgi ve barış dili kullandı.
Onlarla barışçıl yollarla mücadele etti. İslam’ı yayarKONUŞALIM
ken hiçbir zaman baskı yapmadı. Daima gönüllere hitap etmeye çalıştı. Sevgili Peygamberimizin bu barışçı
tavrından insanlar etkilendiler. Birçok kişi zamanla ona
Peygamberlik öncesinde Hz. Muhamkarşı sevgi ve saygı beslemeye başladı ve Müslüman
med
yaşadığı toplumda “Güvenilir Muoldu. Sevgili Peygamberimizin bu barışçı tutumu bir
hammed” anlamına gelen “Muhammedü’layette şöyle açıklanır: “(Ey Muhammed) Allah’ın
Emin” sıfatıyla anılırdı.
rahmeti sayesinde sen onlara karşı nazik ve yumuSizce bir toplumda herkesçe güvenilir
şak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın,
kabul edilen insanların bulunması barış oronlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen
tamının sağlanmasına nasıl bir katkıda buonları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile…”7
lunur? Arkadaşlarınızla birlikte konuşunuz.
Mekke’de işkencelerin artması üzerine Sevgili Peygamberimiz, inananlarla birlikte Medine’ye hicret etti.
Barış insanı olma özelliğini Medine’de de devam ettirdi. Öncelikle birbirleriyle kavgalı olan Evs ve Hazreç
kabilelerini barıştırdı. Evini, barkını, malını, mülkünü bırakıp gelen Mekkeli Müslümanlarla Medine’deki
Müslümanları kardeş ilan etti. Daha sonra Medine’de yaşayan diğer dinlere mensup insanlarla barış içerisinde yaşayabilmek için Medine Sözleşmesi’ni hazırladı.
7 Âl-i İmrân suresi, 159. ayet.
60
TOPLUMSAL BARIŞ
Mekkeli müşrikler Müslümanların Mekke’de
bıraktıkları mallarını yağmalamışlar, arazi ve evlerine el koymuşlardı. Bununla da yetinmeyip
Müslümanları yok etmek için bir ordu oluşturup
Medine’ye saldırmak istediler. Bunun üzerine
Yüce Allah, Peygamberimize kendilerini savunmaları için izin verdi. Ancak Yüce Allah bu izni
verirken Müslümanlara savaş hâlinde bile ölçülü
olmayı emrederek şöyle buyurdu: “Size savaş
açanlara karşı Allah yolunda savaşın ama
(amacınızı aşıp) haksız yere saldırmayın, doğrusu Allah saldırganları sevmez.”8
Bedir Savaşı’nı Sevgili Peygamberimizin önderliğindeki Müslümanlar kazandı. Peygamberimiz savaş esnasında olduğu gibi sonrasında da
barışçı tavrını korudu. Örneğin savaşa katılmayan
kadın, çocuk ve yaşlılara zarar verilmesini yasakladı. Hiçbir esiri öldürmedi ve onlara iyi davrandı.
Hatta esir alınan düşman askerlerinin her birini,
on Müslümana okuma yazma öğretmesi karşılığında serbest bıraktı. Bu tutum, Peygamberimizin savaşmak zorunda kaldığında bile barış insanı
olma özelliğini devam ettirdiğini gösteriyordu.
Peygamberimizin barış insanı olduğunu gösteren örneklerden biri de Mekke’nin fethinden
sonra yaşanan şu olaydır: Hz. Muhammed (s.a.v.),
Mekke’yi fethettiği gün daha önce kendilerine eziyet eden müşrikleri cezalandırmadı. Rahmet peygamberi olarak onları affetti. Mekke’de barış ilan
etti. Bu davranışıyla sadece kendi dönemi için değil, bütün çağlar için barışın en güzel örneği oldu.
Sevgili Peygamberimiz, Mekke’nin fethinden
sonra okuduğu Veda Hutbesi’nde bütün insanlığa barış mesajı vererek şöyle sesleniyordu: “…
Ey insanlar! Bu günleriniz nasıl mukaddes bir
gün ise bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise
bu şehriniz nasıl mübarek bir şehir ise canlarınız, mallarınız, ırzlarınız da öyle mukaddestir,
birbirinize haramdır. Dikkat edin! İslam öncesi Cahiliye Dönemi’ne ait her şey ayaklarımın
altına alınmıştır. Cahiliye Devri’nin kan davaları kaldırılmıştır…”9
8 Bakara suresi, 190. ayet.
9 Buhari, Hacc, 133.
DEĞERLENDİRELİM
TAİF OLAYI
Sevgili Peygamberimizin eşi Hz. Hatice ve amcası Ebu Talip, peş peşe vefat etmişlerdi. “Hüzün Yılı”
olarak anılan bu tarihten itibaren Mekkeli müşriklerin hakaret ve işkenceleri daha da arttı. Efendimiz,
bunun üzerine Taif’e gitmeye ve orada İslam’ı anlatmaya karar verdi. Evlatlığı Zeyd bin Harise’yi yanına alarak Taif’e gitti. On gün boyunca onlara İslam’ı
anlattı. Ancak Taifliler, Allah Resulünü reddetmekle
kalmayıp taşlayarak topraklarından çıkardılar. Öyle
ki attıkları taşlarla Peygamberimizi yaraladılar. Peygamberimizin vücudundan kanlar akıyordu.
Sevgili Peygamberimiz, Taif’ten çıktıktan kısa bir
süre sonra çok ilginç bir olay yaşadı. Bu olayı Peygamberimizin dilinden dinleyelim:
“Taif’ten çıkmış, yaralı ve üzüntülü bir hâlde
yürüyordum. Başımı kaldırıp gökyüzüne baktığımda bir bulutun beni gölgelediğini gördüm.
Dikkatlice bakınca bulutun içinde Cebrail’i fark
ettim. Cebrail bana seslenerek:
- Ey Muhammed, Allahü Teâlâ şu meleği görevlendirdi. Eğer istersen Taiflileri cezalandıracak, dedi. Bunun üzerine o melek, bana seslenerek
selam verdi. Sonra da:
- Ey Muhammed! Taif halkının sana neler yaptığını Allah gördü. Ne emredersen yapmam için
beni sana gönderdi. Eğer dilersen şu iki dağı onların başına geçireyim. Ne yapmamı istersin, dedi. O
zaman ben de:
- Hayır, onların cezalandırılmasını istemiyorum. Ben Allahü Teâlâ’nın onların soyundan sadece Allah’a ibadet edecek ve ona hiçbir şeyi ortak
koşmayacak kimseler çıkarmasını dilerim, dedim.
Buhari, Bedü’l-Halk, 7; Müslim, Cihad, 111.
Yukarıda anlatılan olayı Sevgili Peygamberimizin
barışa verdiği önem açısından değerlendiriniz.
61
4. ÜNİTE
Sevgili Peygamberimiz bir rahmet ve barış peygamberi olarak insanlara karşı bir baba gibi şefkatliydi.
O insanlara karşı bir arkadaş gibi alçak gönüllü, bir öğretmen gibi eğitici ve bir hâkim gibi adaletli davranırdı. Gününün büyük kısmını insanlara hizmetle geçirirdi. Müslümanlardan dargın olanlar varsa onları
barıştırmak için evlerine kadar giderdi. İnsanların davetlerini geri çevirmez, sofralarını şenlendirir ve onlar
için dua ederdi. Peygamber Efendimiz bu özellikleriyle tam bir barış elçisiydi.
3. Toplumsal Barışı Sağlayan ve Bozan Unsurlar
Sevgili Peygamberimiz, hayatı boyunca toplumsal barışa önem vermiş ve onu bozacak davranışlardan
sahabelerini sakındırmıştır.
Toplumsal barışı sağlayan unsurların başında sevgi ve saygı gelir. Fertlerinin birbirini sevip saymadığı
toplumlarda barış sağlanamaz. Bu nedenle Sevgili Peygamberimiz sözleriyle bu konunun önemine dikkatimizi çekmiş, davranışlarıyla da bize örnek olmuştur. Örneğin bir hadisinde şöyle buyurur: “Küçüklerini
sevmeyen, büyüklerini saymayan bizden değildir.”10
10 Tirmizi, Birr, 15; Ebu Davut, Edeb, 58.
62
TOPLUMSAL BARIŞ
Toplumsal barışı sağlayan diğer bir önemli unsur
adalettir. Adaletin sağlanamadığı, insan hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiği toplumlarda barışı sağlamak ve korumak imkânsızdır. Bu nedenle Rabb’imiz
şöyle buyurur: “Ey iman edenler! Allah için hakkı
ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun.
Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adaletsizliğe
itmesin. Adaletli olun. Bu, Allah korkusuna daha
çok yakışan (bir davranış)tır. Allah’a isyandan sakının. Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilmektedir.”11
YORUMLAYALIM
“Mümin, kendisiyle dostluk kurulabilen
kişidir. İnsanlarla dost olmayan ve kendisiyle
dostluk kurulamayan kişide hayır yoktur.”
Ahmet bin Hanbel, Müsned, C 2, s. 400.
Yukarıdaki hadisi toplumsal barışı sağlamada
sevgi ve saygının rolü açısından yorumlayınız.
İnsanların haklarını ihlal etmek ve kul hakkı yemek toplumsal barışı tehdit eder. Bu nedenle Kur’an-ı
Kerim’de şöyle buyrulur: “İnsanların hakkı olan şeyleri kısmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak
karışıklık çıkarmayın.”12 Sevgili Peygamberimiz de bu ayetlerin gerektirdiği şekilde ırk, renk, cinsiyet ve
inanç farkı gözetmeksizin insanların hak ve özgürlüklerini verme konusunda çok titiz davranmıştır.
Toplumsal barışı sağlamanın yollarından biri de hoşgörülü ve affedici olmaktır. Sevgili Peygamberimiz “İyilikle kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel bir şekilde önle. O zaman seninle arasında
düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost olur.”13 ayetine uyarak kendisine düşmanca davranan
kimselere karşı hoşgörülü ve affedici olmuştur. Sevgili Peygamberimizin bu tavrı toplumdaki düşmanlık
duygularını zayıflatmış ve toplumsal barışa katkı sağlamıştır.
ÖRNEK OLAY ANALİZİ
Sahabeden Cabir (r.a.) şu ilginç olayı aktarır:
Resulullah (s.a.v.) ile birlikte bir yolculuğa çıkmıştık. Ağaçlık bir bölgeye varınca dinlenmek
için mola verdik. Herkes bir ağacın altına çekildi. Resulullah Efendimiz de bir ağacın altına uzandı. Ancak müşriklerden bir adam gelerek Resulullahın ağaçta asılı olan kılıcını alıp çekmiş ve:
- Benden korkuyor musun, diye seslenmiş. Efendimiz:
- Hayır, cevabını vermiş. Bunun üzerine adam:
- Peki, seni benim elimden kim kurtaracak, demiş. Resulullah sakin bir şekilde,
- Allah, diye cevap verince bir mucize gerçekleşmiş ve adamın elinden kılıç düşmüş. Resulullah (s.a.v.) kılıcı almış ve:
- Peki, şimdi seni benim elimden kim kurtaracak, buyurmuş. Adam:
- Ben her cezayı hak ettim, beni cezalandırabilirsin, deyince Resulullah (s.a.v.) adama:
- Allah’tan başka ilah olmadığını ve benim Allah’ın elçisi olduğumu kabul eder misin,
diye sormuş. Adam:
- Hayır, kabul etmem. Ancak seninle çarpışmamaya, seninle savaşacak herhangi bir topluluk
içinde bulunmamaya söz veririm, demiş. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.) adamı serbest bırakmış.
Buhari, Meğazi, 31.
Yukarıdaki olayı toplumsal barışı sağlamada hoşgörülü ve affedici olmanın önemi açısından
değerlendiriniz.
11 Mâide suresi, 8. ayet.
12 Şuarâ suresi, 183. ayet.
13 Fussilet suresi, 34. ayet.
63
4. ÜNİTE
Toplumsal barışı sağlayan diğer önemli bir faktör diğerkamlıktır. Diğerkamlık, kişilerin kendileri için
istediklerini başkaları için de istemeleri; kendileri için uygun görmedikleri bir davranışı, başkalarına da
yapmamalarıdır. Sevgili Peygamberimiz, “Bir Müslüman, kendisi için istediğini kardeşi için de istemedikçe gerçekten iman etmiş olmaz.”14 buyurarak bu tutumun toplumsal barış açısından önemli olduğuna
dikkatimizi çekmiştir. Empati yapar, kendimizi başkasının yerine koymayı başarır ve ona göre davranırsak
toplumda anlaşmazlıklar azalır. Huzur ve güven artar. Böylece toplumsal barış sağlanmış olur.
MESAJ ÇIKARALIM
“…Kim bir Müslümandan bir sıkıntıyı giderirse Yüce Allah o kimsenin kıyamet gününde bir sıkıntısını giderir. Kim
bir Müslümanın kusurunu örterse Allah
da o kimsenin bir kusurunu örter.”
Buhari, Mezalim, 3; Müslim, Birr, 58.
“Müminler, birbirlerini sevmekte,
birbirlerinin acısını paylaşmakta ve birbirlerini korumada bir vücut gibidir. Vücudun herhangi bir organı rahatsız olunca diğer organları da rahatsız olur.”
Muhyiddin Nevevi, Riyazu’s-Salihin,
C 1, s. 271.
Yukarıdaki hadislerden toplumsal barışa
katkı sağlayacak mesajlar çıkarınız.
Kur’an-ı Kerim’e göre toplumsal barışı bozacak ve kargaşaya yol açacak en büyük tehlike, toplumu
oluşturan ortak değerlere bağlılığın zayıflamasıdır. Müslüman toplumu oluşturan bireyler ortak değerler
etrafında düşmanlarına karşı kenetlenmelidir. Aksi takdirde birlik ve bütünlüklerini koruyamazlar. Bu uyarı
Kur’an’da şöyle dile getirilir: “Allah ve Resulüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin, sonra korkuya
kapılırsınız da kuvvetiniz gider…”15
Sevgili Peygamberimiz toplumsal hayatta barışı bozacak söz ve davranışların neler olduğunu açıklamış
ve bunlardan uzak durmamızı öğütlemiştir. Bu nedenle adam öldürmek, hırsızlık yapmak, rüşvet vermek
ve almak, kumar oynamak, alkollü içecekleri kullanmak, kötü söz söylemek, nefret duygularını yaymak,
iftira ve gıybet etmek gibi toplumsal barışı bozacak davranışlardan uzak durmamızı istemiştir. Örneğin
Sevgili Peygamberimiz bir hadiste şöyle buyurur: “...Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez. Muhtaç olduğunda onu yardımsız bırakmaz. Onu hor görmez ve küçük düşürmez...”16 Başka
bir hadiste ise şöyle buyurur: “Birbirinize kin beslemeyin! Birbirinizi kıskanmayın! Birbirinize sırt
çevirmeyin! Ey Allah’ın kulları! Kardeş olun! ...” 17
14
15
16
17
Buhari, İman, 7.
