T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI ŞİŞLİ ETFAL EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ 2.KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM KLİNİĞİ Şef. Op. Dr. İNCİ DAVAS FETAL İYİLİK HALİ ÖNGÖRÜSÜNDE MODİFİYE BiYOFİZİK PROFİL VE ÜÇÜNCÜ TRİMESTER DOPPLER ULTRASONOGRAFİ BULGULARININ KARŞILAŞTIRILMASI UZMANLIK TEZİ Dr.Abdülkadir BAKAY İSTANBUL 2009 2 ÖNSÖZ Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2. Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniğinde yaptığım asistanlık eğitimim süresince bilgi ve deneyimlerinden yararlandığım, her konuda bilimsel ve manevi desteğini gördüğüm ve bu tez çalışmasının oluşturulmasında katkıları bulunan, eğitimim süresince yol gösteren, gelecekteki meslek hayatımda bana yardımcı olacak deneyimleri kazanmamda büyük emeği olan ve desteğini her zaman yanımda hissettiğim değerli Klinik Şefim Op.Dr.İnci Davas’a saygı ve teşekkürlerimi sunarım. Klinik Şef Yardımcısı Op .Dr.Atıf Akyol’a; uzmanlarım Op.Dr.Ali Yazgan, Op.Dr.Ahmet Varolan ve Op.Dr.Arzu Koç Bebek’e, Asistanlık eğitimim süresince bütün zorlukları paylaştığımız asistan arkadaşlarıma, Bugünlere gelmemde en büyük payı olan sevgi ve desteğini hiç esirgemeyen çok sevdiğim annem, babam ve kardeşime En içten teşekkürlerimi sunarım. 3 İÇİNDEKİLER: 1. Giriş…………………………………………………………….5 2. Genel Bilgiler…………………………………………………..7 3. Materyal-Metod………………………………………………..37 4. Bulgular………………………………………………………..42 5. Tartışma………………………………………………………..65 6. Sonuç…………………………………………………………..73 7. Çalışma Grubu Dağılımı………………………………………74 8. Kaynaklar……………………………………………………..76 4 KISALTMALAR ASI: Amniyon Sıvı İndeksi AMV: Amniyon Sıvısı Volümü AFD: Akut Fetal Distres CWD: Continuous Wave Doppler EDF: End Diastolic Flow EFM: Elektronik Fetal Moniterizasyon FBP: Fetal Biyofizik Profil HDS: Hız Dalga Şekli IUGG: İntrauterin Gelişme Geriliği KST: Kontraksiyon Stres Test KTG: Kardiotakografi MBP: Modifiye Biyofizik Profil MSS: Merkezi Sinir Sistemi NST: Non-stres Test NTD: Negatif Tanısal Değer PI: Pulsatility Index PIH: Preeklampsi Induced Hypertension PTD: Pozitif Tanısal Değer PWD: Pulsed Wave Doppler RI: Resistance Index SCA: Sectio Caesarea Abdominalis S/D: Sistolik/Diyastolik oranı UA: Umbilikal Arter UPY: Uteroplasental Yetmezlik YYBÜ: Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi 5 GİRİŞ Antenatal dönemde, fetusun intrauterin gelişiminin araştırılması doğum hekimlerinin her zaman ilgisini çeken bir alan olmuştur. Antepartum fetal sağlığın değerlendirilmesi, intrauterin fetal kaybı ve intrauterin asfiksiye bağlı gelişebilecek komplikasyonları zamanında tanıma ve önleyebilme amacına yöneliktir. Teknolojinin bilime katkıları sayesinde son 50 yıl içinde “fetüs ve ortamı” hakkında çok değerli bilgiler elde edilmiştir. Fetüsün fizyolojisi, organogenezisi, doğuma kadar izlenebilmiş ve sonuç olarak anneden daha önemli, morbidite ve mortalite riskleriyle birlikte ikinci bir hasta sıfatını kazanmıştır. Kadın hastalıları ve doğum hekimi kendisine doğum ağrılarıyla başvuran gebe hakkında hiçbir bilgi sahibi olmasa bile, doğumun anne ve bebek açısından en iyi şekilde sonuçlanması için var olan tüm olanaklarını hatasız ve en iyi şekilde kullanmak zorundadır. Obstetrisyenin antepartum değerlendirme için en sık kullandığı yöntemler; 1- Non-stres test (NST) 2- Biyofizik profil 3- Doppler ultrasonografi 4- Ultrasonografi ile fetal anatominin incelenmesi sayılabilir. Antenatal takip yöntemlerinin hiçbiri tek başına karar vermemize yetmemekte, sıklıkla birlikte değerlendirilmektedirler. Obstetride son yıllarda kullanılmakta olan doppler ultrasonografi için de bu prensip geçerlidir. Doppler ultrasonografi, fonksiyonel değerlendirmeler yapmak için görüntüler oluşturulmasına imkan veren, B-mod sonografi temeline dayanan nispeten yeni bir yöntemdir. Feto-maternal dolaşımın perinatal dönemde invaziv olmayan yöntemlerle ve doğrudan inceleme isteği doppler ultrasonografi alanındaki araştırmaları tetiklemiştir. Doppler etkisi temelde ilk olarak fizikçi Johann Christian Doppler (1803-1853) tarafından matematiksel olarak tariflenmiştir. Medikal alanda ise ilk kullanan ve kan akım hızının ölçümü üzerine denemeler yapan Satamura’dir(1). 6 Yetmişli yıllarda ilk olarak renkli Doppler sonografinin geliştirilmesi ile Pourcelot intrakraniyal arterlerin patolojileri konusunda ipuçları vermiştir (2). Bin dokuz yüz yetmiş yedi’de Fitzgerald ve Drumm Doppler sonografinin obstetride kullanımı ile ilgili ilk çalışmaları yayımlamıştır (3). Yetmişli yıllarda kullanıma giren ve fetal kalp hareketlerini algilayabilen en basit Doppler cihazlarıyla başlayan Doppler incelemeleri oldukça ilerlemiş ve günümüzde spesifik damarların hem B-mod (Brightness mode) ultrason ile görüntülendiği hem de Doppler analizinin mümkün olduğu dupleks sistemleri ve belli bir bölgedeki kan akımını rahatça görebilmemizi sağlayan renkli Doppler sistemleri oldukça yaygın olarak kullanılır hale gelmiştir. Bu çalışmanın amacı üçüncü trimesterde yapılan Doppler ultrasonografik bulguların biyofizik profilde elde edilen skorla fetal sonucu öngörebilme açısından karşılaştırılmasıdır. 7 GENEL BİLGİLER DOPPLER VELOSİMETRE Johann Christian Doppler gözlemlerinde yıldızların ışığının, yıldızlar dünyaya doğru hareket ettiklerinde küçük dalga boyunun (yüksek frekans) ifadesi olan mavi renkle kaydığını saptamış (mavi kayması), ve bahsedilen şekilde dünya ve yıldızlar birbirinden uzaklaştığında kırmızı kayması olduğunu tespit etmiştir. Bu prensip akustik içinde geçerlidir. Kulağa doğru yaklaşan ses dalgalarının boyu, kaynağından yaklaştıkça azalır, frekansı artar, uzaklaşırken tam tersi olarak dalga boyu artar ve frekansı azalır. Aynı şekilde ultrason dalgalarını yansıtan hedef transdusere doğru hareket ediyorsa yansıyan dalga frekansı artar, hedef uzaklaşıyorsa frekansı azalır. Doppler araştırmalarında kullanılan temel prensip doppler etkisidir. Yüksek frekanslı ses dalgası hareket eden bir hedefe yönlendirildiğinde, geriye dönen ses dalgası gönderilen sesten farklı bir frekansa sahip olacaktır. Bu frekans değişikliğinin büyüklüğü yansıdığı hareket eden cismin hızıyla orantılıdır. Ultrason dalgaları bir kan damarına doğru yönlendirildiği zaman, ses dalgaları başlıca eritrositler tarafından yansıtılır. Bu, kan akımı parametrelerinin değerlendirilmesinde Doppler tekniğinin kullanılması için temeldir (4).Ultrason, piezoelektrik kristalinin titreştirilmesi sayesinde meydana getirilir Pulse doppler sisteminde yansıyan ses dalgaları, gönderilen ses dalgalarını meydana getirene benzeyen kristaller tarafından alınır.Geri dönen ekolar kristali titreştirir ve ses dalgasının oluşturduğu piezo– elektrik etkiye dönüşüm ile elektrik sinyalleri meydana getirir.Meydana gelen elektrik sinyalleri, cihazdaki bilgisayar tarafından yorumlanarak çizim veya ses olarak kaydedilir (5). Kan akım hızı ve doppler frekans değişikliği arasındaki ilişki bir çok faktörün kompleks etkileşimi tarafından saptanmaktadır. Bu etkileşim doppler eşitliği ile açıklanır (Şekil 1). 8 Şekil 1: Doppler Denklemi Şematik Gösterimi Doppler inceleme yöntemini kavrayabilmek için Doppler denklemlerini bilmek esastır. Bu denklemlerde de belirtildiği gibi hareket halindeki hedefin akim hızı ;Doppler frekansı, gönderilen frekans, dalga hızı ve ultrason dalgası ile hedefin yönü (damar aksı) arasındaki açıya (insonasyon açısı) bağlı olarak değişir. fd: Hedefe giden ultrason dalgalarının frekansı ile hedeften geri dönen dalgaların frekansı birbirinden farklıdır. Bu faklılığa doppler frekans kayması adı verilir. 9 Şekil 2: İnsonasyon Açısı İnsonasyon açısı, Doppler ultrason demedi ile kan akım yönü arasındaki açıdır (Şekil 2). Kan akım hızı ölçümü için elverişli durum, akımın ultrason demeti yönünde hareket etmesi yani paralelleşmesi şeklinde olur. Bu yüzden akım transdusere doğru yönlendirilmeye çalışılmalıdır. Araştırılan kan damarı, ultrason dalgasına paralele yakın seyrederse bu açı “0” dereceye ve kosinüs “1” e yakın olacaktır. Bu açı arttıkça, frekans değişimi azalacağından doppler sinyali zayıflar (4,6). Doppler dalgası grafik olarak yazdırıldığında; doppler değişimi yatay çizgi, frekans değişimi dikey çizgi üzerindedir (Şekil 3). Ses dalgalarını yansıtan hedef tam olarak gözlenebilirse ses dalgasının gelme açısını ölçmek mümkün olur. Bu açının kesin bilinmesi, kan akım hızlarında frekans değişimlerinin doğru yorumlanması için gereklidir. Kullanıcının kontrolü için önemli olan diğer bir oluşum filtredir. Tüm doppler aletleri, kan damar duvarlarının hareketleri sonucu oluşan yüksek amplitüdlü düşük frekanslı doppler sinyallerini kesen filtrelere sahiptir.Bu frekanslar kullanıcı tarafından ayarlanabilir. (7). Sürekli ve Kesik Akım: Sürekli akım (Continuous Wave Doppler – CWD) sistemleri devamlı iletim ve ultrasonografik kayıt esasına dayanır. Sinyalleri doppler demetinin yolu üzerinden geçen tüm damarlardan topladığı için özel lokalizasyonlu akımları belirleyemez. 10 Obstetride kesik akım sistemi kullanılmaktadır. Kesik akım (Pulsed Wave Doppler – PWD) dopplerde akım bölgesinin derinliği ölçülebilir,elde edilen örneğin büyüklüğü ölçülebilir. Kesikli akım görüntüleme ve ölçüm yapmak için kullanılır. yöntemlerde Tek boyutlu kesilmektedir. Ölçülen veriler incelenen damar tek bir ultrason dalgası tarafından zamana bağımlı olarak spektral dağılım şeklinde gösterildiğinden Spektral Doppler yöntemi olarak da isimlendirilmektedir. İki boyutlu yöntemlerde birden fazla ultrason dalgası oluşturulur ve derinlik seçimine göre analiz yapılmaktadır. Daha sonra sonuç renkli olarak B-mod görüntüsü üstüne yapıştırılmaktadır. Renkli dupleks yönteminde tüm görüntü alanındaki veya bir kısmındaki birden fazla ölçüm yerinden akım hızları analiz edilebilmektedir. Akımın varlığı ve yönü belirlenir. Akım proba doğru olduğunda kırmızı, probdan uzaklaştığında mavi olarak görüntülenir. Akım olmayan bölgelerde renklenme izlenmemektedir. Güç Doppler Yöntemi’nde (Power Doppler) akım yönden bağımsız olarak tespit edilir. Sadece damarların ana dalları değil, dokuların kanlanması belirlenir. Kan Akım Hızı Ölçümleri: Damar değerlendirmede kan akım hızı dalga şekillerinin kullanılması mümkündür ve bu insonasyon açısından bağımsız bir yöntemdir. Bu nedenle, doppler akım hızı dalga formunda çeşitli segmentlerin ölçülmesi ile oluşturulan Doppler indeksleri tanımlanmıştır (Şekil 3). 11 Şekil 3: Akım hızı dalga şekli değerlendirmesi Doppler Verilerinin Değerlendirilmesi: I-Doppler spektrumunun analizi: a-Doppler Eğrisi: Spektral band genişliği, doppler eğrisinin eğiminin dikliği, sistolik (peak) ve enddiastolik hızlar doppler spektrumunu oluşturmaktadır. Eğrinin sol yanı sistolün başlangıcını, sağ yanı ise enddiastolik akımı göstermektedir. Spektrumların analizi için bir, iki veya üç kalp siklusu değerlendirilmelidir. Spektrumun şekli kanlanan organın lokal bulgularını yansıtmaktadır. b-Pulsatilite indeksi(Pİ): İlk olarak Gosling tarafindan tariflenmiştir. Siklus sırasında sistol ve diastoldeki akımın farkını değerlendirmek için kullanılan bir ölçüdür. Maksimum sistolik hiz (S=A) enddiastolik hiz (D=B) çıkarılarak ve elde edilen değerin peak değerlerinin ortalamasına (M) bölünmesi ile hesaplanmaktadır. c-Rezistans indeksi(Rİ): Pourselot’un tariflediği Rİ pulsatilitenin açıdan bağımsız bir ölçümüdür. Maksimum sistolik hız (S=A) ve enddiastolik hız farkının (D=B), sistolik maksimum hıza bölünmesiyle elde edilir. Bu daha çok uterin ve arkuat arterlerde uygulanmaktadır. Düşük diastolik değerler bazı damarlarda kullanımını sınırlamaktadır. 12 d-Stuart İndeksi = S/D orani (A/B): Semikantitatif analiz için tarif edilen oranlardan biridir. Maksimum sistolik akım hızının enddiastolik hıza oranıdır. S/D oranı sıklıkla uterin ve umblikal arterde bakılarak fetusa doğru uygun bir kan akımı olup olmadığı hakkında dolaylı bir saptama yapmamizı sağlar. S/D oranında varyasyonlar olabileceğinden gebelik izleminde tek başına kullanılması uygun değildir. S/D oranında maternal hipertansiyon, lupus, kontrolsüz diyabet ve İUGG’de artma izlenir. S/D oranının hesaplanma kolaylığı gibi avantajlarının yanında diastol sonu akımın olmadığı yada ters akımın olduğu durumlarda kullanılmama gibi dezavantajları mevcuttur. Doppler indekslerinin hesaplanması için, iki ayrı trase yazdırılmalı, üç ayrı kardiak siklus kullanılmalıdır. Bu özellikle, açı düzeltme yapılamadığı için sürekli dalga Doppler aleti kullanıldığı zaman önemlidir (4,8,9). Optimal açının sağlanması, filtreler ve alıcı pencere, doppler araştırmasında önemlidir. Yine sürekli dalga doppler aletinin kullanımı için fetal ve maternal damarların tipik akım hız dalga formlarının bilinmesi gereklidir. (4,6) II-Renk Bilgisinin Analizi: Renkteki değişimler incelenen damardaki fizyolojik ve patofizyolojik süreçler tarafindan belirlenmekte ve akım bölgesinin proksimal ve distalindeki ilişkilerden de etkilenmektedir. Kalitatif bilgilerin yanında (akim var/yok), özellikle renk doygunluğunun ve renk dağılımının analizi yapılmaktadır. Renk bilgisinin analizi ile damarlarda geri akım stenoz, tromboz, fistüller ve tümörler hakkında bilgi sahibi olunabilir. Tanısal Ultrasonun Etkileri: Ultrasonun biyolojik etkileri ısı oluşması ve kavitasyona dayalıdır. Isı Oluşması: Doku içine alınan ultrason enerjisinin bir kısmı dağıtılır, bir kısmı kısmen absorbe edilir, bir kısmı yansıtılır ve kısmen de ısıya dönüştürülür. Isınmanın etkisi maruz kalan dokuya, etkide kalma süresine ve maruz kalınan fetal döneme bağlıdır. Özellikle fetal beyin ısı artışına karşı oldukça hassastır. Kemik dokuda ise absorbsiyon oldukça fazladır ve bitişik dokular da sekonder olarak ısınmaktadır. 13 Hayvan deneylerinde 41°C’yi aşan sıcaklıkların teratojenik olduğu bildirilmiştir(10). Renkli doppler yönteminde maruziyet B ve M modlarına göre daha fazladır. Özellikle en yoğun etkinin pulsed doppler de olduğu bildirilmektedir (11). Kavitasyon: Yüksek negatif basınçlarda gaz keseciklerinin oluşmasıdır.Dupleks sonografi ve renkli doppler uygulamalarında kavitasyon beklenmemektedir. Güvenli Ultrasonografik Değerlendirme: Ultrasonografik tanıda sağlık risklerinden kaçınmak için bazı tavsiyelerde bulunulmaktadır (12): 1-Cihazın gücü mümkün olduğunca düşük ayarlanmalıdır. 2-Araştırmacı cihazın görüntünün dondurulması esnasında dahi ışın yaydığını bilmeli gerektiğinde cilt temasını kesmelidir. 3-Sonografik muayeneler tibbi endikasyon varlığında yapılmalıdır. Gebeliklerin B-Mod ile rutin takibi herhangi bir tehlike oluşturmamaktadır. 4-Akciğer, mide ve barsak gibi hava içeren organlar gereksiz yere ultrasona maruz bırakılmamalıdır. 5-Ekokontrast maddeleri mutlaka bir endikasyon varlığında kullanılmalıdır. Her bir hasta için kişisel fayda risk değerlendirmesi yapılmalıdır. 6-Kan akım ölçümlerinde pulse doppler, ancak damar renkli dopplerde lokalize edildikten ve doppler penceresi sabitlendikten sonra aktive edilmelidir. 7-Fetal muayenelerde, kemikler ultrasona maruz bırakılmamalıdır. Çok gerekli ise kısa süreli uygulamalar yapılmalıdır. 8-Doppler ölçüm süresi muhtemel aşırı ısınmaya meydan vermemek için kısa tutulmalı ve 30 saniyeyi aşmamalıdır. Muhtemel bir ikinci ölçümden önce en az 30 saniye ara verilmelidir. 9-Ateş termik riskleri yükseltir; bu nedenle ateşli hastalarda ölçüm süresi daha kısa tutulmalıdır. 10-Gebelikteki fetal ve plasental kanlanmanın doppler yöntemiyle rutin görüntülenmesinin, halen tam tahmin edilemeyen riskleri nedeniyle sakıncaları mevcuttur. 