ıı. din şürası

advertisement
DİYANET İŞLERi BAŞKANLIGI YAYlNLARI
II. DİN ŞÜRASI
TEBLİG VE MÜZAKERELERİ
(23 - 27 KASIM 1998)
(I)
,
TUı'4lyc Pljii!i1N
ıt 'fi
Isitım Mıışıınnıtlnrı M~rktıl;i
KUtUphtHHıııi
Tas. No:
ANKARA-2003
,,
1
Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınlan 1584
ilmi Eserler 1 93
Tashih
Abdi! AKTAŞ
Mustafa KAYA
Yusuf APAYDIN
Ali Osman PARLAK
Dizgi
Mehmet KARAVAŞ
Hasan EKİNCİ
HüseyinDiL
Grafik
RecepKAYA
Baskı
Türkiye Diyanet Vakfı Yayın Mat. Tıc. İşl.
Tel: (0.312) 354 9I 24
2003-06-Y-0003-584
ISBN: TkNo: 975-I9-3325-0 .
ISBN: 975-I9-3326-9
© Diyanet İşleri Başkanlığı
Dini Yayınlar Dairesi Başkanlığı
Derleme ve yayın Şubesi Müdürlüğü
Tel: (0.312) 295 73 06- 295 72 75
Il. DİN ŞÜRASI TEBLİÖ VE MÜZAKERELERİ
245
DİNİN
FARKLI YORUMLANMASINDAN KAYNAKLANAN,
KADlNLARLA İLGİLİ PROBLEMLER VE ÇÖZÜM YOLLARI
Prof. Dr. Beyza BİLGİN
Liseyi, okullannda hiç din dersinin okunmadığı dönemde bitirdim. Pek çok ders kiyön veren helal haram, iyi kötü, günah sevap gibi kavramIan içeren bu kitabı okumarınş olduğum için, bunlan çoğu zaman hiç okul görmemiş kişilerden öğrenmek durumunda idim. Bu durum beni rahatsız ediyordu. Din ile ilgili bilgileri nereden öğrenebilirdim?
tabı arasında davranışlarıma
Benim yetiştiğim çevrede, yaz tatillerinde camilerde düzenlenen Kur'an kurslanna
daha çok erkek çocuklar giderdi. Kızlar, kadın hocalann evlerinde verdikleri derslere giderlerdi. Ben de böyle bir kadın hocaya gitrniştim. Hoca hızlı öğrendiğirni söylüyor, beni beğeniyordu ama, ben harfleri ve heceleri öğrenip Kur'an'a geçmiş olmama rağmen,
okuduklarımdan bir şey anlarnıyordum. Kur'an Kursuna gidip Kur'an'ı okumayı öğre­
nince, okuduklanmı anlayacağıını zannediyordum. Oysa hoca kendisi de Kur'an'ı okutuyordu ama onu anlarnıyordu. Kursu bıraktım, fakat merakım devam ediyordu.
Kur'an'da neler, nasıl yazılıydı acaba? Bir ilahiyat Fakültesi'nin varlığı, o zaman için
bilgim dahilinde değildi. ilahiyat Fakültesi benim ikinci fakültemdir ve Fakülte'deki dersler bana merak ettiğim pek _çok .şeyi vermiştir. Bununla birlikte çözernemiş olduğum bir
konu şudur: ilahiyat Fakültesi'nde okunan Kur'an dersi, Kur'an'ın anlamının okunduğu bu
ders değil, Kur'an'ı, Kur'an Kurslarındaki yöntemlerle, sadece anlamadan okumayı öğre­
ten bir dersti, durum halen böyledir. Tefsir adlı ders ise, Kur'an'dan ancak sınırlı bazı bölümleri işleyebiliyordu, çünkü onun muhtevasında daha çok tefsir usulü ve tefsir tarihi vardı, yani o tefsirin nasıl yapılmış olduğu ile ilgili tarihi metodik bilgileri veriyordu.
İ>ini bilgileri, onlann kaynağı olan Kur'an-ı Kerim'den öğrenmek isteyenlerin işi zordu. Çünkü benim öğrenci olduğum 60'1ı ve öğretim üyesi olduğum 70'li yıllarda henüz
Kur'an'ın tercümelerinden okunup anlaşılmasının caiz olup olmayacağı tartışılıyordu.
Kur'an'ı sadece Arapça orijinalinden okuyarak anlamak, ileri derecede Arapça bilgisine ihtiyaç gösterdiği için Arapça bilmeyen, sade bir Müslüman için bu yol kapalı bulunuyordu.
Bir ilahiyatçı için Kur'an'ın, bir zamaniann bilgin imamlannın ve hukukçulannın değişik görüşleri ile öğrenilmesi şüphesiz önemli idi. Fakat bu bilgilerin hepsi ancak asıl kitap Kur'an'a yaklaşınayı sağlayan basamaklar olabilirlerdi. Her görüşün kaynağı Kur'an
olduğuna göre, kültürün bütünü daima Kur'an'a kıyaslanınalı değil miydi!.
