TBMM 5 . 5 . 2007 B: 100 O: 5 Şimdi, biz, Türkiye olarak bakalım. Bir de dünyaya bakalım. Dünyaya, Latin Amerika'ya bak­ tığımız zaman, İspanyolca ve Portekizcenin, bütün Latin Amerika kıtasındaki ülkelerde yaygın ola­ rak kullanıldığını biliyorsunuz. Fransızcanın, Kuzey Amerika'nın Quebek bölümü ve Louisiana ve aşağıda New Orleans kısmında egemen olduğunu ve daha sonrasında, yine Anglosakson kültürü do­ layısıyla o bölgede İngilizcenin egemen olduğunu görüyoruz. Yeni Zelanda ve Avustralya'da, oranın yerel dillerinin üzerine İngilizcenin, nasıl bir kültürel hegemonya ile dayatıldığını ve bugün resmî dil olduğunu biliyoruz. Peki, Osmanlı? Bakın, altı yüz yıl çok önemli bir aktif, etkin, her zaman üzerinde kültür olan, gelişme olan bir coğrafya parçasını kullanan Osmanlı İmparatorluğu, ne Osmanlıcayı ne Türkçeyi bu bölgelerde etkin bir şekilde, maalesef, miras olarak bırakamamıştır. Yani, biz, Osmanlı, acaba egemenliği altındaki topraklarda, bir İngiltere'nin, bir Fransa'nın, Portekiz'in, hatta Belçika'nın mer­ kezî Afrika'da bıraktığı gibi, bu, toprak parçası olarak egemenliğinde bulundurduğu bölgelerde bir emperyal devlet olmuş mudur olmamış mıdır tartışması çıkıyor. Osmanlı, kendi sarayında bile Türkçeyi bir miktar örselemiştir, ötelemiştir ve ikinci planda bı­ rakmıştır. Bu, bir gerçektir. Daha karmaşık, daha ağdalı bir dil olan Osmanlıcayı ön plana almıştır. Peki, Türkçe nerede kalmıştır? Türkçe, gariban Anadolu'da kalmıştır. Yani, Türkmen boyların­ da kalmıştır, Türk boylannda kalmıştır, Anadolu'da kalmıştır. Horasan'dan gelen erenlerin öz Türkçesi ile Anadolu'da, o dokuda kalmıştır, yörüklerde kalmıştır. Şimdi, baktığımız zaman, iddialı bir ülke olmak, gelecek yüzyılda, kim ne derse desin, dünya­ daki bütün bölüşmenin, dünyadaki bütün savaşların temelinde ekonomi vardır, ama, burada millet­ lerin rolü inkâr edilmemelidir. Klasik, sosyolojik görüşlerin çatışmasını burada yansıtmak istemi­ yorum; ekonomi kadar, milletlerin kimliği, varlığı ve gelenekleri, kültürleri de önemlidir dünyada­ ki çatışmalarda. Onun için, Türkiye olarak, Türk milleti olarak, mutlaka, demin örneklerini verdiğim kültür merkezleri gibi, çok iyi bir yapılanmayla, dünyanın çeşitli yerlerinde, çeşitli bölgelerinde, mutlaka, Yunus Emre Vakfına bağlı olarak oluşacak kültür merkezlerini, aktif olarak, bir yasa tasarısının üs­ tüne kalmadan, verilen görevi yerine getirecek şekilde yapılandırmak zorundayız. Biz, diğer devlet­ ler gibi bir emperyal hedefin peşinde değiliz, ama, dünyanın neresinde Türk yaşıyorsa, orası, Türk ulusunun bir parçasıdır, kalbinin köşesinde yer edinen bir coğrafyadır görüşü doğrultusunda, bunun içini mutlaka doldurmak zorundayız. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun Sayın Koç. HALUK KOÇ (Devamla) - Bunun içini mutlaka doldurmak zorundayız. Bunu siyasete kurban etmemeliyiz ve gelecekte kim, nerede, ne şekilde yürütme görevi alacak olursa olsun, bu kanunun gereklerini mutlaka yerine getirmesi, birinci asli siyasi görevi olmalıdır diye, tutanaklara bir iz bı­ rakmak istiyorum. Bu vesileyle de tekrar, Türkiye'ye hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygılarımla selam­ lıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 7'nci maddeyi okutuyorum: Muafiyetler MADDE 7- (1) Vakıf ve Vakıf tarafından kurulacak Kültür Merkezleri ile enstitüler; a) Kurumlar Vergisinden (iktisadî işletmeler hariç), b) Yapılacak bağış ve yardımlar sebebiyle Veraset ve İntikal Vergisinden, -235-