سطأل َ َط َي ْطِْ ح َ ْا ِم اِأ َ ْم َ َ ا َي َ َاا ح نْ َِ لَ ا َا َأط ْح َي ِ ََط ْح ع َ َط َي ِ ََط ْح حْ نم.ل حْ نم ِِ ِم ِ ِ حْ نم ِْا Sayi 1/Yil 1 YIL 1 / SAYI 4 CEMADIYEL EVVEL 1433/ NISAN 2012 Aylık Islami, Siyasi ve Ilmi Dergimiz.. kkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk kkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk ب ِ ْس ِم FIYATI 2,00 € H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r . Fihrist Konu Yazar Sayfa Fihrist — 2 Editör 3 Tefsir Dersleri Ebu Abdurrahman 4 Tefsir Dersleri (devam) Ebu Abdurrahman 5 Ebu Ensar 6 Sohbetler/Düşünceler Muhtelif Yazarlar 7 Genclerle Başbaşa Muhtelif Yazarlar 8 Cemaleddin Hocaoğlu 9 Akaid/Iman Ibni Abdulhalim 10 Ibadet/Islam Said Havva 11 Fatıma Betül Hanım 12 Ramazan El Butiy 13 Ansiklopediler 14 — 15 Gündem/Yorum Fetva Köşesi Beyyineler Hanımlar Köşesi Siyer /Davet Faydalı Bilgiler/Şifalı Bitkiler Basından Seçmeler Muhacirun Dergisi www.muhacirun.net [email protected] Sayfa 2 Doğrular Islamın doğrulardır, hatalar/ yanlışlar bizim yanlışlarımızdır. Okuyucularımızdan(Islama göre varsa) Hatalarımızın düzeltilmesini istirham ediyoruz. MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-4 CEMADIYEL EVVEL 1433/ NISAN 2012 ِ إِن ُكْم ْإ إِه ِك. ُ ُ Gündem/Yorum Editör küçük bir görüntüye bile müsamaha edilmiyordu. Bundan sonra artık Atatürk’e şirk koşulabilecek. Mecliste toz-duman, Müslüman(?) kesimlerde heyecan ve 8- Artık sadece bâtıl olmayacak, bâtılla hak karışımı, hak büyük kahraman… Sanki şeriat ilân edildi. CHP tepkisini adıyla sunulacak. meclisten sokağa taşıyor.. “Sizinkiler” de bayram ilan etti; Bu bayram 40 gün 40 gece sürer. Müslüman(?)lar Yani, özetle; vahyi tümüyle reddeden bir eğitim sistemi, 40 Yıl susturulur... 12 Yıllık kesintili ve seçmeli bir eğitim en küçük çapta değişmedi. Sadece vahy kitabının tasarısı yasalaştı. “İslamî olmadıktan sonra 50 Yıl olsa yüzünden okunması ve Tarih dersine bir Ünite katıldı ve ne işe yarar? Evet,Mecburi eğitim 8 yıldan 12 yıla bu isteğe bağlı olarak serbest bırakıldı. çıkarıldı. Kesintisiz eğitim kesintili oldu. İmam Bu toplumu, hatta topluma yön vermeye çalışan Hatip’lerin orta kısmı açıldı. İkinci ve üçüncü dört “İslâmcılar”ı devletci yapmanın, hiç de zor olmadığını senelerde mevcut müfredata ilave olarak Kur’an’ı gösteriyor AKP. “One Minuts” yetiyor mahallenin yüzünden okuma ve Siyer dersi ilave edildi. Artık insanlarına rejimi ve rejimin başındakileri “ak”latmak ve Ingilizceyle baraber çocuklar Kur´an okumasını, yüceltmek için. “One Minuts” Ortadoğuya model olmak Atatürkün hayatını öğrenenler artık Rasulullah(SAV)ın için yetiyordu, Türkiye halkı için ise 2002 yılından bu hayatını da bilecekler. Ancak, bu iki ders, bütün yana kendilerinden bol miktarda oy aldığı cemaatlere öğrencilere değil, sadece bu dersleri görmek isteyen “sus payı” ve muvahhidleri “susturma payı” olarak “bir öğrencilere seçmeli ders olarak uygun görüldü. şeyler” vermek gerekiyordu. Tabii bu verilecek “bir Erdoğanın ısrarla dile getirdiği şey: Bu şeyler”in AT´a ve özellikle ATA´ya ters Türkiye halkı için ise 2002 olmaması gerekiyordu, yani “ılımlı” dersin isteğe bağlı olduğu, istemeyen kimseye bu derslerin verilmeyeceği idi. olmalı idi. Muhafazakârlaştırılan yılından bu yana Atatürk ve Inkilapları dersini herkes kendilerinden bol miktarda kesimin ağzına bir parmak bal mecburi, bu ikisi seçmeli... Bu olaya oy aldığı cemaatlere “sus sürmeden sadece nutuk atarak çift herkes bulunduğu yerden ve kendi rakamlı seneler iktidarda kalınamazdı. payı” ve muvahhidleri inancına göre bakıyor, bakacak. Biz de “susturma payı” olarak “bir Tevhidi savunanların bile marjinalleşti olaya tevhid penceresinden bakmaya (rildi)ği, dünkü cemaatler tarafından şeyler” vermek gerekiyordu. çalışalım. baş tacı ve tebliğin baş konusu kabul Tabii bu verilecek “bir edilen “İslâm devleti”, “İslâmî eğitim” şeyler”in AT´a ve özellikle gibi söylemlerin bile modasının geçtiği, Önce, durum tespiti: ATA´ya ters olmaması 1-M. Kemali öğrenme dersi (hatta başörtüsünün bile ayağa düşürüldüğü gerekiyordu, yani “ılımlı” bir vasatta, yutturulan zehirleri dersleri) mecbur, Peygamberi öğrenme olmalı idi. dersi seçmeli. Ingilizce dersi mecbur, unutturacak bir parmak balla ağızlar Kur´an okumayı öğrenme dersi seçmeli... meşgul edilmeliydi ki, haktan söz 2-Atatürkün resmî ideolojisi (atatürkcülük, Laiklik) kabul edilmesin, hak maskesi takan bâtılın içyüzü anlaşılmasın. edilecek,Peygamberin getirdiği sistem kabul edilmeyecek, Hakikati parçalamak, çoğu zaman hakikate yapılan en Kendilerine uygun bir Peygamber tanıtacaklar... büyük zulüm olur. Yarım doğru, çoğunlukla tam bir 3-Okulun her türlü faaliyeti, derslerin işleniş tarzı ve yalandır. “Yetmez ama evet!” diyen bizim mahallenin öğretilecek olan hususlar, Atatürkçü bir zihniyetle muhtarları ve ihtiyar heyeti, 10 yıllık iktidarlarında, öğrencilere verilecek, Peygamberin hayatı anlatılsa da bugüne kadar din adına en küçük bir kanun teklifinde bile onun izinden/şeriatten gitmek yasak kabul ediliyor. bulunmayan hükümeti ve başındaki karizmatik liderini 4-M. Kemal’e hakaret kanun gereği suç; Atatürk’ü desteklemek için nihayet bir gerekçeye kavuştular. Ona koruma kanunu var. Okullardaki tüm dersler onun artık toz kondurmazlar. Kimiside onu beklenen Mehdi ilkeleri doğrultusunda ve onu övecek tarzda, Peygamber addediyor... “Ilımlı İslâm” projesi Ortadoğu ayağını için bunlar sözkonusu değil ...Ulu Önder kim? tamamlamak üzere, sıra Türkiye’de. Altyapı olarak 5- M. Kemal’in Hz. Peygamber’e ters düştüğü yerler askerlerin yönetimdeki ağırlıklarını gidermeyi hedefleyen önemsenmezken; Hz. Peygamber, ancak Atatürk Ergenekoncuların yargılanması, askerleri tehdit unsuru ilkelerine ters düşmeyecek şekilde ve “ılımlı peygamber” olmaktan çıkartıp ılımlılaştırdıktan sonra, sıra dinin daha tarzında anlatılacak. da ılımanlaştırılmasına geldi. “Dine karşı din” diye 6-Tüm dersler Atatürk ilkelerine uygun ve yer yer isimlendirilen ve Kitabımızın “hakla bâtılı karıştırmak”, Atatürk’le ilgili konular içerecek şekilde işlenecek. “Allah’ın âyetlerini ucuza satmak” dediği ve baştan sona Peygamber’in anlatımı bu imkânlardan mahrum olacak. istismar kokan bir uygulama… 7-Bugüne kadar Atatürk, okullarda tek ilâh kabul ediliyor ve ona hiçbir şey şirk koşturulmuyor; İslâm’la ilgili en Gölge etmeyin, biz başka ihsan istemiyoruz. Eğitim Yasası (1) Sayfa 3 MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-4 CEMADIYEL EVVEL 1433/ NISAN 2012 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r . TEFSIR DERSLERI Ebu Abdurrahman geçirilmesi tehdidinde bulunduktan sonra bu sûrede ona bir gece içerisinde bahçe sahiplerinin meyvesini onlar daha uykuda iken gelen bir musibet ile yok ettiğini delil göstermektedir. Onlar sabahı ettiklerinde ise bu mahsullerinin hiç bir izini görmemişlerdi. O kadar ki yolu şaşırdıklarını dahi zannettiler. Mahsullerde -ki ) ليس لْ َت ل عوم و َة لَو ل ع ل1( وَ انل َ ن لاْ َق لل لم و لا ليس ر لbunlar kesif cisimlerdir- durum böyle olduğuna göre, latif olan suyun giderilmesi daha mümkündür. İşte bundan ) لاْ و َّت ل3( ) لاْونَّ لق ل ل لْ َا َ ْ ل ََ ل لي َ مو ٍن2( ع و ل َجمو ٍنdolayı yüce Allah bu sûrede şöyle buyurmaktadır: "Ama ) عوسلرك5( ص انل ) لف ل4( ٍ ٍَ لقةل لمى لم ٍ لي وonlar daha uykuda iken... bahçe kapkara ص لاربَ و وتبَ و kesilivermişti." (âyet 19-20) Bundan önceki surede ise ) ْونَّ ل ع َّ ل لو لْ َي لم ع و لعَ ل6( ْ َق ل َفتونyüce Allah: "Suyunuz yerin dibine batarsa..." (el-Mülk, سبَّ يلعَ ل بوَمو و 67/30) diye buyurmaktadır. İşte bu da, bir gece )7( لا لو لْ َي لم عوس َق َدتل وَرعل içerisinde, bu durum mahsullere isabet ettiği gibi, su hakkında da bu durumun bir gece içerisinde 68- KALEM SÛRESİ gerçekleşebileceğine bir işarettir. Mushaftaki sıralamasına göre 68. sûredir. Mufassal Kısmı Beşinci Sûreler grubunun Beşinci ve Son Süresidir. Bunun belli bir güzellik taşıdığı açıktır. Ebû Hayyân bu konuda şunları söylemektedir: Bundan önceki sûrede 52 âyettir. Mekke'de inmiştir. mutlularla bedbahtların birtakım hallerinden bahsedilmiş, yüce Allah'ın göz kamaştırıcı kudreti Rahman, Rahim olan Allah'ın adıyla. zikredilmiş, dilediği takdirde onları yerin dibine Hamd Allah'a mahsustur. Salât ve selâmınız Allah'ın Rasûlüne, aile halkına ve ashâbınadır. Rabbimiz; bizden geçireceğinden yahut üzerine çakıl taşları atan bir fırtına gönderebileceğinden sözedilmişti. Şanı yüce Allah'ın kabul buyur. Çünkü Sen herşeyi işitensin, herşeyi haber verdiği bu hususlar, Rasûlüne vahyettiği hususlar bilensin. olup o da bunları kavmine karşı okumuştu. Kâfirler ise kimi zaman bunu şiir, kimi zaman büyü olarak niteliyor, 1. Nûn; kaleme ve onunla yazdıklarına andolsun ki, Hz. Peygamberin deliliğinden sözediyorlardı. 