Başyazı Garanti Bankası ve Kobi'ler... Ergun Özen Bundan tam 2 sene önce yine bu köşede, ekonomimiz henüz çalkantılı dönemden çıkmamışken, "Bankacılık Sorumluluğu" başlığıyla bir yazı yazmıştım. Garanti Bankası olarak, o gün içinde bulunduğumuz zor günlerden ancak birbirimize destek olarak çıkabileceğimizi, üzerimize düşen sorumluluğun da bilinciyle, inisiyatifi ele aldığımızı belirtmiştim. Türkiye'nin ekonomik alanda yaşadığı sorunlara en kalıcı çözüm yollarından birinin, çağdaş üretim ve yönetim araçlarıyla donanmış KOBİ'ler olduğu inancıyla bir dizi eylem planı başlatmıştık. Ticaret ve Sanayi Odaları'yla yaptığımız özel anlaşmalar ve Anadolu Sohbetleri'yle ulaştığımız onbinlerce KOBİ'nin takdirlerini kazandık... O günlerden bugüne ekonomimizde çok olumlu değişimler yaşandı. Türk ekonomisinin bel kemiği KOBİ'lerimiz hak ettiği değeri ve desteği görmeye başladı. Sektörde öncülüğünü yaptığımız çalışmaların başka kurumlarca da benimsenip geliştirilmesinden gurur duyuyoruz. KOBİ'ler Garanti Bankası için her zaman çok farklı bir anlam ifade etti, ediyor ve edecek. Bugün geldiğimiz noktada, kurum olarak KOBİ'lerle ilişkimizi yalnızca finansal değil kültürel açıdan da zenginleştirmek için özel fırsatlar yaratmaya çalışıyoruz. Bu ay Osmanlı Bankası Müzesi 'nde başlayan "Lonca'dan KOBİ'ye: Esnaf ve Sanatkârın Dünü" sergisi de böyle bir arayışın ürünü. Tasarımını Bülent Erkmen'in yaptığı sergi, Prof. Dr. Zafer Toprak'ın metinleri ve Fotoğraf Tarihçisi Engin Özendes'in koleksiyonundaki 52 fotoğrafla, KOBİ'lerin zaman tünelindeki yansımalarını bir araya getiriyor. Sergi, geçmişi ahiliğe ve loncalara kadar uzanan günümüzün KOBİ'lerinin Türk ekonomisindeki yerini ve katettiği mesafeyi değerlendirmek açısından önem taşıyor. Türk girişimcisi, daha 1 yüzyıl öncesinin Türkiye'sinde, ağırlıklı olarak bedensel çalışmaya dayanan bir sistemi, bugün en ileri teknolojilerin kullanıldığı, dünyayla rekabet eden bir sisteme başarıyla dönüştürmeyi başarmış. Sergiyi gezerken bu kıyaslamayı çok net yapabiliyorsunuz. Sanatseverlerin yanı sıra, KOBİ sahibi ve yöneticilerinin de sergiden farklı tatlar alacağını ümit ediyorum. Garanti Bankası'nın müşterisini dinleyen, çözüm üreten ve değer katan kimliğine eklenen bu yaratıcı çalışmada emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Dünyada Ekonomi DÜNYADA EKONOMİ: Çin ve Dünya Çelik Sektörü Hazırlayan: Didem Akyel, Finansal Kurumlar - Kredi Analiz, Araştırma ve Yurtdışı Koordinasyon Yetkilisi Geçtiğimiz ay Çin hükümetinin ekonomiyi soğutma tedbirleri kapsamında temel metal ithalatını azaltacağı yönündeki açıklamaları sonucu uluslararası çelik ve aliminyum şirketlerinin olumsuz etkilendiğine tanık olduk. Dünya çelik talebindeki yıllık artışın %75'ini oluşturan Çin, geçtiğimiz yıl dünya çelik fiyatlarının artmasında da önemli rol oynamıştı. Çin otoritelerinin gittikçe daha sıkı politikalar uygulamasının arkasındaki sebepleri ve bunun yabancı üreticilere etkilerini daha iyi anlayabilmek için Çin ekonomisinin mevcut durumunu ve ekonomideki aşırı ısınmayı yaratan faktörleri kısaca gözden geçirmekte fayda var. Büyümeyi desteklemek yerine dizginlemeye çalışmak... Çin hükümetinin 2004 yılı büyüme hedefini %7 olarak belirlemesine karşılık şu an için yılsonu beklentisi %9.5 civarında. İlk çeyrekte sabit değer yatırımlarında geçen yıla oranla %43, gayrimenkul yatırımlarında ise %41 artış görüldü. Özellikle fabrika yatırımlarındaki hareketliliğin etkisiyle Çin ekonomisi 2004'ün ilk üç ayında %9.7 büyüdü (hatırlarsak 2003 dördüncü çeyrek büyümesi yine %9.9 seviyelerindeydi). 2004'ün ilk çeyreğinde sanayi üretiminin geçen yıl aynı döneme oranla %17 artış göstermesi tüm önlemlere rağmen özellikle yatırım tarafındaki büyümenin gücünü koruduğunu gösteriyor. Bu durum enflasyonist baskılar açısından da değerlendirilmeli; nitekim Çin'in enflasyon verilerindeki yükseliş dikkat çekici. İlk çeyrek itibariyle hammadde ve enerji fiyatları %8.3 artmakla birlikte yükselen maliyetler tüketici fiyatlarına yansımadı ve TÜFE'de %3'lük bir artış kaydedildi. Öte yandan yılsonunda enflasyonun %6'lara ulaşması beklenmekte ki bu Çin için oldukça yüksek bir rakam. Yatırımların yüksek seviyede olduğu Çin'de son dönemlerde tüketimin de canlanması dikkat çekici. Mart 2004 itibariyle kırsal kesim gelirlerinde geçen yıla göre %12 artış kaydedilirken şehirlerdeki gelirlerin %13 arttığı açıklandı. Perakende satışlarda ise %11 civarı bir artış görülmekte. Bu veriler doğrultusunda tüketimin önümüzdeki dönemlerde de güçlü seviyelerde seyretmesi bekleniyor. Bu trendi destekleyen başlıca faktörler şehirleşme sürecinin devam etmesi, orta sınıfın büyümesi, tüketici finansmanının hareketlenmesi ve sosyal güvenlik sistemlerinin kurulması olarak sıralanabilir. Dış ticaret verileri ihracat ve ithalattaki artışın devam ettiğini gösterirken, Mart 2004'te Çin arka arkaya üçüncü ayda da dış ticaret açığı verdi ($18 milyar). Bunun sebebi yurtiçi taleple birlikte emtia fiyatlarının da artması olarak açıklanabilir. Buna karşılık dış ticaret açığının önümüzdeki aylarda da süreceği beklentisinin Yuan üzerindeki yukarı doğru baskıyı az da olsa hafifletmek gibi Çin açısından olumlu bir etkisi de bulunuyor. Yatırım fazlası olan sektörler ve çelik seköründeki uygulamalar... Ekonominin fazla ısınması nedeniyle son günlerde alınan önlemlerden biri de bankaların kredilerini kısmaya yönlendirilmeleri oldu. Bu uygulama ile özellikle fazla yatırım yapılan otomotiv, çelik, aliminyum, çimento ve gayrimenkul gibi sektörlerdeki yatırımların durdurulması veya yavaşlatılması hedeflenmekte. Çin'in ekonomiyi soğutma çabaları bunlarla da sınırlı kalmıyor. Çin Merkez Bankası, Eylül 2003'ten itibaren büyümeyi destekleyen politikaları bırakıp büyümeyi dizginlemeye yönelik uygulamalara geçti. Eylül'de bankaların Merkez Bankası nezdinde tutmak zorunda olduğu mevduat karşılık oranı %6'dan %7'ye çıkarıldı, Nisan sonunda ise piyasadaki likiditeyi daha da azaltmak için bu oran %7'den %7.5'e yükseltildi. Bu önlemlere rağmen yatırımlardaki artışın önü kesilemezse, sözkonusu oranın %8'lere de çıkarılabileceği öne sürülmekte. Hükümetin fazla yatırım yapılan bazı sektörlere yatırımı kısmak amacıyla uyguladığı yöntemlerden biri de yeni çelik tesislerine yatırım yapmak isteyen yatırımcıların toplam maliyetin %40'ını başlangıçta kendi kaynaklarından karşılamaları (bu oran eskiden %25 idi) zorunluluğunun getirilmesi. Ancak çelik sektöründeki fazla kapasiteyi dizginlemeye yönelik bu olumlu gelişmelere rağmen, Çin'in çelik üretiminin dünya çapında bir çelik fazlası yaratma olasılığı devam ediyor. 2000'den beri Çin çelik üretimi ikiye katlandı ve aralarında Jinan ve Baoshan gibi büyük firmaların bulunduğu yerli demir-çelik şirketleri yakın zamanda kapasitelerini artıracaklarını duyurdular. Bir de buna Çin hükümetinin altyapı ve endüstriyel inşaat projelerini kısma politikası eklendiğinde, Çin'in artan üretimini ihracata yönlendirerek yabancı üreticiler için bir tehdit unsuru oluşturabileceği görülmekte. Çin çelik sektörünün geleceği ve beklentiler... Geçtiğimiz hafta Çin Çelik Sanayi Birliği tarafından açıklanan verilere göre sektördeki yatırım ve kapasite artışlarının etkisiyle 2004 ilk çeyrekte çelik üretimi geçen yıla göre %71 artarken satışlar %72 arttı. Bunun yanı sıra sektörün karı da %126 artış gösterdi. Dünya çelik üretiminin 61 milyon tonu, yani yaklaşık %25'i Çin'den geliyor. Hükümetin sıkılaştırma politikaları dahilinde dikkatli davranan Çinli çelik alıcıları stoklarını azaltırken, çelik üreticilerin stoklarının ise arttığı görülüyor. Çelik sektörüne yatırım 2002'de 70 milyar RMB iken (yaklaşık 8.5 milyar $), 2003'te 133 milyar RMB'yi (16 milyar $) geçti. 