Başyazı Dünyada Ekonomi

advertisement
Başyazı
Garanti Bankası ve Kobi'ler...
Ergun Özen
Bundan tam 2 sene önce yine bu köşede, ekonomimiz henüz çalkantılı dönemden çıkmamışken,
"Bankacılık Sorumluluğu" başlığıyla bir yazı yazmıştım. Garanti Bankası olarak, o gün içinde
bulunduğumuz zor günlerden ancak birbirimize destek olarak çıkabileceğimizi, üzerimize düşen
sorumluluğun da bilinciyle, inisiyatifi ele aldığımızı belirtmiştim.
Türkiye'nin ekonomik alanda yaşadığı sorunlara en kalıcı çözüm yollarından birinin, çağdaş üretim ve
yönetim araçlarıyla donanmış KOBİ'ler olduğu inancıyla bir dizi eylem planı başlatmıştık. Ticaret ve
Sanayi Odaları'yla yaptığımız özel anlaşmalar ve Anadolu Sohbetleri'yle ulaştığımız onbinlerce
KOBİ'nin takdirlerini kazandık...
O günlerden bugüne ekonomimizde çok olumlu değişimler yaşandı. Türk ekonomisinin bel kemiği
KOBİ'lerimiz hak ettiği değeri ve desteği görmeye başladı. Sektörde öncülüğünü yaptığımız
çalışmaların başka kurumlarca da benimsenip geliştirilmesinden gurur duyuyoruz.
KOBİ'ler Garanti Bankası için her zaman çok farklı bir anlam ifade etti, ediyor ve edecek. Bugün
geldiğimiz noktada, kurum olarak KOBİ'lerle ilişkimizi yalnızca finansal değil kültürel açıdan da
zenginleştirmek için özel fırsatlar yaratmaya çalışıyoruz. Bu ay Osmanlı Bankası Müzesi 'nde
başlayan "Lonca'dan KOBİ'ye: Esnaf ve Sanatkârın Dünü" sergisi de böyle bir arayışın ürünü.
Tasarımını Bülent Erkmen'in yaptığı sergi, Prof. Dr. Zafer Toprak'ın metinleri ve Fotoğraf Tarihçisi
Engin Özendes'in koleksiyonundaki 52 fotoğrafla, KOBİ'lerin zaman tünelindeki yansımalarını bir
araya getiriyor.
Sergi, geçmişi ahiliğe ve loncalara kadar uzanan günümüzün KOBİ'lerinin Türk ekonomisindeki yerini
ve katettiği mesafeyi değerlendirmek açısından önem taşıyor. Türk girişimcisi, daha 1 yüzyıl öncesinin
Türkiye'sinde, ağırlıklı olarak bedensel çalışmaya dayanan bir sistemi, bugün en ileri teknolojilerin
kullanıldığı, dünyayla rekabet eden bir sisteme başarıyla dönüştürmeyi başarmış. Sergiyi gezerken bu
kıyaslamayı çok net yapabiliyorsunuz. Sanatseverlerin yanı sıra, KOBİ sahibi ve yöneticilerinin de
sergiden farklı tatlar alacağını ümit ediyorum.
Garanti Bankası'nın müşterisini dinleyen, çözüm üreten ve değer katan kimliğine eklenen bu yaratıcı
çalışmada emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
Dünyada Ekonomi
DÜNYADA EKONOMİ: Çin ve Dünya Çelik Sektörü
Hazırlayan: Didem Akyel, Finansal Kurumlar - Kredi Analiz, Araştırma ve Yurtdışı Koordinasyon
Yetkilisi
Geçtiğimiz ay Çin hükümetinin ekonomiyi soğutma tedbirleri kapsamında temel metal ithalatını
azaltacağı yönündeki açıklamaları sonucu uluslararası çelik ve aliminyum şirketlerinin olumsuz
etkilendiğine tanık olduk. Dünya çelik talebindeki yıllık artışın %75'ini oluşturan Çin, geçtiğimiz yıl
dünya çelik fiyatlarının artmasında da önemli rol oynamıştı.
Çin otoritelerinin gittikçe daha sıkı politikalar uygulamasının arkasındaki sebepleri ve bunun yabancı
üreticilere etkilerini daha iyi anlayabilmek için Çin ekonomisinin mevcut durumunu ve ekonomideki
aşırı ısınmayı yaratan faktörleri kısaca gözden geçirmekte fayda var.
Büyümeyi desteklemek yerine dizginlemeye çalışmak...
Çin hükümetinin 2004 yılı büyüme hedefini %7 olarak belirlemesine karşılık şu an için yılsonu
beklentisi %9.5 civarında. İlk çeyrekte sabit değer yatırımlarında geçen yıla oranla %43, gayrimenkul
yatırımlarında ise %41 artış görüldü. Özellikle fabrika yatırımlarındaki hareketliliğin etkisiyle Çin
ekonomisi 2004'ün ilk üç ayında %9.7 büyüdü (hatırlarsak 2003 dördüncü çeyrek büyümesi yine %9.9
seviyelerindeydi).
2004'ün ilk çeyreğinde sanayi üretiminin geçen yıl aynı döneme oranla %17 artış göstermesi tüm
önlemlere rağmen özellikle yatırım tarafındaki büyümenin gücünü koruduğunu gösteriyor. Bu durum
enflasyonist baskılar açısından da değerlendirilmeli; nitekim Çin'in enflasyon verilerindeki yükseliş
dikkat çekici. İlk çeyrek itibariyle hammadde ve enerji fiyatları %8.3 artmakla birlikte yükselen
maliyetler tüketici fiyatlarına yansımadı ve TÜFE'de %3'lük bir artış kaydedildi. Öte yandan
yılsonunda enflasyonun %6'lara ulaşması beklenmekte ki bu Çin için oldukça yüksek bir rakam.
Yatırımların yüksek seviyede olduğu Çin'de son dönemlerde tüketimin de canlanması dikkat çekici.
Mart 2004 itibariyle kırsal kesim gelirlerinde geçen yıla göre %12 artış kaydedilirken şehirlerdeki
gelirlerin %13 arttığı açıklandı. Perakende satışlarda ise %11 civarı bir artış görülmekte. Bu veriler
doğrultusunda tüketimin önümüzdeki dönemlerde de güçlü seviyelerde seyretmesi bekleniyor. Bu
trendi destekleyen başlıca faktörler şehirleşme sürecinin devam etmesi, orta sınıfın büyümesi, tüketici
finansmanının hareketlenmesi ve sosyal güvenlik sistemlerinin kurulması olarak sıralanabilir.
Dış ticaret verileri ihracat ve ithalattaki artışın devam ettiğini gösterirken, Mart 2004'te Çin arka
arkaya üçüncü ayda da dış ticaret açığı verdi ($18 milyar). Bunun sebebi yurtiçi taleple birlikte emtia
fiyatlarının da artması olarak açıklanabilir. Buna karşılık dış ticaret açığının önümüzdeki aylarda da
süreceği beklentisinin Yuan üzerindeki yukarı doğru baskıyı az da olsa hafifletmek gibi Çin açısından
olumlu bir etkisi de bulunuyor.
Yatırım fazlası olan sektörler ve çelik seköründeki uygulamalar...
Ekonominin fazla ısınması nedeniyle son günlerde alınan
önlemlerden biri de bankaların kredilerini kısmaya yönlendirilmeleri
oldu. Bu uygulama ile özellikle fazla yatırım yapılan otomotiv, çelik,
aliminyum, çimento ve gayrimenkul gibi sektörlerdeki yatırımların
durdurulması veya yavaşlatılması hedeflenmekte. Çin'in ekonomiyi
soğutma çabaları bunlarla da sınırlı kalmıyor. Çin Merkez Bankası,
Eylül 2003'ten itibaren büyümeyi destekleyen politikaları bırakıp
büyümeyi dizginlemeye yönelik uygulamalara geçti. Eylül'de
bankaların Merkez Bankası nezdinde tutmak zorunda olduğu mevduat karşılık oranı %6'dan %7'ye
çıkarıldı, Nisan sonunda ise piyasadaki likiditeyi daha da azaltmak için bu oran %7'den %7.5'e
yükseltildi. Bu önlemlere rağmen yatırımlardaki artışın önü kesilemezse, sözkonusu oranın %8'lere de
çıkarılabileceği öne sürülmekte.
Hükümetin fazla yatırım yapılan bazı sektörlere yatırımı kısmak amacıyla uyguladığı yöntemlerden
biri de yeni çelik tesislerine yatırım yapmak isteyen yatırımcıların toplam maliyetin %40'ını
başlangıçta kendi kaynaklarından karşılamaları (bu oran eskiden %25 idi) zorunluluğunun getirilmesi.
Ancak çelik sektöründeki fazla kapasiteyi dizginlemeye yönelik bu olumlu gelişmelere rağmen, Çin'in
çelik üretiminin dünya çapında bir çelik fazlası yaratma olasılığı devam ediyor. 2000'den beri Çin
çelik üretimi ikiye katlandı ve aralarında Jinan ve Baoshan gibi büyük firmaların bulunduğu yerli
demir-çelik şirketleri yakın zamanda kapasitelerini artıracaklarını duyurdular. Bir de buna Çin
hükümetinin altyapı ve endüstriyel inşaat projelerini kısma politikası eklendiğinde, Çin'in artan
üretimini ihracata yönlendirerek yabancı üreticiler için bir tehdit unsuru oluşturabileceği görülmekte.
Çin çelik sektörünün geleceği ve beklentiler...
Geçtiğimiz hafta Çin Çelik Sanayi Birliği tarafından açıklanan verilere göre
sektördeki yatırım ve kapasite artışlarının etkisiyle 2004 ilk çeyrekte çelik
üretimi geçen yıla göre %71 artarken satışlar %72 arttı. Bunun yanı sıra
sektörün karı da %126 artış gösterdi.
Dünya çelik üretiminin 61 milyon tonu, yani yaklaşık %25'i Çin'den geliyor.
