T.C DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI TRABZON-AKÇAABAT-DARICA EĞİTİM MERKEZİ MÜDÜRLÜĞÜ İSLAMDA RUH VE NEFS III. Dönem B İ T İ R M E T E Zİ İb rah i m GÖRM ÜŞ TRABZON – 2006 T.C DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI TRABZON-AKÇAABAT-DARICA EĞİTİM MERKEZİ MÜDÜ RLÜĞÜ İSLAMDA RUH VE NEFS III. Dönem B İ T İ R M E T E Zİ Hazı rlayan İb rah i m GÖRM ÜŞ Dan ışman Env er Osman KAAN TRABZON – 2006 II İÇİNDEKİLER…………………..………………………………………………………….III KISALTMALAR ..................................................................................................................... V ÖNSÖZ .................................................................................................................................... VI GİRİŞ......................................................................................................................................... 1 RUH VE NEFS KELİMELERİNİN SÖZLÜK VE TERİM ANLAMLARI ...................... 2 I. RUH KELİMESİNİN SÖZLÜK ANLAMLARI .......................................................................... 2 II. RUH KELİMESİNİN TERİM ANLAMI VE MAHİYETİ ......................................................... 3 III. NEFS KELİMESİNİN SÖZLÜK ANLAMLARI ...................................................................... 4 IV. NEFS KELİMESİNİN TERİM ANLAMI VE MAHİYETİ ....................................................... 5 BİRİNCİ BÖLÜM .................................................................................................................... 7 KUR’AN-I KERİM VE HADİSLERDE RUH VE NEFS .................................................... 7 I. RUH ....................................................................................................................................... 7 A. KUR’AN-I KERİMDE RUH .................................................................................................. 7 B. HADİSLERDE RUH ........................................................................................................... 10 II. NEFS................................................................................................................................... 12 A. KUR’AN-I KERİMDE NEFS ............................................................................................... 12 1. Kur’an’da Nefs Kelimesinin Kullanıldığı Anlamlar: ................................................ 12 2. İniş Sırasına Göre Nefs İle İlgili Ayetler: .................................................................. 14 B. HADİSLERDE NEFS: ........................................................................................................ 35 İKİNCİ BÖLÜM .................................................................................................................... 37 RUHUN YARATILIŞI, ÖLÜMÜ VE BEDENLE İLİŞKİSİ ............................................. 37 I. RUH VE YARATILIŞI ...................................................................................................... 37 A. RUHLARIN EZELİ OLDUĞU GÖRÜŞÜ: ............................................................................. 37 C. RUHLARIN YARATILMA ZAMANI.................................................................................... 42 1. Ruhun Bedenden Önce Yaratıldığı Görüşü ............................................................... 42 2. Ruhun Bedenle Birlikte Yaratıldığı Görüşü............................................................... 46 3. Ruhun Bedenden Sonra Yaratıldığı Görüşü .............................................................. 47 I. RUHUN BEDENİ TERK ETMESİ: ÖLÜM .................................................................... 48 A. ÖLÜMÜN KEYFİYETİ ....................................................................................................... 48 B. ÖLÜMDEN SONRA RUHLARIN DURUMU ......................................................................... 52 C. KABİR HALLERİNİN KEYFİYETİ ..................................................................................... 55 III. RUH BEDEN İLİŞKİSİ .................................................................................................. 57 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ................................................................................................................ 60 NEFS ........................................................................................................................................ 60 I. NEFSİN MAHİYETİ......................................................................................................... 60 II. NEFS’İN MERTEBELERİ .............................................................................................. 63 III A. NEFS-İ EMMMARE ........................................................................................................... 63 B. NEFS-İ LEVVAME............................................................................................................. 64 C. NEFS-İ MÜLHİME ............................................................................................................ 65 D. NEFS-İ MUTMAİNNE ........................................................................................................ 65 E. NEFS-İ RADİYE VE MARZİYE .......................................................................................... 66 F. NEFS-İ KAMİLE ................................................................................................................ 67 SONUÇ .................................................................................................................................... 68 KAYNAKÇA .......................................................................................................................... 70 IV KISALTMALAR a.g.e : adı geçen eser a.g.m : adı geçen makale Ank. : Ankara Ans. : Ansiklopedi a.s : aleyhi’s- selam AÜİF : Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi B : ibn Bs : baskı bkz. : bakınız c : cilt cc : celle celalühü DİA : Diyanet İslam Ansiklopedisi DİB : Diyanet İşleri Başkanlığı Hz. : Hazreti İst. : İstanbul İİFV : İzmir İlahiyat Fakültesi Vakfı MÜİF : Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi S : sayfa Şrh. : şerheden TDK : Türkiye Diyanet Vakfı Ter. : tercüme eden Vd. : ve devamı Vs. : ve saire V ÖNSÖZ İnsanlar, ruh ve nefsin mahiyeti konusunu, insanlık tarihinin ilk yıllarından itibaren merak etmişlerdir. En gelişmemiş toplumlarda dahi bu konuda pek çok esere rastlanır. İnsan, ölümün, önüne geçilmez bir vakıa olduğunu görüp, ölümle karşılaştığı andan itibaren, sadece bir cisimden ibaret olmadığını anlamış, mahiyetini araştırma ihtiyacı hissetmiştir. Evrende var olan tüm varlıklar içinde araştırılıp incelenmesi gereken en önemli varlık insandır. İnsan kendisini diğer varlıklardan ayıran özelliklerini anlama konusunda ciddi gayretler sarf etmiştir. Zaten insan, varlıklar arasında herhangi bir şeyin ne olduğu konusunda inceden inceye araştıran tek varlıktır. İnsan, mevcudiyetindeki farklı özellikleri sebebiyle, mümtaz bir mevkiye sahiptir. Bundan dolayı Allah tarafından ilahi emre muhatap kabul edilmiştir, ona birtakım mükellefiyetler yüklenmiş, yapması gerekip de yapmadıkları ve yapmaması gerekip de yaptıkları şeylerden dolayı sorumlu tutulmuştur. İnsan sadece cisimden ibaret bir varlık değildir. Bu görünen maddi yapısının yanında, görünmeyen manevî, ruhî yapısı da vardır. Yani insan ruh ve bedenden müteşekkil bir varlıktır. Bununla birlikte, gözüyle görmediği ve beş duyu organıyla kavrayamadığı için, bu fizik ötesi varlıkları tümüyle reddeden Materyalist bir anlayışla ruhu inkar eden kişilerde vardır. Bunlar, deney sahasına sokamadıklarından dolayı, Allah ve ruhu inkar etmişlerdir. Biz bu çalışmamızda insanın ruh ve bedenden oluşmuş bir varlık olduğunu, ruhun ve nefsin mahiyetini ortaya koymaya çalıştık. Ruh ve Nefs kelimelerinin lügat ve ıstılah manalarından başlayıp, Kuran–ı Kerim ve Hadis-i Şeriflerde Ruh ve Nefsin ne şekilde bahsedildiğini araştırdık. Daha sonra, Ruhun yaratılması, Ruhların ezeli veya hâdis olup olmaması konusunu incelemeye çalıştık. Daha sonra ruhun yaratılma zamanını, yani bedenden önce mi, bedenle birlikte mi, yoksa bedenden sonra mı yaratıldığı konusunu irdelemeye gayret ettik. Bu bölümde ayrıca, ölümün keyfiyeti, ruhların ölüp ölmemesi, öldükten sonra ruhların durumu, kabir azabının keyfiyeti hakkında görüşleri tahlil etmeye çalıştık. Son bölümde ise nefsin mahiyeti ve mertebeleri işledik. VI Bu çalışmam esnasında bizlere inceleme araştırma ortamını hazır hale getiren eğitim merkezi müdürümüz Zeki YAVUZYILMAZ beye, tezimi hazırlamada rehberlik yapan Enver Osman KAAN beye, mesai arkadaşlarıma, engin sabrı ile destekleyen ve yazmada bana yardımcı olan eşime teşekkürlerimi sunarım. İbrahim GÖRMÜŞ Trabzon- 2006 VII GİRİŞ Ruh ve nefs kelimelerinin her ikisi de Arapça’dan dilimize geçmiş olup, her iki kelime isimdir ve çok sayıda deyim içinde kullanılırlar. Arapça’daki anlamlarından bazıları, dilimizde yaygın olmakla birlikte, bazı anlamları dilimize yabancıdır. Aynı şekilde, Arapça’da mevcut olmayan bazı anlamları da Türkçemizin zenginliği içerisinde türetilmiştir. Arapça asıllı olmaları sebebiyle bu dildeki sözlük anlamları sunularak, bu anlamların geçtiği örnek cümleler, Kur’an ve Hadislerde geçen anlamları sunulurken gösterilecektir. Felsefi ve Kelami açıdan bu iki kavrama yüklenilen anlamlara ışık tutacağı kanaatiyle, sözlük, Kur’an ve Hadislerde geçen anlamları geniş şekilde ele alınacaktır. Örnek olarak, “ruh”u “nefes”, “nefs”i de “beden” veya “kan” olarak kabul eden telakkiler mevcuttur. Özellikle ruhu latif bir cisim olarak kabul eden Kelamcıların yorumları, büyük bir çoğunluğu oluşturmaktadır. İlk bakışta alışılmışın dışında görülen bu anlamların, kendi içindeki tutarlı yorumları ve tenkitleri belirtilmeye çalışılacaktır. RUH VE NEFS KELİMELERİNİN SÖZLÜK VE TERİM ANLAMLARI I. Ruh Kelimesinin Sözlük Anlamları A. Ruh ) (روحkelimesi, nefs yani bedene hayat veren, onu canlı kılan şey anlamında olup, en çok kullanılan anlam da budur.1 B. Ruh kelimesi, nefes yani soluk anlamında kullanılır.2 İnsanın hayatta olduğuna ve ruhun bedendeki mevcudiyetine işaret ettiği için, ruh kelimesine bu anlam verilmiştir. Ayrıca nefes, insanın boğazından girip çıkan hava olduğundan, hareket halindeki havaya işaretle ruha “rüzgâr” ismi de verilmiştir.3 C. Bazı ilaçların özü ve bazı bitkilerden damlatılan şey anlamında olup, “ruhu’zzehr” denildiği zaman “çiçeğin özü” kastedilir.4 D. Ruh, hayat canlılık ve dirilik anlamında olup, “askeri ruh” denildiği zaman, “ordunun canlılığı ve dirliği” anlaşılır.5 Ruha bu anlamın verilmesi, ruhun bizzat hayat olduğunu ifade etmek için değil; hayatın ve canlılığın kaynağı olduğunu, ruhun en başta gelen özelliğinin “hayat sahibi” olmasını ifade etmek içindir. Bu yüzden “ölüm” kelimesi ruhun değil, “hayatın ve canlılığın” zıddı olarak kullanılır. E. Ruh kelimesi, his, kuvvet, te’sir anlamlarında olup, “vatani ruh” denildiğinde, “toplumun geleceği için milli hisler” anlaşılır.” Yine “ruhsuz iş” denildiğinde, “gücü ve etkisi olmayan iş” kastedilir.6 F. Ruh kelimesi, hal, durum anlamında olup, “manevi ruh” ifadesiyle “psikolojik hal, durum” kastedilir.7 Komisyon, Mu’cemu’l- Arabi’l- Esasi, Durûs Yayınları, s. 559; Mahmud Abdurrahman Abdi’l- Men’am, Mu’cemu’l Mustalahi’l Elfazı’l- Fıkhıyye, Kahire, Daru’l-Fazilet, 1994, c. 2, s. 192; Nesefi, Medariku’lTenzil ve Hakaiku’t- Te’vil, Beyrut, Daru İbn-i Kesir, 1192, c. 2, s. 275 2 Allame Ragıp İsfahani, Mufredat-ı Elfazı’l Kur’an, 2. bs, Daru’ş -Şemsiyye, 1997, s. 329 3 Komisyon,,Müncid, Beyrut, Daru’l Meşrik, 1997, s. 286 4 Mu’cemu’l Arabi’l- Esasi, s. 559; İsfahani, s. 286 5 Mu’cemu’l Arabî’l- Esasi, s. 559 6 Mu’cemu’l Arabi’l- Esasi, s. 559 7 Mu’cemu’l Arabi’l- Esasi, s. 559 1 2 Bu anlamların dışında sözlüklerde ruh kelimesi, “Cebrail, İsa (as), peygamber, Kur’an, vahy, rahmet, Allah’ın emri ve hükmü” gibi anlamlara da gelmektedir8 II. Ruh Kelimesinin Terim Anlamı Ve Mahiyeti Hemen hemen bütün dinsel geleneklerde insanın manevi yapısını temsil eden ve mahiyet itibarıyla bedenden farklı olduğuna inanılan güce Ruh adı verilir. Ruhun insana hayat yetisi kazandırdığı kabul edilir. Birçok inanç sisteminde, ruhun tanrısal âlemden alınarak ilk insanın bedenine yerleştirildiğine, dolayısıyla ruhun yeryüzünün bir parçası olan bedenden farklı olarak, asıl itibarıyla bu âleme ait olmadığına ve ölümsüz olduğuna inanılır. Yapısı itibarıyla ruh, süfli âlemin ve bunun bir parçası olan bedenin kötülük, eksiklik ve fanilik gibi niteliklerinden uzaktır. O, tabiatı itibariyle iyidir, üstündür ve ölümsüzdür. Zira bu anlayışa göre menşe’ itibarıyla ruh, Yüce Allah’tan zuhur eden bir varlıktır.9 Ruh, insana hayat veren ve onu düşünen, anlayan, idrak eden bir kişi haline sokan, maddi olmayan ölümsüz bir varlıktır. Bazılarına göre ruhlar, latif cisimler olup, vücuttaki damarlar yoluyla bedende dolaşan ve ona hayatiyet kazandıran havai varlıklardır. 10 Ruh, canlılara hayat veren şey olması hasebiyle, insandan evrene doğru evrimleşir. Bitkideki ruha Nebati Ruh denir; bunun bir derece üstü hayvansal ruhtur; bunun üstünde de insani ruh vardır. Bu ruhlar madde ile birleşmek suretiyle onlara canlılık ve hareket verir.11 Ruhun mahiyeti ve bunun insan aklının kavramasının mümkün olup olmaması konusu tartışmalıdır. Selef âlimleri, ruhun ilahi bir sır olduğunu ve mahiyetinin insan aklınca kavrayamayacağını ileri sürmüşlerdir. Sonraki âlimler ise, ruhun tamamen idrak edilemez olmadığını savunmuşlar ve ruhun mahiyeti hakkında şu görüşleri ileri sürmüşlerdir: İnsan ruhu soyut bir cevherdir, cisim olmadığı için yer işgal etmez. Ruh bedene girmiş latif bir cisimdir, ayrılmaz ve parçalanmaz. Ruh maddi bir cevherin arazıdır. Diğer zerreler gibi her an yaratılmakta ve yok olmaktadır. Bu sürekli yaratma böyle devam Mukatil b. Süleyman, Kur’an Terimleri Sözlüğü, 1. bs., İstanbul, İşaret Yayınları, 2004, s. 205 vd., Fahru’r Razi, Tefsiu’l Kebir, 3. bs., Beyrut, Daru’l İhya, 1999, c. 7, s. 393-394; Zamahşeri, Keşşaf, 3. bs., Beyrut, Daru’l Kütübi’l İlmiyye, 2003, c. 2, s. 663, Muhammed el-Behiy, İnanç ve Amelde Kur’ani Kavramlar, 5. bs., İstanbul, Yöneliş Yayınları, 2003, s. 98-99; İsfahani, s. 329; Tefsir-i İbn Kesir, Beyrut, Daru’l Fikr, 1996, c. 2, s. 395 9 Şinasi Gündüz, Din ve İnanç Sözlüğü, Vadi Yayınları, s. 323 10 Ömer Tellioğlu, “Ruh” Maddesi, Şamil İslam Ansiklopedisi, İst, 1992, c. 5, s. 271 8 11 Süleyman Ateş, Kur’an Ansiklopedisi, İst, Kur’an Bilimleri Araştırma Vakfı, 1997, c. 8, s. 59 3 eder, gider. Bu durumda Allah ruhları cisimlerin arazı olarak yaratır. Ruh, beyinde bir fonksiyon ve güçtür. Ruh, manevi bir nurdur.12 Ruh, Allah’ın katındandır; mahiyetini ancak Allah bilir. Bütün semavi dinlerin kabul ettiği ruh, maddeden ayrı olup, Allah’ın sırlarındandır.13 Ruh, canlılar için hayat iksiridir. Ona ruh üflenmekle diri olmuştur; ruhun ayrılmasıyla da ölmüştür. İnsanı insan yapan şey ne ruhtur, ne de bedendir. Bilakis gerçek ruh, mürekkep olmayan bir hakikat, nurani bir noktadır. O, değişken ve etkileşimle değişen ve bazıları cevher, bazıları da araz olan hallerden uzaktır. O, küçükte nasılsa, büyükte de aynıdır; aynı şekilde siyahta nasılsa, beyazda da aynıdır. Onun ilk olarak hevai ruhla, ikinci olarak da bedenle özel bir ilgisi vardır. Ruh, kutsiyet alemine açılan bir penceredir.14 III. Nefs Kelimesinin Sözlük Anlamları A. Nefs kelimesi, ruh; yani bedene hayat veren şey anlamında olup, “nefsi çıktı” ifadesiyle “ruhu çıktı” anlamı kastedilir.15 B. Nefs kelimesi, “bir şeyin özü, öz varlığı, hakikati, aslı ve künhü” anlamlarında olup, te’kid için de kullanılır. Ayrıca, akıl, ceset, arzu, azamet, izzet, görüş, işkence, hamiyet gibi anlamlara da gelmektedir.16 C. Nefs kelimesi, “kan” anlamında da kullanılmaktadır. “Nefsi aktı” derken, “kanı aktı” anlamı kastedilir.17 Bu anlam, insanın kan kaybetmesi nedeniyle, ölümü- özellikle de eski tarihlerde- kaçınılmaz bir son olarak görülmesi ve kanın bedendeki canlılığın bir temsilcisi olarak kabul edilmesinden dolayı verilmiştir. D. Nefs kelimesi, “ind”; yani “kat, nezd” anlamında olup, “Nefsimde olanı bilirsin; fakat ben senin nefsindekini bilemem.”18 ayetinde bu anlamda kullanılmıştır.19 Ahmet Saim Kılavuz, Ruh Maddesi, İslamda İnanç, İbadet ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi, İstanbul, İFAV, c. 4, s. 15 13 Şerafettin Gölcük, İslam Akaidi, İst, Esra Yayınları, 1994, s. 163 14 Şah Veliyyullah Dihlevi, Huccetullahi’Baliğa, Terc: Mehmet Erdoğan, İst, 2003, c.1, s.116–117 15 Komisyon, Mucemu’l-Vasit, İst, Çağ Yayınları, 1996, s. 94 16 Mevlüt Sarı, Mevarid, İst, Bahar Yayınları, 1982, s.1541 17 Ahmed b. Muhammed el-Feyyumi, Misbahu’l Munir, Beyrut, Mektebetu Lubnan Naşirun, 2001, s. 236; Mucemu’l-Vasit, s. 1996; Abdu’l Mun’em, c. 3, s. 431 18 Maide 5/116 19 Tahir Ahmed ez-Zavi, Muhtaru’l Kamus, Libya, 1975, s. 614 12 4 E. Nefs kelimesi, “göz” anlamında da kullanılmıştır. “Nefs isabet etti” denildiği zaman “göz değdi” anlamı kastedilir. Ayrıca “ahlak” anlamına da gelmektedir. “Falan kişi nefs sahibidir” sözü ile o kişinin ahlak sahibi olduğu kastedilir.20 F. Nefs kelimesi, “maksat ve irade” anlamında da kullanılır. “Nefsimden şunu yapmak geçiyor” sözü ile “maksadım ve arzum şudur” anlamı kastedilir.21 G. Nefs kelimesi, “kişi, insanın şahsı” anlamını da içermektedir. “üç nefs geldi” derken “üç kişi geldi” anlamı kastedilir.22 H. Nefs kelimesi, “ukubat, ceza” anlamında da kullanılır. “Allah sizi nefsinden sakındırır” derken “cezası” kastedilir.23 I. Nefs kelimesi, “kalp” anlamını da içerir. “Rabbiniz nefislerinizdekileri en iyi bilir” ayetinde bu anlam kastedilir. 