Devletçi Sanayileşme Döneminde Ekonomideki Gelişmeler

advertisement
Türkiye Ekonomisinde
2000’li Yıllar
Dokuzuncu Bölüm
http://www.yakupkucukkale.net/
adresinden indirebilirsiniz…
Dönemin Başbakanları
Bülent Ecevit
11 Ocak 1999 – 28 Mayıs 1999
28 Mayıs 1999 – 18 Kasım 2002
Abdullah Gül
18 Kasım 2002 – 14 Mart 2003
Recep Tayyip Erdoğan
14 Mart 2003 – 29 Ağustos 2007
29 Ağustos 2007 – 6 Temmuz 2011
6 Temmuz 2011 - …………
21. yy’a girerken ekonomide
gelişmeler ve süre giden sorunlar
1970’li yıllarda önce petrol şokunu, hemen
ardından da stagflasyon olgusunu yaşayan
ekonomiler, Keynesyen ekolün başarısını
tartışmaya başladılar.
 Keynesyen ekolün alternatifi olan “Yeni Klasik”
düşünce bu dönemde daha fazla popüler hale
gelmeye başladı.
 Bunun doğal bir sonucu olarak da (klasik ekolün
popüler hale gelmesinin doğal sonucu olarak da)
ekonomiler daha fazla liberal hale gelmeye
başladılar.

Berlin Duvarı’nın yıkılmış olması (yani
sovyet bloğunun dağılmış olması) da bu
serbestleşme sürecini hızlandırdı.
 Türkiye bu serbestleşme akımına 24 Ocak
1980 kararları ile uyum sağlamış, yani 24
Ocak kararları ile birlikte Keynesyen
politikaları terk etmiş, Yeni klasik
ekonomik anlayışı benimsemiştir.
 Bu anlayışla birlikte; ithalat
serbestleştirildi, kotalar kaldırıldı, gümrük
tarifeleri indirildi.

Eskiye oranla çok daha fazla (DYS)
Doğrudan Yabancı Sermaye çekmeye
başlayan Türkiye, yükselen piyasa
(Emerging Market) haline gelmiştir.
 İhracat 1980’de 3 milyar $’ın altında iken,
2000’de 30 milyar $’a ve 2008’de ise 130
milyar $’a ulaşmıştır.
 Aynı dönemde ithalat yaklaşık 25 kat
artışla 2008 yılı itibariyle 200 milyar $’a
ulaşmıştır.

Dış ekonomik ilişkilerin gelişmesi ile
birlikte, dış ticarete dönük sektörlerin
rekabet gücü arttı. Ancak ihracattan elde
edilen kazançlar, hiçbir zaman ithalat için
yapılan ödemelerden fazla olmamış, dış
ticaretten sürekli zarar edilmiştir.
 Hem döviz dengesini sağlamak açısından,
hem de yurtiçi tasarruf açığını kapatıp
yüksek oranda büyüme sağlamak
açısından, dış kaynaklara olan bağımlılık
devam etmiştir.

Kambiyo işlemleri ve uluslararası sermaye
hareketleri serbestleştirildi.
 Fiyat kontrolleri neredeyse tamamen
kaldırılıp piyasa işleyişine bırakıldı.
 Faiz oranları da piyasa rekabetine açıldı.
Bankalar arası rekabet (ve bankerlerin de)
etkisiyle faiz oranları yükseldi.
 Dış ticari ilişkiler canlandı. Eskiden belli
başlı bir-kaç ülke ile dış ticaret yapan
Türkiye 200’den fazla ülke ile ticaret
yapmaya başladı.

Nitekim; 1981’de 16.7 milyar $ olan dış borç
stoku, 2000 yılında 116 milyar $’a, 2008’de ise
290 milyar $’a ulaşmıştır.
 Türkiye ekonomisi bu dönemde büyüme
sağlamış, ancak tasarruf oranı artmamıştır (2011
yılı için s=0,12).
 İç tasarrufların düşüklüğü, dış kaynaklara
bağımlılık, istihdam yaratmayan büyüme (yani
çarpan mekanizmasını harekete geçiren altyapı
ve konut inşaatları ile büyüme) Türkiye
ekonomisinde ciddi sorunlar olmaya devam
etmekte ve Türkiye ekonomisini kırılgan hale
getirmektedir.

Ertelenen Reformlar ve
Ekonomik Bunalım
2000’li yıllara girerken Türkiye
ekonomisinin yine en büyük sorunu 1990’lı
yıllarda da olduğu gibi kamu kesimi gelirgider dengesizliğidir.
 5 Nisan 1994 tedbirleri ile aşılamayan bu
dengesizlik ortadan kaldırılmadıkça,
Türkiye ekonomisi dengeye
gelemeyecektir.

