ORTAÖĞRETİM HZ.MUHAMMED’İN HAYATI 11. SINIF ÖĞRETİM MATERYALİ YAZARLAR Ahmet YAPICI Ali Sacit TÜRKER Ekrem ÖZBAY Dr. Mehmet AKGÜL DEVLET KİTAPLARI BİRİNCİ BASKI ......................................, 2014 MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI YAYINLARI……………………………………….....................................:5972 YARDIMCI VE KAYNAK KİTAPLAR DİZİSİ…………………………………......................................: 497 14..?.Y.0002.4424 Her hakký saklýdýr ve Millî Eðitim Bakanlýðýna aittir. Kitabýn metin, soru ve þekilleri kýsmen de olsa hiçbir surette alýnýp yayýmlanamaz. EDİTÖR Kenan DEMİRTAŞ DİL UZMANI Erdal ALTUN GÖRSEL TASARIM Emre ANDER ÖLÇME-DEĞERLENDİRME UZMANI Mehmet Akif KARAKUŞ PROGRAM GELİŞTİRME UZMANI Hasan TOPAL REHBERLİK UZMANI Mehmet Nezir ARAZ ISBN 978-975-11-3853-8 Millî Eðitim Bakanlýðý, Talim ve Terbiye Kurulunun 17.07.2014 gün ve 3019998 sayýlý yazısı ile eğitim aracı olarak kabul edilmiþ, Destek Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 18.07.2014 gün ve 3055291 sayýlý yazısı ile birinci defa 112.233 adet basýlmýþtýr. Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak; Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir ancak. Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı: Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı: Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı. Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl! Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl? Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl. Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklâl. Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda! Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Huda, Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda. Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım. Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım. Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım. Ruhumun senden İlâhî, şudur ancak emeli: Değmesin mabedimin göğsüne nâmahrem eli. Bu ezanlar -ki şehadetleri dinin temeliEbedî yurdumun üstünde benim inlemeli. Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar, Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var. Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar, Medeniyyet dediğin tek dişi kalmış canavar? O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım, Her cerîhamdan İlâhî, boşanıp kanlı yaşım, Fışkırır ruh-ı mücerret gibi yerden na’şım; O zaman yükselerek arşa değer belki başım. Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın; Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın. Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın; Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl! Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl. Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl; Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyyet; Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklâl! Mehmet Âkif Ersoy GENÇLİĞE HİTABE Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhilî ve hâricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr u zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur. Mustafa Kemal Atatürk İÇİNDEKİLER I. ÜNİTE: HZ. MUHAMMED’İN HAYAT 9 HİKÂYESİNİ HATIRLAYALIM 1. Hz. Muhammed’in Doğduğu Çevre.........................................................................................10 2. Hz. Muhammed’in Doğumu, Çocukluğu ve Gençliği .............................................................11 3. Hz. Muhammed’in Peygamber Oluşu ve Mekke Dönemi ......................................................14 4. Hz. Muhammed’in Medine Dönemi ve Vefatı .........................................................................19 ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM .................................................................................................26 29 II. ÜNİTE: EKONOMİK HAYAT 1. Helal Kazanç ve Alın Teri.........................................................................................................30 2. İşini İyi Yapmak........................................................................................................................34 3. Alışverişte Dürüstlük ..............................................................................................................36 4. Emeğin Karşılığını Vermek .....................................................................................................37 5. Ölçü ve Tartıyı Doğru Yapmak .................................................................................................40 ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM .................................................................................................41 43 III. ÜNİTE: DÜNYA VE AHİRET ALGISI 1. Dünya Algısı ............................................................................................................................44 2. Dünyadan Yararlanmak ve Dünya İçin Çalışmak ...................................................................46 3. Ahiret Algısı .............................................................................................................................48 4. Ahiret İçin Çalışmak ................................................................................................................50 5. Dünya ve Ahiret Dengesi.........................................................................................................52 ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM .................................................................................................55 57 IV. ÜNİTE: TOPLUMSAL BARIŞ 1. Toplumsal Barışın Önemi .......................................................................................................58 2. Barış İnsanı Olmak ..................................................................................................................60 3. Toplumsal Barışı Sağlayan ve Bozan Unsurlar ......................................................................62 4. Toplumsal Barışın Aşamaları..................................................................................................66 ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM .................................................................................................68 7 70 V. ÜNİTE: AİLEDE EŞLERİN GÖREVLERİ 1. Eşleri Birbirine Bağlayan Değerler ........................................................................................71 2. Eşlerin Sorumlulukları ...........................................................................................................73 3. Eşlerin Görevleri......................................................................................................................76 4. Anlaşmazlıkların Çözümü .......................................................................................................79 ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM .................................................................................................81 83 VI. ÜNİTE: BİRLİKTE YAŞAMA KÜLTÜRÜ 1. Farklı Din Mensuplarını Kabullenmek ...................................................................................84 2. Farklı Din Mensuplarıyla İletişim ............................................................................................87 3. Farklı Kültürlere Bakış ............................................................................................................91 4. Kültürler Arası İletişim ...........................................................................................................93 ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM .................................................................................................95 SÖZLÜK .......................................................................................................................................97 KAYNAKÇA ..................................................................................................................................99 8 1. ÜNİTE HZ. MUHAMMED’İN HAYAT HİKÂYESİNİ HATIRLAYALIM ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM 1. Arap Yarımadası’nı gösteren bir haritadan Mekke, Medine ve Hicaz bölgesini bularak inceleyiniz. 2. İslam öncesi Mekke toplumunun sosyal yapısı hakkında bilgiler toplayınız. 3. Bir yerden başka bir yere göç etmek insan hayatında neleri değiştirir? Araştırınız. 4. Peygamberimizin Medine’de ilk önce bir mescit ve bunun yanında da bir eğitim yeri inşa etmesini toplumun şekillenmesi açısından değerlendiriniz. 9 1. ÜNİTE 1. Hz. Muhammed’in Doğduğu Çevre Hz. Muhammed’in doğduğu Mekke ve çevresinde insanlar tevhit inancından uzak, geleneksel cahiliye âdetleriyle yaşıyorlardı. Diğer bölgelerde olduğu gibi burada da güçlüler zayıfları eziyordu. Kadınlara değer verilmiyor, insanlar köle ve hür olarak sınıflandırılıyordu. İnsanlar, çeşitli nesnelerden yaptıkları putlara tapıyordu. Puta tapanlar, “…Biz bunlara sadece bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz…”1 diyorlardı. Allah onların yanlış yolda olduklarını şöyle bildirdi: “Siz Allah’tan başka bir takım putlara tapıyorsunuz. Bunları Allah’a ortak yapmakla açıkça yalan uyduruyorsunuz. Arap Yarımadası Oysa Allah’tan başka ibadet ettiğiniz putlar, size rızık veremezler…”2 Bu şekilde Allah’ı bırakıp da başka nesnelere inananlara İslam’da “müşrik” denmiştir. Müşrik denilen putperestlerin dışında güneşe, yıldıza ve ateşe tapan kimseler de bulunuyordu. Ayrıca Hristiyan ve Yahudiler de vardı. Bunlardan başka az sayıda tevhit inancına sahip olan insanlar da vardı. Bunlar, Hz. İbrahim’in tebliğ ettiği dine göre yaşıyor ve cahiliye âdetlerinden uzak duruyordu. Bu insanlara, “Hanifler “denirdi. Hz. Muhammed’in doğduğu çevrede kabilecilik anlayışı hâkimdi. Kişilerin haklı veya haksız olduğuna bakılmaz, herkes mensubu olduğu kabileyi savunurdu. Kan davaları eksik olmazdı. Dolayısıyla her zaman çatışmalara rastlanırdı. Ancak Kâbe’ye saygı için zilkade, zilhicce, muharrem ve recep aylarında savaşılmazdı. İnsanlar Kâbe’yi kutsal bilirler ve ziyaret ederlerdi. Bu ziyaretler sırasında Mekke’de panayırlar kurulur, şölenler düzenlenirdi. O dönem sözlü edebiyat ve şiir çok gelişmiş olduğundan yarışmalarda birinci olan şiirler, Kâbe’nin duvarına asılırdı. Bunların yanında Mekke, dinî ve ticari bir merkezdi. Mekke, dağlık bir bölgede yer aldığı için toprakları tarıma elverişli değildi. Bu sebeple Mekke’de tarım yerine ticaret gelişmişti. Toplumun en önemli kurumu olan aile yozlaşmıştı. Nikâhın fazla bir önemi yoktu. Bazı ailelerde kız çocuklarına hiç değer verilmezdi. O dönem kız çocuklarının nasıl hor görüldüğü Kur’an-ı Kerim’de şöyle anlatılır: “Ne zaman birine bir kız çocuğu olduğu müjdesi verilse hemen yüzü kararır, içi öfkeyle dolar. Kendisine verilen bu kötü müjdeden ötürü kıyı bucak insanlardan kaçar. Yazıklar olsun, izledikleri düşünce tarzı ne kadar kötüdür.”3 Hz. Muhammed’in doğduğu çevrede kötülükler yaygın olmasına rağmen cömertlik, ahde vefa ve misafirperverlik gibi bazı güzel özelliklere sahip kimseler de vardı. 1 Zümer suresi, 3. ayet. 2 Ankebût suresi, 17. ayet. 3 Nahl suresi, 58-59. ayetler. 10 HZ. MUHAMMED’İN HAYAT HİKÂYESİNİ HATIRLAYALIM 2. Hz. Muhammed’in Doğumu, Çocukluğu ve Gençliği M. 571-Son peygamber Hz Muhammed (s.a.v.) doğdu. Hz. Muhammed (s.a.v.) Milâdi 20 Nisan 571 tarihinde Pazartesi günü Mekke’de dünyaya geldi. Hz. Muhammed’in annesi Âmine, hamileyken gördüğü bir rüyada çocuğa “Ahmet” veya “Muhammed” adının verilmesinin söylendiğini Abdülmuttalip’e hatırlattı.4 Abdülmuttalip çocuğu kucağına alarak Kâbe’ye götürdü. Allah’a şükrederek çocuğa Muhammed5 adını koydu. Abdülmuttalip’e, ataları arasında Muhammed adıyla bilinen bir kimseolmadığı hâlde torununa, neden Muhammed adını koyduğu sorulduğunda “Onun gökte ve yerde övülmesini istedim.” cevabını verdi. M. 571- Hz. Peygamber, sütannesi Halime’nin yanında kalmaya başladı. Mekke’nin havası küçük çocuklara iyi gelmediği ve sade bir Arapça öğrenmesi için yeni doğan çocuklar sütanneye veriliyordu. Bu geleneğe uyularak Hz. Muhammed de Halime adında bir sütanneye verildi. bİlgİ kutusu Hz. Muhammed (s.a.v.), Âmine ve Abdullah’ın evliliğinden dünyaya geldi. Âmine, Mekke’nin saygın kişilerinden olan Vehb’in kızıydı. Abdullah ise Mekke’nin ileri gelenlerinden Abdülmuttalip’in oğluydu. Güzel ahlaklı ve dürüst biri olan Abdullah, herkes tarafından sevilir ve sayılırdı. O, zaman zaman ticaret için kervanlarla seyahate çıkardı. Evlendikten kısa bir süre sonra yine ticaret için Şam’a gitmişti. Abdullah, Şam dönüşünde hastalandı ve Medine’de vefat etti. Âmine o sırada Hz. Muhammed’e hamileydi. Abdullah’ın vefat haberi gelince Âmine derinden sarsıldı. Çünkü birkaç ay sonra Muhammed dünyaya gelecek ve babasını hiç göremeyecekti. M. 575- Hz. Peygamber Mekke’ye annesinin ve ailesinin yanına döndü. Hz. Muhammed (s.a.v.), Halime’nin ailesinde çok sevildi. Çünkü onunla evlerine huzur ve bereket gelmişti. O, sütannesinin yanında dört yıl kaldı. Daha sonra Halime, Muhammed’i Mekke’ye götürerek öz annesi Âmine’ye teslim etti.6 Hz. Muhammed (s.a.v.) sonraki yıllarda sütannesi ve sütkardeşleri ile ilgisini kesmedi ve her fırsatta onlarla ilgilendi. Örneğin Halime ziyarete geldiği zaman onu hep “anacığım” diyerek karşılar, altına hırkasını yayarak saygı ve hürmet gösterirdi. Sevgili Peygamberimiz, dört yaşından altı yaşına kadar annesi Âmine’nin yanında kaldı. Altı yaşındayken annesiyle birlikte Medine’ye giderek babasının kabrini ve orada bulunan akrabalarını ziyaret etti. 4 Kastalani, Mevahibi’l-Ledünniyye, C, 1, s. 21. 5 Muhammed, çok övülen demektir. 6 Mustafa Asım Köksal, İslam Tarihi, C 2, s. 27-31. 11 TAMAMLAYALIM Peygamberimiz; Doğumdan sonra bir müddet öz annesinin yanında kaldı. 0-4 .................................................... 4-6…………………………………. 6-8………………………………… 8-25………………………………… Yukarda boş bırakılan yerleri tamamlayınız. 1. ÜNİTE M. 577- Hz. Peygamberin annesi Âmine vefat etti. Âmine, Muhammed altı yaşındayken yardımcıları Ümmü Eymen’i de yanlarına alarak Medine’ye gitti. Orada akrabalarının yanında bir ay kadar kaldılar. Muhammed hiç göremediği babasının mezarını burada ilk kez ziyaret etti. Bir ay sonra Mekke’ye dönmek üzere yola çıktılar. Ebva köyüne geldiklerinde Âmine hastalandı. Bir müddet sonra da vefat etti. Annesinin vefatından sonra onu Ümmü Eymen Mekke’ye götürdü ve dedesi Abdülmuttalip’e teslim etti. Altı yaşından sekiz yaşına kadar ona dedesi bakacaktı. YORuMlAYAlIM Yağmur … Yağmur seni bekleyen bir taş da ben olsaydım Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım … Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım Damar damar seninle hep seninle dolsaydım Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım Nurullah GENÇ, Yağmur, s.118. Yukarıdaki şiirin temasını bularak yorumlayınız. M. 579- Dedesi Abdülmuttalip vefat etti. Abdülmuttalip torununu çok seviyordu. Ancak o, yaşı sekseni geçmiş bir ihtiyardı. Peygamber Efendimiz sekiz yaşında iken dedesi de vefat etti. Ancak ölmeden önce Abdülmuttalip torununun himayesini oğlu Ebu Talip’e bırakmıştı. M. 579- Amcası Ebu Talip’in yanında kalmaya başladı. Hz. Muhammed, dedesinin vefatından sonra amcası Ebu Talip’in yanında kalmaya başladı. Ebu Talip ve eşi Fatıma Hanım, onu çok seviyor, kendi çocuklarından ayırmıyorlardı. Efendimiz de amcasının eşi 12 HZ. MUHAMMED’İN HAYAT HİKÂYESİNİ HATIRLAYALIM Fatıma Hanım’ı bir anne gibi sevmişti. Nitekim o vefat ettiğinde, “Neden bu kadar üzülüyorsun.” diyenlere, “Nasıl üzülmeyeyim? Ben onun yanında yetim bir çocuk olarak bulunurken beni çocuklarından ayırmaz hatta bana öncelik tanırdı. O benim annem gibiydi.”7 demişti. Hz. Muhammed, yirmi beş yaşına kadar amcası Ebu Talip’in yanında kaldı. Hz. Ali’nin de babası olan Ebu Talip, Mekkelilerin saygısını kazanmış, üstün vasıflı bir kişiydi. O, Hz. Muhammed’i kendi öz çocuğu gibi sever ve bir yere gittiği zaman onu da beraberinde götürürdü. M. 583- Amcası Ebu Talip ile birlikte Busra’ya ticaret kervanıyla gitti. EMPAtİ YAPAlIM Hz. Muhammed’in çocukluğu gibi sizin de çocukluğunuz sütanne, dede ve amcanızın yanında geçmiş olsaydı neler hissederdiniz? Empati yapınız. Peygamberimizi yanına alan Ebu Talip’in ailesi kalabalıktı. Aynı zamanda dar gelirli bir aileydi. Maddi durumları iyi olmadığından Peygamberimiz, amcasına bazı işlerde yardımcı oluyordu. Ebu Talip, bir gün ticaret maksadıyla Şam’a gitmeye karar verdi. Bu sırada on iki yaşlarında olan Peygamberimiz de gitmek istediğini amcasına bildirdi. Onun bu isteğini kırmayan Ebu Talip, yeğenini de yanına alarak birlikte gittiler. Kervan, Suriye topraklarına girmişti. “Busra” denen bir yerde konakladılar. Bu sırada bir bulut kümesinin kervandan birinin üzerine sürekli gölge yaptığını gören “Bahira” adında bir rahip kervandakileri yemeğe davet etti. Bahira, yemek esnasında Hz. Muhammed’i dikkatlice inceledi ve ona bazı sorular sordu. Sonra Ebu Talip’e, bu çocuğun İncil’de gönderileceği vadedilen peygamber olduğunu söyledi. Çocuğu iyi korumasını tembihledi. Bunun üzerine Ebu Talip Şam’a gitmekten vazgeçti ve Mekke’ye geri döndü.8 M. 588- Amcası Zübeyr ile Yemen’e ticaret kervanıyla gitti. Hz. Muhammed on yedi yaşlarındayken amcası Zübeyr ile birlikte Yemen tarafına yine ticaret kervanıyla seyahat etti. Hz. Muhammed, böylece ticareti öğreniyordu. Değişik yerlerin insanlarını ve kültürünü tanıyor, örf ve âdetleri hakkında bilgi sahibi oluyordu. M. 591- Ficar Savaşı’na katıldı. Cahiliye Dönemi’nde Arap kabileleri arasında basit bazı anlaşmazlıklar yüzünden savaşlar çıkardı. Eğer kan dökmenin yasak olduğu haram aylarda (muharrem, recep, zilkade, zilhicce) savaş yapılırsa” bu savaşlara “Ficar Savaşları” denirdi. Hz. Muhammed yirmi yaşlarındayken bu savaşlardan birine amcalarının yanında katıldı. Ancak kimsenin canına kıymadı. Ficar Savaşı’ndan kısa bir süre sonra Hz. Muhammed (s.a.v.) Hılfu’l-Fudul (Erdemler Topluluğu) Antlaşması’na katıldı. Haksızlığa uğrayan, malı gasp edilen ve kimsesi olmadığından ezilen insanların hakkını korumak amacıyla kurulan bu ittifaka, Hz. Muhammed’in amcası Zübeyir öncülük etmişti. Bu, Hılfu’l-Fudul (Erdemliler Topluluğu) adı verilen sivil bir cemiyet idi. Daha sonra Hz. Muhammed o top7 Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, C 1, s. 45-46. 8 İbn Hişam, Siret, C 1, s. 191-194. 13 1. ÜNİTE luluğa üye olmanın çok onurlu bir iş olduğunu şu sözleriyle ifade etmiştir: “Şimdi olsa yine katılırdım.”9 M. 595- Hz. Hatice’nin kervanını Şam’a götürdü. Hz. Hatice, kervanını Suriye’ye götürecek bir adam arıyordu. Mekke’de “Muhammedü’l- Emin” olarak tanınan Hz. Muhammed, kendisine önerildi. O da kervanını sevinerek Hz. Muhammed’e teslim etti. Hz. Muhammed, bu kervanı güzel bir şekilde sevk ve idare ederek Suriye’ye gidip geldi. Bu sıralarda Hz. Muhammed’in güzel ahlakı ve mükemmel kişiliği çevresinde çok beğeniliyordu. Bunun üzerine Hz. Hatice’nin de Hz. Muhammed’e karşı olan sevgi, saygı, güven ve takdir hisleri arttı.10 M. 596- Hz. Hatice ile evlendi. Hz. Hatice, ticaretle uğraşan dul bir kadın idi. Suriye ve Yemen’e ticaret kervanları gönderiyordu. Akıllı, zeki ve güzel bir kadın olduğu için Kureyş’in ileri gelenleri onunla evlenmek istiyordu. Fakat Hatice hiç birini kabul etmiyordu. Onun gönlünde ahlakına ve kişiliğine hayran kaldığı Hz. Muhammed vardı. Hz. Hatice, bir arkadaşı aracılığıyla Hz. Muhammed’e evlilik teklifi götürdü. Amcasıyla istişare eden Hz. Muhammed, bu teklifi kabul etti. Akrabalar çağrıldı, nikâhları kıyıldı ve düğün yemekleri verildi. Evlendikten sonra Hz. Muhammed, amcasının evinden ayrılarak Hz. Hatice’nin evine yerleşti. İlk yıllarda Hz. Hatice’nin PANO YAPALIM sermayesiyle ticaret yaptı. Bu arada kendisine birçok iyiliği dokunan amcasının küçük oğlu Ali’yi de yanına aldı. Hz. Hatice ile Hz. Muhammed’in evliliğinHz. Hatice’nin ticaretle ilgili yönünü, çocuklarına olan ilgisini, Peygamberiden Kasım, Abdullah, Zeynep, Rukiye, Ümmü Gülmize olan vefasını ve sadakatini göstesüm ve Fatıma adlı çocukları dünyaya geldi. ren bir pano hazırlayınız. 3. Hz. Muhammed’in Peygamber Oluşu ve Mekke Dönemi Hz. Muhammed (s.a.v.), kırk yaşlarına doğru vaktinin büyük bir bölümünü Mekke yakınlarında bulunan Nur Dağı’ndaki Hira Mağarası’nda geçiriyordu. Orada tefekkür hâlinde ibadetle meşgul oluyordu. Allah’ın sonsuz kudretini düşünüyor ve toplumun içine düştüğü ahlaksızlığa üzülüyordu. Bu süreçte Allah, onu peygamberlik görevine hazırlıyordu. 9 Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, C 1, s. 53. 10 Ali Himmet Berki-Osman Keskioğlu, Hatemü’l Enbiya Hz. Muhammed ve Hayatı, s. 47-48. Mescid-i Haram 14 HZ. MUHAMMED’İN HAYAT HİKÂYESİNİ HATIRLAYALIM M. 610- Hira Mağarası’nda (Ramazan ayında Kadir Gecesi’nde) ilk vahiy geldi. 610 yılında Ramazan ayının Kadir Gecesi’nde Hz. Muhammed (s.a.v.) Hira Mağarası’nda iken vahiy meleği Cebrail gelerek: -Oku, dedi. -Efendimiz: -Ben okuma bilmem, dedi. -Cebrail ikinci kez: -Oku, dedi. Peygamberimiz yine: -Ben okuma bilmem, diye cevap verdi. -Cebrail üçüncü kez aynı istekte bulununca Hz. Muhammed (s.a.v.): -Ne okuyayım, diye sordu. Bunun üzerine Cebrail, Kur ’an-ı Kerim’in Alak suresinin “Yaratan Rabbi’nin adıyla oku! O, insanı aşılanmış yumurtadan yarattı. Oku! İnsana bilmediklerini ve kalemle yazmayı öğreten Rabb’in, en büyük kerem sahibidir.”11 ayetlerini ona okudu. Cebrail’in arkasından da Hz. Peygamber (s.a.v.) ayetleri tekrarladı. Peygamberimiz (s.a.v.), ilk vahiy geldikten sonra heyecan içinde evine döndü. Bir müddet dinlenip heyecanı geçtikten sonra yaşadıklarını eşine anlattı. Hz. Hatice, Efendimizi şöyle teselli etti: “Hiçbir korku ve endişe duymana sebep yok. Hiç üzülme, Allah senin gibi bir kulunu hiçbir zaman utandırmaz. Ben biliyorum ki sen sözün doğrusunu söylersin. Emanete riayet edersin. Akrabalarınla iyi geçinirsin. Komşularına nazik davranırsın. Fakirlere yardım elini uzatırsın. Gariplere kapını açıp onları misafir edersin. Uğradıkları felaket ve musibetlerde halka yardım edersin?”12 Hz. Hatice, daha sonra eşi Hz. Muhammed’le birlikte Haniflerden biri olan amcasının oğlu Varaka’ya gitti. Hz. Muhammed’i dinleyen Varaka, onun gönderilen son peygamber olduğunu anladı ve şöyle dedi: “Bu gördüğün melek, Yüce Allah’ın Musa Peygambere gönderdiği Cebrail’dir. Sen ise bu ümmetin peygamberi olacaksın...”13 11 Alak suresi, 1-5. ayetler. 12 Müslim İman, 252. 13 İbrahim Sarıçam, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, s. 84. 15 Hira Mağarası ARAŞTIRALIM Peygamberimize ilk iman edenlerden olan Zeyd bin Harise ve Hz. Ali’nin İslam’ı ne zaman ve nasıl seçtiklerini araştırınız. 1. ÜNİTE Peygamberimiz bir gün Hira’dan evine dönerken Cebrail’i tekrar gördü. Yine heyecan ve ürpertiyle eve gelip yatağına uzandı. Melek, karşısına bir kez daha çıktı ve ona şöyle hitap etti: “Ey örtünüp bürünen Peygamber! Kalk ve insanları uyar. Sadece Rabb’ini büyük tanı. Elbiseni temiz tut. Kötü şeyleri terk et.”14 Allah bu emriyle Peygamberimizden insanları dine davet etmesini istedi. Bunun üzerine Peygamberimiz, “(Ey Resulüm) Sen önce en yakın akraba ve hısımlarını uyar.”15 emri gereği, önce ailesini sonra da yakın çevresini dine davet etmeye başladı. İlk önce Hz. Hatice, kızları Zeynep, Rukiye ve Ümmü Gülsüm İslamiyet’i kabul ettiler. Peygamberin evinde kalan Hz. Ali ve Zeyd bin Harise de İslam’ı ilk kabul edenlerden oldu. Bunlarla birlikte Peygamberimizin yakın arkadaşı Hz. Ebu Bekir de İslam’a ilk girenlerden oldu. Hz. Muhammed, bir başka gün akrabalarını tebliğ amacıyla yemeğe çağırdı. Kendisinin Allah tarafından peygamber olarak görevlendirildiğini anlatarak onları, İslam dinine davet etti. Ne var ki orada bulunanların büyük bir kısmı bu çağrıyı kabul etmedi. M. 614- Üç yıl gizli davetten sonra açıktan davete başladı. Yüce Allah, Peygamber Efendimizin, elçiliğinin üçüncü yılının sonuna doğru “(Ey Muhammed!) Sana emrolunanı açıkça bildir ve Allah’a ortak koşanlara aldırış etme.”16 ayetini göndererek insanları açıkça İslam’a davet etmesini istedi. Bunun üzerine Peygamberimiz Kâbe yakınlarında bulunan Safa Tepesi’ne çıkarak halkı buraya davet etti. Onlara, “Size şu tepenin arkasında bir düşman ordusunun bulunduğunu haber versem bana inanır mısınız?” diye sordu. Orada bulunanlar, “Evet inanırız. Çünkü bugüne kadar senin hiç yalan söylediğini duymadık.” dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz, “O hâlde biliniz ki Allah beni peygamber seçti. İnsanları İslam dinine davet etmemi emretti. Allah birdir, ondan başka ilah yoktur.”17 diyerek onları İslam’a davet etti. Ne yazık ki Mekkeliler Hz. Muhammed’in bu çağrısını pek fazla önemsemediler. Bazıları Hz. Peygamber ve arkadaşlarını küçümsediler. Ancak Hz. Muhammed (s.a.v.) insanları İslam dinine davet etmeye devam etti. Gün geçtikçe de İslam’ı kabul edenlerin sayısı çoğalıyordu. Bu durum, puta tapan müşrikleri ciddi olarak rahatsız ediyordu. Müşrikler, Peygamberimiz ve arkadaşlarına kötü davranmaya başladılar. 