DİYANET İŞLERi BAŞKANLIGI YAYlNLARI II. DİN ŞÜRASI TEBLİG VE MÜZAKERELERİ (23 - 27 KASIM 1998) (I) , TUı'4lyc Pljii!i1N ıt 'fi Isitım Mıışıınnıtlnrı M~rktıl;i KUtUphtHHıııi Tas. No: ANKARA-2003 ,, 1 Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınlan 1584 ilmi Eserler 1 93 Tashih Abdi! AKTAŞ Mustafa KAYA Yusuf APAYDIN Ali Osman PARLAK Dizgi Mehmet KARAVAŞ Hasan EKİNCİ HüseyinDiL Grafik RecepKAYA Baskı Türkiye Diyanet Vakfı Yayın Mat. Tıc. İşl. Tel: (0.312) 354 9I 24 2003-06-Y-0003-584 ISBN: TkNo: 975-I9-3325-0 . ISBN: 975-I9-3326-9 © Diyanet İşleri Başkanlığı Dini Yayınlar Dairesi Başkanlığı Derleme ve yayın Şubesi Müdürlüğü Tel: (0.312) 295 73 06- 295 72 75 ll. DİN ŞÜRASI TEBLİG VE MÜZAKERELERİ 538 DİN NASIL TEBLİG EDİLMELİ AvniKURT konunun kavramsal çerçevesini "Din" ve "Tebliğ" kavramları oluştur­ göre, dinin nasıl tebliğ edilmesi gerektiğini ele almadan önce Din ve Tebliğ kavramlan üzerinde durmak gerekir. Çünkü bu kavramiann kapsamı ve muhtevası iyice ortaya konulduktan sonra topluma nasıl yansıtılması gerektiği tartışı labilir. Ele aldığımız duğuna En kapsamlı şekliyle Din, Klasik usül kitaplarımızda "Akıl sahiplerini, kendi hür irade ve tercihleriyle doğruya/hakka ulaştırmak üzere Allah tarafından va'zedilrniş "İlahi kurallar manzumesi"(!) olarak tanımlanmaktadır. Tabii olarak biz r':}...,. \'ı .fiıı .:ıı ayet-i fehvasınca, din kavramını "İslam" anlamında kullanıyoruz. Yukarıda tanımladığımız din, dininunsurlarını da kapsamaktadır. .J.:.&. .:r-.UI Zira İslam; a- İlahidir, b- Akıl sahipleri içindir, c- iradilik esastır, d- Mahza hayın ihtiva etmektedir. Demekk:i İslam Dininin İlahi kurallarının muhatabı akıllı insanlardır. Bu dini kabul veya inkarda baskı değil irade hakimdir. Aksi takdirde İslfunın iman esaslarından en önemlisini oluşturan Ahiret ve Cennet-Cehennem ak:idesini izah etmek zordur.<2) Yine en kapsamlı şekli ile İslam; insan ile yaratıcı arasındaki (ibadet) ilişkisini; insainsanlarla ilişkilerini düzeniernekte ve bir takım kurallar koymaktadır. Yaratı­ cının koyduğu bu kurallar müslümanlar için hem fert, hem de toplumsal bazda kurtarıcı, mutluluğa ulaştıncı ilkelerdir. nın, diğer Peki tebliğ nedir? İşte tebliğ de en genel anlamıyla yukanda özetiediğimiz ilke ve nın­ delerin en doğru şekilde öğrenilmesi, öğretilmesi ve yaşanınası için yapılan faaliyetlerdir. Kur'an'ın ilahi emir ve yasaklarını hem nefsinde yaşama, hem ümmetine rehberlik ederek öğretme anlamında ilk tebliğci Peygamber Efendirnizdir. Daha Asr-ı Saadette Kur'an ve Sünnet'in öngördüğü şekilde teşekkül eden İslam toplumunun, bu minval üzere hayatını sürdürmesinde önemli bir fonksiyon icra ettiğinden dolayı tebliğ görevi, farz-ı kifaye, baş.:.lll4 ,.ı. ı Jı ,_,.sır-'Jt,:;.-4 J.,.WI c.s)ll ...,..ıı c:-"_, .;r-.ı.ll Abdülaziz b. Ahmed b. Muhammed el-Buhari, Keşfül-Esrar an Usulil-Bezdevi, Darül-Küttabi'I:Arabi, Beyrut 1994,1126. 2 Şamil Dağcı, İslam Hukukukunda Suç ve Cezalarla İlgili özel Hükümler, (Yayımlanmanuş Doçentlik çalışması) Ankara 1996, s. 67-68. 