14 Akım Hızı Dalga Şekillerini Etkileyen Faktörler: Annenin pozisyonu: Obstetrik doppler araştırması için hasta sırtüstü, hafifçe sol yana eğilmiş pozisyonda yatırılmalı ve sağ yanına alttan bir destek yerleştirilmelidir. Uterin ve umbilikal damarların S/D oranlarını değiştirebileceğinden supin hipotansif sendromdan kaçınmak önemlidir (13). Fetal Solunum: Fetal aktivitenin değerlendirilmesi, doppler araştırmasının önemli bir bileşenidir. Fetal hareket ve solunum, akım hız dalga formları üzerinde değişik oranların oluşmasında önemli bir etkiye sahiptir. Bu umbilikal arter, fetal aorta ve serebral damarlarda gösterilmiştir (8,9). Derin fetal solunum hareketleri, fetal internal karotis arterin pulsatilite indeksini %25’den %30’a değiştirilebilir (9). Doğru ölçüm için, fetal hareketin doğrudan gözlenmesi ile örnekleme boyunca fetal hareket ve solunum oluşmaması sağlanarak, en az beş kardiak siklus yazdırılır. Genişçe değişen amplitüdler, fetal solunum hareketinin varlığını akla getirmelidir. Fetal Kalp Atım Hızı: Fetal kalp atım hızı azaldığında siklusun diastol sonu fazı uzar ve diastol sonu frekans farkı azalır. Uteroplasental Dolaşım: Gebelik maternal kardiyovasküler fizyolojide belirgin değişiklikler yaratır. Sistemik vasküler direnç azalmıştır,nabız basıncında genişleme ile birlikte kan basıncında düşme vardır. Kan hacmi artmıştır. Kardiyak debi, atım hızı ve atım hacmi ile birlikte yükselir. Bu değişiklikler ilk trimesterde, plasental yatağın hemodinamik değişiklikleri oluşmadan önce başlamıştır. Uterus dolaşımı iki bileşene sahiptir; miyometriyuma ve plasental yatağa olan kan akımı. Normal gebelikte, uteroplasental yatağa olan kan akımı artışı sonucu olarak uterin akımda belirgin bir artış olur. Bunu sağlayabilmek için spiral arterlerin fizyolojik değişimi gerekir. Brosens ve ark., mikroskobik olarak birkaç yüz plasental yatak biyopsisi, yedi sezaryen histerektomi örneği ve intakt ikinci trimester uterus örneği incelemişlerdir (14). Bazal 15 arterlerde değişiklik olmamasına rağmen, spiral arterlerin sitotrofoblastik hücreler tarafından istila edildiğini ve uteroplasental arterlere dönüşmüş olduğu gözlenmiştir. Bu arterlerde lümen dilate olup, musküler dokunun tamamen kaybolduğu, tabaka, mural trombüs ve fibrinoid endotelyal depolanmanın olmadığı gözlenmiştir. Spiral arterlerin uteroplasental arterlere dönüşümü, “fizyolojik değişiklik” olarak adlandırılmaktadır. Bu değişim iki aşamada meydana gelir; birinci trofoblastik dalga invazyonu, birinci trimestirde spiral arterlerin desidual segmentlerini, ikinci trofoblastik dalga ise miyometrial segmentleri değiştirmektedir (14). Bunun sonucunda, spiral arterlerin çapı artar ve intervillöz mesafede akım direnci azaltılarak fetomaternal alışveriş arttırılmaktadır. Obstetride Doppler Ultrasonografi: Perinatal incelemelerin en önemli amaçlarından birisi de perinatal morbidite ve mortalite açısından yüksek risk altındaki fetüslerin saptanmasıdır. Doppler ultrasonografinin obstetrikte kullanım alanları şunlardır(15): 1. Fetal fizyoloji 2. İntrauterin gelişme kısıtlılığı 3. Fetal anemi 4. Fetal ekokardiyogram 5. Çoğul gebelik 6. Fetal dolaşım üzerine ilaçların etkisi 7. Üçüncü trimesterde ve doğumda fetal kalp hızı monitörizasyonu 8. Maternal Doppler Obstetrikte Doppler ultrasonografinin kullanımı ilk kez 1977 yılında Fitz-Gerald ve Drumm tarafından umbilikal arterin incelenmesiyle başlamıştır. Daha sonraki yıllarda diğer birçok fetal damarlar incelenmiştir. Obstetride Arteriel Doppler: Umbilikal Arter: Doppler ultrasonografinin obstetride kullanılması ile birlikte ilk ve en çok incelenen damar umbilikal arter (UA) olmuştur. 16 Herhangi bir Doppler sistemi ile kolaylıkla çalışılmaktadır. Umbilikal arter kan akım hızı dalga formları abdominal insersiyonda ve plasental insersiyonda biraz farklıdır. İndeksler fetal abdominal duvarda, plasental insersiyondan daha yüksektir (16). Bununla birlikte aradaki fark minimaldir ve bu nedenle pratikte dalga formlarını her zaman aynı yerden elde etmek önemli değildir. Normal olarak gestasyon ve trofoblastik invazyon ilerledikçe, umbilikal arterde diastolik akım hızında değişmeler görülmektedir (Şekil 5 ). Diyastol sonu akım 1. trimesterde sıklıkla yoktur. Diyastolik bileşen gestasyon haftası ilerledikçe artmaktadır ki bunun plasental rezistanstaki progresif azalmayı yansıttığına inanılmaktadır. Dolayısıyla gestasyon haftası ilerledikçe PI, RI ve S/D oranı azalmaktadır. En sık kullanılan iki indeks S/D oranı ve PI’dır. Klinik çalışmalara göre normal gebelikte RI, S/D oranı ve PI oldukça iyi koreledir. Ek olarak, olumsuz perinatal olaylarda ise hem S/D oranı, hem de PI benzer prediktif değere sahiptir. Bu nedenle pek çok araştırmacı S/D oranını kullanmaktadır. Normale göre 2 standart sapmadan fazla olan S/D oranı patolojik olarak değerlendirilmektedir. Basit bir yaklaşım olarak ise 30. gebelik haftasından sonra umbilikal arterde 3’ün üzerindeki S/D oranı patolojik olarak kabul edilmektedir. Şekil 4’te gestasyonel haftaya bağlı olarak gözlenen değişiklilikler gösterilmiştir (17). Şekil 4 : Gebelik haftası ile birlikte umbilikal arterdeki dalga formu değişiklikleri. 17 Plasental yetersizlik durumunda umbilikal arter dalga formlarında plasental rezistanstaki artışı gösteren diastolik bileşende azalma izlenir (18). Plasental yetersizlik ilerledikçe diastolik hız giderek azalır ve sonunda kaybolur. Daha sonra ise ters akım gözlenir. Umbilikal arter S/D oranında yükseklik, doğumda düşük ağırlık ve yüksek morbidite ve mortalite ile birliktedir (19). Şekil 5 : Umbilikal arter Doppler indekslerinin gebelik haftasına göre normal değerleri . Serebral Arterler: Renkli Doppler tekniği ile internal karotid, anterior ve posterior ve orta serebral arter gibi ana arterleri incelemek ve bu arterlerin beslediği değişik bölgelerdeki vasküler dirençleri değerlendirmek mümkündür. Bu arterlerin farklı akım hızları mevcuttur. Orta serebral arter, fetal serebral sirkülasyonu göstermek amacıyla tercih edilen damardır. Çünkü hem seçilmesi kolaydır, hem de beyni koruyucu etki ile ilgili ayrıntılı bilgi sağlar(20). Beyin dokusunun transvers görüntüsü biparyetal çap hizasında elde edilir ve daha sonra prob, kafa tabanına, sfenoid kemiğin alt kanalı hizasına getirilir. Renkli görüntüleme kullanılarak, willis halkasının ana lateral dalı olan orta serebral arterin ön ve orta serebral fossa arasındaki sınırda, anterolateral alanda seyrettiği görülebilir. 18 Şekil 6: MCA PI değişimleri Pulsatilite indeksi, diğer serebral arterlere göre, orta serebral arterde anlamlı derecede yüksektir. ilerleyen gebelik haftası ile birlikte kan akımı artmaktadır. Bu artış ile pulsatilite indeksinde düşme arasındaki ilişki çok anlamlıdır (Şekil 6) (14). Beyin Koruyucu Etki (Brain Sparing Effect-BSE) intrauterin büyüme geriliği olan fetusta beyindeki kan akımının arttığı, hayvan ve insan deneylerinde gösterilmiştir (16). Kan akımındaki bu artış MCA’nın Doppler USG’da incelenmesiyle kanıtlanır (16). Bu etki beyin koruyucu etki olarak adlandırılır ve düşük PI değerleriyle gösterilir. Beyin koruyucu etkinin kaybolması fetus için çok kritik bir olaydır ve fetal ölümün öncüsü olarak ortaya çıkar. Uterin Arter: Uteroplasental perfüzyonu değerlendirmede kullanılır. Uterin arter kan akımı, plasentanın yerleşimi, ve gestasyonel yaşla bağlantılı olarak değişmektedir(21).Lateral plasentada plasentanın olduğu tarafta rezistans düşmektedir ve Rİ karşıya göre düşük bulunmaktadır. Sağ-sol uterin arterlerde farklılıklar özellikle erken gebelik döneminde daha fazla izlenebilmektdir. Son trimester’da bu fark azalmaktadır. Normal gebelik seyrinde S/D oranı 3’den düşük, iki arter arasındaki fark ise 1’den az izlenmektedir. Terme yaklaştıkça hızlar gittikçe artmakta ve böylece indeksler düşmektedir. Her iki uterin arterde patolojik bulgular olması İUGG ve Preeklampsi açısından önemlidir. Yirmi dördüncü gebelik haftasına kadar 19 erken diastolik notch normal bir bulgudur. Ancak 24. gebelik haftasından sonra preeklampsi gelişimi açısından önemli bir bulgu olarak değrelendirilmektedir(22,23,24). Obstetride Venöz Doppler: Obstetride venöz doppler genellikle a.umblikalisde enddiyastolik akım kaybı olan hastalarda kullanılmaktadır. Amaç non-invaziv olarak kalbin durumunu değerlendirmek ve doğru doğum zamanını kestirebilmektir. Obstetride v.Umblikalis, duktus venozus, v.hepatika ve v.cava inferior incelenebilmekle birlikte daha çok ilk iki ven kullanılmaktadır. V.Umblikalis: V.Umblikalis amnion sıvısı içinde veya intrahepatik olarak tespit edilebilir. Kan akım paterni monofazik seyretmektedir. Orta düzeyde bir kan akım hızı (10-15cm/s) göstermektedir. İlk trimesterde fetal solunum hareketleri sırasında fizyolojik olarak pulsasyonlar görülebilir. Ancak 2.-3. trimesterlerde görülmesi patolojiktir ve konjenital ve konjestif kalp hastalıklarını işaret edebilmektedir. Bu durum sıklıkla umbilikal arterde enddiyastolik akım kaybına eşlik etmektedir. Duktus venozus: Duktus venozus umblikal venden çıkmakta daha sonra arkaya ve yukarı dönerek v.cava inferiora dökülmektedir. Yaklaşik 2mm çapında ve 20 mm uzunluğundadır. Mid sagittal planda görüntülenmektedir. Kan akım hızı dalga şekli trifazik patern gösterir. Obstetride Doppler Ultrasonografinin Sık Kullanıldığı Alanlar: Plasental yetmezlik: Plasental yetmezlik plasentada yapısal harabiyet oluşması ve sonuçta plasenta fonksiyonunun azalması olarak tanımlanmaktadır. Plasental yetmezlikle ilgili kompansasyon mekanizmaları bulunmaktadır. İlk olarak fetal ve/veya maternal dolaşımda bir artış, sonrasında villöz gelişimde bozukluğa sekonder büyüme daha sonra da plasental büyümede yetmezlik ve geniş hasarlanma meydana gelmektedir. Dakikalar–saatler içinde meydana gelen besin-gaz alışverişinin bozulduğu akut tip ve haftalar-aylar içinde meydana gelen ve intrauterin gelişme geriliğine yol açan kronik tip olarak ayırt edilmektedir. Akut bir plasental yetmezlikte fetus ani olarak tehlikeye girebilmekte ve acil obstetrik müdahaleleri gerektirebilmektedir. Fetusun gelişimi bir referans 20 eşik değerin (10.persantil veya 2-3 standart sapma gibi) altındaysa intrauterin gelişme geriliğinden (İUGG) söz edilir. Ancak kullanılan referans eğrisinin belirtilmesi önemlidir. Örneğin Thompson ve ark. ve ya Voight ve ark. gibi (25,26). İUGG gebeliğin erken dönemlerinde ortaya çıkan, baş ve gövde gelişmesi beraber geri kalan simetrik tip ve başa göre gövdenin orantısız şekilde az geliştiği asimetrik tip olmak üzere iki şekilde görülür. Simetrik tip gebeliğin erken döneminde oluşan inrauterin infeksiyonlar, toksik maddelere maruziyet ve genetik anormallikler gibi nedenlere bağlıdır. Asimetrik tip ise gebeliğin ilerleyen dönemlerinde ortaya çıkan idiopatik plasental yetmezlik ve preeklampsiyle birlikte izlenmektedir. İntrauterin gelişme geriliği bulunan hastalarda plasental patolojileri ve fetomaternal dolaşımı araştıran çok sayıda çalışma mevcuttur. Plasental yetmezliğe bağlı İUGG’de plasentada spiral arterlerin kaybı ve obliterasyonu mevcuttur. Bu durum empedans artışına ve akım hızının düşmesine neden olur bu da diyastol evresinde hız azalmasını ortaya çıkarır. Şekil 7: Umblikal arterde diastol sonu akımda ters akım Sonuçta S/D oranı yükselir, Pİ ve Rİ oranları ise azalır. Rezistans artışı devam ettikçe kan akımında progressif bir düşme oluşur ve diyastol hızı azalmaya devam eder. Daha da sonra direnç artışıyla diyastol sonu akim durur (AEDV: Absent End Diastolik Velocity). Eğer direnç daha da artarsa umblikal arterde akım geri döner (REDV: Reverse End Diastolik Velocity). Bu durum umblikal arter dalga formunun prognozu en kötü ve perinatal mortalitenin en yüksek olduğu durumdur. Yine bu grup hastalarda anomali insidansının da yüksek olduğu bulunmuştur(27). Preeklampsi ve İUGG’de uterin arter akımına karşı da rezistans artmıştır. Gebelik hipertansiyonu olanlar da Rİ artmıştır ve erken diastolde notch bulgusu izlenmiştir. 21 Yine hipertansif gebelerde S/D oranının >3 ve sağ-sol uterin arter arasındaki fark >1 olması ya da çentik varlığında fetusta olumsuz durumlar artmaktadır. Ancak bu bulguların obstetrik yaklaşımı nasıl değiştirmesi gerektiği henüz standardize edilmemiştir. Şekil 8:Uterin arterde erken diastolde notch bulgusu Kordon Komplikasyonları: Kordon dolanması intrapartum tüm gebeliklerin %20-30’unda bildirilmekte hatta makat prezentasyonlarında bu oran artmaktadır. Kordon dolanma sayısı arttıkça nörolojik komplikasyonların da arttığı bildirilmiştir (28). Kordon dolanması variable deselerasyonlar, neonatal asfiksi, servikal dilatasyon uzaması ve ilerlemeyen travay ve intrauterin ölüm gibi komplikasyonlara yol açabilir Kordon dolanmasının belirlenmesinin dışında mümkünse dolanma sayısının da değerlendirilmesi gereklidir. Kordona ait sonografik sinyaller fetal boynun transvers kesitinde incelenmelidir. Gereken tecrübe kazanıldıktan sonra bu yöntem ile hızlı ve güvenilir bir şekilde tanı konulabilir ve muhtemel intrapartum komplikasyonlar azaltılabilir ve ya önlenebilir. Risk faktörü olmayan gebelerde kordon dolanması benign bir bulgudur ve genellikle gebelik –doğum problemsiz ilerler. Kordon dolanmasi dışında TVUSG ile kordonun fetusun önünde yer aldığı durumlarda muhtemel bir kordon sarkması tanınabilir. Bunun yanında umblikal kord ile ilgili olarak vasa previa, velamentöz insersiyon, gerçek ve yalancı düğüm, kordona ait hemanjioma, anjiomiksoma, hipoplastik umblikal arter, iki arterin tek arter haline gelmesi ve tek umblikal arter tanıları da konulabilir. Fetal Kalbin Değerlendirmesi: Fetal kalp anomalileri intrauterin ve postnatal hayatta morbidite ve mortalite nedenlerindendir. Çoğu multifaktöriyeldir ve birçok kromozomal/genetik bozukluklara eşlik etmektedirler. İki boyutlu ultrason ile saptanan kalp ve büyük damar anomalileri tanısı pulse ve renkli doppler kullanılarak prenatal olarak daha kolay tanı konulabilir ve ayırıcı tanıları 22 yapılabilir. Fetal kalp değerlendirmesinde renkli dopplerin rutin olarak kullanılması önerilmektedir. Böylece ultrason süresi kısaldığı gibi anomali tanısı da daha kolay ve güvenilir bir şekilde konabilir. Renkli doppler ile kan akımı saptanırken pulse doppler ile damar ve odacıklardan geçen kan akım ölçümleri ve değerlendirmeleri yapılabilir, akım hızı dalga şekilleri elde edilebilir ve maksimum ve ortalama hızlar-oranlar hesaplanabilir. Kalbin doppler değerlendirmesinde siyah beyaz ultrasondaki planlar kullanılır. Kalp odacıkları, arterler, kapaklar ve bunların ilişkileri değerlendirilir. Bu amaçla abdominal görüntü, 4 odacık, 5 odacik (sol ventrikülün aort kapakla beraber görüntülenmesi) kısa aks ve 3 damar görüntüsünün olduğu planlar değerlendirilmelidir. Dört kadran görüntülenmesi birçok kalp anomalisinin tanısının konulmasında yardımcıdır. Eğer bazal ve apikal yönden renkli doppler uygulanırsa AV kapaklardaki akım izlenebilir, pulse doppler ile de akım dalga şekli oluşturulabilir. Fetal kalp değerlendirmesinde önemli noktalardan biri insonasyon açısının mümkün olduğu kadar küçük tutulmasıdır. Mümkünse 20 derecenin altında olmalıdır. Yirmi derecenin altındaki açılarda açı düzeltimi gerekmemektedir. Doppler ultrason ve siyah beyaz ultrason kullanılarak triküspit atrezisi, triküspit displazisi, ebstein anomalisi, pulmoner atrezi, pulmoner stenoz, aort stenozu, hipoplastik sol kalp sendromu, ASD, VSD, fallot tetralojisi, çift çıkışlı sağ ventrikül, büyük arterlerin transpozisyonu ve diğer birçok kalp anomalisinin tanısı tecrübeli kişilerce rahatça konabilir. Maternal Diyabet: Maternal DM fetal ölüm riski olan, maternal hiperglisemi, ve hiperinsülinemiyle karakterize, fetal makrozomiye yol açan bir hastalıktır. Gebeliğin son trimesterinde iyi bir glisemik kontrol yapılması makrozomi insidansını düşürebilir. Bracero ve ark. DM’li 43 gebede 3.trimesterde umblikal arter doppler çalışması yapmışlar ve maternal serum glukoz düzeyi ile belirgin bir ilişki tespit etmişlerdir (29). Bununla birlikte yüksek direncin fetal morbidite ve mortalite ile bağlantısını tespit etmişler ve bunun hipergliseminin PGI yapımını bozarak plasental vazokonstrüksiyona yol açmasına bağlamışlardır (29). Ancak birçok araştırmacı (30, 31, 32, 33) diyabetik kontrol ve umblikal arter akım dirençleri arasında bağlantı bulamamışlardır. Yine maternal diyabette uterin arter direnci, vaskülopati ve nefropati gelişen vakalarda bile normal bulunmuştur (36). 