uluslararası iktisat

advertisement
ULUSLARARASI İKTİSAT
Uluslararası iktisat ağırlıklı olarak ülkeler arası ticaret ve mali akımları kapsar.Diğer yandan uluslararası
ticarete ilişkin analizler de Uluslararası Ticaret Teorisi ve Uluslararası Ticaret Politikası olmak üzere birbirini
tamamlayan iki alt gruba ayrılır.
1-ULUSLARARASI TİCARET TEORİSİ’NİN İLGİ ALANI
Uluslararası Ticaret Teorisinin başlıca amacı;Ülkeler arasındaki mal ve hizmet alım satımlarının
nedenlerini açıklamaktır.Bu alanda yürütülen bilimsel çalışmalar asıl olarak söz konusu amaç doğrultusunda
teoriler geliştirme çabasına yöneliktir.
Uluslararası Ticaret Teorisi’nde de değinilen bu ilkeler doğrultusunda yapılan ve aşağıda daha ayrıntılı
biçimde sıralanacak bir dizi varsayım vardır.Örneğin analizlerde
- iki ülkeli,İki mallı ve iki faktörlü modeller kullanılır;
-hükümet kesiminin varolmadığı,dolayısıyla gümrük tarifelerinin ve ticaret üzerindeki öteki kısıtlamaların
bulunmadığı ;
-mal ve faktör piyasalarında tam rekabet koşullarının geçerli olduğu;
-uluslararası taşıma giderlerinin bulunmadığı vs biçimdeki varsayımlardan hareket edilir.
Uluslararası Ticaret Teorisi’nin yanıtlamak zorunda olduğu 3 ana soru
1-Ülkeler neden dış ticaret yaparlar,yani dış ticaretin kapalı ekonomiye göre ülkelere sağladığı yararlar
2-Bir ülke dış ticaretinin bileşimi nasıl açıklanabilir? Yani bir ülkenin hangi malları ihraç,hangilerini ithal
edeceğini açıklayan bileşimi yanıtlamalıdır.
3-Bir ülkenin ihraç fiyatları işe ithal fiyatları ile ithal fiyatları oranı.Yani dış ticaret hadlerinin nasıl
oluşacağını belirlemelidir.
Uluslararası Ticaret politikası ise politikaya yönelik analizlerde,teorinin tersine,hükümetin ülkenin
uluslararası ticari ilişkileri üzerine koymuş olduğu kısıtlamalar ve yapmış olduğu dolaysız ve dolaylı
müdahalelerin incelemesi konu edilir.Örneğin gümrük tarifeleri,kotalar veya diğer önlemlerle dış ticaretin
kısıtlanması, ya da tersine teşvik önlemleriyle ihracatın özendirilmesi, vs. gibi hükümetin ticarete yaptığı
müdahaleler incelenir.Kısacası teori,hükümetin bulunmadığı bir ortamda dış ticaretin nedenlerini anlamaya
yönelirken,politikada hükümet müdahaleleri üzeride durulur.
2- ULUSLARARASI TİCARET TEORİSİ’NİN DOĞUŞU
Adam Smith’in 1776’da yayımlanan ünlü eseri “Ulusların Zenginliği” ile başlar.Bu kitap aynı zamanda
Klasik İktisat Ekolü’nün de temellerini oluşturur.
Uluslararası İktisat’ın bilimsel olarak incelenmeye başlanmasından önce dünyada bu konuda geçerli olan
düşünce akımları ;
1-Merkantalizm
Merkantalist felsefeye göre dış ticaret politikasının temel amacı,hazinenin altın stokunu artırmaktır.Bunun
için de ödemeler dengesinde fazlalıklar oluşturmak gerekir.Merkantalistler altın ve değerli madenleri servetin
kaynağı olarak görmüşlerdir.Onlara göre hazinenin altın stoku aynı zamanda ekonomik ve siyasal gücün de
temelidir.O dönemlerde uzun süren savaşların doğurduğu büyük finansman ihtiyacı,bu düşüncelerin
benimsenmesinde etkili olmuştur.
Merkantalizm yoğun devlet müdahaleciliğine dayanır.
Ülkelerin temel amaçları doğrultusunda izledikleri ekonomi politikalarının daha somut olarak şöyle
belirtebiliriz :İhracatın arttırılmasına birinci derecede önem verirler.Mamul mal ithalinin sıkı biçimde
kısıtlaması öngörülür.Buna karşın,ham maddelerin ithali serbesttir.Doğal olarak bunun ifade ettiği
anlam,ülkenin dışarıdan ham madde ithalinin özendirilmesi ve bunların ülkede işlenerek dışarıya mamul mal
biçiminde ihraç edilmesidir.
Yunus Emre ERDOĞAN 1
Merkantalist düşünceye göre dünya serveti(altın ve değerli maden stoku)sabittir.O nedenle,birbiriyle
ticaret yapan ülkelerin çıkarları arasında daima bir çelişki vardır.Şöyle ki,ticaretten bir taraf kazançlı
çıkarken,diğer taraf aynı ölçüde zarara uğrar.
2-Merkantalizmin Zayıflaması
Sanayi devriminden sonra giderek Merkantalizm’in yerine liberal görüşler geçmeye başladı.Buhar
gücünün üretimde kas gücünün yerine kullanılmasıyla sanayi devrimi İngiltere’de ortaya çıkmıştı.Böylece
kitlesel üretim el tezgahlarının yerini aldı ve büyük fabrika kentleri doğdu.Bu değişim serbest ticaretin önünü
açtı.
Serbest ticaretin gelişim koşulları;
-uluslararası uzmanlaşma
-iş bölümü
3-Klasik Liberalizm ve Adam Smith
Smith’in Klasik liberalizmin’in temelini oluşturan bazı görüşler şunlardır:
1-Bütün bireyler ekonomik çıkarlarına göre hareket ederler,diğer bir deyişle kişiler “homo
economicus”dur.(ekonomik insan).Bu bireyler serbest girişimciliği ön planda tutarlar.
2-Devlet kişilerin bireysel girişim haklarını kısıtlamamalıdır.(bırakınız yapsınlar,bırakınız
geçsinler).Çünkü,bireyler kendi çıkarları peşinde koşmakla aynı zamanda toplumsal çıkarlara da hizmet etmiş
olurlar.
3-Ekonomik hayatta düzen sağlayan bir “görünmez el” vardır.Bu görünmez el de fiyat
mekanizmasıdır.Ekonomik hayatta düzen,fiyat mekanizmasının işleyişi ile kendiliğinden sağlandığına
göre,devletin bu amaçla ekonomiye müdahale etmesine gerek yoktur.
Smith’e göre,toplam dünya serveti sabit değildir.Dış ticaret,uluslararası uzmanlaşma ve iş bölümü
doğurarak dünya kaynaklarının verimliliğini arttırır,böylece dünya üretimi ve refahının yükseltilmesine yol
açar.Bu görüş açısından karşılıklı ticaret yapan iki ülke uzmanlaşma ve serbest uluslararası değişim sonucunda
daha yüksek üretim ve tüketim düzeylerine ulaşarak yaşam standartlarını birlikte arttırırlar.Dolayısıyla Smith’e
göre,Merkantalizm’in uluslararası ticarette bir taraf kazanırken diğer tarafın kaybetmesi şeklindeki görüşü
yanlıştır.Çünkü uluslararası ticaretten her iki taraf da kazançlı çıkar.
3-ULUSLARARASI TİCARET TEORİSİ ANALİZLERİ
Uluslararası ticaret teorisinin basitleştirici varsayımları;
--İki ülkeli ve iki mallı analiz modeli
--Uluslararası ticarette para kullanılmaz,dış mübadeleler malın malla değişimi biçiminde
gerçekleştirilir.Fiyat,maliyet gibi kavramlar parasal değil,reel kavramlardır.Yani bir malın fiyatı ya diğer mal
cinsinden, ya da onun üretiminde kullanılan faktörlerin miktarıyla ölçülür.
--Mal veya faktörlere ait olsun,tüm piyasalarda tam rekabet koşulu geçerlidir.Yani hem mal
piyasalarında,hem faktör piyasalarında tam rekabet geçerlidir.
--Modellerde hükümet kesimine rol verilmez.Dolayısıyla bu modellerde gümrük tarifesi,kotalar ve dış
ticaret üzerindeki öteki kısıtlamalar bulunmaz.
--Analizlerde taşıma giderlerinin de sıfır olduğu varsayılır.
--Ekonomi tam çalışma durumundadır,yani kaynakların atıl(işsiz)kalması söz konusu değildir.
EMEK DEĞER TEORİSİ:Bu yaklaşıma göre bir malın maliyeti onun üretimi için harcanan emek
miktarı ile ölçülür.Diğer yandan emek,homojen(türdeş) bir retim faktörü olarak kabul edilmiştir.
Gerçekte Klasikler doğal kaynakları tanrının insanlara bir bağışı olarak kabul ederler.Bunların üretilmemiş
olması,yani toplumun bunlar için bir emek harcamak gibi bir fedakarlıkta bulunmamış olmasından dolayı,doğal
kaynakları maliyeti oluşturan etkenlerden birisi olarak saymamışlardır.
Yunus Emre ERDOĞAN 2
1-Smith’in Mutlak Üstünlük Teorisi
Adam Smith serbest ticaret ve uluslararası uzmanlaşmanın yararlarını Mutlak Üstünlük Teorisi ile
açıklar.Buna göre,bir ülke karşı ülkeye göre hangi malları daha düşük maliyetle üretiyorsa o malların
üretiminde uzmanlaşmalı ve bunları ihraç ederek pahalıya üretebildiklerini dış ülkeden ithal etmelidir.
