2009 hutbeleri iman

advertisement
2009
HUTBE ARŞİVİ
Hutbeler ANTALYA Müftülüğü Web Sitesinden Alınarak Düzenlenmiştir.
FİRHİST
02 Ocak - Ehli Beyt Sevgisi - Bekir Ağlamaz-İl Vaizi
09 Ocak - Kaynaklarımız ve Kamu Malları - İmadettin Aydın-Gündoğmuş M. Yeni C. İ.Hatibi
16 Ocak - Allaha İman - Bahattin Ataklı-Akseki Müftüsü
23 Ocak - İslamda Temizlik - Şaban Erdiç -İl Vaizi
30 Ocak - İman Amel İlişkisi - Ş. Gönül Bilgi-İl Vaizesi
06 Şubat - Ahde Vefa - Kemal Uçkun-Kepez Müftüsü
13 Şubat - Aile Toplumun Temelidir -Şaban Erdiç-İl Vaizi
20 Şubat - Namazda Huşu -Mehmet Demirhan-Elmalı Müftüsü
27 Şubat - Alkol ve Uyuşturucu - Yusuf Demiryürek-Kumluca Müftüsü
06 Mart - Mevlit Kandili - Bekir Ağlamaz -İl Vaizi
13 Mart - Çanakkale Zaferi - Mutafa Karadağ-İl Vaizi
20 Mart - Çevreye Karşı Sorumluluklarımız - DİB Hutbe Arşivinden alınmıştır.
27 Mart - Kitapla Dost Olmak - Mehmet Muslu-Kemer Müftüsü
03 Nisan - İnsan ve Toplum Güvenliği - Yusuf Demiryürek-Döşemealtı Müftüsü
10 Nisan - Kutlu Doğum Haftası - A. Hamdi Başpınar-Alanya Müftüsü
17 Nisan - Sünnetin Günümüze Yansıması - Mehmet Seven-Alanya İlçe Vaizi
24 Nisan - Çocuk Sevgisi - Mehmet Yaman-Kumluca Müftüsü
01 Mayıs - Emeğin Değeri - Abdulmuttalip Peşe-Korkuteli Müftüsü
08 Mayıs - Engellilerimize Sahip Çıkalım - Bahattin Ataklı-Akseki Müftüsü
15 Mayıs - Aile ve Gençlik Problemleri - Selami Kurt-Akseki Vaizi
22 Mayıs - Vakıf ve Önemi - Ahmet Bayer-Gazipaşa Müftüsü
29 Mayıs - İstanbulun Fethi - Nazif Fethi Yalçınkaya-Alanya / Mahmutlar Vaizi
05 Haziran - Dünya Bir İmtihandır - İmadettin Aydın-Gündoğmuş Mrk. Yeni Camii İmam-Hatibi
12 Haziran - Din Eğitimi ve Çocuk - Şaban Erdiç-İl Vaizi
19 Haziran - Üç Aylar ve Regaib - Abdurrahman Yalçınkaya-Gündoğmuş Çamlıalan K. C.İ. H.
26 Haziran - Vakti Değerlendirmek - Diyanet Hutbe Arşivinden alınmıştır
03 Temmuz - İslamda Seyahat - Bekir Ağlamaz-İl Vaizi
10 Temmuz - Sıla-i Rahim - Bahattin Ataklı-Akseki Müftüsü
17 Temmuz - Miraç Kandili - Veli Tepe-Gündoğmuş Müf. Veri Hazırlama ve Kontrol İşletmeni
24 Temmuz - Kullukta Samimiyet - Mesut Şen-Elmalı Vaizi
31 Temmuz - İslamda Hayvan Hakları - Ahmet Cebeci-Korkuteli Vaizi
1
07 Ağustos - Tevbe - DİB Hutbe Arşivi
14 Ağustos - Sabır - Şerife G Bilgi-İl Vaizesi
21 Ağustos - Orucun Hayatımızdaki Yeri - Saliha Manca-İl Vaizesi
28 Ağustos - Ağustos Ayı ve Zaferlerimiz - Mehmet Muslu-Kemer Müftüsü
04 Eylül - Zekat ve Yardımlaşma - Melek Erdem-İl Vaizesi
11 Eylül - Kadir Gecesi - Nazif Fethi Yalçınkaya-Alanya/Mahmutlar Vaizi
18 Eylül - Amellerde Süreklilik - Mehmet Seven-Alanya Vaizi
20 Eylül - Ramazan Bayramı - Bahattin Ataklı-Akseki Müftüsü
25 Eylül - Eğitimin Hayatımızdaki Yeri - A. Hamdi Başpınar-Alanya Müftüsü
02 Ekim - Camiler ve Görevlilerimiz - Yusuf Ay-İl Vaizi
09 Ekim - Yaratan ve Yaşatan ALLAH (cc) - Adem Oyan-İbradı İlçe Müftüsü
16 Ekim - Helal ve Haram - M.Fatih Tunç-Kepez ilçe vaizi
23 Ekim - Yalan Büyük Günahtır - Ali Erhun-Finike Müftüsü
30 Ekim - İslamda İstişare - Mehmet Demirhan-Elmalı Müftüsü
06 Kasım - Kader ve Kazaya İman - Abdulmuttalip Peşe-Korkuteli Müftüsü
13 Kasım - Vekalet Yoluyla Kurban
20 Kasım - Hac İbadeti - Adem Oyan-İbradı Müftüsü
27 Kasım - Kurban Bayramı - A. Hamdi Başpınar-Alanya Müftüsü
27 Kasım - Bayramlar Kaynaşma Günleridir - Ahmet Bayer-Gazipaşa Müftüsü
04 Aralık - Namaz Aydınlıktır - Nurdan Gül Bilişmek-Stajyer Vaize
11 Aralık - Mevlanada Kuran ve Hz Peygamber Sevgisi - Bahattin Ataklı-Akseki Müftüsü
18 Aralık - Hicret - Havva Akgül-Stajyer Vaize
25 Aralık - Müslüman Kimliğiyle Sorumluluklarımız - Şerife G Bilgi-Vaize
DÜZENLEYEN:
Hüseyin KARATAŞ
Hacıveli Cami İmam-Hatibi
Serik - Antalya
2
2009 HUTBELERİ
1
EHL-İ BEYT SEVGİSİ
02 - Ocak
Muhterem Mü’minler!
Ev halkı anlamına gelen “ehl-i beyt”
tâbiri, islam tarihinin başlangıcından günümüze kadar sadece Hz Peygamberin ailesi
ve soyu manasına gelen bir terim olmuştur.
Ehl-i beytin fazilet ve üstünlüğüne
dair bir çok âyet ve hadis vardır. Bir âyet-i
kerimede Allah şöyle buyuruyor: “Ey Muhammed! De ki; ben risâletime karşılık
akrabalık sevgisinden başka sizden bir
ücret istemiyorum.” (1) Hz Peygamber
de hadislerinde onlara sevgi beslenmesini
3
Bu sebeple Hz Peygamberin aile ve
yakın akrabaları müslümanların nazarında
müstesna bir mevkiye sahip olmuş, onları
sayıp sevmenin dini bir vecibe olduğu
kabul edilmiştir.
Ehl-i Beyte zekat ve sadakanın verilmesi haram kılınmıştır. Haram kılınma
hususu, bu güzide neslin cemiyet içinde
rencide olmaması ve kendilerine olan saygının sarsılmaması gibi temel bir prensibe
dayanmaktadır. Buna karşılık ehl-i beyt için
beytülmalın belli fonlarından pay ayrılmıştır.
Aziz Cemaat!
Hz Peygamberin soyundan gelen
“seyit” ve “şerif”lerin halk arasında tanınması için muhtelif devirlerde özel kıyafetler
düzenlenmiş, sadece onların işleriyle uğraşan, isimlerini, şecerelerini, çocuklarını,
ahlak ve davranışlarını özel bir deftere kaydedenler olmuştur. Ayrıca menfaat sağlamak için Peygambere intisap iddiasında
bulunan sahte seyitler hakkında takibatta
bulunarak onları cezalandıran teşkilatlar
kurulmuştur.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
istemiş ve bu sevgi de Hz Peygamberi sevmenin bir gereği sayılmıştır. Bu hadis-i şeriflerin birinde şöyle buyuruyor:
“Nimetleriyle sizi beslediği için Allah’ı
sevin, beni de Allah sevgisi için sevin,
Ehl-i beytimi de benim sevgim için
sevin.”(2) Yani bizleri var eden, varlığından haberdar eden, bizi besleyip büyüten
rabbimizi sevmemiz gâyet tabiidir. Allah’ı
seviyorsak Allah’ın Resulünü de sevmemiz
gerekir. Çünkü o da Allah’ın sevgilisidir. Allah’ın sevdiğini sevmek, onun yolunda
olmak demektir.
Değerli Mü’minler!
Bu sevilenlerin başında da Ehl-i beyt
gelmektedir. Resulullah bunları hem sevmiş, hem de sevmemizi emretmiştir. O’nun
Ehl-i beyti sevmesinin ve alaka duymasının
sebebi akrabalık gayretinin bir sonucu değildir. Ehl-i beytin ilim, ahlak ve maneviyatta müslümanlara rehberlik edeceklerine
ve onların birlik ve beraberliklerini sağlayacaklarına olan inanç bu sevgiyi besleyen
faktörler olmuştur.
4
Hz Peygamber Ümmü Seleme’nin
evinde iken “Ey ehl-i beyt! Allah kusurlarınızı giderip sizi tertemiz yapmak ister”
(3) mealindeki ayet nazil olmuştur. bunun
üzerine Hz Peygamber Hz Ali’yi, Fatıma’yı,
Hasan ve Hüseyin’i abasının altına alarak
“Allah’ım benim Ehl-i beytim bunlardır.
Bunların kusurlarını gider, kendilerini
tertemiz yap” diye dua etmiştir.
Bundan dolayıdır ki yeryüzündeki
bütün Müslümanlar ehl-i beyti sevmede ortaktırlar. Bu konuda hiçbir ihtilaf yoktur.
Ehl-i beyti sevmek imanın gereğidir. Namazlarda tahiyyattan sonra ehl-i beyte
selam yollamak kuvvetli bir sünnettir.
Ona ve onun tertemiz Ehl-i beytine sayısız
selât-ü selam olsun.
KAYNAK:
1-Şûrâ / 23
2-Kütüb-ü Sitte cl 12/ sh 414
3-Ahzab / 33
HAZIRLAYAN: Bekir AĞLAMAZ
İL VAİZİ
Firhist’e Geri Dön
3
2009 HUTBELERİ
1
09 - Ocak
KAYNAKLARIMIZI VE KAMU
MALLARINI DOĞRU KULLANALIM
Muhterem Müslümanlar!
Yüce Allah insanı en güzel şekilde
yaratmış ve kendi ruhundan üfleyip halife
olarak yeryüzüne göndermiştir. Gökte ve
yerde ne varsa hepsini onun emrine
âmâde kılmıştır. Kendisine bunca nimet verilen insan elbette başıboş bırakılmayacaktır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de “İnsan
başıboş bırakılacağını mı zanneder” (1)
buyrulmaktadır. Dolayısıyla insan yapıp ettiklerinden sorumludur. Sorumluluklarımızın en önemli boyutunu Allah’a karşı olan
vazifelerimiz oluşturmaktadır. Bunun yanında kendimize ve diğer varlıklara, ailemize, komşularımıza ve toplumumuza
karşı sorumluluklarımız vardır.
Muhterem kardeşlerim!
3
sebep olmak; üzerimize aldığımız vazifeyi
zamanında ve olması gereken şekilde yapmamak da büyük bir sorumluluktur.
Değerli Müminler!
Enerji kaynaklarımızı ve özellikle yaşamın ana unsuru olan sularımızı itinalı
kullanmazsak bir gün çok büyük sıkıntılarla
karşılaşacağımızı unutmamalıyız. Fert, aile
ve toplum olarak bizlere düşen görev ülkemizin sahip olduğu yeraltı ve yerüstü kaynaklarından en güzel şekilde
faydalanmaktır. Örneğin ampuller tasarruflu olanlarıyla değiştirilebilir, bozuk musluklar tamir edilebilir, bu hususta tüm
bireyler ve toplum en iyi şekilde bilinçlendirilebilir.
Hutbemi bir ayet meali ile bitiriyorum. “Gerçekten saçıp savuranlar, şeytanın kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine
karşı pek nankördür.” (2)
2
Firhist’e Geri Dön
Allah-u Teâlâ’nın bizlere bahşetmiş
olduğu bir nimet ve imkânı ihtiyaca göre en
güzel şekilde kullanmalı, dini ve ahlaki ölçülere göre gereken yerlere gerektiği kadar
sarf etmeli, her hal ve şartta bu duruma
özen gösterilmelidir. Zira israf ve lüks, toplumun ekonomisini zaafa uğratır. Kalkınmayı engeller ve kötü örnek teşkil ettiği için
toplumda ve bireyler arasında huzursuzluklara neden olur.
Değerli Müminler!
Toplumsal görevlerimizin başında
kamu mallarını korumak ve haksız yollardan gelir elde etmemeye çalışmak gelmektedir. Kamu hakları ve kişinin topluma karşı
vazifeleri, öneminden dolayı ibadetler gibi
Allah hakkı olarak kabul edilmiştir. Bu haklar af ve sulh gibi bir yolla düşürülemez,
kaldırılamaz veya değiştirilemez. Toplumdaki bütün fertlerin, bu hakların koruma ve
kollanmasında sorumluluğu vardır. Kamuya
ait her türlü eşyayı, gereksiz yere sarf edilen elektrik ve suları özel bir itina ile kullanmamak; akaryakıt, enerji ve işgücü israfına
4
KAYNAK:
1) Kıyame 36
2) İsra 27
HAZIRLAYAN: İmadettin AYDIN
Gündoğmuş Merkez Yeni Camii
İmam-Hatibi
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
Firhist’e Geri Dön
4
2009 HUTBELERİ
1
ALLAHA İMAN
16 - Ocak
Muhterem Müslümanlar!
Yüce dinimizin iman esasları âmentü
dediğimiz dua metninde özet olarak zikredilmiştir. Bu iman esaslarının en başta geleni “Allah’a iman”dır. Allah’a iman ise iman kalesinin
ilk basamağıdır. Allah inancını tam olarak kalbine ve gönlüne yerleştirememiş bir kimsenin,
diğer iman esaslarına gerçek anlamda inanması mümkün değildir. Aynı zamanda böyle
şüpheli ve zayıf bir iman dünyada da ahirette
de fayda temin edemez.
Aziz Mü’minler!
Allah’ı gerçek mânâda kendisinin
Kur’an’da tarif ettiği şekilde isim ve sıfatlarıyla
tanımalı ve O’na bu şekilde inanmalıyız. Böyle
bir inanç ve tanıma için dikkatli bir şekilde kendimize, etrafımıza ve kainata bakmamız yeterli
olacaktır.
3
“marifetullah” tabir ettiği Allah’ı zikir ve tefekkürle daha yakından tanıma boyutuna oradan
da “muhabbetullah” tabir edilen O’nu sevme,
O’nun sevgisine mazhar olma boyutuna yükselir.
Değerli Müminler!
Allah’a gerçek anlamda inanan; bu dünyanın geçici bir misafirhane olduğunu ve kendisinin de burada bir misafir olduğunu bilir ve
ona göre yaşar. Misafirhane sahibi olan Allah'ın
rızâsı ve izni dairesinde yer, içer ve bu bilinçle
hareket eder. Misafirlik müddeti bitince bu misafirhaneden huzurla ayrılıp ebedî mekânına
gider ve orada Allah Teâla’nın kendisi için hazırladığı mükafata kavuşur.
Hutbemin başında okumuş olduğum
âyet-i celilede mealen şöyle buyurulmaktadır:
“Kim Allah’a inanır ve salih bir amel işlerse
Allah onu, içinden ırmaklar akan, içinde
ebedi kalacakları cennetlere sokar. Allah
gerçekten ona güzel bir rızık vermiştir.”(1)
Allah'a inanan bir kimse kendisine de başkalarına da zarar veremez. Kanunun olmadığı yerlerde bile Allah'ın onu her an gördüğü inancı,
işlediği kötülüklerin cezasız kalmayacağı korkusu, onu kötülüklerden alıkoyar.
Aziz Cemaat!
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Değerli Cemaat!
Dünyada da ahirette de imanımızın
güzel sonuçlarını görmek istiyorsak inancımızı
gözden geçirmeliyiz. Nasıl bir Allah inancına
sahibiz? Bizi ve her şeyi yaratan sonra kendi
haline bırakan, nasıl yaşadığımızla ilgilenmeyen bir Allah inancı mı? Yoksa her şeyi kudret
elinde tutan, ilminin ve iradesinin dışına hiçbir
şeyin çıkamadığı, her şeyi gören ve bilen bir
Allah inancı mı?
Nasıl bir Allah’a inanıyoruz? Dünyada
olup biten bütün zulümlere, haksızlıklara göz
yuman, hiçbir şeyle ilgilenmeyen bir Allah’a
mı? Yoksa bu dünyayı bir imtihan ve hikmet
yeri olarak yaratan, ahiret hayatında da gerçek
adaletinin ve kudretinin açıkça görüneceği,
mazlumun hakkını zalimden alacak, hesap gününün sahibi olan bir Allah’a mı?
Muhterem Mü’minler!
Kamil imana sahip bir insan kuşkulardan, kararsızlıklardan kurtulur. Tam teslimiyetle
Allaha bağlanır ve huzur bulur. Allah’a gerçek
anlamda inanan insan, Allah'ın kendisine bahşettiği nimetlerden O'nun iradesine uygun şekilde faydalanır ve O’na şükreder.
Kamil anlamda bir Allah inancı sadece
inanç boyutunda kalmayıp ehli tasavvufun
4
Allah’a îman eden kimse, yalnızlıktan
kurtulur; her an O’nun sonsuz rahmeti, ilmi,
hikmeti, koruması ve gözetimi altında olduğunu
bilir. Her an O’na sığınır, O’ndan yardım bekler.
Allah’a îman istikbâl endişesini, ölüm korkusunu yok eder. Çünkü geçmişe, hâle, geleceğe
hükmedenin yalnız Allah olduğunu bilir. Bu sebeple korku ve endişeye kapılmaz.
O halde diyebiliriz ki “Allah’ı tanıyan
ve itaat eden zindanda bile olsa bahtiyardır,
huzurludur. O’nu tanıyamayan ve itaat etmeyen saraylarda da yaşasa bedbahttır, huzursuzdur.”
Hutbeme Peygamber Efendimiz
(s.a.v.)in imanla ilgili bir hadisi şerifinin mealiyle
son veriyorum: “Üç haslet kimde bulunursa
o kimse imanın tadını bulur: Allah ve Rasulü kendisine başkalarından daha sevgili
olmak, sevdiklerini yalnız Allah için sevmek,
Allah kendisini küfürden kurtardıktan sonra
yine küfre dönmekten ateşe atılmasından
hoşlanmadığı gibi hoşlanmamak.”(2)
KAYNAK:
(1) Talak: 65/11
(2) Müslim: Kitabül-İyman / 67
Hazırlayan: Bahattin Ataklı
Demre Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
5
2009 HUTBELERİ
1
İSLAM’DA TEMİZLİK
23 - Ocak
Muhterem Mü’minler!
Temizlik Yüce Allah (cc) ın “oku” emrinden sonra ikinci olarak üzerinde durduğu
önemli bir hayat ilkesidir. Gerek K. Kerim’de gerekse Hadis-i şeriflerde temizliğe
hem maddi hem de manevi alanı kapsayacak şekilde yaklaşılmış ve bu konuda, her
çağda insanın muhtaç olduğu evrensel ölçüler konulmuştur. Hatta temizlik, bazı ibadetlerin yapılabilmesi için bir ön şart kabul
edilerek ibadetle bütünleştirilmiştir.
En güzel şekilde yaratılmış olan insanın dünya ve ahiret saadetine ulaşabilmesi, manevi temizlik yanında maddi
temizliğe de riayet etmesiyle mümkündür.
Temizlik bir bütündür. Ruh güzelliği beden
ve davranış güzelliğini beraberinde getirir.
Buna karşılık ruhsal kirlilik, davranışlarda
estetiğin kaybolmasına neden olabilir.
3
rını düzeltip tertibe sokacak bir şey bulamadı mı” demiştir. Kılık- kıyafetini kirli
gördüğü biri hakkında da “Şu adam elbisesini yıkayacak bir şey bulamıyor
mu”(4) diyerek memnuniyetsizliğini ızhar
etmiş ve böylelikle kişisel bakımın önemini
vurgulamıştır. Ayrıca dinimiz insanlara
gerek fiziksel, gerekse görsel açıdan zarar
veren maddelerin ortadan kaldırılmasını
ibadet sayarak maddi temizlik konusunda
evrensel bir ilke ortaya koymuştur. İslam dininin özenle üzerinde durduğu manevi temizlik ise emredilen ibadetleri yapıp haram
kabul edilenlerden uzak kalmakla, kalbi kötülük ve kötülüğe sebep olan şeylerden temizleyerek faziletlere yönlendirmekle
kazanılan bir arınma halidir.
Değerli Kardeşlerim!
