AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER

advertisement
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Ġçindekiler
TÜRKĠYE GÜNDEMĠ.......................................................................................................................... 3
İhsanoğlu: Ortak kararı saygı ve teşekkür ile karşılıyorum ................................................................. 3
Çavuşoğlu: Müzakere sürecinin somut bir takvime bağlanmasını arzu ediyoruz ............................... 3
Başbakan Erdoğan Viyana‟da: Avrupa'da emeğiyle var olan bir milletiz........................................... 4
Türkiye NATO'dan yardım talep etmedi ............................................................................................. 4
Çatı aday ve Müslüman Cumhuriyet – Soli Özel – Haberturk Gazetesi ............................................ 5
Ekmeleddin İhsanoğlu isminin söyledikleri – Nihal Bengisu Karaca ................................................. 6
Yeni Türk dış politikası ve rehine krizi – Fahrettin Altun – Akşam Gazetesi .................................... 7
ORTADOĞU GÜNDEMĠ ..................................................................................................................... 8
Türkmenleri mezhep ayrışması zayıf düşürüyor ................................................................................. 8
Neçirvan Barzani: Musul ve çevresi Sünnilere bırakılsın ................................................................... 9
Mısır'da yeni hükümet yemin etti ........................................................................................................ 9
Maliki 59 subayı mahkemeye sevketti ................................................................................................ 9
2. Dünya Savaşı sonrası korkutan artış.............................................................................................. 10
Nuri El Maliki Saddam‟a Dönüştü- Financial Times ........................................................................ 10
İİT, Suriye devlet başkanlığı seçimini tanımadı ................................................................................ 11
Batı biterken; Rusya, İran asırlık stratejiler oluşturuyor, Türkiye çelme yiyor–Cemil Ertem–Star
Gazetesi ............................................................................................................................................. 11
Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) nasıl büyüdü? – Ceren Kenar – Türkiye Gazetesi............................ 13
AVRUPA GÜNDEMĠ ......................................................................................................................... 16
Fransa'dan Barzani'ye teşekkür ......................................................................................................... 16
NSU üyesi çocuk katili mi? ............................................................................................................... 17
Füle'den yargı ve temel haklar alanında yeni düzenlemelere gitmeden önce diyalog çağrısı ........... 17
Danimarka Başbakanı, Avrupa Komisyonu başkanlığı söylentilerinden rahatsız oldu .................... 17
Finlandiya'da başbakanlığa Stubb geliyor, Katainen Avrupa Komisyonu'na giriyor ........................ 17
Hollande ve Merkel, Putin ile görüştü ............................................................................................... 17
Danimarka‟nın ilk minareli camisi açıldı .......................................................................................... 18
Rus yanlısı ayrılıkçılardan ateşkese „Hayır‟ ...................................................................................... 18
Çok yaşa yeni kral ............................................................................................................................. 18
Merkel'den Danimarka liderine övgü, Konsey'e 'dışarıdan' başkan mesajı ....................................... 18
Bosna-Hersek seçiminde aday bolluğu ............................................................................................. 19
Merkel: Dehşet içindeyim ................................................................................................................. 19
Ukrayna‟ya borçlarını ödemeden gaz yok ......................................................................................... 19
1
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
AFRĠKA GÜNDEMĠ .......................................................................................................................... 20
Mali'de cezaevi firarına müdahalede iki ölü ...................................................................................... 20
Kolombiya‟da çözüm süreci kazandı ................................................................................................ 20
BM: G. Sudan'da binlerce çocuk açlıktan ölebilir ............................................................................. 20
Nijerya‟da tekne alabora oldu: 40 ölü ............................................................................................... 20
Batı Afrika'da eboladan ölenlerin sayısı 337 oldu ............................................................................. 21
OAC'de elmas ticareti yeniden başlayabilir ...................................................................................... 21
Nahda: Tunus'un yapıcı gücü - Raşid El Gannuşi – Al Jazeera ........................................................ 21
AMERĠKA GÜNDEMĠ ...................................................................................................................... 24
ABD'nin İran ile koordinasyon planı yok.......................................................................................... 24
ABD Irak'a askeri danışmanlar gönderecek ...................................................................................... 24
Obama'dan Strateji Değişikliği- Financial Times.............................................................................. 25
ABD, Batı'yı Korumak İçin Cihatçıları Vurmalı- Daily Telegraph .................................................. 25
İngiltere ve ABD Irak‟a Karışmamalı- Daily Telegraph ................................................................... 25
Irak'ta ABD-İran işbirliği - BBC ....................................................................................................... 26
Ortadoğu‟daki gelişmeler ve Türkiye – Soli Özel – Haberturk Gazetesi .......................................... 27
ABD Irak'ta seçenekleri değerlendiriyor - Barışkan Ünal/ Michael Hernandez – AA...................... 28
Irak gerçekleri – Erdal Şafak – Sabah Gazetesi ................................................................................ 30
ASYA – PASĠFĠK GÜNDEMĠ ........................................................................................................... 31
Japonya Prensi Naruhito İsviçre"ye resmi ziyarette bulundu ............................................................ 31
Çin 20 Uygur'u idam etti ................................................................................................................... 31
Çin Başbakanı Atina‟da..................................................................................................................... 32
Rusya'daki Özbekler misyonerlik kıskacında .................................................................................... 32
Azerbaycan'da Gülen okulları kapatıldı ............................................................................................ 32
Afganistan'da cumhurbaşkanı 2 Temmuzda belli olacak .................................................................. 33
Çin nüfusu yaşlanıyor........................................................................................................................ 33
Malezya'da kaçak botu battı: 66 kayıp .............................................................................................. 33
Sri Lanka'da Budistler Müslümanlara saldırdı: Üç ölü ..................................................................... 34
Çin-ABD çekişmesi ve Asya-Pasifik gündemi – Mehmet Özay – Dünya Bülteni ........................... 34
2
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
TÜRKĠYE GÜNDEMĠ
Ġhsanoğlu: Ortak kararı saygı ve teĢekkür ile karĢılıyorum
AA
CHP'nin Cumhurbaşkanlığına ''çatı aday'' olarak önerdiği Prof. Dr. Ekmeleddin
İhsanoğlu, "Bu uzlaşmanın odak noktasında olmak büyük bir teveccühün eseridir. Şüphesiz
ki Türkiye gibi büyük bir ülkede bu yüce makama layık, görevini hakkı ile ifa edecek çok
sayıda üstün vasıflı şahsiyetlerin varlığı muhakkaktır. CHP ve MHP'nin bu konudaki ortak
kararını saygı ve teşekkür ile karşılıyorum'' ifadesini kullandı.
İhsanoğlu, yaptığı yazılı açıklamada, Türkiye'de cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk defa halkın
oyları ile yapılacağı bu dönemde böylesine büyük bir uzlaşmanın gerçekleşmiş
olmasının Türkiye'de demokratikleşme süreci açısından çok önemli bir dönemeci
belirlediğini belirterek, şunları kaydetti:
''Milletin muhtaç olduğu ve ısrarla talep ettiği bu uzlaşma şüphesiz ki ülkemizde huzur ve
istikrarın sağlanması için atılmış mühim bir adımdır. Bu uzlaşmanın odak noktasında olmak
büyük bir teveccühün eseridir. Şüphesiz ki Türkiye gibi büyük bir ülkede bu yüce makama
layık, görevini hakkı ile ifa edecek çok sayıda üstün vasıflı şahsiyetlerin varlığı
muhakkaktır. CHP ve MHP'nin bu konudaki ortak kararını saygı ve teşekkür ile
karşılıyorum''
ÇavuĢoğlu: Müzakere sürecinin somut bir takvime bağlanmasını arzu ediyoruz
AA
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ve AB‟nin genişlemeden sorumlu üyesi Stefan Füle ile 23.
Faslın 3. Çalışma Grubu toplantısı için AB Bakanlığı‟nda bir araya gelen Avrupa Birliği (AB)
Bakanı ve Başmüzakereci Mevlüt Çavuşoğlu, toplantıda, 23. yargı ve temel haklar faslının
açılışına ilişkin resmi açılış kriterlerin, üzerinden 8 yıl geçmesine rağmen Türkiye‟ye
iletilmemesi ve Türkiye‟nin yerine getirdiği gayrı resmi açılış kriterlerinin AB Komisyonu
tarafından teyit edilmemesi konularının ön plana çıkarılacağını söyledi.
Bu sorunların yanı sıra Güney Kıbrıs Rum Kesimi‟nin 23. faslın açılmasını bloke etmesine
rağmen AK Parti iktidarı olarak reform sürecinden hiç taviz vermeden yola devam ederek
önemli ilerlemeler kaydettiklerini anlatan Çavuşoğlu, 1 Mart 2014 itibariyle Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi ihlallerinin önlenmesine ilişkin eylem planının Resmi Gazete'de
yayımlanmasıyla fasla ilişkin 6 gayrı resmi açılış kriterinin tamamının hayata geçtiğini
hatırlattı. Türkiye‟nin son 3 yılda çıkardığı 5 yargı reformu ve demokratikleşme
paketleriyle yargı ve temel haklar alanında büyük mesafe kaydettiğini ifade eden Çavuşoğlu,
insan hakları alanında atılan adımlarla çalışmaların meyvelerini vermeye başladığını
vurguladı.
3
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
"Yargı ve temel haklara saygı önemli konular"
Füle de bağımsız ve tarafsız bir yargı ve temel haklara saygının, AB‟ye katılım sürecinde
hayati önem taşıyan konular olduğunu vurguladı.
Bu konuların Avrupa değerlerinin temelini teşkil ettiğini ve bu nedenle Türkiye ile bu
konularda çalışmaya devam etmek istediklerini dile getiren Füle, AB‟nin temel ilke ve
standartlarının yargı bağımsızlığı ve güçler ayrılığı gibi değerlerin, AB değerlerinin
korunacağı şekilde takip edilmesini sağlamak istediklerini söyledi.
"Hukuk devletinde keyfiliğe yer yok"
Adalet Bakanı Bozdağ ise hukuk devletinde tüm eylemlerin hukukun evrensel ilkelerine
uygun olması gerektiğini, keyfiliğe asla yer olmadığını ve hukuki öngörülebilirlik ilkesi
sayesinde bireylerin güvenlik ve esenlik içinde yaşadığını söyledi.
BaĢbakan Erdoğan Viyana‟da: Avrupa'da emeğiyle var olan bir milletiz
AA
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Biz bugün Viyana'ya gönüller kazanmak için
geldik. Bizden hiç kimsenin korkmasına, çekinmesine, tedirgin olmasına gerek yok. Biz
Avusturya'da, Almanya'da, Avrupa'nın diğer tüm ülkelerinde emeğiyle, tecrübesiyle, en
önemlisi de barış ve dostluk mesajlarıyla var olan bir milletiz'' dedi.
Başbakan Erdoğan, Avusturya'nın başkenti Viyana'da, Avrupalı Türk Demokratlar Birliğinin
(UETD), 10. kuruluş yıl dönümü etkinlikleri kapsamında düzenlenen "Viyana Buluşması"
adlı programında konuştu.
'Bizler Kanuni Sultan Süleyman'ın torunlarıyız. Bizler 4. Mehmet gibi, Merzifonlu Kara
Mustafa Paşa gibi kahramanların mirasçılarıyız'' diyen Erdoğan, kendilerinin bugün Viyana'ya
gönüller kazanmak için geldiklerini söyledi. Türklere seslenerek, ''Bizim hiçbir ülkenin iç
politikasında gözümüz yok, hiçbir ülkenin iç siyasetine müdahil olamayız. Bizim tek
meselemiz var, o da sizlersiniz'' Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Viyana'da Avrupalı Türk
Demokratlar Birliği (UETD) yetkilileri ve bazı Türk sivil toplum kuruluşlarının
temsilcileriyle bir araya geldi.
Türkiye NATO'dan yardım talep etmedi
AA
NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen, Türkiye'nin Irak'taki gelişmelerle ilgili
NATO'dan herhangi bir yardım talebinde bulunmadığını belirterek, "Ancak Türkiye'nin de
aralarında bulunduğu müttefiklerimizi korumak ve etkili savunma sağlamak için elimizden
geleni yapmak konusunda tereddüt etmeyiz" dedi.
4
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Eylül ayında Galler'de yapılacak NATO zirvesinin hazırlıkları çerçevesinde
İngiltere'nin başkenti Londra'da temaslarda bulunan Rasmussen, Chatham House düşünce
kuruluşunda "NATO'nun Geleceği: Öngörülemeyen Dünyada Güçlü İttifak" başlıklı bir
konuşma yaptı ve soruları yanıtladı.
NATO'nun Irak'a müdahale etmeyi planlayıp planlamadığı sorusuna Rasmussen, şu yanıtı
verdi:
"Irak'ta yaşanan şiddeti ve Türkiye'nin Musul Başkonsolosluğu çalışanlarının da alıkonulması
dahil tüm bu
korkunç saldırıları kınıyorum. Alıkonulan kişilerin acilen
serbest bırakılmaları çağrısında bulunuyoruz. Irak hükümetinin resmi olarak müttefiklerinden
birinden askeri yardım istediğini biliyoruz. Bu ulusal bir karar olduğu için buna
karışmayacağım."
Çatı aday ve Müslüman Cumhuriyet – Soli Özel – Haberturk Gazetesi
EKMELEDDIN İhsanoğlu‟nun adını çok duymuş ancak kendisiyle hiç tanışmamıştım.
Tanışmam için bir neden de yoktu. Ancak 17 yıl önce, 28 Şubat günlerinde Balkanlar‟daki
durumu tartışmak için bölge ülkelerinden temsilcilerin bir araya geldiği İstanbul‟daki bir
konferansın yemeğine o da davetliydi. Tesadüfen aynı masayı paylaştık. Benim açımdan son
derece güzel bir tesadüftü. Bilgisinden çok istifade ettim, kibarlığına ve aynı masada oturan
bir diğer davetlinin saygısızlığı karşısında tavrını hiç bozmamasına hayran kaldım.
Daha sonra kendisinin İslam Konferansı Örgütü‟nün ilk seçilmiş Genel Sekreteri olmasından
önce yurtdışında katıldığım bir panelde o dönemde Suudi Arabistan‟ın Londra Büyükelçisi
olan Türki el Faysal kendisinden sitayişle bahsetmiş, yanındaki başka ülkelerden gelen
katılımcıların da Profesör İhsanoğlu‟na büyük bir saygı gösterdiklerine tanık olmuştum.
Özcan Tikit‟in mülakatlarında şekillenen kişisel profili, takip ettiğim kadarıyla Genel
Sekreterlik görevini yerine getirirken sergilediği diplomatik beceri, Mısır darbesi ardından
maruz kaldığı hükümetin haksız ve kaba saldırıları karşısındaki tavrı hep ilk intibalarımı
perçinleyen noktalar oldu. Kendisinin inançlı bir kişi olması, dostlarının veya yoldaşlarının
daha çok İslami kesimden ve İslam âleminden olması da kişiliği, ilmi değeri, saygınlığı
hakkında olumsuz herhangi bir anlam taşımıyordu. Bu nedenle dindar-muhafazâkar kesim
içinden gelen böyle bir aday karşısında patlayan isteri krizini anlamakta güçlük çekiyorum.
Bu gene de CHP ve MHP‟nin yani Türkiye‟nin geleceğiyle ilgili ikna edici, yapıcı programı
olmayan, (birisi sandık namusuna bile sahip çıkmayı becerememiş kendi adaylarına karşı
çalışan örgüte sahip) iki partinin çatı adayda anlaşmasını doğru bulduğum anlamına
gelmiyor.