1994 Krizinden sonra Türkiye’nin dış borçlanması
neredeyse imkansız hale gelmişti.
 Bu sebeple, kamu açıklarını kapatmanın bir yolu
olarak iç borçlar görülmeye başlandı. Bu da tabii
ki “Dışlama” etkisine yani faiz oranlarının
artmasına yol açtı.
 Örneğin 1998 yılı bütçe giderlerinin GSYİH’ye
oranı %29 iken, bütçe gelirlerinin GSYİH’ye oranı
%22 olmuştur. Aradaki fark tabii ki iç borçlanma
ile kapatılıyordu.
 Bunun sonucunda devlet ağır faiz yükleri altında
kalmaya başladı. Örneğin 2000 yılı bütçesinden
faiz ödemelerine ayrılan kısım 21 katrilyon TL idi.
Ve bu rakam bir çok bakanlığın ödeneğinden
daha yüksekti!







Bu kadar ağır borç yükü altında olan bir bütçenin,
kendisinden beklenen kamusal görevleri yerine getirmesi
mümkün değildir. Tek çözüm “Özelleştirme”dir!
ANAP döneminde gündeme gelen ama başarılamayan
özelleştirme programı 1990’lı yıllarda yeniden gündeme
geldi.
Yine pek fazla başarı sağlanamadı!
1995-98 döneminde özelleştirmeden beklenen gelirler 510 milyar $ olmasına rağmen, 1 milyar $’a bile
ulaşılamadı.
1994-2001 dönemi toplam özelleştirme gelirleri 6.1
milyar $’dır. Yani beklentilerin çok altındadır.
2000-2004 yılları arasında 11.5 milyara $’a yükselen
özelleştirme gelirleri, ilerleyen yıllarda artan bir hızda
devam etmiştir (bkz: Tablo 9.1)








İyi yetişmiş kamu personeli eksikliği,
Kayıtdışı ekonominin yüksek boyutları,
Ve karapara ile kamu personelinin içli-dışlı oluşu
(Susurluk kastediliyor) kamudan beklenen görevlerin
yerine getirilmesini engelleyen unsurlar arasında
sayılabilir.
---AB ile yeniden yoğunluk kazanan ilişkiler, öncelikle bu
sorunların çözülmesini gerekli kılmaktadır.
Liberalleşme, devleti küçültme ve dışa açılma politikaları
yavaş yavaş etkisini hissettirmeye başlamıştır.
Özel kesimde gözle görülür canlanmalar yaşanmaya
başlanmıştır.
Devlet artık asli fonksiyonlarına dönmelidir
(“Özelleştirme”)
Türkiye’de kamu kesimi kendisinden
beklenen reformları 2000’li yıllara kadar
gerçekleştirememiş, 2000’li yıllardan sonra
birbiri ardına aldığı keskin kararlarla
gecikmiş bu reformları yerine getirmeye
çalışmıştır.
 Bu denemelerden biri de EMP (Enflasyonla
Mücadele Programı)’dır.

2000-2002 Enflasyonla Mücadele
Programı
Programın Hedefleri
1.
2.
3.
4.

Enflasyon 3 yıl içerisinde %5’e çekilecek
İstikrarlı büyüme ortamı sağlanacak (Hedefler: 2000’de
%5.6, 2001’de %5.2 ve 2002’de %5.8)
Cari açığın milli gelire oranı düşürülecek (Hedefler:
2000’de %1.8, 2001’de %1.6 ve 2002’de %1.5)
Kamu borç stokunun GSMH’ye oranı azaltılacak (Hedef:
%57.9’dan %54.6’ya)
Bu hedeflere 3 tür politika ile ulaşılacak:
1- Para ve Döviz Kuru Politikası
2- Maliye Politikası
3- Yapısal Politikalar
Para ve Döviz Kuru Politikaları





Para ve döviz kuru politikaları TCMB’ye
bırakılmıştı
Döviz kuru nominal çıpası uygulanacaktı
Para Kurulu benzeri bir uygulama ile sıkı para
politikası uygulanacaktı
NİV (Net İç Varlıklar) sıkı kontrol altında
olacağından, parasal genişleme tamamen NDV
(Net Dış Varlıklar)a endekslenmiş oluyordu.
Yani, TCMB’nin dış yükümlülüklerini artırmayan
döviz girişleri parasal genişlemeyi sağlayacak,
böylece faiz oranları düşecekti.






