Hristiyanlara bakış tarzı ve mehdilik?.. Cemaatte

advertisement
Sorularlarisale.com
Risale-i Nur'u anlayamıyorum; Hristiyanlara bakış tarzı
ve mehdilik?.. Cemaatte bir tümü kapsayacak meşveret
görünmüyor; sorularımın cevapları beni tatmin etmiyor.
"Risale hakikattir, burhandır." deniyor, ben cevaplarda
göremiyorum. Nasıl çalışmaktır, anlamada mı eksik
var?..
Sizin cemaatteki bölünme olarak gördüğünüz şey, insanların kabiliyet, mizaç ve
meşreplerin farklı farklı olmasından kaynaklanıyor. Yani Nur mesleği içinde farklı
meşrep ve mizaçların bulunma durumudur ki, bunun önüne kimse geçemez, çünkü
bu fıtri bir durumdur. Bu İslam tarihinde de böyledir.
Allah insanları ayrı ayrı bir alem mahiyetinde yarattığı için, her insanı tornadan
çıkmış gibi bir kalıba sokamazsın. Farklı düşünceler, farklı mülahazalar mutlaka
olacaktır. Önemli olan esasatta ittifak edebilmektir.
Risale-i Nur'un Hristiyanlığa bakışında iki husus bulunuyor:
Birisi, Hristiyanların İslam’a girmeye en yakın ve en kalabalık bir camia olması ve
Risale-i Nur'un bunu fırsata çevirme projesidir.
"Sen, iman edenlere, düşmanlık besleme bakımından onların en
şiddetlilerinin Yahudiler ile müşrikler olduğunu görürsün.
Müminlere sevgi bakımından en çok yakınlık duyanların ise 'Biz
Nasârayız (Hıristiyanız)' diyenler olduğunu görürsün. Bunun sebebi,
onlar arasında bilgin keşişlerin ve dünyayı terk etmiş rahiplerin
bulunması ve onların kibirlenmemeleridir.” (Maide, 5/82)
Bu ayet bize şöyle bir metot gösteriyor; insanlara yaklaşımın, onlarla diyalog
kurmanın onlarla sohbetin bir kalıbı bir tarzı yoktur. Kişinin veya cemaatin hal ve
durumuna göre hareket etmek gerekir. Yoksa herkesi harbi ve düşman ilan edip,
sürekli kavga ve savaş halinde olmak hem fıtrata hem gerçeklere zıttır.
İnsanlara İslam’ı götürmenin ve anlatmanın yolu, karşılıklı konuşmaktan ve
tanışmaktan geçer.
İslam, umur-u diniye de yani dinin itikadi ve ibatede dair hususlarında, onlara (gayri
müslimlere) benzemek ve onları inkar ve sefahat noktasından taklit etmemeyi ikaz
page 1 / 3
edip yasaklamaktadır. Yoksa, "onlarla bütün ilişkileri kesin, düşmanca tavır alın"
demiyor. Özetle, diyalog kafirlerin bozuk inançlarına taraf olmak ve onları kabul
etmek anlamına gelmiyor ki, yanlış ve sakıncalı olsun.
İkincisi Risale-i Nur, ortak düşman olan materyalist felsefe karşısında Hristiyanlığı bir
müttefik olarak görüyor. Peygamber Efendimiz (asm) de müşriklere karşı Ehl-i kitap
ile müttefikler kurmuştur.
İttifak kurmak, onlarla inanç açısından dost olmak anlamına gelmiyor. Siz burayı
anlamakta zorlanıyorsunuz.
İslam’a göre, Ehl-i kitap bir hanımla evlenmek, onların kestiğinin Müslümanlara helal
olması ve bazı hak mezheplere göre mahkemede şahitlik yapabilmeleri, onlarla
ticaretin olması, İslam devletinin hükmü altında vali, memur, hatta bakan bile
olabilmeleri -ki bunlar fıkıh kitaplarından etraflıca izah edilmiştir- bütün bunlar da
sınırları belli olan bir diyalog hareketinin meşruluğunu gösterir. Zaten burada ifade
edilen hükümlerin hepsi, hayata ve insani yöne bakan meselelerdir. Yoksa inanç ve
ibadet noktasından asla onlarla bağdaşmamız mümkün değildir.
Maalesef bu incelikten haberi olmayan bazı Müslüman kardeşlerimiz, ikisini birbirine
karıştırıp, bazı faaliyet ve hareketleri de sanki "dinleri birleştirmek ve karma yeni bir
din ihdas etmek" diye yorumlamaktadırlar. Böyle bir şeyin olması mümkün değildir.
Zira İslam ile sair dinler temelden birbirine zıttırlar. Tevhid ile teslis nasıl uyuşabilir,
bu mümkün değildir. Maalesef, eleştiriler dini gayretten çok, siyasi ve taassubi
mülahazalarla yapılmaktadır.
Mesela, Hristiyan bir kızla evlendiğini düşün, ömür boyu onunla nasıl düşman
kalabilirsin?!.
"Yahudî ve Hristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirinin
dostudurlar. İçinizden kim onları dost edinirse, o da onlardandır.
Allah zalim topluluğa hidâyet etmez." (Maide, 5/51)
Hamdi Yazır, bu ayetle ilgili şöyle der:
"Mü'minler, Yahudi ve Hristiyanlara iyilik etmekten, dostluk yapmaktan,
onlara idareci olmaktan menedilmemiş, onları veli ittihaz eylemekten,
yardaklık etmekten nehyedilmişlerdir. Çünkü onlar, mü'minlere yar
olmazlar."
page 2 / 3
Hem de bir adam zâtı için sevilmez. Belki muhabbet, sıfat veya san'atı içindir. Her
bir Müslümanın her bir sıfatı Müslüman olması lazım gelirken, her zaman bunun
gerçekleştiğini söyleyemeyiz. Onun gibi, her bir kafirin her bir sıfatı kafir değildir.
Dolayısıyla, onlarda bulunan Müslüman sıfatlar veya faydalı sanatlar noktasından
muhatap olmak niçin caiz olmasın? "Ehl-i kitaptan bir haremin olsa, elbette
seveceksin."
Meseleyi şu şekilde özetlemek mümkündür:
Onlarla beşeri ilişkilerde bulunmak ayrı, onların din-örf ve adetlerine hayran kalmak
ayrıdır. Birincisi Kur'an'ın nehyine dahil değilken, ikincisi kesinlikle yasaklanmıştır.
“Demek bu nehiy, Yahudi ve Nasara ile Yahudiyet ve Nasraniyet
olan ayineleri hasebiyledir.”(1)
Buna göre Kur’an'da yasaklanan muhabbet, Hak din olan İslâm’a kavuştuktan sonra
Yahudiliğe yahut Hristiyanlığa meyletmek ve sevgi beslemektir. Bu yasaktan
kaçınmak şartıyla, bir Hristiyanla iyi komşuluk ilişkileri kurulabilir, ticaret yapılabilir,
ortak düşmanlara karşı birlikte hareket edilebilir. Bütün bunlar Hristiyanlığı sevmek
demek değildir vesselam.
(1) bk. Münazarat, Sualler ve Cevaplar.
page 3 / 3
Powered by TCPDF (www.tcpdf.org)
Download