2. Sen, Rabbinin nimeti sayesinde bir deli değilsin. İşte bundan dolayı yüce Allah bu şerefli sûreyi Hz. 3. Doğrusu senin için kesilmeyen bir mükâfat vardır. Peygamberin kendisine nisbet edilen delilikten uzak 4. Muhakkak ki sen, büyük bir ahlâk üzeresin. olduğunu, onların eziyetlerine sabredip katlandığından 5. Yakında sen de göreceksin, onlar da görecekler; dolayı ecrinin büyük olduğunu belirterek ve onun ahlâkı 6. Hanginizin deli olduğunu. övülerek başlattığını görüyoruz..." 7. Muhakkak ki senin Rabbin, yolundan sapanları da çok iyi bilir, doğru yolda olanları da O çok iyi bilir. Ey Peygamber; Sen Deli Değilsin (Âyet 1-2) "Nûn," Nesefî der ki: "Zahire göre bununla kasıt sözlük harflerinden bu harftir." İbn Kesîr der ki: "Bakara SÛREYİ SUNARKEN Sûresi'nin baş tarafında alfabe harfleri ile ilgili Âlûsî, Kalem sûresini şu sözleriyle sunmaktadır: açıklamalar daha önceden yapılmış bulunmaktır. Yüce "Bu sûre Kur'ân-ı Kerîm'in Mekke'de ilk inen sûreleri Allah'ın "Nûn" buyruğu, "Sâd" ve "Kâf" buyruğu ile buna arasındadır. İbn Abbâs'tan rivayet edildiğine göre önce benzer sûrelerin baş taraflarında bulunan Mukatta İkrâ, sonra Müzzemmil, sonra Müddessir sûresi nazil Harfler türündendir. Bu konuda burada tekrarı olmuştur. el-Bahr (el-Muhît)'da bu sûrenin Mekke'de gerektirmeyecek kadar yeterli açıklamalar daha önceden indiğinin müfessirler tarafından ihtilafsız kabul edildiği belirtilmektedir, el-İtkân'da (Süyûtî), bundan 13. âyetler yapılmış bulunmaktadır." Şunu belirtelim ki, bu iki imamın bu görüşü tercih etmesi, Rasûlullah (s.a.v)'tan bu ile 48-50. âyetler arasındaki buyrukları istisna etmiş ve konuda herhangi bir şey sabit olmadığının delilidir. bunların Medine'de indiğini belirtmiştir. Bunu da Buna, göre bu tür açıklamaların dışındaki açıklamalara nakleden es-Sehâvî'dir. Cemâlü'l-Kurrâ'da belirtildiğine göre; âyet sayısının 52 iltifat etmemek yahut onlara dayanarak bir şeyler söylememek gerekir. İşte bundan dolayı biz de diğer olduğu üzerinde icmâ vardır. görüşleri zikretmiyor ve bunlara işaret etmiyoruz. Kendisinden önceki Mülk sûresi ile ilişkisine gelince; denildiğine göre bundan önceki sûre tehdit ile sona erdiği "Kaleme" İbn Kesîr der ki: "İfadenin zâhirinden anlaşıldığına göre maksat, kendisi ile yazı yazılan gibi, bu sûre de tehdit ile başlamaktadır. kalemdir. Bu, yüce Allah tarfından elde edildiği yazı Celâleddin es-Süyûtî bu konuda şunları söylemektedir: "Şanı yüce Allah, Mülk'ün sonlarında suyun yerin dibine yazmayı öğretmek şeklindeki nimetine yaratıkların Sayfa 4 MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-4 CEMADIYEL EVVEL 1433/ NISAN 2012 ِ إِن ُكْم ْإ إِه ِك. ُ ُ dikkatini çekmektedir." Nesefî de der ki: "Yüce Allah anlatmakla bitirilemeyecek bir çok fayda ve menfaatleri dolayısıyla ona kasem etmektedir." "Ve yazdıklarına andolsun ki..." İbn Kesîr'e göre; yazdıklarına da andedilmektedir. Acaba zamir, her yazan kişiye mi yoksa meleklere mi yoksa insanlar arasında hayır şeyleri yazanlara mı râcidir. Ben son görüşü tercih ediyorum. Buna göre mânâ şöyle olur: Kaleme ve kalem ile yartılış hikmetini -hayırda kullandıklarından dolayıgerçekleştiren şeyleri yazanlara yemin olsun. Yeminin cevabı ise: "Sen Rabbinin" sana ihsan ettiği peygamberlik ve diğer "nimetleri sayesinde bir deli değilsin." İbn Kesîr der ki: "Yani Allah'a hamdolsun ki senin kavminin câhilleri kendilerine getirmiş olduğun hidâyeti ve apaçık hakkı yalanlayanların deliliğe nisbet edip söyledikleri gibi sen deli değilsin." Nesefî de der ki: "Bu onların: "Ey kendisine Zikir indirilen kişi, mutlaka sen bir delisin." (el -Hicr, 15/6) sözlerine bir cevaptır." Şunu belirtelim ki Rasûlullah (s.a.v)'ın delilikle itham edilmesi, Rasûlullah (s.a.v)'ı yalanlayan herkesin kaçmak istediği bir noktadır: Bundan dolayı da çağımızda Rasûlullah (s.a.v)'ın sar'a ve benzeri rahatsızlıklarla itham edildiğini görüyoruz. Akılları sıra bununla karşı karşıya kaldıkları durumları açıklamaya çalışmaktadırlar. Ancak yüce Allah'ın böyle bir şüpheyi dile getirmiş olması bu şüpheyi reddetmektedir; çünkü Rasûlullah (s.a.v)'a varlık alemindeki en büyük nimet verilmiş olmaktadır. Bu nimet ile delilik nasıl olur da bir araya gelebilir? Böyle bir söz düşünce nimetinden mahrum kimseler tarafından başkalarından sadır olamaz. Daha sonra yüce Allah şöyle buyurmaktadır. sahipsin. Ma'mer, Katâde'den rivayetle der ki: Âişe (r.anhâ)'ye Rasûlullah (s.a.v)'ın ahlâkı hakkında soru soruldu, şöyle dedi: "Onun ahlâkı Kur'ân-ı Kerîm idi." İbn Kesîr de der ki: "Bunun anlamı şudur: Hz. Peygamber (salât ve selâm ona) emriyle ve nehyi ile Kur'ân-ı Kerîm'e uymayı bir huy, bir ahlâk, bir karakter edinmiş ve yaratılıştaki karakteristik özelliklerini âdeta terketmişti. O bakımdan Kur'ân ona neyi emrettiyse onu yapmış, neyi yasaklamışsa onu terketmiştir. Bununla birlikte şanı yüce Allah onu haya, kerem, kahramanlık, bağışlamak, hilm ve her türlü güzel huya, oldukça büyük ahlâkî özelliklere sahip olarak yaratmıştı." Rasûlullah (s.a.v)'ın böyle üstün bir şekilde övülmesi onu delilikle itham edenlere bir cevaptır. Yüce Allah'ın, Rasûlüne bağışlamış olduğu vahiy nimetinin muhtevasını, onun ahlâkının mükemmelliklerini gören bir insan, bütün insanlık tarihinde Muhammed (s.a.v) gibi bir insanın gelmediğinde şüphe etmez. Acaba bütün bunlara rağmen Rasûlullah (s.a.v)'a delilik ithamının yöneltilmesi aklen doğru olabilir mi? Yüce Allah, Rasûlüne vaadde bulunurken onun düşmanlarına da tehditte bulunarak şöyle demektedir: Senin İçin Kesilmeyen Bir Mükâfat Vardır (Âyet 3) "Doğrusu senin için kesilmeyen bir mükâfat" bir sevap "vardır." İbn Kesîr der ki: "Aksine senin için büyük bir sevap ve kesintisiz bir ecir vardır. Bunun ise asla sonu gelmeyecektir. Bu ise senin Rabbinin risâletini insanlara tebliğ etmene, onların eziyetlerine de sabretmene karşılık olarak verilecektir." Yüce Allah, Rasûlünden delilik ithamını reddetmekte ve üzerindeki peygamberlik nimetini, âhirette onun için hazırlamış olduğu mükâfatları da hatırlatmaktadır. Böylelikle hem onu savunmakta, hem de teselli etmektedir. Daha sonra yüce Allah, Rasûlüne en büyük övgüyü yaparak şöyle buyurmaktadır: düşürülmüştür. Sen Büyük Bir Ahlâk Üzeresin (Âyet 4) "Muhakkak ki sen büyük bir ahlâk üzeresin." Atıyye'nin açıklamasına göre: Yani sen çok büyük bir edebe Sayfa 5 Yakında Sen de Onlar da Göreceksiniz Kimin Deli Olduğunu (Âyet 5-6) ‘‘Yakında sen de göreceksin, onlar da görecekler; hanginizin deli olduğunu." Yani ya Muhammed, sen de sana muhalefet edip seni yalanlayanlar da sen misin deli ve sapık kendileri mi, bileceksiniz. Âyet -i kerimede geçen "( ( =المفتونdeli" haktan kaydırılan ve saptırılan kimse demektir. İbn Abbâs ve Nesefî bu kelimeyi "deli" diye açıklamışlardır. Çünkü böyle bir kimse imtihana ve mihnete Allah, Sapanları da Doğru Yolda Olanları da Çok İyi Bilir (Âyet 7) "Muhakkak ki senin Rabbin, yolundan sapanlarıda çok iyi bilir, doğru yolda olanları da O çok iyi bilir." İbn Kesîr der ki: "Yani O yüce Allah, sizden hangi kesimin hidâyette olduğunu bildiği gibi, haktan sapan grubun da hangisi olduğunu bilir." Nesefî de der ki: "O gerçekten kimlerin deli olduğunu bilir. Onlar ise kendi yolundan sapan kimselerdir. Kimlerin de akıllı olduğunu bilir; akıllılar ise doğru yolu bulan kimselerdir." Şunu belirtelim ki, şanı yüce Allah -ki en iyi bilen O'durhidâyet bulan ve aklı başında olanın kendi peygamberi olduğuna, Allah'ın yolundan sapan ve akılsız kimselerin de onlar olduğuna dair şahidlik etmiştir. MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-4 CEMADIYEL EVVEL 1433/ NISAN 2012 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r . Fetva Köşesi MEZHEBLER Ebu Ensar yolu herhangi bir kimseye bulunmamasıdır) diye tabir edilir. kapatmak mümkün ve insanların İcma ise Ehli Sünnete göre Madem ki, esas olan Kur'ân-ı yetkisinde değildir. Ancak bağlayıcı bir delildir. Bu, elbette Kerîm ve onu açıklayan Sünnettir; herkesin her konuda ilgili âyet ve onlardan sonra ortaya çıkan öyleyse bir müslümanın ille de hadisleri ve anlamlarını, nâsihmeselelerde ictihad yapmama ve dört Imamdan birini taklid etmesi mensûh, muhkem-muteşabih onların görüşlerinin delillerini ve Kitap ve Sünnete değil de onun olanlarını, hadislerin durumlarını, araştırıp güçlü olanına uymama görüşlerine uyması şart mıdır? icma yapılan meseleleri bilmesi ve anlamına gelmez. Ancak, bunu Böyle bir soruya cevap olarak bunlardan, rehbersiz olarak yapanların Ashabı terciyh söyleyeceğimiz ilk şey; onlara istifade etmesi de mümkün olmasıdır. uymanın Kitap ve Sünnete değildir. Öyleyse Kitabı ve Sünneti uymaktan başka birşey olduğu Ancak şunu itiraf etmeliyiz ki, yaşamada bir mezhep imamını izlenimini vermenin, yanıltmaca herkesi rehbersiz olarak Kitaba ve rehber edinmesi gereklidir, bir olduğudur. Veya Fitne Sünnete gönderme hatasına çıkarmaktır.