14 15 16 17 Müddessir suresi, 1-5. ayetler. Şuarâ suresi, 214. ayet. Hicr suresi, 94. ayet. Ali Himmet Berki- Osman Keskioğlu, Hatemü’l-Enbiya Hz. Muhammed ve Hayatı, s. 68-69. 16 DEĞERlENDİRElİM Hz. Bilal bir köle idi. Müslüman olduğu için dayanılmaz işkencelere maruz kaldı. Sahibi olan Ümeyye bin Halef, onu bazen aç ve susuz bırakıyor, boynuna bir ip takarak çocuklara veriyor onu Mekke sokaklarında dolaştırıyordu. Ümeyye bin Halef, bu eziyetlerin işe yaramadığını görünce işkenceyi daha da artırdı. Bilal’i köz gibi yakan sıcak kumların üzerine yatırıyor ve göğsünün üzerine büyük taş parçaları koyuyordu. Bilal’e de şöyle diyordu: “Yemin ederim ki sen ölmedikçe yahut Muhammed’i ve onun dinini inkâr ederek Lat ve Uzza’ya tapmadıkça bu azabı senden eksik etmeyeceğim.” Hz. Bilal ise buna karşılık “Allahu ekber, Allahu ekber” diyordu. Bilal’in bu sözlerine çok öfkelenen Ümeyye bin Halef, işkenceyi daha da artırıyordu. Bu işkencelere şahit olan Hz. Ebu Bekir, Bilal’i satın alarak onu hürriyetine kavuşturdu. Sizce müşriklerin Müslümanlara işkence yapmalarının ve Hz. Bilal’in bu işkencelere katlanmasının sebebi ne olabilir? Arkadaşlarınızla birlikte değerlendiriniz. HZ. MUHAMMED’İN HAYAT HİKÂYESİNİ HATIRLAYALIM Hz. Muhammed (s.a.v.) Mekke dışındaki insanları da İslam’a davet ediyordu. Bunu gören Mekkeliler, Peygamberimize ve arkadaşlarına yönelik baskıları arttırmaya başladı. Örneğin bir gün Peygamberimiz Kâbe’de namaz kılarken Ukbe bin Ebi Muayt adında bir müşrik, Ebu Cehil’in kışkırtmasıyla bulup getirdiği bir deve işkembesini Peygamberimizin üzerine attı. Bunu duyan Hz. Fatıma koşarak babasının imdadına yetişti. O, babasının üzerini temizlerken orada bulunan müşrikler, bu manzara karşısında gülüyorlardı. Müşriklerin baskı ve işkenceleri başta fakir ve güçsüz Müslümanlar olmak üzere hepsine yönelerek devam etti. M. 615- Müşriklerin ağır baskıları üzerine Hz. Osman liderliğinde (4 kadın, 11 erkek) on beş Müslüman Habeşistan’a hicret etti. 616- Habeşistan’a ikinci hicret gerçekleşti. Müşriklerin yaptığı zulüm artık dayanılmaz bir hâl almıştı. Bunun üzerine Peygamberimiz, Habeşistan’da adaletli bir hükümdar olduğunu söyleyerek bazı Müslümanların oraya hicret etmesine izin verdi. Bu, İslam’da ilk hicretti. İlk hicret 615 yılında on beş kişi ile gerçekleştirildi. Habeşistan hükümdarı Necaşi, Müslümanlara çok iyi davrandı. M. 616- Habeşistan’a ikinci hicret Habeşistan’a ikinci hicret, 616 yılında yüz kişilik bir grupla gerçekleştirildi. Necaşi, muhacirlerin kendi ülkesinde güven içinde yaşayabileceklerini bildirdi. Böylece Müslümanlar burada güvenli bir ortama kavuştular. M. 616- Mekkeli müşrikler Müslümanlara boykot uygulamaya başladı. Müşrikler, Habeşistan’a giden Müslümanların güven içinde yaşadıklarını ve Necaşi’nin onları koruduğunu öğrendiler. İslam’ın her geçen gün güçlendiğini, Hz. Ömer ve Hamza’nın da Müslüman olduğunu görünce bu işi kökten bitirmek istediler. Hz. Muhammed öldürülünceye kadar Müslümanlarla kız alıp vermek, alışveriş yapmak, oturup kalkmak ve konuşmak yasaklandı. Hz. Muhammed’in kendilerine teslim edilmesini istiyorlardı. Müslüman ve müşrik mahalleleri ayrıldı. Müslümanlar üç yıl boyunca (616-619) sosyal ve ekonomik boykot altında yaşadılar. Sadece hac mevsimi ve haram aylar da dışarı çıkıp ihtiyaçlarını temin edebiliyorlardı. M. 619- Mekkeli müşrikler, Müslümanlara uyguladıkları boykotu kaldırdı. Müşriklerin içinde bazı vicdan sahibi insanlar da vardı. Onlar bir araya gelerek boykotu kaldırma kararı aldılar. Peygamberimiz boykotu kaldıran insaf sahibi kimselerin bu iyiliğini hiçbir zaman unutmadı. M. 619- Hüzün Senesi Boykotun bitmesine sevinirken Peygamberimizi iki büyük keder bekliyordu. “Ebu Talip ölünceye kadar Kureyş bana pek dokunamazdı.” dediği amcası Ebu Talip’i kaybetmişti. Onun üzüntüsü henüz dinmeden eşi Hz. Hatice’yi de kaybetti. Bu iki acıdan dolayı bu yıla “Hüzün Senesi” denildi. M. 620- Taif Yolculuğu Peygamberimiz (s.a.v.) hac mevsiminde Mekke’ye gelenlere de İslam’ı anlatıyordu. Bazen de tebliğ için Mekke dışına çıkıyordu. Örneğin 620 yılında İslam’ı tebliğ etmek için Taif’e gitmiş, ne yazık ki Taifliler onu taşa tutmuşlardı. Peygamberimiz onların bu kötü tutumlarına karşı gerçeği anlamaları için Allah’a dua etmişti. Bu duanın sonucu olarak Taifliler 630 yılında topluca Müslüman oldu. 17 1. ÜNİTE M. 620- Medineli altı kişi Müslüman oldu. Peygamberimiz 620 yılında Akabe mevkiinde Medine’den Hazreç kabilesine mensup altı kişiyle görüşerek onlara İslam’ı anlattı. Onlar ertesi sene Peygamberimizle tekrar aynı yerde buluşmaya söz verdiler. Bu kişiler, Medine’ye döndüklerinde de Peygamberimizi Medinelilere anlattılar. M. 621- Medineli on iki Müslüman ile 1. Akabe Biatı yapıldı. Peygamberimiz, 621 yılında Mekke’ye gelen Medineli on iki kişilik bir grupla yine “Akabe” denilen yerde gizlice buluştu. Bu grup, Peygamberimize biat ederek bağlılık sözü verdi. Bu olay, İslam tarihinde “1. Akabe Biatı” olarak anılır. Peygamberimiz, Medinelilere İslam’ı öğretmek üzere Musab bin Umeyr’i görevlendirdi.18 M. 622- 2. Akabe Biatı gerçekleşti. AÇIKLAYALIM Hicret Mekke’yle Medine arası yollar, Çizik çizik, hasret yarası yollar. Vardığı her nokta yine başlangıç, Gitgide Allah’a varası yollar, Mekke’yle Medine arası yollar. ** Bu çıplak yollarda ne in, ne de cin, Yalnız iki çift nurdan güvercin. Bunlar iki dostun ayakları ki Yolları göklere bağlayan perçin. Bu çıplak yollarda ne in, ne de cin. ** 622 yılının hac mevsiminde Musab bin Umeyr’in öncülüğünde Medine’den Mekke’ye gelen yetmiş beş Medineli, Akabe’de Peygamberimizle buluşarak ona bağlılık sözü verdiler. Ardından da Peygamber Efendimizi Medine’ye davet ettiler. Bu mutabakata “2. Akabe Biatı” denildi. Söz konusu biattan üç ay sonra Peygamberimiz Medine’ye hicret etti. Hicrete izin veren ayetin gelmesiyle Müslümanlar fert fert ve gruplar hâlinde Medine’ye hicret etmeye başladılar. Hicret, yurt dışında aranan destek, Dava sahibine öz yurdu köstek. Merkezi dışardan sarmaktır murad, Merkezin çevreden fethidir istek. Hicret, yurt dışında aranan destek. Necip Fazıl KISAKÜREK, Esselam, s. 71. Yukarıdaki şiirde hangi konulara değinilmiştir? Açıklayınız. bİlgİ kutusu Medineli Müslümanlar, 1. Akabe Biatı’nda Hz. Peygambere; hiçbir şeyi Allah’a ortak koşmayacaklarına, hırsızlık ve zina yapmayacaklarına, çocukları öldürmeyeceklerine, iftira etmeyeceklerine ve emirlerine uyacaklarına dair söz verdiler. 18 Osman Keskioğlu, Siyer-i Nebi, s. 71. 18 HZ. MUHAMMED’İN HAYAT HİKÂYESİNİ HATIRLAYALIM M. 622- Hz. Peygamber Kuba Mescidi’ni yaptırdı, Ranuna Vadisi’nde ilk cuma namazını kıldırdı. Müşriklerin baskı ve saldırıları Müslümanlara Mekke’de yaşama hakkı tanımıyordu. Müşrikler, Darü’n-Nedve’de toplanıp Peygamberimizi öldürme kararı almışlardı. Bu durum Peygamberimize Cebrail tarafından haber verildi ve hicrete hazırlanması emredildi. Hz. Ebu Bekir’le birlikte hicret etme kararı alan Peygamberimiz, Hz. Ali’ye, “Bu gece gidiyorum. Sen benim yatağımda yat. Üzerini ört ki müşrikler yatakta benim yattığımı zannetsinler. Şu emanetleri de sahiplerine teslim et ve birkaç gün sonra sen de gel.”19 diyerek emanetleri teslim etme görevini verdi. Ardından Hz. Ebu Bekir ile beraber yola çıktı. Kûba Mescidi - Medine Durumu anlayan Müşrikler, Peygamberimizi bulanlara ödül vadettiler. Peygamberimiz ve Hz. Ebu Bekir Sevr Mağarası’na gizlenmişlerdi. Müşrikler mağaranın önüne kadar geldiler. Ancak mağaranın ağzının örümcek ağıyla örülmüş olduğunu görünce geri döndüler. Peygamberimiz ve Hz. Ebu Bekir, Sevr Mağarası’nda ortam sakinleşinceye kadar bir süre kaldılar. Bir hafta sonra Medine’ye bir saatlik mesafede bulunan Kuba denen yere ulaştılar. Hz. Ali de onlara yetişti. Medinenin ileri gelenlerinden bir kısım insan bu bölgede yaşıyordu. Peygamberimiz Kuba’da bir mescit inşa etti. Sonra Beni Salim yurduna (Ranuna Vadisi) geldiklerinde öğle vakti olmuştu. Peygamberimiz cuma namazının farz kılındığını bildirdi ve ilk cuma namazını kıldılar. 4. Hz. Muhammed’in Medine Dönemi ve Vefatı M. 1/62220-Hz. Peygamber (12 Rebiülevvel / 24 Eylül) Medine’ye ulaştı ve Ebu Eyyub el-Ensari’nin evine yerleşti. Hz. Peygamberin Mekke’den yola çıktığı Medine’de çoktan duyulmuştu. İnsanlar onu karşılamak için her sabah yolunu gözlüyordu. Onun geldiğini gören çocuk, genç, yaşlı herkes sevince boğuldu. 19 İrfan Yücel, Peygamberimizin Hayatı, s. 92. 20 İlk rakam (1) hicri, ikinci (622) ise miladi yılı göstermektedir. 19 1. ÜNİTE Medineli Müslümanların her biri Allah Resulünü misafir etmek istiyordu. Fakat Peygamber, devesinin kendi hâline bırakılmasını istedi. Deve nerede durursa orada konaklayacaktı. Nihayet deve iki yetim çocuğun arsasında durdu. Oraya evi en yakın olan Ebu Eyyub el- Ensari, Peygamberimizi misafir etti. Mescit inşa edilinceye kadar orada kaldı. Eski ismi Yesrip olan bu şehre hicretten sonra nurlanmış şehir anlamına gelen Medinetü’lMünevvere denildi. M. 1/622- Mescid-i Nebi’nin yapımına (Rebiülevvel/Eylül) başlandı. Sevgili Peygamberimiz Medine’ye vardıktan hemen sonra bir mescit inşasına başladı. Burada Peygamberimiz de dâhil olmak üzere bütün Müslümanlar çalıştı. Mescid-i Nebi’nin bitişiğinde “suffa” adı verilen üzeri hurma dallarıyla örtülü gölgelikler yapıldı. Kimsesi olmayan, bekâr ve ihtiyaç sahibi Müslümanlar suffada kalıyordu. Mescid-i Nebi - Medine İnşaatın bitmesinden sonra Peygamberimiz, mescidin bir bölümünde kendisine tahsis edilen odaya geçti. M. 1/622- Namaza çağrı için ezan uygulamasına başlandı. Mescidin yapılmasından sonra Müslümanları namaza çağırmak için bir işaret gerekiyordu. Sahabeler arasında istişare yapıldı ve farklı görüşler ileri sürüldü. Bu sırada Abdullah bin Zeyd namaza davet şekli olan ezanı rüyasında gördüğünü söyledi. Hz. Ömer de ona benzer bir rüya görmüştü. Bunun üzerine ezan Bilal’e öğretildi ve ilk ezanı Hz. Bilal okudu. M. 1/623Müslümanlar arasında kardeşlik bİlİYOR MuYDuNuZ? (muahat) oluşturuldu. Mekkeli Müslümanlar hicret sırasında yerini, yurdunu, malını, mülkünü bırakıp dinleri uğruna Medine’ye gelmişlerdi. Hz. Peygamber (s.a.v.), muhacirlerin barınma, yeme-içme ve iş gibi ihtiyaçlarını karşılamak için önce ensar ile muhacirleri kardeş ilan etti. Ardından muhacir aileleri, ensar ailelerinin yanına, bekâr Müslümanları da suffa yapılıncaya kadar müsait olan ailelere misafir olarak yerleştirdi. Hicretten sonra Peygamberimiz, Sa’d bin Rabia ve Abdurrahman İbn Avf’ı kardeş yapmıştı. Sa’d, malının yarısını teklif ettiyse de Abdurrahman, “Allah malına bereket versin, sen bana çarşı pazarın yolunu göster.” dedi. Abdurrahman ticaret yaptı ve bir süre sonra zengin oldu. Öyle ki yedi yüz develik kervana sahip oldu. Bu zenginliğini de İslam yolunda harcadı. İbn Sa’d, Tabakat, C 3, s. 125. M. 1/623- Medine Sözleşmesi imzalandı. Peygamberimiz, Medine’de yaşayan farklı kabilelerle barış içinde yaşamak için yazılı bir antlaşma yaptı. İslam tarihinde “Medine Sözleşmesi” olarak da bilinen bu antlaşma aynı zamanda Medine’de kurulan İslam devletinin anayasası niteliğindeydi. Bu anayasada Medine’de yaşayan farklı inanç gruplarının hakları ve sorumlulukları belirlenerek güvence altına alındı. 20 HZ. MUHAMMED’İN HAYAT HİKÂYESİNİ HATIRLAYALIM M. 1/623-Savaşa izin verildi. M. 2/623- Hz. Peygamber ilk kez aşure orucu(10 Muharrem/14 Temmuz) tuttu ve Müslümanlara da tutmalarını tavsiye etti. Hz. Muhammed (s.a.v.) Medine’ye hicret ettikten sonra muharrem ayının onuna rastlayan Aşure gününde Yahudilerin oruç tuttuklarını gördü. Peygamberimiz bunun sebebini Yahudilere sorduğunda onlar, “Aşure günü büyük bir gündür. Allah bu günde Hz. Musa’yı ve kavmini Firavun’dan kurtardı. Firavun ve ordusunu bu günde sulara gömdü. Bu sebeple Hz. Musa, Allah’a şükretmek için bu günü oruçla geçirdi. Biz de bunun için Aşure günü oruç tutuyoruz,” dediler. Allah Resulü, “Biz Hz. Musa’ya sizden daha yakınız ve onun dostuyuz.” buyurdu. Ardından Aşure günü oruç tuttu ve müminlere de tutmalarını tavsiye etti. Bazı sahabeler, “Ey Allah’ın Resulü! Şüphesiz bugün Yahudiler ve Hristiyanlarca kutsal kabul edilen bir gündür.” deyince Allah’ın Resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Onlara benzememek için gelecek sene inşallah onuncu gün ile birlikte dokuzuncu günü de oruç tutarız.”21 M. 2/624- Orucun farz kılınması (Şaban/Şubat) Hicret’in ikinci yılının şaban ayında, ramazan ayında oruç tutmak farz kılındı.22 M. 2/624- Teravih namazının kılınmaya başlanması (1 Ramazan/26 Şubat) M. 2/624- Bedir Savaşı (17 Ramazan/13 Mart) Mekkeli müşrikler, Müslümanların Mekke’de bırakmak zorunda kaldıkları mallarını yağmalıyor, arazi ve evlerine el koyuyorlardı. Bir taraftan da Medine’yi işgal edip Hz. Peygamberi öldürmek ve İslam’ı ortadan kaldırmak için hazırlık yapıyorlardı. Bu amaçla Ebu Süfyan, Suriye’ye büyük bir ticaret kervanı ile gitmişti. Bu ticaretten elde edilecek gelirle askerler donatılacaktı. Bu sebeple Bedir Savaşı çıktı. 624 yılında yapılan Bedir Savaşı, Müslümanlarla müşrikler arasında yapılan ilk savaştır. Bu savaşı Müslümanlar kazandı. Peygamber Efendimiz, savaşta ele geçirilen esirlerden fidye ödeyemeyenlerin, on Müslümana okuma yazma öğretmeleri karşılığında serbest bırakılacaklarını ilan etti. Sonuç olarak Bedir Savaşı Müslümanların itibarının artmasına vesile oldu. M. 2/624- İlk kez bayram namazı kılındı ve Ramazan Bayramı kutlandı (1 Şevval/27 Mart). M. 2/624- Hz. Peygamber Hz. Aişe ile evlendi. M. 2/624- Benu Kaynuka Savaşı M. 2/624- Hz. Ali ile Fatıma evlendi. Peygamberimizin nesli, küçük kızı Hz. Fatıma ile devam etmiştir. Yüzü nurlu, beyaz ve aydınlık olduğu için ona Fatımatü’z-Zehra deniliyordu. İffet ve hayâsından dolayı da Betül adını almıştı. Medine’ye hicretten bir müddet sonra Hz. Ali, Hz. Fatıma’yı babasından istedi. Hz. Peygamber (s.a.v.), kızının da onayını alarak onu Hicret’in ikinci yılında Hz. Ali (r.a.) ile evlendirdi. Bu evlilikten Sevgili Peygamberimizin “cennet çiçeklerim” dediği Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin dünyaya geldi. Daha sonraki yıllarda Ümmü Gülsüm, Zeynep ve Muhsin adlı çocukları oldu. 21 Tirmizi, Savm, 50. 22 Bakara suresi, 183-184. ayetler. 21 Hz. Ali, Hz. Fatıma 1. ÜNİTE M. 2/624- İlk kez Kurban Bayramı kutlandı. (10 Zilhicce/3 Haziran) Hicret’in ikinci yılında zilhiccenin onuncu günü Kurban Bayramı namazı kılındı, kurban kesildi ve bayram yapıldı. Peygamberimiz de bizzat kurban kesti.23 M. 3/624- Hz. Osman ile Ümmü Gülsüm evlendi. M. 3/625- Hz. Hasan doğdu. M. 3/625- Uhut Savaşı (7 Şevval/23 Mart) Mekkeli müşrikler, Bedir’deki mağlubiyetin intikamını almak için lİstElEYElİM Medine’ye saldırmak üzere harekete geçmişlerdi. Peygamberimiz bin kişiden oluşan bir orduyla Medine’den Uhut Savaşı’ndan ne gibi dersler çıkarabiliriz? Listeleyiniz. yola çıktı. Ancak yarı yolda Abdullah ………………………………………. bin Übey’in liderliğindeki üç yüz ka………………………………………. dar münafık ordudan ayrıldı. Müslü………………………………………. manlar, Uhut’a vardıklarında düşman ………………………………………. gelmişti. Elli okçuyu stratejik bir yere yerleştiren Efendimiz, onlara burayı terk etmemelerini sıkı sıkıya tembih etti. Savaş, başta Müslümanların lehine devam ederken elli okçunun savaşın bittiği zannıyla bölgeyi terk etmesi üzerine Müslümanların aleyhine döndü. Bu arada Peygamberimizin şehit olduğu haberi yayıldı. Haberin yalan olduğu anlaşılınca Müslümanlar tekrar toparlandılar ve Peygamberimizi korumak için etrafında kenetlendiler. Müşrikler de üstünlük kendilerinde olduğu hâlde savaşa devam etmeye cesaret edemediler ve Uhut’tan ayrıldılar. M. 4/625- Beni Nadir Savaşı (18 Rebiülevvel/28 Ağustos) M. 4/626- Hz. Hüseyin doğdu (5 Şaban/10 Ocak). M. 5/627- Hendek (Ahzab) Savaşı (Zilkade/Nisan) Uhut Savaşı’ndan sonra Medine’den sürülen Yahudiler diğer kabileleri kışkırtarak onları MüslümanPAYlAŞAlIM lara karşı savaşa ikna ettiler. Yaklaşık on bin kişilik bir düşman ordusu çok geçmeden Medine’ye doğru ilerlemeye başladı. İranlı olan Selman isimli sahaHendek Savaşı ile ilgili Ahzab suresindeki böbinin teklifi ile Medine’nin etrafına hendekler kazıllümü Kur’an-ı Kerim mealinden okuyarak öğrendiklerinizi arkadaşlarınızla paylaşınız. dı. Yahudilerle ittifak eden Mekke ordusunun amacı Medine’yi işgal ederek Hz. Peygamberi ve Müslümanları ortadan kaldırmaktı. Ancak Müslümanların cesur direnişi ve çıkan kuvvetli bir fırtına sonucu Mekke ordusu geri dönmek zorunda kaldı. Hendek Savaşı, Mekkelilerin her türlü saldırganlığının sonu oldu. Artık bundan sonra Mekkeli müşrikler Medine’ye bir daha saldırma cesareti bulamadı. 23 Müslim Kasame, 30. 22 HZ. MUHAMMED’İN HAYAT HİKÂYESİNİ HATIRLAYALIM M. 6/628- Rıdvan Biatı yapıldı. Hz. Peygamber (s.a.v.) ashabıyla birlikte 628 yılında Kâbe’yi ziyaret etmek niyetiyle Medine’den yola çıktı. Hudeybiye denen yere vardıklarında Mekkeli müşriklerle Peygamberimiz arasında elçiler vasıtasıyla görüşmeler başladı. Peygamberimiz, Müslümanların maksadını bildirmek üzere Hz. Osman’ı müşriklere elçi olarak gönderdi. Müşrikler Hz. Osman’ı alıkoyarak geri göndermediler. Bu durum Peygamberimize “Osman öldürüldü.” şeklinde haber verildi. Bunun üzerine Peygamberimiz, Müslümanlardan Allah ve Resulü yolunda canlarını feda edinceye kadar savaşacaklarına dair biat aldı. Buna Rıdvan Biatı denildi. Allah, Peygamberimizin yazdırdığı mektuplardan bir örnek biat eden bu Müslümanlardan razı olduğunu Kur’an’da şöyle beyan eder: “Gerçekten Allah, (Hudeybiye’de) o ağacın altında sana biat ettikleri zaman müminlerden razı oldu. Onların kalplerindeki ihlası bildiği için üzerlerine huzur ve güven indirdi. Onları hemen yakında gerçekleşen bir zaferle ve alacakları birçok ganimetle mükâfatlandırdı. Allah aziz ve hakimdir (mutlak galiptir, tam hüküm ve hikmet sahibidir).”24 Biat haberi müşrikler tarafından duyulunca üç gün yanlarında alıkoydukları Hz. Osman’ı serbest bıraktılar. Ardından Mekkeli müşriklerle Müslümanlar arasında Hudeybiye Antlaşması yapıldı. Hudeybiye Antlaşması’ndan sonra bir barış ve güven ortamı oluştu. Bu barış ortamını değerlendiren Hz. Peygamber Bizans’a, Habeşistan’a, İran’a ve daha birçok yere elçilerle İslam’a davet mektupları gönderdi. M. 7/628- Hayber Savaşı (Muharrem/Mayıs) Hayber Yahudileri, Peygamber ve İslam aleyhine çeşitli iftiralar atmaya ve propaganda yapmaya devam ediyorlardı. Bir taraftan Yahudilerin reisi Yesir, Medine’ye saldırmak için bir plan hazırlığı içindeydi. Hz. Peygamber bir elçi göndererek anlaşma teklifinde bulundu fakat Yahudiler buna yanaşmadılar. Ayrıca Hayber, Müslümanların ticaret yolları üzerinde bulunuyordu. Bütün bu sebeplerden dolayı Hayber’in alınması gerekiyordu. Müslümanlar 628 yılında burayı da fethetti ve Hayber zaferiyle Hicaz bölgesinde Müslümanların güvenliği sağlanmış oldu. M. 7/629- Müslümanlar ilk kez umre yaptılar. Hicret’in altıncı yılı müşriklerin engel olması yüzünden gerçekleştirilemeyen umre ziyareti 629 yılında yapıldı. Hudeybiye Antlaşması’nın üzerinden bir yıl geçtikten sonra antlaşma şartlarında Müslümanlara tanınan hakka dayanarak bu umre gerçekleştirildi. M. 8/629-Halid bin Velid ve Amr bin Âs Müslüman oldu. 24 Fetih suresi, 18,19. ayetler. 23 1. ÜNİTE M. 8/629-Mute Savaşı KONUŞALIM (Cemaziyelevvel/Eylül) Gassanilerin lideri Şurahbil, Peygamberimizin kendisine gönderdiği elçi Haris’i öldürtmüştü. Bunun üzerine Peygamberimiz, Zeyd bin Harise’nin komutasında üç bin kişilik bir kuvvet hazırladı. Mute’de İslam ordusunun komutanlarından Zeyd bin Harise, Hz. Cafer ve Abdullah bin Revaha şehit oldu. Sonra Halid bin Velid komutayı aldı. Halid’in askeri mahareti sayesinde İslam ordusu fazla kayıp vermeden geri döndü. Mute Savaşı, Bizanslı Hristiyanlarla yapılan ilk savaş olarak tarihe geçti. M. 8/630-Mekke’nin Fethi (20 Ramazan/11 Ocak) Hudeybiye Antlaşması Mekkeli müşrikler ve müttefikleri tarafından 630 yılında ihlal edildi. Peygamberimiz bunun üzerine sahabeleriyle birlikte yola çıktı. Müslümanlar, 622 yılında zorunlu olarak ayrıldıkları bu şehre barış içinde girdiler. Sekiz yıl önce terk ettikleri mahalle ve evlerini gezerek hasret giderdiler. Peygamberimizin emriyle Kâbe, putlardan temizlendi. Peygamberimiz yaklaşık üç hafta Mekke’de kaldı. M. 8/630- Huneyn Savaşı (11 Şevval/1 Şubat) Mute … Zeyd, Abdullah, Cafer şehit, Üç kumandan teker teker… Birbirine girdi asker; Başbuğ Halid bin Velid; Zeyd, Abdullah, Cafer şehit. ** Uçan şehit Cafer Tayyar, Çifte kola çifte kanat… Al renginle göğü kanat! Kahraman yok sana ayar. Uçan şehit Cafer Tayyar! ** Halid, Halid, örnek başbuğ, Değiştirdi iki yanı, Köstekledi sert düşmanı, Döndü, hilal elinde tuğ… Halid, Halid, örnek başbuğ. … Necip Fazıl KISAKÜREK, Esselam, s. 96. Mekke’nin fethi, diğer Arap kabileleri üzerinde bir endişe oluşturdu. Onlardan biri olan Hevazin kabilesi büyük bir ordu hazırlıyordu. Bu haberi alan Peygamberimiz Yukarıdaki şiirde Mute Savaşı ile hemen Huneyn’e doğru hareket etti. Ordunun kalabalık ilgili nelerden bahsedilmiştir? Arkadaşlarınızla konuşunuz. olması bazı Müslümanlarda gurur ve üstünlük duygusuna neden oldu. Bu kadar kalabalık orduyu kimsenin yenemeyeceğini düşünüyorlardı. Huneyn’e vardıklarında düşmanın kurduğu pusu nedeniyle orduda büyük bir panik yaşandı. Daha sonra toparlanan ordu, Hevazinlileri mağlup etti. Kaçan düşman askerleri Taif Kalesi’ne sığındılar. Peygamberimiz, kaleyi kuşattı ancak kuşatmanın uzun sürmesi üzerine bir müddet sonra geri döndüler. bEYİN FIRtINAsI YAPAlIM Müslümanlar Mekke’den neden ve nasıl ayrılmışlardı, sonra niçin ve nasıl geri döndüler? Tartışınız. 24 HZ. MUHAMMED’İN HAYAT HİKÂYESİNİ HATIRLAYALIM M. 8/630- Hz. Peygamberin oğlu İbrahim doğdu (Zilhicce/MartNisan). M. 11/632- Hz. Peygamber ateşli bir hastalığa yakalandı (27 Safer/24 Mayıs Pazar). Peygamberimiz hac ibadetini yerine getirdikten sonra Medine’ye dönmüştü. Altmış üç yaşına gelen Sevgili Peygamberimiz, o günlerde ölüm vaktinin geldiğini hisseder gibiydi. Nesi varsa hepsini sadaka olarak dağıtıyordu. Mayıs ayının son günlerindeyken hastalanmıştı. Ashabının üzüntü ve telaşını hisseden Allah Resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Çok üzüldüğünüzü ve endişelendiğinizi görüyorum. Şunu unutmayınız ki ben de bir insanım ve her insan gibi bir gün Rabb’ime kavuşacağım. Ama bir gün gelecek sizinle cennette Kevser havuzunun başında buluşacağız.”25 Peygamberimiz (s.a.v.) ashabını teselli ettikten sonra onlardan helallik isteyerek şöyle buyurdu: “Ashabım! Sizden kimin bende hakkı varsa gelsin alsın…”26 Peygamberimizin hastalığı ağırlaşmıştı, mescide gidemiyordu. Namazları kıldırması için Hz. Ebu Bekir’i görevlendirmişti. M. 11/632- Hz. Peygamberin Vefatı (13 Rebiülevvel/8 Haziran Pazartesi) 8 Haziran 632 tarihinde pazartesi günü Allah Resulünün hastalığı iyice arttı. Bir süre hareketsiz kaldıktan sonra sağ elinin işaret parmağını kaldırarak “Yüce Rabb’ime kavuşmayı istiyorum.” dedi. Kısa bir zaman sonra da yüzünde tatlı bir tebessümle ruhunu teslim etti. M. 11/632- Hz. Peygamberin defnedilmesi (14 Rebiülevvel/9 Haziran Salı) Peygamberimizin vefatı sahabeler arasında büyük bir üzüntüye neden oldu. Bazıları onun vefatına inanmak istemediler. Hz. Ebu Bekir (r.a.) sahabelere teskin edici bir konuşma yaptı. Hz. Ali, Hz. Abbas, oğlu Fadl, kölesi Şükran, Peygamberimizi yıkadı ve kefenlediler. Ardından cenaze namazı kılındı. Peygamberimizin Ravza-i Mutahhara olarak adlandırılan kabri, bugün Medine’de Mescid-i Nebi’nin içindedir. “Mescid-i Nebi” 25 Osman Keskioğlu, Siyer-i Nebi, s. 144. 26 İbn Sa’d, Tabakat, C 2, s. 255. 25 1. ÜNİTE ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM A. Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız. 1. Peygamberimizin doğduğu çevrenin dinî, sosyal ve ekonomik yönünü anlatınız. 2. Peygamberimizin çocukluğu hakkında bilgi veriniz. 3. Peygamberimizin gençliği hakkında bilgi veriniz. 4. Peygamberimiz Medine’ye hicretten sonra İslam’ı yaymak için ne gibi çalışmalar yapmıştır? B. Aşağıdaki çoktan seçmeli soruları cevaplayınız. 1. Aşağıdakilerden hangileri Mekke Dönemi’nde gerçeklemiştir? I. Müslümanlar işkenceye uğradı. II. Habeşistan’a hicret edildi. III. Hudeybiye Antlaşması yapıldı. IV. İkinci Akabe Biatı yapıldı. A) I-II-IV B) II-III-IV C) III-IV D) I-II-III E) I-IV 2. Medine’ye hicret aşağıdaki tarihlerden hangisinde gerçekleşmiştir? A) 610 B) 622 C) 624 D) 628 E) 632 3. Aşağıdakilerden hangisi Hz. Muhammed’in doğduğu Mekke’nin özelliklerinden biri değildir? I. Putlara tapan insanlar vardı. II. Kadına değer verilirdi. III. Ticaret gelişmişti. IV. Kölelik yaygındı. V. Yıldızlara ve ateşe tapanlar vardı. A) I B) III C) II D) IV 26 E) V HZ. MUHAMMED’İN HAYAT HİKÂYESİNİ HATIRLAYALIM 4. Aşağıda verilen ifadelerden hangileri doğrudur? I. 2. Akabe Biatı Mekke Dönemi’nde gerçekleşmiştir. II. İlk cuma namazı Taif’te kılınmıştır. III. Bedir Savaşı’nı müşrikler kazanmıştır. IV. Hz. Muhammed çocukluğunda da Medine’ye gitmiştir. A) I-II B) III-IV C) I-IV D) III-II E) II-IV C. