2003 hutbeleri islam kardeşliği

advertisement
2003
HUTBE ARŞİVİ
Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden Alınarak Düzenlenmiştir.
FİRHİST
03 Ocak - İsraf
10 Ocak - Hac
17 Ocak - Kuranı Okumak, Anlamak ve Yaşamak
24 Ocak - Müslüman Güvenilir İnsandır
31 Ocak - Milli ve Dini Değerlerimiz
07 Şubat - İyiliklerde, Kötülüklerde Karşılıksız Kalmaz
11 Şubat - Kurban Bayramı
14 Şubat - Selamlaşmak
21 Şubat - Yalancı Şahitlik
28 Şubat - İslamda Akrabalık İlişkileri
07 Mart - Ölüm Gerçeği
14 Mart - Çanakkale Geçilmez
21 Mart - Yaşlılara Saygı Dinimizin Emridir
28 Mart - İslam Kardeşliği
04 Nisan - İslam Tevhid Dinidir
11 Nisan - Din Bilim ilişkisi
18 Nisan - İslamda Çocuk Terbiyesi
25 Nisan - Bütün davranışlarımız Kaydediliyor
02 Mayıs - Anne Sevgisi
09 Mayıs - Kuran ve Sünnet Bütünlüğü
16 Mayıs - İslam ve Gençlik
23 Mayıs - İstanbulun Fethi
06 Haziran - Hayırlınız Kuranı Öğrenen ve Öğretendir
13 Haziran - Dinin Toplum Hayatındaki Yeri
20 Haziran - Doğru Haber
27 Haziran - Seyahat ve İbret
04 Temmuz - Nikah ve Düğünlerimiz
11 Temmuz - Allah İçin Sevmek
18 Temmuz - Meleklere İman
25 Temmuz - Cuma Namazının Fazileti
1
2
01 Ağustos - İslamda Kadının Yeri
08 Ağustos - Namazda Tadili Erkana Riayet Etmek
15 Ağustos - Ahirete İman
22 Ağustos - Üç Aylar ve Regaib
29 Ağustos - Vatan, Millet, Devlet... İlelebet
05 Eylül - Söz Söyleme Sorumluluğu
12 Eylül - Çocuklarımızı Eğitimden Mahrum Bırakmayalım
19 Eylül - Miraç
26 Eylül - Farklılık Zenginliktir, Üstünlük Takvadır
03 Eylül - Camilerimizin Dini Hayatımızdaki Yeri
10 Eylül - Berat Gecesi
17 Eylül - Ticaret Ahlakı
24 Eylül - Cumhuriyet Bayramı
31 Eylül - Oruç
07 Kasım - Oruç Nasıl Tutulur
14 Kasım - Zekat ve Yardımlaşma
21 Kasım - Kadir Gecesi
25 Kasım - Huzur ve Kardeşlik Günleri Bayramlar
28 Kasım - Kur’anı Okumak ve Anlamak
05 Aralık - Engellilere Yardımcı Olmak Dini ve Milli Bir Görevdir
12 Aralık - İslamda İnsan Kaynakları
19 Aralık - Çocuk Müslümanın Önde Gelen Vasfıdır
26 Aralık - Kötülüklere Engel Olmak
DÜZENLEYEN:
HÜSEYİN KARATAŞ
HACIVELİ CAMİ İMAM-HATİBİ
SERİK - ANTALYA
2003 HUTBELERİ
1
03 - Ocak
İSRAF
Muhterem Müslümanlar!
Yüce dinimiz İslam’ın, huzurlu bir
hayat için benimsediği prensiplerden birisi
de, iktisat ve îtidaldir. İktisad ve itidal,
yeme-içme, harcama, konuşma ve benzeri
bütün işlerde ölçülü olmaktır. Bunun zıddı
ise israftır. İsraf, ihtiyaç sınırını aşmak,
aşırı harcamalarda ve ölçüsüz davranışlarda bulunmak demektir.
Nitekim Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de, olgun Mü’minlerin sıfatlarını sayarken, onların daima ölçülü olduklarını
vurgulamakta ve şöyle buyurmaktadır:
“Onlar ki, harcadıklarında ne israf ederler ne de cimrilik. İkisi arasında, îtidalli
bir yol tutarlar”[1].
3
ve imkan sonsuz değildir. Günümüzde
bunların değeri, daha da artmıştır. Çünkü
azalan kaynaklar daha çok değer kazanırlar. Değerli şeyler ise rastgele sarf edilmezler.
Muhterem Müslümanlar!
Allah’ın bahşettiği maddi imkanların
israf edilmesi büyük bir vebal olduğu gibi,
pek çok yuvanın dağılmasına ve ülkenin
ekonomik açıdan zayıflamasına da sebep
olmaktadır. Bunun için şahsi harcamalarımızda ölçülü olmak, ülke kaynaklarını dikkatli kullanmak, verimli alanlarda
değerlendirmek, dini ve milli bir görevdir.
Yarınlarımızın huzur ve rahatı için fert ve
millet olarak iktisatlı davranmak ve israfa
sapmamak zorundayız. Çünkü israf, Yüce
Allah’ın verdiği nimetlere karşı bir nankörlük ve saygısızlıktır. İktisatlı olmak ise, o nimetlere gösterilen fiili bir saygı ve
şükürdür.
Muhterem Müslümanlar!
Hutbemi bir ayet mealiyle bitiriyorum: “Akrabaya, yoksula, yolda kalmışa,
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Muhterem Müslümanlar!
Allah tarafından bize bahşedilen
hayat, sağlık, eş, evlat, makam-mevki, mal,
mülk gibi nimetler, hep emanet olarak verilmiştir. Onun için biz, bu nimetleri kullanma
tarzımızdan, israf edip etmediğimizden ve
bunları nerelerde harcadığımızdan ahirette
sorguya çekileceğiz. Konumuzla ilgili olarak Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “O gün, verilen nimetlerin
hepsinden sorguya çekileceksiniz”[2].
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) de:
“Kıyamet günü insanoğlu, ömrünü nerede harcadığından, yaptığı işleri ne niyetle yaptığından, nasıl kazanıp nereye
harcadığından, vücudunu ve sıhhatini
nerede ve nasıl değerlendirdiğinden
sorguya çekilmedikçe yerinden ayrılamaz”[3] buyurmuşlardır.
Millet olarak çok müsrifiz. Özellikle,
çöpe atılan ekmeklerden tutun da kamu
malları, tabi kaynaklar, elektrik, su ve
zaman gibi sayısız değerlerimizi israf ediyoruz. Halbuki yeryüzünde hiçbir kaynak
4
haklarını ver. Malını israf ile saçıp savurma. Zira saçıp savuranlar, şeytanın
dostları, kardeşleridir. Şeytan ise
Rabb’ine karşı çok nankördür.”[4]
KAYNAK:
[1] Furkan,25/ 67.
[2] Tekasur; 8
[3] Tirmizî, Sünen, Kıyame,1
[4] İsrâ; 26,27.
Firhist’e Geri Dön
3
2003 HUTBELERİ
1
10 - Ocak
HAC
Muhterem Mü’minler!
Hac, İslam dininin beş temel esasından biridir. Hicretin 9.yılında farz kılınmıştır.
Hem mali hem de bedeni bir ibadettir. Bu
ibadet, ergenlik çağına gelmiş, akıllı, sağlıklı, hür ve gücü yeten her Müslümana
farzdır. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de:
“Gücü yetip de, oraya ulaşabilen insana
Allah için Beytullah’ı (Kabeyi) haccetmesi gereklidir”[1] buyurmaktadır.
Mü’minlerin gayesi, Allah’ın rızasına
ermektir. Onları bu gayeye ulaştıracak
amellerden biri de hac ibadetidir. Nitekim
Hz.Peygamber (s.a.v.), bir hadis-i şeriflerinde: “Günahdan ve noksanlıklardan
uzak) makbul bir Haccın karşılığı, ancak
3
eder. İşte bu coşku ve heyecanla gözlerden akan yaşlar, günahlara keffaret ve ruhlara şifa olur.
Sevgili Peygamberimiz Hz.Muhammed (s.a.v.); “Kim Allah için hacceder de
bu sırada kötü söz ve davranışlardan
sakınırsa (kul hakları hariç) annesinden
doğduğu gün gibi (temiz ve günahlarından arınmış olarak evine) döner”[3] buyurarak, haccın günahlara keffaret
olacağını açıklamıştır.
Muhterem Müminler!
Maddi ve manevi çeşitli sıkıntılara
katlanarak hacca giden bir müminin, kötü
söz ve davranışlardan uzak durması gerekir. Hacca gitmeden önce, mümkün mertebe bu ibadetin âdâbı ile birlikte esaslarını
ve orada hangi fiillerin cezayı gerektirip
hangilerinin haccı ifsat edeceğini öğrenmelidir. Bu mübarek yolculuğa çıkan bir
Mü’min, sabırlı ve hoşgörülü olmalıdır.
Kendisini ve temsil ettiği milletini küçük düşürücü davranışlardan sakınmalıdır.
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
cennettir”[2] buyurmuştur.
Muhterem Mü’minler!
Dünyanın dört bir yanında yaşayan,
renkleri, ırkları, dilleri, kültürleri ve âdetleri
farklı binlerce Müslüman, Hac sayesinde
bir araya gelir. Aynı ibadeti yapmanın ve
tevhid inancına sahip olmanın mutluluğuna
erer. Hac, bir Müslüman’ın, malını ve canını Allah rızası için feda edebileceğini gösteren büyük bir kulluk göstergesidir. Günlük
giysilerini çıkararak ihrama giren bir
Mümin, dünyanın geçici olduğunu, makam,
mevki gibi bütün varlığını burada bırakacağını, ahirete sadece kefenle gideceğini yaşayarak hisseder. Manevi duyguları doruk
noktasına ulaşır. Diğer bütün Müminlerle
birlikte, hep bir ağızdan; “Lebbeyk, Allahümme lebbeyk!” “Buyur Allahım davetine uydum, emrine âmadeyim. Senin
eşin ve ortağın yoktur” anlamına gelen
“Telbiye”yi okur. Yüce Rabbinden af ve
mağfiret diler. Aynı şekilde Kabe’yi tavaf
ederken, Arafat’ta vakfe yaparken kendisi,
aile fertleri ve tüm Müslümanlar için dua
4
Hutbemi Peygamber (s.a.v.)’in bir
hadis-i şerifi ile bitiriyorum: “Ey insanlar!
Allah (c.c.) haccı üzerinize farz kıldı. Öyleyse haccediniz”[4]
KAYNAK:
[1] Al-i İmran, 3/97
[2] Riyazü’s-Salihin, sh. 757, hadis no, 1272
[3] Buhari, Sahih, Hac, 4; Müslim, Sahih, Hac, 438
[4] Riyazü’s-Salihin, sh. 756, hadis no, 1269
Firhist’e Geri Dön
4
2003 HUTBELERİ
1
17 - Ocak
KUR’AN’I OKUMAK,
ANLAMAK VE YAŞAMAK
Muhterem Müslümanlar!
Kur’an-ı Kerim, Yüce Allah tarafından Peygamberimiz Hz. Muhammed
(a.s.)’e gönderilen son ilâhî kitaptır. Bu aziz
Kitab’ın muhatabı bütün insanlar, gayesi
de; bütün insanların, dünya ve ahiret mutluluklarını sağlamaktır. Bu gayeye ulaşabilmemiz için; Kur’an’ı okumamız,
anlamamız, emir ve yasaklarına uymamız
gerekir. Nitekim Yüce Allah Kur’an’da; “(Ey
Peygamber!) Bu, bir mübarek Kitaptır ki,
ayetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri
öğüt alsınlar diye sana indirdik”[1] “Gerçekten bu Kur’ân, (insanları) en doğru
yola iletir ve salih ameller işleyen müminlere büyük bir mükâfat olduğunu
müjdeler”[2], “İndirdiğimiz bu Kur’an,
mübarek bir Kitaptır. Ona uyun ve hü3
nülleri aydınlatan yüce bir kitaptır.
Öyle ise, hayatın manasını anlamamız, iyi bir insan olmamız, değişen ve gelişen dünyanın ağır şartlarını
göğüsleyebilmemiz için, Kur’an’a başvurmamız ve ondan öğütler almamız gerekir.
Bütün benliğimizle o yüce Kitab’a yönelmeli, eşsiz güzelliklerini kavramalı ve ilkelerini hem kafamıza hem de gönlümüze
nakşetmeliyiz.
Değerli Mü’minler!
İnsanlık ne zaman Kur’an’a yönelmiş ve onu rehber edinmişse, en ileri medeniyete sahip olmuştur. Peygamberimiz
(a.s.) bu gerçeği şöyle dile getirmiştir:
“Şüphesiz ki Allah, Kur’an’la amel edenleri yükseltir, ona uymayanları düşürür
ve geri bırakır.”[4] Öyle ise “Kur’an’a
sımsıkı sarılınız, onu önder ve rehber
edininiz. Çünkü Kur’an, âlemlerin Rabbi
Allah’ın mübarek bir kelâmıdır.”[5]
Aziz Müslümanlar!
Kur’an’a uymak, hayatı daha canlı
yaşamak demektir. Onun için Kur’an’ı okuNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
kümlerine karşı gelmekten sakının ki,
Allah’ın rahmetine erişesiniz.”[3] buyurmuştur.
Demek ki Kur’an’ı okumaktan maksat; onu anlamak, anlamaktan maksat da
onun ahkamı ile amel etmek ve gösterdiği
yoldan yürümektir. Milli şairimiz Mehmet
Akif, bu konuyu dizelerinde şöyle dile getirmiştir:
Lafzı muhkem, yalnız anlaşılan, Kur’an’ın;
Çünkü kaydında değil, hiçbirimiz mânânın;
Ya açar Nazm-ı Celil’in, bakarız yaprağına;
Yâhut üfler geçeriz bir ölünün toprağına.
İnmemiştir hele Kur’an, bunu hakkıyla bilin;
Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak
için!
Aziz Mü’minler!
Bitmez-tükenmez bir ilim, hikmet ve
saadet kaynağı olan Kur’an; nûru ile âlemleri aydınlatan, ruhlara şifa veren, insanların güçlü bir vicdana ve sağlam bir imana
sahip olmasına vesile olan, akılları ve gö4
yalım, iyi anlayalım ve ahkâmı ile amel
edelim ki, Allah’ın rahmetine, dünya ve âhiret mutluluğuna erebilelim. Hutbemizi, bir
âyet meâli ile bitirelim: “Ey İnsanlar! Size
Rabb’inizden bir öğüt, gönüllerin derdine bir şifa, mü’minlere bir hidayet ve
rahmet gelmiştir.”[6]
KAYNAK:
[1] Sâd,38/29.
[2] İsra, 17/9.
[3] En’am, 6/155.
[4] Müslim, Müsafirîn,269..
[5] Fethu’l-Kebir, c.2, s.237.
[6] Yûnus,10/57.
Firhist’e Geri Dön
5
2003 HUTBELERİ
1
24 - Ocak
MÜSLÜMAN GÜVENİLİR İNSANDIR
Aziz Müminler!
“Mü’min”, Yüce Allah’ın varlığına ve
birliğine inanan anlamına geldiği gibi, başkalarına güven veren ve güvenilen kişi anlamını da taşır. Öyle ise mümin, ahdine
vefalı, anlaşmalarına sadık, sözü özü bir,
dostluğuna güvenilen bir insandır. Yüce
Rabbimiz, Mü’minûn sûresinin ilk ayetlerinde, kurtuluşa erecek müminlerin vasıflarını açıklamakta ve 8. ayetinde meâlen
şöyle buyurmaktadır: “Yine onlar (o
mü’minler) ki, emanetlerine ve ahidlerine riâyet ederler”[1]. Bir Mü’min, sevdiğini sırf Allah için sever ve ondan maddî bir
beklenti içinde olmaz. Sır saklar, emanete
hıyanet etmez. Hz. Peygamber (s.a.v)’in
yüksek ahlakına uymaya ve O’nun gibi gü3
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Hadis-i şeriflerinde, Müslüman’ı ve Mümin’i şöyle tarif
etmiştir: “Müslüman, dilinden ve elinden
müslümanların güvende olduğu, Mü’min
de insanların malları ve canları hususunda kendisine güvendiği kişidir”[6].
“Mü’min, geçimi güzel olan kişidir. Geçimsiz kişide ise, hayır yoktur”[7].
Uyumlu olmak, ancak güvenilir bir
insan olmakla sağlanır. Sözüne özüne güvenilmeyen bir insanla, dostluk ve ticârî
ilişki kurulamaz. Meşru bir mazeret bulunmadıkça verdiği sözde durmayan kişinin
toplum içerisindeki saygınlığı zedelenir,
dostlarının sayısı azalır, işi ve ticari ilişkileri
bozulur. Bunun için iş, ticaret ve toplum hayatında güven duygusu çok önemlidir. Birbirine güven duymayan toplumlarda huzur
ve asayiş sarsılır ve insani ilişkiler bozulur.
Kıymetli Mü’minler!
Eğer Allah’a ve insanlara verdiğimiz
sözleri yerine getirmezsek, büyük bir vebal
altına girmiş oluruz. Yalancılıkla güven ve
itibarın bir arada bulunamayacağını bilmeliNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
venilir bir insan olmaya çalışır.
Yüce Allah, Peygamberlerini güvenilir kişilerden seçmiş ve gönderildikleri toplumlar tarafından da, emin kişiler olarak
tanınmışlardı[2]. Nitekim Mekkeliler, Peygamberimiz (s.a.v)’e, daha peygamber olmadan önce , “el-Emin” sıfatını
vermişlerdi.
Muhterem Cemaat!
Bir Müslüman, verdiği sözden, üzerindeki emanetlerden Allah katında sorumlu
tutulacaktır. Yüce Allah, bu konuda şöyle
buyurmaktadır: “Verdiğiniz sözü yerine
getirin. Çünkü verilen söz, sorumluluğu
gerektirir”[3]. Özellikle Allah’ın adını anarak verilen sözlerin, yapılan adakların ve
yeminlerin yerine getirilmesini emretmekte
ve sözünde duranlara sevap vereceğini bildirmektedir[4]. Sözünde durmayanları ise,
Nahl sûresinin 92. ayetinde kınamakta ve
onları, ipliğini iyice eğirip katladıktan sonra
söküp bozan kadının durumuna benzetmektedir[5].
Değerli Müslümanlar!
4
yiz. Sevgili Peygamberimizin konumuzla ilgili olan, “Çevresindeki insanların şerrinden emin olmadığı kişi, cennete
giremez”[8] Hadis-i Şerifine dikkat etmeliyiz. Yerine getiremeyeceğimiz vaatlerde
bulunmamalı, çevremize, yakınlarımıza, iş
arkadaşlarımıza ve bütün insanlara güven
telkin etmeli ve bunu, bir hayat prensibi haline getirmeyi unutmamalıyız.
KAYNAK:
[1] Mü’minûn, 23/8
[2] Şuarâ, 26/107
[3] İsra, 17/34
[4] Fetih, 48/10
[5] Nahl, 16/92
[6] Tirmizi, İman, bab: 12,c. IV, s. 17, H. No: 2627
[7] Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/400
[8] Müslim, İman,bab,18, I, 68 H. No: 73
Firhist’e Geri Dön
6
2003 HUTBELERİ
1
31 - Ocak
MİLLİ VE DİNİ DEĞERLERİMİZ
Aziz Müslümanlar!
İslâm Dini, “tevhîd” esasına dayanır.
Tevhîd, âlemlerin Rabbi Yüce Allah’ın varlığına, birliğine, zât, sıfat ve fiillerinde eşi, benzeri ve ortağı bulunmadığına ve yalnız O’na
ibadet etmek gerektiğine inanmak demektir.
Böyle bir imanı telkîn eden İslâm Dîni, Müslümanlar arasında sevgi ve saygıyı, birlik ve beraberliği emreder. Renk, ırk, dil, bölge ve
düşünce farklılığını, çeşitli kültür ve medeniyetler kurma, tanışma ve gelişme vesilesi
sayar. Hep uyumlu ve uzlaşıcı olmayı ister.
Ancak, toplumun dini ve milli değerlerini sarsmaya yönelen her türlü bozgunculuğu, ayırımcılığı ve bölücülüğü kesin olarak reddeder.
Yüce Allah, bu gerçeği şu ayetlerde dikkat çe3
dünya hayatına ilişkin sözleri, senin hoşuna gider. Bir de kalbindekine (sözünün
özüne uyduğuna) Allah’ı şahit tutar. Halbuki o, düşmanlıkta en amansız olanıdır. O,
(senin yanından) ayrılınca yeryüzünde bozgunculuk yapmağa, ekin ve nesli yok etmeye çalışır. Allah ise bozgunculuğu
sevmez. O’na “Allah’tan kork!” denildiği
zaman gururu O’nu daha da günaha sürükler. Artık böylesinin hakkından cehennem
gelir. O ne kötü yerdir!”.[4]
Aziz Cemaat!
Unutmayalım ki, bizi ayakta tutan, milli
ve manevî değerlerimizdir. Dün olduğu gibi
bugün de, birlik ve beraberliğimizi bozmaya,
kutsal değerlerimizi sarsmaya çalışanlar bulunabilir. Bunlar, kendi sinsi emellerine ulaşmak
için her şeyi mubah görür, her kılığa bürünür,
hattâ bu amaçla dini bile kullanabilirler. Son
günlerde bazı yörelerde, İncil’i tanıtmak, insan
severlik ve dünya barışını sağlamak gibi maskeler altında bazı bölücü propagandaların ortaya çıktığı çeşitli haber kaynaklarından
öğrenilmektedir. Bunlar, “Dünya barışının
sağlanması, insanlık âleminin birliği, gerçeğin araştırılması, din birliğine gidilmesi,
peygamberlerde ilâhlık sıfatının bulunduğu,
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
kici bir üslupla ortaya koyar ve bizi uzlaşmaya
davet eder: “Hep birlikte Allah’ın ipine
Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin...”[1], “Allah’a ve Resûlü’ne itaat
edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz elden gider”.[2] “Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra
parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın”[3].
Değerli Mü’minler!
Görüldüğü üzere bu ayetlerde vurgulanan esaslar, millet ve devlet olmanın birer gereğidir. Müslüman bir millet olarak, milli
hasletlerimize ve dini inançlarımıza ters düşen
görüş ve iddialar, kimler tarafından ortaya atılırsa atılsın, bunlara itibar etmemek gerekir.
Fikir ve inanç özgürlüğü, bu tür görüş ve iddiaların ortaya atılması için bir gerekçe olamaz.
Zira fikir ve inanç özgürlüğü, her akla geleni
söylemeyi, toplumun birlik ve beraberliği sarsacak iddialar ortaya atmayı değil, bilakis başkalarına faydalı olacak dengeli fikirler üretmeyi
gerektirir. Yüce Allah, her güzel konuşan ve
hoş görünen kişiye, doğruluğuna emin olmadan inanılmaması konusunda bizi uyarmakta
ve mealen şöyle buyurmaktadır:
“İnsanlardan öylesi de vardır ki,
4
dünyanın son bulmayacağı, kıyametin kopmayacağı, cennet ve cehennemin birer
sembol olduğu ve namazın da sabah, öğle
ve akşam vakitlerinde kalben Allah’ı anmaktan ibaret bulunduğu...” gibi bâtıl ve hayalî
iddialarla, aziz milletimizin nezîh inancını bulandırmaya ve böylece birliğimizi bozmaya uğraşmaktadırlar.
Bunlar, sağduyu sahibi milletimizin sağlam ve sarsılmaz imanı karşısında elbette tükeneceklerdir. Çünkü Müslüman milletimiz,
kesin olarak bilmektedir ki, son ilahî kitap
Kur’an-ı Kerim, son Peygamber de Hz.Muhammed (s.a.v.)’dir. Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Hak
meâlen, “İşte bu, benim dosdoğru yolum.
Artık ona uyun. Başka yollara uymayın.
Yoksa o yollar, sizi parça parça edip, doğru
yoldan ayırır. İşte bunları, sakınasınız diye
Allah size emreder”[5] buyurarak, Kur’an’ın
çizdiği dosdoğru yolu göstermiş ve bu yoldan
sapmanın, parçalanarak haktan sapmak olduğunu bildirmiştir.
KAYNAK:
1] Âl-i İmrân, 3/103
[2] Enfâl, 8/46
[3] Âl-i İmrân, 3/105
[4] Bakara, 2/204-206
[5] En’âm, 6/153
Firhist’e Geri Dön
7
2003 HUTBELERİ
1
07 - Şubat
İYİLİKLER DE, KÖTÜLÜKLER DE
KARŞILIKSIZ KALMAZ
Muhterem Müslümanlar!
Yapılan iyilikler ve kötülükler karşılıksız kalmaz. Bizler bu dünyanın bir imtihan yeri olduğuna inanırız. Kısa bir
misafirliğin ardından, her gün binlerce insanı yolcu ettiğimiz ebediyet yurduna bizler
de gideceğiz. Ahiret gününe inanmak imanımızın temel esaslarındandır. Orada herkesin dünyada yaptıklarından ya da
yapmadıklarından dolayı hesaba çekileceğinden de hiç şüphemiz yoktur. Zira insanların bu dünyada yaptıkları yanına kalacak
olsaydı bu bir haksızlık ve adaletsizlik
olurdu.
Cenab-ı Hak Necm Suresinin 31’nci
ayetinde şöyle buyurmaktadır: “Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır.
3
mesi için bölük bölük kabirlerinden çıkacaklardır. Artık kim zerre ağırlığınca
bir iyilik yaparsa onun mükafatını görecek; Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük
işlerse, onun cezasını görecektir.”1
“Kişinin kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacağı günde, kulakları sağır edercesine
şiddetli ses geldiği vakit, işte O gün, onlardan herkesin kendisini meşgul edecek bir işi vardır. O gün birtakım yüzler
vardır ki, pırıl pırıl parlarlar, gülerler, sevinirler. O gün nice yüzler de vardır ki,
toz toprak içindedirler. Onları bir siyahlık bürür.”2
“Her insanın amelini boynuna yükledik.