ÖRN: Bir işçinin bir günde üretebildiği mallar
A malı
B malı
Amerika
50 birim
30birim
Almanya
20 birim
80 birim
Yukarıda verilen örneğe göre,Amerika A malının,Almanya ise B malının üretiminde uzmanlaşacaktır.
O halde mutlak üstünlük modeline göre birim emek başına üretim miktarlarının farklı olması tarafların
karlı dış ticaret yapabilmeleri için temel koşuldur.Buna göre,verilen örnek açısından Amerika,Almanya’ya A
malı ihraç edip bu ülkeden B malı ithal edilmelidir.Böyle bir uluslararası üretim ve ticaret modeli,iki ülkede
refahın artmasına yardımcı olur.
2-Ricardo’nun Karşılaştırmalı Üstünlük Modeli
Üretimde uluslararası üstünlüklerin derecesi dikkate alınır.
Ricardo’ya göre uluslararası ticareti mutlak üstünlüklere dayandırmaya gerek yoktur.Böyle bir yaklaşım
ayrıca teorinin kapsamını daraltır.Çünkü mutlak üstünlükler,karşılaştırmalı üstünlüklerin özel bir durumu
gibidir.Karşılaştırmalı üstünlüklerin gerçekleştiği durumlarda mutlak üstünlük de vardır,ama bunun tersi geçerli
değildir;yani karşılaştırmalı üstünlük elde edilen her durumda mutlak üstünlük bulunmayabilir.
Ricardo’nun yaptığı katkılara göre uluslararası ticaret için üzerinde durulması gereken,ülkenin bazı
malları diğer ülkeden daha ucuza üretmiş olması,yani bu mallarda mutlak üstünlük sahibi olması
değildir.Tersine,önemli olan üretimde uluslararası üstünlüklerin derecesidir.Bir ülke,diğerine göre,hangi
malların üretiminde daha yüksek oranda bir üstünlük sahibi ise o mallarda uzmanlaşmalıdır.Başka bir
deyişle,Ricardo’ya göre uluslararası ticaretin temelini mutlak değil,karşılaştırmalı üstünlükler oluşturur.
Eğer ülke bazı malların üretimin de diğer mallara göre daha yüksek oranlarda verimli ise (maliyetleri
düşük) , neden daha az üstün olduğu alanlarda üretim yaparak kaynakları israf etsin.Bunun için en iyi politika,
ilgili ülkenin karşılaştırmalı olarak en etkin olduğu alanlarda uzmanlaşması ve bu ürünleri ihraç ederek göreceli
biçimde pahalıya üretebildiklerini diğer ülkelerden ithal etmesidir.
ÖRN: Bir işgünü ile üretilebilen mal miktarları
Kumaş
Şarap
(metre)
(litre)
İngiltere
80
40
Portekiz
10
20
Örneğe göre İngiltere her iki malda da mutlak üstünlüğe sahiptir.Çünkü gerek şarabı gerek kumaşı
Portekiz’den daha ucuza üretir.Dolayısıyla,Mutlak üstünlük teorisine göre dış ticaret yapılmamalı,İngiltere daha
ucuza mal ettiği için,her iki malı da kendisi için üretmelidir.Oysa,Karşılaştırmalı üstünlük Teorisine göre bu
durumda dış ticaret yapılabilir ve her ülke ticaretten bir kazanç sağlayabilir.
İngiltere her iki malda da mutlak üstünlüğe sahip olmakla beraber kumaş üretimindeki üstünlük 8 kat
şarap üretimindeki üstünlüğü ise 2 kattır.Bu bakımdan İngiltere kumaş üretmeli,şarabı ise Portekiz’den ithal
etmelidir.Başka bir deyişle,İngiltere kumaş üretiminde karşılaştırmalı(göreceli) üstünlüğe sahiptir.
Portekiz’in durumu ise bu anlatılanların tersidir.Bu ülke iki malda da İngiltere’ye göre elverişsiz
durumdadır.Fakat göreceli maliyet yüksekliği kumaşta 8 misli iken,şarapta yalnızca 2 mislidir.O halde
Portekiz’in her iki malı birden üretmektense,şarap üretimine yönelmesi bu ülke yararına olur.
Dolayısıyla,bu durumda İngiltere kumaş üretiminde uzmanlaşır ve ihraç edeceği kumaşla ihtiyacı olan
şarabı Portekiz’den karşılarsa(ya da aynı şey tersinden söylendiğinde ,Portekiz şarapta uzmanlaşır ve kumaşı
İngiltere’den ithal ederse),her iki ülke de dış ticaretten karlı çıkar.
Yunus Emre ERDOĞAN 3
İngiltere’de iç fiyatlar, 1 birim kumaş: ½ birim şarap
Portekiz’de iç fiyatlar, 1birim kumaş: 2 birim şarap’tır
O halde bu maliyet yapısından İngiltere’de kumaşın,Portekiz’de ise şarabın daha ucuz mallar olduğu
anlaşılıyor.İki ülkede fiyatların farklılığı karlı dış ticaretin yapılabilmesi için yeterli koşuldur.Örneğe göre
İngiltere kumaşta,Portekiz şarapta uzmanlaşmaya gitmelidir.
NOT: Dış ticaretin temelini mutlak üstünlükler(maliyetler) yerine karşılaştırmalı üstünlüklere bağlamakla
ona çok daha gerçekçi ve genel bir nitelik kazandırıldığını ortaya koymaktadır.Karşılaştırmalı Üstünlük
Teorisi’nin yararları yalnızca iki ülkeli,iki mallı ve malın malla değişimine dayalı bir dünya ile sınırlı
değildir.Bazı basit düzenlemelerin yapılması ile modelden uluslararası ticaretin yapısı ve nitelikleri konusunda
da oldukça yararlı bilgiler edinilebilir.
3-Ricardo Modeli’nin Eksikleri
a)
b)
c)
d)
e)
f)
g)
Ricardo modeli emek-değer teorisine dayanır:Modelde maliyeti oluşturan tek etken olarak
emek kabul edilmiştir.Oysa sermaye,doğal kaynaklar ve girişimcilik faktörlerinin maliyetin
dışında bırakılması,gerçekte kıt kaynakların etkin kullanımını engelleyecek çok önemli bir
nedendir.Yine Ricardo’nun emeği de homojen (tek-tür) bir üretim faktörü olarak görmesi
eksiklik olarak gösterilebilir.
Ricardo ülkeler arasında işgücü verimindeki farklılığı nedenlerini de açıklamış değildir:
Gerçekte ise emek verimliliği eğitim ve öğretim,toplumsal yapı,üretim yönetiminde etkinlik
vs. gibi bir dizi etkene bağlanabilir ve bunlar zaman içinde sürekli değişebilir.
Ricardo’ya göre , işgücü ülke içinde tam hareketli , ülkeler arasında tam
hareketsizdir:Fakat gerçekte ne işçilerin ülke içi hareketliliği tam,ne de ülkeler arası
hareketliliği sıfırdır.
Ricardo Teorisi bir arz teorisidir:Bu modelde fiyatlar yalnızca arz ya da üretim koşulları
tarafından belirlenir.Talep koşulları dikkate alınmış değildir.Bundan dolayı da dış ticaret
hadleri belirlenemez.
Ricardo modelinde talep faktörüne yer verilmediği için analizlerde karlı ticaretin iç
maliyetlerdeki (fiyatlardaki) farklılığa bağlı olduğu belirtilirken,uluslararası fiyatların gerçekte
hangi düzeyde oluşacağı açıklanamamıştır.
Ricardo modeli sabit maliyetlere ve tam uzmanlaşmaya dayanır:Modelde yalnızca sabit
Maliyetler durumu göz önüne alınmıştır.Bunun sonucu ise üretimde tam uzmanlaşmaya
gidilmesi,yani kaynakların yalnızca ihraç malının üretiminde kullanılması,ithal edilebilir
mallar üretiminin ise sıfıra düşürülmesidir.
Ricardo modeli statik bir modeldir:Bu modelde zaman ve değişme faktörlerinin yeri
yoktur.Gerçek hayatın en temel özelliği ise sürekli bir değişim içinde olmasıdır.
Üretimin aşamalara ayrılması: Ricardo modelinde bir malın üretiminin farklı aşamalara
ayrılması ve her bir aşamanın,maliyeti minimuma indirmek için değişik ülkelerde yapılması
üzerinde durulmuş değildir.Örneğin,otomobilin motoru bir ülkede,camı lastikleri vs. başka
ülkelerde yapılmakta ve montajı da yine başka bir ülkede gerçekleştirilebilmektedir.
Kısacası,günümüzde özellikle sanayi mallarının üretiminde,karşılaştırmalı üstünlüklerin yalnız
nihai mal aşamasında değil,ara üretim aşamalarında da gerçekleştirilmeye çalışıldığı,bunun
için de üretimin farklı bölümlerin uluslararası alana yayıldığı görülmektedir.Başka bir deyişle
bugünkü uzmanlaşma, Ricardo modelinde varsayıldığı üzere tüm nihai mal temeline göre
değil üretim aşamalarına göre gerçekleştirilmektedir.
4-Ricardo Modelinin Test Edilmesi
Ricardo’nun üretim fonksiyonu açısından görüşleri klasik üretim fonksiyonu tek faktörlüdür ve bu faktör
de homojen nitelikteki emektir.Ülkelerin belirli bir malın üretiminde kullandıkları emek miktarlarının farklı
olması,üretim fonksiyonlarının da ülkeler arasında değişik olması demektir.