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri verilen kelimelerden uygun olanları ile doldurunuz. (akraba, davet, Ficar, hak, gurur) 1. Huneyn Savaşı’nda askerlerin kalabalık olması bazı Müslümanlarda …………. ve üstünlük duygusuna neden oldu. 2. Peygamberimiz çeşitli yerlere İslam’a……………. mektupları gönderdi. 3. “(Ey Resulüm) Sen önce en yakın …………ve hısımlarını uyar.” (Şuarâ suresi, 214. ayet.) 4. Haram aylarda yapılan savaşlara………….Savaşı denir. Ç. Aşağıdaki bilgilerin doğrularını ‘‘D’’ yanlışlarını ‘‘Y’’ ile işaretleyiniz. (…) Peygamberimiz İslam’ı Mekke’de üç yıl gizli bir şekilde anlattı. (…) Hz. Ali ile Hz. Fatıma Mekke’de evlendiler. (…) Peygamberimiz evlendiğinde Hz. Hatice’nin evine yerleşti. (…) Oruç hicretten önce farz kılınmıştı. 27 1. ÜNİTE D. Aşağıda verilen kelimeleri tablo içinden bularak anlamlı bir cümlede kullanınız. HZ. MUHAMMED - ÂMİNE - ABDULLAH - HALİME - ABDÜLMUTTALİP - EBU TALİP - ALİFATIMA - HASAN - HÜSEYİN - MEDİNE - HİCRET - KÛBA - HİRA - MESCİD-İ NEBİ - EZAN NAMAZ - ORUÇ - KUR’AN - HATİCE - UHUT - ENSAR A E N K H A S A N S O N K B Z A U Z L B İ M İ L L A D A M R M İ F A T I M A L U N A A U H U T İ B R E E L E Z N H Ü S E Y İ N İ B L A L E Â M İ N E H A T U A L L A M U T L U B U O T H A L İ M E M E D İ N E A Y İ L H E H A T İ C E N L S A M E D İ K İ Y U A H İ A B D U L M Û T T A L İ P A H K A K Ş B İ İ N T R İ H İ C R E T A N N A I A B K U L Y A B Z Ö M E R K E E N S A R O R U Ç U T U K M E S C İ D İ N E B İ L E 28 2. ÜNİTE EKONOMİK HAYAT ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM 1. Helal kazanç ifadesinden ne anlıyorsunuz? Büyüklerinizle konuşunuz. 2. Emek harcadığınız bir işin sonunda hak ettiğiniz karşılığı alamadığınız zaman neler düşünürsünüz? 3. Alışverişte dürüst olmanın göstergelerinden birkaç tanesini söyleyiniz. 4. Sizce bir işi iyi yapmak ne demektir? Görüşlerinizi belirtiniz. 29 2. ÜNİTE 1. Helal Kazanç ve Alın Teri Bir gün Peygamberimizin huzuruna gelen bir adam, ondan yiyecek bir şeyler istemişti. Kendisinden isteyenleri boş çevirmeyen Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu kez öyle yapmadı. Adama, “Senin evinde hiç eşya var mı?” diye sordu. Adam, “Birkaç parça eşyamız var, ya Resulallah.” dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz, adama “Onlardan iki tanesini getir.” dedi. Adam evine giBULALIM derek istenilen eşyaları getirince Peygamberimiz orada bulunanlara, “Bunları Rızık kapısı kapalıdır, onun kilitleri vardır. kim satın alır?” diye sordu. O kilidin anahtarı, bizim çalışmamızdır. Sahabelerden biri eşyaları satın aldı. Peygamberimiz bu parayı alıp adama verdi ve şunları söyledi: “Bu paranın bir kısmıyla ailene yiyecek al, kalanıyla da bir balta al ve bana getir.” Mevlânâ Abdülbaki GÖLPINARLI, Mesnevi Şerhi, C 5, s.2393-2395. Yukarıdaki dizelerde verilmek istenen mesajı bulunuz. Adam, bir süre sonra elinde bir baltayla Hz. Peygamberin huzuruna geldi. Peygamberimiz baltaya bir sap takarak onu adama verdi ve şöyle buyurdu: “Haydi, bununla kurumuş ağaçları kes ve onları odun olarak sat. On beş gün çalış ve yanıma gel.” Adam on beş gün çalıştıktan sonra Peygamberimizin yanına geldi. Kazandığı para ile kendisi, eşi ve çocuklarına elbise ve yiyecek almıştı. Sevgili Peygamberimiz bu duruma çok sevindi ve şöyle buyurdu: “Kıyamet gününde dilenciliğin, alnında kara bir leke olarak görünmesindense çalışarak rızkını kazanman senin için daha hayırlıdır.”1 Yukarıda anlatılan olay, Sevgili Peygamberimizin başkalarına yük olmadan helal rızık kazanmak için çalışmaya verdiği önemi gösterir. Çünkü İslam’a göre tüm canlıların rızkını veren Allah’tır.2 Ancak kişinin 1 Ebu Davut, Zekât, 26; İbn Mace, Ticaret, 25. 2 Zâriyât suresi, 58. ayet. 30 EKONOMİK HAYAT rızkını kazanabilmesi için çalışması ve emek harcaması gerekir. Allah Teâlâ, hiçbir çalışmanın karşılıksız kalmayacağını Kur’an-ı Kerim’de şöyle açıklar: “İnsan için ancak çalışmasının karşılığı vardır. Çalışmasının karşılığını da mutlaka alacaktır.”3 Bir başka ayette ise rızkı helal yollardan kazanmak gerektiğini şöyle ifade eder: “Ey iman edenler, mallarınızı aranızda haksız yollarla yemeyin...”4 bİlgİ kutusu Bütün peygamberler, rızıklarını helal yollardan kazanmak için emek harcamışlardır. Örneğin Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) tüccar, Hz. İdris terzi, Hz. Davut demirci ve Hz. Zekeriya marangoz idi. Bu hususta Peygamberimiz şöyle buyururdu: “Hiçbir kimse kendi elinin emeğinden daha hayırlı bir lokma yememiştir. Allah’ın peygamberi Davut (a.s.) da kendi elinin emeğiyle kazandığını yerdi.” Buhari, Büyu, 15. Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.), “…İnsanlara yük olmayınız.”5 buyurarak çalışıp rızkımızı kazanmamızı tavsiye ederdi. Ancak rızık peşinde koşarken Allah’ın koyduğu helal-haram sınırlarına uymamız gerektiğini de öğütlerdi. Nitekim bir hadiste bizlere şu tavsiyede bulunur: “Ey insanlar! Allah’a karşı gelmekten sakının ve haddi aşmayın. Zira hiç kimse Allah’ın verdiği rızkı-geç de olsa-elde etmeden ölmez. Öyleyse Allah’tan korkun, gayrimeşru yollara sapmayın, helal olanı alın, haramları terk edin.”6 Buna göre bir Müslüman, Allah’ın bizler için yarattığı çeşit çeşit rızıkları elde etmek için emek harcamalıdır. Kazanma hırsı ile haram yollara düşmemeli, helal yollardan rızkını temin etmeye çalışmalıdır. Peygamberimiz, Müslümanların, ailelerinin rızıkları konusunda hassas olmaları gerektiğine inanırdı. Ailesinin yeme, içme, giyim ve barınma gibi temel ihtiyaçlarını karşılama hususunda özen göstermeyen kimseleri ise şöyle uyarırdı: “Ailesinin geçimini ihmal etmek, insana günah olarak yeter.”7 Peygamber Efendimiz (s.a.v.), bir Müslümanın, eş ve çocuklarına helal rızık yedirmesi gerektiğini ifade ederdi. Bunun aynı zamanda bir ibadet olduğunu ise şöyle açıklardı: “Bir adam, Allah’ın rızasını kazanmak amacıyla ailesinin geçimini sağlarsa harcadıkları onun için birer sadaka olur.”8 Allah Resulü (s.a.v.) bir gün mescitte Sa’d bin Muaz’la karşılaşmıştı. Onunla tokalaşınca ellerinin nasırlı olduğunu gördü. Ona bunun nedenini sordu. Sa’d bin Muaz (r.a.) ise “Ailemin rızkını kazanmak için çalışıyorum, ellerim onun için nasır bağladı.” dedi. Bunun üzerine Resul-i Ekrem Efendimiz, Sa’d’ın nasırlı ellerini ashabına göstererek şöyle buyurdu: “İşte bu eller, Allah’ın sevdiği ellerdir.”9 3 4 5 6 7 8 9 Necm suresi, 39-40. ayetler. Nisâ suresi, 29. ayet. Suyuti, Camiu’s-Sağir, C 2, s. 116. İbn Mace, Ticaret, 2. Ebu Davut, Zekât, 45. Buhari, Nefekat 1; Müslim, Zekât 49. İbn Hacer el-Askalani,, İsabe, C 3, s. 86. 31 2. ÜNİTE MEsAJ ÇIkARAlIM “And olsun öyle bir zaman gelecek ki kişi, malını hangi yolla, helal bir yolla mı haram bir yolla mı aldığına aldırış etmeyecektir.” Darimi, Sünen, Büyu, 5. Sizce bu hadiste günümüze yönelik mesajlar nelerdir? Peygamberimiz, helal yollardan kazandığımız rızkın bereketli, haram yollardan kazandıklarımızın ise bereketsiz olacağını şöyle açıklar: “Dünya malı tatlı ve çekicidir. Her kim ona karşı kanaatkâr olursa o, kendisi için hayırlı ve bereketli kılınır. Kim de ona karşı açgözlü olursa kazandığı bereketli olmaz. O, yediği hâlde doymak bilmeyen kimseye benzer. Veren el, alan elden daima hayırlıdır.”10 Sevgili Peygamberimiz, yiyip içtiğimiz şeylerin helal veya haram olmasının maneviyatımızı etkileyeceği konusunda bizi uyarmıştır. Nitekim Peygamberimiz bir gün sahabelere şu ayetleri okudu: “Temiz olan şeylerden yiyin, güzel işler yapın. Ben sizin yaptıklarınızı hakkıyla bilirim.”11 “Ey iman edenler! Size kısmet ettiğimiz rızıkların temiz ve helalinden yiyiniz! Eğer yalnız Allah’a ibadet ediyorsanız, ona şükrediniz.”12 Ardından da Allah’ın Resulü şöyle buyurdu: “Bir kimse Allah yolunda uzun sefere çıkar. Saçları dağılmış, toza toprağa bulanmış bir hâlde ellerini kaldırarak ‘Ey Rabb’im! Ey Rabb’im’ diye dua eder. Hâlbuki yediği haram, içtiği haram, giydiği haram… Haramla beslenen böyle bir kimsenin duası nasıl kabul olur?”13 NOt EDElİM Alışverişte helal ve haramlara uyabilmemiz için dinimizin emir ve yasaklarını bilmemiz gerekir. Nitekim Hz. Ömer (r.a.) ticaretle uğraşanların alışverişle ilgili helal ve haramları öğrenmelerini isterdi. Tirmizi, Vitr, 21. Peygamberimiz, Allah’ın haram kıldığı yiyecek ve içeceklerin satışından elde edilen kazancı da haram görürdü. Nitekim “Allah içkinin içilmesini de satılmasını da haram kılmıştır.”14 buyurarak alkollü içeceklerin satılmasını, satın alınmasını ve içilmesini men etmiştir. Bunun yanı sıra kazancımızı kumar, rüşvet ve faiz gibi haram yollarda harcamayı da yasaklamıştır. 10 11 12 13 14 Tirmizi, Sıfatü’l-Kıyame, 29. Müminûn suresi, 51. ayet. Bakara suresi, 172. ayet. Müslim, Zekât, 65. Müslim, Müsakat, 68. 32 EKONOMİK HAYAT Peygamber Efendimiz, helal kazancın yine helal ve meşru işlerde harcanmasını isterdi. Ona göre bir Müslüman kazandıklarıyla öncelikle kendisinin ve ailesinin ihtiyaçlarını karşılamalıdır. Bu hususta Peygamberimiz şu müjdeyi verir: “Allah rızasını düşünerek yaptığın harcamalara, hatta yemek yerken eşine ikram ettiğin lokmalara varıncaya kadar hepsinin mükâfatını alacaksın.”15 Peygamberimiz, helal kazanç ile zekât vermeyi, kurban ve sadaka gibi ibadetlerle ihtiyaç sahiplerine yardımcı olmayı öğütlerdi. Nitekim bir hadiste şöyle buyurmaktadır: “...Kim Müslüman kardeşine yardım eder ve onun ihtiyacını karşılarsa Allah da ona yardım eder. Kim Müslümanın bir sıkıntısını giderirse Allah da kıyamet gününde onun sıkıntılarından birini giderir...”16 Peygamberimiz, bir Müslümanın malını israf etmesini yasaklamıştır. Bu hususta şöyle buyururdu: “Kibirsiz ve israf etmeden yiyiniz, içiniz, giyininiz ve sadaka veriniz.”17 Dünyada ve ahirette huzurlu ve mutlu olmanın yollarından biri de rızkımızı helal yollardan elde etmektir. Kazancımızın bereketi, ibadetlerimizin ve dualarımızın kabulü, rızkımızı hangi yoldan kazandığımızla yakından ilgilidir. Bu sebeple her zaman helal kazanç için çalışmalı, hakkımız olmayan maldan ve kazançtan ateşten kaçar gibi uzak durmalıyız. NOt EDElİM Peygamberimiz şöyle dua ederdi: “Allah’ım! Bana helal rızık nasip et, beni haramdan koru. Beni senden başkasına muhtaç etme!” Tirmizi, Daavat, 110. 15 Buhari, İman, 41; Müslim, Vasıyyet 5. 16 Buhari, Mezalim, 3; Müslim, Birr, 58. 17 Buhari, Libas,1; Nesai, Zekât, 66. 33 2. ÜNİTE 2. İşini İyi Yapmak İslam; namaz, oruç, zekât, hac ve kurban gibi ibadetlerimizle birlikte dünyevi işlerimizi de önemseyip güzel ve sağlam yapmamızı emreder. Allah Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’de “…İşinizi güzel yapın, Allah güzel iş yapanları sever.”18 buyurur. Sevgili Peygamberimiz de “Şüphesiz Allah güzeldir, güzelliği sever.”19 diyerek Müslümanları güzel ve iyi işler yapmaya teşvik eder. Bunun yanında “Allah her şeyde ihsanı (işi güzel yapmayı) farz kılmıştır...”20 buyurarak insanın yaptığı her işi sağlam ve güzel yapmasının bir sorumluluk olduğunu belirtir. Peygamberimiz, her işi Allah’ın kendisini gördüğü bilinciyle yapardı. İşini en doğru ve güzel şekilde yapmayı ibadet kabul ederdi. Bu şekilde davranmayı da “ihsan” olarak isimlendirirdi. Örneğin bir gün ona “İhsan nedir?” diye sorulmuştu. Allah Resulü (s.a.v.) ise şu cevabı verdi: “Allah’ı görüyormuş gibi kulluk etmendir. Her ne kadar sen onu görmesen de o, seni görüyor.”21 İbadetlerini ve işlerini hakkıyla yapan bir insan, hem Allah’a hem de insanlara karşı görevini yerine getirmiş olur. İşini iyi yapmanın huzur ve mutluluğunu yaşar. Allah’ın hoşnutluğunu ve insanların takdirini kazanır. Böyle kimselere Sevgili Peygamberimiz şu müjdeyi verir: “Yüce Allah, yaptığınız işi sağlam ve iyi yapmanızdan hoşnut olur.”22 Hz. Peygamber (s.a.v.) bir işi iyi yapabilmek için o iş ile ilgili bilgi ve beceriye sahip olmak gerektiğine inanırdı. Zira bir iş, ehil olmayan kimselerin eline verildiği zaman kalite ve verim düşer. İnsanlar arasında anlaşmazlıklar baş gösterir, piyasada güven ve istikrar kaybolur. Sosyal ve ekonomik sıkıntılar ortaya çıkar. Bu nedenle Peygamberimiz bizleri şöyle uyarır: “İşler ehil olmayan kimselere verildiği zaman kıyameti bekle.”23 bİlgİ kutusu Allah rızası için yapılan her türlü iyi, doğru, güzel ve faydalı işe salih amel denir. Namaz, oruç ve zekât gibi ibadetlerin yanı sıra selamlaşmak, hasta ve akraba ziyareti, ilim öğrenmek, helal rızık için çalışmak ve muhtaçlara yardım etmek gibi davranışlar salih amel olarak kabul edilir. Salih amel işleyen kimselerin mükâfatları hakkında Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “İman edip iyi işler yapanlara gelince, elbette biz işi iyi yapanların ecrini zayi etmeyiz.” Kehf suresi, 30. ayet. 18 19 20 21 22 23 Bakara suresi, 195. ayet. Müslim, İman, 147. İbn Mace, Zebaih, 3. Buhari, İman, 37. Beyhaki, Şuabü’l-İman, C 4, s. 334. Buhari, Rikak, 35. 34 EKONOMİK HAYAT Peygamberimiz, bir işi yaparken her türlü hile ve yalandan sakınmayı, verilen sözde durmayı ve insanları yanıltmak için yemin etmekten kaçınmayı tavsiye ederdi. Peygamberimiz (s.a.v.) bu tür hata ve yanlışlardan korunmaları için şu tavsiyede bulunmuştu: “Yaptığınız alışverişinize yalan ve yemin karışabilir. Bu yüzden ticaretinizi sadaka vermek suretiyle temizleyin.”24 Bir Müslüman yaptığı iş ne olursa olsun her zaman sorumluluk duygusuyla davranmalıdır. Öğrenci, öğretmen, memur, işçi, işveren, esnaf ve tüccar gibi her kesimden insan, yaptığı işin kendisine verilen bir emanet olduğunu unutmamalıdır. İşinin hakkını vermeli ve onu güzel yapmalıdır. Peygamberimiz, böyle davranan kimselerin yaptıklarının Allah katında bir ibadet olarak değerlendirileceğini belirtirdi. Nitekim o, bu hususta şu örneği vermiştir: “Kendisine verilen bir sadakayı gönül hoşnutluğuyla ve tam olarak istenilen kişiye teslim eden güvenilir bir Müslüman, sadaka veren hayır sahibi gibidir.”25 Peygamberimiz, hayatı boyunca işini en güzel bir şekilde yapmaya gayret etmiştir. Çok zor zamanlarda bile bu hassasiyetinden ödün vermemiştir. Örneğin Peygamberimiz oğlu İbrahim’i defnettikten sonra kabirde bir tümsek görünce kabri kazan kişiyi uyararak oranın düzeltilmesini istemişti. Bunun üzerine kabri kazan kişi, “Ya Resulullah! O, ölüye ne zarar verir ne de fayda!” deyince Kainatın Efendisi (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Evet, o ölüye fayda da vermez zarar da. Ancak, dirinin gözüne zarar verir, rahatsız eder. Allah, kulunun yaptığı işi mükemmel yapmasını ister.”26 Hz. Peygamberi örnek alan bir kimse, yaptığı işin kendisine verilen bir emanet olduğunu bilmelidir. İşini yaparken Allah’ın her an kendisini gördüğünün farkında olmalıdır. Örneğin bir öğrenci, derslerini düzenli olarak takip etmeli ve çalışmalıdır. Öğretmen öğrencilerinin kendisine bir emanet olduğunun bilincinde olmalıdır. Bir işçi veya memur yaptığı işi kendi işiymiş gibi yapmaya özen göstermelidir. MEsAJ ÇIkARAlIM ŞEMSİYE TAMİRCİSİ Seyyar olarak çalışan bir şemsiye tamircisi, yol kenarına oturmuş şemsiye tamir ediyordu. Şemsiyenin onarılacak yerlerini dikkatlice ölçüyor, yamayı itina ile yerleştiriyor ve telleri tek tek güçlendirerek işini titizlikle yerine getiriyordu. Onu hayranlıkla seyreden bir genç, yanına yaklaştı ve: -İşinizi çok dikkatli yapıyorsunuz, dedi. Şemsiye tamircisi elindeki işi bırakmadan: -Evet, ben her zaman işimi iyi yapmaya çalışırım, diye cevap verdi. Genç ise: -Ama müşterileriniz işinizi iyi veya kötü yaptığınızı ancak siz gittikten sonra anlayacaklar, dedi. Tamirci “Haklısınız” deyince genç bu defa: -Bu tarafa tekrar mı geleceksiniz, diye sordu. Tamirci ise: -Hayır, diye cevap verdi. Genç artan bir hayranlık ve merakla tekrar sordu: - O hâlde niçin bu kadar titizsiniz? Bu soru karşısında tamirci duraksadı ve şu cümleleri söyledi: - Her yaptığımızı gören biri var. Ayrıca böyle yaptığım zaman benden sonra buraya gelecek olan başka tamircinin işi kolaylaşacak. Ben eğer kötü malzeme kullanıp işimi baştan savma yaparsam halk, bunu er ya da geç anlar. Ondan sonra da buradan geçen tamirciye kimse iş vermez. Gümüş Kalemler, Ailemizle 52 Derste Ahlak, s. 139. Yukarıdaki olayda verilmek istenen mesaj nedir? 24 Nesai, Eyman ve Nuzur, 22. 25 Buhari, Zekât, 25. 26 İbn Sa’d, Tabakat, C 1, s. 142. 35 2. ÜNİTE 3. Alışverişte Dürüstlük Ekonomik hayatta dürüst olmak, helal kazanç elde etmenin en önemli şartlarından biridir. Peygamberimiz Müslümanların her zaman doğruluk üzere olmalarını isterdi. Nitekim bir gün ticaretle uğraşan arkadaşlarına şu müjdeyi verdi: “Dürüst ve güvenilir tüccar; peygamberler, sıddıklar ve şehitlerle beraberdir.”27 Helal rızık elde etmenin yolu, haramlardan uzak durarak işini iyi yapmak ve dürüstlükten ayrılmamaktır. Bu nedenle bir malı satan kimse, müşteriye o mal hakkında doğru bilgi vermeli, malın kusurunu alıcıdan gizlememelidir. İşini iyi yapan, müşterisine kolaylık gösteren, sözünde duran ve dürüstlükten ayrılmayan bir esnaf veya tüccar, helal rızık kazanmanın huzurunu hisseder. Böyle bir kişi herkes tarafından sevilir ve itibar görür. Sevgili Peygamberimiz bu tür kimseler için şöyle dua etmiştir: “Satıcıya, müşteriye ve hakkını arayana kolaylık gösterene Allah rahmet etsin.”28 BULALIM Peygamberimiz (s.a.v.) bir gün Medine’de çarşı esnafını ziyaret ediyordu. Çarşıdaki tüccarlardan biri çuvalın içindeki yaş buğdayları tartıda daha ağır geldiği için kurutmadan satıyordu. Peygamberimiz bu buğday çuvalına elini daldırınca buğdayın altının nemli olduğunu fark etti. Satıcıya, “Bu ıslaklık nedir?” diye sordu. Satıcı da “Ey Allah’ın Resulü! Yağmur altında kaldı ve ıslandı.” deyince Peygamberimiz, “O ıslak kısmı insanların görmesi için ürünün üstüne koysaydın ya. Bizi aldatan bizden değildir.” buyurdu. Müslim, İman, 164; İbn Mace, Ticaret, 36. Yukarıda anlatılan olayda verilmek istenen mesajı bulunuz. Alışverişte dürüst ve kolaylaştırıcı olmak, insanlar arasında iyi münasebetlerin gelişmesini ve yeni arkadaşlıkların kurulmasını sağlar. Bu nedenle Sevgili Peygamberimiz, “Alışveriş yapanlar birbirlerinden memnun olarak ayrılsınlar.”29 buyurur. Böyle bir davranışın bize neler kazandıracağını ise şöyle açıklar: “Alışveriş yapanlar bulundukları yerden ayrılmadıkça alışverişten vazgeçmekte serbesttirler. Doğru konuşur ve sattıkları malın özelliklerini açıkça belirtirlerse alışverişleri hayırlı ve bereketli olur. Eğer yalan söyler ve mallarının özelliklerini gizlerlerse malın bereketi yok olur gider.”30 Sevgili Peygamberimiz, malını satarken müşteriyi ikna etmek için yemin etmeyi doğru bulmamıştır. Bu hususta şu uyarıda bulunur: “Malınızı sattığınızda yemin etmekten sakının. Çünkü yemin malınızın müşterisini çoğaltsa da bereketini azaltır.”31 Hz. Peygamber (s.a.v.) yalan yere yemin etmeyi ise şiddetle yasaklar. Nitekim bir gün Peygamberimiz şöyle buyurmuştu: “Üç sınıf insan vardır ki kıyamet gününde Allah, onlarla konuşmaz. Onların yüzlerine bakmaz ve onları temize çıkarmaz. Hem de onlar için can yakıcı bir azap vardır.” Orada bulunan sahabeler, “Bunlar kimlerdir, Ey Allah’ın Resulü?” diye sordular. Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle cevap verdi: “Elbisesiyle gösteriş yaparak kibirle yürüyen, yaptığı iyiliği başa kakan ve malını iyi bir fiyata satabilmek için yalan yere yemin eden kimsedir.”32 27 28 29 30 31 32 Tirmizi, Büyu, 4. Buhari, Büyu, 16; İbn Mace, Ticaret, 28. Tirmizi, Büyu, 27. Nesai, Büyu, 4. İbn Mace, Ticaret, 30. Müslim, İman, 171;Tirmizi, Büyu, 5. 36 EKONOMİK HAYAT “...Nerede olursanız olun Allah sizinle beraberdir...” (Hadid suresi, 4. ayet.) Peygamberimizin öğütlerine uyan bir kişi, ticaret hayatında başarılı ve mutlu olur. Bunun için bir malı alırken ya da satarken asla doğruluktan ayrılmamalı, her şartta doğruyu söylemeli ve dürüstlüğün en büyük zenginlik olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız. lİstElEYElİM “Kusurunu açıklamadığı bir malı satan bir kimse, daima Allah’ın gazabı altındadır ve melekler devamlı ona lanet ederler.” İbn Mace, Ticaret, 45. “Malı aşırı överek müşteriyi aldatmayın.” Nesai, Büyu, 21 “Kendisini satıcının vicdanına terk eden müşteriyi aldatarak ondan fazla para almak haramdır.” Heysemi, Mecmuatü’z-Zevaid, C 4, s. 76. Yukarıdaki hadislerde Peygamberimiz alışverişte hangi davranışlardan uzak durmamızı istemektedir? Listeleyiniz. *Aldatıcı reklam yapmak: *…………………………………… *…………………………………… *…………………………………….. 4. Emeğin Karşılığını Vermek Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir gün halkın işlerini yapması için görevlendirdiği Hz. Ömer’e ücret vermek istemişti. Ancak Hz. Ömer (r.a.) almak istemedi ve “ Ey Allah’ın Elçisi! Bunu benden daha fakir birine verin.” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) parayı alması için ısrar etti ve şöyle buyurdu: “Sen bunu al, ister kendine ayır, istersen sadaka olarak ver.”33 Bu hadiste görüldüğü üzere Peygamber Efendimiz, insanların emeğine büyük değer verirdi. Çünkü çalışan insan, kendisinin ve çocuklarının rızkını kazanmakla sorumludur. Yaptığı iş için emek ve zaman harcar, alın teri döker ve helal rızık peşinde koşar. Bu nedenle onun emeği ve alın teri kutsaldır. 33 Müslim, Zekât, 111. 37 2. ÜNİTE Peygamberimiz yaptıracağımız bir işin ücretini önceden belirlememizi tavsiye ederdi. Bu nedenle işi yaptırmadan önce anlaşmak gerekir. Aksi takdirde sonradan anlaşmazlıklar ortaya çıkabilir. Nitekim Peygamberimiz, “Kendisine ücretini bildirmeden kimse işçi çalıştırmasın.”34 buyurarak bizleri uyarmıştır. Örneğin evimizde veya iş yerimizde bir tadilat yaptıracağımız zaman Peygamberimizin tavsiyesine uyarak o işin mahiyetini, kullanılacak malzemeyi, işin süresini ve ödenecek miktarı önceden konuşarak belirlemek gerekir. Bu anlaşmanın, şahitler huzurunda yapılması veya yazılı bir belgeye dönüştürülmesi daha uygun olur. Böyle bir uygulama sonradan ortaya çıkabilecek anlaşmazlıkların çözümüne yardımcı olur. Hz. Peygamber (s.a.v.), çalışanların haklarını ödeme hususunda acele edilmesini isterdi. Bu hususta şöyle buyurur: “İşçinin ücretini alın teri kurumadan veriniz.”35 Peygamberimiz bir başka hadisinde ise çalışanların hakkını vermeyenlerin karşılaşacağı kötü akıbeti şöyle haber verir: “Allah Teâlâ şöyle buyurdu: ‘Ben kıyamet gününde şu üç kişinin karşısındayım. Benim adıma söz verip sonra ondan dönen kimse, hür bir insanı köleleştirip ondan menfaat edinen kimse, ücretle tuttuğu işçiyi çalıştırıp işini yaptıran sonra da emeğini tam olarak vermeyen kimse.’”36 Hz. Peygamber (s.a.v.), yanımızda çalışanlara iyi davranmamızı da öğütler. Zira çalışan bir kimse, helal rızık için emek harcayan ve bu nedenle saygıya layık olan insandır. Sevgili Peygamberimiz bu hususta güzel örnekler vermiştir. Bir hadisinde çalışanlara iyi davranmanın mükâfatını şöyle açıklar: “Şu üç şey, kimde bulunursa Allah o kimseyi himayesi altına alır ve cennetine koyar: Güçsüz ve zayıf insanlara yumuşak davranmak, anne ve babaya şefkat göstermek, yanında çalışanlara iyi davranmak.”37 34 35 36 37 Nesai, Müzarea, 44. İbn Mace, Rühun, 4. Buhari, Büyu, 106; İbn Mace, Ruhun, 4. Tirmizi, Sıfatü’l-Kıyame, 48. 38 EKONOMİK HAYAT EMPAtİ YAPAlIM İYİLİĞİN GÜCÜ İslam’dan önceki dönemlerde üç arkadaş yolculuğa çıkmışlardı. Akşam olunca geceyi geçirecek bir yer aramaya başladılar. Sonunda küçük bir mağara bulup içine girdiler. Onlar içeride istirahat ederken dağdan büyük bir kaya parçası yuvarlanarak mağaranın ağzını kapattı. Kaya büyüktü. Çıkış imkânsız görünüyordu. Ne yapacaklarını düşündüler. Sonunda birinin aklına bir fikir geldi: - Arkadaşlar! Herkes hayatında ihlas ve samimiyetle yaptığı bir iyiliği anlatsın ve o iyilik hürmetine bizi kurtarması için Allah’a dua etsin. Arkadaşları onun bu fikrini onayladılar ve yaptıkları iyiliği anlatmaya başladılar. Birinci ve ikinci kişi yaptıkları iyilikleri anlatarak Allah’a dua ettiler. Bunun üzerine kaya biraz açıldı. Ancak çıkmalarına imkân yoktu. Sıra üçüncü kişiye gelmişti. Bu kişi şunları anlattı: - Allah’ım! Ben zengin bir kişiydim. Yanımda birçok işçi çalıştırırdım. Ücretlerini de geciktirmez, verirdim. Ancak bir gün işçilerden biri ücretini almadan çekip gitti. Ben de onun hakkı olan parayı onun adına işlettim. Onunla ticaret yaptım. Aradan uzun zaman geçti, bu para büyük bir servet hâline geldi. Bir gün o işçi çıkageldi ve bana: - Eskiden senin yanında çalışmıştım. Ücretimi almadan gitmiştim. Ücretimi istiyorum, dedi. Ben de ona, - Şu gördüğün develer, koyunlar ve hizmetçiler hepsi senin, dedim. Adam: - Benimle alay etme, bana ücretimi ver, dedi. - Alay etmiyorum hepsi senin. Senin adına ticaret yapıp paranı bir servet hâline getirdim. Mallarını götürebilirsin, dedim. Bunun üzerine adam malların hepsini alıp gitti. Allah’ım! Bunu senin rızan için seni memnun edebilmek amacıyla yaptım. Ne olur bizi buradan kurtar, diyerek duasını tamamladı. Sonunda çıkışı tıkayan kaya tamamen açıldı ve üç yolcu yürüyerek mağaradan çıkıp gittiler. (Uyarlanmıştır.) Buhari, Enbiya, 53, Edeb, 5; Müslim, Zikir, 100. Yukarıdaki olayda geçen işverenin yerinde siz olsaydınız ne yapardınız? 