Enfâl suresi, 46. ayet.
Müslim, Birr ve Sıla, 32.
Müslim, Birr ve Sıla, 23.
64
TOPLUMSAL BARIŞ
LİSTELEYELİM
“Ey müminler! Bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın. Belki de onlar, kendilerinden daha
iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler.
Birbirinizi ayıplamayın ve kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra günaha dalmak ne kötü bir
şeydir! Kim de tövbe etmezse işte onlar zalimlerdir.
Ey iman edenler! Zanda bulunmanın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin...”
Hucurât suresi, 11-12. ayetler.
Yukarıdaki ayetlerden hareketle toplumsal barışı bozacak davranışları listeleyiniz.
* Bir toplumda insanların birbirini küçümsemesi toplumsal barışı bozar.
* …………………………………………………………………………..………………...
* …………………………………………………………………………..………………...
* …………………………………………………………………………..………………...
Toplumsal hayatta bazen insanlar arasında anlaşmazlıklar çıkabilir. Bu anlaşmazlıklar toplumsal barışı
tehdit eder. Bu durumda barış ortamını korumak için toplumun diğer fertlerine görevler düşmektedir. Bu
önemli görevlerin başında dargın olanları barıştırmak gelir. Nitekim bir ayette şöyle buyrulur: “Müminler ancak kardeştirler. Kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’a karşı gelmekten sakının ki onun
merhametine nail olasınız.”18 Sevgili Peygamberimiz de “… Müslümanın din kardeşine küsüp onu
üç günden fazla terk etmesi helal değildir!”19 buyurarak Müslümanların birbirine küs durmalarını hoş
karşılamamıştır.
18 Hucurât suresi, 10. ayet.
19 Müslim, Birr ve Sıla, 23.
65
4. ÜNİTE
4. Toplumsal Barışın Aşamaları
Sevgili Peygamberimiz, kin, nefret ve kavgaların yaygın olduğu, güçlülerin zayıfları ezdiği,
kabilecilik ve kan davaları uğruna insanların rahatlıkla öldürüldüğü bir topluma peygamber olarak görevlendirilmişti. Sevgili Peygamberimiz bu
görevini hakkıyla yerine getirdi ve Allah’ın yardımıyla bir barış toplumu oluşturdu. Bu durum bir
ayette şöyle açıklanır: “… Siz birbirinize düşman iken kalplerinizi uzlaştırdı da onun lütfu
ile kardeş oldunuz…”20
Peygamberimizin toplumsal barışı sağlamak
için insanları öncelikle ortak değerler etrafında
toplaması gerekiyordu. O da bunu sağlamak için
“Topluca Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın ve parçalanmayın!...”21 ayetiyle insanları
Kur’an’ın etrafında toplanmaya çağırdı.
Hz. Muhammed (s.a.v.) İslam dinine girenleri hangi ırk ve renkten olursa olsun eşit olarak kabul etti.
Kabile kardeşliğinin yerine İslam kardeşliğini getirdi. Bu sistemde Habeşistanlı bir köle ile Kureyşli bir
asilzade arasında fark kalmıyor ve bunlar kardeş ilan ediliyordu. Sevgili Peygamberimiz Müslümanlar
arasında örnek bir barış ve kardeşlik toplumu oluşturmuştu. Ancak bu küçük topluluk Mekkeli müşriklerin
baskıları sonucu Medine’ye hicret etmek zorunda kaldı.
Sevgili Peygamberimiz Medine’ye hicret edince ilk iş olarak muhacir ile ensarı kardeş ilan etti. Muhacir, Mekke’den göç etmek zorunda kalan Müslümanlardı. Ensar da muhacirlere yardım eden Medineli
Müslümanlardı. Medineli her bir Müslüman, Mekke’den gelen bir Müslümana evini açtı. Malını, mülkünü
ve parasını onunla bölüştü. Kardeşini işine ve kazancına ortak yaptı. Böylece insanlık tarihinde görülmemiş
bir toplumsal birlik ve beraberlik örneği sergilenmiş oldu.22
Hz. Peygamberin amacı insanları İslam kardeşliğinde birleştirmekti. Öncelikle birbirleriyle kavgalı olan
Medine’deki Evs ve Hazreç kabilelerini barıştırdı. Böylece Medine’nin iki büyük kabilesi arasındaki ezeli
düşmanlığı sonlandırmış oldu.
Medine’de farklı inanç gruplarına mensup topluluklar da vardı. Bunlar arasında en kalabalık grup Yahudiler idi. Ayrıca az sayıda Hristiyan vardı. Sevgili Peygamberimiz farklı inançlara mensup toplulukların
da barış içinde yaşayabileceğini göstermek istiyordu. Bu amaçla “Medine Sözleşmesi” adı verilen bir yasa
metni hazırladı. Bu sözleşmeyle insanların inanç özgürlüğünü, canlarını, mallarını ve sosyal haklarını güvence altına alarak Medine’de toplumsal barışı sağladı. Sevgili Peygamberimizin kurduğu bu hukuk düzeni ile Medine’de herkesin barış ve huzur içinde yaşayabileceği bir ortam oluşturuldu.23
20
21
22
23
Âl-i İmrân suresi, 103. ayet.
Âl-i İmrân suresi, 103. ayet.
İbrahim Sarıçam, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajları, s. 139-142.
İbrahim Sarıçam, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajları, s. 143.
66
TOPLUMSAL BARIŞ
Sevgili Peygamberimiz Yüce Allah’ın “Eğer onlar barışa yanaşırlarsa sen de ona yanaş…”24 emrine
uyuyor ve barış imkânının olduğu durumlarda savaştan uzak duruyordu. Örneğin birçok maddesi Müslümanların aleyhine gibi gözüken Hudeybiye Antlaşması’nı imzaladı. Müslümanların ilk başta üzüntüyle
karşıladığı bu antlaşma, daha sonra barış adına çok olumlu sonuçlar doğurmuştu. Bu antlaşmayla sağlanan
barış ortamında birçok kabile Müslüman oldu. Böylece İslam dini hızla yayılma imkânı buldu.
Sevgili Peygamberimiz, Medine’de yönettiği toplumda sosyal adaleti gerçekleştirdi. Onun yönetiminde yoksullar ve kimsesizler daima gözetildi. Hiç kimse açlıktan ölmeye ya da dilenmeye terk edilmedi. Allah’ın emri olan zekât, toplumun zenginlerinden alınarak yoksullara dağıtıldı. Üstelik “Zenginlerin
mallarında da dilenip isteyen veya istemeyen yoksullar için bir hak vardır.”25 ayetinin gereği olarak
zekât insanlara yardım olarak değil, bir hak olarak verilirdi. Peygamberimizin yönetimdeki bu adaleti, toplumun sınıfları arasında barış ve kardeşlik köprülerini kurdu.
OKUMA METNİ
Hudeybiye Antlaşması
Hudeybiye Antlaşması Peygamberimizin barışçı tavrının güzel örneklerinden biridir. Sevgili Peygamberimiz Müslümanlarla birlikte umre yapmak için Mekke’ye gitmeye karar vermişti. Yıllardır vatanlarından
uzak kalan sahabeler Peygamberimizin bu kararına çok sevindiler. Bu haberi duyan Mekkeli müşrikler, Müslümanların ibadet amacıyla da olsa Mekke’ye girmelerine karşı çıktılar. Savaşmak için hazırlanıp Müslümanları beklemeye başladılar. Bu durumu öğrenen Peygamberimiz kan dökülmesini engellemek için müşriklere
barış teklif etti. İki tarafın temsilcileri bir araya geldi. Peygamberimiz Hz. Ali’den antlaşma metninin başına
“Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.” cümlesini yazmasını isteyince müşriklerin temsilcisi Süheyl,
- Rahmân olmaz, başlangıç cümlesi ‘Allah’ın adıyla’ şeklinde olmalı, dedi.
Hz. Peygamber (s.a.v.), Hz. Ali’ye, Süheyl’in dediği şekilde yazmasını söyledi. Daha sonra Peygamberimiz, Hz. Ali’den ikinci cümleyi:
- Bu, Allah’ın Resulü Muhammed ile Süheyl bin Amr arasında bir antlaşmadır şeklinde yazmasını istedi.
Süheyl buna da itiraz ederek:
- Hayır, Allah’ın Resulü şeklinde olmaz. Biz senin Allah’ın Resulü olduğunu kabul etseydik seninle savaşmazdık. Abdullah’ın oğlu Muhammed olarak yazılsın, dedi.
Bunun üzerine Hz. Peygamber, “Allah’ın Resulü” ifadesini kendi elleriyle sildi ve Hz. Ali’ye:
- Abdullah’ın oğlu Muhammed şeklinde yazdırdı.
Hudeybiye Antlaşması’nın metni imzaya hazır hâle getirildiği sırada bir adamın ayaklarındaki zincirleri
sürüyerek geldiği görüldü. Bu kişi Süheyl’in oğlu Ebu Cendel idi. Süheyl, oğlunu Müslüman olduğu için
Mekke’de eve hapsetmişti. Ancak Ebu Cendel bir yolunu bulup kaçmayı başarmış ve antlaşmanın yapıldığı
yere kadar gelebilmişti. Süheyl, oğlu Ebu Cendel’in antlaşma gereğince kendine iade edilmesini istedi. Peygamberimiz antlaşmanın henüz imzalanmadığını ve Ebu Cendel’in bu antlaşma dışında tutulması gerektiğini
söylediyse de Süheyl bunu kabul etmedi. Peygamberimiz Süheyl’den oğluna işkence yapmaması sözü karşılığında onun isteğini kabul etti. Ancak bu durum Müslümanları üzdü. Özellikle Ebu Cendel’in:
-Ya Resulallah! Siz, beni eziyet etsinler diye mi bunlara teslim ediyorsunuz sözü Müslümanları çok hüzünlendirdi. Bunun üzerine Peygamberimiz Ebu Cendel’i teskin etmeye çalıştı ve yaptığı antlaşmaya sadık
kalacağına dair Allah adına söz verdiğini belirterek ona sabır ve ümit tavsiye etti.
İbrahim SARIÇAM, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajları, s. 199-200.
24 Enfâl suresi, 61. ayet.
25 Zâriyât suresi, 19. ayet.
67
4. ÜNİTE
ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM
A. Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız.
1. İnsanlık için barış neden bir ihtiyaçtır? Açıklayınız.
2. İslam’ın barışa verdiği önemi belirtiniz.
3. Hz. Muhammed’in bir barış öncüsü olduğunu örneklerle açıklayınız.
4. Peygamberimizin toplumsal barışı sağlamada gerçekleştirdiği yöntem ve aşamalar hakkında bilgi
veriniz.
B. Aşağıdaki çoktan seçmeli soruları cevaplayınız.
1. Aşağıdakilerden hangisi Hz. Muhammed’in barış elçisi olmasıyla doğrudan ilgili değildir?
A) Son elçi olması
B) Hoşgörülü olması
D) Rahmet peygamberi olması
E) Güvenilir olması
C) Adaletli olması
2. Aşağıdakilerden hangisi toplumsal barışı bozan unsurlar arasında sayılamaz?
A) Sosyal adaletsizlik
B) Irkçılık
C) Haksızlıklara karşı çıkmak
D) Kin
E) Nefret
3. Hz. Muhammed’in yaptığı savaşlarla ilgili aşağıdakilerden hangisi doğrudur?
A) Hz. Muhammed’in ömrünün büyük bir kısmı savaşmakla geçmiştir.
B) Hz. Muhammed’in en öne çıkan özelliği iyi bir komutan olmasıdır.
C) Hz. Muhammed İslam’ı yaymak için her zaman savaşmıştır.
D) Hz. Muhammed mecbur kalmadıkça savaşmamıştır.
E) Hz. Muhammed şahsına yapılan saldırılara misliyle karşılık vermiştir.
4. Aşağıdaki olaylardan hangisi Peygamberimizin Medine’de bir barış toplumu oluşturmak için attığı
adımlardan biri değildir?
A) Muhacir ve ensar arasında kardeşlik ilan etmesi
B) Medineli Yahudilerle sözleşme imzalaması
C) Hudeybiye Barışı’nı kabul etmesi
D) Bedir ve Uhut savaşları
E) Adaletli bir yönetim sergilemesi
68
TOPLUMSAL BARIŞ
C. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri verilen kelimelerden uygun olanı ile doldurunuz.
(Medine, adalet, helal, kardeş, Taif )
1. Peygamberimiz Medine’de Evs ve Hazreç kabilelerini ……………….. yapmıştır.
2. Peygamberimiz Yahudi ve Hristiyanlarla …………….. Sözleşmesi’ni imzalamıştır.
3. “Müslümanın din kardeşine küsüp onu üç günden fazla terk etmesi …………… değildir!”
(Müslim, Birr ve Sıla, 23.)
4. Toplumsal barışı sağlamanın en önemli yollarından biri ……………. tir.
Ç. Aşağıdaki bilgilerin doğrularını “D”, yanlışlarını “Y” ile işaretleyiniz.
(…) İslam kelimesi barış ve esenlik anlamına gelir.
(…) Hz. Muhammed (s.a.v.) mecbur kalmadıkça barışa yanaşmamıştır.
(…) Hz. Peygamberin amacı insanları İslam kardeşliğinde birleştirmekti.
(…) Hz. Muhammed (s.a.v.) Müslüman olmayanlarla bir arada yaşamamıştır.