Yunus Emre ERDOĞAN 4
Ricardo modeli,bireysel endüstrilerdeki üretim maliyetleri içinde emeği payının hesaplanıp ülkeler
arasında karşılaştırılması ve ülkenin ihraç ettiği mallarda emek oranlarının düşük olup olmadığının araştırılması
ile test edilebilir.
Bu konudaki ilk çalışmalardan birisi MacDougall tarafından yapılmış ve 1951 yılında
yayımlanmıştır.Sözü edilen çalışmada İngiltere ile ABD’nin 1937 yılına ait 25 sanayi sektöründeki ihracat ve
işgücü verimlilik oranları kullanılarak test edilmiştir.Buna göre emek verimlilikleri ile ihracat miktarları
arasında pozitif bir ilişki saptanmıştır.Bu da MacDougall’ın Ricardo’nun görüşlerini destekleyici sonuçlar
ortaya koyması demektir.
Balassa testi,MacDougall’ın çalışmasının daha geliştirilmiş bir şekli olarak düşünülebilir.Balassa,ülkelerin
göreceli ihracat artışlarının,onları işgücü verimliliğindeki farklılıklarından kaynaklandığı görüşünden hareket
etmiştir.Balassa’nın çalışması İngiltere ile ABD arasında belirli endüstrileri kapsamakta olup,bu ülkelerin 1950
yılı emek verimliliği ile 1951 yılı ihracat verilerine dayanır.Araştırmanın sonucu klasik modeli destekleyici
yönde çıkmıştır.Yapılan hesaplamalar,verimlilikte yüzde 1 oranındaki bir artışın ihracat değerleri oranında
yüzde 1.6’lık bir artışa yol açtığını göstermiştir.
4-FIRSAT MALİYETLERİ İLE DIŞ TİCARET TEORİSİ ANALİZLERİ
Klasik Teori’ye yöneltilen eleştirilerden biriside bu teorinin emek-değer teorisine dayanması ve emeği de
homojen bir üretim faktörü olarak kabul etmesiydi.Gerçekte maliyet,emekten başka sermaye,doğal kaynaklar ve
girişimcilik faktörleri ile bunların her birindeki faklı türleri de kapsamaktadır.Daha sonraki neo-klasik
iktisatçılar fırsat maliyeti kavramını ortaya koyarak Karşılaştırmalı Üstünlük Teorisinin bu eksiğini gidermeye
çalışmışlardır.
1-Fırsat Maliyeti
Bir malın fırsat maliyeti,o malın üretimini bir birim arttırmak için gereken kaynakları serbest bırakmak
üzere,başka bir malın üretiminden vazgeçilmesi gereken miktara eşittir.Buradan anlaşılacağı gibi fırsat maliyeti
teorisinde kaynakların tam çalışma düzeyinde kullanıldığı varsayılır.Çünkü bir malın üretimini artırmak için
başka malların üretimini kısmak gerekir.
2-Fırsat Maliyetine Dayalı Karşılaştırmalı Üstünlükler
Birden fazla faktörün üretime katıldığı kabul edilince ülkeler arasında teker teker faktör verimliliği
yönünden karşılaştırma yapmak da olanaksızlaştı.Çünkü tüm faktörler üretimde birlikte kullanılırken(bu
faktörlerin kendi içinde homojen oldukları kabul edilse bile),söz gelimi emeği sermaye ve doğal kaynaklardan
ayırarak, ya da sermayeyi diğerlerinden soyutlayarak bunların her birinin verimliliği ortaya konulamaz.
Bu yaklaşıma göre üretim maliyeti,bir birim mal üretmek için gerekli olan kaynakların toplamına
eşittir.Fiziki bakımdan farklı olan bu kaynakları toplamak için de emek,sermaye ve doğal kaynak gibi
faktörlerin her birinde kullanılan miktarlar yerine parasal değerler dikkate alınır.
ÖRN: Türkiye 1 birim çelik :10 br buğday
ABD 1 birim çelik : 1 br buğday
Bu fiyatlar bize fırsat maliyetlerini gösteriyor.Örneğin Türkiye’de çeliğin fiyatının 10 br buğdaya eşit
olması demek,1 br çelik üretmek için buğday üretiminde kullanılan kaynakların 10 katının gerekmesi
demektir.Böylece ülkeler arasında maliyetleri veya onun tersi olan verimliliği karşılaştırmalı malı olarak
göstermek için ortak bir ölçü elde etmiş oluruz.Sonuç olarak Amerika’da çelik,Türkiye’de ise buğday göreceli
olarak ucuz mallardır. Demek oluyor ki Türkiye buğdayda,Amerika ise çelikte karşılaştırmalı üstünlüğe
sahiptir,o nedenle de bu mallarda uzmanlaşmaya gitmelidir.
Yunus Emre ERDOĞAN 5
3-Üretim – Maliyet İlişkisi
Üretim hacmindeki değişme ile üretim maliyetleri arasındaki ilişkilerin niteliği üç ayrı şekilde
olabilir.Birincisi,üretimin değişmesine karşın maliyetlerin sabit kalmasıdır.buna üretimde “sabit maliyetler”
koşulu adı verilir.İkincisi,üretim hacmi genişlerken maliyetlerin artmasıdır.Buna da “artan maliyet” ilişkisi
denir.Üçüncüsü ise üretim artarken maliyetlerin azalması durumudur ki buna da “azalan maliyet” koşulu adı
verilir.
Maliyet ve verimlilik kavramları birbirlerinin tersi oldukları için,azalan maliyet durumunda artan verim
söz konusudur.
Üretimde sabit maliyetler,bir endüstriden başka birine aktarılan kaynakların her iki kesimde de aynı
derecede verimli olmalarını ifade eder.Sabit fırsat maliyetleri şu iki durumda ortaya çıkabilir;
(a)Üretim faktörlerinin birbiri yerine tam ikame edilebilir olmaları, ya da iki malın üretiminde sabit oranda
kullanılmaları
(b)Bir faktörün bütün birimlerinin homojen veya aynı kalitede olması.
Bu koşullar altında kaynaklar iki malın üretiminde de aynı derecede etkindirler,yani bir malın
üretiminden çekilip öteki malın üretiminde kullanıldıklarında verimde herhangi bir düşüş veya artış ortaya
çıkmaz.
Sabit fırsat maliyetleri varsayımının doğal sonucu üretimde “tam uzmanlaşma”dır.Çünkü,örneğin açık
ekonomi koşulları altında buğdayın dünya fiyatları iç fiyatlardan yüksek olunca Türkiye’de kaynaklar buğday
üretimine aktarılır.Ancak buğday üretimine kaydırılan her yeni kaynak öncekilerle aynı ölçüde verimli
olduğundan,kaynak aktarımında hiçbir engelle karşılaşılmaz ve bu işlem sürüp gider.Sonuçta ise Türkiye’deki
tüm kaynaklar buğdaya toplanmış ve çelik üretimi sıfıra düşmüş olur.Bu durum tam uzmanlaşmayı ifade eder.
Eğer kaynakların bir kesimden diğerine aktarıldıkça her yeni kaynak üretimi bir öncekinden daha az katkı
sağlıyorsa,üretimde artan maliyet(veya azalan verim) koşulları geçerlidir.Çoğalan fırsat maliyetleri şu gibi
nedenlerden ortaya çıkmış olabilir;
(a)Üretim faktörleri homojen değildir
(b)Üretim faktörleri tüm malların üretiminde aynı sabit oranda ya da aynı yoğunlukta kullanılmamaktadır.
NOT:Bir malın üretim maliyeti arttıkça malın iç fiyatları da artar.Bu dış fiyatlara ulaşınca bu durum eksik
uzmanlaşmayı anlatır.Yani iç fiyatlarla dış fiyatların eşitlenmesidir.
Artan maliyet varsayımın sonucu genellikle “eksik uzmanlaşma”dır.Üretimdeki uzmanlaşmanın eksik
kalmasının nedeni üretimdeki artış dolayısıyla içerdeki üretim maliyetlerinin(iç fiyatların) giderek artması ve bir
noktada dünya fiyatlarına eşitlenmesidir.
Azalan maliyetler durumunda ise aktarılan her kaynağın üretimde sağladığı artış bir öncekinden daha
fazladır.Verimlilikteki bu artışlar iktisatta içsel ve dışsal tasarruflar, ya da ölçek ekonomileri ile açıklanır.
İçsel tasarruflar üretim hacmindeki artış dolayısıyla firma içinden kaynaklanan olumlu
etkilerdir.Örneğin,küçük firmalarda bazı makineler eksik kapasitede çalıştırılır,bu da birim maliyetleri
yükseltir.Üretim hacminin genişletilmesi optimum üretim ölçeğine ulaşılmasına neden olarak maliyetlerde
düşüş doğurur.Ayrıca,üretim hacminin gelişmesi,işçilerin işi yaparak öğrenmelerine ve uzmanlık kazanmalarına
neden olur.İşletmenin büyümesi yönetimde de etkinliği artırıcı bir faktördür.Böylece profesyonel yöneticiler
kullanmak ve en gelişmiş yönetim bilgilerini işletmeye uygulamak olanağı doğar.Bütün bunlar firma içi etkiler
dolayısıyla maliyetlerin düşmesine neden olan faktörlerin bazılarıdır.
