Sakarya Üniversitesi İKTİSADİ DÜŞÜNCE TARİHİ YEDİNCİ HAFTA KEYNESYEN İKTİSAT Doç. Dr. Ömer Karaoğlu 2013 2 Sakarya Üniversitesi Yedinci Hafta Keynesyen İktisat Hedefler Bu bölümü çalıştıktan sonra. Keynes ve Keynesyen iktisadi düşüncenin doğmasını hazırlayan şartları öğrenecek Keynesyen iktisadın temel yaklaşımlarını ve ekonomiye katkılarını göreceksiniz. Temel Kavramlar efektif talep marjinal tüketim eğilimi çarpan tam istihdam kamu harcamaları likidite tercihi-likidite tuzağı Sakarya Üniversitesi İçindekiler Hedefler ................................................................................................................. 2 Temel Kavramlar................................................................................................... 2 İçindekiler .............................................................................................................. 3 GİRİŞ:KEYNESYEN DÜŞÜNCENİN DOĞUŞU ............................................... 4 1.KLASİK DÜŞÜNCE ELEŞTİRİSİ ...................................................................... 6 2.KEYNESYEN EKONOMİ YAKLAŞIMI .............................................................. 7 3..KEYNESYEN İSTİHDAM TEORİSİ VE EKONOMİDE DENGEİ .................... 8 4.KEYNESYEN PARA TEORİSİ .......................................................................... 10 3..SONUÇ: KEYNESYEN POLİTİKA VE KATKILARI ...................................... 10 Ne Öğrendik? Özetleyecek Olursak… ................................................................ 12 Değerlendirme Soruları ........................................................................................ 13 Yararlanılan Kaynaklar ....................................................................................... 14 Sakarya Üniversitesi GİRİŞ: KEYNESYEN DÜŞÜNCENİN DOĞUŞU John Maynard Keynes, 1883 yılında doğmuş olan ve yetişme çağlarında matematikten tarih ve sosyolojiye bir çok alanda ilgili ve yetenekli İngiliz iktisatçısıdır. 1902’de Cambridge King Kolej’in Matematik bölümünden mezun olur. Sonrasında memuriyete atanırsa da bürokrasiden ayrılıp King College’de hocalığı tercih eder. 1911’de Economic Journal’da yöneticilik,1913’’de Hindistan’ın para problemleriyle ilişkili olarak Krallık Komisyonu üyeliği görevine gelir. 1915 yılında Hazine’ye görevlendirilir.. Bu arada Cambridge’de dersler verir ve II. Dünya savaşı sonrası diplomatik görüşmelerde İngiliz heyetinin başında görev yapar. Nihayet 1946’da ölür. 1936’da yayınlanan The General Theory of Employment Interest and Money (İstihdam, Faiz ve Paranın Genel Teorisi) adlı eseri-ki kısa adıyla “Genel Teori” olarak bilinmektedir- ünlü eseridir. Dönem, Marks sonrası, sanayi devriminin ekonomik ve toplumsal sonuçlarının açıkça ortaya çıktığı yıllardır. Sanayileşmeyle birlikte Avrupa ve ABD’nin dünya pazarları ve hammadde kaynaklarına yönelik rekabeti, bu devrede hız kazanmıştır. Bilindiği üzere klasik-liberal iktisat felsefesine yönelik eleştiri ve itirazlar artarak devam ediyor ancak bireysel özgürlüklere dayalı klasik okul taraftarları