Ruh ve beden dünyamızı kapsayan
genel bir temizlik olmadan dindarlık olamaz. Bu sebeple müslüman, Allah’ı tanıma, ona ibadet etme, kin, haset, gurur,
kibir, yalan vb olumsuz tutum ve davranışlardan uzak kalmanın yanısıra ibadet mahallerini, gezip dolaştığı park ve
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
K.Kerim’in “şüphesiz Allah tevbe edenleri (iç temizliğini yapanları) ve dış temizliğini yapanları sever”(1) mealindeki
ayeti, hem manevî hem de maddî temizlik
alanında islam duyarlılığını ortaya koymaktadır. Bu ilahî mesaj aynı zamanda İslamın
temizlikle ilgili nihai hedefini de belirlemiş
olmaktadır.
Değerli Mü’minler!
Maddi temizlik kişinin bedenini,
giyim-kuşamını, yeme-içmesini her türlü
mikroplardan uzak tutmasını; tabii çevresi
ve sahip olduğu doğal kaynaklara karşı temizlik bakımından sorumlu olmasını ifade
eder. Bu konuda “Elbiseni de (daima)
temiz tut”(2) buyruğu, İslam’da kılık-kıyafet temizliğine verilen önemi göstermektedir. “Ey insanlar! Yeryüzündeki
şeylerden helal ve temiz olmak şartı ile
yiyiniz”(3) emriyle de gıda maddelerinin
hem tabiat itibariyle hem de dini yönden
temiz olması gerektiğine işaret edilmiştir.
Diğer taraftan her konuda bize rehberlik
eden Peygamberimiz (sav) saçı- başı dağınık gördüğü bir kişi için “Bu adam saçla4
bahçelerini, mesire yerlerini, sokak ve caddelerini temiz tutmakla da sorumludur. Her
yönden huzurlu, sağlıklı ve güvenli bir toplumun oluşmasında bu temizlik alanlarının
birbirini tamamlamasının büyük bir önemi
vardır. Zira Allah (cc) namaz için gerekli
olan maddi temizliği emrettikten sonra
“Allah (bu emirle) size bir güçlük dilemez; fakat sizi tertemiz yapmak ve üzerinizdeki nimeti tamamlamak ister...”(5)
buyurarak temizliğin fayda, amaç ve önemini ortaya koymuştur.
O halde insan fıtratının gereği ve
medenî kalkınmanın özü olan maddi temizliğe gereken hassasiyet gösterilmeli; kalbin
istikamet kazanması için; Allah, insan ve
diğer varlıklarla münasebetlerde manevi temizlik ilkesine riayet edilmelidir. Hutbemi
bir ayet mealiyle bitiriyorum: “Orada temizlenmeyi seven kişiler vardır. Allah da
çokça temizlenenleri sever.”(6)
KAYNAK:
1-K.Kerim; 2/222
2-K.Kerim; 74/4
3-K.Kerim; 2/168
4-Ebû Davud; Libas/17
5-K.Kerim; 5/6
6- K.Kerim; 9/108
HAZIRLAYAN: DR. ŞABAN ERDİÇ - İl Vaizi
Firhist’e Geri Dön
6
2009 HUTBELERİ
1
İMAN- AMEL İLİŞKİSİ
30 - Ocak
Aziz Mü’minler!
İman insanın en değerli kazancıdır.
İslam dininin insanlara vaat ettiği mutluluğa
iman ile ulaşılır. İnanan insan hem Allah
katında hem insanlar nezdinde şerefli ve
değerlidir. Söz ve davranışlarında ölçülüdür. Herkese hakkını verir. Çünkü inanan
insan bir gün Allah’ın huzurunda yaptıklarının hesabını vereceğini bilir.
Dinimizde “iman”; Allah’a inanmak
ve Hz. Peygamberi Allah-ü Teâlâ’ dan getirdiği kesin olarak bilinen hükümlerde tasdik
etmektir. Demek ki imanın hakikati ve özü
kalbin tasdikidir. Bir kimse diliyle Allah’a
inandığını söyleyip bunu kalbiyle tasdik etmezse mü’min olamaz. Kalplerde neyin
gizli olduğunu insanlar bilmediği için kalp3
Yapmış olduğumuz ibadetler ve güzel davranışlarımız hem imanımızı korur, hem de
bizlere Allah’ın rızasını kazandırır. Allah
(c.c.) “İnanan ve Salih amel işleyenleri,
altlarından ırmaklar akan cennetlerle
müjdeler”(2) buyurarak bu müjdeyi yalnızca imana değil, salih amele de bağlamıştır.
Değerli Mü’minler!
İnsan iman etmiş olmakla beraber
farz olan ibadetleri yapmıyor veya haramları ve büyük günahları işliyorsa, böyle kimseler yaptıklarını helal saymadıkça
mü’mindirler. İslam alimleri bunların günahkar olduklarını söylemişlerdir. Böyle kimselerin tövbe edip Allah’tan af dilemeleri
tavsiye edilir. Günahlar imanın aslını olumsuz olarak etkilemese de imanın kemale
ermesine engel olurlar. Nitekim Peygamberimiz (s.a.v.) “Zina eden kişi, zina ederken mümin olarak zina etmez, hırsız
çalarken mümin olarak çalmaz. Sarhoş
şarabı içerken mümin olarak içmez.”(3)
buyurmuştur. Hadis-i şerifte; zina eden,
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
teki inancın dil ile söylenmesi, bir kimsenin
mü’min olarak tanınmasını ve mü’min muamelesi görmesini sağlar. Bir kimsenin iman
ettiği ya kendisinin söylemesi ile veya
mümin olduğunu gösteren bazı ibadetleri
yapması ile anlaşılır.
Değerli Cemaat!
Mü’min olmak güzeldir; ama kamil
mü’min olmak daha güzeldir. Kamil mü’min
olmak için de sadece inanç yeterli değildir.
Her ne kadar “Ahirette zerre kadar imanın bile insana fayda vereceği ve sonunda onu cehennemden çıkararak
cennete sokacağı”(1) sahih hadislerde
bildirilmişse de dinimizin vaat ettiği dünya
ve ahiret mutluluğu ancak “kalp ile tasdik,
dil ile ikrar ve tutarlı amel” unsurlarıyla
gerçekleşir. Amelsiz iman, korumasız mum
ışığına benzetilmiştir, her an sönebilir. Bu
durum insan için en büyük kayıptır. İman
nurunun söndüğü bir gönül insan için yüktür. Milli şairimiz M.Akif şöyle ifade etmiştir:
“İmandır o cevher ki ilâhî ne büyüktür,
İmansız olan paslı yürek, sinede yüktür”
4
hırsızlık yapan ve içki içen kimsenin
mü’min olarak bunları yapmayacağı ifadesini ehl-i sünnet “kamil mümin olarak bu
günahları işlemez” şeklinde anlamıştır.
Kur’an-ı Kerim’ in bir çok ayetinde
iman ile salih amel birlikte zikredilmiş, müminlerin salih amelleri işlemeleri teşvik edilmiştir. Düşünce ve kalp alanından amel ve
davranış alanına çıkmamış olan iman meyvesiz bir ağaca benzer. İmanı üstün bir dereceye getirmek ve Allah’ın vaat ettiği
sonsuz nimetlere kavuşmak için amel gereklidir. İnsan sadece inanılması gerekli
şeyleri tasdik eder, sorumluluklarını yerine
getirmezse Allah’a ve peygamberine olan
bağlılığı yavaş yavaş azalabilir, günün birinde kalbindeki iman ışığı da sönüp gidebilir.
KAYNAK:
1. Buhari; iman, 15; Müslim; iman, 320,325
2. Bakara; 2/25
3. Buhari; eşribe, 1; Müslim; iman, 24
HAZIRLAYAN: ŞERİFE GÖNÜL BİLGİ
İL VAİZESİ
Firhist’e Geri Dön
7
2009 HUTBELERİ
1
Ahde Vefa
06 - Şubat
Muhterem Mü’minler!
Kur’an-ı Kerim ve peygamber efendimiz (sav) in hadis-i şeriflerinde “ahde
vefa” çokça zikredilmiştir.
“Ahde vefa”, söz vermek verdiği
sözde durmak, yaptığı her işe sadık kalmaktır. İnsanı insan yapan en önemli değerlerden biri de ahde vefadır. Yüce Allah
(cc) Kur’an-ı Kerimde mealen şöyle buyuruyor; “Yine onlar (mü’minler) ki, emanetlerine ve ahitlerine riayet ederler.”(1)
Öyleyse vefalı olmak nedir? Arkadaşımıza
verdiğimiz sözde durmak ya da onu tutmak
mı? Yoksa kendimize, ailemize veya içinde
yaşadığımız topluma karşı sorumluluklarımızı yerine getirmek mi?
Elbette bu saydıklarımızın hepsi
ahde vefadır. Ancak bu güzel özelliğin temeli Allah’a vermiş olduğumuz “Evet sen
3
cek olursak itibar ve güvenimizin tehlikeye
düşebileceğini hatırımızdan çıkarmayalım.
Hutbemi Hz. Peygamber (sav)’in bir hadisiyle bitiriyorum: “Münafıklığın alameti
üçtür: konuştuğunda yalan söyler, vaat
ettiğinde sözünde durmaz, kendine
emanet edilen şeye hıyanetlik yapar.”(2)
2
Firhist’e Geri Dön
bizim rabbimizsin” sözüne dayanır.
Muhterem Mü’minler!
İnanan insanların sözünde durması,
dürüst davranması, güvenilir bir tavır sergilemesi herkesin takdirini kazandırır. Onun
dürüstlüğünü itiraf ederler. Nitekim inkârcılar arasında bile “el-emin”, güvenilir, sözünde duran sıfatıyla anılan Hz Peygamber
(s.av.)’in vefa ve sadakatle dolu hayatı
bizim için en büyük örnektir.
O; eşlerine, çocuklarına, ashabına
vefalı davranıyordu. Hz Hatice validemiz
öldükten sonra ona vefası, Mekke’nin Fethinden sonra Medine’ye dönmek suretiyle
Medineliler’e vefası hepimize yol göstericidir.
Biz de müminler olarak peygamber
efendimiz gibi eşimize, çocuklarımıza, dost
ve akrabalarımıza vefalı davranmaya
devam etmeliyiz.
Muhterem Müminler!
Konuştuğumuzda, söz verdiğimizde,
emanet aldığımızda çok dikkatli davranmalıyız. Bu saydığımız hususlarda kusur ede4
KAYNAK:
1- Mü’minun 23/8
2- Buhari Edep 69
Hazırlayan : Kemal UÇKUN
Kepez Müftüsü
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
Firhist’e Geri Dön
8
2009 HUTBELERİ
1
13 - Şubat
AİLE TOPLUMUN TEMELİDİR
Muhterem Mü’minler!
Huzurlu bir toplum için birbirlerine sorumluluk şuuruyla bağlanmış üyelerden örülü
aile hayatı zorunludur. Aile toplumun hem çekirdeği hem de aynasıdır. Hayata dair bütün
görüşlerimizin şekillendiği ilk eğitim yuvasıdır.
Yaratana saygıyı, insana hoşgörüyü, topluma
karşı ölçülü ve sorumlu olmayı öğrendiğimiz
barkımız, mabedimizdir. Diğer taraftan önemi
anlaşılamayıp rasgele sevk edildiğinde aile iç
huzursuzlukların, olumsuz tutum ve davranışların, sapkın fikirlerin uygun bir ortamıdır.
Aile sadece neslin devamının sağlandığı bir ünite olmayıp toplum halinde yaşamanın gereğidir. Bunun yanında aile gündelik
işlerimiz, yorgunluklarımız arasında sığındığımız sevgi, huzur ve rahmet kaynağımızdır. Nitekim bu hususta Allah (cc) şöyle buyurmuştur:
“Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için
türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir
3
Değerli Mü’minler!
Nikah akdi; aralarında evlenme engeli
bulunmayan erkek ve kadının herhangi bir zorlama ve baskı altında kalmaksızın, şahitler huzurunda veya ilanla karşılıklı rızalarını beyan
ederek kurulmuş olur. Arada bir nikah bağı olmaksızın kurulan evlilik dışı ilişkiler; arkadaşlık,
flört, süreli ve şartlı geçici birliktelikler dinimizce
haramdır. Bu yönde hukukî sorumluluk doğurmayan bütün uygulamalar, İslam’ın hedeflediği
sağlam aile yapısını yansıtmaktan çok uzaktır.
Bu uygulamaların özellikle kadını mağdur hale
getirdiği, erkeğin de şeref ve haysiyetine zarar
verdiği hepimizin mâlumudur. Bu sebeple nikahın, nesep ve nesil güvenliği yanında toplumsal güveni de temin eden bir sözleşme olduğu
asla unutulmamalıdır.
Muhterem Kardeşlerim!
Aile bütün toplumlarda görülen sosyal
bir kurum ve bir duygu mektebidir. Ailenin yerine getirdiği sosyal, eğitsel, psikolojik, estetik
fonksiyonları başka bir kurumun aynı nitelikte
yerine getirmesi mümkün değildir. İnsanın hayata açılan bir penceresi olarak bu kutsal müessesenin geleceği asla tesadüflere
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
sevgi ve merhamet var etmesi O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette
ibretler vardır.”(1)
Değerli Müslümanlar!
Bu denli öneme sahip bir müessese kurulurken elbette aşk ve heyecan olmalı; ancak
gerçekler asla gözardı edilmemelidir. İslam dini
gerek aile kurulurken gerek kurulduktan sonra
taraflara, onların yakınlarına ve topluma önemli
sorumluluklar yüklemiş, tavsiyelerde bulunmuştur. Bu çerçevede İslam sosyal imkanlar,
dinî anlayış, ekonomik durum ve yaş bakımından kadının erkeğe denk olmasını sürdürülebilir bir evlilik için önemli görmüştür.
Nur sûresi 32. ayet-i kerimesinde “İçinizden evli olmayanları evlendirinQ”(2)
buyrulmuştur. Rehber bir aile reisi olarak sevgili peygamberimiz (sav) de “Nikahların en
hayırlısı en kolayıdır” (3) buyurarak evliliğin
gereksiz masraf ve taleplerle zorlaştırılmamasını istemiştir. Yine başka bir hadis-i şeriflerinde “Kadın dört hasleti için nikahlanır;
malı için, nesebi için, güzelliği için, dini (ve
ahlakı) için. Sen dindar olanını seç te huzur
bul”(4) tavsiyesinde bulunmuşlardır.
4
bırakılmamalıdır. Zira aile huzurlu ise toplum
da huzurlu, aile sıkıntılı ise toplum da sıkıntılıdır.
İslam kişinin irade ve tercihini büyüklerin tekeline bırakan geniş aile yapısını tasvip
etmediği gibi ilişkilerinde fedakarlığı ihmal eden
bireyci aile yapısını da hoşgörmez. Dinimizin
öngördüğü model aile; üyelerinin dayanışması,
birbirlerine saygısı, ve fedakarlıklarıyla öne
çıkar. Çünkü her insan ayrı bir dünyadır. Yaratılış itibariyle eşit olan kadın ve erkek, kabiliyet
ve yetenekler bakımından büyük bir zenginlik
ortaya koyar. Bu sebeple aile üyeleri arasındaki farklılıklar ayrışmaya değil; yardımlaşmaya neden olmalıdır.
Hutbemi başta okuduğum ayet-i kerimenin mealiyle bitiriyorum: “Ey Rabbimiz;
Bize gözler sevinci (gönüller açan) eşler ve
çocuklar lutfeyle ve bizi sana karşı gelmekten sakınanlara önder eyle.”(5)
KAYNAK:
1-Rum/ 21
2-Nur/32
3-Ebû Davud; Nikah/32
4-Buharî; Nikah/15
5-Furkan/74
HAZIRLAYAN: ŞABAN ERDİÇ
İL VAİZİ
Firhist’e Geri Dön
9
2009 HUTBELERİ
1
Namazda Huşu
20 - Şubat
Muhterem Mü’minler!
Rabbine kul olmak üzere yaratılan
insanın en önde gelen sorumluluğu kendisi
ve âlemleri yaratan Allah’a iman etmek,
ikinci olarak ta bu iman okulunun gereği
olan tüm vazifeleri, yani kulluk görevini yerine getirmektir.
Değerli Müminler!
Bu kulluk görevlerimizin en başta
geleni; dinin direği, mü’minin miracı ve gözümüzün nuru olan namazdır. Namaz,
Rabbi ile kulunun yani gördüğümüz ve görmediğimiz bunca alemleri yaratan, yaşatan, evveli ve sonu olmayan yüceler yücesi
Allah(c.c) ile baş başa kalması, ona tekmil
vermesi, kulluğunu arz etmesi, vâdini tazelemesi demektir. Böyle bir duygu ile namaz
kılanın riya, vesvese, dünyevi düşünce ve
3
Şu da bir gerçektir ki, bir çok müslüman sürekli olarak samimi bir şekilde namazlarını kılmak istedikleri halde insanî bir
gaflet hali yaşayabiliyor ve her an huşu
içinde olamayabiliyor. O halde bu dermansız derdin çaresi nedir?
Değerli Kardeşlerim!
Dünyevi hırs ve tamahlarımızdan
kurtulamadıkça, temizlenmedikçe gerçek
anlamda Allah’ın manevi huzuruna çıkmak
ve “huşu” mertebesine ulaşmak mümkün
değildir. Çünkü insan duyguları bir sarmaşık otu gibi meşgul olduğu şeylere yapışıp
kalır. Ayran dolu bir kabı sütle doldurmak
için ayranı boşaltmaktan başka çare var
mıdır? Kalbimiz de bir kaptır. İçindeki
dünya hırsını boşaltmadan ibadet huşuunu
yakalayamayız.
Öyle ise dünya işleri bütün sıcaklığı
ile kalbimizde yer etmeye devam ederken,
namaza durmaya ve sonra da “neden
huşu ve huzura eremiyoruz” diye şikayette bulunmaya hakkımız yoktur. Aslında
temizlik ve abdest gibi ön hazırlıkların
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
gaileler içerisinde olması nasıl mümkün
olur.
Aziz Kardeşlerim!
Namazı namaz gibi kılmaya, yani
huzuru kalp ile Allah’ın huzurunda durmaya; “namazda huşu” diyoruz. Bu günkü
hutbemizin mevzuu da budur.
Huşu; korkmak, itaat etmek , boyun
eğmek anlamlarına gelir. Allah’ü Zülcelal
“O gün (hesap günü) insanlar, hiçbir tarafa sapmadan hakkın davetçisine uyarlar. Gözler Rahmanın heybetinden huşu
içerisine girmiş, kısılmıştır. Artık bir fısıltıdan başka bir ses işitmezsin”(1) buyurmaktadır. Kıyamet günü insanların
Allah’ın azameti karşısındaki korkuları, bükülüşleri, sessiz sedasız duruşları “huşu”
kavramı ile ifade edilmiştir. İçinde huşuyu
barındıran namaz, Kur’an’da kurtuluşun
anahtarı olarak gösterilmiştir.
Rabbimiz Mü’minun Suresinin 2.
ayet-i kerimesinde “Muhakkak ki iman
edenler kurtulmuştur. Onlar öyle kimselerdir ki, namazlarını huşu ile kılarlar”
buyurur. (2)
4
namazdan önce öngörülmesinin bir hikmeti
de budur.
Hz Ali’den rivayet edilmektedir ki
Peygamber efendimiz rükuya varınca şu
duayı okurdu: “Allah’ım! senin için rükuya vardım, sana iman ettim, sana teslim oldum. Kulağım, gözüm, beynim,
kemiğim ve damarım sana karşı huşu
içersine girmiştir.”
Muhterem Kardeşlerim!
Kıldığımız namazlarımız Rabbimize
kul olmamızın nişanesidir. Namazlarımızda
vesvese ve gafletin olması insanlık hallerindendir. Ancak bundan kurtuluş yolları
vardır. Mâsivayı yani dünya hırs ve tamahını ne kadar azaltabilir, Allah sevgisini yerleştirebilirsek o kadar gaflet ve vesveseden
kurtuluruz.
KAYNAK:
(1) Taha 108
(2) Mü’minun 2
Hazırlayan: Mehmet DEMİRHAN
Elmalı Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
10
2009 HUTBELERİ
1
27 - Şubat
Alkol ve Uyuşturucunun Zararları
Değerli Müminler!
Yüce dinimiz İslam akıl, can, mal,
din ve neslin korunmasını emreder.(1) İnsanı diğer canlılardan ayıran akıl; öğrenme, anlama yanlışı ve doğruyu ayırma
melekesidir ve dini bakımdan sorumlu olmanın şartlarındandır. Aklı olmayanlar yükümlü sayılmadıkları gibi aklını
kullanmayanlar da pis-murdar kabul edilmiştir.(2) Bu durum küfredenlerin imana
gelmesini engellemiş, kıyamet günü azaba
atıldıklarında, onları “aklımızı kullansaydık şu yakıcı alevde olmazdık”(3) dedirten, dönüşü olmayan pişmanlık ve sürekli
azaba sevketmiştir. Aklı işlevsiz kılan alkol
ve uyuşturucular dinimizce haram sayılmış
3
Değerli Müminler!
Bu nebevi teşbih çok önemlidir.
Çünkü insanın insanla ve yaratıcısı ile ilişkilerini bozarak fiziki ve manevi çevresini
kirleten alkol ve uyuşturucular; ülser, akut,
pankreas, damar tıkanıklığı, siroz gibi tıbbın müdahaleden aciz kıldığı ciddi rahatsızlılara sebebiyet vererek, bağımlılarını
ölüme götürmektedir. Tedavi için harcanan
ya da sebebiyet verdiği hastalıklar nedeniyle meydana gelen iş kayıpları da aileleri
perişan etmektedir.
Değerli Müminler!