1 II. DiN ŞÜRASI TEBLİÖ VE MÜZAKERELERİ 539 ka bir ifade ile toplumsal bir veeibe olarak kabul edilmiş ve "Emr-i bi'l-ma'ruf, nehy-i ani'l-münker" olarak kavramlaştınlmıştır. Hatta bu anlamda tebliğ, İsHhnın çok önemli bir unsudur. Bu derece hassasiyete haiz olması itibariyle hem Kur'an-ı Kerim'de hem de Hz. Peygamberin Sünnetinde bu konuya ilişkin pek çok ayet ve hadis bulunmaktadır.C3l Ancak biz uygulamanın içinde doğrudan bulunmamız hasebi ile bu konunun teorik ilkelerine kı­ saca temas ettikten sonra fiilen karşılaştığımız bazı problemlere de temas ederek bunlara nasıl çözümler bulabileceğimiz konusunda bazı önerilerde bulunmakla yetineceğiz. İsHim yaşayan ve yaşanılması zorunlu olan son ilahi mesajdır. Toplumsal hayat devam ettiği sürece tebliğin de devamı zorunludur. Hz. Peygamberimiz zamanında tebliğ için özel bir din adamı sınıf ve statüsü ilidas herkes doğrudan Hz. Peygamberden öğrendiklerini yaşama ve başkalanna edilmemiş, öğn:tme konusunda azanıi çaba sartetmiştir. Ancak Peygamberinilzin zaman zaman lviedine dışındaki bölgelerde bulunan müslümanlara İsHirnı tebliğ ve onlan irşad etmek üzere özel görevli olarak bazı sahabileri görevlendirdiği de bilinmektedir. Hatta, daha Mekke döneminde iken O, henüz delikanlı çağında bulunan ve zengin aristokrat bir ailenin çocuğu olan Mus'ab b. Umeyr'i Merlinede'ki müslümanlan aydınlatmak üzere oraya göndermiş, bu genç sahabi de çeşitli sıkıntılan göze alarak bu ulvi görevi üstlenmiştir. Bu anlamda Hz. Peygamberin bazı sahabileri, başka ülkelere gönderdiği de bilinmektedir. Bu bakımdan tebliğin ve tebliğeinin değişik veeheleri bulunmaktadır. Ancak muahhar dönemlerde devlet teşkilat ve müesseselerinin daha organize hale gelmesinden sonra, din hizmetlerinin, daha geniş bir ifade ile tebliğ ve irşad hizmetlerinin daha fonksiyonel hale getirilmesi için bu görevi ulema sınıfı üstlenmiştir. Ulemanın üstlendiği bu ulvi görev sebebi ile kendilerine gerek devlet idarecileri, gerekse toplum tarafından büyük bir önem ve itibar atfedilmiştir. Bu bakımdan ulema, Hz. Peygamberimizin (s.a.s.), varisieri olarak telakki edilmiştir.C4l TEBLİG GÖREVİNİN NiTELiKLERİ Tebliğ görevinin niteliklerini şu şekilde özetlemek mümkündür: a- Tebliğ görevi süreklilik arzeder. b- Tebliğ, c- tebliğ edilecek konularda uzmanlık ister. Tebliğin başanlı olması, toplumsal dokunun ve seviyenin iyi bilinmesini zorunlu kılar. d- Tebliğin başanya ulaşmasında, muhataplann psikolojik bilinerek dikkate alınması zorunludur. yapısının ve durumunun e- Tebliğ görevi, hedef kitleye kızarak, onlan gücendirecek, icra edilen bir görev de3 Tebliğ ve irşad ile ilgili olmak üzere bkz. Kur'an ayetleri: Bakara 14, 143,263, Al-i irnran, 104, llO, ll4, 159, A'raf, 62 ,68 ,79 ,93, Nahl, 125, Miiide, 67, 99,Saff, 2, 10, ll, Lokmiin, 17, Tevbe, 71, 112, Hacc, 41, Fatır, 23, 24, Sad, 65, 70, En'iim, 52, İsrii, 53, Tabii 42, 44, Kaf, 45, Giişiye, 21, 22. Aynca Hadisler Ali Nasıf, Et-Tae; c. 5, sh. 222, 223, 224, 225. Er-Rudeni Cemu'l-Fevaid, Naim Erdoğan Tercemesi, c. 4, sh. 250,251,252. 4 ...• ı.,Nı.ıJJ .w..