69
5. ÜNİTE
AİLEDE EŞLERİN
GÖREVLERİ
ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM
1. Değer kavramının anlamını sözlükten bularak yazınız.
2. Bir şeye bağlı olmakla bağımlı olmak arasındaki farkı araştırınız.
3. Sorumluluk bilinciyle hareket etmek ailelere ne kazandırır? Düşüncelerinizi yazınız.
4. Sizce anne ve babanın birbirlerine karşı sorumlulukları nelerdir? İki örnek veriniz.
70
AİLEDE EŞLERİN GÖREVLERİ
1. Eşleri Birbirine Bağlayan Değerler
Sevgi, muhabbet, ilgi, güleryüz, saygı
ve güven, eşleri birbirine bağlayan önemli
değerlerdendir. Bunlar Hz. Peygamber ile
eşleri arasında samimi biçimde uygulanıyordu. Efendimiz, ailesine her fırsatta sevgi ve
muhabbetini gösterirdi.
Hz. Aişe, Peygamberimizin kendisine
olan muhabbetini şöyle anlatır: “Ben hasta
iken Resulullah (s.a.v.) beni çağırırdı. Onunla birlikte yemek yerdim. Yemeğin etli kısımlarını bana uzatır ve önce benim yememi
isterdi. Ben de onu alır bir miktar yer sonra
Resulullaha uzatırdım. O da benim yediğim
yerden yerdi. Bir şey içmek istediği zaman
da önce benim içmem için ısrar ederdi. Sonra da o, içerdi…”1
Bunun yanında Sevgili Peygamberimiz, güzel duygu ve düşünceleri sözle ifade etmeyi önemserdi. Örneğin bir gün Hz. Aişe Peygamberimize:
-Ya Resulallah, sen beni seviyor musun, diye sormuştu. Peygamberimiz:
-Evet, ya Aişe tabi seviyorum, demişti:
Bunun üzerine Hz. Aişe:
-Peki, sevgin nasıldır, diye sorduğunda Peygamberimiz:
-Kördüğüm gibidir, demişti.
Hz. Aişe arada bir kördüğüm nasıldır, diye sorardı.
Peygamberimiz de:
-İlk günkü gibidir,2 diye cevap verirdi.
Her insan kendisine değer verilmesinden hoşlanır.
İnsan, değer verildiğini ve önemsendiğini hissettiği
zaman kendisi de muhatabına karşı saygı ve sevgiyle
yaklaşır. Bir kimseye değer verdiğimizi öncelikle onu
dinleyerek gösteririz. Eşlerin birbirine zaman ayırması, değer vermesi ve birbirini dinlemesi aile mutluluğu
açısından önemlidir. Çünkü sohbet olmazsa muhabbet
olmaz, muhabbet olmayan yuvada ise sevgi ve saygı olmaz. Bu sebeple Sevgili Peygamberimiz, zaman
ayırarak eşleriyle bazen de bütün aile fertleriyle soh1 Nesai, Taharet, 177. Müslim, Hayız, 14.
2 Ahmet bin Hanbel, Müsned, 6.
71
bİlgİ kutusu
Hz. Muhammed 25 yaşındayken, Hz.
Hatice ile evlendi. Hz. Hatice’yle 25 yıl
örnek bir evlilik hayatı yaşadı. Hatice’nin
vefatından sonra bir süre bekâr kaldı. Daha
sonra özellikle İslam’ın yayılmasını gerçekleştirmek için evlilikler yaptı. Çünkü o dönemde bir peygamberin bir kabileden evlilik
yapması o kabileden birçok kişinin Müslüman olmasını sağlıyordu. Ayrıca o dönem
çok evlilik yaygın bir gelenekti. Daha sonra
Kur’an çok evliliği sınırlandırdı. Tek evliliği
tavsiye etti.
5. ÜNİTE
bet ederdi.3 Peygamberimiz her sabah ve ikindi
vakti mescitten çıktıktan sonra eşlerine uğrar, bir
sıkıntıları olup olmadığını sorar, onlarla hasbihal ederdi. Eşlerine uğradığında onların yüzüne
tebessümle bakar ve nazik davranırdı. Çünkü
Sevgili Peygamberimiz güler yüzlü olmayı bir
sadaka olarak değerlendirirdi. Güler yüzlü olmanın eşlerin aralarındaki bağı kuvvetlendireceğine
inanıyordu. Nitekim Abdullah bin Haris “Resulullahtan daha çok tebessüm eden bir kişi
görmedim.”4 diyerek onun bu konundaki hassasiyetini ifade etmiştir.
YORuMlAYAlIM
“İçinizden kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp aranızda muhabbet ve
rahmet var etmesi, Allah’ın varlığının belgelerindendir. Bunlarda düşünen millet için
dersler vardır.”
Rûm suresi, 21. ayet.
Yukardaki ayeti arkadaşlarınızla beraber yorumlayınız.
Peygamberimiz, hayatı boyunca eşlerine gereken değeri vermiş ve onlar arasında her zaman adaleti gözetmiştir. Sevgili Peygamberimiz; eşlerinin görüşünü alır, sıkıntı ve dertlerini dinler, böylece onlara değer
verdiğini hissettirirdi.
Altının değerinden anlamayan bir kimseye
bir ton altın verilse onun için hiçbir anlam ifade
etmez. Aynı şekilde eşlerin Allah’ın bir emaneti
olduğunun farkında olmayan insanlar da eşlerine
değer vermezler. Bu durum bir hadiste şöyle açıklanır: “Kadınlara ancak değerli olanlar değer
verirler, kadınlara kötü davrananlar ise kötü
kişilerdir.”5
DEĞERlENDİRElİM
“…Kadınlar sizin için birer elbise,
siz de onlar için birer elbisesiniz…”
Bakara suresi, 187. ayet.
Yukarıdaki ayeti eşlerin birbirlerine
karşı görev ve sorumlulukları açısından
değerlendiriniz.
İncelik ve şefkat göstermek eşleri birbirine
bağlayan değerlerdendir. Nitekim Sevgili Peygamberimiz, “Allah şefkatli bir dosttur. Şefkatli
olanı sever.”6 buyurarak eşleri birbirlerine karşı
incelik ve şefkat göstermeye davet etmiştir. Örneğin Sevgili Peygamberimiz, eşinin dizine basmasına müsaade ederek hayvana binmesine yardımcı
olurdu.7 Eşinin hazırladığı yemeklerde kusur aramaz, bu konuda eşini incitmezdi.8
3 Müslim, Rada, 46.
4 Tirmizi, Menakıb, 10.
5 İbn Mace, Edeb 3.
6 Buhari, İstitabe, 4.
7 Buhari, Megazi, 38.
8 Buhari, Et’ime, 21.
72
AİLEDE EŞLERİN GÖREVLERİ
2. Eşlerin Sorumlulukları
İslam’da ailenin temel amacı, neslin devamını sağlamak ruhen, bedenen ve ahlaken sağlıklı bireyler yetiştirmektir. Bir ailenin sağlıklı olabilmesi için bazı kuralların, görev ve sorumlulukların bulunması gerekir. Bu,
ancak anne ve babanın sorumluluklarını bilmeleri ve
yerine getirmeleriyle gerçekleşir.
Dinimize göre kadın ve erkek, insan olarak aynı özden yaratılmıştır. Ayrıca Allah katında hak ve sorumluluklar açısından da eşittirler.9 Peygamberimizin aile hayatına bakıldığında sorumlulukların birlikte paylaşıldığı
görülür. Peygamberimiz bu durumu bir hadiste şöyle
ifade etmiştir: “Hepiniz sorumluluk sahibisiniz ve hepiniz elinizin altındakilerden sorumlusunuz. Yönetici, yönettiklerinden sorumludur. Erkek, ailesinden,
eş ve çocuklarından sorumludur. Kadın, evinden ve
ailesinden sorumludur…”10
Sevgili Peygamberimiz, “Kadın ve erkek birbirini
tamamlayan bir bütünün iki yarısıdır.”11 buyurmuştur.
Bu hadis, eşlerin hayatın zorlukları ve aile içi sorumluluklar konusunda birbirini destekleyip tamamladığını
vurgulamaktadır. Örneğin baba ailenin geçimi için koştururken anne evin iç düzeni ile ilgilenir. Böylece birbirini
tamamlarlar. Eğer ikisi de çalışıyorsa her konuda yardımlaşırlar. Örneğin Sevgili Peygamberimiz gerektiğinde ev
işlerinde de eşine yardım ederdi. O, ailesinden özel bir
hizmet beklemezdi. Çarşıdan aldığı malları bizzat kendisi
taşır, ev işlerinde de eşlerine yardım ederdi. Böylece evde
eşlerinin yükünü hafifletirdi. Çoğu zaman kendi işini kendisi görürdü. Örneğin Hz. Aişe’ye Hz. Peygamberin evdeki durumu sorulduğunda, “Herkes evinde ne yaparsa
onu yapardı. Elbisesini yamar, ayakkabısını tamir eder,
koyunları sağar, kendi işini kendi yapardı.”12 demiştir.
Efendimiz, eşlerinin derdini ve sıkıntısını dinlemeyi
bir sorumluluk kabul ettiği gibi kendi sıkıntısını da eşleriyle paylaşırdı. Örneğin elçiliğinin ilk günlerinde vahye ilk kez muhatap olduğundan sıkıntılı günler yaşıyordu. Bu sıkıntısını sevgili eşi Hz. Hatice ile
paylaştı. Bunun üzerine Hz. Hatice de eşine destek olma sorumluluğu ile hareket ederek ona şu sözleri
söyledi: “Hiçbir korku ve endişe duymana gerek yok. Hiç üzülme! Allah senin gibi bir kulunu hiçbir zaman
9 Âl-i İmrân suresi, 195; Tevbe suresi, 71.
10 Buhari, Nikâh 81, 90; Müslim, İmare, 20.
11 Ebu Davut, Taharet, 94.
12 Ahmet bin Hanbel, Müsned, 256; Buhari, Nafakat, 7.
73
5. ÜNİTE
utandırmaz. Ben biliyorum ki sen sözün doğrusunu
söylersin. Emanete riayet edersin. Akrabalarınla ilgilenirsin. Komşularına şefkat ve nezaketle davranırsın.
Fakirlere yardım elini uzatırsın. Gariplere kapını açıp
onları misafir edersin. Uğradıkları felaket ve musibetlerde halka yardım edersin.”13 Bununla da yetinmeyen
Hz. Hatice, eşini alıp Tevrat ve İncil’i iyi bilen ve aynı
zamanda akrabası olan Varaka’ya götürdü. Varaka,
Hz. Muhammed’i dinledikten sonra onun gönderilen
son peygamber olduğunu anlayıp şöyle dedi: “O gördüğün melek, Yüce Allah’ın Musa Peygambere gönderdiği Cebrail’dir. Sen ise bu ümmetin peygamberi
olacaksın…”14 Bunları dinleyen Hz. Muhammed ve
Hz. Hatice bir nebze rahatladı. Hz. Hatice, eşine destek olma sorumluluğunu yerine getirmenin huzuru ile
Varaka’nın yanından ayrılarak evlerine döndü.
Peygamberimiz eşlerimize Allah’ın birer emaneti olarak bakmamızı tavsiye ederdi. Örneğin Sevgili
Peygamberimiz Veda Hutbesi’nde şöyle bir uyarıda
bulunmuştur: “Kadınlar hakkında Allah’tan korkunuz. Çünkü siz onları Allah’ın emaneti olarak
aldınız…”15Allah Resulü, eşlere karşı güzel davranmayı iyi insan olmanın özelliklerinden biri olarak
görürdü. Konuyla ilgili olarak “En hayırlınız, ailesi
için hayırlı olandır. Bana gelince ben, ailesine karşı
en hayırlı olanınızım.”16 buyurmuştur.
Sevgili Peygamberimiz, evlendikten sonra Hz.
Hatice’nin kervanlarıyla ticaret yaparak geçimini
sağlıyordu. Hz. Hatice, büyük bir servet sahibiyken
Peygamberimizle sade bir hayat yaşıyordu. Aynı zamanda Hz. Peygamberin ihtiyaç sahibi insanlara çokça yardım etmesi nedeniyle Hz. Hatice’nin serveti
gün geçtikçe azalıyordu. Buna rağmen Hz. Hatice bu
durumdan hiç rahatsız olmuyor, aksine eşinin bu hayırseverliğinden memnun oluyordu. Bu durum, doğru
ve güzel işlerde eşlerin birbirlerini desteklemelerinin
ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.
13 Müslim İman, 252.
14 İbrahim Sarıçam, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, s. 84.
15 Müslim, Hac, 147, 194; Tirmizi, Fiten 2.
16 Tirmizi, Menakıb 63.
74
YAZALIM
“Müminlerin iman bakımından en olgun olanı, ahlakı güzel olan ve ailesine nazik davranandır.”
Nesai, İşretu’n-Nisa, 229.
“En güzel dünya nimeti, insanın sahip
olabileceği nimetlerin en hayırlısı: Zikreden dil, şükreden kalp ve insanın iman üzere yaşamasına yardımcı olan kadındır.”
Tirmizi, Birr 13.
Yukardaki hadisleri okuyarak çıkardığınız
mesajları yazınız.
AİLEDE EŞLERİN GÖREVLERİ
Hz. Hatice’nin bu yüksek sorumluluk anlayışını Peygamberimiz, ömür boyu vefa sorumluluğu ile
yâd etti. Örneğin Hatice’nin vefatından sonra onun
yakınlarına ve dostlarına itibar gösterdi. Zaman zaman onlara hediyeler gönderdi. Bir gün evine uğrayan
yaşlı bir kadına ilgi ve saygı gösterip iltifat etmişti.
Hz. Aişe bunun sebebini sorunca Peygamberimiz,
“Aişe, bu kadın Hatice’nin arkadaşıdır. Onun
sağlığında bize uğrardı. Dostluğa vefa göstermek
imandandır.” demişti.17 Peygamberimizin Hz. Hatice hakkındaki övgü dolu sözlerinden bir diğeri de
şöyledir: “Yeryüzünde yaşayıp giden kadınlardan
İmran’ın kızı Meryem, Huveylid’in kızı Hatice,
Muhammed’in kızı Fatıma ve Firavun’un eşi Asiye iyi örnekler olarak yeterlidir…”18
Hz. Peygamberin en yakın destekleyicisi olan Hz.
Hatice onunla en uzun yaşayan hayat arkadaşıydı.