Öğrenciliğim, öğretmenliğim, asistanlığını ve öğretim üyeliğim boyunca, her çalış-
Il. DİN ŞÜRASI TEBLİG VE MÜZAKERELERİ
246
mam için Kur'an'ı anlamı ile tekrar tekrar okumayı adet haline getirdim ve öğrencileri­
me de hep bu yolu tavsiye ettim. Öğretmenliğim sırasında İmam-Hatip Lisesi öğrencile­
rine, öğretim üyeliğim sırasında ilahiyat Fakültesi öğrencilerime hep sormuşumdur, acaba Kur'an'ı Türkçe anlamı ile hatim etmiş kaç kişi vardır diye, maalesefhenüz beklediğim sonucu alamamışımdır.
Son sınıf öğrencilerimizin öğretmenlik stajlarında, orta okul ve lise öğrencileri ile bir
araya geldiğimizde, onlara da benzer soruları sormuşumdur. Acaba Kur'an'ın içinde neler yazılıdır, onun Türkçe anlamını eline alıp sayfalarını karıştı_rrnış ve birkaç satın nı
okumuş olanınız var mıdır? Öğrenciler maalesef olumsuz cevap vermişlerdir. Kur'an'ı
eliyle tutmuş olan öğrenci bile pek az bulunuyordu.
Son yıllarda durumda olumlu yönde değişiklik olduğunu söyleyebilecek durumdayız.
Öğrencilerimizle söyleşiyoruz, her Ramazan muhakkak Türkçe anlamı ile mukabeleler
okuyoruz, hatimler indiriyoruz ve bunu çevremizde yaygınlaştırmaya çalışıyoruz.
Türkçe .anlamı ile her yıl okunınası sayesinde öğrenilecek doğru bilgilerin,
Kur'an'dandır diyerek korunan pek çok yanlış bilgiyi düzeltebileceği kanaatindeyim.
Özellikle İslam ve kadınlar konusundaki yanlış bilgilerin.
Kur'an'ın
İslam ve Kadınlar konusu, aslında bana biraz ters gelen bir konu idi. Benim yetişme
tarzıma
ve daha sonra öğrendiklerime göre, Kur'an kadına ve erkeğe göre ayn ayn değil, mürninler olarak insanların hepsine birden hitapeden bir Kitap'tır. Bunun içindir ki,
o, bir bütünlük içinde, mesela İnsan ve Allah, İnsan ve İnsanlar ve hatta belki İnsan ve
Diğer Varlıklar, İnsan ve Çevre başlıkları altında incelenmeliydi. Fakat kadın sorunları
İslam'a o kadar çok bağiamyordu ki, kendimi pek çok yerde, İslam'la Kadın konusunda konferans verirken buluyordum. Öğretmenliğimin ilk yılında verdiğim konferansın
konusu da, ikinci yılında falıri vaiz olduğumda verdiğim ilk vaazın konusu da İslam Dininin Kadınların Hayatına Getirmiş Olduğu iyileştirmeler idi.
bu konuyu daha yoğun olarak çalışıyorum ve onu yurt içinde ve dışında
anlatıyorum. İşte bugün burada da aynı işi yapmaktayım. Şüphesiz bu alanda yazılmış
pek çok kitap bulunuyor, özellikle "Kadınlar İçin İlmihal" ismini taşıyan kitaplar. Biz bu
kitapları Fakültemiz Din Eğitimi Yüksek Lisans programında inceliyoruz ve kız öğren­
cilerimiz bu bilgileri Kur'an ayetleri ile karşılaştırdıklarında haksızlıkların ulaşmış olduğu boyutlar karşısında hayretler içerisinde kalıyorlar. Bu alanda daha pek çok kimselerin
çalışması ve yeni kitaplar yazması gerekiyor.
Son
yıllarda
İslam Peygamberi Hz. Muhammed Kur'an'ı ilk yorumlayan olarak çok açık ve ileri
görüşlü
kulları
bir insandı, o, kadınları ve erkekleri eşit görüyor, Allah'ın kadın kulları ve erkek
tabirini kullanıyordu.
Batı
Avrupa ülkelerinde pek çok müslüman-Türk insanının yaşadığı hepimizce bilinmektedir. İnsanlarımız bu ülkelerde yoğun bir kimlik koruma çabası ile İslam'a sarıl­
maktadırlar. Ne yazık ki onların din alanındaki cahillikleri Türkiye'de yaşayan bizlerinki ile kıyas kabul etmeyecek derecede ileri bir cahilliktir. Kuzey Ren Vesfalya Eyaleti'nde, velilerin Alman Eğitim ve Kültür Bakanlığı'na müracaatlarının kabul edilmesi
üzerine başlatılmış olan, çok ileri dini-pedagojik çalışmalar vardır. Çalışmalar ciddi ola-
Il. DiN ŞÜRASI TEBLİG VE MÜZAKERELERİ
rak sürdürülınekte, program
247
geliştirme çalışmalanna
paralel olarak ders ve öğretmen el
Hizmet-içi Eğitim Kurslan düzenlenmektedir. Çalış­
malar sırasında belli aralıklarla siyasi ve bilimsel görüşmeler düzenlenmekte, karşılıklı
fık:ir alışverişleri yapılmaktadır. Çalışmalar bir hayli ilerlemiş, temel eğitim dönemi ta-
kitapları yazılmakta, öğretmeniere
mamlanmıştır.