Hükümetin sıkılaştırma politikaları dahilinde dikkatli davranan Çinli çelik
alıcıları stoklarını azaltırken, çelik üreticilerin stoklarının ise arttığı
görülüyor.
Çelik sektörüne yatırım 2002'de 70 milyar RMB iken (yaklaşık 8.5 milyar
$), 2003'te 133 milyar RMB'yi (16 milyar $) geçti. 2002'de 210 milyon ton
olan Çin'in toplam çelik talebinin 2005'te 250 milyon tona, 2010'da ise 310 milyon tona ulaşması
beklenmekte. Buna karşılık toplam üretim kapasitesinin ise 2006'ya kadar 350-400 milyon ton
arasında olacağı tahmin ediliyor. Bu şartlar altında, geçen yıl 37 milyon ton çelik ithal eden Çin'in bir
yıl gibi kısa bir süre içerisinde net ihracatçı konumuna gelmesi olası. Yüksek kaliteli çelik ithalatına
ise önümüzdeki 2-3 yıl boyunca devam edilmesi beklenebilir.
Sonuç olarak; Çin talebindeki değişimlerin bir çok üründe olduğu gibi çelikte de dünya dengelerini
etkileme gücü oldukça açık. Bu nedenle çelik üreticileri için ciddi bir ihracat pazarı olan Çin'in metal
ithalatına sınırlama getirmesi bazı çevrelerde endişe yarattı. Ancak ekonomisini dizginlemeye çalışan
ve fazla ısınan sektörlerin ileride ciddi sorunlarla karşılaşmasını engellemeyi hedefleyen Çin'in
özellikle çelik, aliminyum, çimento ve gayrimenkul gibi sektörlerde uygulamaya başladığı tedbirlerin
olumlu etkileri göz ardı edilmemeli. Her ne kadar artan üretim kapasitesi ve zorunlu olarak azalan
inşaat yatırımları Çin için önümüzdeki yıllarda çelik ihracatı potansiyeli yaratsa da, gerek yüksek
kaliteli çelik için bu ülkenin halen bir pazar olmaya devam etmesi, gerekse çelik sektörü gibi
ekonominin diğer alanlarının da kontrol altına alınmaya başlanması uzun vadede global üreticiler için
olumlu gelişmelerdir.
Dünyada Bankacılık
KAZAKİSTAN BANKACILIK SEKTÖRÜ
Yazan : Emre KOZLU – Finansal Kurumlar, Kredi Analiz, Araştırma ve Yurtdışı Koordinasyon
Bu ayki yazımızda, Orta Asya'nın en hızlı büyüyen ekonomileri arasında yer alan Kazakistan'ın
bankacılık sektörünü kısaca inceleyeceğiz. Son yıllarda hızlı bir reform süreci yaşayan Kazakistan
bankacılık sektöründe Mayıs 2004 itibariyle 35 adet banka faaliyet göstermektedir. 1993'de 200'ün
üzerinde olan banka sayısının bu seviyelere inmesi, Merkez Bankası'nın sermaye gerekliliğini
artırması, bunun da etkisiyle yaşanan banka birleşmeleri ve bazı küçük ölçekli kuruluşların bankacılık
lisanslarını "kredi ortaklığı" lisansına çevirmeleri sonucu gerçekleşmiştir. Merkez Bankası'nın sermaye
gerekliliğini daha da artırması durumunda sektördeki konsolidasyonun devam etmesi beklenmektedir.
Sektörde reformlar
Merkez Bankası, sektörü uluslararası bankacılık standartlarına yaklaştırmak amacıyla birçok
düzenleme getirmiş ve bankaları sıkı denetim altına almıştır. Muhasebe standartları, likidite yönetimi,
sermaye yeterliliği, sorunlu kredilerin zamanında teşhisi gibi alanlarda yapılan düzenlemelerin
yanında bankacılık lisansı verilirken uygulanacak kriterler de sıkılaştırılmıştır. Bankalar, uluslararası
bankacılık standartlarına uymak zorundadırlar. Bunların arasında BIS tarafından %8 olarak
belirlenmiş olan minimum sermaye yeterlilik oranı da bulunmaktadır. 1995 yılından beri çeşitli reform
süreçlerinden geçen sektör bu şekilde 1998 yılında Rusya'da yaşanan finansal krizi komşusuna göre
daha az hasarla atlatabilmiştir. 1 Ocak 2004 tarihinde Merkez Bankası, denetim rolünü yeni kurulan "
Financial Supervision Agency of Kazakhstan"a devretmiştir.
Sektöre ilişkin büyüklükler
Toplam aktifleri 31.12.2002'ye göre %46.5 büyüyerek 31.12.2003 itibariyle 1.677 trilyon KZT ($11.7
mia) seviyesine ulaşan Kazakistan bankacılık sektörünün ülke ekonomisindeki önemi son yıllarda
giderek artmaktadır. Sektörün toplam aktif büyüklüğü 31.12.2003 itibariyle GDP'nin %37.7'si, (2003
başı:%30.6), toplam krediler portföyü %24.4'ü (2003 başı: %19.1). ticari ve bireysel müşteri
mevduatları ise %21.8'i (2003 başı: %18.6) kadardır.
Sektörde konsantrasyon oldukça yüksek olup, en büyük 3 banka (Kazkommertsbank, Turan-Alem
Bank, Halyk Savings Bank of Kazakhstan) aktifler bazında sektörün %62'sini oluşturmaktadırlar.
Toplam krediler portföyü ve mevduatların ise %65'i yine bu 3 bankaya aittir.
Bilanço kompozisyonları incelendiğinde aktiflerin önemli bir kısmını krediler oluştururken, kaynak
tarafında müşteri mevduatlarının önemli rol oynadığı görülmektedir. Finans sektörü, kredilerde son
yıllarda görülen artışa rağmen reel sektörün finanse edilmesinde hala zayıf kalmaktadır. Verilen
krediler de daha çok petrol ve doğalgaz sektörlerinde yoğunlaşmaktadır. Mevduatlar ise daha çok
ticari nitelikli mevduatlar olup, bireysel mevduatlar hala yetersiz seviyelerdedir. Bireysel müşteriler
özellikle yerel para biriminde mevduat tutmaktan çekinmektedirler ve USD mevduat tutmayı tercih
etmektedirler. Ülkede yastık altı USD tasarrufların da önemli miktarda olduğu tahmin edilmektedir.
Yabancıların sektöre katılımı
Kazakistan'da yabancı bankaların şube olarak faaliyetine henüz izin verilmemekle birlikte, iştirak
kurmalarına ve temsilcilik ofisi açmalarına izin verilmektedir. 16 bankanın sermayesinde yabancı payı
bulunmaktadır. Faaliyet gösteren yabancı sermayeli bankalar arasında Citibank, ABN Amro ve HSBC
öne çıkmaktadır. Kazakistan'ın 1996'dan beri devam eden Dünya Ticaret Örgütü'ne katılım
görüşmelerinin sonuçlanması sonrasında, bankacılık sektöründe yabancıların faaliyetlerini daha da
genişleteceği, bunun da sektördeki rekabeti oldukça artıracağı öngörülmektedir.
Hükümet, yabancıların bilhassa özel emeklilik fonları alanındaki faaliyetlerini artırmalarını
desteklemektedir. Özel emeklilik fonlarının kurulma amaçları arasında, halka açılacak petrol ve
doğalgaz şirketlerine yatırım yaparak ülkenin pek de likit olmayan sermaye piyasalarının gelişmesine
katkı sağlamaları da bulunmaktadır. Fakat bu tip şirketlerin halka açılmasında yaşanan gecikmeler
sonucunda, fonlar çoğunlukla devlet iç borçlanma senetlerine ve Kazakistan Eurobond'larına yatırım
yapmak durumunda kalmıştır. Sermaye piyasalarının henüz hedeflenen düzeye ulaşamamasının en
önemli sebepleri arasında yerel firmalarda şeffaflığın istenen seviyede olmaması gelmektedir.
Sonuç olarak; Kazakistan bankacılık sektörü son yıllarda yoğun bir değişim sürecinden geçmekte
olup, ülke ekonomisindeki gelişmelerin de etkisiyle büyüme trendi göstermektedir. Ülkenin dünya
ekonomisiyle daha ileri düzeyde bütünleşmesine paralel olarak sektörün değişiminin daha da
hızlanması beklenmektedir.
İç Ekonomi
Aramallara Gümrük Muafiyeti
Gümrük Birliği kapsamında, 1 Ocak 2005'ten başlayarak gümrük vergisi askıya alınacak ve tarife
kontenjanı açılacak aramallarla ilgili liste açıklandı. Dış Ticaret Müsteşarlığının konuyla ilgili tebliği
Resmi Gazete'de yayımlandı. Tebliğde, gümrük birliği çerçevesinde gümrük vergisi müştereken askıya
alınması ve Avrupa Birliği tarafından tarife kontenjanı açılması planlanan ürünlerden herhangi birini
üreten sanayicilerin, gümrük vergisinin askıya alınmasına veya tarife kontenjanı açılmasına itiraz
edebilecekleri belirtildi. İtirazların, 15 gün içerisinde Dış Ticaret Müsteşarlığı İthalat Genel
Müdürlüğüne başvurmaları gerekiyor.
Söz konusu başvurulardan yeterli şartları taşıdığı belirlenenler, Avrupa Birliği Komisyonu Ekonomik
Tarife Sorunları Grubu bünyesinde müzakere edilecek. Avrupa Birliği, sanayi sektörünün gümrük
birliği dışındaki ülkelerden ucuz aramalı sağlamasına yönelik olarak kimi aramallarının gümrük
vergilerini askıya alıyor. Bu kapsamda gelecek yıl gümrük vergileri askıya alınması ve tarife
kontenjanı açılması planlanan ürünlerin büyük bölümünü kimyasal maddeler oluşturuyor.