Bu duruş gene adayın şahsıyla değil birinci turdan ortak aday belirlemeyi doğru
bulmamamdan kaynaklanıyor. Ne var ki tercih yapıldı ve bu tercihi yapanların bir bildiği
olduğunu varsaymak durumundayız. Hükümete yakın gazetecilerin ilk tepkilerine
bakıldığında Profesör İhsanoğlu‟nun adaylığının iktidar partisi mahfillerinde ciddi bir sarsıntı
yarattığını
düşünebiliriz.
5
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Üstelik bu adaylık Irak‟ta işler Türkiye açısından hiç de iyi gitmezken açıklandı.
Türkmenler katliam tehlikesiyle karşı karşıya. Buna karşılık Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşları ve diplomatları, ne zaman ne yapacağı kestirilemeyen vahşet müptelası bir
örgütün insafına ya da arabulucuların ikna kabiliyetlerine emanet. Türkiye‟nin şu ya da bu
nedenle kendisini sıcak bir çatışma içinde bulma ihtimali sıfır değil.
Metropoll araştırma kuruluşunun mayıs ayı içinde “çatı aday” açıklanmadan yaptığı
araştırmada Başbakan Erdoğan‟ın kendisine rakip olacak muhtemel adaylar karşısında ilk
turda yüzde 45‟i geçemeyeceği görülüyor. Üstelik seçmen Başbakanı Cumhurbaşkanı olarak
görme konusunda, gene Metropoll‟e göre pek istekli de değil. Başkanlık sistemine sıcak
bakmıyor. Gerek Profesör İhsanoğlu‟nun şahsiyeti gerekse Irak gelişmeleri ardından Kürt
siyasi hareketinin alacağı tavır ikinci turu Başbakan açısından zorlaştırabilecek etkenler.
Bu konuları iyi bilen Seyfettin Gürsel‟e göre ikinci turda Başbakan‟ın seçilmesi bundan on
gün önceye göre garanti sayılmaz. Üstelik giderek artan oranda seçmen Cumhurbaşkanlığı
oylamasının bir rejim tercihi anlamına geleceğini sezmeye, hatta anlamaya başlamış
durumda.
Bunlar bana göre işin teknik tarafları. Asıl önemlisi CHP ve MHP‟nin ortak aday olarak
İslami kimliği, genel kamuoyu indinde diğer özelliklerine ağır basacak bir aday üzerinde
anlaşmış olmaları. İki partinin bu kararı 12 Eylül 2010‟da yapılan referandumla yeni bir
Cumhuriyet‟in kurulmakta olduğunu kabul ettikleri ve bu Cumhuriyet‟in çerçevesi hakkındaki
görüşlerini de açığa çıkarıyor.
Ekmeleddin Ġhsanoğlu isminin söyledikleri – Nihal Bengisu Karaca
ÇATI adayının kim olacağına dair nihayet bir isim öne çıktı. Eski İslam İşbirliği Teşkilatı
Başkanı, devlet terbiyeli, Suud kralı ile dost olduğu rivayet edilen, İslam Tarih, Sanat ve
Kültür Araştırma Merkezi‟nin (IRCICA) genel direktörlüğünü yapmış, Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül‟e yakınlığıyla bilinen bir isim: Ekmeleddin İhsanoğlu.
Mısır/Kahire doğumlu olduğunu, Ayn Şems Üniversitesi mezunu olduğunu da belirtelim.
2013‟te bir medya patronunun “Çankaya adayımızsınız” dediği yönündeki iddialar gündeme
gelmiş ama İhsanoğlu tarafından yalanlanmıştı. Bu yazı yazıldığı saatlerde ise İhsanoğlu‟ndan
gelen herhangi bir yalanlama yoktu, teşekkür vardı.
CHP‟nin Ekmeleddin İhsanoğlu ismini onaylaması üzerine söylenecek çok şey var. Bu
tercihin olumlu tarafları da var hiç kuşkusuz. Ġhsanoğlu‟nun kibarlığı, düzgün üslubu,
devlet adamı olmaya yaraĢır hasletleri, gelenekçiliği, muhafazakârlığı ve aynı zamanda
laikliğe saygısıyla öne çıkarılacağını tahmin edebiliyoruz. El hak, bu nitelikleri hak
ediyor da.
Ama benim aklıma takılan, Ģahsın bu nitelikleri değil, Ģahsın bölgede beliren savaĢ, öne
çıkması istenen aktörler ve çizilen hatlar açısından nereye oturduğu.
Daha birkaç gün önce, Abdullah Gül Sisi‟nin sözde seçim zaferini tebrik eden bir mesaj
yayınladı. Sisi kim? Suudi Arabistan‟ın desteği olmasaydı Mısır‟da yaptığı darbeyi
tutturamayacak
olan
diktatör.
Şimdi de, Mursi‟ye yapılan darbeyi onaylayan, İİT Başkanlığı döneminde Sisi‟nin darbesini
6
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
kınamadığı için hükümetin eleştirilerine maruz kalan bir isim, muhalefetin çatı
adayı olarak öne çıkıyor. Mursi kim? Mısır‟ın demokratik seçimlerle gelmiş ama Suudi
Arabistan ve Amerika destekli darbeyle devrilmiş lideri. Şu an hapiste.
Ne çok Suudi Arabistan ve Mısır ifadesi geçti değil mi? E öyle.
Üstelik daha bitmedi. Ayrıca şunu da biliyoruz: Bu bölgenin aktörü, yakın gelecekte ya Suudi
Arabistan ya İran ya da Türkiye.
Ve Türkiye‟ye “Frene bas” diyen egemenler, “Laik kalmanızın tek yolu frene basmanızdır”
diyerek içeride de taraftar bulabiliyorlar. Türkiye‟deki dengelerin korunmasının Ortadoğu
“bataklığından(!)” çekilmemize bağlı olduğunu düĢünenler ile Türkiye‟yi istikrar, imaj
ve demokrasi kaybına uğratan sokak hareketlerinin destekçilerinin aynı kiĢiler olması
tesadüf değil. Daha laik, Batılı, janjanlı bir ülke isteyip halkla eşit olmaya tahammül
edemeyenler ile Ortadoğu‟daki varlığımızdan, hatta yaptığımız enerji anlaşmalarından bile
rahatsız olanlar aynı. Tercümanları da CHP. AK Parti‟ye karşı galebe çalmak için dünya
sisteminin egemenleriyle ilişkilerini sıklaştırmış, epey destek almış, yine de tam olarak bir şey
yapamamış
olan
CHP.
Tam da bu nedenle İhsanoğlu ismi hiç şaşırtıcı değil. Ayrıca Allah var, iyi seçim.
Türkiye‟yi muhafazakâr değerlerine sadık kalarak pasifize etmeye çalıĢsam, ben de
böyle bir isim seçerim. Dindar, Sykes-Picot düzenine sadık, iç dünyasında sekter
olmakla beraber dıĢ dünyaya karĢı laiklikle kol kola girebilecek, biraz Oblomov‟u da
andıran
bir
seçenek.
“Kimler bölgede Türkiye‟nin değil, Türkiye‟yi durdurup geri adım attıracak başka bir aktörün
inisiyatif kazanmasını istiyor?” sorusu, İhsanoğlu ismiyle yeniden önem kazandı.
Yeni Türk dıĢ politikası ve rehine krizi – Fahrettin Altun – AkĢam Gazetesi
Birkaç gündür gündemin en önemli meselesi, IŞİD‟in Musul‟u işgali ve Türkiye
vatandaşlarının rehin alınması konusu.
Türkiye‟nin, rehineleri kurtarmak adına bölgede ve uluslararası alanda yürüttüğü çalışmalar
son hızla sürmesine rağmen henüz sonuç alınabilmiş değil.
Bu ortamda kamu otoritesini temsil edenlere eleştiriler yöneltilmesi, sorunu bir an önce
çözmeleri için telkinlerde bulunulması gayet doğal.
Siyasi fırsatçılığa ve hınç politikasına esir düşülmediği müddetçe bu eleştiri ve telkinler,
alternatif çözüm önerileri oluşturmaya imkan tanıyabilir ve istenen sonuca daha sağlıklı bir
biçimde ulaşılabilir.
Ne var ki son dönemlerde, siyasi fırsatçılık ve hınç politikası, AK Parti karşıtı muhalefetin
gramerini belirleyen başlıca iki unsura dönüşmüş durumda.
Burada hem rasyonel hem de irrasyonel unsurları bünyesinde barındıran bir muhalefet etme
biçimi söz konusu.
Siyasi fırsatçılık, rasyonel muhalefet alanına, hınç politikası ise irrasyonel muhalefet alanına
tekabül etmektedir.
AK Parti dış politikasının bu süreçten ari olabileceğini kim söyleyebilir.
Hani yeterince “rasyonel olmamakla” itham edilen “dış politika” çizgisi.
7
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Yeni dıĢ politika
Eğer bugün değişen bir Türkiye‟den bahsediyorsak, bunun varoluş zeminini sağlayan en
önemli unsur yeni Türk dış politikasıdır.
2000 sonrasında bir yeryüzü cehennemine dönen, istikrarsızlaşma ve kaosu en derin şekilde
yaşayan bir coğrafyada Türkiye, kendi içine kapalı bir siyaset yerine, çevresiyle bütünleşen
iddialı bir siyaset izlemeyi tercih etti ve bir bölgesel güce dönüştü.
Türkiye‟nin bu konumu, sadece Türk ekonomisine katkı yapmadı aynı zamanda sağladığı
sembolik zenginlik, akademiden medyaya geniş bir alanı beslemiş, büyümesine imkan
tanımıştır.
Sembolik direnç
Hal böyle olsa da, süreçten doğrudan beslenen aktörlerin bir kısmı da dâhil olmak üzere bir
dizi aktör yeni Türk dış politikasına sembolik bir direnç gösterdi.
Bu aktörleri en genel anlamda iki ana kategoride toparlayabiliriz.
Türkiye‟nin çıkarlarını doğrudan Batı‟nın ve 1945 sonrasında Batı‟nın temsiliyetini üstlendiği
düşünülen Amerika‟nın çıkarlarında görenler
Türkiye‟nin çıkarlarını Batı ve Amerikan karşıtlığında görenler
İlginç olan, bu iki kesimin de, yeni Türk dış politika çizgisine yönelik ilk sistematik saldırı
gündemini teşkil eden “eksen kayması” tartışmalarından bu yana, aynı içerik ve argümanlarla
yol almalarıdır.
Her iki pozisyonun da ortak noktası, Türkiye‟yi özne olma imkanından mahrum bırakma
çabası içerisinde olmasıdır. Birinci pozisyonu savunanlara göre Türkiye, “Batı‟dan uzaklaşıp
Ortadoğu‟ya saplanmış”tır. İkinci pozisyonu savunanlara göre ise Türkiye, “Batı adına
Ortadoğu‟ya sızmaya çalışmakta”dır.
Hal böyle olunca, uluslararası alanda özellikle Davos olayı sonrasında yapılandırılan Türkiye
karşıtlığı fırsat bilinmiş, yeni Türk dış politikası eleştirilirken bir yandan İsrail‟in “her şeye
gücü yeten efsane devlet” imajına, diğer yandan Amerika‟nın “kadir-i mutlak kurucu özne”
algısına hizmet edilmiştir.
Bugün bu iki kesim de yeni Türk dış politikasını “mesnetsiz İslam kardeşliği romantizmi”
olarak yansıtmaya çalışmakta ve karşı karşıya kaldığımız rehine krizini bu ideolojik körlükle
okumaktadırlar.
ORTADOĞU GÜNDEMĠ
Türkmenleri mezhep ayrıĢması zayıf düĢürüyor
AA
Irak Türkmen Cephesi Telafer Sorumlusu Kasım Kara, yaptığı açıklamada, 200 bin civarında
Türkmen‟in
yaşadığı Telafer‟in, Irak ordu
birliklerinin
kaçmasının
yanı
sıra Türkmenler arasında birlik olmaması nedeniyle kısa sürede IŞİD‟in eline geçtiğini
belirtti.
Telafer‟in nüfusunun yüzde 60‟ının Sünni, yüzde 40‟ının Şii olduğuna işaret eden Kara, bu
nedenle Türkmenler‟in ortak noktada buluşamadığını söyledi.
8
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Kara, Telafer‟in IŞİD militanlarının eline geçtikten sonra Şiilerin peşmerge kontrolündeki
bölgeye, Sünnilerin ise şu an IŞİD kontrolünde olan Musul‟a gitmeyi tercih ettiğini anlattı.
Neçirvan Barzani: Musul ve çevresi Sünnilere bırakılsın
Dünya Bülteni
Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Lideri (İKBY) Başbakanı Neçirvan Barzani, Musul ve
çevresinin Sünni halka bırakılması gerektiğini, onların da kendilerine ait bir yapıya sahip
olma haklarının olduğunu söyledi.
BBC'ye konusan Kürdistan Başbakanı Barzani, Irak artık Musul olaylarının öncesine
dönmeyecek, Sünnilerin de bir yapıya sahip olma hakları var dedi.
Barzani, Sünni halkın yıllardır Şii Irak hükümeti tarafından gözardı edildiğini, kendilerini
ihmal edilmiş hisseden Sünniler için bundan sonra en doğru çözümün de yine siyasi bir
çözüm olduğunu söyledi.
Mısır'da yeni hükümet yemin etti
Dünya Bülteni
Mısır'da mevcut Başbakan İbrahim Mihlib'in başkanlığında kurulan yeni hükumet yemin etti.
Yeni hükumet üyeleri, Başkent Kahire'deki Cumhurbaşkanlığı Sarayında, Cumhurbaşkanı
Abdulfettah es-Sisi'nin önünde yemin etti.
Enformasyon Bakanlığının yer almadığı yeni kabinede, 14'ü yeni olmak üzere 34 bakan
bulunuyor.
Darbenin ardından Hazım Biblavi başbakanlığında kurulan hükümetin istifasından
sonra geçici cumhurbaşkanı Adli Mansur tarafından görevlendirilen Mihlib'in kurduğu
hükümet, Mart ayında göreve başlamıştı.
Maliki 59 subayı mahkemeye sevketti
AA
Irak Başbakanı Nuri el-Maliki'nin, emniyet teşkilatından 59 subayın "görevden kaçma"
suçuyla mahkemeye sevkedilmesi yönünde karar aldığı bildirildi.
Maliki'nin Sözcüsü Tümgeneral Kasım Ata televizyonda yaptığı konuşmada, Maliki'nin sınır
görevlisi ve piyade birliklerinden 59 subayla ilgili soruşturma meclisleri oluşturulması ve bu
kişilerin mahkemeye sevkedilmesi yönünde karar aldığını söyledi.
9
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Bu subayların Ninova, Salahaddin, Diyala ve Enbar vilayetlerinde görevli
olduğunu kaydeden Ata, askeri ceza kanununa göre görevden kaçma suçunun idama varan
cezalarının bulunduğunu ifade etti.
Maliki Salı günü yaptığı yazılı açıklamada, Musul Operasyonlar Komutanı Orgeneral Mehdi
el-Garravi ve yardımcısı General Abdurrahman Handal ile Kurmay Albay Hasan
Abdurrezzak'ın
görev
yerlerini
terk
ettikleri
gerekçesiyle görevlerinden
uzaklaştırıldıklarını belirtmişti.
Aynı suçu işleyen askerler hakkında da tahkikat yapılması için Kara Kuvvetleri
Komutanlığı'na
emir
verdiğini
aktaran
Maliki,
Musul
3.
Askeri
Okul
Komutanı Albay Hidayet Abdulkerim'e askeri mahkemede dava açıldığını ifade etmişti.
2. Dünya SavaĢı sonrası korkutan artıĢ
Anadolu Ajans
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK), 50 milyonu
aşan mülteci sayısının 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana en yüksek seviyeye çıktığı uyarısında
bulundu.