Kıyamet günü kendisine, açılmış olarak
karşılaşacağı bir kitap çıkaracağız. Oku
kitabını! Bu gün, hesap sorucu olarak
sana nefsin yeter denilecektir.”3
Sevgili Peygamberimizin bir hadisi
ile hutbemi tamamlıyorum:”Kıyamet Günü’nde adem oğlu, şu beş şeyden sorguya çekilmedikçe yerinden ayrılamaz:
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Bu, kötülük edenleri yaptıklarıyla cezalandırması, iyilik edenleri de daha güzeliyle mükafatlandırması için böyledir.”
Yüce Allah, kıyamet gününü mükafatlandırma ve cezalandırma günü olarak tayin
etmiş, Enbiya Suresinin 47’nci ayetinde
şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü için,
adalet terazileri kuracağız. Öyleki hiçbir
kimseye zerre kadar zulmedilmeyecek
(yapılan iş) bir hardal tanesi ağırlığında
olsa onu getirip ortaya koyacağız.
Hesap görücü olarak biz yeteriz.” İnsanın dünyada yapmış olduğu şeylere kendi
bedeni şahitlik edecektir. Bu husus Nûr Suresinin 24’ncü ayetinde şöylece açıklanır:
“İşlemiş oldukları günahtan dolayı dillerinin, ellerinin, ayaklarının kendi aleyhlerine şahitlik edecekleri günde, onlara
çok büyük bir azap vardır.”
Değerli Müslümanlar!
Yüce Allah ilahi mahkemenin kurulacağı günü, Kur’an’ı Kerim’de muhtelif ayetlerde şöyle haber vermektedir: “O gün
insanlar amellerinin kendilerine gösteril4
1- Ömrünü nerede harcadığından,
2- gençliğini nerelerde yıprattığından,
3-malını nereden kazandığından
4- nerelere sarfettiğinden,
5- bildiği ile ne ölçüde yaşadığından”4.
KAYNAK:
1 Zilzal, 99/6-8.
2 Abese, 80/33-41.
3 İsra, 17/13-14.
4 Riyazü’s Salihin Trc. C.1, sh. 441.
Firhist’e Geri Dön
8
2003 HUTBELERİ
1
11 - Şubat
KURBAN BAYRAMI
Muhterem Müslümanlar!
Dini bayramlarımızın ikincisi olan
Kurban Bayramını idrak etmiş olmanın sevinci içerisindeyiz. Bizleri bu mübarek günlere kavuşturan Allah’a hamdediyor, O’nun
Sevgili Resulüne salat ve selamlarımızı sunuyoruz.
Bayramlar sevinçlerin paylaşıldığı,
gönüllerin coştuğu, kalplerin yumuşadığı,
akraba ve komşuların ziyaret edildiği,
öksüz ve yetimlerin sevindirildiği, misafirlerin tebessümle karşılandığı, ikramların yapıldığı mutlu günlerdir.
Muhterem Müslümanlar!
Kurban bayramında Allah’a yakın
olmak niyetiyle mukim ve zengin olan her
3
etmek suretiyle onları sevindirelim. Ahirete
irtihal etmiş büyüklerimizi, yakınlarımızı, tanıdıklarımızı ve bütün inananları hayırla
yad edelim. Kestiğimiz kurbanların etlerinden fakirlere de vererek onların da bayram
sevincini yaşamalarına vesile olalım.
Bu duygularla hepinizin bayramını
tebrik ediyor, ülkemiz, milletimiz ve İslâm
Alemi için hayırlara vesile olmasını Yüce
Mevla’dan niyaz ediyorum.
2
Firhist’e Geri Dön
Müslüman kurban kesmelidir. Yüce Allah
Kur’an-ı Kerim’de: “Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz, fakat, O’na
sizin takvanız ulaşır...”[1] buyurmaktadır.
Sevgili Peygamberimiz ise: “Ademoğlu
kurban bayramı gününde Allah için kurban kesmekten daha sevimli bir iş yapmış olmaz”[2] buyurarak bizleri kurban
kesmeye teşvik etmiştir.
Kurban bayramının bir özelliği de
Hac ibadetinin o günlerde yapılmış olmasıdır. Öyle ki, dünyanın her yerinden farklı ırk
ve dillere mensup milyonlarca Müslümanın
haccetmek niyetiyle bir araya gelerek oluşturdukları tablo, bayramın değerini ortaya
koyan bir başka muhteşem manzaradır.
Bayram günlerini, günahların bağışlanması için bir fırsat olarak değerlendirelim. Büyüklerimizi mümkünse ziyaret
ederek, değilse telefonla arayarak onların
dualarını alalım. Akraba, komşu ve dost ziyaretlerini gerçekleştirelim. Çocuklara göstereceğimiz sevgi ile bayram havasını
yaşatalım. Fakir ve yoksullara yardım
4
KAYNAK:
[1] Hac, 22/37
[2] Tirmizî, Edahî, 1
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
Firhist’e Geri Dön
9
2003 HUTBELERİ
1
14 -Şubat
SELAMLAŞMAK
Değerli Mü’minler!
Selam, bir Müslümanın diğer Müslüman kardeşi için hayır temennisinde bulunmasıdır. Selamlaşmak, karşıdaki kişi ile ilgi
kurmak ve o, kişi için emniyet ve güven
vermektir.
Milletlerin geleneklerine göre selamlama şekilleri çeşitlilik arzeder. Dinimizde
selam verme kısaca, “Esselamü Aleyküm”
veya “Selamün Aleyküm” şeklindedir. Kendisine selam verilen kişi de “ve aleykümüsselam” şeklinde karşılık verir. Bunun
anlamı “Allah’ın emniyet ve güveni sizinle
olsun” demektir. Mü’minlerin birbirleriyle
karşılaştıklarında selamlaşmaları dinimize
göre sünnettir. Verilen bir selamı almak ise
Müslüman için yerine getirilmesi gereken
3
‘Rablerine karşı gelmekten sakınanlar da
grup grup Cennete sevk edilirler. Cennete
vardıklarında oranın kapıları açılır ve Cennet bekçileri onlara şöyle der: “Size selam
olsun! Tertemiz oldunuz. Haydi ebedi
kalmak üzere buraya girin.”[3]
Değerli Mü’minler!
Müslümanın evine girdiğinde eşine
ve çocuklarına, işyerinde arkadaşlarına,
yolda karşılaştıklarına selam vermesi
Allah’ın hoşnutluğuna vesile olur. Enes bin
Malik’in rivayetine göre Peygamberimizin
yolda oyun oynayan çocuklara bile selam
verdiği ifade edilmektedir.
Hutbemizi bir ayet meali ile bitirmek
istiyorum: “Size bir selam verildiği
zaman, ondan daha güzeli ile veya aynı
selamla karşılık verin. Şüphesiz Allah
her şeyin hesabını gereği gibi yapandır.”[4]
KAYNAK:
[1] Riyazu’s-Salihin c.2 s.228
[2] Riyazu’s-Salihin c.2 s.228
[3] Zümer, 39/73.
[4] Nisa 4/86.
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
bir haktır.
Aziz müslümanlar!
Selam vermek insânî ilişkileri güçlendirir, toplumdaki kaynaşma ve dayanışmayı artırır. Mü’minler arasındaki
muhabbeti sağlamlaştırır. Bu hususta sevgili Peygamberimiz ‘Size, aranızda sevgiyi
artıracak bir şey söyleyeyim mi? Aranızda
selamı yayınız ve verilen selamı alınız’[1]
“Ey insanlar, selamı yaygınlaştırınız...”[2] buyurmaktadır. Kültürümüzde
mevcut olan iyi günler, merhaba, günaydın
gibi cümlelerle de insanlar birbirleriyle ilgi
kurmaktadırlar. Ancak kişinin esenlik ve
mutluluk temennisini “Esselamü Aleyküm” veya “Selamün Aleyküm” şeklinde
ifade etmesi en güzel ve sünnete en uygun
olanıdır. Selam, yeryüzündeki Müslümanların birbirini tanıyıp, kaynaşmasına da vesiledir. Çünkü selam sosyal barışın, insanlar
arasında sevgi ve muhabbetin gelişmesini
sağlayan önemli bir sebeptir.
Yüce Allah’ın ve Meleklerinin Cennete giren mü’minlere ilk hitabı selam olacaktır. Kur’an bunu şöyle ifade eder.
4
Firhist’e Geri Dön
10
2003 HUTBELERİ
1
21 - Şubat
YALANCI ŞÂHİTLİK
Değerli Müslümanlar!
Dinimizin yasakladığı büyük günahlardan biri de, yalancı şâhitliktir. Allah’a ve
ahiret gününe inanan bir kimsenin, hatır ya
da çıkar için hâkimin huzurunda yalancı
şâhitlik yaparak haklıyı haksız, haksızı
haklı çıkarmaya çalışması, büyük bir vebaldir. Çünkü yalancı şâhitlik, Allah’a şirk koşmadan sonra gelen, büyük günahlardan
birisidir.
Yüce Allah Nisa sûresinin 135. âyetinde meâlen şöyle buyurur: “Ey iman
edenler! Adaleti, titizlikle ayakta tutan,
3
lik yapmış gibidir.”[3] buyurmuşlardır.
Aziz Cemaat!
Yalancı şâhitlik yapan, her şeyden
önce kendine zulmetmiş, ve en büyük kötülüğü yapmıştır. Çünkü başkasının dünyası için kendi ahiretini, ebedî mutluluk
yurdunu satarak cehennemi satın almıştır.
Bunun yanında, haklı çıkarmak için şâhitlik
yaptığı kimseye de kötülük yapmıştır.
Çünkü haksıza yardım etmiş, onu haklı
göstermiş ve aleyhine yalancı şâhitlik yaptığı masum kimseye de zulmetmiştir. Onun
hakkını başkasına çiğnetmiş, hakkının zâyi
olmasına yol açmış, onu herkesin nazarında haksız duruma düşürmüş, ayrıca
mahkemeyi de yanıltmıştır.
Bakınız; Sevgili Peygamberimiz, bu
konu ile ilgili ne buyuruyor:
“Ben de bir insanım. Sizler, aranızdaki
anlaşmazlıkları bana getirmektesiniz.
Olabilir ki, biriniz delillerini diğerinden
daha iyi arz eder, ben de ondan işittiğim
şekilde hükmedebilirim. Bu şekilde
kime kardeşinin hakkını vermişsem, ona
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
kendiniz, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa, Allah için şâhitlik eden
kimseler olun. (Haklarında şâhitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar
Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize uyup adâletten sapmayın, (şâhitliği) eğip, büker (doğru şâhitlik
etmez), yahut şâhitlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah, yaptıklarınızdan
haberdardır.”[1]
Sevgili Peygamberimiz, bir gün ashâbına büyük günahları anlatırken, bunların, Allah’a şirk koşmak, haksız yere insan
öldürmek, ana-babaya âsi olmak ve yalancı şâhitlik yapmak olduğunu söylemişlerdir.[2]
Peygamberimiz, yalancı şâhitliğin ne
kadar büyük bir günah olduğunu anlatmak
için, dayandığı yerden doğrulup dizlerinin
üzerine gelerek; onu birkaç kez tekrarlamış
ve hiddetinden mübarek yüzü kızarmıştı.
Diğer bir Hadis-i Şeriflerinde de; “Şâhitlik
için çağırıldığı halde, bildiğini gizleyerek
şâhitlikten kaçınan kimse, yalancı şâhit4
ateşten bir parça vermiş olurum.”[4]
Yalancı şâhitler; adaleti engelledikleri için toplumda kimsenin değer vermediği
kişilerdir. Söyledikleri en doğru sözler dahi,
şüphe ile karşılanır. Bunlar, dünyada sefaletten, ahirette de Allah’ın azabından kurtulamazlar.
Yalancı şâhitliğin keffareti yoktur.
Yalnız tevbe etmekle de bunun vebâlinden
kurtulmak kolay değildir. Çünkü bu, bir kul
hakkıdır ve bu hakkı ihlâl eden kişi, ancak
mağdûr ettiği tarafın zararını telâfî ederek,
helâllik isteyip gönlünü aldıktan ve bir daha
yapmamak üzere tevbe edip Allah’dan af
diledikten sonra affını ümit edebilir. Mü’min,
acı da olsa gerçeği söyleyen ve kendi aleyhine bile olsa hakikat ve adaletten ayrılmayan insandır.
KAYNAK:
[1] Nisâ, 4/135.
[2] Buhârî, Şehâdet, 10.Edeb,6, Eyman, 16,
Diyât,2. Müslim, iman, 143.
[3] Taberânî, Bkz. Mecmeu’z-Zeva’d IV,200.
[4] Buhârî, Şehâdât,27.
Firhist’e Geri Dön
11
2003 HUTBELERİ
1
28 - Şubat
İSLAM’DA AKRABALIK İLİŞKİLERİ
Muhterem Müslümanlar!
İnsan sosyal bir varlıktır. Biribiriyle
münasebet kurarak hayatını devam ettirmek durumundadır. Toplumu meydana getiren unsurlardan birisi de akrabalardır.
Dinimiz ailenin yanısıra akrabalık ilişkilerine büyük önem vermiştir. Nitekim Cenab-ı
Hak. “... Allah’tan korkun ve akrabalık
bağlarını kesmekten sakının!”1 buyurmaktadır.
Bilindiği gibi yakınlarımız: anababa, dede-nine, kardeşler, torunlar, amcalar, halalar, teyzeler ve evlilik vesilesiyle
oluşan diğer akrabalardır. Yakınlarla ilgilenmek manasına gelen Sıla-i rahim, yakınlara iyilikte ve yardımda bulunmak, onlarla
ilgilenmek, aradaki bağı güçlendirmek ve
3
Yakınlarımızı, eşimizi, dostumuzu
görüp gözetmemiz ve iyi komşu olmamız
iyi mü’min olmanın özelliklerindendir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.): "Allah'a ve ahiret gününe inanan, misafirine ikram
etsin, akrabasıyla bağını koparmasın"3,
“Kim rızkının genişlemesini, ömrünün
uzamasını isterse akrabasıyla bağını koparmasın"4 buyurmaktadır. "Akraba ile
ilişkisini kesen cennete giremez"5
Bunun için akrabalarımızı arayıp soralım.
Muhtaç olanlarına yardım edelim. Ziyaretlerine gidemediklerimizin hatırlarını en
azından telefonla sormayı unutmayalım.
2
Firhist’e Geri Dön
korumaktır. Nitekim Yüce Allah Kuran'ı Kerim’de, cennet ehlinin özelliklerinden birisinin de akrabaları ile ilişkilerini kesmeyip
onları görüp gözetmek olduğuna işaret
ederek şöyle buyurmaktadır: “Onlar, Allah’ın riayet edilmesini emrettiği haklara
riayet eden, Rablerine saygı gösteren ve
hesaptan korkanlardır.”2
Aziz Müminler!
Akrabalık, komşuluk ve arkadaşlık
bağlarının zayıflaması toplumda sevgi ve
dayanışma ruhunu zedelemektedir. Bu nedenle Yüce dinimiz ana-babaya, komşuya,
arkadaşlara, ve yakın akrabaya iyilik yapmayı emretmektedir. Nitekim Cenab-ı Hak
Nisa Suresi 36. ayette şöyle buyurmaktadır: "Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir
şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki
arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere
iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve
övünen kimseleri sevmez.”
Kıymetli Müslümanlar!
4
KAYNAK:
1 Nisa, 4/1.
2 Rad, 13/21
3 Buhari, 10/373
4 Buhari. 10/348
5 Buhari, 10/347
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
Firhist’e Geri Dön
12
2003 HUTBELERİ
1
07 - Mart
ÖLÜM GERÇEĞİ
Aziz Müslümanlar!
Ölüm, insanoğlunun kaçınamayacağı bir gerçektir. Kur’an-ı Kerim’de “Nerede olursanız olun, sarp ve sağlam
kalelerde olsanız bile ölüm size ulaşacaktır.!”1 buyrulmaktadır. Tam olarak farkına varmasak da ölüm, hayatımızın en
yalın ve en gerçekçi yanını temsil etmektedir. Nasıl ki hayat Yüce Allah’ın bir ihsanı
ise, ölüm de O’nun bir fermanıdır. İnancımıza göre ebediyyen baki kalacak olan sadece Yüce Allah’tır. Mülk suresinin “O,
Allah ki, hanginizin daha güzel işler yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı
yarattı”2 mealindeki 2. ayeti ölüm ve hayatın yaratılış sırrını çok açık bir şekilde
gözlerimizin önüne sermektedir. Ölümün
hikmeti, insanın imtihanında saklıdır.
3
zannedip, sürekli nefsin arzuları peşinde
koşmak, hayatı zevki sefaya adamak ve
bunu bir yaşam felsefesi haline getirmek
çok büyük yanlışlıktır. Bu düşünce, insanları değer tanımazlığa ve her şeyi mubah
görmeye insanı iman açısından da son derece tehlikeli sonuçlara götürür.
Kıymetli Mü’minler!
Unutmayalım ki ölüme hazırlık, İslam’ın ön gördüğü hayat programına tabi
olmakla mümkündür. Onun için insan,
zaman zaman yaşadığı hayata bakmalı,
geçirdiği ömrünün aşamalarını gözden geçirmeli ve hesabı verilebilir bir hayat sürüp
sürmediğini muhasebe etmelidir.
İslam’ın hayat programına uygun
hareket eden, insani değerlerle barışık yaşayan, hileden, yalandan, iftiradan, fitneden, fesattan, kalp kırmaktan, devlet
malına el uzatmaktan, cana, mala, namusa
tecavüzden sakınan, hayatı boyunca insanlık için artı değerler üretme gayreti
içinde olan insan, ölüme hazırlık yapmış
demektir. Bu kimseler için ölüm, artık korNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Ölümle hayat sona ermeyecektir. İnsanı
ölümden sonra sonsuza dek sürecek olan
bir hayat beklemektedir. İşte insan, iyi ya
da kötü işlediği her şeyin karşılığını ahiret
yurdu dediğimiz bu ölüm sonrası hayatında
görecektir. Ölüm bir taraftan insanın hesap
vermesi ve sorumlu tutulması hakikatine
kapı aralarken, diğer taraftan da fani olan
insanın ebedileşmesinin de ilk basamağını
teşkil etmektedir. Bu açıdan ölümü, tıpkı
hayat gibi, ahiret yurdunda ebedi mutluluğa
ulaştıran bir vasıta ve nimet olarak algılamak da mümkündür.
Ölüm insan için en büyük ibret ve en
etkili öğüttür. Ölüm gerçeğinden uzak olarak sürdürülen hayatlar yitik ve ziyan edilmiş hayatlardır. Sonu da apaçık hüsrandır.
Dünyaya hiç ölmeyecekmiş gibi bağlananlar kuşkusuz aldanmışlardır. Aslolan hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, hemen
ölecekmiş gibi de ahiret için çalışmaktır.
Ölmeden önce ölmek ve kalıcı mutlulukları dünyanın geçici zevklerine feda etmemek gerekir. Ölümle her şeyin biteceğini
4
kulacak bir şey değil, Mevlana’nın ifadesiyle bir vuslat, kavuşma ve buluşma vesilesidir. Bu zaman dilimi, ömür boyu arzu
edilen Yüce Yaratıcıya kavuşmanın ilk merhalesidir.
Değerli Müslümanlar!
Ölüm sonrası hayatın mutluluk kapısını aralamak için dini görevlerimizi, ibadetlerimizi ihmal etmeyelim, sosyal
sorumluklarımızın gereğini yerine getirelim.
Ölümün bize hiç de uzak olmadığını..
Ölümle hayat arasında çok ince bir çizginin
bulunduğunu unutmayalım. Ölüm meleği
hangi bir yerde ve beklemediğimiz bir anda
bizi selamlayabilir, tıpkı çok sevdiklerimizi
selamladığı gibi. Şairin şu mısralarıyla bitirmek istiyorum:
Neylersin ölüm herkesin başında,
Uyudun uyanamadın olacak,
Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında.
Firhist’e Geri Dön
13
2003 HUTBELERİ
1
14 - Mart
ÇANAKKALE GEÇİLMEZ
Muhterem Müslümanlar!
Çanakkale Zaferi, tarihimizi taçlandıran olaylar içerisinde muhteşem bir yere
sahiptir. Milletimizin tarih boyunca karşılaştığı en büyük ve en zorlu sınavlardan biridir. Müslüman varlığını yeryüzünden
ebediyen silmeyi amaç edinen Haçlı zihniyeti, ülkemizi parçalamak, milletimizi esir
etmek, Çanakkale boğazından geçerek İstanbul’u ele geçirmek hayaliyle 1914 yılı
Kasım ayında Osmanlı devletine savaş ilan
etti.
Bir yılı aşkın süre devam eden Çanakkale savaşları sonunda Türk milleti düşmanlara karşı tarihte emsaline
rastlanmayan büyük bir zafer kazanmış,
3
şehit olmayı isterim”1 buyurmuştur. Çanakkale'de yaşananlar, her yönüyle müstesnâ bir vatan sevgisinin örneğidir.
"Çanakkale Geçilmez" fermanı, 250 bin
îmanlı vatan evlâdının, şehâdet şerbetini
içmesiyle yazılmıştır. Şehid olabilmek onlarda büyük bir sevdâ idi. Sedye ile götürülen yaralı bir askerin, komutanının
yanından geçerken “Şehit olamadım
paşam!" diyerek üzntüsünü dile getirmesi,
bu sevdânın en müşahhas bir örneğidir.
Ecdadımızın şehadet arzusunda Yüce Allah’ın “Allah yolunda öldürülenleri ölüler
sanmayın; bilakis, onlar diridirler. Rabbleri katında rızıklanmaktadırlar..."2 ayet-i
ile sevgili peygamberimizin "Cennete
giren hiçbir kimse, yeryüzündeki her
şey kendisinin olsa bile dünyaya geri
dönmeyi arzu etmez. Sadece şehid, gördüğü itibar ve ikrâm sebebiyle tekrar
dünyaya dönmeyi ve on defa şehid olmayı ister."3, “Şehidliği gönülden arzu
eden bir kimse, şehid olmasa bile sevabına nail olur."4 müjdesi vardır. Bu muzafNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
vatan sevgisi ve iman gücünün maddi üstünlükten daha önemli olduğunu bütün
dünyaya ispat etmiştir.
Çanakkale'de maddî gücümüz, düşmanın gücüne nispetle çok az idi. Askerimizin bir çoğunun, ayağında postalı dahi
yoktu. Ancak Mehmetçiğin manevi gücü
büyüktü. İngiliz Ordu komutanı General
Hamilton'un: "Bizi Türkler'in maddî gücü
değil, mânevî gücü mağlûb etmiştir.
Çünkü onların atacak barutu bile kalmamıştı”. şeklindeki itirafı bu gerçeği ifade etmektedir. Tarih; din ve vatan uğrundaki
fedâkârlığı Çanakkale’deki aziz şehit ve
gazilerimizden öğrenmiştir.
Aziz Müminler!
Can ve malın Allâh yolunda, vatan
ve millet uğrunda fedâ edilebilmesi, kulun
Rabb'ine karşı muhabbetinin en güzel bir
ifadesidir. Bunun içindir ki Allâh Rasûlü sallâllâhü aleyhi ve sellem-: “ Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki,
Allah yolunda savaşıp şehit olmayı, diriltilip yine şehit olmayı, tekrar diriltilip
4
feriyetin sırrı milletimizin yekvücut olması,
birlik, beraberlik hâlinde bölünmez bir
bütün oluşturmasıydı. «Toplu vurdukça
yürekler, onu top sindiremez!» rûhunun
yaşanmasıydı. Yâni Çanakkale'de düşmanı, Mehmetçiğin şahsında bütün bir millet mağlup etmiştir.
Değerli Mü’minler!
Şu husus iyi bilinmelidir ki, milletimizin bekâsı şehitlik ve gazilik ruhu kazanmış
bir kalbe sâhip olan nesiller yetiştirmekle
mümkündür. Bunun için çocuklarımıza Çanakkale destânını ve ardındaki ruhu anlatmalı aziz vatanımızın kıymetini
öğretmeliyiz. Bu vesileyle aziz şehit ve gazilerimizi rahmet ve minnetle yad ediyorum.
Firhist’e Geri Dön
14
2003 HUTBELERİ
1
21 - Mart
YAŞLILARA SAYGI
DİNİMİZİN EMRİDİR
Aziz Mü’minler!
Yüce Mevla’mızın koyduğu kanun
gereği insan, doğar, büyür, yaşlanır ve ölür.
Yaşlanmak ve ölüm kaçınılmazdır. Ömrümüz olduğu sürece yaşlanmak her insanın
başına gelecek bir hakikattir.
Yüce dinimiz, dünya hayatını yaşanılır bir biçimde sürdürebilmemiz için kurallar koymuştur. Bu kurallara uyulması
halinde, Mü’min, hem çevresine saygı
duyar hale gelir, hem de kendisi saygıya
layık bir konuma yükselir.
Bazı insanlar yaşlılığı hoş görmemekte, zaman zaman yaşlıları hor görmekte ve yaşlılığı kabullenememektedirler.
Oysa yaşlılık, insanın en olgun çağıdır.
Temkinli kararların alındığı, daha doğru
adımların atıldığı., saygı ve itibara mahzar
3
Gençliğinde büyüklere saygı duymayanlar, yaşlandıklarında küçüklerinden
saygı bekleyemezler.