24 İ. Nefs kelimesi, “asıl cevher” anlamına da gelir. Allah’a nispet edildiğindiyse, “zat” anlamına gelir.25 IV. Nefs Kelimesinin Terim Anlamı Ve Mahiyeti Nefs, insanın kişiliğini oluşturan özellikler ve eğilimler bütünü olarak tanımlanır. Kur’an-ı Kerim’de ise nefs, insanın ruh ve bedenden oluşan bütünü; beşeri varlığı veya kişiliğidir. Buna göre nefs, insanın fizyo-psikolojik ve sosyo-psikolojik özellikleri ve eğilimleri bütünüdür.26 Çoğu İslam kaynaklarında nefs, iki değişik anlamda kullanılır: Birincisi, insanların arzu ve istekler ile öfke ve saldırganlık dürtülerinden oluşan aşağı yön ve duygulardır. İkincisi ise, insanın hakikati ve kendisi demektir. Bu anlamda nefs ile kalp, ruh ile akıl aynı anlamdadır.27 Mu’cemu’l-Vasit, s. 940 Mu’cemu’l-Vasit, s. 940 22 Mu’cemu’l Arabi’l-Esasi, s. 559 23 ez-Zavi, s. 614 24 İsra 17/25 25 Nureddin es-Sabuni, Maturidiyye Akaidi, Terc: Bekir Topaloğlu, 7. bs, Ank, DİB Yayınları, 2000, s. 202; Bayraktar Bayraklı, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, İst., Bayraklı Yayınları, 2002, c. 5, s. 20-21 26 Gazzali, İhya-ı Ulumi’d Din, 1. bs., Beyrut, Daru’l Erkam, 1998, c. 3, s. 6-7 27 Gazzali, s. 6-7 20 21 5 Gazali’ye göre, nefsin birçok anlamı vardır: Birinci manaya göre nefs, insandaki şehvet ve öfke kuvvetini derleyici manadır. Bir diğer manaya göre ise, insanın hakikati olan latifedir. Bu latife ise, insanın nefsi ve zatıdır. Fakat bu latife aynı zamanda hallerin değişmesiyle çeşitli sıfatlarla sıfatlanır.28 İnsanın ontolojik yapısının açıklanmasında kullanılan kavramlar çeşitli felsefe ve düşüncelerde farklıdır. Bunun böyle olması ruh ve nefs kavramlarının anlamlarının da net çizgilerle ayrılmasına ve otantik kullanımlarına engel olmaktadır. Ruh ve nefs kavramlarının aralarında anlam bakımından fark olmadığı görüşü, bu kavramlara sonradan yüklenen anlamlarla ilgilidir. Çünkü ruh ve nefs kavramları, sonradan yüklenen anlamların dışında birbirinden ayrı iki kavramdır. 28 Gazzali, s. 6-7 6 BİRİNCİ BÖLÜM KUR’AN-I KERİM VE HADİSLERDE RUH VE NEFS I. RUH A. Kur’an-ı Kerimde Ruh Kur’an-ı Kerim’de “Ruh” kelimesi değişik anlamlarda kullanılmıştır. Bu anlamlar şunlardır: 1. Cebrail Bu anlamda kullanım, üç tarzda geçmektedir: a. “O gecede, Rablerinin izniyle melekler ve Ruh (Cebrail), her iş için iner dururlar.”29 “Ruh (Cebrail) ve melekler saf saf olup durduğu gün, Rahman'ın izin verdiklerinden başkaları konuşmazlar; konuşan da doğruyu söyler.”30 “Melekler ve Rûh (Cebrail), oraya, miktarı (dünya senesi ile) elli bin yıl olan bir günde yükselip çıkar.”31 29 Kadir 97/4 Nebe 78/38 31 Mearic 70/4 30 7 b. “De ki: Onu, Mukaddes Rûh (Cebrail), iman edenlere sebat vermek, müslümanları doğru yola iletmek ve onlara müjde vermek için, Rabbin katından hak olarak indirdi.”32 “Andolsun biz Musa'ya Kitab’ı verdik. Ondan sonra ardarda peygamberler gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya da mucizeler verdik. Ve onu, Rûhu'l-Kudüs (Cebrail) ile destekledik.”33 “(Resûlüm!) Onu Rûhu'l-emîn (Cebrail) uyarıcılardan olasın diye, apaçık Arap diliyle, senin kalbine indirmiştir.”34 c. “Meryem, onlarla kendi arasına bir perde çekmişti. Derken, biz ona ruhumuzu gönderdik de o, kendisine tastamam bir insan şeklinde göründü.”35 “Irzını iffetle korumuş olanı (Meryem'i de an). Biz ona ruhumuzdan üfledik; onu ve oğlunu cümle âlem için bir ibret kıldık.”36 Görüldüğü gibi, Cebrail’in Ruh olarak nitelendirilmesiyle, meleklerin de asıl varlıklarının “ruh” olduğu ve bazı özel durumlarda beşer şekline bürünüp “suret” ile görünebildikleri ifade edilmiştir. “Emin” sıfatının verilmesi, vahyi iletme açısındandır. “Kudsi” sıfatı ise, tertemiz ve mübarek anlamlarını içerir. “Ruhumuz” ifadesiyle Allah’a izafe edilmesi, sadece Allah katındaki değeri, şerefi ve hususiyeti açısındandır. 2. İsa Peygamber “ Ey ehl-i kitap! Dininizde aşırı gitmeyin ve Allah hakkında, gerçekten başkasını söylemeyin. Meryem oğlu İsa Mesîh, ancak Allah'ın resûlüdür, (O), Allah'ın, Meryem'e ulaştırdığı "kün: Ol" kelimesi (nin eseri) dir, O'ndan bir ruhtur.”37 32 Nahl 16/102 Bakara 2/87 34 Şuara 26/193 35 Meryem 19/17 36 Enbiya 21/91 37 Nisa 4/171 33 8 3. Vahy: “Dereceleri yükselten, Arş'ın sahibi Allah, kavuşma günüyle korkutmak için kullarından dilediğine iradesiyle ilgili vahyi indirir.”38 “Allah kendi emriyle melekleri, kullarından dilediği kimseye vahiy ile, "Benden başka tanrı olmadığına dair (kullarımı) uyarın ve benden korkun" diye gönderir.”39 4. Kur’an-ı Kerim: “İşte böylece sana da emrimizle Kur'an'ı vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin.”40 5. Hayat, Canlılık, Dirilik: “Fakat (ölen kişi Allah'a) yakın olanlardan ise, Ona rahatlık, güzel rızık ve Naîm cenneti vardır.”41 6. Rahmet ve İnayet: “İşte onların kalbine Allah, iman yazmış ve katından bir ruh ile onları desteklemiş.”42 7. İnsan Ruhu: “Sonra onu tamamlayıp şekillendirmiş, ona kendi ruhundan üflemiştir. Ve sizin için kulaklar, gözler, kalpler yaratmıştır. Ne kadar az şükrediyorsunuz!” 43 Mü’min 40/15 Nahl 16/2 40 Şura 42/52 41 Vakıa 56/88-89. Bu anlamı kabul edenler, ayette geçen “ravh” okunuşu yerine “ruh” okunuşunu temel alırlar. “Ravh” kelimesi ise rahatlık, esenlik ve genişlik anlamlarını taşır. 42 Mücadele 58/22 43 Secde 32/9 38 39 9 "Ona şekil verdiğim ve ona ruhumdan üflediğim zaman, siz hemen onun için secdeye kapanın!"44 Ruh kelimesinin Cebrail ve İsa anlamındaki kullanımında Allah’a izafe edildiği belirtilmişti. Fakat insan ruhuna işaret eden bu ayetlerde bir de “üfleme” tabiri geçmektedir. Ayrıca ya “ruhum” ya da “ruhu” şeklinde Allah’a izafe edilmektedir. Daha önce de ifade edildiği gibi, bu izafet, bir şeref, önem ve hususiyeti insanlara anlatmak içindir. Yoksa Adem Peygamberin ruhunun diğer peygamberlerinkinden diğer insanlarınkinden –mahiyet açısından- “ruh” olma noktasında bir fark yoktur. Ayrıca bu izafet tabirlerinden, Allah’ın da bir ruh sahibi varlık olduğu sonucu çıkarılamaz. Yani “Allah ruhtur” veya “Allah ruhtan ibarettir” denilemez. Yine Allah içininsanların idrak edebileceği- bir mahiyet de düşünülemez. B. Hadislerde Ruh Hadislerde “ruh” kelimesi, çeşitli şekillerde geçmektedir. Biz burada Buhari ve Müslim’de geçen hadislerle yetineceğiz. “Sizden biriniz annenizin karnında kırk gün bekletilir; sonra bir bu kadar süre “alaka” olur; sonra “mudga” olur; sonra Allah dört kelime ile bir melek gönderir; amelini, ecelini, rızkını, said mi yoksa şaki mi olacağını yazar; daha sonra da “ruh” üfler.” 45 “Resulullah, kendisinde “ruh” bulunan bir şeyi maksat edinene lanet etmiştir” 46 “Resulullah şöyle buyurmuştur: Musa (as) ile Adem (as) Rableri hususunda tartıştılar. Musa (as) dedi ki: Sen Allah’ın eliyle yaratıp, ruhundan üflediği Adem’sin”.47 “Resulullah Ebu Seleme’nin yanına geldi. (Öldüğünde) gözleri açık kalmıştı. Gözlerini kapattı ve şöyle buyurdu: Ruh alındığı zaman göz onu takip eder.”48 “Allah dilediği zaman ruhlarınızı alır, dilediği zaman onu iade eder.”49 44 Hicr 15/29 Buhari, Muhammed b. İsmail, el-Camiu’s Sahih, İst., (Tarihsiz), Salat, 56 46 Müslim, İbn Haccac el-Kuşeyri, el-Camiu’s Sahih, İst., 1998, Sayd, 60 47 Müslim, Kader, 15 48 Müslim, Cenaiz, 7 49 Buhari, Tevhid, 31 45 10 “Ruhlar sıra sıra dizilmiş askerlerdir. Birbirini tanıdıkça ülfet gösterirler, birbirini hatırlayınca ihtilaf eder.”50 “Sizden önceki milletlerden birine melek ruhunu almaya geldiğinde ona denilir ki: Hayır adına bir şey yaptın mı?...”51 “Melekler içinde köpek ve suret bulunan eve girmez. Resulullah bununla ruhları bulunan resimleri kastetti.”52 “Kim bir suret yaparsa o kişi o yaptığına ruh üfleyinceye kadar Allah ona azap eder. Ona ruh da üfleyemez.”53 “...Musa peygamber dedi ki: İsa’ya gidin. O Allah’ın kulu,resulü ve ruhudur...”54 “...İbn Ömer dedi ki: “Ya Rasüllallah, ruhları olmayan şeylere ne diyorsun?” Rasüllallah buyurdu ki: Muhammed’in nefsi elinde olan Allah’a yemin ederim ki, benim onlara söylediklerimi siz onlardan daha iyi işitiyor değilsiniz.”55 “Rasulallah rüku ve secdesinde şöyle derdi: Subbuhun, kuddusun, meleklerin ve Ruh’un Rabbi...”56 “... Onlar bu durumda iken Allah güzel bir rüzgar gönderir, onları yakalar, her mü’min ve müslüman ruhu alır da geride insanların kötüleri kalır.”57 “Kim Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet eder ve ona ortak koşmazsa, Muhammed’in Onun kulu ve elçisi olduğuna da şahitlik eder, İsa’nın Allah’ın kulu, O’na 50 Buhari, Enbiya, 2 Buhari, Enbiya, 50; Müslim, Musakat, 26 52 Buhari, Megazi, 19 53 Buhari, Bed’ul halk, 6; Müslim, Libas, 100 54 Buhari, Tevhid, 6; Müslim, İman, 322 55 Buhari, Meğazi, 8; Müslim, Cennet, 76. 56 Müslim, Salat, 223 57 Müslim, Fiten, 110 51 11 attığı kelimesi ve O’ndan bir ruh olduğunu tasdik eder, cennet ve cehennemin hak olduğuna inanırsa, Allah onu cennetin sekiz kapısının dilediğinden girdirir.”58 “ Müminin ruhu çıktığında, iki melek onu alır ve onu yükseltir... Gök ehli der ki: Yerden güzel bir ruh geldi.”59 “...Resulullah ile Medine’nin etrafında dolaşırken, bir yahudi gurupla karşılaştık. Birbirlerine ruh hakkında Muhammed’e soralım, dediler...”60 II. NEFS A. Kur’an-ı Kerimde Nefs Bu kısımda önce Kur’an’da ruhun hangi anlamlarda kullanıldığını birer örnekle belirtecek, sonra da iniş sırasına göre ayetleri sıralayacağız: 1. Kur’an’da Nefs Kelimesinin Kullanıldığı Anlamlar: a. Allah’ın Zatı, Kendisi: “Seni, kendim için elçi seçtim”.61 b. Allah’ın Azameti, İzzeti, Künhü ve Mahiyetinin Bilinemezliği: “ Allah, kendisine karşı (gelmekten) sizi sakındırıyor.”62 c. İnsan Bedeni: “Her can ölümü tadacaktır. Sonunda bize döndürüleceksiniz.”63 d. İnsanın Ruhu “Allah her şahsı, ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar. Herkesin kazandığı (hayır) kendine, yapacağı (şer) de kendinedir.”64 Buhari, Enbiya, 48; Müslim, İman, 46 Müslim, Cennet, 75 60 Buhari, İlim, 47; Müslim, Munafikun, 32 61 Ta-Ha 20/41 62 Al-i İmran 3/28 63 Ankebut 29/57 64 Bakara 2/286 58 59 12 e. İnsanın Bedeni İle Beraber Ruhu: “ O zalimler, ölümün (boğucu) dalgaları içinde, melekler de pençelerini uzatmış, onlara: "Haydi canlarınızı kurtarın! Allah'a karşı gerçek olmayanı söylemenizden ve O'nun âyetlerine karşı kibirlilik taslamış olmanızdan ötürü, bugün alçaklık azabı ile cezalandırılacaksınız!" derken onların halini bir görsen!”65 f. İnsan, İnsanın Zatı, Şahsı, Kişi: “Kıyamet vakti hakkındaki bilgi, ancak Allah'ın katındadır. Yağmuru O yağdırır, rahimlerde olanı O bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez.”66 g. İnsan Cinsi: “O, gökleri ve yeri yoktan yaratandır. Size kendinizden eşler, hayvanlardan da (kendilerine) eşler yaratmıştır.”67 h. Bazı, Bir Kısım: “Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allah'ın âyetlerini okuyan, kendilerini temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Daha önce onlar apaçık bir sapıklık içinde idiler.”68 ı. Kalp, Göğüs, İç: “ Bilin ki Allah, gönlünüzdekileri bilir.”69 i. Adem Peygamber: “Sizi bir tek candan (Âdem'den) yaratan, ondan da yanında huzur bulsun diye eşini (Havva'yı) yaratan O'dur.”70 En’am 6/93 Lokman 31/34 67 Şura 42/11 68 Al-i İmran 3/164 69 Bakara 2/235 70 A’raf 7/189 65 66 13 j. Kötülüklere Kaynak Olup, Tezkiye ve Terbiyesi Gereken Cevher: “ (Ya'kub) dedi ki: Bilakis nefisleriniz size (kötü) bir işi güzel gösterdi.”71 2. İniş Sırasına Göre Nefs İle İlgili Ayetler: “ Kendiniz için önden ne iyilik hazırlarsanız Allah katında onu bulursunuz.”72 “Her nefis, kazandığına karşılık bir rehindir.”73 “Nefisler (bedenlerle) birleştirildiğinde,”74 “Kişi neler getirdiğini öğrenmiş olacaktır.”75 “Ey huzura kavuşmuş insan! Sen O'ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön. (Seçkin) kullarım arasına katıl ve cennetime gir!”76 “ Onlar ancak zanna ve nefislerinin arzusuna uyuyorlar. Halbuki kendilerine Rableri tarafından yol gösterici gelmiştir.”77 “ Bunun için kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O, kötülükten sakınanı daha iyi bilir.”78 “Nefse ve ona birtakım kabiliyetler verip de iyilik ve kötülüklerini ilham edene yemin ederim ki, nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir.”79 “Kendini kınayan (pişmanlık duyan) nefse yemin ederim (diriltilip hesaba çekileceksiniz).”80 71 Yusuf 12/18 Müzzemmil 73/20 73 Müddessir 74/38 74 Tekvir 81/7 75 Tekvir 81/14 76 Fecr 89/27 vd. 77 Necm 53/23 78 Necm 53/32 79 Şems 91/7 vd. 80 Kıyamet 75/2 72 14 “Artık insan, kendi kendinin şahididir.”81 “Herkes, yanında bir sürücü ve bir de şahitle beraber gelir.”82 “Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.”83 “ Hiç kimse yoktur ki üzerinde bir koruyucu, bir denetleyici bulunmasın.”84 “İnanıp da iyi işler yapanlara gelince -ki hiç kimseye gücünün üstünde bir vazife yüklemeyiz- işte onlar, cennet ehlidir. Orada onlar ebedi kalacaklar.”85 “Sizi bir tek candan (Âdem'den) yaratan, ondan da yanında huzur bulsun diye eşini (Havva'yı) yaratan O'dur.”86 “Kendi kendine, yalvararak ve ürpererek, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam Rabbini an. Gafillerden olma.”87 “De ki: "Ben, Allah'ın dilediğinden başka kendime herhangi bir fayda veya zarar verecek güce sahip değilim.”88 “(Âdem ile eşi) dediler ki: Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.”89 “Kimin de tartıları hafif gelirse, işte onlar, âyetlerimize karşı haksızlık ettiklerinden dolayı kendilerini ziyana sokanlardır.”90 Kıyamet 75/14 Kaf 50/21 83 Kaf 50/16 84 Tarık 85/4 85 A’raf, 7/42 86 A’raf 7/189 87 A’raf 7/20. 88 A’raf 7/188 89 A’raf 7/23 90 A’raf 7/9 81 82 15 “Sonunda elçilerimiz (melekler) gelip canlarını alırken "Allah'ı bırakıp da tapmakta olduğunuz tanrılar nerede?" derler. (Onlar da) "Bizden sıvışıp gittiler" derler. Ve kafir olduklarına dair kendi aleyhlerine şahitlik ederler.”91 “Onlar cidden kendilerine yazık ettiler ve uydurdukları şeyler (putlar) da kendilerinden kaybolup gitti.”92 “Ama onlar (emirlerimizi dinlememekle) bize değil kendilerine zulmediyorlardı.”93 “Kıyamet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye Rabbin Âdemoğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? (Onlar da), Evet (buna) şahit olduk, dediler.”94 “Ayetlerimizi yalanlayan ve kendilerine zulmetmiş olan kavmin durumu ne kötüdür!”95 “Halbuki (putlar) ne onlara bir yardım edebilirler ne de kendilerine bir yardımları olur.”96 “Allah'ın dışında taptıklarınızın ne size yardıma güçleri yeter ne de kendilerine yardım edebilirler.”97 “O gün hiçbir kimse en ufak bir haksızlığa uğramaz. Siz orada ancak yaptıklarınızın karşılığını alırsınız.”98 “(Kâfirler) O'nu (Allah'ı) bırakıp, hiçbir şey yaratamayan, bilakis kendileri yaratılmış olan, kendilerine bile ne zarar ne de fayda verebilen, öldürmeye, hayat vermeye ve ölüleri yeniden diriltip kabirden çıkarmaya güçleri yetmeyen tanrılar edindiler.” 