Dokular

advertisement
Dokular
Öğrt. Gör. Ümmühan Demir
Dokular
• Doku: Belirli işlevleri yerine getirmek amacıyla,
farklılaşarak biraraya gelen çok sayıda hücrelerin
ara maddeleriyle birlikte oluşturduğu yapıya
“doku” adı verilir.
• Vücudumuzu oluşturan dokular, dört ana grupta
incelenir. Bunlar,
• Epitel dokusu,
• Bağ ve destek dokuları (bağ, kıkırdak, kemik, kan)
• Kas dokusu
• Sinir dokusu
• Epitel Dokusu: Vücudun tüm dış yüzeyini ve iç organların dış
yüzeyini kaplayan doku çeşididir. Bu nedenle, epitel dokusunu
oluşturan hücrelerin üst yüzeyleri mutlaka bir boşluğa bakmaktadır.
 Örtü epiteli: Vücut boşluklarını ve vücudun dış yüzeyini örterek
vücudu dış etkilerden korur. Örtü epitelinin altında bağ doku vardır.
Bağ doku ile örtü epiteli tabanı arasında bazal membran (taban zar)
adı verilen yapı yer alır. Örtü epitelinde damar yapı yoktur. Bağ
dokudaki kılcal (kapiller) damarlardan, bazal membran aracılığıyla
madde alışverişi yapar.
 Tek Katlı Epitel: Bazal membranda tek sıra halinde dizilmiş, değişik
şekillerdeki epitellerdir.
1. Tek Katlı Yassı Epitel: Damarların iç yüzeyinde, karın ve göğüs
boşluğunun iç yüzeyinde, kalpte, akciğerlerdeki hava keseciklerinde (
alveol ) bulunur.
2. Tek Katlı Kübik Epitel: Yapıları geniş ve yüksektir. Salgı bezlerinin
yapısında troid bezinde böbrek tübülünde bulunur.
3. Tek Katlı Prizmatik Epitel: Mide, bağırsak ve uterusta görülür.
 Çok Katlı Epitel: Bazal membran üzerinde çok katlı dizilen epiteldir.
1. Çok Katlı Yassı Epitel: Ağız boĢluğu, yutak, yemek borusu, lenf damarlarının
yapısında bulunur.
2. Çok Katlı Kübik Epitel: Sadece ter bezlerinin açılma kanallarının duvarında
bulunur.
3. Çok Katlı Değişken Epitel: Organın işlevine göre şekil değiştirir. İdrar kesesinde
(mesane) görülür. Çok katlı değişken epitelyum, mesane idrarla doluyken basık
şekildedir. Boşken kendi yapı ve şeklini alır.
4. Çok Katlı Prizmatik Epitel: Büyük bezlerin yapısında bulunur. Tükürük bezi,
gözyaşı bezi gibi.
5. Yalancı Çok Katlı Epitel: Bazal membranda tek sıra halinde dizilmelerine rağmen
aynı hizada olmadıklarından çok katlı görüntü oluştururlar. Gırtlak (larinx), soluk
borusu (trakea) gibi solunum yollarında bulunur.
 Salgı epiteli: Salgı yapan hücrelerin oluşturduğu bölümlerin biçimlerine göre
“tübüler” ve “alveoler” olarak, salgı yapan hücre bölümlerinin dallanmasına
göre ise “basit” ve “dallı” olarak sınıflandırılır.
 Myoepitel: Bazı bezlerin yapılarında bulunur. Myoepitel hücrelerinin
sitoplazmalarında ince miyofibriller (kas lifleri ) vardır. Miyofibriller kasılır ve
bezi sıkıştırır. Salgının boşaltıcı kanallara geçmesini sağlar.
 Nöroepitel: Nöroepitel hücreleri, duyu epitel hücreleridir. Duyu organlarının
yapısında bulunur ve duyuların alınmasında görev alır.
• Epitel dokunun işlevleri:
 Vücudun ve organların iç ve dış yüzeylerini sararak dış etkilerden
korur.
 Endokrin ve ekzokrin salgı bezlerinin yapısını oluşturarak salgı yapar.
 Sindirim ve boşaltım organlarında bulunan epitel doku, maddelerin
emilimini sağlar.
