Senatosu 27 çekli şüphe götürmez olaylara vs bu olayların hukukan isabetle değerlendiriimesins dayanmak ve mutlaka kamu yararına ve belli kamu hizme­ tinin özel yararına ve o yetkinin verilmesinde­ ki hukukî kanuni ve meşru maksada uygun kul­ lanılmalıdır. Bunun dışındaki bir yetki kullanılması, bu kullanmadaki isabetsizliğin vebamet derecesine göre Devlet adına kullanılmış bir yetki olmayıp, hukukî ve fiilî sonuçları kamu görevlilerinin şahıslariyle ilgili yeni durumlar meydana geti­ rir. Bu yeni durumların doğuracağı hukuktan mahrum tasarruf alanında uzun süre söz sahibi olmak imkânı yoktur. Sayın senatörler, kaynağını Anayasamızdan alarak idare yargı denetimi yapan Danıştay ka­ rarlarının, Türk Ulusu adına alındığı ve Türk Devletinin varlığını kapsıyarak bağlantılı oldu ğımdan şüphe dahi edilmez. Bunun içindir ki, böylesine bir teminat altında bulunan kararla­ rın hukukî ve fiilî sonuçlarının derhal doğması icabetmektedir. Aksi hakle; Anayasanın yalnız iktidar lehine olan hükümlerinin işlemesi onu frenliyen ve ona hukuk düzeni niteliği veren hükümlerin, bir dilekler faslı gibi kabullenip denetimsiz ve düzenle bağdamşıyan hukuk dı-ı bir yolun ortasına gelinmiş olur. Bu yolda bü­ yük mesafe katettiklerini zannedenler ve geniş taraflar kitlesi olduğunu vehmedenler, kendile­ rini bu yola getiren kuruluşlaıın çok geride terk ettikleri bir ortamda yalnız başına kaldıkları m görmenin sakinlik ve hüsranım çekeceklerdir. Sayın senatörler Danıştayın verdiği kararla­ rın uygulanmaması ve bunun hukukî sonuçları da, üzerinde önemle durulması gerekli bir konu olduğu kadar, bizim içinde açıklama ve yüküm­ lü olduğunuz bir sorumluluk taşımaktadır. Da­ nıştay kararlarının hukukî niteliği bir mahkeme hükmü olmaları ve sonucunun kaziyei muhke­ me teşkil etmesidir. Anayasanın 2 nci mad­ desinde Türkiye Cumhuriyetinin bir Hukuk Devleti olduğu, 7 nci maddesinde yargı yetki­ sinin bağımsız mahkemelerce kullanılacağı, 3 ncü bölümü, Danıştayın da yüksek mahke­ melerden biri olduğu, 140 nci maddenin 2 nci fıkrası da, idari dâvaları germek ve çözümlen­ melinde Danıştayın yargısal yetkisine tabi ol­ duğu açıkça yazılarak; Danıştayın kararlarının taikdir yetkisine tabi olduğuna dair bir raad'üe veya ima yer almamış bulunmaktadır. 30 . 1 . 1969 O :2 Kuvvetler ayrımının kabul edildiği bir Dev­ lette, yasama, yürütme ve yargı organlarının görev ve yetkilerinin birbirine geçtiği Veya ge­ çirildiği bir yönetim uygulanmaya başlanır ve bu işler teamül haline getirilmeye çalışılırsa, o Devletin meşru dayanakları yitirilmiş ve sessiz­ ce bir hukuk düzeni değiştirilmiş olur. Sadece ve yalnız bu yasalar düzenini kaydırma maha­ retine karşı, başkaca maharetlerin ortaya çık­ ması, düzeni koruma parolaları altında meşru­ iyet kazanır. Anayasanın kuvvetler ayrımı sahnesinde yargı organı olan sete yerleştirdiği Danıştayın mahkeme hükmü niteliğinde olan kararını üs­ telik de aleyhine karar verilen ve davalı duru­ munda olan idare, haklı veya haksız olduğu sökünde yorum yaparak kendi lehinde bir tak­ dir yetkisi kullanmaya kalkışırsa, bu denli bir hareket tarzı, kuvvetler ayrımı prensibinin ih­ lal edilerek, idarenin aynı zamanda yargı orgr'.ıı yerine geçmesi ve böylece dayandığı Ana­ yasa nizamını bizzat kendisinin ihlâl etmesi de­ m d i r . Demokrasinin ve Anayasanın temel şar'vi olan denetleme ve bağımsız organlarca hakkında- karar verme yetkisini yine kendinde toplayan idareler sistemi yaratan bir iktidar, lı:;sap verme ve alma fonksiyonlarını kendi te­ kelinde toplayarak, dayandîğı hukukî neden­ leri yitirmiş ve hukuk dışına itilmiş fiilî bir ik­ tidar durumuna düşmüş demektir. Zira, kuv­ vetler ayrımının uygulandığı bir yerde, yürüt­ me ve yargı güçleri arasında, organik ve fonk­ siyonel bir keşmekeşden başka bir hukuk daya­ nağı bulmak imkânı yoktur. Bizim Anayasa­ mız ise, açık ve seçik olarak bu şekilde bir keş­ mekeşi yasaklamıştır. Kaldı ki, Anayasanın böylesine hukuki ilişkileri zorlayarak, meşrulu­ ğunu yitirmiş bir iktidara karşı yapılan bir devrim ortamında hazırlandığı düşünülürse, bir adlî organın kararlarına karşı verilen önem ve değer daha raöıatlıkla anlaşılabilir. Hukukta ve hakta son söz mahkemenindir. Eğer, bu or­ gan dışında başka bir organ bu son sözün de üstünde bir sos söylemeye kalkışırsa, o zaman ya mahkeme hukukî niteliğini yitirir veya söz İblünlüğü olan organ en yüksek mahkeme hü­ viyetini alır. Ve o zaman bu sözü söyleyen eğer idare ise, idarenin mahkeme üzerinde yüksek •:ir yargı organı hüviyetine büründüğü görü­ nür. Ama, bu hüviyet değiştirmek yasalar dı- — 313 —