Gençlerimiz sahip oldukları endamın, güç ve kuvvetin, devamlı olmayacağını bilsinler... Gençlere güzel ahlak, güler
yüz, Allah’a itaat daha çok yakışır. Bu düşünce ve inanç doğrultusunda büyüklerimize saygıda kusur etmeyelim ki saygı
duyulan kimseler olalım. Sevgi ve saygı
her şeyin anahtarıdır. Peygamberimizin
(sav) “Birbirinizi sevip saymadıkça iman
etmiş olamazsınız” (2) “Merhamet edenlere Allah da merhamet eder. Allah’ın yarattıklarına merhamet ediniz ki Allah da
size merhamet etsin” (3) buyurmuşlardır.
Yaşlılarımız da bilsinler ki ihtiyarlık
hali Yüce Allah’ın takdir ettiği bir dönemdir.
Yaşlılarımızdaki tecrübe gençlerde olsaydı;
dünyadaki önü alınamayan yanlışlıklar tekrar etmeyecekti. Nice bilinçsiz ve düşüncesiz davranışlar, toplumda yer
bulmayacaktı. Unutmayalım ki, yaşlılarımıza saygı göstermek hepimizin görevidir.
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
olunduğu bir dönemdir.
İslam Dini, büyük-küçük herkesi
saygıya layık görür. Yaşlı ve güçsüzlere
yardım etmek Kur’an'ın bizlere önemli bir
talimatıdır. Yanında yaşlanan ana-babasına hürmet etmek, tanıdığı, tanımadığı
bütün ihtiyarların hatırını sorup gönlünü
almak, onların nasihatlarından faydalanmak, ihtiyacımız olmasa bile onlara danışarak gönüllerini hoş tutmak, erdemli ve
onurlu bir davranıştır. Unutmayalım ki bugünün yaşlıları, dünün gençleriydi. Bugünün gençleri de yarının yaşlıları
olacaklardır.
Bu husus Kur’an-ı Kerimde şöyle
açıklanmaktadır. “Kime uzun ömür verirsek, onu yaratılış itibariyle tersine çevirir, gücünü azaltırız. Hala
düşünmeyecekler mi?” (1)
Yaşlılık; bu dünya hayatının fani, insanoğlunun aciz, ölümün muhakkak, Yüce
Allah’ın baki ve kudretinin de sonsuz olduğunun açık bir delilidir.
Değerli Mü’minler!
4
Onlara gösterilen hürmet, tüm insanlığa
olan hürmettir. Onlar başımızın tacıdır. Onların elleri öpülmeden bayramlarımızın bile
hiçbir anlamı olmaz. Onların dualarına
ömür boyu muhtacız.
KAYNAK:
(1)- Yasin 36/68
(2)- Müslim iman 93
(3) M. Ali Nasıf, Tac. 5/17
Firhist’e Geri Dön
15
2003 HUTBELERİ
1
28 - Mart
İSLAM KARDEŞLİĞİ
Muhterem Müslümanlar!
Bizleri bir gaye için yaratıp yaşatan,
dünya denilen imtihan meydanına getiren
Yüce Allah; “Mü’minleri ancak kardeştirler. Öyleyse, kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının
ki, size merhamet edilsin”[1] ayetiyle
mü’minlerin birbirleriyle kardeş olduklarını,
kardeşler arasında dargınlığın giderilmesini, barışın sağlanmasını, Allah’a karşı
gelmekten sakınılmasını, ancak bu şekilde
Allah’ın rahmetine nail olunacağını haber
vermektedir.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) ise;
“Birbirinize haset etmeyin. Birbirinizi aldatmayın. Birbirinize dargın durmayın.
Birbirinizden yüz çevirmeyin. Birbirini3
yanları barıştırmak, Müslümanların aralarını düzeltmektir. Allah ve Peygamberin
emri budur.
Mü’min olarak bizlerin: Yaratıcımız,
Peygamberimiz, kitabımız, dinimiz, ezanımız, kıblemiz birdir. Allah’a ve Rasulüne
iman etmiş, teslim olmuş kardeşleriz. Birbirimizin affı ve mağfireti için dua ederiz.
Okuduğumuz her Fatiha’yı, bütün mü’minlerin ruhlarına bağışlarız. Günde beş vakit
namazın son “Tahiyyatında: ” “Rabbimiz! hesap görülecek günde, beni, anababamı ve Mü’minleri bağışla.”4 diye
dua ederiz. Mü’min olarak kendimiz için istediğimizi din kardeşimiz için de ister, birbirimizi sever-sayarız.
Kardeşlik, birlik, beraberlik, sevgi,
şefkat, yardımlaşma, eşitlik, ahlak, fazilet,
güven ve samimiyeti esas alan İslam’a inanıp gönül vermiş kişiler olarak, kin, nefret,
ihtiras, buğz duygularını, olur-olmaz işlerden dolayı dargınlığı, kızgınlığı, kırgınlığı
yok edip, İslam kardeşliğinin gereklerini yerine getirmeliyiz. Darlık da ve sıkıntıda olan
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
zin bitmek üzere olan pazarlığını bozmayınız. Ey Allah’ın kulları! Kardeş olun.
Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona
zulmetmez, Onu yardımsız bırakmaz,
Ona hor bakmaz...”2 başka bir hadislerinde ise; “Birbirinizle ilginizi kesmeyin.
Birbirinize arka çevirmeyin, dargın durmayın. Birbirinize düşmanlık etmeyin,
birbirinizi kıskanmayın. Ey Allah’ın kulları! Kardeş olun. Bir Müslümanın din
kardeşine üç günden fazla dargın durması helal olmaz.”3 buyurmaktadır.
Değerli Mü’minler!
Allah’ın emri, Peygamberimizin
öğütleri bu şekilde iken; Müslümanı Müslümana düşürmek, zina ve nifak çıkarmak,
bölmek, parçalamak, düşmanlık etmek,
dargınlık, kırgınlık, kızgınlık içinde kamplara bölünmek ilahi emir ve tavsiyelere
karşı gelmek, onlara isyan etmektir. Bu,
İslam kardeşliğine uymadığı gibi, hiçbir
mü’mine de yakışmaz. Bizim vazifemiz
İslam kardeşliğinin icaplarını yerine getirmek, dargınları ve birbirleriyle anlaşama4
mü’min kardeşimizin sıkıntısını gidermeli,
onlara yardımcı olmalıyız. Küskünleri, dargınları barıştırmalı, aralarını düzeltmeliyiz.
KAYNAK:
1 Hucurat, 3/10
2 Müslim, Riyazu’s-Salihin terc. c.1 No:233.
3 Riyazu’s-Salihin terc. c.3, s.140.
4 İbrahim, 14/41.
Firhist’e Geri Dön
16
2003 HUTBELERİ
1
04 - Nisan
İSLAM TEVHİT DİNİDİR
Aziz Mü’minler!
Dinimiz tevhit dinidir. Tevhit, Allah’tan başka yaratıcı ve mabud kabul etmemektir.
Hz. Adem (a.s.)’dan son peygamber
Hz. Muhammed (s.a.v)’e kadar dini tebliğlerin esasını tevhit inancı oluşturur. Tarih
boyunca bütün peygamberler tevhit inancını yerleştirmeye çalışmışlar ve insanları
Allah’ın birliğine, ahirete ve gönderilen ilahi
mesajlara inanmaya çağırmışlardır. Zamanla insanlar tevhit akidesini bozup dinlerini tahrif ettiklerinde, Allah yeni bir
peygamber göndererek, tevhid inancından
3
mükemmel işleyişi ona tevhidi anlatır. İnsana düşen, tevhit inancına sahip çıkmak
ve onu korumaktır. Gönderilen peygamberler hep bu gayeye hizmet etmişlerdir.
Kur’an, tevhidi zedeleyen, doğru inancı yok
eden unsurları bir bir haber vermektedir.
Şirk tevhit inancını ortadan kaldırır. Ataların
yanlış inançlarına cahilce ve körü körüne
bağlılık, kibir ve nefsin arzularına mahkum
olmak da tevhit inancını zedeler. Bütün bu
tehlikelerden korunmanın yolu ise, dini
doğru öğrenmek, doğru anlamak ve doğru
yaşamaktır.
Değerli Mü’minler!
Yüce Rabbimiz, insanları ve cinleri
yalnız kendisine kulluk etmeleri için yaratmıştır. İbadetlerde Allah’dan başkasının rızasını gözetmek, herhangi bir iyiliği
insanlara gösteriş olsun diye yapmak, Allah’dan başkasından yardım dilemek, şifa
beklemek ve benzerleri işler, tevhit inancına aykırı davranışlardır. Şirkten korunma
ve tevhide sarılma konusunda Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktaNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
sapmaları düzeltmiştir. Bütün Peygamberler tebliğlerinde, ibadetlerin sadece Allah
için yapılması gerektiğini açıkça belirtmişlerdir. Bu hususta Kur’an-ı Kerim’de şöyle
buyrulmaktadır: Andolsun biz her ümmete,
“Allah’a kulluk edin ve sahte tanrılardan
uzak durun diye” bir elçi gönderdik..”[1]
Tevhit, Allah’ın otoritesinin hiçbir şekilde paylaştırılmaması; Allah’tan başka
hiçbir varlığa beşer üstü güç yüklenmemesi
ve ona ibadet edilmemesi demektir. Çünkü
en üstün vasıflara sadece Allah sahiptir.
Allah, yaratan, yarattıklarını düzene koyan,
yaratılmışlar üzerinde tasarruf gücü olan,
rızık veren, her şeyin sahibi ve Rabbidir.
O’nun ilahi vasıflarından birini ya da birkaçını başka varlıklara nispet etmek şirktir.
Şirk ise tevbe edilmediği takdirde Allah’ın
kesinlikle bağışlamayacağı bir günahtır.
Muhterem Müslümanlar!
İnsanoğlu, tevhit inancını kabul edebilir bir fıtratta ve tertemiz olarak yaratılmıştır. İnsanın, yaratılışındaki kusursuzluk,
çevresinde gördüğü her şey ve tabiatın
4
dır: “Ey Muhammed! Şüphesiz biz o kitabı sana hak olarak indirdik. Öyleyse
sen de dini Allah’a has kılarak O’na kulluk et”[2] De ki: “Ben de ancak sizin gibi
bir insanım, ne var ki bana, sizin ilahınız
ancak bir tek ilahtır” diye vahyolunuyor.
Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa yararlı bir iş yapsın ve Rabbine ibadette
kimseyi ortak koşmasın.”[3]
Şirkten uzaklaşmak ve tevhit inancını koruyabilmek için, ibadetlerimizi her
türlü riya ve gösterişten uzak kalarak ve
Allah rızası için yapalım. Unutmayalım ki,
insana yakışan sadece Allah’a kul olmak
ve O’na ibadet etmektir.
KAYNAK:
[1] Nahl, 16/36
[2] Zümer, 39/2
[3] Kehf, 18/110
Firhist’e Geri Dön
17
2003 HUTBELERİ
1
11 - Nisan
DİN-BİLİM İLİŞKİSİ
Muhterem Müslümanlar!
İnsanın yeryüzünde mutlu ve huzurlu bir hayat sürebilmesi için, hem dini
değerlere hem de bilimsel faaliyetlere ihtiyacı vardır.
Din; Yüce Allah ile olan ilişkilerimizi
düzenleyen, neleri yapıp neleri yapmamamız gerektiğini bize öğreten, sevap ile günahın, helal ile haramın bilgisini sunan
değerler sistemidir. Buna göre dinin amacı,
insanın Yüce Allah ile münasebetini tesis
etmek ve gerçek anlamda mutluluğa ermesini sağlamaktır.
Bilim ise, tabiî varlıkların ve olayların
3
bilir ve anlaşılabilir bir düzen ve ölçü içinde
yaratılmıştır. Bu, Yüce Allah’ın insanlığa
olan en büyük lutfudur. Zira kainatta düzensizlik ve bilinmezlik hakim olsaydı, gezegenimiz, insan için huzur veren hayat
yuvası olmaktan çıkardı.
İslam, insanlara akıllarını kullanarak
kainatın işleyişindeki bu kanun ve ölçüleri
keşfetmeyi emretmekte, böylelikle Allah’ın
kudret ve yüceliğini gözler önüne sermeyi
ahlâki bir görev olarak yüklemektedir.
Yine Kur’an-ı Kerim; “Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır”[1] diyerek bilginin sonsuzluğu fikrini
telkin etmektedir. İslam dini, ilerlemeyi isteyen ve yeni gelişmeleri teşvik eden prensiplerle dolu bir dindir. Bu sebeple, bizi her
geçen gün daha ileriye götürecek bilimsel
çalışmalara gerekli önemi vermek, Müslümanlar olarak dini duyarlılığımızın bir gereğidir. Bununla birlikte bilimin her zaman
insani ve ahlaki değerlere saygılı bir doğrultuda olması da önem arzetmektedir.
Muhterem Müslümanlar!
Şunu unutmamalıyız ki bilgi, çağı-
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
nasıl ve ne şekilde işlediğini keşfetme ve
açıklama faaliyetidir. Eylemlerinden sorumlu olarak yaratılan insanoğlu, etrafında
olup bitenlere karşı ilgisiz kalamayacağına
göre, onun bilime karşı olumsuz bir tavır
içinde olması elbette düşünülemez. Kur’anı Kerim insanoğlunun dikkatini, Allah’ın varlığının delilleri olarak takdim ettiği kainata
yöneltmekte, bir takım ilginç tabiat hadiselerini zikrederek, bunlar üzerinde düşünmeye davet etmektedir. Bakara Suresinin
164 üncü ayetinde Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Şüphesiz, göklerin ve yerin
yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri
ardınca gelişinde, insanlara yarar sağlayacak şeylerle denizde seyreden gemilerde, Allah’ın gökyüzünden indirip
kendisiyle ölmüş toprağı dirilttiği yağmurda, yeryüzünde her çeşit canlıyı
yaymasında, rüzgarları ve yerle gök arasında emre âmade bulutları evirip çevirmesinde elbette düşünen bir topluluk
için deliller vardır.”
Muhterem Müslümanlar!
Kainat ahenkli bir şekilde, keşfedile4
mızda en kuvvetli ve en etkili güç kaynağıdır. Bilgiye kim daha çok sahipse o daha
kudretli ve etkili bir konuma yükselmektedir.
Pazu gücü bilgi gücünün karşısında iktidarını çoktan yitirmiştir. Alimin bir buluşu, binlerce cengaveri dize getirebilecek güçte
olabilmektedir. Bilenlerle bilmeyenlerin bir
olmadığını çağlar ötesinden ilan eden Kutsal Kitabımız, bu duruma işaret etmiştir.
Altın çağların Müslüman bilginleri,
bu ilahi hakikatleri çok iyi özümsemişlerdir.
Onlar, sadece dini ilimlerde değil; matematik, tıp, fizik, kimya, botanik, astronomi gibi
müspet bilim dallarında da büyük başarılar
elde etmişler, pek çok buluş gerçekleştirmişlerdir. İbn Sina, İbn Rüşt, Farabi, Biruni,
Ali Kuşcu, Ebu Bekir er-Razi, Cabir İbn
Hayyan ve daha yüzlerce bilgin dünya bilim
tarihine adlarını altın harflerle yazdırmışlardır. Bugün yapmamız gereken, onların başarılarıyla övünmek değil, onların bilim
anlayışını diriltmek ve günümüzün bilim ve
teknoloji seviyesini yakalamaktır.
Firhist’e Geri Dön
18
2003 HUTBELERİ
1
18 - Nisan
İSLAM’DA ÇOCUK TERBİYESİ
Değerli Kardeşlerim!
Çocuklar, bizim en değerli varlıklarımızdır. Onlar canımızdan bir parçadır. Bu
günün çocukları, yarınımızın gençleri ve
geleceğimizin de mirasçılarıdır. Dolayısıyla,
onların bedenen, zihnen ve ruhen olgunlaşması için gerekli ortamı hazırlamak,
başta anne-babalar olmak üzere tüm büyüklerin görevidir.
Muhterem Cemaat!
Eğitim, sadece çocuğu okula gönderme ve bilgi verme ile sınırlı değildir.
Çocuk eğitiminin temeli, onlara örnek olmaktır. Bu bakımdan eğitimde, dürüst,
temiz, çalışkan, gayretli ve inançlı olmak
gibi güzel huy, düşünce ve davranışların
3
yetişmelerini, hem de topluma uyumlarını
sağlar. Onlara, imkanlar nispetinde oyun
ortamı hazırlamalı ve arkadaşlarıyla oynama imkanı vermeliyiz. Bu arada çocuklarımızın kimlerle arkadaşlık ettiklerine ve
vakitlerini nasıl ve nerede geçirdiklerine
dikkat göstermeliyiz.
Aziz Müslümanlar!
Çocuklarımızın ruh ve beden sağlığını olumsuz yönde etkileyen şeylerden
korunması, önemli bir husustur. Bu sebeple içki, sigara gibi zararlı maddelerin
çocuklara satılmaması konusunda herkes
duyarlılık göstermelidir. Ayrıca, çocukları
zararlı yayınlardan korumak özellikle onları
şiddet ve müstehcenlik içeren sahneleri izlemekten sakındırmak hususunda daha
dikkatli olmak gerekir. Bu konuda toplum
olarak hepimize, bilhassa anne ve babalara ağır sorumluluk düşmektedir. Atalarımız, “Eğri ağacın doğru gölgesi olmaz.”
demişlerdir. Dolayısıyla, çocuklarımıza iyi
örnek olabilmek için, biz büyüklerin iyiye ve
daha güzele yönelmesi gerekir.
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
çocuklara kazandırılması hedef alınmalıdır.
İnançlı, sağlam karakterli, insan ve diğer
yaratılanların haklarına saygılı nesiller yetiştirmek, yarınlarımızın garantisi olacaktır.
Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.) de, çocuklar için bırakabileceğimiz en değerli mirasın, güzel ahlâk ve terbiye olduğunu
belirtmişlerdir.
Hz. Lokman (a.s.)’ın kullandığı sevgi
üslubuyla çocuklara, Allah inancı, peygamber sevgisi ve ahlâkî güzellikleri benimsetmek hepimizin görevidir. Ruh ve gönül
dünyası ilahi pınarlarla beslenen çocuklar,
hayatlarının ileriki dönemlerinde zararlı
akımlara iltifat etmezler. Öncelikle Yüce Allah’a itaati, başkalarına saygı ve sevgiyi
öğrenen, gönlü vatan ve millet aşkıyla dolu
olarak yetişen çocuklarımız, ülkemizin ve
milletimizin de iftihar vesilesi olacaktır.
Kıymetli Mü’minler!
Oyun ve arkadaşlık, çocuklar için
yeme, içme ve sevgi kadar gereklidir. Oyun
oynamak, akranlarıyla arkadaşlık etmek,
çocukların hem sağlıklı ve dengeli olarak
4
Hutbemi Furkan suresînin 74. ayeti
ile bitirmek istiyorum: “Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı
kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle.”
Firhist’e Geri Dön
19
2003 HUTBELERİ
1
24 - Nisan
BÜTÜN DAVRANIŞLARIMIZ
KAYDEDİLİYOR
Muhterem Müslümanlar!
Yer yüzünün efendisi ve mahlukatın
en şereflisi olarak yaratılan insanoğlu için
dünya, birkaç günlük konaklama mevkii
mesabesindedir.
Ahiretin tarlası olarak da nitelendirilen dünyada, yaptığımız her şey yazıcı melekler tarafından amel defterine
kaydedilmektedir.
Bu gerçek, aşağıdaki ayetlerde
şöyle ifade edilmektedir: “İnsan hiçbir söz
söylemez ki onun yanında yaptıklarını
gözetleyen ve kaydeden hazır bir melek
bulunmasın” (Kâf, 18).
3
uyarmaktadır. Allah kullarını çok esirgeyicidir” (Al-i İmran, 30)
“İşte kitabımız, size karşı gerçeği söylüyor. Çünkü biz yapmakta olduklarınızı
kaydediyorduk” (Casiye, 29).
“Kitap ortaya konur. Suçluları, kitabın
içindekilerden korkuya kapılmış görürsün. ‘Eyvah bize! Bu nasıl bir kitaptır ki
küçük, büyük hiçbir şey bırakmadan
hepsini sayıp dökmüş’ derler. Onlar
bütün yaptıklarını karşılarında bulurlar.
Senin Rabbin, hiç kimseye zulmetmez”
(Kehf, 49)
“Oku kitabını! Bugün hesap sorucu olarak sana nefsin yeter’ denilecektir” (İsra,
14).
“İşte o vakit , kitabı kendisine sağından
verilen kimse der ki: ‘Gelin, kitabımı
okuyun!’
‘Çünkü ben hesabımla karşılaşacağımı
zaten biliyordum.’
“Artık o hoşnut bir hayat içindedir.”
“Yüksek bir cennettedir.”
“Onun meyveleri sarkar, kolaylıkla devNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
“Üzerinizde muhakkak bekçiler, değerli
yazıcılar vardır.” (İnfitar, 10-11)
“Üstelik, biri insanın sağ tarafında, biri
sol tarafında oturmuş iki alıcı melek de
onun yaptıklarını alıp kaydetmektedir.”
(Kâf, 17)
“Siz günahları işlerken kulaklarınızın,
gözlerinizin ve derilerinizin, aleyhinize
şahitlik etmesinden sakınmıyordunuz.
Lakin, yaptıklarınızın çoğunu Allah’ın
bilmediğini sanıyordunuz.” (Fussilet, 22)
“O gün, biz onların ağızlarını mühürleriz. Elleri bize konuşur, ayakları da kazandıklarına şahitlik eder.” (Yasin, 65)
“Yoksa, onların sırlarını ve gizli konuşmalarını duymadığımızı mı sanıyorlar?
Hayır öyle değil! Yanlarındaki elçilerimiz
olan melekler yazmaktadırlar” (Zuhruf,
80).
“Herkesin yaptığı iyiliği ve yaptığı kötülüğü hazır bulacağı günde kişi, kötülükleri ile kendisi arasında uzak bir mesafe
bulunmasını ister. Yine Allah sizi kendisine karşı dikkatli olmanız hususunda
4
şirilebilir.”
“Onlara şöyle denir: ‘Geçmiş günlerde
yaptıklarınıza karşılık, afiyetle yiyin,
için’".
“Kitabı kendisine sol tarafından verilen
ise şöyle der: ‘Keşke kitabım bana verilmeseydi’.
“Hesabımın ne olduğunu da bilmeseydim.”
“Keşke ölüm her şeyi bitirseydi.”
“Malım bana hiçbir yarar sağlamadı,”
“Saltanatım da yok olup gitti.”
Allah şöyle der: “Onu yakalayıp bağlayın.”
“Sonra onu cehenneme atın” (Hâkka 1931).
Yüce Rabbimiz hepimize, bu ilâhî
uyarıları kavrayıp gereğince davranmayı
nasip eylesin.
Firhist’e Geri Dön
20
2003 HUTBELERİ
1
02 - Mayıs
ANNE SEVGİSİ
Aziz ve Muhterem Müslümanlar!
İnsanı diğer varlıklardan ayıran en
önemli özelliklerden biri akıldır. Bu yüzden
Yüce Allah, insana sorumluluk vermiştir. Bu
sorumluluğun doğal sonucu olarak da insana bazı önemli görevler düşmektedir.
Bunların başında Allah'a ve ailemize karşı
görevlerimiz gelmektedir.
Bizi yaratan, yaşatan ve üstün yeteneklerle donatan, sayılamayacak kadar nimetler veren Rabbimize ibadet nasıl bir
görev ise, bizim dünyaya gelişimizin sebebi
olan ana ve babamıza hürmet, saygı ve ih3
gamberimizin dilinde yüceleşen anne: merhameti, çileyi, sabrı ve fedakarlığı aşk haline getiren, duası kabul olan, hoşnutluğu
cennet yolunu açan en saygı değer insandır.
Anne: fedakarlığın, cömertliğin, karşılık beklemeden vermenin ve sevginin
sembolüdür.
Yüce dinimiz, anneye ve anne sevgisine özel bir yer vermiş, mutluluğun en
üst noktası olan cenneti, annelerin ayakları
altına sermiştir. Vaktinde kılınan namazdan
sonra en sevimli işin, anne-babaya iyilik
yapmak olduğunu, Allah'ın rızasını kazanmanın, cennete ulaşmanın yollarından birinin, anne sevgisinden ve anneye hizmet
edip gönlünü hoş etmekten geçtiğini bildirmiştir.
Muhterem Mü'minler !
Çocukları için yemeyip yediren, giymeyip giydiren, onların mutluluğu için her
ızdırabı zevk bilen annelerimize sevgimizi
ifade için her fırsatı iyi değerlendirmeliyiz.
Şüphesiz onlar, sadece senenin belli bir
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
sanda bulunmak da Allah'ın üzerimize yüklediği bir görevdir. Yüce Kitabımız Kur'an-ı
Kerim onlara nasıl davranmamız gerektiği
hususunda şu öğütlerde bulunur:
“Rabbin, kendisinden başkasına asla
ibadet etmemenizi, anaya-babaya iyi
davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer
onlardan biri ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın
onlara “öf!” bile deme. Onları azarlama.
Onlara tatlı ve güzel söz söyle. Onlara
merhamet ederek tevazu göster ve de
ki: Rabbim!, Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara
acı.”[1]
Görüldüğü üzere dinimiz, anne-babamızı üzmek, kalplerini incitmek şöyle
dursun; kendilerine karşı en küçük hoşnutsuzluk göstermeyi, yüzlerine karşı "Öf" demeyi bile yasaklamış; onlara karşı son
derece saygılı olmayı, hoşgörülü davranmayı ve yürekten sevmeyi emretmiştir.
Aziz Cemaat!
Kur’an ifadelerinde kutsileşen, Pey4
gününde anılıp, diğer zamanlarda ihmal
edilecek varlıklar değildir. Anneler, her
zaman ömür boyu sevgiye, saygıya, hizmete ve hürmete layık en yüce varlıklardır.
Onlar, başlarımızın tacı, gönüllerimizin ilacıdır.