Bu politika TCMB’yi adeta bir para kuruluna
çevirmiş, Türkiye’yi dış şoklara ve kısa vadeli
sermaye girişlerine (sıcak para) aşırı duyarlı hale
getirmiştir.
(not:) Parasal Taban = NDV + NİV
---Nominal döviz kuru 18 ay süreyle istikrar çapası
olarak kullanılacaktı.
TL’nin 2000 yılında, 1$+0.77 Euro’luk bir sepet
karşısında %20 değer kaybedeceği
öngörülmüştü.
Kur değişimi “Enflasyon Tahminine” göre değil
“Enflasyon Hedefine” göre olacaktı.
Uzun süreli kur çapasının dış ticareti
olumsuz etkileyeceği düşünüldüğü için,
2001 Temmuz ayına kadar (18 ay süreyle)
çapa uygulanacak, sonrasında dalgalı kura
geçilecekti.
 TCMB 22 Şubat 2001 tarihine kadar bu
görevleri sadakatla uyguladı.
 Ama (aslında) para arzı kontrolü tamamen
kaybedilmişti. Parasal tabanın belirleyicisi
NİV değil NDV idi ! ! !

Maliye Politikası ve Kamu Kesimi
Dengesi
KKBG (Kamu Kesimi Borçlanma Gereği)’nin
azaltılması yoluyla faiz oranlarının düşürülmesi
temel hedef idi.
 Bu amaçla 2000-2002 yılları arasında faiz dışı
bütçe fazlasının GSMH’ye oranının %5.5 ila %6.5
aralığında olması öngörülmüştü.
 Bu amaçla maliye politikalarında bazı değişiklikler
yapıldı
 Mesela sermaye gelirleri ve bazı servet unsurları
vergilendirilmeye başlandı (Bir nev’i Tobin
Vergisi)






Vergi gelirlerinin GSMH’ye oranının artırılması,
Cari harcamalarda ve sosyal güvenlik
kuruluşlarına yapılacak transfer ödemelerinde
daraltmaya gidilmesi düşünülmüştü.
Ancak kamu kesimi gelir-gider dengesinde en
çok güvenilen politika “Özelleştirme” idi. Her yıl
4-4.5 milyar $ bekleniyordu.
Maaş ve ücretlere yapılacak zamlar, kira artışları
KİT ürünleri en fazla enflasyon oranı kadar
zamlanabilecekti.
Kamu harcamaları kısılacak, tasarruf
sağlanacaktı !
Yapısal Reformlar
1.
2.
Bankacılık kesiminin yeniden yapılandırılması, sermaye
yapısının güçlendirilmesi, banka denetiminin
uluslararası kriterlere göre yapılması ve kamu
bankalarının görev zararlarının sonlandırılması
Yeni bir merkezi yönetim yasası çıkarılması, kamu
harcamalarında savurganlığın önlenmesi için denetimin
yoğunlaştırılması, sosyal güvenlik kurumlarının tek çatı
altında toplanması, emeklilik yaşının yükseltilmesi, prim
ödeme gün sayısının yükseltilmesi, sağlık ödemelerine
disiplin getirerek tasarrufa gidilmesi, kayıt dışı
istihdamın engellenmesi. Bütçe dışında tutulan eski
fonların tasfiye edilmesi (veya bütçe kapsamına dahil
edilmesi)
3.
4.
5.
Özelleştirme programının yeniden
düzenlenmesi ve etkin hale getirilmesi.
Çünkü programın başarısı büyük ölçüde
özelleştirme gelirlerine bağlı idi !
Taban fiyat ve destekleme alım politikası
kademeli bir şekilde azaltılacak, zaman
içerisinde “Doğrudan Gelir Desteği”
sistemine geçilecekti !
Yerel yönetimlere daha geniş yetkiler
verilerek, merkezi yönetim üzerindeki
yüklerinin azaltılması ! ! !
EMP’nin Başarısızlık Nedenleri
Krizin ayak sesleri (TCMB görevini programa
uygun bir şekilde yapmasına rağmen) Temmuz
2000’den itibaren hissedilmeye başlandı.
 Programda 18 ay boyunca Temmuz 2001’e
kadar nominal döviz çapası uygulanacaktı. Oysa
program uygulanmaya başladığında TL zaten
aşırı değerliydi ve devalüe edilmesi gerekiyordu.
Devalüasyon yapılmadan programın
uygulanmaya başlamış olması bir nedendir.