Dışsal ekonomiler ise bir işletmenin sırf kendi üretim hacminden değil,aynı zamanda onun bağlı olduğu
endüstrinin bir bütün olarak genişlemesinden dolayı da ortaya çıkan etkilerdir.Örneğin yeni kurulan bir endüstri
dalı geliştikçe ihtiyaç duyulan ham madde,ara malları,nitelikli insan gücü gibi faktörler daha kolay ve daha ucuz
bir şekilde sağlanabilir ve bütün firmalar bundan yararlanırlar.
Uygulamada azalan maliyetler birçok endüstri dalında önemli bir yer kazanmakla birlikte,üretim hacmi
genişledikçe maliyetlerin sürekli olarak azalacağını kabul etmek gerçekçi değildir.Çünkü maliyetlerde düşüş
sağlayan faktörler genellikle bir üretim hacmine ulaşıldıktan sonra ya son bulur, ya da tersine
dönerler.Dolayısıyla yeni bir endüstride üretim hacmi genişledikçe maliyetlerin bir noktaya kadar azalan,sonra
sabit kalan,daha sonra ise artan bir eğilim göstermesi daha gerçekçidir.
Yunus Emre ERDOĞAN 6
4-Dönüşüm Eğrileri
Bir ülkenin veri teknoloji ve tam çalışma koşulları altında sınırlı kaynaklarıyla üretebileceği mal
bileşimlerini gösteren eğriye “dönüşüm eğrisi” veya “üretim olanakları eğrisi” denir.
5-SABİT MALİYETLER VE DIŞ TİCARET
Sabit maliyet(verim) koşulları altında üretim olanakları eğrisi düz bir doğru şeklinde olur.Grafik 1-1(a)’
da görüldüğü gibi eğer Türkiye,tüm kaynaklarını tarımda çalıştırırsa 1.000 birim tarım ürünü elde eder,sanayi
malının üretimi ise sıfırdır.Bu durum grafikte A noktasıyla gösterilmiştir.Tersine,eğer tüm kaynaklar sanayi
kesiminde toplanırsa 100birim sanayi ürünü(tarım ürünü sıfır)üretebilir,bu da B noktasıdır.A ile B arasındaki
noktalar ülkenin her iki maldan birlikte üretebileceği miktarları gösterir.Tüm bu noktaların birleştirilmesi ise
dönüşüm(veya üretim olanakları) eğrisini verir.
Grafiğe göre A noktasında bir birim sanayi ürünü elde etmek için on birim tarımsal üründen vazgeçmek
gerekir.Yani,ne miktar sanayi ürünü üretmek istersek isteyelim,her yeni birim için vazgeçtiğimiz tarım ürünü 10
birim olarak sabittir.
Sabit maliyetleri.bir kesimde üretimi kısıp diğer kesime aktarılan kaynakların o kesimdeki üretime yaptığı
katkıda bir değişme olmaması durumudur.Bunun nedeni bir faktörün tüm birimlerinin aynı veya eş kalitede
olması ve faktörlerin tüm malların üretiminde aynı sabit bir oranda kullanılması ile açıklanabilir.
Grafik b’de,ABD’nin üretim olanakları eğrisi gösteriliyor.Bu da düz bir doğru şeklindedir.Ancak
Amerika’nın sahip olduğu üretim faktörleri stokunun mutlak büyüklüğü dolayısıyla dönüşüm eğrisi doğruları
daha yüksek noktalardan geçer.MN doğrusun eğiminden anlaşılacağı gibi ,ABD’de iç fiyat (yurtiçi değişim)
oranı 1’dir.Diğer bir deyişle,1birim tarım ürünü için gerekli kaynaklarla 1 birim sanayi ürünü elde
edilebilmektedir.
O halde grafikte dönüşüm eğrilerinin eğiminden tarım ürünün Türkiye’de sanayi ürünün ise ABD’de daha
ucuz mallar olduğu anlaşılıyor.Dolayısıyla dış ticaret için gerekli koşullar sağlanmıştır.Her ülke karşılaştırmalı
üstünlüğe sahip olduğu malı iç maliyet oranına göre daha yüksek bir uluslararası fiyattan ihraç ederek dış ticaret
yapmak isteyecektir.
Kapalı ekonomi durumunda ülke ancak ürettiği kadar mal tüketebilir.Yani tüketimin dönüşüm eğrisinin
dışına çıkmasına olanak yoktur.Oysa uluslararası ticarete açıldıktan sonra Türkiye FA,ABD de HF doğruları
üzerinde yer alan herhangi bir mal bileşimini tüketebilmektedir.Bu miktarların dönüşüm eğrisi üzerindeki mal
bileşimlerine göre daha yüksek olmalarından dolayı dış ticaret her iki ülkenin refahını doğrudan artırmış
olmaktadır.Nitekim Adam Smith’in Merkantalistlere karşı serbest ticaretin yararları konusunda savunduğu
görüş budur.FA (=HF) uluslararası fiyat oranından dış ticarete açılmakla her ülke,kapalı ekonomi olanağına
sahiptir.Bu ise aynı anda iki taradın ticaretten kazançlı çıkması anlamına gelir.
Yunus Emre ERDOĞAN 7
Örneğin açık ekonomideki tüketici denge noktası T ise,Türkiye FA dış ticaret hadlerinden(uluslararası
fiyat oranı) KA kadar tarım ürününü KT kadar sanayi ürünü ile değişebilecektir.(yani KA kadar ihracat karşılığı
KT kadar ithalat yapabilir.)
Açık ekonomi durumundaki tüketici dengesini yansıtan T noktasından eksenler birer dikme indirilirse,bu
noktada tüketilen tarım ve sanayi mallarının (sırasıyla 0K ve KT) kapalı ekonomi durumunda tüketilen D
noktasındaki bileşimden (0G ve GD) daha yüksek olduğu görülür.
ABD için durum anlatılanların benzeridir.Bu ülke HF ticaret hadlerinde sanayi malı üretiminde tam
uzmanlaşmaya gitmiş (H noktası) ve tüketimini E noktasından M noktasına yükseltmiştir.Bu noktada kapalı
ekonomideki denge noktasına göre her iki maldan da daha fazla tüketilmektedir.
6-ÇOĞALAN MALİYETLER VE DIŞ TİCARET
Çoğalan maliyet koşulları altında dönüşüm eğrisi Grafik 1-3’de gösterilmiştir.Bu durumda dönüşüm eğrisi
orijine içbükeydir.Ülke,tarımda uzmanlaşırken üretilecek her yeni tarım ürünü için sanayi malından giderek
artan miktarlarda vazgeçmek zorunda kalır.
Grafik 1-3:Çoğalan maliyetler ve dönüşüm eğrisi
Eğri üzerindeki her noktada maliyetler farklıdır.Çünkü bir malın maliyeti onun üretimini 1 birim artırmak
için diğer maldan vazgeçile miktara (fırsat maliyeti ) eşittir.Bu ise her noktada değişmektedir.Grafikte bu
özellik açıklıkla görülüyor.Örneğin başlangıçta ülkenin L noktasın bulunduğunu ve tarım alanında
uzmanlaşması gerektiğini varsayalım.Tarımsal mal üretimini bir birim(∆K=1) artırmak için sanayi malından ∆A
miktarında vazgeçmek gerekir.Demek oluyor ki ∆A/∆K,üretimi artan tarım ürününün sanayi malı cinsinden
maliyetini,ya da o mallar arasındaki yurtiçi değişim oranını gösterir.Bu oran ise üretim olanakları eğrisinin o
noktadaki eğimine eşittir ve bunun marjinal değişim oranı olduğunu biliyoruz.
Yunus Emre ERDOĞAN 8
Şimdi Türkiye’yi ele alarak çoğalan maliyet koşulları altında uluslararası uzmanlaşma konusundaki
açıklamalarımız sürdürelim.Ancak tekrar hatırlatmak gerekir ki,talep koşullarının yer almadığı bu durumda
fırsat maliyetleri ile ilgili malın yurtiçi fiyatı aynı olacaktır.Diğer bir deyişle,fiyatlar yalnızca arz faktörlerince
belirlenmiş olmaktadır.
Grafik 1-4’de Türkiye’nin kapalı ekonomi durumundaki üretim ve tüketimi, dönüşüm eğrisi üzerindeki D
noktasında olsun.Bu noktada tarım ürününün sanayi ürünü fiyatı,yani iç fiyatlar,o noktada dönüşüm eğrisine
teğet olan FF doğrusunun eğimine eşittir.
Türkiye’nin
gibi bir dünya fiyatından dış ticarete açıldığını varsayalım.Söz konusu
doğrusunun eğiminden,tarım ürününün(sanayi ürünü cinsinden) dünya fiyatının,bunun yurt içi
fiyatından(değişim oranından) daha yüksek olduğu anlaşılıyor.Bu durumda Türkiye’de üreticiler,doğal olarak
tarımsal üretimi arttıracak,sanayi üretimini ise kısacaklardır.Başka bir deyişle,üretim olanakları eğrisi üzerinde
sağa ve aşağı doğru hareket edeceklerdir.Bu hareket iç fiyatlar ile dış fiyatların eşitlendiği noktaya kadar
sürer.İkisinin birbirine eşitlendiği noktada bu süreç de durdurulur.Geometrik olarak bu nokta,dönüşüm eğrisinin
(üretim maliyeti),
dünya fiyat doğrusunun eğimine eşitlendiği E noktasıdır.Bu noktanın gösterdiğinden
daha ileri derecede bir uzmanlaşmaya gitmek ülkenin yararına değil zararınadır.Çünkü,her yeni tarım ürününün
sağlayacağı değer artışı,onu üretmek için vazgeçilen sanayi ürününün değerinden daha küçüktür.Kuşkusuz
piyasa ekonomisinin geçerli olduğu toplumlarda kaynak aktarımını sağlayan faktör kar maksimizasyonudur.İç
üretim maliyetleri,dış fiyatlardan küçük olduğu sürece ihraç malı üretiminin arttırılması firmaların karlarını
yükseltir.