Banka İştiraklerine Denetim
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, hazırlanan Kredi Kuruluşları Yasa Tasarısı
Taslağı'nda, yapılacak denetimlerin bankaların iştiraklerini de kapsadığını söyledi. Kredi Kuruluşları
Yasa Tasarısı hakkında Başbakanlık'ta bir basın toplantısı düzenleyen Bakan Şener, banka ve özel
finans kuruluşlarında yönetim kurulu üyelerinden iç denetim kurulu oluşturulmasının ilk kez bu
yasada yer alacağını vurguladı. Finans kuruluşlarına verilecek izinlerin Avrupa Birliği ile uyumlu
olduğunu anlatan Şener, tasarının bu yasama yılında Meclis'e sunulacağını, ancak yasalaşmasının yaz
sonuna sarkabileceğini kaydetti.
Geçici maddeler hariç 191 maddeden oluşan Kredi Kuruluşları Kanun Tasarısı Taslağı hakkında bilgi
veren Şener, yeni düzenleme ile "Piyasanın daha etkin işleyişinin sağlanması, mevcut Kanunun AB
direktifleri ve uluslararası standartlara uyumlu hale getirilmesi ve daha sistematik bir yapı
kurulmasının" amaçlandığını söyledi. Yeni düzenlemenin hazırlanmasında yararlanılan kaynakları da,
Bankalar, Sermaye Piyasası, Türk Ticaret ve Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanunlar ile AB
dokümanları, başta Avusturya, Almanya, Hollanda, Belçika ve İsviçre bankacılık mevzuatı olmak
üzere AB ülkeleri kanunları, IMF, Dünya Bankası, OECD ve benzeri uluslararası otoritelerce kabul
edilen ilkeler ve uluslararası standartlar olarak sıralayan Şener, taslak hazırlanırken içtihatlar, plan ve
programlar ile kurumsal ve bireysel görüşlerden da faydalanıldığını söyledi.
Holding Şirketleri de Kapsamda
Şener, 3. gözden geçirmesi planlama aşamasında olan taslak ile 4389 Sayılı Bankalar Kanunu'na
getirilmesi öngörülen yenilikler hakkında bilgi verirken de, genel hükümlerle bağlantılı olarak önce bu
kanunla kapsamın belirlendiğine dikkat çekti. Düzenleme kapsamına giren kuruluşları, "Bankalar, özel
finans kurumları, kalkınma ve yatırım bankalarına ilave olarak finansal holding şirketleri" olarak
sayan Şener, finansal holding şirketlerinin ilk kez düzenleme kapsamına alındığını belirterek, şöyle
konuştu: "Kanuna göre, finansal holding şirketi, ‘Münhasıran kredi kuruluşları ile finansal kuruluşlara
iştirak etmek amacıyla kurulan ve iştiraklerinden en az biri kredi kuruluşu veya kurumu denetimine
tabi finansal kuruluş olan holding şirketine denir.' Demekki kapsam olarak finansal holding şirketleri
kanunun kapsamı içinde tanımlanmıştır. Ayrıca finansal kiralama şirketleri, faktoring şirketleri ve
finansman şirketleri hakkında düzenleme yapma ve denetim yetkisi kurum tarafından üstlenilmiştir.
Bu son saydıklarımız şu an Hazine yetkisi dahilindedir."
Mevcut uygulamalarda ihtiyaç duyulan tanımların tamamına taslakta yer verilerek, metnin
izlenmesinin kolay, daha açık ve uygulanabilir hale getirildiğini kaydeden Başbakan Yardımcısı,
faaliyet konuları taslakta yer alan kuruluşların izin almak kaydıyla gerçekleştirebilecekleri faaliyet
konularının da açık bir şekilde sıralandığını vurguladı. Şener, söz konusu
faaliyetlerin denetimin bir parçası haline getirildiğini, kanunda tek tek
kapsamdaki kuruluşların hangi faaliyetleri yapacakları sayıldığı ve
bunların tamamının denetimin bir parçasına dönüştürüldüğünü ifade etti.
Kanun kapsamındaki kuruluşların kuruluş ve faaliyetlerine verilecek
izinlerin daha açık, kapsamlı ve denetimin bir parçası olacak şekilde
tasarlandığını da belirten Şener, şöyle devam etti: "Türkiye'de bir banka,
ÖFK, kalkınma ve yatırım bankası ve finansal holding şirketi
kurabilmenin şartları etkin denetime yardımcı olacak ve uluslararası
standartlar ile daha uyumlu olacak şekilde geliştirilmiştir. İzin işlemleri,
kurumsal yönetim ilkeleri ve koruyucu hükümler ile ilişkilendirilerek, AB
direktifleri ile uyumlu hale getirilmiştir. Yani izin işlemleri hem kanun
kapsamındaki kuruluşları içeriyor hem de bunların faaliyetlerini içeriyor."
Tüketici Kredileri Rekor Kırdı
Bankaların son dönemde kredi faiz oranlarını artırmalarına rağmen, tüketici kredi kullanımını
artırmaya devam ediyor. Tüketici kredileri, son hafta 550 trilyon liraya yakın artarak 14.8 katrilyon
liraya kadar ulaştı ve rekor kırdı. Merkez Bankası'nın verilerine göre, bankaların tüketicilere
kullandırdığı kredilerde, 7-14 Mayıs haftasında 535.2 trilyon liralık artış gözlendi. Bu artışla tüketici
kredilerinin tutarı 14 katrilyon 776.6 trilyon lirayla yeni bir rekor daha kırdı. Taşıt kredileri, son
haftada 224.2 trilyon lira artarak 6 katrilyon 561.4 trilyona, konut kredileri
93.5 trilyon lira artarak 1 katrilyon 987.2 trilyona, diğer amaçlarla kullandırılan krediler de 217.5
trilyon lira artarak 6 katrilyon 228 trilyona yükseldi.
Tüketicilerin kredi kartlarıyla kullandıkları krediler de 367.4 trilyon liralık artışla 8 katrilyon 425.7
trilyon liraya ulaştı. Bankaların tüketici kredileri ile kredi kartı kredilerinin toplam tutarı, son hafta
902.6 trilyon lira büyüyerek 22 katrilyon 202.4 trilyona kadar yükseldi. Banka kredileri, mayıs ayının
ikinci haftasında 1 katrilyon 822.6 trilyon lira artarak 71 katrilyon 310.4 trilyon liraya çıktı. Mevduat
bankalarının kredileri 1 katrilyon 648.9 trilyon lira artarak 63 katrilyon 87.2 trilyon, kalkınma ve
yatırım bankalarının kredileri 86.6 trilyon lira artarak 5 katrilyon 70.5 trilyon, mali sektör kredileri de
77.5 trilyon lira artarak 2 katrilyon 996 trilyon lira oldu.
Reformlar Yabancı Sermaye Çekecek
BM Türkiye Koordinatörü Jakob Simonsen, "Genç ve dinamik nüfusun eğitilmesi halinde, Türkiye,
dünyanın önde gelen ülkeleri arasına girer" dedi. Simonsen, BM'nin ‘Yeni Binyılın Kalkınma
Hedefleri' çerçevesinde, eğitimin, gelişmekte olan ülkelerin kalkınması için önemini vurgulayarak,
eğitime yatırımın, geleceğe yapılmış olduğunu söyledi. Yaratıcı, araştırıcı, eleştirel düşünceye sahip
öğrenci yetiştirmeye yönelik eğitim sistemine ağırlık verilmesinin önemini anlatan Simonsen, bilgi
toplumu olma yolunda, okullarda bilgisayar, internet girişimine erişimin desteklenmesi gerektiğini de
vurguladı. Türkiye'nin, AB'den olumlu müzakere sinyali alacağını savunan Simonsen, ayrıca
müzakere sürecindeki reformlarla Türkiye'ye daha çok yabancı sermaye geleceğini ifade etti.
Türkiye'nin makroekonomik durumunun oldukça iyi yolda ilerlediğini, enflasyonun düştüğünü,
büyüme oranının arttığını vurgulayan Simonsen, Türkiye'nin, özellikle AB'ye uyumda geniş kapsamlı
yapısal reformlar gerçekleştirdiğini, üye olsun, olmasın reformların sürmesinin bile ülkeyi çağdaş bir
düzeye getireceğini dile getirdi. Jakob Simonsen, Türkiye'nin, Ortadoğu barışında yapıcı tutum
izlediğini, bundan sonra da aktif rol almaya devam edeceğine inandığını söyledi.
Sanayide Üretime Devam
İmalat sanayiinde üretim değeri ağırlıklı kapasite kullanımı, bu yıl nisanda yüzde 76.4 olarak
gerçekleşti. Devlet İstatistik Enstitüsü'nün açıkladığı nisan ayına ilişkin imalat sanayi aylık eğilim
anketi sonuçlarına göre, 2003 yılı Nisan ayında yüzde 75.9 olan üretim değeri ağırlıklı kapasite
kullanımı, 2004 yılı Nisan ayında artarak yüzde 76.4 seviyesine yükseldi. Alt sektörlere bakıldığında,
kapasite kullanımı nisan ayında en yüksek yüzde 96.4 oranıyla kâğıt ve kâğıt ürünleri imalatında
görülürken, tam kapasite ile çalışamama nedenleri, geçen yılın aynı ayı ile karşılaştırıldığında iç
pazarda talep yetersizliğinin payı yüzde 68.3'ten yüzde 64.3'e, mali imkânsızlığın oranı yüzde 2.5'ten
yüzde 1.6'ya, yerli mallarda hammadde yetersizliğinin oranı yüzde 4.6'dan yüzde 3.1'e geriledi. Aynı
dönemde dış pazarlarda talep yetersizliği ise yüzde 12'den yüzde 14.6'ya, işçiler ile ilgili meseleler
yüzde 1.3'ten yüzde 3.2'ye, ithal ürünlerde hammadde yetersizliği de yüzde 1.2'den yüzde 1.5'e çıktı.
Öte yandan, işyerlerinin üretim, yurtiçi satış, satış fiyatları ve hammadde fiyatları konusunda 2004 yılı
Nisan ayı gerçekleşmeleri ile 2004 yılı mayıs ayı beklentileri de değerlendirildi.