Başlangıçta “şu kadarla bir şey
olmaz, haydi neşemize ortak ol” şeklindeki
masumane telkinlere muhatap olanlar
Hz.Peygamber (sav)in “Çoğu sarhoş edenin azı da haramdır”(8) sözünü; alkollün
kimi hastalıkları tedavi ettiği görüşünde
olanlar da Hz. Peygamber’in “O çare değildir, haramla tedavi olmayın”(9) hadisini unutmamalıdır. Üzülerek söyleyelim,
şeytan işi pislik diye Kuran’ın yerdiği bu
maddeleri sosyal aktivitelerin parçası saymak, tam bir zihni savruluştur. Dinin yasak
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
ve Maide suresi 90 ve 91. ayetlerde şöyle
buyrulmuştur. “Ey İman edenler! Şarap,
kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans
okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.
Şeytan içki ve kumar yoluyla ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi, Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak
ister. Artık( bunlardan) vazgeçtiniz değil
mi?”(4) Bu ayetlerde içki diye meal verdiğimiz “hamr” esasen aklı örten her şeyin ismidir.(5) Bu bakımdan alkollü içecekler ve
her türlü uyuşturucu yasak kapsamındadır.
Kur’an-ı Kerim “hamr”ın; insanı Allah’ı zikirden, namazdan uzaklaştırdığını, insanlar
arasına kin ve düşmanlık soktuğunu hatırlatarak onlardan uzak durmamızı istemektedir. Hakikaten alkol ve uyuşturucular,
bilinci ve iradeyi iptal ederek kullanıcılarını
esir etmektedir. Hz.Peygamber “Devamlı
hamr kullanan puta tapan gibidir.”(6) hadisiyle neşesini alkole bağlayarak vakar ve
ciddiyetini kaybedenleri, beyinleri basitlikten kurtulamayıp yontulmuş taşlara köle
olan putperestlere (7) benzetmektedir.
4
ettiği tıbbın hiçbir faydasını tespit edemediği; aksine öldürücü zehir diye vasfettiği
bir şey, nasıl sosyal aktivite kapsamına
dahil olur?. Sevincini artırma ya da kederini
unutma sebebiyle alkol ve uyuşturucu kullanmak, daha kullanmadan sarhoş olmak
demektir. Allah’ın yasakladığı bir şeyle ne
sevinç olur, ne hüzün iptal edilir. Kişi bu
maddeleri alınca başlangıçta çevresinden
gizlenir. Zira kullanma gerekçeleri gerçekleşmemiştir. sonra vicdan azabı duyar,
unutmak için yine başa döner. Suçluluğunu
unutmak gayesiyle daha fazla içer, depresyona girer ve sürekli huzursuz olur. İleri
safhada ölümcül rahatsızlıklara yakalanır.
“Her kötülüğün anası”(10) diye Hz Peygamberin uyardığı alkol ve uyuşturucudan
akıllı kişiler uzak kalır. Bağımlısı ise doktor
kontrolüyle kurtulmaya çalışır.
KAYNAK:
1. Ebu Zehra Usul 239 Ruhi
Özcan-310
2. Yunus 100.
3. Mülk 10.
4. Maide 90-91.
5. Buhari Eşribe 2,5 Müslim eşribe 32 Ebu Davud Eşribe 1 Nesai
Eşribe 20 Tirmizi Eşribe 8.
6. İbni Mace Eşribe 3.
7. Ahkam Hadisleri 6/418.
8. İbni Mace Eşribe 10 Nesai Eşribe 26 Darimi Eşribe 8.
9. Müslim Eşribe 3 Ebu davud
Tıb11.
10. Nesai Eşribe 45.
Hazırlayan: Yusuf DEMİRYÜREK
Kumluca Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
11
2009 HUTBELERİ
1
MEVLİT KANDİLİ
06 - Mart
Muhterem Mü’minler!
8 Mart Pazar gününü Pazartesiye
bağlayan gece Mevlid Kandilini idrak etmiş
olacağız. Bütün İslam âlemi her yıl yeni bir
heyecanla, insanı insan yapan bütün güzelliklerin odaklandığı bir şahsiyet olarak
Hz Muhammed (sav)’in dünyaya gelişini
Mevlid Kandili olarak kutlamaktadır. Bu
kandil, Allah’ın bütün insanlığa rahmet elçisi olarak gönderdiği peygamberimizi ve
getirmiş olduğu ilahi mesajı anlamak için
önemli fırsatlar sunmaktadır.
Değerli Mü’minler!
Allah (cc) bizzat onun hakkında
şöyle buyurmaktadır: “Biz seni ancak
alemlere rahmet olarak gönderdik.”(1)
Hz Muhammed (sav) bütün insanlığa gönderilmiş bir peygamber ve bir rahmet elçisidir. Onun getirdiği Kur’an çağlar üstü,
3
bir hadisinde “Ben bir rahmet ve hidayet
rehberiyim”(2) buyurmuştur. Müşriklere
beddua etmesini teklif edenlere “Ben lanetçi olarak değil, alemlere rahmet olarak gönderildim”(3) diye cevap vermiştir.
Hz. Peygamberin Müminlere karşı olan şefkat ve merhameti daha da bir başkadır.
Allah (cc) bu konuda şöyle buyurmaktadır;
“And olsun! Size içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki sizin sıkıntıya uğramanız ona ağır gelir, size çok
düşkündür. Müminlere karşı şefkat ve
merhamet doludur.”(4)
Aziz Kardeşlerim!
Rabbimizin insanlık tarihi boyunca
insanlar içinden peygamberler seçip göndermesi, onlar için lütfettiği en büyük nimetlerdendir. Nitekim Allah (cc) Kur’an da
şöyle buyuruyor; “And olsun ki içlerinden, kendilerine Allah’ın ayetlerini okuyan, onları arındıran, onlara kitap ve
hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle Allah (cc) mü’minlere büyük lütufta bulunmuştur. Halbuki daha önce
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
evrensel bir kitaptır. Soy-sop, ırk veya kültürel fark gözetmeksizin bütün insanlığa
hitap etmekte, herkese doğru yolu göstermektedir. İnsanları birlik, beraberlik, kardeşlik, adalet, eşitlik ve yardımlaşmaya
çağırmaktadır. Rahmet nebi’si olmasının
bir sonucu olarak insanlara birbirlerini sevmelerini, hayvanları, bitkileri ve ekolojik
çevreyi korumalarını tavsiye etmiştir. İnsanlara kurtuluş ve mutluluğa erme yollarını
öğreten yine odur. Onun vasıtasıyla insanlar dünya ve ahiret hayatları bakımından
birçok iyilik elde etme imkanını bulmuşlardır. O geldiği dönemde insanlık onuru çiğneniyor, insanlar, tanrı diye elleriyle
yaptıkları putlara tapıyor, kız çocuklarını
diri diri toprağa gömüyorlardı. Kadınlara
hiçbir değer verilmiyordu. Yüce Allah, insanları bu batıl inançların kıskacından kurtarmak; düşüncede, inançta ve toplumsal
hayatta özgürlüğe kavuşturmak amacıyla
Hz Peygamberi göndermiştir. O getirdiği
dini ve ahlaki prensipler sebebiyle insanlık
için bir rahmet olmuştur. Nitekim kendisi de
4
onlar, apaçık bir sapkınlık içinde bulunuyorlardı.”(5) Her peygamber insanlığa
yeni ufuklar açmış, yenilikler getirmiş ve
kendisine inananların insanca yaşamaları
için onlara doğru yolu göstermiştir. Peygamberlerin sonuncusu bütün insanlık için
bir müjdeci, bir uyarıcı ve alemlere rahmet
olarak gönderilmiş olan Hz Muhammed
(sav) dir.
Unutmayalım ki Mevlid Kandili Rahmet Nebisinden alacağımız insanlık, merhamet, insaf, adalet, cömertlik gibi nice
değerleri kendi hayatımızla buluşturma zamanıdır. Bir beyitle hutbeme son veriyorum:
Muhabbetten Muhammed oldu hasıl,
Muhammed’siz muhabbetten ne hasıl.
KAYNAK:
1-Enbiya; 107
Hazırlayan: Bekir AĞLAMAZ
İl Vaizi
Firhist’e Geri Dön
12
2009 HUTBELERİ
1
13 - Mart
ÇANAKKALE ZAFERİNİ
KAZANDIRAN RUH
Muhterem Müslümanlar !
Önümüzdeki Çarşamba günü, 18
mart 1915’de kazanılan Çanakkale Zaferinin
94. yıl dönümünü kutlayacağız. Çanakkale
Zaferi şanlı tarihimizdeki kahramanlık destanlarımızdan birisidir. Bu zaferin milletimizin tarihinde ayrı bir yeri ve önemi vardır. Bu
büyük zafer, adeta bugün meydana gelmiş
gibi hafızamızda taze ve canlıdır.
Aziz milletimiz, tarihin hiçbir döneminde bağımsızlık ve özgürlüğünden taviz
vermemiştir. 18 Mart 1915’de tek vücut haline gelmiş bir milletin bağımsızlığını, şerefini, vatanını ve bayrağını korumak için neler
yapabileceğini bütün dünyaya göstermiş ve
tarihine asla unutulmayacak bir destan yazmıştır.
3
olmuştur. Bu gün de milletçe aynı ruh ve
inanca, aynı birlik, beraberlik ve dayanışma
duygularına ihtiyacımız vardır. Çanakkale’de
şahlanan ruh, milletimizin mayasını oluşturan ruhtur. Bu ruh dinin, vatanın, namusun,
bayrağın, kısaca bizi biz yapan değerlerin
en zor şartlarda bile feda edilemeyeceğini
açık bir şekilde ortaya koymuştur. Bu ruhu
yaşattığımız müddetçe ulaşamayacağımız
hiçbir iş, üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir
mesele, çözemeyeceğimiz hiçbir problem
kalmayacaktır.
Muhterem Müslümanlar !
Milletimizin bitmez tükenmez gücüne,
en güzel örnek olarak tarihimizde parlayan
Çanakkale Zaferinin özellikle genç nesillere
iyi anlatılması, ecdadımıza borcumuz olduğu gibi geleceğimiz açısından da son derece önemlidir. Milletçe bu şerefli mirası
aynı inanç ve duyarlılıkla yarınlara taşımak
en büyük görevimizdir.
Değerli Müslümanlar!
Bu kutlu Zaferin yıl dönümünde
“Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin. Hayır! Onlar diridirler. Ancak siz
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Tarihin kaydettiği en büyük savaşlardan biri de Çanakkale savaşıdır. Yüzleri,
renkleri, dilleri ve ırkları değişik çeşitli milletlerden oluşan insan selini andıran ordular,
milletimizin üstüne yürümüş, Mehmetçiğin
göğsüne bomba ve mermi yağdırmıştır.
Kahraman ecdadımız, bu öldürücü silahların
tehdidine karşı iman dolu göğsünü siper
etmiş, bir gül bahçesine girercesine vatan
uğruna şehit olmayı şeref bilmiştir. Düşmanın gülleleri, mermileri kahraman Mehmetçiğin göğsünde sönmüş, Çanakkale Boğazı
düşmanlarımıza mezar olmuştur.
Muhterem Müslümanlar !
Çanakkale’de kazanılan zafer, savaşın ve tarihin akışını değiştirmiştir. Çanakkale’de Ordumuz donanım ve maddi imkan
bakımından kendisinden güçlü ordulara
karşı inanılmaz bir direniş göstermiş, üstün
cesaret ve özveriyle “Çanakkale geçilmez” dedirten, eşine az rastlanır, anlamlı bir
kahramanlık destanı yazmıştır. İman, vatan
sevgisi, dayanışma, birlik ve beraberlik duyguları, zamanın en güçlü ve donanımlı ordularına karşı koymada en önemli faktörler
4
bunu bilemezsiniz”(1) ayetiyle Yüce Allah’ın övgüsüne mazhar olan aziz şehitlerimize fatihalar gönderelim. Şanlı tarihimizi ve
Çanakkale’yi asla unutmayalım.
Bu vesile ile başta Gazi Mustafa Kemal
olmak üzere, Çanakkale savaşına katılan
bütün şehit ve gazilerimizi rahmet ve minnetle yad ediyorum. Hutbeme Çanakkale’de
göğsünü düşmana siper eden Mehmetçiğin
destanını yazan milli şairimiz Mehmet Akif
ERSOY’un mısralarıyla son veriyorum.
“Ey bu topraklar için toprağa gömülmüş asker,
Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer.
Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid’i,
Bedrin aslanları ancak bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın.
Ey şehit oğlu şehit! İsteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor peygamber.”
KAYNAK:
1- Bakara; 154
Hazırlayan: Mustafa KARADAĞ
İl Vaizi
Firhist’e Geri Dön
13
2009 HUTBELERİ
1
20 - Mart
TABİATA VE ÇEVREYE KARŞI
SORUMLULUKLARIMIZ
Değerli Müminler!
Yüce Rabbimizin bize ihsan ettiği
sayısız nimetlerinden biri de dünyamızı
âdeta bir cennet gibi süsleyen yeşil alanlar,
ağaçlar ve ormanlardır. Havaya, suya ve
gıdaya ihtiyacımız olduğu gibi ağaçlara, ormanlara ve yeşil alanlara da ihtiyacımız
vardır.
Yüce Allah, okuduğum ayet-i kerimede "O (Allah), gökten sizin için su indirendir. İçilecek su ondandır.
Hayvanlarınızı otlattığınız bitkiler de
onunla meydana gelir. Allah, o su ile
size; ekin, zeytin, hurma ağaçları, üzümler ve her türlü meyvelerden bitirir. Elbette bunda düşünen bir kavim için
ibret vardır"(1) buyurarak, dikkatimizi
3
imarını dolayısıyla tabiatın korunmasını istemiş, ağaç dikmeyi sadaka-i cariye olarak
kabul etmiştir. Peygamberimiz (a.s.),
"Müslüman, bir ağaç diker, o ağaçtan
insan, hayvan veya kuş istifade ederse
bu, kıyamet gününe kadar o kimse için
sadaka olur" (2) buyurarak konunun önemine dikkat çekmiştir.
Değerli Müminler!
Dinimizin, ağaç dikmeyi, yeşil alanları artırıp korumayı bu kadar teşvik etmesine rağmen, Müslümanların köy, kasaba
ve şehirlerini ağaçtan, ormandan ve yeşil
alanlardan yoksun bırakmalarını, hatta
mevcutlarını kesip yok etmelerini anlamak
mümkün değildir.
Müslüman, hayatının tamamını ilâhî
iradeye uygun olarak geçirmeye çalışmalı,
Allah'a, insanlara, canlılara, tabiat ve çevreye karşı dinimizin emrettiği görev ve sorumluluklarını yerine getirmenin bir ibadet
olduğunu unutmamalıdır.
Aziz müminler!
Bu itibarla, yeşil alanların çoğaltılNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
suya, meyvelere, bitkilere, ağaçlara ve ormanlara çekmekte, bu nimetler üzerinde
düşünmemizi istemektedir.
Ağaçlar ve ormanlar bir ülkenin zenginlik kaynağıdır. Teneffüs ettiğimiz havadan içtiğimiz suya, okuduğumuz kitaptan
yazdığımız kaleme kadar bir çok alanda
ağacın varlığını görüyoruz. Toprağın erozyon yoluyla denizlere sürüklenmesini ormanlar önler. Ormansız ve ağaçsız
yerlerde şiddetli yağmur sebebiyle mal ve
can kayıpları olur.
Aziz Kardeşlerim!
Ormanlar ilâhi kudretin her an dile
geldiği yerlerdir. İlkbahar, yeniden dirilişi ve
yepyeni bir hayatın başlangıcını dile getirmektedir.
Rengârenk çiçekleri, yeşillikleri, tertemiz havası, suyu ve cıvıl cıvıl öten kuşlarıyla tabiat ruhumuzu dinlendirmektedir.
Kuruyan otları, sararan ve dökülen yapraklarıyla sonbahar da âdeta bize ölümü hatırlatmaktadır.
Dinimiz İslâm bizden yeryüzünün
4
masına, ağaç ve ormanların korunmasına
özen gösterelim. Cennet vatanımızın çölleşmesine seyirci kalmayalım. Sahip olduğumuz maddi ve manevi bütün değerlerin
Rabbimiz tarafından bize bir emanet olarak
verildiğini ve bütün nimetlerden hesaba çekileceğimizi unutmayalım.
Hutbemi sevgili peygamberimizin
konuyla ilgi şu sözüyle bitirmek istiyorum:
"Biriniz, elinde bir hurma fidanı varken
kıyametin kopacağını anlasa bile yine
onu diksin."(3)
KAYNAK:
1) Nahl;10-11
2) Müslim,Müsâkât,10.
3) Heysemî, Mecmeu Zevâid, IV, 63.
DİB hutbe arşivinden alınmıştır.
Firhist’e Geri Dön
14
2009 HUTBELERİ
1
27 - Mart
KİTAPLA DOST OLMAK
Değerli Mü’minler!
Yüce Rabbimiz insanı birçok yönü
ile gelişmeye açık bir şekilde yaratmıştır.
İnsanın bedenen gelişmesi ne kadar
önemli ise zihnen gelişmesi de o kadar
önemlidir. İnsana verilen akıl nimetinin en
güzel şekilde kullanılması için bilgiye ihtiyaç vardır. Bilgi okumakla elde edilir. Bilgiyle beslenmeyen beyinlerin ise yeni
fikirler geliştirmesi mümkün değildir.
Kıymetli Mü’minler!
İnsanın öncelikle okuması gereken
kitap, kendisi için gönderilen İlahi Kitaptır.
Bu nedenle okumaya Kur’an-ı Kerim’le
3
bize doğruyu ve güzeli bulduracak bir içeriğe sahip olmalıdır. Kitap okumadan önce
ihtiyacımızın ne olduğunu iyi tespit etmemiz gerekir.
Kendini geliştirmek isteyen kişi
hangi iş ve meslekte olursa olsun günün
belli bir kısmını okumaya ayırmalıdır.
İmam-ı Gazalî, ömrünün on yılını daha
önce okumuş olduğu kitapları yeniden okumaya vermiş ve sonra eserlerini kaleme almıştır. Unutulmamalıdır ki okuduğumuz her
kitap yıllar süren birikim ve tecrübenin ürünüdür.
Kitap okumada çocuklarımıza örnek
olmalı, ailece okuyabileceğimiz kitap ve
dergilerimiz bulunmalıdır. Faydalı kitapları
seçme konusunda ise gençlere yardımcı
olmalıyız.
Diyanet İşleri Başkanlığımızın yayınladığı kitapları gönül rahatlığıyla okuyup,
tavsiye edebiliriz. Ailece severek takip edebileceğiniz, okuyunca bilgi ve birikim sahibi
olabileceğiniz Diyanet Aylık Dergisi, Diyanet Çocuk Dergisi ve Diyanet İlmi Dergiye
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
başlamalıyız ki Rabbimizi ve kendimizi tanıyabilelim. Kur’an-ı Kerim’in ilk emri okumaktır. Alak Suresi’nde “Oku, Rabbin
nihayetsiz kerem sahibidir. O, kalemle
yazmayı öğretendir. İnsana bilmediğini
O öğretti.”(1) buyrulmaktadır. Birçok Ayet-i
Kerimede “Akletmez misiniz, Düşünmez
misiniz,”(2) buyrulmaktadır. İnsan okuyarak tefekkür etmeyi ve doğru düşünmeyi
gerçekleştirebilir. “De ki, hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”(3) buyrularak,
bilgili olmanın önemine; “Sakın ha, cahillerden olma!”(4) “Cahillerden yüz
çevir.”(5) buyrularak, cahil ve cahillerle olmaktan sakınmaya işaret edilmektedir.
Peygamber (sav) efendimiz ise; “Ya öğreten ol, ya öğrenen veya dinleyen yahut
da öğrenenleri sevenlerden ol, sakın beşincisi olma, helak olursun”(6) buyurmuştur.
Değerli Kardeşlerim!
İnsanın mutlu bir yaşam sürmesi için
doğru bilgiye ihtiyacı vardır. Doğru bilgi ise
seçilen doğru kitaplarla sağlanır. Kitaplar
4
abone olmak için Müftülüklerimize müracaat edebilirsiniz.
Sevgili Kardeşlerim!
Hayatta başarılı olmanın tek şartı kitaplarla dost olmaktır. Kitaplar sayesinde
elde edilen bilginin ve onun getirmiş olduğu
itibarın ölünceye kadar devam edeceğini
unutmayalım. Bu vesileyle bu hafta bir
kitap okuyalım ve okuduğumuz bu kitabı bir
başka dostumuza da hediye edelim. Hep
birlikte okuma alışkanlığı kazanarak her
kötülüğün başı olan cehalete karşı savaş
açmış olalım. Dünyadaki kötülüklerin
temel sebebi olan cehaletten uzak duralım.
Hutbemi peygamberimiz (sav)’in şu hadis-i
şerifleriyle bitiriyorum. "ilim, Çin’de dahi
olsa alınız; ilim tahsil etmek her Müslümana farzdır.”(7)
KAYNAK:
1. Alak, 1-5
2. Saffat, 137-138
3. Zümer, 9
4. Enam, 35
5. Araf, 199
6. Fethul Kebir, 1/204
7. Fehul Kebir, 2/45
Hazırlayan: Mehmet MUSLU
Kemer Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
15
2009 HUTBELERİ
1
03 - Nisan
İNSAN VE TOPLUMUN
GÜVENLİĞİ
Değerli Müminler!
Yeryüzündeki her şeyin, hizmetine
sunulduğu insan(1), Allah katında değerli
ve saygın bir varlıktır.(2) İnananlar birbirlerinin kardeşleri sayıldığından(3), aralarında
can, ırz ve mal dokunulmazlığı esastır(4).