2002'de 210 milyon ton olan Çin'in toplam çelik talebinin 2005'te 250 milyon tona, 2010'da ise 310 milyon tona ulaşması beklenmekte. Buna karşılık toplam üretim kapasitesinin ise 2006'ya kadar 350-400 milyon ton arasında olacağı tahmin ediliyor. Bu şartlar altında, geçen yıl 37 milyon ton çelik ithal eden Çin'in bir yıl gibi kısa bir süre içerisinde net ihracatçı konumuna gelmesi olası. Yüksek kaliteli çelik ithalatına ise önümüzdeki 2-3 yıl boyunca devam edilmesi beklenebilir. Sonuç olarak; Çin talebindeki değişimlerin bir çok üründe olduğu gibi çelikte de dünya dengelerini etkileme gücü oldukça açık. Bu nedenle çelik üreticileri için ciddi bir ihracat pazarı olan Çin'in metal ithalatına sınırlama getirmesi bazı çevrelerde endişe yarattı. Ancak ekonomisini dizginlemeye çalışan ve fazla ısınan sektörlerin ileride ciddi sorunlarla karşılaşmasını engellemeyi hedefleyen Çin'in özellikle çelik, aliminyum, çimento ve gayrimenkul gibi sektörlerde uygulamaya başladığı tedbirlerin olumlu etkileri göz ardı edilmemeli. Her ne kadar artan üretim kapasitesi ve zorunlu olarak azalan inşaat yatırımları Çin için önümüzdeki yıllarda çelik ihracatı potansiyeli yaratsa da, gerek yüksek kaliteli çelik için bu ülkenin halen bir pazar olmaya devam etmesi, gerekse çelik sektörü gibi ekonominin diğer alanlarının da kontrol altına alınmaya başlanması uzun vadede global üreticiler için olumlu gelişmelerdir. Dünyada Bankacılık KAZAKİSTAN BANKACILIK SEKTÖRÜ Yazan : Emre KOZLU – Finansal Kurumlar, Kredi Analiz, Araştırma ve Yurtdışı Koordinasyon Bu ayki yazımızda, Orta Asya'nın en hızlı büyüyen ekonomileri arasında yer alan Kazakistan'ın bankacılık sektörünü kısaca inceleyeceğiz. Son yıllarda hızlı bir reform süreci yaşayan Kazakistan bankacılık sektöründe Mayıs 2004 itibariyle 35 adet banka faaliyet göstermektedir. 1993'de 200'ün üzerinde olan banka sayısının bu seviyelere inmesi, Merkez Bankası'nın sermaye gerekliliğini artırması, bunun da etkisiyle yaşanan banka birleşmeleri ve bazı küçük ölçekli kuruluşların bankacılık lisanslarını "kredi ortaklığı" lisansına çevirmeleri sonucu gerçekleşmiştir. Merkez Bankası'nın sermaye gerekliliğini daha da artırması durumunda sektördeki konsolidasyonun devam etmesi beklenmektedir. Sektörde reformlar Merkez Bankası, sektörü uluslararası bankacılık standartlarına yaklaştırmak amacıyla birçok düzenleme getirmiş ve bankaları sıkı denetim altına almıştır. Muhasebe standartları, likidite yönetimi, sermaye yeterliliği, sorunlu kredilerin zamanında teşhisi gibi alanlarda yapılan düzenlemelerin yanında bankacılık lisansı verilirken uygulanacak kriterler de sıkılaştırılmıştır. Bankalar, uluslararası bankacılık standartlarına uymak zorundadırlar. Bunların arasında BIS tarafından %8 olarak belirlenmiş olan minimum sermaye yeterlilik oranı da bulunmaktadır. 1995 yılından beri çeşitli reform süreçlerinden geçen sektör bu şekilde 1998 yılında Rusya'da yaşanan finansal krizi komşusuna göre daha az hasarla atlatabilmiştir. 1 Ocak 2004 tarihinde Merkez Bankası, denetim rolünü yeni kurulan " Financial Supervision Agency of Kazakhstan"a devretmiştir. Sektöre ilişkin büyüklükler Toplam aktifleri 31.12.2002'ye göre %46.5 büyüyerek 31.12.2003 itibariyle 1.677 trilyon KZT ($11.7 mia) seviyesine ulaşan Kazakistan bankacılık sektörünün ülke ekonomisindeki önemi son yıllarda giderek artmaktadır. Sektörün toplam aktif büyüklüğü 31.12.2003 itibariyle GDP'nin %37.7'si, (2003 başı:%30.6), toplam krediler portföyü %24.4'ü (2003 başı: %19.1). ticari ve bireysel müşteri mevduatları ise %21.8'i (2003 başı: %18.6) kadardır. Sektörde konsantrasyon oldukça yüksek olup, en büyük 3 banka (Kazkommertsbank, Turan-Alem Bank, Halyk Savings Bank of Kazakhstan) aktifler bazında sektörün %62'sini oluşturmaktadırlar. Toplam krediler portföyü ve mevduatların ise %65'i yine bu 3 bankaya aittir. Bilanço kompozisyonları incelendiğinde aktiflerin önemli bir kısmını krediler oluştururken, kaynak tarafında müşteri mevduatlarının önemli rol oynadığı görülmektedir. Finans sektörü, kredilerde son yıllarda görülen artışa rağmen reel sektörün finanse edilmesinde hala zayıf kalmaktadır. Verilen krediler de daha çok petrol ve doğalgaz sektörlerinde yoğunlaşmaktadır. Mevduatlar ise daha çok ticari nitelikli mevduatlar olup, bireysel mevduatlar hala yetersiz seviyelerdedir. Bireysel müşteriler özellikle yerel para biriminde mevduat tutmaktan çekinmektedirler ve USD mevduat tutmayı tercih etmektedirler. Ülkede yastık altı USD tasarrufların da önemli miktarda olduğu tahmin edilmektedir. Yabancıların sektöre katılımı Kazakistan'da yabancı bankaların şube olarak faaliyetine henüz izin verilmemekle birlikte, iştirak kurmalarına ve temsilcilik ofisi açmalarına izin verilmektedir. 16 bankanın sermayesinde yabancı payı bulunmaktadır. Faaliyet gösteren yabancı sermayeli bankalar arasında Citibank, ABN Amro ve HSBC öne çıkmaktadır. Kazakistan'ın 1996'dan beri devam eden Dünya Ticaret Örgütü'ne katılım görüşmelerinin sonuçlanması sonrasında, bankacılık sektöründe yabancıların faaliyetlerini daha da genişleteceği, bunun da sektördeki rekabeti oldukça artıracağı öngörülmektedir. Hükümet, yabancıların bilhassa özel emeklilik fonları alanındaki faaliyetlerini artırmalarını desteklemektedir. Özel emeklilik fonlarının kurulma amaçları arasında, halka açılacak petrol ve doğalgaz şirketlerine yatırım yaparak ülkenin pek de likit olmayan sermaye piyasalarının gelişmesine katkı sağlamaları da bulunmaktadır. Fakat bu tip şirketlerin halka açılmasında yaşanan gecikmeler sonucunda, fonlar çoğunlukla devlet iç borçlanma senetlerine ve Kazakistan Eurobond'larına yatırım yapmak durumunda kalmıştır. Sermaye piyasalarının henüz hedeflenen düzeye ulaşamamasının en önemli sebepleri arasında yerel firmalarda şeffaflığın istenen seviyede olmaması gelmektedir. Sonuç olarak; Kazakistan bankacılık sektörü son yıllarda yoğun bir değişim sürecinden geçmekte olup, ülke ekonomisindeki gelişmelerin de etkisiyle büyüme trendi göstermektedir. Ülkenin dünya ekonomisiyle daha ileri düzeyde bütünleşmesine paralel olarak sektörün değişiminin daha da hızlanması beklenmektedir. İç Ekonomi Aramallara Gümrük Muafiyeti Gümrük Birliği kapsamında, 1 Ocak 2005'ten başlayarak gümrük vergisi askıya alınacak ve tarife kontenjanı açılacak aramallarla ilgili liste açıklandı. Dış Ticaret Müsteşarlığının konuyla ilgili tebliği Resmi Gazete'de yayımlandı. Tebliğde, gümrük birliği çerçevesinde gümrük vergisi müştereken askıya alınması ve Avrupa Birliği tarafından tarife kontenjanı açılması planlanan ürünlerden herhangi birini üreten sanayicilerin, gümrük vergisinin askıya alınmasına veya tarife kontenjanı açılmasına itiraz edebilecekleri belirtildi. İtirazların, 15 gün içerisinde Dış Ticaret Müsteşarlığı İthalat Genel Müdürlüğüne başvurmaları gerekiyor. Söz konusu başvurulardan yeterli şartları taşıdığı belirlenenler, Avrupa Birliği Komisyonu Ekonomik Tarife Sorunları Grubu bünyesinde müzakere edilecek. Avrupa Birliği, sanayi sektörünün gümrük birliği dışındaki ülkelerden ucuz aramalı sağlamasına yönelik olarak kimi aramallarının gümrük vergilerini askıya alıyor. Bu kapsamda gelecek yıl gümrük vergileri askıya alınması ve tarife kontenjanı açılması planlanan ürünlerin büyük bölümünü kimyasal maddeler oluşturuyor. Banka İştiraklerine Denetim Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, hazırlanan