BMMYK tarafından yayımlanan raporda, 2013'te iç savaşlar, çatışmalar ve şiddet olayları
nedeniyle evlerini terk etmek zorunda kalanların sayısının bir önceki yıla oranla 6 milyon
artarak 51,2 milyona yükseldiği belirtildi.
Özellikle
Suriye,
Orta
Afrika
Cumhuriyeti
ve
Güney
Sudan'daki
çatışmaların, mülteci sayısının artmasında önemli bir etken olduğuna işaret edilen
raporda, sadece Suriye'de üç yıla yakın süredir devam eden iç savaş nedeniyle 6,5 milyon
kişinin yerlerinden edildiğine dikkat çekildi.
Rapora göre, mültecilerin yüzde 86'sına gelişmekte olan ülkeler ev sahipliği yaparken,
sanayileşmiş ülkeler sadece yüzde 14 gibi küçük bir gruba sığınma hakkı veriyor.
Nuri El Maliki Saddam‟a DönüĢtü- Financial Times
Financial Times gazetesi yazarı David Gardner da Nuri el Maliki'nin "Şii bir mini Saddam"a
dönüştüğünü öne sürüyor ve ABD'nin Irak Başbakanı'nın hava saldırısı talebine olumlu yanıt
vermesi, İran'la fiili işbirliği ve Şii milislerin seferber edilmesinin Sünni isyancıların
rüyalarının gerçek olması anlamına geleceğini yazıyor.
Yazar bu iddiasını Katar'ın eski ABD Büyükelçisi Şeyh Nasır bin Hamad el Halife'nin Twitter
mesajıyla destekliyor:
"Batı'nın cani Nuri el Maliki'yi desteklemek için Irak'a herhangi bir müdahalesi tüm Sünni
Araplar ve Müslümanlar tarafından kendilerine karşı bir savaş gibi algılanacak."
10
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
ĠĠT, Suriye devlet baĢkanlığı seçimini tanımadı
Dünya Bülteni
Suudi Arabistan'ın Cidde kentinde düzenlenen ve Suriye devlet başkanlığı seçimi, Filistin
sorunu, Libya ve Orta Afrika Cumhuriyeti'ndeki şiddet olayları gibi konunun ele
alındığı toplantıda, "Cidde Deklarasyonu" yayımlandı.
Deklarasyonda, Esad'ın kazandığı açıklanan devlet başkanlığı seçimi ve sonuçlarının, "rejimin
ve muhalefetin üzerinde anlaştığı geçici hükümet kurulmasını öngören Cenevre Bildirisi'ne
aykırı olduğu" gerekçesiyle tanınmadığı belirtilerek, rejimin, sivillere insani yardım
ulaştırılmasını sağlamak ile ilgili Güvenlik Konseyi'nin 2139 nolu kararını yerine getirmemesi
kınandı.
Batı biterken; Rusya, Ġran asırlık stratejiler oluĢturuyor, Türkiye çelme yiyor–Cemil
Ertem–Star Gazetesi
Bu yazıya birbiriyle alakasız gibi görünen ama şu günleri anlatan ve aslında bu anlamda
„üçüz‟ sayılabilecek üç haberle başlamak istiyorum. Birincisi çarşamba günü Çin Merkez
Bankası, Çin‟in doğrudan yuan-sterling ticaretine başlayabileceğini duyurdu. İkincisi İran
Cumhurbaşkanı Ruhani, resmi twitter hesabından şu açıklamayı yaptı; ‘Irak’ta sünniler, şiiler
ve kürtler terörizmi yenmek için tümüyle hazırdır. İran ulusu, onların kutsal mabedlerini
koruyacaktır; onlar yalnız değil.‟ Üçüncü haberimiz ise şu: Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız, IŞ‟İ‟D‟in rafineri kenti Beyci‟yi işgal etmesinin ardından şu açıklamayı yaptı;
„Beyci’deki son durumla birlikte Irak’ın genelinde işlenmiş petrol ürünleri açığı oluşacaktır.
Irak’ın ve K.Irak’ın bunu Türkiye’den talep edebileceğini öngörüyoruz.‟ Ve Irak Kürt
Yönetimi, Kerkük petrol alt yapısını doğrudan Türkiye‟ye bağladı...
Sistemik sorunları anlatan haberler
Şimdi bu üç haber size çok sıradan gelebilir; çünkü Çin-Rusya gibi ülkelerin artık dolarla
ticaret yerine yerel paralara yöneleceğiz açıklamalarını, yerel paraların hatta mahsup ve
takasın geçerli olacağı özel kliring birliklerinin kurulmakta olduğunu, şu kriz süresince
defalarca okuduk. Sonra İran‟ın bu tür „reel-politik‟ açıklamalarından da gına geldi. Nihayet,
tamam Taner Yıldız böyle diyor da Türkiye‟nin elinde bir tek doğru dürüst rafineri var;
SOCAR‟ın rafinerisi yolda, kapasite belli diye düşünüp bu sonuncu haberi de atlayabilirsiniz.
Ama inanın böyle değil ve bu üç haber bize çok şeyi anlatıyor. Ve bu üç haber „üçüz.‟
Şöyle başlayalım; Çin‟in bu açıklamasını, Rusya ve Çin‟in büyük enerji anlaşması ile birlikte
okuyun ve buna İngiltere‟nin bırakın Euro Bölgesi içine girmeyi, AB‟den de çıkabileceğini resmen- açıklamasını ekleyin.
Para Sistemi çöküyor...
İngiltere‟nin AB‟den ayrılması, AB‟yi durdurur ve Euro‟nun rezerv para tartışmasını iyice
gündeme getirir. Ama Euro tek başına bir rezerv para değil, Bretton-Woods sisteminin bir
parçası ve bu sistemin temel para birimi olan dolara sırtını dayıyor. Doların tek başına sistemi
sirküle etmesi doksanların başından itibaren fiili olarak imkansız hale gelmişti ve bundan
dolayı, sistemin yürütücüleri, daha pişmeden Euro‟yu fırından alıp doksanlı yıllar bittiğinde
11
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
servise koydular. İşte bundan dolayı Çin’in dolara dönük ticari hacmini
azatmak istemesi belki haber değildir ve bu, defalarca Çinli yetkililerce dile getirilmiştir
ama dolar yerine Euro değil de sterling’i telaffuz etmeleri çok önemli bir ekonomi
haberidir; çünkü bunun acil siyasi sonuçları da vardır. Öncelikle bu adım, dolara ve onun
2000‟li yıllardan beri tamamlayıcısı olan Euro‟ya dayalı para sistemini sterlingle aşar görünür
ama gerçekte iki ayağa dayalı rezerv para sistemini felç ederek, merkez bankalarının para
politikalarını etkinsizleştirip, kısa dönemde, sistemik sorun çıkarır.
İkincisi, doların ticari işlemler için talep edilir olmaktan çıkması, ABD‟nin yüksek dolarla
yola devam edemeyeceği anlamına gelir; çünkü ABD‟nin dış ticaretten kaynaklı açıklarını
kapatmak için, daha fazla ihracata ihtiyacı vardır; bu da değerli dolarla olmaz; dolar gerçek
değerine gelmelidir... Ancak doların gerçek değerine gelmesi demek Euro Bölgesi‟nin bütün
dengelerini bozar ve Almanya‟dan başlayarak AB‟yi bitirir. Şu andaki Euro/Dolar paritesi
aslında bu durumu anlatan çarpık -gerçek fiyatlamayı yansıtmayan- kriz değeridir.
İkincisi, doların Çin gibi ülkeler tarafından talebinin azalması demek, ABD-Çin ‘dehşet
dengesi’nin’ bozulması demektir, ki bu da çok büyük bir sistemik sorundur, ki zaten bunun
siyasi sonuçlarını görmeye başladık; örneğin IŞ’İ’D saldırısına ve daha öncesinden
Esad’ın kimyasal kullanmasına rağmen ABD’nin kesinlikle müdahale etmeyeceğinin
işaretini vermesi bunun en yakın iki sonucudur.
Sistem, çok büyük açıklar vermeye baĢladı
Ve sistem çok büyük açıklar vermeye başlar; adeta açık yaralar, özellikle yapay olarak
yaratılan, Irak gibi, „ulusal bütünlüklerde‟(!) çıkmaya başlar ki, IŞ‟İ‟D tam böyle bir şeydir.
O zaman tam burada, eskiden Avrupa ve ABD tarafından baskılanan, diktatörlüklerle
yönetilen ve içe kapanan ülkeler bu boşlukları, şimdiye kadar yaptıklarının tam tersini
yaparak, doldurmaya başlarlar ki, işte İran’ın Ruhahi ile yaptığı tam budur ve Ruhani’nin
Şiiler dışında Sünnileri de anması bunun işaretidir. Öte yandan Türkiye‟nin de bölgede
enerji ve pazar iddiasının yukarı çıkması ve enerji kaynaklarını dünyalaştırmak istemesi bütün
bunların sonucudur. İşte Türkiye, Enerji Bakanı Yıldız’ın dediği gibi, enerjide hem ihracat
hem ithalat hem de yatırım yönüyle bölgeye dahil olacak. Bölgede açığa çıkmakta olan
enerji kaynaklarını kendi ticari yolları ile dünyaya arz edecek ve yine açığa çıkan enerjiyi
yeni yatrımlar yaparak işleyip satılacak meta haline getirecek.
Bu, hiç şüphesiz, Türkiye‟nin sınırlarını aşan bir sermaye genişlemesi anlamına gelir. Ama
bütün mesele de tam buradadır ve Cumhurbaşkanlığı seçimi ve onun „çatı adayı‟ dahil bütün
hepsi bu „meselenin‟ etrafında döner.
Nefret edilen üç adam...
Muhalefetin tümüne bakın -Kürt muhalefetinin bir kısmı dışında- onları bir çatıya toplayan,
tekrar içe kapalı-kavruk bir Türkiye‟ye dönüş isteğidir.
Bütün bunların tamamı bundan dolayı üç adamdan nefret ediyor, Erdoğan, Davutoğlu ve
Fidan...
12
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Dün Çatı Adayı Monşer Beyefendi‟nin demeçlerini izledim ve geçen gün
yazdığım yazının ne kadar haklı olduğunu gördüm... Şöyle yazmıştım: Cumhurbaşkanlığı
seçiminin, geleneksel sağ ile solun, ‘ilerici’(!) ile muhafazakarın yarışı olmayacağını,
Huntington’un çocukları ile Akif’in, Nazım’ın nesli arasında bir yeni Türkiye kurma savaşı
olduğunu bu halk farketmişti.
Ancak Suud finanslı, Anglosakson akıllı bu çatı aday’dan başka çareleri de yoktu; çünkü bu
onları en iyi konsolide edecek belki de tek kişilikti...’
Evren‟in müebbet yediği gün...
Evet aynen böyleydi ve Kemalizm‟le Batı‟nın darbeci „liberalizmini‟ dini(!) kisveyle
birleştirme gayreti idi tam da bu (şu kemalizmin kazanımları vurgusunu Evren‟in müebbet
yediği gün kullandı çatı adayı...) Yani Türkiye’nin tam seksen yıldır oturduğu yerde
oturmasını, 19. ve 20. yüzyılarda bu ülkede ve bu büyük uygarlıkların coğrafyasında,
uygarlıklar yağmalanılarak, yoksulların kanıyla kurulan Batı egemenliğinin ve buraya
dayalı yerli oligarşik diktaların devam etmesi gerektiğini söyledi gözümüzün içine
bakarak... İşte şimdi size üç ayrıntı haber yakalayıp anlattım gerçeği... Ama her gün böyle
onlarcasını bulabilirsinuz. 19. ve 20. yüzyıldaki egemenlikler bitiyor. Bölgede üç büyük eksen
devlet var; Rusya, İran ve Türkiye... Rusya ve İran hem doğularına hem de batılarına dönük
çok ciddi inisiyatif alıyorlar ve yüzyıllık stratejiler oluşturuyorlar. Türkiye yine geç kalıyor,
çünkü Türkiye, ne yazık ki, içeride çelme yiyor.
Irak ġam Ġslam Devleti (IġĠD) nasıl büyüdü? – Ceren Kenar – Türkiye Gazetesi
IŞİD nasıl büyüdü? Nasıl bir strateji izledi? Arkasında kim var, kimler sorumlu IŞİD'in bu
operasyonlarından? Türkiye'nin Suriye politikası IŞİD'in büyümesinde bir etken miydi?
Guardian gazetesi muhabiri Martin Chulov, şununla başlıyor IŞİD'in hikâyesine: “Hiçbir
yerden ve hiçbir şeyi olmadan gelen militanların grubu [IŞİD] şu anda 2 milyar dolara ve iki
şehre sahip.”
Chulov, Suriye konusunda yaptığı muazzam habercilik ile Orta Doğu'da hakkıyla star olmuş
gazetecilerden, şu an Bağdat'ta. Kendisine soruyorum “bu nasıl oldu?”
“Diğer tüm gruplardan daha iyi organize ve disiplinliler. Savaş tecrübesi olan [Amerikan
müdahalesi sonrası direniş dönemi nedeniyle] stratejik olarak nasıl davranılacağını biliyordu.
Zengin kaynaklara ulaşmayı bildiler. Ve parçalanmış muhalefete kıyasla savaş alanında daha
iyi performans gösterdiler.”
Chulov'un ne demek istediğini açalım. Kamuoyunda yansıltıldığı üzere IŞİD bir grup aklı
başında olmayan, deliden oluşmuyor. Doğrudur, epey vahşi bir örgütten bahsediyoruz. Ancak
bu vahşeti daha da tehlikeli hale getiren stratejik akılları.
Örneğin Musul işgali öncesinde IŞİD'in sahip olduğu varlıkların toplam değerinin 875 milyon
dolar olduğu tahmin edilirken, bu rakam Musul'daki yağma sonrası 1.5 milyar dolar daha
artarak toplamda 2 milyar doları geçmiş durumda. İŞID ilk başta az sayılabilecek “bağışlar”
13
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
ile finansmanını sağlıyordu. 20,000-30,000 dolarlık bu bağışların bir kısmının
zengin Körfez vatandaşlarından (devletlerinden değil) geldiği biliniyor. Suriye'de özellikle
petrol satışı ile gelirlerinde ciddi bir artış oldu. Bu petrol satışının hem Suriyeliler'e (yani
sıradan halk ve diğer muhalifler), hem de Suriye rejimine gerçekleştiği belirtiliyor. Petrole
eşlik eden diğer bir gelir kalemi ise tarihî eser kaçakçılığı. Özellikle Kalamun bölgesindeki
eserleri yağmaladıkları söyleniyor. Suriye'de stratejik olarak petrol zengini bölgeleri
hedefleyen İŞID'in Irak'ta da aynı stratejiyi izlediğini görmek mümkün. Doğrusunu söylemek
gerekirse aptalca bir strateji izlediklerini söylemek mümkün değil.
Star gazetesi dış haberler editörü Yusuf Özhan, bu stratejik akla dair bir örnek veriyor.
Suriye'de İŞID'in en önemli hedefi kendisine rakip olma potansiyelindeki diğer silahlı
gruplardı. IŞİD ile Suriyeli muhalif gruplar arasındaki çatışmalarda toplam 3000 kişi hayatını
kaybetti. Ahrar'uş Şam gibi IŞİD'de ciddi rakip olma ihtimali olan örgütlerin komutanları
hedeflendi. Canlı bombalar ve susturuculu suikastlar ile önemli komutanlar hedef alındı. Bu
tüm muhalefete bir mesaj idi IŞİD'den gelen: Ya bizimle savaşırsınız, ya da öldürülürsünüz.
Özellikle küçük grupların önünde zor bir soruydu bu. Bir kısmı ÖSO'dan ve İslami Cephe'den
ayrılıp IŞİD ile savaşmayı seçti, bu yola başvurmayanların önünde artık en az Esad kadar
tehlikeli başka bir düşman vardı, IŞİD.