İnanmayan biri müslümana fiili tecavüzde
bulunmuyor ise aynı şekilde saygıya layıktır(5). Kimse inancı, rengi, sosyal statüsü
öne çıkarılarak horlanamaz, evrensel insani haklardan mahrum bırakılamaz.
İslamın geldiği çağda, dünyanın
diğer yerlerinde olduğu gibi, Arap coğrafyasında da insanlar zulüm görüyordu. Ancak
İbrahim (as)’ın duası(6) ile Mekke, yıllarca
güvenli şehir olmuştur. Hatta Hz Peygam3
cezası, içinde ebedi kalacağı cehennemdir”(10). “Mallarınızı haram yollarla yemeyin”(11). “Zinaya yaklaşmayın; çünkü
o çirkin bir iştir”(12) ayetleri, Hz Peygamberin “Zina eden biri zina ettiği anda;
hırsız, hırsızlık ettiği anda, mümin değildir”(13) hadisleri, hemen herkesin bildiği
gerçeklerdendir.
Muhterem Müminler!
İnsanın saygınlığını çiğneyen, evrensel haklarını görmezden gelen her davranış yasaktır. Bırakınız birini öldürmeyi,
korkutma amacıyla birine silah doğrultmak
(14) hatta şakadan korkutmak bile(15) caiz
değildir. Gerek şahsı gerek toplumu etkileyen suçlara karşı “emr’i bi’l- mâruf nehy’i
ani’l-münker” kaidesince müminlerin önleyici davranışlarda bulunması dini bir sorumluluktur. Günümüzde suçlar
çeşitlenmiş, suçlular daha organize ve
daha tehlikeli silahlarla faaliyet yapar hale
gelmişlerdir. Suç ve suçluları iyi tanıyan,
çalışma metotlarını bilen, onları kanunların
verdiği yetkiyle zulmetmeden, hukuk çerçevesinde engelleme güç ve donanımına
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
berin davetine “sana uyarsak yurdumuzdan sürülürüz” tarzı itirazlar yapılmış,
bunlara karşı inen cevabî ayetlerde, sahip
oldukları huzurlu ortamın ilahi lütuf olduğu
bildirilmiş(7), güven ortamının ne büyük bir
nimet olduğu hatırlatılmıştır.
Değerli Müminler!
İnsan doğuştan medenidir, toplu
yaşar. Toplum hayatının düzenli ve sağlıklı
yürümesi için fertlerin uyacağı kurallar vardır. Bu kuralları Maverdi “Din, Adalet, Bolluk, Geniş emel, Güçlü iktidar ve Genel
emniyet”(8) olarak sıralamıştır.
Hz Peygamber (sav) Medine’ye gelince ilk önce, iç güvenliği sağlamış ve dış
tehditlere karşı beraberce ve daha güçlü
karşı koymak için yerleşik halkla anlaşma
yapmıştır. Böylece toplum güvenliğinin ne
derece önemli olduğunu göstermiştir. Zaten
Mekke’de iken aynı amaçla kurulan HılfülFudûl teşkilatında yer almış ve sonraları
bundan övgüyle söz etmiştir(9).
Dinimizin can, mal, ırz dokunulmazlığı konusunda emirleri çok açıktır.
Kur’an’da, “Bir mümini kasten öldürenin
4
sahip olan emniyet kuvvetlerimize yardımcı
olmak, hem az önce bahsettiğimiz dini sorumluluğumuzun bir gereği hem de huzurumuz için şarttır.
Mekke İbrahim (as), Medine ise Hz
Peygamber tarafından “harem – saygın”,
“hürmetli bölge” ilan edilmiştir. İlginçtir ki
her iki peygamber de Kur’an tarafından
“üsve-i hasene” (güzel bir örnek) olarak
tavsif edilmiştir. Gelin yaşadığımız şehir,
belde veya köyümüzün “harem” olması
için çalışalım. Bunun için faaliyet gösteren
yetkililere elimizden gelen her türlü yardımı
yapalım. Allah gece-gündüz, sıcak- soğuk
demeden canlarını tehlikeye atarak güvenliğimizi sağlamaya çalışan emniyet teşkilatımız ve güvenlik güçlerimizin yardımcısı
olsun.
KAYNAK:
1)Casiye 13,
2)İsra 70,
3)Hucurat 10
4)Buhari Fiten 8
5)Mümtehine 8
6)Bakara 126
7)Kasas 57
8)Edebüddin 199
9)Müsned 1/190,193
10)Nisa 93
11)Bakara 188
12)İsra 32 13)
13 )Buhari Eşribe 1 14,
15) Müslim Birr 35
Hazırlayan: Yusuf DEMİRYÜREK
Döşemealtı İlçe Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
16
2009 HUTBELERİ
1
10 - Nisan
KUTLU DOĞUM HAFTASI
Muhterem Müslümanlar!
İnsanı yaratılmışların en şereflisi
yapan, yolunu ve yönünü gösteren sonsuz
rahmet sahibi Allah’a hamdü senâlar olsun.
Ezelden ebede bütün âlemlere rahmet olarak gönderilen insanlığın kurtarıcısı, şifâsı,
müjdecisi Hz Muhammed Mustafa (s.a.v) e
sonsuz salâtü selâm olsun.
Bizim içimizden; “Şerefli, sıkıntıya
düşmemiz kendisine ağır gelen,
mü’minlere çok düşkün, çok şefkatli ve
merhametli”(1) efendimize ümmet olmak,
onu tanımak ve yolu üzere yaşamak nimetlerin en büyüğüdür. Zira onu seveni Allah
sever. Onun yolunda olan, Allah’ın yolundadır. Asırlardır onun risâletine inanan, onu
seven, ona muhabbet duyan mü’minler Hz
Peygamberi araştırmaya ve öğrenmeye
büyük önem vermişler, bu amaçla onun do3
maya başlaması, ailede huzursuzluk ve
mutsuzluklar yaşanması, boşanmaların artması, çocukların ailede olup bitenlerden etkilenerek büyük acılar yaşaması gibi
toplumumuzda görülen olumsuzluklar göz
önünde bulundurularak bu sene Kutlu
Doğum Haftasında aile konusu işlenecektir. İslam’da aile, Peygamberimiz (s.a.v)’in
örnek aile hayatı çeşitli faaliyetlerle ele alınacaktır.
Değerli Kardeşlerim!
Allah’ü Teala Kur’an-ı Kerim’de Peygamberimizi “Alemlere Rahmet”(2) olarak
vasfetmiştir. Atalarımız da yağmura “rahmet” demişlerdir. Yağmur bereket ve canlılık kaynağı olmuştur. Yağmursuzluk,
rahmetin yağmaması ise çöl oluştur. Bu
manada Peygamberimiz (s.a.v) kupkuru
çölleri cennete çeviren rahmettir.
Yine Kur’anda Rabbimiz onun hakkında “Nur saçan kandil”(3) ifadesini kullanmıştır. O, insanlığı cehaletten aydınlığa
kavuşturmuştur. Bu vesileyle müslüman da
aydın insandır. İnsan, Müslümanlıktan
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
ğumunu, miracını ve irtihalini anlatan şiirler,
naatlar, mersiyeler kaleme almışlar, ciltler
dolusu kitaplar yazmışlardır.
Değerli Müminler!
Diyanet İşleri Başkanlığı’mız yüce
dinimiz İslam’ın inanç, ibadet, ahlak prensipleri konusunda halkımızı bilgilendirmeyi
gaye edinmiştir. Bu çerçevede Kutlu
Doğum Haftası münasebetiyle Başkanlığımız Hz Peygamber (s.a.v)’i bütün yönleriyle daha iyi tanımak, tanıtmak, anlamak,
insanlığın huzur ve mutluluğu için yaptığı
çağrıyı hayatımıza yansıtmak, güzel ahlakını davranışlarımıza rehber etmek ve insanlar arasında peygamber sevgisini
yaymak için yurt içi ve yurt dışında önemli
faaliyetler düzenleyecektir.
Diyanet İşleri Başkanlığı’mız 1989
yılından beri Peygamberimiz (s.a.v)’in mîlâdi doğum günü olan 20 Nisan tarihini
esas alarak Kutlu Doğum Haftası faaliyetleri yapmaktadır. Bu yıl da 14-20 Nisan tarihleri arası Kutlu Doğum Haftası olarak
kutlanacaktır. Güçlü aile yuvalarının sarsıl4
uzaklaştıkça karanlıklar insanı olur. Ailemizin de onun getirdiği rahmete, onun getirdiği aydınlığa ihtiyacı vardır.
Değerli Cemaat!
14-20 Nisan tarihleri arası idrak edeceğimiz Kutlu Doğum Haftasının bütün faaliyetlerine katılmaya çalışalım. Efendimiz
(s.a.v)’i tanımaya, anlamaya gayret edelim.
Yolunda ve izinde olalım. Rahmette kalalım, gerçek aydınlardan olalım.
KAYNAK:
1- Tevbe : 9/128
2- Enbiya : 17/107
3- Ahzab : 33/46
Hazırlayan: Ahmet Hamdi BAŞPINAR
Alanya Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
17
2009 HUTBELERİ
1
17 - Nisan
SÜNNETİN GÜNÜMÜZE
YANSIMASI
Muhterem Müslümanlar!
İslam Dininin temel kaynakları
Kur'an ve Sünnettir. Kur'an-ı Kerim Yüce
Rabbimizin biz kullarına olan mesajlarını,
Sünnet ise bu mesajların açılımı olan Peygamber Efendimiz (s.a.s.)'in yaşantısını
ifade eder. Sünnet denilince inanç, ibadet,
ahlak, eğitim, hukuk gibi alanlarda ferdî ve
sosyal hayatı düzenleyen Hz. Peygamber
(s.a.s.)'in sözleri, faaliyetleri ve düşünceleri
anlaşılmalıdır.
Müslümanlar için ortaya konulan bir
model olan Sünnet, her zaman ve mekanda geçerli olacak temel ilkelerden ve bu
doğrultuda sunulmuş örnek tavır ve davra3
sel, siyasal tutkularını dizginleyip düzene
sokan dinî ve ahlâkî sınırların zayıflaması
aşırı tüketim, israf, cinsel sapkınlık, cinsel
istismar, savaş ve şiddet gibi çok ağır problemler doğurmuştur. Takdir edersiniz ki
bunların her biri artık doğal dengeleri bozacak, binlerce yıllık insanlığın birikimleri olan
kültürel zenginlikleri yok edecek düzeyde
büyük tehlikeler içeren sorunlardır. Bu aşamada insanlığın elinden tutup, ona hayat
veren küresel sorunlara o boyutta çareler
gösteren tek kaynak ancak “evrensel rahmet” olabilir. Hz. Peygamber (s.a.s.)'in
"alemlere rahmet"1 olarak gönderilmesi
de olsa olsa bu anlama gelmektedir. Bu
rahmetin gerçekleşmesi için yaşadığımız
hayat ile Peygamberimizin yaşadığı hayat
olan Sünnet arasında ilişki kurmalı, onun
Sünnetini günümüze tam ve doğru bir şekilde yansıtmalıyız. Nitekim Yüce Allah
(c.c.) Kuran-ı Kerim'de:"Ey İman edenler!
Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı
zaman Allah'ın ve Rasûlü'nün çağrısına
uyun ve bilin ki Allah kişi ile kalbi araNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
nışlardan oluşur. Geçmişten günümüze
Arabıyla-Acemiyle, beyazıyla-siyahıyla, kadınıyla-erkeğiyle, inançtan bilince, ibadetten ahlaka, ticaretten sosyal ilişkilere,
kültürden medeniyete, Müslümanların ortak
yaşam tarzlarını belirleyen, onları aynı
duygu ve düşüncelerde birleştirerek tek bir
vücut yapan, tek bir ümmet kılan şey Sünnettir.
Mevcut haliyle Kur'an-ı Kerim'in açılımı olan Sünnet, tam anlamıyla bir medeniyet projesidir. Ancak bu proje, geçmişte
yaşanmış bitmiş bir proje değildir. Sünnetin, geçmiş asırlarda olduğu gibi günümüzde de bizler için ideal bir medeniyet
projesi olduğunda şüphe yoktur. Yeter ki
Efendimizin hayatı doğru bir şekilde ve
doğru kaynaklardan kavranılabilsin ve hayatımıza tatbik edilebilsin. Hal böyle olunca
Kur'an'ı yaşamak isteyen Sünnete sarılmalıdır.
Aziz Mü'minler!
Açıkça ve büyük bir üzüntüyle görüyoruz ki insanoğlunun maddî, biyolojik, cin4
sına girer. Yine bilin ki O'nun huzurunda
toplanacaksınız"2 buyurmuştur.
Değerli Mü'minler!
O halde Hz. Peygamber (s.a.s.) tarafından en güzel şekilde hayata geçirilen
inanç, ibadet, ahlak, sabır, aile, sevgi, doğruluk, adalet, dayanışma, çalışma, cömertlik, dostluk, merhamet, iyilik, tevekkül,
hoşgörü, barış gibi pek çok değerler konusunda onun Sünnetini hayatımıza yansıtmalıyız. Ki Dünya ve ahirette huzur
bulalım, Allah’ın rızasını kazanalım.
Hutbeme bir Hadis-i Şerif mealiyle
son veriyorum: "Kim benim sünnetimi
hayata yansıtırsa beni seviyor demektir.
Beni seven Cennette benim yanımda
olur."3
KAYNAK:
1- Enbiya 107
2- Enfal 24
3- Tirmizi, İlim 16
Hazırlayan: Mehmet SEVEN
Alanya İlçe Vaizi
Firhist’e Geri Dön
18
2009 HUTBELERİ
1
ÇOCUK SEVGİSİ
24 - Nisan
Muhterem Müslümanlar!
Ciğer parelerimiz çocuklarımız; Rabbimizin bize lütfettiği gönül meyvelerimizdir.
Güzel yetiştirilip hayırlı evlat olduklarında
dünyada sürurumuz, ahiretimiz için de sadaka-i cariyelerimizdir.
Muhterem Cemaat!
İnsanın kişiliğinin çocuk yaşta şekillendiği hususu, bilim adamları ve din büyüklerinin ifade ettiği bir gerçektir. Diğer bir
ifadeyle kişinin hayatının temel taşları çocukluk döneminde atılıyor. Eğitimcilerimize
göre çocuk eğitiminde düzeyli, yeterli, dengeli sevgi esastır. Yavrularımıza sevgiyle
yaklaşılmalıdır. Çocuk eğer aile içinde
dostluk ve arkadaşlık görmüşse, bu dünyada mutlu olmayı öğrenir kin ortamında
büyümüşse kavga etmeyi öğrenir. Sevgi
3
için çocuklaşsın.”(4) buyururlardı. Yine
bir Hadis-i Şeriflerinde: “Cennette ferahlık
ve sevinç evi denilen öyle gösterişli bir
yer vardır ki, oraya yalnız çocukları sevindirenler girebilir”(5) buyurmuşlardır.
Muhterem Müslümanlar!
Peygamber Efendimiz (sav), hayatında hiç bir çocuğu üzmemiş ve kalbini kırmamıştır. Küçük yaşta Rasululah'a hizmet
etmeye başlayan Enes (r.a) şöyle demiştir:
“On sene Hz Peygamber’e hizmet ettim.
Bana bir defa olsun “üf” demedi. O insanların en güzel huylusuydu”(6).
Değerli Kardeşlerim!
Örneğimiz ve önderimiz Peygamber
Efendimiz (sav) çocukların eğitimiyle yakından ilgilenmiş; onların hayırlı bir nesil olarak yetişmelerine çok büyük ehemmiyet
göstermiştir. Bakınız bu konuda neler buyurmuşlardır: “Çocuklarınıza iyi bakınız!
Onları güzel terbiye ediniz.”(7) “Hiç bir
baba, evladına iyi bir terbiyeden daha
güzel bir miras bırakamaz”(8)
Unutmayalım ki çocuklarımıza bırakabileNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
ortamında büyüyen çocukların daha sağlıklı oldukları belirtilerek kucaklama, öpme
ve dokunmanın çocuğun gelişimi ve sevgi
deposu için önemli olduğu bildirilmiştir.
Efendimiz (sav)’in “Yetimin başını okşamayı, onları sevmeyi”(1) öğütlemesi bundandır. Bir gün Rasûlullah (s.a.s), Hz.
Ali'nin oğlu Hasan (r.a.)'ı öpmüştü. Yanında
bulunan Akra: “Benim on çocuğum var,
hiç birini öpmedim.” dedi. Rasulullah
(s.a.s) hayretle Akra’nın yüzüne baktı ve
buyurdu ki: “Merhamet etmeyene, merhamet olunmaz”;(2) bize de: “çocuklarınızı
çok öpün, zira her öpücük için size cennette bir derece verilir”(3) buyurmuştur.
Değerli Müslümanlar!
Peygamber efendimiz her zaman
çocuklara şefkatle davranır ve sevgisini onlardan esirgemezdi. Öyle ki çocukların oyununa katılır onlarla birlikte oynardı. Sokak
ve çarsılarda karşılaştığı çocuklara selâm
verir, saçlarını okşar ve onlara ikramda bulunurdu. Çocuklara karşı çocuk gibi davranır ve “Küçük çocuğu olan, onun hatırı
4
ceğimiz en kıymetli miras “iyi bir terbiye”
ve “güzel ahlak”tır. Topluma bırakabileceğimiz en değerli miras ta Allah’ını bilen,
Peygamberini tanıyan, vatanını, milletini,
bayrağını seven iyi insan, iyi Müslüman ve
iyi vatandaş olan “hayırlı bir evlat”tır.
Bunu sağlamanın en kolay yolu da insanlığa sunulan en güzel örnek olan Hz Peygamber’in öğütlerine uymak ve onu
çocuklarımıza güzelce tanıtmaktır.
Hutbemizi bir Ayet mealiyle bitirmek
istiyorum: “Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve
çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve
bizi Allah'a karşı gelmekten sakınanlara
Önder eyle”9
KAYNAK:
1 – Buhari,Talak25, Edeb 24.
2 - Buhârî.Tevhid 2,Edeb 27,fedail 66, Tirmizi Bir 16
3- Musned’u Zeyd İbn-i Ali 505. Kütüb-ü sitte,2.clt.syf.507. İ. Canan
4 - Deylemi 2, 136/b.
5 - Camiu's Sağir, I. 92
6 - Tirmizi Birr 69(6, 221)
7 - İbnu Mace, Edeb 3 (2, 1211)
8 - Tirmizi, Birr, 33
9- Furkân, 26/74
Hazırlayan: Mehmet YAMAN
Kumluca Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
19
2009 HUTBELERİ
1
EMEĞİN DEĞERİ
01 - Mayıs
Değerli Mü'minler!
Allah Celle Celalühü insan neslini en
güzel biçimde yaratmıştır. Bu yaratılışta bir
ahenk, bir sistem ve düzen olduğunu görürüz.
(1) Uzuvlarımızın esnek ve birbirini tamamlamaları, et ve kemiklerin uyumluluğu düşünüldüğünde bu yaratılıştaki güzellik bizim imanımızı
güçlendirir. Allahü Teala'nın insanları başı boş
yaratmadığını idrak ederek dünyanın da bu
ahenk içerisinde insanların hizmetine verildiğine inanırız. Çünkü İhtiyacımız olan gıdalarımızı, eşyalarımızı, barınaklarımızı imkanlar
dahilinde bu dünyada birbirimize danışarak,
dayanarak, paylaşarak ve güvenerek yerine
getirmeye çalışırız. İhtiyaçlarımız arttıkça birbirimize olan ihtiyacımız da o derecede artmaktadır. Dolayısıyla yardımlaşma ve paylaşmanın
değerleri ücret olarak belirlenmekte, insan ilişkilerinde hak ve ödevler konusunda sorumluluklar artmaktadır.
Değerli Kardeşlerim!
3
ödevlerimizde saygılı olmamızı, toplumsal
huzur ve barışın temini için adaletin görkemli
gücünü tesis etmemizi(8), kendimize istediğimizi başkaları içinde istememizi(9), rızık olarak
sahiplendiğimiz değerlerin taksimine rıza göstermemizi(10), görevlerimizi, ödevlerimizi, işlerimizi sağlam ve en iyi bir şekilde yapmamızı
(11) istemiştir.
Değerli mü'minler!
Çalışma hayatında karşılıklı sevgi,
saygı, hak, hukuk ve adalet prensiplerine göre
hareket edilmelidir. Çalışanın ücretini zamanında ödeyen, işçisine sevgiyle yaklaşan bir işveren; aldığı ücreti hak etmeye çalışan ve işini
en güzel şekilde ve kaliteli yapmaya çalışan
işçi olmaya çalışılmalıdır. İş hayatını “sevap ve
ceza görülecek imtihan” şeklinde tasavvur ederek ibadet şekline dönüştürmelidir. İnsanın
makam ve mevkisi ne olursa olsun, çalışan işçi
veya çalıştıran patron da olsa, sorumluluklarını
iyi düşünmeli ebedi hayattaki kazancının lehine
olup olmadığının hesabını nasıl vereceğini
daima hatırlamalıdır.
Değerli Kardeşlerim!