99 A’raf 7/37 A’raf 7/53 93 A’raf 7/160 94 A’raf 7/172 95 A’raf 7/177 96 A’raf 7/192 97 A’raf 7/197 98 Yasin 36/54 99 Furkan 25/3 91 92 16 “Bizimle karşılaşmayı (bir gün huzurumuza geleceklerini) ummayanlar: Bize ya melekler indirilmeliydi ya da Rabbimizi görmeliydik, dediler. Andolsun ki onlar kendileri hakkında kibre kapılmışlar ve azgınlıkta pek ileri gitmişlerdir.”100 “ Kim temizlenirse o, kendi menfaatine temizlenmiş olur. Dönüş Allah'adır.”101 “ Onlardan (insanlardan) kimi kendisine zulmeder...”102 “Kıyamet günü mutlaka gelecektir. Herkes peşine koştuğu şeyin karşılığını bulsun diye neredeyse onu (kendimden) gizleyeceğim.”103 “Seni, kendim için elçi seçtim.”104 “ Bunu böyle nefsim bana hoş gösterdi, dedi.”105 “ Ve sen, birini öldürdün de seni endişeden kurtardık. Seni iyiden iyiye denemeden geçirdik. Bunun için yıllarca Medyen halkı arasında kaldın. Sonra takdire göre (bu makama) geldin ey Musa!”106 “Kendileri de bunlara yakinen inandıkları halde, zulüm ve kibirlerinden ötürü onları inkâr ettiler. Bozguncuların sonunun nice olduğuna bir bak!”107 “ Melike dedi ki: Rabbim! Ben gerçekten kendime yazık etmişim. Süleyman'la beraber âlemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum.”108 “Artık kim doğru yola gelirse, yalnız kendisi için gelmiş olur; kim de saparsa ona de ki: Ben sadece uyarıcılardanım.”109 100 Furkan 25/21 Fatır 35/18 102 Fatır 35/32 103 Ta-Ha 20/15 104 Ta-Ha 20/41 105 Ta-Ha 20/96 106 Ta-Ha 20/40 107 Neml 27 /14 108 Neml 27/44 109 Neml 27/92 101 17 “ Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur, nankörlük edene gelince, o bilsin ki, Rabbimin hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, çok kerem sahibidir.”110 “Musa: Rabbim! Doğrusu kendime zulmettim.”111 “Musa, ikisinin de düşmanı olan adamı yakalamak isteyince, o adam dedi ki: Ey Musa! Dün bir cana kıydığın gibi, bana da mı kıymak istiyorsun?”112 “Musa dedi ki: Rabbim! Ben onlardan birini öldürmüştüm, beni öldürmelerinden korkuyorum.”113 “Haklı bir sebep olmadıkça Allah'ın muhterem kıldığı cana kıymayın.”114 “Eğer iyilik ederseniz kendinize etmiş, kötülük ederseniz yine kendinize etmiş olursunuz.”115 “Kitabını oku! Bugün sana hesap sorucu olarak kendi nefsin yeter.”116 “Kim hidayet yolunu seçerse, bunu ancak kendi iyiliği için seçmiş olur; kim de doğruluktan saparsa, kendi zararına sapmış olur.”117 “Rabbiniz sizin kalplerinizdekini çok iyi bilir.”118 “Haklı bir sebep olmadıkça Allah'ın muhterem kıldığı cana kıymayın.” 119 “ De ki: Onu kendiliğimden değiştirmem benim için olacak şey değildir.”120 “ Ey insanlar! Sizin taşkınlığınız ancak kendi aleyhinizedir.”121 110 Neml 27/40 Kasas 28/16 112 Kasas 28/19 113 Kasas 28/33 114 İsra 17/33 115 İsra 17/7 116 İsra 17/14 117 İsra 17/15 118 İsra 17/25 119 İsra 17/33 120 Yunus 10/15 121 Yunus 10/23 111 18 “Orada herkes geçmişte yaptıklarını karşısında bulur.”122 “De ki: "Ben kendime bile Allah'ın dilediğinden başka ne bir zarar ne de bir menfaat verme gücüne sahibim."123 “(O zaman) zulmeden herkes yeryüzündeki bütün servete sahip olsa (azaptan kurtulmak için) elbette onu feda eder.”124 “Allah'ın izni olmadan hiçbir kimse inanamaz.”125 “İşte onlar kendilerini ziyana uğrattılar.”126 “ Onların kalplerinde olanı, Allah daha iyi bilir.”127 “O geldiği gün Allah'ın izni olmadan hiç kimse konuşamaz.”128 “Evinde bulunduğu kadın, onun nefsinden murat almak istedi.”129 “(Bununla beraber) nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis aşırı şekilde kötülüğü emreder; Rabbim acıyıp korumuş başka.”130 “Kral dedi ki: Onu bana getirin, onu kendime özel danışman edineyim.”131 “(Fakat bu tedbir) Allah'tan gelecek hiçbir şeyi onlardan savamazdı; ancak Ya'kub'un içindeki bir dileği yerine getirmiş oldu.”132 “(Kardeşleri) dediler ki: "Eğer o çaldıysa, daha önce onun bir kardeşi de çalmıştı. "Yusuf bunu içinde sakladı, onlara açmadı.”133 122 Yunus 10/30 Yunus 10/49 124 Yunus 10/54 125 Yunus 10/100 126 Hud 11/21 127 Hud 11/31 128 Hud 11/105 129 Yusuf 12/23 130 Yusuf 12/53 131 Yusuf 12/54 132 Yusuf 12/68 133 Yusuf 12/77 123 19 “(Onlara) Göklerde ve yerde olanlar kimindir? diye sor. "Allah'ındır" de. O, merhamet etmeyi kendi zatına farz kıldı.”134 “Dinlerini bir oyuncak ve bir eğlence edinen ve dünya hayatının aldattığı kimseleri (bir tarafa) bırak! Kazandıkları sebebiyle hiçbir nefsin felâkete dûçar olmaması için Kur'an ile nasihat et. O nefis için Allah'tan başka ne dost vardır, ne de şefaatçi.”135 “ O zalimler, ölümün (boğucu) dalgaları içinde, melekler de pençelerini uzatmış, onlara: "Haydi canlarınızı kurtarın! Allah'a karşı gerçek olmayanı söylemenizden ve O'nun ayetlerine karşı kibirlilik taslamış olmanızdan ötürü, bugün alçaklık azabı ile cezalandırılacaksınız!" derken onların halini bir görsen!”136 “(Doğrusu) size Rabbiniz tarafından basiretler (idrak kabiliyeti) verilmiştir. Artık kim hakkı görürse faydası kendisine, kim de kör olursa zararı kendinedir. Ben üzerinize bekçi değilim.”137 “ Biz herkese ancak gücünün yettiği kadarını yükleriz.”138 “Rabbinin bazı alâmetleri geldiği gün, önceden inanmamış ya da imanında bir hayır kazanmamış olan kimseye artık imanı bir fayda sağlamaz.” 139 “Herkesin kazanacağı yalnız kendisine aittir. “140 “Gör ki, kendi aleyhlerine nasıl yalan söylediler ve (tanrı diye) uydurdukları şeyler kendilerinden nasıl kaybolup gitti!”141 “ Oysa onlar farkında olmadan ancak kendilerini helâk ederler.”142 “Ey cin ve insan topluluğu! İçinizden size âyetlerimi anlatan ve bu günle karşılaşacağınıza dair sizi uyaran peygamberler gelmedi mi! Derler ki: "Kendi aleyhimize En’am 6/12 En’am 6/70 136 En’am 6/93 137 En’am 6/104 138 En’am 6/152 139 En’am 6/158 140 En’am 6/164 141 En’am 6/24 142 En’am 6/26 134 135 20 şahitlik ederiz." Dünya hayatı onları aldattı ve kafir olduklarına dair kendi aleyhlerine şahitlik ettiler.”143 “Salihlerden bir peygamber olarak ona (İbrahim'e) İshak'ı müjdeledik. Kendisini ve İshak'ı mübarek (kutlu ve bereketli) eyledik. Lâkin her ikisinin neslinden iyi kimseler olacağı gibi, kendine açıktan açığa kötülük edenler de olacak.”144 “(İnsanlar!) Sizin yaratılmanız ve diriltilmeniz, ancak tek bir kişinin yaratılması ve diriltilmesi gibidir. Unutulmasın ki, Allah her şeyi bilen ve görendir.”145 “Kıyamet vakti hakkındaki bilgi, ancak Allah'ın katındadır. Yağmuru O yağdırır, rahimlerde olanı O bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez.”146 “De ki: Eğer (haktan) saparsam, kendi aleyhime sapmış olurum.”147 “Allah sizi bir tek nefisten (Âdem'den) yarattı, sonra ondan da eşini yarattı.”148 “Allah, ölenin ölüm zamanı gelince, ölmeyenin de uykusunda iken canlarını alır da ölümüne hükmettiği canı alır, ötekini muayyen bir vakte kadar bırakır.”149 “De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin!”150 “Kişinin: Allah'a karşı aşırı gitmemden dolayı bana yazıklar olsun! Gerçekten ben alay edenlerdendim (diyeceği günden sakının)!”151 “Herkes ne yaptıysa, karşılığı tastamam verilir.”152 En’am 6/130 Saffat 37/113 145 Lokman 31/28 146 Lokman 31/34 147 Sebe 34/50 148 Zümer 39/6 149 Zümer 39/42 150 Zümer 39/53 151 Zümer 39/56 152 Zümer 39/70 143 144 21 “İnkâr edenlere şöyle seslenilir: Allah'ın gazabı, sizin kendinize olan kötülüğünüzden elbette daha büyüktür.”153 “Bugün herkese kazandığının karşılığı verilir.”154 “Biz dünya hayatında da, ahirette de sizin dostlarınızız. Gafûr ve rahîm olan Allah'ın ikramı olarak orada sizin için canlarınızın çektiği her şey var ve istediğiniz her şey orada sizin için hazırdır.”155 “Kim iyi bir iş yaparsa, bu kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa aleyhinedir.”156 “İnsanlara ufuklarda ve kendi nefislerinde âyetlerimizi göstereceğiz ki onun (Ku'ran'ın) gerçek olduğu, onlara iyice belli olsun.”157 “O, gökleri ve yeri yoktan yaratandır. Size kendinizden eşler, hayvanlardan da (kendilerine) eşler yaratmıştır.”158 “Ateşe arz olunurlarken onların, zilletten başlarını öne eğerek göz ucuyla gizli gizli baktıklarını göreceksin. İnananlar da: İşte asıl ziyana uğrayanlar, kıyamet günü kendilerini ve ailelerini ziyana sokanlardır, diyecekler.”159 “Onlara altın tepsiler ve kadehler dolaştırılır. Orada canlarının istediği, gözlerinin hoşlandığı her şey vardır.”160 “Kim iyi iş yaparsa faydası kendinedir, kim de kötülük yaparsa zararı yine kendinedir.”161 Mu’min 40/10 Mu’min 40/17 155 Fussilet 41/31 156 Fussilet 41/46 157 Fussilet 41/53 158 Şura 42/11 159 Şura 42/45 160 Zuhruf 43/71 161 Casiye 45/15 153 154 22 “Allah, gökleri ve yeri yerli yerince yaratmıştır. Böylece herkes kazancına göre karşılık görür. Onlara haksızlık edilmez.”162 “Kendi nefislerinizde de öyle. Görmüyor musunuz?”163 “Bu yeni Kitaba inanmazlarsa (ve bu yüzden helâk olurlarsa) arkalarından üzüntüyle neredeyse kendini harap edeceksin.”164 “Sabah akşam Rablerine, O'nun rızasını dileyerek dua edenlerle birlikte candan sebat et. Dünya hayatının süsünü isteyerek gözlerini onlardan çevirme. Kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, kötü arzularına uymuş ve işi gücü aşırılık olan kimseye boyun eğme.”165 “(Böyle gurur ve kibirle) kendisine zulmederek bağına girdi.”166 “Yine yürüdüler. Nihayet bir erkek çocuğa rastladıklarında (Hızır) hemen onu öldürdü. Musa dedi ki: Tertemiz bir canı, bir can karşılığı olmaksızın (kimseyi öldürmediği halde) katlettin ha! Gerçekten sen fena bir şey yaptın!”167 “Kendilerine haksızlık ederlerken meleklerin canlarını aldıkları kimseler: Biz hiçbir kötülük yapmıyorduk, diyerek teslim olurlar.”168 “ Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı.”169 “Allah size kendi nefislerinizden eşler yarattı, eşlerinizden de sizin için oğullar ve torunlar yarattı.”170 “O gün her ümmetin içinden kendilerine birer şahit göndereceğiz. Seni de hepsinin üzerine şahit olarak getireceğiz.”171 162 Casiye 45/22 Zariyat 51/21 164 Kehf 18/6 165 Kehf 18/28 166 Kehf 18/35 167 Kehf 18/74 168 Nahl 16/28 169 Nahl 16/33 170 Nahl 16/72 171 Nahl 16/89 163 23 “O gün, herkes gelip kendi canını kurtarmak için uğraşır ve herkese yaptığının karşılığı eksiksiz ödenir, onlara asla zulmedilmez.”172 “Sana anlattıklarımızı, daha önce, yahudi olanlara da haram kılmıştık. Biz onlara zulmetmedik, fakat, onlar kendilerine haksızlık ediyorlardı.173 “ Ben, sadece sizi (inkara) çağırdım, siz de benim davetime hemen koştunuz. O halde beni yermeyin, kendinizi yerin.”174 “(Sizden önce) kendilerine zulmedenlerin yurtlarında oturdunuz.”175 “Allah herkese kazandığının karşılığını vermek için (onları diriltecektir).”176 “Her canlı, ölümü tadar.”177 “ (O ilâh dedikleri şeyler) kendilerine bile yardım edecek güçte değildirler.”178 “Bunun üzerine, kendi vicdanlarına dönüp (kendi kendilerine) "Zalimler sizlersiniz, sizler!" dediler.”179 “Bunlar onun uğultusunu duymazlar; gönüllerinin dilediği nimetler içinde ebedi kalırlar.”180 “Biz hiç kimseyi gücünün yettiğinden başkası ile yükümlü kılmayız.” 181 “Kimlerin de tartıları hafif gelirse, artık bunlar da kendilerine yazık etmişlerdir.”182 “Yaptıklarına karşılık olarak, onlar için ne mutluluklar saklandığını hiç kimse bilemez.”183 172 Nahl 16/111 Nahl 16/118 174 İbrahim 14/22 175 İbrahim 14/45 176 İbrahim 14/51 177 Enbiya 21/35 178 Enbiya 21/43 179 Enbiya 21/64 180 Enbiya 21/102 181 Mu’minun 23/62 182 Mu’minun 23/103 183 Secde 32/17 173 24 “Kupkuru yerlere suyu ulaştırdığımızı, onunla gerek hayvanlarının gerekse kendilerinin yiye geldikleri ekini çıkarmakta olduğumuzu da görmediler mi?”184 “Rabbinin makamından korkan ve nefsini kötü arzulardan uzaklaştıran için ise şüphesiz cennet yegâne barınaktır.”185 “Gökyüzü yarıldığı, yıldızlar döküldüğü, denizler birbirine katıldığı, kabirlerin içindekiler dışarı çıkarıldığı zaman, insanoğlu (yapıp) gönderdiklerini ve (yapamayıp) geride bıraktıklarını bir bir anlar.”186 “O gün hiçbir kimse başkası için bir şey yapamaz.”187 “Kendi kendilerine, Allah'ın, gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları ancak hak olarak ve muayyen bir süre için yarattığını hiç düşünmediler mi? İnsanların birçoğu, Rablerine kavuşmayı gerçekten inkar etmektedirler.”188 “Kaynaşmanız için size kendi (cinsi)nizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet peydâ etmesi de O'nun (varlığının) delillerindendir.”189 “Allah size kendinizden bir temsil getirmektedir.”190 “Kim inkar ederse, inkarı kendi aleyhine olur. İyi işler yapanlara gelince, onlar da kendileri için (cennetteki yerlerini) hazırlamış olurlar.”191 “Cihad eden, ancak kendisi için cihad etmiş olur.”192 “Her can ölümü tadacaktır. Sonunda bize döndürüleceksiniz.”193 184 Secde 32/27 Naziat 79/40 186 İnfitar 82/4 vd. 187 İnfitar 82/19 188 Rum 30/8 189 Rum 30/21 190 Rum 30/28 191 Rum 30/44 192 Ankebut 29/6 193 Ankebut 29/57 185 25 “Bir toplum kendilerindeki özellikleri değiştirinceye kadar Allah, onlarda bulunanı değiştirmez.”194 “(Resulüm!) De ki: "Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?" De ki: "Allah'tır." O halde de ki: "O'nu bırakıp da kendilerine fayda ya da zarar verme gücüne sahip olmayan dostlar mı edindiniz?"195 “Onlardan öncekiler de (peygamberlerine) tuzak kurmuşlardı; halbuki bütün tuzaklar Allah'a aittir. Çünkü O, herkesin ne kazanacağını bilir.196 “Öyle bir günden korkun ki, o günde hiç kimse başkası için herhangi bir ödemede bulunamaz.”197 “Bir insan ancak gücü yettiğinden sorumlu tutulur.”198 “Allah'a döndürüleceğiniz, sonra da herkese hak ettiğinin eksiksiz verileceği ve kimsenin haksızlığa uğratılmayacağı bir günden sakının.”199 “Hani siz bir adam öldürmüştünüz de onun hakkında birbirinizle atışmıştınız.”200 “İnsanlardan öyleleri de var ki, Allah'ın rızasını almak için kendini ve malını feda eder. Allah da kullarına şefkatlidir.”201 “ Kim bunu yaparsa muhakkak kendine kötülük etmiş olur.”202 “(Ey bilginler!) Sizler Kitabı (Tevrat'ı) okuduğunuz (gerçekleri bildiğiniz) halde, insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz?”203 Ra’d 13/11 Ra’d 13/16 196 Ra’d 13/42 197 Bakara 2/48 198 Bakara 2/233 199 Bakara 2/281 200 Bakara 2/72 201 Bakara 2/207 202 Bakara 2/231 203 Bakara 2/44 194 195 26 “(Ey İsrail oğulları!) Birbirinizin kanını dökmeyeceğinize, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacağınıza dair sizden söz almıştık.”204 “Bu misakı kabul eden sizler, (verdiğiniz sözün tersine) birbirinizi öldürüyor, aranızdan bir zümreyi yurtlarından çıkarıyor, kötülük ve düşmanlıkta onlara karşı birleşiyorsunuz.”205 “ (Ne var ki) gönlünüzün arzulamadığı şeyleri söyleyen bir elçi geldikçe, ona karşı büyüklük tasladınız.”206 “Namazı kılın, zekâtı verin, önceden kendiniz için yaptığınız her iyiliği Allah'ın katında bulacaksınız.”207 “Allah sizin kendinize kötülük ettiğinizi bildi ve tevbenizi kabul edip sizi bağışladı.”208 “ Kendiniz için önceden (uygun davranışlarla) hazırlık yapın.”209 “(İddet beklemekte olan) kadınlarla evlenme hususundaki düşüncelerinizi üstü kapalı biçimde anlatmanızda veya onu içinizde gizli tutmanızda size günah yoktur... Bilin ki Allah, gönlünüzdekileri bilir.”210 “Hayır olarak harcadıklarınız kendi iyiliğiniz içindir.”211 “İçinizdekileri açığa vursanız da gizleseniz de Allah ondan dolayı sizi hesaba çekecektir.”212 “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz.”213 204 Bakara 2/84 Bakara 2/85 206 Bakar, 2/87 207 Bakara 2/110 208 Bakara 2/187 209 Bakara 2/223 210 Bakara 2/235 211 Bakara 2/272 212 Bakara 2/284 213 Bakara 2/155 205 27 “Onlar (kendi akıllarınca) güya Allah'ı ve müminleri aldatırlar. Halbuki onlar ancak kendilerini aldatırlar ve bunun farkında değillerdir.”214 “Hakikatte onlar bize değil sadece kendilerine kötülük ediyorlardı.”215 “Allah'ın kullarından dilediğine peygamberlik ihsan etmesini kıskandıkları için Allah'ın indirdiğini (Kur'an'ı) inkâr ederek kendilerini harcamaları ne kötü bir şeydir!”216 “Ehl-i kitaptan çoğu, hakikat kendilerine apaçık belli olduktan sonra, sırf içlerindeki kıskançlıktan ötürü, sizi imanınızdan vazgeçirip küfre döndürmek istediler.” 