 Bazı epitel dokularda bulunan duyu hücreleri aracılığıyla duyu alma,
kasılma işlevini yapar.
• Bağ ve Destek Dokusu: Vücudumuzdaki tüm organ ve
dokuların aralarını dolduran dokuya “bağ dokusu”;onları
şekillendiren ve desteklik sağlayan kemik, kıkırdak ve kan gibi
dokulara ise “destek dokusu” adı verilir.
• Bağ dokusu: Diğer doku ve organları birarada tutan, besin
sağlayıp, artıklarını uzaklaştıran, yenilenme ve tamirini
sağlayan, savunmalarını üstlenen doku çeşididir. Bu doku,
şekilsiz temel bir ara madde; (kollajen, elastik ve ağsı gibi)
ipliksi yapılar ve (fibroblast, mastosit, liposit, histiyosit gibi)
hücrelerden oluşan bir dokudur. Mukoz bağ dokusu, gevşek
bağ dokusu, sıkı bağ dokusu ve yağ dokusu gibi
isimlendirilirler.
Bağ doku hücreleri:
 Fibrositler: Bağ doku hücreleri arasındaki temel maddeyi
üretir ve bağ doku harabiyetinde onarım görevini yapar. Bu
esnada aktif hale geçer ve fibroblast adını alır.
 Yağ Hücreleri: Kan ile gelen yağ asitlerini trigliserid, kolestrol
gibi nötral yağlara dönüştürüp depo eder. Yağlar gerektiğinde
enerjide kullanır. Bazı organların altlarında veya etrafında
bulunan yağ doku organların mekanik etkilerden zarar
görmesini engeller ve korur.
 Histiyositler: Kan damarlarının etrafında bulunur.
Histiyositlerin hareketli hücre haline, makrofaj denir. Makrofaj
hücrelerinin fagositoz özelliği vardır ve bağışıklıkta görev
alırlar.
 Mast Hücreleri: Damar geçirgenliğini artıran histamin ve
seratonin gibi kimyasal maddeleri sentezleyerek dokuya verir.
Kanın pıhtılaşmasını engelleyen heparin maddesini
sentezleyerek kan ve doku arası sıvıya salgılar. Mast hücreleri
doku parçalanması sırasında ortaya çıkan madde ve
molekülleri enzimleriyle yok eder.
 Plazma Hücreleri (Plazmositler): Lenfoid dokudaki organlarda
ve kan damarlarının çevresinde çok bulunur. Antikor üreterek
bağışılkta rol oynarlar.
 Retikulum Hücreleri: Lenfoid dokuların temel hücreleridir.
Lenf hücrelerini yapar. Antikor yapımında da rol oynar.
Retikulum hücrelerinin bazılarının fagositoz yapma özellikleri
vardır.
 Pigment Hücreleri: Deri, bağ dokusunda, piamaterde (tüm
beyin ve omuriliğin etrafını saran ince zar ) ve gözün orta
tabakasında, retinada bulunur.
Bağ Dokuyu Oluşturan Lifler: Bağ doku hücreleri arasında,
bağ doku sıvısında bulunan lifler, dokuları sağlamlaştırır.
Lifler, fibrositlerin sentezlendiği, proteinlerden yapılmış
ince uzun silindirik yapılardır. Üç çeşit lif vardır.
 Kollajen Lifler: Sıkı bağ dokusunda bulunur. Fibrillerden
yapılmışlardır. Yapılarında kollajen proteini bulunur.
Kemik doku, kıkırdak doku ve deride bulunur.
Bulundukları dokuları sağlamlaştırır. Kopmadan eğilme
bükülme özellikleri olmasına karşın basınç ve
çekmelere karşı esneme özellikleri yoktur.
 Elastik Lifler: Bulundukları dokularda gevşek ağ
oluşturup dokuya esneklik sağlar. Yapılarında elastin
proteini vardır. Atardamar duvarında, deride, kulak
kepçesinde omurlar arası disklerde bulunur.
 Retiküler Lifler: Gevşek bağ dokusunda ve bağ dokunun
organlarla komşuluk yaptığı yerlerde bulunur. Esnek
değildir. Kılcal damarlar, kas lifleri, sinir lifleri, alveoller
arasında, solunum yollarında ve kemik iliğinde bulunur.
