TBMM B: 126 30 . 6 . 2010 O: 5 Hayatın ve varlığın yegâne kaynağı ve dayanağı olan yüce Allah, yaptığı her işte insana kılavuzluk etmesi için aklı ve vicdanı yaratmıştır, bununla da yetinmeyip kitaplar ve peygamberler göndermiştir. Bütün ilahî dinler doğruluğu, adaleti, iyiliği, yardımlaşmayı, alçak gönüllülüğü, helal kazancı ve sabrı tavsiye etmiş; azgınlığı, zorbalığı, bozgunculuğu, cana kıymayı, kibri, zinayı ve hırsızlığı yasaklamıştır. İslam dini en son din olması münasebetiyle aynı zamanda en mükemmel dindir. Yüce Allah insanlara ulaştırmak istediği en son ve en mükemmel mesajlarını bu dinle göndermiştir. Bu dinin tebliğcisi olan Hazreti Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hayatı ve sözleri insanlara örnek olmuş, yol göstermiştir. Hazreti Peygamber Veda Hutbesi’nde “Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Âdem’in çocuklarısınız. Âdem ise topraktandır. Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi, kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerine bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah’tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız, O’ndan en çok korkanınız.” buyurmuştur. İslam dininin böylesine engin ve eşsiz ikliminden ilim irfan sahibi, gönül ehli büyük insanlar yetişmiştir. “Gelin tanış olalım İşin kolayın tutalım Sevelim sevilelim Dünya kimseye kalmaz.” diyen Yunus Emre; “Yolumuz ilim, irfan ve insanlık sevgisi üzerine kurulmuştur.”, “İncinsen de incitme,” “Her ne ararsan kendinde ara.”, “Bir olalım, diri olalım, iri olalım” diyen Hacı Bektaş Veli, “Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol. Şefkat ve merhamette güneş gibi ol. Başkalarının kusurlarını örtmede gece gibi ol. Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol. Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol. Hoşgörülülükte deniz gibi ol. Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol.” diyen Mevlânâ yetişmiştir. Bu büyük insanların bıraktıkları mirasa hangi paha biçilebilir? İslam dini taş kesilmiş yürekleri kelebek kanadı gibi hafifletmiştir. Müslüman olmadan önce kızını diri diri toprağa gömecek kadar merhametten uzaklaşan Hazreti Ömer, Halife olduktan sonra tebdili kıyafet edip yoksul semtlerde fakir fukara aramıştır, onların ihtiyacı olan şeyleri bir hamal gibi sırtında taşımıştır. Savaş meydanında düşmanını yere indiren Hazreti Ali, düşmanı yüzüne tükürünce “Mesele şimdi şahsileşti, işin içine nefis girdi.” diyerek onu öldürmekten vazgeçip serbest bırakmıştır. Böylesine ulvi bir anlayış karşısında hangi taş kesilmiş vicdanlar sızlamaz? Hangi kibir dağları yıkılmaz? Hangi demir yürekler erimez? Bütün bunlar gösteriyor ki İslam’ın nuru ile aydınlanan akıl ve vicdan, vicdan terazisi hassaslaşır, hata payı sıfıra meyleder. Böylesine hassas akıl ve vicdana sahip insanlardan oluşan toplumda insanlar, birbiriyle karşılaşmamak için yollarını değiştirmezler, birbirini görmemek için başlarını yana çevirmezler, öne eğmezler. Toplum, azaları insanlardan oluşan son derece sağlıklı ve güçlü tek bir vücuda dönüşür. Ülkemizde otuz yıldır kan döken bölücü terör örgütü bugüne kadar amacına ulaşamamışsa, bunda yüce dinimizin birlik, beraberlik ve kardeşliği pekiştiren engin ve eşsiz değerleri büyük rol oynamıştır. Millî Şairimiz Mehmed Âkif Ersoy’un ifade ettiği gibi: “Ne irfandır veren ahlaka yükseklik, ne vicdandır Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır. Yüreklerden çekilmiş farz edilsin havfı Yezdan'ın Ne irfanın kalır tesiri katiyen ne vicdanın.” Yüce Allah, Maide Suresi 32’nci ayette “Her kim ki bir cana kıymamış veya yeryüzünde fesat çıkarmamış bir insanı öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir insanın yaşamasına sebep olursa bütün insanları yaşatmış gibi olur.” buyurmuştur. – 770 – GÖKHAN-126 366–369