Parasal genişlemenin sadece NDV’a bağlanmış
olması, TCMB’nin APİ ile para arzını kontrol
etmesini mümkün olmaktan çıkarmıştır. Yani
parasal genişleme ya da daralma tamamen sıcak
para girişlerine bağlı kılınmıştır.
 Enflasyonda ciddi düşüşler yakalanmış olmasına
rağmen, hedef düzey (yani %20)
tutturulamamıştır. Bu da, başlangıçta zaten aşırı
değerli olan TL’nin daha da aşırı değerli olmasına
yol açmıştır. Devalüasyon beklentisi artmıştır.
 Bunun sonucunda iç talep canlandı, kısa vadeli
borçlanma karlı hale geldi ve cari açık büyüdü.

Dövizle borçlanma artışa geçti (çünkü TL aşırı
değerli hale geldi).
 Enerji fiyatlarındaki beklenmedik artışlar da cari
açığın artışını hızlandırdı.
 Yapısal reformlar gerçekleştirilemedi,
özelleştirme programı koalisyon ortakları
arasındaki anlaşmazlık nedeniyle (özellikle
Telekom) uygulanamadı.
 Bankacılık alanında uygulanması düşünülen
reformlar henüz uygulanmadığı için görev
zararları artışa geçti. Bir çok banka yurt dışından
düşük faizler kredi alıp, bunu yüksek faizle
kamuya borç verme sevdasına girdi. Yani,
bankaların döviz açığı pozisyonları artışa geçti.





KKBG’nin ve dolayısıyla faiz oranlarının bir türlü
düşürülemediğini gören IMF, Stand-By antlaşmasının
3üncü dilimini serbest bırakmadı. Bunu gören yabancı
sermaye kaçmaya başladı.
Yabancı sermayenin kaçışı ile birlikte
a) Borsa düştü,
b) Kur yükseldi,
c) Faizler daha da yükseldi,
Yani “Şubat 2001 Krizi” patladı…
Oysa, TCMB NİV’ı kullanarak veya APİ ile piyasaya bir
miktar para sürmüş olsaydı, bu kriz önlenebilirdi. Parasal
tabanın sadece NDV’ye bağlanmış olması çok büyük bir
hatadır.
Bu konuda bkz: Küçükkale, Y., “Parasal Krizlerin
Önceden Tahmin Edilebilirliği Üzerine Bir İnceleme”,
2001, Banka-Mali ve Ekonomik Yorumlar, Sayı: 4,
ss: 31-47.
2002-2004 Güçlü Ekonomiye Geçiş
Programı





Şubat 2001 krizinde, nakit sıkışıklığı nedeniyle önce
faizler, devalüasyon beklentisiyle de ardından döviz
kurları hızla yükselmeye başladı.
Sıcak para kaçışları da borsanın (IMKB’nin) dip
yapmasına yol açtı.
Sıcak para kaçışları o kadar hızlıydı ki, TCMB’nin bütün
döviz rezervleri kullanılsa dahi, kaçan sıcak paranın
daralttığı döviz arzı karşılanamıyor, yani döviz
kurlarındaki yükseliş durdurulamıyordu.
Bunun üzerine hükümet, daha öncesinden Temmuz 2001
diye ilan ettiği, serbest döviz kuruna geçiş sürecini öne
aldı ve döviz kurunu serbest dalgalanmaya bıraktı.
Döviz kuru birkaç hafta içerisinde %50 değer kazandı…



1.
2.
3.
4.
EMP iptal edildi ve yeni bir program hazırlanacağı
duyuruldu.
IMF ile görüşmeler yapıldı, 18. Stand-by antlaşması
imzalanarak GEGP oluşturuldu (14 Nisan 2001)…
Ana hedefler şu şekilde sıralanabilir:
Henüz özelleştirilmemiş olan (TEKEL, TÜPRAŞ, POAŞ,
PETKİM, TELEKOM ve THY gibi) büyük KİT’ler ve kamu
bankaları süratle özelleştirilecek,
Yabancı kuruluşlar da KİT’leri satın alabilecek,
Tarım destekleme politikası değişecek, sübvansiyonlara
son verilip DGD politikası uygulanacak,
Devlet tekelinde olan “Tütün” ve “Şeker” piyasaları ile
“Enerji” vb piyasalarda düzenleme yetkisi bağımsız üst
kurullarda olacak
GEGP’de Makroekonomik Hedefler
Ekonominin istikrara ve rekabet gücüne
kavuşması,
 Sürdürülebilir büyüme sürecinin
başlatılması,
 Ve enflasyonun düşürülmesi için “Yapısal
ve Kurumsal Düzenlemelerin Bir An Önce
Gerçekleştirilmesi” gerekmektedir.
 Bu nasıl başarılacaktır?