39 2. ÜNİTE 5. Ölçü ve Tartıyı Doğru Yapmak Her gün bir ihtiyacımızı karşılamak için alışveriş yaparız. Alışverişlerimiz ise çoğunlukla ölçü ve tartı ile olur. Ölçü ve tartıyı doğru yapmak, dürüstlüğün en önemli göstergelerinden biridir. Bu amaçla İslam, ölçü ve tartıda dürüst olmaya büyük önem verir. Peygamberimiz (s.a.v.) Medine’ye hicret ettiğinde esnafın ölçü ve tartıda hassas olmadığını gördü. Bu duruma üzüldü ve ardından şu ayetler nazil oldu: “İnsanlardan alırken ölçü ve tartının tam olmasını isteyen, ancak satış yaparken noksan tartan hilekârlara yazıklar olsun! Onlar düşünmezler mi ki büyük bir günde (hesap vermek için) diriltilecekler! Öyle bir gün ki insanlar, o günde âlemlerin Rabb’inin huzuruna çıkartılacaklardır.”38 Bu ayetler geldikten sonra Medine esnafı, ölçü ve tartıda dürüstlüğe dikkat etti.39 Sevgili Peygamberimiz, bir yandan Müslümanları ticaret yapmaya teşvik eder40 bir yandan da ölçü ve tartıda dürüst olmayı tavsiye ederdi. Bu konuda şöyle buyurur: “Size doğru kullandığınızda cenneti kazanacağınız, sahtekârlık yaptığınızda ise cehenneme düşeceğiniz ölçek ve terazi gibi iki şey emanet edilmiştir. Sizden önce yaşayan toplumlar bu konuda helak oldular.”41 Bir toplumda hak ve adaletin, dürüstlüğün yaygın olup olmadığının göstergelerinden biri ölçü ve tartıda doğru olmaktır. Ölçü ve tartıda dürüst olmak, ticari hayatta güven ve istikrarın oluşmasına katkıda bulunur. İnsanların birbirlerine itimat etmesini sağlar. Haksızlıkları ve oluşabilecek şüpheleri ortadan kaldırır. Bu nedenle Peygamberimiz, “Ürününüzü tartınız ki sizin için bereketli olsun.”42 buyurur. Esnafa da “Terazinin kefesini müşteri lehine ağır kıl.”43 diyerek tartıdaki şüpheli durumlarda ağırlığın müşteri lehine kullanılmasını isterdi. Ölçü ve tartıda haksızlık yapmak anlaşmazlıklara neden olur. Bu anlaşmazlıkların toplumda ekonomik ve sosyal sıkıntılara sebep olacağını Peygamberimiz şöyle haber verir: “…Ölçü ve tartıyı eksik yapan her millet, mutlaka kıtlık, geçim sıkıntısı ve idarecilerinin zulmüne uğrar…”44 38 39 40 41 42 43 44 Mutaffifîn suresi, 1-6. ayetler. İbn Mace, Ticaret, 35. Suyuti, Camiu’s-Sağir, C 3, s. 244. Tirmizi, Büyu, 9. İbn Mace, Ticaret, 39; İbn Mace, Ticaret, 39. Buhari, Büyu, 34. İbn Mace, Fiten, 22. 40 KONUŞALIM “Ey kavmim! Ölçüyü ve tartıyı adaletle yapın, insanlara mallarını eksik vermeyin, yeryüzünde bozguncular olarak dolaşmayın.” Hûd suresi, 85. ayet. “Ölçtüğünüz zaman ölçüyü tam tutun, tartıyı da doğru teraziyle yapın; böylesi (sizin için) daha iyi, daha yararlı ve sonuç olarak da daha güzel olacaktır.” İsrâ suresi, 35. ayet. Ölçü ve tartıda dürüst olmanın bireysel ve toplumsal hayatımıza ne gibi katkıları vardır? Yukarıdaki ayetler ışığında arkadaşlarınızla konuşunuz. EKONOMİK HAYAT ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM A. Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız. 1. Peygamberimizin insanları çalışmaya ve helal kazanmaya teşvik ettiğine dair bir örnek veriniz. 2. Kazancımızı harcarken nelere dikkat etmeliyiz? Açıklayınız. 3. Helal ve haram kazanca birer örnek veriniz. 4. Alışverişte dürüst olmak ne demektir? Örneklerle açıklayınız. 5. Peygamberimizin işçi haklarına yaklaşımı nasıldır? B. Aşağıdaki çoktan seçmeli soruları cevaplayınız. “Size doğru kullandığınızda cenneti kazanacağınız, sahtekârlık yaptığınızda ise cehenneme düşeceğiniz ölçek ve terazi gibi iki şey emanet edilmiştir. Sizden önce yaşayan toplumlar bu konuda helak oldular.” (Tirmizi, Büyu, 9.) 1. Yukarıdaki hadisten aşağıdaki sonuçlardan hangisi çıkarılamaz? A) Ölçek ve terazi ekonomik hayatın temelidir. B) Ölçü ve tartıda satıcı lehine davranmak gerekir. C) Geçmiş toplumlar ölçü ve tartıda dürüst olmadıkları için helak olmuşlardır. D) Ölçü ve tartı toplumda mutluluğun ya da huzursuzluğun nedeni olabilir. E) Ölçü ve tartı insanlara verilen iki emanettir. 2. İş ve ibadetlerimizi Allah’ı görüyormuş gibi yapma bilinci aşağıdakilerden hangisiyle ifade edilir? A) Ahlak B) İhsan C) İhlas D) İman E) İtaat 3. Aşağıdakilerden hangisi Peygamberimizin ticaret yaparken uymamızı tavsiye ettiği kurallardan biri değildir? A) Malın kusuru varsa onu müşteriye söylemek B) Malı satarken yemin etmekten sakınmak C) Alışverişte hoşgörülü olmak D) Pahalı mal almamak E) Müşteriye yalan söylememek 41 2. ÜNİTE C. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri verilen kelimelerden uygun olanlarıyla doldurunuz. (alın teri, kolaylık, müşteri, satıcı, yemin) 1. Peygamberimiz alışveriş esnasında ……………. etmeyi yasaklamıştır. 2. Peygamberimiz işçinin ücretini ……………. kurumadan ödememizi emretmiştir. 3. Peygamberimiz alışverişte terazinin kefesinin ……………. lehine biraz ağır tartılmasını tavsiye ederdi. 4. Peygamberimiz alışveriş yaparken ………………. gösteren kimseye hayır duası etmiştir. D. Aşağıdaki bilgilerin doğrularını “D”, yanlışlarını “Y” ile işaretleyiniz. (…) Bir Müslüman, rızkı yaratanın Allah olduğuna gönülden inanmalı ve onu elde etmek için emek harcamalıdır. (…) Alışverişte helal ve haramlara uyabilmemiz için dinimizin emir ve yasaklarını bilmemize gerek yoktur. (…) Peygamberimiz helal kazancın yine helal ve meşru işlerde harcanmasını isterdi. (…) Haram kazancın ibadetlerle bir ilişkisi yoktur. 42 3. ÜNİTE DÜNYA VE AHİRET ALGISI ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM 1. “Dünya ahiretin tarlasıdır.” sözünde anlatılmak istenen nedir? Büyüklerinizle konuşunuz. 2. Sevgili Peygamberimizin “İnsanların en akıllısı, ölümü unutmayan ve onun için hazırlanan kimsedir.” (İbn Mace, Zühd, 31.) hadisi üzerinde düşününüz. 3. Sizce Peygamber Efendimiz ahireti kazanmak için dünya işlerinden uzak durmuş mudur? Araştırınız. 4. Ruhbanlık kavramının anlamını sözlükten öğreniniz. 43 3. ÜNİTE 1. Dünya Algısı İslam öncesinde Sevgili Peygamberimizin yaşadığı toplumda insanlar “…Hayat, ancak dünya hayatımızdır. Artık biz bir daha dirilecek değiliz.”1 inancına sahiptiler. Ahiret hayatına inanmayan insanlar, dünya hayatında yaptıklarından dolayı hesap vereceklerine dair bir düşünce taşımıyorlardı. Böyle bir ortamda Yüce Allah, Hz. Muhammed’i peygamber seçti ve ona dünya hayatının anlam ve amacını öğretti. O da Allah’tan aldığı mesajları bize iletti. bİlgİ kutusu “… Bu dünya hayatı (kısa) bir geçinmedir. Ahiret ise ebedî olarak durulacak yerdir.” Ankebût suresi, 64. ayet. “Ey insanlar! Haberiniz olsun ki Allah’ın (yeniden diriltme) vaadi gerçektir. Sakın bu dünya hayatı sizi aldatmasın, sakın o aldatıcı şeytan sizi Allah hakkında da aldatmasın.” Fâtır suresi, 5. ayet. Rabb’imizin gönderdiği ilahî mesajlar Sevgili Peygamberimizin dünya algısını şekillendiriyordu. Bu mesajların dayandığı temel düşünce şuydu: İnsanın varlığı tesadüflerle açıklanamaz. İnsan belli bir amaç için özel olarak yaratılmıştır. Bu nedenle insan, dünya hayatında kendi hâlinde ve başıboş bırakılmış bir varlık olarak görülemez. “(Ey insanlar) Sizi boş ve anlamsız yere yarattığımızı ve bize dönmek zorunda olmadığınızı mı sanıyorsunuz?”2 ayeti bu gerçeği açıklar. Peygamberimizin dünya algısını şekillendiren diğer bir temel gerçek “Her canlı ölümü tadacaktır…”3 ayetiydi. Bundan dolayı Sevgili Peygamberimiz, ölüm gerçeğini her fırsatta insanlara hatırlatıyordu. Çünkü o, bu dünyada geçici olan insanın, hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamasını doğru bulmuyordu. Bu sebeple bir hadisinde “Dünyada bir garip yolcu gibi yaşa, kendini kabirde yatanlardan say.”4 buyurmuştu. Ayrıca Peygamberimize göre insanlar ölüm gerçeğini unutunca dünya hayatının geçici zevk ve menfaatlerini amaç ediniyorlar ve bu amaca ulaşmak için de yanlış yollara sapıyorlardı. Bu nedenle Sevgili Peygamberimiz, “Ağzınızın tadını bozan ölümü çokça hatırlayınız.”5 buyurarak insanları dünyevileşmekten korumak istiyordu. 1 2 3 4 5 En’âm suresi, 29. ayet. Mü’minûn suresi, 115. ayet. Enbiyâ suresi, 35. ayet Buhari, Rikak, 3; Tirmizi, Zühd, 25. Tirmizi, Zühd, 4. 44 DÜNYA VE AHİRET ALGISI bEYİN FIRtINAsI YAPAlIM “Size iki nasihatçi bırakıyorum. Bunlardan biri susar, diğeri konuşur. Susan nasihatçi ölüm, konuşan ise Kur’an-ı Kerim’dir.” Hz. Muhammed M.Zekeriya Kandehlevi, Fezail’i-A’mal, s. 383. Sevgili Peygamberimizin yukarıdaki hadisi üzerine beyin fırtınası yapınız. Sevgili Peygamberimize göre “bu dünyada gerçekte insana ait olan üç şey vardır. Bunlar; yiyip tükettiği, giyip eskittiği ve diğeri de sadaka verip ahiret azığı yaptığı şeylerdir.”6 Bu hadise göre dünyada sahip olduğumuz imkân ve nimetler araçtır. Asıl amaç, bu nimet ve imkânları veriliş amaçları doğrultusunda kullanarak ahireti kazanmaktır. “Uhut Dağı kadar altınım olsa borcumu ödemek için bundan ayıracağım miktar hariç, altınların üç günden fazla yanımda kalmasını arzu etmezdim.”7 hadisi Peygamberimizin dünya hayatını geçici gördüğünü ve asıl amacının ahireti kazanmak olduğunu gösterir. Bu nedenle Peygamberimiz her zaman cömert davranır ve eline geçen imkânları insanlarla paylaşırdı. Örneğin bir gün bir kadın bir elbiseyi Peygamber Efendimize getirdi ve: –Ya Resulallah! Bunu giymeniz için kendi ellerimle hazırladım, dedi. O sıralar böyle bir giyeceğe ihtiyacı olan Peygamberimiz (s.a.v.) onu alıp giydi ve sahabelerin yanına geldi. Efendimizin üzerinde bu elbiseyi gören sahabelerden biri, Peygamberimize: – Ne kadar güzelmiş, bunu bana verebilir misin, dedi. Efendimiz (s.a.v.): – Peki, dedi. Orada biraz oturduktan sonra evine gitti. Daha sonra onu elbiseyi isteyen sahabeye gönderdi. Ashab-ı kiram o sahabeye: –Hiç de iyi yapmadın. Peygamberimizin o elbiseye ihtiyacı vardı. Üstelik sen Hz. Peygamberin, kendisinden bir şey isteyeni geri çevirmediğini bile bile onu istedin, dedi. O sahabe şunları söyledi: –Vallahi ben o elbiseyi giyinmek için değil, kendime kefen yapmak için istemiştim, dedi. Gerçekten de o elbise, sahabe öldüğünde kefeni olmuştu.8 6 Müslim, Zühd, 3, 4. 7 Buhari, Zekât, 4; Müslim, Zekât, 31. 8 Buhari, Cenaiz, 28, Libas, 18. 45 NOt EDElİM “O, hanginizin daha güzel iş yapacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstündür, bağışlayandır.” Mülk suresi, 2. ayet. 3. ÜNİTE Sevgili Peygamberimiz, dünya hayatının bir sınav olduğuna inanıyordu. Ona göre hayatın sayısız güzelliklerine yanında, birçok zorluk ve sıkıntıyı içinde barındırmasının nedeni buydu. Bu hayatta her nimetin karşılığında bir külfet, her kolaylığın karşılığında bir zorluk konmuştu. İşte bu nedenle Sevgili Peygamberimiz, dünyayı bir dinlenme ve mükâfat yeri olarak değil, çalışma ve sorumluluk yeri olarak görüyordu. Bundan dolayı hayatın zorlukları karşısında da sabırla mücadele etmeyi ve Allah’ın nimetlerine şükretmeyi bir görev olarak kabul ediyordu. Bu inancı insanlara öğretmek için şöyle buyurdu: “Mümin bir kimsenin her işi hayret vericidir. Çünkü onun her hâli kendisi için bir hayırdır. Bir iyilikle karşılaşıp sevinecek olsa şükreder, bu onun için hayır olur. Başına kötü bir durum gelecek olsa sabreder, bu da onun için hayır olur.”9 Yüce Allah “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”10 buyurarak hayat sınavının nasıl kazanılacağını öğretiyordu. Sevgili Peygamberimiz de bu sınavı kazanmak için hayatı boyunca Allah’a kul olmanın en güzel örneğini sergiledi. O, yaptığı her işte yalnızca Allah’ın rızasını gözetiyor ve her işini Allah’ın belirlediği ölçülere göre yapıyordu. Allah rızası için yapılmış olan her doğru ve güzel davranışın ibadet olduğunu düşünüyordu. Böyle bir dünya algısıyla Peygamberimiz, insanlara hayatı bütünüyle ibadete dönüştürmenin yolunu öğretti. “İnsan için ancak kendi çalışmasının karşılığı vardır.” Necm suresi, 39. ayet. 2. Dünyadan Yararlanmak ve Dünya İçin Çalışmak Sevgili Peygamberimiz dünya hayatında “İki günü birbirine eşit olan zarardadır.” ilkesini benimsemişti. Bu nedenle daima çalışmış, zamanını boşa harcamaktan kaçınmıştı. Hz. Muhammed (s.a.v.) çocukluğunda çobanlık yapmış, gençliğinden itibaren ise ticaretle uğraşmıştı. Ticaretteki dürüstlük ve başarısı nedeniyle Mekke’nin en zengin kadınlarından Hz. Hatice’den ortaklık teklifi almış ve onun ticari işlerini yürütmüştü. Peygamber olarak görevlendirildikten sonra ise bu görevinin yanı sıra ailesinin geçimini sağlamak için çalışmaya devam etti. 9 Müslim, Zühd, 64. 10 Zâriyât suresi, 56. ayet. 46 DÜNYA VE AHİRET ALGISI KONUŞALIM “Ey iman edenler! Allah’ın size helal kıldığı hayatın güzelliklerinden kendinizi yoksun bırakmayın ama Allah’ın sınırlarını da aşmayın: Allah, sınırları aşanları sevmez.” Mâide suresi, 87. ayet. Yukarıdaki ayetin vermek istediği mesaj üzerinde konuşunuz. “Hiç kimse kendi emeği ile kazandığından daha hayırlı bir lokma yememiştir.”11 buyuran Peygamber Efendimiz, başkalarının sırtından geçinmeyi hoş karşılamazdı. “Allah’a yemin olsun ki sizden birinin eline ipini alıp sırtında odun taşıması, birine varıp dilenmesinden çok daha iyidir...”12 buyurarak başkalarına el açıp dilenmenin hoş bir davranış olmadığını dile getirdi. Sevgili Peygamberimiz, dünya hayatını ahiret hayatının kazanılacağı yer olarak görürdü. Bu nedenle Allah’a yakınlaşma adına dünyadan el etek çekip dünyevi sorumlulukların ihmal edilmesini doğru bulmazdı. Dünya nimetlerini Allah’ın lütfu olarak görür, insanların bu nimetlerden faydalanmasına karşı çıkmazdı. Ancak dünya menfaatlerinin amaç hâline getirilmesini istemezdi. Kısacası Sevgili Peygamberimiz dünyaya değil, dünyevileşmeye karşı çıkardı. Sevgili Peygamberimiz dünya hayatında sahip olduğumuz nimetlerin kıymetini bilip bunları iyi değerlendirmemiz gerektiği konusunda bizleri şöyle uyarmıştır: “Beş şey gelmeden evvel beş şeyin kıymetini biliniz: İhtiyarlık gelmeden evvel gençliğin, hastalık gelmeden evvel sağlığın, fakirlik gelmeden evvel zenginliğin, meşguliyet gelmeden evvel boş vaktin, ölüm gelmeden evvel hayatın.”13 “Sizden biriniz bir iş yaptığı zaman, onu en güzel şekilde yapsın.”14 buyuran Peygamberimiz, bütün işlerimizi sorumluluk bilinciyle ve özen göstererek yapmamızı istemiştir. Peygamberimize göre bu şekilde yapılan işler dünyevi konularla ilgili de olsa Allah katında ibadet değeri kazanır. Örneğin bir hadisinde “İnsanlara eziyet verecek bir şeyi yoldan alıp atman sadakadır.”15 buyurur. Bir başka hadiste ise şöyle öğüt verir: “Elinizde bir ağaç fidanı varsa kıyamet kopmaya başlasa bile onu dikecek vaktiniz olursa mutlaka dikin.”16 11 12 13 14 15 16 Buhari, Büyu, 15. Buhari, Zekât, 50. Nesai, Sünenü’l-Kübra, Mevaiz, 5. İbn Sa’d, Tabakat, C 1, s. 142. Müslim, İman, 58. Buhari, Edebü’l-Müfred, s. 168. 47 3. ÜNİTE “İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır.”17 buyuran Sevgili Peygamberimiz toplumun sorunlarına duyarlı davranırdı. Toplumda ezilen zayıf ve güçsüz insanların problemleriyle ilgilenirdi. Nitekim haksızlıklara karşı mücadele etmek için Mekke’de kurulan Hılfu’l Fudul’a (Erdemliler Topluluğu) katılarak insanlar arasındaki anlaşmazlıklarda hakemlik yapmıştı. DEĞERlENDİRElİM ALLAH KORKUSU Bir gün sahabeden üç kişilik bir grup, Peygamberimizin evine geldi. Hz. Peygamberin yaptığı ibadetlerle ilgili olarak eşine sorular sordular. Peygamberimizin çok ibadet ettiğini öğrendiklerinde içlerinden biri şöyle dedi: - Biz nerede, Peygamberimiz nerede? Onun geçmiş ve gelecek bütün günahları affedildi. O, bu durumda bu kadar çok ibadet ediyorsa vallahi ben, ömrümün sonuna kadar geceleri namazla geçireceğim. Diğer sahabe: - Ben de ömrümün sonuna kadar oruç tutacağım. Oruçsuz gün geçirmeyeceğim, dedi. Üçüncü sahabe ise: -Ben de ömrümün sonuna kadar evlenmeyeceğim, dedi. Bu esnada oraya gelen Sevgili Peygamberimiz bu sözleri duyunca onlara şöyle dedi: - Şöyle şöyle söyleyen sizler misiniz? Allah’a andolsun ki ben Allah’a karşı gelmekten en çok sakınanızım. Böyleyken ben, bazen oruç tutar bazen tutmam. Geceleri namaz da kılar, uyku da uyurum, evlenirim de... Benim sünnetim budur. Artık kim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir. Buhari, Nikâh, 1. Yukarıdaki olayı dünya nimetlerinden faydalanmanın meşruluğu açısından değerlendiriniz. 3. Ahiret Algısı Bir gün Hz. Ömer (r.a.), Peygamberimizi görmek için ziyaretine geldi. Sevgili Peygamberimiz, o sırada bir hasırın üzerinde uyuyordu. Hz. Ömer sessizce beklemeye başladı. Bu esnada Peygamberimizin odasına göz gezdirdi. Odasının bir yanında işlenmiş bir deri, bir diğer köşesinde de içinde birkaç avuç arpa bulunan küçük bir torba duruyordu. Allah Resulünün odasında bulunan eşyalar bundan ibaretti. Hz. Ömer, bu manzara karşısında ağlamaya başladı. Hıçkırıkları Peygamberimizi uyandırmıştı. Hz. Ömer, Sevgili Peygamberimizin üzerinde yattığı hasırın vücudunda oluşturduğu izleri de görünce kendisini tutamadı. Omuzları sarsıla sarsıla ağlamaya başladı. Peygamberimiz hayretle sordu: 17 Acluni, Keşfü’l-Hafa, C 1, s. 393. 48 DÜNYA VE AHİRET ALGISI - Ey Ömer niçin ağlıyorsun? Hz. Ömer gözyaşları içinde şöyle dedi: - Ey Allah’ın Elçisi! İranlılar imparatorlarını saraylarda yaşatırken, Bizanslılar, kayserlerini lüks ve ihtişama boğmuşken, sen ki Allah’ın elçisisin, izin versen de biz de seni… Sevgili Peygamberimiz, Hz. Ömer’in sözünü bir el işaretiyle kesti. O anda mübarek yüzünde hüzünlü bir tebessüm belirdi. Hz. Ömer’e Ankebût suresinin 64. ayetini okudu: -…Bu dünya hayatı (tek başına) geçici zevkler ve oyalanmadan başka bir şey değildir, ahiret yurduna gelince işte asıl hayat odur. Keşke bunu bilselerdi! Bunun üzerine bir süre sessizlik oluştu. Peygamberimizin şu sözü sessizliği bitirdi: - İstemez misin ey Ömer! Dünya onların, ahiret de bizim olsun.18 Sevgili Peygamberimiz, insanın ebedî ahiret hayatı için yaratılmış çok değerli bir varlık olduğunu düşünüyordu. Bu nedenle insanın ahireti unutarak yalnızca dünya menfaati peşinde koşmasını doğru bulmazdı. Kendisi de hayatı boyunca lüks ve gösterişten uzak durdu. Varlıklıyken de yokluk içindeyken de şükrederdi. Sahip olduğu şeyleri hemen ihtiyaç sahipleriyle paylaşırdı. Hatta çoğu zaman başkalarına dağıtmaktan kendisine bir şey bırakmazdı. Gerçekte, cimrilik yapıp biriktirenlerin fakir, cömertlik yapıp dağıtanların ise zengin olduğunu düşünürdü. İnsanlarla paylaştığımız şeylere, ahirette sonsuza kadar sahip olacağımıza inanırdı. Sevgili Peygamberimiz vefat ettiğinde bıraktığı miras, beyaz bir katır, bir silah ve vakıf arazisinden ibaretti. 19 Peygamberimize göre ahiret inancı, insanın dünya hayatını doğru şekilde anlamlandıran en önemli şeydir. Çünkü ahirete inanan insan, yeryüzündeki sorumluluğunu doğru algılar. Bu sorumluluk duygusuyla dünya hayatında yapıp ettiği hiçbir şeyin karşılıksız kalmayacağını bilerek hareket eder. Bu nedenle doğru ve güzel davranışlara yönelir, kötülüklerden uzak durur. Ahireti kazanabilmek için kendisini Hakk’ın ve halkın hizmetine adar. Böylece dünya ve ahiret mutluluğunu kazanmış olur. Sevgili Peygamberimize göre ahiret inancı dünyevi başarımız için de en önemli etkendir. Çünkü şu kısacık dünya hayatında ölümsüz bir hayatın mutluluğunu kazanabileceğini bilmesi, insan için büyük bir moral kaynağı olur. İnsanı hayatın zorlukları karşısında sabırlı, haksızlıklar karşısında da cesur ve dirençli kılar. Zira insan, dünyada yapılan haksızlıkların karşılığında ahirette adaletin mutlaka gerçekleşeceğini bilir ve bununla teselli bulur. Ahiret inancı insanı bencillikten kurtarır, cömert ve paylaşımcı yapar. Sevgili Peygamberimizin ahiret algısı böyleydi. Bu algıya sahip olmamız hâlinde dünyamızın da ahiretimizin de cennete dönüşeceğine inanıyordu. Bu nedenle o kendisini, insanlara ahiret bilinci kazandırmaya adamıştı. Bu amacını bir hadiste şöyle açıklamıştı: “Benim insanlarla durumum şuna benzer: Adamın biri ateş yakmış. Ateş etrafı aydınlatınca gece kelebekleri ve böcekler ateşe atlamaya başlamışlar. Bu kimse onlara engel olmaya çalıştıkça başa çıkamamış. Kelebekler ve böcekler ateşe atlamaya devam etmişler. Ben de tıpkı o adam gibi sizi cehennem ateşine düşmekten korumaya çalışıyorum. Ancak sizler ateşe atlıyorsunuz.”20 18 M.Yusuf Kandehlevi, Hayatü’s-Sahabe, C 2, s. 412. 19 Buhari, Vesaya, 1. 20 Buhari, Rikak, 26. 49 3. ÜNİTE YORuMlAYAlIM “Kim ahiret kazancını isterse ona bunu fazlasıyla veririz, kim dünya menfaatini isterse ona da dünyadan bir şeyler veririz ama ahirette bir nasibi olmaz.” Şûrâ suresi, 20. ayet. Peygamberimizin eşi Hz. Aişe annemiz şöyle anlatıyor: - Bir gün, bir koyun kesmiş ve bir budu dışında bütün eti fakirlere dağıtmıştık. Allah’ın Elçisi, -Koyunu ne yaptınız, diye sordu. Ben de: - Bir but dışında hepsini dağıttık, dedim. Bunun üzerine çok mutlu oldu ve şöyle dedi: - Ey Aişe, desene bir but dışında hepsi bizim oldu. Tirmizi, Sıfatu’l-Kıyame, 35. Peygamberimizin ahiret algısını yukarıdaki ayet ve hadis ışığında yorumlayınız. 4. Ahiret İçin Çalışmak YORuMlAYAlIM Sevgili Peygamberimiz, “İnsanların en akıllısı, ölümü unutmayan ve onun için hazırlanan “Ey inananlar! Allah’a karşı sorumlulukimselerdir.”21 buyurarak ahiret hayatı için çalışğunuzun bilincinde olun; herkes yarına ne manın önemini vurgulamıştır. Peygamberimize göre hazırladığına baksın. Allah’tan sakının, çünkü Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” insanın kendisine yapacağı en büyük iyilik, ahiret hayatını unutmadan yaşamasıdır. Çünkü dünya haHaşr suresi, 18. ayet. yatı geçici, ahiret hayatı ise sonsuzdur. Bu nedenle Yukarıdaki ayeti ahiret için çalışmanın önemi açısından yorumlayınız. şu kısacık dünya hayatını iyi değerlendirip sonsuz ahiret mutluluğunu kazanması, insan için en büyük kazançtır. Eğer insan ölümden sonrasına hazırlık yapmadan yaşarsa kendisine en büyük kötülüğü yapmış olur. Peygamber Efendimize göre ahireti kazanmanın en önemli şartı, Allah ve Resulünü severek buna göre hayat sürmektir. Bir gün bir adam, Peygamberimize gelerek, - Kıyamet ne zaman kopacak, diye sordu. 21 İbn Mace, Zühd, 31. 50 DÜNYA VE AHİRET ALGISI Sevgili Peygamberimiz ona: -Kıyamet için ne hazırladın, buyurdu. O adam da: - Ahireti kazanmak için ibadetlerim yeterli olmayabilir. Ancak ben Allah’ı ve peygamberini seviyorum, dedi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz: - Şunu bil ki kişi ahirette sevdiği ile beraberdir,22 buyurdu. Peygamber Efendimiz ahiret için çalışmayı teşvik etmekle birlikte görev ve konumumuza göre nelere dikkat etmemiz gerektiğini de açıklamıştır. Örneğin bir hadisinde şu uyarıda bulunur: “Başka bir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde Allahü Teâlâ, yedi sınıf insanı, kendi himayesine alacaktır. Bunlar; Adaletle davranan yönetici, Rabb’ine kulluk ederek temiz bir hayat içinde büyüyen genç, Kalbi mescitlere bağlı olan kişi, Birbirlerini Allah için seven iki insan, Güzel ve mevki sahibi bir kadının gayrimeşru birliktelik isteğine ‘Ben Allah’tan korkarım.’ diyerek yaklaşmayan yiğit, Sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli ve samimiyetle sadaka veren kimse, kimsenin olmadığı yerde Allah’ı anıp gözyaşı döken kişilerdir.23 Sevgili Peygamberimiz, ahirette hesaba çekilecekleri hususunda insanları uyarırdı. Örneğin bir gün Hz. Peygamber (s.a.v.) arkadaşlarına: - Söyleyin bakalım müflis (iflas eden kimse) kime denir, diye sordu. Onlar da: - Parasını, malını, mülkünü kaybeden kimsedir, dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz gerçek müflisi şöyle anlattı: - Bir Müslüman, kıyamet günü Allah’ın huzuruna çıkar. Kıldığı namaz, tuttuğu oruç ve verdiği zekâtla pek çok sevap kazanmıştır. Ama kimine sövüp hakaret etmiş, kimine iftira atmış, onun malını yemiş, bunun kanını dökmüş, şunun canını yakmıştır. Hesap görülmeye başlanınca yaptığı ibadetlerin sevabı; hakaret ettiği, iftira attığı, canını yaktığı kimselere dağıtılmış, daha üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları tükenivermiş. Verecek sevabı kalmadığı için haklarını yediği kimselerin günahı sırtına vurulmuş ve cehennemin yolunu tutmuştur. İşte asıl müflis bu kimsedir.24 Peygamberimiz, ahiret için çalışırken sahip olduğumuz nimet ve imkânları doğru ve verimli bir şekilde kullanmanın önemine dikkat çekerdi. Bir hadisinde insanların ahirette öncelikle hesaba çekileceği konuları şöyle açıklıyordu: 22 Buhari, Edeb, 96; Müslim, Birr, 163. 23 Buhari, Ezan, 36; Müslim, Zekât, 91. 24 Müslim, Birr, 59. 51 3. ÜNİTE “İnsanlar; Ömrünü nerede tükettiğinden, Gençliğini nasıl geçirdiğinden, malını nereden ve nasıl kazandığından, Servetini nereye ve nasıl harcadığından, Bildikleri ile amel edip etmediğinden hesaba çekilecektir.”25 OKUMA METNİ Zamanın Değeri Farz edelim ki bir banka bize her gün için 86400 liralık bir hesap açıyor ve bu parayı kullanmamızı istiyor. Ancak kullanmadığımız parayı bir sonraki güne aktarmıyor. Gün sonunda hesaptaki bütün parayı sıfırlıyor. Böyle bir durumda ne yaparız? Bütün parayı kuruşu kuruşuna çekip kullanmak ve kârlı yatırımlar yapmak isterdik değil mi? Aslında hepimizin işte böyle bir bankası var: Zaman bankası... Her sabah hesabımıza 86400 saniye yatırılıyor. Doğru, yararlı ve hayırlı bir iş için kullanıp kullanmadığımıza bakılmaksızın her gece hesabımız sıfırlanıyor. Bir sonraki güne bir saniye bile aktaramıyoruz. Üstelik yarından da bu güne borç alamıyoruz. İşte sahip olduğumuz bu vakit, bize verilmiş bir emanettir ve kıyamet gününde hesabı mutlaka sorulacaktır. Bu nedenle zamanımızı en iyi şekilde değerlendirmeliyiz. Gümüş Kalemler, Hadisler Işığında Ailemizle 52 Ders, s. 46. 