سطأل َ َط َي ْطِْ ح َ ْا ِم اِأ َ ْم َ َ ا َي َ َاا ح نْ َِ لَ ا َا َأط ْح َي ِ ََط ْح ع َ َط َي ِ ََط ْح حْ نم.ل حْ نم ِِ ِم ِ ِ حْ نم ِْا Sayi 1/Yil 1 SAYI 1 /YIL 1 MUHARREM 1433/ ARALIK 2011 FIYATI/ PREIS 2,00 € Aylık Islami, Siyasi ve kkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk kkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk Ilmi Dergimiz.. ب ِ ْس ِم H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( C.C.)´ı n d ı r . Fihrist Konu Yazar Sayfa Fihrist — 2 Editör 3 Tefsir Dersleri Ebu Abdurrahman 4 Hadis/Sünnet Riyazus– Salihıyn 5 Fetva KöĢesi Ebu Suud Efendi 6 Cemaleddin Hocaoğlu 7 Siyer /Davet Ramazan El Butiy 8 Sohbetler/Düşünceler Muhtelif Yazarlar 9 Akaid/Iman Ömer Nasuhi Bilmen 10 Ibadet/Islam Said Havva 11 Hanımlar Köşesi Aişe Tuğba 12 Muhtelif Yazarlar 13 Ansiklopediler 14 — 15 Gündem/Yorum Beyyineler Gençlerle Başbaşa Faydalı Bilgiler/Şifalı Bitkiler Basından Seçmeler Muhacirun Dergisi www.muhacirun.net [email protected] Sayfa 2 Doğrular Islamın doğrulardır, hatalar/ yanlışlar bizim yanlışlarımızdır. Okuyucularımızdan(Islama göre varsa) Hatalarımızın düzeltilmesini istirham ediyoruz. MUHACIRUN DERGISI– SAYI-1/ YIL-1 MUHARREM 1433/ARALIK 2011 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( C.C.)´ı n d ı r . Gündem/Yorum Editör doğrular ile düzeltilmesi gerekir… Hamd, Âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur. Salat ve selam onun Rasulüne, Aline, Ashabına ve Kıyamete kadar O’nun izinde olan Muvahhid Mü’min Müslümanlara olsun… ġehâdet ederim ki, Allah’dan baĢka Ilâh yoktur ve ġehadet ederim ki, Muhammed (s.a.s) O’nun kulu ve Rasulüdür. Rabb olarak Allah’ı, Din olarak Ġslam’ı, Peygamber olarak Rasulullah Muhammed (SAV’i kabul ederek, katıksız Iman edip razı olduk. “Muhacirun” ismini verdiğimiz bu Dergimizde, gündemde olan/ olmayan bazı meseleleri ele alıp Tevhidi bir bakıĢ ile ve Ġslam ölçüsü gereğince değerlendireceğiz… Zalim egemen tağutların iĢgal edip Ģirk ve tuğyan ile egemen oldukları Ġslam topraklarında yaĢayan Müslümanlar arasında en önemli konulardan bazılarını gündeme getireceğiz… Tağuti düzenlerde Ģirk kültürü ve küfür eğitimiyle yetiĢtirilmeye çalıĢılan nesillere doğru olmayan bilgiler verildiğinden dolayı meseleler yanlıĢ bilinmiĢ ve gerçekler çarpıtılmıĢtır. YanlıĢ bilinen meseleler, yanlıĢ yorumlanmıĢ ve yanlıĢ sonuçlara ulaĢılmıĢtır… Bu yanlıĢların, değiĢmez Sayfa 3 dedi.” Lût(a.s) Ġbrâhim (a.s)’a iman etti. Evet Ġbrâhim (a.s)’ın ateĢe atılıĢından ve ateĢe hükmeden Rabbimizin ateĢin yakma yasasını değiĢtirip Ġbrâhim(a.s) ı yakmayıĢından sonra toplumu içinde kendisine iman eden sadece Lût (a.s)ın olduğunu görüyoruz. Rabbimizin anlatımından bunu çıkarıyoruz. Tabii en doğrusunu Rabbimiz bilir. Ele aldığımız meseleleri, bu Kur’an’ın anlatımlarından ölçüler çerçevesinde bildiğimiz o ki, ta ilk baĢından değerlendirip Ġbrâhim (a.s) a karısı Sâre yorumlayacağız… Tevhidi Annemiz iman etmiĢ. O bakıĢ açısıyla gündeme gelen bu Annemiz daha önce Iman ettiği değerlendirmelerin okuyan, için burada ondan söz dinleyen ve idrak edenlere edilmiyor. faydalı olacağını umarız… Ben Rabbime hicret ediyorum. Doğruların apaçık beyan Ben Rabbimin dinine hicret edilmesi ve anlaĢılması sonucu, ediyorum. Ben Rabbimin yanlıĢların ortadan kalkacağı yoluna giriyorum. Ben malumdur… Hak geldiğinde, Muhacir oldum Allah’a. Ben batıl yok olur… Muhacir oldum Allah yoluna. Doğrular Islamın doğrularıdır, Muhakkak ki Allah Azizdir, Allah Hakimdir. Ġzzet ve Ģeref hatalar/yanlıĢlar bizim sahibi olan da, Hikmet ve yanlıĢlarımızdır. Hâkimiyet sahibi olan da Okuyucularımızdan(Islama benim Rabbimdir. Dilediğine göre varsa) Hatalarımızın hükmeden, dilediğini yapan ve düzeltilmesini istirham yaptığı her Ģeyde hikmet olan ediyoruz. Odur. Dergimize neden Muhacirun/ Sizler de Ibrahim(a.s) tabi Muhacirler , yani Hicret olan Lût(a.s) gibi veya Mekke edenler ismini verdik, çünkü biz de Atamız Ibrahim(a.s) gibi Muhacirlerini kucaklayan Medineli Ensar gibi beraber Allaha/Rabbimize ulaĢmak, gelmek istiyorsanız buyurun... hicret etmek istiyoruz. Asla değiĢmez doğrular ise, yegâne Rabbimiz Allah’ın Kitabı, hayat düsturumuz Kur'ân-ı Kerim ve Rasulullah (s.a.s)’in Sahih Sünneti’dir… Bu iki temel ölçü ile birlikte, Ümmetin Icmâ’sı ve Fukaha’nın Kıyası da Muvahhid Mü’minler için olmazsa olmaz delillerdir… إ ِ ِّني هَاجِ ِر إ إ ِ جرب جإنِّي إِن َ َ ج }26{ َ ُِا ْرعجزِي َز ا ْر جكي Ankebut 26. “Doğrusu ben Rabbime hicret ediyorum, O şüphesiz güçlüdür, Hakimdir” MUHACIRUN DERGISI– SAYI-1/ YIL-1 Yeğane Rabbimiz Allah Teala’dan dileğimiz: Hakkı, hak bilip hakka tabi olmayı, batılı batıl bilip batıldan kaçınmayı nasib etmesidir… MUHARREM 1433/ARALIK 2011 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( C.C.)´ı n d ı r . TEFSIR DERSLERI Mukaddime Kur'anı indiren, insanı yaratan, küfrün, inkarın karanlığından imanın aydınlığına çıkaran, doğruyu eğriden, hakkı batıldan ayırmayı öğreten, dünyada izzet ve devlet, ahirette cennet vadeden, kapı çalmanın adabından devlet yönetimine kadar herĢeyi bize öğreten Allah'a hamdolsun. Maddi manevi, bireysel ve toplumsal, ahlaki ve hukuki bütün hastalıklarımıza ġifa olarak indirilen Kur'anı Kerimi bize getiren, onu anlayacağımız şekilde açıklayan ve bize örnek olsun diye kendisi bizzat tat bik eden Allah'ın Rasulü Muhammed (a.s.)´a Salatü selam olsun. Tefsir Ne Demektir Tefsir (el-fesr) kökünden türetilmiĢ, Tefil Ölçüsünde (kalıbında) Arapça masdar bir kelimedir. Fesr, Kamusta açıklamak ve örtülüyü açmak mânâsına geldiği gibi, Rağıbın Müfredatında (mâkul bir mânâyı ortaya çıkarmak) Ģeklinde ifade edilmiĢtir. Tefsir, fesr kelimesinin mübalâğa kalıbı ile söylenmiĢ Ģeklidir. Buna göre, iyice inceleyip etraflıca açıklamak demektir. Kur'an'ın nazmında kendilerinde gizlilik bulunan lâfızlar dörde ayrılır: 1.Hafiy, 2.Müşkil, 3.Mücmel, 4. MüteĢabih. Tefsir bu dört kısımdan ilk üçünü açıklar, müteĢabihler kalır. Kur'an'daki Hafiy ve MüĢkil kelimelerini Dirayet ve Ġçtihad sahibi olan bilginler inceleyerek ve asıllarına müracaat ederek açıklar ve izah ederler. Fakat, Mücmellerin tefsiri (mücmeli söyleyenin) beyanına ve kastına bağlı olduğu için, bu tür tefsir ancak Allah Sayfa 4 Ebu Abdurrahman ve Resûlûnün bildirmesiyle yapılabilir. Asıl tefsir de iĢte budur. Yani Rivayete dayanan tefsirdir. Bu sebepledir ki, birinci kısımdaki tefsirlere Te'vil de denir. Tefsirler Ve Çesitleri : Peygamber Efendimizin kutlu, arkadaĢları olan Sahabe-i Kiram devrinden itibaren Kur'ân-ı Kerim'in tefsiri ile meĢgul olanları, rivayet ve dirayet tefsircileri diye ayırmak, müfessirlerce uygun görülmüĢtür. Tefsir Tarihi ile ilgili kitaplar tefsiri böyle tasnif etmektedirler. a. Rivayet tefsirleri b. Dirayet tefsirleri A. Rivayet Tefsirleri : Bu tefsirler yalnız hadislere ve nakillere dayanan tefsirlerdir. Bunların tefsirleri sadece sahabîlerden ve tabiinden nakledilen haberlere dayanır. Bunlar, Kur'an'daki izaha muhtaç yerlerin izahını, âyetlerin nüzul sebeplerini, âyetlerden kastedilen manaları bildirirler. Bunların kaynakları bütün hadis kitapları, hadis mecmuaları, Siyer ve Islam Tarihi kitaplarıdır. Bunlara Rivayet Tefsiri denildiği gibi Nakli Tefsirler de denilir. Taberi , Sa'lebî, Vahidi, Bağavi, Ibn-i Kesir gibi müfessirler bu bölümde yer alan kitaplar yazdılar. Bu ve