EMP’de de var olan yüksek faiz dışı fazla
ve mali disipline dayalı maliye politikası,
 Sıkı para politikası ve
 Serbest dalgalı kur politikası ile
başarılacaktır…
 -- GEGP’nin rakamsal hedefleri (büyüme ve
enflasyon gibi) Tablo 9.1’de mevcuttur.
 Hedefler ve hedeflerin tutup tutmadığı bu
tablodan takip edilebilir.

GEGP’da Yapısal Reformlar ve
Düzenlemeler
Aslına bakılırsa GEGP, sıkı para politikası, mali
disiplin ve döviz kuru politikaları gibi “Ortodoks”
politikalarla ekonominin düze çıkamayacağına
inanmaktadır. Ekonominin toparlanması için
öncelikle bir takım yapısal reformlar
gerçekleştirilmelidir.
 Bu yapısal reformlar gerçekleştirilemezse,
enflasyon düşmeyecek, sürdürülebilir büyüme
sürecine geçilemeyecektir.
 Bu yapısal reformlar şunlardır:


1.
2.
MALİ SEKTÖRLE İLGİLİ DÜZENLEMLER:
TCMB yasası değiştirilmiş, daha özerk hale
getirilmiş ve kamu kesimine kredi açması
yasaklanmıştır.
Kamu Bankaları sık sık zarar etmektedir. Bu
zararlar ekonomik dengeyi bozucu etkide
bulunmaktadır. Bunların önüne geçmek için şu
düzenlemeler yapılmıştır:
a) Kamu bankalarının acil likidite sorunlarının
çözülmesi, görev zararlarının tasviye edilmesi, kamu
bankalarına zarar açacak yeni görevlerin
verilmemesi, görev zararına yol açan kanun ve
kararnamelerin iptali, verilecek görevler için
yeterince ödenek aktarılması
b) Kısa dönemde kamu bankalarının görev alanlarının
ve sorumluluklarının yasal düzenlemelerle yeniden
tanımlanması ve daraltılması, uzun dönemde ise
kamu bankacılığına son verilmesi,
c) Emlak Bankası’nın kapatılıp Ziraat Bankası’na
devredilmesi, Vakıflar Bankası’nın ise en kısa sürede
özelleştirilmesi,
d) Ziraat ve Halk Bankası’nın yeniden yapılandırılması,
KİT statüsünden çıkarılıp AŞ haline getirilmeleri, özel
hukuk ve bankalar kanuna tabi olmaları, şube ve
personel sayılarının azaltılması, faaliyetlerinde
etkinlik ve verimliliğin ön planda tutulması, BDDK
hükümlerine uymaları ve 18 ay içerisinde
özelleştirilmeleri (daha sonra özelleştirmeden vaz
geçilmiştir)
3.
Bankalar Kanunu değiştirilmiş (25.05.2001),
bankaların mali yapıları güçlendirilmiş,
BDDK’nın denetim konusundaki yetkileri
yeniden düzenlenerek artırılmıştır. Bankaların
mali yapılarının güçlendirilmesi için şunlar
yapılmıştır:
a) Bankaların kredi portföyleri, teminatları ve öteki bazı
riskleri bakımından uluslararası denetim firmalarının
denetimine açık olacaktır,
b) Sermayelerinin artırılması, sermaye yeterlilik
oranlarının yükseltilmesi, öz sermayenin toplam
yükümlülüklere oranının (%5’ten %9’a)
yükseltilmesi, sermaye artırımı için bankaların
birleşmeye teşvik edilmesi,
c) Bankacılık muhasebesinin uluslararası muhasebe
standartlarına uygun hale getirilmesi, karşılıkların
kurallara uygun ayrılması, bankaların likidite ve
uyguladıkları faiz oranlarının yakından takip
edilmesi, uzun vadeli yatırımların özendirilmesi,
tasarruf araçları arasındaki farklılıkların giderilmesi,
munzam karşılıkların gözden geçirilmesi, bankalar
arasındaki ihtilafları çözmek üzere özel ihtisas
bankalarının kurulması,
d) Mevduat ve kredilere uygulanan sınırsız devlet
garantisinin, finansal sektörün rekabetçi bir ortamda
çalışmasının engellediği ve ilk fırsatta kaldırılması
gerektiği vurgulanmıştır.
4.
TMSF bünyesindeki bankaların
sorunlarının en kısa sürede çözülmesi,
satılabilecek durumda olanların bir an
önce satılması, satılamayacak durumda
olanların ise, mudiler mağdur edilmeden
tasfiye edilmesi…