İlginç bir şekilde IŞİD etkinliğini sadece açık zorbalık ile sağlamıyor. Irak istihbaratının
iddiasına göre, Irak'ta devlet aygıtına sızmayı başaran IŞİD'ciler de mevcut.
Peki kim sorumlu IŞİD'in bu kadar güçlenmesinden ve mevzi kazanmasından? Arkasında bir
devlet gücü var mı?
Direkt bir devlet desteği olduğuna dair somut bir delil yok. Kuruluşunda Irak Baas'ının
personeli ve Körfez zenginlerinin desteği sır değil. Yine Suriye'de rejimle olan dirsek teması
da komplo teorisi değil. Ancak tüm bunlar bir devletin bilfiil IŞİD'e destek verdiği anlamına
gelmiyor.
Buna rağmen, IŞİD bölgede birçok politikasında 180 derece ayrışan aktörler için bile ortak bir
kötü olduğundan, tüm aktörler birbirini suçlama yarışına girmiş durumda.
“Maliki İŞID'den dolayı Suudileri suçluyor, Suudiler ise Maliki'yi. Amerikalı liberaller
Bush'u suçlarken, muhafazakârlar Obama'yı suçluyor. İngilizler ise Blair'i” diyerek bir
tweetinde özetliyor bu suçlama yarışını Max Fisher. Yani dünya AK Parti etrafında dönmüyor
dünya kamuoyunda, IŞiD konusunda sorumlu tutulan aktörler her yerde değişiyor.
IŞİD'in güçlenmesini önce Irak'ta daha sonra Suriye'de aramak lazım. Konuyla ilgili
görüştüğüm Aaron Stein bu anlamda Maliki'nin politikalarına dikkat çekiyor. Mezhepçi
siyaseti nedeniyle Sünniler arasında tepki oluşturan Maliki, Stein'e göre Amerika'nın el-Kaide
ile mücadelesinde edindiği başarılı siyasete de devam edemedi. “Amerikalılar el-Kaide ile
mücadele muazzam stratejiler geliştirdi... Bunun içinde Anbar'daki aşiretlere [el-Kaide ile
mesafeli olma ve mücadele etme karşılığında] para verilmesi de vardı. [Amerikan
askerlerinin] geri çekilmesinden sonra, Maliki Amerika'nın bu tür politikalarına devam etmeyi
reddetti. Bunu üzerine IŞİD'i desteklemeyen Arap aşiretler kendilerini tehdit altında hissetti.
14
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Bu İŞID'in Irak'ta güçlenmesine katkıda bulundu. Sünni aşiretlerin desteği
olmadan bu kadar hızlı ilerleyemezdi [IŞİD].”
Peki ya Türkiye nasıl bir rol oynadı? AK Parti'nin Suriye politikası IŞİD'in güçlenmesinde
etkin oldu mu?
AK Parti'nin IŞİD'e destek verdiğini söyleyen aklı başında bir uluslararası gözlemci yok.
Direkt destek veya organik bir ilişki mevzubahis değil. IŞİD kuruluşundan 5 ay sonra
Türkiye'de terör listesine alınmış, bu Birleşmiş Milletlerin IŞİD'i terör örgütü ilan etmesinden
epey önce oluyor. Türk Silahlı Kuvvetlerinin IŞİD konvoylarını defalarca hedef aldığı
biliniyor.
Ancak yine de Türkiye sınırından geçip Suriye'ye giden savaşçıların olduğu bir gerçek.
Chulov, birçok “cihadcı”nın Türkiye üzerinden Suriye'ye geçtiğini söylüyor. Türk hava
yolları ile seyahat ettiklerini, Hatay'da otelde kaldıklarını ve Türkiye sınırından geçtiklerini.
“Türkiye istihbaratının bu kişilerin IŞİD için savaşacaklarını bildiğinden şüphe duyuyorum,
ancak istihbaratın bu savaşçıların varlığından bihaber olması mümkün değil” diyor. Stein ise
“hiçbir sınır tamamen geçilmez değildir” diyerek sınırda tamamen kontrol sağlamanın
mümkün olmadığını vurguluyor, “ancak Türkiye yabancı savaşçıların akışını engellemek için
pek de çaba göstermedi” diye ekliyor.
Suriye'de sahadaki dinamikleri çok iyi bilen gazetecilerden Buzzfeed Orta Doğu muhabiri
Mike Giglio: “Türk istihbaratının yabancı savaşçıların geçişinden haberdar olduğunu
düşünüyorum. Bu Esad'ı devirme stratejisinin ve Suriye'de akan kanı durdurmanın bir
parçasıydI. Türkiye ve diğer bir çok ülke bunun ileride oluşturacağı büyük sorunların farkında
değildi. Aynı zamanda bu krizin bu kadar uzun süreceğinden haberdar değillerdi, plan Esad'ın
üç sene daha kalacağı yönünde değildi. Aynı zamanda [Türkiye] Amerika tarafından ciddi bir
ihanete uğradığını hissediyordu. Eğer savaş erken bitseydi, bu aşırı unsurlar şimdi oldukları
kadar güçlü olmayacaktı. Şu an Türkiye'yi bunun için suçlamak kolay, ancak o dönemde
ılımlı muhaliflerin ve aktivistlerin de aynı kumarı oynadığını içlerinden itiraf edecek kadar
dürüst olanlar var. Kısa vadede şeytanla yapılan anlaşmanın Esad'ı devirmek için kendilerine
yardım edeceğini umdular, çünkü yardıma ihtiyaçları vardı. Dolayısıyla Türkiye yabancı aşırı
unsurların Suriye'ye girmesine izin veriyor derken veya bu unsurları durdurmadıklarını
söylerken, bu büyük ölçüde o dönem ılımlı muhalefetin isteği dahilinde oldu. Ve bu ılımlı
muhalefet, aynı Türkiye hükümeti gibi, Amerika'nın Suriye konusundaki müdahil olmaması
durumu karşısında derin bir şekilde ihanete uğramış hissediyor. Bazıları Amerika'nın
kendilerini bilerek yanlış yönlendirdiğini söylüyor, Esad'ı devirmek için söz verdiklerini
ancak gerçekte iki tarafın da dengeyi geçmemesini sağladıklarını.”
Bu iddiaları görüştüğüm Türkiyeli yetkililer kesin ve sert şekilde reddediyor. Türkiye'nin
bilerek aşırı unsurların sınırlarından geçmesine asla ve kata izin vermediğinı söylüyorlar.
Türkiye'nin sınırlarını kontrol etme kapasitesi olsa on yıllardır bu sınırlar üzerinden militan ve
silah akışı sağlayan PKK gibi bir sorunu olmazdı vurgusunu yapıyorlar. Yine Türkiye'nin
güney illerinde Cumhuriyet tarihi boyunca olan ve engellenemeyen kaçakçılık faaliyetlerine
karşı tüm önlemler alınmasına rağmen bunun devam etmesinin sınırlara tamamen hakim
olmanın imkansızlığını gösterdiğini ifade ediyorlar. Türkiye'den 2011-2012 yılında savaşçı
15
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
geçişi olduğunu, bunu engelleyemediklerini, ancak o tarihlerde sahada elKaide'nin bile olmadığını ifade ediyorlar. El-Kaide tehdidi sahada belirdiğinde, Türkiye'nin
bu konuda teyakkuza geçtiğini ancak bu noktada batılı istihbarat teşkilatlarının iş birliğinden
kaçındığını vurguluyorlar.
“İstanbul havaalanına gelmiş, Türkiye'nin vize istemediği bir ülkenin, örneğin bir Amerikan,
Tunus veya Hollanda vatandaşı, giriş yapıyor. Uluslararası bir arama kararı yok. Hangi
gerekçe ile ülkeye sokmayacağız? Bu kişi daha sonra Antep'e veya Hatay'a gidiyor araç
kiralayarak ve sınırı illegal şekilde geçiyor. Nasıl engel olabiliriz?” diyor üst düzey bir yetkili.
Burada bir not düşmek lazım, sadece Suriye'de aşırı unsurlar için savaşan kişiler geçmedi
Türkiye sınırından. PYD için savaşanlar da Türkiye'den geçti veya rejimin paramiliter örgütü
Şebbiha içinde savaşan Türkler de Türkiye sınırından geçti.
Geçtiğimiz Kasım ayında Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, aşırı unsurlara karşı mücadele
etmek için Türkiye'nin ısrarlı girişimleri olduğunu, bu tür hakkında yakalama kararı olmayan
ancak şüpheli Batı ülkesi vatandaşları konusunda yabancı istihbarat kurumlarından önceden
bilgi verilmesini talep ettiklerini ancak tatmin edici bir iş birliğinin gerçekleşmediğini ifade
etmişti yaptığım röportajda.
Bunun neden olduğuna dair benim tahminim, Batı'yı el-Kaide unsurlarının Suriye'de
olmasından daha rahatsız eden şey, bu unsurların kendi ülkelerinde olması. Dolayısıyla
Suriye'de ölüme giden bu savaşçıları engellemek çok da işlerine gelmedi. Bu unsurları
tutuklayarak el-Kaide için kendilerini hedef haline getirmek de...
Türkiye'nin bu aşırı unsurlar ile mücadele etme stratejisinde birçok adım attığı şu an herkesin
kabul ettiği bir gerçek. Bu doğrultuda Göç genel müdürlüğünün kurulması, sınırlara
kameraların yerleştirilmesi ve belli yerlerde duvar örülmesi örnek gösterilebilir. Son bir
senede 1000 kişinin Türkiye'ye girişi de engellendi.
Ancak şunu unutmamak lazım: Tüm bu önlemlere ve çabalara rağmen sınırlar tamamen
kontrol edilemez. Bunun için en iyi örnek Amerika'nın Meksika sınırı. Evet keşke savaş başka
bir yerde çıksaydı ama çıkmadı. Sınır ülkemizi yıkan savaşın Türkiye'yi etkilememesi
düşünülemez. Diğer bölge ülkelerine kıyasla Türkiye'nin en az etkilenen ülke olduğunu
söylemek ise malumun ilam-ı olacaktır.
AVRUPA GÜNDEMĠ
Fransa'dan Barzani'ye teĢekkür
Anadolu Ajans
Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanlık sitesinden yayımlanan açıklamaya göre,
Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius ile Barzani, telefonda Irak Şam İslam Devleti'nin
(IŞİD) Musul'u ele geçirmesiyle ülkede yaşanan gelişmeleri görüştü. Fabius, peşmergenin
Irak ordusundan boşalan güvenlik boşluğunu doldurduğunu belirterek, çabalarından dolayı
Barzani'ye teşekkür etti.
16
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
NSU üyesi çocuk katili mi?
Deutsche Welle
8'i Türk kökenli 10 kişiyi öldürmekten sorumlu tutulan aşırı sağcı Neonazi terör hücresi
Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) örgütünün intihar eden üyelerinden Uwe Böhnhardt'ın adı
çocuk cinayetine karıştı. Gera Savcılığı Böhnhardt'ın 1993 yılında Jena'da Saale Nehri
yakınlarında cesedi bulunan 9 yaşındaki Bernd Beckmann'ın ölümüyle ilgili olarak şüpheli
görüldüğünü, ancak o dönemde hakkında yeterince delil bulunamadığını belirtti. Küçük çocuk
kaybolduktan 12 gün sonra cesedi nehir kenarında bulunmuştu.
Füle'den yargı ve temel haklar alanında yeni düzenlemelere gitmeden önce diyalog
çağrısı
Euractive
Avrupa Birliği'ne katılım müzakerelerinde yargı ve temel haklar konularını kapsayan 23.
fasılla ilgili çalışma grubunun toplantısında konuşan Avrupa Komisyonu'nun genişlemeden
sorumlu üyesi Stefan Füle, bu alanlarda yeni düzenlemelere gidilmeden önce yasaların
Türkiye'yi AB standartlarına yakınlaştırdığından emin olmak ve toplumda uzlaşma sağlamak
için geniş çaplı istişareler yürütme çağrısında bulundu.
Danimarka BaĢbakanı, Avrupa Komisyonu baĢkanlığı söylentilerinden rahatsız oldu
Euractive
Berlin'de Almanya Başbakanı Angela Merkel ile görüşmesi öncesinde açıklamalarda bulunan
Danimarka Başbakanı Helle Thorning-Schmidt, Avrupa Birliği kurumlarında üst düzey bir
görev alabileceği iddialarını yalanladı ve bu konuda yapılan spekülasyonların, mevcut
görevindeki çalışmalarına zarar verdiğini söyledi.
Finlandiya'da baĢbakanlığa Stubb geliyor, Katainen Avrupa Komisyonu'na giriyor
Euractive
Finlandiya Başbakanı Jyrki Katainen görevinden istifa etti. Katainen'in 1 Temmuz'da Avrupa
Komisyonu'nda göreve başlaması bekleniyor. Finlandiya'nın Komisyon'da şimdiki temsilcisi
Olli Rehn, Avrupa Parlamentosu'ndaki görevine başlayacak. Finlandiya'da başbakanlığa
Katainen'in yerine Dışişleri Bakanı Alexander Stubb'ın gelmesi bekleniyor.
Hollande ve Merkel, Putin ile görüĢtü
AA
Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande ve Almanya Başbakanı Angela Merkel, Rusya
Devlet Başkanı Vladimir Putin'le Ukrayna'daki krizi görüştü.
Fransa Cumhurbaşkanlığı Sarayından yapılan açıklamada, Hollande ve Merkel'in, Putin'le eş
zamanlı gerçekleştirdikleri telefon görüşmesinde, Ukrayna'nın doğusunda güvenliğin
17
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
sağlanması için çatışmaların ivedilikle durdurulmasının önemini bir kez daha
vurguladıkları bildirildi.
Danimarka‟nın ilk minareli camisi açıldı
Euronews
Danimarka‟nın başkenti Kopenhag‟ta İskandinav ülkelerinin en büyük camisi açıldı. „Hamad
bin Halife Medeniyet Merkezi‟ adı verilen cami 7 bin metrekarelik bir alana inşa edildi.
Katar tarafından finanse edilen ibadethane „ülkenin ilk minareli ve kubbeli camisi‟ olma
özelliğini taşıyor. Danimarkalı siyasilerin ve üst düzey yetkililerin davetli olmalarına rağmen
açılışa katılmaması ise tepkilere neden oldu.
Rus yanlısı ayrılıkçılardan ateĢkese „Hayır‟
Euronews
Ukrayna‟nın doğusunda tansiyon giderek yükseliyor. Ayrılıkçıların, Ukrayna Devlet Başkanı
Petro Poroşenko‟nun barış planını reddetmesinin ardından özellikle Krasny Liman ve Siversk
bölgelerinde çatışmalar şiddetlendi. Ordu karşısında güç kaybettiklerini açıklayan
ayrılıkçıların liderlerinden Igor Strelkov, Moskova‟dan destek beklediklerini duyurdu. Bu
arada İngiltere Başbakanı David Cameron‟u konutunda ziyaret eden NAT O Genel Sekreteri
Anders Fogh Rasmussen düzenlenen basın toplantısında Ukrayna konusuna da değindi.
Çok yaĢa yeni kral
Euronews
İspanya‟da Kral Juan Carlos‟un tahttan çekilmesinin ardından Prens Felipe taç giydi. Mecliste
yemin eden 6. Felipe İspanya‟nın yeni kralı oldu. Tarihi tören kuşak giyme merasimi ile
başladı. Tahtı bırakan eski Kral Juan Carlos „fahin‟ diye bilinen askeri maraşel kuşağını kendi
elleriyle oğlu Felipe‟ye taktı. Bu törenin ardından mecliste yemin merasimi yapıldı. Mecliste
yemin eden 6. Felipe, resmi olarak İspanya‟nın yeni kralı oldu. Tören, “Çok yaşa kral, çok
yaşa İspanya” sloganları ve alkışlarla sona erdi.