23 İkiz gebelik: Gebeliklerin yaklaşik %1’i ikiz gebeliktir. Bunların 2/3’ü dizigotik, 1/3’ü monozigotiktir. Dizigotik ikizlerin tümü dikoryoniktir. Koryonisite 11-14. haftalarda ultrason ile belirlenebilir. Dikoryonik ikizlerde ikizler arasındakı membranın bazalinde plasental doku genişlemesi vardır ve bu lambda belirtisi olarak bilinir. İkiz gebeliklerde perinatal mortalite ve morbidite tekiz gebelikler göre fazladir. Bunun ana nedeni prematüritedir ve monokoryoniklerde dikoryoniklere göre daha fazladir. 467 ikiz gebeliği içeren bir çalışmada doğumda en azından bir fetusta İUGG görülme riski monokoryoniklerde %34, dikoryoniklerde ise %23 olarak saptanmıştır (34). İkizler arasında plasental vasküler anastomozlar olabilir. Arteriovenöz bağlantılarda verici fetustan alıcı fetusa doğru kan akımı sonucu ikizden ikize trasfüzyon sendromu (Twin to Twin Transfusion Syndrome: TTTS) meydana gelir. Ultrason muayenesinde TTTS’nin patognomonik bulgusu; polihidramniotik kese içinde, geniş mesaneli, poliürik fetusla birlikte, anhidramniotik kese içinde, membranların kollapsı ile plasenta veya uterus duvarının bir kenarında hareketsiz hale gelmiş, mesanesi görülmeyen, anürik fetusun izlenmesidir (35). İkiz gebeliklerde uterin arterlerdeki akıma karşı direnç, tekizlerdekinden daha azdır ve sonradan preeklampsi gelişimi için prediktif değildir (36). Umblikal arterlerdeki akıma karşı direnç artışı ise İUGG ve kötü fetal prognoz açısından prediktiftir. TTTS’li gebelerin çok azında plasental vasküler anastomozlar doppler ile görüntülenir. TTTS’li gebelerde hem alıcı hem verici umblikal arterlerde Pİ yüksektir. Bu sırasıyla anormal plasental gelişim ve polihidramniosa bağlı kompresyon sonucunda oluşur. Ağır TTTS gebelerde, alıcının orta serebral arter Pİ ve vericinin orta serebral arter ortalama akım hızında azalma vardır. Her iki fetusta da duktus venozus akım hızında azalma ve akıma karşı dirençte artma oluşur (36). Ağır TTTS ‘de vericide hipovolemi, azalmış venöz dönüş ve artmış plasental direnç ve artmış kardiyak afterload, alıcıda konjestif kalp yetmezliği ile birlikte artmış damar içi hacim, kompansatuvar kardiyak hipertrofi izlenir. Ancak dilate kalbin pompalama gücü bir süre sonra yetersiz kalır ve kalp yetmezliği oluşur (36). Fetal anomaliler: Doppler ultrason ile fetusta kardiyak anomaliler dışında pek çok damar anomalileri incelenebilir. Daha önce bahsedildiği gibi kordonla ilgili anomaliler dışında intratorasik, intraabdominal ve serebral birçok damar incelenebilir. Doppler ultrason ile renal anomaliler tanınabilir. Koronal planda her iki renal arter görülebilir ve unilateral-bilateral renal agenezi, 24 çift renal arter veya dubleks böbrek, atnalı böbrek ve pelvik böbrek tanınabilir. Renal arter dışında adrenal arter, hepatik arterler de görülebilir. Hepatik hemanjiom, aort anevrizması tanınabilir.Toraks içinde pulmoner arter ve venler izlenebilir. Yine doppler ultrason ile intrakraniyal anevrizmalar izlenebilir. Fetal tümörler nadirdir ve doppler USG tanıda ve ayırıcı tanıda yardımcıdır. Rh izoimmünizasyonu: Rh uygunsuzluğu olan gebeliklerde anneden geçen hemolitik antikorlar fetusun retiküloendotelyal sistemine zarar verir. İntra ve ekstramedüller eritropoez mekanizmaları devreye girer. Anemi, ağır anemi ve hidrops bulguları gelişebilir. Fetal aneminin derecesi ile bağlantılı olarak kan akım hızları artmaktadır. Ayrıca orta serebral arterde PSV o gebelik haftası için ortalamanın üzerindedir. Kalp yetmezliği gelişirse duktus venozusta yüksek pulsatilite ve a dalgasında ters akım ve umblikal vende pulsasyonlar olabilir. ELEKTRONİK FETAL MONİTORİZASYON Fetal kalp hızı hakkında görsel ve işitsel verilerle birlikte uterin kontraksiyonlar hakkında da bilgi veren, bu bilgileri otokorelasyon işleminden geçirerek artefaklardan arındırdıktan sonra kâğıda döken alete kardiyotokograf, uterin kontraksiyonların fetal kalp hızı ile ilişkisinin görüntülendiği traselere kardiyotokogram adı verilir. Non-stres test (NST): 1975 yılında Lee ve Richard tarafından keşfedilip geliştirilmiştir. Ucuzluğu, kolaylığı ve noninvaziv özelliği nedeniyle günümüzde de en sık başvurulan yöntemlerden birisidir. Fetal vücut hareketleri karşısında fetüsün kalp atım hızındaki değişikliklerin yorumlanması ana prensiptir. Oksitosin yükleme testi: Fetüsün durumunu daha iyi değerlendirebilme çabaları 1966 yılında, Hammacher tarafından yapılan çalışmalar sonucunda oksitosin yükleme testinin ortaya çıkmasına yol açmıştır.1970’li yıllarda Ray ve Freeman tarafından geliştirilen oksitosin yükleme testi, riskli gebeliklerin takibinde en güvenilir yöntemlerden biri olma özelliğini kazanmış tır (37). Yöntem; uterin kontraksiyonlar meydana getirilmiş uterusta, bu stres ile karşılaşmış olan fetüsün kalp atım 25 hızındaki değişmelerin, yorumlanması esasına dayanır. Anneye, semi-fowler pozisyonda veya yan tarafa eğimli olarak, eksternal fetal monitör uygulanır. 20 dakika için fetal kalp hızı ve kontraksiyonları gözlenir. Dilue oksitosin infüzyonu veya aralıklı meme başı stimülasyonu ile kontraksiyon oluşturulmaya çalışılır (38).Kontraksiyon stres testi, 34 haftadan küçük gebeliklerde, prematür doğum hikâyesi olanlarda, üçüncü trimester kanaması, çoğul gebelik, erken membran rüptürü, eski uterin operasyonlu veya olgunlaşmamış serviks olgularında yapılması kontrendikedir (39). Yanlış negatiflik oranı % 2–7 yanlış pozitiflik oranı % 50–75 olarak bildirilmiştir (37). NST ile değerlendirilebilen özellikler bazal kalp hızı, bazal varyabilite, periyodik ve nonperiyodik kalp atım hızı değişiklikleri ve uterin kontraksiyonların sıklığı, bazal tonus ve yoğunluğu şeklinde özetlenebilir. Bunların herbiri hakkında ayrıntılı bilgiye geçmeden önce fetal kardiyovasküler sistem regülasyonu ve koordinasyonu hakkında bazı temel bilgilerin verilmesi gerekir. Fetal kalp atımının intrensek kontrolü sağ atrium duvarında bulunan sinüs nodu tarafından sağlanır. Buradan kalkan impulslar atrioventriküler noda, his demetine ve buradan da miyokardiak purkinje liflerine ulaş arak miyokardın kontrakte olmasını sağlar. Her kardiyak siklusta belli bir miktar kan fetal sirkülasyona pompalanır ve bu pompalanan kan miktarına vurum hacmi adı verilir. Vurum hacmi ve kalp dakika atım sayısı çarpımı kardiyak outputu belirler. Fetus erişkinden farklı olarak, vurum hacmini değiştirebilme özelliğinden yoksun olduğundan kardiyak outputu belirleyen temel etken kalp dakika atım sayısıdır. Bu yüzden fetus kardiyak outputu korumak veya değiştirmek için tamamen dakika kalp atım sayısına bağımlıdır. Bu intrensek fetal kalp iletim sistemi dışında kalp atım hızı bazı ekstrensek faktörler tarafından da yönlendirilir. Bunlar baroreseptörler, kemoreseptörler ve otonom sinir sistemidir. Baroreseptörler: Karotid sinüs, aortik ark ve internal ve eksternal karotid arter bifurkasyon bölgesinde yerleşmiş basınç reseptörleridir. Bu reseptörler fetustaki kan basıncı değişiklerini algılama özelliğine sahiptirler. Örneğin kordon basısının arteryel fazında olduğu gibi fetal sirkülasyonda basınç arttığında baroreseptörlerden kalkan impulslar glossofaringeal veya vagal sinir yoluyla orta beyine ulaşır. Buradan da vagus sinirinin efferent lifleriyle kalbe gelen uyarı, kalp tepe atımının yavaşlamasına neden olur. Bu normal fizyolojik mekanizma sayesinde kalp tepe atım yoluyla kardiyak output azaltılarak kan basıncı düdşürülür ve fetus yüksek damar basıncının olumsuz etkilerinden korunmuş olur. 26 Kemoreseptörler: Hem baroreseptörlerin bulunduğu bölgelerde hem de orta beyinde bulunan kimyasal reseptörlerdir. Bu reseptörler kandaki ve beyin omurilik sıvısındaki O, CO, H+ değişiklerine hassastırlar ve örneğin kordon basısı gibi durumlarda ortaya çıkan O azalması veya CO yükselmesi durumlarında refleks bir yolla kalp tepe atımını hızlandırarak kardiyak outputu artırır ve vital organların hipoksiden korunmasına hizmet ederler. Otonom sinir sistemi: Fetal dolaşım düzenlenmesinde önemli rol oynayan otonom sinir sisteminin iki komponenti mevcuttur; sempatik ve parasempatik sistem. Sempatik sistem dalları beyin sapından kaynalanır ve epinefrin ve norepinefrin adı verilen iki nörotransmitter yoluyla kalp atımını hızlandırırlar. Parasempatik sistemin de kaynağı beyin sapı ve özellikle medulla oblangatadır ve bu sistem, vagus siniri içinde seyreden lifleri yoluyla kalp atımının yavaş lamasına neden olur. Parasempatik sistem fetus üzerindeki etkilerini 28.-32.gebelik haftaları arasında göstermeye başlar ve bu döneme kadar sempatik sistemin dominansında olan bazal kalp atım sayısı fetusun matürasyonuna paralel olarak ilerleyici bir düşme gösterir. Otonom sinir sisteminin bu iki komponenti kalp atım sayısı üzerinde artırıcı ve azaltıcı etkiler gösterirler ve iyi oksijene olmuş, ilaç etkisi altında olmayan sağlıklı bir fetusta bu yarışma her vuru esnasında meydana gelir. Oskültasyonda herhangi bir değişiklik gözlenmezken EFM esnasında bu iki zıt etkinin net sonucu olarak trasede fetal kalp hızının sabit bir çizgi şeklinde olmadığı ve dalgalanmalar gösterdiği gözlenir. Vurudan vuruya değişkenlik (beat to beat varyabilite) adı verilen bu özellik klinik kullanımında varyabilite olarak adlandırılır. Bazal Kalp Hızı Bazal kalp hızından söz edebilmek için trasede belli bir hızın en az 10 dakika sürdüğünün gözlenmesi gerekir. Kontraksiyonlar arasında veya periyodik değişiklikler arasında oluşan değişiklikler, bazal kalp atım hızı değişiklikleri olarak değerlendirilirler. Fetal taşikardi: Bazal kalp hızının dakikada 160 vuru üzerinde olduğu durumlarda bazal taşikardi denir. Bir başka tanımı da kalp hızının bazal değerinin 30 vuru üzerine çıkmasıdır. Örneğin başlangıçta bazal kalp atım hızı 120 olarak değerlendirilen bir fetusta belli bir süre sonra bu hız 150 olarak bulunduğunda bu değer de normal sınırlar içinde bulunmasına karşın taşikardiden sözedilebilir. Fetal taşikardinin bilinen nedenleri arasında ateş, maternal dehidratasyon, fetal 27 kardiyak aritmiler (örneğin supraventriküler taşikardi, paroksismal atrial taşikardi), hipovolemiye neden olan fetal kanama ve fetusta hipoksemi yer alır. Hipoksemik bir epizottan çıkış döneminde fetal taşikardi strese karşı fetusun sempatik sistemin verdiği refleks bir cevap şeklinde ortaya çıkar. Betamimetikler (Pre-par) ve parasempatolitikler (atropin) fetal taşikardi yapan ilaçlar arasında yer alır. Fetal bradikardi: Bazal kalp hızının 120’nin altında olduğu durumlarda ise bazal bradikardiden sözedilir. Benzer şekilde bradikardi bazal kalp hızının belli bir süre içinde 20 vuru düşmesi şeklinde tanımlanabilir. Fetal brakardiler paraservikal blok amacıyla kullanılan ilaçlar veya betablokerler (propanolol) tarafından meydana getirilebilir. Komplet kalp bloku gibi bradiaritmiler de başka bir nedendir. Bradiaritmi persiste ettiğinde fetusta konjenital yapısal kalp hastalığı olasılığı %20 civarındadır (40). Fetal bradikardinin diğer nedenleri arasında sistemik lupus gibi maternal bağ dokusu hastalıkları ve hipotermi yer alır Bazal Varyabilite Bazal varyabilite, trasede kalp hızının düz bir çizgi şeklinde değil dalgalanmalar şeklinde görülmesidir. Vurudan vuruya görülen bu değişkenlik short-term varyabilite, daha uzun bir süre içerisinde görülen dalgalanma ise long-term varyabilite adını alır. Uzun dönemde görülen dalgalanmanın sinüzoidal bir şekil alması ise klinik açıdan ayrı bir öneme sahiptir ve sinüzoidal patern adını alır. Bazal varyabilite varlığının intakt bir santral sinir sisteminin varlığına işaret ettiği kabul edilir. Varyabiliteyi ortaya çıkaran olay sempatik ve parasempatik sistem arasında sürekli var olan yarışmayla birlikte serebral korteksin çeşitli bölgelerinden sporadik olarak çıkan impulsların medulla oblongataya ve buradan da vagus sinirine ulaşması olabilir.Varyabiliteyi en iyi şekilde değerlendirmek ancak internal monitorizasyon yöntemleriyle mümkündür. Variyebilitedeki değişiklikler artmış, normal, azalmış veya kayıp şeklinde değerlendirilir. Normal varyabilite fetusun sinir sistemi integrasyonu ve miyokard cevabının sağlıklı olduğunu gösteren en iyi bulgudur. Bazal varyabilite artışı santral sinir sistemi uyarısı sonucu meydana gelir. Gevşek bağlanmış veya defektif bir elektrod da artmış varyabilite görülmesine neden olabilir. Ayrıca eksternal monitorizasyon yöntemleri de yalancı bir artmış varyabiliteye neden olabilirler. Bazal varyabilite azalması veya kaybı çok çeşitli faktörlere bağlı olabilir ancak 28 bunlar arasında en endişe verici ve ekarte edilmesi zorunlu olanı hipoksi ve asidozdur. Narkotikler, alkol, trankilizanlar, barbitüratlar, magnezyum sulfat ve anestetik maddeler gibi ilaçlar veya konjenital kalp ve merkezi sinir sistemi (MSS) anomalileri varyabilite azalması veya kaybolmasına yol açabilirler. Preterm fetusların parasempatik sistemleri tam olarak olgunlaşmadığı için bunlarda azalmış varyabiliteye sıklıkla rastlanır. Ayrıca dakikada 180 vuru üzerindeki taşikardilerde de vurudan vuruya geçen süre düşük olduğundan ve sempatik sistem dominansı olduğundan varyabilite azalır. Varyabilite daha önce değinildiği gibi parasempatik sistemin etkisiyle meydana gelir. Otonom sisnir sisteminin bu kısmı hipoksik olaylara sempatik sisteme göre daha hassastır ve bu nedenle short-term varyabilite fetal kalp atımının diğer özelliklere göre fetal oksijenizasyon ve fetal oksijen rezervlerinin daha iyi bir göstergesi olma özelliğine sahiptir. Bu yüzden de oksijen rezervlerinin azalmasıyla varyabilite kaybı arasında iyi bir korelasyon vardır ve fetusun uterin kontraksiyon gibi stres durumlarına verdiği cevaplar, bazal kalp hızı ve varyabilitesideki değişikliklere bakılarak daha doğru bir şekilde yorumlanabilir. Normal fetusun akut hipoksiye verdiği ilk cevap her zaman refleks yolla oluşan bir bradikardidir. Eğer bu bradikardi esnasında varyabilite kaybı olmuyorsa fetus hipoksiyi iyi kompanse ediyor demektir. Ancak bradikardiye varyabilite kaybı eşlik ettiğinde direkt miyokardiyal depresyon söz konusudur ve doğumun hemen gerçekleştirilmesi gerekir. Periyodik ve nonperiyodik (sporadik) akselerasyonlar: Krebs tarafından önerilen patogenetik sınıflamaya göre (41) akselerasyonlar periyodik ve sporadik olarak ikiye ayrılır ve bunlar da kendi içlerinde uniform veya variyabl olarak ikiye ayrılır (41). Uniform olan tipte akselerasyon kontraksiyondan hemen sonra başlar, genellikle alttaki kontraksiyonun ayna hayali şeklindedir ve böylece kontraksiyon ne kadar şiddetliyse akselerasyon da o şiddetle olur. Oluşum mekanizması uterin kontraksiyonlar esnasında plasentaya az kan gitmesi sonucu meydana gelen hafif hipokseminin kemoreseptörleri uyarmasına