Asgari Ücrete Zam Temmuzda
Ekonomi yönetimi, ilk 6 ay için belirlenen ücrete yüzde 34'lük artış yapıldığını hatırlatarak, bu kez
yüzde 12'lik enflasyon hedefinin aşılmamasını istiyor. Yeni asgari ücretin Haziran sonunda
açıklanması gerekiyor.Daha önce hükümetle, işçi ve işveren kesimini karşı karşıya getiren asgari
ücret, IMF ile ilişkileri de germişti. Yoğun tartışmalar sonrasında ilk 6 ay için belirlenen ücret yüzde
34'lük artışla net 303 milyon olmuştu. 1 Temmuz'dan geçerli olacak yeni asgari ücret ise ekonomi
yönetimini enflasyon hedefi açısından zorluyor. Bu kez yüzde 12 olarak belirlenen enflasyon
hedefinin aşılmamasını isteyen yetkililer aksi halde bütçeye yeni bir maliyet ekleneceğini düşünüyor.
Bu arada yılbaşında açıklanan asgari ücretle birlikte, işçi ve işverenin sigorta ve işsizlik sigortası
priminin 46 milyon liralık bölümünü devlet üstlenmişti. Yine 2004 yılında uygulanacak prime esas
kazanç alt sınırı da 549 milyon liraya yükseltilmişti. Yetkililer, işverenin maliyetini düşürmeye
yönelik bu kararların ardından devletin bu yönde yeni bir maliyet üstlenemeyeceğini belirtiyor.
Özen: Enflasyon Hedefi Sapmaz
Garanti Bankası Genel Müdürü Ergun Özen, ekonomideki gidişin, enflasyonda yüzde 12 olan yıl sonu
hedefinin tutturulacağı izlenimi verdiğini söyleyerek, "Çok büyük sapma olmaz" dedi. Cari açığın ilk
üç ayda hızlandığını belirten Özen, "Yazın veriler olumlu çıkacaktır. Yıllık 8 milyar dolar olmasa da
10 milyar dolar bir açık çıkabilir. Ama, Türkiye bunu finanse edecek durumda. Bunun kurlar üzerinde
aşırı baskısı olmaz" diye konuştu. Özen, kredi faizlerindeki yükselişin endişe yaratmaması gerektiğini
şöyle devam etti: "Faizleri biraz yükselttik. Aylık 1.80'e düşen oto kredisi 2.40'lara çıktı. Önümüzdeki
günlerde eğilim aşağı olacaktır. Kredi faizini hızlı düşürmüştük, şimdi bu dengeleniyor. Türkiye'de
borç stokunu azaltmak ve vadeyi uzatmak gerekiyor. Bunları yaparsak faizler de düşer."
Taşıtta 2005 Tahmini 1 Milyonluk Satış
Otomotiv firmalarının uyguladığı cazip kampanyalar ve hurda araç indirimi gibi uygulamalarla hızlı
bir artış yaşanan taşıt aracı satışlarının 2005 yılında 1 milyon adede yaklaşacağı tahmin ediliyor.
Otomotiv Sanayi Derneği'nin, özel araştırma şirketi TSKB Research'e yaptırdığı analizlerde, otomotiv
pazarının büyüme eğilimi konusunda, makroekonomik göstergelerdeki iyimser ve olası senaryolara
göre değişen iki projeksiyon ortaya çıktı. Olası senaryoda, büyümenin bu yıl yüzde 4.1, 2005'te yüzde
4, toptan eşya fiyat artışının sırasıyla yüzde 12.8 ve yüzde 10 olacağı varsayıldı. 2003'te 395 bin 197
olan taşıt satışları, buna göre bu yıl yüzde 71 artarak 674 bin 612 adede, 2005'te yüzde 12 artışla 758
bin 489 adede ulaşacak.
Ekonomi Haberleri
K. Strateji, İş Geliştirme
Sermaye ve Tüketim Malları İthalatındaki İvmelenme Devam Ediyor...
DİE'nin açıkladığı dış ticaret rakamları Mart ayında dış ticaretin piyasa beklentileri doğrultusunda
gerçekleşmiş olduğunu gösterdi. Buna göre; 2004 yılı Mart ayında geçen yılın aynı ayına göre ihracat
%27.9 oranında artarak US$ 4,999 milyon, ithalat ise %40.9 artışla US$ 8,107 milyon olarak
gerçekleşti. Böylece dış ticaret açığı %68.3 oranında artışla US$ 3,108 milyon olurken, ihracatın
ithalatı karşılama oranı da %59.3 seviyesinden %61.7'ye yükseldi. İhracat hacminde ulaşılan US$ 5
milyarlık tarihi rekor seviye, ihracatın ithalatı karşılama oranının yükselmesinde etkili oldu. İthalat ise
Aralık 2003'te gerçekleşen US$ 8.2 milyardan sonra gerçekleşen en yüksek ikinci aylık ithalat rakamı
oldu.
2004 yılı ilk çeyreğinde ihracat geçen yılın aynı dönemine göre
%25.5 artışla US$ 13,004 milyon, ithalat ise %40.7 artışla US$
20,213 milyon seviyesine yükseldi. Ocak-Mart döneminde dış
ticaret açığı, %80.1 oranında artışla US$ 7,209 milyona
ulaşırken; ihracatın ithalatı karşılama oranı da %72.1'den
%64.3'e düştü.
Mal grupları bazında dış ticaret rakamları incelendiğinde mevcut
trendin Mart ayında da devam ettiği görülüyor. Buna göre; ara
malı ithalatındaki artış, ortalama rakamlarda gerçekleşmeye
devam ederken, sermaye ve tüketim malı ithalatı artışındaki ivmelenme, Mart ayında da devam etti.
Mart ayında ara malı ithalatı %26.2, Ocak-Mart döneminde ise %21.6 oranlarında artış gösterdi. Mart
ayında sermaye malı ve tüketim malı ithalat artışı sırasıyla %86.6 ve %102.0 olurken; Ocak-Mart
dönemindeki artış %100.4 ve %119.4 olarak gerçekleşti. Böylece ithalat içerisinde sermaye ve tüketim
malı ithalatının payı artarken, ara malı ithalatının payında düşüş yaşandı. Ocak-Mart döneminde
sermaye malı ithalatının toplam içindeki payı 4.2 puan artışla %16.9'a, tüketim malının payı 3.9 puan
artışla %12.9'a yükselirken, ara malı ithalatının payı ise 8 puanlık bir düşüşle %69.7'ye indi. Sermaye
ve tüketim malları ithalatında gerçekleşen %100 oranındaki yüksek artış oranları en son 1996 yılında
(1994 yılında ekonomideki daralmanın ardından) görülmüştü.
Sermaye ve tüketim malları ithalatında gerçekleşen artışta firmaların ve bireylerin düşük kur ve faiz
seviyelerinden yararlanma istekleri etkili oldu. Mart ayında reel olarak TL tarihinin en değerli
seviyelerine yükselirken; düşük tüketici kredi faizleri bu dönemde canlanmaya başlayan talebin ithal
ürünlere yönelmesinde etkili oldu. Ocak-Mart döneminde ithal malları içerisinde %209 oranında artış
gösteren kara taşıtları ithalatı, bu dönemde
US$ 2 milyara ulaştı. Böylece kara taşıtlarının toplam ithalat içindeki payı geçtiğimiz yıla göre 2'ye
katlanarak %5'ten %10'a yükseldi. Kara taşıtları sektöründe ithalat artışının yanısıra ihracatta
gerçekleşen %56.6 oranındaki artış, toplam ihracat içinde otomotiv sektörünün payının 2 puan artışla
%12'ye çıkmasını sağladı. Bu gelişmeler neticesinde geçtiğimiz yılın ilk çeyreğinde ihracat içinde en
büyük paya sahip olan hazır giyim ile aynı paya ulaşmış oldu. İhracat içerisinde tekstil ve hazır giyim
sektör paylarında 1'er puanlık düşüş gerçekleşti.
TİM rakamları Nisan ayı ihracatının US$ 5.1 milyar olduğunu gösterirken, konsolide bütçe
gerçekleşmeleri içerisinde yeralan ithalden alınan KDV rakamı Nisan ayı ithalatının US$ 7.9-8.0
milyar seviyelerinde gerçekleşeceğine işaret ediyor. Böylece dış ticaret açığı Nisan ayında da US$ 3
milyara yakın seviyelerde gerçekleşmiş olacak. Mart ayında gerçekleşen US$ 3.1'lik dış ticaret açığı
ile birlikte cari işlemler açığının yılın ilk 3 ayında US$ 5 milyara yaklaşacağı, Nisan ayı sonunda ise
US$ 6 milyar civarında gerçekleşeceği tahmin ediliyor. Döviz kurunda gelinen yeni denge seviyeleri
ise dış ticaret dengelerini kısa vadede düzeltecek kuvvette görünmemektedir.
Kültür Sanat
Altın Palmiye Michael Moore'un
Cannes'da 1956 yılında Jacques Cousteau'nun "Sessiz Dünya" adlı belgeselinden bu yana en büyük
ödül ilk kez "Fahrenheit 9/11" ile bir belgesel filme veriliyor. ABD'li yönetmen Michael Moore'un
çektiği belgesel film "Fahrenheit 9/11", Asya filmlerinin çok sayıda ödül aldığı 57. Uluslararası
Cannes Film Festivali'nin en prestijli ödülü Altın Palmiye'ye layık görüldü. Moore'un tüm dünyada
ilgiyle izlenen belgeseli "Bowling for Columbine", 2002'de Cannes'da özel bir ödüle layık görülmüş
ve ardından da En İyi Belgesel Film Oscarını kazanmıştı. "Fahrenheit 9/11" filmi ise, festivale
katılmadan önce, yapımcı şirket Disney'in, "seçim yılı olduğu için filmin dağıtımını yapmak
istemedikleri" açıklaması üzerine tartışma yaratmıştı.