Kredi Kuruluşları Yasa Tasarısı Taslağı'nda, yapılacak denetimlerin bankaların iştiraklerini de kapsadığını söyledi. Kredi Kuruluşları Yasa Tasarısı hakkında Başbakanlık'ta bir basın toplantısı düzenleyen Bakan Şener, banka ve özel finans kuruluşlarında yönetim kurulu üyelerinden iç denetim kurulu oluşturulmasının ilk kez bu yasada yer alacağını vurguladı. Finans kuruluşlarına verilecek izinlerin Avrupa Birliği ile uyumlu olduğunu anlatan Şener, tasarının bu yasama yılında Meclis'e sunulacağını, ancak yasalaşmasının yaz sonuna sarkabileceğini kaydetti. Geçici maddeler hariç 191 maddeden oluşan Kredi Kuruluşları Kanun Tasarısı Taslağı hakkında bilgi veren Şener, yeni düzenleme ile "Piyasanın daha etkin işleyişinin sağlanması, mevcut Kanunun AB direktifleri ve uluslararası standartlara uyumlu hale getirilmesi ve daha sistematik bir yapı kurulmasının" amaçlandığını söyledi. Yeni düzenlemenin hazırlanmasında yararlanılan kaynakları da, Bankalar, Sermaye Piyasası, Türk Ticaret ve Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanunlar ile AB dokümanları, başta Avusturya, Almanya, Hollanda, Belçika ve İsviçre bankacılık mevzuatı olmak üzere AB ülkeleri kanunları, IMF, Dünya Bankası, OECD ve benzeri uluslararası otoritelerce kabul edilen ilkeler ve uluslararası standartlar olarak sıralayan Şener, taslak hazırlanırken içtihatlar, plan ve programlar ile kurumsal ve bireysel görüşlerden da faydalanıldığını söyledi. Holding Şirketleri de Kapsamda Şener, 3. gözden geçirmesi planlama aşamasında olan taslak ile 4389 Sayılı Bankalar Kanunu'na getirilmesi öngörülen yenilikler hakkında bilgi verirken de, genel hükümlerle bağlantılı olarak önce bu kanunla kapsamın belirlendiğine dikkat çekti. Düzenleme kapsamına giren kuruluşları, "Bankalar, özel finans kurumları, kalkınma ve yatırım bankalarına ilave olarak finansal holding şirketleri" olarak sayan Şener, finansal holding şirketlerinin ilk kez düzenleme kapsamına alındığını belirterek, şöyle konuştu: "Kanuna göre, finansal holding şirketi, ‘Münhasıran kredi kuruluşları ile finansal kuruluşlara iştirak etmek amacıyla kurulan ve iştiraklerinden en az biri kredi kuruluşu veya kurumu denetimine tabi finansal kuruluş olan holding şirketine denir.' Demekki kapsam olarak finansal holding şirketleri kanunun kapsamı içinde tanımlanmıştır. Ayrıca finansal kiralama şirketleri, faktoring şirketleri ve finansman şirketleri hakkında düzenleme yapma ve denetim yetkisi kurum tarafından üstlenilmiştir. Bu son saydıklarımız şu an Hazine yetkisi dahilindedir." Mevcut uygulamalarda ihtiyaç duyulan tanımların tamamına taslakta yer verilerek, metnin izlenmesinin kolay, daha açık ve uygulanabilir hale getirildiğini kaydeden Başbakan Yardımcısı, faaliyet konuları taslakta yer alan kuruluşların izin almak kaydıyla gerçekleştirebilecekleri faaliyet konularının da açık bir şekilde sıralandığını vurguladı. Şener, söz konusu faaliyetlerin denetimin bir parçası haline getirildiğini, kanunda tek tek kapsamdaki kuruluşların hangi faaliyetleri yapacakları sayıldığı ve bunların tamamının denetimin bir parçasına dönüştürüldüğünü ifade etti. Kanun kapsamındaki kuruluşların kuruluş ve faaliyetlerine verilecek izinlerin daha açık, kapsamlı ve denetimin bir parçası olacak şekilde tasarlandığını da belirten Şener, şöyle devam etti: "Türkiye'de bir banka, ÖFK, kalkınma ve yatırım bankası ve finansal holding şirketi kurabilmenin şartları etkin denetime yardımcı olacak ve uluslararası standartlar ile daha uyumlu olacak şekilde geliştirilmiştir. İzin işlemleri, kurumsal yönetim ilkeleri ve koruyucu hükümler ile ilişkilendirilerek, AB direktifleri ile uyumlu hale getirilmiştir. Yani izin işlemleri hem kanun kapsamındaki kuruluşları içeriyor hem de bunların faaliyetlerini içeriyor." Tüketici Kredileri Rekor Kırdı Bankaların son dönemde kredi faiz oranlarını artırmalarına rağmen, tüketici kredi kullanımını artırmaya devam ediyor. Tüketici kredileri, son hafta 550 trilyon liraya yakın artarak 14.8 katrilyon liraya kadar ulaştı ve rekor kırdı. Merkez Bankası'nın verilerine göre, bankaların tüketicilere kullandırdığı kredilerde, 7-14 Mayıs haftasında 535.2 trilyon liralık artış gözlendi. Bu artışla tüketici kredilerinin tutarı 14 katrilyon 776.6 trilyon lirayla yeni bir rekor daha kırdı. Taşıt kredileri, son haftada 224.2 trilyon lira artarak 6 katrilyon 561.4 trilyona, konut kredileri 93.5 trilyon lira artarak 1 katrilyon 987.2 trilyona, diğer amaçlarla kullandırılan krediler de 217.5 trilyon lira artarak 6 katrilyon 228 trilyona yükseldi. Tüketicilerin kredi kartlarıyla kullandıkları krediler de 367.4 trilyon liralık artışla 8 katrilyon 425.7 trilyon liraya ulaştı. Bankaların tüketici kredileri ile kredi kartı kredilerinin toplam tutarı, son hafta 902.6 trilyon lira büyüyerek 22 katrilyon 202.4 trilyona kadar yükseldi. Banka kredileri, mayıs ayının ikinci haftasında 1 katrilyon 822.6 trilyon lira artarak 71 katrilyon 310.4 trilyon liraya çıktı. Mevduat bankalarının kredileri 1 katrilyon 648.9 trilyon lira artarak 63 katrilyon 87.2 trilyon, kalkınma ve yatırım bankalarının kredileri 86.6 trilyon lira artarak 5 katrilyon 70.5 trilyon, mali sektör kredileri de 77.5 trilyon lira artarak 2 katrilyon 996 trilyon lira oldu. Reformlar Yabancı Sermaye Çekecek BM Türkiye Koordinatörü Jakob Simonsen, "Genç ve dinamik nüfusun eğitilmesi halinde, Türkiye, dünyanın önde gelen ülkeleri arasına girer" dedi. Simonsen, BM'nin ‘Yeni Binyılın Kalkınma Hedefleri' çerçevesinde, eğitimin, gelişmekte olan ülkelerin kalkınması için önemini vurgulayarak, eğitime yatırımın, geleceğe yapılmış olduğunu söyledi. Yaratıcı, araştırıcı, eleştirel düşünceye sahip öğrenci yetiştirmeye yönelik eğitim sistemine ağırlık verilmesinin önemini anlatan Simonsen, bilgi toplumu olma yolunda, okullarda bilgisayar, internet girişimine erişimin desteklenmesi gerektiğini de vurguladı. Türkiye'nin, AB'den olumlu müzakere sinyali alacağını savunan Simonsen, ayrıca müzakere sürecindeki reformlarla Türkiye'ye daha çok yabancı sermaye geleceğini ifade etti. Türkiye'nin makroekonomik durumunun oldukça iyi yolda ilerlediğini, enflasyonun düştüğünü, büyüme oranının arttığını vurgulayan Simonsen, Türkiye'nin, özellikle AB'ye uyumda geniş kapsamlı yapısal reformlar gerçekleştirdiğini, üye olsun, olmasın reformların sürmesinin bile ülkeyi çağdaş bir düzeye getireceğini dile getirdi. Jakob Simonsen, Türkiye'nin, Ortadoğu barışında yapıcı tutum izlediğini, bundan sonra da aktif rol almaya devam edeceğine inandığını söyledi. Sanayide Üretime Devam İmalat sanayiinde üretim değeri ağırlıklı kapasite kullanımı, bu yıl nisanda yüzde 76.4 olarak gerçekleşti. Devlet İstatistik Enstitüsü'nün açıkladığı nisan ayına ilişkin imalat sanayi aylık eğilim anketi sonuçlarına göre, 2003 yılı Nisan ayında yüzde 75.9 olan üretim değeri ağırlıklı kapasite kullanımı, 2004 yılı Nisan ayında artarak yüzde 76.4 seviyesine yükseldi. Alt sektörlere bakıldığında, kapasite kullanımı nisan ayında en yüksek yüzde 96.4 oranıyla kâğıt ve kâğıt ürünleri imalatında görülürken, tam kapasite ile çalışamama nedenleri, geçen yılın aynı ayı ile karşılaştırıldığında iç pazarda talep yetersizliğinin payı yüzde 68.3'ten yüzde 64.3'e, mali imkânsızlığın oranı yüzde 2.5'ten yüzde 1.6'ya, yerli mallarda hammadde yetersizliğinin oranı yüzde 4.6'dan yüzde 3.1'e geriledi. Aynı dönemde dış pazarlarda talep yetersizliği ise yüzde 12'den yüzde 14.6'ya, işçiler ile ilgili meseleler yüzde 1.3'ten yüzde 3.2'ye, ithal ürünlerde hammadde yetersizliği de yüzde 1.2'den yüzde 1.5'e çıktı. Öte yandan, işyerlerinin üretim, yurtiçi satış, satış fiyatları ve hammadde fiyatları konusunda 2004 yılı Nisan ayı gerçekleşmeleri ile 2004 yılı mayıs ayı beklentileri de değerlendirildi. Asgari Ücrete Zam Temmuzda Ekonomi yönetimi, ilk 6 ay için belirlenen ücrete yüzde 34'lük artış yapıldığını hatırlatarak, bu kez yüzde 12'lik enflasyon hedefinin aşılmamasını istiyor. Yeni asgari ücretin Haziran sonunda açıklanması gerekiyor.Daha önce hükümetle, işçi ve işveren kesimini karşı karşıya getiren asgari ücret, IMF ile ilişkileri de germişti. Yoğun tartışmalar sonrasında ilk 6 ay için belirlenen ücret yüzde 34'lük artışla net 303 milyon olmuştu. 