Eksik uzmanlaşmanın nedeni; İç fiyatların çoğalan maliyet koşulları dolayısıyla yükselmesi ve tam
uzmanlaşmaya ulaşılmadan dünya fiyatlarına eşitlenmesidir.Grafikte E noktası eksik uzmanlaşmayı
göstermektedir.
Tüketim de
doğrusu üzerinde C gibi bir noktaya kaymıştır.Eksenlere birer dikme indirilerek
görülebileceği gibi ,Türkiye bu noktada kapalı ekonomi durumuna göre hem daha çok tarım ürünü ,hem de daha
çok sanayi ürünü tüketir.Dolayısıyla burada dış ticaretin ülke refahını yükseltici etkisi kesindir.Bunun
nedeni,yüksek dünya fiyatlarından ülkenin dışarıya tarım ürünü ihraç ederek karşılığında dışarıdan
ucuz sanayi ürünü sağlayabilmesidir.
7-AZALAN MALİYETLER VE DIŞ TİCARET
Azalan maliyet koşulları uluslararası ticarette önemli bir olaydır.İçsel ve dışsal ölçek ekonomileri sanayide
tarımdan daha yaygındır.Bu da üretim artışı ile birlikte maliyetleri düşürücü etki yapar.Nitekim,az gelişmiş
ülkelerin kalkınma için sanayileşmeyi zorunlu görmelerindeki temel neden de budur.
Azalan maliyet koşulları altında,üretim olanakları eğrisi Grafik 1-5 ‘de görüldüğü gibi orijine dışbükeydir.
Yunus Emre ERDOĞAN 9
Ticaret öncesinde ülke her iki malı da kendisi üretir.Dış ticarete açılınca ihraç malında tam uzmanlaşma
ortaya çıkar.Azalan maliyet koşulları altında tam uzmanlaşma doğuran etkiler,sabit maliyet durumundakinden
daha güçlüdür.Çünkü kaynaklar bir alana yığılınca üretim maliyetleri sabit kalmaktan da
öteye,düşmektedir.Dolayısıyla ülke iç ve dış fiyatlar arasında giderek büyüyen farktan yararlanmak için daha
büyük bir istek duyar.
ÖNEMLİ:Azalan maliyet koşulları altında dış fiyatlar iç fiyatlara(fırsat maliyetleri oranı) eşit bile olsa
karlı dış ticaret yapma olanağı bulunmaktadır.Bu durum Grafik 1-5 yardımı ile gösterilecek olursa;Kapalı
ekonomi durumunda üretim ve tüketim noktası D,iç fiyatlar da FF dir.Başlangıçta dünya fiyatlarının iç fiyatlara
eşit olduğunu kabul edelim.Bu durumda ülkenin iki maldan birinde uzmanlaşması içi D noktasındaki dengenin
herhangi bir şekilde bozulması tek başına yeterlidir.
Örneğin,üretim D nin bir miktar sağına kaydırılabilirse,ülke motor üretiminde,eğer D nin az soluna
kaydırılırsa bu kez de tekstil alanında tam uzmanlaşır.D noktasındaki dengenin bozulması için hükümetin dıştan
bir müdahalesi gerekebilir.Söz gelişi,bu amaçla geçici bir süre endüstriye sübvansiyon verilip diğerini
vergilendirmek veya gümrük vergisi ile ilgili endüstriyi korumak gibi önlemler alınabilir.
Bu önlemler sonucunda,diyelim ki motorda tam uzmanlaşmaya gidilirse,(A noktası),bu malın örneğin MA
kısmı
fiyatından (FF nin özdeşi) ihraç edilerek karşılığında MC miktar tekstil ithal edilir ve C noktasına
ulaşılır.Görüleceği gibi bu noktadaki tüketim miktarları AB tüketim olanakları eğrisinin sınırladığı alanın
dışında bulunmaktadır.
Tersine eğer tekstil alanında uzmanlaşılırsa (B noktası)yine üretilen malın bir kısmı (BK) dünya
fiyatından(
=FF) ihraç edilerek
gibi bir noktada mal miktarı tüketebilir.
Görülüyor ki,azalan maliyet koşulları altında başlangıçta dünya fiyatlarının iç maliyetlere eşit
bulunması,ticaretin başlamasına engel değildir.Ancak endüstrilerin birine dıştan bir müdahaleye gerek
vardır.Eğer iç fiyatlar dünya fiyatlarından farklı ise bu durumda dış ticaretin başlamaması için zaten bir neden
yoktur.Bugün bir çok az gelişmiş ülkede yeni kurulan sanayilerin gümrük tarifeleri ile korunması bu nedene
dayanır.Genç endüstrilerde maliyetlerin yüksek olması doğaldır.Ama bunlar bir süre dış rekabetten
korunursa,sağlanacak içsel ve dışsal ekonomiler dolayısıyla maliyetler düşebilir ve ülke dünya piyasalarında
rekabet gücü kazabilir.
Yunus Emre ERDOĞAN 10
2.BÖLÜM
Uluslararası Ticaret Teorisi Analizleri: Arz ve Talep Modelleri
Uluslararası Ticarette Göreceli Fiyatlar (Denge Dış Ticaret Hadleri) Nasıl Oluşur ?
Ricardo’ya göre ülkelerin yurtiçi üretim maliyetleri oranı uluslararası ticarette denge ticaret
hadlerinin sınırlarını belirler. Sabit verim koşulları altında buğday ve kağıdın iç maliyet oranları aşağıdaki
gibi olduğunu varsayalım.
Türkiye: 1 Buğday ; ½ Kağıt
ABD : 1 Buğday; 2 Kağıt
Bu örneğe göre Türkiye ihraç edeceği bir birim buğday karşılığında ½ birimden az miktarda kağıt
elde etmeyi öngören bir fiyattan dış ticaret yapmayı istemez. Çünkü o noktada kağıdı kendisi üretmesi
daha karlıdır.
Grafikte görüldüğü gibi, iç maliyet doğrusu Türkiye için daha karlı ticaret
alanının sınırını oluşturur. Benzer şekilde ABD’nin dış ticarete
başlayabilmesi için, ihraç edeceği 2 br kağıt karşılığında sağlayacağı
buğday miktarının da 1 br’den daha az olmaması gerekir. Yani, ABD’nin
iç maliyet oranında bu ülke bakımından karlı ticaret olan sınırını belirtir.
Ticaret hadlerinin ABD’nin iç maliyet oranına yaklaşması Türkiye’nin;
Türkiye’nin İç maliyetlerine yaklaşması da ABD’nin dış ticaret karlılığını
arttırır.
A-) Karşılıklı Talep Kanunu:
Klasik iktisatçılardan dış ticarette talep koşullarına ilk defa yer veren düşünür John Stuart Mill olmuştur.
Mill’e göre iki ülkeli modelde eğer ülkelerden birinin, diğerinin malına karşı talebinin ne derecede şiddetli
olduğu bilinirse, ticarette denge fiyatları belirlenebilir. Mill’in dış ticaret hadlerinin oluşumuyla ilgili
açıklamaları “Karşılıklı Talep Koşulları”na dayanır.
*** İki ülkeli bir modelde, bir ülkenin karşılıklı talebi onun kendi malından vereceği bir birim için,
öbürünün malından talep edeceği miktarlarla ölçülür. Bunu tersinden söylemek gerekirse, Karşılıklı
Talep, 1 br yabancı mal karşılığında teklif edilen ulusal mal arzına eşittir.
Ülke, belirli miktar yerli mal karşılığında ne kadar az yabancı mala razı olursa ithal malı olan
karşılıklı talebi de o derece şiddetli demektir.
B-) Teklif Eğrileri:
Alfred Marshall tarafından geliştirilmiştir.
*** Ülkenin belli miktar veya hacmindeki ithal malına karşılık olarak önermiş olduğu ihraç malına teklif
denmektedir. Burada çeşitli fiyatlardan belirli miktar ulusak mal teklif edilirken, karşılığında da her
defasında miktarı değişecek yabancı mal talep edilmektedir. Buna göre bir teklif aynı anda şu 3 şeyi ifade
eder;
İhraç malı miktarı, İthal miktarı ve bu fiyatların birbirine oranı demek olan Göreceli Uluslararası Fiyat
Oranı.
Teklif eğrisi, tüm olası fiyatlardan o ülkenin dünya piyasalarında almak ve satmak istediği miktarları
gösteren bir eğridir.
Teklif eğrisi üzerindeki her nokta, ülkenin yapmak isteyeceği ticareti, yani ihracat ve ithalat hacmi ile
bu ticaretin hangi fiyatlar üzerinden yapılacağını, yani uluslararası fiyat oranını (dış tic. hadlerini) gösterir.
*0A İç maliyet oranını göstermektedir. Burada dış ticaret
mantıklı değildir, çünkü karlı değildir.
OT Türkiye’nin kağıt karşılığında buğday teklif eğrisidir.
Teklif eğrisi orijinden çıkar ve bu eğrinin sınırını iç
maliyetler oranı doğrultusunda belirler.