Bağ Doku Tipleri
 Gevşek Bağ Doku: Esnek bağ dokusudur. Kan ve lenf damarlarını
sinirleri çevreler. Deri, mukoza altı, periton, plevra perikard
gevşek bağ doku içerir.
 Mezenkim Bağ Doku: Embriyonal dönemde oluşan dokudur.
 Mukoz Bağ Doku: Bağ dokunun geliştiği dönemde ortaya çıkar.
Bebeklerin göbek kordonunda bulunur.
 Sıkı Bağ Doku: Kollajen lifler bir araya gelerek sıkı bağ dokuyu
oluşturur. Yapısında temel madde, fibroblastlar vardır. Sıkı bağ
doku kas kirişleri, bağlar, derinin derma tabakası, ağız mukozası,
böbrek, dalak ve lenf düğümü gibi organlarda bulunur.
 Retiküler Bağ Doku: Retiküler hücrelerinden retikulum lif
ağlarından ve lif ağları arasında bulunan serbest hücrelerden
oluşmuştur. Lenf düğümleri, bademcik, dalak gibi lenfoid
dokudaki organlarda ve alyuvar, akyuvar, trombosit gibi kan
hücrelerinin yapım yeri kemik iliğinde bulunur.
• Yağ Doku (Adipoz Doku): Yağ hücrelerinin bir araya
gelmesinden oluşmuştur. Yağ hücrelerinin arasında, ara
madde olarak kollajen ve elastik lifler vardır. Yağ doku
vücudun her yerinde bulunmakla birlikte göz
çukurlarında, böbrek kapsülü dışında avuç içi ayak
tabanında, eklemlerde, büyük kaslar arasında, kitleler
halinde bulunur.
Yağ Dokunun Görevleri
 Yağ doku, enerji deposu olarak kullanılan yağı depolar
ve gerektiğinde kana verir.
 Dokular arası boşlukları doldurarak organların
korunmasını sağlar.
 Termoregülasyon (ısının düzenlenmesi) ve vücut ısısının
korunmasını sağlar.
 El ayası, ayak tabanında bulunan yağ doku bu organlara
mekanik destek sağlar.
• Kemik dokusu: Bağ dokusu gibi hücreler; ipliksi yapılar ve
temel ara maddeden oluşmuş, ancak yapısındaki kalsiyum
nedeniyle sertleşmiş bir destek dokusudur. Sertliğinden dolayı
organların korunması ve insan vücudunun şekillenmesinde
önemli rol oynar. Kemik dokunun yapısında üç tip kemik
hücresi bulunur.
 Osteoblastlar: Kemik doku ara maddesini oluşturan hücrelerdir.
Bu hücreler periost denen zarın hemen altında bulunur.
 Osteositler: Osteoblastların olgunlaşmasıyla oluşurlar. Sert
olan ara madde içindeki lakuna denen boşluklarda yer alır.
 Osteoklast : Kemik yıkımını sağlayan hücrelere denir.
Osteoklastlar kemik kanalı ve boşlukların iç yüzeyinde bulunur.
Fagositoz yetenekleri sayesinde kemik ara maddesinin yıkımını
sağlar.
Kemiğin eklem yüzleri hariç dışını saran zara, periosteum (periost)
denir. Periosteumun yapısında birçok küçük kan damarları, lenf
damarları ve sinirler bulunur. Periosteum; kemiğin enine
büyümesini, kemiğin beslenmesini ve kırıklarda kemiğin onarımını
sağlar.
Kemik doku yapısal olarak iki kısımdan oluşur.
 Sert (Sıkı) Kemik (Substantica Compacta):Yapısında inorganik
maddeler daha fazla olduğundan sert yapıdadır. Uzun
kemiklerin gövdesinde, yassı ve kısa kemiklerin ise yalnız dış
kısmında bulunur. Kemiğin içinde, uzun eksenine paralel
olarak havers kanalları uzanır. Bu kanalların içerisinde kan
damarları, lenf damarları ve sinirler bulunur. Havers
kanallarını birleştiren, enine seyreden kanallara ise
volkmann kanalları denir. Sert kemiği oluşturan hücreler,
havers kanallarının etrafına dairesel olarak dizilmişlerdir.