1 Temmuz'dan geçerli olacak yeni asgari ücret ise ekonomi yönetimini enflasyon hedefi açısından zorluyor. Bu kez yüzde 12 olarak belirlenen enflasyon hedefinin aşılmamasını isteyen yetkililer aksi halde bütçeye yeni bir maliyet ekleneceğini düşünüyor. Bu arada yılbaşında açıklanan asgari ücretle birlikte, işçi ve işverenin sigorta ve işsizlik sigortası priminin 46 milyon liralık bölümünü devlet üstlenmişti. Yine 2004 yılında uygulanacak prime esas kazanç alt sınırı da 549 milyon liraya yükseltilmişti. Yetkililer, işverenin maliyetini düşürmeye yönelik bu kararların ardından devletin bu yönde yeni bir maliyet üstlenemeyeceğini belirtiyor. Özen: Enflasyon Hedefi Sapmaz Garanti Bankası Genel Müdürü Ergun Özen, ekonomideki gidişin, enflasyonda yüzde 12 olan yıl sonu hedefinin tutturulacağı izlenimi verdiğini söyleyerek, "Çok büyük sapma olmaz" dedi. Cari açığın ilk üç ayda hızlandığını belirten Özen, "Yazın veriler olumlu çıkacaktır. Yıllık 8 milyar dolar olmasa da 10 milyar dolar bir açık çıkabilir. Ama, Türkiye bunu finanse edecek durumda. Bunun kurlar üzerinde aşırı baskısı olmaz" diye konuştu. Özen, kredi faizlerindeki yükselişin endişe yaratmaması gerektiğini şöyle devam etti: "Faizleri biraz yükselttik. Aylık 1.80'e düşen oto kredisi 2.40'lara çıktı. Önümüzdeki günlerde eğilim aşağı olacaktır. Kredi faizini hızlı düşürmüştük, şimdi bu dengeleniyor. Türkiye'de borç stokunu azaltmak ve vadeyi uzatmak gerekiyor. Bunları yaparsak faizler de düşer." Taşıtta 2005 Tahmini 1 Milyonluk Satış Otomotiv firmalarının uyguladığı cazip kampanyalar ve hurda araç indirimi gibi uygulamalarla hızlı bir artış yaşanan taşıt aracı satışlarının 2005 yılında 1 milyon adede yaklaşacağı tahmin ediliyor. Otomotiv Sanayi Derneği'nin, özel araştırma şirketi TSKB Research'e yaptırdığı analizlerde, otomotiv pazarının büyüme eğilimi konusunda, makroekonomik göstergelerdeki iyimser ve olası senaryolara göre değişen iki projeksiyon ortaya çıktı. Olası senaryoda, büyümenin bu yıl yüzde 4.1, 2005'te yüzde 4, toptan eşya fiyat artışının sırasıyla yüzde 12.8 ve yüzde 10 olacağı varsayıldı. 2003'te 395 bin 197 olan taşıt satışları, buna göre bu yıl yüzde 71 artarak 674 bin 612 adede, 2005'te yüzde 12 artışla 758 bin 489 adede ulaşacak. Ekonomi Haberleri K. Strateji, İş Geliştirme Sermaye ve Tüketim Malları İthalatındaki İvmelenme Devam Ediyor... DİE'nin açıkladığı dış ticaret rakamları Mart ayında dış ticaretin piyasa beklentileri doğrultusunda gerçekleşmiş olduğunu gösterdi. Buna göre; 2004 yılı Mart ayında geçen yılın aynı ayına göre ihracat %27.9 oranında artarak US$ 4,999 milyon, ithalat ise %40.9 artışla US$ 8,107 milyon olarak gerçekleşti. Böylece dış ticaret açığı %68.3 oranında artışla US$ 3,108 milyon olurken, ihracatın ithalatı karşılama oranı da %59.3 seviyesinden %61.7'ye yükseldi. İhracat hacminde ulaşılan US$ 5 milyarlık tarihi rekor seviye, ihracatın ithalatı karşılama oranının yükselmesinde etkili oldu. İthalat ise Aralık 2003'te gerçekleşen US$ 8.2 milyardan sonra gerçekleşen en yüksek ikinci aylık ithalat rakamı oldu. 2004 yılı ilk çeyreğinde ihracat geçen yılın aynı dönemine göre %25.5 artışla US$ 13,004 milyon, ithalat ise %40.7 artışla US$ 20,213 milyon seviyesine yükseldi. Ocak-Mart döneminde dış ticaret açığı, %80.1 oranında artışla US$ 7,209 milyona ulaşırken; ihracatın ithalatı karşılama oranı da %72.1'den %64.3'e düştü. Mal grupları bazında dış ticaret rakamları incelendiğinde mevcut trendin Mart ayında da devam ettiği görülüyor. Buna göre; ara malı ithalatındaki artış, ortalama rakamlarda gerçekleşmeye devam ederken, sermaye ve tüketim malı ithalatı artışındaki ivmelenme, Mart ayında da devam etti. Mart ayında ara malı ithalatı %26.2, Ocak-Mart döneminde ise %21.6 oranlarında artış gösterdi. Mart ayında sermaye malı ve tüketim malı ithalat artışı sırasıyla %86.6 ve %102.0 olurken; Ocak-Mart dönemindeki artış %100.4 ve %119.4 olarak gerçekleşti. Böylece ithalat içerisinde sermaye ve tüketim malı ithalatının payı artarken, ara malı ithalatının payında düşüş yaşandı. Ocak-Mart döneminde sermaye malı ithalatının toplam içindeki payı 4.2 puan artışla %16.9'a, tüketim malının payı 3.9 puan artışla %12.9'a yükselirken, ara malı ithalatının payı ise 8 puanlık bir düşüşle %69.7'ye indi. Sermaye ve tüketim malları ithalatında gerçekleşen %100 oranındaki yüksek artış oranları en son 1996 yılında (1994 yılında ekonomideki daralmanın ardından) görülmüştü. Sermaye ve tüketim malları ithalatında gerçekleşen artışta firmaların ve bireylerin düşük kur ve faiz seviyelerinden yararlanma istekleri etkili oldu. Mart ayında reel olarak TL tarihinin en değerli seviyelerine yükselirken; düşük tüketici kredi faizleri bu dönemde canlanmaya başlayan talebin ithal ürünlere yönelmesinde etkili oldu. Ocak-Mart döneminde ithal malları içerisinde %209 oranında artış gösteren kara taşıtları ithalatı, bu dönemde US$ 2 milyara ulaştı. Böylece kara taşıtlarının toplam ithalat içindeki payı geçtiğimiz yıla göre 2'ye katlanarak %5'ten %10'a yükseldi. Kara taşıtları sektöründe ithalat artışının yanısıra ihracatta gerçekleşen %56.6 oranındaki artış, toplam ihracat içinde otomotiv sektörünün payının 2 puan artışla %12'ye çıkmasını sağladı. Bu gelişmeler neticesinde geçtiğimiz yılın ilk çeyreğinde ihracat içinde en büyük paya sahip olan hazır giyim ile aynı paya ulaşmış oldu. İhracat içerisinde tekstil ve hazır giyim sektör paylarında 1'er puanlık düşüş gerçekleşti. TİM rakamları Nisan ayı ihracatının US$ 5.1 milyar olduğunu gösterirken, konsolide bütçe gerçekleşmeleri içerisinde yeralan ithalden alınan KDV rakamı Nisan ayı ithalatının US$ 7.9-8.0 milyar seviyelerinde gerçekleşeceğine işaret ediyor. Böylece dış ticaret açığı Nisan ayında da US$ 3 milyara yakın seviyelerde gerçekleşmiş olacak. Mart ayında gerçekleşen US$ 3.1'lik dış ticaret açığı ile birlikte cari işlemler açığının yılın ilk 3 ayında US$ 5 milyara yaklaşacağı, Nisan ayı sonunda ise US$ 6 milyar civarında gerçekleşeceği tahmin ediliyor. Döviz kurunda gelinen yeni denge seviyeleri ise dış ticaret dengelerini kısa vadede düzeltecek kuvvette görünmemektedir. Kültür Sanat Altın Palmiye Michael Moore'un Cannes'da 1956 yılında Jacques Cousteau'nun "Sessiz Dünya" adlı belgeselinden bu yana en büyük ödül ilk kez "Fahrenheit 9/11" ile bir belgesel filme veriliyor. ABD'li yönetmen Michael Moore'un çektiği belgesel film "Fahrenheit 9/11", Asya filmlerinin çok sayıda ödül aldığı 57. Uluslararası Cannes Film Festivali'nin en prestijli ödülü Altın Palmiye'ye layık görüldü. Moore'un tüm dünyada ilgiyle izlenen belgeseli "Bowling for Columbine", 2002'de Cannes'da özel bir ödüle layık görülmüş ve ardından da En İyi Belgesel Film Oscarını kazanmıştı. "Fahrenheit 9/11" filmi ise, festivale katılmadan önce, yapımcı şirket Disney'in, "seçim yılı olduğu için filmin dağıtımını yapmak