Miramax'ın kurucuları Harvey ve Bob Weinstein, belgeselin dağıtımını yapmayı reddeden kardeş
şirket Disney'den filmin bütün haklarını satın aldı. Weinstein ailesi, ABD Başkanı George W. Bush'un,
aralarında ‘bin Ladin'ler de bulunan Suudi aileleriyle ilişkilerini gözler önüne seren belgeselin yaz
ortalarında hem sinemalarda gösterilmesinin, hem de video olarak dağıtımının sağlanacağının
müjdesini verdi. Bazı yorumcuların, ABD'de Kasım ayında gerçekleştirilecek başkanlık seçimlerini
bile etkileyebileceğini dile getirdiği belgesel, ABD'nin Irak politikasını ve Başkan Bush'un tutumunu
gözler önüne seriyor. Michael Moore, Disney şirketini, belgeselin dağıtımını yapmayı reddettiği için
Beyaz Saray'dan gelen politik baskıdan etkilenmekle suçlamıştı. Disney şirketi ise bu suçlamaları
reddederek, Michael Moore'u film için reklam yapmakla itham etmişti. Geçtiğimiz günlerde yönetmen
Moore'un internet sitesine gönderilen mesajlar yoluyla belgesel nedeniyle ölümle tehdit edildiği
iddiaları ortaya atılmış, Moore ise bu iddiaları yanıtsız bırakmıştı. Michael Moore, "Bowling for
Columbine" ile En İyi Belgesel Ödülü'nü aldığı geçen yılki Oscar töreninde yaptığı konuşmada,
Başkan Bush yönetimini Irak politikasına yönelik olarak eleştirmiş ve bu da ona dünya çapında bir ilgi
doğmasına yol açmıştı.
57. Cannes Film Festivali'nin Quentin Tarantino başkanlığındaki jürisi, önceki yıllardan pek alışık
olmadığımız bir uygulamaya giderek sürpriz bir basın toplantısı düzenledi ve ödül gerekçelerini
açıkladı. Tarantino, Michael Moore'un "Fahrenheit 9/11" filminin, salt politik öğeler içerdiği için
değil, filmin sanatsal yönüyle gerçekten başarılı olduğu için Altın Palmiye'ye değer görüldüğünün
altını çizdi. Ödülü Moore'a takdim ettiği sırada bunu kendisinin kulağına da fısıldadığını itiraf eden
Tarantino, tüm jürinin ‘hiçbir etki altında kalmaksızın' en iyi film olduğuna karar verdiklerini
vurguladı.
Moore'un alışılmış mizah ve korku üslubuyla yönettiği filmde, 11 Eylül saldırılarından önce dile
getirilen terörizm tehditleri ve ABD'lilerin yeni saldırı endişesiyle duydukları korkunun, Irak'ın
işgalini meşrulaştırmak için kullanılması işleniyor. Moore, Bush yönetimini, 2000 seçimlerini
‘çalmakla' suçluyor. Büyük oranda röportajlara dayanan filmde, ABD askerleri, Iraklı savaş kurbanları
ve Bush'un arşiv görüntüleri yer alıyor.
Diğer Ödüller:
En İyi Kadın Oyuncu; "Clean"deki rolüyle Çinli aktris Maggie Cheung. Festivalde, Jüri Büyük Ödülü
de, yönetmen Park Chan-Wook'un "Old Boy" isimli, ağır şiddet içeren Güney Kore filmine verildi. En
İyi Kadın Oyuncu, Olivier Assayas'ın yönettiği "Clean" filmindeki rolüyle Çinli aktris Maggie Cheung
olurken, En İyi Erkek Oyuncu Ödülü'nü, anneleri tarafından terk edilen 4 çocuğun hikayesinin
anlatıldığı "Nobody Knows" filmindeki rolüyle Japon çocuk aktör Yagira Yuuya aldı. En İyi
Yönetmen Ödülü ise, "Exils" filmiyle Fransız yönetmen Tony Gatlif'e verildi. Festivalde, geçen yıl
Jüri Büyük Ödülü'nü Nuri Bilge Ceylan'ın "Uzak" filmi almıştı. Filmin oyuncuları Muzaffer Özdemir
ile trafik kazasında hayatını kaybeden Mehmet Emin Toprak ise festivalde En İyi Erkek Oyuncu
Ödülü'nü paylaşmışlardı. Geçen yıl Altın Palmiye de Gus Van Sant'ın "Elephant"(Fil) filmine
verilmişti.
Yeni Harry Potter Aranıyor
Yapımcısı Heyman'a göre, 15 yaşındaki Daniel Radcliffe'in yeni filmlerde yerini devretmesi
kaçınılmaz. Daniel Radcliffe'in yanı sıra, diğer oyuncuların da çocukluktan çıkıp ergenliğe adım
atması yapımcı Heyman'ı kaygılandırıyor. Daniel Radcliffe'in 23 Temmuz'da 15 yaşına girecek
olmasını, "Hermione" Emma Watson ve "Ron" Rupert Grint'in de onunla aynı yaşta bulunmasını göz
önüne alan yapımcı, "Harry Potter ve Ateş Kadehi - Harry Potter and the Goblet of Fire" adlı yeni
filmde birlikte çalışan ekibin yakında dağılacağının sinyalini verdi. Bu filmin ardından değişikliğin
yapılabileceğini ifade eden Heyman, "Özellikle Radcliffe'in Harry Potter olarak günleri sayılı. Aslında
üç oyuncunun da değiştirilmesi kaçınılmaz. Belki biri, belki ikisi ya da her üçü gidebilir. Ne zaman
olur kim bilir. Ancak bu kaçınılmaz, çaresi yok" açıklamasında bulundu.
"Harry Potter ve Azkaban Tutsağı - Harry Potter and the Prisoner of Azkaban" adlı filmin yönetmeni
Alfonso Cuaron ise ekibine sahip çıktı. Serinin aynı ‘çocuklarla' çekilmesinin önemli olduğunu dile
getiren yönetmen, "Bence Dan o kadar uzamadı ve gelişmedi" dedi. Maceranın yedinci filmine kadar
aynı oyuncuların rol alması gerektiğini vurgulayan Cuaron, üçlünün film için aynı anda imza attığını
ve sonuna kadar devam etmenin oyuncular için anlam taşıdığını kaydetti.
Serinin üçüncü filmi "Harry Potter ve Azkaban Tutsağı - Harry Potter and the Prisoner of Azkaban",
ABD sinemalarında 4 Haziran'da seyirciyle buluşacak. Filmin dördüncüsü ise 18 Kasım 2005'te
gösterime girecek. J.K. Rowling'in tüm dünyada milyonlarca satan kitabından beyazperdeye uyarlanan
serinin ilki "Harry Potter ve Felsefe Taşı - Harry Potter and the Sorcerer's Stone", 2001'de seyirciyle
buluşmuştu. Seri, 2002'de "Harry Potter ve Sırlar Odası - Harry Potter and the Chamber of Secrets" ile
devam etti. Her iki filmin yönetmenliğini de Chris Columbus üstlendi. Seriden son olarak beşinci kitap
olan "Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı - Harry Potter and The Order of The Phoenix" okurla
buluşmuş ve ilk gün sadece İngiltere'de 1.78 milyon satmıştı.
Ortadoğu Terörüne Clooney'den Film
Gerilim türündeki "Syriana", Warner Bros film şirketince çekilecek. Yazar ve yönetmen Stephen
Gaghan'ın projesinde Clooney ve yönetmen Steven Soderbergh'in ortak şirketi ‘Section Eight' de
yapımcılar arasında yer alacak. Prodüksiyona Clooney ve Soderbergh'in birlikte çalıştığı "Ocean's 12"
adlı filmin çekimlerinin ardından gelecek yıl ilkbaharda başlanacak. Çekimler, Kuzey Afrika,
Ortadoğu, Avrupa ve Amerika'daki değişik mekanlarda gerçekleştirilecek.
"Syriana" filminin ilginç yönlerinden biri, CIA ajanı Robert Baer'in "See No Evil: The True Story of a
Ground Soldier in the CIA's War on Terrorism" adlı otobiyografisinden sinemaya aktarılması.
Clooney'nin canlandıracağı karakter de CIA için bu bölgede 20 yılı aşkın süre çalışan Baer baz
alınarak beyazperdeye taşınacak. Gaghan'ın daha önce yönettiği "Trafik" filmindeki gibi öyküleri
değişik yönlerden birleştirerek dış politika, petrol endüstrisi ve terörizmi bir potada eriteceği ifade
edildi. Filmde, ünlü aktör Clooney'ye eşlik edecek isim ise "Ocean's 11" ve "Ocean's 12" filmlerindeki
rol arkadaşı Matt Damon. Damon'ın bir şeyhle anlaşmaya vararak petrol tekelini eline alan bir
dağıtımcıyı canlandıracağı filmde eşini ise Amanda Peet canlandıracak. Clooney ve Damon, şu
günlerde "Oceans 12" filminde çalışırken, Matt Damon'ın "Brothers Grimm", "The Bourne
Supremacy" adlı yapımları da izleyiciyle buluşacak. Amanda Peet'in rol aldığı "Something's Gotta
Give" adlı yapım da yakında vizyona girecek.
Paltrow, Hayatının Rolünü Oynayacak
Oscar ödüllü oyuncu Gwyneth Paltrow, belki de meslek yaşamının en heyecanlı rolünü oynamaya
hazırlanıyor. Paltrow, sinemanın efsane kadın oyuncusu Marlene Dietrich hakkında çekilecek bir
filmde bu unutulmaz oyuncuyu canlandıracak. Daily Variety'de yer alan habere göre, Dietrich'in kızı
Maria Riva tarafından yazılan kitaptan uyarlanan filmde ünlü yıldızın anıları beyazperdeye
aktarılacak. Başrolü Paltrow'un üstlenmesini kabul eden Dietrich'in torunu Peter Riva'nın, Paltrow'un
"bir aristokratta olması gereken sükunete, Marlene'in alameti farikası olan çok fazla duygu içermeyen
karakter derinliğini gösterebilecek yeteneğe sahip olduğunu" söylediği belirtildi. "Mavi Melek" filmi
ile sinema tarihine geçen Dietrich, 1901 yılında Almanya'da doğdu, 1939 yılında ABD vatandaşlığına
geçti. Dietrich, 1992 yılında öldü. Paltrow ise "Aşık Shakespeare" adlı romantik komedi türündeki
filmde canlandırdığı karakterle Oscar ödülünü kazanmıştı.