Kemik hücreleri bu kanallardan besin ve oksijen sağlarken,
artıklarını da aynı yolla kana verir.
 Süngerimsi Kemik (substantica spongiosa):Süngerimsi kemik
uzun kemiklerin uçlarının iç kısmında, kısa ve yassı
kemiklerin iç kısmında bulunur. Süngerimsi kemik dokuda
havers kanal sistemi yoktur. Boşluklu bir yapıdan oluşur.
Boşlukların içinde kırmızı kemik iliği (medulla ossium rubra)
bulunur. Kırmızı kemik iliğinde kan hücreleri üretilir.
• Kıkırdak dokusu: Vücut içinde sürtünme ve basınca
dayanıklılık gerektiren yerlerde bulunur. Dıştan, perikondrium
denilen kıkırdak zarı ile kaplıdır. Bu doku içinde damar ve sinir
bulunmaz. Bu nedenle, dokunun beslenebilmesi ve artık
maddelerin uzaklaştırılması perikondriımdan diffüzyon ile
gerçekleşir. Kıkırdak dokusu, “kondrosit” adı verilen hücrelerin
ve liflerin jel kıvamındaki temel madde içine gömülü oldukları
bir doku çeşididir
Temel görevleri:
 Yumuşak dokuları korumak ve beslemek,
 Kemik hareketlerini kolaylaştırmak,
Kıkırdak dokusu çeşitleri:
 Hyalin kıkırdak : Solunum yolları ve özellikle uzun kemiklerin
eklem yüzlerinde bulunur.
 Elastik kıkırdak: Yapısında kollajen lifler ve elastik lifler
bulunur. Kulak kepçesi, burun kanatları, epiglottis ( gırtlak
kapağı kıkırdağı) ve gırtlak kıkırdaklarının iç kısmında bulunur.
 Fibröz kıkırdak: Yapısında kollajen lif taşır. Köprücük (clavicula)
ve leğen kemiği (coxa)eklemlerinde, omurlar arasındaki
disklerde, diz kapağında bulunur.
• Kan dokusu; vücut içinde taşıma, savunma,
düzenleme gibi çok önemli görevler üstlenen
sıvı özelliği gösteren özel bir dokudur. Özellikle
homeostaz sağlanmasında önemli rol oynar.
• Kas Dokusu: Uyarılabilme ile enerji kullanarak, kasılma
yoluyla mekanik iş yapabilen bir dokudur. Sonuç
olarak; kanın kalpten pompalanması, damarların
büzülmesi, sindirimi yapılacak materyallerin iletimi,
organizmanın hareketi gibi işlevler kas doku yardımıyla
gerçekleştirilir. Kas hücreleri, ince uzun ve mekik (iğ)
şeklindedir. Sitoplazmalarında miyofibril denilen
protein yapıda kas telcikleri bulunur. Sitoplazmaya
sarkoplazma, sitoplazma zarına ise sarkolemma denir.
Kas hücreleri arasında sinir ve kan damarlarından
zengin bağ dokusu vardır. Bağ doku, aynı zamanda kas
liflerinin birbirlerine bağlanmasını da sağlar. Kas hücre
ya da lifleri bir araya gelerek kas demetlerini; kas
demetleri bir araya gelerek vücudumuzdaki kas yapıyı
oluşturur.
 Düz Kas Dokusu: İsteğimiz dışında çalışan
organlarda bulunan dokudur. Düz kas dokunun her
lifi bir hücredir. Düz kas hücresinde, nukleus ortada
tek, ince uzun ve mekik şeklindedir. Düz kaslar,
uterus, mesane, kan ve lenf damarlarının
duvarında, sindirim sisteminde bulunur. Düz
kasların özellikleri şunlardır:
İstemsiz çalışır.
Otonom sinirler tarafından kontrol edilir.
Kalp hariç, iç organların yapısında bulunur.
Hücreleri iğ şeklindedir.
Çekirdekleri tek ve ortadadır.
 Pembe renklidirler.
Çalışmaları yavaş olup, yorgunluk göstermez.
Bantlaşma göstermez.