Amaç, Alman okullannda Katolik ve Protestan din dersi yapıldığı saatlerde, müslüman öğrencilere de İslam din dersi verilmesidir. Ne yazık ki, böyle bir uygulama için hukuki alt yapı henüz hazır değildir, dersler ancak okulun resmi programı bittikten sonra,
Anadilde Kültür Dersleri çerçevesi içinde verilmektedir. Hukuki çözüme bir türlü ulaşı­
lamamasının en önemli sebebi. İsl::ım Din dersinin ihtiva edeceği bazı İslanıf öğretilerin
Alınan Anayasalan'na aykırı olacağıdır. İslami öğretilerin Alman Anayasaları'na aykırı­
lığı söz konusu olduğunda, genel olarak dört madde öne çıkmaktadır ve bunlardan birincisi Kur'an'a göre kadın ile erkek arasındaki eşit olmayan muameledir. İkincisi
Kur'an'ın cezalarla ilgili sistemi, üçüncüsü din özgürlüğünün olmayışı, dördüncüsü İs­
lam'ın farklı inançlar karşısındaki toleranssızlığıdır.
Ben bu iddilara karşılık olmak üzere "Kadın ile erkek arasındaki farklı muamele İs­
lami midir?" isimli tebliğler vermişimdir. İslam'ın kutsal kitabı incelendiğinde durumun
yoruma açık olduğu ve birden fazla yorumun olduğu görülmektedir. Fakat maalesef müslüman ülkelerdeki muamele ayırırncı olduğu için durum İslami görünmektedir.
Gerçekten de, Hz. Peygamber'den sonraki yüzyıllar içinde oluşturulan devlet düzeninin adı haline getirilen Şeriat'ta ve İslam Hukuku'nda kadımn konumu, Alınan tarafa hak
verdirecek şekildedir. İslam ulemasının ve müslüman erkeklerin, hatta müslüman kadın­
ların birçoğu da halen bu fıkirdedirler. Onlar geleneksel anlayışı İslam olarak kabul ettiklerinden, durumun böylece devam etmesi gerektiğini de savunmaktadırlar.
Hollanda ise çok kültürlü (mültikütürel) yapıya sahip bir ülkedit. Bu ülkede kadının
ve erkeğin eşitliği dokunulmaz özdeğerlerden birisidir. Çünkü bu eşitliğin kazanılması
için çok mücadele verilmiştir. Hollandalılar diyorlar ki: "Günümüzde kadın kültürel ve
zihinsel seviyede, tüm sosyal sımflarda, erkeğe tamamen eşit konumdadır. Kadını resmf
olarak arka plana koymak irrıkansızdır. Ekonomik pozisyonda kadınlar erkeklerden geride ve bazen çok geride bulunabilirler, aynı durum siyasi pozisyonlar için de geçerlidir.
Mesela Hollanda'da bir kadın başbakan henüz yoktur ve hala bir siyasi parti lideri de olmamıştır. Fakat onlar bir atak içindedirler ve bu zaman içinde gelişecek bir durumdur."
Türk insanlannın yoğunlukla yaşadığı Avrupa ülkelerinde A Vnıpalılar şunları tesbit
edebiliyorlar: "İslam ülkelerine baktığımızda, tecavüz olayında tecavüz eden erkek değil
de tecavüze uğrayan kadın kendi namusunu zedelerniş gibi muamele görüyor ve cezalandırılıyor. Ve kadın herkes tarafından dışlanıyor. Böyle muameleyi belki somut olarak
Kur'an'a bağlayamayız, fakat şunu söyleyebiliriz ki, İslam ülkelerinde kadının pozisyonu Kur'an'ın bir çok yorumlanndan bir tanesidir. Bunlara dayalı olarak bizim de Hollanda'daki müslüman kadınların durumlarını araştırmamız gerekiyor. Büyük şehirlerin geri
kalmış semtlerinde gördüğümüz kadınların kıyafetleri kendi bilecekleri bir şeydir, ama
baştan ayağa kapalı olmalarının sebeplerini öğrenmemiz çok önemlidir."
ll. DİN ŞÜRASI TEBLİÖ VE MÜZAKERELERİ
248
Bir sempozyumda bir Rollandalı bildirisinde şöyle söylüyordu. "Kendi oturduğum
semtte müslüman kadınların erkeklerle hiç bir ilişkileri yok, hatta gözgöze gelme dahi
yok. Her ne kadar herkes kime bakacağında serbest ise de, sistematik şekilde göz kontağından kaçınmak çok garip bir hava yaratıyor. Böyle olunca kadınlar bulunduklan semtte izolasyonda kalıyorlar. Bu kapalılık kültürel, zilıinsel ve sosyal entegrasyon için bir
engeldir. Ekonomik entegrasyon bu kadınlar için geçerli bile değildir. Baskı uygulayıcı
kurallar ve ikinci sınıf pozisyonda olmanın simgesi olan kıyafetler ,kamu alanına tam değerli katılımı, kendini geliştirmeyi ve erkeğe eşit sosyal ve ekonomik bir yer kazanmayı
engelliyor."