ekonomiye devlet müdahelesini reddediyordu. Ekonominin arz yönüne dayalı kitle üretimi, mal ve faktör piyasalarında kendiliğinden (otomatik) denge düşüncesi genel bir kabul görmeye devam ediyordu. Nüfus artışıyla beraber ücretler düşüyor ancak düşen ücretler klasik anlayışa uygun olarak nüfusu azaltmıyordu Yani işgücü miktarının geçimlik ücret düzeyine göre kendisini otomatik olarak ayarlayacağı fikri işlemiyordu. I. Dünya savaşı yıllarında üretim-tüketim dengesizlikleri, aşırı üretim krizleri arzın sektörel dağılımındaki dengesizlikler, gündemin acil sorunları olarak boy gösteriyordu. Savaşın devam ettiği yıllarda ekonomiye zaman zaman müdaheleler olsa da, yöneticiler tekrar eski sisteme dönme çabaları içindeydi. Nihayet 1929’da Amerika’dan başlayarak Avrupa’ya yayılan hem fazla üretimden hem de kredi ve borsa spekülasyonlarından kaynaklanan bir kriz açıkça ortaya çıktı. Giriş: İktisadi Düşünce Tarihi, İlk Çağlar. Antik Yunan 5 Amerika, en büyük kredi sağlayıcı olduğu bu ortamda, savaştan sonra İngiltere ve Almanya’dan istediği tazminatları altın olarak talep etmişti.Ancak altın stoklarındaki yetersizlik ve bu stokların büyük ölçüde yine ABD’nin elinde olması sorundu. Borçlu devletlerin, borçlarını mal ve hizmet olarak ödeme girişimleri, ABD’nin iç piyasasını olumsuz etkiledi. Gümrük koyma denemeleri ise ABD’de dış ticareti azalttı. Sonuç olarak ABD, verdiği hesapsız ve ölçüsüz kredileri geri alamadı. Bu sistemin işleyişinde a- Bankaların kötü yapılanmaları ve şirketlerin mali tablolarının güvenilirliğini sağlayan yasaların yokluğu bir diğer sebepti. Bu düzen içinde bir kredi enflasyonu yaşanmıştı. b- ABD’de altın standardına bağlı kalınması ve sıkı para politikası, devlet harcamalarının kısılması, vergilerin artırılması, işsizliğe ve satın alma gücünün azalmasına ve fiyatların düşmesine yol açmıştı. Mevcut liberal kapitalist sistem içindeki çözüm arayışları ve uygulamalarının başarısızlığına rağmen beklentinin aksine eski sistemde direnç gösterildi. Aşırı üretim yani talep yetersizliği temel problem olarak ortadaydı. Sonuç işsizlik, iflaslar, yoksulluk, azalan üretim, düşen milli gelirler oldu. Borsa dibe vurmuştu . Dönem içinde ABD’de üretimin %45 oranında, milli gelirin ise % 50 oranında düştüğü kaydedilmektedir. Keynes’in 1936 yılında yayınlanan Genel Teori adlı eserinden sonra klasik iktisadın liberal görüşü karşısında devletin müdahelesi ile kapitalist sistemi sürdürmeyi amaçlayan ikinci bir yaklaşım ortaya konmaktaydı. Bu eserle klasiklerin ekonominin sürekli olarak tam istihdamda dengeye geleceği düşüncesi yerine ekonominin yaygın ve geçerli durumunun eksik istihdamda dengede olması görüşü öne sürülmüştü. Keynes, tam istihdamın sürekli değil geçici bir durum olduğu görüşündedir. Yani daha sık rastlanan durum, ekonominin eksik istihdamda olacağı durumdur. 