istemedikleri" açıklaması üzerine tartışma yaratmıştı. Miramax'ın kurucuları Harvey ve Bob Weinstein, belgeselin dağıtımını yapmayı reddeden kardeş şirket Disney'den filmin bütün haklarını satın aldı. Weinstein ailesi, ABD Başkanı George W. Bush'un, aralarında ‘bin Ladin'ler de bulunan Suudi aileleriyle ilişkilerini gözler önüne seren belgeselin yaz ortalarında hem sinemalarda gösterilmesinin, hem de video olarak dağıtımının sağlanacağının müjdesini verdi. Bazı yorumcuların, ABD'de Kasım ayında gerçekleştirilecek başkanlık seçimlerini bile etkileyebileceğini dile getirdiği belgesel, ABD'nin Irak politikasını ve Başkan Bush'un tutumunu gözler önüne seriyor. Michael Moore, Disney şirketini, belgeselin dağıtımını yapmayı reddettiği için Beyaz Saray'dan gelen politik baskıdan etkilenmekle suçlamıştı. Disney şirketi ise bu suçlamaları reddederek, Michael Moore'u film için reklam yapmakla itham etmişti. Geçtiğimiz günlerde yönetmen Moore'un internet sitesine gönderilen mesajlar yoluyla belgesel nedeniyle ölümle tehdit edildiği iddiaları ortaya atılmış, Moore ise bu iddiaları yanıtsız bırakmıştı. Michael Moore, "Bowling for Columbine" ile En İyi Belgesel Ödülü'nü aldığı geçen yılki Oscar töreninde yaptığı konuşmada, Başkan Bush yönetimini Irak politikasına yönelik olarak eleştirmiş ve bu da ona dünya çapında bir ilgi doğmasına yol açmıştı. 57. Cannes Film Festivali'nin Quentin Tarantino başkanlığındaki jürisi, önceki yıllardan pek alışık olmadığımız bir uygulamaya giderek sürpriz bir basın toplantısı düzenledi ve ödül gerekçelerini açıkladı. Tarantino, Michael Moore'un "Fahrenheit 9/11" filminin, salt politik öğeler içerdiği için değil, filmin sanatsal yönüyle gerçekten başarılı olduğu için Altın Palmiye'ye değer görüldüğünün altını çizdi. Ödülü Moore'a takdim ettiği sırada bunu kendisinin kulağına da fısıldadığını itiraf eden Tarantino, tüm jürinin ‘hiçbir etki altında kalmaksızın' en iyi film olduğuna karar verdiklerini vurguladı. Moore'un alışılmış mizah ve korku üslubuyla yönettiği filmde, 11 Eylül saldırılarından önce dile getirilen terörizm tehditleri ve ABD'lilerin yeni saldırı endişesiyle duydukları korkunun, Irak'ın işgalini meşrulaştırmak için kullanılması işleniyor. Moore, Bush yönetimini, 2000 seçimlerini ‘çalmakla' suçluyor. Büyük oranda röportajlara dayanan filmde, ABD askerleri, Iraklı savaş kurbanları ve Bush'un arşiv görüntüleri yer alıyor. Diğer Ödüller: En İyi Kadın Oyuncu; "Clean"deki rolüyle Çinli aktris Maggie Cheung. Festivalde, Jüri Büyük Ödülü de, yönetmen Park Chan-Wook'un "Old Boy" isimli, ağır şiddet içeren Güney Kore filmine verildi. En İyi Kadın Oyuncu, Olivier Assayas'ın yönettiği "Clean" filmindeki rolüyle Çinli aktris Maggie Cheung olurken, En İyi Erkek Oyuncu Ödülü'nü, anneleri tarafından terk edilen 4 çocuğun hikayesinin anlatıldığı "Nobody Knows" filmindeki rolüyle Japon çocuk aktör Yagira Yuuya aldı. En İyi Yönetmen Ödülü ise, "Exils" filmiyle Fransız yönetmen Tony Gatlif'e verildi. Festivalde, geçen yıl Jüri Büyük Ödülü'nü Nuri Bilge Ceylan'ın "Uzak" filmi almıştı. Filmin oyuncuları Muzaffer Özdemir ile trafik kazasında hayatını kaybeden Mehmet Emin Toprak ise festivalde En İyi Erkek Oyuncu Ödülü'nü paylaşmışlardı. Geçen yıl Altın Palmiye de Gus Van Sant'ın "Elephant"(Fil) filmine verilmişti. Yeni Harry Potter Aranıyor Yapımcısı Heyman'a göre, 15 yaşındaki Daniel Radcliffe'in yeni filmlerde yerini devretmesi kaçınılmaz. Daniel Radcliffe'in yanı sıra, diğer oyuncuların da çocukluktan çıkıp ergenliğe adım atması yapımcı Heyman'ı kaygılandırıyor. Daniel Radcliffe'in 23 Temmuz'da 15 yaşına girecek olmasını, "Hermione" Emma Watson ve "Ron" Rupert Grint'in de onunla aynı yaşta bulunmasını göz önüne alan yapımcı, "Harry Potter ve Ateş Kadehi - Harry Potter and the Goblet of Fire" adlı yeni filmde birlikte çalışan ekibin yakında dağılacağının sinyalini verdi. Bu filmin ardından değişikliğin yapılabileceğini ifade eden Heyman, "Özellikle Radcliffe'in Harry Potter olarak günleri sayılı. Aslında üç oyuncunun da değiştirilmesi kaçınılmaz. Belki biri, belki ikisi ya da her üçü gidebilir. Ne zaman olur kim bilir. Ancak bu kaçınılmaz, çaresi yok" açıklamasında bulundu. "Harry Potter ve Azkaban Tutsağı - Harry Potter and the Prisoner of Azkaban" adlı filmin yönetmeni Alfonso Cuaron ise ekibine sahip çıktı. Serinin aynı ‘çocuklarla' çekilmesinin önemli olduğunu dile getiren yönetmen, "Bence Dan o kadar uzamadı ve gelişmedi" dedi. Maceranın yedinci filmine kadar aynı oyuncuların rol alması gerektiğini vurgulayan Cuaron, üçlünün film için aynı anda imza attığını ve sonuna kadar devam etmenin oyuncular için anlam taşıdığını kaydetti. Serinin üçüncü filmi "Harry Potter ve Azkaban Tutsağı - Harry Potter and the Prisoner of Azkaban", ABD sinemalarında 4 Haziran'da seyirciyle buluşacak. Filmin dördüncüsü ise 18 Kasım 2005'te gösterime girecek. J.K. Rowling'in tüm dünyada milyonlarca satan kitabından beyazperdeye uyarlanan serinin ilki "Harry Potter ve Felsefe Taşı - Harry Potter and the Sorcerer's Stone", 2001'de seyirciyle buluşmuştu. Seri, 2002'de "Harry Potter ve Sırlar Odası - Harry Potter and the Chamber of Secrets" ile devam etti. Her iki filmin yönetmenliğini de Chris Columbus üstlendi. Seriden son olarak beşinci kitap olan "Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı - Harry Potter and The Order of The Phoenix" okurla buluşmuş ve ilk gün sadece İngiltere'de 1.78 milyon satmıştı. Ortadoğu Terörüne Clooney'den Film Gerilim türündeki "Syriana", Warner Bros film şirketince çekilecek. Yazar ve yönetmen Stephen Gaghan'ın projesinde Clooney ve yönetmen Steven Soderbergh'in ortak şirketi ‘Section Eight' de yapımcılar arasında yer alacak. Prodüksiyona Clooney ve Soderbergh'in birlikte çalıştığı "Ocean's 12" adlı filmin çekimlerinin ardından gelecek yıl ilkbaharda başlanacak. Çekimler, Kuzey Afrika, Ortadoğu, Avrupa ve Amerika'daki değişik mekanlarda gerçekleştirilecek. "Syriana" filminin ilginç yönlerinden biri, CIA ajanı Robert Baer'in "See No Evil: The True Story of a Ground Soldier in the CIA's War on Terrorism" adlı otobiyografisinden sinemaya aktarılması. Clooney'nin canlandıracağı karakter de CIA için bu bölgede 20 yılı aşkın süre çalışan Baer baz alınarak beyazperdeye taşınacak. Gaghan'ın daha önce yönettiği "Trafik" filmindeki gibi öyküleri değişik yönlerden birleştirerek dış politika, petrol endüstrisi ve terörizmi bir potada eriteceği ifade edildi. Filmde, ünlü aktör Clooney'ye eşlik edecek isim ise "Ocean's 11" ve "Ocean's 12" filmlerindeki rol arkadaşı Matt Damon. Damon'ın bir şeyhle anlaşmaya vararak petrol tekelini eline alan bir dağıtımcıyı canlandıracağı filmde eşini ise Amanda Peet canlandıracak. Clooney ve Damon, şu günlerde "Oceans 12" filminde çalışırken, Matt Damon'ın "Brothers Grimm", "The Bourne Supremacy" adlı yapımları da izleyiciyle buluşacak. Amanda Peet'in rol aldığı "Something's Gotta Give" adlı yapım da yakında vizyona girecek. Paltrow, Hayatının Rolünü Oynayacak Oscar ödüllü oyuncu Gwyneth Paltrow, belki de meslek yaşamının en heyecanlı rolünü oynamaya hazırlanıyor. Paltrow, sinemanın efsane kadın oyuncusu Marlene Dietrich hakkında çekilecek bir filmde bu unutulmaz oyuncuyu canlandıracak. Daily Variety'de yer alan habere göre, Dietrich'in kızı Maria Riva tarafından yazılan kitaptan uyarlanan filmde ünlü yıldızın anıları beyazperdeye aktarılacak. Başrolü Paltrow'un üstlenmesini kabul eden Dietrich'in torunu Peter Riva'nın, Paltrow'un "bir aristokratta olması gereken sükunete, Marlene'in alameti