1.
DEVLETTE ŞEFFAFLIĞI ARTIRMAYA VE
KAMU FİNANSMANINI GÜÇLENDİRMEYE
YÖNELİK DÜZENLEMELER:
Bütçede gelir-gider dengesinin
sağlanması, fonların tasfiye edilmesi,
döner sermaye uygulamalarının
sınırlandırılması, bütçe dışı gelir ve
harcama kanallarının kapatılması,
finansal yönetimin şeffaflaştırılması,
merkezi yönetim bütçesi ve analitik bütçe
uygulamalarına bir an önce geçilmesi,
2.
3.
4.
Bütçe metninin açık ve anlaşılır yazılması, maliye
politikası uygulamaları ile tüm kamu kesimi (merkezi
yönetim, KİT’ler, sosyal güvenlik kuruluşları, bütçe dışı
fonlar, döner sermaye kuruluşları, yerel yönetimler ve
kamu bankaları) hesaplarının ayrıntılı olarak
açıklanması,
Kamuda israfın önlenmesi, harcamaların ve maliyetlerin
daha iyi denetlenmesi için gerekli yasaların çıkarılması.
(Devlet İhale Kanunu, Borçlanma Kanunu,
Kamulaştırma Kanunu ve Kamu bankaları görev
zararlarının önlenmesine dair yasal düzenlemeler)…
Mali denetimin iyileştirilmesi, yolsuzlukların etkin bir
şekilde soruşturulması ve mali suçlara verilecek
cezaların artırılması…

1.
2.
3.
EKONOMİDE REKABETİ VE ETKİNLİĞİ
ARTIRMAYA YÖNELİK DÜZENLEMELER:
Devleti ekonomik olarak küçültmek, asli
görevlerine çekmek, piyasalara müdahale
etmesini, piyasa malı ve hizmeti üretimine son
verilmesi,
Özelleştirme programının süratle
tamamlanması, özel kesimin
gerçekleştirebileceği mal ve hizmet üretim
alanlarından devletin çekilmesi,
Tarımsal sübvansiyon politikalarının gözden
geçirilmesi ve daraltılması

1.
2.
SOSYAL DAYANIŞMANIN
GÜÇLENDİRİLMESİNE YÖNELİK
DÜZENLEMELER:
Emek piyasasında etkinliğin sağlanması, iş
güvencesinin AB ve ILO kriterlerine
uygunluğunun sağlanması için “İş Güvenliği
Yasası”nın çıkarılması,
Ekonomik ve sosyal politikaların toplumsal
danışma ve uzlaşma ile belirlenmesi ve çalışma
barışının sağlanması amacıyla, kamu kesimini,
işçi ve işveren kesimlerini ve ilgili sivil toplum
kuruluşlarını bir araya getirecek bir “Ekonomik
ve Sosyal Konsey” oluşturulması.
21.04.2001’de oluşturulmuş ama hiçbir şekilde
işletilmemiş-çalıştırılmamıştır 
REEL EKONOMİYE YÖNELİK DÜZENLEMELER:
1. İhracatın artırılması için Eximbank kredilerinin
genişletilmesi, ihracata KDV iadesinin
hızlandırılması ve teşvik uygulamalarının
hızlanması için bürokrasinin azaltılması,
2. Doğrudan yabancı sermaye yatırımı çekmek
için, Anayasal düzenlemenin ardından
“uluslararası tahkim düzenlemesi” için adımlar
atılması, Ticaret Kanunu, İmar Kanunu ve
gerekli diğer yasalarda ihtiyaç duyulan
düzenlemelerin bir an önce yapılması
(2004 yılında YSTK iptal edilmiş, yerine “Doğrudan
Yabancı Yatırım Kanunu” DYYK çıkarılmıştır…

GEGP’de Makroekonomik Politikalar
(Maliye Politikası)
Gelir-gider dengesinin sağlanması,
 Borçlanma gereğinin azaltılması ve borç
stokunun eritilmesi için bütçe disiplinine
özen gösterilmesi ve
 Azami tasarruf ile hareket edilmesi,
 GEGP’nin maliye politikalarının temelinde
yatan unsurlardır.