ıı "İbn Mace, U81. Münziri, Et-Tergib ve't-Terhib, U94. II. DiN ŞÜRASI TEBLİG VE MÜZAKERELERİ 540 ğildir. Kısaca tebliğ, fedakarlık herkesin başaramayacağı isteyen ölçülü olmayı, gönül adamı kadar zor ancak önemli bir misyondur. olmayı gerektiren sadece doğruları aniatmakla biten bir görev değildir. Tebliğin müessiriyeti tebliğ edilen konuların, önce tebliğeinin şahsına yansımasım gerekli kılar. Aksi takdirde beklenen fonksiyonu icra edemez. Kısaca tebliğ, samirniyet ile içiçedir. f- Tebliğ, Bu başlıkları yoruz. çağaltmak mümkündür. Ancak biz ana başlıkları zikretmekle iktifa edi- İDEAL BİR TEBLİGCİDE ARANAN NİTELİKLER İdeal bir tebliğeide aranan nitelikleri şu şekilde sıralamak mümkündür. inanarak yapması gerekir. Bu nedenle tebliğ görevi bir maişet kapısı olarak telakki edilmemelidir. Zira bir görevi zoraki yapan kişiden beklenen verim alınamayacak, başka bir ifade ile tebliğ amacına ulaşmaya­ caktır. Bunun için tebliğeHer seçilirken, bu işe yetenekli olup, bu mesleği severek İcra edebilecek olanlar tercih edilmelidir. a- Tebliğ göre\'İni İcra eden ki~iııiıı. yaptığı işi b- Tebliğci sahasında uzman olmalı, özel beceri ve yetenek isteyen konularda gerekli nitelikleri haiz olmalıdır. Din görevlilerimiz açısından düşünüldüğünde din görevlilerimizin, sahalarında uzman olduklarım ifade etmek fevkalade zordur. Örneğin camilere müezzin alırken, en azıdan müezzinin okuyacağı ezan ile, teknolojinin ve diğer faktörlerin yüklediği sıkıntılardan bunalan insanları rabatiatacak bir ses ve eda terbiyesi aramaktayız. Ne kadar başarılı olduğumuz tartışılabilir. Çünkü müezzinlerimizin yüzde olarak ne kadarımn bu nitelikleri taşıdığı ortadadır. İmamlar açısından da durum pek farklı değildir. Müminlere rehberlik etmek üzere mihrap ve mimberleri; sarık ve cübbeleri emanet ettiğimiz insanların bu ulvi görevi hakkıyla icra edenlerinin yüzdesinin, şahsen uygulamamn içinden birisi olarak çok fazla olduğu kanaatinde değilim. İmam Hatip Liseleri mezunlarımn içinden imtihanla seçilmesine rağmen, aradığımız nitelikleri taşıyanları çok azdır. Çünkü zaten başarılı olanlar üniversite sınaviarına girerek çeşitli fakültelere devam ettiği için görevliler bu sınavları kazanamayanlar arasından seçilmektedir. Gerçekten önemli bir problem ile karşı karşıyayız. Okuldaki eğitim ve öğretim yılla­ n boyunca belki bir defa olsun bir camide cemaatin önüne geçip namaz kıldırmayan o psikolojiyi yaşamayan gençleri, bir sınavı kazanır kazanmaz bir camiye imam tayin etmek hem kendisi açısından, hem cemaat açısından, hem de din hizmetlerinin yürütülmesi açısından pek çok problemi de beraberinde getirmektedir. Diğer taraftan, okulunu bitiren ve henüz 17-18 yaşlarında olan bir genci, zaman zaman memleketinden uzak bir şehirde din görevlisi olarak istihtam etmek, bu gençlerderi beklenen verimi de azaltmaktadır. Bu, sadece meselenin bir y~nüdür ve belki de telafi edilme imkanı vardır. İmam Hatip Lisesi mezunu olup halen İmam-Hatip ve Müezzin-Kayyım olarak çalışmakta olan din görevlilerimizin kültür seviyelerini yükseltmek ve mesleğe daha iyi hazırlanmalarını ll. DİN ŞÜRASI TEBLİÖ VE MÜZAKERELERİ 541 temin etmek amacıyla açılan ilahiyat Meslek Yüksekokullannı ve bu yıl öğrenci aldığı­ nı memnuniyetle müşahede ettiğimiz Eskişehir'deki Açıköğretim ilahiyat Önlisans hazırlama programlannı çok önemli ve takdir edilmesi gereken bir hizmet olarak telakki