farikası olan çok fazla duygu içermeyen karakter derinliğini gösterebilecek yeteneğe sahip olduğunu" söylediği belirtildi. "Mavi Melek" filmi ile sinema tarihine geçen Dietrich, 1901 yılında Almanya'da doğdu, 1939 yılında ABD vatandaşlığına geçti. Dietrich, 1992 yılında öldü. Paltrow ise "Aşık Shakespeare" adlı romantik komedi türündeki filmde canlandırdığı karakterle Oscar ödülünü kazanmıştı. Rönesans Dehası Rafael'in Yeni Eskizi Rönesans döneminin en önemli sanatçılarından İtalyan ressam ve mimar Rafael'in daha önce bilinmeyen bir eskizi Londra'da bir evde bulundu. "Çocuk Başı" olarak adlandırılan eskiz, Sotheby müzayede evinin sanat uzmanı Critiana Romalli tarafından, İtalyan sanatçılara ait desenlerin bulunduğu bir dosyada keşfedildi. Romalli, bir çekmecenin dibindeki dosyada, bu kadar büyük bir sanatçının desenini bulması nedeniyle büyük şaşkınlık yaşadığını söyledi. Sotheby's sözcüsü, Rafael'in eskizinin de aralarında bulunduğu desenlerin, evin sahipleri tarafından 19. Yüzyılda satın alınmış olabileceğini, ailenin sonraki kuşaklarının ise eskizin önemini büyük olasılıkla bilmediğini belirtti. Bulunan eskizin, 1500'lü yılların başında yapıldığı ve Rafael'e ait olduğunun Ulusal Galeri tarafından doğrulandığı kaydedildi. "Çocuk Başı", Sotheby's tarafından 8 Temmuz'da Londra'da satışa çıkarılacak. Leonardo da Vinci ve Michelangelo'yla birlikte, Rönesans döneminin üç büyük dehası arasında sayılan Rafael (Raffaello Sanzio), 1483-1520 yılları arasında İtalya'da yaşadı. Yoğunluğu, incelik ve ölçülülükle birleştiren dehasıyla 19. Yüzyıl sonlarına kadar sanat alanında kalıcı etki bırakan sanatçı, özellikle Meryem resimleri ve Vatikan'daki büyük figür kompozisyonlarıyla tanınıyor. Sherlock Holmes'un yaratıcısı Sir Arthur Conan Doyle'un 40 yıldır kayıp olan mektupları, yazıları ve hatıraları bulundu. Bütün bunlar, Conan Doyle 1930'da öldüğünde masasından alınmış ve Londra'da bir avukatın bürosunda bu yıla kadar saklanmıştı. 2 milyon pound değerindeki koleksiyon Londra'da Christie's de sergileniyor. 3000 mektup, not ve el yazması yazarın özel yaşamına ışık tutuyor. Örneğin, Conan Doyle'un, sonradan ikinci karısı olacak olan Jean Leckie ile ilk karısı ölmeden önce bir ilişkisi varmış. Sherlock Holmes roman dizisinin ilki "A Study in Scarlet" için aldığı notlar, romanın ana hatları da bulunan yazılar arasında. Bu notların yazarın edebi tekniğine dair ipuçları vermesi, Conan Doyle üzerine çalışmalar yapan akademisyenleri de sevindirdi. Conan Doyle'un koleksiyonu ayrıca Sir Winston Churchill, Oscar Wilde, Rudyard Kipling, Bernard Shaw, PC Wadehouse, ABD eski başkanlarından Theodore Roosevelt'ten aldığı mektupları da içeriyor. Örneğin, Oscar Wilde "Dorian Gray'in Portresi" hakkındaki olumlu yorumları için Conan Doyle'a teşekkür ediyor ve şöyle diyor: "Eminim ki benim kitabım seninkinin taşıdığı o iki büyük niteliğe sahip değil: İçtenlik ve sağlamlık". Doktor ve sporcu Conan Doyle'un bu kayıp koleksiyonu onun çok az kişinin bildiği bazı yönlerini de ortaya çıkarıyor. Örneğin sporcu, eylemci ve doktormuş. Balina avcılığı yapan bir gemide cerrah olarak görev almış, daha sonra Batı Afrika'dan ‘Mayumba' adlı bir gemide gemi doktoru olmuş. 1900'lerde Boer Savaşı'nda da doktorluk yapmış. İsveç'te, Norveç'te kayak yapmış, boks ve balonla uçmak da ilgi alanları arasındaymış. 40'lı yaşlarında kriketle ilgilenmeye başlamış Conan Doyle. Marylebone Kriket Kulübü'nde yer almış. Efsanevi kriket oyuncusu WG Grace, London County Cricket Club'ın yeni bowling kulübünün başkanlığını teklif etmiş ünlü yazara ve şöyle yazmış: "Ne zaman uygun olursanız, o zaman gelin. Sizi sık boğaz etmek istemiyoruz". Conan Doyle'un adli hatalara karşı ustaca savaştığına dair bilgiler de var bu koleksiyonun içinde. George Edalji ve Oscar Slater'in davası ve tahliye edilmeleri hakkındaki anılarda bu iki mahkumun Conan Doyle'un sorgulamayı adil bulmaması nedeniyle yeniden hapse gönderildiği yazılı. Conan Doyle yedek kuvvetlerde muhafız olarak görev almış ve askeri polis olmak için iki kez girişimde bulunmuş. Birinci Dünya Savaşı'ndan kalma evraklar da var. İngiliz birliklerinin silahlarını güvencede tutmak için ordu görevlilerine yardım etmiş. Askeri polis Alex Salmond'ın da aralarında bulunduğu bir grup böyle önemli bir koleksiyonun müzayedeyle dağılmasını eleştiriyor. Buna karşılık Christie's'in el yazması uzmanı Thomas Venning "3000'den fazla evrak var, biz bunu 135 parçaya böldük, bir anlamda birbiriyle alakalı parçalar bir arada kalacak. Koleksiyonun enformatik yanını korumak konusunda oldukça dikkatliyiz" diyor. Garanti’den Kültür Sanat Platform'da bu ayın programı... Garanti Galeri'de bu ayın programı... Osmanlı Bankası'nın Bankalar Caddesi'ndeki eski genel müdürlük binasında kurulan Osmanlı Bankası Müzesi, 19 Aralık 2002'de açıldı. Bankanın zengin arşivinden yararlanılarak, binada bulunan kasa dairelerinin içinde ve etrafında düzenlenen müze, Osmanlı İmparatorluğu'nun merkez bankası, emisyon bankası ve hazinedarı olarak görev yapan Osmanlı Bankası'nın ve dönemin tarihine ışık tutuyor. Dünyanın sayılı finans tarihi müzeleri arasında yerini almayı hedefleyen müzenin kuruluş çalışmaları Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi tarafından yürütüldü. Müzenin projesi, Tarihbilimci Prof. Dr. Edhem Eldem, Mimar Prof. Dr. İhsan Bilgin ve Tasarımcı Bülent Erkmen'den oluşan ekibin koordinasyonunda 9 ay gibi kısa bir sürede hayata geçirildi. Her gün 10:00-18:00 saatleri arasında ziyaret edilebilen müzeye giriş, öğrenci, öğretmen ve 65 yaş üzeri ziyaretçileri için 1 YTL diğer ziyaretçiler için ise 3 YTL'dir. www.obmuze.com Portre Robert Anson Heinlein Robert A. Heinlein 200 yıl önce Bavyera'dan (Almanya) göç eden bir ailenin çocuğu olarak 1907'de Butler-Missouri'de dünyaya geldi. Heinlein Kansas City'de Public School'a gitti. Daha sonra 1924 yılına dek High School'a ve beş yıl boyunca Annapolis'teki ABD Deniz Akademisine devam etti. Bir uçak gemisinde topçu subaylığına dek yükseldi. Görevdeki beşinci yılının sonunda 1934'de sağlık koşullarından dolayı çürüğe çıkarıldı. Bu, subaylık mesleğine büyük önem veren Heinlein için ağır bir darbe oldu. Daha sonraki eğitimini de (Matematik ve Fizik) yine sağlık nedenlerinden dolayı bitiremedi. Bunu takiben birçok işte çalıştı. Bunlardan bazıları politika, mimarlık, ziraat ve madenciliktir. Daha sonra ise bilimkurguya geçti. Böylece bir ölçüde tesadüfler, bir bakıma da kendi arzusuyla bilimkurgu yazarı oldu. Bir işe yaramama duygusu onda inatçı bir psikoz olarak ortaya çıktı ve daha sonra onun uzun yıllar bilimkurguda yıldız olmasını sağladı. Heinlein için karşılaştığı onca zorlu engele rağmen büyük bir hoşgörüye sahip olduğu söylenir. Her iki elle de tabanca kullanmakta çok usta olduğu gibi, 1925'de ABD Deniz Kuvvetlerinde eskrim ve artistik buz patinajında dünya şampiyonu olmuştur. İlk bilimkurgu öyküsü "Lifeline" adı ile 1939 yılında 32 yaşındayken Astouding'in Ağustos sayısında yayınlandı ve daha sonra ünlü olacak olan "Future History"e öncülük etti. Bu başlangıç Heinlein'in önündeki barajı yıkmış gibiydi. Aynı yılın Kasım ayında yine aynı dergide "Misfit" adlı öyküsü ve iki ay sonra da "Requiem" yayınlandı. Astouding Stories'in bir sayısında iki öyküsünün yayınlandığında Heinlein, Anson McDonald takma adını kullandı. Frederick Pohl'un süper Science Stories adlı dergisinde ise Lyle Monroe adı ile yazdı. Diğer takma adları Caleb Saunders, John Riverside ve Simon York'tur. 1941 yılında Denver'deki Dünya Bilimkurgu konferansına şeref konuğu olarak çağrıldı ve yine aynı yıl en popüler yazar seçildi. Saturday Evening Post'ta "The Green Hills Of Earth" ile bir diğer öyküsü "Future History" yayınlandı. Aynı yıl Heinlein'ın başka bilimkurgu öyküleri de çeşitli bilimkurgu dergilerinde yayınlandı. Savaş sonrası 1947'de bilimkurgu yazarlığına dönüş yaptı ve gençler için ilk bilimkurgu kitabı "Rocket Ship Galileo" geldi. 