Kul hakları içerisinde zikredilen ücret
dağılımının iyi hesaplanması, çıkarcılıktan,
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Dinimiz İslam çalışmayı, gayretli ve başarılı olmayı övmüş; tembelliği, gevşekliği,
emeksiz hayata tutunmayı yermiştir. İşçinin işgücü karşılığı aldığı ücretin işçiye teri soğumadan ödenmesini emretmiş(2), gevşekliği,
vurdumduymazlığı, umursamazlığı hem işçi
hem de işveren açısından zem etmiştir. Çünkü
işçi işinin ehli ve bilincinde olmalı, İşveren de
işçiyi kölesi zannetmemelidir. İşçi hakkı konusunda dayanışma, paylaşma önemsenmelidir.
Hatta işçiyi kendi kardeşi mesabesinde görüp
(3) içinde bulunduğu nimetler karşısında yaratanına karşı sorumluluklarını hatırlayıp, verilen
ücretin iş gücü bedeli mi, yoksa emek değeri
mi olduğunu düşünmelidir. Zira emeğin değerini, gerçek karşılığını Kur'an-ı Kerim'de Yüce
Allah şöyle beyan buyurmuştur: "Bilsin ki,
insan için kendi çalışmasından başka bir
şey yoktur. Ve çalışması da ileride görülecektir. Sonra ona karşılığı tastamam verilecektir."(4)
Değerli Mü'minler!
Rabbimiz sayısız nimetler bahşetmiş
(5), bu nimetler karşılığında bizlerden yalnız
kulluk yapmamızı(6), yarattığı diğer varlıklara
sevgi, şefkat ve saygı göstermemizi(7), hak ve
4
bencillikten kaçınılması zaruri görevlerimiz arasındadır. Bundan dolayı "Veren el, alan elden
üstündür"(12) hadisi şerifini unutmayarak işçilerin emeklerinin gerçek değerlerini tartışma
yapmamalıdır. Unutulmamalıdır ki; ücretini kestim, vermedim, hakkını alamadı, çok çalıştırdım
diyen kimselerin dünyaları çok parlak değildir.
Bunlar toplumda sevilmeyen, çıkarcı kişiler olarak tanınırlar. Kısa zaman içerisinde de hırslarının bedellerini çok kötü cezalar çekerek
öderler. Önemli olan geçici, fani dünya hayatını
ihtiraslarla, çatışmalarla, huzursuz ve mutsuz
geçirmek değildir. Asıl ve kalıcı olan, hayatın
içinde güzelliklerle hatırlanan, haklının hakkını
tastamam veren, çalmayan, kırpmayan erdemli
insan olmaya çalışmaktır.
KAYNAK:
1) Tin 62/4
2) İbni Mace,Ruhûn 4
3) Buhari Edep 44
4) Necm 53/39-40-41
5) İbrahim 14/34
6) Zariyat 51/56
7) Müslim Fedâil 66
8) Nahl 16/90
9) Buhari İman 7;Müslim İman71
10) Zuhruf 43/32
11) Taberani 1/275
12) buhari vesâya 9
Hazırlayan: Abdülmuttalip PEŞE
Korkuteli Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
20
2009 HUTBELERİ
1
08- Mayıs
ENGELLİLERİMİZE SAHİP
ÇIKALIM
Muhterem Müminler!
Yaratılmışların en mükemmeli ve en
üstünü olan insan; imanı, sâlih amelleri ve
sergilediği güzel ahlakı nispetinde Allah katında değer kazanır. Çünkü Allah, insanları
bu açılardan değerlendirmekte, onların fiziki
yapılarına, renklerine ırklarına, cinsiyetlerine,
sağlam ve engelli oluşlarına bakmamaktadır.
Bu hususta Peygamberimiz (a.s.) şöyle buyurur: “Allah, sizin sûretlerinize (dış görünüşünüze) ve servetlerinize bakmaz.
Fakat kalplerinize ve amellerinize
bakar"(1)
En güzel biçimde yaratılan insanın fiziki ve ruhi varlığını sağlıklı olarak sürdür3
“bu musibet ancak Allah’ın izni ve takdiri
ile olmuştur. O dilemeseydi olmazdı,
bunda da bir hayır vardır” diyerek kadere
imanın gereğini yerine getirmiş ve sabretmenin mükafatını da elde etmiş olacaktır.
Engelli olma, dünya adına bir kayıp ve noksanlık gibi gözükse de sabredildiği ve isyan
edilmediği takdirde hem kendisi hem de ona
yardımcı olanlar için ahirette çok büyük mükafatlar kazandıracaktır.
Muhterem Müslümanlar!
Gören gözümüzün hep göreceğinden,
işiten kulağımızın hep işiteceğinden emin
miyiz? Yürüyen ayaklarımız bir gün yürüyemez hale gelebilir, tutan ellerimiz tutmaz olabilir. Hiç beklemediğimiz anda -Allah
korusun- bir organımızı kaybedebiliriz. Nice
sağlam insanlar, bir trafik, bir iş kazası, bir
kalp krizi, bir damar tıkanması veya bulaşıcı
bir hastalık sonucu sağlıksız, felçli, kötürüm,
ortopedik ve görme özürlü olabilmektedir.
Aziz Müminler!
Fert ve toplum olarak engelli kardeşlerimize sahip çıkalım. Yapabilecekleri işleri
onlara vermek suretiyle başkasının eline
bakan değil, bizzat üretime katkıda buluna-
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
mesi temel görevidir. Bu görevin ihmali, insanda bir takım özürlerin meydana gelmesine sebep olabilmektedir.
Bir diğer açıdan insan, hayatı boyunca daima imtihan halindedir. Bazen nimetlerle bazen de musibetlerle imtihan olur.
Başına gelen sıkıntılar bazen kendi ihmali
veya kusurundan bazen de bir başkasının
sorumsuz, saygısız ve kural tanımazlığı yüzünden olabilir. Veya kimsenin hatası olmaksızın ilahi imtihan sonucu da olabilir. Nitekim
Cenâbu Hak hutbemin başında okuduğum
ayet-i celilede mealen şöyle buyurmaktadır:
“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık;
mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz
azaltma ile deneriz. Sabredenleri müjdele!”(2)
Aziz Müminler!
Hangi sebeple olursa olsun bir musibetle karşılaşan insanın her şeyden önce sabırlı ve metanetli olması gerekir. Böyle
olması demek; bu sıkıntılarından kurtulabilmesi için maddi ve manevi çarelere başvurmaması demek değildir. Çare araştırır,
kurtulursa ne âlâ. Kurtulamadığı takdirde
4
rak onurlu bir hayat sürmeleri için elimizden
gelen gayreti gösterelim. Onlara destek olur,
yardım eder ve sıkıntılarını giderirsek şüphesiz Allah da bize yardım edecek ve sıkıntılarımızı giderecektir.
Değerli Müminler!
Sağlıklı bir bedene sahip olduğumuz
için Rabbimize şükredelim. Ne büyük bir
nimet içinde olduğumuzu unutmayalım. Sağlığımızın kıymetini bilelim. Sıhhatimizi kaybetmemize sebep olacak olumsuz
davranışlardan; özellikle içki, sigara ve
uyuşturucu gibi zararlı alışkanlıklardan uzak
duralım. Böylece hem kendi hayatımızı hem
de yakınlarımızın sağlığını riske atmayalım.
Hutbemi Peygamber Efendimiz
(a.s.)’in bir hadis-i şerifiyle bitiriyorum: "Kim
mü'min kardeşinin bir ihtiyacını karşılarsa
Allah da onun bir ihtiyacını karşılar. Kim
müslümanın bir sıkıntısını giderirse Allah
da onun kıyamette bir sıkıntısını giderir"(3)
KAYNAK:
(1) Müslim; Birr,34.
(2) Bakara; 2/155.
(3) Buhari; Mezalim,3 .
Hazırlayan: Bahattin ATAKLI
Akseki Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
21
2009 HUTBELERİ
1
AİLE VE GENÇLİK
PROBLEMLERİ
15 - Mayıs
Muhterem Mü’minler!
Yüce yaratıcımız bütün canlıları bir
erkek, bir dişiden yaratmıştır. Varlıklar arasında üstün kılınan(1) insan da, neslinin
devamı için bir aileye muhtaçtır. Aile,
kurum olarak toplumun en küçük birimidir.
İnsan vücudunda bulunan milyonlarca hücreden bir tanesinin önemi ne ise, toplumda
da, ailenin önemi o kadar büyüktür. Sağlıklı
vücut, sağlıklı hücrelerden oluştuğu gibi,
hedeflenen toplum da sağlıklı, bilinçli ailelerden oluşur.
Kıymetli Mü’minler!
Toplumun refahı, huzuru, devamlılığı için dinimizin koyduğu, olmazsa olmaz
prensipleri vardır. Bu prensiplerden birisi
de, neslin korunması ilkesidir. Bu ilkenin
devamlılığı konusunda en büyük görev,
3
eğitmezsek, yarın önü alınması güç, çözülmesi zor problemlerle karşılaşmamız kaçınılmaz olacaktır. Gençler olarak da bugün,
dünyalık arzu ve heveslerimize kapılarak
gençlik duygu ve heyecanlarımızın esiri
olup; “ben istediğimi yaparım” psikolojisine
girersek, daha sonra fayda etmeyen pişmanlıklarla karşılaşmamız kaçınılmaz olur.
Değerli Mü’minler!
Bizi bizden daha iyi bilen Rabbimiz,
ailevî ve toplumsal problemleri en aza indirebilmemiz için emir ve yasaklarını, kendisini örnek alacağımız bir Peygamberle bize
bildirmiştir. Bunların arasında; ana-babaya
itaat, eşlerin karşılıklı vazifeleri, çocuklara
karşı vazifeler, Allah’a ve içerisinde bulunulan topluma karşı görevler sayılabilir.
Şu dünyada sahip olduğumuz güzel bir
yuva, evlatlar, mallar bizim için bir nimettir,
bir imtihandır.(2) Bu güzellikleri, yaratılış
amacında kullanırsak başarılı sayılırız.
Çünkü bu nimetlerin hesabını vereceğimizi
Rabbimiz Tekasür suresinde bize şöyle buyurur: “Sonra o gün nimetlerden mutlaka sorulacaksınız.”(3)
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
neslin çoğalmasına sebep olan anne-babalara düşmektedir. Aileyi oluşturan anne-babalar, nasıl bir konumda olduklarının
bilincinde olmalı; dini inançlarımıza, ahlakımıza, milletçe sahip olduğumuz değerlerimize aykırı davranışlardan uzak
durmalıdırlar. İmanı kalplerinin süsü yapmış ebeveynler, aile konusunda yüce yaratıcının emirlerini, Peygamberinin
tavsiyelerini çok iyi bilmelidirler. Çünkü bugünün aileleri, geleceğin ailelerini oluşturacak gençleri yetiştirme, eğitme, büyütme
konusunda rehberdir. Dolayısıyla gençler
içki, kumar, fuhuş, uyuşturucu, hırsızlık, isyankarlık gibi her türlü kötülüklerden, uzak
tutulmalıdır. İnancımıza tamamen zıt olan
ateizm, satanizm, vb. zararlı akımlardan
korunmalıdırlar. Gençlerimizin tertemiz zihinleri, duygu, düşünce ve heyecanları
iyiye, güzele, doğruya yönlendirilmeli, genç
beyinlerini kötü emeller taşıyan kişilerin
işgal etmesine fırsat verilmemelidirler.
Bizler, büyükler olarak gençlerimizi inancımız ve değerlerimiz doğrultusunda
4
Aziz Mü’minler!
Çocuk yetiştirme, aile yönetimi konusunda muhtemel problemlerin sorumluluğunu hatırlatan bir ayeti kerime ve
Peygamberimiz (s.a.v)’in bir hadis-i şerifiyle hutbemi bitiriyorum: "Ey iman edenler! Kendinizi ve çoluk çocuğunuzu
yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem
ateşinden koruyunQ”(4) "Hepiniz çobansınız ve hepiniz idare ettiğiniz kimselerden sorumlusunuz. İdareci
çobandır, idare ettiklerinden mesuldür.
Erkek, ailesinden mesuldür. Kadın, kocasının evinden mesuldürQ"(5)
KAYNAK:
1) İsra, 70
2) Enfal, 28
3) Tekasür,8
4) Tahrîm,
(5) Buhari, Cum'a 11; Müslim, İmâre 20
Hazırlayan: Selami KURT
Akseki Vaizi
Firhist’e Geri Dön
22
2009 HUTBELERİ
1
VAKIF VE ÖNEMİ
22 - Mayıs
Muhterem Müslümanlar !
Her medeniyetin belirgin özellikleri
olduğu gibi kendine özgü kurumları da vardır. İslam medeniyetinin kendine özgü ve en
önemli kurumlarından biri vakıftır. “Vakıf,
mülk olan bir malı, mülkiyeti vakfedende
kalmak üzere menfaati (geliri ve yararları) fakirlere veya diğer hayır yollarına
bağışlamaktan ibarettir.” 1
Vakıf ölümlü ve geçici olan dünyalıkları ”ebedileştirme”, “ahirete taşıma” yöntemidir. Dünya hayatının ve dünyalıkların
geçici, ahiret hayatının ebedi; dünya malının bir imtihan vesilesi; en hayırlı malın insanlara yararlı olmak için harcanan mal
olduğu düşüncesinden mütevellit İslami bir
uygulamadır.
Aziz Müslümanlar!
3
örneğidir. Bunları yapanların, yapımına
katkı sağlayanların amel defteri kapanmaz
ve sevabı sürekli olur.
Muhterem Müslümanlar!
Başta Hz Peygamber (sav) olmak
üzere tüm sahabe en çok sevdiği mallarını
Allah yolunda harcamaktan geri durmamışlardır. “Hz. Peygamber (sav) vefatından
sonraya miras olarak beyaz bir binek, bir
silah ve vakıf olan bir araziden başka bir
mal bırakmamıştır.”5 Hz. Peygamber hayatta iken sahip olduğu her şeyi Yüce Allah’
ın rızası için harcamıştır.
Hz. Ömer’ de en iyi malının Hayber’
deki hissesi olduğunu söyleyerek onu Allah
yolunda harcamak için ne yapması gerektiğini Hz Peygamber’ e sormuş, Allah Resulü
de; “Aslını tut, meyvesini sadaka ver”6
buyurmuştur. Bunun üzerine Hz. Ömer, geliri gereken yerlere harcanmak üzere o bağı
vakfetmiştir.
Kıymetli Kardeşlerim!
Tarihe baktığımız zaman atalarımızın
tamamen Allah ve ahiret inancı gereği sayısız hayır müesseseleri kurduklarını görürüz.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Konuyla ilgili olarak Yüce Allah (cc)
mealen şöyle buyurmaktadır: “Sevdiğiniz
şeylerden Allah yolunda harcamadıkça
tam hayra nail olamazsınız.”2 Bu ayet-i
kerime Allah (cc) tarafından Hz Peygamber
(sav)’e vahyedilince sahabe manasını tam
anlayamamış, Hz. Peygamber (sav)’e söz
konusu ayeti sorduklarında da Allah Resulü
bu ayeti “vakıf” olarak açıklamıştır.3
Hz . Peygamber (sav) bir hadis-i şeriflerinde de şöyle buyurmaktadır: “İnsanoğlu öldüğü zaman bütün amellerinin
sevabı sona erer. Şu üç şey bundan
müstesnadır: Sadaka-i cariye, istifade
edilen ilim, kendisine dua eden hayırlı
evlat.”4 Bu hadis-i şerifte sevabı ölümden
sonra da devam eden üç amelden bahsedilmektedir. Bunlardan biri “sadaka-i cariye”
yani hayrı devam eden iyiliktir. Herkesin
faydalandığı ve varlığı devam ettiği müddetçe sevabı da devam eden hayırdır. Zira
sadaka-i cariye vakıftan başka bir şey değildir. Cami ve mescitler, mektep-medreseler,
yollar-köprüler, çeşmeler-sebiller, hanlar ve
hamamlar, her çeşit hayır vakıfları bunun
4
Ayrıca bu hayırlı işleri yapmakla kalmamış,
onları ayakta tutacak, devamlarını sağlayacak, yıkılıp harap olmalarını önleyecek tedbirleri de almışlardır. Bize düşen görev; tüm
canlılara hizmet gayesiyle kurulmuş olan bu
vakıflara, gereken ilgi ve alakayı göstermek,
onları korumak, maddi ve manevi yardımlarda bulunmak ve onlara yenilerini eklemektir.
Hutbemi Kanuni Sultan Süleyman’ın
“Su Vakfiyesi”ndeki şu dua ile bitiriyorum:
“Her kim ki, vakıflarımızın kalıcı olmasına ve gelirlerinin arttırılmasına özen ve
itina gösterirse, bağışlayıcı olan Allah’ın
huzurunda ameli güzel ve makbul, mükafaatı sayılamayacak kadar çok olsun;
dünya üzüntülerinden korunsun.”
KAYNAK:
1- Ahmet AKGÜNDÜZ, İslam Hukukunda ve Osmanlı Tatbikatında
Vakıf Müessesesi, Ankara, T.T.K. Basımevi, 1988, s. 40-41
2- Ali İmran, 92
3- Bknz; Doç.Dr. Ahmet AKGÜNDÜZ, a.g.e., 15-16
4- İmam-Nebevi, Riyazüs Salihin, Tercüme ve Şerh, Prof. Dr. M.
Yaşar KANDEMİR, İsmail Lütfi ÇAKAN, Doç. Dr. Raşit KÜÇÜK
Erkam Yayınları, C.6, s. 170
5- Buhari, Sahihul Buhari, Kahire,1313, c. 4, sh. 15
6- Buhari,“Şurut”,19
Hazırlayan: Ahmet BAYER
Gazipaşa Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
23
2009 HUTBELERİ
1
İSTANBUL’UN FETHİ
29 - Mayıs
Muhterem Mü’minler!
Peygamberimiz (s.a.v)’ in müjdesinin gerçekleştiği, bir çağın kapanıp yeni bir
çağın başlangıcı olacak şekilde dünyayı etkileyen İstanbul’un fethinin bugün 556. yıldönümünü idrak ediyoruz. Sözlükte açma,
yol gösterme, zafer ve galibiyet gibi anlamlara gelen fetih, İslam’ı insanlara ulaştırmak için kalbi ve aklı İslam gerçeğine
açmak, İslam mesajının önündeki engelleri
kaldırmak, insanın aklına ve kalbine ulaşmayı mümkün kılacak ortamı hazırlamak
demektir.2
Değerli Mü’minler!
Müslümanlar İstanbul’u fethedebilmek amacıyla birçok seferler düzenlemişlerdir. Rasülüllah (s.a.v)’ı evinde misafir
etme şerefine nail olan Ebû Eyyûp El-En3
Efendimizin asırlarca evvel müjdelediği
“İstanbul mutlaka fetholunacaktır. Onu
fetheden komutan ne güzel komutan ve
onu fetheden asker ne güzel askerdir.”3
hadisindeki övgüye lâyık olma ve tevhid dinine ulaşmada insanlara ortam hazırlama
arzusuydu.
Kıymetli Mü’minler!
İstanbul’un fethinin ve tüm İslam fetihlerinin öncelikli amacı İ'la-yı Kelimetullah, yani Allah’ın kelamını güneşin doğup
battığı her yere ulaştırmaktır. İnsanları yaratılmışlara kulluktan Allah'a kulluğa döndürmek, yeryüzünden zulüm ve fitneyi
kaldırmak, insan ile İslâm'ın arasındaki engelleri bertaraf etmektir. Hem Fatih hem de
onun kahraman ordusu bu amaçla yola
çıkmış, Allah Azze ve Celle de onlara peygamberinin hedef gösterdiği bu fethi nasip
etmiştir.
İstanbul’un fethinin yıldönümü vesilesiyle üzerinde yaşadığımız bu toprakların
Müslüman Türk yurdu olmasını sağlayan
fetih erlerini, şehit ve gazilerimizi minnet ve
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
sarî Peygamber müjdesine nail olabilmek
için ihtiyar yaşında İstanbul önlerine gelmiştir. Emeviler, Abbasiler, Selçuklular İstanbul’u kuşatmışlar; fakat fetih nasip
olmamıştır. Bu şeref, Fatih Sultan Mehmet
Han’a ve onun ordusuna nasip olmuştur.
İstanbul’un Fethi’nde Fatih’in şahsiyetinin
ve toplumun İslamî ve ahlakî seviyesinin
çok büyük etkisi vardır. Sultan Fatih’in yanında Molla Gürani ve Akşemseddin gibi
manevi önderler, Ulubatlı Hasan gibi kahraman ve cesur askerler, alışverişte kardeşini
kendisine tercih edebilecek olgunluğa
sahip olan bir halk vardı.
Fatih Sultan Mehmet, Bizans'ın surlarını taş taş sökecek teknik bilgilere, tarihte çağ açıp çağ kapayacak siyasî
dehâya sahipti. Anadili Türkçenin dışında
Arapça, Yunanca, Latince, Farsça ve İbraniceyi kusursuz şekilde konuşuyordu. Döktürdüğü topların menzil hesaplarını bizzat
yapacak kadar matematik ilmine vâkıftı.
Fatih’in İstanbul'u fethetme ülküsü kuru bir
cihangirlik sevdası değil; bizzat Peygamber
4
şükranla anıyor, Yüce Rabbimden rahmet
diliyorum. Hutbemi bayrak şairinin gençliğe
fetih ideali veren şu mısraları ile bitiriyorum:
Sen de geçebilirsin yardan, anadan, serden
Senin de destanını okuyalım ezberden
Haberin yok gibidir taşıdığın değerden
Elde sensin, dilde sen, gönüldesin baştasın
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.!