Rönesans Dehası Rafael'in Yeni Eskizi
Rönesans döneminin en önemli sanatçılarından İtalyan ressam ve mimar Rafael'in daha önce
bilinmeyen bir eskizi Londra'da bir evde bulundu. "Çocuk Başı" olarak adlandırılan eskiz, Sotheby
müzayede evinin sanat uzmanı Critiana Romalli tarafından, İtalyan sanatçılara ait desenlerin
bulunduğu bir dosyada keşfedildi. Romalli, bir çekmecenin dibindeki dosyada, bu kadar büyük bir
sanatçının desenini bulması nedeniyle büyük şaşkınlık yaşadığını söyledi. Sotheby's sözcüsü, Rafael'in
eskizinin de aralarında bulunduğu desenlerin, evin sahipleri tarafından 19. Yüzyılda satın alınmış
olabileceğini, ailenin sonraki kuşaklarının ise eskizin önemini büyük olasılıkla bilmediğini belirtti.
Bulunan eskizin, 1500'lü yılların başında yapıldığı ve Rafael'e ait olduğunun Ulusal Galeri tarafından
doğrulandığı kaydedildi. "Çocuk Başı", Sotheby's tarafından 8 Temmuz'da Londra'da satışa
çıkarılacak.
Leonardo da Vinci ve Michelangelo'yla birlikte, Rönesans döneminin üç büyük dehası arasında
sayılan Rafael (Raffaello Sanzio), 1483-1520 yılları arasında İtalya'da yaşadı. Yoğunluğu, incelik ve
ölçülülükle birleştiren dehasıyla 19. Yüzyıl sonlarına kadar sanat alanında kalıcı etki bırakan sanatçı,
özellikle Meryem resimleri ve Vatikan'daki büyük figür kompozisyonlarıyla tanınıyor.
Sherlock Holmes'un yaratıcısı Sir Arthur Conan Doyle'un 40 yıldır kayıp olan mektupları, yazıları ve
hatıraları bulundu. Bütün bunlar, Conan Doyle 1930'da öldüğünde masasından alınmış ve Londra'da
bir avukatın bürosunda bu yıla kadar saklanmıştı. 2 milyon pound değerindeki koleksiyon Londra'da
Christie's de sergileniyor. 3000 mektup, not ve el yazması yazarın özel yaşamına ışık tutuyor. Örneğin,
Conan Doyle'un, sonradan ikinci karısı olacak olan Jean Leckie ile ilk karısı ölmeden önce bir ilişkisi
varmış. Sherlock Holmes roman dizisinin ilki
"A Study in Scarlet" için aldığı notlar, romanın ana hatları da bulunan yazılar arasında. Bu notların
yazarın edebi tekniğine dair ipuçları vermesi, Conan Doyle üzerine çalışmalar yapan akademisyenleri
de sevindirdi. Conan Doyle'un koleksiyonu ayrıca Sir Winston Churchill, Oscar Wilde, Rudyard
Kipling, Bernard Shaw, PC Wadehouse, ABD eski başkanlarından Theodore Roosevelt'ten aldığı
mektupları da içeriyor. Örneğin, Oscar Wilde "Dorian Gray'in Portresi" hakkındaki olumlu yorumları
için Conan Doyle'a teşekkür ediyor ve şöyle diyor: "Eminim ki benim kitabım seninkinin taşıdığı
o iki büyük niteliğe sahip değil: İçtenlik ve sağlamlık".
Doktor ve sporcu Conan Doyle'un bu kayıp koleksiyonu onun çok az kişinin bildiği bazı yönlerini de
ortaya çıkarıyor. Örneğin sporcu, eylemci ve doktormuş. Balina avcılığı yapan bir gemide cerrah
olarak görev almış, daha sonra Batı Afrika'dan ‘Mayumba' adlı bir gemide gemi doktoru olmuş.
1900'lerde Boer Savaşı'nda da doktorluk yapmış. İsveç'te, Norveç'te kayak yapmış, boks ve balonla
uçmak da ilgi alanları arasındaymış. 40'lı yaşlarında kriketle ilgilenmeye başlamış Conan Doyle.
Marylebone Kriket Kulübü'nde yer almış. Efsanevi kriket oyuncusu WG Grace, London County
Cricket Club'ın yeni bowling kulübünün başkanlığını teklif etmiş ünlü yazara ve şöyle yazmış: "Ne
zaman uygun olursanız, o zaman gelin. Sizi sık boğaz etmek istemiyoruz".
Conan Doyle'un adli hatalara karşı ustaca savaştığına dair bilgiler de var bu koleksiyonun içinde.
George Edalji ve Oscar Slater'in davası ve tahliye edilmeleri hakkındaki anılarda bu iki mahkumun
Conan Doyle'un sorgulamayı adil bulmaması nedeniyle yeniden hapse gönderildiği yazılı. Conan
Doyle yedek kuvvetlerde muhafız olarak görev almış ve askeri polis olmak için iki kez girişimde
bulunmuş. Birinci Dünya Savaşı'ndan kalma evraklar da var. İngiliz birliklerinin silahlarını güvencede
tutmak için ordu görevlilerine yardım etmiş. Askeri polis Alex Salmond'ın da aralarında bulunduğu bir
grup böyle önemli bir koleksiyonun müzayedeyle dağılmasını eleştiriyor. Buna karşılık Christie's'in el
yazması uzmanı Thomas Venning "3000'den fazla evrak var, biz bunu 135 parçaya böldük, bir
anlamda birbiriyle alakalı parçalar bir arada kalacak. Koleksiyonun enformatik yanını korumak
konusunda oldukça dikkatliyiz" diyor.
Garanti’den Kültür Sanat
Platform'da bu ayın programı...
Garanti Galeri'de bu ayın programı...
Osmanlı Bankası'nın Bankalar Caddesi'ndeki eski genel müdürlük binasında
kurulan Osmanlı Bankası Müzesi, 19 Aralık 2002'de açıldı. Bankanın zengin
arşivinden yararlanılarak, binada bulunan kasa dairelerinin içinde ve
etrafında düzenlenen müze, Osmanlı İmparatorluğu'nun merkez bankası,
emisyon bankası ve hazinedarı olarak görev yapan Osmanlı Bankası'nın ve
dönemin tarihine ışık tutuyor.
Dünyanın sayılı finans tarihi müzeleri arasında yerini almayı hedefleyen müzenin kuruluş çalışmaları
Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi tarafından yürütüldü. Müzenin projesi, Tarihbilimci
Prof. Dr. Edhem Eldem, Mimar Prof. Dr. İhsan Bilgin ve Tasarımcı Bülent Erkmen'den oluşan ekibin
koordinasyonunda 9 ay gibi kısa bir sürede hayata geçirildi.
Her gün 10:00-18:00 saatleri arasında ziyaret edilebilen müzeye giriş, öğrenci, öğretmen ve 65 yaş
üzeri ziyaretçileri için 1 YTL diğer ziyaretçiler için ise 3 YTL'dir. www.obmuze.com
Portre
Robert Anson Heinlein
Robert A. Heinlein 200 yıl önce Bavyera'dan (Almanya) göç eden bir ailenin çocuğu olarak 1907'de
Butler-Missouri'de dünyaya geldi. Heinlein Kansas City'de Public School'a gitti. Daha sonra 1924
yılına dek High School'a ve beş yıl boyunca Annapolis'teki ABD Deniz Akademisine devam etti. Bir
uçak gemisinde topçu subaylığına dek yükseldi. Görevdeki beşinci yılının sonunda 1934'de sağlık
koşullarından dolayı çürüğe çıkarıldı. Bu, subaylık mesleğine büyük önem veren Heinlein için ağır bir
darbe oldu. Daha sonraki eğitimini de (Matematik ve Fizik) yine sağlık nedenlerinden dolayı
bitiremedi. Bunu takiben birçok işte çalıştı. Bunlardan bazıları politika, mimarlık, ziraat ve
madenciliktir. Daha sonra ise bilimkurguya geçti. Böylece bir ölçüde tesadüfler, bir bakıma da kendi
arzusuyla bilimkurgu yazarı oldu. Bir işe yaramama duygusu onda inatçı bir psikoz olarak ortaya çıktı
ve daha sonra onun uzun yıllar bilimkurguda yıldız olmasını sağladı. Heinlein için karşılaştığı onca
zorlu engele rağmen büyük bir hoşgörüye sahip olduğu söylenir. Her iki elle de tabanca kullanmakta
çok usta olduğu gibi, 1925'de ABD Deniz Kuvvetlerinde eskrim ve artistik buz patinajında dünya
şampiyonu olmuştur.
İlk bilimkurgu öyküsü "Lifeline" adı ile 1939 yılında 32 yaşındayken Astouding'in Ağustos sayısında
yayınlandı ve daha sonra ünlü olacak olan "Future History"e öncülük etti. Bu başlangıç Heinlein'in
önündeki barajı yıkmış gibiydi. Aynı yılın Kasım ayında yine aynı dergide "Misfit" adlı öyküsü ve iki
ay sonra da "Requiem" yayınlandı. Astouding Stories'in bir sayısında iki öyküsünün yayınlandığında
Heinlein, Anson McDonald takma adını kullandı. Frederick Pohl'un süper Science Stories adlı
dergisinde ise Lyle Monroe adı ile yazdı. Diğer takma adları Caleb Saunders, John Riverside ve Simon
York'tur. 1941 yılında Denver'deki Dünya Bilimkurgu konferansına şeref konuğu olarak çağrıldı ve
yine aynı yıl en popüler yazar seçildi. Saturday Evening Post'ta "The Green Hills Of Earth" ile bir
diğer öyküsü "Future History" yayınlandı. Aynı yıl Heinlein'ın başka bilimkurgu öyküleri de çeşitli
bilimkurgu dergilerinde yayınlandı. Savaş sonrası 1947'de bilimkurgu yazarlığına dönüş yaptı ve
gençler için ilk bilimkurgu kitabı "Rocket Ship Galileo" geldi. 1958 yılına dek her yıl bir başka bölüm
eklendi bu diziye.