benzeri eserlerde bir kısım sahih rivayetler bulunmakla beraber, bir hayli zayıf rivayetler ve maalesef bir kısım da hurafeler yer almıĢtır. MUHACIRUN DERGISI– SAYI-1/ YIL-1 Bu tür rivayet tefsirlerinde yer alan hadisleri tahric eden (kaynaklarını araĢtırarak gösteren) hadis kitapları da yazılmıĢtır. Bu sebeple bu tür kitapları okuyanların kardeĢlerimizin bu hadis kitaplarından haberdar olmaları ve hadislerin kritiklerini gözden geçirmeleri yararlı olur. B. Dirayet Tefsirleri Müfessirlerin, kendi ilmi kudretleri çerçevesinde, kendi ictihadları veya filologlarla edebiyatçıların çıkardıkları neticelere dayanarak Kur'an-ı Kerîm'i açıklayıp tefsir etmeleri suretiyle meydana getirdikleri kitaplara Dirâyet Tefsirleri adı verilmektedir. Kur'an-ı Kerim'in bir kısım insanların kendi görüĢlerine dayanılarak tefsir edilmesinde bazı hatalara düĢülmesi ihtimali her zaman bulunduğundan, ikinci hicri asrın sonuna kadar bir kısım mü'minler bu tür tefsirden kaçınmıĢlardır. Bunların basında, Hz. Ebu Bekir (r.a.) ve Hz. Ömer (r.a.) gelmektedir. Daha sonraki devirlerde, Kur'ân'ın tefsirine duyulan ihtiyacın da artmıĢ olması sebebiyle aĢağıdaki Ilimleri bilmek kaydıyla dirayet tefsirine de cevaz verilmiĢtir: 1)Dilbilgisi (Lügat, Sarf, Nahiv, iştikak) 2)Belagat Bilgisi (Meâni. Beyan, Bedii) 3)Kıraat ilmi 4)Din Usulü ilmi 5)Fıkıh Usulü ilmi 6)Nâsih ve Mensûh bilgisi 7)Nüzul sebepleri bilgisi 8)Fıkıh ilmi 9)Hadis ilmi. 10)Hibe olunmuş ilim (ilmi ile amel edenlere Allah tarafından verilen özel bilgi ve kabiliyet, Mevhibe). Bu tür tefsir yazanların en meĢhurları: Îbnu'l-Kayyım El-Cevzi, Ez-ZemahĢeri Fahreddin Râzı, Molla Güranî, Bursalı İsmail Hakkı, Konyalı Mehmet Vehbi, Elmalı'lı Muhammed Hamdi Yazır. MUHARREM 1433/ARALIK 2011 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( C.C.)´ı n d ı r . Hadis /Sünnet HADİS - SÜNNET Güzel dinimizin iki temel kaynağı vardır. Bunlar yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerîm ve Peygamber Efendimiz’in Sünneti’dir. Ashâb–ı kirâm, İslâm dinini, Kur’ân-ı Kerîm, Hz. Peygamber’in şahsı ve onun sözlü veya fiilî tebliğ ve tâlimâtı demek olan sünnetinden meydana gelen bir bütün olarak tanıdı. Hz. Peygamber’in vefatından sonra İslâm dini, Kitap ve Sünnet’in ortaya koyduğu esaslar çerçevesinde anlaşıldı ve yaşanmaya çalışıldı. Daha ilk halîfe Hz. Ebû Bekir zamanında Kur’an âyetleri bir araya toplandı. Bizzat Hz. Peygamber’in izniyle kendi devrinde başlayan sünneti ezberleme ve yazarak derleme çalışmaları ise, zaman içinde giderek hız ve yaygınlık kazandı. İlk bir buçuk asırda tamamen yazılı hale getirilmiş olan sünnet bilgi ve belgeleri, ikinci ve özellikle üçüncü hicrî yüzyılda büyük hadis kitaplarında toplandı. Bugün bizim hadis kitaplarında gördüğümüz bu yazılı metinler, birer sünnet belgesi olarak hadis adıyla anılageldi. Hadis Hadisin terim anlamı, Hz. Peygamber’in sözü, fiili, ashâbının yaptığını görüp de reddetmediği davranışlar (takrir) ve onun yaratılışı veya huyu ile ilgili her türlü bilgi demektir. Hadis, Hz. Peygamber’i dinleyen sahâbîden başlayarak onu rivâyet edenlerin adlarının yazılı olduğu sened ile Hz. Peygamber’in söz, fiil veya takrîrinin yazıldığı metin’den meydana gelir. Yani hadis deyince, sened ve metinden oluşan bir yazılı yapı anlaşılır. Ancak Riyâzü’s-sâlihîn’de hadis metinlerinin kolay okunup öğrenilmesi için sahâbî dışındaki râviler yâni sened kısmı müellif tarafından çıkarılmıştır. Hadis İlmi iki ana bölüme ayrılır: a. Rivâyetü’l-hadîs ilmi. Sayfa 5 Riyazus-Salihıyn Hz.Peygamber’in sözü, fiili, takriri, halleri ve bunların rivayet ve zabta dayalı bir bilim dalıdır. b. Dirâyetü’l-hadîs ilmi, Hadis Istılahları İlmi diye de anılır. Hadisin yapısını meydana getiren sened ve metni anlamaya imkân veren birtakım kaideler ilmidir. Bu kaideler yardımıyla bir hadisi kabul veya reddetmek mümkün olur. Hadis Ilminin hedefi, Hz. Peygamber’in hadislerini başka sözlerle karıştırılmaktan, değiştirilmekten, bozulmaktan ve iftiraya uğramaktan ilmî yollarla korumaktır. Hz. Peygamber’e nisbet edilen sözün gerçekten ona ait olup olmadığı bu ilmin kurallarıyla anlaşılır. Hadis ilminin gayesi, rivayetlerin sahih ve doğru olanlarını sahih ve doğru olmayanlarından ayırmaktır. Bir başka ifade ile Hz. Peygamber’in söylemediği bir sözü ona söyletmemek, yapmadığı bir işi ona yaptırmamak, yani sünneti aslî berraklığı içinde korumaktır. Ashâb, sahâbî kelimesinin çoğuludur. Sahâbî, müslüman olarak Hz. Peygamber’i gören ve o iman üzere ölen kimseye denir. Herhangi bir sahâbî ile görüşme imkânı bulan kimseye de tâbiî adı verilir. Sünnet Sünnet, sözlükte yol demektir. Yolun MUHACIRUN DERGISI– SAYI-1/ YIL-1 iyisine de kötüsüne de sünnet denir. Yalın halde söylendiği zaman “güzel yol” anlamındadır. Kur’ân-ı Kerîm’de bu kelime, devamlı olan âdet, kâinâtın düzeninde geçerli olan tabiî kanunlar, gidilen yol gibi anlamlarda kullanılır. Bir de sünnetullah terimi vardır. Bu, Allah’ın koyduğu kurallar, toplumların hayatlarında görülen ilerleme, gerileme ve hatta yok olmada geçerli olan ilâhî kanunlar demektir. Terim olarak Sünnet, söz, fiil ve takrirleri ile Hz. Peygamber’in İslâm’ı yaşayarak yorumlaması demektir. Bu anlamda sünnet, hadisten daha kapsamlıdır. Nitekim “Size iki şey bırakıyorum. Onlara sıkı sarıldığınız sürece yolunuzu şaşırmazsınız: Allah’ın kitabı ve Resûlü’nün sünneti..”(Mâlik, Muvatta’, Kader 3) hadisinde bu anlam açıkca görülmektedir. Hz. Peygamber’e nisbet edilen her şeyin yazılı metni mânasında hadis, günümüzde sünnet yerine de kullanılmaktadır. Artık bugün hadis deyince sünnet, sünnet deyince hadis anlaşılmaktadır. Sünnetin çoğulu sünen olduğu gibi Hz. Peygamber’in söz, fiil ve takrirlerine ait hadisleri içeren kitaplardan bir kısmının adı da Sünen’dir. Sünnet, Kur’ân’ın açıklayıcısı olduğu için Kur’ân-ı Kerîm’den hemen sonraki ikinci delildir. Kur’an, okunan vahiy; sünnet, rivayet olunan vahiy (Şâfiî, Risâle, s.91-92); hadis ise, “rivayet edilen sünnet” (Kâsımî, Kavâidü’ttahdîs, s. 35-38; Cezâirî, Tevcîhü’nnazar, s. 2) demektir. Hadis kitaplarımız, rivayet olunan vahiy demek olan sünnetin yazılı belgeleri ile doludur. Bu belgelerin niteliklerine göre farklı ve özel terimlerle ifade edilmesi ve değişik hükümlere bağlanması ilmî bir meseledir. Bu nitelikleri ve terimleri Hadis Usûlü İlmi tayin ve tesbit etmektedir. MUHARREM 1433/ARALIK 2011 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( C.C.)´ı n d ı r . Fetva Köşesi I- FETVA MÜESSESESĠ A. Fetva ve Müfti: Fetva, fıkhî bir Mes’elenin şer'î hükmünün beyanı manâsında bir ıs­ tılahtır. Müşkil Mes’elelerin hal ve beyanı için sorulan suâlin cevabına denir. Fetva, fakîhin (İslâm hukuku âliminin) hüküm mahiyetinde ol­ maksızın verdiği cevaptır. Fetvayı veren fakîhe “müftı” denir. Hüküm veren fakîhe ise Kadî denilir. Böylece müfti, şer'î kanunları, delillere dayanarak tedvin eder; kâdî, bu kanunlardan kendisine arz olunan ha­diseye ait olan hükmü bulup tatbik eder. Müftînin fetvasını tatbik edip etmemek serbest olup, kâdînin hükmü mecburîdir. Kadılık ve hâkimlik resmî, yani tayin ile olduğu halde, müftîlik öyle değildir. Fetva vermek iktidar ve ilmine sahip olan kimseye, etrafı Müfti der. Müftîlik unvanındaki bugünkü resmîlik, delillere dayanarak bizzat hüküm çıkarılamayan ve geçmiş fetvaların örnek alındığı taklitçi­lik devirlerinde başlamıştır. Fetva vermek dînen çok mes'uliyetli bir iştir. Çünkü bu suretle “Allah nâmına” dînî bir hüküm beyan olunmaktadır. Bu sebeple bir delile dayanmadan fetva verilmesi haramdır. Müftînin düşeceği bir hatâ hâkiminkinden çok daha mes'uliyetlidir. Çünkü fetva suretindeki cevaplar, hem sorana hem de başkalarına taallûk eden umûmî hükümlerdir ve Kur'an ile Sünnetin beyânı demektir. Hâkimin hükmü ise tamamen dün­yevî olacağı gibi ancak muayyen bir şahsa münhasırdır. Erkek veya kadın, aşağıya sadece birkaç tanesi alınan şartlara sa­hip olan her müslim müftî olabilir: 1. Müftî müçtehid olmalıdır. Veya sözünün sıhhatine, Kur'an, Sünnet veya Kıyas'dan kuvvetli bir delil çıkarmağa kadir olmalıdır. 