Merkel'den Danimarka liderine övgü, Konsey'e 'dıĢarıdan' baĢkan mesajı
Euractive
İngiltere, Avrupa Komisyonu başkanlığı için Thorning-Schmidt'in ismini gündeme getirmişti.
Ancak Danimarka Başbakanı'nın, AB Konseyi başkanlığını da devralabileceği konuşuyor. AB
liderler zirvelerine ev sahipliği yapan Konsey Başkanı Herman Van Rompuy'un görev süresi
bu yıl sonunda dolacak. Danimarkalı mevkidaşı Helle Thorning-Schmidt'den övgüyle söz
eden Almanya Başbakanı Angela Merkel, Avrupa Birliği Konseyi'nin gelecek başkanının
Danimarka gibi Euro Bölgesi dışındaki bir ülkeden olamaması için bir sebep göremediğini
söyledi.
18
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Bosna-Hersek seçiminde aday bolluğu
Al Jazeera
Bosna Hersek Merkez Seçim Komisyonu (CIK) genel seçimlere katılım için başvuran siyasi
parti ve bağımsız adayların adaylık başvurularını değerlendirdi.
Seçim komisyonu tarafından yapılan yazılı açıklamada, genel seçimlere katılmak için
kendilerine başvuran 65 siyasi partinin tüm şartları sağladığı ve seçimlere katılabileceği
belirtilirken, gerekli şartları sağlamayan üç siyasi partinin başvurusunun ise reddedildiği ifade
edildi.
Açıklamada ayrıca, bağımsız aday olmak için başvuruda bulunan 24 kişinin, gerekli tüm
şartları sağladıkları ve başvurularının onaylandığı belirtildi.
Bosna Hersek'te 12 Ekim'de yapılacak seçimlerde hem parlemonto hem de 3'lü devlet
başkanlığı konsey üyeleri seçilecek.
Merkel: DehĢet içindeyim
AA
Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Francois Hollande, Rusya
Devlet Başkanı Vladimir Putin ile telefonda görüştü.
Almanya Hükümet Sözcüsü Georg Streiter yaptığı açıklamada; Merkel'in Putin'e, Ukrayna'da
düşürülen askeri uçakta ölenler nedeniyle 'dehşet içinde olduğunu' ifade ettiğini, bu nedenle
Ukrayna Devlet Başkanı Petro Proşenko'nun ateşkes çağrısının daha da anlam kazandığını
belirttiğini söyledi.
İki lider görüşmede ayrıca, Putin'den ateşkesin uzun süreli olabilmesi ve Rusya'dan
Ukrayna'ya giren silah ve savaşçıların engellenmesi için, Rusya'nın Ukrayna sınırını ciddi
anlamda kontrol etmesini istedikleri ifade edildi.
Ukrayna‟ya borçlarını ödemeden gaz yok
Euronews
Rus enerji şirketi Gazprom‟un Ukrayna‟yı borcunu ödememesi halinde „doğalgazı kesmekle‟
tehdit ettiği ültimatomun süresi bu sabah doldu.
Ukrayna‟dan Haziran ayı alacağını tahsil edemediklerini söyleyen şirket, bundan böyle
ülkenin gaz alabilmesi için ön ödeme yapması gerektiğini açıkladı.
Gazprom, Ukrayna‟ya 1000 metreküp gazı 268 Dolar‟dan satıyordu. Ancak iki ülke arasında
yaşanan son gelişmelerin ardından Rus enerji şirketi, fiyatı 485 Dolar‟a çıkarma kararı
almıştı. Şirket, Ukrayna‟nın birikmiş 1.95 milyar dolarlık borcunu da ödemesini istiyor.
Avrupa Birliği üyesi ülkelerin de önemli bir bölümü Ukrayna üzerinden doğalgaz satın alıyor.
19
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
AFRĠKA GÜNDEMĠ
Mali'de cezaevi firarına müdahalede iki ölü
Dünya Bülteni
Mali'nin başkenti Bamako'da, merkez hapishaneden 15 mahkum firar etti. Mali Adalet
Bakanlığı Genel Sekreteri Boya Dembele, AA muhabirine yaptığı açıklamada, firarın bir sıhhi
tesisatçının hapishanenin bazı koğuşlarında tamir çalışması yaptığı esnada gerçekleştiğini
belirtti. Mahkumlardan 23'ünün hapishaneden firar ettiğini kaydeden Dembele, çevredeki
halkın yardımıyla 8'inin tekrar yakalandığını, firarı engelleme müdahalesi sırasında bir
hapishane nöbetçisi ile bir mahkumun hayatını kaybettiğini dile getirdi.
Kolombiya‟da çözüm süreci kazandı
Euronews
Kolombiya‟da devlet başkanlığı seçimlerinin galibi yine Juan Manuel Santos oldu. Bir dönem
daha görev yapacak olan Santos seçimlerden yüzde 51 oyla galip ayrıldı. Santos ülkede yarım
yüzyıldır kanlı mücadele verilen FAR C örgütüyle müzakerelere otururken rakibi Oscar Ivan
Zuluaga ise seçim kampanyasında sert mücadele vaadiyle oy istedi. Zuluaga yüzde 45 oy
alabildi.
BM: G. Sudan'da binlerce çocuk açlıktan ölebilir
Dünya Bülteni
BM Güney Sudan sorumlusu Toby Lanzer, basına bir açıklama yaparak, bölgedeki gruplar
arasında meydana gelen çatışmalarda binlerce insanın öldürüldüğünü, 1.5 milyon kişinin
kaçmaya zorlandığını söyledi. Lanzer, bunların sonucu olarak Güney Sudan'da ortaya çıkan
açlık felaketi nedeniyle, yardım yapılmazsa bu yıl sonuna kadar 50 bin çocuğun hayatını
kaybedeceğini bildirdi.
Nijerya‟da tekne alabora oldu: 40 ölü
Dünya Bülteni
Nijerya‟nın güneydoğusundaki Taraba eyaletinde köylerindeki şiddet olaylarından kaçanları
taşıyan bir teknenin batması sonucu 40 kişi hayatını kaybetti.
Taraba eyaletine bağlı Ibi Belediye Meclisi Başkanı Adamu Ishaka, dün gece meydana gelen
olaya ilişkin basına yaptığı açıklamada kazada ölenlerin Dampa köyündeki şiddet
olaylarından kaçan kişiler olduğunu söyledi.
20
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Batı Afrika'da eboladan ölenlerin sayısı 337 oldu
Dünya Bülteni
İlk kez Gine‟de ortaya çıktıktan sonra 3 Batı Afrika ülkesinde hızla yayılan ebola salgını
nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısının 330‟u aştığı bildirildi.
Dünya Sağlık Örgütü‟nün (DSÖ) internet sitesinde yer alan açıklamada, bölgede ebola olduğu
kesinleşen veya şüphe duyulan 500‟den fazla vaka bulunduğu, ölü sayısının ise 337‟ye
ulaştığı belirtildi.
OAC'de elmas ticareti yeniden baĢlayabilir
Dünya Bülteni
Orta
Afrika
Cumhuriyeti'nde
Kimberley
yaptırımlarının
kaldırılmasından
sonra elmas ticaretinin yakında normal seyrine döneceği bildirildi.
Enerji ve Maden Bakanı Olivier Malibangar, Pekin'den dönüşünde gazetecilere
ve elmas sektörü yetkililerine açıklamasında, çok iyi çalıştıklarını ve 10 Nisan 2013 tarihli
yaptırımın kaldırılması konusunda gelişme kaydedildiğini belirtti.
Kimberley Süreci misyonunun yakında güvenlik durumu ve kaydedilen gelişmeleri
değerlendirmek üzere ülkeyi ziyaret edeceğini belirten Malibangar, son raporun
yayımlanmasından sonra yaptırımın kaldırılacağını vurguladı.
Nahda: Tunus'un yapıcı gücü - RaĢid El GannuĢi – Al Jazeera
Nahda Hareketi bugünlerde Allah'ın yardımı ve bahşettiği başarısıyla birlikte demokrasiyi
eksiksiz, değişmez bir seçenek olarak benimseyen ilk İslami hareket olarak kuruluşunun
33'üncü yıldönümünü kutluyor.
Kutlamaların bu yıl ayrı bir önemi var. Bu asil hareket yeni bir sıkıntıyı daha aştı. Tunus için,
tüm Tunusluların özgürlüğü ve demokrasiye geçişimizi korumak, siyasi ve toplumsal
ortaklarımıza katkıda bulunmak, Arap Baharının son kalesi 'Tunus istisnasını' hep
yükseklerde tutmakta ısrarcı olan halkımız için seçilmiş hükümetteki pozisyonumuzu kurban
ettik. Bunu yaparken Tunuslular olarak Arapların demokrasiye layık olduğunu ve Tunus'un da
bu liyakatin kanıtı olduğunu gösterdik.
Ġslamcılar demokrasi düĢmanı değil
33 yıl önce muhalefetteyken demokrasi ve barışı seçen Nahda Hareketi, hükümette geçirdiği
süre zarfında ve ayrıldıktan sonra bazı ideolojik düşmanlarının ortaya attığı yalanların
geçersiz olduğunu gösterdi. Bu çevreler, Nahda'nın iktidara gelirse özgürlükleri bastıracağı,
yönetimi tekeline alıp faşist bir rejime götüreceğini öne sürmüşlerdi. Nahda, İslamcıların
demokrasi düşmanı olmadığını gösterdi.
Bu yalanlar sivil demokrasiye ve ülkemizin çıkarlarına olan bağlılığımız karşısında
tutunamadı. Bazı komplolar ülkenin bağımsızlığından bu yana uğruna nesillerin kurban
21
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
verildiği özgürlüklerini almak üzereydi. Özgürlüklerin savunulması için çok şehit
verildi. İçlerinden onlarcası Nahda'nın evlatlarıydı. Onlara rahmet okuyor, direnişçi ailelerini,
siyasi mahkûmlarını ve ailelerini selamlıyoruz. Tunus'un Allah'ın izniyle birçok tehlike ve
zorluklarla dolu özgürlük yolunu sürdüreceğini vurguluyor ve buna inanıyoruz.
Nahda, bu sürecin başarıya ulaşması ve Allah'ın riayetinde Tunus'un esenliğe kavuşması
yolunda en temel itici gücü olmakta azimli ve kararlıdır.
Bu bizim tercihimiz ve yükümlülüğümüzdür. Halkımıza devrimden önce, despot rejimin
düşmesinden ve kurucu ulusal meclis seçimlerinde çoğunluğu almamızdan sonra verdiğimiz
sözümüzdür ve bu sözü bugün yineliyoruz. Halkımızı devrimin büyük anayasasına, seçim
kanununa, bağımsız seçim komitesinin yoğunlaşmasına ve teknokrat hükümetin seçilmesine
onay vermesinden dolayı kutluyoruz. Bu teknokrat hükümet devrimin hedeflerinin
gerçekleştirilmesi etrafında daha fazla bir uyuma ihtiyaç olduğunu vurgulayarak ülkemizin
üçüncü geçiş sürecini sebat ve güvenle tamamlamasını sağlayacaktır.
Nahda kurulduğundan bu yana yapıcı bir güç olmayı seçti. Devrim öncesi maruz kaldığı
haksızlıklar ve baskılar, iktidar tecrübesinin başarısız olması için verilen çabalar gölgesinde
bu tercihin gerçekleşmesi kolay olmadı. Ancak Allah'ın yardımı ve bahşettiği başarısıyla
birlikte devrimin çocuklarının kararlılığı, maruz kaldığımız sıkıntıların şiddetine rağmen daha
güçlüydü.
Diktatörlük, Nahda'nın barışçıl yöntemini sarsamadı ve hareketi bir şiddet gücüne
dönüştüremedi. Baskı yılları boyunca net çizgimiz 'Tunuslular arasında fitneye sebep
olmaktansa partimizi kurban ederiz' şeklindeydi.
Maruz kaldığımız deformasyon girişimlerine rağmen hareketimiz dünyanın takdirini kazandı.
Bizi şeytanlaştırmak ve üzerimize şiddet yaftasını yapıştırmak için muazzam gayretler sarf
eden, devasa kaynaklar harcayan ve çeşitli propaganda araçları kullanan rejim sonunda boyun
eğdi.
Yönetimdeki deneyimimiz bizleri koltuk sevdalısı yapmadı ve sahneye egemen olmaya da
çalışmadık. Aksine büyük haksızlıklara uğramış hareketimizin ülkede af, hoşgörü ve
ılımlılığın deposu olması gerektiği düşüncesi bizde yerleşti. İntikam ve misilleme kültüründen
uzak durduk. Zalim müşriklere iyi muamele gösteren peygamberimizi örnek aldık.
Nihayetinde bizlere zulmetmiş olanlara hoşgörülü davranmayacak mıyız! Yoksa 'öfkelerini
yutarlar, insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever' ayeti kapsamına
girmek istemiyor muyuz!
Troyka ittifakı içinde İslamcılar ve laikler arasında birlikte yaşamı seçerek ve Tunuslular
arasında tefrikayı yayan tüm yasalara karşı durarak bu düşünceyi ifade ettik. Elimizi devrime
katılanlara, birlikte ve barışçıl yaşam çerçevesinde yeni dönemin yönetimi için devrimi
savunanlara uzattık. Bizleri tıkanıklık ve partizan bir çekişme karesine götürecek her şeyden
sakındık.
Nahda'nın diktatörlükle mücadele ve devrimden sonra seçilmiş ilk hükümeti yönetme
deneyimi değişmez bir vizyon üzerine bina edildi. Bu vizyon Nahda'nın devletin ve toplumun
22
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
birliğini muhafaza eden, devrimimizi yok olmaktan ve meçhule götürülmekten
koruyan yapıcı bir güç olarak kalmasıdır. Bu meçhul benzer deneyimleri felaketlere ve
karanlık fitnelere götürdü.
Bunun için Nahda tarihi boyunca acı ödünler verdi ve sadece kenetlenmiş güçlü bir bedenin
taşıyabileceği kurbanlar sundu. Bu güçlü bedenin çocukları ülkelerine yönelik
sorumluluklarının farkındadırlar, iç ve dış dengeleri doğru okumaktadırlar. Böylelikle liderleri
olgunlaştı; devrimlerine, vatanlarına ve demokratik İslam'a kurulan tuzakları aştı.
Bu noktada deneyimlerinden istifade etmek, verimliliği korumak ve hatayı düzeltmek için
geçmişi gözümüzün önüne getiriyoruz. Bundaki amacımız bölgede esen sert rüzgârlar ve
ülkemizi kuşatan tehlikelerle mücadelede birleşerek ve uyum göstererek geleceğe doğru yol
almaktır. Bu tehlikelerin başında güvenlik güçlerimizin indirdiği ağır darbelere rağmen
ülkemizin istikrarı ve başarılı geçiş sürecini hedef alan terör geliyor.
Tunus'u tek parti yönetemez
Ayrıca Nahda'nın kuruluş yıldönümünün ülkemizi geçen yıl ateşe veren zor şartlardan uzakta
kutlanması bizi mutlu etti. Tüm Tunusluları, bütün siyasi partileri ve bütün etkinlikleri milli
uzlaşı iklimini muhafaza etmeye, herkesin beklediği seçimleri iç barışa ve Tunuslular arasında
uzlaşı fırsatlarına destek vermenin ana durağı yapmaya çağırıyoruz. Kutuplaşmaya ve
kışkırtıcı bir dile dönüş için hiçbir sebep yoktur.
Başarının alameti bu veya şu partinin kazanması değildir. Demokraside ebedî galip veya her
daim mağlup yoktur. Başarının kriteri herkesin katıldığı ve sonuçlarını kabul ettiği nezih
seçimleri bu yıl yapmaktır. Bunun dışındakiler ayrıntıdır.