Çünkü onlara düşüren sebeplerden biri de, ….bir müslümanın ille de dört imamdan uymak ve onları taklid hiçbir mezhebin ve mezhep birini taklid etmesi ve Kitap ve Sünnete etmek, Kitap ve Sünnet imamının kabul etmediği değil de onun görüşlerine uyması şart karşısında onların mezhepciliktir. Herşeyden mıdır? Böyle bir soruya cevap olarak görüşlerini benimsemek önce bilmek gerekir ki, söyleyeceğimiz ilk şey; onlara uymanın demek değil, Kitap ve mezhepler birer din değil, Kitap ve Sünnete uymaktan başka birşey Sünnete onların yorumu Allah'ın kelâmını anlamaya olduğu izlenimini vermenin yanıltmaca ile bağlanmak demektir. götüren yollardan olduğudur. Çünkü onlara uymak ve onları Tâbi olunan yine Kitap ve ibarettirler. Şahıslar birer taklid etmek, Kitap ve Sünnet karşısında Sünnettir. Herkesin Kitap mezhebe bağlı olmalıdırlar. onların görüşlerini benimsemek demek ve Sünneti yeterince bilip Maalesef mezhepler zaman değil, Kitap ve Sünnete onların yorumu ile kavraması zor (imkânsız zaman birer din gibi bağlanmak demektir. Tâbi olunan yine değil) olduğundan görülmüş, Islâm cemaatı Kitap ve Sünnettir. herhangi bir büyük bölünebilmiş ve ne yazık ki, Müctehidi taklid etmek, kıyıda köşede de olsa, pratik anlamda vacip, yani gerekli mecburiyettir ve bunun dört mezhepler arası kavgalar görülmüştür. Ancak bu gerekliliği mezhepten biri olması konusunda görülebilmiş ve bir mezhepten dinî anlamda "farz" görme da icma vardır. Çünkü belli bir öbür mezhebe geçmek, ya da yanılgısına da dikkat çekmek dönemden bize sıhhatlı olarak diğerinden bir hüküm almak gerekir. Çünkü birşeyin farz ya da aktarılan içtihatlar onların dinden çıkmakla eşdeğer haram olduğuna hüküm verme içtihatlarıdır. Bu, onların görülebilmiştir. Bunlar elbette hakkı sadece Allah'a ve O'nun, herhangi bir meselede bu dört hiçbir zaman genel kabul halini kendisi adına hüküm koyma yetkisi görüş dışında bir görüşün almamıştır. Ama az da olsalar bir verdiği Resulüne aittir. Bu konuda olamayacağında ittifak yani icma başka ifratın çıkmasına sebep genel kabul gören görüşün özeti etmeleri anlamına gelir ki, bu fıkıh olmuşlar ve mezhepleri hiç şudur: Esas olan, Sünnet usûlünde "mürekkep tanımayan bir diğer uçun doğrultusunda Kur'ân-ı Kerîme icma" (Müctehidlerin herhangi doğmasına neden olmuşlardır. uymaktır. Bu yoldan başka bir bir mesele hakkında ikiye ayrılır Yani Mezhepsizlerin çıkmasına yolun olduğunu söylemek ve bu da ortada üçüncü bir görüşün sebeb olmuşlardır. Sayfa 6 (2) MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-4 CEMADIYEL EVVEL 1433/ NISAN 2012 ِ إِن ُكْم ْإ إِه ِك. ُ ُ Sohbetler/Düşünceler edildikten sonra indirilmiştir. Beş, on sahife değil, altıyüzbeş sahife Din kelimesi lügat manası itibariyle olan Kur'an'ı Kerim'de bütün bu yol, şeriat, millet, hesap, ceza, adet, Oysa İslam gerçeğinin özüne giden konulara yer verilmektedir. Nitekim itaat, hal ve siyaset gibi anlamlara yol, Kuranı Kerim'e göre yaptığımız razı olacağı dinin nasıl ve ne gelir. Din kelimesinin kavram yukarıdaki tanımın yeterince şekilde yaşanacağını İlahi vahiyle olarak ele alındığı ıstılahtaki veya anlaşılmasından geçmektedir. beyan eden şanı yüce Rabbimiz, bu pratikteki anlamı ise bir dünya Kur'an'ı Kerim ile ilgilenen bütün İlahi vahyin noksansız bir ifadesi görüşünü, bir hayat şeklini müslümanların bildiği gibi, İslam olan Kur'an'ı Kerim'de, insanın belirleyen, görüşler, emirler, dininin ne olduğunu ve nasıl Allah ile münasebetlerinden, kendi nehiyler manzumesidir. Dolayısıyle yaşanacağını açıklayan Kuranı nefsi ve şeytan ile, kainat ve dünya Kerim'de, yukarıda yaptığımız "Her din bir hayat şeklidir ve her ile, aile ve akrabası ile, insan ve tanıma ilişkin birçok örnekler hayat şekli bir dindir" görüşü, toplum ile, İslami veya gayri islami genel itibariyle doğru bir görüştür. bulunmaktadır. devlet ile, yöneticiler ve liderler ile, Din kavramının pratikteki en kamil İslam gerçeği şayet sadece namaz, kanun ve hükümler ile, adet ve ananeler ile münasebetlerine ve boyutları en geniş manası, kadar, bütün bu konulara hiç şüphesiz ki en yüce din ferdi ve toplumsal düzlemde olan İslam ile kazandığı açıklık getirmektedir. Kur'an'ı manadır. Nitekim İslami Kerim'in nelere şamil olduğu ıstılahta dinin anlamı; en genel engin muhteva­sından ifadeyle Yaratıcı ile insanların anlaşılacağı gibi, aşağıdaki ve insanlar ile tüm ayet-i kerimede de bu gerçek yaratılmışların münasebetleribeyan edilmektedir. ni tanzim eden nizamdır. İslam'ın dikkate aldığı ve bütün Biz Kitab'ı sana, her şeyin bir hayatı kuşatan bu münaseaçıklayıcısı, müslümanlara da betler zincirinin kapsamında; Allah oruç, hacc gibi bazı ibadetlerden bir hidayet, bir rahmet ve bir ile insanın, Allah ile toplumun, ibaret olsaydı, Kur'an'ı Kerim'deki; müjde olarak indirdik, Ayet-i insan ile tarihin, insan ile "..Bugün dininizi kemale erdirdim, kerime'de geçen "Her şey" ifadesi, geleceğin, insan ile doğanın, insan üzerinizdeki nimetimi tamamladım özellikle inanan insanların ahenkli ile insanın, insan ile toplumun, ve size din olarak İslam'ı seçipbir nizam içinde yaşamaları için toplum ile toplumların arasındaki beğendim.. (Maide, 3)" buyruğu, gereken her şeyi kapsamaktadır. münasebetler vardır. namaz, oruç ve hacc hükümlerinin Netice olarak İslam dininin kapsamı hemen arkasından indirilir ve İslam'ı sadece Allah ile insan Kur'an'ı Kerim beş, on sahifelik bir böylesine geniş, böylesine kuşatıcı arasındaki bazı münasebetleri olmasına rağmen İslam dinini Kitab olurdu. açıklayan görüşler olarak algılayan sadece bazı ibadetler olarak kimseler için, yukarıda yaptığımız Oysa biliyoruz ki ".Bugün dininizi açıklayan resmi veya gayri resmi tanım, hayli uzun bir tanım kemale erdirdim, üzerinizdeki din görevlileri, hiç şüphesiz ki açık olacaktır. Zaten yaşadığımız nimetimi tamamladım ve size din bir cahillik veya açık bir ihanet toplumda İslam gerçeğinin çok olarak İslam'ı seçip-beğendim.." içindedirler. Bilmiyorlarsa yanlış anlaşılması, bütün bir kainatı buyruğu, islam'ın bütün bir öğrenmelerini, bilmelerine rağmen dikkate alan İslam dinine "Sadece yaşantıya intizam veren siyasi, yine de ihanet ediyorlarsa sürüm ve sadece Allah ile insan arasındaki ekonomik, iktisadi, sosyal ve diğer sürüm sürünmelerini diliyoruz.. bazı münasebetlere açıklık getiren konulardaki hükümleri beyan Din Nedir ? görüşlerdir" şeklinde çok kısır bir tanım getirilmesidir. ...."Her din bir hayat şeklidir ve her hayat şekli bir dindir" ... Sayfa 7 MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-4 CEMADIYEL EVVEL 1433/ NISAN 2012 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r . Gençlerle Başbaşa HÂKIM VE HÂKIMIYYET: Tarihî bir mücadele: Aziz Gençler! Kabil ve Habil ile başlayan, günümüze kadar gelen ve bundan böyle de devam edecek olan bir mücadele var ki, o da Günümüzün tebliğ mevzuunu çok yakından alakadar eden hâkimiyyet mücadelesidir. Ve hâkimiyyetin muhtevasından “Hâkim” ve “Hâkimiyyet” üzerinde yeteri kadar duracağız. olan “Tevhid” mücadelesidir. Bu iki gençten biri (Habil), Neden? Çünkü, günümüzün dünyasında hedefinden en çok “Hâkimiyyet kayıtsız ve şartsız Allah’dır!” diyerek, Allah’a saptırılan bir meseledir de ondan; günümüz