ediyoruz. Bu, din görevlilerinizin daha iyi yetişmesinde çok önemli bir adım olacaktır. Fakat problem bu kadar da değildir. İmam Hatip Lisesi mezunu bile olmayan görevlilerimizin sayısı da az değildir. Bunlara da mesleki formasyon kazandırmak zorunludur. Yeterli formasyana sahip olmadığı için kendisinin bile yeniden bir eğitime tabü turulmasını zorunlu gördüğümüz bu insanlar, tebliğ ve irşad görevini nasıl deruhte edecek, toplumu din konusunda ne kadar aydınlatacaklardır. Kaynağını Kur'an ve sünnetten, kitabf bilgiden almadığı için topluma verilen yanlış bilgilerin ve alınan yanlış sonuçlann telafi edilmesi çok daha zor olmaktadır. Çü nki yanlış kanaatleri izale etmek için ayrıca bir eği­ lim gerekmektedir. Karikarnrize etmesi açısından burada bir-iki örnek olayı vermek istiyorum. Arnasya-Merzifon'da imamlık yapan ve naklen bir başka yere gitmek isteyen bir din görevlisine, sınav komisyonunda soruyoruz: - Hoca efendi, görev yaptığınız köylüler sizin "Maturidilik" propagandası yaptığımzı söylüyorlar. Ne dersiniz? Cevap veriyor: - Hiç bir alakam yoktur, Hocam. Vallahi iftira ediyorlar. örnek olay, göreviimizin itikadi mezhepler konusundaki seviyesini göstermesi açısından ilginçtir. Bir başka örnek: Diyanet İşleri Başkanlığı müfettişleri 1984 yılında genel teftiş için gittikleri Erzurum'da bir din görevlisine soruyorlar: -Hoca efendi hakkımzda şikayet var, sizin "istibra" yaptığınız iddia ediliyor, ne dersiniz? Hoca cevaben: - Ben istibra falan bilmem iftira etmişler. Bu örnekte, din görevlisinin abdest ile ilgili bilgi seviyesini göstermektedir. da durum pek farklı değildir. Pek çok yetenekli vaizimiz yüz tenzih ediyorum. Ancak toplumsal problemleri bilmeyen, toplumu tanımayan, vaazını hazırlamadan, gerekli kaynaklan taramadan kürsülere çıka­ rak gelişi güzel konuşan vaizlerimiz de az değildir. V aizlerimiz açısından akıımzdır. Büyük çoğunluğun u Problemler şahıs ile kalmamakta, toplumsal başka problemlere de sebep olmaktadır. Bu nedenle İmam-Hatiplerimizin Müezzin ve Kayyımlanımzın eğitim düzeyleri mesleki bilgi ve becerilerine göre tasnif edilmeli ve her yıl özellikle yaz aylannda ilahiyat Fakülteleriyle işbirliği yapılarak hizmet içi eğitim kurslarma alınmalı ve seviyeleri yükseltilmelidir. c- Mesleki bilgi ve yetenekierin yanında toplumun psikolojik ve sosyolojik yapısının bilinmesi tebliğin başanya ulaşmasının önemli etkenlerinden biridir. Bu nedenle görevlilerimizin mesleki bilgilerinin yanında genel kültür seviyelerinin yükseltilmesi de zorunIudur. Her köyde iyi yetişmiş bir imarnın bulunmasi, bunun toplumu her hafta aydınlat- 542 II. DİN ŞÜRASI TEBLİÖ VE MÜZAKERELERİ ması; toplumun bilgi ve kültür seviyesinin yükselmesine önemli bir katkı sağlayacaktır. Bu durum milli birlik ve bütünlüğün korunmasında da çok müessir bir faktördür. Bu aym zamanda din görevlisinin itibanın da yükseltecektir. Bunun sonucunda din görevlisinden doyurucu bilgiyi alan ve ona inanan insanlar baş­ ka mecralara yönelmeyecek dini birlik ve bütünlük de temin edilmiş olacaktır. d- Dinin tebliği samirniyet ister. Tebliğci, kendisinden beklenen fonksiyonu, hakkıy­ la icra edebilmesi için ekonomik