OT Teklif eğrisi üzerindeki fiyat doğrularının giderek
dikleşmesi, ticaret hacmi genişledikçe Türkiye’nin ancak
buğday fiyatının yükselmesiyle ticarete razı olacağı anlamına
gelir.
Yunus Emre ERDOĞAN 11
Teklif Eğrisinin Şeklinin Taşıdığı Özellikler:
İç maliyet doğrultusundan ayrıldıktan sonra eğri giderek dikleşmekte ve belli ticaret hacminden sonra
tersine dönmektedir. Eğimin yükselmekte olduğu kısımda her yeni ithal malı birimi karşılığında ihraç
malından önerilen miktarlar azalmaktadır. Eğrinin tersine döndüğü kısımda ise, daha fazla ithal malı kabul
edilmesi için ülke, teklif ettiği ihraç malının toplam miktarını azaltıyor.
Bir teklif eğrisi hem arz hem de talep eğrisi olma özelliğine sahiptir. Ticaret hacmi genişledikçe ihraç
mallarının arzı kıtlaşmakta ve dolayısıyla ancak daha fazla ithal malı karşılığında aynı miktar ihraç malı
arz edilmektedir.
C-) Teklif Eğrilerindeki Kaymalar:
Teklif eğrilerindeki bir kayma normal olarak 2 sonuç doğurur.
1-) Ticaret hadleri etkisi (olumsuz etki yapar)
2-) Ticaret hacmindeki etki (olumlu etki yapar)
Başlangıçta 0T olan Türkiye’nin teklif eğrisi, Türkiye’de halkın
tercihlerinin yabancı mallar lehine ve yerli mallar aleyhine değişmesi
nedeniyle 0T1 biçiminde sağa kayarsa yeni uluslararası ticaret dengesi
P1 noktasında gerçekleşecektir. Böylece dış ticaret hadleri ülkenin
aleyhine olacak biçimde 0P den 0P1 e düşer yeni uluslararası ticaret
hacmi de 0K kağıt ve 0V buğday biçiminde genişler.
D-) Önemsiz Olmanın Önemi ( Küçük Olmanın Avantajı)
Amerika motorda, Lüksemburg ise tereyağında karşılaştırmalı
üstünlüğe sahip olsun. Lüksemburg bu malların dünya ticaretinde
önemsiz bir ülke olduğundan, onun karşılıklı talebi dünya fiyatları
üzerinde hissedilir bir etkide bulunmaz. Dolayısıyla dünya fiyatları
ABD’nin iç fiyatına eşit veya ona çok yakın bir düzeyde oluşur.
Lüksemburg, malını ABD’deki yüksek fiyattan ihraç edip ithalatını
yine o ülkedeki düşük fiyattan yapacağı için dış ticaret
kazançlarının tamamına yakın bir bölümünden yararlanır.
E-) Teklif Eğrisi Modelinin Yararları***:
Teklif eğrileri ülkelerin arz ve talep koşulları, karşılaştırmalı üstünlük yapıları, ticaret dengesini sağlayan
uluslararası fiyat oranı, malların uluslararası denge ihracat ve ithalat oranları, her ülkenin dış ticaretten
sağladığı toplam kazançlar hakkında bize bilgi verir.
Model 2 ülke, 2 mal ve 2 üretim faktörünü kapsamakta olup, tam bir genel denge analizi
durumundadır.
Yunus Emre ERDOĞAN 12
3. Bölüm
Faktör Donatımı ( Heckscher – Ohlin) Teorisi:
Klasik Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisine göre, yurtiçi üretim maliyetlerinin farklı olduğu sürece
ülkeler, karlı dış ticaret yapabilirler ve yurtiçi üretim maliyetlerindeki farklılıklar da uluslar arası emek
verimliliğindeki farklılıkların sonucudur. Ancak bu analizlerle uluslar arası ticaretin gerçek nedeni
açıklanmış olmamaktadır. Çünkü burada uluslar arası emek verimliliği üzerinde durulmamıştır.
1919 Yılında Heckscher bu eksikliği gidermek için Faktör Oranları Teorisini ortaya koymuştur.
I-) Teorinin Temel Tezi:
Bir ülkede hangi üretim faktörüne zengin olarak sahipse, üretimi o faktörü yoğun biçimde gerektiren
mallarda karşılaştırmalı üstünlük elde eder. Yani onları daha ucuza üretir ve onlarda uzmanlaşır.
Diyelim ki, bir ülke emeğe göreceli olarak daha bol biçimde sahipse o ülkede emek yoğun mallar
daha düşük maliyetle üretilir.
Örneğin, Tekstil ve Motor üretilecek olsun, Türkiye emeğe zengin biçimde sahiptir ve emek
ihtiyacının fazla olduğu tekstilde karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olacakken , Almanya’da sermaye ye
zengin biçimde sahip olduğundan motorda karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olacaktır.
Bu teorinin dayandığı 2 temel varsayım vardır:
*Ülkeler faktör donatımları bakımından birbirinden farklıdır. Bir ülke emeğe zengin biçimde sahipse
öteki ülke sermayeye zengin biçimde sahiptir.
*Mallar faktör yoğunlukları ya da nispi faktör oranları bakımından da farklılıklar gösterirler. Yani bir
malın üretilmesi için sermayeye oranla daha çok emeğe ihtiyaç varken (emek yoğun mallar), öteki malın
üretilmesi için emeğe oranla sermayeye daha çok ihtiyaç vardır (sermaye yoğun mallar).
Bu 2 temel varsayımın dışında diğer varsayımlar da vardır. Bunlar:
-Bir malın üretim fonksiyonu tüm ülkelerde aynıdır. Bu özellikle bir malın üretim teknolojisinin tüm
ülkelerde aynı olması anlamına gelir.
-Üretimde ölçeğe göre sabit verim koşulları geçerlidir. Yani; tüm üretim faktörlerini belli bir oranda
değiştirdiğimizde üretim miktarı da aynı oranda değişir.
-Ülkelerde talep koşulları birbirine benzerdir.
A-) Bazı Kavramların İrdelenmesi
1-) Faktör Donatımı: 1. varsayımımızdaki faktör donatımı ne demektir? Bu 2 ayrı şekilde
tanımlanır;
a-) Fiziki Faktör Stoku: Bu faktör bolluğu kavramını arz yönüyle ele alır. Başka bir deyişle; faktör
donatımı, üretim faktörlerinin fiziki miktarı ya da faktör stoku ile açıklanır. Bu yaklaşım açısından faktör
donatımını belirlemek için Ülkelerin Sermaye stoku (C) / Emek stoku (L) karşılaştırılır.
Burada Almanya sermaye, Türkiye iş gücü bakımından daha zengin ülkelerdir.
Ancak gerçek hayatta ülkelerin sahip oldukları tüm emek veya sermaye arzını toplayarak faktör
stokunu ölçmek pratik bakımdan bazı güçlükler doğurmaktadır. Örneğin farklı nitelikte ve farklı yıllarda
yapılmış sermaye tesislerinin toplam değerlerinin belirlenmesi ya da farklı eğitim ve becerilere sahip emek
türlerinin ortak bir paydada gösterilmesi önemli kavramsak ve pratik sorunlarla karşılaştırabilir.
b-) Faktör Fiyatları Yaklaşımı: Ülkenin göreceli olarak zengin biçimde sahip olduğu faktörün fiyatı daha
ucuzdur. Dolayısıyla iki ülkedeki göreceli faktör bedelleri karşılaştırılarak bu ülkelerin faktör donatımı
özellikleri konusunda bir sonuca varabiliriz.
Bu teoriye göre faktör bolluğunun hangi kıstasa göre belirlendiği önemlidir. Çünkü fiziki tanımlama
durumunda teoride öngörülenden ters bir sonuç ortaya çıkabilir. Örneğin,ülkede sermaye bol olmasına
karşın sermaye fiyatları göreceli olarak yüksekse, o taktirde sermaye yoğun mallar pahalılaşacak ve
dolayısıyla ülke bu tür malları ithal edip emek yoğun malları ihraç edecektir. Bu da teoriyle çelişir.
Yunus Emre ERDOĞAN 13
Faktör fiyatlarının faktör donanımına ters olması, talep koşullarının o faktörü yoğun biçimde kullanan
mallara aşırı biçimde yönelik olmasının ya da hükümet müdahalelerinin bir sonucu olabilir.
 Teoride bu tür çelişkileri ortadan kaldırmak için faktör piyasasında yapay hükümet
müdahalelerinin olmadığı ayrıca talep koşullarının ülkeler arasında benzer olup aşırı yönelim
göstermediği varsayılır.
2-) Faktör Yoğunluğu: Eş ürün eğrisi, teknolojinin koyduğu sınırlamalar altında bir maldan aynı
miktarda üretmek için kullanılması gereken emek ve sermaye bileşimlerini gösteren eğridir.
Teknolojinin,bir faktörün belli ölçülerde öteki faktörün yerine kullanılabilmesine ( ikame
edilebilmesine) olanak verdiği durumlarda eş ürün eğrisi orijine göre dış bükey olur.
FF doğrusunun eğimi emeğin fiyatını sermaye cinsinden ifade eder.
Maliyet Minimizasyonu için motorda 0M sermaye/emek oranını, tekstilde
0D sermaye/eme oranını kullanmak gerekir.
Emeğin fiyatı F1F1(=F2F2) olacak biçimde yükselince sermaye emeğin
yerine ikame edilir. Yeni sermaye/emek yoğunlukları motorda 0M1 ve
tekstilde 0D1 olur.