KAYNAK:
1- Fetih:48/1
2- Diy.İsl.Ans.,c.12,s.467
3- Ahmed bin Hanbel, müsned IV. 325
Hazırlayan : Nazif Fethi YALÇINKAYA
Alanya / Mahmutlar Vaizi
Firhist’e Geri Dön
24
2009 HUTBELERİ
1
05-Haziran
DÜNYA BİR İMTİHANDIR
Muhterem Müslümanlar!
İnsan, Yüce Allah’ın her şeyi emrine
verdiği en değerli ve en mükemmel varlığıdır. En değerli varlık olması, bütün nimetlerin emrine amade kılınması nedeniyle
insana bir takım sorumluluklar ve yükümlülükler verilmiştir. Kur’an-ı Kerim’de “İnsan,
kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanıyor?”(1) buyrulması insanın bir amaç
için yaratıldığının en bariz delilidir.
Değerli Mü’minler!
“Hakikaten iman edip de iyi amellerde bulunanlara gelince; onların konakları Firdevs Cennetleridir.”(2) İnsan
bu ve benzeri ayetlerin manalarını tefekkür
ederek konuk olacağı yer için hazırlık yapmalıdır. Çünkü o, amelleriyle yükselmeye
kabiliyetli olduğu kadar kötülüklere de eğilimlidir. İnsan bu dünyaya ömür denen sü3
yor ki Ahiret imtihanını kazanma dünyada
kazançlı işler yapmaya bağlıdır. Bu manada dünya, ahiretin tarlasıdır. Burada ekilenler, orada biçilecektir. Nitekim her şey
dünyada kazanılır veya kaybedilir. Allah’ın
rızasına ve cennete kavuşmak dünyada
yapılan iyiliklerin, güzel işlerin karşılığıdır.
Cehennem yani Allah’ın gazabı ise yine
dünyada yapılan kötülüklerin, çirkin davranışların bir neticesidir.
Muhterem Mü’minler!
Hayat bir gerçek olduğu kadar
ölümde bir gerçektir ve hayat yolculuğunda
insanın uğradığı ikinci yerdir. Mezarlıklar
gerçek hayata kavuşmuş ana, baba, eş,
çoluk çocuk, sevgili, hısım akraba ve arkadaşlarla doludur. Zorunlu olarak gidilecek
bu yerden kaçınamayız. Ruhi ve manevi
değerlerimizin yücelmesi için fırsatlarla
dopdolu olan güzel günlerimizi ve gecelerimizi hem bu dünya hayatı ve hem de öbür
âleme hazırlık için ganimet bilmeliyiz. Yüce
Mevla’mız cümlemizi bu bilinçle asıl imtihanı kazanan kullarından eylesin.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
reyle sınırlı olarak geldiğini bilmeli, yaratanını tanımalı ve ona karşı kulluk görevlerini
yerine getirmelidir. Allah’ın verdiği akıl gücünü kullanarak kâinatta mevcut olan her
şeyin kendi emrine sunulmuş olduğunu
kavramalı ve onlardan faydalanmalıdır. Ailesine, vatanına, milletine ve bütün insanlara karşı sorumluluklarını bilmeli,
çalışmalarını ve davranışlarını bu sorumlulukların bilinciyle düzenlemeli, ailesinin geçimi, çocukların eğitim ve terbiyesini,
peygamberimizin şu hadis- i şerifi doğrultusunda vermelidir. “Hiçbir baba çocuğuna
güzel terbiyeden daha üstün bir bağışta
bulunmuş olamaz”(3)
Muhterem Müslümanlar!
Dinimiz, insanın hayatını düzenlerken bir taraftan dünyaya, diğer taraftan ahirete yönelik tavsiyelerde bulunur. Bu
hususta Yüce Allah şöyle buyuruyor. “Allah’ın sana verdiği nimetlerle bu dünyayı iste, ahiretten de nasibini unutma.
Allah’ın sana ihsanda bulunduğu gibi
sende başkalarına ihsan et”(4). Görülü4
KAYNAK:
1-Kıyame/36
2-Kehf /107
3-Tirmizi, Birr-33
4-Kasas/77
Hazırlayan : İmadettin AYDIN
Gündoğmuş Mrk. Yeni Camii İmam-Hatibi
Firhist’e Geri Dön
25
2009 HUTBELERİ
1
12-Haziran
DİN EĞİTİMİ VE ÇOCUK
Muhterem Mü’minler!
Din, insanın doğuştan getirdiği bir duygu,
tarihin gördüğü bütün toplumların sosyal bir gerçeğidir. Kuran-ı Kerim’in yaklaşımıyla dünya ve
ahiret saadetini temin eden fıtrattır. İslami eğitim
ise insanın bu fıtrî özelliklerine uygun yetiştirilme
sürecidir.
19. yüzyıl ve 20. yüzyılın ilk yarısında
pek çok sosyal bilimci, sanayileşme ve modernleşmeye bağlı olarak, dinin fert ve toplum hayatından uzaklaşacağını hararetle savunmuştu.
Oysa modern dönemlerdeki sosyal çalkantılar,
ekonomik problemler, dünyevîleşme; dinin hayat
sunan evrensel ilkelerine, ne kadar muhtaç olduğumuzu açıkça bir kez daha ortaya koymuştur. Bunca teknik donanım ve konfora rağmen
aradığı huzuru bulamayan günümüz insanı, ruhundaki manevi açlığı doyurmak için türlü
arayışlar içine girmiştir. Temel amacı; insanlığı
3
ladına bırakabileceği en değerli hediyenin
güzel bir terbiye”(4) olduğuna vurgu yapmıştır.
İslam ahlakçıları da eğitimin, anne-baba üzerinde çocuğun bir hakkı olduğunu ifade etmişlerdir.
Muhterem Mü’minler!
Çocuklarımızın, din duygusunu ilk tecrübe ettikleri yer evlerimizdir. Bu sebeple evde
bulunan bir seccade, okunan Kuranı Kerim, sofrada yapılan dua, dinî şuur bakımından çocukta
önemli etkiler meydana getirir. Muhtaç insanlarla
paylaşmayı, büyüklerine karşı saygılı, küçüklerine karşı merhametli olmayı, akraba ve komşularla iyi geçinmeyi hep aile yuvasında öğrenir
çocuk. İşine gelmezse yalan söyleme, helalharam endişesi taşımadan kazanma, bencillik
eğilimleri de ilk defa ailede öğrenilir. Bu sebeple
hayra da şerre de açık olan çocuklarımıza -ruhsal, zihinsel gelişimleri de dikkate alınmak suretiyle- sevgi, kolaylık ve yumuşaklık ilkeleri içinde
verilecek bir din eğitimi hayati öneme sahiptir.
Sağlıklı bir din eğitimi; insanın manevi gelişiminde, modern hayatın gerginliklerinin azaltılmasında, hayatın gaye ve anlamının idrak
edilmesinde, fertlerin toplumsal değerler etrafında bütünleşmesinde çok önemli fonksiyonlar
yerine getirir. Buna mukabil insan fıtratında bulunan inanç ve kulluk arzusu doğru bir şekilde yö-
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
karanlıklardan aydınlığa çıkarmak olan Kuranı
Kerim’de şöyle yol gösterilmektedir: “Sen yüzünü, Allah’ı birleyici olarak doğruca dine
çevir; Allah’ın yaratma kanununa (uygun
olan dine dön) ki; Allah insanları ona göre
yaratmıştır. Allah’ın yaratması değiştirilemez.
İşte doğru din budur. Fakat insanların çoğu
bilmez.”(1)
Değerli Mü’minler!
İslam insanın Allah’a, kendine ve toplumuna karşı sorumlu; yüksek ahlakın gerektirdiği
davranış bilincine sahip bir kişi olarak yetişmesini hedeflemiştir. Diğer taraftan insan maddi ve
manevi yönleri olan, eğitim ve terbiyeye muhtaç
bir varlıktır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de; “Sizler
hiçbir şey bilmez bir haldeyken Allah sizi annelerinizin karnından dünyaya getirdi...” (2)
buyrulurken insanın eğitime olan ihtiyacına dikkat çekilmiştir. Bu sebeple yüce dinimiz genel
eğitimle birlikte din eğitimi ve öğretimi konusunda bizlere önemli sorumluluklar yüklemiştir.
Sevgili peygamberimiz (s.a.v), “Her
doğan çocuk İslam fıtratı üzere doğar. Ancak
anne- babası onu Yahudi yahut Hristiyan ya
da Mecusi yapar”(3) buyururken din eğitiminde
aile ve çevre faktörlerine işaret etmiştir. Yine çocukları “cennet çiçeği” ve “gönül meyvesi” olarak
niteleyen Rehber İnsan (sav), “Bir babanın ev4
netilmezse bu konuda yanlış fikirlerin ortaya çıkması kaçınılmaz olacaktır.
Değerli Kardeşlerim!
Gündelik telaşlarımız arasında, hiç farkında olmadan çocuklarımızı, geleceğimizi kaybediyoruz. Fidanlarımızı hiç te memnun
olmadığımız bir gidişata doğru, kendi ellerimizle
sürüklüyoruz. Bugün rahatsızlığını duyduğumuz
bütün sorunların din eğitiminde bırakılan boşluklar, ihmaller üzerinde hayat bulduğunu unutmayalım. Yüce dinimizin inanç, ibadet, sosyal hayat
ve ahlakla ilgili ilkelerinin başta çocuklarımız
olmak üzere, sorumluluk alanımızdaki diğer kişilere öğretilmesi bir hak ve bir vazife olarak kabul
edilmelidir. Bu çerçevede Diyanet İşleri Başkanlığımızın, Yaz Kur’an Kursları programıyla her yıl
bir milyonun üzerinde çocuğumuza ulaşması
çok anlamlıdır. Hutbemi Kur’an’ın, baba-oğul ilişkilerinde ve çocuk eğitiminde bir model olarak
gösterdiği Lokman (as)’ın, oğluna verdiği şu
öğütle bitirmek istiyorum. “Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçir ve
başına gelene sabret. Çünkü bunlar yapılması gereken işlerdendir.”(5)
KAYNAK:
1- Rum,30 2- Nahl,78 3-Buhari, Kader,3
4-Tirmizi,Birr,33 5-Lokman,17
HAZIRLAYAN: Şaban Erdiç
İl Vaizi
Firhist’e Geri Dön
26
2009 HUTBELERİ
1
19-Haziran
ÜÇ AYLAR VE REGAİP
Muhterem Müslümanlar!
Üç Aylar, sonu ramazan ayı ile biten
feyizli ve bereketli bir maneviyat mevsimidir. Bu aylar, kameri takvime göre recep,
şaban ve ramazan aylarıdır. Bu aylar rahmet dalgalarının başladığı, manevi huzur
ve sükûnun kalplere doğduğu, ilahi rahmetin coştuğu mübarek aylardır. Bu aylar girince, mü’minlerin ruhlarını manevi bir hava
kaplar. Bu itibarla önümüzdeki çarşamba
günü üç ayların başlangıcı olan Recebin ilk
günü, Perşembe günü ise Recep ayının ilk
Cuma gecesi olan mübarek Regaib Kandilidir.
Mübarek; kelime olarak, hayır ve bereket verilmiş demek olduğundan, “mübarek geceler” sözünden, kendisinde hayır ve
bereketin bolca verildiği, Cenab-ı Hakkın
3
diği, umudun, huzurun ve müjdenin gecesidir. Allah Teâla'nın kullarına lütfunun çokluğu, kereminin bolluğu ve pek çok
günahkârı bağışlaması sebebiyle bu geceye “Regaib Gecesi" adı verilmiştir.
Muhterem Kardeşlerim!
Allah'ın rahmetinin her zamankinden
daha bol indiği Regaip Gecesi ile benzeri
gecelerden gereği gibi faydalanabilmek için
Hz Peygamber Efendimizin de buyurduğu
üzere, böyle zamanlarda Allah'a daha çok
yalvarmalı, daha çok kullukta bulunmalıyız.
Zira böyle mübarek zamanlar ancak onları
değerlendirebilenler için var demektir. Eğilip içmedikçe, susuzluktan yanan bir insan
için önünden akan ırmak çok mana ifade
etmez. Bundan dolayı Regaib gecesi ile
diğer mübarek gecelerde doruk noktasına
ulaşan ilahi rahmet deryasından nasibimizi
alabilmemiz için, eğilip ondan içme gayretini göstermeliyiz. Bu geceye yeniden, bir
kere daha kavuşurken maddi ve manevi
hayatımızın muhasebesini yaparak durumumuzu bir kere daha gözden geçirelim.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
diğer gecelerden üstün kıldığı zaman dilimleri akla gelir. Hayır ve bereketin bol olduğu, yapılan ibadetlerin misli misli
ödüllendirildiği bu gecelerde Kur’an-ı Kerim
okumak, namaz kılmak, bolca dua etmek,
salâtü-selam getirmek, geçmişin muhasebesini yapmak, aile bireyleriyle beraber bu
gecelerin mana ve ehemmiyeti üzerine
sohbetler etmek, bu geceleri değerlendirmek adına bizler için faydalı olacaktır.
Aziz kardeşlerim!
Yeryüzündeki bütün mescitler Allah'ın evleri olmaları bakımından mukaddes ve mübarek yerlerdir. Ama Mescid-i
Haram'ın bunlar arasındaki manevi kıymeti
hepimizce bilinmektedir Allah (c.c) katında
zamanların değerleri birbirine eşittir. Ancak
öyle zamanlar vardır ki o vakte, diğer
zaman dilimlerinden daha üstün bir değer
verilmiştir. Receb ayının ilk Cuma gecesine
isabet eden Regâib Gecesi de bu müstesna zamanlardan biridir. Bu gece, yalvarış ve yakarışların Yüce Mevla'ya
sunulduğu ve O'nun rahmetinden af istenil4
Allah Teala nice Regaiplere kavuşmayı, kavuşup hakkıyla eda etmeyi cümlemize nasip ve müyesser eylesin.
KAYNAK:
1- Bakara 152-153
Hazırlayan:Abdurrahman YALÇINKAYA
Gündoğmuş Çamlıalan Köyü Camii
İmam –Hatibi
Firhist’e Geri Dön
27
2009 HUTBELERİ
1
26-Haziran
VAKTİ DEĞERLENDİRMEK
Muhterem Mü’minler!
Allah'ın davetine uyarak bu mübarek
vakitte camileri dolduran bahtiyar mü'minler! Yüce Allah, Mü'minun Suresinin
üçüncü âyetinde, mü'min kullarının önemli
bir özelliğini şöyle açıklıyor:"Onlar, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler."(1)
Değerli Kardeşlerim!
Günümüzde pek çok kimse vakit
yokluğundan şikayet eder. Kime sorsanız,
zamanı pek dardır; oradan oraya koşuşturmaktan, en gerekli işlere dahi fırsat bulamamaktadır. Bir akraba ziyareti, birkaç
sayfa kitap okuma, hattâ ailesiyle üç beş
dakika sohbet etme veya çocuklarıyla meşgul olma gibi en önemli işler bile, "vaktim
yok" bahanesiyle ihmale uğrayıp gitmektedir. Doğru mu bu? Gerçekten vaktimiz mi
yok? Eğer en lüzumlu işler için vakit bula3
Ayrılanlar birbirine tekrar kavuşabilir. Fakat
giden zaman asla geri dönmez. Üstelik
zaman, bizim yegane sermayemizdir.
Dünya ve âhiret için ne kazanacaksak, hepsini, bize verilmiş olan sayılı ömür
dakikalarını harcayarak kazanırız. Onun
için, her şeyden değerli olan bu sermayemizi nereye harcadığımıza lütfen dikkat
edelim. Niçin yaşadığımızı bilip, hayatımızda kendimiz için kısa ve uzun vadeli
hedefler belirlersek; vaktimizi iyi değerlendirmek suretiyle çok büyük işler başarabiliriz. Günde on dakikamızı vererek her gün
bir âyet ve bir hadis öğrenebiliriz. Bunun
kazancını aylara ve yıllara vurduğumuz
zaman, ortaya hiç de küçümsenmeyecek
rakamlar çıkar. Meselâ her akşam ailemizle
birlikte Allah'ın kitabından, Peygamberimizin hadislerinden beş on dakikalığına bile
olsa bir şeyler okuyacak olsak; dünya ve
ahiretimiz için çok büyük kazançlar elde
ederiz. Yine bir yararlı bilgi öğrenme, bir
sanat dalı ile uğraşma, bir gönül alma gayreti, bir yardıma koşma gibi daha nice işler
ve güzellikler, işte bu kısacık vakitler vası-
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
mıyorsak, zamanımızın geri kalan kısmını
bunlardan daha önemli işler için mi harcıyoruz? Bunun cevabını hep birlikte düşünüp, bir günlük hayatımızı ayrıntılı bir
şekilde baştan sona gözden geçirelim.
Dünyamıza da âhiretimize de faydası olmayan şeylerin, günlük hayatımızda ne
kadar yer işgal ettiğini göz önünde bulunduralım. Böylece her gün boşa akıp gittiğine şahit olduğumuz zamanımızı daha
yararlı işlere ayırarak, neler kazanacağımızı ve hayatımızda nelerin değişeceğini
hesaplayalım. Unutmayalım ki, günde iki
saatimiz faydasız şeylerle hebâ olup gidiyorsa, bir senede yaklaşık 730 saatimiz gidiyor demektir. Bu da, neredeyse bir
öğrencinin bütün bir sene boyunca okulda
geçirdiği ders saatlerine denk bir süredir.
Peki zamanımız gerçekten her sene bir
eğitim yılını göz kırpmadan hebâ edecek
kadar çok mu? Hayatımızın dakikaları bu
kadar ucuz mu?
Muhterem Mü'minler!
Kaybedilen birçok şey zamanla telafi
edilebilir. Servetler yeniden kazanılabilir.
4
tasıyla hayatımıza girer ve onu zenginleştirirler.
Değerli Mü'minler!
Yüce Allah bize çok değerli bir ömür
bahşetmiştir. Bu bakımdan hayatımızın kıymetini bilip, zamanımızı ona göre değerlendirelim. Ömür sermayemizi Allah'a kulluk
bilinciyle insanlığa hizmet uğrunda harcayalım. Çocuklarımıza ve gençlerimize de
bu bilinci aşılayalım.Yaz tatillerini en iyi şekilde değerlendirmeleri için sorumluluklarımızı yerine getirelim.
Hutbemi sevgili Peygamberimizin
konuyla ilgili olan bir hadis-i şerifiyle bitiriyorum: Efendimiz (s.a.v) buyuruyorlar ki;
"Âhirette insan şu beş şeyden sorguya
çekilmedikçe Allah'ın huzurundan ayrılamaz; ömrünü nerede tükettiğinden,
gençliğini ne şekilde yıprattığından, malını (servetini) nereden kazanıp nerelere
harcadığından ve bildikleriyle amel edip
etmediğinden"(2)
KAYNAK:
1- K.Kerim; 23/3
2-Tirmizi, Kıyâmet, 1(3531)
Diyanet hutbe arşivinden alınmıştır.
Firhist’e Geri Dön
28
2009 HUTBELERİ
1
03-Temmuz
İSLAM’DA SEYAHAT ETMEK
Muhterem Müslümanlar!
İnsan hayatının vazgeçilmez unsurlarından biri de seyahattir. Günümüzde
buna gezi de denilmektedir. Seyahat
edene seyyah, gezgin veya misafir denir.
Dinimiz insanları gezmeye teşvik etmiştir.
Kur’an-ı Kerim’de ve Hz Peygamber’in uygulamalarında seyahat etmenin,
değişik toplumların kültür ve medeniyetlerine muttali olmanın, bilgi ve fikir alışverişinde bulunmanın önemini gösteren birçok
delil vardır. Bu arada güvenlik içinde seyahat edebilmenin ne büyük nimet olduğuna
göndermeler yapılmıştır.
Ayrıca, kişiye her halinde, her durumda, dünya ve ahiretin her meselesinde
3
ması, yaratılışın nasıl olduğunun görülmesi
veya tenezzüh ve dinlenmek için gezilmesi
gibiP Rahman, Rahim, Rezzak ve bağışlayıcı olan bir Rabbin güzel memleketinde,
emniyet içinde gezin denilmektedir. Hutbenin başında okuduğum ayet-i kerime’de
Allah şöyle buyurmaktadır: “Oralarda geceleri ve gündüzleri güvenlik içinde
gezin ve dolaşın dedik.”(1)
Ayrıca İslam kültür ve medeniyeti tarihi içinde gezginler için harcama kalemlerinden bir pay ayrıldığına şahit
olunmaktadır. Kur’an’da ibn’ü-sebil (yol
oğlu) ibaresinin geçtiği ayet-i celilede, seyahatlerin rahatlıkla yapılabilmesine yönelik olarak bunun emredildiği görülmektedir.
Hz. Peygamber (sav) de hem çokça
seyahatler yapmış hem de seyahate teşvik
etmiştir. Bir hadisi şerifinde şöyle buyurmaktadır: “seyahate çıkın ki sıhhat bulasınız ve rızkınız artsın.”(2)
Yine Hz peygamber ilim için seyahat
yapmamızı emrediyor. Ayrıca üç büyük
mescidi, yani mescid-i haramı, mescid-i
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
rehberlik eden dinimiz misafire de rehberlik
eder. Seyahatinin en verimli, en faydalı ve
emniyet içinde geçmesi için “hazırlıktan
dönüş anına kadar” maruz kalacağı belli
başlı durumlarla ilgili âdaplar tavsiye eder,
emir ve yasaklarda bulunur. Bunlar yakından tahlil edilince hepsinin yolcunun lehine
olan şeyler olduğu görülür.
Değerli Mü’minler!