Bazı eserleri filme de çekilen Heinlein'in 1951 yılında basılan kitabı "Puppet Masters" soğuk savaşın
ayak seslerinin hissedildiği yıllarda büyük bir ilgi ile karşılandı. Heinlein, eserlerindeki militarist ve
faşist yönetim yanlısı içerikler yüzünden tartışılan bir yazar olmuştur. Özellikle "Starship
Troopers"taki demokratik hakların geçerli olmadığı toplum yapısı ve bazı yazılarındaki faşizme
benzeyen fikirler, otoriter yöneticiler hakkındaki tercihi bu açıdan kanıt gösterilir. Heinlein bu
tartışmalar nedeniyle bilimkurgunun bir kesimi tarafından dışlanmıştır. İşte böyle bir ortamda
"Stranger in Strangerland" hem okurların hem de yazarın beklemediği bir tepki yaratmıştır: "Yaban
Diyarlardaki Yabancı"da Mars'a keşfe giden Enwoy adlı gemide kazaya uğradıktan sonra sağ kalan
Valentine Michael Smith'in hikâyesi anlatılır. Michael, Marslılar ve onların kültürüne göre yetişir ve
yıllar sonra başka bir dünya gemisi onu bulduğunda insan kültürüne olabildiğince yabancıdır.
Hippilerin Kutsal Kitabı
Kitabın içindeki komünal yaşantı, serbest ilişkiler, iktidara karşı güvensizlik Heinlein'den
beklenmeyen fikirlerdir ve çıktığı yıllarda ABD ölçütünde küçük çaplı bir olay yaratır. Savaş sonrası
hippi akımının yükselişe geçtiği yıllardır ve Hippiler bu kitabı kutsal kitap gibi kabul ederler. O kadar
ki Heinlein'in evinin çevresine hippi hayranları kamp yapmaya başlar. Oysa Heinlein askeri geçmişten
de gelen etkiyle, "Stranger in Strangerland" içinde tersini yazsa bile, bunlara hâlâ karşıdır ve
hippilerden rahatsız olup evinin çevresine dört metre yüksekliğinde duvar ördürür. Oysa yazarın
eserlerine dönemsel bir açıdan bakılırsa, Heinlein'in her yazar gibi deneyimlerinden faydalanmaktan
başka bir şey yapmadığı görülür. Eserlerin militarizme rastlanır çünkü orduda kendini bulmuş ve iki
dünya savaşı arasında büyümüştür. Ayrıca Alman kökenli bir aile olarak, Hitler'in savaş sonrası
Almanya'yı faşizm sayesinde nasıl yükselttiğini, morali bozuk Alman gururunu nasıl ayağa
kaldırdığını gözlemlemiş, uzaktan sempatiyle bakmış olabilir.
Almanya yükselirken ABD 1929'daki Kara Perşembe sonrası ciddi bir ekonomik kriz yaşıyordu ve
savaşta İngiltere tarafını seçene kadar ABD içindeki çok ulusluluk yüzünden tam konumunu belli
etmemişti. Genç Robert A. Heinlein o dönemler hakim olan güçlü insan özelliklerine göre sporda
başarılı ve orduda sevdiği yaşantıyı bulan biriydi. Bilimkurgu yazarlığına başladığı zamanda
Heinlein'in öncelikle sevdiği ordu yaşamındaki deneyimlerinden eserlerinde faydalanması ve birkaç
yıl içinde başlayacak II. Dünya savaşının ayak sesleri nedeniyle eserlerinde totaliter, militarist konular
gözükmesi doğal bir gelişmedir. Heinlein'in bir başka özelliği bilimkurgu okuru olarak
nitelendirilmeyecek okuyucuları da kendisine çekmesidir.
Stranger in Strangerland basıldığı yıllarda 7 milyon adet gibi bir satış rakamına ulaşmıştır. 1988
yılında kaybettiğimiz bu büyük yazarın ülkemizde de basılan kitabının ilginç bir de yazılma öyküsü
vardır. 1920'li yıllardan itibaren modern bilimkurgu, fantezi ve korkunun gelişmesini Astounding
Magazine, Weird Tales, Amazing Stories gibi ‘pulp' tabir edilen dergiler sağlamıştır. Bugün ‘büyük'
diye adlandırdığımız yazarlar bu dergilerde yetişmiş, eserlerini bu dergilere satmış, hatta daha sonra
kitap haline getirilen eserler bu dergilerde yayınlanmıştır. Bu dergiler yazarlarını eğitmek ve teşvik
etmek anlamıyla çeşitli çalışmalar yapmışlardı. Örneğin John W. Cambell, Astounding SF'nin sahibi
ve editörüydü ve onlarca bilimkurgu yazarını yetiştirdi. Genç yazar adaylarını dergide toplar ve ortaya
bir cümle atıp onlardan bunun üzerine öykü isterdi. Bu toplantıların birinde şöyle bir cümle ortaya
atıldı: "Her bin yılda bir karanlık olan bir gezegendeki uygarlığı yazın" Asimov bunun üzerine
"Nightfall" adlı öyküsünü yazdı. Bu öykü Hugo Ödülü aldı. Öyküde üç güneşli ve ancak bin yılda bir
gece olan bir gezegen anlatılıyordu. Daha önce hiç yıldızları, gökyüzündeki sonsuzluğu görmemiş
insanlar bunun üzerine çıldırıyor ve tam bir kaos oluşuyordu. Böylece her bin yılda bir uygarlık
yıkılıyordu.
Ünlü bilimkurgu yazarı Heinlein'in en ünlü eseri, bir bilimkurgu klasiği Stranger in Strangerland'ın
çıkışını karısı şöyle anlatıyor: "Astounding SF dergisinin kasım 1948 sayısında editöre yollanmış bir
okur mektubunda, bir yıl sonraki sayı için öykü isimleri öneriliyordu. bu başlıklar arasında Robert
Heinlein tarafından yazılacak bir öykü de vardı: "Körfez". Editör, John W. Cambell ve Robert arasında
geçen uzun bir konuşma sonucunda okuyucunun başlıklarını verdiği öykülerin yazılması için yeterli
zaman olduğuna karar verildi; bu sayı Kasım 1949'da çıkacaktı. Robert, o başlığı taşıyan bir kısa öykü
yazmaya karar verdi. Diğer yazarların çoğu da bu oyuna katılmaya karar verdiler. Robert'in sorunu,
kendisine verilen başlığa uygun bir öykü bulmaktı. Böylece birlikte bir beyin fırtınası yaptık. Uygun
olmayan diğer fikirlerin yanında ona, yabancı bir ırk tarafından yetiştirilmiş bir insan çocuğun
öyküsünü önerdim. O akşam çalışma odasına gitti birtakım uzun notlar tuttu ve bunları bir kenara
koydu. "Körfez" başlığı için bir başka öykü yazdı. Öte taraftan o sırada önerilen fikir "Stranger in
Strangerland" oldu."
Bir Konu Bir Konuk
Doğuş Otomotiv'i ve Piyasadaki Gelişmeleri Genel Müdürü Tanju
Özenç'den Dinliyoruz.
Kendinizden bahseder misiniz?
Özenç: Ben üniversiteden mezun olduktan sonra
5 yıl devlette pazarlama uzmanı olarak çalıştım. Daha sonra 1975 yılında
Ankara'da Renault'da görev yaptım. Orada Satış Şefliğinden başladık,
Satış Müdürü, Şube Müdürü, Bölge Müdürü gibi görevlerde bulundum. Türkiye'de 1984 yılının
sonunda ithalat serbest bırakıldı ve yabancı otomobil firmalarından distribütörlükler verilmeye
başlandı. Borusan da bunların öncülerinden biridir. 1984 sonunda distribütörlük aldı ve 1985 yılından
itibaren faaliyete geçti. Ben de 1986 yılında Renault'dan ayrılarak Ankara'daki teşkilatı kurmak için
görevlendirildim. Orada 1998 yılına kadar BMW'de Satış Müdürü, Bölge Müdürü ve Yönetim Kurulu
Üyesi olarak görev yaptım. Daha sonra oradan ayrılarak Doğuş'a geçtim. Doğuş'ta ilk görevim yine
Ankara'da Genoto'nun yapılanması, Audi, VW, Seat showroom ve servislerinin açılmasıydı. Görevimi
tamamladıktan sonra 2000 yılının 1 Temmuz'unda Audi ve Porsche'ye Genel Müdür olarak atandım. O
günden bu yana da Doğuş Motor olarak çalışıyorduk. 19 Mart'taki birleşmeyle birlikte Doğuş
Otomotiv'de Audi ve Porsche'den sorumlu Genel Müdür olarak görev yapıyorum.
Türkiye'deki büyük distribütörlerin görevleri nelerdir?
Özenç: Distribütörlük yapmak kolay iş değil. Yurt dışındaki üretici firmalar da zaten güçlü firmalarla
iş birliği yapıyorlar. Ciddiyet isteyen bir iş. Burada otomobil satmakla kalmıyorsunuz; yedek parça
hizmetini vermeniz ve Türkiye'nin 7 bölgesinde Sanayi Bakanlığı'nın öngördüğü şartlar dahilinde TSE
standardına göre servis teşkilatları kurmanız gerekiyor. Serviste çalışan teknik elemanlar ve bayii
teşkilatında çalışan satış elemanları var. Bunların eğitimleri yine distribütör firmaya düşüyor. Belirli
periyotlarla Türkiye'nin her yerindeki servislerde çalışan mekanikerler olsun, elektrik teknisyenleri
olsun, kaportacı, boyacılar olsun Gebze'de bulunan lojistik tesislerimizde eğitime tabi tutuluyorlar ve
sertifikalandırılıyorlar. Neticede müşterinin güvenerek aldığı otomobilin belirli periyotlarla bakımının
yapılması ve bir kaza anında parçalarının bulunması görevi de bize düşüyor.