6 Sakarya Üniversitesi 1.KLASİK TEORİ ELEŞTİRİSİ Keynes klasik liberal iktisat teorisini para, faiz, ücretler, istihdam ve tasarruf-yatırım gibi konulara yaklaşımları bakımından eleştirir. Bir kere Keynes’e göre klasiklerin tam istihdamda denge gerçekleşeceği görüşü doğru değildir. Normal ve yaygın olanın eksik istihdam dengesi durumu olduğunu savunur. Tam istihdam ise geçici bir durumdur. Klasikler fiyatlar ve ücretlerin esnekliğinin tam istihdamı sağlamak üzere işlev göreceğine inanmaktaydı. Keynes’e göre klasikler, nominal ve reel ücretler arasındaki farkı tam olarak kavrayamamışlardı. Nominal ücretler düşmezdi, çünkü ücretler aşağı düşme konusunda rijitti ve artış yönünde esnekti. İşçilerin örgütlenme ve dirençlerinden dolayı ücretler rekabetle düşmezdi. Dolayısıyla ücretler düşerek istihdam artmazdı. Mal ve hizmetler piyasasında üretim (arz) fazlası nedeniyle işçi çıkarmalar ve işsizlik nedeniyle, klasiklerin beklediği gibi ücretlerde azalma söz konusu olmayacaktır. Nominal ücretler düşmeyince reel ücretler de düşmez. Bu durum tam rekabet şartları olmaması nedeniyledir. Klasiklere göre ekonomide işçiler isteyerek (iradi) işsiz kalırken Keynes’te istek dışı (gayrı iradi) işsizlik yani eksik istihdam söz konusu olacaktır. Diğer bir eleştirisi tasarruf yatırım eşitliği görüşüne dairdi. Klasiklerde gördüğümüz tasarrufların her zaman tümüyle yatırıma dönüşeceği görüşüne katılmaz. Klasiklere göre ekonomide tasarruf ve yatırımlar faiz oranını belirler. Faiz oranındaki değişmeler de yatırım ve tasarrufları otomatik bir dengeye getirir. Bundan dolayı bir talep yetersizliği olmaz. Burada klasiklerin varsayımı bireylerin yalnızca işlem amacıyla para talep ettiğini kabul ediyordu. Bundan dolayı faiz tüketimden vazgeçmenin bedeli idi. Tasarruflar fazlaysa faiz haddi düşer, bu da yatırımları artırır. Halbuki Keynes tasarruflar için geliri bilmek gerektiğini gelir için de yatırımları bilmek gerektiğini belirtmekte ve dolayısıyla faizin tasarruf ve yatırımı eşitleyeceği görüşünü reddetmekteydi. Yatırım, tasarruf ve gelir biribirine bağlıydı ve yine Keynes yapılmak Giriş: İktisadi Düşünce Tarihi, İlk Çağlar. Antik Yunan 7 istenen tasarruf ve yatırımlarla yapılanlar arasında ayrımına gitti. Bu eşitlik (I=S) istenen tasarrufla yapılan tasarrufun aynı olduğu noktada denge demektir. Tasarrufu yatırıma eşitleyen milli gelir düzeyi denge durumu anlamına gelmektedir. Mesele bu düzeyi (eksik istihdamda sağlanan dengeyi)daha yukarıya taşıyabilmekle ilgilidir.. 2.KEYNESYEN EKONOMİ YAKLAŞIMI Keynes, geleneksel teorinin ücret ve faiz oranındaki indirimlerin ve genelde para politikalarının etkin olacağı görüşüne karşı çıkarak bu önlemlerin tam istihdam dengesini sağlamakta yetersiz olacağını ileri sürdü. Ayrıca Keynes’e göre para sadece işlem amacıyla değil ihtiyat ve spekülasyon amaçlarıyla da talep edilmektedir..Faiz oranları ise tasarruf ve yatırımlarla değil para arz ve talebiyle ilişkilidir. Faiz tüketimden vazgeçmenin değil likiditeden vazgeçmenin bedelidir. Keynes konuyu tahvil piyasasındaki işleyişi anlatarak açıklar. Tahvil fiyatlarında ki yükselişi geçici gören bireyler bir düşüş bekliyorsa tahvil almayı geciktirirler ve para tutarlar (spekülasyon amacı). Tutumluluk eğiliminin arttığı veya yatırım imkanlarının azaldığı