Ne mutlu, annelerini, layıkıyla sevip
onları her zaman hatırlayanlara... Ne
mutlu, annelerinin hayır dualarını alıp,
dünya ve ahiret mutluluğuna erenlere.
KAYNAK:
[1] İsra,17/23-24.
Firhist’e Geri Dön
21
2003 HUTBELERİ
1
09 - Mayıs
KUR’AN VE SÜNNET BÜTÜNLÜĞÜ
Muhterem Müslümanlar!
Din, Yüce Allah tarafından peygamberlere vahiy yoluyla gönderilen ve insanları
hem bu dünyada hem de ahiret hayatında
mutluluğa eriştirecek emir ve yasaklar manzumesidir. Peygamberler ise, Allah’ın kulları
arasından seçtiği ideal anlamda örnek insanlardır. Yüce Allah’ın ilahî kitaplarda emrettiği ve kullarından yapmalarını istediği
ibadetler, peygamberlerin hayatında sembolleşmiş, güzel birer örnek halini almıştır.
Allah’ın sevdiği bir kul nasıl olabilirim diye
düşünenler, Allah’ın kendilerinden razı olduğu peygamberleri, kendilerine örnek alarak bu arzularına kavuşabilirler. Kur’an-ı
Kerim’de: “Andolsun, Allah’ın Resûlünde
sizin için, Allah’ı ve ahireti arzu eden ve
Allah’ı çok anan kimseler için uyulacak
en güzel bir örnek vardır.”[1] buyurulmuştur.
3
gamber olmaksızın, Kur’an ayetlerinin gönderiliş sebeplerini ve hangi manaları ihtiva
ettiğini anlamamız; hayatımızda son derece
büyük önemi haiz olan ibadetlerin yapılış
şekillerini bilebilmemiz mümkün değildir.
Yüce Allah, Hz. Peygamber’in dindeki bu
önemli yerini, Kur’an-ı Kerim’de kendisi
tayin etmiştir. Yani Hz. Peygamber’i sevmek, ona inanmak, ona itaat etmek, onun
getirdiklerini almak, yasaklarından kaçınmak, hepsi Allah’ın emridir. Kur’an-ı Kerim’de “...Peygamber size ne verdiyse
onu alın, size ne yasakladıysa ondan da
sakının”[2] buyurulmuş; başka bir ayette de
“O, arzusuna göre konuşmaz, O, (nun
konuşması, kendisine) vahyedilenden
başkası değildir.”[3] buyurularak Hz. Peygamber’in sözlerinin ve davranışlarının bizler için ne derece önemli olduğu
vurgulanmıştır.
O halde Aziz Mü’minler!
Hz. Peygamber’in dindeki yerini bilmemek ve dikkate almamak, Yüce Allah’a
ve Kur’an’a muhalefet etmek demektir.
Çünkü Hz. Peygamber, yetkisini Kur’an’dan
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Muhterem Müslümanlar!
İslâm Dini’nin iki ana kaynağı vardır
ki, bunlar: Kur’an ve sünnettir. Kur’an’da
emredilenlerin ibadet halinde tezahürü
ancak Hz. Peygamberin Kur’an’ı anlaması,
yorumlaması ve uygulamasıyla ortaya çıkmıştır. Nitekim Yüce Rabbimiz, Nahl Suresi’nin 44. âyetinde: “İnsanlara,
kendilerine indirilenleri açıklamak için ve
düşünüp anlasınlar diye sana da bu
Kur’an’ı indirdik”. Nisa suresinin 59. ayetinde de: “Herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; -eğer gerçekten Allah’a
ve ahiret gününe inanıyorsanız- onu Allah’a ve Resûlüne götürün. İşte bu daha
iyi ve sonuç bakımından daha güzeldir”
buyurulmaktadır. Ayetlerde meselelere
çözüm ararken Kur’an’a ve Sünnet’e müracaat etmemiz istenmekte, Kur’an’ı anlama
ve uygulama konusunda Hz. Peygamberin
en büyük rehber olduğu vurgulanmaktadır.
Aziz Müslümanlar!
Kur’an’ı anlamada ve ibadetleri uygulamada Hz. Peygamber’in olmazsa olmaz
diyebileceğimiz bir mevkii vardır. Hz. Pey4
almaktadır. Bütün bunlara ilaveten, din samimiyet ve sadakat ister. O, başta kalp
olmak üzere, bütün azaların huzur bulduğu
bir müessesedir. Bu huzurun ve manevî atmosferin sağlanması ve devamı, ancak, Allah’a ve Rasûlüne inanmak ve onları
sevmekle mümkündür. İnancımızı, sadakatimizi bozacak her türlü şüpheden uzak durmamız gerekmektedir. Kısaca ifade etmek
gerekirse dinimizi, Hz. Peygamber’in bizlere
emanet olarak bıraktığı asli kaynaklardan
yani Kur’an’dan ve Sünnet’den okuyarak öğrenmemiz gerekmektedir. Çünkü yeterli bilgiye sahip olmazsak, ortalıkta dolaşan, kimi
zaman da aslı esası olmayan Sünnet’i hafife
alan sözler, bizim inancımızı zedeleyebilir,
ibadetlerimizi, samimiyetimizi ve sadakatımızı gölgeleyebilir.
Hutbemi Sebe sûresinin 28. ayetinin
mealiyle bitiriyorum: “Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak
gönderdik; fakat insanların çoğu bunu
bilmezler.”
KAYNAK:
[1] Ahzab,21
[2] Haşr,7
[3] Necm,3-4
Firhist’e Geri Dön
22
2003 HUTBELERİ
1
16 - Mayıs
İSLAM VE GENÇLİK
Muhterem Müslümanlar!
Kainatın en seçkin varlığı insandır.
İnsan hayatının en verimli olduğu dönem
ise gençlik çağıdır. Gençlik, Yüce Allah’ın
bizlere bahşettiği nimetlerden biri olup, bulunmaz bir fırsattır. Bu nedenle kıymeti iyi
bilinmelidir. Nitekim sevgili peygamberimiz,
Yaşlılık gelmeden önce gençliğimizin kıymetini bilmemizi tavsiye etmiştir. Geleceğini teminat altına almak isteyen milletler,
gençliğini kendi değerleri doğrultusunda
yetiştirmek zorundadır.
Gençlik, temiz bir toplumun ve sağlıklı bir millet hayatının en önemli unsurudur.
Toplumların yaşadığı güzelliklerin
arkasında gençliğin olumlu davranışları bu3
Yüce Dinimiz İslam, gençlerin faydalı ilim, hür düşünce ve bağımsız teşebbüs kabiliyeti ile yetiştirilmeleri konusunda
ebeveyne, topluma ve bilhassa eğitimcilere
büyük sorumluluk yüklemektedir. Şurası
unutulmamalıdır ki; aileyi ve toplumu huzursuz eden alkol, kumar, uyuşturucu bağımlılığı, Ateizm, Satanizm gibi yanlış
inanışlara yönelme ve ahlaki çöküntünün
yayılması, gençliğin ihmal edilmesinden
kaynaklanmaktadır. Böylesine kötü durumlara düşmekten, gençleri korumak yetişkinlerin en önemli görevidir.
Aziz Kardeşlerim!
Gençleri önemsemek, onları anlamaya çalışmak ve kendilerinde var olan
enerjiyi, dinamizmi ilim, fikir, sanat gibi faydalı neticelere yönlendirmek gerekir.
Bunun için gençleri, milli ve manevi değerlerine bağlı, yaşadığı çağın farkında olan
insanlar olarak yetiştirmek, sorumluluk sahibi her fert, toplum ve müessesenin görevidir. İslam büyüklerinden birine ait olan
şu güzel söz, bu açıdan çok önemlidir:
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
lunduğu gibi; yaşanan facia ve kötülüklerin
arkasında da ihmal edilmiş gençlerin olduğu bir gerçektir.
Aziz Mü’minler!
Gençler, toplumun geleceğidir. Şu
an sahip olunan maddi ve manevi kazançların tamamı, gelecekte gençlerimize emanet edilecektir. Bu yüzden ruh ve beden
yönünden sağlıklı, inanç ve sorumluluk
duygusuna sahip gençlerin yetiştirilmesi en
önemli görevlerimizdendir.
Tarih sayfalarına baktığımızda;
önemli başarıların arkasında sağlam karakterli, inançlı ve güven duygusuna sahip
gençlerin var olduğunu görürüz. İslam’ın
yayılması ve gönüllere yerleşmesinde, hidayet yıldızı olmuş pek çok gencin büyük
katkıları olmuştur.
Yüce Milletimizin şanlı tarihinde de
iyi eğitimcilerin nezaretinde yetişmiş inançlı, bilgili ve sağlam karakterli gençlerin başarıları, yüzyıllardan beri göğsümüzü
kabartmaktadır.
Değerli Mü’minler!
4
“Çocuklarınızı yaşadığınız zamana göre
değil, onların yaşayacakları çağın gereklerine göre eğitiniz”
Hutbemi Sevgili Peygamberimiz
(s.a.v.)’in şu hadis-i şerifi ile tamamlıyorum:
“Hiçbir baba, çocuğuna güzel ahlak ve
edepten daha güzel bir miras bırakmış
olamaz.”
Firhist’e Geri Dön
23
2003 HUTBELERİ
1
23 - Mayıs
İSTANBUL’UN FETHİ
Muhterem Müslümanlar!
Şanlı tarihimizde İstanbul’un fethinin
anlamı çok büyüktür. İstanbul’un fethi konusunda Sevgili Peygamberimiz:
“İstanbul muhakkak feth edilecektir.
Onu feth eden komutan ne güzel komutan; Onu feth eden ordu ne güzel ordudur.”[1] Buyurmuşlardır.
Rasulüllah’ın bu müjdesine kavuşmak isteyen Müslümanlar, İstanbul’u defalarca kuşattılar. Nihayet Sultan Mehmet
komutasındaki Türk Ordusu 29 Mayıs 1453
Salı günü İstanbul’u fethetti. Böylece bu
şeref aziz milletimize nasip oldu. Sultan
Mehmet “fatih” oldu. Orta çağ kapanıp
“yeni çağ” açılmış oldu.
Fetih günü Sultan Mehmed, Topkapı’dan şehre girerek, Bizans halkının sığın3
kat gösterildi ki, o günden günümüze varan
zaman diliminde bu güzel yurdumuzda
diğer ırk ve din mensupları, hiçbir rahatsızlık duymadan yaşayageldiler.
Yüce milletimiz hiçbir zaman zulme
tevessül etmemiştir. Milliyeti ve inancı ne
olursa olsun hiç kimseye kötü muamele
yapmamıştır. Her ırka ve her inanca hoşgörü göstermiştir.
Tarihimizdeki bütün fetihler, haksızlıkların yok edilmesi ve zulmün sona erdirilmesi için yapılmıştır. İstanbul’un fethinden
sonra da, orada yaşayan Hıristiyanlar o zamana kadar görmedikleri adalet, eşitlik ve
huzura kavuşmuşlardır.
Muhterem Müslümanlar!
Şanlı ecdadımızın canları ve kanları
pahasına fethederek bizlere emanet bıraktıkları güzel İstanbul’u ve aziz Anadolumuzu, atalarımızın mukaddes emaneti
bilip, canımız gibi koruyalım, Onlara layık
bir nesil olabilmek için daha çok çalışıp ülkemizi imar edelim. Her köşesini cennetten
bir parça bilip, en iyi şekilde koruyalım. Her
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
dığı Ayasofya’ya gitti. Orada bulunan dini liderlerden ve insanlardan bazılarının yerlere kapanmış vaziyette olduğunu görünce,
onlara: “Kalkın! Ben Sultan Murat Han
Oğlu Sultan Mehmed derim ki: Bu günden itibaren canınız ve hürriyetiniz teminatım altındadır.” Dedi.
Değerli Mü’minler!
Bu fetih, o tarihlerde dünyanın bazı
bölgelerinde Müslümanların diri diri ateşe
atılarak zulme maruz bırakıldığı bir dönemde gerçekleşti. Bu muazzam fethin ertesi Çarşamba günü İstanbul’un her
yerinde Fatih Sultan Mehmed’in fermanları
okundu. Şehrin içinde saklanan halkın, hiçbir şeyden çekinmeksizin ve cesaretle ortaya çıkmaları istendi. Canlarının,
mallarının, ırzlarının, korunacağı, din ve
mezhep hürriyetleri ile milli örf ve adetlerinin tamamen Türk kanunlarının teminatı altında bulunduğu ilan edildi. Dini liderlerini
seçmelerine izin verildi.
Aziz Müslümanlar!
Fatih’in bu fermanına o kadar sada4
karış toprağı şehit kanıyla yoğrulmuş bu
kutsal topraklarda, birlik ve dirlik içinde yaşayalım.
KAYNAK:
[1] Ahmet bin Hanbel C, 4/335
Firhist’e Geri Dön
24
2003 HUTBELERİ
1
06-Haziran
HAYIRLINIZ KUR’AN’I
ÖĞRENEN VE ÖĞRETENDİR
Muhterem Müslümanlar!
Kur’an-ı Kerim, insanlara doğru yolu
göstermek üzere gönderilen son ilahi kitaptır. O, Sevgili Peygamberimize nasıl indirilmişse en ufak bir değişikliğe uğramadan
günümüze kadar gelen bir hidayet rehberidir. Asırlardan beri Müslümanların okuyup,
ezberledikleri ve en büyük saygıyı gösterdikleri şaşmaz ve yanılmaz bir pusuladır.
Bir Müslüman’ın en önemli görevlerinden
birisi de, Kur’an-ı Kerim-i okumak ve okutmaktır. Zira Kur’an-ı Kerim’den ibadetini
yapacak kadar ayet ve sure okuyup ezberlemek, her Müslümanın üzerine farzdır.
Yüce Allah (c.c.) “Ey Muhammed! Rabbi3
veya camilerde yaz Kur’an kursları; camilerde Kuran-ı Kerim Eğitimi kursları açılmıştır.
Bu konuda geniş bilgi cami görevlilerimizden ve müftülüklerimizden alınabilir.
Hutbemi Sevgili Peygamberimizin
bir hadisi ile bitiriyorum: “Kim Kur’an
okur, O’nunla amel ederse; kıyamet
günü onun ana babasına, ziyası güneşin
ziyasından daha parlak bir taç
giydirilir.”[3]
2
Firhist’e Geri Dön
nin kitabından sana vahyedileni oku.”[1]
Buyurmuş; Sevgili Peygamberimiz
(s.a.v.)’de: “Sizin en hayırlınız Kur’an-ı
Kerim’i öğrenen ve onu başkalarına öğretenlerinizdir.”[2] buyurarak Kur’an-ı Kerimi öğrenmeyi ve öğretmeyi bizlere tavsiye
etmiştir.
Hidayet kaynağı Ku’an-ı Kerim’den
hakkıyla yararlanmak için onu okumak,
manasını anlamak ve hepsinden önemlisi
ilkelerini hayata geçirmek gerekir.
Muhterem Mü’minler!
Şüphesiz Kur’an-ı Kerim’i öğrenmek
ve okumak, gönüllere huzur, ruhlara sürur,
kalplere sükun verir. Hanelere bolluğun,
bereketin ve huzurun gelmesine vesile olur.
Her zaman Kur’an okumaya, öğrenmeye
ihtiyacımız vardır. Bunun için Diyanet İşleri
Başkanlığınca her yıl olduğu gibi, bu yıl da
arzu eden vatandaşlarımızın bizzat kendileri için veya çocukları için Ekim ayında
başlayıp Mayıs ayı sonuna kadar devam
eden Kur’an Kursları; okulların tatil olduğu
yaz aylarında Kur’an kursu binalarında
4
KAYNAK:
[1] Kehf, 27.
[2] R. Salihin, h.no:995.
[3] Ebu Davut, Salat, 349 H.No:1453
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
Firhist’e Geri Dön
25
2003 HUTBELERİ
1
13-Haziran
DİNİN TOPLUM HAYATINDAKİ YERİ
Muhterem Müslümanlar!
Din, akıl sahibi insanları, kendi irade
ve arzuları doğrultusunda mutluluğa ulaştıracak olan ilahi kurallar bütünüdür.
Din, İnsana, kendi mahiyetini, nereden gelip, nereye gideceğini, yaradılışındaki gaye ve hedefi gösterir. Yaratana
kulluk; yaratılanlara karşı da insanlık vazifelerini bildirir. Bu anlamda kastedilen din
şüphesiz İslam dinidir. Allah Teâla Ayeti Kerimede buyuruyor ki; "Şüphesiz Allah katında din İslam dır."1
"Kim İslam'dan başka bir din ararsa (bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek
ve o ahirette zarara uğrayanlardan olacaktır."2
Aziz Müslümanlar!
Din, insanları yardımlaşmaya sevk
3
lığa izin vermez. Düşmanına bile af ve
merhameti telkin eder. Ocakları söndüren
içki, kumar ve zinayı yasaklar. Bir insanı öldürmeyi bütün insanlığı öldürmüş gibi
kabul eder. Kendi canına kıymayı en büyük
günahlardan sayar. Bela ve musibetler karşısında sabrı tavsiye eder. Yalnızlık ve çaresizlik karşısında yegane sığınağın Yüce
Allah olduğunu hatırlatır. Nitekim Cenab-ı
Hak, Kendisine inanan ve güvenen insanların huzura ve mutluluğa ulaşacağını
şöyle bildirmektedir: “Biliniz ki kalpler
ancak Allah'ı anmakla huzur bulur."3
Hutbemi bir ayet meâliyle bitiriyorum: “Bilesiniz ki, Allah’ın dostlarına
hiçbir korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de. Onlar iman etmiş ve Allah’a
karşı gelmekten sakınmış olanlardır.
Dünyada da ahirette de onlar için müjde
vardır.”4
2
Firhist’e Geri Dön
eden, toplumda güzel ahlakı ve sosyal
adaleti sağlayan en büyük amildir. Din duygusu ve Allah korkusu, insanı daima murakabe eder, onu kötülükten korur, iyiliğe ve
hayra yöneltir.
Çağımızda her türlü konfor ve teknik
imkanlara rağmen insanlardaki gerilim ve
huzursuzluk ne yazık ki artarak büyük boyutlara ulaşmıştır. Uyuşturucu kullanımı,
alkol tüketimi, aile içi geçimsizlikler, intihar,
saldırganlık, savaş ve zulüm, gasp ve tecavüz olayları, ardı arkası kesilmeyen şiddet
ve terör, toplumların ruh sağlığını derinden
etkilemektedir. İşte bütün bunlar; büyük ölçüde çağımız insanının inanç değerlerinden uzaklaşması ve Kur’an’ın hayat veren
ilahi mesajına yeterince kulak vermeyişindendir. Oysa İslam Dini'nin hedefi, ilim ve
inançla yoğrulmuş, tertemiz nesiller ve toplumlar oluşturmaktır.
Değerli Müminler!
Din, insanı kötülüklerden ve ruhsal
gerilimlerden korur. Çalışmayı emreder.
Tembelliği yasaklar, Kin, haset ve düşman4
KAYNAK:
1 Al’i İmran, 3/19.
2 Al’i İmran, 3/85.
3 Ra'd, 13/28.
4 Yunus, 10/62-64.
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
Firhist’e Geri Dön
26
2003 HUTBELERİ
1
20-Haziran
“DOĞRU HABER”
Muhterem Müslümanlar!
Mensubu olduğumuz İslam medeniyeti, ilahi vahye dayanan köklü bir medeniyettir. Vahiy ise Yüce Allah’ın ilahi
hakikatleri Peygamberlere bildirme yolunun
adıdır. Bu bakımdan vahiy, bir haber verme
olayıdır, peygamberler de Allah’tan kullarına haberler, buyruklar, müjdeler, öğütler
ve ikazlar getiren gerçek habercilerdir.
Doğruluk anlamına gelen “sıdk” peygamberlerin en başta gelen vasıflarındandır.
Peygamber efendimizin haber verdiği ilahi
hakikatlerin üzerinden 14 asırdan fazla
zaman geçmesine rağmen, onlarda herhangi bir değişiklik, eksiltme ve ekleme ol3
dan, hepsini doğru kabul ederek üzerine
hüküm bina etmek de, dini ve ahlaki açıdan o kadar veballi bir davranıştır. İsra Sûresinin 36 ıncı Ayet-i Kerimesinde; insanın,
gözünün, kulağının ve kalbinin her türlü tasarrufundan sorumlu tutulacağı çok açık bir
şekilde dile getirilmektedir. Peygamber
Efendimiz de “kişiye yalan olarak her
duyduğunu söylemesi yeter”1 buyurmuşlardır.
Değerli Mü’minler!
Yalan haber kuşkusuz fert ve topluma büyük zararlar verir. Fitnenin, fesadın, hatta savaşların çıkmasına,
dostlukların sona ermesine, hakların zayi
olmasına, masumların zarar görmesine ve
benzeri bir çok olumsuzluğa vesile olur.
Zaman zaman bir yanlış haber yüzünden
ocakların söndüğüne, insanların perişan olduğuna şahit olmaktayız. Bu bakımdan
duyduğumuz haberin aslını esasını araştırıp doğrusunu öğrenmeye çalışalım, doğrusunu öğrenmeden onunla asla amel
etmeyelim. Ayrıca bize sır olarak emanet
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
mamıştır.
Aziz Cemaat!
Kutlu haberciler silsilesinin son halkası Hz. Peygamberin haber verdiklerine
kulak vermek, onları anlamak ve uygulamak dünya ve ahiret mutluluğuna erişmek
için şarttır. Hz. Peygamberin çağrısının en
başında ise, müslümanların daima doğru
ve dürüst olmaları, yalandan ve yalancılıktan uzak durmaları gelmektedir. Buna göre;
olgun bir Müslüman her zaman, gerçeği ve
doğruyu söylemeli, hakka tanıklık etmeli,
gerçeği ters yüz etme, abartma, muhatabını yanıltma, iftira ve bühtandan da kesinlikle uzak durmalıdır.
Hucurat Suresinin 6 ıncı ayetinde,
işitilen her habere itibar edilmemesi, haberin ve haber verenin mutlaka araştırılması,
böylelikle fert ve topluma zarar verici davranışlardan kaçınılması gerektiği vurgulanmaktadır. Yalan yanlış haber vermek veya
gerçek dışı beyanda bulunmak ne kadar
veballi bir davranış ise, duyduğumuz haberlerin doğru olup olmadığını araştırma4
edilen haberleri de saklamasını bilelim. İnsanların özel hayatlarına müdahale anlamına gelecek, kişilikleri zedeleyici
durumların araştırılıp ortaya konulması çabalarından da uzak durmaya çalışalım.
Kitle iletişim araçlarının sağladığı
imkanlarla yoğun haber bombardımanı altında yaşadığımız şu günlerde, gerek fert
ve gerekse toplumsal huzurumuzun temini
ve muhafazası için, İslam’ın haber konusunda belirlediği ahlaki kurallara uymayı
şiar edinelim.
Hutbemi bir ayet melaliyle bitirmek
istiyorum: “Ey iman edenler!Kendiniz,
ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine bile olsa Allah için şahitlik yaparak
adaleti titizlikle ayakta tutanlar olun”2
KAYNAK:
1. Müslim, 1/10
2. Nisa, 4/135
Firhist’e Geri Dön
27
2003 HUTBELERİ
1
27-Haziran
SEYAHAT VE İBRET
Değerli Mü’minler!
Bugün sizlere, seyahat etmenin ve
çevreye ibret nazarıyla bakmanın önemini
anlatan Kur’an ayetlerinden bir demet sunacağım. Allah Teala şöyle buyuruyor:
De ki: “Yeryüzünde dolaşın da başlangıçta Allah’ın yaratmayı nasıl yaptığına
bakın. Allah (aynı şekilde) sonraki yaratmayı da yapacaktır. (Kıyametten sonra
her şeyi tekrar yaratacaktır) Şüphesiz
Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter.
(Ankebut suresi 20. Ayet)
“Üstlerindeki göğe bakmazlar mı?
Onu nasıl bina ettik, nasıl donattık?
Onda hiç bir düzensizlik ve eksiklik yoktur. Yeryüzünü de yaydık ve orada sabit
3
ve yerdeki hiç bir şey, Allah’ı aciz bırakacak değildir. Şüphesiz O, hakkıyla bilendir, hakkıyla kudret sahibidir. (Fatır
suresi 44. Ayet)
Onlar geride nice bahçeler, nice pınarlar
bıraktılar.
Nice ekinler, nice güzel konaklar!
Zevk ve sefasını sürdükleri nice nimetler!
İşte böyle! Onları başka bir topluma
miras bıraktık.
Gök ve yer onların ardından ağlamadı;
onlara mühlet de verilmedi. (Duhan suresi , 25-29 Ayet)
Onlar yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden öncekilerin akibetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? Onlar,
kendilerinden daha güçlü ve yeryüzündeki eserleri daha üstündü. Böyle iken
Allah, günahları sebebiyle onları yakaladı. Onları Allah’ın azabından koruyacak hiç kimse olmadı. Bunun sebebi şu
idi: Peygamberleri onlara apaçık mucizeler getiriyorlardı da onlar inkar ediyorNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
dağlar yerleştirdik. Orada her türden iç
açıcı çift bitkiler bitirdik. Bütün bunlar,
içtenlikle Allah’a yönelen her kulun
gönül gözünü açmak, ona öğüt ve ibret
vermek içindir.” (Kaf suresi 6-8 Ayet)
Deveye bakmıyorlar mı, nasıl yaratılmıştır!
Göğe bakmıyorlar mı, nasıl yükseltilmiştir!
Dağlara bakmıyorlar mı, nasıl dikilmişlerdir!
Yeryüzüne bakmıyorlar mı, nasıl yayılmıştır!