217 “Allah'ın rızasını kazanmak ve ruhlarındaki cömertliği kuvvetlendirmek için mallarını hayra sarf edenlerin durumu, bir tepede kurulmuş güzel bir bahçeye benzer.”218 “Boşanmış kadınlar, kendi başlarına (evlenmeden) üç ay hali (hayız veya temizlik müddeti) beklerler.”219 Sizden ölenlerin, geride bıraktıkları eşleri, kendi başlarına (evlenmeden) dört ay on gün beklerler.”220 “Eğer o kadınlar, (kendiliklerinden) çıkıp giderlerse, kendileri hakkında yaptıkları meşru şeylerden size bir günah yoktur.”221 “İman edip de hicret edenler, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler ve (muhacirleri) barındırıp yardım edenler var ya, işte onların bir kısmı diğer bir kısmının dostlarıdır.”222 214 Bakara 2/9 Bakara 2/57 216 Bakara 2/265 217 Bakara 2/102 218 Bakara 2/265 219 Bakara 2/228 220 Bakara 2/234 221 Bakara 2/240 222 Enfal 8/72 215 28 “Fakat, onları gelmesinde şüphe edilmeyen bir gün için topladığımız ve hiçbir haksızlığa uğramaksızın herkese kazandığı şeyler tastamam ödendiği zaman halleri nice olur?”223 “Herkesin, iyilik olarak yaptıklarını da kötülük olarak yaptıklarını da karşısında hazır bulduğu günde (insan) isteyecek ki kötülükleri ile kendisi arasında uzun bir mesafe bulunsun. Allah, kendisine karşı (gelmekten) sizi sakındırıyor.”224 “Hiçbir kimse yok ki, ölümü Allah'ın iznine bağlı olmasın.”225 “Her canlı ölümü tadacaktır.”226 “Andolsun ki, mallarınız ve canlarınız konusunda imtihana çekileceksiniz.”227 “Allah, kendisine karşı (gelmekten) sizi sakındırıyor.”228 “Tevrat'ın indirilmesinden önce, İsrail'in (Ya'kub'un) kendisine haram kıldıkları dışında, yiyeceğin her türlüsü İsrail oğullarına helal idi.”229 “Sana bu ilim geldikten sonra seninle bu konuda çekişenlere de ki: Geliniz, sizler ve bizler de dahil olmak üzere, siz kendi çocuklarınızı biz de kendi çocuklarımızı, siz kendi kadınlarınızı, biz de kendi kadınlarımızı çağıralım, sonra da dua edelim de Allah'tan yalancılar üzerine lânet dileyelim.”230 “(Bedir'de) iki katını (düşmanınızın) başına getirdiğiniz bir musibet, (Uhud'da) kendi başınıza geldiği için mi "Bu nasıl oluyor!" dediniz? De ki: O, kendi kusurunuzdandır.”231 Ali İmran 3/25 Ali İmran 3/30 225 Ali imran 3/145 226 Ali İmran 3/185 227 Ali İmran 3/186 228 Ali İmran 3/28 229 Ali İmran 3/93 230 Ali İmran 3/61 231 Ali İmran 3/165 223 224 29 “Ehl-i kitaptan bir kısmı istediler ki, ne yapıp edip sizi saptırabilsinler. Oysa onlar sadece kendilerini saptırırlar da farkına bile varmazlar.”232 “Yine onlar ki, bir kötülük yaptıklarında, ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe-istiğfar ederler.”233 “Onlar, sana açıklayamadıklarını içlerinde gizliyorlar.”234 “Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allah'ın âyetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkardan) kendilerini temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur.”235 “İnkâr edenler sanmasınlar ki, kendilerine mühlet vermemiz onlar için daha hayırlıdır.”236 Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.”237 “Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve herkes, yarına ne hazırladığına baksın.”238 “Allah'ı unutan ve bu yüzden Allah'ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın.”239 “Peygamber, müminlere kendi canlarından daha yakındır.”240“Bir de Peygamber kendisiyle evlenmek istediği takdirde, kendisini Peygamber'e hibe eden mümin kadını, diğer müminlere değil, sırf sana mahsus olmak üzere (helal kıldık).”241. Ali İmran 3/117 Ali İmran 3/135 234 Ali İmran 3/154 235 Ali İmran 3/164 236 Ali İmran 3/178 236 Haşr, 59 /9102 237 Haşr 59 /9102 237 Bakara 2/265 237 Bakar 2/228 238 Haşr 59/18 239 Haşr 59/19 240 Ahzab 33/6 241 Ahzab 33/50 232 233 30 “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının.”242 “Kadınlara mehirlerini gönül rızası ile (cömertçe) verin; eğer gönül hoşluğu ile o mehrin bir kısmını size bağışlarlarsa onu da afiyetle yeyin.” 243 “Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya dayanan ticaret olması hali müstesna, mallarınızı, bâtıl (haksız ve haram yollar) ile aranızda (alıp vererek) yemeyin. Ve kendinizi öldürmeyin.”244 “Kendilerini temize çıkaranlara ne dersin!”245 “Onlar Allah'ın, kalplerindekini bildiği kimselerdir; onlara aldırma, kendilerine öğüt ver ve onlara, kendileri hakkında tesirli söz söyle.”246 “Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah'tan bağışlanmayı dileseler, Resûl de onlar için istiğfar etseydi Allah'ı ziyadesiyle affedici, esirgeyici bulurlardı.”247 “Müminlerden -özür sahibi olanlar dışında- oturanlarla malları ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir olmaz. Allah, malları ve canları ile cihad edenleri, derece bakımından oturanlardan üstün kıldı.”248 “Kendilerine yazık eden kimselere melekler, canlarını alırken: "Ne işte idiniz!" dediler.”249 “ Kim bir günah kazanırsa onu ancak kendi aleyhine kazanmış olur.”250 “Zaten nefisler kıskançlığa hazırdır.”251 242 Nisa 4/1 Nisa 4/4 244 Nisa 4/29 245 Nisa 4/49 246 Nisa 4/63 247 Nisa 4/64 248 Nisa 4/95 249 Nisa 4/97 250 Nisa 4/111 251 Nisa 4/128 243 31 “Kendilerine hıyanet edenleri savunma.”252 “Onlar yalnızca kendilerini saptırırlar, sana hiçbir zarar veremezler.”253 “Ama kim cimrilik ederse, ancak kendisine cimrilik etmiş olur.”254 “Kim Allah'ın sınırlarını aşarsa, şüphesiz kendine zulmetmiş olur.”255 “Allah hiç kimseyi verdiği imkândan fazlasıyla yükümlü kılmaz.”256 “Eşlerine zina isnadında bulunup da kendilerinden başka şahitleri olmayanlara gelince, onların her birinin şahitliği, kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına yemin ederek şahitlik etmesidir.”257 “Bu iftirayı işittiğinizde erkek ve kadın müminlerin, kendi vicdanları ile hüsnü zanda bulunup da: "Bu, apaçık bir iftiradır" demeleri gerekmez miydi?”258 “Sizin için de, gerek kendi evlerinizde,...yemenizde bir sakınca yoktur.”259 “Allah, eceli geldiğinde hiç kimseyi (ölümünü) ertelemez.”260 “Onlar sana geldikleri zaman seni, Allah'ın selamlamadığı bir şekilde selamlıyorlar. Kendi içlerinden de: Bu söylediklerimiz yüzünden Allah'ın bize azap etmesi gerekmez miydi? derler.”261 “Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın.”262 “Müminler ancak Allah'a ve Resûlüne iman eden, ondan sonra asla şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla savaşanlardır.”263 252 Nisa 4/107 Nisa 4/113 254 Muhammed 47/38 255 Talak 65/1 256 Talak 65/7 257 Nur 24/6 258 Nur 24/12 259 Nur 24/61 260 Munafikun 63/11 261 Mücadele 58/8 262 Hucurat 49/11 263 Hucurat 49/15 253 32 “Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.”264 “Dinleyin, itaat edin, kendi iyiliğinize olarak harcayın. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa işte onlar kurtuluşa erenlerdir.”265 “Allah'a ve Resûlüne inanır, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz”266 “Kim ahdini bozarsa, ancak kendi aleyhine bozmuş olur.”267 “Musa: "Rabbim! Ben kendimden ve kardeşimden başkasına hakim olamıyorum,” dedi.” 268 “Nihayet nefsi onu, kardeşini öldürmeye itti ve onu öldürdü.”269 “İşte bu yüzdendir ki İsrail oğulları’na şöyle yazmıştık: Kim, bir cana veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın (haksız yere) bir cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim bir canı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur.”270 “Tevrat'ta onlara şöyle yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş (karşılık ve cezadır).”271 “Umulur ki Allah bir fetih, yahut katından bir emir getirecek de onlar, içlerinde gizledikleri şeyden dolayı pişman olacaklardır.”272 “Ne zaman bir peygamber onlara nefislerinin arzu etmediğini (ilâhî hükümleri) getirdi ise bir kısmını yalanladılar, bir kısmını da öldürdüler.”273 264 Tahrim 66/6 Tegabun 64/16 266 Saf 61/11 267 Feth 48/10 268 Maide 5/25 269 Maide 5/30 270 Maide, 5/32 271 Maide 5/45 272 Maide 5/52 273 Maide 5/70 265 33 “Nefislerinin onlar için önceden hazırladığı şey ne kötüdür.”274 “Sen benim içimdekini bilirsin, halbuki ben senin zatında olanı bilmem.”275 “Münafıklar onlara: Biz sizinle beraber değil miydik? diye seslenirler. (Müminler de) derler ki: Evet ama, siz kendi başınızı belaya soktunuz.”276 “Allah'a ortak koşanlar, kendilerinin kafirliğine bizzat kendileri şahitlik ederlerken, Allah'ın mescitlerini imar etme selâhiyetleri yoktur.”277 “İman edip de hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler, rütbe bakımından Allah katında daha üstündürler.”278 “(Bu paralar) cehennem ateşinde kızdırılıp bunlarla onların alınları, yanları ve sırtları dağlanacağı gün (onlara denilir ki): "İşte bu kendiniz için biriktirdiğiniz servettir.”279 “(Ey müminler!) Gerek hafif, gerek ağır olarak savaşa çıkın, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edin.”280 “Allah'a ve ahiret gününe iman edenler, mallarıyla canlarıyla savaşmaktan (geri kalmak için) senden izin istemezler.”281 “(Ey Muhammed!) Onların malları ve çocukları seni imrendirmesin. Çünkü Allah bunlarla, ancak dünya hayatında onların azaplarını çoğaltmayı ve onların kafir olarak canlarının çıkmasını istiyor.”282 274 Maide 5/80 Maide 5/116 276 Hadid 57/14 277 Tevbe 9/17 278 Tevbe 9/20 279 Tevbe 9/35 280 Tevbe 9/41 281 Tevbe 9/44 282 Tevbe 9/55 275 34 “Demek ki, Allah onlara zulmedecek değildi, fakat onlar kendi kendilerine zulmetmekte idiler.”283 “Allah'ın Resûlüne muhalefet etmek için geri kalanlar (sefere çıkmayıp) oturmaları ile sevindiler; mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihad etmeyi çirkin gördüler; "bu sıcakta sefere çıkmayın" dediler.”284 “Allah müminlerden, mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır.”285 “Ve (seferden) geri bırakılan üç kişinin de (tövbelerini kabul etti). Yeryüzü, genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları kendilerini sıktıkça sıkmıştı.”286 “Medine halkına ve onların çevresinde bulunan bedevî Araplara Allah'ın Resûlünden geri kalmaları ve onun canından önce kendi canlarını düşünmeleri yakışmaz.”287 “Andolsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir.”288 B. Hadislerde Nefs: Bu bölümde de İslamın Kur’an’dan sonraki en önemli iki kaynağı olan Buhari ve Müslim’de geçen “Nefs” ile ilgili hadislerle yetineceğiz. “Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim de Onun resulü olduğuma inanan bir kişinin üç şey dışında kanı helal olmaz: Nefse karşı nefs, zina eden evli, dinden çıkıp cemaatten ayrılan.”289 283 Tevbe 9/70 Tevbe 9/81 285 Tevbe 9/111 286 Tevbe 9/118 287 Tevbe 9/120 288 Tevbe 9/128 289 Buhari, Diyat, 6 284 35 “Allah, insanoğluna zinadan olan hissesini vermiştir: Gözün zinası bakmaktır; dilin zinası konuşmaktır; nefsin zinası arzu etmektir; cinsel organ ise bunu ya onaylar, ya da reddeder.”290 “Kıyamet yaklaştıkça müminin rüyası neredeyse yalanlanmayacaktır. Müminin rüyası, peygamberliğin kırk altı kısmından biridir. Peygamberlikten olan şey de yalan olmaz... Rüya üç çeşittir: Nefsin fısıldaması, Şeytanın korkutması ve Allah’tan bir müjde.”291 “...(Kıyamette) insanlar Hz. İbrahim’e gelirler ve derler ki: “Sen Allahın elçisi ve yeryüzündeki dostusun,; bize şefaat et.” Hz. İbrahim ise şöyle der: “Nefsim, nefsim. Siz Musa’ya gidin”.”292 “Allah Elçisi emretti de, Bilal şöyle bağırıyordu: “Müslüman nefsin dışında hiç kimse cennete giremez”.”293 “Allahım, kalbime, dilime, kulağıma, gözüme, üstüme, altıma, sağıma, soluma, önüme, arkama nur kıl. Nefsime de nur kıl ve nurumu arttır.”294 “Allahım, korkmayan kalpten, işitilmeyen duadan, doymayan nefsten ve fayda vermeyen ilimden sana sığınırım.”295 “Kim kendini bir dağdan atar da nefsini öldürürse, ebedi olmak üzere cehenneme yuvarlanır.”296 290 Buhari, Kader, 9 Buhari, Ta’bir, 26; Müslim, Rüya, 6 292 Buhari, Enbiya, 9 293 Müslim, İman, 178 294 Müslim, Musafirin, 189 295 Müslim, Zikr, 73 296 Müslim, İman, 175 291 36 İKİNCİ BÖLÜM RUHUN YARATILIŞI, ÖLÜMÜ VE BEDENLE İLİŞKİSİ I. RUH VE YARATILIŞI Ruh, canlılara hayat veren şeydir. Eşyadan insana doğru evrimleşir. Bitkideki ruha “Nebati (bitkisel) Ruh” denir. Bitkisel ruhta canlılık varsa da yer değiştirme şeklinde bir hareket ve irade yoktur. Bunun bir derece üstü “Hayvansal Ruh”tur. Hayvanlara canlılık veren bu ruh da henüz tam anlamıyla düşünce yeteneğine sahip değildir. Bunun üstünde ise “İnsani Ruh” vardır. Bu ruhta canlılık, hareket ve gücün yanında, düşünce yeteneğine de vardır. Bu ruhlar, madde ile birleşmek suretiyle onlara canlılık ve hareket vermektedir.297 Bazı marjinal gurupların ruhu inkar edip,298 bazılarının da ruhun mahluk olmadığını iddia etmelerine karşılık,299 Ehli Sünnet bilginlerinin büyük çoğunluğu, ruhun varlığı ve sonradan yaratıldığı konusunda fikir birliği etmişlerdir. Fakat ruhların ezeli veya hadis olması noktasında farklı görüşler ortaya koymuşlardır. Şimdi bu görüşleri irdelemeye çalışacağız. A. Ruhların Ezeli Olduğu Görüşü: Şehristani, el-Milel ven-Nihal, 7. bs., Beyrut, Daru’l Marifet, 1997, c.2, s.561-562; Ayrıca bkz. Hayrani Altuntaş, İbn-i Sina Metafiziği, 2.bs., Ankara, AÜİF Yayınları, 1992, s.130 vd.; Taftazani, Şerhu’l Mekasıd, 2. bs., Beyrut, 1998, c.3, s.298-299; Ateş, s.59; Şerif Ali b. Muhammed Cürcani, Tarifat, Beyrut, Daru’l İlmiyye, 1995, s.112 298 Şerafettin Gölcük, İslam Akaidi, 4.bs., İst., Esra Yayınları, 1994, s.164; Ömer Nasuhi Bilmen; Muvazzah İlm-i Kelam, Sadeleştiren: K. İsmail Paçacı, İst., Fatih-Enes Kitabevi, 2000, s.405 299 İbn Kayyım el- Cevziyye, Kitabu’r-Ruh, Ter: Şaban Haklı, 2. bs, İst, İz Yayıncılık, 2003, s.209 vd. 297 37 Bütün peygamberlerin ruhların sonradan yaratılmış olduğunu söylemekle birlikte,300 ruhun kıdemini yani, öncesizliğini savunan bilginler de olmuştur. Ruhun öncesizliğini savunanların başında Ebu Bekir er-Razi gelmektedir. Razi, Allah haricinde sadece ruhun ezeli olduğunu kabul etmekle kalmaz, aynı zamanda madde, zaman ve mekânın da ezeli olduğunu ifade eder. Eflatun gibi Razi de nefsin temelde maddeden ayrı olduğunu, fakat hemen peşinden bu karşılıklı-ezeli prensip için şehvani aşkla kuşatıldığını ve maddi bir form düşüncesi yoluyla onunla birleşme mücadelesi verdiğini öne sürmektedir. Yine de nefs, maddeyle birleşebilsin ve bu vesileyle sadece bir müddet için de olsa kendi fiziksel arzusundan zevk alsın diye, mücadele etmek ve maddi dünyayı yaratmak zorunda kalmıştır.301 Ruhların öncesizliğini savunan İslam filozofları, Yunan filozoflarının, özellikle de ruhun kıdemini savunan Platon’un görüşlerinden etkilendikleri ve müslümanların bölgelerine yakın kültürlerden bu görüşleri aldıklarında şüphe yoktur.302 Ruhların öncesizliğini savunan bazı müslüman filozoflar ve bilginler, bu görüşlerini destekleyecek bazı akli ve nakli deliller ileri sürmüşlerdir. “Eğer nefs hadis (sonradan varolma) olursa, ebedi olamaz; çünkü hadis olan her şey fasit olmaktadır.” şeklinde akli delil getirirler. Nefsin öncesizliği konusunda Allahın sıfatları ile ilişkilendirerek kanıtlamaya çalışmışlardır. İlim, kudret, işitme, görme, eller vs. Allaha izafe edildiği gibi, “Ona kendi ruhumdan üfledim.”303 ayetinde olduğu gibi, ruhun da Allah’a izafe edilmesi, nefslerin kıdemine kanıt kabul edilmiş ve bu tamlamalara dayanılarak ruhunda kadim olması gerektiğini savunmuşlardır.304 B. Ruhların Hadis (Sonradan Yaratılmış) Olduğu Görüşü Ruhların kıdemi, Eski Yunan Felsefesinde ortaya atıldığı gibi, ruhların sonradan yaratıldığına dair görüşlere de bu felsefi düşüncede rastlanır. Kelamcılar ve pek çok müslüman filozof, ruhların kadim olması düşüncesine pek iltifat etmemişler ve ruhların hadis olması görüşünü savunmuşlardır.305 Buna göre, ruhların bir başlangıcı vardır; ruhlar Ateş, s.59. Macit Fahri, İslam Felsefesi Kelam ve Tasavvufuna Giriş, Çev: Şahin Filiz, İst., İnsan Yayınları, 1998, s. 51. 302 Erkan Yar, Ruh Beden İlişkisi Açısından İnsanın Bütünlüğü Sorunu,1. bs, Ank, Ankara Okulu Yayınları, 2000, s. 61; Ayrıca bkz. Fahri, s. 50 303 Hicr 15/29 304 Yar, s. 62 305 Yar, s. 63; Ayrıca bkz. Tellioğlu, s. 73. 300 301 38 sonradan meydana gelmişlerdir; yani ezeli değildir ama sonsuzdur, ebedidir, yok olmayacaktır, her zaman var olacaktır. Cennet veya cehennemde ruh, beden ile birlikte hayat sürecektir.306 Nefslerin kıdemine ilişkin akli ve nakli deliller ileri sürüldüğü gibi, onların hadis olduklarını kabul eden kelamcılar da bu görüşlerine ilişkin deliller ileri sürerler. Ruhların hadis olduğu görüşü, “Allah her şeyin taratıcısıdır.”307 ayeti ile kanıtlanır. Buna göre, Allahın her şeyin yaratıcısı olması, hiçbir şekilde tahsisi mümkün olmayan genel bir manadır. Bu kanıtı ileri sürenlere göre, Allahın sıfatları bu genel ifadenin içerisine girmez. Çünkü sıfatlar, Allahın isminin içerisine dahildir. Sıfatlar tek başlarına bulunmazlar. İlim, kudret, kelam, işitme, görme gibi. Bunlar mevsufa sıfatların izafesidir. Allah’ın ilmi, kelamı, iradesi, kudreti ve hayatı O’nun sıfatlarındandır, mahluk değildirler. Allah’ın eli ve yüzü de böyledir.308 Ruhların hadis olduğu görüşü, diğer bir şekilde “İnsanın üzerinden, henüz kendisinin anılan bir şey olmadığı uzun bir süre geçmedi mi?”309 ve Allah’ın Zekeriyya (as)‘ya olan hitabında “Allah: Öyledir, dedi; Rabbin: O bana kolaydır. Daha önce, sen hiçbir şey değilken seni de yaratmıştım, buyurdu.” 