Bir
ba~ka değerlendirme
de öyledir:
'·Çarpıcı
ve trajik olan bir husus
şudur
ki. Hol-
landa'daki kadın haklan savunucuları Hollanda'daki müslüman kadınların kaderlerine
pek ilgi duymamaktadırlar. Müslüman kadın erkeğin malı olarak görülüyor, erkek aile
kurallarını belirliyor. Evin içi kadının, kamu alanı ise erkeğin sayılıyor. Erkek kendisi
cinsel denemelerde· bulunabiliyor, kadının ise bakire olarak evlenmesi gerekiyor. Çoğu
ailelerde erkeğin bu konumu zorbalıkla kabul ettiriliyor. Elbette bu Rollandalı ailelerde
de var ama biz bunu konuşuyoruz, araştınyoruz, yardırncı oluyoruz ve açık açık eleştiri­
yoruz. Bu durum müslüman aileler için geçerli değildir. Onlar sosyal ve kamusal bir hücre içinde kendi kültürlerini oluşturuyorlar. Kadının gelişmesinin zararına olan bu durum
zamanla erkeğin gelişmesinin de zararına oluyor. Ben şunu savunuyorum ki, bu kapalı ve
sessiz kültür kuvvetle kınlıp açılmalıdır. Bu konuda sağlam bir araştırma yapılınalı ve
araştırmanın sonucu, yapılacak toplumsal ve politik tartışmaya hammadde olarak kullanılmalıdır. Eşitlik bu ülkede yaşayan herkesin hakkıdır ve söz konusu müslüman kadın­
lar ve erkekler olsa bile bunu desteklememiz gerekir."
Hollanda Televizyonu İslam Bölümü Türk yapımedarı benim de içinde bulunduğum
bir panel için davet mektubu gönderdiklerinde mektuba yukanda alıntılarını verdiğim bazı dökümanlan da eklemişlerdi ve sonunda kendi amaçlarını ve sorularını bildirmişlerdi.
Önce sorunu ortaya koyan sorulardan bazı örnekler vermek istiyorum:
"İslam'a göre cinsellik teorik olarak belirli sınırlar ve kurallar içinde kanalize edilmiş
ve toplumsal yaşamda bir anarşi nedeni değil, istikrarın ve huzurun güvencesi haline getirilmiştir. İslam'da cinselliğin meşru çerçevesi nikahtır. Nikah, kadın ve erkek cinsleri
arasında yapılan bir nevi toplumsal sözleşmedir. Nikah aynı zamanda aile kurumunda temeldir. Bu kurum içinde insan cinsel ve psikolojik doyuma ulaşır, gelecek kuşaklan geliştirir.
Her ne kadar İslam meşru olmayan yollan kadına ve erkeğe aynı şekilde kapamış ise
de, geleneksel İslam toplumlannda kurallar sadece kadınlar ve kızlar için çalıştınlrnış,
çoğu kez erkekler adeta bunlardan muaf kılınmıştır. Hatta erkekler cinsel konularda aşı­
n ve gereksiz bir kıskançlık nedeniyle, kadınları özel yaşarnın sınırlan içine hapsetmiş­
ler ve onların toplumsal yaşama katılırnlarını engellemişlerdir. Bu nedenle sağlıklı ve
meşru bir cinsel yaşam için yine aynı şekilde sağlıklı ve meşru bir cinsel eğitim gerekmektedir. Hz. Peygamber'in ve O'nun kontrolünde yetişen ilk kuşaklann cinsel konularda, sanılanın aksine oldukça serbest ve korkusuz bir davranış içinde olduklan görülmek-
II. DiN ŞÜRASI TEBLİG VE MÜZAKERELERİ
249
tedir. Bu bize gösteriyor ki, cinsellik kesinlikle tabulaştınlacak bir alan değildir. Bilakis
bir çok cinsel sorun, bu alanın eğitim ve tartışma dışına çıkarılmış olmasından kaynaklanmaktadır. Bu çerçevede akla şöyle bazı sorular gelmektedir:
-Okullarda cinsel
-Kız
de ele
eğitim
ve erkek çocukların
edep kuralları içinde, hangi bilgiler verilerek yapılabilir?
karışık
olarak spor yapmaları ve yüzmeleri hangi çerçeve-
alınmalıdır?
-Kız
ve erkek arasındaki
arkadaşlık ilişkileri
-Meşru
olmayan cinsel
anlayışlar
-Kadın
ve erkek toplumsal
nereye kadar götürülebilir?
ve pratikler karşısında tutumumuz ne olmalıdır?
yaşama katılmada
nereye kadar
eşittir?"