Peygamberimiz, hicretten sonra Medine’de Hz. Aişe
ile evlenmişti. Bir gün Hz. Peygamber, vefat eden eşi
Hz. Hatice’yi övmüştü. Bunu duyan Hz. Aişe, “Ya Resulallah, hâlâ Hatice’yi unutamadın mı?” deyince Hz.
Peygamber Hz. Hatice’yi fedakârlığından dolayı şöyle
övdü: “Allah bana ondan daha hayırlısını vermemiştir. Çünkü herkes beni inkâr ederken o, bana
iman etti. Herkes beni yalanlarken o, beni tasdik
etti. İnsanlar mallarını esirgerken o, bana arka çıktı. Ve Allah, bana ondan çocuklar nasip etti.”19
Eşlerin birbirine karşı önemli sorumluluklarından biri de temizliktir. Allah Resulü, aile saadetinde
çok önemli bir yeri olan kişisel bakım ve temizliğine son derece önem verirdi. Bir gün Hz. Aişe’ye,
“Peygamber eve girdiği zaman ilk önce ne yapardı?”
diye sorulduğunda Hz. Aişe şöyle cevap vermişti:
“Önce dişlerini temizlerdi.”20
Sevgili Peygamberimiz, beden ve elbise temizliğine, güzel koku kullanmaya da dikkat ederdi. O, tırnakların kesilmesini, sakal ve bıyıkların kısaltılmasını, istenmeyen tüylerin temizlenmesini fıtratın gereği ve bütün peygamberlerin
bir sünneti olarak ifade ederdi.21
17 Müslim, Fedail, 12.
18 Tirmizi,Menakıb, 61.
19 Ahmet bin Hanbel, Müsned, 71.
20 Müslim, Taharet, 43.
21 Buhari, Libas, 63.
75
bİlgİ kutusu
Hz. Hatice, Allah Resulüne götürmek
için zaman zaman yemek hazırlar ve Nur
Dağı’na tırmanarak Hira Mağarası’na ulaşırdı. Bir süre orada kalarak sohbet ederlerdi. Sonra o geri dönerdi.
Abdullah KARA-Hilal KARA, Aile Reisi
Olarak Peygamber Efendimiz, s. 19.
5. ÜNİTE
3. Eşlerin Görevleri
Hayatı paylaşmak üzere bir araya gelen eşlerin, birbirine karşı adaletli, merhametli, saygılı ve sabırlı
olması gerekir. Bir ailenin mutluluğu bu temel görevlerin yerine getirilmesine bağlıdır. Sevgili Peygamberimiz, “…Kadınlarınızla iyi
geçinin…”22 ayetine uyarak eşleriyle
iyi geçinmiş ve bu konuda bize örnek
olmuştur. Yüce Allah, Bakara suresinin 228. ayetinde: “…Erkeklerin
kadınlar üzerinde hakları olduğu
gibi kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır...” buyurarak eşlerin karşılıklı haklarının bulunduğunu ifade eder. Sevgili
Peygamberimiz, bu ayet ışığında ailesine karşı görevlerini eksiksiz yerine getirirdi. Ailesinin ihtiyacını karşılar ve haklarını koruma konusunda titiz davranırdı.
Bu konuda da Müslümanları uyarırdı.23 Bir gün “Peygamberimize eşlerimizin bizim üzerimizdeki hakları
nelerdir?” diye bir soru sorulmuştu. O, bu soru üzerine,
“Kendin yiyince ona da yedirmen, giydiğin zaman
ona da giydirmen, ona vurmaman, ayıplamaman,
onu terk etmemendir.”24 buyurmuştur.
lİstElEYElİM
Birbirine karşı adaletli olmalı.
Birbirinin sırrını saklamalı.
…………………………….
……………………………..
…………………………….
Eşlerin birbirlerine karşı görevlerini
Eşler arasındaki önemli görevlerden biri de birbirine
listeleyiniz.
saygı göstermek ve istişare etmektir. Hayatı paylaşan,
sıkıntıları beraber göğüsleyen eşler için bu durum çok
önemlidir. Dolayısıyla bir hayatı beraberce geçiren eşlerin, her zaman birbirinin fikrine müracaat etmesi gerekir. Eşler bir karar alırken birbirlerinin fikirlerine saygı duymalı ve istişare etmelidirler. Sevgili Peygamberimiz eşlerinin fikirlerine değer vermiş ve zaman zaman onların görüşlerine müracaat
etmiştir. Örneğin Hudeybiye Antlaşması yapılınca bazı sahabeler şartların Müslümanların aleyhine
olduğunu düşünmüşlerdi. Sahabeler yaşadıkları bu durumun tesiriyle Hz. Peygamberin “Kurbanlarınızı kesip ihramdan çıkın.” şeklindeki emrini yerine getirmede işi biraz ağırdan almışlardı. Bu
durum karşısında üzülen Peygamberimiz, eşi Ümmü Seleme’nin “Üzülme Ya Resulallah! Onlar üzüntülerinden böyle davranıyorlar. Siz kendi kurbanınızı kesin ve tıraş olun. Onlar size uyacaklardır.” sözünü dikkate alarak kurbanını kesip tıraş oldu. Bunu gören sahabeler toparlandı ve kısa bir süre sonra
kurbanlarını keserek tıraş olmaya başladılar.25
22
23
24
25
Nisâ suresi, 9. ayet.
Müslim, Hacc, 147; Tirmizi, Tefsir, 3087.
Ebu Davut, Nikâh, 42.
Taberi, Tarih-i Taberi, C 2, s. 280.
76
AİLEDE EŞLERİN GÖREVLERİ
Eşlerin birbirlerine karşı görevlerinden biri de
selamlaşmak ve dua etmektir. Bu sebeple Sevgili
Peygamberimiz dualarında ailesine yer verirdi. Örneğin “Allah’ım! Dinim, dünyam, ailem ve malım
hakkında senden af ve afiyet diliyorum…”26 diye
dua ederdi. Ayrıca o, “Evlere girdiğiniz zaman Allah tarafından bereket ve güzel bir sağlık dileği
olarak kendi (ev halkınıza) selam verin.”27 ayeti
gereği güler yüzle selam vererek eve girerdi.
YORuMlAYAlIM
“Mümin erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar...
Mümin kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar…”
Nûr suresi, 30, 31. ayet.
Yukarıdaki ayetleri eşlerin birbirine karşı
görevleriyle ilişkilendirerek yorumlayınız.
Peygamberimiz eşine karşı nezaketli ve anlayışlı
davranırdı. Örneğin bir gece Efendimiz, yatsı namazını kıldırdıktan sonra Hz. Aişe’nin odasına gelerek yatağa uzanmıştı. Bir müddet sonra Aişe’nin
uyuduğunu zannedip yavaşça kalktı. Eşini rahatsız
etmemek için ses çıkarmamaya dikkat ederek ayakkabılarını aldı. Kapıyı sessizce açtı. Dışarı çıktıktan
sonra yine aynı dikkatle kapıyı kapattı. Dua etmek
üzere Baki Mezarlığı’na gitti...28
Hz. Peygamber her zaman sabırlı davranır ve
sabırlı olmayı da tavsiye ederdi. O, sadece zorluklara karşı değil, aynı zamanda eşlerini incitmemek
ve kırmamak için de sabırlı davranırdı. Örneğin
Efendimiz (s.a.v.) sade bir hayat yaşıyordu. O, eline
geçenleri İslam’a hizmet yolunda harcıyordu. Ailesine ise ancak yetecek kadar nafaka bırakıyordu. Bir
ara Hz. Aişe ve Hz. Hafsa başkaları gibi daha çok
maddi imkânlara sahip olmayı arzu etmiş ve bunu
Hz. Peygambere iletmişlerdi. Bu durum karşısında
çok üzülen Peygamberimiz, olayı sabırla karşıladı
ve bir müddet onların yanına uğramadı. Daha sonra
konuyla ilgili şu ayet nazil oldu:29 “Ey Peygamber,
eşlerine de ki: Eğer dünya hayatını ve süslerini
istiyorsanız gelin size bağışta bulunayım ve güzellikle salıvereyim. Yok, eğer Allah’ı, Resulünü ve ahiret yurdunu istiyorsanız muhakkak ki Allah
içinizden iyi davranan hanımlara büyük mükâfat hazırlamıştır.”30 Peygamberimiz bu ayeti Hz. Aişe’ye
okudu. Ona, “Kararını vermeden önce ailene danış” diye tavsiye bulundu, Hz. Aişe ise “Bu konuda anne
ve babama danışmama gerek yok. Ben Allah’ı ve Resulünü tercih ediyorum.” diyerek tercihini Peygamberimizden yana yaptı.31
26 Hâkim, Daavat, No: 1902, C 1, s. 517.
27 Nûr suresi, 61. ayet.
28 Müslim, Cenaiz, 103.
29 Buhari, Mezalim, 25; Ahmet bin Hanbel, Müsned, 111.
30 Ahzâb suresi, 28, 29. ayetler.
31 İmam Malik, Muvatta, Talak, 15.
77
5. ÜNİTE
bİlgİ kutusu
Hz. Ebu Bekir’in kızı olan Hz. Aişe (r.a.),
Peygamberimizle Medine’de evlendi. Hz.
Peygamber davet edildiği yerlere genellikle onunla birlikte giderdi. Hz. Aişe, okuma
yazma bilen bir sahabe idi. Peygamberimizden en çok hadis rivayet edenlerden biri olan
Hz. Aişe, sahabenin en önde gelenlerinden
biriydi. Bu nedenle Peygamberimizin aile
hayatıyla ilgili söz ve davranışları daha çok
onun sayesinde bize ulaşmıştır.
Komisyon, Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi, C 2, s. 202.
Bir gün Hz. Ebu Bekir, Allah Resulünün kapısını
çalmış ve içeride Hz. Aişe’nin Peygamberimize yüksek sesle karşılık verdiğini duymuştu. Bu duruma öfkelenen Hz. Ebu Bekir, içeri girdi ve kızı Hz. Aişe’nin
üzerine yürüdü. Peygamberimiz araya girerek ona
mani oldu. Daha sonra Hz. Ebu Bekir öfkeli bir hâlde
çıktı ve gitti. Hz. Ebu Bekir gittikten sonra Peygamberimiz, Aişe’ye, “Gördün ya, seni nasıl kurtardım.”
dedi. Birkaç gün sonra tekrar gelen Hz. Ebu Bekir,
onları barış içinde görünce, “Beni kavganıza ortak ettiğiniz gibi barışınıza da ortak etseniz ya!” dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz: “Ettik, ettik!” diyerek
cevap verdi.32 Peygamberimiz bu ve benzeri olaylarda
hep hoşgörülü ve sabırlı davranırdı.
Eşlerin görevlerinden biri de ibadetler hususunda birbirlerini teşvik etmesidir. Peygamber Efendimiz,
eşlerini ibadete teşvik eder ve onların bu konuda hassas olmalarını isterdi. Eşlerini namaza kaldırmaya son
derece önem verirdi. Ayrıca Peygamberimiz, ramazan ayının son günleri yaklaştığında gece ibadetleri için
ailesini uyarırdı.33 Bu konuda Müslümanları şöyle teşvik ederdi: “Gece kalkıp namaz kılan, sonra eşini
uyandıran kimseye Allah merhamet etsin...”34
Eşlerin bir diğer görevi de birbirlerine zaman ayırmaları ve mutluluğu paylaşmalarıdır. Peygamberimiz, eşlerine
zaman ayırmış ve onlarla birlikte güzel
vakit geçirmiştir. Örneğin Habeşistanlı
Müslümanların yerel mızrak oyunları
vardı. Zaman zaman bu gösteriyi yaparlardı. Bir defasında Peygamberimiz ile
Hz. Aişe bu oyunu beraber seyretmişlerdi. Allah Resulü “Haydi Habeşliler!
Gösterin kendinizi!” diyerek onları
teşvik etmişti...35
Eşler arasında karşılıklı güven
önemlidir. Bu nedenle aile içindeki
mahrem konular başkalarıyla paylaşılmamalıdır. Peygamberimiz bu hususta hassas davranmış ve Müslümanları şöyle uyarmıştır: “Kadınla koca
mahremiyetini paylaştıktan sonra
kadının sırrını, erkeğin ifşa etmesi,
en büyük ihanettir.”36
32
33
34
35
36
Ebu Davut, Edeb,92.
Buhari, Fadlulleyletü’l-Kadr, 5.
Nesai, Kıyamu’l-Leyl, 5.
Buhari, Nikâh, 82.
Ebu Davut, Edeb, 37.
78
AİLEDE EŞLERİN GÖREVLERİ
4. Anlaşmazlıkların Çözümü
Aile bireyleri arasında farklı görüş ve düşünceler
olabilir. Bu farklılıklar bazen anlaşmazlıklara neden
olabilir. Eşlere düşen görev empati yaparak farklılıkları hoş görmek ve anlaşmazlıkları büyütmemektir. Sevgili Peygamberimiz, “Bir kimse eşine kin
beslemesin. Onun bir huyunu beğenmezse bir
başka huyunu beğenir.”37 buyurarak eşlerimizin
güzel meziyetlerini öne çıkarmamızı isterdi. Hz.
Aişe’nin rivayetine göre o, “Hayatı boyunca hiçbir hizmetçiyi dövmemiş, hiçbir hanımına tokat
atmamış ve hiç kimseye vurmamıştır.”38
Peygamberimiz aralarında geçimsizlik olan eşlere nasihat eder. Anlaşmazlıkları gidermek için aralarında hakemlik yapardı. Allah Resulü, dargın eşleri
barıştırır, aileler arasındaki geçimsizliklere çözüm
bulmaya çalışırdı. Örneğin Sevgili Peygamberimiz,
damadı Hz. Ali ile kızı Fatıma (r.a.) arasında geçen
bir olayda onların gönüllerini almıştı. Bir gün Peygamberimiz, kızı Fatıma’nın evine gitmişti ancak
Ali evde yoktu.
Peygamberimiz:
- Ali nerede, diye sordu.
Fatıma:
- Aramızda bir tartışma olmuştu. Darılarak çıktı
gitti, dedi.
Allah Resulü orada bulunan bir adama:
-Git bak bakalım nerede diye buyurdu. Adam
bulmak üzere gitti ve bir süre sonra gelerek:
- Ya Resulallah! Mescitte uyuyor, dedi.