(Resulüm!) Artık sen öğüt ver! Sen
ancak bir öğüt vericisin. (Ğaşiye suresi
17-21.Ayet)
Sizden önce(ki milletlerin başından) nice olaylar gelip geçmiştir. Yeryüzünde gezin, dolaşın da yalanlayanların
sonunun nasıl olduğunu bir görün. (Al-i
İmran suresi 137. Ayet)
Yeryüzünde dolaşıp kendilerinden
öncekilerin sonunun nasıl olduğuna
bakmadılar mı? Oysa onlar kendilerinden daha da kuvvetli idiler. Göklerdeki
4
lardı. Bu yüzden Allah da onları yakalayıverdi. Şüphesiz O güçlüdür, cezası da
çok şiddetlidir. (Mü’min suresi 21-22.
Ayet)
Şüphesiz bunda, aklı olan yahut hazır
bulunup kulak veren kimseler için bir
öğüt vardır. (Kaf suresi 37. Ayet)
Firhist’e Geri Dön
28
2003 HUTBELERİ
1
04-Temmuz
NİKAH VE DÜĞÜNLERİMİZ
Muhterem Müslümanlar!
Aile, bir milletin temeli ve toplumun
çekirdeğidir. Aile olmadan millet var olmaz.
Bir milletin gücü aile kurumunun sağlam olmasına bağlıdır. Evlenmek ve yuva kurmak, ruhen ve bedenen sağlıklı her insanın
en tabii hakkıdır. Kabul edilebilir bir mazereti olmaksızın, evlilik sorumluluğundan
kaçmak dinimizce hoş görülmemiştir.
Bunun için maddi sebeplerle evlenemeyenlere yardım edilmesi, topluma dini bir görev
olarak yüklenmiş ve bekarların evleninceye
kadar iffetlerini korumaları emredilmiştir.
Nitekim Cenab-ı Hak Kur’an’ı Kerim’de
şöyle buyurmaktadır: “Sizden bekar olanları, kölelerinizden ve cariyelerinizden
3
Muhterem Müslümanlar!
Evlilik, insanın sağlıklı ve düzenli bir
hayata sahip olmasını sağlar. Dolayısıyla
kurulacak yuvalar gereksiz masraflarla zorlaştırılmamalı, israf boyutuna varan düğünlerden kaçınılmalıdır.
Düğünler, yeni bir yuva kurmanın
sevinç ve mutluluğunun yakın akraba ve
komşularla paylaşılmasıdır. Mutlu bir hayatın başlangıcı olan düğünlerimiz, Yüce Allah’ın rızasına uygun olmalıdır.
Peygamberimiz (s.a.v) de düğünlerin neşe
ve coşku içerisinde yapılmasını uygun görmüş, israfsız ve sade düğünler yapılmasını
tavsiye etmiştir.
O halde Değerli Mü’minler!
Gençlerimizin evlenip yuva kurmalarında, kendilerine yardımcı olalım. Bütün
davranışlarımızda ölçülü olduğumuz gibi
düğünlerimizin de dini ve milli değerlerimize, örf ve adetlerimize uygun olmasına
özen gösterelim. Helâl ve haram sınırını
gözetelim. İsraftan, ortalığa paralar saçmak çanak-tabak kırmak gibi aşırılıklardan
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
durumu uygun olanları evlendirin. Eğer
bunlar yoksul iseler, Allah onları lütfuyla
zenginleştirir. Allah lütfu geniş olandır,
hakkıyla bilendir.”, “Evlenmeye güçleri
yetmeyenler de, Allah kendilerini lütfuyla zengin edinceye kadar iffetlerini
korusunlar.”[1]
Bu hususta Sevgili Peygamberimiz
(s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: “Size, dînî,
ahlâkî yaşantısı hoşunuza giden kimseler geldiğinde, onları evlendirin. Aksi
takdirde yeryüzünde kargaşa ve büyük
bir ahlâkî bozukluk olur.” [2] Bu ahlâki
bozulmanın günümüzde karşılaşılan şekillerinden biri de nikahsız beraber yaşama
veya geçici nikah diye tabir edilen uygulamalardır. Şu husus asla unutulmamalıdır ki,
İslam Dini, evliliğin devamlı olmak üzere
kurulmasını öngörmüş, nikah akdinin sıhhati için bunu şart koşmuştur. Yeni bir aile,
ancak dinen ve hukuken geçerli bir nikahla
kurulur. Çeşitli mazeretler ileri sürerek geçici veya belli bir zaman için kıyılan nikahlar dinimizce geçerli değildir.
4
ve içki içmek gibi meşru olmayan hareketlerden uzak duralım. Sevgili Peygamberimiz (a.s.)’in evliliğin kolaylaştırılması
hususunda söylediği şu güzel sözünü unutmayalım: “ Nikahın en hayırlısı, kolay ve
külfetsiz olanıdır”. [3]
KAYNAK:
[1] Nur. 24/32-33.
[2] Tirmizi, Nikah, III/394, H.No:1084 .
[3] Ebu Davud, 2/591 H.No.2117.
Firhist’e Geri Dön
29
2003 HUTBELERİ
1
11-Temmuz
ALLAH İÇİN SEVMEK
Muhterem Müslümanlar!
İslâm dini, sevgi dinidir. Müslüman
olmanın şartı inanmak; inanmanın temeli
ise sevgidir. Bugünkü hutbemizde Sevgili
Peygamberimizin, iman ile sevgi arasındaki bağı ifade eden, Allah için sevmenin
önemini belirten hadis-i şeriflerinden bir
demet sunuyorum. Allah Rasulü buyuruyor
ki: “Şu üç özellik kimde bulunursa o
kişi, imanın zevkini tatmış olur.”Bunlardan birincisi: Allah ve Rasulü, kendisine
başkalarından daha sevimli olmak. İkincisi: Sevdiği kimseyi sadece Allah için
sevmek. Üçüncüsü de: İmandan sonra
küfre dönmeyi, ateşe atılıyormuş gibi
kötü görmek.” 1
3
hittirler. Buna rağmen Kıyamet günü
Allah katında makamları yücedir. Bu sebeple peygamberler de şehitler de onlara gıpta ederler.
-Orada bulunanlar sordu.
-Ey Allah’ın Elçisi! Onlar kimdir?
Buyurdular ki: “Onlar, aralarında ne kan
bağı ne de birbirlerine bağışladıkları bir
mal olmadığı halde, birbirlerini Allah
için sevenlerdir. Allah’a yemin ederim
ki, onların yüzleri nurdur. Onlar bir nur
üzeredirler. Herkes korku içindeyken,
onlar korkmaz. Herkes üzülürken, onlar
üzülmezler.”7 Dedi ve şu ayeti okudu:
“Haberiniz olsun! Allah’ın dostları var
ya! Onlara ne korku var ne de üzüntü.”8
KAYNAK:
1 Buhari, “İman”, 9,14 “Edeb”,42;
2 Buhari, Edeb, 27, Müslim, “İman”, 93 -94;
3 Buhari, Edeb 27; Müslim, Birr 66, (2586).
4 Ebu Davud, Edeb 122, (5124); Tirmizi, Zühd 54, (2393).
5 250 Hadis. S, 14, H.No:13.
6 Muvatta, Şi’r 16, (2,953,954)
7 Ebu Davut, Büyü, 78 (3527)
8 Yunus, 62.
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
“Allah’a yemin ederim ki: İman etmedikçe Cennete giremezsiniz. Birbirinizi
sevmedikçe olgun Mü’min olamazsınız.
Size bir şey söyleyeyim. Onu yaptığınız
zaman birbirinizi seversiniz. Aranızda
selamı yayın” 2
"Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta
bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu
hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da
bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar."3
"Biriniz kardeşini (Allah için) seviyorsa
ona sevdiğini söylesin."4
" Sevdiğini ölçülü sev. Belki bir gün
düşmanın olur. Düşmana da ölçülü kin
güt. Belki bir gün dostun olur."5
Allah Teâla şöyle buyurdu: “Benim
rızam için birbirini sevenlere, benim için
bir araya gelenlere, benim için birbirlerini ziyaret edenlere ve benim için yardımlaşanlara sevgim vacip olmuştur.”6
“Allah’ın kulları arasında bir grup vardır
ki, onlar ne peygamberdirler ne de şe4
Firhist’e Geri Dön
30
2003 HUTBELERİ
1
18-Temmuz
MELEKLERE İMAN
Muhterem Müslümanlar!
Meleklere iman, Dinimizin iman
esaslarından birisidir. Kur'an-ı Kerim'de ve
Hadisi Şeriflerde meleklerden çokça bahsedilir.
Melekler nurdan, insanlar topraktan,
cinler ise ateşin alevinden yaratılmıştır.
Melekler, nurani varlıklar olduğundan gözle görülmezler.
Onlar günah işlemezler. Yemezler
ve içmezler. Nefsani ve şehevi arzulara
sahip değildirler. Erkeklik ve dişilikleri olmayan meleklerin mahiyetini, yaşayış tarzlarını insanlarla kıyaslamak mümkün değildir.
Onlar, insan suretine girebilirler. Cebrail’in
Hz. Peygamber (S.A.S)’e bazen insan suretinde geldiği bilinmektedir.
Melekler, ancak Allah'a ibadet eder3
meleklerin eksiksiz olarak kaydettiği hususlarda ahirette hesap vereceğiz. Amel defteri diye bildiğimiz kitap, bu melekler
tarafından hazırlanmaktadır
Muhterem Müslümanlar!
Hutbemi İsra Suresinin 13. ve 14.
ayetlerinin mealiyle tamamlıyorum: "Her
insanın amelini boynuna işledik. Kıyamet günü kendisine, açılmış olarak karşılaşacağı bir kitap çıkaracağız. Oku
kitabını! Bugün hesap sorucu olarak
sana nefsin yeter denilecektir.”
2
Firhist’e Geri Dön
ler. Kendilerine emrolunanı yerine getirirler.
Kainatın her yerinde melekler vardır.
İnsanın ruhunu almakla görevli
melek Azrail; tabiat olaylarını idareyle görevli melek Mikail. kıyamet vuku bulacağı
ve insanların tekrar dirileceği zaman Sur'a
üflemekle görevli melek İsrafil’dir. Vahy meleği ise Cebrail’dir. İnsanı kabirde sorguya
çeken melekler, Münker ve Nekir'dir. Cennet meleğinin adı Rıdvan, Cehennem meleğinin adı ise Maliktir.
Aziz Cemaat!
Meleklerin Mü’minler için duada bulundukları, onların ilim meclislerine katılıp
dualarına amin dedikleri, namazlarına iştirak ettikleri Kur'an ve Hadis'in bize haber
verdiği hususlardandır.
Kur'an'ın beyanına göre, bütün yaptıklarımızı birer birer kaydetmekle görevli
melekler vardır. Bunlara "Kiramen Katibin
Melekleri” denir. Nitekim İnfitar Suresinde:
“Muhakkak üzerinizde bekçiler, değerli
yazıcılar vardır. Onlar, yapmakta olduklarınızı bilirler”1 buyrulmaktadır. Bizler bu
4
KAYNAK:
İnfitar, 82/10-12.
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
Firhist’e Geri Dön
31
2003 HUTBELERİ
1
25-Temmuz
CUMA NAMAZININ FAZİLETİ
Muhterem Müslümanlar !
Cenab-ı Hakk’ın kullarına bahşettiği
sayısız lütuflarından biri de Cuma günüdür.
Cumayı diğer günlerden ayıran en önemli
özellik, o günde cemaat halinde Cuma namazının kılınmasıdır. Nitekim Cenab-ı Hak
bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Ey iman
edenler! Cuma günü namaza çağrıldığınızda, hemen Allah'ın zikrine koşun ve
alış verişi bırakın. Eğer bilirseniz bu,
sizin için daha hayırlıdır. Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah'ın
lütfundan nasibinizi arayın. Allah'ı çok
zikredin ki, kurtuluşa eresiniz.”1 Bu
ayet-i kerime, Cuma vaktinin cuma namazı
kendilerine farz olanlar için bir ibadet zamanı olduğuna işaret etmektedir. Bu ayete
3
Cuma namazını eda etmek üzere
camiye giden mü’min kardeşlerimizin dikkat etmeleri gereken bir takım kurallar bulunmaktadır. Buna göre, cumaya giderken
temiz ve güzel elbiseler giyilmeli, insanlara
rahatsızlık verecek her türlü kokular giderilmeli, ön safta boş yer varken arkada saf
tutulmamalı, safları aralıksız ve düzgün tutmalı, ön safa geçmek için cemaat rahatsız
edilmemeli, hutbe okunurken susup dinlenilmelidir. Mazeretsiz olarak Cuma namazının terk edilmesinin günah olduğu
unutulmamalıdır. Ayrıca kadınların da
Cuma namazlarında cemaate iştirak edebilecekleri bilinmeli, dini, milli ve ahlaki değerlerle yetişmeleri için çocukların da
cumaya gitmeleri teşvik edilmelidir.
Sevgili Peygamberimiz bir hadis-i
şeriflerinde; Cuma namazını usulüne
uygun olarak kılanların günahlarının bağışlanacağını biz mü’minlere müjdelemiştir.
Kur’an-ı Kerim’de Cuma namazı kılındıktan sonra Müslümanların yeryüzüne
dağılıp Allah’ın kendileri için takdir ettiği
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
kulak veren Mü’minler Yüce Allah’ın bu
çağrısına uyarak her türlü dünyevi meşgaleyi bir tarafa bırakıp Cuma namazına koşarlar. Camide hayatlarına yön verecek
nasihatleri dinler, birlik ve beraberlik içerisinde Yüce Mevlâdan af ve rahmet dilerler.
Aziz Mü’minler!
Cuma namazı, Müslümanların tanışmaları, kaynaşmaları, yardımlaşmaları, birlik ve beraberlik şuurunu
kuvvetlendirmeleri, Allah’a birlikte yaklaşmaları için önemli bir vesiledir. Cuma namazı, toplumun eğitilmesinde de büyük rol
oynamaktadır. Cuma günü yapılan vaazlarda, okunan hutbelerde, iyiliklerin yaygınlaşması, kötülüklerin önlenmesi, insan
haklarına saygı, çevre temizliği, birlik ve
beraberlik içinde olmanın önemi, şehitlik ve
gazilik ruhu, vatan savunmasının önemi,
anne ve babaya hürmet, akraba ve komşulara iyilik, doğruluk ve dürüstlük gibi değerler anlatılmaktadır. Bunun yanında Cuma
namazı, camiye ve beş vakit namaza alışmanın da ilk adımını teşkil etmektedir.
4
rızkı aralamaları emredilmektedir. Şu halde
Cuma namazını kıldıktan sonra hemen işlerimizin başına dönerek, bir ibadet şuuru
içinde çok çalışmalı, üretmeli, ülkemizi ve
milletimizi kalkındırmak için elimizden
gelen bütün gayreti göstermeliyiz.
KAYNAK:
1 Cuma, 62/9-10
Firhist’e Geri Dön
32
2003 HUTBELERİ
1
01-Ağustos
İSLAMDA KADININ YERİ
Değerli Müminler!
Peygamber Efendimiz, Veda Hutbesinde insanlık tarihinin temel sorunlarından
biri olan, kadın haklarının korunması ve
gözetilmesi konusunda şöyle buyurmaktadır: “ Ey İnsanlar! Kadınların haklarını
gözetmenizi ve bu konuda Allah'ın koyduğu ölçülere hassasiyetle uymayı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah'ın
emâneti olarak aldınız. Onları, Allah
adına söz vererek helâl edindiniz. Sizin
kadınlar üzerinde hakkınız, onların da
sizin üzerinizde hakları vardırT Sizin
kadınlar üzerindeki hakkınız: namusunuzu korumaları, hoşlanmadığınız kimseleri izniniz olmadıkça evinize
almamalarıdırT Kadınların sizin üzeri3
Mümin olarak iyi işler yaparsa, işte
onlar Cennete girerler ve zerre kadar
haksızlığa uğratılmazlar."4
Kadın ve erkek birbirleriyle kaynaşmaları için yaratılmış, aralarına özel bir
sevgi ve ünsiyet konmuştur.5
Anne olarak İslâm'ın kadına verdiği
değer ise her türlü takdirin üzerindedir. Sahabeden birinin, "En çok iyilik etmem gereken kimdir?" sorusuna Sevgili
Peygamberimiz, "Annendir"diye cevap
vermiş, üç kez tekrar edilen bu soruya
hep aynı cevabı vermiştir.6
Muhterem Müslümanlar!
Dünyanın her yerinde olduğu gibi
İslam dünyasında da maalesef kadınlara
yönelik Kur’an ve Sünnet çizgisine ters düşebilecek bir takım olumsuz yaklaşımlar ve
davranışlar gözlenebilmektedir. Büyük ölçüde gelenek, görenek, örf, adet ve kültürden kaynaklanan bu tür hatalı yaklaşımlar
ve uygulamalar asla İslam’a maledilmemeli, bu yolla Yüce Dinimize bühtanda bulunulmamalıdır. Müslümanlar da gerek
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
nizdeki hakları: Her ülkenin kendi geleneğine uygun şekilde onların rızıklarını
ve giyimlerini temin etmenizdir.”1
Muhterem Müslümanlar!
Kur’an-ı Kerim, kadın ile erkek arasında bir ayrım yapmamaktadır. Kadın ve
erkek, her ikisi de Allah'ın emir ve yasaklarına muhatap olmada eşit tutulmaktadır.
Peygamber Efendimiz, bütün insanların insan olmaları itibariyle bir tarağın dişleri gibi eşit olduklarını vurgulamış, kadın
ile erkeği bir bütünün iki yarısı şeklinde tanımlamıştır. Bunun için, İslâm’a göre üstünlük, ancak takva ile yani Allah’a karşı
sorumluluk bilinciyledir.
Kur’ânı Kerim’de erkek ve kadın,
herkesin yaptığı ibadet ve tüm hayırlı işlerin, Allah katında değerlendirildiği, boşa gitmeyeceği haber verilmekte2 ve şöyle
buyrulmaktadır: "... Erkek olsun, kadın
olsun ki hepiniz birbirinizdensiniz içinizden hiçbir çalışanın çalışmasını boşa çıkarmayacağım..."3
"Erkek olsun kadın olsun her kim
4
düşüncede gerekse pratikte kadınlara hak
ettikleri önemi vermeli, bu konuda Müslüman’a yakışmayacak davranışlar sergilememelidir.
Bu konuda müminler için en güzel
örnek Sevgili Peygamberimizdir. O, hanımlara karşı daima sevgi, saygı, hoşgörü ve
anlayış göstermiş, bırakın dövmeyi; hanımlara karşı hiçbir zaman kaba davranmamış;
hep güler yüzlü olmuştur. Dolayısıyla Peygamberimizin hanımlara karşı gösterdiği bu
tavır, hepimiz için örnek olmalıdır.
KAYNAK:
1 “Tirmizî, Rada’ 12 1163); Ebû Dâvûd, Menasik 57 1905);
İbn Mâce, Nikah 3: 1851);
2 Ahzab, 35/35.
3 Ali İmran, 3/195.
4 Nisa, 4/124.
5 Rum, 30/21
6 Buhari, Edeb 2.
Firhist’e Geri Dön
33
2003 HUTBELERİ
1
08-Ağustos
NAMAZDA TADİL-İ ERKANA
RİAYET ETMEK
Muhterem Müslümanlar!
Dinimizin direği olan namaz, İslam’ın beş şartından biridir. Yerine getirmekle yükümlü olduğumuz ibadetlerin
başta gelenidir. Dünya ve ahiretimiz için
çok faydalar sağlayan namaz, insanı kötülüklerden uzaklaştırır, güzel ahlak sahibi
kılar. Ahirette de manen yücelmeye, Cehennem azabından kurtulmaya ve Cennete
girmeye vesile olur. Bütün bunları elde
etmek ise usulüne ve şartlarına göre namazı kılmakla mümkündür.
Namazın usul ve şartlarından biri de
tadil-i erkândır. Tadil-i erkan, namazın
içinde yer alan kıyam, rükû, secde gibi rükünleri dikkatli bir şekilde, hakkını vererek
yerine getirmektir. Sevgili Peygamberimiz
“Ben namazı nasıl kılıyorsam, siz de
öyle kılın.” [1] buyurmuştur. Bizim için en
3
sen namaz kılmadın." buyurdu.
Peygamberimizin üzerinde hassasiyetle durduğu bu husus, namazın hakkıyla
kılınması halinde insanı kötülüklerden alıkoyacağı gerçeğine işarettir. Nitekim, Ankebut Suresi 45. ayette “Sana vahyedilen
kitabı oku. Namazı da dosdoğru kıl.
Çünkü namaz, insanı hayasızlıktan ve
kötülükten alıkor.” buyrulmaktadır.
Değerli Mü’minler!
Kıldığımız namazları bütün varlığımızla Allah’a yönelerek ve huşu içinde kılalım. Çünkü Rabbimiz: “Mü’minler saadete
erenlerdir. Onlar namazlarını huşu
içinde kılarlar.” [4] buyurmuştur. İçtenlikten yoksun, hele hele gösteriş ve riyanın
bulunduğu bir ibadetin, sahibine hiçbir faydası olmayacağını unutmayalım.
Ne mutlu! namazı adabına riayet
ederek huşu içinde kılanlara; ne mutlu bu
şekilde ebedi saadeti kazananlara...
KAYNAK:
[1] Buhari, Ezan,18.
[2] Buhari, Ezan, 122.
[3] Muvatta, Kasru's-Salât 72, (1, 167).
[4] Mü’minun, 23/1-2.
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
büyük örnek olan Peygamberimizin namazı
nasıl kıldığını Hz. Aişe şöyle anlatıyor:
“Kıyamda ağırlığını iki ayağının üzerine
vermiş dimdik durur; Rükû ettiği zaman
başını ne yukarıya diker ne de aşağıya
büker, ikisi arasında tutardı. Rükûdan
kalktığı vakit iyice doğrulmadan secdeye gitmezdi. Başını secdeden kaldırdığı zaman, iyice doğrulup oturmadıkça,
ikinci secdeyi yapmazdı.”[2]
Aziz Cemaat!
Hayatımızın en faydalı, en kıymetli
dakikaları ibadetle geçirdiğimiz vakitlerdir.
Bu itibarla namazda acele etmemek gerekir. Sevgili Peygamberimiz ashabıyla sohbet ederken, en kötü hırsızlığın namazdan
çalmak olduğunu söyledi. Orada bulunanlardan biri: “Ey Allah’ın Rasülü! Kişi namazından nasıl çalar?” diye
sorduğunda; Peygamberimiz: “Rükû ve
secdelerini tam olarak yapmaz” [3] buyurdular.
Allah Rasulü bir gün mescidde
tadil-i erkana riayet etmeden namaz
kılan birine: "Dön yeni baştan kıl, çünkü
4
Firhist’e Geri Dön
34
2003 HUTBELERİ
1
15-Ağustos
AHİRETE İMAN
Muhterem Müslümanlar!
Yaratılan her şeyin bir ömrü olduğu
gibi, bu dünyanın da bir ömrü vardır.
Bir gün gelecek, bu âlemden ve
üzerindeki yaratılmışlardan bir eser kalmayacak ve kainattaki bu mükemmel nizam
bozulacaktır. Yalnız ve yalnız Baki olan
Allah kalacaktır. Allah’ın belirlediği bir
zaman sonra ahiret denilen alem başlayacak, ruhu ve bedeni ile tekrar diriltilen
insan, Allah’ın huzuruna çıkacaktır.
İşte muhterem mü’minler! Bugünkü
hutbemizde Kuran-ı Kerîm’den ahiret hayatı ile ilgili tasvirleri sizlere aktaracağım:
Mutaffifin Suresi, 4,5 ve 6. ayetler:
“Onlar düşünmezler mi ki, büyük bir
3
maz. Ey huzura kavuşmuş insan! Sen
O’ndan hoşnut, O da senden hoşnut
olarak Rabbine dön. Seçkin kullarım
arasına katıl ve cennetime gir!”
Zilzal Suresi 7 ve 8. ayetler:
“Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu
görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür”
Al-i İmran Suresi 14 ve 15. ayetler:
“Kadınlar, oğullar, yük yük altın ve
gümüş, salma atlar, davarlar ve ekinler
gibi, nefsin şiddetle arzuladığı şeyler insana süslü gösterildi. Bunlar dünya hayatının geçimliğidir. Oysa asıl varılacak
güzel yer ancak Allah’ın katındadır.” De
ki: “Size, onlardan daha hayırlısını
haber vereyim mi? Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için Rableri katında, içinden ırmaklar akan, içinde ebedi
kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve
Allah’ın rızası vardır.” Allah, kullarını
hakkıyla görendir.
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
günde (hesap vermek için) diriltilecekler! Öyle bir gün ki, insanlar o günde
âlemlerin Rabbinin huzurunda divan duracaklardır.”
Abese Suresi 34 ila 42. ayetler:
“İşte o gün kişi kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar. O gün, herkesin kendine
yetip artacak bir derdi vardır. O gün birtakım yüzler parlak, güleç ve sevinçlidir.
Yine o gün birtakım yüzler de keder bürümüş, hüzünden kapkara kesilmiştir.
İşte bunlar kâfirlerdir, günahkârlardır.”
Fecr Suresi, 21 ila 30. ayetler:
“Yeryüzü parça parça döküldüğü, Rabbinin emri geldiği ve melekler saf saf dizildiği zaman her şey ortaya çıkacaktır.
O gün cehennem getirilir. İnsan yaptıklarını birer birer hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ne faydası var! İşte o zaman
insan:“ “Keşke bu hayatım için bir şeyler yapıp gönderseydim!”der. “Artık o
gün, Allah’ın edeceği azabı kimse edemez. O’nun vuracağı bağı kimse vura4
Firhist’e Geri Dön
35
2003 HUTBELERİ
1
22-Ağustos
ÜÇ AYLAR VE REGAİP
Muhterem Müminler!