bağlı ortaya çıkan refleks bir kalp hızı artışıdır. Variyabl tipte periyodik akselerasyonların ise biri diğerine benzemez, çentikler gösterebilir, genişleyip derinleşebilir veya variyabl deselarasyonlara dönüşebilir. Bunlar muhtemelen yanlız venöz bası fazında kalmış bir kordon basısına işaret ederler ve hipotansiyona baroreseptör yanıtı sonucunda meydana gelirler. Bu akselerasyonlara nonverteks prezentasyanlarda sıklıkla rastlanır. Periyodik akselarasyonların aksine nonperiyodik akselerasyonlar trasede herhangi bir 29 zamanda ve kontraksiyonlardan bağımsız, sporadik bir biçimde ortaya çıkarlar. Uniform olanlar birbirlerine benzerler, variyabl olanlar ise biri diğerinden farklıdır ve bazale göre keskin iniş çıkışlar gösterebilirler. Bunların variyabl olan tipinin oluşum mekanizması muhtemelen fetal harekete bağlı olarak meydana gelen kısmi umbilikal ven basısıdır. Uniform olan sporadik akselerasyonlar ise fetal hareket veye fetal uyarıyla (vibroakustik veya taktil uyarı) oluşan çok hafif hipoksik ortama verilen bir sempatik sistem cevabına işaret eder. Bu akselerasyonların varlığı intakt ve asidozda olmayan bir (MSS) varlığına işaret ettiğinden rahatlatıcı bir bulgudur. İntrapartum dönemde akselerasyonların varlığı, ilk uyaran hangisi olursa olsun sonuçta bir sempatik sistem aktivasyonunu gösterir ve bu sempatik sistem cevabı ağır hipoksik ve asidotik olan fetusta körelmiştir (41). Bu nedenle intrapartum trasede akselerasyonların kaybolması önemli bir bulgudur ve bu nedenle örneğin primer ve sekonder akselerasyonlardan yoksun variyabl deselerasyonlarda, venöz bası fazına sempatik cevabın kaybolması söz konusu olduğundan variyabl deselerasyonların bu atipik varyantlarında asidotik fetuslara daha sık rastalnır (40). Periyodik deselerasyonlar: Periyodik deselerasyonlar uterus kontraksiyonu ile olan zamansal ilişkilerine göre erken, geç veya variyabl olmak üzere üç şekilde ortaya çıkarlar. Erken deselerasyonlar kontraksiyonların başlamasıyla başlar ve bitimiyle sona ererler ve fetal kalp hızı nadiren bazalden 20 vurudan daha fazla düşme gösterir. Bu deselerasyonlar kontraksiyonun ayna hayali şeklindedir ve kontraksiyonlar ne kadar şiddetli ve uzun olursa bunlar da o kadar derin ve uzun süreli olurlar. Bu deselerasyonlara aktif travayın erken fazında ve özellikle membran rüptürü sonrası sıklıkla rastlanır. Oluşum mekanizması fetus başına kontraksiyon esnasında çevresini saran kollumun yaptığı basının intrakranyal basıncı artırması ve vagus çekirdeğinin uyarılmasıdır. Bu tip deselerasyonlara fetal distres bulgusu olmadıklarından herhangi bir önlem almak gerekli değildir ve bir süre sonra genellikle yok olurlar. Geç deselerasyonlar da yine kontraksiyonların ayna hayali şeklinde ortaya çıkarlar ancak bunların başlangıcı kontraksiyonun zirveye ulaştığı zamandır ve böylece erken deselerasyonlardan görsel olarak ayırtedilebilirler. Bitimi de yine kontraksiyon bitiminden belli bir süre sonra olur. Başka bir özellikleri ise deselerasyonun şeklinin ve derinliğinin FD derecesiyle iyi korelasyon göstermemesidir. Örneğin trasede zorlukla tanınan sığ deselerasyonlar direkt miyokardiyal depresyonun da eşlik ettiği çok ağır bir fetal distres bulgusu olabilirler. Geç deselerasyonlar tekrarlayıcı olduklarında kritik bir öneme sahiptirler. Bu deselerasyon türünde altta yatan 30 mekanizma uteroplasental yetmezliktir (UPY). Kontraksiyonun ortaya çıkamsıyla beraber intervillöz saha perfüzyonu azalır ve fetus yedek oksijen depolarını kullanmaya başlar. Kronik UPY gibi yedeklerin yetersiz olduğu durumlarda kontraksiyonun ortaya çıkmasıyla fetal kanda oksijen yetersizliği yedekler tarafından karşılanamadığından kemoreseptör uyarısı sonucu meydana gelen koruyucu mekanizmayla kalp hızı yavaşlar ve kontraksiyon bittikten ve intervillöz saha yeniden anneden gelen oksijenle dolduktan sonra fetal kalp hızı tedricen bazale döner. Ancak tekrarlayıcı durumlarda koruyucu mekanizmalar yetersiz kalırsa fetusta ortaya çıkan hipoksi ve asidoz kalıcı organ hasarı ve ölüme yol açabilir. Geç deselerasyonlar bu kronik durumların dışında aşırı uterin sitimülasyon gibi durumlarda ortaya çıkan akut UPY veya maternal hipotansiyon gibi durumlara bağlı olarak da meydana gelebilir. Eğer risksiz bir gebelik söz konusu ise ve fetal rezervler yeterliyse, altta yatan neden ortadan kalktığında bu geç deselerasyonlar da kaybolur. İyatrojenik ortaya çıkan bu geç deselerasyonlar oksitosinin aşırı kullanımından kaçınmakla ve bölgesel anestezinin dikkatli kullanılmasıyla önlenebilir. Variyabl deselerasyon periyodik deselerasyonların en sık görülen tipidir ve kontraksiyonlar arasında, esnasında veya sonrasında ve hatta kontraksiyonlar olmaksızın görülebilir. Eğer kontraksiyonlardan bağımsız olarak meydana gelirse nonperiyodik variyabl deselerasyon adı verilir. Variyabl deselerasyonların en tipik özelliği bunların şekil, süre ve derinlik açısından değişkenlik göstermeleridir. Sıklıkla kordon basısı veye kordon akımının akut olarak kesilmesiyle meydana gelirler. Tipik şekilleriyle variyabl deselerasyonlar önce primer akselerasyonla başlar ve bu kordon basısının venöz fazını yansıtır; bu durumda venöz akım durduğundan fetusa dönen kan akımı azalacak ve bu baroreseptör uyarısıyla fetusta ortaya çıkan akut hipovolemiyi kompanse etme amacına yönelik olarak bir akselerasyon meydana gelecektir. Bazen bası bu safhada kalır ve böylece trasede yalnızca bir akselerasyon gözlenir. Basıyı yaratan olay genellikle bir kontraksiyondur ve devam ettiğinde arteriyel bası da meydana gelir, bu durumda fetusta venöz fazda ortaya çıkan hipotansiyon fetustan plasentaya kan akımının durmasıyla relatif bir hipertansiyona dönüşür ve refleks olarak kalp atımında bir yavaşlamaya neden olur. Bu yavaşlama kontraksiyon bittiğinde sona erer ve olaylar tersine işleyerek önce arteriyel sonra venöz bası kaybolur ve trasede simetrik olarak önce bir bazale dönüş sonra da bir sekonder akselerasyon meydana gelir. Tipik variyabl deselerasyonların aksine atipik olarak adlandırılan variyabl deselerasyonlarda primer veye sekonder akselerasyon kaybı, uzamış sekonder akselerasyon, bazale geç dönüş, bazalin daha düşük bir hızda devam etmesi, V, W, veya U şeklinde görülen paternler gibi bazı özelliklerden biri veya birkaçının kombinasyonu gözlenir. Uzamış sekonder akselerasyonlar overshoot pattern veya 31 tepkisel akselerasyon olarak da adlandırılır. Bu durumda variyabl deselerasyonu takiben bazalin en az 20 vuru üzerine çıkan ve 20–30 saniye süren akselerasyon meydana gelir. Bu paterne genellikle bazal varyabilite azalma eşlik eder ve bu akselerasyonların varlığı variyabl deselerasyonun oluştuğu süre içinde fetusun belirgin bir hipoksiye maruz kaldığının ve bunu kompanse etme çabalarının bir göstergesidir. Fetus tesadüfen kordonu kendisi basıya uğratırsa variyabl deselerasyon tek bir olay şeklinde görülür ve tekrarlamaz. Antenatal testler arasında görülen variyabl deselerasyonlar da kordon basısına işaret eder ve bu durumda amniyos sıvısı miktarının iyi değerlendirilmesi gerekir. Tekrarlayıcı variyabl deselerasyonlar fetusun stres altında olduğunda işaret eder ve eğer bazal varyabilitede azalma ve bazal taşikardi ve bradikardi gibi durumlar eşlik ediyorsa müdahale gerekir. Variyabl deselerasyonların tedavisinde amaç kordon basısını ortadan kaldırmaktır. Bu durumda ilk yapılması gereken annenin pozisyonunun değiştirilmesidir. Anne önce bir yanına, başarısız kalınırsa diğer yanına veya diz-dirsek pozisyonuna getirilerek bası giderilmeye çalışılır. Başka bir yöntem de prezante olan kısmın yükseltilmeye çalışılmasıdır ancak bu da kordon sarkmasıyla sonuçlanabileceğinden dikkatli olunmalıdır. Amniyoinfüzyon bazı merkezlerde uygulanan bir yöntemdir. Nonperiyodik deselerasyonlar: Kordon basısında veya UPY’de uzamış kontraksiyonlar sonucunda meydana gelir. Ayrıca sırtüstü yatar pozisyon veya epidural anesteziye bağlı gelişen maternal akut hipotansiyonda da meydana gelir ve birkaç dakika devam eder. Bu sürenin sonunda eğer bazale dönüş gözlenirse ve varyabilite de normale dönerse fetusun tam olarak iyileştiği kabul edilir. Ancak kalp hızı bradikardik bir bazal hıza dönerse veya bazal varyabilitede azalma gözlenirse bu durumda ileride bahsedilecek olan intrauterin resusitasyon işlemlerine başlamak ve diğer fetal değerlendirme yöntemlerine baş vurmak gerekir. Cabaniss (40) fetal kalp paternlerini ve alınması gerekli olan önlemleri aşağıda görüldüğü gibi sınıflandırmaktadır (Tablo 1). 32 Tablo 1 Fetal kalp paternlerinin fonsiyonel sınıflanması Tip I: Sağlıklı fetus 1. Normal bazal hız, iyi variyabilite, nonperiyodik akselerasyonlar 2. Normal variyabiliteyle birlikte seyreden bazal bradikardi 3. Erken deselerasyon 4. Hafif klasik variyabl deselerasyonlar 5. Akselerasyonları takip eden hafif deselerasyon (Lamda paterni) Müdahaleye gerek yoktur. Tip II: Stres paternleri (Fetus hipoksiye karşı kompansasyon yöntemleri kullanmaktadır) 1. Variyabilite artışı (Saltatuvar patern) 2. İyi variyabilite ile seyreden taşikardi 3. Periyodik akselerasyon ve bazı belirgin ve uzamış akselerasyonlar 4. İyi variyabilite ile seyreden geç deselerasyon 5. Atipi bulguları göstermeyen klasik orta-ağır variyabl deselerasyon 6. Bazale tümüyle dönüş gösteren uzamış deselerasyon Paternleri Tip I’e çevirmek için intrauterin resusitasyon yöntemlerine başvurulmalıdır. Tip III: Nondiyognostik paternler 1. Variyabilite yokluğu (düz çizgi paterni) 2. Variayabilite azalması 3. Sinuzoidal patern 4. Taşiaritmi, bradiaritmi Fetusun durumu hakkındaki bilgi net değildir ve bu nedenle ileri inceleme gereklidir Tip IV: Atipi gösteren paternler 1. Atipik özellikler ve bazal hız değişiklikleri gösteren variyabl deselerasyonlar 2. Atipik akselerasyonlar Her olgu ayrı ayrı ele alınmalıdır 33 Tip V: Fetal distress paternleri 1. Variyabilite yokluğu ile seyreden geç deselerasyon 2. Atipik bulgular gösteren ve taşikardi ve bazal variyabilite azalması ile birlikte seyreden ağır variyabl deselerasyonlar 3. Bazal variyabilite kaybıyla birlikte seyreden geç variyabl deselerasyon (Ssign) 4. Bazale tümüyle dönmeyen uzamış deselerasyonlar 5. Tekrarlayıcı uzamış deselerasyonlar 6. Belirgin sinuzoidal patern 7. Agonal paternler Doğum hemen planlanmalıdır İntrauterin resusitasyon yöntemleri: Tüm endişe verici paternler fetal distrese işaret etmezler, ancak trasenin dikkatlice değerlendirilmesi ve bu durumu ortadan kaldırmak için birtakım girişimlerde bulunulması gerekir. Şüpheli KTG bulguları gösteren fetus taktil veya vibroakustik uyarı verilerek değerlendirildiğinde asidozda değilse bu uyarana en az 15 vuru yükselen ve an az 15 saniye süren bir akselerasyonla cevap vermesi beklenir. Eğer fetal durum halen şüpheliyse fetal asitbaz durumunu değerlendirmek için fetal saçlı deri kan örneklemesi yapılabilir. Fetal stres paternlerini ortadan kaldırmak için yapılan girişimlere intrauterin resusitasyon adı verlir ve bunlar maternal kardiyak outputu artırmak ve hipotansiyonu gidermek için annenin sol yana yatırılması veya kordon basısını ortadan kaldırmak için sağa-sola yatırılması, dizdirsek pozisyonu verilmesi, oksitosin infuzyonuna ara verilmesi ve ileri durumlarda tokolitik ajanların kullanılması, annedeki efektif kan hacminin artırılması için sıvı infüzyonu, fetal depresyon yapabilecek ilaç uygulamasına son verilmesi, variyabl deselerasyon durumlarında amniyoinfuzyon uygulanması ve geç deselerasyon durumlarında plasentadan anneye oksijen transferini artırmaya yönelik olarak anneye oksijen verilmesi şeklinde özetlenebilir. Fetal taşikardi durumlarında annede ateş ölçülür ve eğer anne febril değilse dehidratasyon ve infeksiyon ekarte edilir. Anne febril ise bu durumda sıvı verilirek dehidratasyon önlenmeye çalışılır ve infeksiyon kaynağı araştırılır. Preterm fetüslerin sıklıkla taşikardik oldukları unutulmamalı ve ultrasonografi ile gestasyonel hafta belirlenmelidir. Term olan, variyabilitesi iyi ve peryodik değişiklikler göstermeyen bir fetusta taşikardinin nedeni bir disritmi olabilir. 34 Eğer taşikardi deselerasyonlarla seyrediyorsa bu durum fetusun deselerasyonu tolere edemediğinin bir göstergesidir. Tek başına fetal bradikardide bazal variyabilite normal ise ve bazal hız stabil ise girişim gerekli değildir, yakın takip yeterlidir. Bu durumda trasenin anneye ait olmadığı belirlenmelidir. İntrauterin ölü fetüs durumlarında trasenin maternal kalp hızını kaydetmesine sıklıkla rastlanmaktadır. Bradikardilere travayın ikinci evresinde sık rastalnır. Burada da terminal bradikardi ile çıkım bradikardisi arasındaki ayrımın iyi yapılması gerekir. Eğer trase ilk evrede normal seyretmişse ve bradikardiye iyi variyabilite eşlik ediyorsa, bu bradikardi sıklıkla uzamış kordon basısına veya aşırı uterin aktiviteye bağlı UPY nedeniyle ortaya çıkar ve çıkım bradikardisi adını alır. Bu durumlarda vajinal doğum sıklıkla gerçekleşir. Yapılması gereken anneye oksijen verilmesi, lateral pozisyonda ve açık glottisle ıkınmasının sağlanması ve en yüksek plasental kan akımının sağlanması için iki ağrıda bir ıkınmasının öğütlenmesidir. Ayrıca belli bir süre ıkınmaya ara verilerek fetusun toparlanması için beklenebilir. Ancak bradikardiye variyabilite yokluğu eşlik ediyorsa bu terminal bradikardi adını alır ve bu durumda abdominal doğum kararı vermek gerekebilir. Bu durumlarda travayın ilk evresinde endişe verici paternlerde sıklıkla gözlenmektedir. Fetal bradikardinin diğer nedenleri arasında refleks cevap, vagal uyarı, özellikle paraservikal blokta kullanılanlar olmak üzere ilaçlar, postterm gebelik, kardiyak ve MSS anomalileri ve hipoksi ve asidoz sayılabilir. Bu durumda fetal skalp pH ölçümü yapılması gerekebilir. Variyabl deselerasyonlarla birlikte iyi bazal variyabilite varlığında yapılması gerekenler kordon basısını ortadan kaldırmaya yönelik girişimlerle birlikte sıkı gözlemdir. Trasede kötüye gidiş göstergeleri bazal hızın düşmesi veya yükselmesi, variyabilite azalması ve overshoot paterninin ortaya çıkmasıdır. Eğer variyabilite normal devam ediyorsa ve variyabl deselerasyonlar ağır değilse oksitosin infüzyonuna dikkatli bir şekilde devam edilebilir. Vajinal tuşeyle kordon sarkması ekarte edilmelidir. Geç deselerasyonlarla birlikte variyabilite korunuyorsa fetal kompansasyon iyi gelişiyor demektir. Kötü prognostik göstergeler takip esnasında bazal hızın değişmesi ve variyabilitenin azalmasıdır. Bu durumda fetal kompansasyon artık yetersizdir. Geç deselerasyonların tedavisinde ilk yapılması gereken annenin sol yanına döndürülmesi ve sıvı infüzyonuyla 35 uteroplasental perfüzyonun arttırılmaya çalışılmasıdır. Anneye oksijen verilmeli ve oksitosin infüzyonu kesilmelidir. Fetal Biyofizik Profil: Fetal gelişimin takip edilmesi dışında, ultrasonografinin obstetriğe en önemli katkılarından biri de, fetüsa ait çeşitli biyofizik aktivitelerin değerlendirilmesi ile ortaya çıkan “Biyofizik profil” olgusudur. 