Güzel bir gezi yapabilmek için şu
hususları özetleyebiliriz: Gezi bir gayeye
matuf olmalıdır. Bu da ticarî, ilmî, askerî,
akraba ziyareti, dinlenmek, ibret almak v.s.
gibi aklıselimin faydalılığına hükmedeceği
her gaye, seyahat için meşru bir sebep sayılabilir. İnsanlara günah kazandıran, dinine, canına ve malına zarar getiren geziler
de hoş karşılanmamıştır. Bu konuda kişinin
vicdani kanaati ve sağduyusu hüküm vermede yeterlidir.
Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de
seyahati emir derecesinde teşvik etmektedir. Yeryüzünün dolaşılıp, geçmiş insanların
bıraktıkları eserlere bakılarak ibret alın4
nebiyi ve mescidi aksayı da özellikle ziyaret etmemizi tavsiyede bulunuyor. Değerli ilim adamlarını, salih kişileri ziyaret
etmek de tavsiyeleri arasında yer alıyor.
Yeryüzünün bütünü Allah’a aittir. Öyle ise,
gezip görmek ve bilgi sahibi olmak gerekmektedir. Şunu unutmayalım ki, “çok gezen
çok bilir” sözü çok şey ifade etmektedir.
Sözün özü seyahat; o vakte kadar
insanın görmediği ve bilmediği şeyleri görmesi ve bilmesi demektir. Seyahat bir bedenî eğitimdir. Seyahat insanın ibret
gözünü açar. Öyle ise imkânlarımız nispetinde seyahat etmeğe çalışalım. Hutbemi
bir ayetle noktalıyorum. “De ki yeryüzünde gezip dolaşın ve olup bitenlere
ibretle bakın.”(3)
KAYNAK:
1- Sebe/18
2-Keşfül hafa 1/144
3- Ankebut / 20
Hazırlayan: Bekir AĞLAMAZ
İl Vaizi
Firhist’e Geri Dön
29
2009 HUTBELERİ
1
SILA-İ RAHİM
10-Temmuz
Muhterem Müminler!
Bugünkü hutbemizde hem İslamî
hem de insanî açıdan büyük önem arz
eden bir konu üzerinde durmak istiyorum.
Kur’an ve hadislerde önemi sıkça vurgulanan; akraba ve yakınları ziyaret etme, hal
ve hatırlarını sorma, gönüllerini alma, onlarla irtibatı devam ettirme anlamına gelen
sıla-i rahim, İslam dininde üzerinde ehemmiyetle durulan bir husustur.
Yüce dinimiz İslam'da, insanlar
arası iyi ilişkilere önem verildiği gibi özellikle yakın akrabalardan başlayarak anne
baba ve diğer akrabaların ziyaret edilip
gözetilmesi son derece önemlidir.
3
rıyla irtibâtını kesmeyenlere ve Ben’im
için ziyâretleşenlere benim de muhabbetim hak olmuştur.”(2)
Bunun aksine akrabalarıyla bağını
keserek onlarla ilgilenmeyen kişiler için de
pek çok ilâhî îkaz ve tehditler vardır. Âyet-i
kerîmede şöyle buyrulur: “Allâh’a verdikleri sözü kuvvetle pekiştirdikten sonra
bozanlar, Allah’ın riayet edilmesini emrettiği şeyleri (akrabalık bağlarını) terk
edenler ve yeryüzünde fesat çıkaranlar;
işte lanet onlar içindir. Ve kötü yurt (cehennem) onlarındır.”(3) Peygamber Efendimiz ise hadis-i şeriflerinde: “Hısım ve
akraba ile alakayı kesenler cennete girmez” buyurmuştur.(4)
Halit b. Zeyd (Ebu Eyyüb el-Ensarî)
hazretlerinden rivayet edildiğine göre bir
adam Hz. Peygamber'e gelerek: "-Yâ Rasûlallah! Cennete girmeme sebep olacak bana bir amel söyle” dedi. Rasûlüllah
(s.a.v.) şu cevabı verdi: "Allah'a ibadet
eder ve O'na hiç bir şeyi ortak koşmazsın, namaz kılar, zekât verir ve akrabalarınla irtibatını devam ettirirsin."(5)
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Sıla-i rahimin birçok ayet ve hadislerde
namaz, zekat gibi farz ibadetlerin hemen
arkasından anılması bu ibadetin önemini
göstermektedir. O kadar ki terk edilmesi
büyük günahlardan sayılmıştır.
Aziz Cemaat!
Sıla-i rahim öyle bir ibadettir ki, ziyaret edene de edilene de manevî faydalar
sağlar. Çünkü akrabalarla iyi ilişkiler insan
hayatına mânâ ve güzellik katar. Devam ettikçe manevî bağlar güçlenir, sevgiler artar,
fertler arasında bencillik ve yalnızlık gibi
hisler de ortadan kalkmış olur. Peygamber
Efendimiz (sav) de hadislerinde hem akrabaların tanınması hem de sıla-i rahimin değeri hakkında şöyle buyururlar:
“Nesebinizden sıla-i rahim yapacaklarınızı öğrenin (Yani yakın akrabalarınızı
tanıyın). Zira sıla-i rahim, akrabalarda
sevgi, malda bolluk, ömürde uzamadır.”(1)
Akrabalık bağlarına riayet etmenin
bir diğer güzelliği de insanı, Allah Teâlâ’nın
muhabbetine eriştirmesidir. Bir kudsî hadîste şöyle buyrulur:“QAkrabâ ve dostla4
Değerli Mü’minler!
İşte bu ayet-i celile ve hadis-i şeriflerden anlaşılan hakikat şudur: Başta, hayata gelmemize vesile olan ve bizim için
ömürlerini feda eden anne babamız olmak
üzere; hala, teyze, amca, dayı gibi yakın
akrabalarla alakayı kesmek çok acı sonuçlar doğurmaktadır. Yakınlarımızla irtibatı
devam ettirmek, onları görüp gözetmekten
ise şu hayırlı sonuçlar ortaya çıkar. Ömür
bereketlenir. Öyle ki, kişi aynı zamanı yaşayana göre daha başarılı ve hayırlı işleri
yapmaya muvaffak olur. Allah’ın rızası kazanılır ve rızkı bollaşır.
Hutbemi Peygamber Efendimiz
(s.a.v.) in bir hadisi şerifiyle bitiriyorum:
“Bir kimse, rızkının bol olmasını ve ecelinin gecikmesini isterse, akrabasını
görüp gözetsin.(6)
KAYNAK
(1) Buhari, Edep, 12
(2) Ahmed, V,229.
(3) Ra’d, 13/25
(4) Riyazü’s-Salihin, C.I s.370
(5) R,-Salihin, C.I s.363
(6) Riyazü’s-Salihin, C.I s.351
Hazırlayan: Bahattin ATAKLI
Akseki Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
30
2009 HUTBELERİ
1
MİRAÇ KANDİLİ
17-Temmuz
Değerli Mü’minler!
Önümüzdeki pazarı pazartesiye
bağlayan gece, Peygamberimiz (s.a.v) in
bütün insanlığı temsilen Cenab-ı Hakkın
yüksek huzuruna kabulü anlamına gelen
mübarek miraç kandilidir. Miraç kandili;
sevgili peygamberimiz (s.a.v) in gecenin bir
bölümünde Mekke’deki Mescid-i Haramdan, Kudüs’teki Mescidi Aksâ’ya, oradan
da göklere seyahat ettirildiği mübarek gecenin adıdır. Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerimde “Kulu Muhammed’i bir gece
Mescid-i Haram’dan kendisine bir kısım
ayetlerimizi göstermek için, çevresini
3
baki olanla elde edileceğini ifade buyurmuştur.
Aziz Müslümanlar!
Yüce Peygamberimiz için pek büyük
şan ve şerefle dolu olan miraç mucizesi,
biz müslümanlar için de ilahi rahmet ve lütuflarla doludur. Miraç olayının biz müslümanlar için en önemli sonuçlarından birisi
hiç şüphe yok ki dinin direği olan namazdır.
Namaz bize bir miraç hediyesidir. Onun
içindir ki “namaz mü’minin miracıdır.”(2)
Nasıl ki yüce peygamberimiz Miraçta vasıtalardan arınmış olarak mevlâsı ile karşı
karşıya geldi ise mü’min de namazda vasıtasız olarak doğrudan doğruya Rabbinin
huzuruna çıkar. Sadece O’na kulluk etme
ve sadece ondan yardım isteme fırsatı
bulur. Eğer mü’min günde beş vakit namazını dikkatle ve huşu içerisinde kılacak
olursa o namaz onun için bir miraç olur.
Kul, onunla hakka yol bulur.
Muhterem Mü’minler!
Peygamberimizin miraçla ulaştığı
yükseliş mertebesinden nasipdar olmak
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
mübarek kıldığımız Mescidi Aksâ’ya götüren Allah’ın şânı yücedir. Doğrusu O,
işitir ve görür.”(1) buyurmuştur.
Muhterem Müslümanlar!
Miraç mucizesi gerçekleştiği zaman
müslümanlar korkunç bir baskı ortamında
yaşıyorlardı. Mekke müşrikleri zulüm ve işkencelerini zirveye çıkarmışlardı. Peygamber Efendimiz (s.a.v) iki büyük hamisini,
amcası Ebu Talip ile sevgili eşi Hz. Hatice
validemizi kaybetmiş ve iki büyük hüznü
birden yaşamıştı. Taif’ten de beklediği desteği bulamadığı gibi üstüne üstlük büyük bir
protesto ile karşılaşmış ve eli boş dönmüştü. Müşriklerin baskı ve zulümleri O’na
hayat hakkı tanımayacak seviyeye ulaşmıştı. İşte Cenab-ı Hak böyle tehlikeli ve
müşkil konuma gelmiş peygamberini hem
teselli etmek, hem de azim ve kararlılığını
yenilemek için katına davet etmiş, ona mucizelerini göstermiş, dinin sahibinin Allah
olduğunda şek ve şüphe etmemesini ve
O’na itimat ederek davasını sürdürmesini
işaret etmiştir. Başarının fani güçlerle değil;
4
için iç dünyamızın kâmil bir şekilde düzenlenmesine ihtiyaç vardır. Nefsimizin haddi
aşan arzularından ve ihtiraslarından kendimizi alıkoymak çok önemlidir. Miraç gecesini ve miraç hediyesini bu manada fırsat
olarak değerlendirelim ve henüz dünya hayatı son bulmadan manevi yükselişimize
vesile kılalım. Miracın gökte olduğu kadar
kendi semamıza yani kalbimize yapılması
gereken bir yolculuk olduğunu unutmayalım. İbadet ve taatlerimizde Allah’a ulaşmanın gayreti içerisinde daha güzel bir dünya
ve daha erdemli bir hayat için dua edelim.
Bu manevi yükseliş gecemizin tüm Müslümanlara hayırlara vesile olmasını Cenabı
Haktan niyaz ederek, miraç kandilinizi tebrik ederim.
KAYNAK:
1-İsra/1
2-Nesai (Namaz/112)
Hazırlayan: Veli TEPE
Gündoğmuş İlçe Müftülüğü
Veri Hazırlama ve Kontrol İşletmeni
Firhist’e Geri Dön
31
2009 HUTBELERİ
1
24-Temmuz
KULLUKTA SAMİMİYET
Aziz ve Muhterem Mü’minler!
Allah’a inanan, onun gönderdiği dini
benimseyen bir kimse bütün davranışlarını,
hatta gönlünden geçen duyguları bile kontrol etmelidir. Çünkü gizlilik veya açıklık insanlar için söz konusudur. Allah-ü Teâlâ ise
insanların gözlerden uzakta, gizlice yaptığı
şeyleri bildiği gibi kalplerinden geçen
duygu ve düşünceleri de bilir. İşte bu sebeple müslümanların ihlâs, samimiyet ve
dürüst bir niyetle Allah’ın emir ve yasaklarını yerine getirmeye çalışmaları şarttır.
Niyet, o kadar önemlidir ki normal olan bir
hareketi ibadete dönüştürebilir veya ibadet
gözüken bir hareketi riyaya sokabilir.
Niyetin önemini bildiren bir hadis-i şerifte
3
Allah’a karşı samimi olan bir
mü’min, O’nun kullarına karşı da samimi
olur. Samimiyet; insanın içiyle dışının bir
olması, kalbinde hissettiklerini karşısındaki
insana olduğu gibi yansıtması, alabildiğine
dürüst ve açık olmasıdır. Kişinin gerçek düşüncelerini ve gerçek kimliğini hiç saklamadan, Allah’a vereceği hesabın dışında
başka hiçbir hesap yapmadan, kendisini olduğundan farklı göstermeye çalışmadan
açıkça ortaya koymasıdır. Samimi insanın
tüm tavırları doğal ve içinden geldiği şekildedir. Bu doğallık ta insanlar üzerinde çok
derin ve olumlu bir etki oluşturur. Samimi
insanın bakışları, konuşması, üslubu, hali
ve tavrı çok doğal ve etkileyicidir.
Kalbinde Allah korkusu olan bir Müslüman
hiçbir zaman küçük menfaatlere tenezzül
etmez, dünyaya yönelik küçük hesaplar
yapmaz. Onun gayesi hayatının her anında
Allah’ın rızasını kazanabileceği davranışlarda bulunmaktır. Bu gaye ise ancak ihlas
ve samimiyet ile elde edilebilir. Hutbemi,
okumuş olduğum ayet-i kerimenin mealiyle
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
sevgili peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur: “Yapılan işler niyetlere göre değerlenir. Herkes yaptığı işin karşılığını
niyetine göre alır ”(1). Bu hadis-i şerif, insanın kazanacağı sevap ve günahlar ile
yakından ilgili ve son derece önemlidir.
Niyet bir işi Allah rızâsı için yapmayı
kalpten geçirmektir. Yoldaki bir taşı, insanlara zarar vermesin düşüncesiyle ve sevap
kazanmak ümidiyle kaldırıp atmak bir ibadet sayılır. Birinin malını meşrû olmayan
yollardan elde etmeye karar vermişken,
Allah korkusuyla bu düşünceden vazgeçmek te aynı şekilde sevap kazanmaya vesile olur. Kalpten geçen düşünceler iyi
niyete dayandığı zaman Allah katında
değer kazanır. Bu esnada kalbin uyanık ve
şuurlu olması gerekir. Zira dil bir şeye niyet
ederken kalp bu düşünceye katılmazsa
niyet makbul olmaz. Başka bir hadis-i şerifte de Rabbimizin bizim şeklimize, kalıbımıza değil; kalplerimize baktığı,
niyetlerimize değer verdiği ifade edilmiştir.
Değerli Müslümanlar!
4
bitirmek istiyorum. “Ey habibim de ki: İçinizdekini gizleseniz de açığa vursanız
da Allah onu bilir. Göklerdeki ve yerdeki
her şeyi de bilir. Allah her şeye hakkıyla
gücü yetendir.”(2)
KAYNAK:
1) Buhârî, Bed’ü’l-vahy, 1
2) Âli Imrân, 3/29
Hazırlayan: Mesut ŞEN
Elmalı Vaizi
Firhist’e Geri Dön
32
2009 HUTBELERİ
1
31-Temmuz
İSLAMDA HAYVAN HAKLARI
Değerli Mü’minler!
Görenler ve düşünenler için yeryüzünde yürüyüp dolaşan bütün canlılar, gökyüzünde kanat çırpıp uçan bütün kuşlar da
insanlar gibi birer “ümmet”, düzenli birer
topluluktur. İnsanlar gibi onlarda birer canlı
sınıfıdır. Hepsi de Allah’ın kudretinin eseri
olup O’nun verdiği rızıkla beslenmekte,
O’nun verdiği canla yaşamakta ve üremekte, ilahi kudretin birer nişanesi olarak
cinsler, türler oluşturmaktadır. Bütün bunları düzenleyen kanunlar Allah tarafından
konulmuş olup O’nun varlığına, ilmine ve
kudretine delalet etmektedir. O halde bütün
canlıların bir hayat hakkı vardır. Onların
hakkına riayet etmek lazımdır.
Yüce rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de
“Eğer Allah’ın (size verdiği ) nimetleri
saymaya kalksanız sayamazsınız” bu3
dır. Hem de onlardan kimilerini yersiniz.
Onları akşamleyin meradan getirirken
sabahleyin meraya salıverirken de sizin
için bir güzellik (ve zevk ) vardır. Onlar
ağırlıklarınızı, sizin ancak zorlukla varabileceğiniz beldelere taşırlar. (Onlar olmasa) canlar(ınız), büyük zahmetler
çekmeden oraya varamazdınız. Şüphesiz ki rabbiniz çok şefkatli çok merhametlidir. Hem binesiniz diye, hem de süs
olarak atları, katırları ve merkepleri de
yarattı. Bilemeyeceğiniz daha nice şeyleri de yaratır” buyurmaktadır.
Muhterem Mü’minler!
Allah (cc) Kainattaki hiçbir şeyi boş
yere yaratmamış, Her şeyi ölçülü ve dengeli yaratmıştır. Hayvanların da bu dengede büyük bir rolü vardır. Eğer bu ölçüyü
aşıp bilinçsizce, acımasızca onları yok
edersek onların haklarına riayet etmezsek
kötü sonuçları hem dünyada hem de ahirette bize dokunur.
Şunu hiç hatırdan çıkarmamak lazımdır ki Hz peygamber (sav) hayvan haklarına çok riayet etmiştir. O, hayvanlara
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
yurmaktadır. Evet, Rabbimiz bize sayamayacağımız kadar çok nimet vermiştir. Bunlardan bir tanesi de emrimize âmâde kıldığı
hayvanlardır.
Muhterem Mü’minler!
Yüce dinimiz İslam bütün canlılara
iyi davranılmasını emretmiş Peygamber
efendimiz (sav) ise Merhamet etmeyene
merhamet edilmeyeceğini buyurarak can
taşıyan her varlığa merhametli davranılmasını istemiştir. Hz. Enes’ten rivayet edilen
diğer bir hadis-i şeriflerinde ise hayvanların
öldürme maksadıyla bir yere bağlanıp
hedef tahtası haline getirilmesini de yasaklamıştır.
Değerli Mü’minler!
Vicdan sahibi hiçbir insan evinde
beslediği veya doğal hayatta karşılaştığı
sahipsiz, dilsiz, derdini anlatma kabiliyeti
olmayan canlılara eziyet etmez. O hayvanlar ki Onlarda bizim için birçok faydalar vardır. Nahl süresinde; Rabbimiz bu faydaları
şöyle sıralıyor: Allah (cc) “Hayvanları da
yarattı. Onlarda sizin için bir ısınma(nızı
sağlayan şeyler) ve birçok faydalar var4
karşı şefkatli davranmak, onları aç ve
susuz bırakmamak, onları dövmemek, yavrularını almamak, yuvalarını bozmamak,
yarışmalar düzenleyerek dövüştürmemek,
güçlerini aşan yük taşıtmamak gibi tavsiyelerde bulunmuştur.
Zaman zaman geçmiş ümmetlerin
iyi ve kötü haberlerinden örnekler anlatan
Hz peygamber şöyle buyuruyor: “Günahkâr bir kişi çok susamış bir köpeğe zor
şartlar altında su temin ettiği için Allah
tarafından bağışlandı, bir kediyi hapsederek açlıktan ve susuzluktan ölmesine
yol açan bir kadın da cehennemlik
oldu.”7 Hutbeme Rum süresinin 41. ayetinin mealiyle son vermek istiyorum: “İnsanların kendi işledikleri kötülükler
sebebiyle karada ve denizde bozulma
ortaya çıkmıştır. Dönmeleri için Allah,
yaptıklarının bazı (kötü) sonuçlarını
(dünyada) onlara tattıracaktır.”8
KAYNAK:
1- İbrahim,34.
2- Buhari, Enbiya 54; Müslim. Birr,133.
3- Buhari, Enbiya 54; Müslim. Birr,133.
4- Nahl,5,6,7,8.
5- Ali İmran, 191.
6- Rahman, 7.8.9.
7- Buhari, şirb 91
8- Rum, 41.
Hazırlayan:
Ahmet CEBECİ
Korkuteli Vaizi
Firhist’e Geri Dön
33
2009 HUTBELERİ
1
TEVBE
07-Ağustos
Muhterem Müslümanlar!
Yüce Allah, iyilik ve kötülük konusunda bizleri aydınlatmış, iyiliği emredip
kötülükten nehyetmiş, tercihlerimizde ise
bizi serbest bırakmıştır. Buna karşılık yaptıklarımızdan sorumlu olacağımızı bildirmiş;
iyilikleri ödülle, kötülükleri ceza ile karşılayacağını bildirmiştir. Bunun yanında günah
işleyen kullarına, tövbe ve bağışlanma imkanı da vermiştir. Tevbe, kulun işlediği bir
günahtan pişmanlık duyup, bir daha işlemeyeceğine dair yüce yaratıcıya söz vermesi ve O’ndan af dilemesidir. Af dileme
isteği, kulun hatalarından dolayı vicdanında duyduğu rahatsızlıktan ortaya çıkar.
Günahlar, Allah’ın rızası ile kul arasında bir
perdedir. Bu perdenin ortadan kalkması, kişinin yapacağı tevbeye bağlıdır. Sevgili
peygamberimiz (sav), kulların günah iş3
bu pişmanlıktan dönmemek, dil ile istiğfar
etmek, fiilen de günahı terk etmekle mümkün olur. Bunun yanında, kul ve kamu
hakkı içeren konularda tevbenin kabul edilebilmesi için öncelikle hak sahiplerinin
hakkını vermek ya da onlarla helâlleşmek
gerekir. İşte böyle bir tevbe Kur’an’ da içtenlikle yapılan tevbe olarak ifade edilmiş
ve şöyle buyrulmuştur: “Ey iman edenler
Allah'a içtenlikle tövbe edin...”[4].