Yüce Allah’ın insanlara rahmetini ve
nimetlerini çokça ihsan ettiği belli vakitler,
belli mevsimler vardır. Haftanın günleri arasında Cuma; kameri aylardan olan Recep,
Şaban ve Ramazan bu türden feyiz ve bereketi bol zaman dilimlerindendir.
Allah’a şükürler olsun ki, İslam dinine gönülden bağlı Yüce milletimizin “üç
aylar” diyerek özel bir önem verdiği Recep,
Şaban ve Ramazan aylarının başlangıcına
ulaşmış bulunuyoruz. Önümüzdeki 29
Ağustos Cuma günü üç aylar başlayacaktır. Sevgili Peygamberimiz, bu aylarda her
zamankinden daha çok ibadet eder ve “Allah’ım! Recep ve Şaban ayını hakkı3
ken, nefis muhasebesidir. Yani iç gözlemdir. Madde ve mana arasındaki dengenin,
madde lehine bozulduğu; insanlar ve toplumlar arası ihtilafların bütün dünyayı olumsuz yönde etkilediği; akl-ı selim yerine
silahların konuştuğu bir zamanda insanın
ruhunu derin kırılmalardan ve acılardan koruyabilmek için, nefis muhasebesine her
zamankinden daha çok ihtiyacı vardır.
Nefis muhasebesi, varlığımızın özünde var
olan ve kimliğimizin temelini teşkil eden ahlaki değerlerimizi kaybetme tehlikesinden
bizi uzak tutacak, en emin yoldur. Dinimizin
bize ısrarla tavsiye ve telkin ettiği bu yol,
ihmal veya terk edilirse, insanın varlığı değersizleşir. Bunun toplumsal tezahürü de,
arsızlık, ahlaksızlık, haksızlık, hırsızlık, yolsuzluk, kin ve intikam duygularının yaygınlaşması; merhametsizlik ve sevgisizlik
biçiminde ortaya çıkar. Nefsiyle muhasebesini hakkıyla yapanlar ve iç dünyasına yönelenlerde görülen ilk değişim, bütün
kötülükleri reddedip, Allah’ın yeryüzündeki
halifesi olan insanın ıstıraplarını yürekleNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
mızda hayırlı kıl, bizi Ramazan ayına kavuştur.” diye dua ederdi. Kuşkusuz bu
aylar, dünyanın ağır meşgaleleriyle bunalan ruhlarımızı dinlendirmek ve kulluk
şuuru içinde Yüce Allah’ın rahmet ve merhametine sığınmak için çok kıymetli fırsatlardır. Yüce Allah’a bu aylarda yapılacak
yakarışlar, tevbe istiğfarlar, kalıcı iyilik ve
hayırlar, gönülden paylaşılan sevinç ve kederlerin mükafatı insanlara kat kat verilecektir.
Üç ayların ilki olan Receb’in ilk
Cuma gecesi Regaib Kandilidir. İnşaallah
önümüzdeki 28 Ağustos Perşembeyi Cuma’ya bağlayan gece Regaib kandilini
idrak etmiş olacağız. Yüce Allah’ın ilahi
ihsan ve manevi hediyelerinin diğer zamanlardan daha çok tecelli etmesi, samimi
kalple Allah’a yönelenlerin affedilmelerinin
ümit edilmesi ve müminlerce gönülden arzulanması sebebiyle bu geceye “Regâib”
denilmiştir.
Muhterem Müslümanlar!
Bu gecede öncelikle yapılması gere4
rinde hissetmeleridir.
İşte Regaib Kandili, sözünü ettiğimiz
nefis muhasebesinin yapılması bakımından
bizim için bulunmaz bir fırsattır. Şu halde
bu gece hatalarımız varsa onları terkedelim, kötü duygu ve düşüncelerimizi kaplerimizden atalım. Allah ve Resülünü bize
unutturan şeyleri bir tarafa bırakalım.
Gönül sarayımızı bulandıran haset, kin,
düşmanlık, haksızlık ve zulüm çamuruna
bulaşmaktan sakınalım. Birbirimize, anne
ve bababımıza, yakınlarımıza sevgiyle ve
iyilikle yaklaşalım. Dünyamızı saran düşmanlıklara karşı birlik ve beraberlik içinde
olalım. Gönüllerimizde iyilik, fazilet ve bilgi
ışığını yakalım. Kalplerimiz bu güzel duygularla dolsun. Allah’ın rahmet ve bereketi
üzerininize olsun.
Firhist’e Geri Dön
36
2003 HUTBELERİ
1
29-Ağustos
VATAN, MİLLET, DEVLET... İLELEBET
Muhterem Müslümanlar!
Ağustos ayı, şanlı tarihimizde zaferler ayı olarak bilinir. Bu ayda kazanılan iki
büyük zafer, dünya tarihine altın harflerle
yazılmıştır. Bu hafta Malazgirt Zaferi’nin
932’nci; Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin 81’nci yıldönümünü kutluyoruz.
Hepimize kutlu olsun...
Aziz Kardeşlerim!
Bu mübarek vatanda, asırlar boyu
yan yana, gönül gönüle beraber yaşıyoruz... bundan sonra da; kardeşçe, hep birlikte yaşamaya devam edeceğiz.
Yüzyıllarca beraber ağlayıp beraber güldüğümüz bu aziz vatanda, her şey bizim istediğimiz şekilde olmayabilir. İçinde
3
Değerli Mü'minler!
Üzerinde yaşadığımız bu aziz vatan,
sadece mutlu günlerimizin ve müreffeh zamanlarımızın toprağı değildir! O; ak günlerimizin olduğu kadar, kara günlerimizin de
vatanıdır... Biz, sadece bu ülkenin nimetinden faydalanmak için değil; aynı zamanda
külfetini çekmek, hatta uğrunda canımızı
feda etmek için de yaşıyoruz. Çünkü bu ülkenin, sadece gündüzleri değil; geceleri de
bizimdir!.. Biz; şehitlerimizle beraber yaşayan bir milletiz!.. Birimiz hepimiz; hepimiz
birimiz içindir!.. Ben, sen, o yok; sadece biz
varız..! Zira bizler, Peygamber efendimizin:
"Allah'ın yardımı, topluluk üzerinedir.”
hadisinin şuur ve bilincindeyiz.
Yüce Allah'ımız ve Sevgili Peygamberimiz, bizi birlik ve beraberliğe çağırıyor...
Düşmanlar ise; sürekli bizi bölüp parçalamak için uğraşıyor!.. Sakın olaki düşmanlara aldanmayalım! Bizden görünerek
içimize sızan bozguncu ve kışkırtıcıların
tahriklerine kapılmayalım! Huzur ve güven
ortamının bozulmasına fırsat vermeyelim.
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
bulunduğumuz şartların gereği, maddi ve
manevi sıkıntılar zuhur edebilir. Elbette
bütün bu sıkıntılar geçicidir. Milletimiz geçmiş ve geleceği ile bu cennet vatanda
daimi ve ebedidir.
Vatan ve millet sevgisi, sevgilerin en
yücelerindendir. Dinimiz; vatan sevgisini,
imandan saymıştır. Çünkü iman olmadan
vatanın; vatan olmadan da varlığımızın hiçbir anlam ve kıymeti yoktur. Bu sebeple; bir
insanın, hayatta karşılaşabileceği en büyük
zorluk, vatansız kalmaktır. Vatan bizim canımız, kanımız ve mayamızdır. Kederlerimizin sevince, ideallerimizin gerçeğe
dönüşmesi, ancak ve ancak vatanımızın
bağımsızlığı ile mümkündür.
Bundan 81 yıl önce vatanımızın bağımsızlığına, milletimizin hürriyetine kasteden düşmanlara karşı milletimiz Mustafa
Kemal ATATÜRK’ün önderliğinde ayyıldızlı
bayrağımızı, canımızdan aziz bildiğimiz vatanımızı koruyarak düşmanları yurdumuzdan kovmuş, özgürlüğümüzü ve
bağımsızlığımızı yeniden tesis etmiştir.
4
Millet ve devletin üstünlüğü; maddi
gücü, birlik ve beraberliği, vatan ve millet
bütünlüğü nispetinde artar veya azalır. Bizler, tarihin en parlak medeniyetini; çalışma
azmini, adaleti, insan ve millet sevgisini,
önce ülkemizin hudutları; sonra da kainatın
boyutları kadar büyüttüğümüz zaman kurmuş olacağız..!
Rabbim, milletimizi; ülkemizi her
türlü tehlikeden korusun.
Milletimizi; ikinci bir Kurtuluş Savaşı
vermekten muhafaza buyursun.
Bu vesileyle, toprağın kara bağrına
düşen bütün şehitlerimizi rahmetle anıyor,
kahraman gazilerimizi minnetle yadediyoruz.
Firhist’e Geri Dön
37
2003 HUTBELERİ
1
05 - Eylül
SÖZ SÖYLEME SORUMLULUĞU
Muhterem Müslümanlar!
İnsanı insan yapan ve öteki canlılardan ayıran özelliklerin başında konuşma
yeteneği gelmektedir. Yüce Allah insanın dışında hiçbir varlığa bu özelliği ihsan etmemiştir. İnsan olarak çoğu zaman öneminin
farkında bile olmadığımız bu hasletimizle ilgili olarak, Yüce Allah; “Rahmân, Kur’an’ı
öğretti. İnsanı yarattı. Ona düşünüp ifade
etmeyi öğretti”[1] buyurmaktadır.
Böylesine kıymetli bir yetenekle donatılan insana elbette bazı sorumluluklar
düşmektedir. Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şerifler bu sorumluluklarımızı bize tek tek hatırlatmaktadır. İnsanların söz söyleme hakkını
ve hürriyetini elinden almak ne kadar yanlış
ise, insanın bu hakkını yerli yerinde kullan3
sal huzur ve sükunun bozulmasına sebep
olabilir. Bunun içindir ki insanın bu melekesini koruması hayati önem arz etmektedir.
Cenab-ı Hak, Zümer Suresinin 18 inci ayetinde Müslümanların güzel hasletlerinden
birini şöylece dile getirmektedir: “Sözü dinleyip de onun en güzeline uyanlar var ya,
işte onlar Allah’ın hidayete erdirdiği kimselerdir. Onlar akıl sahiplerinin ta kendileridir.”
Aziz Cemaat!
Bir kimsenin başkalarına kötü söz
söylemesi, hangi sebeple olursa olsun sövmesi çok çirkin bir davranıştır. Allah’ın mükemmel varlığı ve aziz emaneti olan insana
sövmek, insan onuruna indirilebilecek en
ağır darbedir. Bu, her halükarda insanı yüceltme ülküsünü getiren İslam dini mensuplarına yakışacak bir davranış değildir. Hele
hele bazı spor karşılaşmalarında taraftarların toplu şekilde birbirlerine sövmeleri ne
dini açıdan ne de insani açıdan mazur görülebilecek bir davranış değildir. Ne yazık ki
toplumumuzda sık sık gözlemlediğimiz bu
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
maması da o kadar yanlış bir davranıştır.
Sevgili Peygamberimiz, “Allah’a ve Ahiret
gününe inanan ya hayır söylesin ya da
sussun”[2] buyurmaktadır.
Atalarımız “Kılıç yarası onulur, dil
yarası onulmaz. Tatlı dil yılanı deliğinden, kötü söz ise insanı yoldan çıkarır”
diyerek söz söylemenin ne kadar sorumluluk gerektirdiğini ortaya koymuşlardır.
Değerli Müminler!
Konumuzla ilgili olarak İslam’ın üzerinde önemle durduğu diğer bir husus da,
Müslüman kişinin söz dinleme özelliğini koruması gerektiğidir. Müslüman kişi söz dinleme melekesini zayıflatacak her türlü tutum
ve davranıştan uzak durmalı, duyduklarını
önce dinleyip anlamaya çalışmalıdır. İnsanın söz dinleme duyarlılığını olumsuz yönde
etkileyen, onun başarıya, doğruya güzele,
aydınlığa ulaşmasını engelleyen pek çok
sebep bulunmaktadır. Söz dinleme duyarlılığını kaybetmesi insanı kendi doğrularını
mutlaklaştırma ve onları başkalarına dayatma noktasına taşır ki, bu durum toplum4
durum, sportif faaliyetin amaç ve ruhuna da
aykırı düşmektedir. Peygamberimiz, “bir
Müslüman’a sövmek, fasıklıktır”[3] diyerek bu davranışın ne kadar çirkin ve dinin
temel ilkelerine ne kadar aykırı olduğunu
dile getirmiştir.
Bizler “Doğruluk insanı iyiliğe ve
güzelliğe, iyilik ve güzellik de Cennete
götürür” [4] diyen bir Peygamberi örnek
kabul eden bir milletiz. Tarih bir bakıma
doğru söze sahip çıkan doğrucularla eğrilerin ve eğricilerin mücadelesinden başka bir
şey değildir. Bu mücadelenin sonunda şimdiye kadar hep doğrular ve doğrucular
ayakta kalmıştır, bundan böyle de bu gerçek değişmeyecektir.
Hutbemi Türkistanın Piri Hoca Ahmet
Yesevi’nin bir beyitiyle bitirmek istiyorum:
Aman sözünüz aydın olsun; öz olsun;
Işık saçsın; bakan köre, göz olsun.!
KAYNAK:
[1] Rahman suresi, 55/1-4.
[2] Buhari, Edeb, 31, 85
[3] Riyazussalihin, c. III, s. 145
[4] Buhari, Edep, 69
Firhist’e Geri Dön
38
2003 HUTBELERİ
1
12 - Eylül
ÇOCUKLARIMIZI EĞİTİMDEN
MAHRUM BIRAKMAYALIM
Muhterem Müslümanlar!
Çocuklarımızı en güzel şekilde yetiştirmek, terbiye etmek hepimizin asli görevidir.
Çocuk, Sevgili Peygamberimizin dilinde; Cennet çiçeğidir, gönül meyvesidir.
Kur’an dilinde; dünya hayatının süsü,
Allah’ın lütfu ve bir imtihan vesilesidir.
Ümidimiz ve istikbalimiz çocuklarımız, Huzuru İlahi’de bize şefaatçi de olabilir, şikayetçi deO Onları güzel terbiye eder,
Allah’ı, Peygamberini sevdirir; atasını, tarihini tanıtır; islami ölçüler içerisinde örf ve
adetlerimizi belletir; helali, haramı öğretir3
manların en azılı düşmanı olan kişiye de
“Cehaletin babası” manasına gelen “Ebu
Cehil” denilmiştir. İslam, cahiliyye dönemine son vererek ilim ve irfan çağını
açmış, Müslümanların okur-yazar olmaları
için her türlü tedbiri almıştır.
İnsanlık tarihinin gerçek mimarları
ve en büyük öğretmenleri annelerdirO Yarınların anneleri olacak kız çocuklarımızı
özenle yetiştirmeliyiz ki; ülkemizin ihtiyaç
duyduğu aydın nesli onlar yetiştirecektir.
Yeni eğitim-öğretim yılının başladığı
şu günlerde, çocuklarımızın okula kaydını
yaptırırken kız-erkek ayrımı gibi yanlış bir
davranış içine girmeyelim.
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
sek bize şefaatçi olurlar. Bunları yapmadığımız zaman da bizden şikayetçi olurlar.
Aziz Mü’minler!
Tarladaki ot, saksıya alınıp bakım
yapılırsa çiçek olur. Saksıdaki çiçek tarlaya
bırakılıp ihmal edilirse ot haline gelir. Nice
taşlar vardır ki işlenince, mücevher olur. Bu
nedenle evlatlarımızı sağlıklı, bilgili, kültürlü, çalışkan, dürüst, milli ve dini duygularla dopdolu yetiştirmeliyiz. Bunun yolu da
eğitimden geçer. Yüce Dinimiz, beşikten
mezara kadar ilim öğrenmeyi, kadın-erkek
her Müslümana farz kılmıştır. Bilgiyi, Çin de
bile olsa gidip almayı tavsiye ederken; Bilenlerle bilmeyenlerin bir olamayacağını
beyan etmiştir.
Değerli Kardeşlerim!
Bilgi insanın ışığıdır. Eğitime sırt çevirmek ışığa küsmektir.
Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammet (s.a.v.) hayatı boyunca cehaletle savaşmış; İslam’ın en büyük düşmanı olarak
cehaleti görmüştür. Onun için, İslam’dan
önceki döneme “Cahiliyye Devri”; Müslü4
Firhist’e Geri Dön
39
2003 HUTBELERİ
1
19 - Eylül
MİRAÇ
Aziz ve Muhterem Müslümanlar!
Önümüzdeki Salı gününü Çarşamba’ya bağlayan gece Miraç Kandilini kutlayacağız. Hepimiz için hayırlara vesile
olmasını Yüce Mevla’dan niyaz ediyorum.
Bilindiği gibi Kur’an-ı Mübinin 17.
Sûresi İsra Suresidir. Miraç mucizesini anlatan ayetle başladığı için bu adı almıştır.
Bugünkü hutbemizde sizlere İSRA
SURESİ’nden âyet-i kerime mealleri sunacağım.
Yüce Allah buyuruyor: *“Kendisine
ayetlerimizden bir kısmını gösterelim
diye kulu Muhammed’i bir gece Mescid-i
Haram’dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın
3
* Eli sıkı olma, büsbütün eli açık da olma.
Sonra kınanır ve çaresiz kalırsın. Şüphesiz
Rabbin, dilediğine rızkı bol bol verir ve (dilediğine) kısar. Çünkü O, gerçekten kullarından haberdardır ve onları görmektedir.
* Yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da, sizi de biz rızıklandırırız. Onları öldürmek gerçekten büyük bir
günahtır.
* Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, son derece çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur.
* Haklı bir sebep olmadıkça, Allah’ın, öldürülmesini haram kıldığı cana kıymayınO
* Rüştüne erişinceye kadar, yetimin malına ancak en güzel şekilde yaklaşın. Verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü söz
veren sözünden sorumludur.
* Ölçtüğünüzde ölçmeyi tam yapın.
Doğru terazi ile tartın. Bu daha hayırlı,
sonuç bakımından daha güzeldir.
* Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın
şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve
kalp, bunların hepsi ondan sorumludur
* Yeryüzünde böbürlenerek yürüme.
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
şanı yücedir. Şüphesiz O, hakkıyla işitendir. Hakkıyla görendir.1
* Allah ile birlikte başka bir tanrı edinme.
Yoksa kınanmış ve yalnızlığa itilmiş olarak
kalırsın.
* Rabbin, kendisinden başkasına asla
ibadet etmemenizi, anaya-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri ya da her ikisi senin yanında
ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf!”
bile deme. Onları azarlama. Onlara tatlı ve
güzel söz söyle. Onlara merhamet ederek
tevazu kanadını indir ve de ki: “Rabbim!,
Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri
gibi sen de onlara acı.”
* Rabbiniz, içinizde olanı en iyi bilendir.
Eğer siz iyi kişiler olursanız, şunu bilin ki
Allah kendine yönelenleri çok bağışlayandır.
* Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver. Fakat saçıp savurma.
Çünkü saçıp savuranlar, şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok
nankörlük etmiştir.
4
Çünkü sen yeri asla yaramazsın. Boyca da
dağlara asla erişemezsin.
*Bütün bu sayılanların kötü olanları, Rabbinin katında sevimsiz şeylerdir. Bunlar,
Rabbinin sana vahyettiği bazı hikmetlerdir.
Allah ile birlikte başka ilah edinme. Sonra
kınanmış ve Allah’ın rahmetinden kovulmuş olarak cehenneme atılırsın.2
KAYNAK:
1 İsra, 17/1
2 İsra, 17/22-39
Firhist’e Geri Dön
40
2003 HUTBELERİ
1
26 - Eylül
FARKLILIK ZENGİNLİKTİR,
ÜSTÜNLÜK TAKVADADIR
Muhterem Müslümanlar!
Bütün insanların atası, ilk insan ve
ilk peygamber Hz.Adem’dir. Sevgili Peygamberimizin veciz ifadesiyle tüm insanlar
Adem’in evlatlarıdır. Tarih boyunca insanlar, farklı ırk, dil ve soylara sahip olagelmişlerdir. Bu farklılıklar bizlere, Yüce Allah'ın
büyüklüğünü, sonsuz ilim ve kudret sahibi
olduğunu hatırlatmaktadır. Ayrıca; hiç birimiz doğacağımız yeri, zamanı ve anne-babamızı seçerek dünyaya gelmedik. Bütün
bu hususlar, Yüce Allah’ın takdiri ve dilemesiyle gerçekleşmektedir.
Değerli Kardeşlerim!
Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’in
3
lık konusu yapmaları, bu sebeple kendilerini üstün görme eğilimi içine girmeleri dinimizde yasaklanmıştır. Nitekim Hucurut
Suresinin 11. ayetinde; “Ey iman edenler!
Bir topluluk bir diğerini alaya almasın.
Belki onlar kendilerinden daha iyidirler.
Kadınlar da diğer kadınları alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Birbirinizi karalamayın, birbirinizi
(kötü) lakaplarla çağırmayın. İmandan
sonra fasıklık ne kötü bir namdır! Kim
de tövbe etmezse, işte onlar zâlimlerin
ta kendileridir” buyurulmaktadır.
Kıymetli Müslümanlar!
İnsanın kendi ailesini, milletini sevmesi; tarihini, geleneklerini koruması; onlara sahip çıkması son derece tabii bir
durumdur. Buna kimsenin itiraz etmesi
mümkün değildir. Ancak, bir insanın kendi
soy ve sülalesini başka insanlardan üstün
görmesi, “En üstün, en iyi benim soyumdur!” demesi dinen de doğru değildir. Hutbemizin başında ifade ettiğimiz gibi, hiç
birimiz anne-babamızı seçerek dünyaya
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
her hangi bir ırk, soy veya grup ayrımı yapmadığı, evrensel bir ilahi mesajla tüm insanlığı kucakladığı hepimizin malumudur.
Hucurat Suresinin 13. Ayetinde “Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve
bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık.
Allah katında en değerli olanınız, O’na
karşı gelmekten en çok sakınanınızdır.
Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdâr olandır” buyurularak, insanlar arasında yanlış anlaşılmalara sebep
olabilecek tüm hususlar, evrensel bir bakış
açısıyla baştan önlenmiştir. Ayet-i Kerimede, insanların farklı boy ve kabilelere
ayrılmasındaki hikmetin, birbirini tanımaları
olduğu; Allah katında en değerli olanın, Allah’a karşı gelmekten en çok sakınan, bir
başka ifadeyle Allah inancını gönlünde
daima canlı tutan, O’nun emir ve yasaklarına harfiyyen uyan, “takva” sahibi kimseler
olduğu vurgulanmıştır.
Aziz Mü’minler!
İnsanların soy ve cinsiyetlerini farklı4
gelmedik. İnsanın kendi iradesi dışında
sahip olduğu değerlerle övünmesi, o yolla
diğer insanlardan üstün olduğunu söylemesi gerçekçi olmadığı gibi, böyle bir iddianın ilmi ve ahlaki bir değeri de yoktur.
Yüce İslam Dininin bu konudaki evrensel mesajı iyi anlaşılmış olsaydı; Bugün
hepimiz sevgi, barış ve kardeşlik içinde bir
dünyada yaşıyor olacaktık. Hutbemi Sevgili
Peygamberimizin bir Hadis-i Şerifiyle bitiriyorum: “Allah, sizin dış görünüşünüze
değil, kalplerinize bakar”[1]
KAYNAK:
[1] Riyazü’s-Salihîn, C.l, Hadis No:7.
Firhist’e Geri Dön
41
2003 HUTBELERİ
1
03 - Ekim
CAMİLERİMİZİN
DİNİ HAYATIMIZDAKİ YERİ
Muhterem Müslümanlar!
Camiler, topluca ibadet ettiğimiz,
namaz kıldığımız, Allah’ı zikrettiğimiz, dua
ve niyazda bulunduğumuz ve milletçe din
kardeşliğini yaşattığımız yeryüzünde Beytullah’ın şubesi kabul edilen müstesna yerlerdir.
Namaz için camiye yönelen mü’minler, her türlü kötü duygu ve düşüncelerden
arınırlar. Birbirlerinin sevinç ve kederlerini
paylaşırlar. Amiri, memuru, işçisi, patronu,
büyüğü, küçüğü, yan yana omuz omuza
durarak Allah’ın huzurunda secdeye kapanır ve yalnız O’nun rızasına nail olmaya
çalışırlar.
Aziz Mü’minler!
Camiler: huzur yuvasıdır. Edeb, ter3
tiren kimseyi gördünüz mü, onun
mü’min olduğuna şehadet edin.[2]
“Kim mescitle yakından ilgilenirse;
Allah da onunla ilgilenir. Kim bir mescide bir ışık yakarsa; onun ışığı mescidi
aydınlattığı sürece melekler ve arşı yüklenenler onun için istiğfar ederler” [3]
“Size cemaat halinde bulunmanızı, ayrılıp dağılmaktan şiddetle kaçınmanızı
tavsiye ederim. Zira şeytan, yalnız başına yaşayan insana yakın, beraber bulunan iki kişiden de uzak olur. Kim
cennetin ta ortasında yaşamayı isterse,
cemaatten ayrılmasın.” [4]
“Camide cemaatle kılınan namaz, yalnız
kılınan namazdan 27 derece daha faziletlidir.”[5]
“Müslüman cemaatinden bir karış da
olsa ayrılan kimse, boynundaki İslam
bağını çözmüş demektir.”[6]
Değerli Kardeşlerim!
Bu Ayeti Kerime ve Hadis-i Şeriflerden anlaşıldığı üzere: Cami ve mescitlerimizin bakımı, onarımı ve temizliği gibi
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
biye, ilim ve irfan ocağıdır. İrşat kaynağı ve
eşitlik mekanıdır.