5. Dünya ve Ahiret Dengesi Hz. Muhammed’in peygamberliği öncesinde insanların bir kısmı ahiret hayatına inanmıyor, hayatı dünyadan ibaret sayıyorlardı. Tahrif edilen Yahudilik ve Hristiyanlığın dünya ve ahiret algısında da bozulma olmuştu. Yahudilik dünyayı önemserken, Hristiyanlık, ahireti kazanmak için dünyanın terk edilmesi gerektiğini savunuyordu. Kısacası Hz. Peygamberden önce insanların dünya ve ahiret inançları arasında bir denge yoktu. Dünya ve ahiret birbirini tamamlayan iki unsur olarak görülmüyor birbirinin zıddı ve alternatifi olarak değerlendiriliyordu. Sevgili Peygamberimiz bu anlayışlara karşı çıktı. İnsanları dünya ve ahiret ikileminden kurtardı. Dünya menfaatini elde etmek için her yolun mübah olduğu düşüncesini ve ahiret için dünyayı terk etme inancını yıktı. İnsanlığa dünya ve ahiret dengesi üzerine kurulu bir hayat anlayışı kazandırdı. 25 Tirmizi, Kıyamet, 1. 52 DÜNYA VE AHİRET ALGISI Hz. Muhammed (s.a.v.) öncelikle insanlar arasında kaybolmaya yüz tutmuş olan ahiret inancını güçlendirmeye çalıştı. İnsanlara dünya hayatının geçiciliğini ve ahiretin ebedîliğini öğretti. Ahiret hayatındaki nimetlerin dünyadakilerle mukayese edilemeyecek güzellikte olduğunu haber verdi. Bununla birlikte insanları ahiret için çalışmaya teşvik etti. Dünya için ahiretin, ahiret için de dünyanın ihmal edilmesine karşı çıktı. İnsanlardan hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için yarın ölecekmiş gibi de ahiret için çalışmalarını istedi. Sevgili Peygamberimiz dünya ve ahiret dengesini nasıl kuracağımız konusunda bize örnek oldu. O, diğer insanlar gibi ihtiyaçlarını karşılamak için çalıştı. Toplumun içinde yaşadı, günlük hayatın problemleriyle uğraştı. Ticaret yaparak rızkını elde etti. Bir aile kurdu ve ailesine karşı sorumluluklarını yerine getirdi. Devlet başkanlığı, ordu komutanlığı ve öğretmenlik yaptı. O, bütün bunları yaparken Allah’ı çokça anıyor ve ona şükrediyordu. Nitekim Kur’an okumayı, ayetleri üzerinde düşünmeyi, namaz kılmayı çok severdi. Çokça sadaka verir, yoksula, yetime ve kimsesizlere kol kanat gererdi. Sevgili Peygamberimiz yaptığı işler arasında dünya işi, ahiret işi ayrımı yapmazdı. Yaptığı her işi, Allah rızası için ve Allah’ın belirlediği ölçülere göre yapardı. Böylece hayatının bütününü ibadete dönüştürmüştü. “(Ey Muhammed) De ki: ‘Benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabb’i olan Allah içindir.’”26 ayeti Peygamberimizin bu anlayışını açıklamaktadır. Peygamber Efendimiz, dünya hayatını ahiretin kazanılacağı yer olarak görürdü. Ahiretin dünyada kazanılacağına, bu hayatta yapacağımız her şeyin önemli olduğuna inanırdı. Nitekim her zaman “Rabb’imiz, bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru…”27 diye dua ederdi. Bir hadisinde de “... İnsanların en üstünü, hem dünya hem de ahiret işine dengeli bir arzu gösteren mümindir.”28 buyurdu. Sevgili Peygamberimiz, ruhbanlık anlayışına karşıydı. Ahireti elde etmek için kişinin kendisine eziyetini ve dünyevi sorumluluklarını ihmal etmesini doğru bulmazdı. Örneğin bir gün mescide girdiğinde iki direk arasına gerilmiş bir ip gördü. 26 En’âm suresi, 162. ayet. 27 Bakara suresi, 201. ayet. 28 İbn Mace, Ticaret, 2. 53 YORuMlAYAlIM “Allah’ın sana verdiğinden (Onun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu gözet ama dünyadan da nasibini unutma! Allah’ın sana ihsan ettiği gibi sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez.” Kasas suresi, 77. ayet. Yukarıdaki ayeti dünya ve ahiret dengesi açısından yorumlayınız. 3. ÜNİTE - Bu da ne, diye sordu. Kendisine: - Bu, Zeynep’in kullandığı iptir. Namaz kılarken uykusu gelince kendisini bu ipe bağlıyor, ip onun düşmesini önlüyor, dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz, - Hayır, olmaz öyle şey, çözün ipi. Namazınızı kılın, uykunuz gelince de yatın, buyurdu.29 kONuşAlIM Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur. “Dünyayı isteyen ilme sarılsın, ahireti isteyen ilme sarılsın. Hem dünyayı hem de ahireti isteyen yine ilme sarılsın.” tirmizi, İlim 3. Yukarıdaki hadiste verilmek istenen mesajı arkadaşlarınızla konuşunuz. er-Rahîm Kendine iman edip verdiği nimetleri iyi kullananlara daha büyük ve ebedî nimetler veren ve o mümin kullarına sadece ahiret hayatında değil “Dünya ve Ahiret hayatında” daha fazla bağışlanma, daha fazla nimetler ihsan ve ikram edendir. 29 Buhari, Teheccüd, 18. 54 DÜNYA VE AHİRET ALGISI ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM A. Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız. 1. Hz. Peygamberin dünya algısı nasıldı? Kısaca açıklayınız. 2. Peygamberimizin dünya ve ahiret dengesini anlatan sözlerine bir örnek veriniz. 3. Hz. Peygamberin ahirete bakışını açıklayınız. 4. Hz. Peygamberin ahirete hazırlanmanın önemini anlatan söz ya da davranışlarına bir örnek veriniz. B. Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların cevaplayınız. 1. Aşağıdakilerden hangisi Hz. Muhammed’in ahiret algısını doğru anlatan cümlelerden biri değildir? A) Toplum içinde yaşar ve insanların sorunlarıyla ilgilenirdi. B) Dünya işlerini yaparken ahireti ihmal etmezdi. C) Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamanın akıllıca olmadığını düşünürdü. D) Dünyevi sorumluluklarını ihmal etmezdi. E) Dünyevi işler için çalışmanın insanı Allah’tan uzaklaştıracağını düşünürdü. 2. Aşağıdakilerden hangisi Hz. Muhammed’in dünyaya bakışını yansıtmaz? A) Dünyevileşmeye önem verirdi. B) Dünyayı ahiretin tarlası olarak görürdü, C) Dünya hayatını, ahireti kazandıracak bir araç olarak görürdü. D) Allah rızasına uygun olarak yapılan her dünyevi işin ibadet olduğuna inanırdı. E) Dünyada bir yolcu gibi olmayı tavsiye ederdi. 3. Hz. Peygambere göre aşağıdakilerden hangisi bir insanın ahirette öncelikle hesaba çekileceği konulardan biri değildir? A) Ömrünü nerede tükettiği B) Malını nereden ve nasıl kazandığı C) Servetini nereye ve nasıl harcadığı D) İnsanlar tarafından ne kadar sevilip sevilmediği E) Gençliğini nasıl geçirdiği 55 3. ÜNİTE 4. “…Bu dünya hayatı (tek başına) geçici zevkler ve oyalanmadan başka bir şey değildir, ahiret yurduna gelince işte asıl hayat odur. Keşke bunu bilselerdi!” (Ankebût suresi, 64. ayet.) ayetinden aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz? A) Dünya hayatının geçici, ahiretin ise ebedîliği B) Asıl amacın ahireti kazanmak olduğu C) Dünya zevkleriyle uğraşmanın boş ve anlamsızlığı D) Dünya hayatının, ahiret inancı ile anlam kazandığı E) Dünyanın, ödül ve mükâfat yeri olduğu C. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri verilen kelimelerden uygun olanları ile doldurunuz. (İhtiyarlık, Hastalık, Ölüm, Çalışkanlık, Meşguliyet, Fakirlik) 1. ………………… gelmeden önce gençliğin kıymetini biliniz. 2. ………………… gelmeden önce sağlığın kıymetini biliniz. 3. ………………… gelmeden önce zenginliğin kıymetini biliniz. 4. ………………… gelmeden önce boş vaktin kıymetini biliniz 5. ………………… gelmeden önce hayatın kıymetini biliniz. (Hz. Muhammed) Ç. Aşağıdaki bilgilerin doğrularını “D”, yanlışlarını “Y” ile işaretleyiniz. (…) Hz. Muhammed ahireti kazanmak için dünyayı terk etmek gerektiğini söylemiştir. (…) Hz. Muhammed ruhbanlığa karşı çıkmıştır. (…) Hz. Muhammed dünya ve ahiret dengesini kurarak yaşamıştır. (…) Hz. Muhammed dünya hayatının daha önemli olduğunu vurgulamıştır. 56 4. ÜNİTE TOPLUMSAL BARIŞ ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM 1. Barış içinde yaşamak neden önemlidir? Büyüklerinizle konuşunuz. 2. Toplumsal barışın gerçekleşmesi için dikkat edilmesi gereken hususlar nelerdir? Araştırınız. 3. Sizce hangi davranışlar toplumsal barışı olumsuz yönde etkiler? Belirtiniz. 4. Sevgili Peygamberimizin “rahmet peygamberi” olması ne anlama gelmektedir? Öğreniniz. 57 4. ÜNİTE 1. Toplumsal Barışın Önemi İnsanlar ancak barış ortamında huzur ve güven içerisinde yaşayabilirler. Barışın olmadığı yerde can, mal, akıl, nesil ve inanç özgürlüğü tehlikeye girer. Barış yalnızca insanlar için değil, canlı ve cansız bütün varlıklar için önemlidir. Çünkü savaş ortamında hem insanlar, hem de tabiat zarar görür. Bu nedenledir ki Rabb’imiz “…Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın…”1 buyurarak barışı ve düzeni bozacak her tür davranıştan uzak durmamızı istemiştir. İslam kelimesinin anlamlarından biri de “barış” tır. Bu, insanların huzur ve mutluluğunu sağlamak için gelmiş bir dinin barışı ne kadar önemsediğini gösterir. İslam’ın barışa yaptığı bu vurgu bir ayette şöyle açıklanır: “Eğer barışa yanaşırlarsa sende yanaş ve Allah’a güven o herşeyi işitendir ve bilendir”2 Son Peygamber Hz. Muhammed’in âlemlere rahmet olarak gönderilmesi,3 barışın insanlık için ne kadar önemli olduğunu gösterir. Zira rahmet, sevgi, şefkat ve merhameti simgeler. Rahmetin olduğu yerde, huzur, güven ve barış var demektir. Rahmet sahibi kimseler, barıştan yana olurlar. Bu nedenledir ki Sevgili Peygamberimiz bir barış elçisi olmuştur. Sevgili Peygamberimiz sözleriyle toplumsal barışın önemine her zaman vurgu yapmıştır. Örneğin bir hadiste Peygamberimiz, “İman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir işi size söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayınız!”4 buyurur. Hadiste geçen selam kavramı, selamlaşma ve barış anlamlarında kullanılmaktadır. Sevgili Peygamberimiz selamlaşmayı yaymakla toplumsal barışı sağlamayı amaçlamıştır. Çünkü selamlaşma, insanlar arasındaki sevgiyi artırır ve kardeşlik duygusunu kuvvetlendirir. Böylece insanları birbirine yaklaştırır. Hadiste geçen “…Aranızda selamı yayınız!” ifadesini barışı yayınız olarak da anlayabiliriz. Peygamberimiz, her zaman bizden toplumsal barışı sağlayacak ve pekiştirecek söz ve davranışları istemektedir. Peygamber Efendimiz, toplumsal barışı sağlamanın yolunu göstermek için şöyle buyurur: “Müslüman, elinden ve dilinden Müslümanların güvende oldukları kişidir.”5 Sevgili Peygamberimiz bu sözünde güvenilir bir kişi olmayı, Müslüman olmanın önemli bir şartı olarak görmekle toplumsal barışa verdiği önemi vurgulamıştır. Zira toplumsal barışı sağlamanın en önemli şartı bireylerin dürüst ve güvenilir olmasıdır. 1 2 3 4 5 A’râf suresi, 56. ayet. Enfal suresi, 61. ayet. Enbiyâ suresi, 107. ayet. Müslim, İman, 93; Tirmizi, Et’ime 45. Tirmizi, İman, 12. 58 TOPLUMSAL BARIŞ Sevgili Peygamberimiz davranış ve tutumlarıyla her zaman şiddete karşı tavır takındı. Medine’de yaşanan şu olay bu konuda güzel bir örnektir: Evs ve Hazreç, Medine’nin iki büyük kabilesiydi. Bunlar Müslüman olmadan önce kavgalıydı. Müslüman olduktan sonra barış içinde yaşamaya başladılar. Medine’deki Yahudiler, bu durumu bildikleri için fırsat buldukça eski günleri hatırlatarak bu iki kabile arasında tekrar kavga çıkarmak istiyorlardı. Bir gün Evs ve Hazreç kabilesine mensup Müslümanlardan oluşan bir grup, oturmuş sohbet ederken yanlarına bir Yahudi geldi ve sohbete katıldı. Bir süre sonra Yahudi, geçmiş günlerden bahsetmeye başladı. Sözü Evs ve Hazreç arasında Müslüman olmadan önce yapılmış olan ve uzun süre devam eden Buas Savaşı’na getirdi. Ardından bu savaş üzerine iki kabilenin şairlerinin birbirlerine yazdıkları hakaret dolu şiirlerden bölümler okudu. Yahudi, o kadar sinsi ve ustaca davranıyordu ki onun bu konuşmalarından etkilenen birkaç Müslüman, şakayla karışık birbirlerine takılmaya başladılar. Yahudinin oradan ayrılmasından sonra, bu iki kabileye mensup Müslümanlar arasındaki şakalaşmalar, ciddi bir tartışmaya döndü. Hatta bazıları işi birbirine kılıç çekmeye kadar vardırdılar. Olay hemen Hz. Peygambere bildirildi. Hz. Peygamber olay yerine gelerek şu konuşmayı yaptı: - Ey Müslümanlar topluluğu! Allah’tan sakınız. Ben aranızdayken Allah sizi İslam’la şereflendirmiş, onunla size ikramda bulunmuş, cahiliyeden kurtarmış, inkârcılıktan uzaklaştırıp kalplerinizi birleştirmiş iken nasıl oluyor da kabilecilik davası güderek birbirinize düşüyorsunuz? Peygamberimizin bu sözleri üzerine ne kadar büyük bir hata yaptıklarını fark eden Müslümanlar, hemen tövbe edip birbirleriyle barıştılar.6 MESAJ ÇIKARALIM “Mümin, kendisiyle dostluk kurulabilen kişidir. İnsanlarla dost olmayan ve kendisiyle dostluk kurulamayan kişide hayır yoktur.” Ahmet bin Hanbel, Müsned, C 2, s. 400. “Küçüklerini sevmeyen, büyüklerine saygı göstermeyen bizden değildir.” Tirmizi, Birr, 15. Yukarıdaki hadislerde toplumsal barış için hangi mesajlar verilmektedir? 6 İbrahim Sarıçam, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajları, s. 363. 59 4. ÜNİTE 2. Barış İnsanı Olmak Sevgili Peygamberimiz, yaşadığı toplumda peygamberlik öncesinde ve sonrasında hayatı boyunca barış insanı oldu. Örneğin peygamberlikle görevlendirilmeden önce Hılfu’l Fudul’a (Erdemliler Topluluğu) katıldı. Mekke’nin ileri gelenlerinin üye olduğu bu birlik, toplumdaki güçsüz ve korumasız insanların hakkını koruyarak toplumsal barışa katkıda bulunuyordu. Hz. Muhammed (s.a.v.), barışçı ve güvenilir kişiliği nedeniyle toplumsal anlaşmazlıklarda hakemlik yapıyordu. Örneğin Kâbe’nin tamiri esnasında kutsal kabul edilen Hacerü’l-Esved taşının yerine konması konusunda kabileler arasında çıkan anlaşmazlıkta hakemlik yapmış ve böylece kavgayı engellemişti. Zira o dönemde kabileler arasında çıkan kavgalar, yıllar boyu sürecek kan davalarına dönüşebiliyordu. Hz. Muhammed (s.a.v.), insanları Allah’ın dinine çağırdığı zaman bu uyarılardan rahatsız olanlar ona karşı çıktılar. Sevgili Peygamberimize ve inananlara karşı sözlü ve fiili saldırılarda bulundular, işkenceler yaptılar. Peygamberimiz her şeye rağmen sabretti. Barışçı tavrını koruyarak bu insanlara karşı şiddete başvurmadı. Kötülüğe iyilikle karşılık verdi. Kendisine hakaret edenlere bile sevgi ve barış dili kullandı. Onlarla barışçıl yollarla mücadele etti. İslam’ı yayarKONUŞALIM ken hiçbir zaman baskı yapmadı. Daima gönüllere hitap etmeye çalıştı. Sevgili Peygamberimizin bu barışçı tavrından insanlar etkilendiler. Birçok kişi zamanla ona Peygamberlik öncesinde Hz. Muhamkarşı sevgi ve saygı beslemeye başladı ve Müslüman med yaşadığı toplumda “Güvenilir Muoldu. Sevgili Peygamberimizin bu barışçı tutumu bir hammed” anlamına gelen “Muhammedü’layette şöyle açıklanır: “(Ey Muhammed) Allah’ın Emin” sıfatıyla anılırdı. rahmeti sayesinde sen onlara karşı nazik ve yumuSizce bir toplumda herkesçe güvenilir şak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, kabul edilen insanların bulunması barış oronlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen tamının sağlanmasına nasıl bir katkıda buonları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile…”7 lunur? Arkadaşlarınızla birlikte konuşunuz. Mekke’de işkencelerin artması üzerine Sevgili Peygamberimiz, inananlarla birlikte Medine’ye hicret etti. Barış insanı olma özelliğini Medine’de de devam ettirdi. Öncelikle birbirleriyle kavgalı olan Evs ve Hazreç kabilelerini barıştırdı. Evini, barkını, malını, mülkünü bırakıp gelen Mekkeli Müslümanlarla Medine’deki Müslümanları kardeş ilan etti. Daha sonra Medine’de yaşayan diğer dinlere mensup insanlarla barış içerisinde yaşayabilmek için Medine Sözleşmesi’ni hazırladı. 7 Âl-i İmrân suresi, 159. ayet. 60 TOPLUMSAL BARIŞ Mekkeli müşrikler Müslümanların Mekke’de bıraktıkları mallarını yağmalamışlar, arazi ve evlerine el koymuşlardı. Bununla da yetinmeyip Müslümanları yok etmek için bir ordu oluşturup Medine’ye saldırmak istediler. Bunun üzerine Yüce Allah, Peygamberimize kendilerini savunmaları için izin verdi. Ancak Yüce Allah bu izni verirken Müslümanlara savaş hâlinde bile ölçülü olmayı emrederek şöyle buyurdu: “Size savaş açanlara karşı Allah yolunda savaşın ama (amacınızı aşıp) haksız yere saldırmayın, doğrusu Allah saldırganları sevmez.”8 Bedir Savaşı’nı Sevgili Peygamberimizin önderliğindeki Müslümanlar kazandı. Peygamberimiz savaş esnasında olduğu gibi sonrasında da barışçı tavrını korudu. Örneğin savaşa katılmayan kadın, çocuk ve yaşlılara zarar verilmesini yasakladı. Hiçbir esiri öldürmedi ve onlara iyi davrandı. Hatta esir alınan düşman askerlerinin her birini, on Müslümana okuma yazma öğretmesi karşılığında serbest bıraktı. Bu tutum, Peygamberimizin savaşmak zorunda kaldığında bile barış insanı olma özelliğini devam ettirdiğini gösteriyordu. Peygamberimizin barış insanı olduğunu gösteren örneklerden biri de Mekke’nin fethinden sonra yaşanan şu olaydır: Hz. Muhammed (s.a.v.), Mekke’yi fethettiği gün daha önce kendilerine eziyet eden müşrikleri cezalandırmadı. Rahmet peygamberi olarak onları affetti. Mekke’de barış ilan etti. Bu davranışıyla sadece kendi dönemi için değil, bütün çağlar için barışın en güzel örneği oldu. Sevgili Peygamberimiz, Mekke’nin fethinden sonra okuduğu Veda Hutbesi’nde bütün insanlığa barış mesajı vererek şöyle sesleniyordu: “… Ey insanlar! Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise bu şehriniz nasıl mübarek bir şehir ise canlarınız, mallarınız, ırzlarınız da öyle mukaddestir, birbirinize haramdır. Dikkat edin! İslam öncesi Cahiliye Dönemi’ne ait her şey ayaklarımın altına alınmıştır. Cahiliye Devri’nin kan davaları kaldırılmıştır…”9 8 Bakara suresi, 190. ayet. 9 Buhari, Hacc, 133. DEĞERLENDİRELİM TAİF OLAYI Sevgili Peygamberimizin eşi Hz. Hatice ve amcası Ebu Talip, peş peşe vefat etmişlerdi. “Hüzün Yılı” olarak anılan bu tarihten itibaren Mekkeli müşriklerin hakaret ve işkenceleri daha da arttı. Efendimiz, bunun üzerine Taif’e gitmeye ve orada İslam’ı anlatmaya karar verdi. Evlatlığı Zeyd bin Harise’yi yanına alarak Taif’e gitti. On gün boyunca onlara İslam’ı anlattı. Ancak Taifliler, Allah Resulünü reddetmekle kalmayıp taşlayarak topraklarından çıkardılar. Öyle ki attıkları taşlarla Peygamberimizi yaraladılar. Peygamberimizin vücudundan kanlar akıyordu. Sevgili Peygamberimiz, Taif’ten çıktıktan kısa bir süre sonra çok ilginç bir olay yaşadı. Bu olayı Peygamberimizin dilinden dinleyelim: “Taif’ten çıkmış, yaralı ve üzüntülü bir hâlde yürüyordum. Başımı kaldırıp gökyüzüne baktığımda bir bulutun beni gölgelediğini gördüm. Dikkatlice bakınca bulutun içinde Cebrail’i fark ettim. Cebrail bana seslenerek: - Ey Muhammed, Allahü Teâlâ şu meleği görevlendirdi. Eğer istersen Taiflileri cezalandıracak, dedi. Bunun üzerine o melek, bana seslenerek selam verdi. Sonra da: - Ey Muhammed! Taif halkının sana neler yaptığını Allah gördü. Ne emredersen yapmam için beni sana gönderdi. Eğer dilersen şu iki dağı onların başına geçireyim. Ne yapmamı istersin, dedi. O zaman ben de: - Hayır, onların cezalandırılmasını istemiyorum. Ben Allahü Teâlâ’nın onların soyundan sadece Allah’a ibadet edecek ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayacak kimseler çıkarmasını dilerim, dedim. Buhari, Bedü’l-Halk, 7; Müslim, Cihad, 111. Yukarıda anlatılan olayı Sevgili Peygamberimizin barışa verdiği önem açısından değerlendiriniz. 61 4. ÜNİTE Sevgili Peygamberimiz bir rahmet ve barış peygamberi olarak insanlara karşı bir baba gibi şefkatliydi. O insanlara karşı bir arkadaş gibi alçak gönüllü, bir öğretmen gibi eğitici ve bir hâkim gibi adaletli davranırdı. Gününün büyük kısmını insanlara hizmetle geçirirdi. Müslümanlardan dargın olanlar varsa onları barıştırmak için evlerine kadar giderdi. İnsanların davetlerini geri çevirmez, sofralarını şenlendirir ve onlar için dua ederdi. Peygamber Efendimiz bu özellikleriyle tam bir barış elçisiydi. 3. Toplumsal Barışı Sağlayan ve Bozan Unsurlar Sevgili Peygamberimiz, hayatı boyunca toplumsal barışa önem vermiş ve onu bozacak davranışlardan sahabelerini sakındırmıştır. Toplumsal barışı sağlayan unsurların başında sevgi ve saygı gelir. Fertlerinin birbirini sevip saymadığı toplumlarda barış sağlanamaz. Bu nedenle Sevgili Peygamberimiz sözleriyle bu konunun önemine dikkatimizi çekmiş, davranışlarıyla da bize örnek olmuştur. Örneğin bir hadisinde şöyle buyurur: “Küçüklerini sevmeyen, büyüklerini saymayan bizden değildir.”10 10 Tirmizi, Birr, 15; Ebu Davut, Edeb, 58. 62 TOPLUMSAL BARIŞ Toplumsal barışı sağlayan diğer bir önemli unsur adalettir. Adaletin sağlanamadığı, insan hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiği toplumlarda barışı sağlamak ve korumak imkânsızdır. Bu nedenle Rabb’imiz şöyle buyurur: “Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adaletsizliğe itmesin. Adaletli olun. Bu, Allah korkusuna daha çok yakışan (bir davranış)tır. Allah’a isyandan sakının. Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilmektedir.”11 YORUMLAYALIM “Mümin, kendisiyle dostluk kurulabilen kişidir. İnsanlarla dost olmayan ve kendisiyle dostluk kurulamayan kişide hayır yoktur.” Ahmet bin Hanbel, Müsned, C 2, s. 400. Yukarıdaki hadisi toplumsal barışı sağlamada sevgi ve saygının rolü açısından yorumlayınız. İnsanların haklarını ihlal etmek ve kul hakkı yemek toplumsal barışı tehdit eder. Bu nedenle Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “İnsanların hakkı olan şeyleri kısmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.”12 Sevgili Peygamberimiz de bu ayetlerin gerektirdiği şekilde ırk, renk, cinsiyet ve inanç farkı gözetmeksizin insanların hak ve özgürlüklerini verme konusunda çok titiz davranmıştır. Toplumsal barışı sağlamanın yollarından biri de hoşgörülü ve affedici olmaktır. Sevgili Peygamberimiz “İyilikle kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel bir şekilde önle. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost olur.”13 ayetine uyarak kendisine düşmanca davranan kimselere karşı hoşgörülü ve affedici olmuştur. Sevgili Peygamberimizin bu tavrı toplumdaki düşmanlık duygularını zayıflatmış ve toplumsal barışa katkı sağlamıştır. ÖRNEK OLAY ANALİZİ Sahabeden Cabir (r.a.) şu ilginç olayı aktarır: Resulullah (s.a.v.) ile birlikte bir yolculuğa çıkmıştık. Ağaçlık bir bölgeye varınca dinlenmek için mola verdik. Herkes bir ağacın altına çekildi. Resulullah Efendimiz de bir ağacın altına uzandı. Ancak müşriklerden bir adam gelerek Resulullahın ağaçta asılı olan kılıcını alıp çekmiş ve: - Benden korkuyor musun, diye seslenmiş. Efendimiz: - Hayır, cevabını vermiş. Bunun üzerine adam: - Peki, seni benim elimden kim kurtaracak, demiş. Resulullah sakin bir şekilde, - Allah, diye cevap verince bir mucize gerçekleşmiş ve adamın elinden kılıç düşmüş. Resulullah (s.a.v.) kılıcı almış ve: - Peki, şimdi seni benim elimden kim kurtaracak, buyurmuş. Adam: - Ben her cezayı hak ettim, beni cezalandırabilirsin, deyince Resulullah (s.a.v.) adama: - Allah’tan başka ilah olmadığını ve benim Allah’ın elçisi olduğumu kabul eder misin, diye sormuş. Adam: - Hayır, kabul etmem. Ancak seninle çarpışmamaya, seninle savaşacak herhangi bir topluluk içinde bulunmamaya söz veririm, demiş. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.) adamı serbest bırakmış. Buhari, Meğazi, 31. Yukarıdaki olayı toplumsal barışı sağlamada hoşgörülü ve affedici olmanın önemi açısından değerlendiriniz. 11 Mâide suresi, 8. ayet. 12 Şuarâ suresi, 183. ayet. 13 Fussilet suresi, 34. ayet. 63 4. ÜNİTE Toplumsal barışı sağlayan diğer önemli bir faktör diğerkamlıktır. Diğerkamlık, kişilerin kendileri için istediklerini başkaları için de istemeleri; kendileri için uygun görmedikleri bir davranışı, başkalarına da yapmamalarıdır. Sevgili Peygamberimiz, “Bir Müslüman, kendisi için istediğini kardeşi için de istemedikçe gerçekten iman etmiş olmaz.”14 buyurarak bu tutumun toplumsal barış açısından önemli olduğuna dikkatimizi çekmiştir. Empati yapar, kendimizi başkasının yerine koymayı başarır ve ona göre davranırsak toplumda anlaşmazlıklar azalır. Huzur ve güven artar. Böylece toplumsal barış sağlanmış olur. MESAJ ÇIKARALIM “…Kim bir Müslümandan bir sıkıntıyı giderirse Yüce Allah o kimsenin kıyamet gününde bir sıkıntısını giderir. Kim bir Müslümanın kusurunu örterse Allah da o kimsenin bir kusurunu örter.” Buhari, Mezalim, 3; Müslim, Birr, 58. “Müminler, birbirlerini sevmekte, birbirlerinin acısını paylaşmakta ve birbirlerini korumada bir vücut gibidir. Vücudun herhangi bir organı rahatsız olunca diğer organları da rahatsız olur.” Muhyiddin Nevevi, Riyazu’s-Salihin, C 1, s. 271. Yukarıdaki hadislerden toplumsal barışa katkı sağlayacak mesajlar çıkarınız. Kur’an-ı Kerim’e göre toplumsal barışı bozacak ve kargaşaya yol açacak en büyük tehlike, toplumu oluşturan ortak değerlere bağlılığın zayıflamasıdır. Müslüman toplumu oluşturan bireyler ortak değerler etrafında düşmanlarına karşı kenetlenmelidir. Aksi takdirde birlik ve bütünlüklerini koruyamazlar. Bu uyarı Kur’an’da şöyle dile getirilir: “Allah ve Resulüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin, sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider…”15 Sevgili Peygamberimiz toplumsal hayatta barışı bozacak söz ve davranışların neler olduğunu açıklamış ve bunlardan uzak durmamızı öğütlemiştir. Bu nedenle adam öldürmek, hırsızlık yapmak, rüşvet vermek ve almak, kumar oynamak, alkollü içecekleri kullanmak, kötü söz söylemek, nefret duygularını yaymak, iftira ve gıybet etmek gibi toplumsal barışı bozacak davranışlardan uzak durmamızı istemiştir. Örneğin Sevgili Peygamberimiz bir hadiste şöyle buyurur: “...Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez. Muhtaç olduğunda onu yardımsız bırakmaz. Onu hor görmez ve küçük düşürmez...”16 Başka bir hadiste ise şöyle buyurur: “Birbirinize kin beslemeyin! Birbirinizi kıskanmayın! Birbirinize sırt çevirmeyin! Ey Allah’ın kulları! Kardeş olun! ...” 17 14 15 16 17 Buhari, İman, 7. Enfâl suresi, 46. ayet. Müslim, Birr ve Sıla, 32. Müslim, Birr ve Sıla, 23. 64 TOPLUMSAL BARIŞ LİSTELEYELİM “Ey müminler! Bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın. Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Birbirinizi ayıplamayın ve kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra günaha dalmak ne kötü bir şeydir! Kim de tövbe etmezse işte onlar zalimlerdir. Ey iman edenler! Zanda bulunmanın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin...” Hucurât suresi, 11-12. ayetler. Yukarıdaki ayetlerden hareketle toplumsal barışı bozacak davranışları listeleyiniz. * Bir toplumda insanların birbirini küçümsemesi toplumsal barışı bozar. * …………………………………………………………………………..………………... * …………………………………………………………………………..………………... * …………………………………………………………………………..………………... Toplumsal hayatta bazen insanlar arasında anlaşmazlıklar çıkabilir. Bu anlaşmazlıklar toplumsal barışı tehdit eder. Bu durumda barış ortamını korumak için toplumun diğer fertlerine görevler düşmektedir. Bu önemli görevlerin başında dargın olanları barıştırmak gelir. Nitekim bir ayette şöyle buyrulur: “Müminler ancak kardeştirler. Kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’a karşı gelmekten sakının ki onun merhametine nail olasınız.”18 Sevgili Peygamberimiz de “… Müslümanın din kardeşine küsüp onu üç günden fazla terk etmesi helal değildir!”19 buyurarak Müslümanların birbirine küs durmalarını hoş karşılamamıştır. 18 Hucurât suresi, 10. ayet. 19 Müslim, Birr ve Sıla, 23. 65 4. ÜNİTE 4. Toplumsal Barışın Aşamaları Sevgili Peygamberimiz, kin, nefret ve kavgaların yaygın olduğu, güçlülerin zayıfları ezdiği, kabilecilik ve kan davaları uğruna insanların rahatlıkla öldürüldüğü bir topluma peygamber olarak görevlendirilmişti. Sevgili Peygamberimiz bu görevini hakkıyla yerine getirdi ve Allah’ın yardımıyla bir barış toplumu oluşturdu. Bu durum bir ayette şöyle açıklanır: “… Siz birbirinize düşman iken kalplerinizi uzlaştırdı da onun lütfu ile kardeş oldunuz…”20 Peygamberimizin toplumsal barışı sağlamak için insanları öncelikle ortak değerler etrafında toplaması gerekiyordu. O da bunu sağlamak için “Topluca Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın ve parçalanmayın!...”21 ayetiyle insanları Kur’an’ın etrafında toplanmaya çağırdı. Hz. Muhammed (s.a.v.) İslam dinine girenleri hangi ırk ve renkten olursa olsun eşit olarak kabul etti. Kabile kardeşliğinin yerine İslam kardeşliğini getirdi. Bu sistemde Habeşistanlı bir köle ile Kureyşli bir asilzade arasında fark kalmıyor ve bunlar kardeş ilan ediliyordu. Sevgili Peygamberimiz Müslümanlar arasında örnek bir barış ve kardeşlik toplumu oluşturmuştu. Ancak bu küçük topluluk Mekkeli müşriklerin baskıları sonucu Medine’ye hicret etmek zorunda kaldı. Sevgili Peygamberimiz Medine’ye hicret edince ilk iş olarak muhacir ile ensarı kardeş ilan etti. Muhacir, Mekke’den göç etmek zorunda kalan Müslümanlardı. Ensar da muhacirlere yardım eden Medineli Müslümanlardı. Medineli her bir Müslüman, Mekke’den gelen bir Müslümana evini açtı. Malını, mülkünü ve parasını onunla bölüştü. Kardeşini işine ve kazancına ortak yaptı. Böylece insanlık tarihinde görülmemiş bir toplumsal birlik ve beraberlik örneği sergilenmiş oldu.22 Hz. Peygamberin amacı insanları İslam kardeşliğinde birleştirmekti. Öncelikle birbirleriyle kavgalı olan Medine’deki Evs ve Hazreç kabilelerini barıştırdı. Böylece Medine’nin iki büyük kabilesi arasındaki ezeli düşmanlığı sonlandırmış oldu. Medine’de farklı inanç gruplarına mensup topluluklar da vardı. Bunlar arasında en kalabalık grup Yahudiler idi. Ayrıca az sayıda Hristiyan vardı. Sevgili Peygamberimiz farklı inançlara mensup toplulukların da barış içinde yaşayabileceğini göstermek istiyordu. Bu amaçla “Medine Sözleşmesi” adı verilen bir yasa metni hazırladı. Bu sözleşmeyle insanların inanç özgürlüğünü, canlarını, mallarını ve sosyal haklarını güvence altına alarak Medine’de toplumsal barışı sağladı. Sevgili Peygamberimizin kurduğu bu hukuk düzeni ile Medine’de herkesin barış ve huzur içinde yaşayabileceği bir ortam oluşturuldu.23 20 21 22 23 Âl-i İmrân suresi, 103. ayet. Âl-i İmrân suresi, 103. ayet. İbrahim Sarıçam, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajları, s. 139-142. İbrahim Sarıçam, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajları, s. 143. 66 TOPLUMSAL BARIŞ Sevgili Peygamberimiz Yüce Allah’ın “Eğer onlar barışa yanaşırlarsa sen de ona yanaş…”24 emrine uyuyor ve barış imkânının olduğu durumlarda savaştan uzak duruyordu. Örneğin birçok maddesi Müslümanların aleyhine gibi gözüken Hudeybiye Antlaşması’nı imzaladı. Müslümanların ilk başta üzüntüyle karşıladığı bu antlaşma, daha sonra barış adına çok olumlu sonuçlar doğurmuştu. Bu antlaşmayla sağlanan barış ortamında birçok kabile Müslüman oldu. Böylece İslam dini hızla yayılma imkânı buldu. Sevgili Peygamberimiz, Medine’de yönettiği toplumda sosyal adaleti gerçekleştirdi. Onun yönetiminde yoksullar ve kimsesizler daima gözetildi. Hiç kimse açlıktan ölmeye ya da dilenmeye terk edilmedi. Allah’ın emri olan zekât, toplumun zenginlerinden alınarak yoksullara dağıtıldı. Üstelik “Zenginlerin mallarında da dilenip isteyen veya istemeyen yoksullar için bir hak vardır.”25 ayetinin gereği olarak zekât insanlara yardım olarak değil, bir hak olarak verilirdi. Peygamberimizin yönetimdeki bu adaleti, toplumun sınıfları arasında barış ve kardeşlik köprülerini kurdu. OKUMA METNİ Hudeybiye Antlaşması Hudeybiye Antlaşması Peygamberimizin barışçı tavrının güzel örneklerinden biridir. Sevgili Peygamberimiz Müslümanlarla birlikte umre yapmak için Mekke’ye gitmeye karar vermişti. Yıllardır vatanlarından uzak kalan sahabeler Peygamberimizin bu kararına çok sevindiler. Bu haberi duyan Mekkeli müşrikler, Müslümanların ibadet amacıyla da olsa Mekke’ye girmelerine karşı çıktılar. Savaşmak için hazırlanıp Müslümanları beklemeye başladılar. Bu durumu öğrenen Peygamberimiz kan dökülmesini engellemek için müşriklere barış teklif etti. İki tarafın temsilcileri bir araya geldi. Peygamberimiz Hz. Ali’den antlaşma metninin başına “Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.” cümlesini yazmasını isteyince müşriklerin temsilcisi Süheyl, - Rahmân olmaz, başlangıç cümlesi ‘Allah’ın adıyla’ şeklinde olmalı, dedi. Hz. Peygamber (s.a.v.), Hz. Ali’ye, Süheyl’in dediği şekilde yazmasını söyledi. Daha sonra Peygamberimiz, Hz. Ali’den ikinci cümleyi: - Bu, Allah’ın Resulü Muhammed ile Süheyl bin Amr arasında bir antlaşmadır şeklinde yazmasını istedi. Süheyl buna da itiraz ederek: - Hayır, Allah’ın Resulü şeklinde olmaz. Biz senin Allah’ın Resulü olduğunu kabul etseydik seninle savaşmazdık. Abdullah’ın oğlu Muhammed olarak yazılsın, dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, “Allah’ın Resulü” ifadesini kendi elleriyle sildi ve Hz. Ali’ye: - Abdullah’ın oğlu Muhammed şeklinde yazdırdı. Hudeybiye Antlaşması’nın metni imzaya hazır hâle getirildiği sırada bir adamın ayaklarındaki zincirleri sürüyerek geldiği görüldü. Bu kişi Süheyl’in oğlu Ebu Cendel idi. Süheyl, oğlunu Müslüman olduğu için Mekke’de eve hapsetmişti. Ancak Ebu Cendel bir yolunu bulup kaçmayı başarmış ve antlaşmanın yapıldığı yere kadar gelebilmişti. Süheyl, oğlu Ebu Cendel’in antlaşma gereğince kendine iade edilmesini istedi. Peygamberimiz antlaşmanın henüz imzalanmadığını ve Ebu Cendel’in bu antlaşma dışında tutulması gerektiğini söylediyse de Süheyl bunu kabul etmedi. Peygamberimiz Süheyl’den oğluna işkence yapmaması sözü karşılığında onun isteğini kabul etti. Ancak bu durum Müslümanları üzdü. Özellikle Ebu Cendel’in: -Ya Resulallah! Siz, beni eziyet etsinler diye mi bunlara teslim ediyorsunuz sözü Müslümanları çok hüzünlendirdi. Bunun üzerine Peygamberimiz Ebu Cendel’i teskin etmeye çalıştı ve yaptığı antlaşmaya sadık kalacağına dair Allah adına söz verdiğini belirterek ona sabır ve ümit tavsiye etti. İbrahim SARIÇAM, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajları, s. 199-200. 24 Enfâl suresi, 61. ayet. 25 Zâriyât suresi, 19. ayet. 67 4. ÜNİTE ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM A. Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız. 1. İnsanlık için barış neden bir ihtiyaçtır? Açıklayınız. 2. İslam’ın barışa verdiği önemi belirtiniz. 3. Hz. Muhammed’in bir barış öncüsü olduğunu örneklerle açıklayınız. 4. Peygamberimizin toplumsal barışı sağlamada gerçekleştirdiği yöntem ve aşamalar hakkında bilgi veriniz. B. Aşağıdaki çoktan seçmeli soruları cevaplayınız. 1. Aşağıdakilerden hangisi Hz. Muhammed’in barış elçisi olmasıyla doğrudan ilgili değildir? A) Son elçi olması B) Hoşgörülü olması D) Rahmet peygamberi olması E) Güvenilir olması C) Adaletli olması 2. Aşağıdakilerden hangisi toplumsal barışı bozan unsurlar arasında sayılamaz? A) Sosyal adaletsizlik B) Irkçılık C) Haksızlıklara karşı çıkmak D) Kin E) Nefret 3. Hz. Muhammed’in yaptığı savaşlarla ilgili aşağıdakilerden hangisi doğrudur? A) Hz. Muhammed’in ömrünün büyük bir kısmı savaşmakla geçmiştir. B) Hz. Muhammed’in en öne çıkan özelliği iyi bir komutan olmasıdır. C) Hz. Muhammed İslam’ı yaymak için her zaman savaşmıştır. D) Hz. Muhammed mecbur kalmadıkça savaşmamıştır. E) Hz. Muhammed şahsına yapılan saldırılara misliyle karşılık vermiştir. 4. Aşağıdaki olaylardan hangisi Peygamberimizin Medine’de bir barış toplumu oluşturmak için attığı adımlardan biri değildir? A) Muhacir ve ensar arasında kardeşlik ilan etmesi B) Medineli Yahudilerle sözleşme imzalaması C) Hudeybiye Barışı’nı kabul etmesi D) Bedir ve Uhut savaşları E) Adaletli bir yönetim sergilemesi 68 TOPLUMSAL BARIŞ C. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri verilen kelimelerden uygun olanı ile doldurunuz. (Medine, adalet, helal, kardeş, Taif ) 1. Peygamberimiz Medine’de Evs ve Hazreç kabilelerini ……………….. yapmıştır. 2. Peygamberimiz Yahudi ve Hristiyanlarla …………….. Sözleşmesi’ni imzalamıştır. 3. “Müslümanın din kardeşine küsüp onu üç günden fazla terk etmesi …………… değildir!” (Müslim, Birr ve Sıla, 23.) 4. Toplumsal barışı sağlamanın en önemli yollarından biri ……………. tir. Ç. Aşağıdaki bilgilerin doğrularını “D”, yanlışlarını “Y” ile işaretleyiniz. (…) İslam kelimesi barış ve esenlik anlamına gelir. (…) Hz. Muhammed (s.a.v.) mecbur kalmadıkça barışa yanaşmamıştır. (…) Hz. Peygamberin amacı insanları İslam kardeşliğinde birleştirmekti. (…) Hz. Muhammed (s.a.v.) Müslüman olmayanlarla bir arada yaşamamıştır. 69 5. ÜNİTE AİLEDE EŞLERİN GÖREVLERİ ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM 1. Değer kavramının anlamını sözlükten bularak yazınız. 2. Bir şeye bağlı olmakla bağımlı olmak arasındaki farkı araştırınız. 3. Sorumluluk bilinciyle hareket etmek ailelere ne kazandırır? Düşüncelerinizi yazınız. 4. Sizce anne ve babanın birbirlerine karşı sorumlulukları nelerdir? İki örnek veriniz. 70 AİLEDE EŞLERİN GÖREVLERİ 1. Eşleri Birbirine Bağlayan Değerler Sevgi, muhabbet, ilgi, güleryüz, saygı ve güven, eşleri birbirine bağlayan önemli değerlerdendir. Bunlar Hz. Peygamber ile eşleri arasında samimi biçimde uygulanıyordu. Efendimiz, ailesine her fırsatta sevgi ve muhabbetini gösterirdi. Hz. Aişe, Peygamberimizin kendisine olan muhabbetini şöyle anlatır: “Ben hasta iken Resulullah (s.a.v.) beni çağırırdı. Onunla birlikte yemek yerdim. Yemeğin etli kısımlarını bana uzatır ve önce benim yememi isterdi. Ben de onu alır bir miktar yer sonra Resulullaha uzatırdım. O da benim yediğim yerden yerdi. Bir şey içmek istediği zaman da önce benim içmem için ısrar ederdi. Sonra da o, içerdi…”1 Bunun yanında Sevgili Peygamberimiz, güzel duygu ve düşünceleri sözle ifade etmeyi önemserdi. Örneğin bir gün Hz. Aişe Peygamberimize: -Ya Resulallah, sen beni seviyor musun, diye sormuştu. Peygamberimiz: -Evet, ya Aişe tabi seviyorum, demişti: Bunun üzerine Hz. Aişe: -Peki, sevgin nasıldır, diye sorduğunda Peygamberimiz: -Kördüğüm gibidir, demişti. Hz. Aişe arada bir kördüğüm nasıldır, diye sorardı. Peygamberimiz de: -İlk günkü gibidir,2 diye cevap verirdi. Her insan kendisine değer verilmesinden hoşlanır. İnsan, değer verildiğini ve önemsendiğini hissettiği zaman kendisi de muhatabına karşı saygı ve sevgiyle yaklaşır. Bir kimseye değer verdiğimizi öncelikle onu dinleyerek gösteririz. Eşlerin birbirine zaman ayırması, değer vermesi ve birbirini dinlemesi aile mutluluğu açısından önemlidir. Çünkü sohbet olmazsa muhabbet olmaz, muhabbet olmayan yuvada ise sevgi ve saygı olmaz. Bu sebeple Sevgili Peygamberimiz, zaman ayırarak eşleriyle bazen de bütün aile fertleriyle soh1 Nesai, Taharet, 177. Müslim, Hayız, 14. 2 Ahmet bin Hanbel, Müsned, 6. 71 bİlgİ kutusu Hz. Muhammed 25 yaşındayken, Hz. Hatice ile evlendi. Hz. Hatice’yle 25 yıl örnek bir evlilik hayatı yaşadı. Hatice’nin vefatından sonra bir süre bekâr kaldı. Daha sonra özellikle İslam’ın yayılmasını gerçekleştirmek için evlilikler yaptı. Çünkü o dönemde bir peygamberin bir kabileden evlilik yapması o kabileden birçok kişinin Müslüman olmasını sağlıyordu. Ayrıca o dönem çok evlilik yaygın bir gelenekti. Daha sonra Kur’an çok evliliği sınırlandırdı. Tek evliliği tavsiye etti. 5. ÜNİTE bet ederdi.3 Peygamberimiz her sabah ve ikindi vakti mescitten çıktıktan sonra eşlerine uğrar, bir sıkıntıları olup olmadığını sorar, onlarla hasbihal ederdi. Eşlerine uğradığında onların yüzüne tebessümle bakar ve nazik davranırdı. Çünkü Sevgili Peygamberimiz güler yüzlü olmayı bir sadaka olarak değerlendirirdi. Güler yüzlü olmanın eşlerin aralarındaki bağı kuvvetlendireceğine inanıyordu. Nitekim Abdullah bin Haris “Resulullahtan daha çok tebessüm eden bir kişi görmedim.”4 diyerek onun bu konundaki hassasiyetini ifade etmiştir. YORuMlAYAlIM “İçinizden kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp aranızda muhabbet ve rahmet var etmesi, Allah’ın varlığının belgelerindendir. Bunlarda düşünen millet için dersler vardır.” Rûm suresi, 21. ayet. Yukardaki ayeti arkadaşlarınızla beraber yorumlayınız. Peygamberimiz, hayatı boyunca eşlerine gereken değeri vermiş ve onlar arasında her zaman adaleti gözetmiştir. Sevgili Peygamberimiz; eşlerinin görüşünü alır, sıkıntı ve dertlerini dinler, böylece onlara değer verdiğini hissettirirdi. Altının değerinden anlamayan bir kimseye bir ton altın verilse onun için hiçbir anlam ifade etmez. Aynı şekilde eşlerin Allah’ın bir emaneti olduğunun farkında olmayan insanlar da eşlerine değer vermezler. Bu durum bir hadiste şöyle açıklanır: “Kadınlara ancak değerli olanlar değer verirler, kadınlara kötü davrananlar ise kötü kişilerdir.”5 DEĞERlENDİRElİM “…Kadınlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz…” Bakara suresi, 187. ayet. Yukarıdaki ayeti eşlerin birbirlerine karşı görev ve sorumlulukları açısından değerlendiriniz. İncelik ve şefkat göstermek eşleri birbirine bağlayan değerlerdendir. Nitekim Sevgili Peygamberimiz, “Allah şefkatli bir dosttur. Şefkatli olanı sever.”6 buyurarak eşleri birbirlerine karşı incelik ve şefkat göstermeye davet etmiştir. Örneğin Sevgili Peygamberimiz, eşinin dizine basmasına müsaade ederek hayvana binmesine yardımcı olurdu.7 Eşinin hazırladığı yemeklerde kusur aramaz, bu konuda eşini incitmezdi.8 3 Müslim, Rada, 46. 4 Tirmizi, Menakıb, 10. 5 İbn Mace, Edeb 3. 6 Buhari, İstitabe, 4. 7 Buhari, Megazi, 38. 8 Buhari, Et’ime, 21. 72 AİLEDE EŞLERİN GÖREVLERİ 2. Eşlerin Sorumlulukları İslam’da ailenin temel amacı, neslin devamını sağlamak ruhen, bedenen ve ahlaken sağlıklı bireyler yetiştirmektir. Bir ailenin sağlıklı olabilmesi için bazı kuralların, görev ve sorumlulukların bulunması gerekir. Bu, ancak anne ve babanın sorumluluklarını bilmeleri ve yerine getirmeleriyle gerçekleşir. Dinimize göre kadın ve erkek, insan olarak aynı özden yaratılmıştır. Ayrıca Allah katında hak ve sorumluluklar açısından da eşittirler.9 Peygamberimizin aile hayatına bakıldığında sorumlulukların birlikte paylaşıldığı görülür. Peygamberimiz bu durumu bir hadiste şöyle ifade etmiştir: “Hepiniz sorumluluk sahibisiniz ve hepiniz elinizin altındakilerden sorumlusunuz. Yönetici, yönettiklerinden sorumludur. Erkek, ailesinden, eş ve çocuklarından sorumludur. Kadın, evinden ve ailesinden sorumludur…”10 Sevgili Peygamberimiz, “Kadın ve erkek birbirini tamamlayan bir bütünün iki yarısıdır.”11 buyurmuştur. Bu hadis, eşlerin hayatın zorlukları ve aile içi sorumluluklar konusunda birbirini destekleyip tamamladığını vurgulamaktadır. Örneğin baba ailenin geçimi için koştururken anne evin iç düzeni ile ilgilenir. Böylece birbirini tamamlarlar. Eğer ikisi de çalışıyorsa her konuda yardımlaşırlar. Örneğin Sevgili Peygamberimiz gerektiğinde ev işlerinde de eşine yardım ederdi. O, ailesinden özel bir hizmet beklemezdi. Çarşıdan aldığı malları bizzat kendisi taşır, ev işlerinde de eşlerine yardım ederdi. Böylece evde eşlerinin yükünü hafifletirdi. Çoğu zaman kendi işini kendisi görürdü. Örneğin Hz. Aişe’ye Hz. Peygamberin evdeki durumu sorulduğunda, “Herkes evinde ne yaparsa onu yapardı. Elbisesini yamar, ayakkabısını tamir eder, koyunları sağar, kendi işini kendi yapardı.”12 demiştir. Efendimiz, eşlerinin derdini ve sıkıntısını dinlemeyi bir sorumluluk kabul ettiği gibi kendi sıkıntısını da eşleriyle paylaşırdı. Örneğin elçiliğinin ilk günlerinde vahye ilk kez muhatap olduğundan sıkıntılı günler yaşıyordu. Bu sıkıntısını sevgili eşi Hz. Hatice ile paylaştı. Bunun üzerine Hz. Hatice de eşine destek olma sorumluluğu ile hareket ederek ona şu sözleri söyledi: “Hiçbir korku ve endişe duymana gerek yok. Hiç üzülme! Allah senin gibi bir kulunu hiçbir zaman 9 Âl-i İmrân suresi, 195; Tevbe suresi, 71. 10 Buhari, Nikâh 81, 90; Müslim, İmare, 20. 11 Ebu Davut, Taharet, 94. 12 Ahmet bin Hanbel, Müsned, 256; Buhari, Nafakat, 7. 73 5. ÜNİTE utandırmaz. Ben biliyorum ki sen sözün doğrusunu söylersin. Emanete riayet edersin. Akrabalarınla ilgilenirsin. Komşularına şefkat ve nezaketle davranırsın. Fakirlere yardım elini uzatırsın. Gariplere kapını açıp onları misafir edersin. Uğradıkları felaket ve musibetlerde halka yardım edersin.”13 Bununla da yetinmeyen Hz. Hatice, eşini alıp Tevrat ve İncil’i iyi bilen ve aynı zamanda akrabası olan Varaka’ya götürdü. Varaka, Hz. Muhammed’i dinledikten sonra onun gönderilen son peygamber olduğunu anlayıp şöyle dedi: “O gördüğün melek, Yüce Allah’ın Musa Peygambere gönderdiği Cebrail’dir. Sen ise bu ümmetin peygamberi olacaksın…”14 Bunları dinleyen Hz. Muhammed ve Hz. Hatice bir nebze rahatladı. Hz. Hatice, eşine destek olma sorumluluğunu yerine getirmenin huzuru ile Varaka’nın yanından ayrılarak evlerine döndü. Peygamberimiz eşlerimize Allah’ın birer emaneti olarak bakmamızı tavsiye ederdi. Örneğin Sevgili Peygamberimiz Veda Hutbesi’nde şöyle bir uyarıda bulunmuştur: “Kadınlar hakkında Allah’tan korkunuz. Çünkü siz onları Allah’ın emaneti olarak aldınız…”15Allah Resulü, eşlere karşı güzel davranmayı iyi insan olmanın özelliklerinden biri olarak görürdü. Konuyla ilgili olarak “En hayırlınız, ailesi için hayırlı olandır. Bana gelince ben, ailesine karşı en hayırlı olanınızım.”16 buyurmuştur. Sevgili Peygamberimiz, evlendikten sonra Hz. Hatice’nin kervanlarıyla ticaret yaparak geçimini sağlıyordu. Hz. Hatice, büyük bir servet sahibiyken Peygamberimizle sade bir hayat yaşıyordu. Aynı zamanda Hz. Peygamberin ihtiyaç sahibi insanlara çokça yardım etmesi nedeniyle Hz. Hatice’nin serveti gün geçtikçe azalıyordu. Buna rağmen Hz. Hatice bu durumdan hiç rahatsız olmuyor, aksine eşinin bu hayırseverliğinden memnun oluyordu. Bu durum, doğru ve güzel işlerde eşlerin birbirlerini desteklemelerinin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. 13 Müslim İman, 252. 14 İbrahim Sarıçam, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, s. 84. 15 Müslim, Hac, 147, 194; Tirmizi, Fiten 2. 16 Tirmizi, Menakıb 63. 74 YAZALIM “Müminlerin iman bakımından en olgun olanı, ahlakı güzel olan ve ailesine nazik davranandır.” Nesai, İşretu’n-Nisa, 229. “En güzel dünya nimeti, insanın sahip olabileceği nimetlerin en hayırlısı: Zikreden dil, şükreden kalp ve insanın iman üzere yaşamasına yardımcı olan kadındır.” Tirmizi, Birr 13. Yukardaki hadisleri okuyarak çıkardığınız mesajları yazınız. AİLEDE EŞLERİN GÖREVLERİ Hz. Hatice’nin bu yüksek sorumluluk anlayışını Peygamberimiz, ömür boyu vefa sorumluluğu ile yâd etti. Örneğin Hatice’nin vefatından sonra onun yakınlarına ve dostlarına itibar gösterdi. Zaman zaman onlara hediyeler gönderdi. Bir gün evine uğrayan yaşlı bir kadına ilgi ve saygı gösterip iltifat etmişti. Hz. Aişe bunun sebebini sorunca Peygamberimiz, “Aişe, bu kadın Hatice’nin arkadaşıdır. Onun sağlığında bize uğrardı. Dostluğa vefa göstermek imandandır.” demişti.17 Peygamberimizin Hz. Hatice hakkındaki övgü dolu sözlerinden bir diğeri de şöyledir: “Yeryüzünde yaşayıp giden kadınlardan İmran’ın kızı Meryem, Huveylid’in kızı Hatice, Muhammed’in kızı Fatıma ve Firavun’un eşi Asiye iyi örnekler olarak yeterlidir…”18 Hz. Peygamberin en yakın destekleyicisi olan Hz. Hatice onunla en uzun yaşayan hayat arkadaşıydı. Peygamberimiz, hicretten sonra Medine’de Hz. Aişe ile evlenmişti. Bir gün Hz. Peygamber, vefat eden eşi Hz. Hatice’yi övmüştü. Bunu duyan Hz. Aişe, “Ya Resulallah, hâlâ Hatice’yi unutamadın mı?” deyince Hz. Peygamber Hz. Hatice’yi fedakârlığından dolayı şöyle övdü: “Allah bana ondan daha hayırlısını vermemiştir. Çünkü herkes beni inkâr ederken o, bana iman etti. Herkes beni yalanlarken o, beni tasdik etti. İnsanlar mallarını esirgerken o, bana arka çıktı. Ve Allah, bana ondan çocuklar nasip etti.”19 Eşlerin birbirine karşı önemli sorumluluklarından biri de temizliktir. Allah Resulü, aile saadetinde çok önemli bir yeri olan kişisel bakım ve temizliğine son derece önem verirdi. Bir gün Hz. Aişe’ye, “Peygamber eve girdiği zaman ilk önce ne yapardı?” diye sorulduğunda Hz. Aişe şöyle cevap vermişti: “Önce dişlerini temizlerdi.”20 Sevgili Peygamberimiz, beden ve elbise temizliğine, güzel koku kullanmaya da dikkat ederdi. O, tırnakların kesilmesini, sakal ve bıyıkların kısaltılmasını, istenmeyen tüylerin temizlenmesini fıtratın gereği ve bütün peygamberlerin bir sünneti olarak ifade ederdi.21 17 Müslim, Fedail, 12. 18 Tirmizi,Menakıb, 61. 19 Ahmet bin Hanbel, Müsned, 71. 20 Müslim, Taharet, 43. 21 Buhari, Libas, 63. 75 bİlgİ kutusu Hz. Hatice, Allah Resulüne götürmek için zaman zaman yemek hazırlar ve Nur Dağı’na tırmanarak Hira Mağarası’na ulaşırdı. Bir süre orada kalarak sohbet ederlerdi. Sonra o geri dönerdi. Abdullah KARA-Hilal KARA, Aile Reisi Olarak Peygamber Efendimiz, s. 19. 5. ÜNİTE 3. Eşlerin Görevleri Hayatı paylaşmak üzere bir araya gelen eşlerin, birbirine karşı adaletli, merhametli, saygılı ve sabırlı olması gerekir. Bir ailenin mutluluğu bu temel görevlerin yerine getirilmesine bağlıdır. Sevgili Peygamberimiz, “…Kadınlarınızla iyi geçinin…”22 ayetine uyarak eşleriyle iyi geçinmiş ve bu konuda bize örnek olmuştur. Yüce Allah, Bakara suresinin 228. ayetinde: “…Erkeklerin kadınlar üzerinde hakları olduğu gibi kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır...” buyurarak eşlerin karşılıklı haklarının bulunduğunu ifade eder. Sevgili Peygamberimiz, bu ayet ışığında ailesine karşı görevlerini eksiksiz yerine getirirdi. Ailesinin ihtiyacını karşılar ve haklarını koruma konusunda titiz davranırdı. Bu konuda da Müslümanları uyarırdı.23 Bir gün “Peygamberimize eşlerimizin bizim üzerimizdeki hakları nelerdir?” diye bir soru sorulmuştu. O, bu soru üzerine, “Kendin yiyince ona da yedirmen, giydiğin zaman ona da giydirmen, ona vurmaman, ayıplamaman, onu terk etmemendir.”24 buyurmuştur. lİstElEYElİM Birbirine karşı adaletli olmalı. Birbirinin sırrını saklamalı. ……………………………. …………………………….. ……………………………. Eşlerin birbirlerine karşı görevlerini Eşler arasındaki önemli görevlerden biri de birbirine listeleyiniz. saygı göstermek ve istişare etmektir. Hayatı paylaşan, sıkıntıları beraber göğüsleyen eşler için bu durum çok önemlidir. Dolayısıyla bir hayatı beraberce geçiren eşlerin, her zaman birbirinin fikrine müracaat etmesi gerekir. Eşler bir karar alırken birbirlerinin fikirlerine saygı duymalı ve istişare etmelidirler. Sevgili Peygamberimiz eşlerinin fikirlerine değer vermiş ve zaman zaman onların görüşlerine müracaat etmiştir. Örneğin Hudeybiye Antlaşması yapılınca bazı sahabeler şartların Müslümanların aleyhine olduğunu düşünmüşlerdi. Sahabeler yaşadıkları bu durumun tesiriyle Hz. Peygamberin “Kurbanlarınızı kesip ihramdan çıkın.” şeklindeki emrini yerine getirmede işi biraz ağırdan almışlardı. Bu durum karşısında üzülen Peygamberimiz, eşi Ümmü Seleme’nin “Üzülme Ya Resulallah! Onlar üzüntülerinden böyle davranıyorlar. Siz kendi kurbanınızı kesin ve tıraş olun. Onlar size uyacaklardır.” sözünü dikkate alarak kurbanını kesip tıraş oldu. Bunu gören sahabeler toparlandı ve kısa bir süre sonra kurbanlarını keserek tıraş olmaya başladılar.25 22 23 24 25 Nisâ suresi, 9. ayet. Müslim, Hacc, 147; Tirmizi, Tefsir, 3087. Ebu Davut, Nikâh, 42. Taberi, Tarih-i Taberi, C 2, s. 280. 