 Çizgili Kas Dokusu: Çizgili kas dokusunun en küçük birimi lif
olarak adlandırılır. Çizgili kas dokusu iskelet ve kalp kası
olarak ikiye ayrılır.
 İskelet Kası: Kemik dokuya tutunan kas yapıdır. İskelet kası
uzun silindir şeklinde enine çizgili kas liflerinden (hücre)
oluşur. En küçük çizgili kas lifleri göz kaslarında, en
büyükleri ise iskelet kaslarındadır.Çizgili kas dokuda
myoblast denen hücreler birbiri ardına bölünürler ve
kaynaşır. Bunun sonucunda hücreler arasındaki sınır
kaybolur. Boyuna uzanan miyofibriller ve kenarlarda çok
sayıda nukleusu olan yapı oluşur. Miyofibrillerin koyu
renkli, kalın olanı miyozin, ince açık renkli olanı ise aktindir.
Kas lifi içindeki miyofibrillerin yapısında, miyofilament
denilen ince telcikleri oluşturan dört çeşit protein vardır.
Bunlardan aktin, troponin tropomiyazin ince filamentleri,
miyozin ise kalın filamentleri oluşturur. Filamentler
kasılmayı sağlar.
İskelet kasının özellikleri şunlardır:
1. İstemli çalışır.
2. Motor sinirlerle uyarılır.
3. İskelet sistemi üzerinde bulunurlar, vücudun hareketini
sağlar.
4. Hücrelerin kaynaşması sonucu çok çekirdekli görünür.
5. Kasılmaları hızlı ve şiddetlidir.
6. Myoflamentleri bantlaşma gösterir.
7. Yapısındaki myoglobulinden dolayı kırmızı renkte
görünür
 Kalp Kası: Çizgili kas olmasına rağmen isteğimiz dışında
çalışır. Bağ dokudaki kapiller damarlar, kalp kasının
metabolizmasını sağlar. Kalp kası, histolojik ve fizyolojik
yönden iskelet kasından farklı yapıdadır.
Kalp kasının özellikleri şunlardır:
1. Sadece kalbin yapısında bulunur.
2. Otonom sinirler tarafından kontrol edilir.
3. Bantlaşma gösterir.
4. Bir veya iki çekirdeği olup, çekirdekler ortada bulunur.
5. Mitokondri sayısı oldukça fazladır.
6. Her hücrenin yan dalları diğerleri ile bağlantı halindedir.
Bu bağlantı yerlerine, interkalar disk denir.
• Sinir Dokusu: Uyarılabilen ve oluşan uyarıyı iletebilen yeteneğe sahip
özelleşmiş hücrelerden oluşur. Sistemlerin gerektiği gibi ve birbirleriyle uyum
içinde çalışmasının düzenlenmesinde çok önemli rol oynayan dokudur. Sinir
dokusu hücreleri, (mekanik, ışık, ısı, ses, koku, basınç gibi) çeşitli enerji
tiplerine duyarlıdır ve bunları, “aksiyon potansiyeli” adı verilen, sinirlerin özel
uyarı biçimine dönüştürür. Sinir dokusunu oluşturan hücreler, aksiyon
potansiyeli oluşturup iletim işlevine sahip olan “nöron” ve bu nöronlara
destek görevi yapan “glia” hücrelerinden meydana gelir. Nöronlar, hücre
gövdesi (soma) ve burdan çıkan “dendrit” ve “akson” adı verilen uzantılardan
oluşur. Her nöronda sadece bir adet bulunan akson, uyarıyı başka bir sinir
hücresine ya da kasa götürürken, sayıları birden fazla olabilen dendritler ise,
sinir hücresine gelen bilgilerin toplandığı uzantılardır. Böylece sinirsel iletim,
tek yönde olur. Nöronlar arası iletim, “sinaps” adı verilen yapılar aracılığı ile
gerçekleşir. Sinapslar arası iletim, “nörotransmitter” adı verilen özel kimyasal
maddeler aracılığı ile sağlanır. Uzantılarına göre nöronlar, insanda
 Yalancı tek uzantılı (pseudounipolar),
 İki uzantılı (bipolar)
 Çok uzantılı (multipolar) olmak üzere sınıflandırılır.