2. Müftî, Alim kimselerden tahsil etmiş ve fıkıh ilminde meleke sahibi olmuş bulunmalıdır. Fıkıh Sayfa 6 Ebu Suud Efendi kitaplarını mütalaa etmiş olmak kâfi değildir. 3. Müftî, Sâlih bir kimse olmalıdır. 4. Müftî, halkın hîle ve desiselerine vâkıf olmalı; Böyle hallerde hasımları toplayıp sorguya çektikten sonra cevap vermelidir. 5. Müftî iyi huylu olmalı ve sağır olmamalıdır. 6. Müftî, kavliyle hüküm vereceği müçtehidin, fakîhin bilgi ve dirayet derecesini bilip seçim yapabilmelidir. 7. Müftî, icâbında ilim sahipleri ile müşavere etmelidir. 8. Müftî kimseye muhtaç olmayacak kadar zengin olmalı, tesir altında bulunmamalıdır... Osman Gâzî'nin, devletin ilk yıllarında kayınpederi Şeyh Edebâlî'yi müftî ve dâmâdı Dursun Fakîh'i hâkim tayin ettiği rivayet olunmaktadır. B. Fetvanın Ehemmiyeti: Hukukî bakımdan; ilâhî kaynaklara istinâd ettiği için ehemmiyeti daha da artan, bir kanundur. Geçmiş hâdiseler hakkında verilmiş olan bu hükümler, daha sonra vuku' bulan ayni mahiyetteki vak'alar için ka­rar verilirken de esas MUHACIRUN DERGISI– SAYI-1/ YIL-1 tutulmaktadır. Bu sebeble hâkimler, meşhur müf­tî ve şeyhülislâmların fetva mecmualarını müracaat kitabı olarak yan­ larında taşımaktadırlar. Devrin hayatını aks ettirmesi bakımından ise: O günün bir nevi “na­zarî mahkeme karar”ları olan ve vak'aların da zikr olunduğu fetvalarda, her çeşit hâdisenin görüleceği şüphesizdir. Üstelik, ilâhî menşe'li bir hukuku temsil ettiklerinden ve bunların hükmüne uygun hareket etmek ibâdet ve sevap sayıldığından, her çeşit fikir ve davranışın hükmü bura­dan sorulmaktadır. Bu yüzden fetvalarda “pırasa yemenin, çalgı çalmanın, bir giyim şeklinin, garip bir hâdisenin veya mahrem bir hususun” hikâyesi ve hükmü gibi çok çeşitli Mes’eleler bulunmaktadır. Değerin, dine uygun olmakta görüldüğü ve dine uygun olmayana sultan emri de olsa itaat edil­ mediği bu devirde “bir yasağın çıkarılması, harp ilânı, biri isyânın tenkîli, esirlerin vaziyeti bazan pâdişâha isyan” gibi hususlar da fetvala­rın tasvîbi ile mümkün olabilmekte idi... Bütün bunlardan fetvaların devrin hayatı için ne zengin bir kaynak olduğu kolayca anlaşılır. C. Fetvanın şekli: Müftîye söz veya yazı ile bir husus sorulur ve cevabı alınır. Sual kısmı “sual, es-sual, Mes’ele, el-Mes’ele, ne buyurulur ki, süile... vb.”, cevap kısmı ise “cevap, elcevap, ücibe... vb” ibareleri ile başlar. Fetvanın ve bu iki kısmının uzunluğu sorulan şeye göre değişir. Sual ekseriya daha tafsilâtlı olup herşey anlatıldıktan sonra “olur mu?” diye sorulduğundan, cevap sadece “olur” veya “olmaz” dan ibaret bulunabilir. İkinci kısmın sonunda müftîler, bu hükme varırken dayandıkları delil ve me'hazları zikr ederler. Şeyhülislâmlar ise etmezler... Aynı mevzu üzerine alâkalı birkaç su'al varsa, ikinciden itibaren umumiyetle “bu surette”, bazan da “sual-i ahar” şeklinde kayd olunurlar. MUHARREM 1433/ARALIK 2011 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( C.C.)´ı n d ı r . Beyyineler Cemaleddin Hocaoğlu barla, tarih boyunca insanoğlu dine muhatab olmuĢtur. MUHTEVASI İSLAM DİNİ NEDİR, NE DEĞİLDİR? İslam dini, ilk insanla başlayan, bütün peygamberler tarafından tebliğ edilegelen, son Peygamber Hz. Muhammed‟le de kemal Ģeklini alan ve her asırda insanlığın ihtiyacına cevap verebilecek muhtevaya sahip olup, her türlü söz, fiil ve hareketler hakkında hüküm koyan, müeyyide getiren ilahî bir nizamdır. Bir başka târifi: İslam dini: Allah tarafından vaz edilen öyle bir kanundur ki, gönül rızasıyle kendisine bağlananları, bizzat hayır olan ebedî saadete götürür. Bir üçüncü târif: İslam dini, insanoğluna yaratılışı­ nın yegane gayesi olan kulluk görevini kendisine öğreten ilahî bir tâlimattır. ,,ġeriat” kelimesi de genel manada ,,Din”e eĢit istilahi bir ifadedir. Dinin Tarihi: İslam dininin tarihi, ilk insanla baĢlamıĢtır; kıyamete kadar da devam edecektir. Çünkü hayatın tek bir manası, yaratılıĢın tek bir gayesi vardır. 0 da insanın Hâlik‟ına kul olması ve ubudiyette bulunmasıdır. Bu gaye ile dünya hayatına gelen insanın, asıl vazifesi olan ubüdiyyetini nasıl yapacağına dair kendisine bir tâlimatın verilmesi lazımdı. İşte bu lâzıme-i dindir. Bu itiSayfa 7 İslam dininin muhtevası ve şümül sahası o kadar geniĢtir ki, hayatın hiçbir hareketini dinin çerçevesi dıĢında düĢünmek mümkün değildir. Evet din, bazılarının zannettiği gibi, sadece bir vicdan iĢi değildir. Hem bir vicdan iĢidir, hem de bir hayat iĢi ve bir hareket iĢidir. ġümül sahası insanın her türlü söz, fiil ve hareketleridir. Din; mükellef olan insanın maddi -manevi bütün fiillerini muhatab alır ve hepsinden sorumlu tutar. Bazılarının yanıldığı noktalardan iĢte biri de budur: Onlara göre din, insanla ilgili bazı meseleleri içine alır. Diğer meseleler ise dinin muhtevasınin dıĢındadır ve serbest bırakılmıĢtır... ĠĢte bu, fahiĢ bir hatadır. Ve bu hata, hayattaki sapmaların ve huzursuzluklarin kaynağıdır... İnsan Allah’ın mülkünde yaĢayan, sayısız nimetleriyle beslenen; ferdî, ailevî, ictimaî bir çok problemleri olup çok yönlü bir varlıktır. Kendi nefsiyle, ailesiyle, komĢusuyla, cemiyetiyle, devletiyle ve nihayet madde ile alakalı meseleleri vardır. Bu meselelerini neye göre ve hangi ölçü ile halledecektir? Hâlik Teala‟nın mülkünde yaĢayan insana gönderdiği nizamda bu sorunun cevabı elbette olacaktır ve olmuĢtur. Bu arada şunu da çok iyi bilmelidir ki, kâinat camiasında en üstün makam, en yüksek Ģeref insana verilmiĢtir. İnsanın makamı meleklerin makamından da üstündür. Ġnsan halifedir; Allah‟ın halifesidir. MUHACIRUN DERGISI– SAYI-1/ YIL-1 Hilafet makamı ona verilmiĢtir. Melekler bile insanoğlunun bu büyüklüğünü, halifeliğini kabul etmiĢ ve secdelere kapanarak ona bey‟at etmiĢlerdir. (Bakara, 30) Her Ģey insanın emrinde ve hizmetindedir; Cenab-ı Hak, kendisine halife olmak üzere yarattığı insana, muhtaç olacağı herĢeyi vermiĢtir. (Bakara, 29; Ġbrahim, 34; Casiye, 13...) ve onu, varlıkların içerisinden en güzel Ģekilde yaratmıĢtır. (Tin, 4) Halife demek tabir caizse, naib demek, vekil demektir. Evet insanoğlu, özellikle yeryüzünde Allah‟ın halifesi yani naibi ve vekilidir. Bu itibarla, insan asıl değil vekildir.Yapacağı iĢleri ve icraatını kendi namına değil, Allah namına yapacaktır. Hem de Allah‟ın verdiği tâlimata göre, koyduğu nizama göre yapacaktır. Herşeyin başında Besmele çekmesi bunun bir ifadesidir. Bir gün kıyamet gelecek, Allah, naib ve vekil olarak yarattığı insandan hesap soracak, gönderdiği tâlimata ve nizama göre onu hesaba çekecektir. Hesabını verenler, yine Hilafet makamında kalacak ve â„lâyı ıliyyine yükselecekler, veremeyenlerde Hilâfet makamından atılacaklar ve esfeli safiline yuvarlanıp gideceklerdir.Dinin sonsuz ve sınırsız muhtevasinı hülâseten şu dört maddede toplamak mümkündür: 1- Ġtikadât, 2- Ġbadât, 3- Muamelât, 4- Ukubât. devamı gelecek Sayıda ⇒ MUHARREM 1433/ARALIK 2011 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( C.C.)