1.
2.
3.
EMP’de olduğu gibi, GEGP’de de “Yüksek Faiz
Dışı Fazla” vermek maliye politikasının önemli
unsurları arasında yer alır.
Verilen faiz dışı fazlalıklarla kamu borç stoku
eritilecek,
Ancak bundan sonra devletin borç yönetimi
kolaylaşacak, kamu hizmeti üretilebilecektir.
Bu hedefler ulaşmak için 3 başlık altında
toplanabilecek politikalar uygulanmıştır. Bunlar:
Kamu Harcamalarında Tasarruf,
Kamu gelirlerinde artırıcı düzenlemeler ve
Borç stokunun düşürülmesine yönelik
politikalar…

1.
2.
3.
4.
KAMU HARCAMALARINDA TASARRUF:
Teşkilat genişlemesi yapılmayacak, sağlık, güvenlik ve
eğitim dışında yeni personel alınmayacak, bazı kamu
hizmet birimleri kaldırılacak, zorunlu ve gönüllü
emeklilik yolu ile personel sayısı azaltılacak.
Kamu bankalarınca verilen kredi sübvansiyonları
kaldırılacak, kaynağı belli olmayan harcama artırıcı
uygulamalara izin verilmeyecek, taşıt alımı
yapılmayacaktır,
Maliye Bakanlığı uygun gördüğü ödenek kalemlerinde
blokaj uygulayacaktır,
Kamu yatırım bütçesinde kısıntı yapılacak, kamu
yatırım proje sayısı sürdürülebilir bir düzeye çekilecek,
fizibilitesi olan projelere öncelik verilecektir.

1.
2.
3.
4.
5.
6.
KAMU GELİRLERİNİ ARTIRICI ÖNLEMLER:
Vergi tabanının genişletilmesi ve vergi denetiminin etkinleştirilmesi
için “Vergi Kimlik Numarası” uygulamasına geçilmiştir.
Vergi dairelerinin otomasyona geçmesi, vergi idaresinin
etkinliğinin iyileştirilmesi, vergi denetiminin artırılması, kayıp ve
kaçakların en aza indirilmesi, gecikmiş vergi borç stokunun
azaltılması,
Akaryakıt fiyatlarının döviz kuru ve enflasyondaki artışlara göre
otomatik ayarlanması, Akaryakıt Tüketim Vergisinin (ATV) GSMH
içindeki payının en az %3’e çıkarılması,
KDV vergisinde %1 ve %8’lik oranlar dışındaki kalemlerde %1
artış yapılması, petrol ve enerji ürünleri başta olmak üzere, kur
değişmelerinin ve maliyet artışlarının fiyatlara yansıtılması,
Vergi ve sosyal prim ödemelerindeki gecikmeleri önlemek için,
gecikme ceza faiz oranının piyasa faizinden daha yüksek olması,
Finansal yatırım araçlarının vergilendirilmesinin yeniden
düzenlenmesi, kamu kağıtlarına yapılan bireysel yatırımların
beyanname dışı tutularak, bu kağıtlara olan talebin artırılması…


1.
2.
3.
4.
KAMU KESİMİ BORÇ STOKUNUN DÜŞÜRÜLMESİNE
YÖNELİK POLİTİKALAR:
2001 yılı için kamu kesimi net borç stokunun GSMH’ye
oranının %78.5 olacağı öngörülmüştü. Ancak hedef
tutmadı ve %91’den daha yüksek oldu. Bunun
nedenleri şu şekilde sıralanabilir:
İç borçlanma faiz oranlarının yükselmesi ve borçlanma
vadelerinin kısalması,
TL’nin döviz karşısında reel olarak değer kaybetmesi
dış borçların TL cinsinden değerini artırdı,
GSMH’nin reel olarak değer kaybetmiş olması oranı
yükseltti,
Kamu bankalarının zararları, TMSF’nin el koyduğu
bankalara ilişkin borç stokunun artması ve bu
bankalara verilen DİBS’in getirdiği faiz yükünün
artması…






Konsolide bütçede sağlanacak faiz dışı
fazlalıklarla KKBG azaltılması öngörülüyordu.
Borç stoku azaldıkça, borcun faizi de azalacak
(yani borçlanma maliyeti düşecekti)
Faiz oranlarının düşüşünde “Beklentiler” de
oldukça önemliydi. Programın hassasiyetle
uygulandığı görülürse beklentiler olumlu yönde
değişebilecekti.
Özelleştirme programının hızlanması da
borçlanma gereğini düşürecek bir diğer araçtı.
Programın başarılı bir şekilde yürütülmesi için
güçlü bir desteğe de ihtiyaç duyulmaktaydı.
Bu destek IMF’den alınmıştır. 2000-2007
aralığında IMF’den 43.5 milyar dolar taze destek
(borç) temin edilmiştir.
PARA VE DÖVİZ KURU POLİTİKALARI:
 2002 yılından itibaren, enflasyon hedeflemesine dayalı
parasal taban yönetilmesini esas alan bir para politikası
uygulanacaktı.
 2005 yılına kadar örtük enflasyon hedeflemesi sürdüren
TCMB 2005’ten sonra açık enflasyon hedeflemesine
geçmiştir.
 2002 yılından itibaren (IMF’ye verilen niyet mektubunda)
parasal tabanın bir gösterge kriteri olmaktan çıkarılıp,
performans kriterine dönüştürüleceği dile getirilmişti.
 Parasal tabanın NDV ile birlikte performans kriteri olarak
kullanılmaya başlanması, enflasyona karşı daha güçlü bir
çapa oluşturma arzusunu yansıtır.
 Nitekim, 2002-2005 döneminde para politikaları
açısından iki nominal çapa kullanılmıştır: parasal taban
ve enflasyon oranının kendisi.