Glia hücreleri ise
 Astrosit,
 Oligodendrosit
 Mikroglia olarak sınıflandırılır.
• Nöronlar fonksiyonlarına göre;
 Duyu nöronları(afferent nöronlar):Reseptörler ile merkezi sinir sistemi
arasında
 Motor (efferent nöronlar): Merkezi sinir sistemi ile effektör organ
arasında
 İnternöronlar (ara nöronlar):Merkezi sinir sistemi içerisinde duyu
nöronu ile motor nöron arasında
Aksiyon potansiyeli: Hücre zarının içerisinin dışa oranla daha negatif
olduğu dinlenim durumundaki bir hücre, herhangi bir uyaran ile
uyarıldığı zaman; zarın dinlenim potansiyeli milisaniyeler içerisinde
değişerek pozitif bir değere ulaşmaktadır. Zar potansiyelinde, içerisinin
dışa oranla daha pozitif değer kazandığı bu duruma depolarizasyon adı
verilmektedir. Ancak zar potansiyeli bu durumda kalmaz, çok kısa bir
süre içerisinde tekrar eski dinlenim potansiyeline geri döner. Zar
potasiyelinin depolarizasyondan tekrar dinlenim potansiyeline geri
dönüşü repolarizasyon olarak tanımlanmaktadır. Aksiyon potansiyelinin
depolarizasyon ve repolarizasyon dönemlerinin oluşmasından sorumlu
iyonlar; sodyum ve potasyumdur.
Vücut Sıvıları
Vücut sıvıları
• İnsan vücudunun % 60- 70’ini vücut sıvıları oluşturur. Bu sıvılar devamlı
aynı ortam içinde değildir. Birbirlerinden birtakım zarlarla ayrılmış
bölmeler içindedir. Vücut sıvıları, intrasellüler (hücre içi) ve ekstrasellüler
(hücre dışı) sıvılar olmak üzere ikiye ayrılır.
• Hücre içi (intrasellüler) sıvılar: Toplam vücut sıvısının 2/3’ünü (% 70)
hücre içi (intrasellüler) sıvılar oluşturur. Hücrenin sitoplazma ve çekirdek
kısımlarında bulunur. İntrasellüler sıvıların en önemli elektrolitleri;
potasyum (K), magnezyum (Mg), fosfat (P), sülfat ve bikarbonat (HCO3)
tır. Az miktarda da sodyum (Na) ve klor (Cl) bulunur. Hücre içi sıvılarda
hücre dışı sıvılara göre çok daha fazla miktarda protein bulunur.
• Hücre dışı (ekstrasellüler) sıvılar: Toplam vücut sıvısının 1/3’ünü (% 30)
hücre dışı (ekstrasellüler) sıvılar oluşturur. Hücre dışı sıvılar sürekli hareket
hâlindedir. Hareket kan dolaşımı ile sağlanır. Ekstrasellüler sıvıların en
önemli elektrolitleri; sodyum (Na), klor (Cl) ve bikarbonat (HCO3)tır.
Ekstrasellüler sıvılar; damar içi sıvılar, doku aralığı (hücreler arası) ve
boşluk sıvıları olmak üzere üç bölümde incelenir.
 Damar içi (intravazal -plazma) sıvısı: Damarlar içinde dolaşan
kanın sıvı kısmıdır. Plazma sıvısı içinde organik ve inorganik
maddeler ile kan hücreleri bulunur.
 Doku aralığı (hücreler arası-interstisyel) sıvıları : Dokuları
oluşturan hücrelerin dışında ve arasında dolaşan sıvıdır.
Hücreler ve kılcal damarlar arasındaki madde alışverişi bu
sıvıda yapılır. Bu sıvı kör borucuklar hâlinde başlayan lenf
damarlarına girince lenf sıvısı (lenfa) adını alır.
 Boşluklardaki sıvılar (transsellüler sıvı) : Bazı organların ve
anatomik boşlukların yapılarına ve görevlerine göre
özelleşmiş, bir epitel zar ile ayrılmış olarak bulunan sıvılardır.