Allah Teala, Kur'an-ı Kerim'de Ali İmran süresi 140'ıncı ayette 'o günleri biz insanlar arasında
döndürür dururuz' buyuruyor. Ayrıca daha önce defalarca vurguladığımız üzere tek bir
partinin gelecek süreçte Tunus'u yönetmesi mümkün değil. Aksine, ülkemiz tüm siyasi
akımlara, gelecek dönemin başarılı olmasına katkıda bulunma ve karşılaştığımız zor
sorunlarla mücadele etme fırsatı verecek ulusal birlik hükümetine ihtiyaç duymaktadır.
Bu noktadan hareketle herkese seçim takvimini belirleme yolunda ulusal çıkarları üstün tutma
çağrısı yapıyoruz. Böylelikle dar görüşlü partizan hesaplar bizi boğmasın ve birileri bu
durumdan nemalanmasın.
Parlamento seçimlerini önceleme kararlılığımız tüm tarafların gelecek döneme geniş
katılımını sağlamak içindir. Ki böylelikle bir kez daha iktidar ve muhalefet senaryosuyla
karşılaşmayalım, siyasi tablo içindeki bir oluşumun diğer oluşumlar üzerinde hegemonya
kurma olasılığından kaçınalım.
Ayrıca ülkemiz için mümkün olan maksimum dengeyi sağlamak için ulusal birliğe teşvikin
sürmesi gerektiğini vurguluyor, herkese Sayın Mehdi Cuma hükümetine -tüm partilere eşit
mesafede yol haritasına bağlı kaldığı müddetçe- desteği sürdürme çağrısında bulunuyoruz.
23
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Tunus'un kardeşlerine, ortaklarına ve dostlarına ülkemize destek olmaları
yönündeki çağrımı yineliyorum. Böylece ülkemizin ekonomisi ayağa kalksın ve hükümet,
vatandaşların (ve özellikle de dar gelirlilerin) alım gücünü gözetecek ve iş adamlarına
projelerde teşvikler sağlayacak bir politikayla görev süresi zarfında başarılı bir yönetim ortaya
koysun.
Yurt dışındaki Tunuslulara (ki bizler onların vatan topraklarına dönüşlerini dört gözle
beklemekteyiz) ülkenin kalkınmasına etkin şekilde katkıda bulunmaları ve paralarını rekor
seviyelerde olmasını istediğimiz turizm sezonu gelirlerini artıracak bir kaynağa aktarmaları
çağrısında bulunuyorum.
Bu tarihi bir andır. Nahda Hareketi bu güzel topraklarda asli unsur olduğunu, Tunus için,
halkını yükseltmek ve devrimin hedeflerini gerçekleştirmek için yapıcı bir güç olduğunu
vurgulamaktadır.
Bu tarihi an, sorunlara, zorluklara ve tehlikelere rağmen ülkemizin esenlik kıyılarına olan
yolculuğunu sürdüreceği umuduyla doludur. Bu sorunlar ve tehlikeler uzlaşma, ulusal birlik,
hiç kimseyi dışlamadan safları sıkılaştırma kararlılığımızı güçlendirmelidir.
Allah Teala şöyle buyuruyor: 'Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. (Başka)
yollara uymayın. Zira o yollar sizi Allah'ın yolundan ayırır. İşte sakınmanız için Allah size
bunları emretti.' Enam Süresi, 153
AMERĠKA GÜNDEMĠ
ABD'nin Ġran ile koordinasyon planı yok
Dünya Bülteni
ABD Savunma Bakanlığı Sözcüsü John Kirby, gazetecilere yaptığı açıklamada, Viyana‟da,
Amerikalı ve İranlı yetkililer arasında bölgenin güvenliğine dönük görüşmeler olabileceğini
ancak
bunun
herhangi
bir
askeri
işbirliğini
kapsamayacağını
kaydetti.
ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Amerikan medyasına yaptığı açıklamada, İran ile Irak'ta
yaşanan çatışmalar konusunu görüşmeye "açık" olduklarını dile getirmiş, "Irak'ta IŞİD'in
ilerlemesini durdurmak için İran-ABD askeri işbirliği potansiyelini gözardı etmediklerini"
belirtmişti. Kirby, bunun ABD‟nin Irak‟ta askeri bir eylemde İran‟la işbirliğini planladığı
anlamına gelmediğini ifade etti. Kerry ayrıca ABD'nin insansız hava uçaklarının da iyi bir
olasılık olabileceğini söylemişti.
ABD Irak'a askeri danıĢmanlar gönderecek
AA
ABD Başkanı Barack Obama, Irak'a sayıları 300'e kadar Amerikalı askeri danışman
göndereceklerini ve Bağdat ile Kuzey Irak'ta ortak operasyon merkezleri oluşturacaklarını
söyledi.
24
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Obama, Irak'taki gelişmelerle ilgili olarak Beyaz Saray'da ulusal güvenlik
ekibiyle toplantısının ardından basın toplantısı düzenledi.
ABD'nin Irak güvenlik güçlerine desteğini artırmaya devam edeceğinin altını çizen Obama,
"IŞİD'in terör tehdidine karşı koymak için, istihbarat paylaşımı ve planlamaları koordine
etmek üzere Bağdat'ta ve Kuzey Irak'ta ortak operasyon merkezleri oluşturmaya hazırız.
Terörle Mücadele Ortaklık Fonu vasıtasıyla, ilave teçhizat sağlamak için de Kongre ile
birlikte çalışmaya hazırız. (Bağdat'taki) Büyükelçiliğimiz üzerinden Irak'ta danışmanlarımız
oldu ve bundan sonraki süreçte de Iraklı güvenlik güçlerine nasıl en iyi şekilde eğitim, tavsiye
ve destek verebileceğimiz hususunu değerlendirmek üzere sayıları 300'e kadar olmak üzere
küçük bir grup ilave Amerikalı askeri danışman göndermeye hazırız" diye konuştu.
Obama'dan Strateji DeğiĢikliği- Financial Times
Financial Times, manşetinde Obama'nın Irak'a 300 'askeri danışman' göndereceğini, bu
askerlerin "ülkeyi mezhep temelli bir iç savaşın eşiğine getiren Sünni isyancılarla ilgili
istihbarat toplayacağını" ve bu bilgilerin olası nokta operasyonlarında kullanılacağı mesajını
verdiğini aktarıyor.
Gazete Obama'nın Amerikan birliklerinin çekilmesinden iki-buçuk yıl sonra Irak'a asker
göndermesini strateji değişikliği olarak niteliyor.
ABD, Batı'yı Korumak Ġçin Cihatçıları Vurmalı- Daily Telegraph
Daily Telegraph gazetesinin manşetinde de Irak var. Gazetenin özel haberinde Irak'taki eski
koalisyon güçlerinin komutanı ve eski CIA Başkanı emekli Orgeneral David Petraeus'ın
"ABD, Batı'yı korumak için cihatçıları vurmalı" dediğini aktarıyor.
Petreaus, Irak Şam İslam Devleti örgütünün liderlerini hedef alacak sınırlı nokta
operasyonlarını destekleyeceğini söylüyor.
Ġngiltere ve ABD Irak‟a KarıĢmamalı- Daily Telegraph
Suudi Arabistan'ın Londra Büyükelçisi Prens Muhammed bin Navaf el Suud ise Daily
Telegraph'taki makalesinde İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri'ne Irak'a karışmamaları
tavsiyesinde bulunuyor.
Suudi Büyükelçi yazısında krizin Irak'taki mezhepsel ayrılıklardan kaynaklandığını belirterek
çözümün Irak içinde aranması gerektiğini söylüyor ve "Bizim, İngiltere'nin Amerika'nın ya da
herhangi bir ülkenin soruna dahil olmasına, her türlü dış müdahaleye karşıyız. Bu Irak'ın
sorunu ve Iraklılar kendileri çözmeli. Irak'ın işlerine karışılması krizin daha da tırmanması
riskini doğurur ve Iraklı Şiiler ve Sünniler arasında daha büyük güvensizlik yaratır" diyor.
Suudi Arabistan'dan çağrı
25
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Prens Muhammed bin Navaf el Suud, Irak Şam İslam Devleti'nin
güçlenmesinden Başbakan Nuri el Maliki'yi sorumlu tutuyor ve şunları yazıyor:
"Maliki'nin Sünni protestocu gruplara karşı şiddet ve ölümcül müdahaleyi içeren arsız
mezhepçi gündemi Sünni hakkı ötekileştirdi. Irak Hükümeti'nin ABD'den IŞİD'e karşı hava
saldırısı talebi Irak halkına ihanettir. Bu talep çılgınlıktır. Korumakla görevli olduğu halkı
hiçe saymaktır."
Irak'ta ABD-Ġran iĢbirliği - BBC
Amerikalı bir yetkili BBC'ye, Washington'ın Irak'taki krizle ilgili olarak İran'la doğrudan
görüşmeler yapmayı düşündüğünü açıkladı.
ABD Başkanı Barack Obama, El Kaide ile bağlantılı Irak Şam İslam Devleti (IŞİD)
örgütünün Kuzey'de Musul dahil bir dizi kent ve kasabayı ele geçirmesinden sonra Irak
konusunda atılabilecek adımları değerlendiriyor.
Bu arada Amerikan Yönetimi, Sünni militanlar tarafından internette yayımlanan ve Iraklı
askerler olduğu belirtilen kişilerin katlini gösteren "dehşet verici" fotoğrafları kınadı.
Fotoğraflarda sivil kıyafetli askerlerin IŞİD militanlarınca silah zoru ile götürülüşleri ve
kazılan hendeklere yüzükoyun yatırılıp infaz edilişleri yer alıyor. Irak ordusu fotoğrafların
gerçek olduğunu açıkladı. Ancak fotoğrafların gerçekliği bağımsız kaynaklarca henüz
doğrulanmış değil.
Kuzey Irak'ta bulunan BBC muhabiri Jim Muir'e göre fotoğrafların gerçek olduğunun
kesinleşmesi durumunda bu olay, ABD'nin Irak'ı işgal ettiği 2003'ten sonra, en fazla can kaybı
olarak kayıtlara geçecek.
Saldırı, Irak Hükümeti'nin "IŞİD'den inisiyatifi geri aldığı" yolundaki açıklamasından sonra
ortaya çıktı.
ABD ile İran arasındaki görüşmelerin bu hafta bile başlayabileceği belirtiliyor. İki ülkenin
temsilcileri İran'ın nükleer faaliyetleriyle ilgili görüşmeler kapsamında Viyana'da bir araya
gelecek.
ABD donanmasına ait uçak gemisi USS George HW Bush, iki savaş gemisiyle birlikte
Körfez'e sevk ediliyor. ABD Savunma Bakanı Chuck Hagel, onlarca savaş uçağı taşıyan USS
George HW Bush savaş gemisinin Kuzey Arabistan Denizi‟nden bölgeye gitmesini istedi.
Körfeze sevkedilen savaş gemisine güdümlü füze taşıyan USS Philippine Sea ile USS
Truxtun‟un da eşlik ettiği bildirildi. Öte yandan, İran, Irak‟taki radikal İslamcı silahlı Sünni
gruplara karşı Bağdat yönetimine yardımcı olabileceğini açıkladı. ABD Başkanı Obama, Irak
konusunda askeri bir adım atıp atmayacağına ilişkin karar almasının birkaç gün sürebileceğini
söylüyor, ancak asker sevkinin söz konusu olmadığını sıklıkla vurguluyor. Obama,
"Iraklılar'ın birbirleri ile beraber çalışmak konusunda bizlere güvence veren siyasi bir planının
yokluğunda ABD askeri bir adım atmayacaktır" dedi.
26
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Obama "Irak'a savaşmaya ABD birliklerini tekrar yollamayacağız, ancak ulusal
güvenlik ekibime Irak güvenlik güçlerini destekleyebilecek bir dizi başka seçenekler
hazırlamasını söyledim" diye konuştu.
İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ise aşırılık yanlısı Sünni militanlarla mücadelesinde Irak
hükümetine yardıma hazır olduklarını söyledi. Ancak Ruhani İran'ın Irak hükümet güçlerinin
savunmasını güçlendirmek için asker gönderdiği iddialarını reddetti. Ruhani ayrıca şu ana dek
Irak hükümetinin İran'dan yardım istemediğini vurguladı. Ruhani ayrıca IŞİD'le mücadelede
ABD'yle işbirliği yapma ihtimalini de tamamen reddetmedi.
Öte yandan Iraklı Şiilerin en etkin dini lideri Büyük Ayetullah Ali Sistani, Irak Şam İslam
Devleti (IŞİD) militanlarına karşı silahlanma çağrısında bulundu.
Ortadoğu‟daki geliĢmeler ve Türkiye – Soli Özel – Haberturk Gazetesi
SURIYE ve Irak‟ta olup bitenlerin ne anlama geldiği konusunda herkesin kendine göre bir
bakış açısı ve değerlendirmesi olacaktır. Konuya bir nebze hâkim olanlar işin tarihsel
boyutuna mutlaka değinmek gereği de duyuyorlar. Bundan sonrası ise uluslararası ilişkileri
nasıl değerlendirdiğiniz, nesnel unsurlara mı kendi kafanızdaki çerçeveye göre mi hüküm
verdiğinizle ilgilidir. Kendi hesabıma olayların tarihselliğini gayet tabii kabul ediyorum.
1916‟da imzalanmış Sykes-Picot anlaşmasının bugünün şifrelerini taşıdığı kanısında değilim.
1920‟de bugünkü siyasi coğrafyayı çizen San Remo Konferansı‟ndaki büyük güçlerin
günümüz gelişmelerini öngördükleri ve ona göre tedbirler aldıkları yaklaşımınıysa tarih dışı
bir fantezi olarak değerlendiriyorum.
Benzer şekilde Soğuk Savaş‟ı kazanmış olsa bile dış politika tarihi fiyaskolarla dolu. ABD‟ye
ilahi veya kadir-i mutlak kimlik veya güç atfetmiyorum. 10 yıl savaştığı Vietnam‟dan yenik
ayrılan, Körfez güvenliğini emanet ettiği Iran‟da devrimin gelişini öngöremeyen, hareketlilik
başladığında da bunu engelleyemeyen bir güçten bahsediyoruz. ABD, 11 Eylül saldırılarının
ardından izlediği politikayla sadece prestijini ve hegemonik meşruiyetini yitirmekle kalmadı,
gücünden de çok şey kaybetti.
Bu son fiyaskonun sorumluları olan Yeni Muhafazakârlar çeşitli kuruluşlarda seslerini
çıkarmaya devam etseler de siyaseten etkileri erimiş durumda. Dolayısıyla, tarihsel misyonu
Amerikan gücünü ve prestijini restore etmek olan, bunun için de ABD‟nin dünyadaki
gelişmelere daha az müdahale etmesini isteyen Obama yönetiminin bu grup tarafından
kuşatıldığını da sanmıyorum.
Buna karşılık Obama yönetiminin daha içe dönük bir Amerikan duruşuna en uygun dış
politikayı tanımlamakta ve daha da önemlisi uygulamakta sıkıntı çektiğinin farkındayım.
Bush yönetimi, küstahlık ve saldırganlığıyla ABD‟nin dünya ile ilişkilerine zarar vermişti.
Bugünse Amerikan dış politikası Obama yönetiminin tutarsızlıklarından, acemice dış politika
uygulamalarından darbe alıyor. Suriye‟deki felaketin sürmesinin yol açabileceği bölgesel
27
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
yapısal sorunlar Obama yönetimi tarafından pek dikkate alınmadı. Olayın Suriye
sınırları içinde denetlenebileceğine inanmayı yönetim tercih etti.