1980’li yıllarda, ilk olarak Manning ve Platt tarafından real-time ultrasonografi yardımı ile fetüsün solunum hareketleri, vücut ve ekstremite hareketleri, fetal tonus ve amnion miktarı incelenmiş ve fetüsün durumunu değerlendirmeye çalışmışlardır (42). Biyofizik profil, fetal asfiksinin, irreversibl döneme gitmeden önce tespit edilmesini sağlar. Testin yapılması sırasında, ayrıca, ekstrauterin yaşamla bağdaşmayacak anomalilerin tespiti de sağlanmış olacağından, gereksiz cerrahi girişimlerden sakınılmış olunur. Yalancı negatiflik oranı da son derece azdır. Ashlesha K ve ark (43) 18 yıl boyunca iki merkezde yaptıkları prospektif çalışmada normal biyofizik profile sahip 86955 fetüsün 65’inde fetal ölüm, 0.748/1000 yalancı-negatiflik olduğunu tespit etmişlerdir Fetüsün biyofizik aktiviteleri, santral sinir sisteminin kompleks integre mekanizmaları ile düzenlenir. Fetüsün nörolojik gelişimi sırasında, yeni gelişmekte olan santral sinir sistem merkezleri ve refleks biyofizik aktiviteler için yüksek oksijen seviyeleri gerekmektedir. Tüm bu bölgelerin hipoksiye duyarlılıkları bilinmiyor ama her bölge için farklı olduğu düşünülmektedir. Hipoksi meydana geldiğinde, fetal gelişimde ilk aktif olmaya başlayan biyofizik aktiviteler, en son ortadan kalkarlar. Örneğin, fetal tonus merkezi intrauterin yaşamda 7,5–8,5 haftalarda en erken fonksiyon gören merkezdir ve ilerleyen asfiksi karşısında, aktivitesi en geç kaybolan bölümdür. Gerçekten de fetal tonusu olmayan olgularda en yüksek perinatal mortalite oranı (% 42,8) tespit edilmiştir. Fetal hareket merkezi, intrauterin yaşamda 9. haftada fonksiyon görmeye başlar ve bu nedenle hipoksiye, fetal tonus merkezinden daha duyarlıdır. Toraks ve abdomenin genişleme ve daralması (solunum hareketleri) en erken 13. ve 14. haftalarda gösterilmesine rağmen, diafragmatik kasılma ve düzenli fetal solunun 20–21. haftalarda başlar. Fetal kalp hızı reaktivite merkezi ikinci trimester sonu, erken üçüncü trimester döneminde gelişir ve hipoksiye en fazla duyarlı bölgedir. 36 Neden ne olursa olsun, asfiksinin santral sinir sistemi üzerine etkisi, asfiksinin devamlılığı, süresi, kapsamı ile değişir. Fetal asfiksi, primer uteroplasental hipoperfüzyon ile birlikte olan, kademeli, kronik bir hastalıktır. Erken safhalarda, fetal biyofizik aktivite değişiklikleri gözlenmeyebilir. Geçici hipoksinin tekrarlayan atakları, fetal kardiak output’un yeniden dağılımı ile sonuçlanır. Serebral kan akımı sağlanırken, renal, pulmoner ve splanik kan akımı dramatik bir şekilde düşer. Gebeliğin ilk 14. ve 16. haftasında amniyotik sıvının ana kaynağı fetal idrar ve akciğer sıvısı olduğundan, amnion sıvısı yapım hızı azalacağından, amnion mayisinde ilerleyici bir azalma meydana gelir. “Oligohidramniyos” gelişir. Bu yüzden, kalitatif amniyotik sıvı volümü, fetal biyofizik skorlamasının en önemli bölümüdür, kronik fetal asfiksiyi gösterir (44) Fetal asfiksinin diğer koşullarının tanımı için antepartum fetal değerlendirmede kullanılan dinamik ultrasound, antepartum major anomalileri de saptayabilir. 26. gebelik haftasından sonra % 90 doğruluk oranına ulaşır. İlaçların, özellikle sedatif ve analjeziklerin biyofizik aktiviteleri azalttığı gösterilmiştir. Morfin, meperidin, halotan, barbitürat ve diazepam grubu ilaçlar, bunlardan bazılarıdır. Hiperglisemi ve amfetamin gibi uyarıcılar biyofizik aktiviteleri artırıcı veya uyarıcı etkiye sahiptir En çok taraftar bulmuş olan Manning’in sisteminde 5 parametre, her biri için 2 puan olacak şekilde 10 puan üzerinden değerlendirilmiştir. 8–10 puanlı fetüsler “asfiksi şüphesi olmayanlar” olarak kabul edilir.4–6 olanlar ise kronik asfiksi olarak kabul edilmiştir. Tablo 2: Biyofizik Profil Skorlama (Manning): 37 MATERYAL - METOD Çalışmamız Aralık 2007 ve Aralık 2008 tarihleri arasında, Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2. Kadın Hastalıkları ve Doğum kliniğine doğum için başvuran miyadında ve gebelik haftası 36’dan büyük olan 99 gönüllü gebe üzerinde yapıldı. Servisimize yatırılan hastalara çalışmayla ilgili form doldurtuldu, rutin gebelik muayeneleri ve laboratuar tetkiklerini takiben Siemens Acuson Antares 4D ultrason cihazı ve 5,71 Mhz abdominal konveks prob kullanılarak fetüs sayısı, intrauterin situsu, habitusu fetal kalp aktivitesi ve ritmi, BPD, HC, femur boyu, karın çevresi ölçülerek Hadlock formülüne göre tahmini fetüs ağırlığı bulundu. Major fetal anomali ekarte edildikten ve tekiz gebelik teyit edildikten sonra dört kadrandaki amnion sıvısı cepleri değerlendirildi. Rutherford ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada belirttikleri oligohidramniyos kriterleri bizim çalışmamızda da temel alındı. Bu dört kadranda vertikal planda görülen amnion sıvı ceplerinin toplamı 5 cm’nin altında olan olgular oligohidramniyos olarak değerlendirildi (45). Daha sonra Siemens Acuson Antares 4D ultrason cihazı ve 5,71 Mhz’lik konveks prob kullanılarak renkli-pulsed wave doppler ile uterin kontraksiyon olmadığı dönemde sağ ve sol uteroplasental akım değerlendirildi ve çentik aranarak doppler indeksleri kaydedildi. Uteroplasental akımın belirlenmesinde önce eksternal iliak artere odaklanan prob sonra myometriuma doğru kaydırılarak en düşük dirençli akım arandı. Takiben umbilikal arter bulunarak, amnion mayisi içinde yüzen kordondan PW (pulsed wave) doppler ile doppler indeksleri kaydedildi. Doppler analizinin fetüsün solunumsuz ve hareketsiz döneminde, en az üç hız-dalga şekli elde edildikten sonra yapılmasına özen gösterildi. Doppler analizinde uterin arterlerden en az birinin S/D oranının 2.6 üzerinde olması, çentik varlığı, iki uterin arter arasındaki S/D farkının 1’in üzerinde olması ve umbilikal arter S/D oranının 2.6 nın üzerinde olması patolojik olarak değerlendirildi. Doppler analizi sonrası doğumhaneye alınan gebeye semifowler pozisyonunda HEWLETT PACKARD 804/A kardiyotokografi cihazı ile NST yapıldı. 30 dakika gözlem süresinde nonreaktif NST (fetal hareketi izleyen, bazal frekans atım üzerine çıkan trase) saptananlarda yanlış pozitifliği en aza indirgeyebilmek için intrauterin resusitasyon yöntemleri ile fetal uyarı sağlanmaya çalışıldı. 60 dk süre içerisinde olumlu sonuç alınamaması durumunda NST kesin nonreaktif olarak değerlendirildi. 38 Kronik hipoksinin en iyi göstergesi olan ASV ve akut hipoksinin en iyi göstergesi olan NST birlikte değerlendirilerek MBP oluşturuldu. ASV az ve/veya nonreaktif NST varlığı anormal MBP olarak yorumlandı. Perinatal sonucu öngörme ve fetal distresi tahmin gücü buna göre değerlendirildi. Başvurduğunda 36. haftadan küçük, ikiz gebelik tanısı almış olan, preeklampsi dışında herhangi bir sistemik hastalığı olan gebeler çalışma dışı bırakıldı. Doğumun uygun görüldüğü tüm vakalarda fetal, obstetrik, maternal faktörler gözden geçirilerek vajinal ya da sezaryan doğum tercih edildi. İntrapartum izlem sırasında KTG’ler Cabaniss’in yaptığı fonksiyonel sınıflamaya göre sınıflandı ve aşağıdaki paternleri gösterenler FD olarak kabul edildi: 1. Atipik özellikler ve bazal hız değişiklikleri 2. Taşiaritmi, bradiaritmi 3. Variyabilite azalması 4. Atipik akselerasyonlar gösteren variyabl deselerasyonlar 5. Variyabilite yokluğu ile seyreden geç deselerasyonlar 6. Atipik bulgular gösteren ve taşikardi ve bazal variyabilite azalması ile birlikte seyreden ağır varyabl deselerasyonlar 7. Bazal varyabilite kaybıyla birlikte seyreden geç varyabl deselerasyonlar (s sign) 8. Bazale tümüyle dönmeyen uzamış deselerasyonlar 9. Tekrarlayıcı uzamış deselerasyonlar 10. Belirgin sinüzoidal patern 11. Agonal paternler Doğumu takiben bebeğin doğum ağırlığı, 1. ve 5. dakika APGAR skoru, hazır bulunan pediatrist tarafından değerlendirildi.Doğumu takiben yenidoğan yoğun bakım ünitesine alınan bebekler ve bunların prognozu izlendi. Perinatal sonucun değerlendirilmesinde fetal distres, mekonyum varlığı, perinatal mortalite, yeni doğan yoğun bakım ünitesi’nde takip, 5.dk APGAR sonuçlarına bakıldı ve MBP ve obstetrik doppler analizinin etkinliği bu parametrelere göre değerlendirildi. 39 Şekil 9 (a,b): 3. Trimesterde her iki Uterin Arterde erken diastolik notch 40 Şekil 10 (a,b): Normal Umbilikal Arter akım hızı dalga şekli ve Umbilikal Arterde diyastol sonu akım (EDF) kaybı 41 Şekil 11: 3. Trimesterde Ductus Venosus ve Arteria Cerebri Media akım hızı dalga formları 42 BULGULAR Çalışma Aralık 2007 ve Aralık 2008 tarihleri arasında yaşları 18 ile 40 arasında değişmekte olan toplam 99 olgu üzerinde yapılmıştır. Olguların ortalama yaşları 23.30±4.91’dir. Olguların gravida sayıları 1 ile 5 arasında değişmekte olup; medyanı 2’dir. Olguların parite sayıları 0 ile 2 arasında değişmekte olup; medyanı 1’dir. Doğan bebeklerin doğum tartıları 2680 gr ile 3900 gr arasında değişmekte olup; ortalaması 3192.22±277.42 gramdır. Gebelerin 20 (%20.2) tanesi sezaryen, 79 (%79.8) tanesi normal spontan doğum ile doğurtuldu, Şekil 9’da doğum şekillerinin dağılımı gösterilmiştir. Doğum şekli Sezaryen 20,2% NSD 79,8% Şekil 12: Doğum şekli dağılımı Yenidoğanların 49 (%49.5) tanesi erkek ve 50 (%50.5) tanesi kızdır; Şekil 10’da cinsiyet dağılımı gösterilmiştir. 43 Cinsiyet Erkek 49,5% Kız 50,5% Şekil 13: Cinsiyet dağılımı Tablo 3: Antenatal Testlerin Genel Sonuçları Normal Sonuçlar Anormal Sonuçlar N (%) n (%) NST 87 (%87,9) 12 (%12,1) AVM 87 (%87,9) 12 (%12,1) MBP 82 (%82,8) 17 (%17,2) Uterin Art S/D 84 (%84,8) 15 (%15,2) Umblikal Arter S/D 79 (%79,8) 20 (%20,2) KBP/Uterin Art/Umb. Art 73 (%73,7) 26 (%26,3) Olguların %12.1’inde NST, %12.1’inde AVM, %17,2’sinde MBP, %15,2’sinde Uterin Arter S/D, %20,2’sinde umblikal arter S/D ve %26,3’ünde MBP/Uterin Arter/Umblikal Arter S/D anormal çıkmıştır. 44 Tablo 4: Olguların Perinatal Seyri (n=99) N % FD 17 17,2 Mekonyum 8 8,1 Y.Y.B.Ü 12 12,1 Mortalite - - Apgar<7 7 7,1 TA 7 7,1 Proteinüri 6 6,1 Preeklampsi 6 6,1 Toplam 17 (%17.2) gebede fetal distres bulgusu saptanmıştır. Mekonyum saptanan gebe sayısı 8 (%8.1), doğum sonrası Y.Y.B.Ü’nde takibe alınan bebek sayısı 12 (%12.1) idi. Hiçbir bebekte mortalite görülmemiştir. 7 (%7.1) bebekte apgar 7’nin altında idi. Gebelerin 7’sinde (%7.1) TA, 6’sında (%6.1) proteinüri saptanmıştır. Toplam 6 (%6.1) gebede preeklampsi bulgusu görülmüştür. Tablo 5: Uterin ve Umblikal Arter Parametrelerinin Ortalamaları Min-Max Ort±SD Uterin Art S/D 1,58-3,71 2,12±0,56 Uterin Art PI 0,51-1,80 0,80±0,32 Uretin Art RI 0,31-1,21 0,50±0,21 Umblikal Art S/D 1,84-4,33 2,47±0,55 Umblikal Arter PI 0,54-1,62 0,80±0,20 Umblikal Arter RI 0,30-0,99 0,56±0,15 45 Tablo 6: Uterin Arter S/D’nin Duyarlılık Tablosu FD Var n % n % n % 9 9,1 6 6,1 15 15,2 8 8,1 76 76,8 84 84,8 17 17,2 82 82,8 99 100 Anormal Uterin Normal Art S/D Toplam Toplam Yok Sensitivite 52,94 Spesifisite 92,68 Pozitif prediktif değer 60,00 Negatif prediktif değer 90,48 p 0,791 Mc Nemar test uygulandı FD sonuçları ile Uterin arter S/D sonuçları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir uyum bulunmaktadır (p>0.05). FD ile uterin arter S/D arasındaki uyum derecesi %47.9’dur (Kappa istatistiği: 0.479; p:0.001; p<0.01). Uterin arter S/D’nin FD’yi tahmin etme ve öngörme gücüne bakıldığında; testin duyarlılığı %52.94 olarak; özgüllüğü %92.68 olarak saptanmıştır. Pozitif kestirim değeri %60 ve negatif kestirim değeri ise %90.48 olarak görülmektedir. Duyarlılık (Sensitivity): Gerçek hastalar içinden testin hastaları belirleyebilme özelliğidir. Özgüllük (Spesifisity): Gerçek sağlamlar içinden testin sağlamları belirleyebilme özelliğidir. Pozitif Kestirim Değeri: Test pozitif (hasta) sonucu verdiği zaman, olgunun gerçekten hasta olması durumunun koşullu olasılığının ölçüsüdür. Negatif Kestirim Değeri: Test negatif (sağlam) sonucu verdiği zaman, olgunun gerçekten sağlıklı olma olasılığıdır. 46 Tablo 7: Umblikal Arter S/D’nin Duyarlılık Tablosu FD Var Anormal Umblikal Normal Art S/D Toplam Toplam Yok n % n % n % 16 16,2 4 4,0 20 20,2 1 1,0 78 78,8 79 79,8 17 17,2 82 82,8 99 100 Sensitivite p 0,375 94,12 Spesifisite 95,12 Pozitif prediktif değer 80,00 Negatif prediktif değer 98,73 Mc Nemar test uygulandı FD sonuçları ile Umblikal arter S/D sonuçları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir uyum bulunmaktadır (p>0.05). FD ile umblikal arter S/D arasındaki uyum derecesi %90’dır (Kappa istatistiği: 0.834; p:0.001; p<0.01). Umblikal arter S/D’nin FD’yi tahmin etme ve öngörme gücüne bakıldığında; testin duyarlılığı %94,12 olarak; özgüllüğü %95,12 olarak saptanmıştır. Pozitif kestirim değeri %80 ve negatif kestirim değeri ise %98,73 olarak görülmektedir. Tablo 8: Uterin-Umblikal Arter S/D Kombinasyonu Duyarlılık Tablosu FD Var Toplam Yok n % n % n % 17 17,2 8 8,1 25 25,3 Umblikal Normal 0 0 74 74,7 74 74,7 Art S/D Toplam 17 17,2 82 82,8 99 100 Uterin- Anormal Sensitivite 100 Spesifisite 90,24 Pozitif prediktif değer 68,00 Negatif prediktif değer 100 Mc Nemar test uygulandı ** p<0.01 p 0,008** 47 FD sonuçları ile Uterin-Umblikal arter S/D kombinasyonu sonuçları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir uyum bulunmamaktadır (p<0.01). Uterin-Umblikal arter S/D kombinasyonunun FD’yi tahmin etme ve öngörme gücüne bakıldığında; testin duyarlılığı %100 olarak; özgüllüğü %90.24 olarak saptanmıştır. Pozitif kestirim değeri %68 ve negatif kestirim değeri ise %100 olarak görülmektedir. Doppler Ultrason Bulguları sensitivite 100 90 80 70 60 50 40 30 20 10 0 UT S/D UA S/D UT+UA S/D Şekil 14: Doppler ultrason bulgularının spesifite dağılımı 48 Tablo 9: AVM Duyarlılık Tablosu FD Var AVM Toplam Yok N % n % n % Anormal 11 11,1 1 1,0 12 12,1 Normal 6 6,1 81 81,8 87 87,9 Toplam 17 17,2 82 82,8 99 100 Sensitivite 64,70 Spesifisite 98,78 Pozitif prediktif değer 91,67 Negatif prediktif değer 93,10 Mc Nemar test uygulandı p 0,001** ** p<0.01 FD sonuçları ile AVM sonuçları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir uyum bulunmamaktadır (p<0.01). AVM’nin FD’yi tahmin etme ve öngörme gücüne bakıldığında; testin duyarlılığı %64.7 olarak; özgüllüğü %98.78 olarak saptanmıştır. Pozitif kestirim değeri %91.67 ve negatif kestirim değeri ise %93.1 olarak görülmektedir. 49 Tablo 10: NST Duyarlılık Tablosu FD Var NST Toplam Yok N % n % n % Anormal 12 12,1 0 0 12 12,1 Normal 5 5,1 82 82,8 87 87,9 Toplam 17 17,2 82 82,8 99 100 Sensitivite 70,58 Spesifisite 100 Pozitif prediktif değer 100 Negatif prediktif değer 94,25 Mc Nemar test uygulandı p 0,001** ** p<0.01 FD sonuçları ile NST sonuçları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir uyum bulunmamaktadır (p<0.01). NST’nin FD’yi tahmin etme ve öngörme gücüne bakıldığında; testin duyarlılığı %70.58 olarak; özgüllüğü %100 olarak saptanmıştır. Pozitif kestirim değeri %100 ve negatif kestirim değeri ise %94.25 olarak görülmektedir. Tablo 11: MBP Duyarlılık Tablosu FD Var MBP Toplam Yok N % n % n % Anormal 16 16,2 1 1,0 17 17,2 Normal 1 1,0 81 81,8 82 82,8 Toplam 17 17,2 82 82,8 99 100 Sensitivite 94,11 Spesifisite 98,78 Pozitif prediktif değer 94,11 Negatif prediktif değer 98,78 Mc Nemar test uygulandı p 1,000 50 FD sonuçları ile MBP sonuçları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir uyum bulunmaktadır (p>0.05). FD ile KBP arasındaki uyum derecesi %92.9’dur (Kappa istatistiği: 0.929; p:0.001; p<0.01). MBP’nin FD’yi tahmin etme ve öngörme gücüne bakıldığında; testin duyarlılığı %94.11 olarak; özgüllüğü %98.78 olarak saptanmıştır. Pozitif kestirim değeri %94.11 ve negatif kestirim değeri ise %98.78 olarak görülmektedir. sensitivite 100 90 80 70 60 50 40 30 20 10 0 AVM NST MBP Şekil 15: AVM, NST, MBP sensitivite dağılımı 51 Tablo 12 : MBP+UA Duyarlılık Tablosu FD Var Toplam Yok N % N % n % 17 17,2 4 4,0 21 21,2 MBP+UA Normal 0 0 78 78,8 78 78,8 Toplam 17 17,2 82 82,8 99 100 Anormal Sensitivite Spesifisite Pozitif prediktif değer Negatif prediktif değer p 0,125 100,00 95,12 80,95 100,00 FD sonuçları ile MBP+UA sonuçları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir uyum bulunmaktadır (p>0.05). FD ile KBP+UA arasındaki uyum derecesi %87.0’dur (Kappa istatistiği: 0.870; p:0.001; p<0.01). MBP+UA’nın FD’yi tahmin etme ve öngörme gücüne bakıldığında; testin duyarlılığı %100 olarak; özgüllüğü %95,12 olarak saptanmıştır. Pozitif kestirim değeri %80,95 ve negatif kestirim değeri ise %100 olarak görülmektedir. 