Bulundukları boşluğa göre adlandırılırlar. Beyin omurilik sıvısı
(BOS), eklem sıvısı (sinovia), göz içi sıvısı, gözyaşı, plevra,
perikart ve periton yaprakları arasındaki sıvılar, tükürük, mide,
safra, pankreas ve ince barsak sıvıları vb.
Kan yapısı ve işlevleri
• Ekstrasellüler sıvının
bir parçası olan kan,
insan vücudundaki
damarlar içinde
dolaşan sıvı bir
dokudur. Normal bir
erişkinin vücut
ağırlığının ortalama
1/13’ünü kan
oluşturmaktadır. 70 kg
ağırlığındaki erişkinin
vücudunda 5- 6 litre
civarında kan bulunur.
• Latincede kana hema,
kanı inceleyen bilim
dalına ise hematoloji
denir.
Plazma proteinleri: Plazmanın,
organik maddelerinin büyük bir
bölümünü plazma proteinleri
oluşturur. Plazma proteinleri
karaciğer tarafından sentezlenir.
• Albumin: Oluşturdukları
ozmotik basınçla plazmada
suyu tutarlar ve plazmadaki
suyun damar dışına
kaçmasına engel olurlar.
• Globulinler: Alfa, beta ve
gama globulinler (immun
globulinler) olmak üzere üç
gruba ayrılırlar. Vücudun
enfeksiyonlara karşı
korunmasında ve bağışıklığı
sağlamada rol alırlar.
• Fibrinojen: Kanama
durumunda kanın
pıhtılaşmasında rol alır.
Kan Hücreleri (Şekilli Elementler)
• Eritrositler (Alyuvarlar): Eritrositler nükleus (çekirdek) içermeyen,
oksijen taşıyıcı protein olan hemoglobin ile dolu kan hücreleridir.
Eritrositlere kırmızı rengini veren taşıdıkları hemoglobindir.
Hemoglobin 4 hem (demir) ve bir globin molükülünden oluşur.
• Eritrositlerin 1 mm³ kandaki sayısı erişkin bir erkekte 4,5- 6 milyon,
erişkin bir kadında ise 4- 5 milyondur. Eritrosit sayısının normalden
fazla olması durumuna polisitemi (poliglobuli) adı verilir. Eritrosit
sayısının veya hemoglobin miktarının normalden düşük olması
durumu ise anemi olarak adlandırılır.
• Eritrositlerin görevleri
 Eritrositlerin en önemli görevi yapılarındaki hemoglobin sayesinde
oksijen ve karbondioksiti taşımaktır.
 Eritrositler hemoglobin aracılığıyla asit baz dengesinin düzenlenmesini
sağlar.
 Eritrositlerin hücre zarında bulunan antijenler, (aglütinojenler) kan
grubunu belirler.
• Lökositler (Akyuvarlar): Lökositler vücudun savunma
sisteminde rol alan hareketli kan hücreleridir. Pigment
kapsamadıklarından bunlara beyaz kan hücreleri de denir.
Lökositler alyuvarlara göre daha büyük ve çekirdeklidir.
• Normal koşullarda lökosit sayısı 1 mm³ kanda 400010.000’dir. Ortalama 6000- 7000 olarak kabul edilir. Klinikte
sayıları 4000’den az bulunursa lökopeni, 10.000’den fazla
bulunursa lökositoz olarak adlandırılan durum meydana gelir.
• Lökositlerin görevleri:
 Ölü doku artıklarını, yabancı partikülleri ya fagosite ederek ya
da ürettikleri antikorlarla ve duyarlı lenfositlerle harap ederek
ortadan kaldırır.
 İnflamasyonlu doku bölgelerine kemotaksi ile hareket eder.
 Fagositoz işlemi ile mikroorganizmaları ve yabancı maddeleri
sindirir ve yok eder.
Kanın görevleri:
• Taşıma görevleri
 Hücrelerin ihtiyacı olan oksijeni, akciğerlerden dokulara, metabolizma sonucu
oluşan karbondioksiti ise akciğerlere taşır.
 Besin maddelerini, hormonları, enzimleri hücrelere götürmek ve
metabolizma artıklarını hücreler arası sıvıdan alarak bunları vücut dışına
atacak veya zararlı etkilerini ortadan kaldıracak organlara taşır.