´ı n d ı r . Siyer/Davet Ramazan El Butiy 1- Ġslâmın anlaĢılmasında Siyret-i Nebeviyyenin Önemi 1- Hz. Muhammed (s.a.v.)'in yalnız şahsî dehasıyla kavminin arasında tanınmıĢ yalnızca bir dahî olmadığını; fakat onun bundan da önce, Allah katından bir vahiy ve tevfikle desteklenen peygamber olduğunu sezdirebilmek için yaĢadığı çevreden ve hayatının,bütün dönemlerinden peygamberlik Ģahsiyetini» kavramak. Siyret-i Nebeviyyeyi ve onunla ilgili fıkhî hükümleri incelemekteki asıl gaye, yalnızca tarihi olayları öğrenmek değildir. Olay ve hikâyelerin tümünü ya da bir bölümünü anlatmak da değildir. Bunun için Siyret-i Nebeviyye ile ilgili fıkhi hükümleri incelemeyi, tarihî incelemelerden saymamız hatalı olur. Çünkü bu tür bir inceleme, geçmiĢ tarihî dönemlerden bir bölümü veya halifelerden birinin hayatını öğrenmek gibi bir Ģeydir. Halbuki; Siyret-i Nebeviyye ile ilgili fıkhî hükümleri incelemekteki asıl gaye, bir müslümanın Resûlullahın hayatına; birtakım prensipler, kaideler ve hükümler olarak iyice kavradıktan sonra, islâm gerçeğini O'nun mukaddes hayatında ĢekillenmiĢ ve heykelleĢmiĢ olduğunu düĢünebilmesidir. Yâni; Siyret-i Nebeviyye incelemesi, Ġslâm Hakikatinin Hz. Muhammed (s.a.v.)'in örnek hayatında eksiksiz olarak Ģekillendirme gayesini güden pratik bir çalıĢma-dan baĢka değildir. 5- Islâm da'vetçisine ve muallimine, eğitim ve öğretim yönünden canlı örnek olması... Hakikaten Hz. Muhammed (s.a.v.)' öğüt verici bir muallim, faziletli bir eğitimci idi. O, da'vetinin çeĢitli dönemlerinde eğitim ve öğretim metodlarınin en uygun olanını arayıp bulmada hiçbir zaman gayreti elden bırakmadı. Resûlullah'ın hayatını Ģu yukarıda saydığımız maksadlan gerçekleĢtirme2- Insanın, karĢısında erdemli bir hayde yeterli kılan en önemli Ģey, onun at için en ideal bir örneği bulması... hayatının, insandaki sosyallik ve beĢeÇünkü O, bu örnekten kendisine tuturilik yönlerini kapsamıĢ olmasıdır. nacak ve takib edecek bir düstur ediÇünkü insan bizatihi bağımsız bir fert necektir. Halbuki bu insanın, en ideal veya toplumun faal bir uzvudur. örneği, hayatın neresinde ararsa arasın; yine en mükemmel ve açık Resûlullah (s.a.v.)'in siyreti, onun yoşekliyle bu örneği Hz. Muhammed lunda yürüyen" dürüst ve çevresine (s.a.v.) 'in hayatında bulacağında güven kazanmak isteyen bir genç için şüphe yoktur. Çünkü Allah(CC) onu, de, Allah'a da'veti kendine yol olarak bütün insanlığa rehber kıldı. Nitekim seçen, hikmet ve güzel öğütle onun Cenâb-ı Hak: «Sizin için Allahın risâletini tebliğ etmek için bütün gücüResûlü'nde (takib edeceğiniz) pek nü sarfeden insan için de, devletini güzel bir örnek vardır» (Ahzab,21) ustalıkla idare edecek olan bir devlet buyurmuĢtur. baĢkanı için de, güzel muamelede örnek bir koca için de: Çocukları ve eĢi 3- Insanın, Kitabullahı anlamada, arasında hak ve ödevleri tevzi ederken onun maksadlanrı ve ruhunu tatmada, âdil davranmakla beraber Ģefkat ve kendisine yardımcı olacak Ģeyi de merhameti elden bırakmayan bir baba Resulullah'ın siyretini incelemekte olacak için de, yetenekli, sevk ve idabulması... reyi bilen usta bir komutan için de; hâsılı Allah'a karĢı ibadetiyle, çevresiÇünkü Kur'ân-ı Kerim ayetlerinin çoğunu ancak, Resûlullahin baĢından ne karĢı münâsebetlerini çok iyi dengeleyen, Ģaka ile ciddiyi uyumlayabigeçen ve onun bulunduğu yerde celen - her müslüman için de en güzel ve reyan eden hâdiseler aydınlatıyor ve şaşmaz örnekler, Ölçüler sergilemektefsir ediyor. tedir. 4- Bir müslümanın, Resûlullah'm siyretini araĢtırma esnasında, Islâmî bil- Şüphesiz ki bu duruma göre, Resûlullah'ın siyretini araĢtırmak demek, ingi ve kültürün daha büyük miktarda sanlığa «yaĢamaya değer hayat» için onun yanında birikmiĢ olması... O en üstün ve en güzel yönetim biçimini bilgi ve kültürün akâid, ahlâk ve canlı tablolar halinde sunmak demekahkâm ile ilgili olması aynıdır. Zira; Hz. Peygamber'in hayatı, Ġslâm pren- tir. Şimdi bu maksada ulaşabilmek için bir plânlama ve tasnife giriĢecek olursak, bunu aĢağıda açıklanan hedeflerde çerçeveleĢtirmek mümkündür: sip ve ahkâmının tümünü sergileyen yegâne canlı tablodur. Sayfa 8 MUHACIRUN DERGISI– SAYI-1/ YIL-1 MUHARREM 1433/ARALIK 2011 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( C.C.)´ı n d ı r . Sohbetler/Düşünceler Türkiye İslamlaşıyor Mu? Son zamanlarda insanların sık sık gündemlerine giren, kimilerinin endişeyle, kimilerinin korkuyla, kimileri -nin umudla cevaplandırmaya çalıştıkları bir soru var. Türkiye İslamlaşıyor mu? İnsanlar fevc fevc İslam'a mı giriyor? Marş ve ilahilere bakılırsa Evet!. Gözlerinizi kapatarak bu marşları, bu ilahileri dinlediğiniz zamanlar kendinizi bir başka alemde, bir başka dünyada hissediyorsunuz!. Müslümanların pratikleriyle atbaşı 'olması gerekirken, reel pratiği çok gerilerde bırakan bu marşları, bu ezgileri, bu ilahileri dinlerken, yapmanız gerekerirken yapmadıklarınızın hemen yapılıverdiğini, yaşamanız gerekirken yaşamadıklarınızın hemen yaşanıverdiğini görerek, Islami gelişimin hangi engin bo-yutlara vardığını anlıyorsunuz!. Yapmadıklarını söyleyen, yaşamadıklarını dinleyen bu insanlar, günümüz medyasını da dikkate aldıkları zaman, bu müsbet kanaatleri daha da pekişmektedir. Çünkü günümüz medyasına göre İslamın çığ gibi büyüdüğü, Türkiye'nin her geçen gün daha da İslamlaştığı, insanların fevc fevc İslam'a girdikleri iddia edilmektedir!. İslam'ın ne olduğunu veya ne olması gerektiğini gözardı edecek olursanız, bu genel kanaate sizler de iştirak edebilirsiniz. Çünkü yaşadığımız coğrafyada tevhidi dikkate almayan geleneksel bir din anlayışına veya ılımlı bir muhafazakarlığa doğru gelişen bir rağbet ve her geçen gün daha da artan bir katılım olduğu doğrudur. Genel düzlemde meydana gelen bu rağbet veya katılımın tevhidi olmadığını ifade etmemiz, tabi ki bu durumun bazı müsbet taraflarını görSayfa 9 mediğimiz veya görmemize rağmen gözardı ettiğimiz anlamında değildir. Hiç kuşkusuz ki bu rağbette bulunan insanlar, bu tercihte bulunan gençler, içki, kumar, fuhuş gibi birçok çağdaş pislikten uzaklaşabilmektedirler. Do-layısıyle günümüzde yaygınlaşan rağbet veya tercihin bu gibi dünyevi maslahatlarını bizler de görüyoruz. sular arayıp çıkarmışlar) ve onu, kendilerinin imar ettiğinden daha çok imar etmişlerdi. Peygamberleri de, onlara zulmetmiyordu, ancak onlar kendi ne-fislerine zulmediyorlardı. Sonra kötülük yapanların uğradıkları son, Allah'ın ayetlerini yalan saymaları ve onları alay konusu edinmeleri dolayısıyla çok kötü oldu. Bir mü'min için dünyasını mamur etmek mustehap ise, ahiretini mamur etmek farzdır. Dolayısıyle bazı müstehapları eda etmek için farzları feda eden bir anlayış, kesinlikle ve kesinlikle Islami bir anlayış değildir. Çünkü Islami anlayışa göre herhangi bir insanın ahiretini mamur etmesi, bu insanın öncelikle içki veya kumardan değil, küfür ve şirkten uzaklaşıp, tevhid hakikatine teslim olmasıyla mümkündür. İslam'a göre içki ve ku -mardan uzak bir müşrik ile