Sihir başlasın… Çocukların hayal güçleri sınırsızdır.Gün içinde fark etmeden de olsa kendilerine ait farklı bir dünya içerisindeler ve onların dünyaları yetişkinlerden o kadar farklı,renkli ve masumdur ki…Hayal kurarken ise sadece birkaç kıvılcıma ihtiyaçları vardır.Bana çocukluğumda o kıvılcımları fazlasıyla veren ve ne zaman jenerik müziğini duysam gözlerimi doldurabilecek kadar beni etkileyen bir seridir Harry Potter serisi.İlk kitabı 2000 senesinde çıkmıştı ve ben daha yeni okuma yazma öğreniyordum.Kitap da kalın olduğu için gözümü korkutmuştu açıkçası.Ama ablam okurken o kadar özenmiştim ki,varsın kalın olsun deyip ilk kitabına ‘Felsefe Taşı’na başladım.Okumayı yeni öğrenmeme rağmen nasıl o kadar kalın bir kitabı bir çırpıda bitirebildiğimi hala açıklayamam kendime. İlk kitapta gördüğüm alelade bir ayrıntıyı -örneğin- dördüncü kitapta bulmak, ve onun bir konuya bağlandığını görmek beni hep heyecanlandırdı.Ardından ikinci kitabı ‘Sırlar Odası’ piyasaya çıktı.Almak için sıraya girdiğimiz günü hatırlıyorum da küçücük bir çocuğa göre o kadar büyük bir heyecanla kitabı elime almayı bekliyordum ki.Sonra ‘Felsefe Taşı’ kitabı filme uyarlandı.Ailece filmden çıktığımızda hepimiz filme hayran kalmıştık.Tabiki de kitaptaki kadar ayrıntılı ve heyecanlı bir deneyim olmamıştı ama kafanda canlandırdığın,hayalini kurduğun dünyayı beyaz perdede görmek tarif edilemeyecek kadar güzel bir duyguydu.Okuldaki hocalarımın dayattığı ‘’100 Temel Eser’’ kitap serisi yüzünden Harry Potter sevdama ara vermek zorunda kalmıştım.Elim hep o kitaplara gidiyordu ama ödevim olan kitapları okumak zorundaydım.Sonra araya yaz tatili girdi ve sonunda 3.kitaba başladım.Okudukça zihnimin berraklaştığını hissettim. Bir sonraki bölümde ne olacağını bilmiyordum ama, okudukça hatırlıyordum ve hatırladıkça gülümsüyordum. O kadar çok şey aklımdaydı ki; büyülü sözler, isim-soyisimler, Quidditch kuralları, portre parolaları…Ve kitap yine kısa bir sürede bitmişti ve bağımlılığımı geri kazanmıştım. Sürükleyiciliği ve tanıdık oluşundan gelen yakınlığı bir yana, okuyordum, çünkü çocukluğuma bir armağan vermek istiyordum. Seriyi tamamlamak, olacakları bilmek onun da hakkıydı. Bu yüzden Harry Potter ve Melez Prens'i de dur durak bilmeden okudum.Son kitabı da okuduğumda durdum.Sanki bir boşluğa düşmüştüm.Okuduğum ilk kitap serisi değildi ama bunca yıldır beraber büyüdüğüm,hayal dünyama,kişiliğime kattıklarını sayamayacağım kadar beni etkileyen bu seriyi bu kadar çabuk bitirmek,bir nevi ellerimin arasından kayıp gitmesine izin vermek gibiydi.Kabullenememiştim.Nasıl kabullenebilirdim ki ? Kitabın kahramanı ile beraber büyümüştüm.Onun yaşadıklarına ortak olmuştum.Keşke böyle yapsaydın demiştim.Hogwarts’ın hareketli merdivenlerinde yürümüştüm.Yasak Orman’da devasa örümceklerle karşılaşmıştım.Küçük yaşta güçlü olmayı öğretmişti bana Harry Potter.Her ne kadar çocuk edebiyatı denilse de her yaştan okuyucunun sevebileceği ve aynı zamanda fantastik bir şekilde işlenmiş içeriğiyle ders alabileceği bir seri.Gerildiğimde,sinirlendiğimde,kafamı boşaltmak istediğimde,sınav stresi yaşadığımda elim her seferinde Harry Potter serisine gider.Büyüdüğümde,iş sahibi olduğumda hatta çocuk sahibi olduğumda da bunun böyle olacağını biliyorum.Çünkü hangi kitabının ilk sayfasını açsam bir anda kendimi Hogwarts’ta buluyorum.Bir anda ruh halim,moralim olumlu yönde değişiyor.Bu sıcaklığı çok az kitapta bulabildim ben.J.K Rowling,bana kitap okumayı sevdiren ve bunu ilgi çekici bir şekilde yapabilen nadide yazarlardan birisi.Çünkü küçük bir çocuğa kitap okumayı sevdirmek,deveye hendek atmaktan daha zor.Çoğu çocuk kitabı bunu başaramaz ama Harry Potter gibi bir seri bir nesli birbirine bağlayan,muhabbeti açıldığında herkesin gözlerini dolduran,çocukluklarını özlemle anmalarına sebep olan o dönemin çocukları olarak bizim bir nevi ortak değerimiz.Her sene farklı farklı kitaplar okuyacağım,severek veya sevmeyerek ama Harry Potter, çocukluğumun bir dönemine damgasını vurmuş olarak kayıtlara geçecek, orası kesin.