Grafiğe göre faktör fiyatları oranının FF olması durumunda motordaki
sermaye/emek oranı 0Mnin eğimine, tekstildeki sermaye emek oranı da
0Dnin eğimine eşittir. 0M nin 0Dye göre dik olması, FF gibi bir faktör
fiyatları oranında motorun tekstile göre daha sermaye yoğun olduğunu
gösterir.
Faktör fiyatları değişmedikçe normal olarak, teknolojinin el verdiği ölçüde ucuzlayan olan faktör
pahalılaşan faktörün yerine kullanılır. Nitekim faktör fiyatları FF yerine F1F1(=F2F2) olacak biçimde (
sermayenin ucuzlaması, emeğin pahalılaşması) Sermaye emek yoğunlukları motorda 0M1e, tekstilde 0D1e
yükselmiştir. Yani maliyet minimizasyonu gereğince ucuzlayan sermaye faktörü pahalılaşan emek
faktörünün yerine geçmiştir.
Faktör Yoğunluğunun Ters Dönmesi: Bir malın üretiminde kullanılan faktör yoğunluğu önce emek
yoğunken, zamanla sermayenin ucuzlamasıyla maliyetleri minimuma düşürmek isteyen üreticinin sermaye
yoğun üretime geçmesidir. Örn: elle üretilen halının zamanla makineyle üretilmesidir.
3-) Talep Koşullarında Benzerlik: Modelin en önemli varsayımlarından biri de ülkelerdeki zevk ve
tercihlerin birbirine benzemesidir. Eğer bu olmasaydı, ülkede ticaret öncesi mal fiyatlarını, dolayısıyla dış
ticaretin yapısını tahmin etme olanağı kalmaz. Çünkü tercihlerin farklılığı, ülkelerin malları farklı biçimde
değerlendirmesi anlamına gelir. Bunun en aşırı örneği talebin ters dönmesi durumudur.
B-) Teorinin Öngördüğü Sonucun Grafikle Gösterilişi:
Bu teorinin kanıtlanması için üretim olanaklar ve toplumsal kayıtsızlık eğrilerinden yardım almamız
gerekir. Tekrar hatırlatalım ki, faktör donatımlarının ülkeler arasında farklı, fakat üretim teknolojilerinin
aynı olduğu varsayılıyor.
Almanya (AA) bol olarak sermayeye sahip ve motor üretiminde ise sermaye yoğun olduğu için
bu ülkenin üretim olanakları eğrisi motor ekseni yönünden daha uzundur. Emeğe daha zengin biçimde
sahip Türkiye (TT)’nin üretim olanakları eğrisi de tekstil yönünde dışa daha geniş çizilmiştir.
TT Türkiye’nin, AA
Almanya’nın
dönüşüm eğrisidir.
Talep koşulları aynı
varsayıldığı için
I kayıtsızlık eğrileri
hem Türkiye’ye hem
de Almanya’ya aittir.
Türkiye’deki iç
Yunus Emre ERDOĞAN 14
fiyatları oranı FT nin, Almanya’daki iç fiyatlar da FA nın eğimine eşittir. Bu da Türkiye’de emek yoğun
tekstilin, Almanya’da ise sermaye yoğun motorun daha ucuza üretileceğini gösterir. Bu da PP gibi bir
uluslar arası fiyattan Türkiye’nin dış ticaret üçgeninin CNET ve Almanya’nın dış ticaret üçgeninin EAMC
olacağı görülüyor.
Dış ticarete başlamadan önce Almanya’nın denge noktası Da ve iç fiyat oranı FA, Türkiye’nin denge
noktası DT ve iç fiyat oranı FT dir. Grafikte FA nın FT den dik bir konumda olması Almanya’nın motoru,
Türkiye’nin ise tekstili daha ucuza ürettiğini gösterir.
Ülkelerin PP gibi bir fiyattan uluslar arası ticarete açılmaları grafik b dedir. Buna göre Türkiye’de
üretim Dt’den Et’ye kaymakta, yani tekstilde uzmanlaşmaya gidilmekte. Tüketim de Dt yerine C olmakta.
Böylece Türkiye Ne Kadar Tekstil ihraç edip NC kadar motor ithal etmektedir. Almanya ise EaM kadar
motor ihraç edip MC kadar tekstil ithal etmektedir. Böylece ülkeler daha yüksek refah seviyesi yakalarlar.
Heckscher – Ohlin modelinden 4 önemli teorem elde edilir. Bunlar 1.si Faktör Donatımı Teoremi 2.si
Uluslararası Faktör Fiyatları Eşitliği Teoremi 3.sü Stolper-Samuelson Gelir Dağılımı Teoremi ve
Rybczynski Teoremidir.
II-) Uluslararası Faktör Fiyatları Eşitliği Teoremi:
Heckscher – Ohlin teorisinin önemli bir sonucu , ülkeler arası üretim faktörleri fiyatlarının
eşitlenmesidir. Bunun için serbest ticaretin yanında ülkeler arasında benzer teknoloji, mal ve faktör
piyasalarında tam rekabet ve sabit ölçek ekonomisi varsayımı yapılır. açıdan da benzer oldukları
varsayılır.
Heckscher – Ohlin modelinden emek zengin ülkelerin emek yoğun malları, sermaye zengin
ülkelerin de sermaye yoğun malları daha ucuza üreteceği ve ülkelerin bu mallarda uzmanlaşarak
uluslararası ticarete katılacaklarını biliyoruz. Ayrıca bu gelişme faktör talebini ve dolayısıyla faktör
fiyatlarını da etkileyecektir.
Türkiye-Almanya örneğinden devam edersek, dış ticaretten önce Türkiye’de işçi ücretleri göreceli
olarak düşük veya faiz oranı göreceli olarak daha yüksektir. Ücret: w r: faiz oranı (w/r)T<(w/r)A
Dış ticaretten önce Türkiye’de tekstil fiyatları (Pt)nin motor fiyatları oranı, ya da Türkiye’deki
göreceli tekstil fiyatları Almanya’daki göreceli tekstil fiyatlarından daha düşüktür. (Pt/Pm)t<(Pt/Pm)a
Her ülkede tüm piyasalarda tam rekabet, sabit verim ve benzer
teknoloji koşulları varsayıldığı için ülkelerin faktör fiyatları ve mal
fiyatları arasında birebire bir ilişki bulunacaktır. Buna göre
Türkiye’de göreceli ücretler (w/r)t gibi düşük bir düzeyde iken
göreceli tekstil fiyatları da (Pt/Pm)t gibi göreceli düşük bir
düzeydedir.
Dış ticarete başlandıktan sonra Türkiye’de göreceli tekstil
fiyatları, Almanya’da ise göreceli motor fiyatları D noktasındaki gibi
(Pt/Pm)d düzeyinde eşitlenecektir. Bu noktada ayrıca faktör fiyatları
da eşitlenecektir. Başka bir deyişle Türkiye’de göreceli mal fiyatları ile faktör fiyatları yukarıya
Almanya’da ise aşağıya doğru hareket etmiştir.
Dışa açılmayla birlikte, yüksek uluslararası tekstil fiyatlarından Türkiye’de firmalar daha çok tekstil
üretirken, motor fiyatlarının daha düşük olması nedeniyle bu malın üretimini kısacaklardır (tekstilde
uzmanlaşma). Tekstil fiyatlarının artması emeğe olan talebi arttıracak, böylelikle ücretler artacaktır. Motor
üretiminin de azalmasıyla sermayeye olan talep azalacaktır. Aynı mekanizma Almanya’da tersine işler.
***Kısacası, Uluslar arası faktör fiyatları eşitliği teoremine göre dış ticaret ülkenin bol olarak sahip
bulunduğu faktörün göreceli fiyatını yükseltici, kıt olan faktörün fiyatını düşürücü etki yapar.
Gerçek hayatta ise ticaret yapan ülkelerde homojen faktörler için bile tam bir ücret ve faiz
eşitliğinin bulunmadığı herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Bunun pek çok önemli nedeni bulunabilir.
Örneğin hükümetlerin uyguladığı sübvansiyon benzeri politikalar, yüksek taşıma gideri de ülkelerin mal
fiyatları arasında farklılığa yol açar. Mal fiyatları farklı olunca faktör fiyatları da eşitlenmez.
Yunus Emre ERDOĞAN 15
III-) Stolper-Samuelson Gelir Dağılımı Teoremi:
Dış ticaret başladıktan sonra ülkede bol faktör olan emeğin fiyatı (ücret) yükselir ve kıt faktör olan
sermayenin bedeli (faiz) düşer.
Emek zengini ülkeyi ele alırsak, bu ülkede sırf fiyatı düşen sermaye yoğun ithal malı tüketen işçiler
şimdi daha yüksek bir refah seviyesine ulaşmışlardır. Çünkü, bunların nominal geliri artmış sermaye
yoğun malların da fiyatı düşmüştür.
Bununla birlikte bir ülkede yalnız emek yoğun mal tüketen işçiler için böyle kesin bir yargıya
varılamaz. Nedeni ise, bir yardan bunların nominal geliri artarken diğer yandan da tükettikleri malların
fiyatlarının yükselmiş olmasıdır.
Bununla birlikte, dış ticaretin olmasıyla emek bol ülkede sermayenin ucuzlar ve ücretler yükselir.