ayyaş ve kumarbaz bir müşrik arasında Ancak yaşadığımız coğrafyada geönemli bir fark yoktur. Her ikisinin lişen bu hadise, bazı kötülüklerden de İslam'a göre affedilmeyecek olan bir uzaklaşma hadisesi olarak görül- en şedid vasfı müşriklik olup, her ikisi se de, İslam'ın emrettiği gerçek iyide aynı akibete doğru gitmektedirler. liğe ve gerçek hakikate ulaşamayan Netice olarak insanları İslam adına bir hadisedir. Çünkü İslam davası, içki ve kumardan uzaklaşmaya, tağut insanların sadece dünyevi maslaadına da küfür sistemini desteklemeye hatını gözeten bir Yeşilay davası değildir. Bu yüce davanın öncelikli davet eden bir anlayış, yeşilaycı hedefi, insanların dünyevi değil uh- bel'amlara özgü bir anlayıştır. Bu anlayışı ve bu anlayıştan kaynaklarevi maslahatı, uhrevi kurtuluşunan hadiseyi İslamlaşma olarak dur. Hakikat düzleminde bir saat gösteren medyaya itibar etmemiz ve kadar olan dünya yaşantısını ebedi hayatın önüne çıkararak veya ebedi söz konusu hadiseyi tevhidi bir gelişme olarak görmemiz veya Islami bir hayatı gözardı ederek, ebedi olan ahiret hayatı pahasına dünyevi hay- katılım olarak kabul etmemiz tabi ki atı mamur etmeye çalışmak, peygam- mümkün değildir. Dolayısıyle "Türkiye İslamlaşıyor mu?" sorusuna berlerin değil, firavunların tercihidir. Nitekim ahiretleri pahasına dü- bizlerin vereceği en açık cevap "Türkiye Ehl-i Kitaplaştırılıyor!." nyalarını mamur eden firavunlar, yani Hıristiyanlaşıyor şeklinde dünyalarını mamur eden kavimler, mamur ettikleri beldeleriyle birlikte olacaktır. Yaşadığımız coğrafyadaki bir kısım tevhidi çalışmaları istisna helak olmuşlardır., tutacak olursak, genel düzlemdeki Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı? yaygınlaşan hadise, Ehl-i Kitab'ın Böylece ken-dilerinden öncekilerin özelliklerini, Ehli Kitab'ın nasıl bir sona uğradıklarını görsün- sapıklıklarını içinde barındıran ler. Onlar, güç bakımından kendile- geleneksel bir muhafazakarlık rinden daha üstün idiler, toprağı alt- hadisesidir. üst etmişler (ekmişler, madenler, MUHACIRUN DERGISI– SAYI-1/ YIL-1 MUHARREM 1433/ARALIK 2011 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( C.C.)´ı n d ı r . Akaid/Iman AKAĠDE GĠRĠġ A) AKAĠDĠN TANIMI Akaid, akîde kelimesinin çoğuludur. Akîde, akd kökünden türemiĢtir. Akd ise düğümlemek, bağlamak anlamına gelir. Buna göre Akide, bağlanılan, sağlam bir Ģekilde inanılan, düğüm atmıĢçasına kesinlikle gönülden kabul edilen Ģey anlamını taĢır. İtikad kelimesi de akd kökünden türe­ miĢ olup kalpten bağlanma, kesin olarak karar verme, inanma anlamına gelir. Terim olarak Akaid, Ġslâm dininde inanılması ve kalben kabul edilmesi gereken konulara verilen addır. "Akaid" kelimesiyle kastedilen, iman esaslarıdır. Akaid ilmi denilince akla, Iman esaslarından bahseden Ilim gelir. B) AKAĠDĠN KONUSU Akaid, Ġslâm dininin Ameli değil de Itikadî ve Nazari hükümlerinden bahseder. Ġslam dininin temel kurallarını inceler. Akaid Ilmi, kısa ve özlü olarak, Iman esaslarını inceleyen, konu alan bir ilim dalıdır. Bu açıdan bakıldığında Akaidin konusu, Iman esaslarının tümüdür. Ġman esasları, altı bölümden oluĢur.Allah‟ın zatına ve sıfatlarına iman, bu esasların temelini teĢkil eder. Bundan sonra diğer esaslar gelir. Bunlar; meleklere, kitaplara, peygamberlere, âhirete, kaza ve kadere imandır. Akaid ilmi, sözü edilen iman esaslarına inanmanın nasıl ve ne şekilde olacağını da belirler ve iman etmenin mahiyetini inceler.Kısaca, Allah‟ın istediği, sağlıklı bir iman, Akaid Ilmi sayesinde kazanılır. C) AKAĠDĠN GAYESĠ/AMACI 1. İnsanın kalbine, onun yaratılış ve fıtratına, saf ve temiz tabiatına en uygun olan imanı yerleĢtirmektir. 2. Allah’ın varlığını, birliğini, tüm insanlara duyurmak, anlatmak ve kalplere yerleĢtirmek akaidin en önemli gayesini oluĢturur. 3. Bütün insanları tevhid inancı etrafında birleĢtirmek, akaid ilminde gerçekleĢtirilmek istenen en büyük Sayfa 10 Ömer Nasuhi Bilmen amaçtır. Böylece akaid, insanı inançsızlık, inkar, şüphe ve tereddütlerden kurtararak manevi yönden güçlü ve huzurlu yapmak ister. İnsan sağlam ve hurafelerden uzak bir akide sayesinde dünya ve ahiret mutluluğuna eriĢir. Mutluluk, baĢarıda önemli bir etkendir. Huzurlu, mutlu ve baĢarılı insanlardan oluĢan bir toplum da aynı niteliklere sahip olur. Sağlam inanç sahibi insan, faziletli, ahlaklı, yararlı ve verimli olur. ĠĢte akaidin bir gayesi de insanları dareynde mutlu ve baĢarılı kılmaktır. D) AKAĠDĠN METODU Akaid, hakikatleri açıklamada hem nakil denilen Kur'an ve Sünnetten, hem de akıldan faydalanır. Kur'an-ı Kerimin ikna ve irĢad metodu ile hadislerin tebliğ, talim, müjdeleme ve sevindirme metodu akaidin de metotları arasında yer alır. Akaid ilminde vahye dayalı naklî deliller önemli olduğu gibi aklın, duyuların ve deneyimlerin verdiği bilgiler de önemlidir. Kısaca, Akaid metod olarak nakli esas alır; bunun yanında aklı da ihmal etmez. İman esaslarını açıklarken hem aklî, hem de naklî delilleri kullanır. Nakil, vahye dayalı olan Kur‟an ayetleri ve sahih hadislerdir. Nakilde aklın hiçbir dahli yoktur. Tamamen ilahidir. Akıl, Ġslam‟ın nakilden sonra gelen ve kıyas-ictihad kaynağının temelini oluĢturur. Fakat bu temel nakilden bağımsız olamaz. Aklın nakilden ayrıldığı yerde sapkınlıklar baĢlar. İLİMLER ARASINDAKİ YERİ İslam dininin inançla ilgili hususlarının ilmi olan akaid, bütün diğer Ġslamî ilimlerden önde gelir. Dünya ve ahiret faydası açısından akaid, bütün Ġslamî ilimlerin dayanağı ve temelidir. O olmadan diğer ilimlerin bir değeri yoktur. İnsana önce akide(Iman) gereklidir. O bakımdan, Kur'an-ı Kerimden "Yaratan Rabb‟ının adı ile oku" ayetinin dıĢında ilk önce nazil olan ayetler, Iman(akait) ile ilgili ayetlerdir. Amelle ilgili ayetler daha sonra gelir. Bir kiĢinin Müslüman olması için de ilk önce iman etmesi gerekir, amel (namaz, oruç, zekat...) sonra gelir. Akide ve iman olmadan amel, bir değer taĢımaz; fakat amelsiz akide değer taĢır. O halde akaid Ilmi, Ġslamî ilimler arasında birinci sırada yer alır. Akait, fıkıh ve diğer Ġslami ilimlerden önce gelir. Akaid, Ġslamî ilimler arasında, bir ağacın kökü, diğer ilimler ise dalları gibidir. Temelsiz bina düĢünülemeyeceği gibi akaidsiz Ġslamî ilimler de düĢünülemez. F) AKAĠD ĠLMĠNĠN DAYANDIĞI KAYNAKLAR Birinci kaynak,Akait ilminin dayandığı ilk ve en önemli kaynak, Kuran-ı Kerimdir. BeĢeriyetin son dini Ġslamiyet‟in inanç esasları; neye inanılacağı, nasıl inanılacağı, Allah tarafından Yüce Kitabımız Kur'an-ı Kerimde anlatılmıĢtır. İkinci kaynak, Peygamber (s.a.v)'den rivayet edilen mütevatir hadislerdir. Mütevatir Hadis: Yalan üzerinde birleĢip anlaĢması, aklen mümkün olmayacak kadar kalabalık bir topluluğun ittifakla rivayet ettiği hadislerdir. Bu derece kesin rivayetlere dayanan Peygamber (s.av)in hadisleri, akait ilminin ikinci kaynağıdır. Zira peygamberlerin bilgisi Allah (c.c) tarafından öğretilmiĢ bilgilerdir. Dolayısıyla bir çeĢit vahiydir. Ücüncü kaynak,Felsefe ve müspet ilimlerde müstakil bilgi kaynağı olarak kabul edilen Akıl, duyular ve bilimsel deneyler de akait ilminin kaynakları arasındadır. Ancak bunların verdiği bilgilerin doğru, nakle ve gerçeğe uygun olması gerekir. E) AKAĠDĠN DĠĞER ĠSLAMĠ MUHACIRUN DERGISI– SAYI-1/ YIL-1 MUHARREM 1433/ARALIK 2011 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( C.C.)