dönemlerde bireyler, bu şekilde tahvil fiyatlarında düşmeyi ve faiz oranlarında yükselişi önler. Para miktarı veri iken spekülatif para talebi, faiz oranlarının değişmesinin ve tasarruf-yatırım değişmelerinin etkisini azaltıp giderebilir. Yani klasiklerin iddia ettiği şekilde ücret ya da faiz esnekliğine dayalı tam istihdam dengesi işlemez. Keynes Say kanununda ifade edilen “her arzın kendi talebini yaratacağı” görüşüne karşı talebin arzı yarattığı görüşündedir. Yani toplam arz, talebin bir fonksiyonudur. Tüketiciler gelirlerinin tamamını tüketmelidir ki Say yasası işleyebilsin. Oysa tüketiciler tasarrufları nedeniyle tam tüketim için bir talep yaratmazlar. Tasarrufların tamamı yatırımlara gitmez. Bu nedenle devlet tarafından talebi artıracak politikalar izlenmelidir. Bu durumu efektif talepteki yetersizlik olarak değerlendirir ve çözümünü bu noktada teklif eder. 8 Sakarya Üniversitesi Keynes’in çözümü şu şekildedir: devlet harcamaları artırmak yoluyla istihdam düzeyini yükseltmeli ve otonom yatırımları artırmak yoluyla efektif talebi yükseltmeli ki milli gelir ve istihdam düzeyi artabilsin. Bu arada yapılan harcamalardan daha yüksek bir milli gelir artışı gerçekleşecektir. Keynes bunu da “çarpan” mekanizması ile açıklar. Yani Keynes’e göre tüketim ve yatırım talebi efektif talebi, bu da üretim düzeyini ve istihdam düzeyini belirleyecektir. 3.KEYNESYEN İSTİHDAM TEORİSİ VE EKONOMİDE DENGE Keynes’e göre kısa dönemde istihdamı, üretim seviyesi belirleyecektir. Üretim ise satın alma gücüyle desteklenmiş efektif talebe bağlıdır. Yani denge noktası toplam arzın toplam talebe eşit olduğu düzeydir. Eşitlik aşağıdaki gibidir: Y= C+I (Toplam arz Y:gelir ile belirtilmiştir. Toplam talep ise C ve I : tüketim ve yatırım harcamalarıyla ifade edilmiştir) Bu düzey aynı zamanda yapılmak istenen tasarruflar ve yatırımların yapılan tasarruf ve yatırımlara eşit olduğu denge düzeyidir. I=S Burada devletin yapacağı tüketim ve yatırımları artırmak yoluyla istihdamı artırmaktır. Keynes, uzun dönemde bu dengenin devlet müdahelesi olmadan da sağlanacağına inanırsa da “uzun dönemde hepimiz ölmüş olacağız” cevabıyla bunun acilen çözülmeyi bekleyen bir durum olduğunu vurgular. Klasiklerin uzun dönemde dengenin kendiliğinden sağlanacağı şeklindeki iyimser beklentisine ironik bir ifadeyle cevap verir. Keynes ‘in gelir ve istihdam teorisini açıklarken önce efektif talep ilkesi ve tüketim fonksiyonuna bakmak gerekir. Giriş: İktisadi Düşünce Tarihi, İlk Çağlar. Antik Yunan 9 Konuyu efektif talep ilkesi, tüketim fonksiyonu (marjinal tüketim eğilimi-çarpanın işleyişi) mekanizması ve likidite tercihi fonksiyonu ile faiz oranı ilişkisi üzerinden açıklar. Efektif talebi tüketim ve yatırım harcamaları toplamı olarak kabul eder.