310 ayetleri ile kanıtlanmaya çalışılır.311 Buna göre, bu ayetteki hitap, Hz. Zekeriyya (as)’nın sadece bedenine değil, aksine hem bedenine, hem de ruhunadır. Çünkü beden, tek başına bu söze muhatap olamaz ve bunu anlayıp düşünemez.312 Ruhların hadis olduğu görüşünü delillendirmek için ileri sürülen bir diğer nakli delil de, “İbrahim: Yonttuğunuz şeylere mi ibadet edersiniz! Oysa ki sizi ve yapmakta olduklarınızı Allah yarattı, dedi.”313 ayetidir. İslam bilginlerinin çoğunluğuna göre, “Andolsun sizi yarattık, sonra size şekil verdik, sonra da meleklere, Âdem'e secde edin! diye emrettik. İblis'in dışındakiler secde Gölcük, s. 154; Ömer Nasuhi Bilmen, Kur’an-ı Kerimin Türkçe Meali Alisi Ve Tefsiri, İst, Bilmen Kitabevi, c.4, s. 1907 307 Zümer 39/62 308 İbn Kayyim, s. 224 309 İnsan 76/1 310 Meryem 19/9 311 İbn Kayyim, s. 213 312 İbn Kayyim, s.213 313 Saffat 37/96 306 39 ettiler. O secde edenlerden olmadı.”314 ayetindeki haberin, ya ruhlarla birlikte bedenlere, ya da henüz bedenler yaratılmadan önce sadece ruhlara olduğu görüşünü savunmuştur ve her iki durumda da ruhların yaratılmış olduğu sonucuna gitmiştir.315 Nasslardan, Allah’ın hem bizim, hem bizden önceki atalarımızın, hem de her şeyin Rabbi olduğunu anlamaktayız. Ayrıca Allah’ın bu Rablığı, bedenimizle birlikte ruhlarımıza da şamildir. Bedenlerin O’nun Rabliğinin terbiye ve iradesinde olduğu gibi, ruhlar da terbiye ve idaresi altındadır. Bu taktirde terbiye ve idare altında bulunan her şey mahluktur, yani hadistir.316 İbn Kayyim el-Cevzi, Fatiha Suresinin ruhların yaratılmış olduğuna işaret ettiğini söylemektedir. “Hamd, âlemlerin rabbi olan Allaha aittir.”317 ayetini işlerken ruhların da “alem” den olduğunu ve Allah’ın ruhların da rabbi olduğunu ifade etmiştir.318 Ruhun vefat etme, kabzedilme, tutulma ve salıverilme gibi özellikleri vardır. Bu özellikler ise yaratılmış ve terbiye altındaki varlıklara aittir. “Allah, ölenin ölüm zamanı gelince, ölmeyenin de uykusunda iken canlarını alır da ölümüne hükmettiği canı alır, ötekini muayyen bir vakte kadar bırakır. Şüphe yok ki, bunda iyi düşünecek bir kavim için ibretler vardır.”319 ayetinde geçen “can” kelimesi, kesinlikle ruhtur.320 Ruhların kadim olması imkânsızdır. Ruhların muhtaçlığı, gereksinimleri ve zorunluluğu, onların yaratılmış ve terbiye altında olduğuna; tek başlarına ise hiçbir şey olmadıklarına güzel bir delildir. Ruh bizzat kendine ne zarar verebilir, ne de fayda sağlayabilir. Ne ölüm, ne hayat, ne de yeniden kendi kendine dirilebilir. Allah’ın dilediğinin dışında hayra ulaşamaz. Allah’ın koruması ölçüsü dışında kötülükten uzak duramaz. Onun hidayeti olmadan kendini düzeltemez. Öğrettiğinin dışındakileri bilemez. Allah, ruhu, iyi ve kötü fiilleriyle beraber yarattığını söylemiştir.321 A’raf 7/11 İbn Kayyim, s.213 316 İbn Kayyim, s. 213 317 Fatiha 1/1 318 İbn Kayyim, s. 213; Ruhların muhdes olması konusunda geniş bilgi için bkz. İmamu’ Kadı Ali b. Muhammed b. Ebi’l İzz ed-Dımeşki, Şerh-u Akideti’t Tahaviyye, 11.bs, Beyrut, Risale, 1997, s.562 vd. 319 Zümer 39/42 320 İbn Kayyim, s.215 321 Hadid 57/22 314 315 40 Ruhun Allaha muzaf olarak kullanılmasına, yani Allah ile tamlamasına gelince; Allaha muzaf olan şeyler iki türlüdür: Sıfatın mevsufa izafeti ve yaratılmışın Yaratana izafeti. İlmullah (Allah’ın İlmi), kudretullah (Allah’ın gücü), kelamullah (Allah’ın sözü) gibi tamlamalarda kudret, ilim ve kelam kelimeleri Allah adının içeriği olan sıfatlardır. Mevsufuna muzaf olan sıfatlar, mevsufun özelliklerini taşır. Allah’tan ayrı düşünülemeyen bu sıfatlar, Allah ile beraber ezelidir. Fakat Beytullah (Allah’ın evi), nakatullah (Allah’ın devesi), malullah (Allah’ın malı) gibi tamlamalar, Allah’ın yarattığı, kendisine özgü ev, deve, malı, ifade etmektedir. Burada evin veya devenin ezeli olması gerekmez. Ruhullah (Allah’ın ruhu), Abdullah (Allah’ın kulu) da aynı şekilde Allah’a ait, O’nun yönetiminde olan ruh, kul demektir. Bu ifadelerden ruhun veya kulun Allah gibi ezeli olduğu anlamı çıkmaz.322 “Sana ruh hakkında soru sorarlar. De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. Size ancak az bir bilgi verilmiştir.”323 ayetinde geçen “emir” kelimesi fiil anlamında kullanılmıştır. “Emrimiz gelince, oranın altını üstüne getirdik ve üzerlerine (balçıktan) pişirilip istif edilmiş taşlar yağdırdık.”324 ve “Andolsun ki Musa'yı da mucizelerimizle ve apaçık bir delille Firavun'a ve onun ileri gelenlerine gönderdik. Fakat onlar Firavun'un emrine uydular. Oysa Firavun'un emri doğru değildi.”325 gibi ayetlerde geçen “emir” kelimesi ise, fiil ve durum anlamına gelmektedir. Burada “De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. Size ancak az bir bilgi verilmiştir.”326 ayetinde de durum aynıdır ve “ruh, Allah’ın fiilindendir.” demektir. Bu cevap, Hz. Muhammed’e (as) ruhun kadim veya hadis olup olmadığını sorduklarını ve onun da hadis olup, Allah’ın fiili, icadı ve yaratması ile meydana geldiğini beyan buyurduğunu göstermektedir. Yani, demek isteniyor ki, ilk yaratılışta ruhlar, ilim ve marifetten yoksun idiler. Sonra onlar hakkında ilim ve marifetler meydana geldi. Her geçen zaman içinde, halden hale, eksiklikten olgunluğa doğru değişip intikal ederler. Bu hal, onun sonradan meydana gelmiş olduğunun belirtisidir.327 Ateş, s. 61-62 İsra 19/85 324 Hud 11/82 325 Hud 11/96-97. 326 İsra 17/85 327 İbn Kesir, c.4, s. 440 322 323 41 C. Ruhların Yaratılma Zamanı İnsanın yaratılışı, ruh- beden ilişkisinin başlangıcını ifade eder. Ruhun bedenden önce, bedenle birlikte ve bedenden sonra yaratılması, düalist insan anlayışı savunucuları tarafından çözümlenmesi gereken en önemli sorunlardan biri olmuştur. Bu sorun ruh, ister cisim, isterse de cevher olarak anlaşılsın, bedenden ayrı olarak algılandığı sürece, cisim olan bedenle birleşmesi veya ilişki kurmasının mahiyetinin açıklanmasında karşımıza çıkacaktır. Çünkü ruh ve beden birbirinden farklı varlıklardır.328 Ruhların yaratılmasının zamanı konusunda ihtilaf edilmiştir. Ruhların yaratılış zamanı hakkında üç farklı görüş vardır: Ruhun bedenden önce yaratıldığı görüşü, ruhun bedenle birlikte yaratıldığı görüşü ve ruhun bedenden sonra yaratıldığı görüşü. Şimdi bu görüşleri ortaya koymaya çalışacağız: 1. Ruhun Bedenden Önce Yaratıldığı Görüşü Bu görüşü daha çok kelam ve tasavvuf bilginleri savunmuştur. Ruhun bedenden önce yaratıldığı görüşünü savunanların ayet ve hadislerden delilleri vardır. Bu delillerden bir kısmını aşağıda zikredeceğiz. a. Kıyamet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye Rabbin Âdem oğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? (Onlar da), Evet (buna) şahit olduk, dediler. Yahut "Daha önce babalarımız Allah'a ortak koştu, biz de onlardan sonra gelen bir nesildik (onların izinden gittik). Bâtıl işleyenlerin yüzünden bizi helâk edecek misin?" dememeniz için (böyle yaptık).329 b. İncire, zeytine, Sînâ dağına ve şu emîn beldeye yemin ederim ki, biz insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik.330 Birinci bölümde, insanın yaratılmasından kasıt, insanı insan yapan esas unsurun, yani ruhun yaratılması demektir. Çünkü ikinci bölümde “aşağıların aşağısına” itilmekten 328 Yar, s.65 A’raf 7/172-173 330 Tin 95/1 vd. 329 42 bahsedilmiş ve “yaratma” ile “döndürme- itilme” işlemi arasında “sonra” kelimesi ile bir zaman farkı bulunduğu ifade edilmiştir. Ayetle ilgili şu yorumlar yapılabilir: Meşhur tefsirlerde, ayetteki “aşağıların aşağısı” ifadesinden kasıt, insanın yaşlanarak, gençliğinde kuvvetli olan özelliklerini yavaş yavaş yitirmesi; örneğin bilgi sahibi iken bilgisini yitirmesi ve bunak haline gelmesi gibi bir anlam ifade eder. 331 Ayrıca “insan” kelimesinin “insan cinsini, beşeriyeti” ifade etmesi göz önüne alındığında, bu açıklama “umumilik” ifade edemez. Çünkü, her insan yaşlanarak ölmez; çocuk ve genç iken ölenler de vardır. O halde aşağıların aşağısına inen beden değil; bedenden ayrı bir şeydir. Yine insan, anne karnındaki ortamına göre çok daha serbest olan, geniş imkanları kullanabileceği bir ortama, yani dünyaya gelmektedir. Fakat bu dünya ortamı, insanın bedeni esas alındığında aşağıların aşağısı olamaz. Çünkü anne karnına kıyasla dünya bu vasıfla anılmaz. Şu halde insan bedeninden ayrı bir şeyden söz edilmektedir. Bazı bilginlere göre, aşağıların aşağısından kasıt, cehennemdir.332 Fakat bu da umumilik ifade etmez. Üstelik insanın en güzel bir biçimde yaratıldıktan sonra, dünyaya gelmeden cehenneme gitmesi söz konusu olmadığı gibi, dünyaya gelenlerin hepsi de cehenneme gitmemektedir. O halde bütün insanların ortak bir özelliği olacak bir şekilde “aşağıların aşağısı”nın belirlenmesi gerekir. Ruhların bedenlerle birlikte değil de, bedenlerden önce yaratıldığını düşünenlere göre, bu ayetteki “yaratma” ve ardından “döndürme-indirme” kelimelerinin ardından, “sonra” kelimesi konulduğuna göre, insanın ruh ve bedeninin birlikte yaratılmadığı ve birlikte aşağıların aşağısına indirilmediği dolaylı olarak belirtilmiş olmaktadır. Bütün insanların ortaklaşa maruz kaldığı “umumi bir işlem” şeklinde şu yorum yapılabilir: Her insanın ruhu bedeninden önce yaratılmış ve sonra –ruhun sahip olduğu özelliklere göre “aşağıların aşağısı” tabirine uygun şekildeki- çok sınırlı ve kısıtlı olan bedene indirilmiştir. Dolayısıyla bedenin bulunduğu dünya sahası da, emir aleminden olan ruha göre “aşağıların aşağısı”dır. Şu halde ruhun bedenden önce yaratılması daha muhtemeldir. Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, İst, Feza Gazetecilik, c. 9, s. 311 vd; Ayrıca bkz. İbn Kayyim, s. 227. 332 Yazır, c. 9, s. 314 331 43 c. “Andolsun sizi yarattık, sonra size şekil verdik, sonra da meleklere, Âdem'e secde edin! diye emrettik. İblis'in dışındakiler secde ettiler. O secde edenlerden olmadı.” 333 ayeti hakkında denilir ki: bu ayetten sonra sırasıyla zaman zaman diğer organlar yaratılmıştır. Ayet, ruhların Allah meleklere “Adem’e secde edin.” emrinden daha önce yaratıldıklarını belirtmiştir. Şu kesindir ki, bedenimiz bu emirden sonra yaratılmıştır. Dolayısıyla ayette söz konusu olan şey ruhlardır.334 “Elest Bezmi” olarak bilinen ayet,335 çeşitli düşüncelerde, yaratılan ruhların kaderlerinin belirlendiği an olarak kabul edildiğinden, kader inancı bağlamında ele alınıp inceleneceği gibi, halk dilinde “kalu beladan beri müslümanım” şeklinde kişinin müslümanlığının başlangıcı şeklinde bir geleneğe konu olması açısından da incelenebilir. Bu ayette tefsirciler, şu yorumları yapmışlardır: Bir kısım müfessire göre bu ayet, dünyaya gelmeden önce insanların, ruhlar aleminde Allah’ın kendilerinin Rabbı olduğuna şahitlik ettiklerini bildirmektedir. İşte bu tefsirden “Elest Bezmi” veya Elestu bi rabbiküm” 336 denen bir terim doğmuştur. Ruhlar bu bedenlere girmeden önce kendilerine özgü bir alemde bulunmaktadır. İşte bu alemde iken Allah onlara, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” buyurmuş; onlar da, “Evet sen bizim Rabbimizsin.” Diye cevap vermişlerdir. Ayet, ruhlar alemindeki bu tanıklık durumunu hikaye etmektedir.337 Süleyman Ateş’e göre, müfessirler, kendi kafalarındaki düşünceyi ayete uygulamışlardır. Zira, ayette ruhlar alemine işaret yoktur. Kur’anda insanın ruhunun bedeninden önce yaratılmış olduğuna dair bir ifade de yoktur.338 Bu konudaki görüş ayrılıkları, Allah’ın insanlara bu soruyu sormasının ne zaman, insanın yaratılışı ve gelişiminin hangi aşamasında ve ne şekilde olduğu gibi konular çerçevesinde ortaya çıkmıştır.339 Tirmizi’nin naklettiği bir hadiste Allah Resulü (as) şöyle buyurmuştur: Allah Teala, Adem’i yarattığı zaman, onun sırtını sıvazlamış ve kıyamet gününe kadar Allah Teala’nın onun zürriyetinden yaratacağı her insan onun sırtından A’raf 7/11 İbn Kayyim, s. 227 335 A’raf 7/172 336 Ben sizin Rabbiniz değil miyim? 337 Ateş, s. 66 338 Ateş, s. 61 339 Tellioğlu, s. 273 333 334 44 düşmüştür.340 Başka bir hadiste ise Allah Resulü şöyle buyurmaktadır: Allah, Adem’in sulbünden Nu’man yani Arafat’ta ahit almıştır. Onun sulbünden yarattığı her zürriyeti çıkarmış, önünde yaymış, saçmış, onlarla doğrudan konuşup: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demişti. Onlar da şöyle cevap vermişlerdir: “Evet, buna şahidiz.”341 Müfessirler bu konuda deliller çerçevesinde değişik görüşler ileri sürmüşlerse de, insanların Adem’in yaratılışından sonra topluca yaratılmış oldukları, dolayısıyla “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sorusuyla ruhların muhatap olduğu sonucu çıkarılabilir. Rivayetlerden de anlaşılacağı üzere, ruhların anlayan, idrak eden ve kelama muhatap olup cevap verebilen kişilik kazanmış yapıda yaratılmış oldukları kabul edilmektedir.342 Ruhların bedenlerden önce yaratıldığına kanıt olarak kabul edilen hadisler, ayetlere göre daha açık ve net olarak ruhların bedenlerden önce yaratıldığı fikrini işlerler. Bu fikrin hadislerde daha açık ve daha net olarak yer alması, onların belirli düşüncelere dayanak olarak üretilmesinden kaynaklanır. İnsan ruhunun bedeninden önce yaratıldığını vurgulayan hadislerde ortaya konan yargı, Peygamberin belirlemesi gereken bir yargı değil, gaybe ait bir konudur. Peygamberin sem’iyyatla ilgili bir konuda yargıda bulunması düşünülemez çünkü Peygamberin görevi, ilahi mesajı tebliğ etmek ve açıklamaktır. Aynı şekilde, Peygamberin gaybe ait bilgisi de Allah’ın Kur’an’da ona bildirdiği sınırlıdır.343 Ruhun bedene göre önceliği meselesinde problem, ruhun kişisel kimliği ve ayrımı meselesidir. Ruhun bedenle birlikte var olduğunu ileri süren filozof ve kelamcılar, haklı olarak bedenden önce ruhların temayüzü meselesini vurgulamaktadırlar. Buna göre, insanın kişisel kimliğini sağlayan ilim, amel gibi olgular henüz onda teşekkül etmemiştir. Bir bedeni idare etmek için yaratılan ruhuyla diğer bir bedenin ruhunu birbirinden ayıran temel nitelikler neler olacaktır? Ruhun bedenle olan ilişkisinden önce ilim ve amel sahibi olması, yani bedenden önce kafir veya mü’min olması muhtemel olacaktır. Bunlar da imkan dahilinde olmayan şeylerdir. İbn Kesir, s. 440 İbn Kesir, s. 440 342 Tellioğlu, s. 272 343 Yar, s. 71 340 341 45 2. Ruhun Bedenle Birlikte Yaratıldığı Görüşü Ruhun bedenle birlikte yaratıldığı görüşünün başını Gazali çekmektedir. Ruhların bedenlerden önce veya sonra yaratıldığı görüşleri nasslara dayanmakta veya en azından nasslar bu şekilde te’vil edilmektedir. Ruhların bedenlerle birlikte yaratıldığı görüşü ise nassların açık veya te’vil yoluyla da olsa nasslara dayanmayıp, akli çıkarımlara dayanmaktadır. Bununla birlikte ruhun bedenle birlikte yaratıldığını iddia edenlerin fikirleri dikkatlice incelendiğinde, bunların fikirlerinde ruhun bedenden sonra yaratıldığı olgusu ortaya çıkar. Her şeyden önce ruh- beden arasında yaratılışta bir paralelliğin olduğu iddiası doğru değildir. Her hak sahibinin hak ettiği şeyi karşılıksız verenin bu fiili, hak edenin hak edişi sonunda gerçekleşmektedir. Bu burumda hak eden beden, hak ettiği şey de ruhtur.344 Öte yandan bu görüşü savunanlar ruhun bedeni geçici olarak, ölümü de devamlı olarak terk etmesi şeklinde ifade ederler. Uyku halindeki kişi, hiç şüphesiz hayattadır. Solunum yapar, kalbi atar ve diğer hayat belirtileri kendini gösterir. 345 Diri ile ölünün farkı, diride ruhun bulunması, ölüde ise ruhun olmamasıdır.346 Buna göre ölüm, gül suyunun gülde dolaşması gibi bedende dolaşan ruhun347 bedeni terk etmesi veya insani ruhun bineği olan hayvansal ruhun insani ruhu taşımaya elverişliliğinin sona ermesi ile gerçekleşir. Bu durumda hayvansal ruh, insani ruhu taşımaya elverişli olduğu sürece, ruh- beden arasındaki ilişki devam etmektedir. Ölüm, hayvani ruhun bedenden ayrılmasıdır, yoksa kudsi ruhun insani ruhtan ayrılması değildir.348 İnsani ruhun hayvani ruhu terk etmesi, hayvansal ruhun insani ruhu taşımaya elverişliliğini kaybetmesinden sonradır. Öyleyse insani ruh, bedeni, ondaki hayvansal ruhun yok olması sebebiyle terk etmektedir. Dolayısıyla ruh- beden ilişkisinin bozulmasının sebebi, hayvansal ruhtur. Bu durumda ilişkinin sağlanmasının sebebinin de o olması gerekir. Görülüyor ki, söz konusu görüşü savunanların yaratılışta ruh ve bedenin paralelliği iddiaları gerçekçi değildir.349 344 Yar, s. 73 Şeref el-Kuzat, Cenine Ruh Ne zaman Üflenir? Trc: Ekrem Keleş, Diyanet İlmi Dergi, c. 38, sayı. 2, (Nisan- Mayıs- Haziran), s.107 346 Gölcük, s.162 347 Aliyyü’l- Kari, el- Fıkhu’l Ekber Li İmam Ebi Hanife, Beyrut, Darul Kütübi’l İlmiye, 1979, s. 84; Ebu’l İzz ed-Dimeşki, Şerhu Akidetu’t Tahaviyye, 11. bs, Beyrut. Risale, c. 2, s. 265; Aliyyü’l Kari, Şerhu’l Emali, İst, Fazilet Neşriyat, 1404, s.45 348 Dıhlevi, s.117 349 Yar, s. 74 345 46 Bununla birlikte Süleyman Ateş, Kuran’ın ifadelerinden insanın ruh ve bedeninin birlikte yaratıldığının anlaşılması gerektiği görüşünü savunmaktadır. Ona göre, insanın ruhunun bedeninden önce yaratılmış olduğuna dair bir ifade yoktur.350 3. Ruhun Bedenden Sonra Yaratıldığı Görüşü Ruhun bedenden sonra yaratıldığını kabul edenlerin başında İbn Kayyim gelmektedir.351 Bu kabule göre ruhlar bedenlerden sonra yaratılmıştır. Ruhun bedenden sonra yaratıldığını kabul edenler, bu görüşlerini insanın yaratılış safhalarını anlatan ayetlerdeki sıralamayı dikkate alırlar ve ruh üflemenin yaratılıştaki son evre olması hasebiyle daha önceki evrelere göre sonralığıyla kanıtlarlar. Buna göre, Allah, Adem’in yaratılışı konusunda “Ben çamurdan bir beşer yaratacağım. Onu tesviye edip ruhumdan üflediğim zaman onun için secde edin.”352 buyurmaktadır. Ona ruhun üflenmesi, yani yaratılması bedenin tesviyesinden sonradır.353 Aynı şekilde, Allah, ademoğlunun yaratılışı konusunda da “Biz insanı çamurun sülalesinden yarattık. Sonra onu güvenli bir yerde kıldık. Sonra nutfeyi alaka, alakayı da mudgaya çevirdik. Mudgaya da kemik giydirdik. Sonra onu değişik bir şekilde yarattık”354 buyurmaktadır. Bu değişik yaratmadan maksat, bedenin çeşitli evrelerden geçtikten sonra nefsin yaratılmasıdır.355 Gerçekte,yaratılış evreleri ile ilgili bu ayetlerdeki sıralamalar, insanın organizmasının oluşmasını bir bütün olarak ortaya koymaktadır.356 Ruhların bedenlerden sonra yaratıldığı fikri, diğer bir şekilde de insanın bilgi ve tecrübeleri üzerine bina edilmektedir. Buna göre, “Allah, sizi annelerinizin karnından hiçbir şey bilmediğiniz halde iken çıkardı.”357 ayeti, ruhların bedenlerden sonra yaratıldığına işaret eder. İbn Kayyim, ”Eğer, ruh bedenden önce yaratılmış olsaydı çocukluğunu hatırlardı; çünkü o zamana daha yakındır. Ruh canlı, alim ve natık olarak bedenden önce var olsaydı, Ateş, s. 66. Ayrıca ruh- bedenin birlikte yaratılışı hakkında bkz. Altıntaş, s. 128 İbn Kayyim, s. 165 352 Sa’d 38/71-72 353 İbn Kayyim, s. 165 354 Muminun 23/12-14 355 İbn Kayyim, s. 165 356 Yar, s. 75 357 Nahl 16/78 350 351 47 özel bir şekilde de olsa bu alemi hatırlardı. Bu nedenle onun canlı, alim ve natık olması da imkansızdır.” der.358 Diğer bir bağlamda da, o ”Eğer ruhun bedenden önce alimlik, canlılık ve dirilik sıfatlarıyla var olamadığını düşünecek olursak, bu durumda da ruhun varlığına hükmedemeyiz. Aynı şekilde, ruh bedenden önce bilen ve konuşan olarak yaratıldı ise bedenle ilişki kurduktan sonra bunun silinmesi gerekir. Çünkü öğrenim azar azar olmaktadır. Allahın insanları annelerinin karnından hiç bir şey bilmediği halde çıkardığının belirtildiği ayette, insanın bir şey bilmediği halde yaratıldığına işaret edilir. 