IŞID‟in 1 yılı aşkın süredir Rakka‟yı, 6 aydır Felluce ve Ramadi‟yi kontrol ediyor olması da
Obama yönetimini telaşlandırmadı. Maliki yönetiminin Sünnilere yönelik dışlayıcı
politikalarının hatta diğer Şii gruplarla ilişkilerinin iyice bozulmasının sonuçlarıyla
ilgilenmedi. Ulusaşırı terörizmi, hele de bunun en nihilist, şiddet müptelası çeşidini ulusal
güvenliğin en önemli gündem maddesi ilan eden bir ülke açısından anlaşılır gibi değil. Bunun
bilerek yapıldığını iddia edenler mutlaka vardır. Ama eldeki bilgiler asıl meselenin
Obama‟nın kayıtsızlığı olduğu tezine destek veriyor.
Sonuçta Amerikan politikası kokusu uzun vadede ortaya çıkacak daha derin bir istikrarsızlık
ortamına çanak tutarak yanlış bir politika izledi. Irak‟ta Saddam‟ı devirmekle yetinmeyip Irak
devletini de çökertenlerin bugün Iraklılara “Kaosunuzu aranızda çözün demelerinde ciddi bir
ahlaki sorun da görüyorum.
ABD buralardan uzakta ve istihbaratı doğru çalıştığı takdirde Suriye ve Irak‟taki vahşetin
kendisine yönelik bir eyleme dönüşmesini engelleyebilir. Bu bakımdan rahat. Yaptığı
hataların maliyetinin önemli bir kısmını kendisi ödemek zorunda kalmayacak. Halbuki Arap
isyanlarının yarattığı heyecanla ihtiyatı bir kenara atarak, anlamadığı daha doğrusu ehil
şekilde değerlendirmekten aciz olduğu Ortadoğu siyasetine bodoslama dalan Türkiye‟nin
böyle bir lüksü yok.
Ülkeyi yönetenlerin ve onlara akıl verenlerin bu gerçeği nihayet anladıklarını varsaymak ise
bugünkü halde kolay değil.
ABD Irak'ta seçenekleri değerlendiriyor - BarıĢkan Ünal/ Michael Hernandez – AA
"Demokrasi getirme"
gerekçesiyle
2003
yılında
Irak'ı işgal
eden
ABD‟nin, Saddam Hüseyin'in iktidardan uzaklaştırılmasıyla ülkedeki tüm mevcut kurumları
yok etmesinin, aradan 11 yıl geçmesine rağmen Irak‟ta istikrar ve düzenin kurulmasına engel
olduğu belirtiliyor.
ABD Başkanı Barack Obama'nın, 2011 yılında Irak'tan ABD askerlerinin tamamını çekmesi
ve Irak‟ta mezhepsel ayrılık ve çatışmaların tüm hızıyla devam etmesine son günlerde IŞİD'in
yaydığı tehdit de eklenince, bu ülkenin geleceğine yönelik kaygılar daha da derinleşmeye
başladı. IŞİD'in Irak‟ta ilerlemesi, son günlerde Ukrayna ve Suriye‟ye odaklanan ABD‟nin
ilgisini tekrar bu ülkeye çevirdi. Ancak IŞİD ile mücadelesinde ABD‟nin Irak'a ne tür bir
destek sağlamayı planladığı henüz netlik kazanmadı.
ABD'nin seçenekleri
Washington'da son günlerde birçok seçenek üzerinde konuşuluyor. ABD'nin Irak‟a asker
göndermesinin ise söz konusu olmadığı pek çok kez dile getirildi.
28
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Her ne kadar Kongre‟deki bazı Cumhuriyetçiler bu seçeneğin masadan
kaldırılmasına sıcak bakmasa da “savaş bitiren başkan” olarak yola çıkan Obama‟nın “savaş
başlatan başkan" olmak gibi bir miras bırakmaya niyeti yok. Bunun yanında ne Amerikan
halkı ne de ordusu yeni bir savaşa girmek veya eski harp bölgelerine gitmek istiyor.
Değerlendirilen diğer bir seçenek IŞİD‟in bulunduğu bölgeye insansız hava araçlarıyla
bombardıman yapılması. Irak Başbakanı Nuri El Maliki‟nin bu yönde talebi olduğu bilgisi
basına sızdı. Obama da konuyla ilgili soruya “tüm seçenekler masada” yanıtını vererek açık
uç bıraktı. Ancak IŞİD mensuplarının ele geçirdikleri yerlerde sivil halka karışarak dolaşması
hava saldırısını zorlaştırıyor, sivil ölümlere yol açma tehlikesi yaratıyor, halkın daha fazla
tepkisini çekme riski taşıyor.
Üçüncü seçenek ABD'nin zaten yaptığı askeri yardımları artırması ve Irak güçlerinin
kapasitesini yükseltmesi. Ancak ABD‟nin ciddi kaynak ayırdığı Irak askerlerinin IŞİD tehdidi
karşısında, ellerindeki Amerikan silahlarını ve teçhizatlarını bırakıp kaçmaları, ABD için bu
konuda önemli soru işareti doğuruyor. Bunun yanında, askeri yardımın artırılması yönünde
karar verilse dahi, bunun bir günlük iş olmayıp kısa ve orta vadeli süreci kapsaması
da acil IŞİD tehdidi karşısında bu seçeneğin etkinliğine yönelik soru işareti yaratıyor. Bu
noktada da Irak güvenlik güçlerine destek için sadece ekipman ve mali destek yoluna mı
gidileceği, yoksa buna ek olarak eğitim için daha fazla ABD askeri personelinin mi
gönderileceği de cevaplanması gereken diğer bir soru.
Kilit mesele siyasi uzlaĢı
ABD yönetimi, askeri eylemde bulunsa dahi, Irak‟taki istikrar ve düzenin yalnız ABD‟nin
harekete geçmesi veya güvenlik alanındaki adımlarla aşılamayacağı görüşünde. Obama‟nın
geçen cuma Irak'la ilgili yaptığı konuşmasının özeti de önce Iraklı liderlerin bir araya gelmesi
ve uzlaşı sağlaması üzerineydi.
ABD‟nin Irak‟taki seçeneklerden hangisiyle yoluna devam edeceği Maliki ve diğer liderlerin
Irak‟ın birliğine yönelik atacakları adımlara bağlı olacak.
Maliki, şu ana kadarki politikasıyla bu noktada kapsayıcı olabilecek bir öngörü sunmuyor
ama ABD ve müttefiklerinin elinde de Maliki dışında başka bir seçenek
şimdilik bulunmuyor. Amerikalı uzmanlar da aynı şekilde düşünüyor.
Center for American Progress düşünce kuruluşunda kıdemli uzman Lawrence Korb, AA‟ya
verdiği demeçte, ABD‟nin ilk yapması gerekenin ya Maliki‟nin kendine çeki düzen vermesini
ya
da
kapsayıcı
bir
hükümet
oluşturulmasını
sağlamak
olduğunu çünkü Irak‟taki Sünnilerin Maliki‟yi desteklemediğini ve IŞİD‟i kötünün iyisi
olarak gördüğünü söyledi.
Irak‟ta birlik olmadan ne yapılırsa yapılsın şu anki durumun daha iyiye gitmeyeceğine işaret
eden Korb, ABD‟nin elindeki seçeneğin ise Irak güvenlik güçlerine yardım etmek olduğunu
kaydetti. Korb ancak Maliki‟nin doğru adımlar atması halinde ABD‟nin havadan da destek
sağlayabileceği görüşünü dile getirerek “Yönetimin yerinde olsam, hava saldırısı konusuna
29
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Maliki kapsayıcı bir yaklaşım sergilemeye başlayana kadar girmezdim. Çünkü bu
insanları daha fazla husumete sürükler” diye konuştu.
Atlantic Council uzmanlarından Faysal Itani ise Maliki konusunda farklı düşünüyor.
Itani, “Sorunun bir parçası Maliki olsa da böyle bir zamanda ABD‟nin Maliki‟yi
desteklemekten başka seçeneği yok. Maliki, „şunu, bunu yapmadıkça desteklenmesin‟ gibi
birçok ses çıkıyor ama ABD ne yapacak, Maliki‟yi kendi başına bırakacak ve Bağdat‟ı
da IŞİD‟e mi verecek?” dedi. Itani, IŞİD‟in bertaraf edilebileceğini ama Irak‟ta siyasi çözüm
olmadıkça Sünni militan sorunuyla baş edilemeyeceğini kaydetti.
Brookings Enstitüsü Doha Center Direktörü
Salman
Şeyh,
Irak'taki
çözümünde bölgesel ve uluslararası yaklaşım sergilenmesi gerektiğini dile getirdi.
sorunun
ABD‟nin Türkiye, Suudi Arabistan ve İran gibi ülkelerle Irak‟ta ulusal birlik kurulması
yönünde çalışmalar yaptığını ifade eden Şeyh, “Bu da Maliki‟nin günlerinin sayılı olduğu
anlamına geliyor” değerlendirmesinde bulundu.
Irak‟ta Sünnilerin aşırılık
yanlılarına
daha
yakın
durmalarının
Maliki'den
kaynaklandığını söyleyen Şeyh, “Problemin büyük parçalarından biri Maliki. Bu, Maliki‟nin
iktidarda kalmasının gerçekten duruma yardım edip etmediğini ciddi anlamda tekrar
düşünmek için iyi bir zaman” dedi.
Irak gerçekleri – Erdal ġafak – Sabah Gazetesi
Irak'taki geliĢmeleri doğru değerlendirmek için büyük fotoğrafı veya fotoğrafın
bütününü görmek gerekiyor. Büyük fotoğrafı görmenin yolu da pek seslendirilmeyen
gerçeklerden ve atlanan ayrıntılardan geçiyor.
Buyurun size unut(tur)ulmuş gerçeklerden ve ihmal edilen ayrıntılardan bir demet...
***
2003'te Başkan George W. Bush liderliğindeki ABD, Irak'a savaş açarken iki gerekçe öne
sürdü:
1- Irak'ın kitle imha silahlarına, özellikle de kimyasal silahlara sahip olması.
2- Saddam Hüseyin'in El Kaide ile bağlantısının bulunması.
İki gerekçenin de yüzyılın en hayasız yalanları olduğu ortaya çıktı.
Daha vahimi, Saddam Hüseyin'in El Kaide ile iĢbirliği yaptığını iddia eden ABD, iĢgal
döneminde ve pılısını pırtısını toplayıp çekildikten sonra Irak'ı El Kaide'den de beter
bir terör örgütünün kucağına attı.
***
Musul'u IŞİD (Irak Şam İslam Devleti) militanları işgal etmedi. Tüm mevcudu 2-3 bin kişi
olan bir terör örgütünün, bir milyon nüfuslu bir kenti hem de tek kurşun bile atmadan ele
geçirdiğine inanmak, insan aklına hakaret olur.
Musul'u Saddam Hüseyin'in komutanları, askerleri ve Baas Partisi'nin militanları teslim aldı.
Bazı Sünni aşiretlerin desteğiyle. (Not: ABD bir ara Sünni aşiretleri de parayla satın almış ve
terörle mücadele için onlardan "Sahva" birlikleri oluşturmuştu. 2011'de ABD çekilince Nuri
El Maliki, Sahva'yı da, Sünni aşiretleri de kovdu.)
30
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Ve bu operasyona "Teşekkür" için Musul'un girişine Saddam Hüseyin ile onun
sağ kolu olan İzzet İbrahim El-Duri'nin portreleri asıldı. (Not: Saddam ile El-Duri aynı
zamanda dünürdüler. Saddam'ın büyük oğlu Uday ilk evliliğini El-Duri'nin kızıyla yapmıştı.)
Bu da ABD'nin günahı: ABD ve onun işbirlikçisi İngiliz orduları Irak'ı teslim alıp Saddam'ı
devirdikten sonra genel valiliğe Paul Bremmer'i getirdiler. Bremmer'in ilk icraatı Irak
ordusunu lağvetmek, Baas kadrolarını temizlemek adına tüm bakanlıkların içini boşaltmak,
kısacası Irak devlet yapısını çökertmek oldu.
İzzet İbrahim El-Duri de onlardan bir direniş gücü kurdu. Adı: "Ulusal Kurtuluş İçin Cihad
Örgütü). İşte lağvedilen o ordunun subayları ile sokağa atılan bürokratlar-memurlarmilisler bugün El-Duri'nin komutasında Sünni bölgesinin neredeyse tümünü Bağdat
yönetiminden kopardılar.
Bush yönetiminin "Neo-Con" şahinleri, ABD'nin İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Almanya'da
ve Japonya'da yaptığını Irak'ta tekrarlamayı hayal ediyorlardı: Nasıl savaşta yerle bir edilen
Almanya'da ve Japonya'da yıkıntıların üstünde bir demokrasi inşa edildiyse, yine ABD
bombardımanıyla neredeyse haritadan silinen Irak'ta da tüm Ortadoğu'ya örnek ve esin
kaynağı oluşturacak bir demokratik rejim yükselecekti.
"Neo-Con"ların aslında serap gördükleri ortaya çıktı.
İşte "New Yorker"den deneyimli ve saygın gazeteci Dexter Filkins'in değerlendirmesi:
"Biz Amerikalılar, Irak'ta mahvettiğimiz devletin yerine bir yenisini inĢa edebilmek için
9 yıl çaba harcadık. Ve sonra, iĢi bitirmeden çekip gittik. Bıraktığımız yarım yamalak
devlet de çökmek üzere. ABD'nin Irak savaĢının tek bilançosu bu..."
Başkan Barack Obama, geçenlerde yeni dış politika vizyonunu anlatırken "ABD en iyi çekice
sahip olabilir ama tüm sorunlar çivi değil" demişti.
Ne yazık ki Irak'ı çivi olarak gördü ve çekiciyle vura vura temelinden parçaladı...
ASYA – PASĠFĠK GÜNDEMĠ
Japonya Prensi Naruhito Ġsviçre"ye resmi ziyarette bulundu
Cihan Haber Ajans
Japonya Prensi Naruhito İsviçre"ye resmi ziyarette bulundu. Japonya Prensi Naruhito
diplomatik ilişkilerin 150‟nci yılı kutlamaları kapsamında İsviçre‟ye resmi ziyarette bulundu.
Bugün Neuchâtel kantonuna gelen prensi, İsviçre Konfederasyonu Başkanı Didier Burkhalter
karşıladı. Japon prensin onuruna yapılan askeri törenin ardından ikili görüşmeler gerçekleşti.
Prens Naruhoti üç yıl önce yaşanan tsunami felaketinin ardından İsviçre‟nin yaptığı yardımlar
için teşekkür etti.
Çin 20 Uygur'u idam etti
Türkiye
Bağımsız Doğu Türkistanlılar Derneği Başkanı Erkin Uygurtürk, son dönemde Çin'in Doğu
Türkistan'daki baskılarının arttığını söyledi. Uygurtürk, MAZLUMDER Kayseri Şubesi'nde
yaptığı açıklamada, 5 Temmuz 2009'da yüzlerce Uygur Türk'ünün katledildiği olaydan
31
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
bugüne Doğu Türkistan'ın Urumçi, Hotan, Aksu, Kaşgar gibi şehirlerinde
Müslüman Uygurların Çin güvenlik güçlerinin kurşunları ile hayatını kaybettiğini, çok sayıda
kişinin yaralandığını belirtti.
Çin BaĢbakanı Atina‟da
Anadolu Ajans
Samaras, Çin Başbakanı Li Kiçiang‟ın Yunanistan‟daki üç günlük resmi ziyareti kapsamında
düzenlenen ortak basın toplantısında, iki ülke ilişkileri konusuna değinerek, “Yunanistan ile
Çin arasında karşılıklı güven ve samimiyet ortamının yanı sıra halklarımızı ilgilendiren tüm
konularda üretken bir sohbet var. Bu ortam ise gelecekte daha da güçlendirilmiş olacak” diye
konuştu. Samaras, konuk başbakan ile gerek ikili, gerekse uluslararası gelişmeleri masaya
yatırdıklarını belirterek, “Yunanistan‟ın, Çin‟in Avrupa koridorunun başlangıcı olabileceğini”
söyledi.