müslümanının mahsus olan bu hakka saygı duymuş, dokunulmaz bir hak en çok aldatıldığı bir mevzu da ondan ve binnetice, müslüolduğunu kabul etmiş, kendi aleyhine de olsa ona teslim manların devletlerini kaybetmelerine sebebiyet verdi de on- olmuştur. Ve dolayısıyla Tevhid bayrağını çekmiş, kıyamete dan!.. kadar gelecek olan Ehl-i Tevhid’i temsil etmiştir. Hususiyle sizin gibi gençlere güzel örnek olmuştur. Hâkim kim, hâkimiyyet ne? “Hâkim” demek; hüküm koyan, kanun yapan, karar veren demektir. “Hâkimiyyet” ise, hüküm verme, kanun koyma işi ve ameliyesi demektir. “Hâkimiyyet kayıtsız ve şartsız” tabiri de bu cümledendir. Hâkimiyet bir iman meselesidir: Diğeri (Kabil) ise, “Hâkimiyyet kayıtsız ve şartsız benimdir, insanındır!” demiş, “Ben Şeriat tanımam, nefsim nasıl arzu ederse öyle yaparım!” demiş, Allah’a mahsus olan hâkimiyyetin sıfatına müdahele ve tecavüz etmek suretiyle şirk ehlini temsil etmiş ve kötü örnek olmuştur. Gençler! Hâkimiyyet deyip öteye geçIki yol ayırımı: meyiniz. Hâkimiyyet demek; en yüksek Ey Gençler! makam, en yüksek otorite, en yüksek söz sahibi demektir. Öyle ki, ondan yüksek Şimdi siz, iki yol ayırımı olan bir noktasöz sahibi, onun üstünde bir makam yok; da bulunuyorsunuz. Habil yolu, kabil onun emri, onun sözü kanun, ondan heyolu! Ve iki levha: Birinde “Hâkimiyyet sap soracak kimse yok; o “LaAllah’ındır!”, diğerinde ise yüs’el”dir! Işte, hâkimiyyet bu! Şimdi “Hâkimiyyet insanındır!” ibaresi siz, bir düşünün! Böyle bir hâkimiyyet yazılı. Bu iki yol da yolcusuz kalmillette var mıdır? Millet “La- yüs’el” midir? Allah millet- mamıştır. Elli-altmış sene öncesine kadar, müslüman milletten hesap sormıyacak mı? Kur’an şöyle buyurmaktadır: ler hep Habil yolunu takip etmişlerdir. “Kendilerine peygamber gönderilenlere de hesab soracağız, gönderilen peygamberlere de hesab soracağız!” (Araf, 6) Fakat o tarihten sonra, Kabil’in temsil ettiği zihniyet gelmiş, müslümanları şirk yoluna, put yoluna döndürmüştür. Bunun Hâkimiyyet millette ise, ya mahkûmiyyet kimde olacak? Bu- için, önce Kur’an’ı anayasa, Şeriat’ı kanun olmaktan na hangi ilim adamı “Evet!” diyebilir? O halde, hâkimiyyet kaldırmış, yerlerine küfrün ve kâfirin kanunlarını getirmişAllah’a mahsustur! Ancak O, kanun koyabilir; O’ndan baş- tir. Ve bu arada “Hâkimiyyet kayıtsız ve şartsız milletinkasının kanun yapmaya ne hakkı vardır, ne de selahiyeti! dir!” safsatasını ilan ederek milleti avutmuş ve uyutmuştur. Yaratan Allah, emir ve tâlimat gönderen de Allah’tır! Bu arada bir parentez açalım: Bu, bir Iman meselesidir: “Hâkimiyyet milletindir!” sözü bir avutma ve uyut- Allah’ın varlığını kabul ve tasdik etmek nasıl bir iman mesemadır. Çünkü, Türkiye’de hâkimiyyet ne milletinlesi ise, Allah’ın sıfatlarını ve bu arada “Hâkimiyyet”in dir, ne milletvekillerinindir, ne hükümetindir, ne sıfatını da, kanun koyma yetkisinin de Allah’a mahsus olduğunu da kabul ve tasdik etmek yine bir iman meselesidir. meclisindir, ne üniversitenin, ne de ilmindir. Bu Buna binaendir ki, “Hâkimiyyet kayıtsız ve şartsız milletindir!” demek imanla bağdaşmaz, Tevhid’i giderir, şirk ve küfür olur. (Fazla mâlumat almak isteyenler “Islam Anayasası”na bakabilirler!) Sayfa 8 saydıklarımızın hiçbirinde ne hürriyet vardır, ne de iktidar. Hep görünüşten ibarettir. Türkiye’de tek bir iktidar vardır, tek bir söz sahibi vardır. O da “Kemalizm”dir. Diğerleri hep emir kuludur! MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-4 CEMADIYEL EVVEL 1433/ NISAN 2012 ِ إِن ُكْم ْإ إِه ِك. ُ ُ Beyyineler Cemaleddin Hocaoğlu kümlere, yürekleri hiçbir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar. (Nisa,65) düşerseniz, onun hükmünü Allah’a bırakın!” (Şura, 10) Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de birçok hadis’lerinde Ulu’l-Emr’e itaatın hu6- Şeriat’a uymayan her şey, kim emre- dutlarını çizmiştir:,,Yaratana isyan ISLAMDA DEVLET (2) derse etsin, müslümanlara haramdır. yolunda yaratıklara itaat yoktur! Allah ve Peygamber’i, bir işi emrettiği İsterse o günkü devlet yöneticileri em- (Müslim...) İtaat, ancak mâruf şeylerzaman, gerek mü’min olan bir erkeğin, retsin, asla makbul değildir. Ulu’ldedir. (Müslim) Kim size Allah’a isyan gerek mü’min olan bir kadının bu emre Emr’in hüküm verme hakkı, önceden de etmeyi emrederse onu dinlemeyin, ona aykırı işlerde muhayyerliği yoktur. Kim belirttiğimiz gibi, İslam’ın umumî itaat etmeyin!” (Müslim) Allah ve Resulü’nün emrini tutmazsa, prensiplerine uyduğu, teşri ruhuna İslam fakihleri, müctehidler, Sahabe-i şüphesiz ki, o apaçık bir sapıklıkla yolu- muvafık olduğu takdirde makbuldur. Kiram, Ulu’l-Emr’e itaatın ancak onnu saptırmıştır. (Ahzap, 36) Eğer, Ulu’l-Emr, İslam hududu hariların Allah’ın emirlerine itaat ettikleri cinde bir hüküm verirse, her müslüAyetten açıkça anlaşıldığına göre, Alve şeriat’ın kanunlarını tatbik etlah, kadın veya erkek hiçbir mü’miO halde, dini devletten, dev- tikleri müddetçe şart olduğunda ittinin kendi yolundan başka yollara fak etmişlerdir. Allah’ın koyduğu leti de dinden ayırmak mümgitmesine izin vermemiştir. Dinlekanun ve ceza hükümlerini tatbik meyip gidenleri en büyük sapıklıkla kün değildir. Günümüz inetmemek, hele şeriat’ı kaldırmak, sapık saymıştır. helalı, haram, haramı helal kılmak ve sanının ve hatta müslünihayet Allah’ın göstermediği izlere 4- Allah, müslümanların tatbik sapmak küfür ve dalalettir. Böyle bir manının yanıldığı ve ayettikleri hüküm ve kanunların duruma düşen yöneticiye karşı Kur’an’ın hüküm ve kununlarına aklarının kaydığı noktalarçıkmak her müslümana vaciptir. En uygun olmasını emreder. İndirdiği dan biri ve en mühimi budur. basit karşı koyma metodu ise onun kanunlarla hükmetmeyenleri zalim, çıkardığı İslamî olmayan kanunlarYani bunları birbirinden fasık ve kâfir sayar. İşte ayetda, onu desteklememek, onun emir ler:,,Kim Allah’ın indirdiği hüküm- ayırmak, dini dünya ve devve yasaklarını dinlemeyip, uygulalerle hükmetmezse onlar kâfirlerin masını zorlaştırmaktır. Aksi taktirde let hayatından ayırmak... ta kendileridir. (Maide, 44) Kim bu müslüman vatandaş da aynı veAllah’ın indirdiği hükümlerle hükmanın uymaması, o hükme isyan etme- bale girer. metmezse, onlar zalimlerin ta kendileri- si gerekir, tatbik ve infazına mani olup, dir.” (Maide, 45) Kim Allah’ın indiruygulanmasını zorlaştırması lazımdır. 7- İslam’ın hüküm ve kanunları, görüldiği hükümlerle hükmetmezse onlar düğü üzere asla parçalanıp bölünemez. Ulu’l-Emr’e kayıtsız şartsız, mutlak fasıkların ta kendileridir.(Maide, 47) itaat yoktur. Ulu’l-Emr, Allah ve Resu- Bir kimse İslam’ın bir takım hükümlerini kabul edip, diğer bir kısmını geri lü’nün emrine itaat ettiği müddetçe 5- Allah, müslümanların içlerindeki itemez. Kim böyle yaparsa İslam’ın ona itaat edilir. Aksi halde ona itaat pislikleri, darlıkları yok edip saf bir daire ve çerçevesi dışına çıkmış olur. edilmez. İşte Allah’ın (c.c.) ayeti:,,Ey kalple Peygamber’e bağlanmadıkça, iman edenler! Allah’a itaat edin, Peyaralarında geçen her hadisede PeygamO halde, dini devletten, devleti de gamber’e ve sizden olan Ulu’I-Emr’e de ber’i hakem kabul etmedikçe, onun verdinden ayırmak mümkün değildir. itaat edin. Eğer bir şey hakkında çediği hükümlere boyun eğmedikçe tam Günümüz insanının ve hatta müslükişirseniz, onu Allah’ın ve Peygambir mü’min sayılamayacaklarını açıkça manının yanıldığı ve ayaklarının ber’in (hükümlerine) götürün! Eğer bildiriyor. İşte Kur’an’ın hükümleri: Allah’a ve ahiretgününe inanıyorsanız kaydığı noktalardan biri ve en mühi,,Öyle değil, Rabb’ine andolsun ki, onmi budur. Yani bunları birbirinden (böyle yapın)! İşte bu, en hayırlı ve lar aralarında geçen şeylerde seni haayırmak, dini dünya ve devlet haynetice itibariyle de en güzel yolkem yapmadıkça, sonra, verdiğin hüdur.” (Nisa, 59) ,,Hangi şeyde ihtilafa atından ayırmak... Sayfa 9 MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-4 CEMADIYEL EVVEL 1433/ NISAN 2012 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r . Akaid/Iman Çağdaş uydurma dinler (2) Laiklik Batıdaki yaygın kullanımı ile Sekülerizm (Dünyacılık), Türkçedeki kullanımı ile laiklik: Rûhânî olmayan (Din ve mezhep işleriyle ilgisi bulunmayan demektir.) Kültürümüze daha çok Lâ dinî şeklinde geçmiş olan laik terimi, din dışı olan, belirli