1958 yılına dek her yıl bir başka bölüm eklendi bu diziye. Bazı eserleri filme de çekilen Heinlein'in 1951 yılında basılan kitabı "Puppet Masters" soğuk savaşın ayak seslerinin hissedildiği yıllarda büyük bir ilgi ile karşılandı. Heinlein, eserlerindeki militarist ve faşist yönetim yanlısı içerikler yüzünden tartışılan bir yazar olmuştur. Özellikle "Starship Troopers"taki demokratik hakların geçerli olmadığı toplum yapısı ve bazı yazılarındaki faşizme benzeyen fikirler, otoriter yöneticiler hakkındaki tercihi bu açıdan kanıt gösterilir. Heinlein bu tartışmalar nedeniyle bilimkurgunun bir kesimi tarafından dışlanmıştır. İşte böyle bir ortamda "Stranger in Strangerland" hem okurların hem de yazarın beklemediği bir tepki yaratmıştır: "Yaban Diyarlardaki Yabancı"da Mars'a keşfe giden Enwoy adlı gemide kazaya uğradıktan sonra sağ kalan Valentine Michael Smith'in hikâyesi anlatılır. Michael, Marslılar ve onların kültürüne göre yetişir ve yıllar sonra başka bir dünya gemisi onu bulduğunda insan kültürüne olabildiğince yabancıdır. Hippilerin Kutsal Kitabı Kitabın içindeki komünal yaşantı, serbest ilişkiler, iktidara karşı güvensizlik Heinlein'den beklenmeyen fikirlerdir ve çıktığı yıllarda ABD ölçütünde küçük çaplı bir olay yaratır. Savaş sonrası hippi akımının yükselişe geçtiği yıllardır ve Hippiler bu kitabı kutsal kitap gibi kabul ederler. O kadar ki Heinlein'in evinin çevresine hippi hayranları kamp yapmaya başlar. Oysa Heinlein askeri geçmişten de gelen etkiyle, "Stranger in Strangerland" içinde tersini yazsa bile, bunlara hâlâ karşıdır ve hippilerden rahatsız olup evinin çevresine dört metre yüksekliğinde duvar ördürür. Oysa yazarın eserlerine dönemsel bir açıdan bakılırsa, Heinlein'in her yazar gibi deneyimlerinden faydalanmaktan başka bir şey yapmadığı görülür. Eserlerin militarizme rastlanır çünkü orduda kendini bulmuş ve iki dünya savaşı arasında büyümüştür. Ayrıca Alman kökenli bir aile olarak, Hitler'in savaş sonrası Almanya'yı faşizm sayesinde nasıl yükselttiğini, morali bozuk Alman gururunu nasıl ayağa kaldırdığını gözlemlemiş, uzaktan sempatiyle bakmış olabilir. Almanya yükselirken ABD 1929'daki Kara Perşembe sonrası ciddi bir ekonomik kriz yaşıyordu ve savaşta İngiltere tarafını seçene kadar ABD içindeki çok ulusluluk yüzünden tam konumunu belli etmemişti. Genç Robert A. Heinlein o dönemler hakim olan güçlü insan özelliklerine göre sporda başarılı ve orduda sevdiği yaşantıyı bulan biriydi. Bilimkurgu yazarlığına başladığı zamanda Heinlein'in öncelikle sevdiği ordu yaşamındaki deneyimlerinden eserlerinde faydalanması ve birkaç yıl içinde başlayacak II. Dünya savaşının ayak sesleri nedeniyle eserlerinde totaliter, militarist konular gözükmesi doğal bir gelişmedir. Heinlein'in bir başka özelliği bilimkurgu okuru olarak nitelendirilmeyecek okuyucuları da kendisine çekmesidir. Stranger in Strangerland basıldığı yıllarda 7 milyon adet gibi bir satış rakamına ulaşmıştır. 1988 yılında kaybettiğimiz bu büyük yazarın ülkemizde de basılan kitabının ilginç bir de yazılma öyküsü vardır. 1920'li yıllardan itibaren modern bilimkurgu, fantezi ve korkunun gelişmesini Astounding Magazine, Weird Tales, Amazing Stories gibi ‘pulp' tabir edilen dergiler sağlamıştır. Bugün ‘büyük' diye adlandırdığımız yazarlar bu dergilerde yetişmiş, eserlerini bu dergilere satmış, hatta daha sonra kitap haline getirilen eserler bu dergilerde yayınlanmıştır. Bu dergiler yazarlarını eğitmek ve teşvik etmek anlamıyla çeşitli çalışmalar yapmışlardı. Örneğin John W. Cambell, Astounding SF'nin sahibi ve editörüydü ve onlarca bilimkurgu yazarını yetiştirdi. Genç yazar adaylarını dergide toplar ve ortaya bir cümle atıp onlardan bunun üzerine öykü isterdi. Bu toplantıların birinde şöyle bir cümle ortaya atıldı: "Her bin yılda bir karanlık olan bir gezegendeki uygarlığı yazın" Asimov bunun üzerine "Nightfall" adlı öyküsünü yazdı. Bu öykü Hugo Ödülü aldı. Öyküde üç güneşli ve ancak bin yılda bir gece olan bir gezegen anlatılıyordu. Daha önce hiç yıldızları, gökyüzündeki sonsuzluğu görmemiş insanlar bunun üzerine çıldırıyor ve tam bir kaos oluşuyordu. Böylece her bin yılda bir uygarlık yıkılıyordu. Ünlü bilimkurgu yazarı Heinlein'in en ünlü eseri, bir bilimkurgu klasiği Stranger in Strangerland'ın çıkışını karısı şöyle anlatıyor: "Astounding SF dergisinin kasım 1948 sayısında editöre yollanmış bir okur mektubunda, bir yıl sonraki sayı için öykü isimleri öneriliyordu. bu başlıklar arasında Robert Heinlein tarafından yazılacak bir öykü de vardı: "Körfez". Editör, John W. Cambell ve Robert arasında geçen uzun bir konuşma sonucunda okuyucunun başlıklarını verdiği öykülerin yazılması için yeterli zaman olduğuna karar verildi; bu sayı Kasım 1949'da çıkacaktı. Robert, o başlığı taşıyan bir kısa öykü yazmaya karar verdi. Diğer yazarların çoğu da bu oyuna katılmaya karar verdiler. Robert'in sorunu, kendisine verilen başlığa uygun bir öykü bulmaktı. Böylece birlikte bir beyin fırtınası yaptık. Uygun olmayan diğer fikirlerin yanında ona, yabancı bir ırk tarafından yetiştirilmiş bir insan çocuğun öyküsünü önerdim. O akşam çalışma odasına gitti birtakım uzun notlar tuttu ve bunları bir kenara koydu. "Körfez" başlığı için bir başka öykü yazdı. Öte taraftan o sırada önerilen fikir "Stranger in Strangerland" oldu." Bir Konu Bir Konuk Doğuş Otomotiv'i ve Piyasadaki Gelişmeleri Genel Müdürü Tanju Özenç'den Dinliyoruz. Kendinizden bahseder misiniz? Özenç: Ben üniversiteden mezun olduktan sonra 5 yıl devlette pazarlama uzmanı olarak çalıştım. Daha sonra 1975 yılında Ankara'da Renault'da görev yaptım. Orada Satış Şefliğinden başladık, Satış Müdürü, Şube Müdürü, Bölge Müdürü gibi görevlerde bulundum. Türkiye'de 1984 yılının sonunda ithalat serbest bırakıldı ve yabancı otomobil firmalarından distribütörlükler verilmeye başlandı. Borusan da bunların öncülerinden biridir. 1984 sonunda distribütörlük aldı ve 1985 yılından itibaren faaliyete geçti. Ben de 1986 yılında Renault'dan ayrılarak Ankara'daki teşkilatı kurmak için görevlendirildim. Orada 1998 yılına kadar BMW'de Satış Müdürü, Bölge Müdürü ve Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptım. Daha sonra oradan ayrılarak Doğuş'a geçtim. Doğuş'ta ilk görevim yine Ankara'da Genoto'nun yapılanması, Audi, VW, Seat showroom ve servislerinin açılmasıydı. Görevimi tamamladıktan sonra 2000 yılının 1 Temmuz'unda Audi ve Porsche'ye Genel Müdür olarak atandım. O günden bu yana da Doğuş Motor olarak çalışıyorduk. 