Üretici firmalar bu duruma tepki göstererek daha fazla sermaye daha az emek kullanır (emeğin yerine
sermaye ikame edilir). Kısacası her 2 üretim alanında da sermaye/emek oranı yükselmiş olur. Bu da
emeğin marjinal verimliliğini yükseltmiş olur. Bu da emeğin reel gelirini arttırır. Bu ayrıca sermaye
sahiplerinin reel gelirinin düşeceğini de gösterir.
O halde, yapılan açıklamalarla Stolper-Samuelson Gelir Dağılımı Teoremi şöyle ifade edilebilir: Dış
ticaret başladıktan sonra bol faktörün fiyatındaki yükselme ve kıt faktörün fiyatındaki düşme, ticaret
öncesinde ve sonrasında tam istihdam koşulu altında, bol faktör sahiplerinin reel gelirini arttırması, kıt
faktör sahiplerinin ise reel gelirinin azalmasına yol açar.
IV-) Teorinin Test Edilmesi: Leontief Paradoksu:
Amerika dünyanın en zengin sermaye stokuna sahip ülkesidir. Fakat Leontief’in yaptığı çalışmalar
neticesinde Amerika’nın Heckscher – Ohlin teorisinin tersine emek yoğun mallar ihraç edip, sermaye
yoğun mallar ithal etmektedir.
Ancak Leontief bu çelişkiyi açıklamak için Amerikan toplumunun özellikleri nedeniyle, dünyanın
öbür ülkelerindeki işçilerinden daha nitelikli olduklarını ve 1 Amerikan işçisinin 3 yabancı işçiye bedel
olduğunu ve böylece Amerikanın aslında sermaye zengini değil emek zengini bir ülke olduğunu
belirtmiştir.
Bu paradoksu eleştirenler, bu araştırmanın savaş dönemine denk geldiği için böyle bir durum
olduğunu belirtmişlerdir. Ancak daha sonra yapılan çalışmalarda ise nerdeyse aynı sonuca ulaşılmıştır.
V-) Diğer Testler:
Tatemoto ve Ichimura tarafından yapılan bir çalışmada Japonya’nın emek zengin olduğu bir dönemde ,
sermaye yoğun mallar ihraç edip, emek yoğun mallar ithal ettiği görülmektedir. Bu da Heckscher – Ohlin
teorisiyle çelişmektedir. Ancak Japonya’nın ticaretinin 4’te 3ünün kendinden küçük ülkelerle yaptığı, 1ini
de ABD ile yaptığı düşünüldüğünde çelişki ortadan kalkmaktadır.
VI-) Yeni Teoremler:
1. Nitelikli İş Gücü Teoremi:
Bu görüşe göre belirli türdeki mesleki veya nitelikli iş gücü bakımından zengin ülkeler, üretimi büyük
ölçüde bu faktörlere bağlı olan mallarda uzmanlaşırlar. Niteliksiz iş gücüne sahip ülkeler de ağırlıklı
olarak niteliksiz iş gücünü içeren mallar üretiminde üstünlüğe sahip bulunurlar.
2. Teknoloji Açığı Teoremi: Bu hipoteze göre sanayileşmiş ülkeler arasındaki ticaretin büyük bir
bölümü yeni mal ve üretim süreçlerine dayalıdır. Yeni bir mal veya üretim süreci bulan
sanayileşmiş ülkeler, bu malların ilk ihracatçıları olur. Ancak sanayileşmesi daha düşük ülkeler bu
lamı taklit yöntemiyle üretmeye başlarlar. Hatta ellerindeki ucuz emek veya doğal kaynak gibi
üstünlükleriyle ilk icat edenden daha düşük maliyetle üretir ve ihraç ederler.
3. Ürün Dönemleri Teorileri: Hipoteze göre yeni icat edilen malların üretimi önce ufak çapta yapılır.
İlk aşamada üretime ilişkin sorunlar çözümlenir ve ürün geliştirilir. Bu aşamada ürün ihracata
yönelik değil iç talebi karşılamaya yöneliktir. Ayrıca malın geliştirilmesi tüketicilerden alınacak
bilgiye bağlı olduğu için, üretimin tüketiciye yakın yerde yapılması gerekir.
Yunus Emre ERDOĞAN 16
İkinci aşama olgunlaşma aşamasıdır. Bu aşamada üretim hızlandırılır, satışlar önce iç piyasaya
yöneliktir. Bu aşamada halen yeni teknolojiyi tek başına elinde tutan firma iç talebin yanı sıra dış
talebi de karşılamaya başlar. Dışarıda da gelişen bir talep olduğu için üretim artışı çok hızlıdır.
Üçüncü aşamada ise üretim yöntemini tamamen oturtan firma Standart ürün aşamasına geçer.
Üretimini dışarıya kaydırmaya başlar. Dışa lisans vermeye başlar, standart üretim maliyetlerini
düşürmek için üretimi örneğin işi ücretlerinin daha ucuz olduğu ülkelere kaydırır.
Dördüncü aşamada ise, yenilikçi ülkenin iç piyasası yerli üretim yerine ithalatla karşılanmaya
başlamasıdır.
Beşinci aşamada ise tüm dünya ülkelerine yayılanmış, lisanslamalar sona ermiş, yani teknoloji
bir tür serbest mal olmuştur. Yerli endüstri iç ve dış piyasaları kaybettikçe yurt içi üretim hızla düşer.
Nihayet, yenilikçi ülke kendi iç piyasasında da tamamen devre dışı bırakılınca ürün dönemleri
tamamlanmış olur.
4. Tercihlerde Benzerlik Teoremi: Burada mallar, Heckscher-Ohlin teorisinin aksine homojen
değildir.
Bu teoriye göre sanayi ürünleri üzerindeki ticaret, üretim maliyetinden çok zevk ve tercihlerin
benzerliğine bağlıdır. Bu zevk ve tercihleri belirleyen genel etken gelir düzeylerdir.
Belirli gelir düzeyine sahip ülkede firmalar halkın çoğunluğu tarafından talep edilen yani geniş
piyasası olan malları üretirler. İç talebi karşılamaya yönelik üretim yapıldıkça bu malların
üretiminde deneyim ve etkinlik kazanılır. Sonraki aşamada da zevk ve gelir türlerinde benzer ya da
aynı gelir düzeyindeki ülkelere ihraç edilir.
5. Ölçek Ekonomileri Teoremi: Bazı mallarda ortalama üretim maliyetleri üretim ölçeğine ya da
üretim hacmine bağlıdır. Ölçek büyüdükçe ortalama maliyet düşüyorsa üretimde ölçeğe göre
azalan maliyetler ya da artan getiri koşullar geçerlidir.
Uluslararası ticarette ölçek ekonomileri önemli bir etkendir, çünkü bazı endüstrilerde küçük
ölçekli firmaların büyük ölçekli firmalarla rekabetini güçleştirir. Bunun sonucu olarak da ölçek
ekonomisi içeren mallar, çok sayıda ufak üretici yerine az sayıdaki büyük firmalar tarafından
üretilmektedir. Ölçek ekonomilerin büyük firmalarla böyle bir üstünlük sağlayıp sağlamadığı bu
ekonomilerin içsel veya dışsal nitelikte oluşuna bağlıdır.
İçsel ölçek ekonomileri firmanın kendi üretim ölçeği arttığında ortalama maliyetlerinin düştüğü
durumlarda söz konusudur. Örneğin, az sayıda otomobil üretin firmaların maliyetleri, yüksek sayıda
üretim yapan Opel gibi firmaların yanında çok yüksek kalıyor. Bu kitlesel üretim teknolojisinin
kullanılması, yönetimde artan etkinlik ve işgücü uzmanlaşması gibi etkenlerin sonucudur.
Firmanın bağlı olduğu endüstride üretim hacmi genişledikçe onun ortalama maliyeti düşme
gösteriyorsa, üretimde dışsal ölçek ekonomileri söz konusudur. Ör: bilgisayar endüstrisi.
Eğer belli bir endüstride ölçek ekonomileri firma bakımından içsel nitelikte ise, büyük firmalar
küçüklere göre bir maliyet avantajları elde ederler. Böylece firmalar tarafından fiyatların veri kabul
edildiği tam rekabetçi piyasa yapısı yerine eksik rekabet piyasaları geçer. Eksik rekabet piyasalarında
ise her firma kendi üretimi üzerinde bir ölçüde monopolcü güce sahiptir. Yani fiyatı ve hacmini
ayarlama olanağı elde eder.
Ölçek Ekonomileri uluslararası ticaret yönünden bazı sonuçlar doğurur. Önce ülkelerin bu tür
endüstrilerde uzmanlaşmaları için daha güçlü bir teşvik sağlar. Ülke, ölçek ekonomisine sahip bazı
endüstrilerde uzmanlaşmaya gider ve ihtiyacı olan diğer malları ithal eder. Böylece ölçek
ekonomilerin maliyeti düşer. Üretim ve zevk yönünden benzer ülkelerle karlı ticaret olanağı sağlar.
Ölçek ekonomileri uluslararası ticarette tüketiciye belli bir malın değişik türlerinin sunulmasına
yol açar (ürün çeşitliliği sağlayarak) ve böylece refahın artmasını sağlar.
Dış Ticaret tüm firmalar için tüketici sayısını artırır. Her ülkede firmalar halk tarafından en çok
tercih edilen çeşit üzerinde uzmanlaşır. Azınlıkların taleplerini karşılamak için yapılacak üretiminde
maliyetinin yüksek olacağından dolayı da bu mallar ithal edilir.
Yunus Emre ERDOĞAN 17
Download