bir dinle ilişkisi olmayan ya da dine ait olmayan demektedir. Hıristiyanlıkta ise kilisede yer almayan, keşiş ya da râhip olmayan kimse için kullanılır. Dünyevî talebi bulunmayan, yani şeriatını hâkim kılmak, şeriatine uygun hukuk, ahlâk, devlet, sosyal hayat, toplumlararası ya da devletlerarası ilişkileri bulunan bir sistemi hâkim kılmak ve bunu insanlığın istifadesine sunmak talebi, gayreti, cehdi olmayan Din veya Kimse demektir. Yani tevhidi Allah’ı bir tanımaya indirgemiş ve diğer yönleriyle içi tümüyle boşaltılmış, hıristiyanvari bir kimliğe büründürülmüş; dünyayı Sezarlara, tâğutlara, laiklere, demokratlara terk etmiş bir İslâm anlayışı demektir. Teori olarak topluma kabul ettirilmekte ve pratikte gerçek dinin hâkim olmasına müsaade edilmemesidir. Câmileri kileseye, Diyânet memuru imamları papaza, hayata bakışı hıristiyanlığa benzetilen bir din… Böyle bir İslâm, Allah’ın dini olan Islâm değildir. Böyle bir İslâm’ın Allahın Rasûlüne gönderdiği ve sahih olarak bize kadar nakledilerek gelmiş Islâm’la ilgisi alakası yoktur. Böyle bir Islâmın, adından başka hakiyki Islâm’la en ufak bir ilgisi bulunamaz. Her türlü sapıklık ve saptırmaya rağmen, Allahın Dinini doğru olarak anlayan ve doğru şekilde ortaya koyan bir kesimin kıyâmete kadar varlığını sürdüreceğini, onlara muhâlefet edenlerin, hak yol üzere bulunan bu kesime asla zarar vermeyeceğini müjdelemektedir Yüce Peygamberimiz. Allah’tan, bu hayırlı zümreyi her geçen gün güçlü kılmasını ve bizleri bunlardan eylemesini niyaz ederiz. Laik, din adamları sınıfı dışında kalan; laiklik de, dinin ya da din adamları Sayfa 10 Ibni Abdulhalim sınıfının devletteki nüfuz ve etkinliğini uzaklaştırmayı esas alan siyasal düzen demektir. Ilk anda laiklik, yalnızca siyasal boyutu olan bir yaklaşım olarak görülüyorsa da, herhangi bir düzen ve sistemin tek boyutlu olarak pratikte var olmasına, varlığını sürdürmesine imkân yoktur. İnsan, ruh ve bedeniyle, düşünce ve duygularıyla, yapıp ettikleriyle, zaaf ve meziyetleriyle, İç dünyası ve bu dünyasının kâinat ile olan ilişkileriyle, fert olarak ahlâkî, siyasî, fikrî ve amelî bütün ilişki ve yaklaşımlarıyla, ruhu ve kalbiyle, aklı ve vicdanıyla bir bütündür. Bu bütünün, hikmeti sonsuz Yaratıcımızın takdiri gereği kendi arasında muazzam bir dengesi, bir âhengi vardır. İslâm’da Laiklik Yoktur Laiklik, geniş ve basit tanımı ile, dinin siyasal hayatın dışına itilmesi, din adamları sınıfının devletin siyasal hayatında din adına etkin olmalarının engellenmesi diye ifade edilecek olursa, peşinen şunu hatırlatmamız gerekmektedir: Evvelâ İslâm’da batıda bilinen şekliyle bir “din adamları” sınıfının varlığı söz konusu değildir. Dolayısıyla böyle bir sınıfın din adına siyasal etkinliklerde bulunmalarından ve devletin siyasetinde aktif bir rol oynamalarından söz edilemez. Çünkü böyle bir sınıf yok ki, bu sınıfın icrâ edeceği fonksiyon kabul veya redde konu olsun. İslâma göre Allah her şeyi yaratandır. O, her şeyi bilendir. İnsanı yaratan olduğu gibi, her asırda, nelere muhtaç olduğunu, dünya ve âhirette mutlu olmasının nelere bağlı olduğunu tam ve en kâmil anlamıyla O bilir. Dolayısıyla O’nun insanların dünya ve âhiret mutluluğunun elde edebilmeleri için teklif ettiği düzen olan İslâm’da, dünya ve âhirette her bakımdan huzurlu olabilmeleri için insanların gerek duyabilecekleri her şey vardır. Bugün için gerek duymadıkları fakat zamanla ihtiyaç hissedecekleri şeyler de, günümüz müslümanları tarafından bilinse de bilinmese de, ellerinde bulunan Kur’an ve Sünnette yeteri kadarıyla mevcuttur. Kıyâmete kadar gelecek bütün insanların ihtiyaçları için de durum, aynen böyledir. MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-4 Diğer taraftan, Kur’an’ın içeriğine gelişigüzel dahi olsa bir göz atılacak olursa, görülür ki, Kur’ân-ı Kerim müslümanların ibâdet ve âhiret hayatıyla ilgilendiği kadar, dünyadaki ilişkileriyle de ilgilenmiştir. Hatta dünyevî ilişki olarak değerlendirilen birçok alana dair açıklamaları, dinî ya da uhrevî ya da vicdanî olmakla nitelendirilen ilişkilere kıyasla daha etraflıdır. Elbette İslâm, bu hükümler arasında laik bir düşünüşün etkisi ile ayrım yapmaz, dünya işi, âhiret işi; din işi, devlet işi gibi ayırmaları kabul etmez. Çünkü Kur’an, bunların hepsinin aynı şekilde ve hepsine ayrım gözetmeksizin müslümanların aynı önemi vermelerini ve aynı gayreti göstermelerini istemiş ve hepsini birlikte uygulamaya geçirmelerini emretmiştir. O yüzden İslâm’da dünya işi, âhiret işi diye bir ayrım yoktur. Her şey ibâdet ve cihaddır; ya Allah'a ya da tâğuta kulluk. Siyâseti ibâdet, ibâdeti siyâset olan bir dindir İslâm. Dini devletten ayırdığınızda devlet dinsiz; devleti dinden ayırdığınızda din, devletsiz ve güçsüz olur. Dinle devlet, etle kemik gibidir. Devlet, vücut ise, din de o vücudun canıdır, ruhudur. Bu ikisini birbirinden ayırmak, insanı/insanlığı katletmektir, cinâyettir. Kur’ân-ı Kerim’de, meselâ miras hükümlerine, evlenme ve boşanmalara, alışverişe ve diğer akidlere, savaşa, suç ve cezalara dair açıklamalar, sözgelimi namaza ve hacca dair açıklamalara göre daha ayrıntılıdır. Ama hepsine riâyet etme gereği, aynı titizlik ve tâvizsizlikle vurgulanmaktadır. Kur’anın en azından bir defa, başından sonuna kadar ciddî bir şekilde anlamıyla birlikte okunması, bu sözün isbatı için yeterlidir. Durum bu iken, Kur’anın “Dinde zorlama yoktur” ilkesi ile, “Sen onlar üzerinde bir zorba değilsin” gibi buyruklarının İslâmın da laikliği kabul ettiğine delil olarak gösterilmesinin, gaflet değilse, ancak ihânetle izahı söz konusudur. Safça, riyâkârca veya bazılarının münâfıkça niyetlerle bu tür delillendirmelere kalkışmasının ilmî değerinden söz edilemez. CEMADIYEL EVVEL 1433/ NISAN 2012 ِ إِن ُكْم ْإ إِه ِك. ُ ُ Islam/Ibadet ISLAM (4) Üçüncü tarif:Peygamberjmiz bir defasinda şöyle buyurdu; Islam, Allah'dan başka Ilah olmadığına ve Muhammed (SAV)'in, Allah'ın kulu ve RasüIü olduğuna Şehadet etmen, namaz kılman, zekat vermen, Ramazanda oruç tutman ve gitmeye gücün elverirse Beytullahı ziyaret etmendir. (Muslim, Tirmizi) En kapsamlısı sonuncusu olan bu tariflerin her üçü de söz konusu ettikleri parçanın önemini vurgulamak için bütünü parça ile açılıyorlar. Bunun en açık delili dile getirilen beş ilkeyi Islamiyet'in rukünleri olarak sayan üçüncü hadistir. Tıpkı bunun gibi Peygamber Efendimiz (SAV) Abdullah b.Ömer (R.a) tarafından rivayet edilen benzer bir başka hadisinde de şöyle buyuruyor: Islam şu ana ilke üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed(SAV)'in Allah'ın kulu ve Resulü olduğuna Şehadet etmek, namaz kılmak, zekat vermek, Beytullahı ziyaret etmek ve Ramazan'da oruç tutmak. (Sünen) Bu hadis, Islamiyet binasının söz konusu beş rukün (ana direk) üzerine kurulu olduğunu belirtiyor. Buna göre bu beş ilke Islamiyet'in tümü değil, sadece temel direkleridir. Gerçi normal olarak ana direkler binanın bir parçası sayılırlar. Şimdi biri ortaya çıkıpta, Şu ev dört temel direk üzere duruyor.Yani ortaya temel direkler ile bu direkler üzerinde yükselen bina var dediği zaman bu sözü Ortada sadece temel direkler var biçiminde yorumlamak ne kadar yanlış ise hadisde sözü edilen beş temel ilkenin Islamiyetin tümü olduğunu zannetmek de aynı oranda yanlıştır. Bu düşüncenin ne kadar yanlış olduğunu anlatabilmek için Kur'an-ı Kerimi açıp üstünkörü bir şekilde Sayfa 11 Said Havva gözden geçirmek yeterlidir. 0 zaman Kur'anda bu beş ana ilke dışında daha bir çok şeyden söze dildiği görülecektir. Mesela : Kur'anda ahlakın, ekonominin, sosyal meselelerin, siyasi ilkelerin, savaş ve barış konularının iyilik ve kötülüklerin ele alınıp incelendiği belirlenecektir. Böyle bir görüşün sahibi eğer her hangi bir fıkıh kitabını açıp gözden geçirirse yine ne kadar yanıldığını görebilir. Çünkü elindeki kitap ibadetlerden, muamelattan (insanlararası iIişkilerden), yargılamadan, cihaddan, mirasdan ve evlenmeden bahsedecektir. Böyle birisi eğer Buhari gibi geniş kapsamlı bir hadis kitabını gözden geçirirse de yanılgının kapsamını kavramakta gecikmez. Çünkü, böyle bir kitabın da inanç ilkeleri ile ibadetlerden başka alış-veriş, sözleşmeler, siyasi, sosyal ve ahlak meseleleri ile ilgili hükümleri konu ettiğini görecektir. 