19 Mart'taki birleşmeyle birlikte Doğuş Otomotiv'de Audi ve Porsche'den sorumlu Genel Müdür olarak görev yapıyorum. Türkiye'deki büyük distribütörlerin görevleri nelerdir? Özenç: Distribütörlük yapmak kolay iş değil. Yurt dışındaki üretici firmalar da zaten güçlü firmalarla iş birliği yapıyorlar. Ciddiyet isteyen bir iş. Burada otomobil satmakla kalmıyorsunuz; yedek parça hizmetini vermeniz ve Türkiye'nin 7 bölgesinde Sanayi Bakanlığı'nın öngördüğü şartlar dahilinde TSE standardına göre servis teşkilatları kurmanız gerekiyor. Serviste çalışan teknik elemanlar ve bayii teşkilatında çalışan satış elemanları var. Bunların eğitimleri yine distribütör firmaya düşüyor. Belirli periyotlarla Türkiye'nin her yerindeki servislerde çalışan mekanikerler olsun, elektrik teknisyenleri olsun, kaportacı, boyacılar olsun Gebze'de bulunan lojistik tesislerimizde eğitime tabi tutuluyorlar ve sertifikalandırılıyorlar. Neticede müşterinin güvenerek aldığı otomobilin belirli periyotlarla bakımının yapılması ve bir kaza anında parçalarının bulunması görevi de bize düşüyor. DOD'tan bahseder misiniz? Özenç: DOD ayrı bir şirket. Biz teşkilatımızı kurduğumuz vakit bütün hizmetlerin bir arada verilmesini arzuluyoruz. Bu yaklaşık 4 sene önce yine Doğuş grubunun bir düşüncesi olarak Doğuş Oto Değerlendirme adıyla ikinci el oto satışlarını daha teknik, daha modern bir şekilde yapmak amacıyla kurulan bir şirketimizdi. Bütün bayii teşkilatımıza franchising verilerek belli standartlarda uygulamaya konuldu. Bundaki amaç, müşterilerin otomobillerini yenilemek istediklerinde eski otomobillerini güvenceyle belirli bir yere satması ve sonra da yeni otomobil alması idi. Türkiye'de 2. el otomobil satışlarında büyük sıkıntılar oluyordu. Eskiden kalan borçlar, vergiler, arabanın satıldıktan sonra devrinin yapılması gibi mal sahibine bir takım yükümlülükler getiriyordu. DOD'un kurulmasıyla bu işlemler güvenceyle ve daha modern bir şekilde yapılmaya başlandı. Daha sonra burası bizim ortak kuruluşumuz olan VDF'e devredildi, daha doğrusu satıldı. Şu anda Ataşehir civarında modern bir şekilde hizmete devam ediyorlar. VDF büyük şirketlerin araç filolarına da finansman sağlıyor mu? Özenç: Tabii VDF'in amacı o zaten. Şu anda VDF bizim distribütörü olduğumuz firmalara yani Audi, Porsche, VW ticari ve normal binek araçları, Seat, Skoda ve Scania kamyonlarını alan müşterilere bu hizmeti veriyor. Büyük bayilerde kendi elemanlarını bulunduruyorlar, küçük bayilerde de oradaki elemanlar vasıtasıyla bu hizmeti veriyorlar. Bütün kredi şartlarıyla ilgili bilgileri bayilik teşkilatlarına belirli periyotlarla aktarıyorlar. Amaç da zaten müşterinin daha kolay bir şekilde kredi imkanına sahip olması ve otomobilini alırken sıkıntı çekmemesi. Eğer her hangi bir probleminiz yoksa, internet aracılığıyla verdiğiniz şahsi bilgilerle en az yarım saat içinde hiçbir kefil olmadan tek bir imzayla otomobil kredisi alma imkanınız var. Bu da şu anlama geliyor; Showroom'dan içeri girdiğiniz anda satış temsilcisiyle otomobilin cinsini, rengini konuşuyorsunuz, kredinizi İnternet vasıtasıyla alıyorsunuz, vekaletinizi veriyorsunuz. Plaka işlemlerini onlar yapıyorlar ve ertesi gün akşam arabanızı plakalı olarak teslim alıyorsunuz. Herhangi bir yere gidip evrak tasdik ettirmenize gerek yok, kefil aramanıza gerek yok. Çok iyi bir şekilde hizmet veriliyor. Bunun yanı sıra VDF, geçtiğimiz seneden itibaren Doğuş Grubu dışındaki diğer markalara da hizmet vermeye başladı. Sektörün genel olarak beklentileri nelerdir bu sene? Özenç: Biz hep pozitif bakmaya çalışıyoruz. 2000 yılından sonra yaklaşık 3 yıl süren büyük bir kriz yaşadık. Tabii 1975'den bu güne 29 yıllık süre içinde çok kriz atlattık. Ancak bu krizleri kısa dönemlerde geçiştiriyorduk. Son kriz geldiğinde de aynı şekilde 2-3 ay içinde geçer diye tahmin etmiştik ama bedeli çok ağır oldu. Geçen sene Ağustos-Eylül'den itibaren biraz düzelmeye başladı. Tabi bunda hükümetin tek parti olmasının da büyük yararı var. Dövizin uzun süre güvenle seyretmesi sonucu satışlarda bir artış oldu. Otomobil sektöründe plan yapmak kolay değil. Biz bir yıl öncesinden üretici firmalarla bir takım bağlantılar yapmak durumundayız. Bunun için de kendi bayi teşkilatımızla görüşüp Türkiye'deki pazar araştırmasını yaptıktan sonra adetleri tespit ederiz. Yine bir yıl öncesinden Almanya'ya gidip bu adetlerde otomobil siparişini vermek durumundayız. Tabi bu bazen pozitif, bazen negatif oluyor. Bundan evvelki yıllardan bir örnek vermek gerekirse, 2000 yılında pazarın çok iyi olması nedeniyle biz 2001 yılı için çok büyük adetler sipariş vermiştik. Fakat kriz nedeniyle birden terse döndü olaylar. Biz ikili görüşmelerle ve olayı iyi prezante ederek üretimin bir kısmını zor da olsa iptal ederek, bir kısmını da başka ülkelere aktararak krizi geçirmeyi başardık. Tabii bu tersine de oluyor bazen. Biraz konsevatif davranıp az sayıda sipariş veriyorsunuz, bu sefer Pazar iyi gidiyor. Bu sene yaşanan olaylar ilginç tabii. Biz geçtiğimiz sene pazarı 300.000 tahmin ediyorduk. Burada bizim Pazar payımız % 1'dir. Yani 3000 civarındaki adetlerle planlarımızı yapmıştık. Sene başlarında piyasa biraz hareketlenince bütçemizi revize edip biraz daha yüksek adetlere çıkmaya başladık. Ama son gelen bir takım ekonomik tedbirler satış hızını frenlemeye başladı. Burada indirimin geri çekilmesi, ÖTV'nin artırılması otomobil satışlarını olumsuz etkileyen konular. Biz bütçeyi revize etmişken tekrar sıkıntılı bir durum oluştu. Bu sene 300.000'lerden sonra yaklaşık 500.000'ler tahmin ediliyordu. Alınan bu kararlardan sonra ne olur bilemiyorum. Bu nedenle bizim sektörde uzun vadeli plan yapmak çok zor. Frene bastığınızda, üç ayda tutuyor bizim frenimiz. Bir otomobilin imalat süreci, sipariş verdikten sonra 3 aydır. Onlar da haklı, stokta yedek parça bulundurarak üretim yapmıyorlar. Bizden ve bütün dünyadaki distribütörlerden aldıkları bilgi çerçevesinde yan sanayie bilgileri aktarıp hangi gün ne marka, ne model otomobil üretilecekse onların aircondition'u, elektrikli koltuğu, açılır tavan gibi aksesuarlarını getirip otomobil imal ediyorlar. Dolayısıyla ikili ilişkilerinizin çok iyi olmasına rağmen frene bastığınız anda, o frenden sonra durulabilecek zaman 3 ay. Bu 3 ayda üretilen otomobil miktarını almak zorundasınız. Sektörünüz bürokratlarla nasıl diyalog kuruyor? Özenç: Biz ithal otomobilcilerin, Otomobil Distribütörleri Derneği var; ODD. Biz her ay toplanıyoruz Şirket Genel Müdürleri olarak ve bir takım sıkıntıları dile getiriyoruz. Çalışan alt komiteler ve komitelerin hazırladığı bir takım projeler var. Bu projeler Sanayi Bakanlığı'na iletiliyor. Ancak bu kadar entegre çalışmamıza rağmen bir takım şeyleri Hükümete kabul ettirmek tabii ki zor oluyor. Satışların biraz artması, gazetelerin biraz olumlu haber vermesi onları sıkıntıya sokuyor ve “ithalat fazla oldu, otomobil satışı fazla oldu, bunu frenleyelim” diyerek bir takım tedbirler alıyorlar; o da sektörü sıkıntıya sokuyor. Yeni hedeflerinizden bahseder misiniz? Özenç: Bizim sektörde oluşumuz 6,5 sene ve basamakları yavaş yavaş çıkmaya çalışıyoruz. Diğer markalardan bir Mercedes yaklaşık 50 yıldan fazla Türkiye'de. BMW de 1984'den bu yana 20. yılını doldurdu. Biz lüks segmentte 3. sırada geliyorduk. Geçen sene Ağustos ayında pazarın biraz düzelmesiyle biz öne geçmeye, birinci sıraya oturmaya başladık. Bu da bizim için olumlu bir motivasyon oldu. Çünkü ilk başladığımız senelerde 4 tane BMW'ye karşılık bir tane Audi satıyorduk. Daha sonra bu üçe düştü, ikiye düştü ve derken şimdi biz yaklaşık 2 Audi satıyoruz, rakibimiz bir BMW satıyor. Bu 6-7 aylık performans inşallah bundan sonra da böyle giderse basamaklara sağlam basarak ilerlemeye devam edeceğiz. Porsche de yaklaşık 4-5 seneden beri az adetlerde satılıyordu. Geçtiğimiz sene ilk defa 100'e yakın bir rakama ulaşınca Etiler'de bir Porsche Merkezi kurduk. Bu da artık Avrupa standartlarında bir distribütörün sattığı adetlere ulaştığımızı gösteriyor. Önceden 15-20 adet satılıyordu. Cayenne modelinin çıkmasından sonra satışlar bir hayli arttı. Bu sene 150 üzerinde bir satış adedi hedefliyoruz. Kısa bir süre sonra Bursa, Ankara daha sonra Antalya, İzmir gibi şehirlerde de bayilik teşkilatını kurmaya başlayacağız.