359 Aslında İbn Kayyımın insanın bilgi ve tecrübelerini vurgulayan bu görüşleri, ruhun bedenden önce yaratıldığını kanıtlamada yeterli olmasa da, insanda bilgi ve düşüncesinin oluşumuna işaret etmesi açısından önemlidir. Fakat onun bu görüşleri, kendisinin savunduğu, ruhun bedenden sonra yaratıldığı fikri açısından problemler doğurmaktadır. Çünkü insan bedeni ile ilişki kurduğu andan itibaren bilgi ve tecrübelerini muhafaza edemediği ve yaşadığı zaman ve mekanı hatırlamadığı görülmektedir. Bununla birlikte ayetlerdeki ruh üflenmesi olgusu, Adem’in yaratılışı sırasında onun canlı bir organizma olması için Allah’ın emrini ve diğer insanların yaratılışlarında da yaratılış kanunları sırasında insan şeklini almayı ifade eder.360 I. Ruhun Bedeni Terk Etmesi: Ölüm A. Ölümün Keyfiyeti Ölüm, her insanın duyu organlarıyla bizzat müşahede ettiği bir olgudur. Ölüm gerçeğini kabul etmeyen yeryüzünde hiçbir insan yoktur. Çünkü ölüm, zengin-fakir, büyükküçük, bilgili- bilgisiz, itaat eden- isyankar herkesin başına geldiği bir hakikattir. Kuran-ı Kerimde bu olgu, çeşitli yerlerde ifade edilmektedir. “Her nefis ölümü tadacaktır.”361 ,”De ki: Kaçıp durduğunuz ölüm, sizi mutlaka bulacaktır.”362, ve” Ey İbn Kayyim, s.167 İbn Kayyim, s. 167 360 Yar, s. 75–76 361 Ali İmran 3/185 362 Cuma 62/8. 358 359 48 Muhammed, senden önce hiçbir insanı ölümsüz kılmadık.”363 gibi ayetler açık bir şekilde ölümün her canlının başına gelecek bir durum olduğunu ortaya koymaktadır. Ölüm, insan ve diğer canlıların ölçülü ve belli olan hayat müddetlerinin sona ermesi, başka bir ifade ile ruhun cesetten ayrılmasıdır. Ruh cesetten ayrıldıktan sonra ölüm olayı meydana gelmektedir. Ölümle birlikte bedendeki organların fonksiyonu son bulur, dokulara hayat ve canlılık veren ruh ayrıldığı için vücut bir et yığını haline gelir, dirlik kalmaz artık.364 Ölümün hakikati ve mahiyetinin anlaşılması, ruhun anlaşılması ile doğru orantılıdır. Ruhun mahiyetini anlamanın mümkün olmadığına göre, ölümün mahiyetini kavramakta pek mümkün olmamaktadır. Ancak ruhun bedeni terk etmesi ile yani bedeni hayatın sona ermesi ile birlikte tüm hayatın sona ermediğini ve ruhun ölümle tamamen yok olmayıp, sadece bir evden öbür eve, bir dünyadan başka bir dünyaya göçtüğünü ayet ve hadislerden anlıyoruz. Buna göre ölüm, yok olmak değil, belki dar dünyadan daha geniş bir aleme göç etmektir.365 Ölümün hakikati hakkında birçok şey söylenmiş: Kimisi, ölüm yokluktur, haşir, dirilme, iyilik ve kötülük için herhangi bir karşılık verme yoktur, derler. İnsanın ölümü hayvan ve bitkinin ölümü gibidir anlayışına sahip olmuşlardır. Bunlar Mülhitler ve Allah ve Ahirete inanmayanlardır. Kimisi de, kişi ölümle yok olur, kabirde olduğu müddetçe, haşir vaktinde ruh cesede dönünceye kadar azap çekmez, nimetlere de mazhar olmaz, görüşünü savunmuşlardır. Bir kısmı da, ruhun baki olduğunu, ölümle yok olmadığını, azap ve nimete erdirilmenin cesede değil, ruha olduğunu savunmuşlardır. Bunlara göre cesetler diriltilmez ve haşir edilmez. Gazali, bu görüşlerin hepsinin fasit, haktan meyil etmiş düşünceler olduğunu söyler. Ona göre ölüm yalnızca durumun değişmesidir. Ruh ise cesetten ayrıldıktan sonra bakidir, ya azap görür ya da ikrama mazhar olur. Ruhun cesetten ayrılmasının anlamı, cesedin itaatinin sona ermesiyle cesetteki tasarrufunun sona ermesidir. Çünkü uzuvlar aletlerdir ve ruh bu aletleri kullanmaktadır. Ruh el ile tutar, kulakla duyar, gözle görür, kalp 363 Enbiya 21/35 Toprak, s.127 365 Toprak, s.129 364 49 ile eşyanın hakikatini bilir. Kalp ise burada ruhtan ibarettir, ruh ise eşyayı bizzat alet olmadan bilir. Bütün bunlar ruhun bizzat vasıflarıdır, cesetten ayrıldıktan sonra baki kalır. Ruhun bedene kabirde dönmesi veya ahirete kadar ertelenmesi uzak ihtimal değildir. 366 Ruhun ölümlülüğü veya ölümsüzlüğü üzerinde bir çok tartışma yapılmıştır. Her insanın ömrü, Allah tarafından takdir edilmiş, olup, ne bir artma, ne de bir eksilmeye tabi tutulmaz. Allahın takdir ettiği zaman dolunca ya bir sebep çerçevesinde ya da sebepsiz olarak insan ölür. İslam bilginlerinin çoğunluğuna göre, ruhlar beka (sonsuzluk) için yaratılmışlardır. Ruhlar ezeli değillerdir, ancak ebedidirler. Ölen insanın cesedidir. Ruh bedenden ayrıldıktan sonra tekrar bedene dönünceye kadar (ki, ruhların bedenlere tekrar dönmesi gerçektir.) 367 Allah’ın nimet ve azabına muhatap olacağı bir gerçektir.368 Ruhun bedenden ayrılışının, kendisi için bir ölüm olmadığına, Kur’an’daki şehitlerin ölüler olmadığını369 ve nimetler içinde rızıklanmakta olduklarını bildiren ayetler370 de delalet etmektedir. Şehitler diri olduğuna göre, elbette ki makam yönünden daha üstün olan peygamberler de diridirler. Ölerek aramızdan ayrılan ruhlar ise, bu alan hudutları dışında yaşamaktadır.371 “Her nefis ölümü tadacaktır.”372 ayetine göre, bütün canlılar ölecektir. Nefislerin ölümü tatması, bedenin ölümü esnasında ölüm acısını hissetmesi, bedenden ayrılırken acı duymasıdır. Tatmak için diri ve duyarlı olmak gerekmektedir. Nefsin ölümü, ruhun bedenden ayrılmasıdır. Bedenden ayrılan ruh, içinde kazandığı şekli bedensiz olarak sürdürür. Kurtubi’nin hocası olan Ahmet b. Amr şöyle demektedir: “Hz. Peygamber, Miraç gecesinde Mescid-i Aksa’da ve göklerde peygamberlerin ruhlarıyla karşılaşmış, onlarla görüşmüştür. Öte yandan Hz. Peygamber kendine selam veren herkese selamını iade Gazzali, İhya-u Ulumi’d Din, 1.bs, Daru’l Erkam, 1998, c.4, s. 624. Aliyyu’l-Kari, s. 82 368 Tellioğlu, s. 274 369 Bakara 2/154 370 Al-i İmran 3/169 vd. 371 Toprak, s.129 372 Al-i İmran 3/185 366 367 50 edeceğini haber vererek, bedeninin ölümüyle ruhun ölmediğini ve verilen selam ve salâtların kendisine ulaşacağın bildirmiştir.373 Bayraktar Bayraklı’ya göre, “Her nefsin ölümü tatması” ifadesinden ölümü tadanın can olduğu sonucu çıkmaz; zira ölümü tadan can değil, bedendir. Ruh bedende hapsolduğundan, hapisten çıktıktan sonra tat alacaktır. Ölen ruh değil, bedendir. Tat duyan ise ruhtur. Ruh, bedenin ölümünden sonra da yaşadığına göre, tadı duyan da o olacaktır.374 Ruhlar ölümsüz olarak yaratılmıştır, öncesi vardır ama sonu yoktur. Beden içinde olgunlaşan ruh, bedenden ayrıldıktan sonra, varlığını korur, dünyada yaptığı işlere göre ya güzel yerlerde bulunur veya bir süre azap görür. Kıyamet gününde ruhlar bedenlere yeniden sokulup haşredilecektir.375 Kur’an, insanın öldükten sonra yaşamaya devam edeceğini söyler, fakat Allah’ın yaratma fiilinin orada nasıl tecelli edeceği konusunda bilgi vermez. Özellikle kelam âlimlerinin ölümsüzlüğü “halk” veya “ iadetü’l halk” gibi terimlerle ifade etmeye çalışmasının gerisinde bu tutum tatmaktadır. Kur’an, nefsin yaşamasından, ölmesinden ve nefsin cennete veya cehenneme gitmesinden bahseder. Buradaki nefs, filozofların “düşünen nefs”i değil, bütünüyle kişidir. Kur’an, düalist insan kavramına iltifat etmemiştir. İnsan bedeni ve Allah’ın üflediği ruh ile bir bütündür376. Bir kısım âlimin ruhun nefs olması hasebiyle ölümü tadacağını iddia etmesiyle birlikte,377 genel kanaat, ruhları baki kalacak şekilde yaratıldığından dolayı ruhların ölmeyeceği, ölümün sadece bedenlere ait olduğu şeklindedir. Ruhların bedenler gibi ölümlü olduğunu savunanlar, “Celal ve ikram sahibi Rabbinden başka her şef yok olacaktır.”378 ve “ Allah’ın yüzü dışında her şey yok olacaktır.”379 gibi ayetleri delil olarak kullanırlar. Bunlara göre melekler de öleceğine göre, beşeri ruhların ölmesi daha normaldir. “Ey Rabbimiz, bizi Tellioğlu, s. 274 Bayraktar Bayraklı, s.494 375 Ateş, s. 96 376 Mehmet S. Aydın, Din Felsefesi, 8.bs, İzmir, İİFV Yayınları, 1999, s.261 377 İbn Kayyim, s. 51 378 Rahman 55/27 379 Kasas 28/88 373 374 51 iki defa öldürdün, iki defa da dirilttin.”380 ayetindeki birinci ölümün bedene ait, ikinci ölümün ise ruhun ölümü olduğunu iddia etmişlerdir.381 Her şeyden önce ruhun ölümsüzlüğü fikri, akıl açısından yanlıştır. Çünkü ruh, mümkün varlıktır ve hadistir. Her hadis varlık ta ölümlüdür ve her mümkün varlık için varlık ve yokluk imkan dahilindedir. Ruh, varlığı zorunlu olan vacip varlık olmadığına göre, onun varlığı başkasındandır. Öyleyse ruhun ebediliği fikri Allah tarafından belirtildiği durumda bir realite olarak kabul edilebilir.382 Kur’an, insanın mutlak olarak ahirette yaratılmış olduğu için haddi zatında ölümlüdür. Ancak Allah Teala, insanın asli hakikatini yok olmaktan uzak kılmıştır. İnsan ölmekle ruh yok olmaz. Fakat ruhların ilişkide bulunduğu bedenden kesin bir şekilde ilişkiyi kesmeleri ve bedenleri aracılığı ile ortaya koydukları bir takım eserlerden ayrı kalmaları ruhlar hakkında bir tür helak demektir. Binaenaleyh, ruhların bekaya mazhar olmaları, “Allah’tan başka her şey helak olacaktır.”383 ayetine zıt değildir. Bununla birlikte, ruhların ansızın uğrayacakları bir helak ve tekrar iade edilmesi, yaratılması da caizdir. 384 Ruhların da tıpkı bedenler gibi ölümlü varlıklar olduğunu savunanlara göre her şeyden önce ruhun ölümsüzlüğü fikri, akıl açısından yanlıştır. Çünkü ruh, mümkün varlıktır ve hadistir. Her hadis varlık ta ölümlüdür ve her mümkün varlık için varlık ve yokluk imkan dahilindedir. Ruh, varlığı zorunlu olan vacip varlık olmadığına göre, onun varlığı başkasındandır. Öyleyse ruhun ebediliği fikri Allah tarafından belirtildiği durumda bir realite olarak kabul edilebilir.385 B. Ölümden Sonra Ruhların Durumu Şer’i deliller, ruhların var olduğunu ve Allah Teala’nın emriyle ölümden sonra başka bir âleme göç edeceğini haber vermektedir.386 380 Gafir 40/11 İbn Kayyim, s. 51 382 Yar, s. 414 383 Kasas 28/88 384 Bilmen, s. 414 385 Yar, s. 414 386 Bilmen, s. 404; Ahmet Saim Kılavuz, Ruh Maddesi, İslamda İnanç, İbadet ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi, MÜİFV Yayınları, İst, 1997, c. 4, s.16 381 52 Hadislere göre, kabzolunan ruhlar, göklere çıkarılmaktadır ve orada melekler iyi ruhları selamlamakta, nihayet Allah’ın huzuruna çıkmaktadırlar. Sema ehli, “Yer tarafından güzel bir ruh geldi. Allah sana ve yaşadığın cesede selam eylesin.” derler. Daha sonra onu Rabbine götürürler... Kafirin ruhu çıktığı vakit, sema ehli, “yer tarafından kötü bir ruh geldi.” derler.”387 İyi amellerle beslenmiş ruh, dünyadaki şeklinden daha mükemmel, daha parlak ve daha nurlu olmakta; ibadeti yüzüne ruh olarak yansımaktadır. Günahlara bulanmış ruh ise, dünyadaki şekline benzemekle birlikte çirkin bir hal almaktadır.388 Yine hadislere göre, iyi ruhlar yeşil kuşlar haline girip, cennetin ağaçlarına konmaktadır. Bu ruhların başka şekillere de girebileceğini gösterir. Fakat her durumda ruhlar, birbirinden ayırt edilir ve kendi kişiliklerini muhafaza ederler.389 “Hele can boğaza dayandığı zaman, siz bakar durursunuz. (O anda) biz ona sizden daha yakınız, ama göremezsiniz.”390 ayetlerinde önce can çekişmekte olan kişinin ruhunun yeniden bedenine geri döndürülmeyeceği ve Allah’ın ona, çevresinde toplanan insanlardan daha yakın olduğu vurgulandıktan sonra, bedenden çıkan canın, üç sınıftan birine mensup olacağı bildirilmektedir. O can, ya mukarreb (Allah’a yaklaştırılmış)lardandır ki, bunlar sabıklardır; ya kitabı sağ taraftan verilen uğurlu insanlardır, ya da kitabı sol taraftan verilen uğursuz insanlardır. Birinci guruptan iseler, şu ayetlerde durumları bildirilen sabıklarla birlikte cennet nimetleri içinde olur: “(Hayırda) önde olanlar, (ecirde de) öndedirler. İşte bunlar, naîm cennetlerinde (Allah'a) en yakın olanlardır. Bunların birçoğu önceki ümmetlerdendir."391 Şayet ikinci guruptan iseler şu ayetlerde delirtilen sağcılarla beraber cennette olur: “Sağdakiler, ne mutlu o sağdakilere! Düzgün kiraz ağacı, meyveleri salkım salkım dizili muz ağaçları,...”392 Ancak üçüncü guruptan iseler, onlar da şu ayetlerde durumları bildirilen solcularla birlikte cehennem azabı içindedirler: Meyveleri salkım salkım dizili muz ağaçları, içlerine işleyen bir ateş ve kaynar su içinde, serin ve hoş 387 Müslim, Cennet, 17 Tellioğlu, s. 275 389 Tellioğlu, s. 275 390 Vakıa 56/83 vd. 391 Vakıa 56/10 vd. 392 Vakıa 56/27 vd. 388 53 olmayan kapkara dumandan bir gölge altındadırlar.393 İşte çıkan her ruh bu üç zümreden birine katılır.394 Ruhun Yüce Divanda hesap vermesi ölümle başlar. Kafirin zincirlere vurulup azaba atılması, müminin de okşanarak güzel kullar arasına katılıp cennete sokulması da ölümün ardından olur. Ruh bedenden ayrıldıktan sonra elbette yok olmaz. Çünkü ruh süreklilik için yaratılmıştır. Ölmediğine göre milyonlarca yıl atıl kalacak değildir. Kişinin ruhunun ölümden sonra hesap vereceği, ya cennet nimetlerine yahut cehennem azaplarına gönderileceği konusunda ayetler olduğu gibi, sahih hadisler de vardır.395 Ölüm, ruhun bedeni terk edip Allah Teala’nın huzuruna gitmesidir. İnsanların kabirlerden kalkıp Rableri huzurunda hesap vereceği Ahiret günü bir vakıadır. Büyük kıyametin yanında bir de her insanın ölmesi ile başlayan küçük kıyamet vardır. Ölümle birlikte ruh, bedenden ayrılıp nimet veya azap içine girer. Beden ise çürüyerek ve çözülerek toprağa karışır. Fertler için kıyamet ölümle başladığından, ahiretin ilk durağı başlamıştır. Ölümle ahiret başlar, ruh Rabbine döner, O’nun huzurunda durur ve hesabını verir. Cesetlerden ayrılan ruhların yeri konusunda başka görüşler de ileri sürülmüştür. Rafiziler’den bir gurup, kâfirlerin ruhlarının Hadramet’te bir kuyu olan Berhut’ta olduğunu, müminlerin ruhlarının da başka bir yerde olduğunu söylemişlerdir.396 Ruhların mekânı konusunda bir başka görüş ise, ruhların kabirlerin başında olduğudur. Peygamber ruhları ise cennettedir.397 Şehitlerin ruhlarının yeşil kuşların kursaklarında olacaklarını bildiren hadise398 uyarak, şehitlerin ruhlarının bu kuşların kursaklarında olduğu da ileri sürülmüştür. Şehit ruhlarının cennette olduğu da iddia edilmiştir.399 Vakıa 56/41–42 Ateş, s.101–102 395 Ateş, s. 102. 