0 halde yukarıdaki hadislerde sözü edilen beş ilke Islam binasını üzerinde tutan temel direklerdir, yoksa Islamın tümü değildirler. Buna göre Islam yapısı binanın temel kısmı ile bu temel üzerinde yükselen binanın kendisi olmak üzere iki bölüme ayrılabilir. Temel kısmı sözü geçen rukünler (ana direkler) bina ise bu dinin hükümlerini ilgilendiren meselelerin tümü hakkındaki hükümlerdir. Daha da açıklarsak eğer Islamı inceleyecek olursak onun kendine özgü, başkalarına benzemeyen bir siyasi sistemi olduğunu görürüz. Bu siyasi sistemde dünyadaki sistemlerden farklı bir millet, vatan, devlet otoritesi, danışma ve iktidarın oluşumuna katılma. Yasama, yürütme ve yurdu yönetim biçimleri ile ayrı bakış açısı vardır. Yine bu inceleme sırasında aynı oranda kendine özgü, başkalarına benzemez bir Siyasal sistemle karşılaşacaksın. Bu sosyal sistem insana, erkeğe kadına, aile kurumuna, gündelik pratik hayat biçimine, bu birim ve kurumları düzenleyen değer hükümlerine dünyadaki benzerlerinden farklı, MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-4 Islama mahsus bir bakış açısı yansıtacaktır. Yine bu inceleme sırasında bağımsız ve başkalarına benzemez bir ahlak sistemi ile tanışacaksın. Bu sistemin berrak, olgun, geniş kapsamlı, gelişmiş ve uygulanabilir bir ahlak metodu sana pratik hayatın akla gelebilen her kesimi ile ilgili en temiz ve en arınmış davranış tarzlarını sunacaktır. Yine bu inceleme sırasında lslamın bağımsız, özentisiz bir eğitim ve öğretim sistemi olduğunu tespit edeceksin. Dünyayı geliştirirken ahireti unutmayan, bölümleri arasında eksiklik ve çarpıklık barındırmayan, ne 0 yönde ve ne de bu yönde aşırılığa meydan vermeyen dengeli .ve yapıcı bir eğitim-öğretim sistemi. Islamı incelerken farkedeceğin diğer bir orijinal kurum Islamın askeri sistemidir. Bu sistemin amaçları, stratejisi, taktikleri, metodları, eğitimi., ilkeleri, değer yargıları ve kuralları bakımından kendine özgü bir bütün oluşturduğunu göreceksin. Yine bu inceleme sırasında gelmişgeçmiş benzerlerinden çok farklı ekonomik sistemle yüzyüze geleceksin. Bu sistemin mülkiyet anlayışı, devlet hazinesi anlayışı, ekonomik kaynaklı sosyal meseleleri çözme tarzı, Islam devleti ile müslüman olmayan devletler arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilere yaklaşımı diğer önemli kurumları gibi bağımsız ve orijinaldır. Kısacası insan hayatının her kesimi ile ilgili olarak Islamın mutlaka bir sözü, bağımsız bir hükmü vardır. Işte bu hükümlerin toplamı, Islamın rukünleri (ana direkleri) üzerinde yükselen Islam binasını meydana getirir. Işte yukarıda ele aldığımız ve Islam beş ana ilke üzerinde kurulmuştur cümlesi ile başlayan Abdullah b.Ömer (R.a.) hadisini böyle anlamak gerekir. Buna benzer anlama gelen diğer hadisler de bu hadisin ışığında yorumlanmalıdır. Yüce Allah(C.C.)'ın Sana bu kitabı (Kur'an-ı) her şeyi açıklasın diye indirdik(Nahl, 89) şeklindeki buyruğu böyle düşünmeyi gerektirir. CEMADIYEL EVVEL 1433/ NISAN 2012 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r . Hanımlar Köşesi Yitiklerimiz (2) Betül Hanım masınlar” (Nur:31) cutlarını örtsünler.”(Ahzap:59) Hicap konuşma ile alakalıdır: “Eğer takva sahibi iseniz artık Şimdi Dağların yüklenmekten çekindiği emanetleri yüklenmiş sözü yumuşak söylemeyin olan bizler; „Acaba benim dışarı- (erkeklerle çekici bir şekilde konuşmayın). O taktirde kalbinde da giydiğim kıyafet Islamın ortaya koyduğu ölçüye uygun mu maraz (nifak, fitne, şehvet) bulunan kimse tamah eder (arzu değil mi?“ diye sormak duruduyar). Ve maruf (ciddî) söz söymunda değil miyiz?.Zira ayeti kerimede net ve sarih bir şekilde leyin”(Ahzap.33) şöyle buyrulmuştur; “Allah ve Resulü, bir işte hüküm verdiği zaman, artık inanmış bir erkek ve kadına, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.”(Ahzap:36). Şurası unutulmamalıdır ki, yukarıda bahsi geçen ölçüler fıkhen elbiseye ölçü iken, hicap sadece elbise değildir. Hicap bir kişiliktir.Dışarı çıkarken hicap elbisesini giymek,sonra yürürken vakarlı yürümek ve konuşma ihtiyacı hasıl olunca da sesi eğip bükmeden konuşmak ve her türlü hal ve davranışta dişilik değil kişiliğin sergilendiği hal ve davranışla bir bütünlük arz eder… Hicap yürüyüş ile alakaldır: ” Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler.Süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurSayfa 12 Ve hicap kur’an ve sünnetin ortaya koyduğu ölçülerde bir giyiniştir: “Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle: Bir ihtiyaç için dışarı çıktıklarında örtülerini üstlerine alsınlar, vü- MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-4 Ya şimdi!. Pantolon üzerine sıkıştırılmış estetik bir başörtüsüyle, başörtüsüne uygun makyaj uygulamasıyla,vücutlara yapışık pardüsömsü estetik kıyafetlerle, hicaptan haya etmeyen Müslüman (!) hanımlarla doldu sokaklar. Ölçüsüz bir ölçüyle başlara sıkıştırılmış baş örtülerin envai çeşit markalarına,perva etmeden envai marka sigaraların eşlik ettiği ve sokaklarda tüttürüldüğü, genç baş örtülü(!!!) kızların saç tellerinin Allah’a teslim olması ama ellerinde flörtleriyle kol kola gezmelerinin yaygınlaştığı bu dönemde, ismi islamiyet’ten “alınıp, içi “modernizeden” doldurulan çifte kimlik taşınır oldu sinelerde!... Her kimliğin mutlaka bir çerçevesi vardır. İslam kimliğinin de bir çerçevesi var ve haya ve hicap bu kimliğin olmazsa olmaz esaslarındandır…Ve şimdi biz bu çağın Mü’mine kadınları, tekrar hicaptan haya etmeli ve Allah’ın ipine sıkı sıkıya bağlanmalıydır. Allah bizim ilahımızdır derken, bu, tüm ibadetleri ve ibadet ölçülerini bize vaaz edecek yalnız Allah’tır manasındaydı… Tesettürlü ama şık olmak, hangi düşünce yapısının ürünüdür. Bizler bu zamanda Peygamberin şahitleri ve hicabımızda bizim şahidimiz değil miydi!(?) CEMADIYEL EVVEL 1433/ NISAN 2012 ِ إِن ُكْم ْإ إِه ِك. ُ ُ Siyer/Davet Ramazan El Butiy şüphesiz ki onların kalblerine şüphe girmesinden korkulurdu. Aynı şekilde, İslâm Dâvası; Bizans, Yunan veya Sonra Arap Yarımadası - çoğrafî konumuna nisbetle - bu Iran gibi tarih, felsefe, medeniyet ve kültürde belli bir millet­lerin arasında orta noktada yer almaktadır. seviyeye ulaşmış milletler arasında zuhur etseydi; elbette Bugün Arap Yarımadası'na bakan bir kişi onun, iki yine kalblere şüphe girmesinden korkulurdu. Çünkü nice medeniyetin tam orta noktasında durduğunu görecektir. Bu saçma fikir ve şüphe tohumları ortaya atan kişiler; eşsiz iki medeniyetten biri maddeci batı medeniyeti; diğeri ise medeniyet ve mükemmel hukuk sistemi olan İslâm dâvasını (Çin, Hint ve civar yerlerde yaşamış) hayalci - ruhçu bir ortaya çıkaran âmillerin, felsefî fikirler ve medeniyet medeniyet. tecrübeleri olduğunu iddia ederlerdi. Yarımadadaki Arapların ve çevrelerindeki diğer milletlerin İşte Kur'ân-ı Kerim: O ümmîler içinde, kendilerinden bir is­lâm öncesi durumlarını şöyle bir gözümüzün önünde pey-gamber gönderdik ki, bu peygamber onlara, Allah'ın canlandırdığımız zaman; Resûlullah'ın doğumu ve bi'seti ile, âyetlerini okur, onları temizler, onlara Kitab'ı, hikmeti başka yerlerin değil de, Arap Yarımadası'nın şereflenmesini öğretir. Halbuki, onlar daha evvel gerçekten apaçık bir gerektiren ilâhî hikmeti açıklamamız, kolaylaşmış olur bize. sapıklık içinde idiler buyurarak sarih bir ifade ile bu Ayrıca dünyanın bir ucundan öbür ucuna kadar bütün hikmeti dile getirir. insanlığı Allah'a kul olmaya çağıran İslâm'ın Da'vet Allah Teâlâ'nın iradesi; Peygamberinin, büyük meş'alesini, her tarafa götüren ilk davetçilerin, Arap çoğunluğunun ümmi olduğu bir toplumun içinden çıkmasını olmasını gerekli kılan ilâhî kaderi de ve yine kendi elçisinin de ümmi olmasını açıklamak, kolaylaşır bize. gerekli gördü ki; Islâm Şeriatı ve Bazı kişiler şöyle zannediyorlar: Bâtıl Nübüvvet mucizesi zihinlerde apaçık bir din ve sahte medeniyet mensupları, şekilde yer etsin ve diğer beşeri kendi durumlarını ve üzerinde ideolojilerle onun arasında herhangi bir bulundukları hâli iyi gördüklerinden karışıklığa meydan verilmesin. Açıkça ve içinde bulundukları fesad haliyle görüldüğü gibi bu husus, kullarla ilgili övündüklerinden ötürü tedavileri ve büyük bir rahmeti kapsamaktadır. doğru yola getirilmeleri çok güç olur. Ama hâlâ inceleme ve araştırma Diğer hikmetler de şunlardır: safhasında olup, cehaletlerini inkâr et 1- Yüce