Sadece Batı Avrupa'da yaşayan müslüman Türklerin değil, Türkiye'de yaşayan
Türklerin de, özellikle eğitimciler olarak, Kur'an'ın ve hadislerin tek yanlı yorumlarının
aşılamamasından kaynaklanan sorunlarırnız vardır. Sınıflarda kız-erkek karışık öğreti­
min İslarn'a aykırılığı, kadının sesinin haramlığı, kadının yanında mahremi olmaksızın
seyahat etmesinin, bir meslek sahibi olarak çalışmasının ve topluma katılmasının hararnlığı, kadınlar için kabiliyetlerini geliştirme ve fikirlerini savunma hakkının söz konusu
edilmemesi; baş örtüsü ayetinin saçın her telini, elbisenin ve pardesünün dahi yakasım ve
omuzlarını örtrnesi gerektiği şeklinde yorumlanması ile çekilen acılar ve bunlar karşısın­
da ulemanın sorumluluktan kaçınıp susmaları.
bu yorumların
bildirilse bile ortam büyük oranda rahatlayacaktır. Günümüzde özel sohbetlerde fikirlerini söyleyenler, bu fikirlefini karnuya açsalar ve yazsalar
rahatlama daha da büyük çapta olabilecektir. Sorunlar Kur'an'ın ayetlerinden değil, onların farklı şartları altındaki farklı yorumlarından sadece birinin bütün zamanlar için geçerli kılınmasından kaynaklanmaktadır. Mesela:
Oysa sadece
farklı şartlarda farklı yorumların geçmişte yapılabildiği,
şunlar şunlar olduğu açık açık
1. Kadın ile erkek arasındaki
eşit
olmayan muamele.
Kadın ile erkek arasında eşit olmayan muameleye kaynak olarak (4) Nisa suresinin
35. ayeti gösterilmektedir. Bu ayette Allah'ın insanlardan bazılarını bazılarından üstün
kıldığı, erkeklerin de mallarından harcamalan sebebi ile kadınlar üzerinde "Kavvamun"
oldukları bildirilmiştir. Kavvarnun kelimesi sözlükte tek anlamlı değil, çok anlamlı olarak yer almış bir kelimedir. Bu kelimesi mealierde çoğu zaman "üstün" ve "yönetici", bazen "sorumlu" ve "gözetip kollayıcı", nadiren de "işlerine bakıcı, işlerini yapıcı" olarak
yorumlanmaktadır. Daha önemlisi ise kelimeyi erkeklerin yaratılıştan kadınlardan üstün
olduğunun Allah tarafından bildirilmesi şeklinde aniayıp aniatmayı tercih edenlerin bunu kendilerinden eldedikleri "yaratılıştan" kelimesi ile desteklemeleridir. Malından harcayarak nafakayı temin etme sorumluluğu yaratılıştan değil, toplumsal yaşayıştan gelen
bir sorumluluktur. Yaratılıştan olan kimilerinin kirnilerinden üstün olmasıdır ki, bu kadınlar arasında da erkekler arasında da, bütün diğer varlıklar arasında da söz konusudur.
Düşünelim bir kere: Acaba Allah her zaman için, her yerde ve her şartta, bütün erkekleri bütün kadınlardan üstün şekilde mi yaratmaktadır? Her zaman ve her yerde, bütün erkekler bütün kadınlardan daha akıllı, daha kuvvetli, daha sağlıklı ve daha zengin midir-
Il. DİN ŞÜRASI TEBLİÖ VE MÜZAKERELERİ
250
ler? Elbette ki hayır! Öyleyse erkek ve kadın tarafiara tarunacak karşılıklı hakiann yarnsıra erkeklere veya kadınlara tarunabilecek üstünlük toplum yaşayışındaki geleneksel düzen açısındandır. Geleneksel düzen ve alışkanlıklar, özel dururnlar sebebi ile değişebil­
diği gibi, zaman için de de değişebilir. Ayet metinlerinin neyi aniatmayı ve buna bağlı
olarak hangi öğüdü vermeyi amaçladığını, hayat hakkındaki bilgi seviyemiz ve içinde yaşadığımız şartlar ölçüsünde anlayabiliyoruz. Anlayışlan kuvvetli olup anlatmaktan sorumlu olanlara önemli görevler düşmektedir.
Kur'an'a göre, kadın ve erkek, hiç birfarklılık söz konusu olmaksızın, aynı ve bir tek
nefisten yaratılmışlardır. Aynca bu nefis dişi bir özellik taşımaktadır. Ayet şöyledir:
Ey insanlar. sizi hir tek nefisten yaratan. ondan e~ini var eden \·e her iki~inJeıı pek
çok erkek ve kadın meydana getiren Rabb'inize saygısızlık etmekten sakının! (4-Nisa
Suresi, 1. ayet)
Ayetin metnine göre, Allah kadını ve erkeği bir tek nefisten yaratrmştır. Yani
Kur'an'a göre Alliıh kadım erkeğin vücudundan çıkardığı bir kaburga kemiğinden yaratınarınştır (fevrat 2: 21-23). Hadislerde de kadının Adem'in kaburga kemiğinden yaratıl­
dığı ifadesi mevcut değildir. Kur'an'ın yaratılış bildirisine göre, erkek ve kadın tamamen
ayın özden, bir tek nefisten yaratılmış olduğu halde, onlara nasıl olur da farklı muamele
yapılabilir? Cevap şudur: Kur'an'ın metni çok açıktır ve uzun İslam tarihi içinde hiç değişmemiş, hep ayın kalrmştır ama Hz. Peygamber'in sözleri olan hadisler ve MüslümanIann yaşayış biçimi, büyük ölçüde Müslümanlık öncesi geleneklerle kanşmıştır. Yapıla­
cak iş, gelenekler üzerinden geriye, Kur'an'ın kendisine kadar uzanmak ve Kur'an 'ın hakernliğine başvurarak yanlış ve yanıltıcı yorumlan düzeltmektir. Ankara Üniversitesi
ilahiyat Fakültesi'nde yıllardan beri, bu doğrultııda çalışmakta, eski rivayetlere dayalı,
yanlış yorurnlann düzeltilmesi amaçlamaktadır.