´ı n d ı r . Islam/Ibadet Said Havva yöneldim, ben Müslümanlardanım. Öteyandan Peygamber Efendimiz(SAV) bu konu ile ilgili şöyle buyuruyor:Bütün peygamberler birbirlerinin babadan kardeşleridir, Anaları değişik ama dinleri ISLAM (1) birdir. Yine Cenab-ı Allah(C.C.) şöyle 1-Islam, Hz. Ademle başlayarak buyuruyor:Allah bu dini ayrılığa peygamberlerin sonuncusu Hz. düşmeksizin uygulayın diye din olarak Muhammed (S.A.V) ile noktalanan bütün Musaya vahyettiğini, Ibrahime, Musaya Peygamberlerin (Resullerin ve Nebilerin) ve Isaya tavsiye ettiğini size Şeriat ortak dinidir. Cenab-ı Allah (C.C) Kuran-ı olarak gönderdi. Kerim'in değişik yerlerinde bu ilkeyi Islam asıl anlamı ile vahiy yolu ile vurgulayarak belirtmiştir. Nitekim Hz. Nuh bildirdiği emir ve yasaklarında Allaha (a.s.)ın dilinden şöyle buyurur: teslim olmaktır. Kim gerek bütün maddi Bana müslümanlardan olmam varlığı ve gerekse kalbi ile her konuda emredilmiştir. Allaha teslim olursa işte müslüman odur. Hz. Ibrahim(a.s.) ile Hz. Ismail(a.s.)'ın Peygamberler insanlar arasında en çok dilinden de şöyle buyuruyor:Ey Rabbimiz, Allaha teslim olan kimseler oldukları için bizleri Müslüman (sana teslim olmuş) eyle. "ilk müslümanlar" olarak Hz. Yakub(a.s.)'ın oğullarına şöyle vasiyet vasıflandırılmışlardır. Nitekim Cenab-ı ettiği bildiriliyor: Hiç şüphesiz, Allah bu dini Allah-C.C.- şöyle buyuruyor: sizin için seçti. Buna göre mutlaka De ki; benim namazım, ibadetim, Müslüman olarak can veriniz. hayatım ve ölümüm eşi ve ortağı Hz. Musa(a.s.)nın dilinden de şöyle olmayan Allah içindir. Bana böyle buyuruluyor:Eğer gerçekten emrdildi. Ben müslümanların ilkiyim. Müslümansanız, Sırf Allah'a dayanınız. Allaha teslim olmaksızın, onun hükmüne Tevrattan söz edilirken şöyle buyuruluyor: boyun eğmeksizin islamın varlığı söz Müslüman olmuş peygamberler ona göre konusu olamaz. Cenab-ı Allah-C.C.hüküm verirlerdi. şöyle buyuruyor: Hz. Yusuf'(a.s.)un dilinden de şöyle Hayır, hayır! Rabbine andolsun ki, onlar buyuruyor: Canımı Müslüman olarak al ve aralarında çıkan anlaşmazlıklarda senin beni iyi kullarından eyle. hakemliğine başvurmadıkça sonra da Firavun'un büyücülerinin Hz. Musa'ya vereceğin karara, gönüllerinde hiçbir inandıkları sırada şöyle dediklerini burukluk duymaksızın, kesin bir naklediyor: Ey Rabbimiz üzerimize sabır teslimiyetle uymadıkça mümin yağdır ve Müslüman olarak Canımızı al. olamazlar. Hz.Isa(a.s.)'ın havarilerinin ağzından şöyle buyuruyor: Allah'a inandık, Şahid ol ki biz 2-Allahın hükmünü ancak sadık haberci müslümanız. bir peygamber tarafından bize ulaştıran Saba Melikesinin iman ederken şöyle vahiy aracılığıyla bilebiliriz.Durum böyle dediği naklediliyor:Artık Süleymanla birlikte olunca normal insan mantığı söz konusu alemlerin Rabbi olan AIlah'a teslim olup Allahın emrine teslim olmayı gerektirir. Müslüman oldum. Çünkü insan Allahın yaratığıdır. Madem Salih olarak nitelenen adı belirtilmemiş bir ki Allah herşeyi kapsamı içine alır ve kulun dua ederken şöyle dediği madem ki Allahın hiç bir işi hikmetsiz bildiriliyor:Soyumdan gelecek olanların iyi değildir, o halde insanın kul olma niteliği olmalarını nasib eyle. Tevbe, ederek sana Sayfa 11 MUHACIRUN DERGISI– SAYI-1/ YIL-1 Allaha teslim olmasını gerektirir. Bunun yanında hayatın kanunları da insanın Allaha teslim olmasını gerekli kılar. Sebebine gelince gerek bu kanunları ve gerekse Insanı en iyi bilen Allahdır. 3-Nitekim insanın yararı Allah'a teslim olmasında olduğu için Cenab-ı Allah-C.C. - hiç bir milleti peygambersiz bırakmamış, başka bir deyimle her millete mutlaka bir peygamber göndermiştir. Kur'anda bu konuda şöyle buyuruluyor: Hiç bir millet yoktur ki, aralaranda bir uyarıcı(peygamber) bulunmamış olsun.(16) Biz her millete mutlaka" Allah'a tapınız, putlardan uzak durunuz, diye, uyarıcı bir peygamber gönderdik"(17) Biz her peygamberi mutlaka milletinin dili ile gönderdik ki onlara emirlerimizi açıkça bildirebilsin" (18) Bu ayetlerden açıkça anlıyoruz ki sadece bazı milletlere ve sırf belirli bazı bölgelere peygamber geldiğini sananların görüşü asılsızdır. Gerçek bunun tam tersinedir,Gerçi biz her hangi bir şahsiyetin peygamber olduğunu kesinlikle söylemeyizBöyle diyebilmemiz için mutlaka elimizde 0 şahsiyetin peygamber olduğunu bildiren vahiy kaynaklı bir belge olmalıdır. Mesela eski Iranlılar Zerdüşt isimli bir peygamberleri olduğuna inanırlar. Biz ise gerek az önceki Kur'an ayetlerine ve gerekse Ibn-i Abbas'ın -Allah ondan razı olsun- "Eski Iranlıların (farisilerin) peygamberi ölünce şeytan mecusiliği (ateşe tapıcılığı) kitap haline getirerek kendilerine sundu" şeklindeki sözlerine dayanarak eski Iranlılara peygamber gönderildiğine inanıyoruz. Fakat sözü geçen Zerdüşt'in peygamber olup olmadığını bilemeyiz. Diğer milletlerin peygamber saydıkları, fakat Kur'an'da adları geçmeyen şahsiyetlerin tümü hakkındaki görüşümüz de budur. devamı gelecek Sayıda ⇒ MUHARREM 1433/ARALIK 2011 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( C.C.)´ı n d ı r . Hanımlar Köşesi Aişe Tuğba TAKDĠM edilmiĢtir. Güçlünün güçsüzü ezdiği, kanun nizam diye hiçbir şeyin bilinmediği, çöl kanunu adı verilen kaba kuvvetin hüküm sürdüğü, insanların canavarlardan daha da ileri giderek kendi cinslerini parçaladığı bir zamanda, bundan tam 1400 küsur yıl önce, insanlığın yaratıcısı Allah (c.c) tarafından bir peygamber, bir kitap ve bir din gönderildi. islam nasıl olur da kadına değer vermez, islâm'da kadın, ya anadır, ya bacıdır, ya hanımdır. Namusu ve dini için yaĢayan müslümanın bu değerler yegâne varlık sebebidir. Özellikle son yıllarda islâm'a saldıran bazı kasıtlı Ģahısların, kadını istismarları hakkındaki çirkin iftiralarını cevaplandıran bu yazılar, müslüman oluĢuyla gurur Daha önce de defalarca duyan her müslüman kardeĢimiz uyarılmasına rağmen unutuyordu ve bacımızın defalarca okuyacağı, insanoğlu. Bunu pek iyi bilen yüce okutacağı yazılardır. Yaratıcı son kez bir daha uyardı, koruyup yaşattığı kulunu. Hem de Dergimiz toplumun bu denli derin bir yarasına parmak basan bu en büyük bir peygamberle ve yazıyı yayınlayarak sizlere hizmet korumayı garanti altına aldığı etmenin huzuru içindedir. muhteşem bir kitapla. Herşey bundan sonra oluverdi. Sanki bu yeni din sihirli bir değnekti. Gelişinden elli yıl dahi geçmeden, büyük peygamberin toprağı henüz kurumadan, en büyük, en medeni, en güçlü bir millet oluşuverdi. Takdir sizden, tevfik Allah (c.c.)'tandır. O, alacağı bir kaç kuruĢ için, yolda, otobüste periĢan olan; iĢyerinde ezilen, bazan da süflîleşen çağdaş kadından çok daha farklıdır. Onun oturuĢu miskince bir bekleyiĢ değil büyük bir istikbale hazırlanıĢtır. Geleceğin mücahid erlerine ana olma istikbaline. Kafirlerin daha büyük değerlerini elinden çekip almak için yem olarak önüne sürdükleri sahte hürriyetlere, haklara ihtiyacı yoktur. Bu iĢten memnun olmayan tek kiĢi BENİM BACIM vardı. Zaten o insanın ilk Şurası unutulmamalıdır ki, benim yaratıldığı gün memnuniyetsizliğini isyanıyla açığa vurmuĢtu. bacım, paha biçilmez değerdeki varlığını, Ģeytani gözlerin iğrenç Evet Ģeytan bu iĢten memnun ol- bakıĢlarından korumak için giyinmamıĢ hemen harekete geçerek - diği simsiyah çarĢafıyla, imanla atan kalbiyle, irfanla çalıĢan aklıbaĢarısının bir tek sebebi olarak keĢfettiği- müslümanları dinlerin- yla ve tavizsiz