(Klasiklerde MxP- ile ifade ediliyordu). Keynes ise toplumda talebin iki mal grubunu ayrı ayrı gösterir; tüketim malları talebini reel gelire, yatırım malları talebini ise karlılığa bağlar. Ona göre toplumun üretimi, yatırım hacmine bağlıdır. Tüketim ve yatırımın belirleyicileri biribiriyle ilişkili olmayıp toplam talep (MxP: satış geliri) her zaman tam istihdam düzeyindeki arz fiyatını karşılayacak düzeyde oluşmaz. Yani toplam talebe gelir-harcama açısından yaklaşır ve toplam talep, tam istihdam düzeyi üretim maliyetini karşılamaz der. Tüketimin ise reel gelirin istikrarlı bir fonksiyonu olduğunu söyler. Tüketimin gelir arttıkça artacağını ancak gelirdeki artış kadar artmayacağını marjinal tüketim eğilimi kavramıyla açıklar. Yatırımlardaki artışın ise kendinden daha büyük bir gelir artışına yol açacağını belirtir. Çarpan etkisi olarak açıkladığı bu mekanizma şöyle işler: yatırımdaki artış, yatırım malları sanayiindeki geliri, bu da tüketim harcamalarını, bu da üretim girdileri talebini ve gelirlerini artırır. Keynes özetle ekonominin daha düşük düzeylerde (eksik istihdamda) dengeye gelebileceğini gösteriyordu. Bir denge düzeyinde daha fazla tasarruf yapma istenirse, bunun milli geliri azaltıcı etki yapacağını, daha az tasarruf isteğinin ise milli geliri artıracağını belirtiyordu. Daha yüksek bir denge düzeyi (daha yüksek bir milli gelir düzeyi) amaçlanıyorsa bu devletin harcamalara yapacağı bir ilave ile mümkün olabilirdi. Bu noktada Keynes işsizlik meselesini önceleyerek bunun giderilmesine odaklanır. 10 Sakarya Üniversitesi 4.KEYNESYEN PARA TEORİSİ Klasik okula göre para sadece işlem amacıyla talep edilir, ekonomi tam istihdamdadır varsayımları ile; M.V=P.T eşitliği söz konusudur.. Burada M: para miktarı, V: paranın dolanım hızı (1 yılda kaç kez el değiştirdiği), P: fiyatlar genel seviyesi ve T: işlem miktarıdır. Her para arzı artışının enflasyona neden olacağını söyleyen bu yaklaşıma Keynes eleştiri getirir. Çünkü ona göre her para talebi işlem amacı taşımaz. İhtiyat ve spekülasyon amacıyla da para talep edilir. Faiz likiditeden vazgeçmenin bir bedeli (maliyeti) dir. İşlem ve ihtiyat amaçlı para talebi milli gelirin, spekülasyon amaçlı para talebi ise faizin bir fonksiyonudur. Para arzını artırarak faiz oranlarını düşürmek ve böylece yatırımları karlı hale getirmek mümkündür. Para arzını kullanarak tam istihdama doğru yönelmek mümkündür. Ancak bu faiz düşmeleri sonsuza kadar sürmez. İnsanların faizler hakkında düşebilecek en son noktaya düştüğü inancına sahip oldukları bir nokta vardır ki bu noktadan sonra faizler daha aşağı düşmez. Buna likidite tuzağı denir. Spekülatif kazanç ummadıkları bu noktada ekonomi hala eksik istihdamda ise para politikası işe yaramaz. İşte bu noktada devlet harekete geçerek maliye politikası araçlarını kullanmalıdır. Devlet istihdamı artırmaya yönelik olarak harcamaları artırmalı, gerekirse işsizleri toplayıp çukur kazdırıp kapattırmalı ve ücret ödemelidir. SONUÇ: KEYNESYEN POLİTİKA VE KATKILARI Keynes, müdaheleci bir yaklaşımla kapitalist sistemin krizden çıkmasını sağlamıştı. Liberal iktisatçıların eleştirilerine rağmen devletin iktisadi hayata katılmasını öneren Keynesyen yaklaşım, iktisadi düşünce ve politikalarda kamu maliyesi ve maliye politikalarının etkinliğini getirdi. Giriş: İktisadi Düşünce Tarihi, İlk Çağlar. Antik Yunan 11 Ekonomiye klasiklerin