52 Tablo 13: MBP/Uterin/Umblikal Arter Duyarlılık Tablosu FD Var Toplam Yok n % n % N % 17 17,2 9 9,1 26 26,3 MBP/Uterin/Umblikal Normal 0 0 73 73,7 73 73,7 Toplam 17 17,2 82 82,8 99 100 Anormal Sensitivite 100 Spesifisite 89,2 Pozitif prediktif değer 65,38 Negatif prediktif değer 100 Mc Nemar test uygulandı p 0,004** ** p<0.01 MBP/Uterin/Umblikal arter kombinasyonu sonuçları ile FD sonuçları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir uyum bulunmamaktadır (p<0.01). MBP/Uterin/Umblikal arter kombinasyonunun FD’yi tahmin etme ve öngörme gücüne bakıldığında; testin duyarlılığı %100 olarak; özgüllüğü %89.2 olarak saptanmıştır. Pozitif kestirim değeri %65.38 ve negatif kestirim değeri ise %100 olarak görülmektedir. 53 Tablo 14: Uterin Arter S/D Oranı ile Antenatal Testlerin Arasındaki İlişki Uterin Arter S/D Anormal Normal p (n=15) (n=84) n (%) n (%) AVM 7 (%46,7) 5 (%6,0) 0,001** NST 5 (%33,3) 7 (%8,3) 0,006** MBP 8 (%53,3) 9 (%10,7) 0,001** Ki-kare test ** p<0.01 Uterin arter S/D sonucu anormal olan olgularda AVM’nin anormal olma oranı (%46.7), Uterin arter S/D sonucu normal olan olgularda AVM’nin anormal olma oranından (%6) istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı yüksektir (p<0.01). Uterin arter S/D sonucu anormal olan olgularda NST’nin anormal olma oranı (%33.3), Uterin arter S/D sonucu normal olan olgularda NST’nin anormal olma oranından (%8.3) istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı yüksektir (p<0.01). Uterin arter S/D sonucu anormal olan olgularda MBP’nin anormal olma oranı (%53.3), Uterin arter S/D sonucu normal olan olgularda MBP’nin anormal olma oranından (%10.7) istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı yüksektir (p<0.01). 54 Tablo 15: Umblikal Arter S/D Oranı ile Antenatal Testlerin Arasındaki İlişki Umblikal Arter S/D Anormal Normal p (n=20) (n=79) n (%) n (%) AVM 11 (%55,0) 1 (%1,3) 0,001** NST 12 (%60,0) 0 (%0) 0,001** MBP 16 (%80,0) 1 (%1,3) 0,001** Ki-kare test ** p<0.01 Umblikal arter S/D sonucu anormal olan olgularda AVM’nin anormal olma oranı (%55), Umblikal arter S/D sonucu normal olan olgularda AVM’nin anormal olma oranından (%1.3) istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı yüksektir (p<0.01). Umblikal arter S/D sonucu anormal olan olgularda NST’nin anormal olma oranı (%60), Umblikal arter S/D sonucu normal olan olgularda NST’nin anormal olma oranından (%0) istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı yüksektir (p<0.01). Umblikal arter S/D sonucu anormal olan olgularda MBP’nin anormal olma oranı (%80), Umblikal arter S/D sonucu normal olan olgularda MBP’nin anormal olma oranından (%1.3) istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı yüksektir (p<0.01). 55 Tablo 16: NST ile Fetal Neonatal Seyir Arasındaki İlişki NST Normal Anormal P (n=87) (n=12) n (%) n (%) 79 (%90,8) 0 (%0) 8 (%9,2) 12 (%100) Apgar<7 1 (%1,1) 6 (%50,0) 0,001** Mekonyum 3 (%3,4) 5 (%41,7) 0,001** Y.Y.B.Ü. 4 (%4,6) 8 (%66,7) 0,001** FD 5 (%5,7) 12 (%100) 0,001** Normal 0,001** Doğum Sezaryen Ki-kare test ** p<0.01 NST sonucu anormal olan olgularda sezaryen doğum oranı (%100), NST sonucu normal olan olgulardaki sezaryen doğum oranından (%9.2) ileri düzeyde anlamlı yüksektir (p<0.01). NST sonucu anormal olan olgularda apgarın 7’den küçük olma oranı (%50), NST sonucu normal olan olgulardan (%1.1) ileri düzeyde anlamlı yüksektir (p<0.01). NST sonucu anormal olan olgularda mekonyum oranı (%41.7), NST sonucu normal olan olgulardan (%3.4) ileri düzeyde anlamlı yüksektir (p<0.01). NST sonucu anormal olan olguların bebeklerinin Y.Y.B.Ü’nde takibe alınma oranı (%66.7), NST sonucu normal olan olgulardan (%4.6) ileri düzeyde anlamlı yüksektir (p<0.01). NST sonucu anormal olan olgulardaki FD oranı (%100), NST sonucu normal olan olgulardan (%5.7) ileri düzeyde anlamlı yüksektir (p<0.01). 56 Nonreaktif NST oran (%) 100 90 80 70 60 50 40 30 20 10 0 Sezaryen Doğum Apgar<7 Mekonyum Y.Y.B.Ü. FD Şekil 16: Nonreaktif NST durumuna göre Fetal Neonatal parametrelerinin dağılımı Tablo 17: AVM ile Fetal Neonatal Seyir Arasındaki İlişki AVM Normal Anormal P (n=87) (n=12) n (%) n (%) Normal 77 (%88,5) 2 (%16,7) Sezaryen 10 (%11,5) 10 (%83,3) Apgar<7 2 (%2,3) 5 (%41,7) 0,001** Mekonyum 3 (%3,4) 5 (%41,7) 0,001** Y.Y.B.Ü. 4 (%4,6) 8 (%66,7) 0,001** FD 6 (%6,9) 11 (%91,7) 0,001** 0,001** Doğum Ki-kare test ** p<0.01 57 AVM sonucu anormal olan olgularda sezaryen doğum oranı (%83.3), AVM sonucu normal olan olgulardaki sezaryen doğum oranından (%11.5) ileri düzeyde anlamlı yüksektir (p<0.01). AVM sonucu anormal olan olgularda apgarın 7’den küçük olma oranı (%41.7), AVM sonucu normal olan olgulardan (%2.3) ileri düzeyde anlamlı yüksektir (p<0.01). AVM sonucu anormal olan olgularda mekonyum oranı (%41.7), AVM sonucu normal olan olgulardan (%3.4) ileri düzeyde anlamlı yüksektir (p<0.01). AVM sonucu anormal olan olguların bebeklerinin Y.Y.B.Ü’nde takibe alınma oranı (%66.7), AVM sonucu normal olan olgulardan (%4.6) ileri düzeyde anlamlı yüksektir (p<0.01). AVM sonucu anormal olan olgulardaki FD oranı (%91.7), AVM sonucu normal olan olgulardan (%6.9) ileri düzeyde anlamlı yüksektir (p<0.01). Oligohidramniyos oran (%) 100 90 80 70 60 50 40 30 20 10 0 Sezaryen Doğum Şekil 17: Apgar<7 Oligohidramnios parametrelerinindağılımı Mekonyum saptanma Y.Y.B.Ü. durumuna göre FD Fetal Neonatal Seyir 58 Tablo 18: MBP ile Fetal Neonatal Seyir Arasındaki İlişki MBP Anormal Normal p (n=17) (n=82) n (%) n (%) Normal 2 (%11,8) 77 (%93,9) Sezaryen 15 (%88,2) 5 (%6,1) Apgar<7 6 (%35,3) 1 (%1,2) 0,001** Mekonyum 7 (%41,2) 1 (%1,2) 0,001** Y.Y.B.Ü. 11 (%64,7) 1 (%1,2) 0,001** FD 16 (%94,1) 1 (%1,2) 0,001** 0,001** Doğum Ki-kare test ** p<0.01 MBP sonucu anormal olan olgularda sezaryen doğum oranı (%88.2), MBP sonucu normal olan olgulardaki sezaryen doğum oranından (%6.1) ileri düzeyde anlamlı yüksektir (p<0.01). MBP sonucu anormal olan olgularda apgarın 7’den küçük olma oranı (%35.3), MBP sonucu normal olan olgulardan (%1.2) ileri düzeyde anlamlı yüksektir (p<0.01). MBP sonucu anormal olan olgularda mekonyum oranı (%41.2), MBP sonucu normal olan olgulardan (%1.2) ileri düzeyde anlamlı yüksektir (p<0.01). MBP sonucu anormal olan olguların bebeklerinin Y.Y.B.Ü’nde takibe alınma oranı (%64.7), MBP sonucu normal olan olgulardan (%1.2) ileri düzeyde anlamlı yüksektir (p<0.01). MBP sonucu anormal olan olgulardaki FD oranı (%94.1), MBP sonucu normal olan olgulardan (%1.2) ileri düzeyde anlamlı yüksektir (p<0.01). 59 Anormal MBP oran (%) 100 90 80 70 60 50 40 30 20 10 0 Sezaryen Doğum Apgar<7 Mekonyum Y.Y.B.Ü. FD Şekil 18: Anormal MBP durumuna göre Fetal Neonatal Seyir parametrelerinin dağılımı Tablo 19: Uterin Arter S/D ile Fetal Neonatal Seyir Arasındaki İlişki Uterin Arter S/D Anormal Normal (n=15) (n=84) n (%) n (%) 6 (%40,0) 73 (%86,9) p Normal 0,001** Doğum 9 (%60,0) 11 (%13,1) Apgar<7 5 (%33,3) 2 (%2,4) 0,001** Mekonyum 7 (%46,7) 1 (%1,2) 0,001** Y.Y.B.Ü. 9 (%60,0) 3 (%3,6) 0,001** FD 9 (%60,0) 8 (%9,5) 0,001** Sezaryen Ki-kare test ** p<0.01 60 Uterin arter S/D sonucu anormal olan olgularda sezaryen doğum oranı (%60), Uterin arter S/D sonucu normal olan olgulardaki sezaryen doğum oranından (%13.1) ileri düzeyde anlamlı yüksektir (p<0.01). Uterin arter S/D sonucu anormal olan olgularda apgarın 7’den küçük olma oranı (%33.3), Uterin arter S/D sonucu normal olan olgulardan (%2.4) ileri düzeyde anlamlı yüksektir (p<0.01). Uterin arter S/D sonucu anormal olan olgularda mekonyum oranı (%46.7), Uterin arter S/D sonucu normal olan olgulardan (%1.2) ileri düzeyde anlamlı yüksektir (p<0.01). Uterin arter S/D sonucu anormal olan olguların bebeklerinin Y.Y.B.Ü’nde takibe alınma oranı (%60), Uterin arter S/D sonucu normal olan olgulardan (%3.6) ileri düzeyde anlamlı yüksektir (p<0.01). Uterin arter S/D sonucu anormal olan olgulardaki FD oranı (%60), Uterin arter S/D sonucu normal olan olgulardan (%9.5) ileri düzeyde anlamlı yüksektir (p<0.01). 61 Tablo 20: Umblikal Arter S/D ile Fetal Neonatal Seyir Arasındaki İlişki Umblikal Arter S/D Anormal Normal p (n=20) (n=79) n (%) n (%) 1 (%5,0) 78 (%98,7) 19 (%95,0) 1 (%1,3) Apgar<7 7 (%35,0) 0 (%0) 0,001** Mekonyum 8 (%40,0) 0 (%0) 0,001** Y.Y.B.Ü. 12 (%60,0) 0 (%0) 0,001** FD 17 (%85,0) 0 (%0) 0,001** Normal 0,001** Doğum Sezaryen Ki-kare test ** p<0.01 Umblikal arter S/D sonucu anormal olan olgularda sezaryen doğum oranı (%95), Umblikal arter S/D sonucu normal olan olgulardaki sezaryen doğum oranından (%1.3) ileri düzeyde anlamlı yüksektir (p<0.01). Umblikal arter S/D sonucu anormal olan olgularda apgarın 7’den küçük olma oranı (%35), Umblikal arter S/D sonucu normal olan olgulardan (%0) ileri düzeyde anlamlı yüksektir (p<0.01). Umblikal arter S/D sonucu anormal olan olgularda mekonyum oranı (%40), Umblikal arter S/D sonucu normal olan olgulardan (%0) ileri düzeyde anlamlı yüksektir (p<0.01). Umblikal arter S/D sonucu anormal olan olguların bebeklerinin Y.Y.B.Ü’nde takibe alınma oranı (%60), Umblikal arter S/D sonucu normal olan olgulardan (%0) ileri düzeyde anlamlı yüksektir (p<0.01). Umblikal arter S/D sonucu anormal olan olgulardaki FD oranı (%85), Umblikal arter S/D sonucu normal olan olgulardan (%0) ileri düzeyde anlamlı yüksektir (p<0.01). 62 oran (%) 100 90 80 70 60 50 40 30 20 10 0 Sezaryen Doğum Apgar<7 Mekonyum Uterin Arter S/D Anormalliği Y.Y.B.Ü. FD Umblikal Arter S/D Anaormalliği Şekil 19: UT ve UA’nın Fetal Neonatal Seyir parametrelerinin dağılımı 63 Tablo 21: Uterin/Umblikal Arter S/D ile Fetal Neonatal Seyir Arasındaki İlişki Uterin/Umblikal Arter S/D Kombinasyonu Anormal Normal (n=20) (n=79) n (%) n (%) Normal 6 (%24,0) 73 (%98,6) Sezaryen 19 (%76,0) 1 (%1,4) Apgar<7 7 (%28,0) 0 (%0) 0,001** Mekonyum 8 (%32,0) 0 (%0) 0,001** Y.Y.B.Ü. 12 (%48,0) 0 (%0) 0,001** FD 17 (%68,0) 0 (%0) 0,001** p 0,001** Doğum Ki-kare test ** p<0.01 Uterin/Umblikal arter S/D kombinasyonu sonucu anormal olan olgularda sezaryen doğum oranı (%76), Uterin/Umblikal arter S/D kombinasyonu sonucu normal olan olgulardaki sezaryen doğum oranından (%1.4) ileri düzeyde anlamlı yüksektir (p<0.01). Uterin/Umblikal arter S/D kombinasyonu sonucu anormal olan olgularda apgarın 7’den küçük olma oranı (%28), Uterin/Umblikal arter S/D kombinasyonu sonucu normal olan olgulardan (%0) ileri düzeyde anlamlı yüksektir (p<0.01). Uterin/Umblikal arter S/D kombinasyonu sonucu anormal olan olgularda mekonyum oranı (%32), Uterin/Umblikal arter S/D kombinasyonu sonucu normal olan olgulardan (%0) ileri düzeyde anlamlı yüksektir (p<0.01). Uterin/Umblikal arter S/D kombinasyonu sonucu anormal olan olguların bebeklerinin Y.Y.B.Ü’nde takibe alınma oranı (%48), Uterin/Umblikal arter S/D kombinasyonu sonucu normal olan olgulardan (%0) ileri düzeyde anlamlı yüksektir (p<0.01). Uterin/Umblikal arter S/D kombinasyonu sonucu anormal olan olgulardaki FD oranı (%68), Uterin/Umblikal arter S/D kombinasyonu sonucu normal olan olgulardan (%0) ileri düzeyde anlamlı yüksektir (p<0.01). 64 İstatistiksel İncelemeler Çalışmada elde edilen bulgular değerlendirilirken, istatistiksel analizler için NCSS 2007&PASS 2008 Statistical Software (Utah, USA) programı kullanıldı. Çalışma verileri değerlendirilirken tanımlayıcı istatistiksel metodların (Ortalama, Standart sapma, frekans) yanısıra niteliksel verilerin karşılaştırılmasında Ki-Kare testi, Mc Nemar testi ve Kappa istatistiği kullanıldı. Ayrıca duyarlılık, özgüllük hesaplamalarında tanı tarama testlerinden yararlanıldı. Sonuçlar %95’lik güven aralığında, anlamlılık p<0.05 düzeyinde değerlendirildi. 65 TARTIŞMA Doğum kliniğine başvuran gebede fetal gidişatı önceden belirlemek perinatal mortalite oranını azaltır (46). İntrapartum değerlendirmede ve doğumun yönetiminde pek çok klinikte halen gold standart olarak KTG kullanılmaktadır. Biz de kliniğimizde KTG’yi ASİ ölçümüyle birlikte doğumhane kabul testi ve intrapartum izlem yöntemi olarak kullanmaktayız. KTG halen bütün olumsuz yönlerine karşın pratik olarak intrapartum FD’i belirlemede ve obstetrik müdahale kararı vermede en çok kullanılan yöntemdir. Rutin uygulamada kullanılan ve KTG temelli sayılabilecek yöntemler olan NST, kontraksiyon stres test ve biyofizik profilin sağlıklı fetüsü belirleme gücü yüksektir (47,48,49). Ancak bu yöntemler %30 dan %60’a varan yüksek yalancı pozitiflik oranına sahiptirler. Yalancı pozitiflik reaktif bir KTG’de %2–5 iken nonreaktif bir KTG’de %50–80 dir (50). Yapılan çalışmalara göre reaktif bir KTG’yi izleyen bir haftada perinatal mortalite oranı 3–5/1000 dir (51). Sonuç olarak KTG iyi ise iyi perinatal sonuç beklenebilir. Ama kötü bir KTG için bu yorum doğru olmaz. Yinede FKH paternlerinin yorumlanmasında 35 yılın üzerinde bir deneyim birikimi sayesinde, bazı FKH kombinasyonlarının karakteristik özelliklerinin normal ve ileri derecede anormal fetüsleri tanımada kullanımının anlamlı olabileceğine dair bazı kanıtlara ulaşılmıştır. Çalışmamızda, antenatal dönemde kardiotakografi ve doppler ünitesi bulunan ultrasonografi yardımıyla incelenen miyad ve 36. haftadan büyük gebelerde modifiye biyofizik profili (MBP) ve obstetrik doppler analizi bulguları tek tek ve kombine olarak perinatal sonucu öngörme ve akut fetal distresi tahmin etmede karşılaştırıldı. Perinatal sonucun değerlendirilmesinde fetal distres, mekonyum varlığı, perinatal mortalite, Y.Y.B.Ü’nde takip ve 5.dk APGAR sonuçlarına bakıldı, MBP ve obstetrik doppler analizinin etkinliği bu parametrelere göre değerlendirildi. Bulgulara göre; hem MBP, hem de doppler için anormal olan grupta tüm parametrelerin sonucu kötü bulundu. Normal ve anormal grup arasındaki farklar istatiksel olarak anlamlı idi. MBP anormal olan grupta %94,1 oranında akut fetal distres (AFD) bulguları gelişirken, yenidoğanların %64,7’si yeni doğan yoğun bakım ünitesinde takibe alındı. 66 Umbilikal arter S/D oranı anormal olan grupta akut fetal distres bulguları %85, Y.Y.B.Ü’nde takip oranı % 60 olarak bulundu. Uterin/Umblikal arter S/D kombinasyonu sonucu anormal olan olgulardaki FD oranı (%68), Uterin/Umblikal arter S/D kombinasyonu sonucu anormal olan olguların bebeklerinin Y.Y.B.Ü’nde takibe alınma oranı (%48) olarak bulundu. MBP/Uterin/Umblikal arter kombinasyonunun FD’yi tahmin etme ve öngörme gücüne bakıldığında; testin duyarlılığı %100 olarak; özgüllüğü %89.2 olarak saptandı ve en yüksek duyarlılığı sağladı. Umbilikal arter doppler analizi için duyarlılık %94,12 idi. Uterin arter doppler analizi için duyarlılık %52,94 idi. MBP tek başına %94,11 duyarlılığa ulaştı. AVM’nin FD’yi tahmin etme ve öngörme gücüne bakıldığında; testin duyarlılığı %64.7 olarak; özgüllüğü %98.78 olarak saptandı. NST’nin FD’yi tahmin etme ve öngörme gücüne bakıldığında; testin duyarlılığı %70.58 olarak; özgüllüğü %100 olarak saptandı. NST’nin FD’yi tahmin etmedeki üstün özgüllük ve pozitif tanısal değerinin temel sebebi akut fetal distress tanısının Cabaniss ve arkadaşlarının tanımladığı kriterlere göre (40) NST paternleri yorumlanarak konmuş olması ve tanı almış hastaların acil SCA ile doğurtulmasındandır. MBP için özgüllük %98,78, umbilikal arter doppleri için %95,12 olarak saptandı. En yüksek özgüllük NST için elde edildi (%100). Yine en yüksek pozitif tanısal değer NST için elde edildi (%100). En yüksek negatif tanısal değer MBP’in doppler analiziyle kombinasyonlarından elde edildi (%100). Geçmişte çeşitli araştırmacılar tarafından antenatal testlerin fetal distresi tahmin gücü değerlendirilmiş, bununla ilgili çalışmalar yapılmıştır. Krebs ve ark (41) rasgele seçilmiş1996 adet gebeden oluşan çalışmalarında 30 dakika süreyle uygulanan kardiotakografide görülen akselerasyon sayısı ve intrapartum fetal distres bulguları gelişimi arasında ters ilişki olduğunu göstermişlerdir. 