DOD'tan bahseder misiniz?
Özenç: DOD ayrı bir şirket. Biz teşkilatımızı kurduğumuz vakit bütün hizmetlerin bir arada
verilmesini arzuluyoruz. Bu yaklaşık 4 sene önce yine Doğuş grubunun bir düşüncesi olarak Doğuş
Oto Değerlendirme adıyla ikinci el oto satışlarını daha teknik, daha modern bir şekilde yapmak
amacıyla kurulan bir şirketimizdi. Bütün bayii teşkilatımıza franchising verilerek belli standartlarda
uygulamaya konuldu. Bundaki amaç, müşterilerin otomobillerini yenilemek istediklerinde eski
otomobillerini güvenceyle belirli bir yere satması ve sonra da yeni otomobil alması idi. Türkiye'de 2.
el otomobil satışlarında büyük sıkıntılar oluyordu. Eskiden kalan borçlar, vergiler, arabanın satıldıktan
sonra devrinin yapılması gibi mal sahibine bir takım yükümlülükler getiriyordu. DOD'un kurulmasıyla
bu işlemler güvenceyle ve daha modern bir şekilde yapılmaya başlandı. Daha sonra burası bizim ortak
kuruluşumuz olan VDF'e devredildi, daha doğrusu satıldı. Şu anda Ataşehir civarında modern bir
şekilde hizmete devam ediyorlar.
VDF büyük şirketlerin araç filolarına da finansman sağlıyor mu?
Özenç: Tabii VDF'in amacı o zaten. Şu anda VDF bizim distribütörü olduğumuz firmalara yani Audi,
Porsche, VW ticari ve normal binek araçları, Seat, Skoda ve Scania kamyonlarını alan müşterilere bu
hizmeti veriyor. Büyük bayilerde kendi elemanlarını bulunduruyorlar, küçük bayilerde de oradaki
elemanlar vasıtasıyla bu hizmeti veriyorlar. Bütün kredi şartlarıyla ilgili bilgileri bayilik teşkilatlarına
belirli periyotlarla aktarıyorlar. Amaç da zaten müşterinin daha kolay bir şekilde kredi imkanına sahip
olması ve otomobilini alırken sıkıntı çekmemesi. Eğer her hangi bir probleminiz yoksa, internet
aracılığıyla verdiğiniz şahsi bilgilerle en az yarım saat içinde hiçbir kefil olmadan tek bir imzayla
otomobil kredisi alma imkanınız var. Bu da şu anlama geliyor; Showroom'dan içeri girdiğiniz anda
satış temsilcisiyle otomobilin cinsini, rengini konuşuyorsunuz, kredinizi İnternet vasıtasıyla
alıyorsunuz, vekaletinizi veriyorsunuz. Plaka işlemlerini onlar yapıyorlar ve ertesi gün akşam
arabanızı plakalı olarak teslim alıyorsunuz. Herhangi bir yere gidip evrak tasdik ettirmenize gerek yok,
kefil aramanıza gerek yok. Çok iyi bir şekilde hizmet veriliyor. Bunun yanı sıra VDF, geçtiğimiz
seneden itibaren Doğuş Grubu dışındaki diğer markalara da hizmet vermeye başladı.
Sektörün genel olarak beklentileri nelerdir bu sene?
Özenç: Biz hep pozitif bakmaya çalışıyoruz. 2000 yılından sonra yaklaşık 3 yıl süren büyük bir kriz
yaşadık. Tabii 1975'den bu güne 29 yıllık süre içinde çok kriz atlattık. Ancak bu krizleri kısa
dönemlerde geçiştiriyorduk. Son kriz geldiğinde de aynı şekilde 2-3 ay içinde geçer diye tahmin
etmiştik ama bedeli çok ağır oldu. Geçen sene Ağustos-Eylül'den itibaren biraz düzelmeye başladı.
Tabi bunda hükümetin tek parti olmasının da büyük yararı var. Dövizin uzun süre güvenle seyretmesi
sonucu satışlarda bir artış oldu. Otomobil sektöründe plan yapmak kolay değil. Biz bir yıl öncesinden
üretici firmalarla bir takım bağlantılar yapmak durumundayız. Bunun için de kendi bayi teşkilatımızla
görüşüp Türkiye'deki pazar araştırmasını yaptıktan sonra adetleri tespit ederiz. Yine bir yıl öncesinden
Almanya'ya gidip bu adetlerde otomobil siparişini vermek durumundayız. Tabi bu bazen pozitif, bazen
negatif oluyor. Bundan evvelki yıllardan bir örnek vermek gerekirse, 2000 yılında pazarın çok iyi
olması nedeniyle biz 2001 yılı için çok büyük adetler sipariş vermiştik. Fakat kriz nedeniyle birden
terse döndü olaylar. Biz ikili görüşmelerle ve olayı iyi prezante ederek üretimin bir kısmını zor da olsa
iptal ederek, bir kısmını da başka ülkelere aktararak krizi geçirmeyi başardık. Tabii bu tersine de
oluyor bazen. Biraz konsevatif davranıp az sayıda sipariş veriyorsunuz, bu sefer Pazar iyi gidiyor.
Bu sene yaşanan olaylar ilginç tabii. Biz geçtiğimiz sene pazarı 300.000 tahmin ediyorduk. Burada
bizim Pazar payımız % 1'dir. Yani 3000 civarındaki adetlerle planlarımızı yapmıştık. Sene başlarında
piyasa biraz hareketlenince bütçemizi revize edip biraz daha yüksek adetlere çıkmaya başladık. Ama
son gelen bir takım ekonomik tedbirler satış hızını frenlemeye başladı. Burada indirimin geri
çekilmesi, ÖTV'nin artırılması otomobil satışlarını olumsuz etkileyen konular. Biz bütçeyi revize
etmişken tekrar sıkıntılı bir durum oluştu. Bu sene 300.000'lerden sonra yaklaşık 500.000'ler tahmin
ediliyordu. Alınan bu kararlardan sonra ne olur bilemiyorum. Bu nedenle bizim sektörde uzun vadeli
plan yapmak çok zor. Frene bastığınızda, üç ayda tutuyor bizim frenimiz. Bir otomobilin imalat süreci,
sipariş verdikten sonra 3 aydır. Onlar da haklı, stokta yedek parça bulundurarak üretim yapmıyorlar.
Bizden ve bütün dünyadaki distribütörlerden aldıkları bilgi çerçevesinde yan sanayie bilgileri aktarıp
hangi gün ne marka, ne model otomobil üretilecekse onların aircondition'u, elektrikli koltuğu, açılır
tavan gibi aksesuarlarını getirip otomobil imal ediyorlar. Dolayısıyla ikili ilişkilerinizin çok iyi
olmasına rağmen frene bastığınız anda, o frenden sonra durulabilecek zaman 3 ay. Bu 3 ayda üretilen
otomobil miktarını almak zorundasınız.
Sektörünüz bürokratlarla nasıl diyalog kuruyor?
Özenç: Biz ithal otomobilcilerin, Otomobil Distribütörleri Derneği var; ODD. Biz her ay toplanıyoruz
Şirket Genel Müdürleri olarak ve bir takım sıkıntıları dile getiriyoruz. Çalışan alt komiteler ve
komitelerin hazırladığı bir takım projeler var. Bu projeler Sanayi Bakanlığı'na iletiliyor. Ancak bu
kadar entegre çalışmamıza rağmen bir takım şeyleri Hükümete kabul ettirmek tabii ki zor oluyor.
Satışların biraz artması, gazetelerin biraz olumlu haber vermesi onları sıkıntıya sokuyor ve “ithalat
fazla oldu, otomobil satışı fazla oldu, bunu frenleyelim” diyerek bir takım tedbirler alıyorlar; o da
sektörü sıkıntıya sokuyor.
Yeni hedeflerinizden bahseder misiniz?
Özenç: Bizim sektörde oluşumuz 6,5 sene ve basamakları yavaş yavaş çıkmaya çalışıyoruz. Diğer
markalardan bir Mercedes yaklaşık 50 yıldan fazla Türkiye'de. BMW de 1984'den bu yana 20. yılını
doldurdu. Biz lüks segmentte 3. sırada geliyorduk. Geçen sene Ağustos ayında pazarın biraz
düzelmesiyle biz öne geçmeye, birinci sıraya oturmaya başladık. Bu da bizim için olumlu bir
motivasyon oldu. Çünkü ilk başladığımız senelerde 4 tane BMW'ye karşılık bir tane Audi satıyorduk.
Daha sonra bu üçe düştü, ikiye düştü ve derken şimdi biz yaklaşık 2 Audi satıyoruz, rakibimiz bir
BMW satıyor. Bu 6-7 aylık performans inşallah bundan sonra da böyle giderse basamaklara sağlam
basarak ilerlemeye devam edeceğiz.
Porsche de yaklaşık 4-5 seneden beri az adetlerde satılıyordu. Geçtiğimiz sene ilk defa 100'e yakın bir
rakama ulaşınca Etiler'de bir Porsche Merkezi kurduk. Bu da artık Avrupa standartlarında bir
distribütörün sattığı adetlere ulaştığımızı gösteriyor. Önceden 15-20 adet satılıyordu. Cayenne
modelinin çıkmasından sonra satışlar bir hayli arttı. Bu sene 150 üzerinde bir satış adedi hedefliyoruz.
Kısa bir süre sonra Bursa, Ankara daha sonra Antalya, İzmir gibi şehirlerde de bayilik teşkilatını
kurmaya başlayacağız.
Download