mikro yaklaşımı yerine daha önce gelişmeye başlayan makro yaklaşımı belirgin hale getiren Keynes, milli gelir toplam harcamalar (toplam tüketim ve yatırım harcamaları) boyutlarıyla katkıda bulundu. Keynes, işsizlik ve enflasyon tercihinde işsizliğe vurgu yaptı. Enflasyon yerine dönemin koşulları altında yaygın bir sorun olarak işsizliği gidermeye yönelik açıklamaları ile öne çıktı. Daha sonra bu yaklaşımları eleştiriye uğrayacak ve 1970’li yıllarda petrol krizinin yol açacağı stagflasyon (işsizlik ve enflasyonun birlikte görülmesi) Keynesyen yaklaşımın işlerliğinin sorgulanmasına yol açacaktır. Enflasyon ve durgunluğun bir arada görüldüğü yeni krizde Keynesyen politikalar işlemeyecektir. Bu yeni devrede tekrar liberal öğretiye dönüş süreci başlayacak, farklı yorumlarla yeni liberal yaklaşımlar ortaya konacaktır. Sonuç olarak 1929 kriziyle yaygınlaşan sorunların aşılmasında Keynesyen politikalar işlev görmüş ve uzun yıllar uygulama alanı bularak itibarını korumuştur. İktisadi analize ise özellikle para talebinin farklı sebeplere dayanabileceği, piyasada aksak rekabetin gerçek hayatta yaygın olduğu düşüncesi yanında maliye politikasının işlevi, maliyebütçe yaklaşımı, ımilli gelir, tasarruf-yatırım-gelir-harcama bakımından makro bakışı kazandırması önemli katkıları olmuştur. 12 Sakarya Üniversitesi Ne Öğrendik? Özetleyecek Olursak… 1. Keynes ve Keynesyen İktisadi düşünce klasik okulun kendiliğinden tam istihdam dengesi öngörüsüne bir eleştiri olarak 1929 büyük dünya krizi yıllarında ortaya çıkmıştırt. 2. Keynesyen yaklaşım ekonomide eksik istihdam dengesinin daha yaygın ve tam istihdamın ise geçici olduğu görüşündedir. 3. Yaygın durgunluk, işsizlik ve düşen fiyatlarla beraber aşırı üretim krizini aşmak için devletin efektif talebi uyarmak üzere harcamalar yapması gerektiğini ileri sürmüştür. Toplam talebin toplam arz karşısında yetersizliğini krizin sebebi olarak görmüştür. 4. Para talebinin klasiklerin ileri sürdüğü gibi sadece işlem amacına dayanmadığını ihtiyat ve spekülasyon amacıyla da para talep edildiğini göstermiştir. 5. Ekonomiye klasiklerin mikro yaklaşımlarını aşan biçimde makro bakış getirmiş ve milli gelir, tasarruf ve yatırımlar ilişkisini ele almıştır. 6. Nihayet 1970’li yıllarda petrol kriziyle ortaya çıkan ve enflasyonla işsizliğin bir arada görüldüğü (stagflasyon) döneminde işlerlik gösterememiş, eleştiriye uğramıştır. Giriş: İktisadi Düşünce Tarihi, İlk Çağlar. Antik Yunan Değerlendirme Soruları 1. Keynesyen iktisadi düşünce hangi koşullarda ve hangi gerekçelerle ortaya çıkmıştır? 2. Klasik ve Keynesyen istihdam teorisini karşılaştırınız.. 3. Keynesyen para talebi teorisi ile klasik para teorisini karşılaştırınız. 4. Keynes’in önerdiği politikalar ne zaman ve neden eleştiriye uğramıştır? 13 14 Sakarya Üniversitesi Yararlanılan Kaynaklar Abdullah M. Küçükkalay, İktisadi Düşünce Tarihi, Beta yayınları, İstanbul 2011 Vural Fuat Savaş-İktisadın Tarihi, Liberal Düşünce Topluluğu, İstanbul 1997 Ali Özgüven, İktisadi Düşünceler-Doktrinler ve Teoriler, Filiz kitabevi, İstanbul