67 Reaktif non-stres test görülen gebelerde yalnızca %1,4 oranında fetal distres bulgularına rastlanmasına karşın akselerasyon sayısı düşük olanlarda bu oran istatiksel olarak anlam ifade edecek şekilde yüksek bulunmuştur. Sarno ve ark. (52) yaptıkları benzer bir çalışmada, akustik stimülasyona standart yanıt veren olgularda %5,9 oranında, nonreaktif olgularda %35,7 oranında fetal distres bulgularına rastlamıştır ve SCA gerektiren FD’i belirleyebilme gücüne göre doğumhaneye kabul sırasında yapılan KTG’nin sensitivite, spesifite, pozitif ve negatif prediktivite değerlerini sırasıyla %83, %84, %23 ve %98 olarak bulmuşlardır. Ingemaarson ve ark. (53) yaptıkları bir çalışmada 30 dakika süre içinde üç veya daha fazla sayıda akselerasyon görülmesi reaktiflik kriteri kabul edilmiş, nonreaktif olgularda fetal distres insidansının arttığı saptanmıştır. Hornbuckle ve arkadaşları gerçek fetal distres vakalarının sayı olarak azlığını bu konuda yeterli etkinliğe sahip klinik çalışmaların yapılmasında engel olduğunu belirtmişlerdir (54). KTG’nin FD’i belirlemedeki değeriyle ilgili farklı sonuçlara ulaşılan pek çok çalışma vardır. Ayres-de-Compos ve arkadaşları, KTG yorumlanmasında gözlemciler arası hemfikir olma durumunu incelemişlerdir. Bu çalışmaya göre araştırmacılar arasındaki uyum oranı KTG paternlerine göre değişmektedir. Paternler normal, şüpheli veya patolojik olarak ayrılmıştır, uzmanlar normal paternlerin %62'sinde, şüpheli paternlerin %32'sinde ve patolojik paternlerin sadece %25'inde hemfikir olmuşlardır. Aslında, sadece normal ve ağır derecede anormal paternlerin uç sınırlarındaki fetal kalp hızı tanımlamalarında biraz uzlaşma olmuştur (55). Visser ve arkadaşları reaktif KTG paternlerinin doğum sonrası normal ve anormal UA gaz değerlerine bakılarak FD’i belirlemedeki sensitivite, spesifite, pozitif ve negatif prediktivite değerlerini sırasıyla %79, %85, %68, %91 olarak bulmuşlardır. Bu çalışmada deselerasyon varlığında pozitif ve negatif prediktivite değeri %81ve %89 olduğu halde variabilite kaybında bu değerler %88 ve %76 olarak bulunmuştur (56). Çalışmamızdaki KTG bulguları Visser, Sarno ve Ingemaarson’un çalışmalarıyla paralellik göstermekedir. Sonuç olarak çelişkili araştırmalar olmakla birlikte KTG nin perinatal sonuçları iyileştirilebileceğine dair yaygın bir inanç mevcuttur. 68 Doğumhaneye kabul sıraında düşük risk grubunda KTG yerine aralıklı oskültasyonu önerenlerle birlikte (57), KTG’yi tüm travay süresince şiddetle önerenler de vardır (58). Çalışmamızda da bu çalışmalara benzer şekilde 30 dakikada üç ya da daha fazla akselerasyon ve akustik stimülasyona standart akselerasyon yanıtını reaktivite kriteri olarak kullanıldı. Bu çalışmalardan farklı olarak ultrasonografi yardımıyla amniyon sıvı volümü değerlendirildi. NST bulguları ve amnion sıvı volümü birlikte değerlendirilerek MBP oluşturuldu. Anormal MBP olarak, amnion sıvı volümünün az ve/veya nonreaktif non-stres test varlığını kabul edildi. Perinatal sonucu öngörme ve fetal distresi tahmin gücü modifiye biyofizik profiline göre değerlendirildi. Modifiye biyofizik bilindiği gibi tüm biyofizik profilden daha güvenilir blunmuştur (59). Çalışmamızda KTG ve ASİ’yi birlikte değerlendirdiğimizde tek başına KTG kullanımına göre sensitivitede anlamlı bir artış izledik, sensitivite %70,58’e karşın %94,11 olarak gerçekleşti. Spesifite, NTD ve PTD’de ise anlamlı bir farklılık tespit etmedik. Amnios sıvı volümü fetal durumun önemli bir göstergesidir ve fetal iyilik halinin kronik bir belirtecidir. AMV azalması ciddi bir obstetrik durum olarak kabul edilmelidir. Çünkü bu hastalarda fetal sıkıntı ve doğum asfıksi oranı önemli şekilde artmıştır. Bunun altta yatan nedenle (IUGG, plasental yetmezlik, postmaturite, prematurite vs.) yakından ilgisi vardır. Oligohidramnios ile kötü perinatal sonuçlar arasındaki ilişki birçok araştırmacı tarafından gösterilmiştir (59,60,61). Ayrıca eylemde bebekle uterus duvarı arasında kordonun sıkışmasına bağlı olarak KTG trasesi değişiklikleri meydana gelebilir. Rutherford ve ark. (45) tarafından travaydan hemen önceki hafta içinde amniyotik sıvı indeksi uygulanan ve bu indeksin beş veya daha düşük olduğu gebelerde intrapartum fetal distres insidansının %11 olduğunu saptamış ve normale göre daha fazla perinatal kötü sonuç tespit etmişlerdir. Cahuan ve arkadaşları 18 çalışmada gözlenen intrapartum ASİ’nin 5 cm den az olduğu 10.500 gebeliğin metaanalizini yapmışlardır. ASİ’nin normal olduğu gruba göre oligohidramnioslu kadınlarda FD’e bağlı SCA ve 5. dakika apgar skorunun 7 nin altında olma riski anlamlı derecede artmıştı (62). 69 Baron C. ve arkadaşları tarafından yapılan ve travayda oligohidramnios etkisini araştıran bir çalışmada, oligohidramnios olgularında değişken deselerasyonlar ve FD’e bağlı SCA daha fazla görülmüştür. Gruplar arasında Apgar skoru veya yenidoğan komplikasyonları arasında fark bulunmamıştır. Bu çalışmada oligohidramniosun FD’e bağlı SCA’yı belirleme sensitivitesi %78, spesifitesi %74, pozitif prediktif değeri %33, negatif prediktif değeri %95 bulunmuştur (61). Çalışmamızda ASİ normal ve düşük olanlar arasında AFD belirleyebilme açısından anlamlı fark tespit ettik. Bu bulgularımız literatürle uyumlu olarak bulundu. Feinkind ve ark. (63) tarafından yapılan bir çalışmada, risk bulunmayan 273 gebede umbilikal arter doppler analizi uygulanmış, patolojik doppler bulgusu (anormal S/D oranı) olan gebelerde intrapartum fetal distres gelişiminin daha yüksek olduğu saptanmıştır. Fairlie ve ark. (64) 103 gebe üzerinde yaptıkları çalışmada, erken travayda uyguladıkları doppler analizi verilerine göre, patolojik doppler bulgusu (anormal S/D oranı) olan gebelerde daha yüksek oranda fetal distres gelişimini gösterdiler. Yine Fairlie ve ark. (65) 129 risk faktörü bulunan gebede erken travay döneminde umbilikal arter doppler analizinde patolojik bulgusu (anormal S/D oranı) olan gebelerde fetal distress insidansını yüksek bulmuştur. Sarno ve ark. (66) rasgele seçilmiş bir populasyonda yaptıkları çalışmada, fetal distresi saptamada UA doppler S/D oranının, sensitivitesini %100, spesifisitesini % 92, pozitif prediktif değerini %100 vermiştir. Bu araştırmacılar travay öncesi doppler analizinin kardiotakografi gibi rutin uygulanmasını önermektedir. Umbilikal arter doppler analizinde patolojisi bulunan grupta AFD oranı normal olgulara göre belirgin düzeyde yüksek, aradaki fark istatiksel olarak anlamlı idi. Bulgularımız her üç çalışmayla paralel olup doppler patolojisi olan grupta AFD insidansı yüksek bulundu. Bulgularımız literatürle uyumlu olarak bulundu. 70 Devoe ve ark. (67) yüksek risk faktörü bulunan 1000 gebe üzerinde yaptıkları bir çalışmada; non-stres test, amniyon sıvı volümü ve doppler analizinin tanısal değerini karşılaştırmış, perinatal sonucu değerlendirmede perinatal mortalite, intrapartum fetal distres, 5.dk APGAR skorunun 7’den küçük olması ve neonatal asidoz parametrelerini kullanmıştır. Her üç testin spesifitesini %90 üzerinde bulmuştur. Yine her üç testin negatif prediktif değeri %85 in üzerinde bulunmuş, pozitif prediktif değeri %81 (NST) ile %42 (AMV) arasında saptamıştır. Herhangi bir test için pozitif prediktif değer %54 iken her üç testin anormal olması durumunda %100 saptanmıştır. Doppler en yüksek sensitiviteyi (%45) ve pozitif prediktif değeri (%75) hipertansif hastalarda göstermiştir. Çalışma sonucunda amnion sıvı volümü ölçümü ve doppler, NST ile kıyaslandığında tek başlarına daha güçsüz tanı yöntemleri olarak ortaya çıkmıştır. Çalışmamız, bu çalışmayla benzer olmasına karşın sistemik hastalığı bulunan gebeler çalışma dahiline alınmadı. NST hem tek başına hem de MBP’ye dahil edilerek değerlendirildi. En yüksek sensitiviteyi tek başına değerlendirildiğinde MBP ve UA doppler analizi gösterdi (%94,11-%94,12). MBP ve umbilikal arter doppler analizi kombine edildiğinde sensitivite %100 olarak hesaplandı. Bulgularımız bu çalışmayla benzer sonuçlandı. Perinatal sonucun değerlendirilmesinde Y.Y.B.Ü.’ne kabul edilen fetüs oranı önemli bir parametredir. Yüksek riskli gebelerde yapılan çalışmalarda umbilikal arter doppler sonucu anormal olanlarda bu oran anlamlı derecede yüksek bulunmuştur (68,69,70). Rognerud ve Guimeres (70) anormal S/D oranları ile intrauterin gelişme geriliği, Y.Y.B.Ü.’ne kabul arasındaki ilişkiyi anlamlı bulurken, APGAR sonuçları ile arasında fark bulamamıştır. Çalışmamızda Y.Y.B.Ü.’nde takip açısından doppler analizi anormal olan grupta istatiksel olarak anlamlı derecede artış saptanmıştır. Benzer oranda artışı MBP’i anormal olan grupta da saptanmıştır. Arduini ve ark. (71) risk faktörü bulunmayan 1000 gebe üzerinde, kötü perinatal sonucun ortaya çıkabileceği riskli fetüslerin tespiti için yaptıkları çalışmada, gebeler 36–40. gebelik haftasında devamlı-dalga doppler ultrasonografi ile değerlendirildi. 71 Umbilikal ve uterin arter S/D değerleri ölçüldü ve fetal sonuç ile ilişkilendirildi. Sonuçlar NST sonuçlari ile karşılaştırıldı. Anormal umbilikal arter S/D değerlerine sahip gebeler; artmış fetal distres ve fetal distres için artmış sezaryan oranı, daha düşük doğum ağırlıkları, yenidoğanlarda daha sık düşük 5.dk APGAR skoru, resüsitasyon ihtiyacı ve Y.Y.B.Ü.’nde takip ihtiyacı gösterdiler. Doğum ağırlığı haricinde hiçbir fetal sonuçta normal ve anormal uterin arter S/D değerleri arasında belirgin fark bulunamadı. NST ile karşılaştırıldığında; umbilikal arter velosimetri kötü sonuç çıkabilecek fetüsleri tespit etmede daha etkili bulundu. Bu çalışmada olduğu gibi biz de umbilikal arter S/D oranı anormal gebelerde perinatal sonucun değerlendirildiği bütün parametreleri kötü bulduk. Vintzileos ve ark.(72)’ nın 62 hasta üzerinde yaptığı çalışmada, hastaların tümüne fetal biyofizik değerlendirme ve umbilikal arter doppler analizi yapıldı. Hastalar 3 saat sonra sezaryana alındı. Fetal biyofizik değerlendirme ile umbilikal kord arter ve ven pH arasında anlamlı ilişki saptamış fakat umbilikal arter S/D oranı ile arasında anlamlı ilişki saptamamıştır. Biyofizik komponentler tek başına ve umbilikal arter S/D oranıyla birlikte kombine olarak fetal asidozu öngörme açısından değerlendirilmiş ve NST en yüksek sensitiviteyi (%100) ve negatif prediktif değeri (%100) göstermiştir. Benzer şekilde bu çalışmaya göre en yüksek sensitiviteyi MBP için %94,11 olarak saptadık. MBP için NTD’i %98,78 bulduk. Umbilikal arter için sensitiviteyi %94,12, NTD’i %98,73 olarak bulduk. MBP ve umbilikal arter doppler analizi kombine olarak değerlendirildiğinde sensitivitede istatiksel olarak anlamlı derecede gelişme saptandı. Çalışmamız, Vintzileos ve ark.(73)’nın söylediğinin aksine umbilikal arter doppler analizinin antenatal fetal asfiksi-asidoz tespitinde MBP’e diyagnostik açıdan fayda sağladığını gösterdi. Turan S ve ark.(74) 58 gebe üzerinde yaptıkları çalışmada intrauterin gelişme geriliği olan fetüslerde fetal asidozu tahminde doppler analizi, biyofizik profil skoru (BPS) ve kompüterize fetal kalp monitörizasyonunu karşılaştırmışlar. Doppler incelemede umbilikal arter, ortaserebral arter ve duktus venozusu değerlendirmişler. Olguların tamamında doğum sezaryanla olmuş ve doğum sonrası kordon kan gazı analizi 5. dk APGAR skoruna bakılmış. 17 fetüste 7.2’nin altında pH değeri, bunların da 8 tanesinde 7’nin altında 5. dk APGAR skoru saptanmış. Çalışma sonucunda tek bir antenatal test yerine iki ya da daha fazla testin kombinasyonu fetal asidozu tahminde daha yararlı olduğu belirtilmiştir. 72 Venöz doppler inceleme ve kompüterize fetal kalp monitörizasyonu kombinasyonu veya BPS’de NST yerine kompüterize fetal kalp monitörizasyonu alınması fetal asidozu tahminde en değerli testler olarak saptanmıştır.. Kullandığımız antenatal testlerin kombine edilmesi halinde bu çalışmaya benzer şekilde daha yüksek sensitivite değerleri elde edildi. Baschat ve ark.(75) 328 intrauterin gelişme geriliği olan gebede BPS ve doppler analizi sonuçlarını karşılaştırmışlardır. Bu iki testin ayrı ayrı değerlendirilmesi yerine birlikte kullanılmasının perinatal öngörüde çok daha değerli olduğunu belirtmişlerdir. Biz de bu çalışmada olduğu gibi MBP’in doppler analizi ile kombine edilmesi durumunda antenatal tanıda duyarlılığın ve değerinin arttığını gözlemledik. 73 SONUÇ Fetal distresi tahmin etme gücü ve perinatal sonucu öngörmede MBP, doppler analizinden daha değerli antenatal tanı yöntemi olarak saptandı ve terme ulaşmış gebelerin takibinde MBP dolayısıyla NST’nin obstetrik doppler analizinden daha değerli olduğu görüldü. MBP’in doppler analizi ile kombine edilmesi duyarlılığı artırmış, perinatal öngörü ve fetal distresi saptamada diagnostik açıdan anlamlı derecede fayda sağlamıştır. Sonuç olarak fetal distresi ön görme amacıyla kullanılan testlerin başarılı bir tarama modalitesi haline getirilmesinde birlikte kullanılmalarının anlamı ve değeri ön plana çıkmaktadır, çalışmamızda MBP ve UA doppler analizinin FD’yi öngörmede birlikte kullanımının en efektif yöntem olduğu tespit edilmiştir. Fakat bu konuda çok daha fazla hastayı içeren büyük ölçekli çalışmalara ihtiyaç vardır ve bu tarz çalışmalar halen devam etmektedir. 