Peygamberimiz evden ayrılarak mescide gitti. Baktı ki Hz. Ali, uyuyordu. Onun üstübaşı da toz toprak
içindeydi. Resulullah bir yandan Hz. Ali’nin tozlarını
çırpıyor, bir yandan da:
bulAlIM
“Eğer karı kocanın birbirinden ayrılacaklarından endişe ederseniz o vakit, kendilerine erkeğin ailesinden bir hakem, kadının ailesinden
de bir hakem gönderin. İşi düzeltmek isterlerse
Allah onları uyuşmaya muvaffak buyurur.”
Nisâ suresi, 35. ayet.
Yukarıdaki ayetten hareketle aile içi anlaşmazlıkların çözümünde nasıl bir yol takip edilmesi gerektiğini bulunuz.
- Kalk ey Ebu Turab, kalk ey Ebu Turab, diyordu.39
Böylece Peygamberimiz Hz. Ali’nin gönlünü alarak anlaşmazlığı bitirmiş oldu.
37 Müslim, Rada, 61.
38 İbn Mace, Nikâh 51.
39 Buhari Salat, 58.
79
5. ÜNİTE
Sevgili Peygamberimiz, Müslümanların problemlerine çözüm olabilecek birçok olayı örnek olarak kendi hayatında
göstermiştir. Örneğin Hz. Aişe ile arasında
çıkan bir anlaşmazlıkta Peygamberimiz,
Hz. Aişe’ye bu konuda Hz. Ebu Bekir’in
hakem olmasını teklif etmişti. Hz. Aişe bu
teklifi uygun bulmuş ve babasını çağırmıştı. Hz. Ebu Bekir, kızının evine gelerek
hakem oldu. Peygamberimiz, Hz. Aişe’ye,
“Önce sen mi başlarsın, yoksa ben mi
başlayayım?” diye sordu. Hz. Aişe, “Sen
başla!” dedi. Bu arada Hz. Aişe, “Ama
doğru anlat!” diye de ekledi. Bu sözü duyan Hz. Ebu Bekir, kızına çok kızdı ve
“Peygamber hak ve hakikatten başka ne
söyler.” diye çıkıştı. Bu arada Hz. Aişe
(r.a.) Peygamberin arkasına sığındı. Allah
Resulü (s.a.v.) “Ey Ebu Bekir! Biz seni
bunun için çağırmadık. Seni, hakemlik
yapasın diye çağırdık.”40 dedi.
bulAlIM
“Andolsun, Allah’ın Resulünde sizin için; Allah’a
ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.”
Ahzâb suresi, 21. ayet.
Hz. Peygamberin örnekliği ile ilgili Kur’an’dan bir
ayette siz bulunuz.
Peygamberimiz bu olayda görüldüğü
gibi her zaman taraflarla görüşerek olayların büyümesini engellemiştir.
40 İmam Gazali, İhyau Ulumi’d-Din, C 2, s. 112,113.
80
AİLEDE EŞLERİN GÖREVLERİ
ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM
A. Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız.
1. Eşleri birbirine bağlayan değerlerle ilgili olarak Peygamberimizin hayatından iki örnek yazınız.
2. Hz. Peygambere göre sorumlu bir eşin özellikleri nelerdir? Belirtiniz.
3. Eşlerin birbirlerine karşı görevlerine Hz. Peygamberin söz ve davranışlarından örnekler veriniz.
4. Peygamberimiz aile içi anlaşmazlıkların çözümünde hangi önerilerde bulunmuştur? Belirtiniz.
B. Aşağıdaki çoktan seçmeli soruları cevaplayınız.
1. Aşağıdakilerden hangisi veya hangileri eşlerin birbirine karşı görevlerinden değildir?
I. Adaletli olmak
II. Doğru söylemek
III. Bencil davranmak
IV. Yardımcı olmak
A) I-II
B) III
C) III-IV
D) I-III
E) IV
2. Hz. Hatice’nin Peygamberimize söylediği yukarıdaki sözlerden aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
“Hiçbir korku ve endişe duymana gerek yok. Hiç üzülme! Allah senin gibi bir kulunu hiçbir zaman
utandırmaz. Ben biliyorum ki sen sözün doğrusunu söylersin. Emanete riayet edersin. Akrabalarınla ilgilenirsin. Komşularına şefkat ve nezaketle davranırsın. Fakirlere yardım elini uzatırsın. Gariplere kapını açıp
onları misafir edersin. Uğradıkları felaket ve musibetlerde halka yardım edersin.”
A) Teselli
B) Yardım severlik
C) Dürüstlük
D) Kahramanlık
E) Nezaket
3. Aşağıdaki hadiste hangi konular üzerinde durulmaktadır?
“Müminlerin iman bakımından en olgun olanı; ahlakı güzel olan ve ailesine nazik davranandır.”
(Nesai, İşretu’n-Nisa, 229.)
I. Aileyle iyi geçinmek
II. İbadet yapmak
III. İnfak etmek
IV. Ahlaklı olmak
A) I-II
B) III-IV
C) I-III
81
D) II-IV
E) I-IV
5. ÜNİTE
4. Aşağıda verilen ifadelerden hangisi veya hangileri yanlıştır?
I. Peygamberimiz evinde kendi işini kendi yapardı.
II. Peygamberimizden en çok hadis nakleden eşi, Hz. Safiye’dir.
IIII. Peygamberimiz eşlerine hoşgörülü davranırdı.
IV. Peygamberimize ilk inanan ve ona destek olan kişi Hz. Hatice’dir.
A) I-II-IV B) III
C) I
D) II
E) I-II
C. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri verilen kelimelerden uygun olanları ile doldurunuz.
(hicret, empati, diş temizliği, mümin, ibadetler)
1. Hz. Muhammed (s.a.v.) eve geldiğinde önce, ……………yapardı.
2. “……….. erkeklere söyle gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar...” (Nûr suresi, 30. ayet.)
3. Eşlere düşen görev..………….yaparak farklılıkları hoş görmek ve anlaşmazlıkları büyütmemektir.
4. Eşlerin görevlerinden biri de ……………….. hususunda birbirlerini teşvik etmesidir.
Ç. Aşağıdaki bilgilerin doğrularını ‘‘D’’ yanlışlarını ‘‘Y’’ ile işaretleyiniz.
(…) Peygamberimiz, hayatı boyunca hiçbir eşine kaba davranmamıştır.
(…) Anlaşamayan eşler için öncelikli çözüm boşanmadır.
(…) Peygamberimiz, Müslümanların problemlerine çözüm olabilecek birçok olayı örnek olarak kendi
hayatında göstermiştir.
(…) Peygamberimiz hiçbir eşine zaman ayırarak onunla vakit geçirmemiştir.
82
6. ÜNİTE
BİRLİKTE YAŞAMA
KÜLTÜRÜ
ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM
1. Hz. Peygamberin (s.a.v.) yaşadığı dönemde Arabistan Yarımadası’nda hangi dinî inançlar
yer almaktaydı? Araştırınız.
2. Ehl-i kitap ne demektir? Sözlükten bulunuz.
3. Hz. Peygamber farklı din mensuplarına İslam’ı anlatırken nasıl bir yol seçmiştir?
Büyüklerinizle konuşunuz.
4. Kültürler arasındaki etkileşime iki örnek veriniz.
83
6. ÜNİTE
1. Farklı Din Mensuplarını Kabullenmek
Yüce Allah tevhit inancından uzaklaşan insanlığı Hakk’a davet etmek üzere son elçi olarak Hz.
Muhammed’i (s.a.v) görevlendirdi. Sevgili Peygamberimiz de yakınında bulunan kimselerden başlayarak
ulaşabildiği herkese İslam dinini en güzel şekilde tebliğ ediyordu. Bazen onlarla bire bir konuşuyor, bazen
davetler düzenleyip kendilerine topluca hitap ediyordu. Kimi zaman da onların yaşadıkları toprakları ziyaret ederek bu kutlu çağrıya kulak vermelerini istiyordu.
Peygamberimizin yaşadığı dönemde Arap Yarımadası’ndaki başlıca dinler Yahudilik, Hristiyanlık, Putperestlik ve Mecusilik (ateşe tapanlar) idi. Ayrıca Sabiilik ve Haniflik de bu bölgedeki inanç grupları içinde yer
almaktaydı.
Yahudilik, Filistin’den Suriye-Hicaz arasındaki yerlere göç etmek zorunda kalan Yahudiler kanalıyla
gelmişti. Aynı yolla Yesrip’e (Medine’ye) ve Yemen’e kadar ulaşmıştı. Yahudilik Medine çevresi dışında
pek yaygın değildi. Hristiyanlık ise özellikle Arap Yarımadası’nın kuzeyinde ve Necran bölgesinde yoğun
olarak yayılmıştı.
Sasani İmparatorluğu’nun resmî dini olan Mecusilik, Araplar arasında yaygın bir din hâline gelmemişti.
Bu bölgede az sayıda bulunan Sabiiler, Müslümanların ehl-i kitap muamelesi yaptığı kimselerdi.
İslamiyet’in doğduğu sırada Araplar arasında Putperestlik inancı yaygındı. Bu yüzden Araplar, arasında
Allah’a şirk koşmak âdet hâline gelmişti.
Cahiliye Dönemi’nde Allah’ın birliğine inanan, Putperestliği reddeden ve Kureyş’in yanlış âdet ve
inançlarına karşı çıkan bazı kimseler de vardı. Bunlara “Hanif” deniliyordu. Hanifler, Hz. İbrahim’in tevhit
inancını yaşatmaya çalışıyorlardı. Ayrıca Putperestlikle ve kötü âdetlerle mücadele ediyorlardı.
Mekke hem dinî hem de ticari merkez konumundaydı. Farklı bölgelerden gelen insanlar yılın belli günlerinde düzenlenen panayırlarda bir araya gelirdi. Çeşitli etkinlikler düzenleyip alışveriş yaparak birbirlerini
tanırlardı. Allah Resulü, insanların bu yaşantıları komşu toplulukların farklı din ve kültürleri hakkında bilgi
sahibiydi. Bunun yanında gençliğinde katıldığı ticaret kervanlarıyla bir çok bölgeyi tanıma fırsatı bulmuştu.
84
BİRLİKTE YAŞAMA KÜLTÜRÜ
OKUMA METNİ
BİSMİLLAH
Peygamberimiz İslam’ı anlatmak için Taif şehrine gitmişti. Fakat buranın
ileri gelen yöneticileri, Allah Resulünün öğüt ve uyarılarını dikkate almamıştı.
Kaba kuvvet kullanarak onu beldelerinden uzaklaştırmışlardı. Bunun üzerine
Hz. Peygamber, dönüş yolunda bir bağa sığındı. Bu sırada orada çalışan Addas
isimli bir köle, Peygamberimizi gördü. Sevgili Peygamberimiz yaralı ve üzüntülüydü. Addas, Tevrat ve İncil’i bilen bir Hristiyandı. Elinde bir tabak üzümle Hz.
Peygamberin yanına geldi ve ona yemesi için ikram etti. Üzümden alan Peygamberimiz onu ağzına götürürken “Bismillah” dedi. Köle merakla “Söylediğin bu
söz nedir? Kavmimden ayrılalı bu sözü buralarda söyleyen kimseyi görmedim.”
diye sordu. Akabinde aralarında şu konuşma geçti:
– Sen hangi şehirdensin?
– Ninovalıyım.
– Orası benim kardeşim Yunus’un şehridir.
– Sen Yunus’u nereden biliyorsun?
– Yunus bir peygamberdi, ben de bir peygamberim. Bütün peygamberler kardeştir.
Bu sözleri duyan Addas’ın ilgisi ve merakı artmıştı. Heyecanla sordu:
– Senin adın nedir?
– Muhammed.
– Sen Allah’ın Mekke’ye gönderdiği peygamber misin?
Peygamberimizin, “Evet” demesi üzerine:
“Ben senin özelliklerini, İncil ve Tevrat’ta okudum. Bana dinini öğret.” diyerek Hz. Peygamberin eline sarıldı. Peygamberimiz de ona İslam’ı öğretti ve
Addas orada Müslüman oldu.
Taberi, Tarih-i Taberi, C 3, s.109.
Peygamberimizin ve müminlerin Medine’ye hicretleriyle birlikte yeni bir dönem başlıyordu. Öncelikle
farklı inanç ve kültüre sahip kimselerle ortak bir anayasa etrafında, barış içinde, birlikte yaşama tecrübesi
hayata geçirildi. Allah Resulü, Yahudi ve müşrikler gibi farklı ırk, din ve inançlara sahip olan insanlarla
“Medine Sözleşmesi”ni imzaladı. Bu sözleşmeyle her fırsatta birbirlerine saldıran, düşmanca duygular besleyen ve uzlaşamayan toplulukların çatışmadan bir arada yaşayabileceklerini göstermiş oldu.
Medine Site Devleti’nin kuruluş bildirgesi olarak kabul edilen bu antlaşma ile sadece Müslümanların
değil, İslam’ı henüz kabul etmemiş Arapların ve Yahudilerin de hakları güvence altına alındı. Taraflar, Allah Resulünü hakem kabul etmekle birlikte antlaşma metnine kendi inanç ve kimlikleriyle imza koydular.
Yani herhangi bir zorlamayla karşılaşmadılar.1
1 Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, C 1, 201-206
85
6. ÜNİTE
DEĞERLENDİRELİM
Medine Sözleşmesi’nin bazı maddeleri şunlardı:
• Herkes inandığı dini, barış içinde serbestçe yaşayacak.
• Müslümanlarla Yahudiler arasında çıkabilecek anlaşmazlıklarda Hz. Muhammed hakem olacak.
• Medine’ye yapılacak bir saldırıya hep birlikte karşı konulacak.
• Medine dışında yapılacak bir savaşta hiçbir topluluk diğerine yardım etmek zorunda olmayacak.
• Müslümanların çıktıkları savaşlara Yahudilerin katılması, Hz. Muhammed’in iznine bağlı olacak.
Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, C 1, s. 206-210.
Farklı inanç ve kültüre sahip toplulukların bir arada yaşayabilmelerinin yukarıda sıralanan ilkelerini arkadaşlarınızla değerlendiriniz.