396 İbn Kayyim, s. 138 397 İbn Hazm,,el- Fasl, Beyrut, Daru’l Ceyl, c. 4, s. 121 398 Müslim, İmara, 33 399 Yar, s. 107; İbn Hazm, s. 121 393 394 54 Ruhları yeri konusunda diğer bir görüş, semada iyilerin ruhlarının Adem (as)’ın sağında, kötülerin ruhlarının da solunda olduğudur.400 Ruhların mekânı ile ilgili bu tartışmalar, ruhun cisim olduğunu ileri sürenlerin anlayışlarını yansıtmaktadır. Çünkü ruhun soyut bir cevher olduğu anlayışına göre, ruhun bir mekâna ihtiyacı yoktur. C. Kabir Hallerinin Keyfiyeti İslam Bilginleri, Allah Teala’nın kabirde ölü için elem duyacağı veya lezzet duyacağı miktarda bir çeşit hayat yarattığı konusunda fikir birliği etmişlerdir. Fakat ruhun kendisine dönüp dönmeyeceği konusunda fikir ayrılığına düşmüşlerdir.Ebu Hanife’ye göre, ruh kabirde cesede geri dönecektir. Çünkü, oradaki meleklere verilen cevap ihtiyarî bir fiildir. Ruh olmadan da soru sorulması düşünülemez. Bir kısım bilgine göre ruh olmadan da soru sorma düşünülebilir. Çünkü uyuyan insanın ruhu çıkar ve ruhu cesedine bitişik bir şekilde asılır, hatta uykusunda acı duyar, sevinir. Bu görüş sahipleri şu rivayeti delil getirirler: Hz. Peygamber’e, kendisinde ruh olmayan cesetin nasıl acı duyduğu sorulduğunda Hz Peygamber, “Ruhu olmadığı halde dişinin acı duyması gibi acı duyar.” buyurmuştur.401 Kabir azabı denildiği zaman anladığımız, ölümle başlayıp, ahirete kadar sürecek olan süredeki azaptır. İster normal bir şekilde ölüp defnedilsin, ister ölümü bilinmeyen ve gömülmeyen bir insan olsun, bu süreçten geçecektir.402 Kabir azabı ve nimeti hakkında bir takım deliller ileri sürülmüştür. Bu deliller bizim araştırma alanımıza girmediği için burada zikredecek değiliz. Kabir azabının varlığına inanmak zarurî olduğu gibi, inkârı insanı küfre götürecek konulardandır. Ancak kabir hayatının rûhî olması veya hem rûhî, hem de bedenî olması hususundaki görüş farklılıkları insanı küfre götürmez.403 İbn Kayyim, s.138. Aliyyu’l Kari, s. 72–73 402 A. Saim Kılavuz, Ana Hatlarıyla İslam Akaidi ve Kelama Giriş, Ensar Neşriyat, (Tarih ve yer yok), s. 202. 403 Gölcük, s. 334 400 401 55 Ehlisünnet âlimleri “ Ey Rabbimiz, bizi iki defa öldürdün, iki defada dirilttin404 ayetini delil getirerek, kabir hayatının dünyadaki hayata denk bir hayat olması gerekmediğini, oradaki azab ve nimeti idrak edecek kadar olmasının yeterli olacağını ve Allah’ın ölüye bu kadar bir hayat vermesinin mümkün olduğunu söylemişlerdir. Ayet de buna işaret ettiğine göre hayat şarttır ve vardır.405 Kabir azabının insanın bedenine mi, ruhuna mı uygulanacağı hususu tartışmalı bir konudur. Kerramiye ve Salihiyye mensupları Kabirde ölünün hayat olmaksızın azap veya nimet göreceğini iddia etmiş, azap ve nimetin idraki için hayatın şart olmadığını söylemişlerdir.406 Bununla birlikte Kabir azabını toptan inkâr eden gruplar da vardır. Mutezile’den Dırar b. Amr el Gatafani ve Haricilerden bir grup da aynı şekilde kabir azabını inkâr etmişlerdir. 407 Bununla birlikte âlimlerin çoğunluğu hayat olmadan azap veya nimetin idrak edilemeyeceğini benimsemekle birlikte, bu hayatın niteliği hakkında farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Selefiyye âlimleri kabir hayatını nitelemenin mümkün olmadığını söylerken, bunlardan bazıları kabir hayatının sadece bedenle, bazıları da sadece ruhla yaşanacağını belirtmiştir.408 İbn Kayyım’a göre kabir azabı veya nimetine muhatap olan sadece ruhtur.409 Ebu Abdullah da bu konuda aynı görüşü serdederek şunu söyler: Kabir azabına engel olunamaz. Kabir fitnesi, azabı ve oradaki sorgulama, cesedden ayrıldıktan sonra ister kabre gömülsün ister gömülmesin sadece ruhadır.410 Şatibi ise şunu söylemektedir: Kişi, kendisine ruh iade edilmek suretiyle, hiçbir beşerin görmeye ve işitmeye güç yetiremeyeceği bir şekilde kabirde muamele görecektir.411 Ehli sünnet alimlerinin çoğunluğuna göre kabirdeki sual, azab ve nimet hem ruha, hem de bedene yöneliktir. Eş’ari ve Maturidi alimlerinin çoğunluğu, ölünün cesedinde azabın acısını ve nimetin lezzetini hissedecek kadar bir hayatın yaratılacağını söyleyerek 404 Mümin 40/11 Toprak, s. 336 406 Süleyman Toprak, Kabir Maddesi, DİA, İst, 2001, c.24, s.38 407 İbn Hazm, s. 117 408 Toprak, s. 38 409 İbn Kayyim, , s. 279 vd. 410 İbn Hazm, s. 117 411 Şatibi, İ’tisam, 2. bs, Beyrut, Daru’l- Marife, 2000, c. 2, s. 569; Ayrıca bu konuda açıklama için bkz. Ebul. İzz ed- Dimeşki, s. 165 405 56 ruhun cesede aynen iade edileceğini ifade etmekten çekinmiş, kabirdeki ölünün hayatına dair kesin bir şey bilinemeyeceğini kaydetmiştir.412 III. RUH BEDEN İLİŞKİSİ Ruhun bedenle ilişkisi beş açıdandır. 1. Ruhun anne karnında cenin halindeki bedenle ilişkisi 2. Yeryüzüne çıktıktan sonraki bedenle ilişkisi 3. Uyku esnasındaki ilişkisi 4. Kabir hayatındaki ilişkisi 5. Cesetlerin diriltildiği gündeki ilişkisi413 Abdullah b. Mesud’un rivayetine göre Allah elçisi şöyle buyurmaktadır: “Sizden birinizin anne karnında kırk gün içinde yaratılışı toplanır; sonra o kadar bir zaman (kırk gün) alaka olur, sonra ona ruh üflenir.”414 Bu hadisi şerifte rahimde çocuğun yapısını oluşturan ve ona insan ruhu üfleyen melek, Allah’ın rahme koyduğu güç, üreme yapısıdır.415 Anne karnındaki cenine meleğin ruh üflemesi, Allah’ın koyduğu üreme kanunu ile üreyen her hücreye ruhun nüfuz ve sirayetidir. Yoksa anne karnında birkaç gün veya birkaç ay ruhsuz olarak gelişen hücrelere sonradan ruh üflenmiş değildir. Çünkü ruhsuz bir maddenin büyüyüp gelişmesi, çoğalması ve hareket etmesi mümkün değildir. Ruh rahme düşen spermde ve rahimdeki yumurtada vardır. Fakat bunların ruhu, hayvani ruhtur. Bilinçleri, hücre bilinci olduğu için henüz bunlardaki ruh, insan ruhu düzeyinde değildir.416 Ana rahminde bir süre kaldıktan sonra cenine ruhun üflenmesi de, organların oluşmasından sonra ona insanî bilincin verilmesidir. Zira, cenin, hücrelerdeki cüz’i bilinç 412 Toprak, s. 38 Dimeşki, s. 578- 579 414 Buhari, Enbiya 1; Müslim, Kader 1 415 Ateş, s. 63 416 Ateş, s.63 413 57 ile değil, ancak çevreyi ve kendini kavrama kaynağı olan bu büyük bilinç ile insan sıfatını kazanır.417 Cenin kendisine ruh üflenmeden önce canlı bir varlıktır. Döllenme anından ve rahme ulaşma öncesinden itibaren beslenir ve gelişim gösterir. Hiç şüphesiz bu esnada kendisinde hayat vardır.418 Uyku halinde, ruhun bedenle ilişkisi, bir açıdan bedenle alakalıdır, bir açıdan ise ondan ayrıdır.419 Uyku halindeki kişi, şüphesiz hayattadır. Vücudundaki sistem çalışmaktadır. Solunum yapar, kalbi atar ve diğer hayat belirtileri kendini gösterir. Fakat onda ruh var mıdır? Allah Teala şöyle buyurmaktadır: “Allah, (ölen) insanların ruhlarını öldüklerinde, ölmeyenlerinkini de uykuda alır. Ölümüne hükmettiklerinin ruhlarını tutar, diğerlerini belli bir süreye kadar bırakır.”420 Buna göre Allah, ölüm ve uyku esnasında ruhları alıyor, ölümüne hükmedilmiş olanların ruhları tekrar cesetlerine gönderilmiyor, ölümüne hükmedilmemiş olanların ruhları ise uykuda alındıktan sonra tekrar bedenlerine gönderiliyor.421 Ayete göre Allah, gerek ölüm, gerekse uyku halinde canları bedenlerden alır. Ölenin ruhunu yanında tutar, uyuyanın ruhunu ise yine bedenine gönderir. Ruh gelince beden uyanır. Ayetten anlaşıldığına göre, uyku halinde de, ölüm halinde de bedenden alınan bilinçtir. Bilinç, ruhun en yüksek vasfıdır. O gidince bedende kalan sadece canlılıktır. Ruhun bedeni yöneten bilinci serbest kalmıştır. Ama bedeni yaşatan kısmı henüz bedende bulunduğu için beden yaşar. Demek ki Allah, uykuda bilinci alır, hayatı bedende bırakır. Ölümde ruhun hem bilinç, hem hayat vasıflarını alır ve bir daha ruhu bedene döndürmez.422 Kabirde ruhun bedenle ilişkisine gelince Ehl-i Sünnet vel- Cemaatın ittifakıyla ruh kabirde cesede geri dönecektir.423Ruhun bedene bedene döneceğini söyleyenler, kabirde ruhun kuyruk sokumuyla bağlantılı olacağını söylerler.424 Azap ve nimetleri tatma, sadece Ateş. s. 65 el- Kuzat, s. 114 419 Dımeşki, s. 578 420 Zümer 39/42 421 El- Kuzat, s. 115 422 Ateş, s. 89; Mehmed Zahid Koktu, Ehl-i Sünnet Akaidi, 8. bs. İst., Seha Neşriyat, 1991, s. 186 423 İbn Hazm, s. 124; Ayrıca bkz. Beyazızade, Usulû’l- Münife li İmam-ı Ebi Hanife, İst, MÜİF Yayınları, 1000, s. 133 424 Tellioğlu, s. 275 417 418 58 ruha veya sadece bedene değil, ruh ve bedene birliktedir.425 Süleyman Ateş’e göre ise, ruh, kıyametten önce bedene dönmez.426 İnsan için üç yurt vardır: Dünya yurdu, kabir yurdu ve ahiret yurdu. Allah Teala her yurt için kendine has hükümler koymuştur. İnsanı da beden ve ruhtan müteşekkil bir varlık şeklinde yaratmıştır. Dünya ile ilgili hükümleri bedenlere göre düzenlemiş; ruhları da bedenlere tabi kılmıştır. Kabir ile ilgili hükümleri ise ruhlara göre düzenleyip, bedenleri ruhlara tabi kılmıştır. Ahiret gününde insanlar kabirlerinden kalkarken hüküm, nimet ve azap ruh ve cesede birlikte olacaktır.427 Ruhun varlığını kabul edenler ikiye ayrılır: Bunlardan bir kısmı olan muhakkik alimlerden bazılarına göre, insan ruh ve bedenden oluşmuştur. Bu görüşe göre insan, ne alemin içinde, ne de dışında bir varlık olup, ne alemin içine girmiş, ne de onun dışına çıkmıştır. Yine insan ne aleme bağlıdır, ne de ondan ayrıdır. Fakat onun, beden ile onu idare etme ve tasarrufta bulunma gibi bir ilgisi vardır. Bu tıpkı, alemin ilahının alem ile ancak tasarruf ve tedbir cihetinden bir ilgisinin bulunmasına benzer.428 Ruh bedenle ilgi kurduğunda onunla aydınlanmış olur. Böylece ruh bedenin aynısı, beden de ruhun aynısı olur. Dolayısıyla insan bu ikisinin bir araya gelmesinden, ikisinin toplamından meydana gelen bir varlıktır. Ölüm vakti geldiğinde bu birliktelik bozulur, ruh devam eder, ama beden yok olur.429 Ahiret aleminde ise Allah Teala ölüleri cismani bir şekilde diriltir. Vucutlarından ayrılan parçaları bir araya getirir, sonra yeni bir dirilişle onları diriltir veruhlarını iade eder.430 Dimeşki, s. 579 Ateş, s. 90 427 Dimeşki, s. 580 428 Razi, s.401 429 Razi, s.402 430 el-Hannis, s. 505 425 426 59 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM NEFS I. NEFSİN MAHİYETİ Cahiliye dönemi Arap şiirinde daha çok bir şeyin özünü, kendisini belirten zamir olarak kullanılan nefs kelimesi, zamanla yirmiyi aşkın anlamı dile getirecek biçimde kullanılmaya başlandı. Ruh, kan, can, benlik, kalp, iç, kimse, büyüklük, yücelik, cevher, nefret, irade, kem göz, nefs kelimesinin dile getirdiği başlıca anlamlar arasındadır. Kuran’la zamir biçiminden başka ruh, can, iç ve kalp anlamlarında kullanılır. Felsefi düşüncenin yaygınlaşmasıyla kelime daha çok ruh anlamında kullanılmaya başladı; kelâmi, tasavvufi ve felsefi nazariyesinin konusu haline geldi.431 Nefsin mahiyeti konusunda çeşitli fikirler ileri sürülmüştür: Bir kısım bilgine göre, nefs bir madde ve cisimdir. Bir kısmına göre, maddeden farklı ruhanî bir tabiattan ibarettir. Diğer bir grup ise, bu iki görüşün ortasında bir görüş ortaya koymuştur.432 431 432 Ahmet Özalp, “Nefs” Maddesi, Şamil İslam Ans., İst, 1992, s.72. Hasan eş-Şafii, Amidî ve Erauhu’l Kelamiye, 1.bs, Daru’s Delam, Kahire, 1998, s.448. 60 Amidî ise, nefs hakkındaki ihtilafı şöyle dile getirir: nefsin bir a’raz olduğunu söyleyenler olduğu gibi, onun bir cevher olduğunu söyleyenler de vardır. A’raz olduğunu söyleyenler de kendi aralarında ihtilafa düşmüşlerdir. Mütekellim âlimlerinden bir grup ve İmam Hirasi’ye göre, nefs a’razlardan bir a’razdır. Fakat bundan ne anlaşılması gerektiği konusunda bilgi vermezler.433 Nefsin soyut bir varlık olmadığını savunan düşünürler, nefsi mahiyeti konusunda birbirinden farklı çeşitli görüşler ileri sürmüşlerdir. Bunlardan bazıları şunlardır: 1. Nefs, bir atomdur. İbn Ravendi’nin savunduğu bu görüşe göre, soyut mümkünlerin olması imkânsızdır. Nefs ya da ruh, kendi özüyle var olan bir bir cevherdir. Bu cevher basit varlıkları kavrar. Yeri kalptır. Bu nefs insanın özünü oluşturur. 2. Nefs, bedenle birlikte ortaya çıkan canlılıktır. Nazzam tarafından savunulan bu görüşe göre insan, bedenle birlikte var olan bu hayattan ibarettir. İnsanda beden dışında bir şey yoktur. 3. Nefs, beyinde bir güçtür. 4. Nefs, üç ayrı cisimde oluşan bir bileşiktir. Eski Müslüman hâkimlerin savunduğu bu görüşe göre, nefsi oluşturan bileşiklerden birisi buhar gibi sıcak ve latif bir cisimdir. 5. İnsanın gerçekliğini oluşturan nefs, insanın maddi bedenidir. Bazı kelamcılar bu görüşü savunmuşlardır. 6. Nefs, mahiyet bakımından maddi bedene muhalif, ama gül suyunun gülde, zeytinyağının zeytinde yayılması gibi bedene yayılan nurani, yüce, diri ve hareketli bir cisimdir. 7. Nefs, keyfiyet ve kemiyet bakımından dört sıvının mutedil ölçüdeki bileşiminden oluşur. 433 eş- Şafii, s.448 61 8. Nefs, mutedil ölçüdeki kandır.434 Tüm İslam fırkaları nefsin kadim olmadığında, sonradan yaratıldığında görüş birliği içerisindedir. Buna karşılık nefsin bedenden önce yaratılıp yaratılmadığı konusu görüş ayrılıklara sebep olmuştur. İslam filozofları olarak bilinen Meşşailer, nefsin bedenden sonra,yani ceninin ana rahmindeki oluşumundan sonra yaratıldığını savunmuşlardır. Bazı ifadeleri Gazali’nin de bu görüşü benimsediğini göstermektedir. Ne var ki, Gazali’nin nefsin bedenden önce yaratıldığını kabul ettiğini gösteren ifadeleri de bulunmaktadır. Kelamcılarla Mutasavvıfların büyük çoğunluğu ise nefsin bedenden önce yaratıldığını kabul etmektedir.435 İbn Sina’ya göre nefs, bedenin iyiliği için, özellikle yaratılmıştır. Kendisiyle birleşeceği beden yaratılmadan önce var değildir ve şahsi varlığı da yoktur. Çünkü böyle bir halde, onun kişiselleşme ilkesi eksik olur. Nefs, sultanlığı ve aleti olacak olan bedenî maddenin var olmaya başladığı andan itibaren nefs adıyla var olmaya başlar, yani onun varlığı bedenledir.436 İbn Sina düşüncesinde nefs, bedenin hareket ettirici kuvvetidir. Nefs, insan, hayvan, bitki ve meleklerde ortak bir addır. İbn Sina nefsi bir manada tabii cismin olgunluğu olarak değerlendirirken,diğer taraftan da bedeni istekle harekete geçiren cevher olarak nitelemektedir.437 Daha çok filozoflarca benimsenen düşünceye göre, insan nefsi üç farklı gücün bileşiminden oluşmuştur: 1.Akıl ve İdrak Gücü (Kuvve-i Akliye ve Müdrike): Düşünce, ayırt etme ve olayların gerçekleri hakkında akıl yürütme gücüdür. 2. Öfke Gücü (Kuvve-i Gazabiye): Tehlikeler karşısında kendini koruma, gözü peklik, saldırganlık, ataklık, egemen olma, yüceltme ve her çeşit şerefi kazanmayı arzu etme gücüdür 434 Özalp, s.72 Özalp, s.73 436 Altıntaş, s.128 437 Altıntaş, s.124-125 435 62 3. İstek ve Arzu Gücü (Kuvve-i Şeheviye): Bedenî arzuların gerçekleşmesini, beslenmeyi, yiyecek, içecek, cinsî ilişkiler ve her çeşit zevk verici şeyleri isteme gücüdür. 438 II. NEFS’İN MERTEBELERİ A. Nefs-i Emmmare Kötülüğü emreden nefistir.439 Münker ve günah olan şeyleri teşvik ve emreder.440 Allah Teala, Kuran-ı Kerimde Yusuf (a.s.)’ ın dilinden nefsin kötülükleri işlemeyi, heva ve hevesi doğrultusunda Allah’ın emirlerine muhalefet etmeyi arzuladığını ve sahibini buna yöneltmek için zorladığını bildirmektedir.441 “(Yusuf), nefsimi temize çıkarmam, çünkü Rabbimin acıdığı hariç, nefis aşırı şekilde kötülüğü emreder.442 Nefs-i Emmare’nin Yusuf (as) tarafından kullanılış tarzı, iyi ve kötü bütün insanların nefislerinin kötü şeylere yönelme istidadında olduğunu ortaya koymaktadır. Çünkü bir peygamber olan ve bu sebeple günahlardan temizlenmiş bulunan Yusuf (as), “Ben nefsimi temize çıkarmıyorum, Çünkü nefis kötülüğü emreder.” diyor. Dolayısıyla kötülüğü şiddetli arzulama, nefsin tabiatındandır. Ancak, Allah’ın emirlerine yönelen ve böylece ilahi rahmetin gölgesi altına sığınan kimseler, nefsin arzuladığı şeyleri işlemekten sakınırlar. İyiliğe yönelen kimselerin üzerinde nefsin yaptırım gücü azalır. Belirli bir aşamadan sonra ise, kalbe yönlendirici hiçbir tesiri bulunmayan gelip geçici düşüncelerden ibaret kalır. Allah Teala, “Nefse ve onu şekillendirene andolsun.”443 ayetinde nefsi genel zikrettiği gibi, “Nefs daima kötülüğü emreder.”444 ayetinde kötülük emredici sıfatı ile zikretmektedir. “Kınayan nefse andolsun.”445 ayetinde kınama sıfatı ile, “Ey huzura ermiş nefs.”446 ayetinde ise huzura erme sıfatı ile sıfatlamaktadır. Hayati Hökelekli, “Nefs” Maddesi, İslamda İnanç, ibadet ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi, MÜİFV yayınları, İst, c. 3, s. 465 439 Gölcük, s. 165 440 H. Kamil Yılmaz, Anahatlarıyla Tasavvuf ve Tarikatlar, 3. bs. Ensar Neşriyat, İst. 1998. s.234. 441 Tellioğlu, s. 74 442 Yusuf 12/53 443 Şems 91/7 444 Yusuf 12/53 445 Kıyamet 75/2 446 Fecr 89/27 438 63 B. Nefs-i Levvame Nedamet gösteren, pişman olan nefstir.447 Yatığı kötülükten hemen pişman olup, sahibini yaptığı kötülüklerden dolayı ayıplar ve tevbeye temayül gösterir. 