T.B.M.M. B : 62 11 . 1 . 1994 O:1 güzel anlattı. Bunlar doğru; ama, bu, bizde icat edildiği veya bir siyasî idarece teşvik edildiği olgusundan kaynaklanmıyor. Doğrudan doğruya insanlarımızın, verilen teşvikleri cazip göre­ rek, hukukun dışına çıkarak, haksızlığı hak sayarak başvurup aldıkları paralar bunlar. MÜNtR DOĞAN ÖLMEZTOPRAK (Malatya) — Nispeti ne kadar. Sayın Bakan? EKREM PAKDEMİRLt (Devamla) — Biraz evvel söyledim, 400 milyon dolar civarında. MÜNtR DOĞAN ÖLMEZTOPRAK (Malatya) — Genel rakam ne kadar? EKREM PAKDEMİRLt (Devamla) — O dönem içinde yapılan toplam ihracat da 100 milyar dolar civarında. Nispet önemli değil; bir kuruş bile olsa, 1 dolar bile olsa, bana göre, haksız alman o dola­ rın karşısında olmamız lazım; ama, "Hayalî ihracat yapılmıştır, dolayısıyla, siyasî iradeyi tem­ sil edenler suçludur." demek yanlış olur. Dediğim gibi, geçmiş yıllarda, bunun, çok daha bü­ yük meblağlara varan örnekleri vardı; ama, elimizde imkân olmadığı için bulamadık. Eğer ben, 1984 yılında, Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarı olarak dış ticaretimizi kompütüre geçiremeseydim, o güne kadar olanları da bilmeyecektik, bulamayacaktık; çünkü, binlerce fiş vardır, o fişlerin incelenip, hangisinin şişirilmiş ihracat, hangisinin düşük bedelle gösterilmiş ihracat ol­ duğunu bulmak mümkün değildi. Ama, şu global yaklaşımdan gidersek, 1970'li yıllarda bu, çok daha büyük oranlardaydı. Çünkü, 1970'li yıllarda, yüzde 40'a varan teşvikler vardı ve ih­ racatçının, kazandığı doları, kendi yatırımında, kendi imalatında kullanma imkânı da vardı. tşin cazibesi çok büyüktü. Bir tüccara 4 bin dolarlık bir tahsis yapıyorduk; o 4 bin dolarlık mal tahsisiyle bitmiyordu iş, ithalatta rakamlar küçültülerek hem Gümrük Vergisi kaçırılıyordu, hem de yurda giren mallarda fatura olmadığı için, büyük haksız kazançlar elde ediliyordu. 1970'li yıllarda, hayatî ihracat yapılmasının veya ithalatın küçük gösterilmesinin cazibesi çok daha büyüktü. Ne 1970'li ne 1980'Ii yıllarda, bununla ilgili olarak hukukî bir düzenleme geti­ rilmedi. Hukuk düzenimizde bir boşluk var. Nitekim, arkadaşlarımız, bu konudaki hukukî boşlukları kapatmak ve bu gibi açıkgözlerin Önünü kesebilmek için bir taslak hazırladılar, bu­ nu biz de imzaladık. Şurası bir gerçek ki : Hayalî ihracat veya ithalatı düşük gösterme işlemi 1960'lı yıllarda da, 1970'li yıllarda da, 1980'li yıllarda da vardı. 1990 sonrasında da hâlâ devam ediyor. Teşvik­ ler yok edildiği zaman bunun oranı çok küçülüyor. Oran, sadece şurada varlığını koruyabili­ yor : Kara para, ihracatta veya ithalatta kullanılarak aklanabiliyor. 1980'li yıllarda, yüzde 20'ye varan bir teşvik olduğu için, o ilave bir cazibeydi ve oran daha büyüktü. Tekrar ediyorum, 1970'li yıllarda bu çok daha büyüktü; ama, elimizdeki imkânlarla bunları tespit etmemiz mümkün olamamıştır. Değerli arkadaşlarım, aslında, bu raporun hukukî yönden dayandığı tek bir nokta var. Raporda, 7/10624 sayılı Kararnameyi yok farz ettiler. "Sayın Kaya Erdem ve Rahmetli özal, genelgelerle hayalî ihracatı kolaylaştırdı.." deniyor. Tabiî, öyle bir şey yok. Bu, tamamen ön­ yargı. Aslında genelgeyle istenen şey, "Ortaklıkta bir kargaşa var, dosyalar, kurumlar arasında gidip geliyor; gidip gelme dursun, kanunların emrettiği yerde toplansın bunlar, buradan işlem görsün'' düşüncesidir. Dosyaların toplandığı yer neresidir? Dosyaların toplandığı yer, Devlet Planlama Teşkilatı Teşvik ve Uygulama Dairesi Başkanlığıdır. Bu arada, olay böyle geliştiği ve bir de kamuoyu baskısı olduğu için, bütün kurumlar bir­ birleriyle yarışıyorlardı. Ben yaşadığım için anlatıyorum. "Bir an önce hayalî ihracatı durduralım" diye yarışıyorlardı. İhracatı durduruyorlardı bir yazı ile. 1984 yılında, Merkez Ban­ kasına "şunları, şunları, şunları durdurun; bunlar hayalî ihracata bulaştı" diye ben de yazı — 100 —