Müslümanlar, Medine’de müşrikler ve Yahudilerle birlikte yaşamaya başlamışlardı. Burada
yapılan antlaşma gereği her din mensubu, kendi inancını serbestçe yerine getirmiş ve her türlü baskıdan uzak durarak fikirlerini açıklamıştı.
Böylece dünya tarihine farklı din mensuplarının
barış ve uzlaşı içinde bir arada yaşama örneğini
sunmuşlardı.
Sevgili Peygamberimiz, özellikle farklı din
mensuplarının kendi dinlerini yaşama hakkına saygı gösterdi ve bu hususta arkadaşlarının
da özenli davranmasını istedi. Örneğin bir gün
Necran bölgesinden Hristiyan inancına sahip bir
heyet, Medine’ye geldi, peygamber mescidine
gidererek Peygamberimizle görüşmek istedi. O
sırada Peygamberimiz ve ashabı, ikindi namazını kılmaktaydı. İbadet vakti geldiği için Necran
heyeti de doğuya yönelerek kendilerince ibadet
etmeye başladı. Bu durumdan rahatsız olan birkaç sahabe, onlara engel olmak istedi. Peygamberimiz, hemen buna müdahale ederek Hristiyan
grubun rahatça ibadet etmesini sağladı.2 Daha
sonra Necran Hristiyanları ile bir antlaşma imzalandı. Müslümanlar bu sayede birçok kazanım
elde ettiler.3
2 İbrahim Sarıçam, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, s. 278
3 Mustafa Fayda, İslamiyet’in Güney Arabistan’a Yayılışı, s.34.
86
BİRLİKTE YAŞAMA KÜLTÜRÜ
Hz. Peygamber, hiçbir zaman diğer din mensuplarıyla ilişkisini kesmedi. İlkeli ve tutarlı bir tavır benimseyerek onları doğru ve güzel olana çağırdı. Fırsat buldukça onların davetlerine katıldı. hastalarını ziyaret
etti. Komşuları arasında din, ırk ve millet ayrımı yapmadı. Örneğin bir Yahudi komşusuna, komşuluk hakkının gerektirdiği şekilde davrandı ve evinde pişen yemeğinden ona da ikram etti.4
2. Farklı Din Mensuplarıyla İletişim
İslam kelime olarak kurtuluş, güven, emniyet, barış ve uzlaşma gibi anlamları içermektedir. Peygamberimiz bu sebeple önce yakın akrabalarını, daha sonra da diğer insanları İslam’a davet etti. “Sen insanları
Allah yoluna hikmetle güzel ve ikna edici öğütlerle davet et ve onlarla en güzel şekilde mücadele et.”5
ayetinde ifade edilen tebliğ üslubunu benimsedi.
BULALIM
“Rahmân’ın (has) kulları,
yeryüzünde tevazu ile yürürler
ve kendini bilmez kimseler, onlara laf attığında (incitmeksizin)
‘Selam.’ der, (geçerler)”
Furkân suresi, 63. ayet.
“O takva sahipleri ki...
öfkelerini yutarlar ve insanların kusurlarını affederler. Allah, iyilik edenleri sever.”
“Onlar, boş söz işittikleri
zaman ondan yüz çevirirler ve
‘Bizim işlerimiz bize, sizin işleriniz size. Size selam olsun. Biz
kendini bilmezleri (arkadaş
edinmek) istemeyiz.’ derler.”
Kasas suresi, 55. ayet.
Âl-i İmrân suresi, 134. ayet.
Yukarıdaki ayetlerde insanlarla iletişimde hangi
özelliklere vurgu yapıldığını bulunuz.
4 Ebu Davut, Edeb, 123.
5 Nahl suresi, 125. ayet.
87
6. ÜNİTE
ÖRNEK OLAY ANALİZİ
SEVECENLİK
Tay kabilesinin başkanı ve Hristiyan inancına sahip olan Adiy bin
Hatim, Müslüman olmadan önce
Medine’ye gelmişti. Hz. Peygamberin, yanındaki insanlara ve çocuklara
nasıl davrandığını gördü. Onda İran
ve Bizans krallarında bulunmayan
bazı özellikler olduğunu fark etti.
Adiy, Peygamberimizin yolda yaşlı bir kadını uzun müddet sabırla
dinlediğine şahit oldu. “Bir devlet
başkanı nasıl olur da yaşlı bir kadını
uzun müddet dinler?” diye düşündü.
Daha sonra Peygamberimizin evine
gitti. Hz. Peygamber, oturması için
minderini ona verdi ve kendisi yere
oturdu. Bu davranış karşısında çok
etkilenen Adiy bin Hatim, “Vallahi
bu bir kral değildir.” diyerek Müslüman oldu.
İbrahim SARIÇAM, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, s. 270.
Allah Resulü, hastalanan Yahudi bir genci ziyaret etti. Başucunda oturdu ve ona:
- Müslüman ol, diye ricada bulundu.
Genç bunun üzerine yanında duran babasına baktı.
Babası:
- Ebu’l-Kasım’ın teklifini kabul et, diye söyleyince genç, o anda Müslümanlığı seçti. Resulullah (s.a.v):
- Onu cehennemin ateşinden kurtaran Allah’a hamdolsun, diyerek mutlu bir şekilde oradan ayrıldı.
Buhari, Cenaiz, 80.
Yukarıda anlatılan iki olayı, Peygamberimizin farklı din mensuplarıyla olan iletişimi bakımından inceleyiniz.
Peygamberimiz bu amaçla diğer din mensuplarıyla iletişim kurarken her zaman barış içinde kalmaya ve
güzel davranışlarla insanlara örnek olmaya öncelik verdi. Anlayış ve saygıya dayalı yaşama düşüncesini
hayata geçirdi.
Sürekli yayılan tevhit ışığı, Arap Yarımadası ile sınırlı kalmadı. Gönderilen elçiler ve davet mektupları farklı din mensuplarının yaşadığı uzak bölgelere kadar ulaştı. Hz. Peygamberin gönderdiği mektuplar
evrensel nitelikteydi. Çünkü bu mektuplar, din, ırk ve bölge ayırt etmiyordu. Hz. Peygamber, gönderdiği
mektuplarda kendisinin Allah tarafından görevlendirilmiş bir elçi olduğunu bildiriyordu. Yöneticilerin ve
halklarının Allah’a şirk koşmayı bırakarak İslam dinine girmelerini istiyordu. Eğer yöneticiler, bu çağrıyı
kabul etmezlerse halklarının da günahını yüklenmiş olacaklarını vurguluyordu.
88
BİRLİKTE YAŞAMA KÜLTÜRÜ
Sevgili Peygamberimiz davet için gönderdiği elçileri kendisi seçerdi. Sağlıklı bir iletişim sağlamak için
elçilerin, gittikleri ülke insanlarının dillerini bilmelerini arzu ederdi.6 Bazı nasihatlerde bulunarak onları
uğurlardı. Diğer yandan farklı din ve milletlerden kendisini ziyarete gelen elçileri güzel bir şekilde karşılardı. Onlara bizzat kendisi hizmet eder ve bazı hediyeler verirdi.
ARAŞTIRALIM
Mısır Meliki Mukavkıs’a
Gönderilen Mektup
“Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın
adıyla! Allah’ın kulu ve elçisi
Muhammed’den Mısır halkının büyük
başkanı Mukavkısa: Allah’ın selamı,
hidayet yoluna girmiş bulunan kimse
üzerinde olsun! Seni İslam’a çağırıyorum. İslam’a gir, sonunda emniyet ve
selamet içinde olursun ve Allah sana iki
defa sevap verecektir, şayet bundan kaçınacak olursan bütün Mısırlıların günahı
senin üzerinde toplanacaktır. Ey kitap
ehli! Gelin sizinle bizim aramızda ortak
olan bir tek kelimede (yani) Allah’tan
başka hiçbir tanrıya tapmamak, ona hiçbir şeyi ortak koşmamak, Allah’tan başka aramızda hiçbir kimseyi amir ve efendi yapmamak (konusunda) birleşelim...
- Siz şahit olun ki kesinlikle bizler,
(Allah’a) itaat edip teslim olan Müslümanlarız.”
Muhammed Hamidullah,
İslam Peygamberi, C 1, s. 315- 316.
Hz. Peygamber başka hangi devletlere İslam’a davet mektupları göndermiştir? Araştırınız.
Allah’ın Elçisi, tebliğ görevini yaparken barıştan, adaletten, haktan yana olmuş ve doğruluktan ayrılmamıştı. Müslümanlara uygulanan her türlü baskıya, alaya ve işkenceye karşı sabır göstermişti. Zorbalık
yapanlara bile şefkat ve merhametle davranmış, onları affetme ve ikna yolunu benimsemişti. Her fırsatta
onlarla iletişim kurmaya çalışmıştı. Reddedilse bile herkesle münasebetini devam ettirmişti. Buna rağmen
sonunda doğduğu topraklardan hicret etmek zorunda bırakıldı. Ancak müşrikler bu sefer de onu Medine’de
rahatsız etti. Dinî tebliğin önüne geçmek isteyen müşrikler, Müslümanlara karşı saldırı planları yapmaya
başladı. Bu yüzden Allah Resulü, Müslümanları korumak ve şehri savunmak için düşmanla savaşmak zorunda kaldı.
6 Kettani, Hz. Peygamberin Yönetimi, C 1, 259-269.
89
6. ÜNİTE
Peygamberimizin barışa verdiği önemin göstergelerinden biri de onun Mekke’nin fethinden önce müşriklerle yaptığı Hudeybiye Antlaşması’dır. Bazı sahabeler, bu antlaşma ile Müslümanların kayba uğrayacaklarını düşünüyor ve bu durumu anlamakta zorlandıklarını ifade ediyorlardı. Bu görüşte olanlardan biri
de Hz. Ömer’di. Antlaşma yapılacağı sırada Hz. Ömer, Allah Resulüne şöyle sordu:
- Ey Allah’ın Resulü! Biz hak üzere onlar da batıl üzere değiller mi?
- Elbette, şüphesiz öyle!
- Bizim ölülerimiz cennetlik, onlarınki cehennemlik değil mi?
- Elbette! Şüphesiz öyle.
- Öyleyse niçin bu tavizi veriyoruz? Allah bizimle onlar arasında (savaşla belirlenecek) hükmünü vermeden geri mi döneceğiz?
- Ey Hattab’ın oğlu! Ben Allah’ın elçisiyim ve onun emrinin dışında hareket etmem. Allah bizi
yalnız bırakacak değildir!
Hz. Peygamber ve arkadaşları antlaşma sonrası Medine’ye
dönmek üzere yola çıktılar. Yolda
“Biz sana apaçık bir zafer ve fetih ihsan ettik!”7 ayetiyle başlayan sure indi. Yapılan antlaşmanın
aslında bir zaferle neticeleneceğini müjdeledi.8 Yakın bir zaman
içinde de bu müjde gerçekleşerek
Mekke fethedildi. Mekke fethi
esnasında Allah Resulü (s.a.v)
Kâbe’ye girdi, Rabb’ine hamt ve
dua ederek iki rekât namaz kıldı.
Sonra etrafında ne yapılacağını
merakla bekleyen Mekkelilere
Fetih suresinden bir bölüm
dönerek, “Benden nasıl davranmamı bekliyorsunuz?” diye sordu. Mekkeliler âdeta hep bir ağızdan, “Senin iyi bir kimse olduğunu düşünürüz ey cömert ve kerim kardeş!
Hüküm verdiğin zaman merhamet, lütuf ve bağışlama ile hüküm verirsin.” dediler. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, “Ben, kardeşim Yusuf’un (a.s.) dediği gibi derim: “Bugün sizi kınayacak, serzenişte
bulunacak değilim! (Ben hakkımı helal ettim.) Allah da sizi affetsin. Çünkü merhamet edenlerin en
merhametlisi odur.”9 ayetini okudu. Hudeybiye’den sonra oluşan barış ortamında birçok kimse İslam’ı seçerek hidayete kavuştu. Bunlardan biri Mısır’ı fethedecek olan komutan Amr bin As, bir diğeri de Allah’ın
çekilmiş kılıcı unvanını alacak olan Suriye ve İran topraklarının fatihi Halid bin Velid’dir.10 Böylece savaş
yapılmaksızın Mekke’nin fethi gerçekleşmiş ve İslam’ın geniş bir coğrafyada kabul görmesi sağlanmış oldu.
7 Fetih suresi, 1. ayet.
8 Vakidi, Kitabü’l-Meğazi, C 2, 609-610.
9 Yûsuf suresi, 92.ayet.
10 Vakidi, Kitabü’l-Meğazi, C 2, 624.
90
BİRLİKTE YAŞAMA KÜLTÜRÜ
Sevgili Peygamberimiz, tebliğin başladığı Mekke Dönemi’nde farklı inanç ve anlayışlara sahip kimseleri
İslam’a çağırırken onlara sevgi ve şefkatle yaklaşmıştı. Yumuşak bir üslup kullanarak kalplerini kazanma
yolunu seçmişti. Nitekim Kur’an’da güzel söz, kökü toprakta, gökyüzüne doğru uzamış, dal budak salarak
meyve veren ulu bir ağaca; kötü söz ise köksüz, yıkılmak üzere olan çürük bir ağaca benzetilerek11 insanlara
güzel söz söylemek emrediliyordu.12 Aynı şekilde Allah (c.c.), Kur’an’da Hz. Musa’yı Mısır Firavununa tebliğ
için gönderirken ona yumuşak söz söylemesini şöyle emretmişti: “Firavuna gidin. Çünkü o hepten azdı.