vakur karakteriyle eĢsiz bir âbidedir. den uzaklaĢtırmaya çalıĢmıĢ ve Nefs'in de yardımıyla baĢarmıĢtır. Arkasına sığındığı örtü onun esaret zinciri değil, hürriyet belgeBu arada insan unsurunun ikinci sidir. ve temel varlığı olan kadın oldukça kullanılmıĢ ve istismar Evinde oturup sokaklara çıkmaMUHACIRUN DERGISI– SAYI-1/ YIL-1 Kocasının getirdiği parayı yemesi, onun kapıdan karĢılayıp güleryüzle içeri alması ekonomik bir zillet değil bilakis, ideal iĢbölümünün gereklerini yerine getirmesidir. O, Rabb'inin kendisine verdiği haklardan memnun ve fazlasıyla razıdır. Artık insan yaratanının emrine girmiş, elinde onun verdiği reçete, her işi yerli yerinde, rızasına uygun bir şekilde yapıyordu. Sayfa 12 ması, açılıp saçılmaması onun kokuĢmuĢluğuna değil, korunmuĢluğuna, asaletine ve temizliğne de­ lalettir. Çünkü o, hiç bir sistemin yapamıyacağı kadar hür, hiç bir mükafatın edemiyeceği kadar mutludur. O benim bacımdır. Onun namusunu korumak ve islâm'ın koyduğu ölçüler dahilinde muhafaza etmek benim görevimdir. O, benim bacımdır. Onun namusunun dokunulmazlığı vardır. Namusunun ve namusuna gelinceye kadar en ufağından en büyüğüne bütün değerlerinin... MUHARREM 1433/ARALIK 2011 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( C.C.)´ı n d ı r . Gençlerle Başbaşa ISLAM GENÇLĠĞĠNE ÖĞÜTLER etmez. Nitekim Kur'an'da şöyle buyurulmuştur: Hamd, ancak Allah içindir. O'na hamd eder, O'ndan yardım ve bağışlanma dileriz. Nefislerimizin şerrinden, amellerimizin kötülüklerinden O'na sığını­rız. Allah kimi hidayete erdirirse onu saptıracak yok­tur. Kimi de saptırırsa onu hidayete erdirecek yoktur. "Sizin Allah katında en değerli olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır." Bu Sayfamızda, her Müslümanı/ hele hele genclerimizi ilgilendiren değişik konular genel ve özet olarak yer alacak ve anlatımı da herkesin anlayacağı şekilde olacaktır. a- İslâm, insan hayatının ekonomik, siyasi, kültürel ve sosyal alanlarındaki bütün problemlerini çözerek ona doğru yolu gösteren bir sistemdir. 6-Ġslâm'da ne dini hakir gören diktatörlük, ne de kabullenilmesi zor görüĢleri tasdik etmek yoktur. İslâm'da her insan Kur'an ve hadisleri okur, selefin Tek olan ve hiçbir ortağı bulunmayan Allah'tan başka ilâh görüşlerini alır ve sonra bunu hayatında uygular. olmadığına, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'in Ġslâm, Hayatın Bütününü Kaplayan Bir Sistemdir O'nun kulu ve Rasûlü olduğuna şehadet ederim. Allah Teala'dan bu yazıların, kendi rızasına uygun olmasını, onu okuyan herkese faydalı kılmasını dilerim. O, duaları işiten ve karşılığını verendir. b-İslâm, insan hayatını düzene koyar. Bundaki temel unsur, vakit düzenlemesidir. Müslümanı dünya ve ahiret hayatında başarılı kılan tek amil İslâm'dır. 3- İslâm, dini kanunları uygulamadan önce itikadi düşünceye öncelik verir. Nitekim Rasûlullah (s.a.v) Ġslâm'ın BaĢlıca Özellikleri Mekke'de önce tevhidî düşünce üzerinde durmuş, 1- Ġslâm dini Tevhid dinidir. Bu yüzden tek olan Medine'ye hicret ettikten sonra İslâm Devleti'ni kurarak yaratıcının varlığına inanmak, aklı olan her insanın kabul dinî hükümleri uygulamıştır. edeceği şeydir. Bu yaratıcı ayrıca 4-İslâm, İlim öğrenmeye davet eder ve kurban, adak ve dua gibi ibadetlerin faydalı ilmin gelişmesine destek verir. sadece kendisine yapıl­masını hak eden Nitekim Müslümanlar daha Ortaçağ'da ilâhtır. Çünkü Rasulullah (s.a.v): "Dua, İbn Heysem, Birûnî ve diğerleri gibi ibadetin ta kendisidir" diye modern ilimlerde mütehassıs olmaya buyurmuştur. başlamışlardı bile. Bu yüzden Allah'tan başkasına dua edip 5-İslâm, dolandırıcılık ve fahiş fiyatla yalvarmak asla caiz değildir. kazanılan malı değil, doğru yoldan 2- Ġslâm birleĢtirici bir dindir, kazanılan malı helal sayar ve helal yoldan ayrımcılık yapmaz. İslâm'a göre bütün kazanılan maldan fakirlere vermeyi ve peygamberler insanların hayatlarını Allah yolunda harcamayı teşvik eder. düzenlemek ve onların kurtuluşu için Kanunlarını Allah'ın koyduğu şeriatten alan İslâm gönderilmiştir. Muhammed (s.a.v) de onların sonuncusudur. O'nun şeriatı Allah'ın emri ile kendinden ümmeti içinde sosyal adalet ancak bu şekilde gerçekleşir. önceki şeriatlerin (Yahudilik ve Hıristiyanlık) hükmünü Nitekim hadiste şöyle geçmektedir: "En iyi mal, kişinin helal yoldan kazandığı maldır." yürürlükten kaldırmıştır. Allah O'nunla insanları, sonradan değiştirilmiş bozuk dinlerden kurtarıp, hiçbir şekilde değişikliğe uğramayan ve herkese eşit muamelede 6-İslâm, Cihad ve özgürlük dinidir. İslâm, her müslümana malıyla ve maneviyatıyla dine yardımcı olmasını farz kılar. bulunan İslâm dinine katması için göndermiştir. İslâm bir özgürlük dinidir ve her müslümanın İslâm 3-Ġslâm dinini öğrenmek çok kolaydır. Çünkü İslâm'da gölgesinde hür ve mutlu olarak yaşamasını, bu dünyaya bozuk inanç ve hurafeler yoktur. Her zaman ve mekânda karşılık ahiret hayatını tercih etmesini ister. uygulanabilen tek din İslâm'dır. 7-İslâm, sabit ve donuk fikri ortadan kaldırır. İslâm'da, dinî 4- Ġslâm madde ve ruhu tam olarak birbirinden ayırmaz. Aksine hayata bu ikisinden oluşan bir bütün olarak bakar ve birini alıp diğerini ihmal etmez. 5-Ġslâm, Müslümanlar arasında kardeĢlik ve ruh birliğini sağlamlaĢtırır. Irk ve bölge farklılığını kabul Sayfa 13 kurallara aykırı olmamak şartıyla hür düşünce yapısını geliştirme ve fikir üretme vardır. Bid'at, Hurafe ve uydurma hadisler İslâm'ın temiz güzelliğini çirkinleştirmiş, Müslümanların yeni fikirler üreterek ilerlemelerine engel olmuştur. MUHACIRUN DERGISI– SAYI-1/ YIL-1 MUHARREM 1433/ARALIK 2011 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( C.C.)´ı n d ı r . Faydalı Bilgiler — Şifalı Bitkiler ADA ÇAYI EVREN Evren : İçinde milyarlarca gökcismi­ nin bulunduğu sonsuzluk ve onun içindeki varlıklar bütünüdür. Evren içerisindeki cisimlerin baĢlıcaları Ģunlardır. Yıldız : Isı ve ıĢık yayan gök cisimlerine denir. GüneĢ ısı ve ıĢık yaydığı için bir Yıldız'dır Gezegen : Yıldızlardan aldığı ısı ve ışık yansıtan gök cisimleridir. Dünya GüneĢ'in etrafında dönen bir gezegendir Uydu : Gezegenlerden küçük, bağlı olduğu gezegenlerin etrafında dönen gök cisimleridir. Ay Dünya'nın uydusudur Nebula : Evrendeki kızgın gaz ve toz bulutlarıdır. Andromeda Meteor : Atmosfere girince ateĢ külçesi durumuna dönüĢen Evrendeki baĢıboĢ dolaĢan kayaçlardır. Galaksi : Evrenin sonsuz boĢluğunda bulunan sayısız gök cisimlerinin oluĢturduğu kümelere galaksi denir. Dünyamızın içinde bulunduğu yıldız sistemi yani GüneĢ sistemi, Samanyolu galaksinde yer alır. Yıldız Sistemi : Bir yıldız ve onun çekim gücünün etkisi altındaki gezegenler ve diğer gökcisimlerinden oluĢan sistemlerdir. GüneĢ sistemi Güneş : Kızgın gazlardan oluĢmuĢtur. Çevresine ısı ve ıĢık yayan gök cismidir. Yapısının %99 hidrojen ve helyum gazlarından oluĢur. Yarıçapı 700.000 km. dır. Yüzeyinde sıcaklık 6000 oC Yer yuvarlağından 333.000 kat büyüktür. Dünyamıza ortalama 149.000.000 km. uzaklıktadır. Sayfa 14 Diğer İsimleri : Kutsal bitki, Salvia officinalis, Feuille de sauge, Salvie folium, Sauge Botanik Bilgi: Ballıbabagillerden; özellikle Akdeniz bölgesinde yetiĢen ıtırlı bir bitkidir.30-75 cm. arasında boylanabilen adaçayı türleri, kıĢın yapraklarını dökmeyen, dayanıklı otsu ya da çalımsı bitkilerdir. MenekĢeye benzeyen çiçekleri