Cenab-ı Hakk Tevbe Suresinin 18.
ayetinde: “Allah’ın mescitlerini, ancak
Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazı
dosdoğru kılan, zekatı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte onların doğru yolu
bulanlardan olmaları umulur.” buyuruyor.
Bakara Suresinin 114. Ayetinde de:
“Allah’ın mescitlerinde O’nun adının
anılmasını yasak eden ve onların yıkılması için çalışandan daha zalim kim
vardır? Bunlar oralara ancak korkarak
girerler. Bunlar için dünyada rezillik,
ahirette de büyük bir azap vardır.” buyuruyor.
Muhterem Mü’minler!
Peygamber Efendimiz (S.A.V) buyuruyorlar ki: “Bir kimse, Allah’ın rızasını
kazanmak için mescit bina ederse; Allah
da ona bir benzerini Cennette bina
eder” [1]
“Mescitlere devamı alışkanlık haline ge4
hizmetlerle, buralarda mü’minlere sunulan
irşat hizmetleri büyük önemi haizdir.
Bu hizmetleri ifa edenlerin Allah katındaki ecir ve mükafatları elbette büyük
olacaktır.
Bu sebeple camilerle aramızdaki
bağları sıcak tutalım. Çocuklarımızı da camilere alıştıralım. Onların temiz kalplerine,
din, iman, vatan, bayrak, millet sevgisini
yerleştirelim. Müminlerden uzak kalan camiler, matem havasına bürünürler. Onları
mahzun bırakmayalım.
KAYNAK:
1] Buhari, Müslim, Tirimizi,Nesai Tac C-1 Sh.397
[2] Tirmizi R.S. Terc. C-2 Sh.384
[3] Enes b. Malik Mühasefetül Kulub. İ.
[4] Tirimizi, Fiten 7
[5] Müslim 1/450 H.No: 650
[6] Tirmizi, Adab 76 Ebu Davut Sünnet 27
Firhist’e Geri Dön
42
2003 HUTBELERİ
1
10 - Ekim
BERAT GECESİ
Aziz ve Muhterem Müslümanlar!
Bu gece mübarek Berat kandilidir.
“Berat” kelimesi, günahtan, suçtan, borç ve
cezadan kurtulmak manalarına gelir.
Bu gece birçok Müslüman, günahlarından kurtulup Allah’û Teâla’nın af ve mağfiretine erişir. İlahi ihsana nail olur.
Gönülleri nurani hava ile dolup taşar.
Müfessirlerden bir kısmı Kur'an-ı
Kerimin mübarek bir gecede indirildiğini
beyan eden Duhan Suresinin ilk ayetlerinin
Berat gecesi ile ilgili olduğunu belirtirler.
Peygamber Efendimiz, Berat gecesinin içinde bulunduğu Şaban ayında nafile
oruç tutmaya özen gösterirdi. Bunun sebebini soranlara: “Bu ayda ameller Alemle3
nasibini alamayacak, o mana denizinde yıkanıp arınamayacak olanlar da “Allah’a
şirk koşanlar, içinde sönmez bir kin ve
tükenmez bir düşmanlık besleyenler, akrabaları ile ilişkiyi kesenler, kibirli ve gururlu olanlar, ana-babaya asi olanlar,
içki içmeye ısrarla devam edenler,”[4]
olarak beyan edilmiştir..
Aziz Cemaat!
“Her canlı ölümü tadacaktır” Hiç
birimizin elinde yarına çıkacağımıza dair
bir garanti yoktur. Ölümü akıllarından bile
geçirmeyen, daha gencim, önümde uzun
bir ömür var diyerek avunan nice kardeşimizi şu geçen bir yıl içinde dünya evinden
ahiret yurduna uğurlamadık mı? O halde;
Allah (c.c.)’ın biz Muhammed ümmetine
bahşettiği bu geceyi en güzel şekilde değerlendirelim. Böyle mübarek geceleri bir
ganimet bilelim. Rabbımızın açık olan
tevbe kapısına yönelelim. Kin ve düşmanlık duygularını terk ederek birbirimizi sevelim. Akraba ve komşularımızla
tebrikleşelim. Anne ve babalarımızın hayır
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
rin Rabbine yükseltilir. Ben amelimin,
oruçlu bulunduğum bir halde arz olunmasını isterim”[1] cevabını verirdi.
Bir hadis-i şeriflerinde: “Şaban ayının onbeşinci gecesi oldumu, onu ibadet ve taatla geçirin. Gündüzünde de
oruç tutun. Zira Allah’u Teâla o gece
dünya semasına rahmetiyle tecelli eder
ve: Yok mu tevbe eden, onu affedeyim.
Yok mu rızık isteyen, ona rızık vereyim.
Yok mu bir hastalığa müptela olup şifa
isteyen, afiyet vereyim. Yok mu daha
başka isteği olan. Yerine getireyim” der.
Bu hal tâ sabaha kadar devam eder,”[2]
buyurmuşlardır. Diğer taraftan Rasulullahın, Şaban ayının 15. gecesinde Kelb Kabilesinin koyunlarının kılları sayısından
daha çok kişinin bağışlanacağını bildiren
hadisi de, bu gece af ve mağfiretin sınırsızlığına işaret eden bizler için ne güzel bir
müjdedir.[3]
Bu mübarek gecede hayrın, bereketin ve güzelliklerin sağanak sağanak yağmasına rağmen; o manevi ziyafetten
4
dualarını alalım. Çevremizdeki öksüz, kimsesiz, fakir, muhtaç ve hastaları ziyaret
ederek onlara yardımcı olalım. Bu geceyi
kaza namazı kılmak, Kur’an-ı kerim okumak, Peygamber Efendimize salatu selam
getirmek, dua ve istiğfarda bulunmakla
ihya edelim.
Geceniz bereketli, kandiliniz kutlu
olsun.
KAYNAK:
[1] Nesai Sıyam 70.
[2] İbn Mace, ikame 191.
[3] Tirmizi Savm, 39.
[4] Müttaki, Kenzu’l Ummal, XII, 316 (35184); et-Tergib ve’t. Terhib, II?119Kütübü Side Et-Tergğip ve’t-Terhib, 2/241:Mısır, 1933
Firhist’e Geri Dön
43
2003 HUTBELERİ
1
17 - Ekim
TİCARET AHLAKI
Muhterem Müslümanlar!
Yüce dinimiz İslâm, emir ve yasaklarıyla fert ve toplumun dünyevi ve uhrevi
huzur ve saadetini hedeflemiş, bu amaçla
hırsızlığı, yalan söylemeyi, hile yapmayı, ticaret ve alışverişte eksik ölçme ve eksik
tartmayı haram kılmıştır.
Bu hususta Cenab-ı Hak Mutaffifin
Suresinde şöyle buyurmaktadır: “Ölçüde
ve tartıda hile yapanların vay haline!
Onlar, insanlardan (bir şey) ölçüp aldıkları zaman, tam ölçerler. Fakat, kendileri
onlara bir şey ölçüp yahut tartıp verdikleri zaman eksik ölçüp tartarlar. Onlar
büyük bir gün, insanların, âlemlerin
3
mış, eline ıslaklık gelince; “Nedir bu? diye
sormuş, bunun üzerine satıcı Yağmur
yağmıştı ondan dolayı ıslandı diye
cevap verince Peygamberimiz, Niçin o
ıslak tarafı halkın görebilmesi için üste
getirmedin? diye mukabelede bulunduktan sonra: “Bizi aldatan bizden değildir.” [5] Buyurmuşlardır.
Aziz Mü’minler!
Geçmişte Ahilik teşkilatı olarak hizmet veren, bugün ise esnaf ve sanatkar
kardeşlerimizi temsil eden kuruluşların üyeleri, bu kuruluşların ahlaki, mesleki ve ticari
kurallarını benimsemek ve tatbik etmek zorundadırlar. Zira bu kurallar, büyük ölçüde
yüce dinimizin ortaya koyduğu ticari ve ahlaki prensiplerden esinlenerek belirlenmiş
ilkelerdir.
Öyleyse dünya hırsına kapılmadan,
helalinden kazanıp çoluk çocuğumuza
temiz rızık, helal lokma yedirelim. Özümüz,
sözümüz, ticaretimiz, sanatımız, ortaklığımız, dostluğumuz, arkadaşlığımız hep dürüstçe olsun. Dünyamız da, ahiretimiz de
ma’mur olsun.
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Rabbinin huzurunda duracakları gün
için diriltileceklerini sanmıyorlar mı?”[1]
Değerli Mü’minler!
Mü’min; kazancının helal olmasına,
kazanırken de başkasının hakkına tecavüz
etmemeye özen göstermeli, yaptığı işi, ibadet şuuru içinde dürüstçe yapmalı, aldığı
ücretin helal olmasına dikkat etmelidir.
Sevgili Peygamberimiz, ticaret ahlâkı ile ilgili prensipleri ortaya koyarken, ticarette haksız rekabeti, satışı kızıştırmak
için alıcıymış gibi davranmayı, hileli artırımda bulunmayı yasaklamış;[2] Gerçeği
gizleyip yalan söyleyerek yapılan alışverişin bereketini, Allah-u Teâlâ’nın yok edeceğini [3] bildirmiştir.
Yine Peygamberimiz, doğru sözlü
ve güvenilir tüccarı, “Doğru ve güvenilir
tacir (ahirette) Peygamberler, sıddıklar
ve şehitlerle beraberdir” [4] hadisiyle
övmüş; Müşterinin gafletinden veya bilgisizliğinden faydalanıp, onu aldatanı da şiddetle ikaz etmiştir. Nitekim bir gün pazarı
dolaşırken bir yiyecek yığınına elini daldır4
KAYNAK:
[1] Mutaffifin 83/1-6.
[2] Buhari Büyu, 58,64,70; Müslim, Büyu,11.
[3] Buhari Büyu, 26; Müslim İman, 117, Müsâkât, 131.
[4] Tirmizi, Büyü, 4, İbn Mace, Ticaret,1
[5] Müslim, İman 164, Ebû Davud, Büyu, 50.
Firhist’e Geri Dön
44
2003 HUTBELERİ
1
24 - Ekim
CUMHURİYET BAYRAMI
Muhterem Cemaat!
Üzerinde yaşadığımız cennet vatanımız, atalarımızın bize en büyük emanetidir. Onlar, Anadolu coğrafyasını vatan
edinmek için ellerinden geleni yapmış, bu
uğurda mallarıyla canlarıyla savaşmış ve
asırlar boyu bu toprakları korumak için,
olağanüstü gayret göstermişlerdir. Ne var
ki, “su uyur düşman uyumaz” atasözünde
vurgulandığı gibi, Müslüman Türk Milletinin
düşmanları hiç uyumamış, hep sinsi emeller beslemiş, birinci dünya savaşında da
bize, yedi cepheden saldırmış ve hemen
anayurdumuzu paylaşmaya kalkışmışlardır.
3
ber (s.a.v.)’e ve bize, şöyle emreder: “İş
konusunda onlarla müşavere et. Bir
kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et, (Ona dayanıp güven).
Şüphesiz Allah tevekkül edenleri
sever”[1].
Dünya işlerinin düzene konması,
vatan ve millet için yararlı olanların belirlenmesi maksadıyla istişarede bulunulması
ve sonucunda da, çoğunluk görüşünün
esas alınması, İslam'a uygun bir davranıştır. Nitekim Hz. Peygamber'in ashabın ve
dört büyük halifenin dünyevi uygulamaları
da, hep istişare ile olmuştur. Cumhuriyet
de bu uygulamayı öngören bir idare şeklidir.
Aziz Müslümanlar!
Cumhuriyeti kuran milli irade, insanların dînî inanç ve yaşayışlarında serbest
bırakılmasını, dünyevi işlerde ise, vatan ve
milletin yararına yönlendirilmesini ve düzenlenmesini amaçlamıştır.
Bize düşen görev, cumhuriyet ruhunu gayesinden saptırmadan, devletimizi
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Her zaman olduğu gibi bu asil millet,
istiklâl ve hürriyetini, vatan ve mukaddesatını korumak için; Gazi Mustafa Kemal
ATATÜRK önderliğinde şahlanarak, her
türlü yokluğa ve olumsuzluğa rağmen,
büyük bir istiklal mücadelesi vererek, namusu saydığı vatanını, düşman işgâlinden
kurtarmıştır. Asırlardan beri hakim olduğu
Anadolu topraklarında, milli egemenliğini
aynen korumuş, Türkiye Cumhuriyeti
adıyla yeni bir devlet kurmuş ve 29 Ekim
1923 tarihinde de bunu, bütün dünyaya
ilân etmiştir.
Değerli Müminler!
80. yıl dönümünü idrak etme mutluluğunu yaşadığımız, Cumhuriyet, çoğunluk
sistemine ve milli iradeyi temsil etme esasına dayanan, yaratılıştan insanlarda var
olan çeşitli kabiliyetlerini ortaya koyabilmelerine, düşünce ve inançlarını serbestçe
ifade edip yaşamalarına imkân veren, istişareye dayalı bir idare şeklidir.
İslam dini, istişareye büyük önem
verir. Yüce Allah, bu konuda Hz. Peygam4
liyakatli ellerde yükseltmek, yüceltmek ve
bu mukaddes emaneti bizden sonraki nesillere, en iyi şekilde devretmek olmalıdır.
KAYNAK:
[1] Al-i İmran, 3/159
Firhist’e Geri Dön
45
2003 HUTBELERİ
1
31 - Ekim
ORUÇ
Aziz ve Muhterem Müslümanlar!
On bir ayın sultanı Ramazan-ı Şerif’in bu ilk Cuma’sında sizlere, sevgili Peygamberimizin orucun faziletini anlatan
güzel söz ve davranışlarından bir demet
sunmak istiyorum.
Rasulüllah (SAV) buyuruyor ki:
Bir kimse Ramazan’ın faziletine inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek
oruç tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır.1
Ramazan-ı şerif geldiğinde Cennet
kapıları açılır; Cehennem kapıları kapanır.
Şeytanlar da bağlanır.2
Oruç, ateşe karşı siperdir. Sizden bi3
Rasulullah Efendimiz, Ramazan’ın son on
gününde geceleri ibadetle geçirir, aile fertlerini uyandırır ve hayırlı işlere koyulurdu.7
2
Firhist’e Geri Dön
riniz oruçlu bulunduğu günde fena söz söylemesin; kavga etmesin. Şayet birisi ona
söver veya ona çatıp çekişirse, “Ben oruçluyum.” desin. Allah’a yemin ederim ki,
oruçlunun ağız kokusu, Allah nezdinde,
misk kokusundan daha hoştur. Oruç tutanın ferahlanacağı iki sevinçten birisi, iftar
ettiği zaman, diğeri de orucunun sevabıyla
Allah’a kavuştuğu andır.3
Sizden biriniz oruçlu olduğu halde
unutur da yer ve içerse orucuna devam
etsin. Zira onu Allah yedirmiş ve içirmiştir.4
Sahur yemeği yiyin; çünkü sahurda
bereket vardır.5
Oruçlu bir kimse yalan ve yalancılıkla iş yapmayı terketmezse, yemeyi içmeyi bırakıp aç durmasın; Allah nezdinde
hiçbir kıymeti yoktur.6
Bir Hadis-i Kutside Aziz ve Celil olan
Yüce Allah buyurur ki: Ademoğlunun her
ameli kendisinindir. Yalnız oruç müstesna.
O, benim içindir. Onun mükafatını ben vereceğim.
Sahabe-i kiram şöyle naklediyor:
4
KAYNAK:
1 Riyazü’s Salihin, C.II, Sh:489, H.No: 1224
2 A.g.e. C.II. sh.489. H.No:1225
3 A.g.e. C.II. sh.485. H.No:1220
4 A.g.e. C.II. sh.503. H.No:1247
5 A.g.e. C.II. sh.495. H.No:1234
6 A.g.e. C.II. sh.502. H.No:1246
7 A.g.e. C.II. sh.491. H.No:1228
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
Firhist’e Geri Dön
46
2003 HUTBELERİ
1
07 - Kasım
ORUÇ NASIL TUTULUR
Aziz Mü'minler!
Dinimizdeki temel ibadetlerden birisi
de Ramazan ayında oruç tutmaktır.
Oruç, Bakara süresinin 183. ayetinde belirtildiği üzere, İslâmiyetten önceki
îlâhî dinlerde de var olan ve tarihin derinliklerine kadar uzanan bir ibadettir.
Oruç, niyet ederek tan yerinin ağarmaya başlamasından, güneşin batmasına
kadar yemekten, içmekten ve cinsi ilişkiden
uzak durmak suretiyle yerine getirilen bir
ibadettir.
Oruç, müslüman, akıllı ve erginlik
çağına gelmiş olan herkese farzdır. Kendisine oruç farz olduğu halde, oruç tutamayacak kadar hasta olanlar ile yolcular, oruç
tutmayabilirler. Yolcular memleketlerine dö3
açıklamıştır.
Bunlar; kötülüklerden uzak durmak,
nefsi terbiye etmek, ahlakı güzelleştirmek,
merhamet duygularını geliştirmek, sıkıntılara katlanmayı ve sabretmeyi belletmek,
nimetlere şükretmeyi öğretmek, kısaca
maddî ve manevî bakımlardan huzura kavuşturmaktır.
Sevgili Peygamberimiz de bir hadislerinde: "Kim Ramazan orucunun farz olduğuna inanarak ve karşılığını da yalnız
Allah'tan umarak oruç tutarsa, onun
bütün geçmiş günahları bağışlanır"(2)
buyurarak orucun günahlardan bağışlanma
vesilesi olan önemli bir ibadet olduğuna
işaret etmişlerdir.
Değerli Mü'minler !
İnsanın, orucundan beklediği manevî hazzı alabilmesi ve günahlarının bağışlanması için, sadece midesine değil, bütün
organlarına oruç tutturması gerekir.
Yani insan, nefsinin aşırı isteklerine
karşı koyabilmeli, öfkesini yenebilmeli ve
eline, ayağına, diline, gözüne, kulağına,
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
nünce, hastalar da iyileşince tutamadıkları
oruçlarını kaza ederler. İyileşmeleri mümkün olmayan hastalar ise, tutamadıkları ramazan oruçlarının her günü için bir fidye,
yani, bir kişinin bir günlük yiyeceğini veya o
yiyeceğin karşılığı olan parayı yoksula
verir.
Oruca kalb ile niyet etmek yeterli ise
de, dil ile de "niyet ettim Allah rızası için
oruç tutmaya" demek suretiyle, niyetin
hem kalb ile hem de dil ile yapılması daha
güzeldir. Oruç tutmak gayesi ile sahura
kalkmak da niyet sayılır. Her günün orucuna ayrı ayrı niyet etmek şarttır.
Oruç, insanları dünyada kötülüklerden sakındıran, ahirette de cehennem azabından koruyan ve günahların
bağışlanmasına vesile olan bir ibadettir.
Orucun farziyeti ile ilgili ayette
Cenab-ı Hak: "Ey iman edenler! Kötülüklerden sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz
kılındı"(1) buyurmak suretiyle, orucun farz
kılınmasındaki hikmetlerden bazılarını
4
kalbine, düşüncesine oruç tutturabilmelidir.
Başkalarına zarar vermekten, etrafındaki insanları huzursuz etmekten kaçınmalı, herkesle iyi geçinmeli ve kendisi ile iyi
geçinilmelidir.
Böylece, bütün ibadetlerde olduğu
gibi, özellikle oruç ibadetinin gayesi olan insanın olgunlaşması, ahlakının güzelleşmesi gerçekleşecek, dolayısıyla ferdin ve
toplumun hayatı huzurlu ve mutlu olacaktır.
KAYNAK:
1- Bakara,183
2- Riyazü's-Salihin Terc. c. 2. sh.489.
Firhist’e Geri Dön
47
2003 HUTBELERİ
1
14 - Kasım
ZEKAT VE YARDIMLAŞMA
Muhterem Müslümanlar!
İslam’ın beş temel esasından biri
olan zekat, dinen zengin sayılan kimselere
farzdır. Kur’an’da ve Sünnette sıkça zekata
yer verilmesi bu ibadetin önemini ortaya
koymaktadır. Bakara suresinde “Namazı
dosdoğru kılın, zekatı verin ...” buyuran
(âyet, 43)Yüce Allah, Müminûn suresinde,
kurtuluşa eren müminlerin niteliklerini sayarken onların zekat veren kimseler olduklarını (âyet, 1-4) Ahzâb suresinde ise zekat
veren müminlerin bağışlanacaklarını ve
büyük bir mükâfata erişeceklerini müjdelemektedir (âyet, 35)
Değerli Müminler!
Zengin Müslüman’ın kazancında, fakirlerin hakkı vardır. Nitekim yüce Allah
“Zenginlerin mallarında, (yardım) iste3
köprü oluşturur ve toplumda huzur ve birliği
sağlar.
Zekat ve sadaka verenlere, hayırlı
işlerde ve yardımda bulunanlara Yüce
Allah karşılığını fazlasıyla vereceğini va’d
etmekte ve şöyle buyurmaktadır:
“Mallarını Allah yolunda harcayanların
durumu, yedi başak bitiren ve her başakta yüz tane bulunan bir tohum gibidir. Allah dilediğine kat kat verir. Allah
lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir”
(Bakara, 261)
Aziz Müminler!
Zekatın, sadakanın ve diğer yardımların fakirleri incitmeyecek şekilde verilmesi
çok önemlidir. Gösteriş maksadıyla fakirin
onurunu zedeleyecek tarzda yapılan yardımlardan sevap elde edilemez. Yüce Allah
şöyle buyurmaktadır: “Mallarını Allah yolunda harcayan, sonrada harcadıklarının
peşinden (bunları) başa kakmayan ve
gönül incitmeyenlerin, Rableri katında
mükafatları vardır. Onlar için korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de. Güzel
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
yen ve (utandığından dolayı isteyemeyip) mahrum olanlar için bir hak vardır”
buyurmaktadır (Zariyat, 19). Bu itibarla
zekat vermemek, fakirin hakkını yemektir.
Fakir hakkını yemek ise kıyamet günü Allah’ın huzurunda büyük bir vebali gerektirir.
Peygamberimiz (a.s.) zekatı verilmeyen
malın kıyamet gününde zehirli bir yılan misali mal sahibinin boynuna dolanacağını
bildirmektedir (Buhârî, Zekat, 3)
Zekat ve sadaka, müminlerin, yüce
Allah’ın sevgisini, mal ve servet sevgisinden daha üstün tuttuklarının bir ifadesidir.
Çünkü sadaka ve zekat veren kimse, verdiği şahıslardan hiçbir karşılık beklememektedir. Bunu sadece ibadet kastı ile ve
Allah rızası için yapmaktadır.
Zekat, toplumun sosyal güvenlik
şemsiyesidir, cimrilik hastalığını tedavi
eder, cömertlik duygularını geliştirir, hayırhasenat kapılarını açar, mülkiyeti emniyet
altına alır, gelir dağılımındaki dengesizliğin
giderilmesine katkıda bulunur, servet düşmanlığını azaltarak zengin fakir arasında
4
bir söz ve bağışlama, peşinden gönül
kırma ile gelen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah her bakımdan sınırsız zengindir, halimdir” (Bakara, 262-263).
Değerli Müminler!
İçinde bulunduğumuz mübarek Ramazan ayı vesilesiyle zekat, fitre ve sadaka
gibi hayırlarla yoksulların gönlünü almaya,
onların ihtiyaçlarını gidermeye çalışalım ve
unutmayalım ki gerçek mallarımız, faydasını göreceğimiz servetimiz Allah yolunda
harcadıklarımızdır.
Firhist’e Geri Dön
48
2003 HUTBELERİ
1
21 -Kasım
KADİR GECESİ
Aziz Müminler!
Rahmet ve mağfiret ayı Ramazanın
son günlerine ulaşmış bulunuyoruz. Bu
akşam inşâallah Kadir Gecesini idrâk etmenin mutluluğunu yaşayacağız
Kadir Gecesi; beşer tarihinin en
önemli hadisesi olan Kur’ân-ı Kerîm’in inmeye başladığı ve Yüce Allah’ın, hakkında
müstakil bir sure gönderdiği müstesnâ bir
gecedir. Aynı adı taşıyan sûrede Yüce
Allah şöyle buyurmaktadır: “Doğrusu, biz
Kur’an’ı Kadir Gecesi’nde indirdik.
Kadir Gecesi’nin ne olduğunu sen ne bileceksin! Kadir Gecesi bin aydan daha
hayırlıdır. Melekler ve Cebrail O gece,
3
ulaştırır. Kur’an’ın öngördüğü ilke ve prensiplerin özünde aydınlık bir ruh, huzur dolu
bir kalp, sevgi, saygı, hoşgörü, kardeşlik,
dayanışma, adalet, dostluk, ilim, irfan,
ahlâk ve erdemlilik vardır.
Değerli Müminler!
Ramazan Ayı’nın manevi ikliminde
bir ay süren feyizli ve yoğun ibadetlerimizin, ruhumuz üzerindeki tesirlerini yakından hissedebilmek, yeni manevi hamlelere
ve nefsi mücadelelere hazırlanabilmek için,
bu gece büyük bir fırsattır. Bu nedenle bin
aydan daha hayırlı olduğu müjdelenen, dolayısıyla yaklaşık 80 küsur yıllık bir insan
ömrüne bedel olan bu geceden gerektiği
şekilde istifade etmeliyiz. İşlediğimiz günahlardan pişmanlık duyarak bunları bir
daha işlememeye söz vermeliyiz. Kendimiz, ailemiz ve milletimiz için dua etmeliyiz,
bu geceyi güzelce ihya etmeliyiz. Sevgili
Peygamberimiz (a.s.) bu mübarek gece ile
ilgili olarak, “Kim inanarak ve sevabını
Yüce Allah’tan umarak Kadir Gecesi’ni
ihya ederse onun geçmiş günahları baNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Rablerinin izniyle her türlü iş için iner
de inerler. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar süren bir esenliktir.”