açıdan yeterli olmalı, başka bir ifade ile müstağni olmalıdır. Toplumda din görevlileri, mevlid ve hatim bekleyen cenaze bekleyen insanlar olmaktan kurtarılmalı, özlük hakları ve ekonomik durumları mutlaka düzeltilmelidir. Din görevlilerinin inandıncı olmalarında pek tabii olarak başarılarında bu da önemli bir konu olarak karşımızda durmaktadır. Unutmamak gerekir ki. din görevlilerinin itiban ile. inandırıcılıklan arasında organik bir bağ vardır. Tebliğ görevi bir temsil görevidir. Temsil hizmetine tahsis edilmesi gereken imkanlar, tebliğ ile yükümlü olan din görevlilerine de tahsis edilmelidir. Kısaca, mütearife haline gelmiş şekliyle ifade etmek gerekirse, "imamlar ve müezzinler zuhuratla, vaizler tuluatla, müftülür de vukuatla uğraşmaktan" kurtarılmalıdır. e- Tebliğci, tebliğ konularını çok iyi belirlemelidir. Gerekirse, tebliğ konularını tespit etmede mahalli imkanlardan faydalanmalıdır. Bu bakımdan tebliğeinin zaman zaman hapishaneleri, hastahaneleri, adiiye koridorlarını ve toplumun genel durumunu yansıtan diğer kamu ve özel kurumları ziyaret etmesi, adli istatistiklerden faydalanması gerekir. Bunlar, tebliğeinin hangi konuyu, nerede ve kimlerle konuşacağı hususunda yardımcı olacağı gibi, muhataplarının kültürel seviyelerine ve konumlarına uygun bir tebliğ sunmasına da yardımcı olacaktır. f- Tebliğ sadece doğruları anlatmak olmadığı gibi, tebliğci de aniatmakla yetinen bir otomat değildir. Tebliğin amacına ulaşması, anlattığı doğru ve güzel şeyleri önce tebliğ­ cinin bizzatkendisinin yaşaması ile de doğru orantılıdır. Bu nedenle tebliğci "ele verir talkını, kendi yutar salkımı" veeizesinde ifade edilen duruma düşmemelidir; Bu tür insanların Kur'an-ı Kerim'in: "(Ey bilginler!) Sizler Kitabı (Tervat'ı) okudu(gerçekleri bildiğiniz) halde, insanlara iyiliği emredip kendinizi unntuyor musun1İz? Aklınızı kullanıyor mnsunuz?"(5} ayeti ve Peygamberimizin Hadisleri ile kı­ nandıkları unutulmamalıdır. Tebliğ ettiği konuların fiili tatbikatma kendisinden başlama­ sı, tebliğeinin samirniyet ve inandıncılığını artıracaktır. Tebliğci açısından aym zamanda ahlaki bir yükümlülük olan bu davranış, tebliğ edilen konuların, muhatapları tarafın­ dan tatbikatını da kolaylaştıracaktır. ğunuz 5 ~ı.:ı_,.....:;J.r.llı t.I"WI.:ıytJI Bakara Suresi ayet, 44. Saff Suresinin 2. ayetide bu konuda tebliğeiye önemli ikazlarda bulunmaktadır. Ayetin nüzül sebebi ile birlikte mütala edilmesi, tebliğeinin bu konu ile ilgili hassasiyetini ortaya koymaktadır. Rivayete göre mürninlerden bazılan "Keşke Allah bize en çok sevdiği davranışı bildirse de onu işlesek" demişler. Yüce Allah'ta imandan sonra en iyi arnelin "Cihat" olduğunu bildirmiş, bu ise kendilerine ağır gelmişti. Bunun üzerine "Ey iman ederıler, yapmayacağıniZ şeyi niçin söylüyorsunuz" mealindeki Saff suresinin 2. ayeti -nazil olmuşti.