haziran - temmuz aylarında açar. Kare kesitli tüylü gövdesi, bitkinin ikinci yılında odunsulaĢır. Genellikle yakıcı kokuĢu olan gri-yeĢil yaprakları, bazı türlerde alacalı, hatta kırmızı ve mor renklerde olur. Çift dudaklı, derin hazneli çiçekleri genelde mor-mavi renkli iken, seyrek olarak beyaz ya da pembe renkli çiçek açan türleri de görülür. Bitkinin minik tohumları koyu kahverengi ve yumurta biçimlidir. Genelde tohumuyla kendiliğinden çoğalan adaçayı bitkisi, istenirse gövde çelikleriyle de üretilebilir. Östrojen hormonu içerir. Menopoz dönemi sıkıntılarını azaltır. Adaçayının içerdiği uçucu yağ, mukoza zarlarını iyileĢtirdiği için ağız, diĢeti ve dildeki Ģikayetlerle boğaz ve bademcik enfeksiyonlarına karĢı iyileĢtiricidir. Bitki, antifungal etkiler taĢır. Yani ciltteki mantarlara sürülürse onları yok eder. Adaçayı yaraların iyileĢmesini hızlandırır. Adaçayı diĢleri beyazlatır ve sağlamlaĢtırır. Not : Grip ve nezle salgınlarında oturduğunuz odada adaçayını kekikle beraber kaynatırsanız odayı dezenfekte eder. Yan Tesirleri : Tansiyonu yüksek olanlara günde 1 bardaktan fazlası yasak. Hamilelere ve karaciğer iltihabı olanlara yasak. Erkeklerde cinsel gücü azaltır, kadınlarda ise artırır. Kullanım Biçimleri:Çay Hazırlamak: Yarım veya bir tatlı kaĢığı dolusu ince kıyılmıĢ kuru yaprak, bir su bardağı dolusu kaynar suyla haĢlanır ve üstü kapalı olarak 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 2-3 bardak içilir. Taze bitki kullanılması durumunda 4-5 dakika demleme süresi yeterlidir.Çalkalama/ Gargara: 2-3 tatlı kaşığı kurutulmuş ve ince kıyılmıĢ yaprak, 2 bardak soğuk suya eklenir ve ateĢe konur. kaynamaya baĢlayınca ocaktan indirilir ve üstü kapalı olarak 15 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde pek çok kere 5-10 dakika süreli gargaralar yapılır. Tentür Kullanımı: Günde 3 kere, 15-20 damla kadar D2 inceltisindeki tentür, yarım kahve fincanı suya eklenerek alınır. Çay olarak kullanılabildiği her yerde tentür de kullanılabilir. Bilinen Bileşimi : Eterik yağ ( tuyon, sineol, borneol, pinen ), saponin, tanen, glikozid, pikrosalvin, reçine, fumarik asid, irsol asidi, oleanol asidi,ntriacoton, flavon, asparagin , uvaolpa radifenol. Faydaları Şekerli hastaların sinirlerini teskin eder. Midevidir. Sindirimi kolaylaĢtırır. Dispepsi (hazımsızlık) durumunda çok etkili bir gaz söktürücüdür. Gece terlemelerini en aza indirger. İdrar söktürücüdür. Kadınlarda dölyatağı kaslarını uyarır. AybaĢı düzensizliklerini ve aĢırı sancıları giderir. MUHACIRUN DERGISI– SAYI-1/ YIL-1 Karışımlar: Gargaralarda ve çalkalamalarda kekikle, sindirim sorunlarında ise Mayıs papatyası ile eĢit oranda karıĢtırılır. Adaçayı Sirkesi: Geniş ağızlı bir şişe, çayır adaçayı çiçeği ile doldurulur, çiçeklerin üstüne çıkacak kadar doğal üzüm sirkesi eklenir ve ĢiĢe 14 gün güneĢte veya sıcak bir ortamda, arada bir çalkalanarak bekletilir ve süzülür. Oturma Banyosu: İki avuç dolusu yaprak soğuk suda gece boyunca bekletilir. Ertesi gün kaynama derecesine kadar ısıtılır, 5-6 dakika demlendikten sonra süzülür ve banyo suyuna eklenir. MUHARREM 1433/ARALIK 2011 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( C.C.)´ı n d ı r . Basından Seçmeler Pakistan ordusu, ABD'nin ülkenin güneybatısındaki Be- mescidin tüm sükunetini bozan Yarbay Çulhaoğlu, hızını alamayarak, duvardaki “Allah” ve “Muhammed” yazılarını luçistan eyaletinde bulunan askeri üssünü boşalttığını da kendi elleriyle indirdi ve “Bu yazılar kesinlikle buraya açıkladı. asılmayacak” dedi. 12/12/2011 - 15:15 ―SADECE HİZMETE ÖZEL DAMGALI KİTAPLAR OKUNACAK‖ Ordunun internet sitesinden yapılan açıklamada, ''ABD yetkililerine tanınan sürenin sonunda Amerikan askerleri, Komutanın, kimseye zararı olmadan köĢede Kur'an-ı Kerim uçakları ve diğer ekipmanlarıyla Şemsi Hava Üssü'nden okuyan bir Mehmetciğin elindeki Kur'an-ı alarak “Sadece ayrılmıştır. Üssün kontrolünü bundan Pakistan ordusu hizmete özel damgalı olan kitaplar okunacak” diye emir yapacaktır'' denildi. verdiği de iddialar arasında. Ne olduğunu bile anlamayan erlerin mahcup bir Ģekilde mescidi terk ettikleri ifade ediliyPakistan hükümeti, geçen ay sonunda NATO helikopterleri- or. nin Afganistan sınırındaki bir karakolu vurması ve 24 Pakis—————————————— tan askerinin ölümüyle sonuçlanan olaydan sonra ABD'den topraklarındaki askeri üssü boĢaltmasını istemiĢti. Ġsrail, Libya'ya Elçilik Açıyor ——————————————— Kışla'da İslam Düşmanlığı İddiası Yarbay Çulhaoğlu‟nun Tugay Mescidi‟ne botları ile baskın yaparak, seccadeleri tekmelediği; namaz kılan, Kur‟an okuyan askeri azarladığı iddia ediliyor. Libya'da devrim sonrası yeni hükümetle iliĢki kurmaya çalıĢan Ġsrail'in Libya'ya atamayı planladığı ilk elçi de Dürzi kökenli... 12 Aralık 2011 / 12:01 İsrail gazetesi Haaretz, Tel Aviv'in yeni Libya yönetimi ile iliĢkileri normalleĢtirmek ve Trablus'ta bir Ġsrail elçiliği aç12 Aralık 2011 / 14:22 mak için Libya Geçici Konseyi ile görüĢmelere baĢladığını, Kırklareli 55. Mknz. Piyade Tugayı'nda Yarbay Ekrem Çul- ülkeye büyükelçi adayı olarak belirlenen ismin yakında Lihaoğlu'nun Tugay Mescidi'ne botları ile baskın yaparak, bya'yı ziyaret edeceğini bildirdi. seccadeleri tekmelediği; namaz kılan, Kur'an okuyan Mehİngiliz kaynaklara dayandırılan habere göre, Rafael Luzon metçiği azarladığı iddia ediliyor. baĢkanlığında BirleĢik Krallık'ta yaĢayan Libya Yahudi topluluğu ile Libya yönetimi arasında bir dizi toplantıya Kırklareli 55. Mknz. Piyade Tugayı, mescide ve Kur'an-ı Kerim'e yönelik tahammülsüzlük ve saygısızlık iddiaları ile İngiliz hükümeti yetkilileri de katıldı. çalkalanıyor. Tugay içindeki mescidde namaz kılıp Kur'an Libya Musevi Cemaati olarak bilinen Ġngiliz grubun, kendiokuyan askerlerin, komutanın hıĢmına uğradıkları ileri sürülerine Libya pasaport verilmesi, Trablusgarp ve Bingazi lüyor. mülklerinin restorasyonu ve ülkeye geri dönüĢlerinin garanti Akit'in ulaĢtığı bilgilere göre, skandal Ģöyle geliĢti: Tugayın altına alınmasını talep ettikleri bildirildi. içinde erlerin dini vecibelerini yerine getirdikleri mescidde İngiliz kaynaklar, Libya Musevi Cemaatinden bir komitenin akĢam namazını kılmaya hazırlanan Mehmetcik, komutanlarının hıĢmına uğradı. Ġçtima vakti çoktan bitmiĢ, herkesin yakında Libya'yı ziyaret edeceğini de söyledi. birlikte gazinoya, ağaç altına ve yatakhaneye çekildikleri bir saatte akĢam namazını kılmaya giden bazı erlerin, Yarbay Ekrem Çulhaoğlu'nun ani baskını ile karĢılaĢtıkları iddia DÜRZİ ELÇİ ediliyor. Haaretz, Libya'nın ilk Ġsrail Büyükelçisi için aday diploBOTLARI İLE GİRDİ VE... matın adını da açıkladı. "Atlanta'da Ġsrail konsolos yardımcısı olan Arap Dürzi kökenli Raslan Ebu Rakun" 'çok İddialara göre Yarbay Ekrem Çulhaoğlu ansızın tugay mes­ yakın gelecekte' Libya'yı ziyaret edeceği ve bu ülkeye atacidine baskın yaptı. Mescidin içine girip, namaz kılan erlerin nan ilk Ġsrail elçisi olacağı kaydedildi. arasına dalan Çulhaoğlu, kirli botlarını da çıkarmadan seccadeleri tepeleyerek en ön safa kadar ilerledi. Gazete, Libya'da bir Ġsrail Büyükelçiliği açılması için Tel Aviv'in Katar ile iĢbirliği içinde olacağını da belirtti. ―BU YAZILAR BURAYA ASILMAYACAK‖ “Burasını tekke gibi kullanamayacaksınız” diye bağırarak Sayfa 15 MUHACIRUN DERGISI– SAYI-1/ YIL-1 MUHARREM 1433/ARALIK 2011