Parasal taban, GSYİH ve enflasyon artış oranından daha
az artmalıydı. Performansı yansıtacak olan buydu.
TCMB yasasının değiştirilmesi ile birlikte, bankanın araç
özgürlüğüne kavuşması ve temel işlevine odaklanması
(fiyat istikrarı) sağlanmalıydı (EMP’de TCMB’nin APİ
yapamadığını hatırlayınız!).
Programın başarısı, TCMB ile Hazine’nin koordineli
çalışmasını gerektirmektedir.
IMF ve Dünya Bankası’ndan alınan kredilerin, bütçe
imkanları çerçevesinde kullanıldığı durumlarda, TCMB
bunu piyasadan çekebilmeliydi (sterizlize edebilmeliydi).
Programı sürdürmek için önem arz eden bir diğer araç
faiz oranlarıdır.
Faiz oranlarının enflasyon hedeflemesinde
kullanılabilmesi, krizin aşılması, güven ortamının
oluşturulması ve olumsuz beklentilerin kırılmasına
bağlıdır…
DÖVİZ KURU POLİTİKALARI:
2002-2004 döneminde dalgalı döviz kurunun
devam edeceği, aşırı durumlar olmadığı sürece
kurlara müdahale edilmeyeceği ilan edilmişti.
 Serbest döviz kuru politikası, devalüasyon
beklentilerini kıracağı için, para ikamesi olgusunu
da önleyecekti.
 Ayrıca, döviz kurlarının esnek olması (yani
NDK’nun çapa olmaktan çıkarılması) TCMB’yi asli
fonksiyonu olan fiyat istikrarını sağlama görevine
daha da yoğunlaşması açısından iyi olacaktır.
 Dalgalı kur sisteminin düzgün işlemesi gerekli
olan bir unsur da vadeli döviz piyasasıdır.
IMKB’de açılan piyasanın işlerlik kazanması ile bu
da sağlanmış olacaktır.









ÖDEMELER BİLANÇOSU POLİTİKASI:
Bu konuda bir düzelme sağlamanın en temel
koşulu, gerçekçi döviz kuru politikasıdır.
Dalgalı kura geçişle birlikte bunun sağlanacağı
düşünülmüştü.
Değer kaybeden TL, aşırı değerli olmaktan
çıkacak, ihracat artacak, ithalat azalacaktı.
Bu konuda GEGP gerçekten başarılı olmuş ve dış
ticaret hacmi sürekli artmıştır.
Ancak, bu durum beraberinde bir de olumsuzluk
getirmiş ve “Türkiye’nin kırılgan tarafını
(yumuşak karnını)” açığa çıkarmıştır.
Cari açıklar bu politikanın ardından “Ciddi bir
sorun” haline gelmiştir.
GELİRLER POLİTİKASI:
GEGP’de “Gelirler Politikası” ile kastedilen şey şudur:
“Enflasyonla mücadeleyi aksatmayacak, fakat aynı
zamanda krizin istihdam, büyüme ve gelir dağılımı
üzerindeki bozucu etkilerini telafi edecek etkin bir
politika”…
 Ancak bunun nasıl başarılacağı programda açık bir
şekilde dile getirilmemiştir. Enflasyon düşürülürken,
işsizliğin nasıl olup da azaltılacağı, cevap bulmamış bir
soru işareti olarak kalmıştır.
 Ana gelir politikası, kamu kesiminde çalışanların arasında
gelir adaleti sağlamaya yöneliktir. Düşük ücretlilere
yüksek zam, yüksek ücretlilere düşük zam yapılarak, gelir
adaleti sağlanmaya çalışılmıştır.
 Özel kesim ücret politikaları ise “Ekonomik ve Sosyal
Konsey” vasıtasıyla belirleneceği düşünülmüştür. Ancak
bu konseyin asla işlerlik kazanmadığını hatırlayınız…
 Tarım sektörü için de “Doğrudan Gelir Desteği”
sağlanması düşünülmüş ve uygulanmıştır.


Download