76 AİLEDE EŞLERİN GÖREVLERİ Eşlerin birbirlerine karşı görevlerinden biri de selamlaşmak ve dua etmektir. Bu sebeple Sevgili Peygamberimiz dualarında ailesine yer verirdi. Örneğin “Allah’ım! Dinim, dünyam, ailem ve malım hakkında senden af ve afiyet diliyorum…”26 diye dua ederdi. Ayrıca o, “Evlere girdiğiniz zaman Allah tarafından bereket ve güzel bir sağlık dileği olarak kendi (ev halkınıza) selam verin.”27 ayeti gereği güler yüzle selam vererek eve girerdi. YORuMlAYAlIM “Mümin erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar... Mümin kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar…” Nûr suresi, 30, 31. ayet. Yukarıdaki ayetleri eşlerin birbirine karşı görevleriyle ilişkilendirerek yorumlayınız. Peygamberimiz eşine karşı nezaketli ve anlayışlı davranırdı. Örneğin bir gece Efendimiz, yatsı namazını kıldırdıktan sonra Hz. Aişe’nin odasına gelerek yatağa uzanmıştı. Bir müddet sonra Aişe’nin uyuduğunu zannedip yavaşça kalktı. Eşini rahatsız etmemek için ses çıkarmamaya dikkat ederek ayakkabılarını aldı. Kapıyı sessizce açtı. Dışarı çıktıktan sonra yine aynı dikkatle kapıyı kapattı. Dua etmek üzere Baki Mezarlığı’na gitti...28 Hz. Peygamber her zaman sabırlı davranır ve sabırlı olmayı da tavsiye ederdi. O, sadece zorluklara karşı değil, aynı zamanda eşlerini incitmemek ve kırmamak için de sabırlı davranırdı. Örneğin Efendimiz (s.a.v.) sade bir hayat yaşıyordu. O, eline geçenleri İslam’a hizmet yolunda harcıyordu. Ailesine ise ancak yetecek kadar nafaka bırakıyordu. Bir ara Hz. Aişe ve Hz. Hafsa başkaları gibi daha çok maddi imkânlara sahip olmayı arzu etmiş ve bunu Hz. Peygambere iletmişlerdi. Bu durum karşısında çok üzülen Peygamberimiz, olayı sabırla karşıladı ve bir müddet onların yanına uğramadı. Daha sonra konuyla ilgili şu ayet nazil oldu:29 “Ey Peygamber, eşlerine de ki: Eğer dünya hayatını ve süslerini istiyorsanız gelin size bağışta bulunayım ve güzellikle salıvereyim. Yok, eğer Allah’ı, Resulünü ve ahiret yurdunu istiyorsanız muhakkak ki Allah içinizden iyi davranan hanımlara büyük mükâfat hazırlamıştır.”30 Peygamberimiz bu ayeti Hz. Aişe’ye okudu. Ona, “Kararını vermeden önce ailene danış” diye tavsiye bulundu, Hz. Aişe ise “Bu konuda anne ve babama danışmama gerek yok. Ben Allah’ı ve Resulünü tercih ediyorum.” diyerek tercihini Peygamberimizden yana yaptı.31 26 Hâkim, Daavat, No: 1902, C 1, s. 517. 27 Nûr suresi, 61. ayet. 28 Müslim, Cenaiz, 103. 29 Buhari, Mezalim, 25; Ahmet bin Hanbel, Müsned, 111. 30 Ahzâb suresi, 28, 29. ayetler. 31 İmam Malik, Muvatta, Talak, 15. 77 5. ÜNİTE bİlgİ kutusu Hz. Ebu Bekir’in kızı olan Hz. Aişe (r.a.), Peygamberimizle Medine’de evlendi. Hz. Peygamber davet edildiği yerlere genellikle onunla birlikte giderdi. Hz. Aişe, okuma yazma bilen bir sahabe idi. Peygamberimizden en çok hadis rivayet edenlerden biri olan Hz. Aişe, sahabenin en önde gelenlerinden biriydi. Bu nedenle Peygamberimizin aile hayatıyla ilgili söz ve davranışları daha çok onun sayesinde bize ulaşmıştır. Komisyon, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 2, s. 202. Bir gün Hz. Ebu Bekir, Allah Resulünün kapısını çalmış ve içeride Hz. Aişe’nin Peygamberimize yüksek sesle karşılık verdiğini duymuştu. Bu duruma öfkelenen Hz. Ebu Bekir, içeri girdi ve kızı Hz. Aişe’nin üzerine yürüdü. Peygamberimiz araya girerek ona mani oldu. Daha sonra Hz. Ebu Bekir öfkeli bir hâlde çıktı ve gitti. Hz. Ebu Bekir gittikten sonra Peygamberimiz, Aişe’ye, “Gördün ya, seni nasıl kurtardım.” dedi. Birkaç gün sonra tekrar gelen Hz. Ebu Bekir, onları barış içinde görünce, “Beni kavganıza ortak ettiğiniz gibi barışınıza da ortak etseniz ya!” dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz: “Ettik, ettik!” diyerek cevap verdi.32 Peygamberimiz bu ve benzeri olaylarda hep hoşgörülü ve sabırlı davranırdı. Eşlerin görevlerinden biri de ibadetler hususunda birbirlerini teşvik etmesidir. Peygamber Efendimiz, eşlerini ibadete teşvik eder ve onların bu konuda hassas olmalarını isterdi. Eşlerini namaza kaldırmaya son derece önem verirdi. Ayrıca Peygamberimiz, ramazan ayının son günleri yaklaştığında gece ibadetleri için ailesini uyarırdı.33 Bu konuda Müslümanları şöyle teşvik ederdi: “Gece kalkıp namaz kılan, sonra eşini uyandıran kimseye Allah merhamet etsin...”34 Eşlerin bir diğer görevi de birbirlerine zaman ayırmaları ve mutluluğu paylaşmalarıdır. Peygamberimiz, eşlerine zaman ayırmış ve onlarla birlikte güzel vakit geçirmiştir. Örneğin Habeşistanlı Müslümanların yerel mızrak oyunları vardı. Zaman zaman bu gösteriyi yaparlardı. Bir defasında Peygamberimiz ile Hz. Aişe bu oyunu beraber seyretmişlerdi. Allah Resulü “Haydi Habeşliler! Gösterin kendinizi!” diyerek onları teşvik etmişti...35 Eşler arasında karşılıklı güven önemlidir. Bu nedenle aile içindeki mahrem konular başkalarıyla paylaşılmamalıdır. Peygamberimiz bu hususta hassas davranmış ve Müslümanları şöyle uyarmıştır: “Kadınla koca mahremiyetini paylaştıktan sonra kadının sırrını, erkeğin ifşa etmesi, en büyük ihanettir.”36 32 33 34 35 36 Ebu Davut, Edeb,92. Buhari, Fadlulleyletü’l-Kadr, 5. Nesai, Kıyamu’l-Leyl, 5. Buhari, Nikâh, 82. Ebu Davut, Edeb, 37. 78 AİLEDE EŞLERİN GÖREVLERİ 4. Anlaşmazlıkların Çözümü Aile bireyleri arasında farklı görüş ve düşünceler olabilir. Bu farklılıklar bazen anlaşmazlıklara neden olabilir. Eşlere düşen görev empati yaparak farklılıkları hoş görmek ve anlaşmazlıkları büyütmemektir. Sevgili Peygamberimiz, “Bir kimse eşine kin beslemesin. Onun bir huyunu beğenmezse bir başka huyunu beğenir.”37 buyurarak eşlerimizin güzel meziyetlerini öne çıkarmamızı isterdi. Hz. Aişe’nin rivayetine göre o, “Hayatı boyunca hiçbir hizmetçiyi dövmemiş, hiçbir hanımına tokat atmamış ve hiç kimseye vurmamıştır.”38 Peygamberimiz aralarında geçimsizlik olan eşlere nasihat eder. Anlaşmazlıkları gidermek için aralarında hakemlik yapardı. Allah Resulü, dargın eşleri barıştırır, aileler arasındaki geçimsizliklere çözüm bulmaya çalışırdı. Örneğin Sevgili Peygamberimiz, damadı Hz. Ali ile kızı Fatıma (r.a.) arasında geçen bir olayda onların gönüllerini almıştı. Bir gün Peygamberimiz, kızı Fatıma’nın evine gitmişti ancak Ali evde yoktu. Peygamberimiz: - Ali nerede, diye sordu. Fatıma: - Aramızda bir tartışma olmuştu. Darılarak çıktı gitti, dedi. Allah Resulü orada bulunan bir adama: -Git bak bakalım nerede diye buyurdu. Adam bulmak üzere gitti ve bir süre sonra gelerek: - Ya Resulallah! Mescitte uyuyor, dedi. Peygamberimiz evden ayrılarak mescide gitti. Baktı ki Hz. Ali, uyuyordu. Onun üstübaşı da toz toprak içindeydi. Resulullah bir yandan Hz. Ali’nin tozlarını çırpıyor, bir yandan da: bulAlIM “Eğer karı kocanın birbirinden ayrılacaklarından endişe ederseniz o vakit, kendilerine erkeğin ailesinden bir hakem, kadının ailesinden de bir hakem gönderin. İşi düzeltmek isterlerse Allah onları uyuşmaya muvaffak buyurur.” Nisâ suresi, 35. ayet. Yukarıdaki ayetten hareketle aile içi anlaşmazlıkların çözümünde nasıl bir yol takip edilmesi gerektiğini bulunuz. - Kalk ey Ebu Turab, kalk ey Ebu Turab, diyordu.39 Böylece Peygamberimiz Hz. Ali’nin gönlünü alarak anlaşmazlığı bitirmiş oldu. 37 Müslim, Rada, 61. 38 İbn Mace, Nikâh 51. 39 Buhari Salat, 58. 79 5. ÜNİTE Sevgili Peygamberimiz, Müslümanların problemlerine çözüm olabilecek birçok olayı örnek olarak kendi hayatında göstermiştir. Örneğin Hz. Aişe ile arasında çıkan bir anlaşmazlıkta Peygamberimiz, Hz. Aişe’ye bu konuda Hz. Ebu Bekir’in hakem olmasını teklif etmişti. Hz. Aişe bu teklifi uygun bulmuş ve babasını çağırmıştı. Hz. Ebu Bekir, kızının evine gelerek hakem oldu. Peygamberimiz, Hz. Aişe’ye, “Önce sen mi başlarsın, yoksa ben mi başlayayım?” diye sordu. Hz. Aişe, “Sen başla!” dedi. Bu arada Hz. Aişe, “Ama doğru anlat!” diye de ekledi. Bu sözü duyan Hz. Ebu Bekir, kızına çok kızdı ve “Peygamber hak ve hakikatten başka ne söyler.” diye çıkıştı. Bu arada Hz. Aişe (r.a.) Peygamberin arkasına sığındı. Allah Resulü (s.a.v.) “Ey Ebu Bekir! Biz seni bunun için çağırmadık. Seni, hakemlik yapasın diye çağırdık.”40 dedi. bulAlIM “Andolsun, Allah’ın Resulünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.” Ahzâb suresi, 21. ayet. Hz. Peygamberin örnekliği ile ilgili Kur’an’dan bir ayette siz bulunuz. Peygamberimiz bu olayda görüldüğü gibi her zaman taraflarla görüşerek olayların büyümesini engellemiştir. 40 İmam Gazali, İhyau Ulumi’d-Din, C 2, s. 112,113. 80 AİLEDE EŞLERİN GÖREVLERİ ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM A. Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız. 1. Eşleri birbirine bağlayan değerlerle ilgili olarak Peygamberimizin hayatından iki örnek yazınız. 2. Hz. Peygambere göre sorumlu bir eşin özellikleri nelerdir? Belirtiniz. 3. Eşlerin birbirlerine karşı görevlerine Hz. Peygamberin söz ve davranışlarından örnekler veriniz. 4. Peygamberimiz aile içi anlaşmazlıkların çözümünde hangi önerilerde bulunmuştur? Belirtiniz. B. Aşağıdaki çoktan seçmeli soruları cevaplayınız. 1. Aşağıdakilerden hangisi veya hangileri eşlerin birbirine karşı görevlerinden değildir? I. Adaletli olmak II. Doğru söylemek III. Bencil davranmak IV. Yardımcı olmak A) I-II B) III C) III-IV D) I-III E) IV 2. Hz. Hatice’nin Peygamberimize söylediği yukarıdaki sözlerden aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz? “Hiçbir korku ve endişe duymana gerek yok. Hiç üzülme! Allah senin gibi bir kulunu hiçbir zaman utandırmaz. Ben biliyorum ki sen sözün doğrusunu söylersin. Emanete riayet edersin. Akrabalarınla ilgilenirsin. Komşularına şefkat ve nezaketle davranırsın. Fakirlere yardım elini uzatırsın. Gariplere kapını açıp onları misafir edersin. Uğradıkları felaket ve musibetlerde halka yardım edersin.” A) Teselli B) Yardım severlik C) Dürüstlük D) Kahramanlık E) Nezaket 3. Aşağıdaki hadiste hangi konular üzerinde durulmaktadır? “Müminlerin iman bakımından en olgun olanı; ahlakı güzel olan ve ailesine nazik davranandır.” (Nesai, İşretu’n-Nisa, 229.) I. Aileyle iyi geçinmek II. İbadet yapmak III. İnfak etmek IV. Ahlaklı olmak A) I-II B) III-IV C) I-III 81 D) II-IV E) I-IV 5. ÜNİTE 4. Aşağıda verilen ifadelerden hangisi veya hangileri yanlıştır? I. Peygamberimiz evinde kendi işini kendi yapardı. II. Peygamberimizden en çok hadis nakleden eşi, Hz. Safiye’dir. IIII. Peygamberimiz eşlerine hoşgörülü davranırdı. IV. Peygamberimize ilk inanan ve ona destek olan kişi Hz. Hatice’dir. A) I-II-IV B) III C) I D) II E) I-II C. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri verilen kelimelerden uygun olanları ile doldurunuz. (hicret, empati, diş temizliği, mümin, ibadetler) 1. Hz. Muhammed (s.a.v.) eve geldiğinde önce, ……………yapardı. 2. “……….. erkeklere söyle gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar...” (Nûr suresi, 30. ayet.) 3. Eşlere düşen görev..………….yaparak farklılıkları hoş görmek ve anlaşmazlıkları büyütmemektir. 4. Eşlerin görevlerinden biri de ……………….. hususunda birbirlerini teşvik etmesidir. Ç. Aşağıdaki bilgilerin doğrularını ‘‘D’’ yanlışlarını ‘‘Y’’ ile işaretleyiniz. (…) Peygamberimiz, hayatı boyunca hiçbir eşine kaba davranmamıştır. (…) Anlaşamayan eşler için öncelikli çözüm boşanmadır. (…) Peygamberimiz, Müslümanların problemlerine çözüm olabilecek birçok olayı örnek olarak kendi hayatında göstermiştir. (…) Peygamberimiz hiçbir eşine zaman ayırarak onunla vakit geçirmemiştir. 82 6. ÜNİTE BİRLİKTE YAŞAMA KÜLTÜRÜ ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM 1. Hz. Peygamberin (s.a.v.) yaşadığı dönemde Arabistan Yarımadası’nda hangi dinî inançlar yer almaktaydı? Araştırınız. 2. Ehl-i kitap ne demektir? Sözlükten bulunuz. 3. Hz. Peygamber farklı din mensuplarına İslam’ı anlatırken nasıl bir yol seçmiştir? Büyüklerinizle konuşunuz. 4. Kültürler arasındaki etkileşime iki örnek veriniz. 83 6. ÜNİTE 1. Farklı Din Mensuplarını Kabullenmek Yüce Allah tevhit inancından uzaklaşan insanlığı Hakk’a davet etmek üzere son elçi olarak Hz. Muhammed’i (s.a.v) görevlendirdi. Sevgili Peygamberimiz de yakınında bulunan kimselerden başlayarak ulaşabildiği herkese İslam dinini en güzel şekilde tebliğ ediyordu. Bazen onlarla bire bir konuşuyor, bazen davetler düzenleyip kendilerine topluca hitap ediyordu. Kimi zaman da onların yaşadıkları toprakları ziyaret ederek bu kutlu çağrıya kulak vermelerini istiyordu. Peygamberimizin yaşadığı dönemde Arap Yarımadası’ndaki başlıca dinler Yahudilik, Hristiyanlık, Putperestlik ve Mecusilik (ateşe tapanlar) idi. Ayrıca Sabiilik ve Haniflik de bu bölgedeki inanç grupları içinde yer almaktaydı. Yahudilik, Filistin’den Suriye-Hicaz arasındaki yerlere göç etmek zorunda kalan Yahudiler kanalıyla gelmişti. Aynı yolla Yesrip’e (Medine’ye) ve Yemen’e kadar ulaşmıştı. Yahudilik Medine çevresi dışında pek yaygın değildi. Hristiyanlık ise özellikle Arap Yarımadası’nın kuzeyinde ve Necran bölgesinde yoğun olarak yayılmıştı. Sasani İmparatorluğu’nun resmî dini olan Mecusilik, Araplar arasında yaygın bir din hâline gelmemişti. Bu bölgede az sayıda bulunan Sabiiler, Müslümanların ehl-i kitap muamelesi yaptığı kimselerdi. İslamiyet’in doğduğu sırada Araplar arasında Putperestlik inancı yaygındı. Bu yüzden Araplar, arasında Allah’a şirk koşmak âdet hâline gelmişti. Cahiliye Dönemi’nde Allah’ın birliğine inanan, Putperestliği reddeden ve Kureyş’in yanlış âdet ve inançlarına karşı çıkan bazı kimseler de vardı. Bunlara “Hanif” deniliyordu. Hanifler, Hz. İbrahim’in tevhit inancını yaşatmaya çalışıyorlardı. Ayrıca Putperestlikle ve kötü âdetlerle mücadele ediyorlardı. Mekke hem dinî hem de ticari merkez konumundaydı. Farklı bölgelerden gelen insanlar yılın belli günlerinde düzenlenen panayırlarda bir araya gelirdi. Çeşitli etkinlikler düzenleyip alışveriş yaparak birbirlerini tanırlardı. Allah Resulü, insanların bu yaşantıları komşu toplulukların farklı din ve kültürleri hakkında bilgi sahibiydi. Bunun yanında gençliğinde katıldığı ticaret kervanlarıyla bir çok bölgeyi tanıma fırsatı bulmuştu. 84 BİRLİKTE YAŞAMA KÜLTÜRÜ OKUMA METNİ BİSMİLLAH Peygamberimiz İslam’ı anlatmak için Taif şehrine gitmişti. Fakat buranın ileri gelen yöneticileri, Allah Resulünün öğüt ve uyarılarını dikkate almamıştı. Kaba kuvvet kullanarak onu beldelerinden uzaklaştırmışlardı. Bunun üzerine Hz. Peygamber, dönüş yolunda bir bağa sığındı. Bu sırada orada çalışan Addas isimli bir köle, Peygamberimizi gördü. Sevgili Peygamberimiz yaralı ve üzüntülüydü. Addas, Tevrat ve İncil’i bilen bir Hristiyandı. Elinde bir tabak üzümle Hz. Peygamberin yanına geldi ve ona yemesi için ikram etti. Üzümden alan Peygamberimiz onu ağzına götürürken “Bismillah” dedi. Köle merakla “Söylediğin bu söz nedir? Kavmimden ayrılalı bu sözü buralarda söyleyen kimseyi görmedim.” diye sordu. Akabinde aralarında şu konuşma geçti: – Sen hangi şehirdensin? – Ninovalıyım. – Orası benim kardeşim Yunus’un şehridir. – Sen Yunus’u nereden biliyorsun? – Yunus bir peygamberdi, ben de bir peygamberim. Bütün peygamberler kardeştir. Bu sözleri duyan Addas’ın ilgisi ve merakı artmıştı. Heyecanla sordu: – Senin adın nedir? – Muhammed. – Sen Allah’ın Mekke’ye gönderdiği peygamber misin? Peygamberimizin, “Evet” demesi üzerine: “Ben senin özelliklerini, İncil ve Tevrat’ta okudum. Bana dinini öğret.” diyerek Hz. Peygamberin eline sarıldı. Peygamberimiz de ona İslam’ı öğretti ve Addas orada Müslüman oldu. Taberi, Tarih-i Taberi, C 3, s.109. Peygamberimizin ve müminlerin Medine’ye hicretleriyle birlikte yeni bir dönem başlıyordu. Öncelikle farklı inanç ve kültüre sahip kimselerle ortak bir anayasa etrafında, barış içinde, birlikte yaşama tecrübesi hayata geçirildi. Allah Resulü, Yahudi ve müşrikler gibi farklı ırk, din ve inançlara sahip olan insanlarla “Medine Sözleşmesi”ni imzaladı. Bu sözleşmeyle her fırsatta birbirlerine saldıran, düşmanca duygular besleyen ve uzlaşamayan toplulukların çatışmadan bir arada yaşayabileceklerini göstermiş oldu. Medine Site Devleti’nin kuruluş bildirgesi olarak kabul edilen bu antlaşma ile sadece Müslümanların değil, İslam’ı henüz kabul etmemiş Arapların ve Yahudilerin de hakları güvence altına alındı. Taraflar, Allah Resulünü hakem kabul etmekle birlikte antlaşma metnine kendi inanç ve kimlikleriyle imza koydular. Yani herhangi bir zorlamayla karşılaşmadılar.1 1 Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, C 1, 201-206 85 6. ÜNİTE DEĞERLENDİRELİM Medine Sözleşmesi’nin bazı maddeleri şunlardı: • Herkes inandığı dini, barış içinde serbestçe yaşayacak. • Müslümanlarla Yahudiler arasında çıkabilecek anlaşmazlıklarda Hz. Muhammed hakem olacak. • Medine’ye yapılacak bir saldırıya hep birlikte karşı konulacak. • Medine dışında yapılacak bir savaşta hiçbir topluluk diğerine yardım etmek zorunda olmayacak. • Müslümanların çıktıkları savaşlara Yahudilerin katılması, Hz. Muhammed’in iznine bağlı olacak. Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, C 1, s. 206-210. Farklı inanç ve kültüre sahip toplulukların bir arada yaşayabilmelerinin yukarıda sıralanan ilkelerini arkadaşlarınızla değerlendiriniz. Müslümanlar, Medine’de müşrikler ve Yahudilerle birlikte yaşamaya başlamışlardı. Burada yapılan antlaşma gereği her din mensubu, kendi inancını serbestçe yerine getirmiş ve her türlü baskıdan uzak durarak fikirlerini açıklamıştı. Böylece dünya tarihine farklı din mensuplarının barış ve uzlaşı içinde bir arada yaşama örneğini sunmuşlardı. Sevgili Peygamberimiz, özellikle farklı din mensuplarının kendi dinlerini yaşama hakkına saygı gösterdi ve bu hususta arkadaşlarının da özenli davranmasını istedi. Örneğin bir gün Necran bölgesinden Hristiyan inancına sahip bir heyet, Medine’ye geldi, peygamber mescidine gidererek Peygamberimizle görüşmek istedi. O sırada Peygamberimiz ve ashabı, ikindi namazını kılmaktaydı. İbadet vakti geldiği için Necran heyeti de doğuya yönelerek kendilerince ibadet etmeye başladı. Bu durumdan rahatsız olan birkaç sahabe, onlara engel olmak istedi. Peygamberimiz, hemen buna müdahale ederek Hristiyan grubun rahatça ibadet etmesini sağladı.2 Daha sonra Necran Hristiyanları ile bir antlaşma imzalandı. Müslümanlar bu sayede birçok kazanım elde ettiler.3 2 İbrahim Sarıçam, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, s. 278 3 Mustafa Fayda, İslamiyet’in Güney Arabistan’a Yayılışı, s.34. 86 BİRLİKTE YAŞAMA KÜLTÜRÜ Hz. Peygamber, hiçbir zaman diğer din mensuplarıyla ilişkisini kesmedi. İlkeli ve tutarlı bir tavır benimseyerek onları doğru ve güzel olana çağırdı. Fırsat buldukça onların davetlerine katıldı. hastalarını ziyaret etti. Komşuları arasında din, ırk ve millet ayrımı yapmadı. Örneğin bir Yahudi komşusuna, komşuluk hakkının gerektirdiği şekilde davrandı ve evinde pişen yemeğinden ona da ikram etti.4 2. Farklı Din Mensuplarıyla İletişim İslam kelime olarak kurtuluş, güven, emniyet, barış ve uzlaşma gibi anlamları içermektedir. Peygamberimiz bu sebeple önce yakın akrabalarını, daha sonra da diğer insanları İslam’a davet etti. “Sen insanları Allah yoluna hikmetle güzel ve ikna edici öğütlerle davet et ve onlarla en güzel şekilde mücadele et.”5 ayetinde ifade edilen tebliğ üslubunu benimsedi. BULALIM “Rahmân’ın (has) kulları, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler, onlara laf attığında (incitmeksizin) ‘Selam.’ der, (geçerler)” Furkân suresi, 63. ayet. “O takva sahipleri ki... öfkelerini yutarlar ve insanların kusurlarını affederler. Allah, iyilik edenleri sever.” “Onlar, boş söz işittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve ‘Bizim işlerimiz bize, sizin işleriniz size. Size selam olsun. Biz kendini bilmezleri (arkadaş edinmek) istemeyiz.’ derler.” Kasas suresi, 55. ayet. Âl-i İmrân suresi, 134. ayet. Yukarıdaki ayetlerde insanlarla iletişimde hangi özelliklere vurgu yapıldığını bulunuz. 4 Ebu Davut, Edeb, 123. 5 Nahl suresi, 125. ayet. 87 6. ÜNİTE ÖRNEK OLAY ANALİZİ SEVECENLİK Tay kabilesinin başkanı ve Hristiyan inancına sahip olan Adiy bin Hatim, Müslüman olmadan önce Medine’ye gelmişti. Hz. Peygamberin, yanındaki insanlara ve çocuklara nasıl davrandığını gördü. Onda İran ve Bizans krallarında bulunmayan bazı özellikler olduğunu fark etti. Adiy, Peygamberimizin yolda yaşlı bir kadını uzun müddet sabırla dinlediğine şahit oldu. “Bir devlet başkanı nasıl olur da yaşlı bir kadını uzun müddet dinler?” diye düşündü. Daha sonra Peygamberimizin evine gitti. Hz. Peygamber, oturması için minderini ona verdi ve kendisi yere oturdu. Bu davranış karşısında çok etkilenen Adiy bin Hatim, “Vallahi bu bir kral değildir.” diyerek Müslüman oldu. İbrahim SARIÇAM, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, s. 270. Allah Resulü, hastalanan Yahudi bir genci ziyaret etti. Başucunda oturdu ve ona: - Müslüman ol, diye ricada bulundu. Genç bunun üzerine yanında duran babasına baktı. Babası: - Ebu’l-Kasım’ın teklifini kabul et, diye söyleyince genç, o anda Müslümanlığı seçti. Resulullah (s.a.v): - Onu cehennemin ateşinden kurtaran Allah’a hamdolsun, diyerek mutlu bir şekilde oradan ayrıldı. Buhari, Cenaiz, 80. Yukarıda anlatılan iki olayı, Peygamberimizin farklı din mensuplarıyla olan iletişimi bakımından inceleyiniz. Peygamberimiz bu amaçla diğer din mensuplarıyla iletişim kurarken her zaman barış içinde kalmaya ve güzel davranışlarla insanlara örnek olmaya öncelik verdi. Anlayış ve saygıya dayalı yaşama düşüncesini hayata geçirdi. Sürekli yayılan tevhit ışığı, Arap Yarımadası ile sınırlı kalmadı. Gönderilen elçiler ve davet mektupları farklı din mensuplarının yaşadığı uzak bölgelere kadar ulaştı. Hz. Peygamberin gönderdiği mektuplar evrensel nitelikteydi. Çünkü bu mektuplar, din, ırk ve bölge ayırt etmiyordu. Hz. Peygamber, gönderdiği mektuplarda kendisinin Allah tarafından görevlendirilmiş bir elçi olduğunu bildiriyordu. Yöneticilerin ve halklarının Allah’a şirk koşmayı bırakarak İslam dinine girmelerini istiyordu. Eğer yöneticiler, bu çağrıyı kabul etmezlerse halklarının da günahını yüklenmiş olacaklarını vurguluyordu. 88 BİRLİKTE YAŞAMA KÜLTÜRÜ Sevgili Peygamberimiz davet için gönderdiği elçileri kendisi seçerdi. Sağlıklı bir iletişim sağlamak için elçilerin, gittikleri ülke insanlarının dillerini bilmelerini arzu ederdi.6 Bazı nasihatlerde bulunarak onları uğurlardı. Diğer yandan farklı din ve milletlerden kendisini ziyarete gelen elçileri güzel bir şekilde karşılardı. Onlara bizzat kendisi hizmet eder ve bazı hediyeler verirdi. ARAŞTIRALIM Mısır Meliki Mukavkıs’a Gönderilen Mektup “Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla! Allah’ın kulu ve elçisi Muhammed’den Mısır halkının büyük başkanı Mukavkısa: Allah’ın selamı, hidayet yoluna girmiş bulunan kimse üzerinde olsun! Seni İslam’a çağırıyorum. İslam’a gir, sonunda emniyet ve selamet içinde olursun ve Allah sana iki defa sevap verecektir, şayet bundan kaçınacak olursan bütün Mısırlıların günahı senin üzerinde toplanacaktır. Ey kitap ehli! Gelin sizinle bizim aramızda ortak olan bir tek kelimede (yani) Allah’tan başka hiçbir tanrıya tapmamak, ona hiçbir şeyi ortak koşmamak, Allah’tan başka aramızda hiçbir kimseyi amir ve efendi yapmamak (konusunda) birleşelim... - Siz şahit olun ki kesinlikle bizler, (Allah’a) itaat edip teslim olan Müslümanlarız.” Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, C 1, s. 315- 316. Hz. Peygamber başka hangi devletlere İslam’a davet mektupları göndermiştir? Araştırınız. Allah’ın Elçisi, tebliğ görevini yaparken barıştan, adaletten, haktan yana olmuş ve doğruluktan ayrılmamıştı. Müslümanlara uygulanan her türlü baskıya, alaya ve işkenceye karşı sabır göstermişti. Zorbalık yapanlara bile şefkat ve merhametle davranmış, onları affetme ve ikna yolunu benimsemişti. Her fırsatta onlarla iletişim kurmaya çalışmıştı. Reddedilse bile herkesle münasebetini devam ettirmişti. Buna rağmen sonunda doğduğu topraklardan hicret etmek zorunda bırakıldı. Ancak müşrikler bu sefer de onu Medine’de rahatsız etti. Dinî tebliğin önüne geçmek isteyen müşrikler, Müslümanlara karşı saldırı planları yapmaya başladı. Bu yüzden Allah Resulü, Müslümanları korumak ve şehri savunmak için düşmanla savaşmak zorunda kaldı. 6 Kettani, Hz. Peygamberin Yönetimi, C 1, 259-269. 