Allah, Kabe'yi insanlar için bir ­meyerek, kendilerinin ilim, medeniyet emniyet .ve toplantı yeri yapmıştır. Yine ve kültürden hiçbir nasiplerinin Kabe'yi dini farizaları yerine getirmek ve olmadığını savunan insanlar; tedaviye ibâdet etmek için insanlara tahsis ettiği ve doğru yola getirilmeye daha yatkın insanlardır... ilk bina kılmıştır. Mekke vadisinde, Hz. İbrahim'in da'vetini Bize göre bu düşünce doğru değildir. Zira bu gibi bir gerçekleştirmiştir. Bu mübarek yerin, babamız İbrahim yorum, dayanma gücü sınırlı bir kişiye nisbetle doğru olur. (a.s.)'in dini olan Islâm Da'vetine beşik olması ve yine Çünkü o, kolayla zoru birbirinden ayırır. Böyle olunca da, peygamberlerin sonuncusu Hz. Muhammed'in doğumunun rahatlığı arzulayıp, zorluktan hoşlanmadığı için, zorluktan ve bi'setinin yeri olması da bunların tamamlayıcısı ve kaçıp, kolaylığı tercih eder. gereğidir. Hz. Muhammed (s. a.v.), Hz. İbrahim soyundan Ilâhî kader, Iran, Bizans veya Hint diyarlarından bir olduğuna göre bu niye olmasın ki!... yöreyi, Islâm Da'vetinin doğuş yeri olarak seçmeyi murad 2- Arap Yarımadası'nın çeşitli milletlerin tam ortalarında etseydi; elbette ki Islâm Da'vetinin başarıya ulaşması için yer alması sebebiyle, da'vet işini yürütmeye çok elverişlidir Arap Yarımadası'nda hazırladığı sebeb ve şartları, orada burası. da hazırlardı. Çünkü tüm sebeb ve şartların yaratıcısı Allah Komşu devlet ve milletlerin arasında, İslâm Da'vetinin olduğuna göre, bu iş ona hiç de zor gelmezdi. Fakat bu kolayca yayılmaya başlamasının başlıca sebeblerinden biri seçimdeki hikmet; Yüce Allah'ın da buyurduğu gibi, Hz. de budur. İslâm'ın ilk yıllarında ve Râşid Halifeler Muhammed'in nübüvvetinde insanlar şüpheye düşmesin, döneminde, İslâm Da'vetinin yayılış seyrine bir göz atacak da've­tinin doğruluğunda kimsenin kalbinde şüphe olursak, bunun doğruluğunu bariz bir şekilde göreceğiz... tohumları filizlenmesin diye; Hz. Peygamberin bir ümmi olmasını gerektiren hikmet türündendir. 3- İlâhî kader, Arapça'nın Islâm Da'vetinin dili, Allah'ın ke­ Yine, Hz. Muhammed'in peygamber olarak gönderildiği lâmının tercümanı ve bizlere tebliğ için ilk vasıta olmasını toplu­mun komşu milletlere nisbetle ümmî bir toplum olması gerekli gördü. Biz dillerin tüm özelliklerini derinlemesine bu ilâhî hikmetin bir tamamlayıcısıdır. Yâni Araplar komşu araştırıp, aralarında bir mukayese yapmış olsak; medeniyetlerden etkilenmediler ve onların felsefeleriyle ilgi Arapçanın, diğer dillerde pek az bulunan özellikleriyle kuramadılar. hususiyet arzettiğini göreceğiz elbet. Çeşitli ülke ve İnsanlar, Hz. Peygamber'i, komşu devletlerin kentlerdeki ilk müslümanlarm dilinin Arapça olması ne uygarlıklarına, silinip gitmiş milletlerin tarihine ve eski kadar anlamlı değil midir?! semavî kitablara vâkıf olmuş bir kişi olarak tanısalardı; İslam'ın Doğuşu ve Arap Yarımadası (2) Sayfa 13 MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-4 CEMADIYEL EVVEL 1433/ NISAN 2012 ِ إِن ُكْم ْإ إِه ِك. ُ ُ Faydalı Bilgiler — Şifalı Bitkiler GÜNEŞ SİSTEMİ Güneş ve güneş çevresinde dolanan gök cisimlerinden meydana gelir. Güneş sisteminde gezegen, uydu, kuyruklu yıldız ve meteor bulunur. Güneş Sistemi’nde bulunan bütün gök cisimleri Güneşin çekim etkisi altındadır ve onun etrafında dönerler. Bu hareket, odak noktalarının birinde Güneş yer alan elips şeklindeki bir yörünge üzerinde olmaktadır. Güneş Sistemi, bütünüyle ve aynı yönde dönen bir disk şeklinde hareket halindedir. Güneş Sistemi’nin çapı yaklaşık 30 ışık yılı kadardır. Güneş sisteminde Dünyadan başka 8 gezegen vardır. Bunlar; Venüs, Mars, Neptün, Uranüs, Satürn, Jüpiter, Merkür ve Plüton’dur. Güneş:Güneş Sistemindeki 200 milyar yıldızdan birisi olan Güneş kütlesi sıcak gazlardan oluşan ve çevresine ısı ve ışık yayan bir yıldızdır. Güneşin çapı dünya çapının 110 katı (1.4 milyon km), hacmi 1.3 milyon katı ve ağırlığı 333.000 katı kadardır. Güneşin yoğunluğu ise Dünyanın yoğunluğunun ¼’ü kadardır. Güneş kendi ekseni etrafında saatte 70 000 km hızla döner. Bir turunu ise 25 günde tamamlar. Güneş % 75 hidrojen, % 20 helyum ve % 5’de diğer elementlerden oluşur. Güneşte hidrojenin helyuma dönüşmesi sırasında büyük bir enerji ortaya çıkar. Saniyede 600 milyon ton hidrojen helyuma dönüşür. Buda her saniye Güneşin 4.5 milyon ton hafiflemesine yol açar. Güneşteki füzyon olayı sonucunda kızıl kırmızımsı bir alev 1520 bin km yükselir ki bu olaya Güneş Sayfa 14 Fırtınası denir. Bu bilgilere bakarak günün birinde Güneşin çevresine ısı ve ışık yayamayacak ve dolayısı ile yeryüzünde yaşam sona erecektir. Güneşin yüzey ısısı 6 000 °C ve merkezindeki ısı ise 1.5 milyon °C’dir. Güneşten çıkan enerjinin 2 milyonda birlik kısmı yeryüzüne ulaşır. Güneş’in üç günde yaymış olduğu enerji, Dünya’da bilinen bütün petrol, kömür ARDIÇ ve ormanlardan elde edilecek enerjiye Diğer İsimleri : Ar’ar, Ephel, Lunipeeşittir. Güneş ışınları 8.5 dakikada rus Communis, Juniperus, yeryüzüne ulaşır. Botanik Bilgi : Kozalaklılardan; 2-5 metre boyunda bir ağaçtır. Yaprakları 1. Bütün gezegenler elips şeklinde bir yörüngede hareket ederler. Hızları ince, uzun, sivri ve güzel kokuludur. ve yörünge uzunlukları farklıdır. Yö- Meyveleri; siyah, parlak kozalak şeklindedir. Kasım ve Aralık aylarında rüngeleri birbirleri ile kesişir. toplanıp, kurutulur. Bir çok türü vardır. 2. Gezegenler hem Güneş etrafında hem de kendi ekseni etrafında döner- Özellilleri : idrar söktürücü, terletici, mideyi kuvvetlendirici, mikrop öldürüler. cü, balgam çıkartıcı tesire sahiptir. 3. En küçük gezegen Plüton, en büyük gezegen ise Jüpiter’dir. Faydaları 4. Güneş'e en yakın gezegen Merkür, Dallarından yapılan merhem deri üzeribilinen en uzak gezegen ise Plüton’- ne sürülerek ovulursa, cilt hastalıklarıdur. na iyi gelir. Ardıç terletici bir bitki ol5. Dünya’ya en yakın gezegen Veduğundan romatizma ve soğuk nüs’tür. algınlığına iyi gelir. Kandaki şeker 6. Dünya’nın 1, Mars ve Neptün’ün miktarını düşürür. Aybaşı ağrılarını 2, Uranüs’ün 27, Satürn’ün 10 ve Jü- dindirir, kadınlarda görülen beyaz piter’in 12 uydusu vardır. Merkür ve akıntıyı keser. Nefes kokularını giderir. Plüton’un uydusu yoktur. Kansızlığa iyi gelir. İdrar söktürür. 7. Güneş'e yakın olan gezegenler da- Rendelenmiş meyveleri sirke içine koha hızlı, uzak olan gezegenler ise daha nup bekletildikten sonra bir bezle alın yavaş hareket ederler. Uzak olan ge- üzerine sarılırsa baş ağrılarını giderir. Taze meyvelerin ezilmesiyle elde edizegenlerin yörüngeleri daha uzun olduğu için Güneş etrafındaki len şurup öksürüğe çok iyi gelir. Taze dallarının çayı zayıflamak için kuldönüşlerini daha geç tamamlarlar. 8. Bütün gezegenler hem kendi, hem lanılır. Kanı temizler bunun için ilk gün 4 tane ardıç meyvesi yenilir.Sonra her de Güneş etrafında batıdan doğuya gün bir tane artırılarak 12 gün devam doğru dönerler. 9. Bütün gezegenlerin yörünge düz- edilir .On ikinci günün sonunda birer adet azaltılarak 12 günde böyle yemeye lemleri, Güneş'in ekvator düzlemi devam edilirse kanı temizler. içinde yer alır. 10. Bütün gezegenlerin eksenleri ile Nasıl Kullanmalıyız : Hafifce dövülyörünge düzlemleri arasında eğiklik müş meyvelerinden 1 çoba kaşığı 400 vardır. gr. kaynayan suya atılarak su ateşten 11. Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün indirilir. 2 saat demlendirilerek günde 4 gibi gezegenlerin yoğunlukları küçük defa yemeklerden önce içilir. gezegenlere göre daha azdır. Bunun nedeni büyük gezegenlerin bileşimle- Yan Tesirleri : Böbrek hastalarına ve rinin daha hafif maddelerden oluşhamilelere yasak. 6 haftadan fazla kulmasıdır. lanılmaz. MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-4 CEMADIYEL EVVEL 1433/ NISAN 2012 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r . Basından Seçmeler O tablo hemen kaldırılsın' Türkiye'nin Lahey Büyükelçiliği, Amsterdam'da açılan sergide yer alan ve kutsal değerlere hakaret içeren tablonun kaldırılması için harekete geçti. 