• Düzenleme görevleri
 Metabolizma sonucu meydana gelen ısıyı, bütün vücuda dağıtarak vücut
ısısını düzenler.
 Vücut sıvılarının pH dengesini ayarlar. Plazmadan karbondioksitin (asit)
uzaklaştırılmasını sağlayan hemoglobin, plazmanın asit baz dengesini
ayarlamaya yardım eder.
• Savunma görevleri
 Vücuda giren virüs, bakteri gibi yabancı maddeler kanda bulunan lökositler
tarafından fagosite edilerek zararsız hâle getirilir.
 Vücuda giren yabancı maddelere karşı antikor yapımı (humoral bağışıklık) ve
yabancı hücrelerin tanınıp vücuttan atılması (hücresel bağışıklık) kan
hücreleri tarafından gerçekleştirilir.
• Koruma görevi
 Kanın görevlerinden biri de “pıhtılaşma” mekanizmasıdır. Pıhtılaşma
mekanizması sayesinde hasara uğrayan bir damarda meydana gelebilecek
olan kan kaybı en aza indirilmiş olur. Böylece kan kendi varlığını korumuş olur.
Kan grupları ve Rh faktörü
• Eritrositlerin hücre zarlarında bulunan glukoprotein molekülleri,
eritrositlere antijenik özellik kazandırır. Kan gruplarının sınıflandırılması
eritrositlerin zarlarında bulunan tip A ve tip B olmak üzere iki antijen
(aglutinojen) bulundurmalarına göre yapılır. Yapılan bu sınıflandırmaya
göre A, B, AB ve 0 olmak üzere 4 esas kan grubu vardır. Plazmada,
eritrositlerde bulunan A ve B antijenlerine reaksiyon verebilecek
maddeler bulunur. Plazmada bulunan bu protein yapısındaki maddelere
antikor (aglütinin) denir. Bu antikorlar yabancı antijenlere karşı bağışıklık
yanıtının bir parçasıdır. A antijeninin antikoru anti- B, B antijenin antikoru
ise anti- A’ dır.
• A Grubu: Eritrosit yüzeyinde A antijenini, plazmada B antikorunu taşır.
• B Grubu: Eritrosit yüzeyinde B antijenini, plazmada A antikorunu taşır.
• AB Grubu: Eritrosit yüzeyinde hem A hem B antijenini taşır. Plazmada
antikor taşımaz.
• 0 Grubu: Eritrosit yüzeyinde antijen taşımaz, ancak plazmada hem A
hem B antikorunu taşır.
• Rh faktörü eritrositlerde bulunan bir antijendir. Rh antijenlerinin
Rh faktörü olarak adlandırılan ve sık görülen 6 tipi vardır. Bunlar C,
D, E, c, d ve e olarak adlandırılır. Bunlardan Tip D antijeni
toplumda çok yaygındır ve diğer gruplara göre daha antijeniktir.
Bu antijeni taşıyanlar Rh pozitif (+), taşımayanlar Rh negatif (-)
olarak değerlendirilir. Beyaz ırkın yaklaşık % 85’i Rh (+) ve % 15’i
Rh (-)dir.
• Rh Uyuşmazlığı: Rh uyuşmazlığı; Rh (-) anne ile Rh (+) babanın
bebeklerinin kanında Rh antijeni (+) olduğunda ortaya çıkan
durumdur.İlk gebelikte anne ile bebek arasındaki Rh uyuşmazlığı,
bebeğe zarar verecek ölçüde anne kanında anti-Rh antikoru
yapılamadığından bir problem oluşturmaz. İkinci Rh (+)
bebeklerin %3’ü, üçüncü bebeklerin %10'u eritroblastosis fetalis
denilen tablonun bulgularını taşır; izleyen gebeliklerde sıklık
giderek artar.
• Rh uyuşmazlığına bağlı bu durumu önlemek için anneye ilk
doğumdan sonraki ilk 72 saat içinde Rho-Gam (Anti- D
gamaglobulin) uygulanırsa plasenta yoluyla anneye geçen
antijenlerini antikor oluşturmadan dolaşımdan uzaklaştırarak
ikinci bebekteki risk önlenmiş olur.
Download