Kadının erkeğin
kaburga kemiğinden yaratıldığı için zayıf yaratılışlı olduğu, bu yüzkanarak yasak meyveyi yiyip kocasına da yedirerek ilk günahı iş­
lediği ve insan soyunun cennetten kovulmasına sebep olduğu, bu yüzden cezalandınldı­
ğı yolundaki Tevrat yaratılış hikayesi de yaygın bir kabuldür ve İslamf olarak pek çok
yazılmış çizilmiştir. Allah'ın doğrudan kadına hitabederek bildirdiği cezalardan biri şöy­
ledir: Kocana karşı zayıf olacaksın, o ise sana hükmedecek!
den
şeytanın iğvasına
Oysa Kur'an'ın ne yaratılışla ilgili haberlerinde böyle bildiriler yoktıır. Tam tersine
Kur'an'da, Cennet'ten kovulmaya sebep olan yasak meyveyi yeme suçunu işleyen kadın
değil erkektir. Ayet şöyledir:
Andolsun ki, biz daha önce Adem'e tenbih etrniştik. Ne var ki o unuttu. Onda azim
de bulamadık... Şeytan onun aldım kanştırdı. .. Ve ikisi de ondan yediler. .. Adem Rabbine asi olup yolunu şaşırdı. (20- Ta-Ha Suresi, llS-122. ayetler)
Ayetlerdeki açık bildirilere rağmen, müslüman ulema ve yazarlar, eski kültürlerin rivayetlerini almış ve onlan Kur'an'ın haberi imişcesine nakledebilmişlerdir. Bu tür rivayetler bugün dahi nakledilmeye devam edilmekte ve onlarla dolu kitaplar ve dergiler, hiç
tahkiksiz yeniden basılmakta, okuyucu bulmakta ve onlarla vaaz edilebilmektedir. Daha
da kötüsü bu rivayetlerden,çıkanlrmş olan sonuçlardır. Sonuçlara göre, Allah kadına iş-
ll. DiN ŞÜRASI TEBLİÖ VE MÜZAKERELERİ
251
!ediği suça karşılık kocasının kendisine hükmetmesine katianmaktan başka bazı cezalar
daha vermiştir ve bu cezaları da kadına bizzat bildirmiştir. Zahmetini ve gebeliğini ziyactesiyle çoğaltacağım; ağn ile evlat doğuracaksın! (Yaratılış 3: 16) Müslüman ulema bu
cezalara bazı ilavelerde bulunmuşlar ve demişlerdir ki: Kadınların erkeklere göre mirasta yarım pay almaları, şahitlikte bir erkeğin yerine iki kadının geçerli sayılması, maazeret hallerin~e ve loğusalıklarında kadınların namaz kılmamaları sebebi ile ibadetlerinin
eksik kalması v.b. hep bu cezalar cümlesindendir.
Cezalar cezalar ... Kadınlar ne pis malıluklardır ki, mazeret hallerinde ve loğusalıkla­
nnda ibadet etmeleri yasaklanmıştır ı? Bu gibi kabuller kadınların Kur'an'ı tııtmalarını ve
c::ımiye ginnelerini y::ıs::ıkl::ını::ıy::ı k::ıd::ır varmakt::ı. Kur' ::ın öğreten k::ıdın öğretmenl~r durumlarını ilan eden bu tutumlardan sıkıntı çekmektedirler. Hadisiere bağlanan bu gibi kararlar, hadislerin açıklamalarında, özel hallerde ibadetten muaf olmanın, kadınlara Allah 'ın yaratılış özelliği olarak verilmiş bir eziyete karşılık bir izin ve bir lütııf olarak belirtilmiş olduğu halde, kadınlara tebliğ edilirken emir ve yasak şekline sokulmaktadır.
Kadının sesi konusunda da güçlükler yaşanmaktadır. Kız öğrenciler uygulamalarda
kız
erkek karışık sınıflarda ders anlatırken sıkıntı çekmektedirler. Bir öğretmen adayırnı­
orta birinci sınıfta deneme dersi anlatırken, sağ yanda otııran kızlara döndüğünde
normal sesi ile, sol yanda otııran erkeklere döndüğünde ise sesini duyulmayacak kadar
zın,
kısarak anlattığını .farketıniştim.
Kur'an'ın
33. suresinde Hz. Peygamber'in kadınlarına, "Ey Peygamber hanımları,
sizler herhangi kadınlar gibi değilsiniz; eğer Allah'tan korkuyorsanız, sesinizi eğip bükıneyin ki, kalplerinde hastalık bulunanlar beklentilere kapılmasınlar, sesinize hakim olarak konuşun" diye öğüt verilmiştir. Öğütte kadınların seslerini duyurmamalarına değil,
seslerini nasıl kullanmaları gerektiğine işaret edilmiştir. Hitap Hz. Peygamber'in kadın­
Iarına olsa da elbette bütün kadın mürninler, hatta erkek mürninler için geçerlidir. Kadın­
lar seslerine hakim olacaklar da erkekler seslerini karşılarındakini yanıltıcak şekilde konuşmakta serbest mi olacaklardır? Elbette ki hayır. Herkes her hareketinden, hatta hareketsizliğinden sorumludur.