07/04/2012 - 09:48 Türkiye'nin Lahey Büyükelçiliği, Amsterdam'da açılan sergide yer alan ve kutsal değerlere hakaret içeren tablonun Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün ziyareti öncesinde kaldırılması için harekete geçti. Kur'an'ın parçalanmış tuvalet kağıdı şeklinde resmedildiği tablo Risjks Müzesi'nde sergileniyor. Önce müzeyle temasa geçen Büyükelçilik vatandaşlar arasında rahatsızlık oluşturduğu kaydedilen tablonun kaldırılmasını istedi. Büyükelçilik Hollandalı kurum ve kuruluşlarla da temasa geçti. Olayın, Cumhurbaşkanı Gül'ün resmi ziyaretini olumsuz etkilemesi ise beklenmiyor. Yetkililer, Gül'ün ziyareti kapsamında söz konusu sergiyi gezmesinin planlanmadığını belirtiyor. ————————————————————- Şebbihalar Gelecek Olursa; De ki: "YA ALLAH" İşte Suriye halkının yaşadığı acı, dram, kahır… İşte Suriye halkının her şeye rağmen yalnızca Allah diyen feryatları… Katledilen çocukları başında ağlayan anneler, babalar… Katledilen babaları başında ağlayan çocuklar, kadınlar… “Oğlum bana niye cevap vermiyorsun?” diye feryat eden bir anne… “Müslümanlar nerede? Dünya insanları nerede?” çığlıkları… Çaresiziz, öldürülüyoruz, içecek suyumuz, ısınacak mazotumuz, elektriğimiz, yatacak güvenli bir yerimiz yok diyenler… Yıkılan evler, bombalanan şehirler… “Allah’ım şehit oğlumun kızlarını koru!” diye dua eden bir babaanne… “Babam 5 aydır tutuklu, nerede bilmiyoruz!” diye ağlayan bir çocuk… Allahu ekber! Allah’tan başkasına asla boyun eğmeyeceğiz! Allah’ım! Senden başka kimsemiz yok! Zalim kavme karşı bize zafer nasip eyle! Eğer şebbihalar ve hain ordu sana gelirse “YA ALLAH!” de. “Hamdolsun iki oğlum şehadet mertebesine ulaştı…” diyen bir baba… Şehit Allah’ın dostudur! Ey zorda kalanın duasına icabet eden ve sıkıntısını gideren Allah’ım! Zor durumdayız, kahrediliyoruz! Bir savunanımız yok! Eğer biraz olsun namus, şeref ve haysiyet duygunuz varsa, biraz olsun onurluysanız, şu bombalar altındaki halkı savunun! Hakikat budur! Ve Annan’ın mühletinin dolmasına bir gün kala Suriye'de dün, aralarında kadın ve çocukların da olduğu 69 kişi daha katledildi. Yerel Koordinasyon Komiteleri'nden yapılan açıklamaya göre; İdlib'de 28, Humus'ta 19, Hama'da 12, Şam kırsalında 5, diğer bölgelerde de 5 kişi katledildi. ——————————————————— Sayfa 15 Müslümanlar için en kötü ülke Fransa Fransız cumhurbaşkanı adaylarının Toulouse saldırıları sonrası İslam karşıtlığını körüklemesi sonucunda Müslümanlara saldırılar arttı. Müslümanlar ‘Avrupa’da en kötü ülke Fransa’ diyor. 10/04/2012 - 10:55 Fransa’da Cezayir asıllı Muhammed Merah’ın Toulouse saldırıları ardından cumhurbaşkanlığı adayları kampanyalarının odağına İslam’ı yerleştirirken, kamuya açık yerlerde peçe yasağının yürürlüğe girmesinin 1. yılını yarın dolduracağı ülkede, Müslümanlara saldırılarda artış yaşanıyor. Fransa Müslüman Konseyi, İslam’a ağır hakaretler ve ‘sizi helal öldüreceğim’ gibi ifadeler içeren birçok tehdit mektubu aldıklarını açıklarken, 26 Mart’ta da başkent Paris yakınındaki Juvisy sur Orge bölgesinde 18 yaşında başörtülü bir kız, İş Bulma Kurumu’ndan çıkarken saldırıya uğradı. Bıçaklı bir adamın, başörtüsünü çıkarmaya çalıştığını belirten genç kız, “Pis Müslüman, pis terörist, pis Arap, defol” gibi hakaretler eden zanlının saatini çaldığını söyledi. Saldırganın, DNA testiyle saptanabileceği ancak savcılığın, ‘pahalı olacağı’ gerekçesiyle buna izin vermediği belirtildi. Korsika’da ise İslam’ı seçen 4 çocuk annesi Sylvie Malabre çocuğunu okuldan almak isteyince diğer velilerin tepkisiyle karşılaştı. Veliler, ‘gerçek anlamda İslam’ı yaşamak için giyim tarzını değiştirdiğini’ söyleyen Malabre’ın ‘laikliğe aykırı giyindiğini ve çocukların psikolojilerini etkilemeye çalıştığını’ öne sürdü. Ancak velilerin başvurusu, Charles-Hendreï okulu yönetimince reddedildi. Yönetici Michel Rouquette, Malabre’ın okula girip çocuğunu alabileceğini söyledi. ——————————————————— Rezillik! Bu adam 600 çocuğun babası! Batı'da aile kurumu can çekişiyor. Nikahsız birlikteliklerden olan çocukların sayısının gün geçtikçe arttığı Batı'da şimdi de üreme kliniklerinden alınan spermlerle elde edilen çocuklar gündemde. İngiltere'de sperm bağışı yapılan bir kliniğin sahibi bilim adamı Bertold Wiesner'ın, 600 çocuğunun olduğu kaydedildi. Sunday Times gazetesinin manşetinden duyurduğu haberde, eşiyle Londra'da işlettiği üreme kliniğinde Wiesner'ın, kendi spermlerini kullanarak çok sayıda kadının anne olmasını sağladığının ortaya çıktığı bildirildi. Habere göre, 2007 yılında yürütülen DNA testleri sonucu, 1943 ile 1962 yılları arasında klinik aracılığıyla yapılan sperm bağışı sonucu doğan 18 kişiden, 12'sinin Avusturyalı Wiesner'in çocuğu olduğu belirlendi. Konuyla ilgili soruşturmayı yürüten Kanadalı Barry Stevens ile avukat David Gollancz, 1972 yılında ölen Wiesner'in çocuklarının sayısının 600'ü bulabileceğini kaydetti. Gazete Gollancz'ın, "Wiesner yılda 20 kez sperm bağışında bulunuyordu. Bu hesaplandığında 300 ila 600 çocuğun babası olduğu tahmin ediliyor" sözlerine yer verdi. MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-4 CEMADIYEL EVVEL 1433/ NISAN 2012 kanun koyma yetkisini millete tanıyıp, milleti putlaştırmanın; 23 Nisan, 19 Mayıs, 29 Ekim ve benzeri gün18- Putlar önünde divan durup, saygı duler neyin bayramlarıdır? Bunlar müslümanruşu yapmanın; lar için birer bayram günü değil, birer kara 19- Devleti dinden, dini devletten ayırıp, digündür. ni devletsiz, devleti de dinsiz bırakmanın; Zira: 20- Elhasıl küfrün ve kâfirleşmenin, putun ve 1- „Devletin dini Islam’dır!“ maddesinin putperestliğin temellerinin atıldığı günleranayasadan kaldırılmasının; dir. 2- Allah kanunlarını ve Kur’an hükümlerini Işte; Mustafa Kemal’in getirdiği inkilaplar, kaldırmanın; devrimler ve devirmeler bunlardır. Ve işte, 3- Şeriat’ı ve Şer’iyye Vekâleti’ni lağvetmekemalistlerin, övmekle bitiremedikleri devnin; rimler bunlardır!.. 4- Hilâfet’i kaldırıp, Ümmet-i Muhammed’i Binaenaleyh; herhangi bir müslüman bu Halife’siz bırakmanın; günlere bayram gözüyle bakamaz ve bayram 5- Mahkemelerden, ailelerden ve mekteplerolarak kabul edemez!.. Çünkü, görüldüğü den Kur’an’ı ve Kur’an üzere, bu günler; müshükümlerini kaldırlümanın din ve imanı…. görüldüğü üzere, bu günler; müsmanın; na, Kur’an ve mukadlümanın din ve imanına, Kur’an ve 6- Cuma günkü tatili desatına, namus ve mukaddesatına, namus ve hürriyetikaldırıp milyonlarca hürriyetine, haysiyet ne, haysiyet ve şerefine, tarih ve külmüslümanın Cuma’ya ve şerefine, tarih ve türüne, örf ve adetine karşı işlenen gitmesine engel olkültürüne, örf ve adeihanet ve hiyanetin, vurulan darbe manın; tine karşı işlenen ihave yapılan tahribatın, müslüman7- Medrese ve tekkelenet ve hiyanetin, vuruların ağızlarına kilit vurmanın, karşı ri kapatıp, Ümmet-i lan darbe ve yapılan çıkanları darağaçlarında sallandırMuhammed’in ilim ve tahribatın, müslümanmanın veya zindanlara atıp korkunç feyz almalarına mani ların ağızlarına kilit işkencelere tabi tutmanın ve nihayet olmanın; vurmanın, karşı çıkanehl-i iman’a kan kusturmanın temel8- Kur’an harflerini ları darağaçlarında lerinin atıldığı, kararlarının alındığı kaldırıp yerine latin sallandırmanın veya günlerdir. harflerini getirmenin; zindanlara atıp korKalbinde azıcık imanı olan bir müs9- Mekteplerden din kunç işkencelere tabi lüman, bu kara günleri nasıl bayram derslerini kaldırtutmanın ve nihayet kabul edebilir?!. manın; ehl-i iman’a kan 10- Islam takvimini kusturmanın temellerikaldırıp, yerine Islamî olmayan miladî takvinin atıldığı, kararlarının alındığı günlerdir. mi kabul etmenin; Kalbinde azıcık imanı olan bir müslüman, 11- Kılık-kıyafeti değiştirmenin; bu kara günleri nasıl bayram kabul edebi12- Kadınların ve kızların namusundan ibalir? ret olan başörtülerine el uzatmanın; Oturup ağlaması ve kurtuluş çarelerini ara13- Kâfir şapkasını giymenin; ması lazım gelirken, tertip edilen merasimle14- Halk evlerini açmanın, diskotek ve dans re, düzenlenen şenliklere nasıl katılabilir?!. evlerine müsaade etmenin; Bu, onun dininin de, imanının da, nikâhının 15- 19 Mayıs’larda gelinlik kızları soyup da gitmesine sebep olmaz mı?!. soğana çevirerek mayısa bulaştırmanın; Şayet katıldın ise, hemen Kelime-i Şehadet 16- Meyhaneler açıp şarap içmeyi, fuhuş getir, tevbe ve istiğfar et ve bir daha katılyuvalarında zina etmeyi, faiz alıp-vermeyi mamaya karar ver ve bu yazıyı da başkalarıserbest saymanın; na okut!.. 17- Allah’a mahsus olan hâkimiyyet hakkını, NEYIN BAYRAMI?!. Cemaleddin Hocağlu (Kaplan) -Rh.a.Emîr'ül-Mü'minîn ve Halîfet'ül-Müslimîn