89 6. ÜNİTE Peygamberimizin barışa verdiği önemin göstergelerinden biri de onun Mekke’nin fethinden önce müşriklerle yaptığı Hudeybiye Antlaşması’dır. Bazı sahabeler, bu antlaşma ile Müslümanların kayba uğrayacaklarını düşünüyor ve bu durumu anlamakta zorlandıklarını ifade ediyorlardı. Bu görüşte olanlardan biri de Hz. Ömer’di. Antlaşma yapılacağı sırada Hz. Ömer, Allah Resulüne şöyle sordu: - Ey Allah’ın Resulü! Biz hak üzere onlar da batıl üzere değiller mi? - Elbette, şüphesiz öyle! - Bizim ölülerimiz cennetlik, onlarınki cehennemlik değil mi? - Elbette! Şüphesiz öyle. - Öyleyse niçin bu tavizi veriyoruz? Allah bizimle onlar arasında (savaşla belirlenecek) hükmünü vermeden geri mi döneceğiz? - Ey Hattab’ın oğlu! Ben Allah’ın elçisiyim ve onun emrinin dışında hareket etmem. Allah bizi yalnız bırakacak değildir! Hz. Peygamber ve arkadaşları antlaşma sonrası Medine’ye dönmek üzere yola çıktılar. Yolda “Biz sana apaçık bir zafer ve fetih ihsan ettik!”7 ayetiyle başlayan sure indi. Yapılan antlaşmanın aslında bir zaferle neticeleneceğini müjdeledi.8 Yakın bir zaman içinde de bu müjde gerçekleşerek Mekke fethedildi. Mekke fethi esnasında Allah Resulü (s.a.v) Kâbe’ye girdi, Rabb’ine hamt ve dua ederek iki rekât namaz kıldı. Sonra etrafında ne yapılacağını merakla bekleyen Mekkelilere Fetih suresinden bir bölüm dönerek, “Benden nasıl davranmamı bekliyorsunuz?” diye sordu. Mekkeliler âdeta hep bir ağızdan, “Senin iyi bir kimse olduğunu düşünürüz ey cömert ve kerim kardeş! Hüküm verdiğin zaman merhamet, lütuf ve bağışlama ile hüküm verirsin.” dediler. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, “Ben, kardeşim Yusuf’un (a.s.) dediği gibi derim: “Bugün sizi kınayacak, serzenişte bulunacak değilim! (Ben hakkımı helal ettim.) Allah da sizi affetsin. Çünkü merhamet edenlerin en merhametlisi odur.”9 ayetini okudu. Hudeybiye’den sonra oluşan barış ortamında birçok kimse İslam’ı seçerek hidayete kavuştu. Bunlardan biri Mısır’ı fethedecek olan komutan Amr bin As, bir diğeri de Allah’ın çekilmiş kılıcı unvanını alacak olan Suriye ve İran topraklarının fatihi Halid bin Velid’dir.10 Böylece savaş yapılmaksızın Mekke’nin fethi gerçekleşmiş ve İslam’ın geniş bir coğrafyada kabul görmesi sağlanmış oldu. 7 Fetih suresi, 1. ayet. 8 Vakidi, Kitabü’l-Meğazi, C 2, 609-610. 9 Yûsuf suresi, 92.ayet. 10 Vakidi, Kitabü’l-Meğazi, C 2, 624. 90 BİRLİKTE YAŞAMA KÜLTÜRÜ Sevgili Peygamberimiz, tebliğin başladığı Mekke Dönemi’nde farklı inanç ve anlayışlara sahip kimseleri İslam’a çağırırken onlara sevgi ve şefkatle yaklaşmıştı. Yumuşak bir üslup kullanarak kalplerini kazanma yolunu seçmişti. Nitekim Kur’an’da güzel söz, kökü toprakta, gökyüzüne doğru uzamış, dal budak salarak meyve veren ulu bir ağaca; kötü söz ise köksüz, yıkılmak üzere olan çürük bir ağaca benzetilerek11 insanlara güzel söz söylemek emrediliyordu.12 Aynı şekilde Allah (c.c.), Kur’an’da Hz. Musa’yı Mısır Firavununa tebliğ için gönderirken ona yumuşak söz söylemesini şöyle emretmişti: “Firavuna gidin. Çünkü o hepten azdı. Ona yumuşak söz söyleyin. Belki o, aklını başına alır veya korkar.’’13 Allah Resulü de Kur’an’da tavsiye edilen ve diğer peygamberlerin de benimsediği tebliğ metodunu en güzel bir biçimde uyguladı. Yüce Allah da Peygamberimizin bu metodunu Kur’an’da şöyle övdü: “ Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın hiç şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi...”14 3. Farklı Kültürlere Bakış Sevgili Peygamberimiz, şirkin yerine tevhit inancını yerleştirmeye çalıştı. İslam toplumunu oluştururken öncelikle Müslümanlara kendi inançlarına uygun bir kültür ve kimlik bilinci kazandırdı. “Bizden başkasına benzemeye çalışanlar bizden değildir…”15 buyurarak inanç, anlayış ve yaşantıda Müslümanların kendi öz değerlerine sahip çıkmalarını istedi. Çünkü inanç, kültür ve düşünce bakımından bir milleti ya da kişiyi taklit etmek bir anlamda kendi değerlerinden uzaklaşmaktır. Nitekim Peygamberimiz, Hristiyanların haç gibi dinî sembollerinin kullanılmasını ve zünnar gibi özel dinî kıyafetlerinin giyilmesini yasaklamıştır.16 Peygamberimiz, İslam’a ters düşmeyen bazı iyi, güzel örf ve âdetleri de devam ettirdi. Örneğin Mekke’ye gelen yabancı tüccarların hakkını korumak için kurulmuş olan Hılfu’l-Fudul’a (Erdemliler Topluluğu) katıldı. Araplar arasında yaygın olan misafirperverlik ve büyüklere saygı gibi âdetleri devam ettirdi. Kâbe hizmetleriyle ilgili uygulamaların Mekke’yi fethettikten sonra da devam etmesini sağladı. Hz. Peygamber, tebliğ görevini yerine getirirken karşılaştığı baskılar nedeniyle farklı ülkelerin yöneticileriyle iletişim kurarak onlardan yardım istedi. Örneğin Mekke’de işkenceler dayanılmaz bir hâl aldığında Müslümanların bir kısmının Habeşistan’a hicret etmesine izin verdi. Hristiyan inancına sahip, adil ve merhametli biri olan Habeş Necaşisi’ne de bir davet mektubu gönderdi. Bunun sayesinde Necaşi, Müslümanları değerli misafirler olarak kabul edip en güzel bir biçimde ağırladı. Hz. Peygamber de daha sonraları Necaşi’nin gönderdiği farklı hediyeleri kabul ederek kullandı.17 11 12 13 14 15 16 17 İbrahim suresi, 24-26. ayetler. Bakara suresi, 83. ayet; Nisâ suresi, 8. ayet; İsrâ suresi, 23. ayet. Tâhâ suresi, 43, 44. ayetler. Âl-i İmrân suresi, 159. ayet. Tirmizi, İstizan, 7. İbrahim Canan, Peygamberimizin Hadislerinde Medeniyet Kültür ve Teknik, s. 141-152. Ebu Davut, Taharet, 59, 155. 91 6. ÜNİTE Hz. Peygamber, Medine’ye hicretten sonra burada bulunan Yahudilere karşı yumuşak bir üslup kullandı. Onlarla belli ilkeler etrafında anlaşma konusunda istekli oldu. İkili ilişkilerde yapıcı ve samimi davrandı. Örneğin namaz ibadetinde kıble değişinceye kadar Yahudilerce de mukaddes kabul edilen Beyt-i Makdis’e (Kudüs) yöneldi.18 Gelen ayetler doğrultusunda onların boğazladıkları hayvanların etini yemekte bir sakınca olmadığını ve iffetli olan kadınlarıyla da evlenilebileceğini belirtti.19 Müşriklerin girmesini yasakladığı mescide, kitap ehli olarak onların girmesine müsaade etti.20 Hz. Peygamberin, insanların gönüllerini kazanmak için gösterdiği bu çabalar sonuçsuz kalmadı. Örneğin Abdullah bin Selam gibi Yahudi inancına sahip kimselerden bazıları İslam’ı seçti.21 Bazıları da düşmanlık yapmaktan vazgeçip Müslümanların yanında yer aldı. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) Medine’deki Yahudilerin muharrem ayının onuna rastlayan Aşure gününde oruç tuttuklarını görmüştü. Peygamberimiz bunun sebebini Yahudilere sorduğunda onlar: -Aşure günü büyük bir gündür. Allah, bu günde Hz. Musa’yı ve kavmini Firavun’dan kurtardı. Firavun ve ordusunu bu günde sulara gömdü. Bu sebeple Hz. Musa, Allah’a şükretmek için bu günü oruçla geçirdi. Biz de bunun için Aşure günü oruç tutuyoruz, dediler. Allah Resulü: -Biz Hz. Musa’ya sizden daha yakınız ve onun dostuyuz, buyurdu. Ardından Aşure günü oruç tuttu ve müminlere de tutmalarını tavsiye etti. KONUŞALIM “İnsan, dostunun yaşayış tarzından etkilenir. O hâlde her biriniz dost edineceği kişiye dikkat etsin!” Ebu Davut, Edeb, 16. “İnsan, sevdiği ile beraberdir.” Müslim, Birr, 165. Yukarıdaki hadislerde verilmek istenen mesaj üzerinde arkadaşlarınızla birlikte konuşunuz. 18 19 20 21 İbn Sa’d, Tabakat, 1, 243. Mâide suresi, 5.ayet. Ahmet bin Hanbel, Müsned, C 3, 339. İbn Hişam, Siret, C 2, 163-164. 92 BİRLİKTE YAŞAMA KÜLTÜRÜ Sevgili Peygamberimiz yaşadığı toplumdaki farklı kültürlere mensup topluluklara karşı dışlayıcı bir tavır sergilemedi. Öncelikle bu topluluklarla müşterek değerler arıyor ve bunun üzerinden diyalog kurmaya çalışıyordu. Örneğin Medine’de yaşayan Yahudi ve Hristiyanlara köken itibariyle semavi bir dinin mensupları olarak baktı. Onlara dinlerinin aslında bulunan tevhit inancını hatırlattı. “(Resulüm!) de ki: ‘Ey ehl-i kitap! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz: Allah’tan başkasına ibadet etmeyelim. Ona hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi rabler edinmeyelim...”22 ayeti Allah Resulünün bu tavrını açıklamaktadır. Peygamberimiz, farklı inanç ve kültürden topluluklarla ilişki kurarken seçici davranıyordu. İslam’a yakın gördüğü topluluklarla daha sıkı ilişkiler kuruyordu. Ehl-i kitap olan Hristiyan ve Yahudileri müşriklere tercih ediyordu. Örneğin ateşe tapan müşrik Sasanilerle Hristiyan Bizanslılar arasındaki savaşı Bizanslıların kazanmasını istemişti. “Rum (orduları) yenilgiye uğradı. Arapların bulunduğu bölgeye en yakın bir yerde onlar, bu yenilgilerinden sonra birkaç yıl içinde galip geleceklerdir. Onların bu yenilgilerinden önce de sonra da emir Allah’ındır. O gün müminler de Allah’ın yardımıyla sevineceklerdir.”23 ayeti Peygamberimizin sergilediği bu tutumu açıklamaktadır. 4. Kültürler Arası Etkileşim Hz. Peygamberin tebliği sonucunda Müslüman olan kabileler, eski inanç, örf ve adetlerinin çoğundan vazgeçerek hayatlarını İslami değerlere göre yeniden tanzim etmişlerdir. Bu anlamda İslam’ın etkileyici ve değiştirici gücü Arap Yarımadası’ndan başlayarak tüm dünyada kendisini göstermiştir. İslam’ın getirdiği değerler sadece Müslüman olanları değil, aynı zamanda Müslüman olmayan toplulukları da etkilemiştir. Örneğin Hz. Peygamberin Medine’de kurduğu hukuk düzeni, farklı inançların bir arada yaşaması açısından birçok topluma örnek olmuştur. Alhamra Sarayı - İspanya İslam insanlığın sadece inanç, ibadet ve ahlak dünyasını değil, aynı zamanda dünyevi ilişkilerini, ticaretini, sanatını, mimarisini de etkilemiştir. Arap Yarımadası’nda kapalı bir yaşam tarzı süren Araplar, Müslüman olduktan sonra büyük fetihler yaparak dışarıya açılmışlardır. Bununla beraber ilim, sanat ve kültürde adlarından söz ettirmişlerdir. Bir gün bir sahabe, içi zeytinyağı dolu bir kandili getirip mescide asar. O zamana kadar Müslümanlar Medine’de böyle bir kandil henüz görmemişlerdi. Mescide gelen sahabelerin bir kısmı, bunun Şam’daki Hristiyanlardan alındığını öğrenince: - Müslümanların mescidine Hristiyanların yaptığı kandili mi asıyorsun? diyerek tepki gösterir. Az sonra 22 Âl-i İmrân suresi, 64. ayet. 23 Rûm suresi, 2-4. ayetler. 93 6. ÜNİTE Hz. Peygamber gelip kandili görünce: - Bunu kim getirdi, diye sorar. Oradakiler, getireni göstererek: - Şam’daki Hristiyanlardan alıp getirmiş, derler. Bunun üzerine sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) kandili getiren sahabeye tebessümle bakarak şöyle dua eder: -Sen bizim mescidimizi aydınlattın, Allah da senin kabrini aydınlatsın. Daha sonra da şöyle buyurur: -İnsanlığa faydalı olan şeyler, müminin yitik malı gibidir. Nerede ve kimde bulursa bulsun hemen sahip çıkarak onu Müslümanların istifadesine sunsun.24 Müslümanların diğer din mensupları ile iyi geçinmeleri, ticari ilişkilerde bulunmaları, arkadaşlık ve komşuluk yapmaları, başka kültürlere benzeme ve onları körü körüne taklit etme anlamına gelmez. Sevgili Peygamberimiz, ilim ve teknikte uygulanan metotlarda, günlük hayatta kullandığımız eşya ve araçlarda diğer inanç mensuplarına benzerliği yermemiştir. Çünkü bunlar ortak aklın ürünü ve insanlığın yararına olan şeylerdir. Örneğin Allah Resulü, sahabeden Selman-ı Farisi’nin kendi kültüründen getirdiği, savaş durumunda şehrin etrafına derin hendekler kazma önerisini olumlu karşıladı. Bu teknikle yapılan Hendek Savaşı’yla Medine müşriklere karşı korundu.25 Aynı şekilde Hz. Peygamber, başka orduların kullandığı bazı savaş araç ve gereçlerinin ihtiyaç hâlinde kullanılmasına da izin vermiştir. Örneğin Hayber’in fethinde Yemen’den getirilen bir mancınığı kullanmıştır.26 Hz. Peygamber, hükümdarlara tebliğ mektupları gönderdiği zamanlarda mühürsüz mektupların dikkate alınmadığını öğrenince bir mühür yaptırarak mektupları onunla mühürlerdi.27 Ayrıca Peygamberimiz, o dönemde geçerli olan yabancı devletlerin baskılı madeni paralarının kullanılmasında da bir sakınca görmedi. Sevgili Peygamberimiz, İranlıların bal, yağ ve buğday unundan yaptıkları bir tatlı çeşidini yaptırarak misafirlere ikram etmiştir. Bunun yanında sahabeden Sa’d’ı tedavi olması için Müslüman olmayan bir doktora göndermiştir. Bir savaşta burnu kopan sahabe için altın madeninden burun yapılmasına izin vermiştir.28 YORUMLAYALIM “İlim Çin’de bile olsa arayın…” Acluni, Keşfü’l-Hafa, C 1, s.139. Yukarıdaki hadisi Peygamberimizin kültürler arası iletişime açık olması açısından yorumlayınız. 24 25 26 27 28 İbn Hacer el-Askalani, İsabe, C 2, s. 18. İbrahim Sarıçam, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, s. 282. İbn Hişam, C 3, s. 483. Müslim, Libas, 56. İbrahim Canan, Peygamberimizin Hadislerinde Medeniyet Kültür ve Teknik, s. 141-152 94 BİRLİKTE YAŞAMA KÜLTÜRÜ ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM A. Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız. 1. Hz. Peygamberin farklı din mensuplarına yaklaşımını bir örnekle açıklayınız. 2. Birlikte yaşama kültürüne katkısı yönüyle Medine Sözleşmesi’ni değerlendiriniz? 3. Peygamberimiz, Hristiyan ve Yahudilerle ilişkilerinde hangi ilke ve ölçüleri gözetmiştir? Yazınız. 4. Kültürler arası etkileşimde Peygamberimiz Müslümanlara hangi tavsiyelerde bulunmuştur? Belirtiniz. B. Aşağıdaki çoktan seçmeli soruları cevaplayınız. 1. Aşağıdaki parçadan hareketle aşağıdakilerden hangisinin Hz. Peygamberin tebliğ metotlarından biri olduğu söylenemez? Sevgili Peygamberimiz yakınında bulunan kimselerden başlayarak ulaşabildiği herkese islam dinini en güzel bir şekilde tebliğ ediyordu. Bazen onlarla bire bir konuşuyor bazen davetler düzenleyip kendilerine topluca hitap ediyor bazen de yaşadıkları toprakları ziyaret ederek bu kutlu çağrıya kulak vermelerini istiyordu. A) Hz. Peygamber tebliğe önce yakınlarından başladı. B) Peygamberimiz bazen davetler düzenleyerek çevresine İslam’ı anlatıyordu. C) Allah Resulü hiçbir zaman gizli davete başvurmadı. D) Sevgili Peygamberimiz insanları bulundukları mekânda tebliğ amacıyla ziyaret ediyordu. E) Hz. Muhammed (s.a.v.) insanlarla bire bir görüşerek de davetini sürdürüyordu. 2. Aşağıdakilerden hangisi Habeşistan’a yapılan hicretin sebeplerinden biridir? A) Müslümanların Habeşistan’da güven içinde inançlarını yaşayabilmeleri B) Mekke müşriklerine savaş açmak amacıyla taraftar toplamak istemeleri C) Mekke’ye alternatif bir İslam merkezi oluşturmak istenmesi D) Müşriklerin Habeşistan’la ticaret ilişkilerini engellemek istemesi E) Köle Müslümanların orayı yurt edinmeleri 3. Hz. Peygambere Taif dönüşünde yardımcı olarak yiyecek ikramında bulunan ve Müslümanlığı kabul eden kişi aşağılardan hangisidir? A) Hz. Ali B) Ebu Lehep C) Hz. Ömer D) Halid bin Velid E) Addas 95 6. ÜNİTE 4. Aşağıdaki örnekte Hz. Peygamberin özellikle hangi temel insan hakkını gözettiği söylenebilir? Bir gün Necran bölgesinden Hristiyan inancına sahip bir heyet, Medine’ye geldi ve peygamber mescidine gidererek Peygamberimizle görüşmek istedi. O sırada Peygamberimiz ve ashabı, ikindi namazını kılmaktaydı. İbadet vakti geldiği için Necran heyeti de doğuya yönelerek kendilerince ibadet etmeye başladı. Bu durumdan rahatsız olan birkaç sahabe, onlara engel olmak istedi. Peygamberimiz buna hemen müdahale etti ve Hristiyan grubun rahatça ibadet yapmasını sağladı. A) Seyahat özgürlüğü B) Dini yaşama hakkı C) İfade özgürlüğü D) Görüşme hakkı E) Yaşama hakkı C. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri verilen kelimelerden uygun olanları ile doldurunuz. (Hudeybiye Antlaşması, evrensel, Mecusilik, ehl-i kitap, Medine Sözleşmesi) 1. Peygamberimizin yaşadığı dönemde Arap Yarımadası’ndaki başlıca dinler Yahudilik, Hristiyanlık, Putperestlik ve..................... idi. 2. “(Resulüm!) de ki: ‘Ey……………. Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz: Allah’tan başkasına ibadet etmeyelim, ona hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi rabler edinmeyelim...’” (Âl-i İmrân suresi, 64. ayet.) 3. Peygamberimizin barışa verdiği önemin göstergelerinden biri de onun Mekke’nin fethinden önce müşriklerle yaptığı………………………. dır. 4. Hz. Peygamberin gönderdiği İslam’a davet mektupları………………….nitelikteydi. Ç. Aşağıdaki bilgilerin doğrularını ‘‘D’’, yanlışlarını ‘‘Y ’’ ile işaretleyiniz. (...) Allah Resulü, kendisini taşlayan Taif halkına beddua etmedi.Tam tersine onların hidayete ermelerini istedi. (...) Allah Resulü müşriklerin artan baskılarından korunmak amacıyla Müslümanlardan bir grubun Şam bölgesine hicret etmesine izin verdi. (...) Peygamberimiz kendisine elçilik görevi verilmeden önce de bulunduğu toplumun ve komşu devletlerin farklı din, kültür ve yaşayışları hakkında bilgi sahibiydi. (...) Hz. Peygamber, sahabeden İranlı Amr bin As’ın kendi kültüründen getirdiği, savaş durumunda şehrin etrafına derin hendekler kazma önerisini olumlu olarak karşıladı ve savunma taktiğini uyguladı. 96 SÖZLÜK SÖZLÜK A aleyh: Bir şeyin veya bir kimsenin karşısında olma, leh karşıtı. ashab-ı kiram: Hz. Muhammed’in sohbetinde bulunmuş Müslümanlara verilen ad. azap: Büyük sıkıntı, eziyet. H hakem: Tarafların aralarındaki anlaşmazlığı çözmek için yetkili olarak seçtikleri ve üzerinde anlaştıkları kişi. haram: Din kurallarına aykırı olan, dinî bakımdan yasak olan. B Helal: Dinin kurallarına aykırı olmayan, dinî başbuğ: Eski Türklerde başkan, komutan. bakımdan yasaklanmamış olan. biat: Bir kimsenin egemenliğini tanıma. Söz verme hırs: Sonu gelmeyen istek, aşırı tutku. amacıyla el sıkma. Birinin hâkimiyetini kabul etme hile: Birini aldatmak, yanıltmak için yapılan düzen, ve emirlerine bağlılığını bildirme. dolap, oyun, ayak oyunu, alavere dalavere, desise, entrika. C hitap: Sözü birine veya birilerine yöneltme, cahiliye: Bilgisizlik. İslam gelmeden önceki dönem. seslenme. Hz. Muhammed’in peygamberliğinden önce, insanların yaşadıkları ve özünde, putlara tapma, soyI sopla övünme, hukuksuzluk, kibir ve zayıfları ezme Irkçılık: İnsanların toplumsal özelliklerini biyolojik, gibi olumsuzlukları barındıran sosyal ve kültürel ırksal özelliklerine indirgeyerek bir ırkın başka ortam. ırklara üstün olduğunu öne süren öğreti. Irz: Bir kimsenin, başkaları tarafından dokunulmaması D ve saygı gösterilmesi gereken değeri. diğerkâm: Özgeci, başkalarını da düşünebilme. dünyevileşme: Maneviyatı ihmal ederek dünya K işlerine göre yaşamak. kabile: Boy. kefen: Ölünün gömülmeden önce sarıldığı beyaz E bez. emanet: Birine geçici olarak bırakılan ve teslim kervan: Uzak yerlere yolcu ve ticaret eşyası alınan kişice korunması gereken eşya, kimse. taşıyan yük hayvanı katarı. Güven verme, karşılıklı güven üzerine yapılan kördüğüm: İpin çözülmeyecek derecede çok sıkı anlaşma. Korumak için güvenilen birine veya bir düğümlenmesi. yere bırakılan eşya. kösteklemek: Bir işi yürümez duruma getirmek, engellemek. F fetih: Bir şehri veya ülkeyi savaşla almak. L leh: Bir şeyden veya bir kimseden yana olma, aleyh G karşıtı. gazap: Öfke, kızgınlık, hiddet. leke: Kirliliği gösteren. 97 SÖZLÜK saplantı: Kişinin, etkisinden kendini kurtaramadığı menfaat: Çıkar. yersiz saçma düşünce, sabit fikir. merhamet: Bir kimsenin veya bir başka canlının semâvâtu zemîn: Gökler ve yer. karşılaştığı kötü durumdan dolayı duyulan üzüntü, seriyye: Düşman üzerine gönderilen küçük askerî acıma. birlik. meşk etmek: Alışmak veya öğrenmek için serpmek: Bir kaptan suyu hızlıca ileri doğru çalışmak. dökmek, suyu elle çiselemek. muhabbet: Sevgi. sıddık: Hiçbir zaman yalan söylemeyen ve yerine mutabakat: Uzlaşma. getiremeyeceği sözü vermeyen, sözünde duran, çok mutahhara: Temiz, temizlenmiş, kutsal. dürüst. mübarek: Kutsal. Bereketli, hayırlı, uğurlu, kutlu, suffa: Sofa, salon, Mescid-i Nebi’nin etrafına feyizli. Sevilen, beğenilen ve yüce kabul edilen yapılan küçük odalar. şeyler için kullanılan bir saygı sözü. sultan-u din: Dinin sultanı. mühür: Bir kimsenin, bir kuruluşun adının veya Ş unvanının kazılı bulunduğu, metal, lastik vb.nden şefkat: Sevecenlik. yapılmış araç, damga, kaşe. şirk: Allah’a inanmakla birlikte başka varlıkları da müşteri: Hizmet, mal vb. alan ve karşılığında ücret inanma. ödeyen kimse. T N tanzim: Sıraya koyma, sıralama. nezaket: Başkalarına karşı saygılı ve incelikle tebliğ: Bildirme, anlatma. davranma. terazi: Bir kolun iki ucuna asılı iki kefeden oluşan nimet: İyilik, lütuf. tartı, mizan. teskin: Acı, öfke, heyecan vb. duyguları yatıştırma, P dindirmeye çalışma. perçin: İki veya daha çok levhayı birbirine turab: Toprak. bağlamak için geçirilen çivinin, ezilerek baş tümsek: Küçük tepe. durumuna getirilen ucu. U R ukba: Ahiret, öbür âlem. rahmet: Birinin suçunu bağışlama, merhamet etme. ravza: Çimeni, ağacı bol olan yer, bahçe. revân: Giden, yürüyen. rızık: Yiyecek, içecek şey. M S Sabiilik: Kur’an-ı Kerim’de Yahudi ve Hristiyanlarla birlikte anılan bir din. 98 KAYNAKÇA KAYNAKÇA Acluni, Keşfü’l-Hafa, Beyrut, 1351/1932. Afzalur Rahman, Siret Ansiklopedisi, Cilt 1-6, İnkılap Yayınevi, İstanbul, 1996. Ahmet bin Hanbel, Müsned, Cilt 1-6, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1982. Ahmet Naim, Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1984. BERKİ Ali Himmet - KESKİOĞLU Osman, Hatemü’l Enbiya Hz. Muhammed ve Hayatı, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 13. Baskı, Ankara, 1991. Beyhaki, Şuabü’l-İman, Darü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1990. Buhari, Sahih-i Buhari, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1992. CANAN, İbrahim, Peygamberimizin Hadislerinde Medeniyet Kültür ve Teknik, Cihan Yayınları, İstanbul, 1984. Darimi, Sünen (çev.: Abdullah Aydınlı), Madve Yayınları, İstanbul, 1995. Ebu Davut, Sünen, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1992. ERSOY M. Âkif, Safahat, (hzl.: Nebil Fazıl Aslan), Huzur Yayınları, İstanbul, 2008. FAYDA, Mustafa, İslamiyet’in Güney Arabistan’a Yayılışı, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Basılmamış Doktora Tezi, 1982. GENÇ, Nurullah, Yağmur, Timar Yayınları, 6. Baskı, İstanbul, 1998. GÖLPINARLI, Abdülbaki, Mesnevi Şerhi, Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1985. Gümüş Kalemler, Ailemizle 52 Derste Ahlak, Ensar Neşriyat, 3. Baskı, İstanbul, 2013. Gümüş Kalemler, Ailemizle 52 Derste Peygamberimizin Hayatı, Ensar Neşriyat, 1. Baskı, İstanbul, 2012. Gümüş Kalemler, Hadisler Işığında Ailemizle 52 Ders, Ensar Neşriyat, 2. Baskı, İstanbul, 2013. Hâkim, en-Nisaburi, el-Müstedrek Matbaatü’l İslamiyye, Beyrut, Tarihsiz. HAYLAMAZ, Reşit, Gönül Tahtımızın Eşsiz Sultanı Efendimiz, Muştu Yayınları, İstanbul, 2009. Heysemi, Mecmuatü’z-Zevaid, Beyrut, 1967. İbn Hacer el-Askalani, el-İsabe Fi Temyizi’s-Sahabe, Daru’l- Kütübi’l-İlmiye, Beyrut, 1995. İbn Hişam, Siret, Cilt 1-4, Beyrut, 1971. İbn Mace, Sünen, (çev.: Haydar Hatipoğlu), Kahraman Yayınları, İstanbul, 1982. İbn Sa’d, Tabakat, Cilt 1-8, Beyrut, 1985. İmam Gazali, İhyau Ulumi’d-Din, Cilt 2, (çev.: Ahmet Serdaroğlu) Bedir Yayınevi, İstanbul,1973. İmam Malik, Muvatta, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1992. KANDEMİR, M. Yaşar, “Allah’ın Resulüne Sığınırım” Altınoluk Dergisi, Subat, 1994. KARA, Abdullah-KARA Hilal, Aile Reisi Olarak Peygamber Efendimiz, Semerkand Yayınları, İstanbul, 2009. Kastalani, Mevahibu’l-Ledünniyye, (çev.: Şair Abdülbaki) Cemal Efendi Matbaası, C, I-II, İstanbul, 1316. KESKİOĞLU Osman, Siyer-i Nebi, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 27. Baskı, 2012. Kettani, M. Abdulhay, Hz. Peygamberin Yönetimi, (çev.: Dr. Ahmet Özel), İstanbul, 1990. KISAKÜREK, Necip Fazıl, Esselam, Büyük Doğu Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 1983. 99 KAYNAKÇA Komisyon, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, Çağ Yayınları, İstanbul, 1989. Komisyon, Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2001. Komisyon, Türkiye Diyanet Vakfı, İslam Ansiklopedisi, Diyanet Vakfı Yayınları, Cilt 1-38, Ankara,1982/2011. KÖKSAL, Mustafa Asım, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık, İstanbul, 1999. M. Yusuf Kandehlevi, Hayatü’s-Sahabe, İslami Neşriyat, (çev.: Ahmet Meylani), Konya, Tarihsiz. M. Zekeriya Kandehlevi, Fezail’i A’mal, Risale Yayınları, (çev.: Yusuf Karaca), İstanbul, 2000. MİRAS, Kamil, Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1990. Muhammed bin Ömer Vakidi, Kitabü’l-Meğazi (Neşreden: Marsden Jones), Cilt 1-3, Beyrut, 1996. Muhammed Hamidullah, Hz. Peygamberin Altı Orijinal Diplomatik Mektubu, (çev.:Mehmet Yazgan), Beyan Yayınları, İstanbul, 1990. Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, (çev.: Salih Tuğ), İrfan Yayıncılık, İstanbul, 1990. Muhyiddin Nevevi, Riyazu’s-Salihin, (çev.: Y. Kandemir, İ. L. Çakan, R. Küçük), Erkam Yayınları, İstanbul, 1997. Müslim, Sahih-i Müslim (Çev.: Mehmet Sofuoğlu), Çağrı Yayınları, İstanbul, 1992. Nesai, Sünen, (çev.: Komisyon), Kalem Yayınları, İstanbul, 1981. SARIÇAM, İbrahim, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2004. SIRMA, İhsan Süreyya, Hz. Peygamber Döneminde Yahudi Meselesi, Beyan Yayınları, İstanbul, 1984. Suyuti, Camiu’s-Sağir, Mısır, 1938. Taberi, Tarih-i Taberi, (çev.: M. Faruk Gürtunca), Sağlam Yayınevi, İstanbul. Tirmizi, Sünen, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1992. YÜCEL, İrfan, Peygamberimizin Hayatı, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1999. İnternet Kaynakları http://www.ozcay.com (Hattat Osman ÖZÇAY-Mehmet ÖZÇAY) http://www.hayrettinkaraman.net. (Erişim: 8.11.2013) http://www.tdk.gov.tr http://www.diyanet.gov.tr 100