448 Adını Kur’an’daki “Kınayan nefse yemin ederim.”449 ayetinden alır. Nefs bu haldeyken dini, gerçeği öğrenir, dinin emirleriyle bezenip onları yerine getirmeye çalışır, hak ile batılı tanır, kendini kontrol eder, hayra yönelir, şerden kaçar, tam bir pişmanlık içinde Rabbine doğru yol alır, ona kavuşmak için bir takım vesileler arar.450 Nefs-i Levvame’den neyin kastedildiği konusunda müfessirler farklı görüşler ireri sürmüşlerdir. Aralarında Said b. Cübeyr, İkrime ve Abdullah b. Abbas’ın da bulunduğu bazı müfessirler, nefs-i levvamenin iyilikte de kötülükte de kınayan nefis olduğunu kabul etmişlerdir.451 İbn Abbas, kınamayı mutlak anlamda almış ve nefs-i levvameye kınayıcı nefs demiştir.452 Buna göre Levvame tabiri, nefsin bütün yönlerini kapsamaktadır. Yani o nefis, kıyamet günü kendini her konuda kınayacaktır.453 Mücahid’e göre ise nefs-i levvame takva sahibi insanların nefsidir. Bu insanlar yapma fırsatını kaybettikleri iyilikler için pişmanlık duyar ve kendilerini kınarlar. Katade’nin de içinde bulunduğu diğer bir gurup ise levvameden facir kimselerin kastedildiği görüşündedirler. Bunlar kıyamet gününde işlediklerine pişman olurlar. Bundan kendi nefsini cennetten çıkarılmayı gerektiren bir amel işlediği için sürekli kınayan Adem’in (as) kastedildiğini ileri sürenler de olmuştur. 454 Bunlar “levvame” kelimesinin azarlamak, paylamak anlamına gelen “levm” kelimesinden türediğini söyleyen bazı alimlerin görüşleridir. İstikrarsız ve dönek anlamına gelen “televvüm” kökünden türediğini söyleyenlere gelince; bunun levm kelimesinden türetildiği daha açıktır. Şayet, bununla “televvüm” anlamı kast edilmeseydi, “nefs-i levvame” değil, “nefs-i mütellevime” denirdi. Fakat 447 Gölcük, s.165; Cürcani, s.243 Yılmaz, s.235 449 Kıyamet 75/2 450 Gölcük, s.165 451 İbn Cerir et-Taberi, el- Camiu’l Beyan, Beyrut, Daru’l- Fikr, 1999, c.14, s.218 452 Taberi, s. 218 453 Tellioğlu, s.74 454 Alusi, Ruhu’l Meani, Beyrut, Daru’l Fikr, 1997, c.16, s.235 448 64 televvümde “levm” kelimesinin anlam çerçevesi içindedir. Zira bu nefis, istikrar ve kararsızlığından dolayı bir şeyi yapar ve pişman olup kendini paylar. 455 Allah, kul nefse yemin etmek suretiyle, onun büyük bir değer taşıdığına işaret etmiştir.456 C. Nefs-i Mülhime İlham ve keşfe mahzar olan nefistir. İyiyi kötüden ayıran iradeye nefs-i mülhime denir.457 Bu nefiste fani şehvetlere eğilim ortadan kalkmış, şehvani nefse aykırı hareket edip, kendi alemine fazlaca eğilim gösterip ilhamlara istidat kazanmıştır.458 Mülhime nefs, Allah Tealanın kendisine iyiliği kötülüğü ilham ettiği nefistir. Bu haldeki nefis, her şeyi Allah’tan bilir.459 Ayrıca ilham ve keşfe mahzar olmaya başlayan, neyin hayır neyin şer olduğunu idrak edebilme melekesine sahip olan, şehvetin isteklerine karşı direnme gücü olan nefistir.460 “Andolsun nefse isyanını ve itaatini ilham edene.”461 ayetinden adını alır. D. Nefs-i Mutmainne Kalp aydınlığıyla aydınlanmasını tamamlamış, kötü sıfatlardan arınmış, övülmüş ahlakla ahlaklanmış nefistir.462 Doygun ve mutlu nefistir. Bu nefis sadece hak ve hayırla huzur bulur, hoşnut ve razı olur. Bunun için Kur’an-ı kerim’de “Ey huzura ermiş nefis! Razı olmuş ve razı olunmuş olarak dön rabbine.”463 buyurulmuştur. Bu şekilde tam huzur ve sükun içinde olan nefisten Allah razıdır, hoşnuttur. Arzu edilen nefs hali de bu haldir.464 Şayet şehvani nefsin hükmünden tamamen çıkıp kulluk makamına varmış ve ızdırabı dinip, şehvaniliği büsbütün unutmuşsa böyle bir nefs, mutmainnedir.465 İbn Kayyim el-Cevzi, Nefis Tezkiyesi, 1.bs, İst, Karınca Yayınları, 2003, s.100 Hökelekli, s.466 457 Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri veDeyimleri Sözlüğü, 1.bs, Ankara, Rehber Yayıncılık, 1997, s.548. 458 Mehmet Ali Ayni, Tasavvuf Tarihi, Sad: Hüseyin Rahmi Yanarlı, İst. ,Kitabevi Yayınları, 2000, s. 269 459 Gölcük, s. 166 460 Yılmaz, s. 235 461 Şems 91/8 462 Cürcani, s.243 463 Fecr 89/30 464 Gölcük, s.166 465 Ahmet Yıldırım, Tasavvufun Temel Öğretilerinin Hadislerdeki Dayanakları, 1.bs, TDK Yayınları, Ankara, 2000, s.226 455 456 65 Nefs-i Mutmainne’de kötü ve çirkin sıfatlar bulunmayıp, güzel ahlakla hemhal olan nefs vardır. Bu nefs, Allah’ın tevfik ve inayetiyle sekinet ve yakine kavuşup ızdıraplardan kurtulmuştur.466 Nefs-i Levvame’de günah işlenip bu günahtan sonra pişmanlık duyulur, daha sonra iman kuvvetlenirse mutmainne olur.467 Nefs-i Mutmainne’de nefsin bütün üzüntüleri hitapla son bulmuş, kalp her şeyden emin olmuştur. Allah’a doğru giden bu nefis sahibinin kalbi, tam ve gerçek bir inanışa sahiptir. Şeriatın bazı sırlarını elde etmiş, cömertlik, doğruluk, yumuşak gönüllülük, güler yüzlülük, tatlı dillilik gibi güzel sıfatlar kazanmıştır. Bu mertebedeki nefs sahibi, Hz. Peygamber’in güzel ahlakını en iyi bir şekilde yaşamaya çalışır ve bundan zevk alır. 468 E. Nefs-i Radiye ve Marziye Bütün hallerde kemal derecesini kazandığı için kendisine “Raziye” ismi verilen nefs, bütün yerilmiş beşeri sıfatlardan adeta sıyrılır, fena haline ulaşır. Emir ve yasakları bütünüyle tatbik eder. Güzel huylar bütünüyle kendisinde ortaya çıkmıştır. Herkesten sevgi ve saygı görür. Allah’ın fiillerinin, isimlerinin ve sıfatlarının tecellisi zaman onda tezahür eder. Kusurları affeden, güzel düşünen, şefkatli, eli açık, insanları sırf Allah için seven, hassas, ince düşünceli, nefs muhasebesini en iyi yapan meziyetlere sahiptir. 469 Nefs-i Radiye makamına “rıza makamı” da denir. Nefs-i Radiye, Allah için ibadet, zikir ve taat ile meşgul olarak dünyaya hiç gönül vermeyen, nefs-i hayvanînin arzu ve isteklerinden tamamen vazgeçen, Allah’ın sevgi ve rızası dışında bütün arzu ve istekleri terk eden kâmil kimsenin ruhudur. Bu makama gelen ruhta kazaya rıza esastır. Bu mertebedeki insan ruhuna bütün hallerde kemal-ı rıza esastır. Bu mertebedeki insan ruhuna bütün hallerde kemal-ı rıza ile muttasıf olduğu için nefs-i radiye denilmiştir.470 Kur’an’daki “Rabbin de senden razı olarak dön ona.”471 ayeti bu makama işaret etmektedir.472 Yılmaz, s.235 Dımeşki, s.569 468 Hayrani Altıntaş, Tasavvuf Tarihi, 2.bs, AÜİF Yayınları, Ankara, 1991, s.47 469 Yıldırım, s.226 470 Muhiddin Bağçeci, Nefs-i Radiye, Şamil İslam Ans, İst, 1992, c. 5, s. 76 471 Fecr 89/29 472 Yılmaz, s. 236 466 467 66 Nefs-i Radiye ve Mardiyye makamı, Allah ile kul arasında rızanın müşterek bir vasıf olduğu, kulun Allah’tan, Allah’ın da kuldan razı olduğu makamdır.473 F. Nefs-i Kamile Bütün kemal sıfatlarla sıfatlanmış olup Allah’ın kullarının irşadı için vazifelendirilmişse bu nefse de kamile nefs denir.474 Bu makamdaki nefs, bütün marifet sıfatlarını kazanarak irşad makamına ulaşır. Bu makam Allah vergisi (vehbî)’dir.475 Buradaki nefs, en yüksek mertebe olan kemal derecesine ulaşıp ve manevi basamağın son basamağına vardığı için “kâmile” vasfını alır. Bu nefs, çoklukta birliği, birlikte de çokluğu idrak eder. En güzel sıfatlar onundur. En yüksek ve en üstün makamda bulunur. Bütün hareketleri iyilik ve ibadettir. Konuşmalarında ilim ve hikmet, lezzet ve tatlılık, huzur ve sevinç vardır. Veliler makamına ulaştığı için her an her şeyi ile ibadet halindedir. 476 Nefsin gelişiminin en üst basamağındaki nefstir ki, bu, ilahi hayat projesine göre kendini gerçekleştirmiş olan benlik ve kişiliktir.477 Kısa çizgilerle belirttiğimiz nefsin halleri ve sıfatları göstermektedir ki nefs, tasavvufî hayata başladığı andan itibaren daima iyiye ve güzele giden bir yükselişe sahne olmaktadır. Bu iyileşme ve güzelleşme, katılınan manevî hayatın sonucudur. Yılmaz, s. 236 Yıldırım, s.226 475 Yılmaz, s. 236 476 Altıntaş, Tasavvuf Tarihi, s. 48 477 Hökelekli, s. 446 473 474 67 SONUÇ İnsan, beden ve ruhu ile varlık aleminde çok özel bir konumdadır. Varlığının özü olarak ruh, temel ise de, bu cevherin olgunluğu bakımından bedene muhtaç olduğu da kaçınılmazdır. Bu ilginç beraberliğin hikmet ve sırları, alemin yaratılış sırları ile aynı paraleldedir. Dolayısıyla insanın, alemi ve kendini tanıma çabaları, yaratanını tanıma kapısını aralamaktadır. Emir aleminde olması noktasında hemfikir olunmakla birlikte, İslam filozoflarından Sudur nazariyesini kabul edenler, ancak faal akıl ile tam bir birliktelik sonucu, insan ruhunun idrak edilebileceğini savunurken, Mutasavvıflar da bu birliktelik, Ruhların ruhu olan Hz. Muhammedin hakikatine yönelik ifade edilmiştir. İslam Kelamında ve felsefesinde nefs ve ruh kavramları, insanın dünyada ilk yaratılışının ve ahirette yeniden diriltilişinin açıklanmasında etkin rol oynamışlardır. Kur’an’da ruh kelimesi, ilahi mesajın kendisi, bu mesajı getiren melek (Cebrail), Allah’ın varlıklara ilişkin emri, nefs ise; bir şeyin hakikati ve özü, birey için kullanılır. Bu iki kavram, felsefe ve kelam alanlarında olduğu gibi hiçbir şekilde, düşüncenin merkezi ve insanın kişisel kimliğinin taşıyıcısı olan, bedende ve ondan ayrı bir cevher veya cisim ya da insanın düşünen parçası anlamında kullanılmaz, fakat müslüman kelamcılar bu kavramları kullanmışlardır. İnsan, bir başlangıcı olan ve mekanda bir yer işgal eden bir varlıktır. Bu varlık, bir takım eylemleri yapabilecek organların birleşiminden oluşmuştur. Bununla beraber insan ölümlü bir varlıktır. İnsanın ölümünün manası, organizmanın dışarıdan veya içeriden bir sebepten dolayı bütünlüğünün bozulmasıdır. Ölüm ise, insan bedeninin yok oluşu demektir. Fakat kelem ve felsefe alanındaki insan anlayışlarında insan ölümsüzdür. Çünkü insan, sonuçta bedeniyle değil, ruhuyla insandır ve ruh da ebedilik üzere yaratılmış bir varlıktır. Bu durumda ölüm, insan ruhunun ilişkide bulunduğu madde alemine ait bedenle olan ilişkisinin kesilmesidir. Müslüman kelamcılar felsefe alanında geliştirilen ruhların ölmezliği teorilerini ve ruhların ebedilik üzere yaratıldıklarını kanıtlamak için kendi ilim anlayışlarına uygun olarak pek çok nakli delil kullanmışlardır.onları ruhların ebediliğine ilişkin kullandıkları bu delillerin çoğu, kabir azabını ispat için de kullandıkları delillerdir. 68 İnsanın beden ve ruh olarak var oluşu, ölüm olgusuyla bozulmaktadır. İlk yaratılışıyla yokluk aleminden varlık sahasına geçen insanı tekrar yokluk beklemektedir. Buradaki yokluk aslında, bedensel bir yokluktur, ruhsal anlamda bir yokluk değildir. Çünkü ruhlar, sonradan yaratılmış olmalarıyla birlikte bedenin ölümü ile yok olan varlıklar değillerdir. Allah2ın emri ve izni ile ölümden sonra semaya kaldırılmakta, yeniden diriliş gününde tekrar bedene iade edilip diriltilecektir. Ruhlar bu esnada ya azab içerisinde ya da nimetler içerisinde Berzah alemini geçireceklerdir. Ruhlar, bedeni hareket ettiren ve onu yöneten varlıklardır. Bedenin yaratılışından önce vardı bedenin ölümünde sonra da var olacaktır. Yani ruhlar hadistir ve bakidirler. Ruhlar için bedende belli bir mekan belirlenememektedir. Ne içinde ne de dışındadır. Gül suyunun gülde, kanın da insanın bedeninde dolaşması gibi vücuda yayılmıştır. Vücudun her zerresinde ruh mevcuttur. Bedendeki ruh, maddi hislerle idrak edilmesi mümkün olmayıp, göz ile görülemez, bir şekli ve sureti de yoktur. Ruh bedenin efendisidir, dilediği gibi orada hareket eder ve tasarrufta bulunur. Kendisi hayat sahibi olmakla birlikte bedene de hayat veren iksirdir. Bedende yaptığı etki ve işlerden ruhun mevcudiyeti bilinir. Ruhun birtakım sıfatları vardır. Ruh alim, işitici, görücü gibi sıfatlarla muttasıftır. Nefs kelimesi; kişinin ruhu, kendisi anlamındadır. Bu manada ruh ve nefs aynı anlama gelen iki kelimedir. Kur’an’da bu konuda delil, En’am Suresinin 93. ayetinde geçen “…can verin.” cümlesidir. Bu ayette geçen “nefs” kelimesi, ruh anlamında kullanılmıştır. Bununla birlikte ruh ve nefs kelimeleri birbirinden ayrı anlamlarda da kullanılmıştır. Nefsin birtakım mertebeleri- vardır: Nefs-i Emare, Nefs-i Levvame, Nefs-i Mülhime, Nefs-i Radiye ve Mardiyye, Nefs-i Kamile olarak adlandırılan bu mertebeler, tasavvufi hayata başlayan kişinin, kötüden iyiye ve güzele giden bir yükseliş aşamalarıdır. Bu iyileşme ve güzelleşme, girilen manevi hayatın sonucudur. 69 KAYNAKÇA ABDİ’L MEN’AM, Mahmud Abdurrahman, Mu’cemu’l Mustalahi’l Elfazı’lFıkhıyye, Kahire, Daru’l-Fazilet ALİYYÜ’L –KARİ, el-Fikhu’l Ekber Li İmam Ebi Hanife, Beyrut, Daru’l Kutübi’l İlmiye, 1979 _____________Şerhu’l Emali, İst, Fazilet Neşriyat, 1404, s.45 ALTINTAŞ, Hayrani, İbn-i Sina Metafiziği, 2.bs., Ankara, AÜİF Yayınları, 1992 ___________Tasavvuf Tarihi, 2.bs, Ank, AÜİF Yayınları, 1991 ATEŞ, Süleyman, Kur’an Ansiklopedisi, İst, Kur’an Bilimleri Araştırma Vakfı, 1997 AYDIN, Mehmet Said, Din Felsefesi, 8.bs, İzmir, İİFV Yayınları, 1999 BAYRAKLI, Bayraktar, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, İst., Bayraklı Yayınları, 2002 BEHİY, Muhammed, İnanç ve Amelde Kur’ani Kavramlar, Çev: Ali Turgut, 5. bs., İst, Yöneliş Yayınları, 2003 BEYAZIZADE, Usulû’l- Münife li İmam-ı Ebi Hanife, İst., MÜİF Yayınları, 2000 BİLMEN, Ömer Nasuhi, Kur’an-ı Kerimin Türkçe Meali Alisi Ve Tefsiri, İst, Bilmen Kitabevi _________ Muvazzah İlm-i Kelam, Sadeleştiren: K. İsmail Paçacı, İst., FatihEnes Kitabevi, 2000 BUHARİ, Muhammed b. İsmail, el-Camiu’s Sahih, İst., (Tarihsiz), Salat, 56 CÜRCANİ, Şerif Ali b. Muhammed, Tarifat, Beyrut, Daru’l İlmiyye,1995 CEVZİYYE, Şemseddin Ebi Abdillah İbn Kayyim, Ter: Şaban Haklı, Kitabu’rRuh, 2.bs, İst, İz Yayıncılık, 2003 70 DEHLEVİ, Şah Veliyyullah, Huccetullahi’l-Baliğa, Terc: Mehmet Erdoğan, İst, 2003 DIMEŞKI, İmamu’ Kadı Ali b. Muhammed b. Ebi’l İzz, Şerh-u Akideti’t Tahaviyye, 11.bs, Beyrut, Risale, 1997 DIMEŞKİ, İmam Celil Hafız İmadiddin ebi’l Fida İsmail İbn Kesir, Tefsir-i İbn Kesir, Beyrut, Daru’l Fikr, 1996 HANNİS, Muhammed b. Abdirrahman, Usulu’d- Din, 1. bs, Riyad, Daru’s Sami, 1996 FEYYUMİ, Ahmed b. Muhammed, Misbahu’l Munir, Beyrut, Mektebetu Lubnan Naşirun, 2001 FAHRİ, Macit, İslam Felsefesi Kelam ve Tasavvufuna Giriş, Çev: Şahin Filiz, İst., İnsan Yayınları, 1998 HÖKELEKLİ, Hayati, Nefis maddesi, İslamda İnanç İbadet ve Günlük Yaşayış Ans, İst, MÜİF Vakfı Yayınları, 1997 GAZZALİ, Hüccetu’l İslam Ebi Hamid Muhammed Tûsi, İhya-ı Ulumi’d Din, 1. bs., Beyrut, Daru’l Erkam, 1998 GÖLCÜK, Şerafettin, İslam Akaidi, İstanbul, Esra Yayınları, 1994 GÜNDÜZ, Şinasi, Din ve İnanç Sözlüğü, Vadi Yayınları İBN HAZM ez-ZAHİRİ, İmam Ebi Muhammed Ali b. Ahmed, el-Fasl Fi Milel ve’l Ehvai ven-Nihal, Beyrut, Daru’l Cil (tarihsiz) İSFAHANİ, Allame Ragıp, Mufredat-ı Elfazı’l Kur’an, 2. bs, Daru’ş -Şemsiyye SABUNİ, Nureddin, Maturidiyye Akaidi, Terc: Bekir Topaloğlu, 7.bs, Ank, DİB Yayınları, 2000 71 ŞAFİ, Hasan, Amidi ve Erauhu’l Kelamiye, 1.bs, Kahire, Daru’s Selam, 1998 KILAVUZ, A.Saim, Ana Hatlarıyla İslam Akaidi ve Kelama Giriş, Ensar Neşriyat, (Tarih ve yer yok) __________ “Ruh” Maddesi, İslamda İnanç, İbadet ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi, İstanbul, İFAV, c. 4 KOMİSYON, Yazanlar: Hayrettin Karaman, Mustafa Çağrıcı, İ. Kafi Dönmez, Sadrettin Gümüş, Kur’an Yolu, Ankara, DİB Yayınları, 2003 KOMİSYON, Neş: İbrahim Mustafa, Hamid Abdulkadir, Muhammed Ali Neccar, Ahmed Hasan Ziyad, Mu’cemu’l-Vasit, İst, Çağ Yayınları, 1996 KOMİSYON, Yazanlar: Ahmed Ayid, Davud Abduh, Ahmed Muhtar Ömer, Salih Cevad, Nedim Maraşlı, Mu’cemu’l- Arabi’l- Esasi, Durûs Yayınları KOMİSYON (40 kişilik heyet yazmıştır), el- Müncid Fi’l- Lugat ve’l İ’lam, 36. bs, Beyrut, Daru’l Meşrik, 1997 KOTKU, Mehmed Zahid, Ehl-i Sünnet Akaidi, 8. bs. İst., Seha Neşriyat, 1991 KUZAT, Şeref, Cenine Ruh Ne zaman Üflenir? Trc: Ekrem Keleş, Diyanet İlmi Dergi, c. 38, sayı. 2, (Nisan- Mayıs- Haziran) MUKATİL B. SÜLEYMAN, Kur’an Terimleri Sözlüğü, 1. bs., İst,., İşaret Yayınları, 2004 MÜSLİM, İbn Haccac el-Kuşeyri, el-Camiu’ Sahih, İst., 1998, ÖZALP, Ahmet, “Nefs” Maddesi, Şamil İslam Ans., İst, 1992 PEZDEVİ, Sadru’l İslam İmam Ebu Yusr Muhammed, Ehl-i Sünnet Akaidi, Ter: Ş. Gölcük, 2.bs., İst, Kayıhan Yayınları RAZİ, İmam Fahrettin, Tefsiu’l Kebir, 3. bs., Beyrut, Daru’l İhya, 1999 72 SARI, Mevlüt, el- Mevarid, İst, Bahar Yayınları, 1982 SABUNİ, Nureddin, Maturidiyye Akaidi, Terc: Bekir Topaloğlu, 7.bs, Ank, DİB Yayınları, 2000 ŞAFİ, Hasan, Amidi ve Erauhu’l Kelamiye, 1.bs, Kahire, Daru’s Selam, 1998 ŞATİBİ, Ebu İshak İbrahim b. Musa, İ’tisam, 2. bs, Beyrut, Daru’l- Marife, 2000 ŞEHRİSTANİ, Ebi’l Feth Muhammed b. Abdilkerim b. Ebi Bekr Ahmed, el- Milel ven-Nihal, Neş: Emir Ali Menha ve Ali Hasan Faur, 7. bs., Beyrut, Daru’l Marifet, 1997 TAFTAZANİ, Şerhu’l- Mekasıd, 2. bs., Beyrut, 1998 TELLİOĞLU, Ömer, “Ruh” Maddesi, Şamil İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 1992 TOPRAK, Süleyman, “Kabir” Maddesi, DİA, İst, 2001 _____________Ölümden Sonraki Hayat, Konya, Sebat Yayıncılık, 1990 YAR, Erkan, Ruh ve Beden İlişkisi Açısından İnsanın Bütünlüğü Sorunu, 5.bs, Ank, Ankara Okulu Yayınları, 2000 YAZIR, Elmalılı Muhammed Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, İst, Feza Gazetecilik, 1979 YILDIRIM, Ahmet, Tasavvufun Temel Öğretilerinin Hadislerdeki Dayanakları, Ank, TDV Yayınları, 2000 ZAVİ, Tahir Ahmed, Muhtaru’l Kamus, Libya, 1975 ZAMAHŞERİ, İmam Ebi’l Kasım Carullah Mahmud b. Ömer b. Muhammed, Keşşaf, Nşr: Muhammed Abdusselam Şahin, 3. bs., Beyrut, Daru’l Kütübi’l İlmiyye, 2003 73