ır. Bkz. Bayraktar Bayraklı, Ayet ve Hadislerle. İslami Sohbetler, s. 101, Ali Nasıf, Et-Tae, c. 5, sh. 222-225 Er-Rudeni; Cem'ul-Fevaid, Naim Erdoğan Tercümesi, c. 4,sh.250. II. DİN ŞÜRASI TEBLIÖ VE MÜZAKERELERİ 543 g- Tebliğci, inandığı doğruları anlatırken toplumun psikolojik durumunu ve kültür seviyesini dikkate almak zorundadır. En girift meseleleri toplumun anlayacağı bir dilde anlatmak uzmanlık ister. Tebliğci, aynca İslam'ın ulvi gerçeklerini anlatırken muhatapları­ nı sıfırdan alarak merhale merhale eğiten ve onları olgun bir müınin haline getiren bir psikolog gibi davranmak durumundadır. Bu nedenle tebliğci, muhataplarım karşı kampta yer alan insanlar olarak görmemeli, kendisinin de onlardan birisi olduğunu hissettirmelidir. Onlara kızmamalı, tahkir etmemeli, aşağılamamalı, anlattıklarını anlamadıkla­ nnda onları cehalet ile itharn etmemeli, ısrarla, saıniıniyetle müsbet sonuç alıncaya kadar tebliğine devam etmelidir.(6l Gayretinin sonuçlarını belki de dünyada göremeyeceğinin bilincinde olmalıdır. Tebliğden beklenen sonucun alınması uzun zamanlar alabilir. Semeresini belki de uzun seneler sonra görebilir. Bu nedenle tebliğci, tebliğinde usunmanıalı. ümitsizliğc k.apılnıanıalı. acele ctıneınt:li. gerekir~..: bu kumıda lıakar..:tkrc bile maruz kalabileceğini de dikkate almalı, buna rağmen yumuşaklıkla doğruyu güzeli anlatmaya, örnek olmaya devam etmelidir. Kur'an-ı Kerim'in bu konu ile ilgili yaklaşımı gerçekten insan fıtratını ne kadar güzel yansıtmaktadır. ~1 y. .!J..ıJ .JI.:,->-1 ı.s" .s:J4 ~~b.-J ~1 ~_,.UJ ~4 ı!.iıJ j...,... Jl t.:ıl .:r. .L<.f.l4 ~1 Y' J ....ı...,... ,y J..<o d- Ce nab-ı Hak Kur'an-ı Kerim'de Hz. Peygamber' e hitaben: ''Rasülüm; Sen Rabbinin yolunda hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Rabbin kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, birlayete erenleri de çok iyi bilir" huyurmaktadır. m Bir başka ayette ise tebliğde insanların psikolojik durumunun vurgulanmakta ve şöyle buyurulmaktadır . .:ı~ lı: ~1 ~ ~l.:r->'1 ı.s" "Sen .s:J4 e;:ö.)l kötülüğü, olduğıı şeyleri gözardı edilerneyeceği en güzel bir tutuınla (güzellikle) sav. Biz çok iyi bilmekteyiz."(8) onların yakıştırmakta Kötülüğe karşı iyilikle mukabele etmenin tebliğ açısından dağuracağı müsbet sonucuna işaret eden ve tebliğeinin birinci düsturu olması gereken şu ayet meali ile tebliğiınİ noktalamak istiyorum: .JIS' öJI..ı; ~J .!.l.:.,.ı ı.S..ÜII.)I.; .:,->-1 ı.s" . ~ 1.>- J.) \'1 ~ .s:J4 e;:ö.:ıl ~1 'YJ \..J IJ.r.-" .;r. .U 'YI ~ ~1 \..J <.S_,:-:; 'YJ . ı---->" JJ "İyilikle kötülük bir olmaz, Sen kötülüğü en güzel olanla sav. O zaman seninle arasında düşmanlık olan kimse sunsıcak bir dost olur. Buna yani (bu güzel davranı­ şa) ancak sabredenler kavuşturulur; buna ancak hayırdan büyük nasibi olan kimse kavuşturolur ."(9) "Allah'ın Rahmeti sebebiyledir ki, Sen onlara yumuşak davrandın, eğer kaba, katı yürekli olsaydın, çevrenden dağılırlardı. Öyleyse onların kusurlarından geç, onlar için mağfıret dile." Mealindeki Al-i İmrfuı Suresinin 159. ayeti davetçinin nezaket ve kabalığına işaret edilmektedir. 7 Nemi Suresi, ayet 125. 8 Müminiln Suresi, ayet 96. 9 Fussilet suresi, ayet 34-35. Aynca Munziri, Et-Terğib ve't-Terhib c. 4, sh. 106-107, 109, 110, ll 1. 6 544 II. DİN ŞÜRASI TEBLİÖ VE MÜZAKERELERİ İslam'ın kurtancı ilkelerinin toplumumuza en güzel şekilde tebliği konusunda, çok büyük gayret ve fedakarlıklara mecbur olduğumuzu ifade ederek hepinize hürmetlerimizi takdim ediyorum.