Kur’an-ı Kerimin bu mübarek gecede indirilmiş olması, Kadir Gecesinin
önemine ayrı bir anlam ve değer katmaktadır. Zira Kur’ân, insanın yalnız Allah’a kulluk ve itaatte bulunması gerektiğini ifade
ederek onun ne kadar şerefli bir varlık olduğunu belirtir. Fert, aile, millet ve tüm insanlık olarak mutlu ve huzurlu olmanın
yollarını gösterir. Çalışmanın, helalinden
kazanmanın ve başarılı olmanın gereğini
ve önemini vurgular. İnsanlığın dürüstlük
saygı ve hakkaniyet gibi yüce değerleri
gaye edinmesini ister. Birey ve toplum olarak sorumluluklarımızı bildirir.
Muhterem Müslümanlar!
Kuran’ı Kerim, insanın dünya ve ahiret mutluluğunu sağlamayı hedefler, aklımızı ve gönül dünyamızı aydınlatır, manevî
varlığımızı karartan her türlü kötülük ve
olumsuzluktan bizleri arındırır, ahlâkî değerlere yöneltir ve huzurlu bir ruh yapısına
4
ğışlanır” buyurmuş(1) ve bu gece, “Allah’ım! Sen affedicisin, affetmeyi seversin, beni de affet” diye dua etmemizi
tavsiye etmiştir.(2)
Geçen hayatımızın Kur’an ve Sünnet’e uygun olup olmadığının muhasebesini yapmalıyız. Dargınlık, kırgınlık, kin ve
nefretin yerine sevgi, saygı, hoşgörü, dostluk ve kardeşliği hâkim kılmalıyız. Yetimlerin, kimsesizlerin, fakir ve muhtaçların
yüzünü güldürmeli, onlara yardım elimizi
uzatmalıyız
Aziz Müminler!
Hepinizin kadir gecesini kutluyor,
hayırlara vesile olmasını Cenâb-ı Hak’tan
niyaz ediyorum.
KAYNAK:
1-Buhârî, Fadlu Leyleti’l-Kadr,1 .
2-Tirmizî, Deavat, 85,V,534.
Firhist’e Geri Dön
49
2003 HUTBELERİ
1
25 - Kasım
HUZUR VE KARDEŞLİK
GÜNLER BAYRAMLAR
Muhterem Müslümanlar !
Rahmet ayı Ramazan-ı şerifi geride
bırakarak mutluluk ve sevinç günlerinden
birine ulaşmış bulunmaktayız. Mübarek Ramazan bayramı bütün Müslümanlara kutlu
olsun. Yüce Rabbimiz bu mübarek günü
barış ve huzura vesile kılsın.
Ramazanın rahmet ortamında, gücümüz yettiğince oruçlarımızı tutmaya, namazlarımızı kılmaya, fakirleri gözetmeye,
düşkünlere yardım etmeye ve diğer dini görevlerimizi yerine getirmeye çalıştık. Böylece Allah’a karşı kulluk görevlerimizi yerine
getirmenin manevi huzuru içinde mübarek
Ramazan bayramına ulaştık. Bunun sevincini hep birlikte yaşıyoruz.
Aziz Müminler!
3
büyük günahlardan biri sayan yüce dinimizin terör hareketlerini, türü, gayesi, sebebi
ne olursa olsun hoş görmesi asla mümkün
değildir.
Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de, "Düzene sokulduktan sonra, yeryüzünde
bozgunculuk yapmayınT" buyurmuş,
haksız yere cana kıymayı haram kılarak,
cezasının ebedi kalınacak cehennem olduğunu bildirmiştir. Aynı şekilde haksız yere
bir kişiyi öldürmeyi bütün insanlığı öldürmek, bir kişiyi kurtarmayı da bütün insanlara hayat vermek olarak kabul etmiştir.
Şu halde ismi ne olursa olsun, terör,
şiddet ve anarşinin İslam’la uzaktan yakından ilişkisi yoktur; bilakis dinimiz her türlü
anarşi, fesat, bozgunculuk, eziyet, işkence,
kısaca terör ve şiddeti kesinlikle yasaklamıştır.
Dinimizin bu emir ve yasakları karşısında bize düşen, birbirimizi sevmek, birlikberaberlik içinde kardeşçe yaşamaktır.
Nitekim Yüce Rabbimiz: “Ey iman edenler!
Hep birden barışa girin. Sakın şeytanın
peşinden gitmeyin. Çünkü o sizin için
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Bayramlar neşe ve sevinç günleri,
millî birlik ve beraberlik duygularının zirveye
ulaştığı, dayanışma ve kaynaşmanın yoğun
bir şekilde yaşandığı müstesna zaman dilimleridir. Ancak bayramın gönüllere huzur
veren ve kardeşliği pekiştiren huzur iklimini
bütün sıcaklığıyla hissettiğimiz ve milletçe
bunun hazzını yaşamaya başladığımız bir
sırada, acımasız bir şekilde çirkin yüzünü
gösteren son terör eylemleri, bu sevincimize gölge düşürmüş, milletimizi derinden
yaralamış ve üzüntüye boğmuştur.
Değerli Müminler!
Temeli barış, uzlaşma, hoş görüye
dayanan ve ismini de bu anlamlara gelen
“İslam” kelimesinden alan yüce dinimiz, birliği, dirliği, sevgiyi, kardeşliği emrederken,
zulmü, azgınlık ve fenalığı yasaklamış; zulmün en dehşet verici şekillerinden biri olan
terör ve tedhişi ise şiddetle men etmiştir.
Muhterem Müslümanlar !
Yer yüzündeki bütün canlılara merhametle yaklaşmayı öngören, Yaratandan
ötürü yaratılanı hoş görme anlayışını yerleştiren ve masum insan kanını dökmeyi en
4
apaçık bir düşmandır” buyurmaktadır.
Aziz Mü'minler!
Bayram vesilesiyle, başta anne ve
babalarımız olmak üzere büyüklerimizi,
komşularımızı, akraba ve dostlarımızı ziyaret edelim. Dargınlık ve kırgınlıklara son verelim. Aramızdaki kin, haset ve husumet
duygularını bırakarak sevgi, saygı ve bağışlamayı tercih edelim. Yalan, gurur, kibir gibi
manevî hastalıklardan uzak duralım.Ramazan ayında kazandığımız güzel hasletlerimizi Ramazandan sonra da devam ettirelim
ve fitrelerimizi henüz verememişsek bir an
evvel fakirlere ulaştıralım. Ailemizin mutluluğu, milletimizin huzuru, millî birlik ve beraberliğimizin devamı, devletimizin bekâsı için
dua ve niyazda bulunalım. Milletçe birlik ve
beraberlik içinde bulunduğumuzu gösterelim ve teröre karşı tavrımızı ortaya koyalım.
Bu duygularla Ramazan Bayramınızı
tekrar tebrik ediyor, ülkemiz, milletimiz ve
İslâm âlemi ve bütün insanlığa huzur ve
barış getirmesini, hayır ve bereketlere vesile olmasını diliyorum.
Firhist’e Geri Dön
50
2003 HUTBELERİ
1
28 -Kasım
KUR’AN’I OKUMAK ve ANLAMAK
Muhterem Müslümanlar!
Kur’an-ı Kerim, Yüce Allah tarafından Peygamberimiz Hz. Muhammed
(a.s.)’e gönderilen son ilâhî kitaptır. Bu aziz
Kitab’ın muhatabı bütün insanlar, gayesi
de; bütün insanların, dünya ve ahiret mutluluklarını sağlamaktır. Bu gayeye ulaşabilmemiz için; Kur’an’ı okumamız,
anlamamız, emir ve yasaklarına uymamız
gerekir. Nitekim Yüce Allah Kur’an’da; “(Ey
Peygamberim!) Bu, bir mübarek Kitaptır
ki, ayetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdik”(1)
“Gerçekten bu Kur’ân, (insanları) en
doğru yola iletir ve salih ameller işleyen
müminlere büyük bir mükâfat olduğunu
müjdeler”(2),
“İndirdiğimiz bu Kur’an, mübarek bir Ki3
nülleri aydınlatan yüce bir kitaptır.
Öyle ise, hayatın manasını anlamamız, iyi bir insan olmamız, değişen ve gelişen dünyanın ağır şartlarını
göğüsleyebilmemiz için, Kur’an’a başvurmamız ve ondan öğütler almamız gerekir.
Bütün benliğimizle o yüce Kitab’a yönelmeli, eşsiz güzelliklerini kavramalı ve ilkelerini hem kafamıza hem de gönlümüze
nakşetmeliyiz.
Değerli Mü’minler!
İnsanlık ne zaman Kur’an’a yönelmiş ve onu rehber edinmişse, en ileri medeniyete sahip olmuştur. Peygamberimiz
(a.s.) bu gerçeği şöyle dile getirmiştir:
“Şüphesiz ki Allah, Kur’an’la amel edenleri yükseltir, ona uymayanları düşürür
ve geri bırakır.”(4)
Öyle ise “Kur’an’a sımsıkı sarılınız, onu önder ve rehber edininiz.
Çünkü Kur’an, âlemlerin Rabbi Allah’ın
mübarek bir kelâmıdır.”(5)
Aziz Müslümanlar!
Kur’an’a uymak, hayatı daha canlı
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
taptır. Ona uyun ve hükümlerine karşı
gelmekten sakının ki, Allah’ın rahmetine
erişesiniz.” buyurmuştur.(3)
Demek ki Kur’an’ı okumaktan maksat; onu anlamak, anlamaktan maksat da
onun ahkamı ile amel etmek ve gösterdiği
yoldan yürümektir. Milli şairimiz Mehmet
Akif, bu konuyu şöyle dile getirmiştir:
Lafzı muhkem, yalnız anlaşılan, Kur’an’ın
Çünkü kaydında değil, hiçbirimiz mânânın;
Ya açar Nazm-ı Celil’in, bakarız yaprağına
Yâhut üfler geçeriz bir ölünün toprağına.
İnmemiştir hele Kur’an, bunu hakkıyla bilin Ne
mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için!
Aziz Mü’minler!
Bitmez-tükenmez bir ilim, hikmet ve
saadet kaynağı olan Kur’an; nûru ile âlemleri aydınlatan, ruhlara şifa veren, insanların güçlü bir vicdana ve sağlam bir imana
sahip olmasına vesile olan, akılları ve gö4
yaşamak demektir. Onun için Kur’an’ı okuyalım, iyi anlayalım ve ahkâmı ile amel
edelim ki, Allah’ın rahmetine, dünya ve âhiret mutluluğuna erebilelim. Hutbemi, bir
âyet meâli ile bitiriyorum: “Ey İnsanlar!
Size Rabb’inizden bir öğüt, gönüllerin
derdine bir şifa, mü’minlere bir hidayet
ve rahmet gelmiştir.”(6)
KAYNAK:
1-Sâd,38/29.
2-İsra, 17/9.
3-En’am, 6/155.
4-Müslim, Müsafirîn,269.
5-Fethu’l-Kebir, c.2, s.237.
6-Yûnus,10/57.
Firhist’e Geri Dön
51
2003 HUTBELERİ
1
05 - Aralık
ENGELLİLERE YARDIMCI OLMAK
DİNİ VE MİLLİ BİR GÖREVDİR
Muhterem Müslümanlar!
Her toplumda, engelli veya özürlü
diye tanımladığımız insanların bulunması
doğaldır. Engellilik doğuştan olabileceği
gibi, sonradan ortaya çıkmış da olabilir.
Günümüzde iş ve trafik kazaları, sigara ve
alkol kullanımı gibi çeşitli sebeplerle engelli
sayısı çoğalmaktadır. Bu yüzden her geçen
gün, engelliler için zorunlu olan eğitim ve
rehabilitasyon merkezlerine olan ihtiyaç
daha da artmaktadır.
Aziz Mü’minler!
Özürlü kardeşlerimizin yaşadığı zorluklar sadece kendileriyle sınırlı değildir. Bu
durum, anne, baba ve kardeşler başta
3
Değerli Mü’minler!
Toplum bir bütündür. Peygamberimiz Hadis-i Şeriflerinde: “Birbirlerine merhamet etmede, birbirlerini sevmede ve
dayanışmada mü’minleri bir beden gibi
görürsün. O bedenin uzuvlarından biri
rahatsızlandığında diğer organları da
aynı rahatsızlığı hissederler.”5 buyurmuştur. Bu itibarla engellileri topluma kazandırmak için elimizden geleni
yapmalıyız.
Engellileri topluma kazandırmanın
üç basamağı bulunmaktadır: Birincisi, ağır
bir stres ve yük altında bulunan ailelerin sıkıntılarının hafifletilmesi. İkincisi, engellinin
de yaşama hakkının olduğu, ayrıca diğer
sosyal imkanlardan da yararlanması gerektiği bilincinin geliştirilmesi. Üçüncüsü; engellilerin yetenek ve becerilerinin
geliştirilerek, toplumsal üretime katkıda bulunmalarının sağlanmasıdır. Özürlülüğü bir
talihsizlik kabul ederek bu insanlarımızı
toplum dışı bırakmak yerine, onların da
bakım, eğitim ve düzenli bir hayat hakları
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
olmak üzere, bütün yakınlarını etkilemekte,
onları üzüntü ve stres içinde yaşamaya
mahkum etmektedir. İnanır ve biliriz ki,
hastalık ceza değildir. İnsanın olduğu her
yerde hastalık, dert, sıkıntı ve musibetlerin
bulunması doğaldır. Belki de kişinin sabır
ve tahammüle yönelik gerçek cevheri, bu
imtihan ve denemeden sonra ortaya çıkacaktır. Bir ata sözünde: "Altın ateşte,
insan mihnette (sıkıntı anında) belli
olur”1 denilmiştir. Hepimiz her an bir imtihan ile karşı karşıyayız. Sağlıklı günlerimiz
olabileceği gibi, sıkıntılı ve zahmetli günlerimiz de olacaktır.
Yüce Allah; “Andolsun ki sizi biraz
korku ve açlıkla; bir de mallar, canlar ve
ürünlerden eksilterek deneriz.”2 “Ey
Peygamber! Sabredenleri müjdele.”3 buyurmuş; Peygamberimiz (s.a.v) de bu hususu: “Mü’mine isabet eden her
yorgunluk, hastalık, üzüntü, sıkıntı ve
hatta ayağına batıp rahatsız eden diken
bile eğer Allah yolunda çalışıyorsa, günahlarına keffaret olur.”4
4
olduğu unutulmayarak onlara gerekli hizmeti vermek gerekir. Bu bilincin, toplumun
her kesimince benimsenmesi ve desteklenmesi çok önemlidir.
Engelliler konusunda aile ve okul
başta olmak üzere, bütün kurumlar kendilerine düşen görev ve sorumluluğu yerine
getirmelidirler. Bu amaçla kurulan vakıf,
dernek, eğitim, sağlık ve rehabilitasyon
merkezlerine maddi manevi açıdan ve
özellikle araç ve gereç yönünden yardımcı
olmak, dini ve insani bir görevdir. Engellilerimiz, beceri ve kabiliyetlerine göre iş imkanı sağlanarak topluma kazandırılmalıdır.
Daha da önemlisi, sevgi ve ilgiye muhtaç,
bu insanlar sık sık ziyaret edilerek, kendilerine manevi destek verilmelidir. Unutmamak gerekir ki, onların da dünyanın
nimetlerinden ve güzelliklerinden yararlanmaya hakları vardır.
KAYNAK:
1- Buhari Rikak1; Tirmizi Zühd 1, (2301)
2- Tirmizi, Davât, 105, 128; İbn-i Mace Dua 5; Buhari
Cihat, 112, 156; Müslim Cihad 20
3- Bakara, 155.
4- Müslim Birr H. No: 2573
5- Buhari Edeb, 27
Firhist’e Geri Dön
52
2003 HUTBELERİ
1
12 - Aralık
İSLAM’DA İNSAN HAKLARI
Muhterem Müslümanlar!
Yüce Allah’ın en güzel biçimde yarattığı insanın varlıklar arasında ayrı bir
yeri ve değeri vardır. Kur’an-ı Kerim “insanın şerefli ve üstün olduğunu”(1) ifade
ederek, onun Allah nazarındaki yerine ve
bu alemdeki konumuna işaret etmiştir.
Kur’an-ı Kerim’in insanı muhatap alması da
ona verilen değerin bir başka ifadesidir.
İnsanın hayatını onurlu bir şekilde
sürdürebilmesi için vazgeçilmez kabul edilen temel hakları vardır. Din, can, akıl,
namus ve mal güvenliği bu hakların önde
gelenleridir. Bu haklar İslam’da “zarurat-ı
diniyye” ; yani “dinin vazgeçilmez temel
3
tarafından da affedilmeyeceğini belirtmiştir.(5) Yine Sevgili Peygamberimiz veda
hutbesinde bizlere şu tavsiyelerde bulunmuştur: “Ey İnsanlar! Emanetleri sahiplerine teslim ediniz. Zulmetmeyiniz ve
zulme uğramayınız. Kan davası gütmeyiniz. Kadınların haklarını koruyunuz.
Kimsenin hakkına tecavüz etmeyiniz. Biliniz ki Rabbiniz birdir. Babanız birdir.
Hepiniz Adem’in çocuklarısınız. Adem
ise topraktandır. Allah katında en kıymetli olanınız , O’na en çok saygı göstereninizdir.” (6)
İnsanların haklarına saygılı olalım.
Özellikle kul hakkıyla Allah’ın huzuruna çıkmaktan sakınalım. Toplumun gelişmesinin,
huzur ve mutluluğunun insan haklarına
saygılı olmaktan geçtiğini unutmayalım.
2
Firhist’e Geri Dön
değerleri” olarak nitelendirilmiştir. İnsanlara sağlanan bu haklar dokunulmazdır ve
bu hakların dokunulmazlığı din, cinsiyet ve
ırka bağlı da değildir.
Aziz Cemaat!
İslam’da insan hayatına büyük
önem verilmiştir. Haksız yere adam öldürmek bütün insanları öldürmek, bir canı kurtarmak da bütün insanları kurtarmak gibi
kabul edilmiştir.(2)
Hz. Peygamber de insanların can,
mal ve ırzlarının mukaddes olup her türlü
tecavüzden korunduğunu bütün insanlığa
ilan etmiştir.(3) İnsanları alaya almak, kötü
lakapla çağırmak, onlar hakkında kötü
zanda bulunmak, onların kusurlarını araştırmak ve kişileri çekiştirmek de yasaklanmıştır.(4)
Değerli Kardeşlerim!
İnsan hakları konusunda bizleri ısrarla uyaran Hz.Peygamber (s.a.s) onların
kişilik haklarına saygılı olmayı öğütlemiş,
aykırı davrananları kınamış ve kul hakkının
hak sahibi tarafından affedilmedikçe Allah
4
KAYNAK:
1 İsra 17/70
2 Maide 5/32
3 Müslim, İmare, 36 Tirmizi, Cuma, 80 Cihad, 28
4 Hucurat 49/11-13
5 Müslim, Birr, 15
6 Müslim, İmare, 36 Tirmizi, Cuma, 80 Cihad, 28
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
Firhist’e Geri Dön
53
2003 HUTBELERİ
1
19 - Aralık
DOĞRULUK MÜSLÜMANIN
ÖNDE GELEN VASFIDIR
Muhterem Müslümanlar!
İslam’ın özünü oluşturan unsurlardan biride doğruluktur. Bu bakımdan dinimizin bütün kuralları; hak, adalet, doğruluk
ve merhamet ölçüleri üzerine kurulmuştur.
Cenab-ı Hakkın Sevgili Peygamberimizin
şahsında tüm insanlara hitap ederek: “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol”1 buyurması ve Peygamberimizin de Kendisinden
nasihat isteyen bir sahabiye: “Allah’a
inandım de. Sonra dosdoğru ol”2 demesi, dinimizin doğruluğa ne kadar önem
verdiğini açıkça göstermektedir.
Değerli Mü’minler!
Müslüman’ın sözünde özünde ve işhayatında doğru olması, konuştuğunda
yalan söylememesi, doğruluktan ayrılma3
dine, hem vatanına ve hem de milletine
karşı dini, milli ve insani vazifelerini yapmış, Cenab-ı Hakkın rızasını kazanmış, ülkesinin kalkınmasına milletinin huzur ve
refahına katkıda bulunmuş olur.
Olgun bir Müslüman olabilmemiz ve
Allah’ın rızasını kazanabilmemiz için, şartlarımız ne olursa olsun doğruluktan ayrılmamalı, işimizi daima hilesiz ve sağlam
yapmalıyız. Unutmayalım ki, kendimizin ve
yakınlarımızın aleyhine olsa bile, doğruyu
söylemek ve doğruluktan ayrılmamak Yüce
Allah’ın bize önemli bir emridir.
Hutbemi Ahzab Suresinin 70. ayet-i
kerimesinin mealiyle bitiriyorum: “Ey iman
edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının
ve doğru söz söyleyin ki Allah sizin işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın”5
2
Firhist’e Geri Dön
ması gerekir. Peygamberimiz hayatı boyunca hiç yalan söylememiş ve bir hadis-i
şeriflerinde: “Doğruluktan ayrılmayın.
Çünkü doğruluk insanı iyiliğe, iyilik de
cennete götürür. İnsan, doğru olmaya
ve doğruluğu aramaya devam ederse,
sonunda Allah katında “Doğru” diye
kaydedilir. Yalandan sakınınız. Çünkü
yalan, insanı günaha, günah da cehenneme sürükler. Kul yalan söylemeye ve
yalan peşinde koşmaya devam ederse;
sonunda Allah katında “Yalancı” diye
kaydedilir.”3 buyurmuştur.
Müslüman’ın sözü ve özü doğru olduğu gibi; işi de doğru olmalıdır. Müslüman, işini hilesiz ve sağlam yapmalı,
başkalarını aldatmamalıdır. Sevgili Peygamberimizin; “Bizi aldatan, bizden değildir.”4 hadisini hatırından
çıkarmamalıdır.
Aziz Cemaat!
İnsana yakışan, her yerde ve her
zaman doğru olmaktır. İnsan, sözünde,
özünde ve işinde doğru olursa, hem ken4
KAYNAK:
1. Hud, 11/112
2. Şura, 42/15.
3. Müslim, İman, 62
4. Buhari, Edep, 69; Müslim, Birr, 102-103.
5. Müslim, İman, 164; Tirmizi, Büyü, 74.
6. Ahzab, 33/70.
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
Firhist’e Geri Dön
54
2003 HUTBELERİ
1
26 - Aralık
KÖTÜLÜKLERE ENGEL OLMAK
Muhterem Müslümanlar!
Dinimizin emredip, mubah ve meşrû
kıldığı her şey iyilik kapsamında değerlendirilir. Buna karşılık haram kıldığı, yasakladığı hususlar ise kötü ve şerdir. Müslüman
olarak görevimiz kötülüklerden ve kötü
şeylerden uzak durup Allah’ın emri olan iyilik ve hayırlı işleri yapmaktır. Emir ve yasaklara riayet etmekle de görevimiz bitmez;
iyilik ve hayrın toplumda yerleşmesine, topluma zarar veren kötülüklerin de ortadan
kaldırılmasına, gücümüz nispetinde çalışmamız da dinî görevlerimizdendir. Bu konuda Yüce Allah: “Siz insanlar için
çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği
emreder, kötülükten men eder ve Allah’a
iman edersiniz. Kitap ehli de inansalardı
elbette kendileri için hayırlı olurdu. On3
Bize düşen diğer bir görev de; haramı haram, helali helal bilmek... Çocuklarımıza ve çevremizdeki insanlara bu
gerçeği öğretmek ve kötülüğe engel olma
görevine ısrarla devam etmektir. Cenab-ı
Hak buyuruyor ki: “İçinizden iyiliği emreden, kötülükten men eden bir topluluk
bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.”
Değerli kardeşlerim!
Peygamber Efendimize ve onun
şahsında kıyamete kadar tüm mü’minlere
Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Ey Muhammed! Rabbinin yoluna hikmetle, güzel
öğütle çağır; onlarla en güzel şekilde
mücadele et. Doğrusu Rabbin kendi yolundan sapanları da, doğru yolda olanları da O, daha iyi bilir.”
2
Firhist’e Geri Dön
lardan iman edenler de var. Ama pek
çoğu fasık kimselerdir.” buyurmaktadır.
Peygamber Efendimiz de bu hususta: “Ya
iyiliği emreder kötülüğe engel olursunuz, ya da Allah içinizden şerlileri başınıza musallat eder. Sonra içinizdeki
iyiler kurtuluşunuz için dua ederler, ama
onların duası da kabul olunmaz.” buyurmuştur. Müslümanın özellikleri ve görevlerini bildiren bir ayette ise Yüce Allah:
“Mü’min erkekler ve kadınlar birbirlerinin yardımcılarıdır. İyiliği emreder ve kötülükten sakındırırlar.” buyurmaktadır.
Aziz Mü’minler!
Kötülüğe engel olunmazsa kötülükler çığ gibi büyür. Her şeyi ve herkesi tehdit
etmeye başlar, zararı hızla yayılır. Bunun
için kötülüklerden uzak durulmalı ve imkan
ölçüsünde engel olunmalıdır. Bu konuda
Peygamberimiz: “Sizden biriniz bir kötülük görürse onu eliyle düzeltsin. Buna
gücü yetmezse, diliyle engel olmaya çalışsın. Bu da mümkün olmazsa, kalben
hoş görmesin. Bu sonuncusu imanın en
zayıf derecesidir.”
4
KAYNAK:
1-Âl-i İmran, 3/110
2-Tirmizî, Fiten, 9.
3-Tevbe, 9/71.
4-Müslim, İman, 78; Riyazu’s-Salihîn, Hadis no:183.
5-Âl-i İmran, 3/104.
6-Nahl, 16/125
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
Firhist’e Geri Dön
55
Download
Study collections