Rusya'daki Özbekler misyonerlik kıskacında
Dünya Bülteni
Rusya Ortodoks Kilisesi, ülkedeki göçmen Özbekler için Özbek dilinde İncil basacak.
Rusya‟nın en büyük gazetelerinden Moskovaskıy Komsomolets, bugün alaylı bir dille
“Özbekler ibadet edin” başlıklı bir makale yayımladı. Yazıda kilisenin Özbekler için bin 500
sayfalık bir İncil yayınlayacağı bildirildi.
Azerbaycan'da Gülen okulları kapatıldı
AA
Azerbaycan'da, Fethullah Gülen cemaatiyle bağlantılı olduğu belirtilen eğitim kurumları
kapatıldı.
Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi'nden (SOCAR) yapılan açıklamada, Azerbaycan
Uluslararası Eğitim Merkezi (UEM) kurucularının toplantısında, Merkezin bünyesindeki
"Araz Kursları ile ona bağlı eğitim kurumlarının kapatılmasına karar verildiği bildirildi.
Açıklamada, UEM bünyesinde faaliyet gösteren "Araz Kursları" ile onun kurucusu olduğu
diğer eğitim kurumlarının getirdiği ek mali yük ve projenin yönetim zorlukları dikkate
alınarak, söz konusu kurumların feshedildiği vurgulandı.
Araz Kursları'nın faaliyetini, yükseköğretim kurumları kabul sınavları bitinceye kadar
sürdüreceği, kapatılan eğitim kurumlarındaki öğrencilerin ve çalışanların yasal haklarının
temin edileceği kaydedildi.
Söz konusu eğitim kurumlarındaki öğrencilerin ve öğretmenlerin, yeni ders yılına kadar başka
yerlere yerleştirilmesi için gerekli işlemlerin yapılacağı aktarıldı.
32
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Afganistan'da cumhurbaĢkanı 2 Temmuzda belli olacak
Dünya Bülteni
Afganistan'da ilk turu 5 Nisan‟da yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turu 14 Haziran
günü gerçekleştirildi. 14 Haziran cumartesi günü gerçekleştirilen ikinci tur seçimler yerel
saatle 16.00'da resmen sona erdi. Seçim sandıklarının kapanmasının ardından oy pusulaları
sayılmaya başlandı. Oy sayım ve kayıt işlemleri halen devam ediyor. Ülkenin birçok köyüne
ulaşım zor olduğu için buralardaki oyları bir merkezde toplamak da uzun zaman alıyor. Oy
sayımlarının tamamlanmasının ardından 2 Temmuz günü sonuçlar açıklanacak.
Afganistan Seçim komisyonu takvimine göre ikici turun ilk sonuçları 2 Temmuz'da
açıklanacak. 15 Temmuz'a kadar şikayetler değerlendirilerek nihai sonuç ise 22 Temmuz'da
açıklanacak.
Afganistan cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunda eski Dışişleri Bakanı Dr. Abdullah
Abdullah ve eski Maliye Bakanı Eşref Gani Ahmadzey yarışıyor.
Adaylardan Dr. Abdullah Abdullah'ın seçimleri kazanma şansının daha yüksek olduğu ifade
ediliyor. Dr. Abdullah seçimlerin ilk turunda da oyların yaklaşık yüzde 46'sını alarak ilk turun
en çok oy alan ismi olmuştu.
Çin nüfusu yaĢlanıyor
AA
Dünyanın en kalabalık ülkesi Çin'de, ülke nüfusunun yüzde 9,7'sinin 65 yaş üzeri olduğu
açıklandı.
Çin Vatandaşlık İşleri Bakanlığı, ülke genelinde 131,6 milyon kişinin 65 yaşından büyük
olduğunu, 60 yaş üzeri nüfusun ise 2013 sonu itibariyle 202 milyonu bulduğunu açıkladı.
2025 yılına kadar 60 yaş ve üzeri Çinlilerin sayısının 300 milyonu aşacağı tahmin ediliyor.
Ülkedeki yaşlı nüfus oranının da 2050'ye kadar nüfusun yüzde 30'una ulaşması bekleniyor.
Malezya'da kaçak botu battı: 66 kayıp
Dünya Bülteni
Malezya‟nın batı kıyıları açıklarında, 97 Endonezyalı kaçak göçmeni taşıyan ahşap bot sulara
gömüldü. 66 kişi kayboldu. Malezya Denizcilik Uygulama Ajansı yetkilisi Muhammed Zuri,
aşırı yüklü botun uzun bir denizci yolculuğu için uygun olmadığını, Malezya‟ya doğru yola
çıkan deniz aracında kadın ve çocukların da bulunduğunu söyledi. Botun battığı bölgeye
kurtarma gemilerinin gönderildiği, 31 kişinin kurtarıldığı, kaybolanları arama çalışmalarının
sürdüğü belirtildi.
33
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Sri Lanka'da Budistler Müslümanlara saldırdı: Üç ölü
Dünya Bülteni
Güney Asya ülkelerinden Sri Lanka'da Budistlerin Müslümanlara saldırmasıyla başlayan
çatışmalarda en az üç kişinin hayatını bildirildi.
Yetkililer, milliyetçi
Budist
grup Bodu
Bala
Sena
tarafından ülkenin
güneyindeki Aluthgama kentinde düzenlenen mitingin ardından çıkan çatışmalarda 37 kişinin
de yaralandığını açıkladı.
Görgü tanıkları, Bodu Bala Sena üyelerinin Dharga Camisi'ni taşladığını ve Müslümanlara ait
iş yerleri ile dükkanlara saldırdığını söyledi.
Güvenlik güçleri, çatışmalara son verebilmek amacıyla göz yaşartıcı gaz kullandı.
Çin-ABD çekiĢmesi ve Asya-Pasifik gündemi – Mehmet Özay – Dünya Bülteni
Mayıs ayının sonunda Singapur gerçekleştirilen 13. Shangri La Diyalog Toplantıları ve
Haziran ayının başında Kuala Lumpur‟da gerçekleştirilen 28. Asya-Pasifik Yuvarlak Masa
Toplantıları bölge gündeminin ötesine taşacak boyutlara sahip. Bu iki toplantı dolayımında
neler olup bittiğine bakmakta fayda var.
“Asya-Pasifik” derken, bu iki farklı coğrafyanın neye tekabül ettiği üzerinde kısaca durmak
gerekir. Asya‟nın devasa bir kıta oluşu ile yukarıda zikredilen toplantılar çerçevesinin
birbiriyle örtüşmediği ilk etapta dikkat çeken bir husus. Bu anlamda, „Asya‟dan kastın, Doğu
ve Güneydoğu Asya yani, Asya Kıta‟sının Pasifik‟e bakan sahil koridorunu oluşturan bölge
öne çıkıyor. Buna ilâve olarak özellikle Güneydoğu Asya ile olan tarihi, kültürel, ekonomik
etkileşimi nedeniyle Hindistan‟ı bu coğrafi ilişki ağına dahil etmek mümkün. Ancak, coğrafi
tanımlama konusunda bir yanılgının hasıl olduğunu ifade etmeden de geçmeyelim.
1980‟lerden itibaren Doğu ve Güneydoğu Asya, kapitalist ekonominin küreselleşmesine
paralel olarak ekonomik üretimin cazibe merkezi haline geldi. Bu durum, aynı zamanda
bölgenin sadece bölgedeki ilgili ülkeler ve bu ülkelerle ulusaşırı şirketler arasında ilişkilerin
değil, giderek artan bir ivme ile gündemde işgal ettiği yer giderek daha çok öne çıkmasına
neden oluyor. Bu önem, bölge ülkelerinin liberal ekonominin zorunlulukları doğrultusunda
ucuz emek ve maliyet, hammadde kaynakları, tüketici orta sınıfların yeşermesi gibi
özellikleriyle ulusaşırı şirketlerin yatırım sahası olarak yer alıyor. Bölgede ekonomisi
geliştikçe, jeo-politik ve uluslararası ilişkilerde sorunlu bir yapının da ortaya çıkabileceğini
gösteren Çin‟in varlığı 2000‟li yılların başından itibaren bir yandan imkân, öte yandan da
tehdit algısıyla birlikte anılıyor.
İşte bu imkân ve tehdit bağlamları yukarıda anılan toplantıların gündem maddesiydi. Biri 13.,
diğeri 28. kez düzenlenen toplantıların çıkış nedenleri konusunda da bir fikir veriyor aslında.
ASEAN merkezli başlayan bu toplantıların gelişmelere paralel olarak Pasifik‟in öte yakasına,
yani Latin Amerika‟ya taşınacağının haberleri bugünlerde gündemde yer alıyor. Bir diğer
önemli gelişme ise geçenlerde Brüksel‟de yapılan Gelişmiş Ülkeler yani, G-7 toplantısında
34
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Doğu ve Güney Çin Denizleri‟ndeki anlaşmazlıklar, serbest dolaşım ve
uluslararası deniz ticaretinin güvenliği gibi konuların önemine dikkat çekildi. G-7 liderlerinin
üstü kapalı olarak Çin‟i hedef alan ifadeleri, bölge güvenliğini tehdit eden bir unsur olarak,
aslında bugüne kadar ekonomide kontrolsüz büyüyen Çin‟in bu sefer ağırlıklı olarak tarihe
referans yaparak kendisine ait olduğunu belirttiği sularda askeri ve ekonomik girişimleri
tedrici olarak artırmasından kaynaklanan ciddi bir rahatsızlığı ortaya koyuyor.
G-7‟nin bölge ile ilgili kaygılarını ilk defa güçlü bir şekilde ortaya koyduğuna tanık olunuyor.
Bu durum, Çin‟in bugüne kadar bölgesinde uluslararası siyasette sergilediği Adalar ve kıta
sahanlığı sorununu tek tek ilgili ülkelerle halletme yönündeki çabasının ters teptiği anlamı
taşıyor. Daha önceki yazılarımızda da vurguladığımız üzere, son dönemde Çin‟le şu veya bu
şekilde doğrudan fiziki çatışma ortamına giren Filipinler ve Vietnam sorunu ASEAN
bünyesine „enjekte etme‟ çabaları Birlik‟in diğer üyelerince kabul görmese de, G-7‟nin
yukarıda dile getirilen kaygıları bölgedeki sorunu küresel bir boyuta taşınmakta olduğunun
açık bir göstergesi. Filipinler ve Vietnam‟ın niçin bir anlamda „öncü‟ rol oynadığı ise Çin‟in
bir yandan Filipinler‟in de hak iddia ettiği küçük adalardaki „yapılaşma faaliyetleri‟, öte
yandan Vietnam bağlamında ise, dev petrol arama platformunun ortak hak iddiasına konu
olan sulardaki varlığıdır.
Giriş‟de değindiğimiz toplantıların ilkinde yani Shangri La Diyalog Toplantıları‟na katılan
ABD Savunma Bakanı Chuck Hagel, açılış konuşmasını yapan Japonya Başbakanı Shinzo
Abe ve Vietnamlı katılımcıların gündemini elbette ki, Çin‟in bölgede nüfuz çabaları
oluşturuyordu. Hagel, “modern dünyanın imkanları kadar tehditleri de içinde barındırdığını
gündeme getirerek, imkanlarla küreselleşen ekonomiyle ülkeler arasında işbirliğinin
artırılmasına gönderme yaparken, tehditlerden kastı da, tıpkı Çin örneğinde görüldüğü üzere,
bu zenginliği yoğun askeri harcamalarla bir tehdit olgusuna dönüşümü üzerinde duruyordu.
Neredeyse her ASEAN toplantısında dile getirildiği üzere, ekonomik olarak büyüyen Çin‟in
bölge ülkeleri için de benzer bir ekonomik imkân anlamına geldiği konusunda kimse görüş
ayrılığı içinde değil. ASEAN içerisinde Çin‟in deniz kıta sahanlığı konusundaki çıkışlarına
Birlik olarak ciddi bir çıkış olmamakla birlikte, Çin‟e siyasi bir duruş anlamında ABD
yaklaşımını dikkate almakta fayda var.
Singapur‟daki toplantılarda Çin‟i doğrudan hedef alan ifadelere Çin makamlarından yanıt
gecikmedi. Üst düzey askeri bir yetkili Hagel‟in ifadelerini Çin‟e yöneltilen bir „tehdit ve
gözdağı‟ olduğunu söyledi. Ardından, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, Malezya Başbakanı
Necib Bin Razak‟ın resmi ziyareti sırasında Doğu ve Güney Çin Denizleri‟ndeki
anlaşmazlıklar konusunda “ Çin‟in asla saldırgan bir tutum içinde olmayacağı. Ancak
kendisine karşı herhangi bir girişim olması halinde karşılık vereceği” şeklindeki açıklaması
dikkat çekiciydi.
Shinzo Abe ise, uluslararası yasalara atıfta bulunarak Çin‟in girişimlerinin küresel boyutta
önemine dikkat çekerken, bölgede Japonya‟nın Dış Politika ve askeri yeniden yapılanmasına
değindi. Abe, bu yeni dönemi Japonya‟nın “Barışa Aktif Katkısı” olarak tanımlıyor.
Japonya‟yı bu süreçte öne çıkaran husus, devlet politikalarında değişim öngören yaklaşımı
kadar, ABD ve Avustralya‟nın Japonya‟ya verdikleri destektir. Barack Obama‟nın ve
Avustralya Başbakanı Tony Abbott‟un Nisan ayındaki Japonya ziyaretlerinde bu destek açık
35
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
bir şekilde verilmişti. Abe‟nin “bölgedeki statükoyu değiştirmeye matuf
girişimlere izin vermeyeceğiz” mesajı, Batılı müttefikleriyle olan ilişkilerinin de temel
dinamiğini oluşturuyor.
Çin‟in uluslararası diplomasinin odağına yerleştiren girişimlerinin temelinde ne var sorusu bu
anlamda önem taşıyor. Bir takım ekonomik icraatlar ve geleceğe matuf yatırımların bir rolü
var tabii ki. Ancak, Çin‟in Japonya‟yla tarihi husumeti, son otuz yılda Çin‟in ekonomik
anlamda güçlenirken, bunun askeri boyuta taşınması ülkenin tarihi ilişkilerine referans
yapılmasını gerektiriyor. Zaten Çin yayın organlarında ve de diplomatların ifadelerinde bunu
gözlemlemek mümkün. Çin, bölgede denizleri ve adalarını „kendilerinden koparılmış‟ olarak
addederek, bugünkü „agresif‟ politikalarına yön veriyor.
ASEAN içerisinde çeşitli boyutlarda sürdürülen toplantılar kadar, Singapur ve Kuala
Lumpur‟daki uluslararası çevrelere de açık toplantılarda açıkça zikredilmese de, bazı sivil
toplum örgütlerince tek kutuplu dünyanın sonu şeklinde yorumlar da gündemde yer alıyor. Bu
anlamda tartışmalarda Japonya-Batılı müttefikler statükodan bahsederken, Çin ve Çin‟in
büyümesine hazmedebilen çevreler ise, Batı‟nın Çin‟in önünü kısıtlayan politikalarına işaret
ederek çatışmanın bu nedenle gündeme taşındığı görüşündeler. Tek kutuplu dünyadan
kopuşun gene bu kutbu oluşturan ABD‟nin niyet ve icraatına bağlı olduğu da tüm
açıklamalarda dikkat çekilen bir husus. Bu çerçevede, “Peki ABD buna hazır mı?” sorusu
sorulmaya devam ediyor.
36
Download