33. surenin 53. ayetinde de Hz. Peygamber'in hanımlarından bir şey iste neceği zaman
perde arkasından istenmesi öğüdü vardır. Perdeler o zamanın kumaştan veya deriden kapılarıdır. Haber vermeksizin perdelerin i tilerek içeri dalınınası engellenmiştir, yoksa konuşmak veya sesini duyurmak değil.
Kadının yanında malırerni olmaksızın yolculuk yapmasını engelleyen bir ayet yoktıır,
sadece bir hadis vardır ki, o zamanın şartlarına göre, üç gece ile bir gece ve gündüz şek­
linde farklı rivayetleri vardır. Çöldeki gece yolculuğu ile zamanırnızın yolculukları kı­
yaslanmadan, yüzlerce hatta binlerce yıllık şartların düzenlemelerini günümüze taşımak
gerçekçi olamaz. Aynca ayette Allah'ın seyahat eden kadınları ve erkekleri sevdiği bildirilmiştir. Zamanımııda yurtdışına çalışmaya giden en eğitimsiz insanlarırnız bile dünyanın bir ucuna yalnız gidip gelebilmektedirler.
Kadınların
toplumsal sorumlulukları meselesinde henüz yeterli aydınlanmaya kavuşulmarnış olduğu kanaatindeyim. Mesela ayetlerde, kadınların oylarını bildirirken doğru-
ll. DİN ŞÜRASI TEBLİÖ VE MÜZAKERELERİ
252
dan kendi hesapianna kullanmalan sözkonusudur. 60. surenin 12. ayetinde, inanmış kaAllah'a ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklauru öldürmemek, başkasının çocuğunu başkasına isnat etmemek ve uygun olam işiernekte biatlanm kabul etmesi Hz. Peygamber' e bildirilmiştir.
dınlann
9. surenin 71-72. ayetlerinde kadın ve erkek müminlerin iyiliği ernretmek ve kötülükten alıkoymakta yardımlaşmalanndan söz edilmiştir. Allah insanlan ve insandan başka
varlıklan, kadın-erkek veya erkek-dişi olarak ayırtetmeksizin, kendisine hizmet etsinler
diye yarattığım bildirmiştir. Her birisi hangi işi en iyi yapabilecekse onu yapmaktan sorumludur. Bu demektir ki herkes eğitim öğretim alacaktır ve kabiliyetine uygun işi yapmak üzere hazırlanacaktır. Helal ve haram davranışlar ve ibadetler konusunda da kadın
kendi kendinden sorumludur. Oysa mesela erkeklere zararlı alı~kanlıklar hoşgörülmüştür
de kadınlara şiddete varan uygulamalar getirilmiştir. Öyle hale gelinmiştir ki, sanki dini
kadınlar ve çocuklar yaşamak durumundadırlar. Kadınlarla çocuklann dini kurallara uyarak yaşamalan, farzı kifaye gibi erkeklerin onlardan affedilmesini sağlamıştır.
Kadınlann yönetici olup olmayacaklan da pek çok tartışılmış, yazılıp çizilmiş bir konudur. Oysa ayetlerde kadın hükümdardan övgü ile bahsedilmiş, kadıniann fikirlerine
başvurulması ile ilgili örnekler verilmiş, kadınlar için de erkekler için olduğu gibi çalışıp
kazandıklanndan nasip olduğu bildirilmiştir. Önemli olan kabiliyettir. Allah insana, erkek de olsa kabiliyetinin dışında yük yüklenmez, fakat kadın da olsa kabiliyeti orarunda
yük yükler.
Kanaatİınce
Kutsal Kitaplar kanunlarla ve anayasalarla karşı karşıya getirilmemeli,
hatta anayasa ve kanun haline getirilmemelidir. Kutsal kitaplar hayatın henüz anlam verilememiş gerçeklerini sembolik ifadelerle anlatan, değişmez, ilmi sözleri ihtiva ederler.
Anayasalar ve kanunlar ise, zaman içinde değişen ihtiyaçlar doğrultusunda, insaniann sı­
mrlı anlayışlan ile değiştirip geliştirdikleri düzenlemelerdir.Alanlar birbirine kanştınl­
mamalı, değerler yıpratılmamalıdır.