74 ÇALIŞMA GRUBU DAĞILIMI (Sadece yedi değişken gösterilmektedir) ADSOYAD FA TK MA GB ZB MŞ EE İS ŞD HA AT GE SA DS ŞK UÇ ÖB PL ND MG MŞ MA ÇS NK CY AA HÜ FB SA SK SD FB FA AB DK SÇ GK GA SK FB HA SA SA ND GK SK GK ÇÇ SK PROTOKOL 2004558332 2004846088 2004777939 2008059750 2008045408 2007243358 2007175735 2007201804 2008067980 2004396163 2007318669 2007225840 2008010840 2008079641 2008318798 2004284201 2004168964 2005172992 2004768067 2007347904 2007139180 2007326520 2008131227 2007269072 2008139879 2008134253 2007348776 2008144144 2008150089 2008059752 2008154896 2004766864 2004645674 2007333915 2008032817 2004686013 2005146844 2008193115 2007180410 2008224044 2008204982 2008222220 2008201714 2007316763 2004224844 2007254684 2005192947 2008187130 2004946779 YAŞ 27 22 24 18 33 18 20 24 21 38 20 32 24 20 22 22 20 21 33 25 40 21 23 20 18 19 18 22 28 25 19 22 36 32 18 19 21 20 21 19 29 21 20 29 32 22 25 31 27 UT S/D 3,11 1,58 2,65 1,74 1,74 3,66 1,76 2,09 1,98 3,71 1,73 2,08 3,36 1,88 1,77 1,88 1,65 2,41 1,78 2,68 2,11 3,60 2,80 2,42 2,33 2,81 2,11 2,22 3,23 2,21 3,69 2,19 2,15 1,89 1,88 1,91 1,88 2,12 2,11 1,77 2,13 2,11 1,87 1,88 3,65 1,72 1,76 2,10 2,11 UT PI 1,52 0,51 0,99 0,62 0,54 1,70 0,57 0,85 0,80 1,80 0,53 0,81 1,27 0,68 0,59 0,74 0,59 0,99 0,66 1,14 0,71 1,30 0,90 0,97 0,87 1,11 0,79 0,81 1,48 0,82 1,78 0,79 0,77 0,72 0,71 0,74 0,72 0,81 0,80 0,57 0,82 0,79 0,71 0,72 1,76 0,52 0,57 0,78 0,78 UT RI 0,68 0,37 0,43 0,42 0,33 1,10 0,33 0,57 0,50 1,20 0,32 0,52 0,70 0,47 0,36 0,47 0,39 0,59 0,44 0,63 0,50 1,10 0,41 0,60 0,61 0,70 0,49 0,57 0,64 0,55 1,19 0,51 0,49 0,47 0,46 0,51 0,45 0,48 0,47 0,37 0,48 0,46 0,45 0,46 1,17 0,32 0,35 0,45 0,46 UA S/D 2,03 2,08 2,16 2,57 2,18 2,62 3,70 2,63 2,31 2,65 2,16 2,31 2,17 2,99 2,26 2,32 2,98 1,85 1,96 2,38 2,36 3,10 3,21 1,84 2,17 1,91 2,55 2,11 3,21 2,14 4,23 2,26 2,19 2,55 2,54 2,53 2,64 2,54 2,53 2,69 2,56 2,49 2,54 2,52 3,72 2,15 2,23 2,50 2,48 UA PI 0,76 0,75 0,83 0,96 0,60 0,99 1,06 0,99 0,89 1,01 0,58 0,88 0,78 0,88 0,68 0,88 0,87 0,64 0,67 0,96 0,79 0,99 1,03 0,62 0,71 0,68 0,88 0,69 1,19 0,71 1,62 0,75 0,71 0,94 0,93 0,93 0,95 0,87 0,86 0,79 0,88 0,82 0,85 0,84 1,07 0,57 0,65 0,83 0,82 UA RI 0,51 0,52 0,54 0,61 0,34 0,99 0,72 0,67 0,57 0,66 0,32 0,56 0,54 0,66 0,42 0,57 0,65 0,46 0,49 0,58 0,58 0,67 0,64 0,46 0,53 0,49 0,59 0,48 0,97 0,51 0,86 0,56 0,49 0,98 0,97 0,96 0,98 0,58 0,57 0,61 0,60 0,55 0,59 0,58 0,74 0,31 0,39 0,57 0,56 75 KA KB SA NT NB RK YY NÖ GU GO FB CE GÇ SS SE AK ŞA EB SA ÖK FK İÇ BY AY EE SE HA ÇA ZO SS ET FB AO BŞ HS GS AŞ ZU CK YD GY NK SK GA ST YZ LC BT SB MG 2008174499 2008318906 2008201714 2008228448 2004859034 2007117254 2008198816 2008218689 2008293608 2008245978 2008091635 2008266165 2008271374 2008043758 2004421979 2007186609 2005128588 2008172496 2008266396 2008271359 2008266306 2007166404 2008279125 2008261098 2008240442 2008018911 2008292249 2004382654 2008006415 2008192022 2008110716 2008287866 2008193800 2008295481 2008372962 2008160464 2008298252 2007214486 2008302718 2004628235 2008320466 2008036779 2008304952 2007321659 2008160312 2008304616 2008085002 2008242320 2005112233 2008372646 25 21 20 24 26 21 19 18 19 22 21 25 21 24 31 21 19 18 29 19 20 26 21 19 22 19 18 32 21 25 20 18 21 23 24 26 21 23 27 21 18 25 30 30 32 20 21 21 18 21 1,89 1,78 1,88 1,91 1,75 1,90 1,87 2,12 1,83 3,71 2,13 2,15 1,85 1,82 2,11 1,88 3,69 1,87 2,14 1,89 1,88 1,87 1,86 2,11 1,85 1,78 1,85 1,84 1,73 1,84 1,83 1,79 1,76 1,83 1,76 1,82 1,78 1,77 1,74 1,81 1,72 1,81 1,80 1,75 1,80 1,79 1,76 1,76 3,66 1,78 0,73 0,59 0,72 0,75 0,56 0,75 0,71 0,80 0,66 1,79 0,79 0,81 0,68 0,64 0,76 0,72 1,78 0,71 0,79 0,73 0,71 0,70 0,69 0,77 0,69 0,60 0,68 0,67 0,54 0,67 0,66 0,60 0,56 0,65 0,57 0,64 0,58 0,58 0,55 0,63 0,52 0,63 0,62 0,55 0,62 0,61 0,58 0,56 1,77 0,59 0,47 0,37 0,46 0,48 0,34 0,48 0,45 0,47 0,41 1,21 0,48 0,49 0,43 0,40 0,44 0,47 1,19 0,46 0,48 0,48 0,45 0,44 0,43 0,45 0,42 0,37 0,43 0,42 0,32 0,42 0,41 0,37 0,35 0,41 0,33 0,40 0,34 0,36 0,33 0,39 0,31 0,39 0,39 0,34 0,38 0,38 0,35 0,36 1,18 0,35 2,46 2,27 2,44 2,42 2,21 2,40 2,38 2,36 2,00 3,72 2,32 2,30 2,10 1,96 2,26 2,24 3,71 2,22 2,28 2,20 2,18 2,16 2,14 2,34 2,12 2,28 2,08 2,06 2,17 2,04 2,02 2,29 2,22 1,98 3,70 1,94 4,29 2,25 2,19 1,92 2,14 2,33 2,32 2,20 2,31 2,30 2,24 3,73 4,33 3,72 0,81 0,69 0,80 0,79 0,63 0,78 0,77 0,76 0,58 1,06 0,74 0,73 0,63 0,56 0,71 0,70 1,05 0,69 0,72 0,68 0,67 0,66 0,65 0,75 0,64 0,70 0,62 0,61 0,59 0,60 0,59 0,71 0,64 0,57 1,06 0,55 1,60 0,67 0,61 0,54 0,56 0,75 0,74 0,62 0,73 0,72 0,66 1,07 1,55 1,07 0,55 0,43 0,54 0,53 0,37 0,52 0,51 0,50 0,44 0,73 0,48 0,59 0,49 0,59 0,57 0,56 0,71 0,55 0,58 0,54 0,53 0,52 0,51 0,49 0,50 0,44 0,48 0,47 0,33 0,46 0,45 0,45 0,38 0,58 0,72 0,59 0,83 0,41 0,35 0,59 0,30 0,49 0,48 0,36 0,47 0,46 0,40 0,74 0,88 0,73 76 KAYNAKLAR 1. Satamura S:Ultrasonic Doppler Method fort he inspection of cardiac functions. J.Acoust. Soc. Am. 29(1957) 1181-1183 2. Pourcelot L: Applications Clinique de I’examen Doppler Transcutan. İn Pourcelot L (ed.): Velocimetric Ultrasonore Doppler. İserme, Paris 1994 3. Fitzgerald DE, Drumm JE: Noninvaziv measurement of the Fetal circulation using ultrasound: A new method. Brit. Med. J.2 (1977) 1450-1451 4. Rotmensch S, Copel JA, Hobbins JC. Introduction to doppler velocimetry in obstetrics. Clinics of North America 1991;18: 4 5. Trudinger BJ. Obstetric doppler applications İn: Fleischer AC, Romero R, Manning FA, et al (eds). The Principles and Practice of Ultrasonography in obstetrics and Gynecology, Appleton and lange, Fourth ed. 1991;12: 173 6. Rightmire DA. Clinical Doppler Ultrasonography: Uterine and umbilical blood flow. Clinical Obstet and Gynecol 1998;31: 1 7. Kremkau FW: Doppler ultrasound: Principles and instruments. Philadelphia, WB Sounders. 1990. 8. Eik-Nes SH, Marsal K, Brubaak AU, et al. Ultrasonic measurement of human fetal blood flow in aorta and umbilical vein: Influence of fetal breathing movements Adv. Ultrasound 1982;2: 233 9. Wladimiroff JW. Fetal cerebral blood flow. Clin Obstet Gynecol 1989; 32: 710 10. Duck FA, Martin K: Trends in diagnostic ultrasound exposure. Phys. Med. Biol. 36 (1991)1432 11. European Federation of societies for Ultrasound in Medicine and Biology (EFSUMB): Clinical safety statement for diagnostic ultrasound. March 1998. Europ. J. Ultrasound 8(1998) 67-68 12. Schmidt W. , Kurjak A.(ed) :Farbdoplersonographie in Gynakologie und Geburtshilfe: 2001 Georg Thieme Verlag. (Çev(ed): Ertan A.K, Tanrıverdi H.A) 13. Pirhonen JP, Erkkola RU. Uterine and umbilical flow velocity waveforms in the supine hypotensive syndrome. Obstet Gynecol 1990;76: 176 14. Nicolaides KH, Rizzo G, Hecher K:Plasental and Fetal Doppler, 2000; Chapter 3. 77 15. Maulik D, Yarlagadda AP, Youngblood JP : Components of Variability of Umbilical Arterial Doppler Velocimetry. A Prospective Analysis. Am J Obstet Gynecol, 1989; 160:1406. 16. Fleischer AC, Manning FA, Jeanty P, Romero R: Sonography in Obstetrics and Gynecology. Principles and Practice, Fifth Edition, 1996; Chapter 13. 17. Thompson RS, Trudinger BJ, Cook JM: Doppler Ultrasound Waveform Indices: S/D Ratio, PI and RI. Br j Obstet Gynaecol, 1988; 95: 589. 18. Deveo LD, Gardner P, Dear C:The Significance of Increasing Umbilical Artery Systolic- Diastolic Ratios in Third Trimester Pregnancy. Obstet and Gynecol, 1992; 80: 684. 19. Rochelson BL, Schulman H, Fleischer A: The Clinical Significance of Doppler Umblical Artery Velocimetry in SGA Fetus. Am J Obstet Gynecol, 1987; 5: 1223. 20. Mari G, Deter RL: Middle Cerebral Artery Flow Velocity Waveforms in Normal and Small For Gestational Age Fetuses. Am J Obstet Gynecol, 1992; 166: 1262. 21.Chervenak FA, Isaacson GC, Campbell S:Ultrasound in Obstetrics and Gynecology: Vol 1, First edition, Little, Brown and Company, Boston /Toronto/London USA 1993 22. Mires, G.J., A.D. Cristie , J.Leslie: Are notched uterine arterial waveforms of prognostic value for hypertensive and growth disordes of pregnancy? Fetal Diagn Ther 10 (1995) 111-118 23. Stuart B. , J.Drumm, D.E. Fitzgerald, N.M. Duignan: Fetal blood velocity waveforms in normal pregnancies . Br. J. Obstet Gynecol 87(1980) 780-785 24. Bower S., K.Schuchter, S.Campbell: Doppler ultrasound screening as part of routine antenatal scanning:Prediction of preeklapsia and intrauterine growth retardation. Br.J Obstet gynecol 100(1993) 989-994 25. Thompson AM., Billewicz JW. , Hytten FE: The Assessment of fetal growth J. Obstet Gynecol. Br. Cwlth. 75(1968) 903-916 26. Voigt M., Schneider KTM., Jährig K: Analyse des Geburtengutes des jahrgangs 1992 der Bundesrepublik Deutschland. Geburtsh. U. Frauenheilk. 56(1996)550-558 78 27. Brar HS., Plalt LD: Reverse end diastolic flow velocity on umblical artery velocity in high risk pregnancies:an aminous finding with advers pregnancy outcome. Am J Obstet Gynecol 159(1988): 559-561 28. Birnhoz JC: Ecologic Physiology of the fetus. Radio. Clin. North.Am. 28(1990) 179-188 29. Bracero L, Schulman H, Fleischer A, Farmakides G, Rochelson B: Umblikal artery velocimetry in diabetes and pregnancy. Obstet. Gynecol 68(1986) 654-658. 30. Reece EA. Hagay Z, Assimakopoulos E, Moroder W, Gabrielli S, DeGennaro N, Homko C, O Connor T, Wiznitzer A: Diebetes Mellitus in pegnancy and the assessment of umblical atery waveforms using pulsed Doppler ultrasonography. J. Ultrasaund Med 13 (1994) 73-80 31. Zimmermann P, Kujansuu E, Tuimala R: Doppler velocimetry of the umblical artery in pregnancies complicated by insülin –dependent diabetes mellitus. Eur j Obstet Gynecol Reprod Biol 47(1992) 85-93 32. Zimmermann P, Kujansuu E, Tuimala R: Doppler flow velocimetry of the uterine and uteroplacental circulation in pregnancies complicated by insülin –dependent diabetes mellitus. J Perinat Med 22(1994) 137-147 33. Salvesen DR, Higueras MT, Mansur CA, Freeman J, Brudenell JM, Nicolaides KH: Placental and fetal Doppler velocimety in pregnancies complicated by maternal diabetes mellitus. Am J Obstet Gynecol 168 (1993) 645- 652 34. Sebire NJ, Snijders RJM, Hughes K, Sepulveda W, Nicolaides KH: Th hidden mortality of monocorionic twin pregnancies. Br j Obstet Gynecol 104(1997) 1203-107 35. Saunders NJ, Snijders RJM, Nicolides KH: Therapeutic amniocentesis in twin twin trasfusion syndrome appearing in the second trimester of pregnancy: Am j Obstet Gynecol 166 (1992) 820-824 36. Nikolaides K.H.(ed) : Placental fetal Doppler. Diploma in fetal medicine series. Newyork, USA. 2000. (Çev: Ermiş H) 37. Ray M, Freeman RK, Pine S. Clinical experience with the oxytocin challenge test. Am J Obstet Gynecol 1972;144:1 38. Freeman RK, Gobeisman U, Nochimson D, et al. An evaluation of the significance of a positive oxytocin challenge test. Obstet Gynecol 1975;47:8 39. Milis MS, James DK, Slade S. Two tier approach to biophysical assesment of the fetus. Am J Obstet Gynecol. 1990 Jul;163:12–7. 79 40. Cabaniss ML. Fetal monitoring. J. B. Lippincott company Philadelphia USA, 1993 41. Krebs HB, Petres RE, Dunn LJ, Smith PJ. Intrapartum fetal heart ratemonitoring. Am J Obstet Gynecol 1982;142:297 42. Manning FA, Platt LD, Sipos L. Antepartum fetal evaluation: Development of a fetal biophysical profile. Am J Obstet Gynecol 1980;136:787 43. Dayal AK, Manning FA, Berck DJ, Mussalli GM, Avila C, Harman CR. Fetal death after normal biophysical profile score: An eighteen-year experience. Am J Obstet Gynecol 1999;181(5):1231–6. 44. Manning FA, Hill LM, Platt LD. Oualitative amniotic fluid volume determination by ultrasound: Antepartum detection of intrauterine growth retardation. Am J Obstet Gynecol 1981;139:254 45. Rutherford SE, Phelan PJ, Smith CV, Jacobs N. The four-quadrant assessment of amniotic fluid volume: An adjunct to antepartum fetal heart rate testing. Obstet Gynecol 1987;70:353 46. Clare G. Department Of Fetomaternal Medicine Drictrote Of Obstetrics and Gynnaecology, Queen Medical Centre Volume 18 Issue 3 June 2004 47. Fleischer A, Anyaegbunam AA, Schulman H, Farmakides G, Randolph G: Uterine and umbilical artery velocimetry during normal labor. Am. j. Obstet. Gynecol. 1987;157, 40–3 48. Stuart B, Drumm J, FitzGerald DE, Duignan NM: Fetal blood velocity waveforms in uncomplicated labour. Brit. J. Obstet. Gynaecol. 1981; 88, 865–869 49. Thacker S. B. and Berkelman R. L. Assessing the diagnostic accuracy and efficacy of selected antepartum fetal surveillance techniques. Obstetrical and Gynecological Survey, 1986; 41, 121–141. 50. Keith P Williams, MD, 333 Cedar St/PO Box 208063, New Haven, CT 06520–8063. 2003, Mosby 51. Yücel A., Yılmazer M.,Acar M.Termde Normal Gebelerde Doppler İndeksleri ve NonStres Test Değerlerinin Fetüs cinsiyetine Göre Karşılaştırılması Kocatepe Tıp Dergisi Mayıs 2005 80 52. Sarno PA, Ahn MO, Phelan JP, Paul RH. Fetal acoustic stimulation in the early intrapartum period as a predictor of subsequent fetal condition. Am J Obstet Gynecol 1990;162: 762 53. Devoe LD. Antenatal fetal assesment. Clinics in Perinatology, December 1994 54. Hornbuekle J, Vail A, Abrams KR, Thornton JG: Bayesian interpretation of trials: The example of intrapartum electronie fetal heart rate monitoring. Br J Obstet Gynaecol. 2000 107, 3 55. Ayres-de-Campos D, Bernardes J. Costa-Pereira A, PereiraTeiteL: Inconsistencies in classification by experts of cardiotocograms and subsequent clinical decision. Br J Obstet Oynaecol. 1999; 106, 1307 56. Visser G. H. A., Sadovsky G. and Nicolaides K. H. Antepartum heart rate patterns in small for gestational age third trimester fetuses: correlations with blood gas values obtained at cordosentesis. American Journal af Obstetrics and Gynecology. 1990; 162, 698–703. 57. Division of Obstetrics and Gynaecology, Department of Obstetrics, St. George's Hospital Medical School, Cranmer Terrace, London SW. 17 0RE, UK, November 2004. 58. Henry Okosun, S. Aralkumran. Society of Obstetrician and Gynaecologists of Canada: Fetal health surveillance in labor. Clinical Department of Obstetrics & Gynaecology Practice Guideline No. 112, March 2002. 59. N. Hüseyinoğlu, E. Ççalışkan, E. Türköz Umblikal Arter S/D Oranı Yüksekliğinin intrapartum ve Postpartum Fetal Sonuçları Tahmin Etmedeki Yeri Türkiye Klinikleri J Gynecol Obst 2005; 15, 180–186 148. 60. Neilson. IP, Cardiotocography for antepartum fcl. Al assessment (revised) 2 May 1994. In: Kcirse MJNC, Renhew flU. Neilson. JP, CrolVther C. ediıors. Pregnancy and dildbirth moduk: Codtrane Pregnancy and Childbirth Database; Cochrne Callaboration, Issne 2. Oxford: Update Software; 1994. 61. Baron C,Morgan MA, Garite TJ, The Impact of amniotic fluid volume assesed intrapartum and perinatal outcome. Am J Obst Gyn 1995;173, 167-174 62. ChauhanSP, Sanderon M, Hendrix NW, Magann EF: Perinatal outcome and amniotic fluid index in the antepartum periods: A meta analysis Am J Obs Gyn. 1999; 181,1473 63. Feinkind L, Abulafia O, Delke I, Feldman J, Minkoff H. Screening with doppler velocimetry in labor. Am J Obstet Gynecol 1989;161: 765 64. Fairlie FM, Lang GD, Sheldon CD. Umbilical artery flow velocity waveforms in labour. Br J Obstet Gynecol 1989; 96: 151 65. Chervenak FA, Isaacson GC, Campbell S. Ultrasound in Obstetrics and Gynecology: Vol 1, First Edition, Little Brown and Company, Boston/Toronto/London, USA, 1993 81 66. Sarno AP, Ahn MO, Brar HS, Phelan JP, Platt LD. Intrapartum doppler velocimetry, amniotic fluid volume, and fetal heart rate as predictors of subsequent fetal distres. Am J Obstet Gynecol 1989;161:1508–14 67. Devoe LD, Gardner P, Dear C, Castillo R. The diagnostic values of concurrent non-stres testing, amniotic fluid measurement, and doppler velocimetry in screening a general high-risk population. Am J Obstet Gynecol 1990;163:1040–8 68. Berkowitz GS, Mehalek KE, Chitkara U, Rosenberg J, Cogswell C,Berkowitz RL. Doppler umbilical velocimetry in the prediction of adverse outcome in pregnancies at risk for intrauterin growth retardation. Obstet Gynecol 1988;71:742–6 69. Brar HS, Medearis AL, DeVore GR, Platt LD. A comparative study of fetal umbilical velocimetry with continuous-and pulsed-wave doppler ultrasonography in high risk pregnancies: relationchip to outcome. Am J Obstet Gynecol 1989;160:375–8 70. Rognerud Jensen OH, Guimaraes MS. Prediction of fetal outcome by doppler examination and by the non-stres test. Acta Obstet Gynecol Scand 1991;70: 271–4 71. Arduini D, Rizzo G, Soliani A, Romanini C. Doppler velocimetry versus non-stres test in the antepartum monitoring of low-risk pregnancies. J Ultrasound Med 1991;10: 331 72. Vintzileos AM, Campbell WA, Rodis JF, McLean DA. The relationship fetal biophysical assessment, umbilical artery velocimetry, and fetal acidosis. Obstet Gynecol 1991;77: 622 73. Brar HS, Platt LD, DeVore GR, Horenstein J, Medearis AL. Qualitative assessment of maternal uterine and fetal umbilical artery blood flow and resistance in laboring patients by doppler velocimetry. Am J Obstet Gynecol 1988;158: 952–6 74. Turan S, Turan OM, Berg C, Moyano D, Bhide A, Bower S, Thilaganathan B, Gembruch U, Nicolaides K, Harman C, Baschat AA. Computerized fetal heart rate analysis, Doppler ultrasound and biophysical profile score in the prediction of acid-base status of growthrestricted fetuses. Ultrasound Obstet Gynecol 2007 Oct;30(5): 750-6 75. Baschat AA, Galan HL, Bhide A, Berg C, Kush ML, Oepkes D et al. Doppler and biophysical assessment in growth restricted fetuses: distribution of test results. Ultrasound Obstet Gynecol. 2006 Jan;27(1): 41–7.