Ona yumuşak söz söyleyin. Belki o, aklını başına alır veya korkar.’’13 Allah Resulü de Kur’an’da tavsiye
edilen ve diğer peygamberlerin de benimsediği tebliğ metodunu en güzel bir biçimde uyguladı. Yüce Allah
da Peygamberimizin bu metodunu Kur’an’da şöyle övdü: “ Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın hiç şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi...”14
3. Farklı Kültürlere Bakış
Sevgili Peygamberimiz, şirkin yerine tevhit
inancını yerleştirmeye çalıştı. İslam toplumunu oluştururken öncelikle Müslümanlara kendi
inançlarına uygun bir kültür ve kimlik bilinci
kazandırdı. “Bizden başkasına benzemeye
çalışanlar bizden değildir…”15 buyurarak
inanç, anlayış ve yaşantıda Müslümanların kendi öz değerlerine sahip çıkmalarını istedi. Çünkü
inanç, kültür ve düşünce bakımından bir milleti
ya da kişiyi taklit etmek bir anlamda kendi değerlerinden uzaklaşmaktır. Nitekim Peygamberimiz, Hristiyanların haç gibi dinî sembollerinin
kullanılmasını ve zünnar gibi özel dinî kıyafetlerinin giyilmesini yasaklamıştır.16
Peygamberimiz, İslam’a ters düşmeyen bazı iyi, güzel örf ve âdetleri de devam ettirdi. Örneğin Mekke’ye
gelen yabancı tüccarların hakkını korumak için kurulmuş olan Hılfu’l-Fudul’a (Erdemliler Topluluğu) katıldı. Araplar arasında yaygın olan misafirperverlik ve büyüklere saygı gibi âdetleri devam ettirdi. Kâbe
hizmetleriyle ilgili uygulamaların Mekke’yi fethettikten sonra da devam etmesini sağladı.
Hz. Peygamber, tebliğ görevini yerine getirirken karşılaştığı baskılar nedeniyle farklı ülkelerin yöneticileriyle iletişim kurarak onlardan yardım istedi. Örneğin Mekke’de işkenceler dayanılmaz bir hâl aldığında Müslümanların bir kısmının Habeşistan’a hicret etmesine izin verdi. Hristiyan inancına sahip, adil ve
merhametli biri olan Habeş Necaşisi’ne de bir davet mektubu gönderdi. Bunun sayesinde Necaşi, Müslümanları değerli misafirler olarak kabul edip en güzel bir biçimde ağırladı. Hz. Peygamber de daha sonraları
Necaşi’nin gönderdiği farklı hediyeleri kabul ederek kullandı.17
11
12
13
14
15
16
17
İbrahim suresi, 24-26. ayetler.
Bakara suresi, 83. ayet; Nisâ suresi, 8. ayet; İsrâ suresi, 23. ayet.
Tâhâ suresi, 43, 44. ayetler.
Âl-i İmrân suresi, 159. ayet.
Tirmizi, İstizan, 7.
İbrahim Canan, Peygamberimizin Hadislerinde Medeniyet Kültür ve Teknik, s. 141-152.
Ebu Davut, Taharet, 59, 155.
91
6. ÜNİTE
Hz. Peygamber, Medine’ye hicretten sonra burada bulunan Yahudilere karşı yumuşak bir üslup kullandı.
Onlarla belli ilkeler etrafında anlaşma konusunda istekli oldu. İkili ilişkilerde yapıcı ve samimi davrandı.
Örneğin namaz ibadetinde kıble değişinceye kadar Yahudilerce de mukaddes kabul edilen Beyt-i Makdis’e
(Kudüs) yöneldi.18 Gelen ayetler doğrultusunda onların boğazladıkları hayvanların etini yemekte bir sakınca olmadığını ve iffetli olan kadınlarıyla da evlenilebileceğini belirtti.19 Müşriklerin girmesini yasakladığı
mescide, kitap ehli olarak onların girmesine müsaade etti.20 Hz. Peygamberin, insanların gönüllerini kazanmak için gösterdiği bu çabalar sonuçsuz kalmadı. Örneğin Abdullah bin Selam gibi Yahudi inancına sahip
kimselerden bazıları İslam’ı seçti.21 Bazıları da düşmanlık yapmaktan vazgeçip Müslümanların yanında yer
aldı.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) Medine’deki Yahudilerin muharrem ayının onuna rastlayan Aşure gününde oruç tuttuklarını görmüştü. Peygamberimiz bunun sebebini Yahudilere sorduğunda onlar:
-Aşure günü büyük bir gündür. Allah, bu günde Hz. Musa’yı ve kavmini Firavun’dan kurtardı. Firavun
ve ordusunu bu günde sulara gömdü. Bu sebeple Hz. Musa, Allah’a şükretmek için bu günü oruçla geçirdi.
Biz de bunun için Aşure günü oruç tutuyoruz, dediler.
Allah Resulü:
-Biz Hz. Musa’ya sizden daha yakınız ve onun dostuyuz, buyurdu.
Ardından Aşure günü oruç tuttu ve müminlere de tutmalarını tavsiye etti.
KONUŞALIM
“İnsan, dostunun yaşayış tarzından
etkilenir. O hâlde her biriniz dost edineceği kişiye dikkat etsin!”
Ebu Davut, Edeb, 16.
“İnsan, sevdiği ile beraberdir.”
Müslim, Birr, 165.
Yukarıdaki hadislerde verilmek istenen mesaj üzerinde arkadaşlarınızla birlikte konuşunuz.
18
19
20
21
İbn Sa’d, Tabakat, 1, 243.
Mâide suresi, 5.ayet.
Ahmet bin Hanbel, Müsned, C 3, 339.
İbn Hişam, Siret, C 2, 163-164.
92
BİRLİKTE YAŞAMA KÜLTÜRÜ
Sevgili Peygamberimiz yaşadığı toplumdaki farklı kültürlere mensup topluluklara karşı dışlayıcı bir
tavır sergilemedi. Öncelikle bu topluluklarla müşterek değerler arıyor ve bunun üzerinden diyalog kurmaya
çalışıyordu. Örneğin Medine’de yaşayan Yahudi ve Hristiyanlara köken itibariyle semavi bir dinin mensupları olarak baktı. Onlara dinlerinin aslında bulunan tevhit inancını hatırlattı. “(Resulüm!) de ki: ‘Ey ehl-i
kitap! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz: Allah’tan başkasına ibadet etmeyelim.
Ona hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi rabler edinmeyelim...”22 ayeti
Allah Resulünün bu tavrını açıklamaktadır.
Peygamberimiz, farklı inanç ve kültürden topluluklarla ilişki kurarken seçici davranıyordu. İslam’a yakın gördüğü topluluklarla daha sıkı ilişkiler kuruyordu. Ehl-i kitap olan Hristiyan ve Yahudileri müşriklere
tercih ediyordu. Örneğin ateşe tapan müşrik Sasanilerle Hristiyan Bizanslılar arasındaki savaşı Bizanslıların kazanmasını istemişti. “Rum (orduları) yenilgiye uğradı. Arapların bulunduğu bölgeye en yakın
bir yerde onlar, bu yenilgilerinden sonra birkaç yıl içinde galip geleceklerdir. Onların bu yenilgilerinden önce de sonra da emir Allah’ındır. O gün müminler de Allah’ın yardımıyla sevineceklerdir.”23
ayeti Peygamberimizin sergilediği bu tutumu açıklamaktadır.
4. Kültürler Arası Etkileşim
Hz. Peygamberin tebliği sonucunda Müslüman olan kabileler,
eski inanç, örf ve adetlerinin çoğundan vazgeçerek hayatlarını İslami değerlere göre yeniden tanzim
etmişlerdir. Bu anlamda İslam’ın
etkileyici ve değiştirici gücü Arap
Yarımadası’ndan başlayarak tüm
dünyada kendisini göstermiştir.
İslam’ın
getirdiği
değerler
sadece Müslüman olanları değil,
aynı zamanda Müslüman olmayan
toplulukları da etkilemiştir. Örneğin
Hz. Peygamberin Medine’de kurduğu hukuk düzeni, farklı inançların
bir arada yaşaması açısından birçok
topluma örnek olmuştur.
Alhamra Sarayı - İspanya
İslam insanlığın sadece inanç, ibadet ve ahlak dünyasını değil, aynı zamanda dünyevi ilişkilerini,
ticaretini, sanatını, mimarisini de etkilemiştir. Arap Yarımadası’nda kapalı bir yaşam tarzı süren Araplar,
Müslüman olduktan sonra büyük fetihler yaparak dışarıya açılmışlardır. Bununla beraber ilim, sanat ve
kültürde adlarından söz ettirmişlerdir.
Bir gün bir sahabe, içi zeytinyağı dolu bir kandili getirip mescide asar. O zamana kadar Müslümanlar
Medine’de böyle bir kandil henüz görmemişlerdi. Mescide gelen sahabelerin bir kısmı, bunun Şam’daki
Hristiyanlardan alındığını öğrenince:
- Müslümanların mescidine Hristiyanların yaptığı kandili mi asıyorsun? diyerek tepki gösterir. Az sonra
22 Âl-i İmrân suresi, 64. ayet.
23 Rûm suresi, 2-4. ayetler.
93
6. ÜNİTE
Hz. Peygamber gelip kandili görünce:
- Bunu kim getirdi, diye sorar.
Oradakiler, getireni göstererek:
- Şam’daki Hristiyanlardan alıp getirmiş,
derler.
Bunun üzerine sevgili Peygamberimiz
(s.a.v.) kandili getiren sahabeye tebessümle bakarak şöyle dua eder:
-Sen bizim mescidimizi aydınlattın, Allah
da senin kabrini aydınlatsın. Daha sonra da
şöyle buyurur:
-İnsanlığa faydalı olan şeyler, müminin yitik malı gibidir. Nerede ve kimde bulursa bulsun hemen
sahip çıkarak onu Müslümanların istifadesine sunsun.24
Müslümanların diğer din mensupları ile iyi geçinmeleri, ticari ilişkilerde bulunmaları, arkadaşlık ve
komşuluk yapmaları, başka kültürlere benzeme ve onları körü körüne taklit etme anlamına gelmez.
Sevgili Peygamberimiz, ilim ve teknikte uygulanan metotlarda, günlük hayatta kullandığımız eşya ve
araçlarda diğer inanç mensuplarına benzerliği yermemiştir. Çünkü bunlar ortak aklın ürünü ve insanlığın
yararına olan şeylerdir. Örneğin Allah Resulü, sahabeden Selman-ı Farisi’nin kendi kültüründen getirdiği,
savaş durumunda şehrin etrafına derin hendekler kazma önerisini olumlu karşıladı. Bu teknikle yapılan
Hendek Savaşı’yla Medine müşriklere karşı korundu.25 Aynı şekilde Hz. Peygamber, başka orduların kullandığı bazı savaş araç ve gereçlerinin ihtiyaç hâlinde kullanılmasına da izin vermiştir. Örneğin Hayber’in
fethinde Yemen’den getirilen bir mancınığı kullanmıştır.26
Hz. Peygamber, hükümdarlara tebliğ mektupları gönderdiği zamanlarda mühürsüz mektupların dikkate
alınmadığını öğrenince bir mühür yaptırarak mektupları onunla mühürlerdi.27 Ayrıca Peygamberimiz, o dönemde geçerli olan yabancı devletlerin baskılı madeni paralarının kullanılmasında da bir sakınca görmedi.
Sevgili Peygamberimiz, İranlıların bal, yağ ve buğday unundan yaptıkları bir tatlı çeşidini yaptırarak
misafirlere ikram etmiştir. Bunun yanında sahabeden Sa’d’ı tedavi olması için Müslüman olmayan bir doktora göndermiştir. Bir savaşta burnu kopan sahabe için altın madeninden burun yapılmasına izin vermiştir.28
YORUMLAYALIM
“İlim Çin’de bile olsa arayın…”
Acluni, Keşfü’l-Hafa, C 1, s.139.
Yukarıdaki hadisi Peygamberimizin kültürler arası iletişime açık olması açısından yorumlayınız.
24
25
26
27
28
İbn Hacer el-Askalani, İsabe, C 2, s. 18.
İbrahim Sarıçam, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, s. 282.
İbn Hişam, C 3, s. 483.
Müslim, Libas, 56.
İbrahim Canan, Peygamberimizin Hadislerinde Medeniyet Kültür ve Teknik, s. 141-152
94
BİRLİKTE YAŞAMA KÜLTÜRÜ
ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM
A. Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız.
1. Hz. Peygamberin farklı din mensuplarına yaklaşımını bir örnekle açıklayınız.
2. Birlikte yaşama kültürüne katkısı yönüyle Medine Sözleşmesi’ni değerlendiriniz?
3. Peygamberimiz, Hristiyan ve Yahudilerle ilişkilerinde hangi ilke ve ölçüleri gözetmiştir? Yazınız.
4. Kültürler arası etkileşimde Peygamberimiz Müslümanlara hangi tavsiyelerde bulunmuştur? Belirtiniz.
B. Aşağıdaki çoktan seçmeli soruları cevaplayınız.
1. Aşağıdaki parçadan hareketle aşağıdakilerden hangisinin Hz. Peygamberin tebliğ metotlarından biri
olduğu söylenemez?
Sevgili Peygamberimiz yakınında bulunan kimselerden başlayarak ulaşabildiği herkese islam dinini en
güzel bir şekilde tebliğ ediyordu. Bazen onlarla bire bir konuşuyor bazen davetler düzenleyip kendilerine topluca hitap ediyor bazen de yaşadıkları toprakları ziyaret ederek bu kutlu çağrıya kulak vermelerini istiyordu.
A) Hz. Peygamber tebliğe önce yakınlarından başladı.
B) Peygamberimiz bazen davetler düzenleyerek çevresine İslam’ı anlatıyordu.
C) Allah Resulü hiçbir zaman gizli davete başvurmadı.
D) Sevgili Peygamberimiz insanları bulundukları mekânda tebliğ amacıyla ziyaret ediyordu.
E) Hz. Muhammed (s.a.v.) insanlarla bire bir görüşerek de davetini sürdürüyordu.
2. Aşağıdakilerden hangisi Habeşistan’a yapılan hicretin sebeplerinden biridir?
A) Müslümanların Habeşistan’da güven içinde inançlarını yaşayabilmeleri
B) Mekke müşriklerine savaş açmak amacıyla taraftar toplamak istemeleri
C) Mekke’ye alternatif bir İslam merkezi oluşturmak istenmesi
D) Müşriklerin Habeşistan’la ticaret ilişkilerini engellemek istemesi
E) Köle Müslümanların orayı yurt edinmeleri
3. Hz. Peygambere Taif dönüşünde yardımcı olarak yiyecek ikramında bulunan ve Müslümanlığı kabul
eden kişi aşağılardan hangisidir?