Boşanma talebinin sadece erkeklere verilmiş bir hak oluşu haksız muamelesine gelince, bu talimat da yine Kur'an'ın kesin ayetine değil, müslüman tilemanın, kendi zamanlanmn·şartlanna uygun gördükleri, kişisel kararlandır. Bu gibi kararlan kendi zamanlanrun mantığı içinde değerlendinnek durumundayız. Kur'an'ın ayetine göre ise, kadınlar
boşanma talebinde bulunabilirler. Boşanma talebinde bulunan bir kadın kocasına boşan­
ma bedeli (fıdye) vermek durumundadır. Ayet şöyledir:
Eğer ikisinin birlikte Allah' ın sınırlan nı koruyamayacaklanndan korkarsanız, kadının
kendisi için ödemede bulunmasında, her iki taraf için de günah yoktur. (2- Bakara Suresi, 229. ayet)
Kur'an terbiyesine uygun olan, tarafiann aralannda anlaşarak birlikte karar vermeleridir. Bu tutumun güzel bir örneği Hz. Peygamber'in bayatında yaşanmıştır. Hz. Peygamber'in hamrnlan, savaşlardan elde edilen ganimetierden kendilerine bir şey düşmemesin­
den şikayet etınişlerdi. Hz. Pe)'gamber bu duruma üzülmüş ve hanımlan ile arasına soğukluk girmişti. Ayetlerin yol göstermesi ile Hz. Peygamber durumunu hanımianna anIatıruş, onlarla yaptığı görüşme sonucunda boşanma meydana gelmeden evliliğin deva-
Il. DİN ŞÜRASI TEBLİG VE MÜZAKERELERİ
mına
253
karar verilmişti. Ayetler şöyledir:
Ey peygamber, eşierine söyle: Eğer dünya dirliğini ve refahını istiyorsanız, gelin size boşanma bedellerinizi vereyim de, sizi güzellikle serbest bırakayım. Eğer Allah'ı,
Peygamber'ini ve Ahiret yurdunu diliyorsanız bilin ki, Allah içinizden güzel davrananlar için büyük bir mükafat hazırlamıştır.
Miras ve şahitlik ile ilgili hükümlerde de aynı sorun geçerlidir. Mirasta Kur'an hükmünün, kadın payının erkeğinkinin yarısı kadar olması sadece mirasçıların miras bıraka­
nın çocuklan olması halinde geçerlidir. Mirasçıların anne ve babalar olması durumunda
ise onlar eşit pay alacaklardır. Ayrıca bu düzenlemeler Kur'an'ın ifadesi ile tavsiyelerdir. Ayet
şöyledir:
Allah size, çocuklarınız hakkında, erkeğe kızın payının iki mislini tavsiye eder. Ana
babadan her birinin, mirastan altıda bir hissesi vardır. (4- Nisa Suresi, ll. ayet)
Şahitlikle ilgili gelenekler ise, borç senedinin düzenlenişi ile ilgili öğütleri içeren bir
ayetin, şahitlikle ilgili ayetlerle bir tutulması sonucu ortaya çıkmış, zamanı içinde değer­
lendirilmesi gereken kararlardandır. Çünkü görgü şahitliği ile ilgili ayetler, kadın erkek
ayırımı yapmadan, müminlerin bütününe hitabetınektedir. Şahitlikte önemli olan, kadın
veya erkek olmak değil, şahidi olduğu konuda, kendisinin ve en yakınlannın aleyhine sonuç verecek bile olsa, Allah için doğruyu söylemektir. Ayet şöyledir:
Ey iman edenler, adaleti titizlikle ayakta tutan, kendiniz, anne babanız ve akrabanız
aleyhine de olsa, Allah için şahitlik eden kimseler olun. Zengin olsunlar, fakir olsunlar,
Allah onlara daha yakındır. Hislerinize uyup adaletten sapmayın. Eğer, eğip büker veya
kaçınırsanız, Allah yaptıklannızdan haberdardır.
Bunların yanısıra bizim eğitimciler olarak Kur'an'ın farklı yorumlanrnasından kaynaklanan güçlükleriıniz vardır. Tebliğimde, bana verilen vakit ölçüsünde bunlardan da
söz edeceğim. Mesela kadının sesinin haramlığı, muhtelif sınıfların harem-selamlığa aykırı olmasından dolayı İslam'a aykırılığı, kadınların özel hallerinde pis sayılmalan sebebi ile Kur'an'ı tutamamalarının ve namazı kılmalarının yasaklanması, kadının yalnız olarak seyahatinin yasaklanmış olması, kadının çalışması ve toplum hayatına katılmasının
yasaklanması ile onları kabiliyetlerini ve fikirlerini açığa vuramamalan, baş örtüsünün
abartılarak saçın bir telini ve elbisenin ve pardesünün dahi yakasım örtmesi şeklinde anlatılması ile çekilen acılar v.b.
Bugünkü Türkiye'de eski devirlerin şartlarına ve ilıtiyaçlanna göre yapılmış bu düzenlemelerin peşin olarak Kur'an ile özdeşleştirmek ve yorumlardan sadece birinin doğ­
ruluğunda ısrar etınek yerine, yorumların hepsini Kur'an ile karşılaştırarak yeni anlayış­
lar geliştirmek,resmen hiç bir geçerliliği kalmamış kanunların verdiği azaplardan müminleri kurtarmak amacımız olmalıdır, diyorum. İlahiyatçılar olarak, her konuda
Kur'an'ın hakemliğine müraçaat etmek üzere, Kur'an'ı daha çok okumalıyız, fakat
Kur'an'ı okumanın ve kendisi hakkında karar verebilecek seviyeye gelmenin her mürninin vazifesi olduğunu da anlatmalıyız. Değer çatışmasına izin vermemeli, değerleri insanın mutluluğu için seferber etıneliyiz.
Download