A) Hz. Ali
B) Ebu Lehep
C) Hz. Ömer
D) Halid bin Velid
E) Addas
95
6. ÜNİTE
4. Aşağıdaki örnekte Hz. Peygamberin özellikle hangi temel insan hakkını gözettiği söylenebilir?
Bir gün Necran bölgesinden Hristiyan inancına sahip bir heyet, Medine’ye geldi ve peygamber mescidine gidererek Peygamberimizle görüşmek istedi. O sırada Peygamberimiz ve ashabı, ikindi namazını kılmaktaydı. İbadet vakti geldiği için Necran heyeti de doğuya yönelerek kendilerince ibadet etmeye başladı.
Bu durumdan rahatsız olan birkaç sahabe, onlara engel olmak istedi. Peygamberimiz buna hemen müdahale
etti ve Hristiyan grubun rahatça ibadet yapmasını sağladı.
A) Seyahat özgürlüğü
B) Dini yaşama hakkı
C) İfade özgürlüğü
D) Görüşme hakkı
E) Yaşama hakkı
C. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri verilen kelimelerden uygun olanları ile doldurunuz.
(Hudeybiye Antlaşması, evrensel, Mecusilik, ehl-i kitap, Medine Sözleşmesi)
1. Peygamberimizin yaşadığı dönemde Arap Yarımadası’ndaki başlıca dinler Yahudilik, Hristiyanlık,
Putperestlik ve..................... idi.
2. “(Resulüm!) de ki: ‘Ey……………. Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz:
Allah’tan başkasına ibadet etmeyelim, ona hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah’ı bırakıp da kimimiz
kimimizi rabler edinmeyelim...’” (Âl-i İmrân suresi, 64. ayet.)
3. Peygamberimizin barışa verdiği önemin göstergelerinden biri de onun Mekke’nin fethinden önce
müşriklerle yaptığı………………………. dır.
4. Hz. Peygamberin gönderdiği İslam’a davet mektupları………………….nitelikteydi.
Ç. Aşağıdaki bilgilerin doğrularını ‘‘D’’, yanlışlarını ‘‘Y ’’ ile işaretleyiniz.
(...) Allah Resulü, kendisini taşlayan Taif halkına beddua etmedi.Tam tersine onların hidayete ermelerini istedi.
(...) Allah Resulü müşriklerin artan baskılarından korunmak amacıyla Müslümanlardan bir grubun Şam
bölgesine hicret etmesine izin verdi.
(...) Peygamberimiz kendisine elçilik görevi verilmeden önce de bulunduğu toplumun ve komşu devletlerin farklı din, kültür ve yaşayışları hakkında bilgi sahibiydi.
(...) Hz. Peygamber, sahabeden İranlı Amr bin As’ın kendi kültüründen getirdiği, savaş durumunda şehrin etrafına derin hendekler kazma önerisini olumlu olarak karşıladı ve savunma taktiğini uyguladı.
96
SÖZLÜK
SÖZLÜK
A
aleyh: Bir şeyin veya bir kimsenin karşısında olma,
leh karşıtı.
ashab-ı kiram: Hz. Muhammed’in sohbetinde
bulunmuş Müslümanlara verilen ad.
azap: Büyük sıkıntı, eziyet.
H
hakem: Tarafların aralarındaki anlaşmazlığı çözmek
için yetkili olarak seçtikleri ve üzerinde anlaştıkları
kişi.
haram: Din kurallarına aykırı olan, dinî bakımdan
yasak olan.
B
Helal: Dinin kurallarına aykırı olmayan, dinî
başbuğ: Eski Türklerde başkan, komutan.
bakımdan yasaklanmamış olan.
biat: Bir kimsenin egemenliğini tanıma. Söz verme hırs: Sonu gelmeyen istek, aşırı tutku.
amacıyla el sıkma. Birinin hâkimiyetini kabul etme hile: Birini aldatmak, yanıltmak için yapılan düzen,
ve emirlerine bağlılığını bildirme.
dolap, oyun, ayak oyunu, alavere dalavere, desise,
entrika.
C
hitap: Sözü birine veya birilerine yöneltme,
cahiliye: Bilgisizlik. İslam gelmeden önceki dönem. seslenme.
Hz. Muhammed’in peygamberliğinden önce,
insanların yaşadıkları ve özünde, putlara tapma, soyI
sopla övünme, hukuksuzluk, kibir ve zayıfları ezme Irkçılık: İnsanların toplumsal özelliklerini biyolojik,
gibi olumsuzlukları barındıran sosyal ve kültürel ırksal özelliklerine indirgeyerek bir ırkın başka
ortam.
ırklara üstün olduğunu öne süren öğreti.
Irz: Bir kimsenin, başkaları tarafından dokunulmaması
D
ve saygı gösterilmesi gereken değeri.
diğerkâm: Özgeci, başkalarını da düşünebilme.
dünyevileşme: Maneviyatı ihmal ederek dünya
K
işlerine göre yaşamak.
kabile: Boy.
kefen: Ölünün gömülmeden önce sarıldığı beyaz
E
bez.
emanet: Birine geçici olarak bırakılan ve teslim
kervan: Uzak yerlere yolcu ve ticaret eşyası
alınan kişice korunması gereken eşya, kimse.
taşıyan yük hayvanı katarı.
Güven verme, karşılıklı güven üzerine yapılan
kördüğüm: İpin çözülmeyecek derecede çok sıkı
anlaşma. Korumak için güvenilen birine veya bir
düğümlenmesi.
yere bırakılan eşya.
kösteklemek: Bir işi yürümez duruma getirmek,
engellemek.
F
fetih: Bir şehri veya ülkeyi savaşla almak.
L
leh: Bir şeyden veya bir kimseden yana olma, aleyh
G
karşıtı.
gazap: Öfke, kızgınlık, hiddet.
leke: Kirliliği gösteren.
97
SÖZLÜK
saplantı: Kişinin, etkisinden kendini kurtaramadığı
menfaat: Çıkar.
yersiz saçma düşünce, sabit fikir.
merhamet: Bir kimsenin veya bir başka canlının
semâvâtu zemîn: Gökler ve yer.
karşılaştığı kötü durumdan dolayı duyulan üzüntü, seriyye: Düşman üzerine gönderilen küçük askerî
acıma.
birlik.
meşk etmek: Alışmak veya öğrenmek için
serpmek: Bir kaptan suyu hızlıca ileri doğru
çalışmak.
dökmek, suyu elle çiselemek.
muhabbet: Sevgi.
sıddık: Hiçbir zaman yalan söylemeyen ve yerine
mutabakat: Uzlaşma.
getiremeyeceği sözü vermeyen, sözünde duran, çok
mutahhara: Temiz, temizlenmiş, kutsal.
dürüst.
mübarek: Kutsal. Bereketli, hayırlı, uğurlu, kutlu, suffa: Sofa, salon, Mescid-i Nebi’nin etrafına
feyizli. Sevilen, beğenilen ve yüce kabul edilen yapılan küçük odalar.
şeyler için kullanılan bir saygı sözü.
sultan-u din: Dinin sultanı.
mühür: Bir kimsenin, bir kuruluşun adının veya
Ş
unvanının kazılı bulunduğu, metal, lastik vb.nden
şefkat: Sevecenlik.
yapılmış araç, damga, kaşe.
şirk: Allah’a inanmakla birlikte başka varlıkları da
müşteri: Hizmet, mal vb. alan ve karşılığında ücret inanma.
ödeyen kimse.
T
N
tanzim: Sıraya koyma, sıralama.
nezaket: Başkalarına karşı saygılı ve incelikle
tebliğ: Bildirme, anlatma.
davranma.
terazi: Bir kolun iki ucuna asılı iki kefeden oluşan
nimet: İyilik, lütuf.
tartı, mizan.
teskin: Acı, öfke, heyecan vb. duyguları yatıştırma,
P
dindirmeye çalışma.
perçin: İki veya daha çok levhayı birbirine
turab: Toprak.
bağlamak için geçirilen çivinin, ezilerek baş
tümsek: Küçük tepe.
durumuna getirilen ucu.
U
R
ukba: Ahiret, öbür âlem.
rahmet: Birinin suçunu bağışlama, merhamet etme.
ravza: Çimeni, ağacı bol olan yer, bahçe.
revân: Giden, yürüyen.
rızık: Yiyecek, içecek şey.
M
S
Sabiilik: Kur’an-ı Kerim’de Yahudi ve
Hristiyanlarla birlikte anılan bir din.
98
KAYNAKÇA
KAYNAKÇA
Acluni, Keşfü’l-Hafa, Beyrut, 1351/1932.
Afzalur Rahman, Siret Ansiklopedisi, Cilt 1-6, İnkılap Yayınevi, İstanbul, 1996.
Ahmet bin Hanbel, Müsned, Cilt 1-6, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1982.
Ahmet Naim, Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1984.
BERKİ Ali Himmet - KESKİOĞLU Osman, Hatemü’l Enbiya Hz. Muhammed ve Hayatı, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 13. Baskı, Ankara, 1991.
Beyhaki, Şuabü’l-İman, Darü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1990.
Buhari, Sahih-i Buhari, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1992.
CANAN, İbrahim, Peygamberimizin Hadislerinde Medeniyet Kültür ve Teknik, Cihan Yayınları, İstanbul, 1984.
Darimi, Sünen (çev.: Abdullah Aydınlı), Madve Yayınları, İstanbul, 1995.
Ebu Davut, Sünen, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1992.
ERSOY M. Âkif, Safahat, (hzl.: Nebil Fazıl Aslan), Huzur Yayınları, İstanbul, 2008.
FAYDA, Mustafa, İslamiyet’in Güney Arabistan’a Yayılışı, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Basılmamış
Doktora Tezi, 1982.
GENÇ, Nurullah, Yağmur, Timar Yayınları, 6. Baskı, İstanbul, 1998.
GÖLPINARLI, Abdülbaki, Mesnevi Şerhi, Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1985.
Gümüş Kalemler, Ailemizle 52 Derste Ahlak, Ensar Neşriyat, 3. Baskı, İstanbul, 2013.
Gümüş Kalemler, Ailemizle 52 Derste Peygamberimizin Hayatı, Ensar Neşriyat, 1. Baskı, İstanbul, 2012.
Gümüş Kalemler, Hadisler Işığında Ailemizle 52 Ders, Ensar Neşriyat, 2. Baskı, İstanbul, 2013.
Hâkim, en-Nisaburi, el-Müstedrek Matbaatü’l İslamiyye, Beyrut, Tarihsiz.
HAYLAMAZ, Reşit, Gönül Tahtımızın Eşsiz Sultanı Efendimiz, Muştu Yayınları, İstanbul, 2009.
Heysemi, Mecmuatü’z-Zevaid, Beyrut, 1967.
İbn Hacer el-Askalani, el-İsabe Fi Temyizi’s-Sahabe, Daru’l- Kütübi’l-İlmiye, Beyrut, 1995.
İbn Hişam, Siret, Cilt 1-4, Beyrut, 1971.
İbn Mace, Sünen, (çev.: Haydar Hatipoğlu), Kahraman Yayınları, İstanbul, 1982.
İbn Sa’d, Tabakat, Cilt 1-8, Beyrut, 1985.
İmam Gazali, İhyau Ulumi’d-Din, Cilt 2, (çev.: Ahmet Serdaroğlu) Bedir Yayınevi, İstanbul,1973.
İmam Malik, Muvatta, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1992.
KANDEMİR, M. Yaşar, “Allah’ın Resulüne Sığınırım” Altınoluk Dergisi, Subat, 1994.
KARA, Abdullah-KARA Hilal, Aile Reisi Olarak Peygamber Efendimiz, Semerkand Yayınları, İstanbul, 2009.
Kastalani, Mevahibu’l-Ledünniyye, (çev.: Şair Abdülbaki) Cemal Efendi Matbaası, C, I-II, İstanbul, 1316.
KESKİOĞLU Osman, Siyer-i Nebi, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 27. Baskı, 2012.
Kettani, M. Abdulhay, Hz. Peygamberin Yönetimi, (çev.: Dr. Ahmet Özel), İstanbul, 1990.
KISAKÜREK, Necip Fazıl, Esselam, Büyük Doğu Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 1983.
99
KAYNAKÇA
Komisyon, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, Çağ Yayınları, İstanbul, 1989.
Komisyon, Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2001.
Komisyon, Türkiye Diyanet Vakfı, İslam Ansiklopedisi, Diyanet Vakfı Yayınları, Cilt 1-38, Ankara,1982/2011.
KÖKSAL, Mustafa Asım, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık, İstanbul, 1999.
M. Yusuf Kandehlevi, Hayatü’s-Sahabe, İslami Neşriyat, (çev.: Ahmet Meylani), Konya, Tarihsiz.
M. Zekeriya Kandehlevi, Fezail’i A’mal, Risale Yayınları, (çev.: Yusuf Karaca), İstanbul, 2000.
MİRAS, Kamil, Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1990.
Muhammed bin Ömer Vakidi, Kitabü’l-Meğazi (Neşreden: Marsden Jones), Cilt 1-3, Beyrut, 1996.
Muhammed Hamidullah, Hz. Peygamberin Altı Orijinal Diplomatik Mektubu, (çev.:Mehmet Yazgan), Beyan
Yayınları, İstanbul, 1990.
Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, (çev.: Salih Tuğ), İrfan Yayıncılık, İstanbul, 1990.
Muhyiddin Nevevi, Riyazu’s-Salihin, (çev.: Y. Kandemir, İ. L. Çakan, R. Küçük), Erkam Yayınları, İstanbul, 1997.
Müslim, Sahih-i Müslim (Çev.: Mehmet Sofuoğlu), Çağrı Yayınları, İstanbul, 1992.
Nesai, Sünen, (çev.: Komisyon), Kalem Yayınları, İstanbul, 1981.
SARIÇAM, İbrahim, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2004.
SIRMA, İhsan Süreyya, Hz. Peygamber Döneminde Yahudi Meselesi, Beyan Yayınları, İstanbul, 1984.
Suyuti, Camiu’s-Sağir, Mısır, 1938.
Taberi, Tarih-i Taberi, (çev.: M. Faruk Gürtunca), Sağlam Yayınevi, İstanbul.
Tirmizi, Sünen, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1992.
YÜCEL, İrfan, Peygamberimizin Hayatı, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1999.
İnternet Kaynakları
http://www.ozcay.com (Hattat Osman ÖZÇAY-Mehmet ÖZÇAY)
http://www.hayrettinkaraman.net. (Erişim: 8.11.2013)
http://www.tdk.gov.tr
http://www.diyanet.gov.tr
100
Download