Kıymetli Müminler!
İnsanları hayata bağlayan unsurların başında inanç ve ondan kaynaklanan
ümit gelmektedir. İşte tevbe ve beraberinde
gelen bağışlanma duygusu, günaha dalarak ümidini yitirmiş kişilerin yeniden hayata
bağlanması ve yaşayışında ortaya çıkan
çileli durumlara katlanmasını sağlar.
Öyleyse Allah'a imân etmiş kişiler,
bilerek veya bilmeyerek günah işlediklerinde hemen Allah'a yönelip tevbe etmelidirler. Çünkü Yüce Allah samimiyetle ve
şartlarına uygun olarak yapılan tevbeleri
kabul edeceğini, günahları bırakıp kendine
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
leme ve tövbe etmeleriyle ilgili şöyle buyurmuştur. “Her insan günah işleyebilir.
Günah işleyenlerin en hayırlıları ise
tövbe edenlerdir”[1].
Değerli Müminler!
Tevbe bütün mü’minlere emir ve tavsiye edilen bir durumdur. Çünkü kullar, Allah'ın kendilerini mükellef kıldığı her
hususu, ne kadar gayret etseler de gereği
gibi yerine getiremeyip hata yapabilirler.
Bunun için yüce Rabbimiz: “Ey müminler
hepiniz Allah'a tövbe edin ki kurtuluşa
eresiniz”[2] buyurmuştur. Sevgili peygamberimiz de, kulların tövbe etmesinden Allah
Teâlâ’nın hoşnut olacağını şu şekilde dile
getirmiştir: “Kulunun tövbesinden dolayı
Allah Teâlâ’nın sevinci, sizden birinizin
ıssız çölde devesini kaybedip de bulduğu andaki sevincinden daha fazladır”[3].
Muhterem Cemaat!
Tevbenin Allah katında makbul olması için; içten gelerek, tam bir ihlasla yapılması gerekir. Bu da kalp ile pişman olup
4
yönelenlerden razı olacağını bizlere açık
bir şekilde bildirmiştir. Zira günahkârlar için
yüce Allah'ın rahmet, mağrifet ve kereminden başka bir sığınak yoktur. Hutbemi,
Şûrâ Süresi 25. ayetin meâli ile bitiriyorum:
“Allah, kullarından tövbeyi kabul eden,
kötülükleri bağışlayan ve yaptıklarınızı
bilendir”[5].
KAYNAK:
[1]İbn Mâce, Zühd, 30
[2]Nûr, 31
[3]BuhârÎ, Deâvât, 4.
[4]Tahrîm, 8.
[5]Şûrâ, 25.
Diyanet Hutbe Arşivi
Firhist’e Geri Dön
34
2009 HUTBELERİ
1
14-Ağustos
Kulluğun İmtihanı: Sabır
Muhterem Mü’minler!
Yüce Allah Şura Suresi 43. ayette
“Her kim de sabreder ve bağışlarsa, işte bu
elbette azmedilecek işlerdendir.” (1) buyurmaktadır.
Sabır; acı ve kedere, sıkıntı ve zorluğa, başa gelen üzücü olaylara dayanma gücüdür. Mü’minin dünyada başına gelen acı
olaylar, gönlünü daraltan sıkıntılar ve beklemediği ölümler karşısında yegane sığınağı sabırdır. Rabbimizin güzel isimlerinden birisi de
‘es-sabur’dur. Çok sabredici olmasıdır. Kul,
karşılaştığı sıkıntı ve meşakkatlere; feryat etmeden, her şeyin Allah’ tan geldiğinin bilinci ile
tahammül gösterip bunu uhrevi bir mükafata
dönüştürmelidir.
Aziz Cemaat!
İnsanların hayat boyunca birçok sıkıntı
ve zorlukla karşılaşması bir yaratılış gereğidir.
Kur’an bütün bu acılara sabır ile karşı koymamızı, ilahi imtihanı ancak böylelikle kazanabi3
peygamberlerin en belirgin özelliklerinden biri
de sabır sahibi oluşlarıdır. Onlar sıkıntılara,
eziyetlere, imansızların düşmanlıklarına azim
ile tahammül ederek sabretmişlerdir. Nitekim
Kur’an onlardan şöyle bahseder: “İsmail’i, İdris’i, Zülkif’i de hatırla. Bunların her biri de
sabredenlerdi. Hepsini rahmetimize soktuk. Şüphesiz onlar salih kimselerdendi.”
(6)
Sabır, insanın öfke anında öfkesini yutması, kendisine yapılan kötülüklere karşı iyilikle mukabelede bulunması, şeytanın ve
nefsinin kışkırtmaları karşısında günah işlemekten sakınması, musibet ve sıkıntılar karşısında metanetli olması ve son nefesine kadar
Allah’a ibadette daim olması demektir.
Mü’min daima bir sabır insanıdır. Sabırsızlık, insanı isyana ve haddi aşmaya sürükler. Hz. Peygamber (sav) : “Ayağımıza
batan dikene varıncaya kadar başımıza
gelen, tüm sıkıntı, hastalık, keder ve yorgunlukların günahlarımızın bağışlanmasına
vesile olacağını bizlere müjdelemiştir.”7
Sevgili Kardeşlerim!
Sabretmek; haksızlıklara, insan şahsiyetini rencide edici tavırlara katlanmak, zillete
razı olmak anlamına gelmez. Bunlara karşı
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
leceğimizi vurgulamaktadır. Zira Allah (c.c)
şöyle buyurmaktadır: “Biz sizi biraz korku ve
açlıkla, bir de mallar, canlar ve mahsullerden eksiltme ile deneriz. Sabredenleri müjdele. Onlar başlarına bir musibet gelince
‘biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aidiz
ve şüphesiz ona döneceğiz’ derler.” (2)
Hz. Peygamber (s.a.v) “Sabır, acı bir
olayın yaptığı sarsıntıya karşı ilk anda gösterilen tahammüldür.” (3) sözüyle bir felaketle ilk karşılaşıldığı zamanki sabrın önemini
vurgulamıştır.
Değerli kardeşlerim!
Müslüman sabrı sadece bela ve musibetlere karşı değil, aynı zamanda günaha girmeme ve ibadetlerin devamlılığında da
göstermelidir. En zor anında dahi Allah’ın emir
ve yasaklarına sabır ve sadakatle bağlanmalıdır. Zorluklarda olduğu kadar güzel olan her
şeyde kararlılık ve istikrar gösterip bir ömür
boyu böyle devam etmek gerçek sabırdır.
Kur’an-ı Kerim’de yüce Allah (c.c) :“Allah
sabredenleri sever.” (4) ve“Allah sabredenlerle beraberdir” (5) buyurarak sabırlı olan
kullarına karşı sevgisini ortaya koymuştur.
Muhterem Mü’minler!
Kur’an-ı Kerim’de ismi geçen bütün
4
tavır almak mücadele etmek gerekir. İnsanın
kendi iradesi ve gücüyle üstesinden gelebileceği kötülüklere katlanması sabır değil; acizlik
ve tembelliktir. Rasulullah (sav): “Ya Rabbi
acizlikten ve tembellikten sana sığınırım”
(8) diye dua etmiştir.
Sabır, aydınlıktır. Sabır, genişliğin
anahtarıdır. Sabrın sonu selamettir. Sabır,
iman ve ibadetin, ilim ve hikmetin, kısaca
bütün faziletlerin başıdır. Rabbimiz bizi, sabrı
zor imtihanlara tabi tutmasın. Başımıza gelene de isyansız, günahsız sabretmeyi kolaylaştırsın.Yüce Rabbimizin sabredenleri
müjdelediği ayeti kerime ile sözlerimi bitiriyorum. “İşte onlar sabrettiklerinden ötürü
cennetin en yüksek dereceleri ile mükafatlandırılırlar. Orada esenlik ve dirlik dilekleri
ile karşılanırlar.” (9)
KAYNAK:
1- Şura Suresi 42/43
3- Buhari, Cenaiz, 32
5- Bakara Suresi 2/153
7- Buhari, Sahih, Merda, 1
9- Furkan Suresi 25/75
2- Bakara Suresi 2/ 155- 156
4- Al-i İmran Suresi 3/146
6- Enbiya Suresi 21/85-86
8- Buhari Cahad, 25
Hazırlayan : Şerife G. Bilgi
İl Vaizesi
Firhist’e Geri Dön
35
2009 HUTBELERİ
1
21-Ağustos
ORUCUN HAYATIMIZDAKİ YERİ
Muhterem Müslümanlar!
“Sizden Ramazan ayına kavuşanlar oruç tutsun.” (1) İşte bu emir yeryüzünde milyonlarca müslümanı harekete
geçirmiştir. Canları sıkılmış, ruhları daralmış, hak ve hukuk düzenlerine gölge düşmüş Müslüman toplumun ramazan ayına
olan muhabbeti takdire şayandır.
Değerli Mü’minler!
Oruç belli bir süre yememek, içmemek gibi basit bir olay değildir. Oruç daima
bize Allah’ı hatırlatarak sorumluluk duygusunu geliştiren köklü bir irade terbiyesi, insanı kötülüklerden temizleyip çirkin
davranışlardan uzaklaştıran, iyi huylar kazandıran bir ahlak eğitimidir.
“Ey iman edenler, oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki takvaya erersiniz.”(2) Bu
3
kadar isabetli bir gerçek olduğunu bir daha
anlarız.
Teravih namazları sayesinde camilerle ayrılığımız sona erer, gönüllerimiz incelir, kalplerimiz yumuşar, bütün bu
güzellikleri bizlere bahşeden Rabbimize
yönelişimiz artar. Ramazan ve oruçla sosyal adalet gelişir. Bu anlayışla sosyal barış
tesis edilir ve hasretini çektiğimiz yardımlaşma ve dayanışma tekrar insanları bir
araya getirir.
KAYNAK:
1-Bakara/ 185.
2-Bakara/ 183.
Hazırlayan: Saliha MANCA
İl Vaizesi
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
emrin muhatabı olan bizlerle Allah (c.c)
arasında sevgi oluşur. Oruç kötülüklere kalkan olur. Oruç ibadeti iç dünyamızı tedavi
eder. Anlayış ve kavrayış melekelerimizi
geliştirerek zihin ve ümit dünyamızı zenginleştirir.
Aziz mü’minler!
Sahur yemeklerine olan rağbetimiz
bizleri seher vaktiyle tanıştırır. Bir de sahura kalkmışken iki rekât namaz kılıverirsek gece kulluğumuzun tadını almış oluruz.
Bu güzelliklere ilaveten bedenimizin, malımızın şükrünü ifa eder bedenen ruhen ve
ahlaken temizleniriz.
Ramazanda zenginlerimiz ve muhtaçlarımız arasındaki sıcak temas insanların birbirini sevmesine sebep olur.
Sofralarımız misafirlerimizle neşelenir, bereketlenir.
Değerli Müslümanlar!
İftar sofraları vasıtasıyla akrabalar
ile iletişimimizi kuvvetlendiririz. Bu sebeple
bağların kuvvetlenmesinin farz, zayıflatılmasının haram olduğu hususunun ne
4
Firhist’e Geri Dön
36
2009 HUTBELERİ
1
28-Ağustos
AĞUSTOS AYI VE ZAFERLERİMİZ
Değerli Kardeşlerim!
Tarih; bir milletin, millet olmasının
temel şartlarından biridir. Millet olmamızda
dinimizin, dilimizin, tarihî değerlerimizin,
örf, âdet ve geleneklerimiz ile diğer kültür
ve medeniyet eserlerimizin yeri ve önemi
çok büyüktür.
Yüce Türk milletinin, vatanımızı
işgal edenlere karşı kazanmış olduğu
büyük zaferin 87. yıldönümünün mutluluk
ve heyecanını yaşamaktayız. I. Dünya Savaşını takip eden süreçte adım adım kazanılan zaferlerin en son ve birleştirici halkası
olan 30 Ağustos Zaferi Türk milleti için
büyük bir bayram olmuştur.
Muhterem Müslümanlar!
Dini, vatanı ve milleti için savaşta
3
bilinçle vatanlarını korumak için savaşmış,
canlarını feda edip zaferlere ulaşmış ve bu
cennet vatanı bizlere emanet etmişlerdir.
Değerli Mü’minler!
Yeryüzünün en güzel coğrafyasında,
uğruna en çok şehit verilmiş bir vatanda
yaşadığımızı, millet olarak dünya tarihinde
çok uzun bir geçmişe ve millî bir kimliğe
sahip olduğumuzu aklımızdan asla çıkarmayalım.
Teknolojinin hızla geliştiği çağımızda
yeni yetişen neslimizi kendi öz toplumuna
yabancı bir kişi durumuna düşmekten korumalıyız. Bunun için gençlerimize kendi tarihini, dilini, dinî ve ahlâkî değerlerini, vatan
sevgisini, örf ve âdetlerini tam olarak öğretmeliyiz.
Bu büyük zaferin yıldönümünde,
başta zaferin Başkomutanı Gazi Mustafa
Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak
üzere tüm gazi ve şehitlerimizi, minnet ve
şükranla anıyoruz.
KAYNAK:
1- Ali-İmran, 169/170
2- Riyazussalihin Cilt 2, H.No.1340
Hazırlayan: Mehmet Muslu
Kemer Müftüsü
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
ölenlere şehit, kalanlara ise gazi denir. Şehitlik peygamberlik rütbesinden sonra en
büyük rütbedir. Şehitler tahayyül edilemeyecek derecede üstün bir değere mazhar
olacaklardır.
Bu konuda Yüce Rabbimiz: “Allah
yolunda öldürülenleri sakın ölüler
sanma. Bilakis onlar diridirler. Rableri
katında Allah’ın, lütfundan kendilerine
verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak
rızıklandırılmaktadırlar. Arkalarından
kendilerine ulaşamayan (henüz şehit olmamış) kimselere de hiçbir korku olmayacağına ve onların üzülmeyeceklerine
sevinirler.” (1) Sevgili Peygamberimiz
(sav) de: “Cennete giren hiçbir kimse,
bütün dünyaya sahip olacak olsa dahi
tekrar dünyaya dönmeyi arzu etmez.
Ancak şehitler müstesna. Şehitler kendilerine yapılan hürmet ve ikramı, şehitliğin faziletini gördüklerinden dolayı
dünyaya dönüp de tekrar on defa şehit
olmayı arzu ederler.” (2) buyurmuşlardır.
İşte kahraman ecdadımız hep bu şuur ve
4
Firhist’e Geri Dön
37
2009 HUTBELERİ
1
04 - Eylül
ZEKÂT VE YARDIMLAŞMA
Değerli Mü’minler!
Zekât İslamın beş ana esasından biridir. Hicretin ikinci yılında Medine’de farz kılınmıştır. En güzel yardımlaşma sistemi olan
zekât; dince zengin sayılan kişilerin, mallarından belli bir kısmını, Allah’ın sarfedilmesini emrettiği yerlere vermesidir.
Zekâtın kelime anlamı “artma, çoğalma, arıtma, bereket”tir. Zekât, malı arttırır
ve bereketlendirir. Aynı zamanda Allahın malda
koyduğu fakirin hakkını yerine getirerek malı
temizler. Mala karşı aşırı düşkün olan nefsimizi
de cimrilikten temizler.
Kıymetli Kardeşlerim!
Kur’an-ı Kerim’de zekât 30 ayette geçmektedir. Bunun 27 tanesi namazla birlikte
ifade buyrulmaktadır. Ayetler bize en berrak
inançla beslenen müminin namazla kişisel olgunluğa, zekatla toplumsal bütünleşme ve dayanışmaya ulaşma imkanını ifade eder. Namaz
3
izah edilmiş; halini ifade edip isteyemeyenlerin,
akrabalık bağı olanların, ihtiyaç sahiplerinin
aranıp bulunması tavsiye edilmiştir. Zengin zekâtını verirken titiz bir şekilde hesaplamalı, fakiri asla gücendirmemelidir. Gönüllü olarak
zekât verilmesi, başa kakılmaması, fakire eziyet edilmemesi, mahcup edilmemesi özellikle
vurgulanmıştır. Sağ elinin verdiğini, sol elinin
görmemesi gerekir. Kur’an-ı Kerim gösteriş,
başa kakma ve gönül kırmayla yapılan sadakayı iptal edeceğini; yapılmamış kabul edeceğini ifade buyurmaktadır. (4) Fakir de alırken
asla mahcup olmamalıdır. Zira zengin borcunu
ödemekte, fakir hakkını almaktadır.
Değerli Mü’minler!
Zekât zengin ile fakir arasında dostluk
ve barış oluşturur. Tüm Müslümanların bir
vücut ve birbirini düşünen kardeşler olduklarını
hissettirir. Maddi durumu iyi olanların geçim sıkıntısı çeken kardeşlerini arayıp bulması, yardımına koşması toplumda birlik ve beraberliği
meydana getirir. Merhamet ve sevgiyi çoğaltır.
Toplumsal barışı güçlendirir.
Malımızı Allah için verirken malın temizlendiğini, bereketlendiğini mutlaka düşünmeliyiz. Zekâtı verilmeyen malların ahirette azaba
sebep olacağı ifade edilerek şöyle buyrulmak-
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
ve Zekât kişinin Allaha yaklaşmasını, rızasını
kazanarak dünya ve ahirette kurtuluşa ermesini sağlar. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de cenneti hak edenleri, takva sahiplerini, iyilik
sahiplerini, sayarken namaz kılanlar ve zekat
verenleri de anmıştır.“Namazı dosdoğru kılın,
zekatı verin, Resûle itaat edin ki size merhamet edilsin” (1) Yine lokman suresinin ilk
ayetlerinde “Onlar, namazı dosdoğru kılan,
zekatı veren kimselerdir. Onlar ahirete kesin
olarak inanırlar. İşte onlar Rablerinden
gelen bir hidayet üzeredirler ve işte onlar
kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.”(2) buyurmaktadır.
Değerli Kardeşlerim!
Peygamber efendimiz (sav) “Zekat islamın köprüsüdür” buyururken bir başka hadisi şerifte de “Malınızın zekatını vermeniz
İslamınızı tamamlar, fakirin malınızdaki hakkını yerine getirir” (3) mesajını vermektedir.
Evet, zekat İslam’ın köprüsüdür. Kulu
Allah ile, kişiyi içinde yaşadığı toplumla, zengini fakirle, dünyayı ahiretle, maddeyi mânâ ile
birleştirir. Zekat insanın kalbini cimrilikten, malını kirden temizler. Fakirin kalbini kin ve hasetten arındırır; böylece toplumda huzur olur.
Kur’an’da zekâtın kimlere verileceği
4
tadır. “Altını ve gümüşü yığıp da onları Allah
yolunda harcamayanlar (yok mu), bunlara
pek acıklı bir azabı müjdele.”(5)
Muhterem Müslümanlar!
Peygamberimiz bizim en büyük örneğimizdir. Onun en önemli özelliği cömertliği idi.
İnsan bencillik ve cimrilikten kurtulup darda
kalmış kardeşlerine yardım ederse peygamberimizin ahlakıyla da ahlaklanmış olur. Zekat
fakir, kimsesiz, yetim, borçlu gibi yardıma ihtiyaç duyanlar için bir sosyal güvenlik sistemidir.
Müslüman bunu bir ibadet şuuru ile yapar. Toplumun barış, sevgi ve merhamet hisleriyle birbirine bağlanmasını sağlar. Zekat; düşmanlık,
kamplaşma sınıflar arası huzursuzluğu ortadan
kaldırır. Aynı zamanda ekonomik canlılığı da
getirir. Sermayenin durgunluğunu önler, parayı
ekonomiye kazandırır. Piyasada talebi arttırır,
yatırımı teşvik eder. Bilinmelidir ki zekat hem
dünya hem ahiret mutluluğunun vesilesi olabilir.
KAYNAK:
1) Nur; 56.
2) Lokman; 4-5.
3) Hadis Ans., C:6,s.346.
4) Bakara; 264.
5) Tevbe; 34.
Hazırlayan: Melek ERDEM
İl Vaizesi
Firhist’e Geri Dön
38
2009 HUTBELERİ
1
KADİR GECESİ
11 - Eylül
Muhterem Müslümanlar!
Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in ifadesi ile bin aydan daha hayırlı olan kadir
gecesine yaklaşmış bulunmaktayız. İnşallah önümüzdeki salı gününü çarşamba gününe bağlayan gece “kadir gecesi”
olacaktır. Şimdiden Kadir gecenizi tebrik
eder, Cenab-ı Hak’tan bütün insanlık için
hayırlara vesile kılmasını niyaz ederim.
Değerli Mü’minler!
Zaman ve mekânlar kendilerinde
meydana gelen önemli olaylarla değer kazanırlar. Kadir gecesini bin aydan daha hayırlı kılan da yüce kitabımız Kur’an-ı
Kerim’in bu gece inmeye başlamasıdır.
Yüce rabbimiz, kadir gecesinin kıymetini
3
için büyük bir mükafat olduğunu müjdeler." "Biz Kur'an'dan, mü'minler için şifa
ve rahmet olacak şeyler indiriyoruz..."
(2) ayetleriyle dile getirilmektedir.
Muhterem Müslümanlar!
Bin aydan daha hayırlı olan Kadir
gecesi; ilahi rızayı kazanmak, günahlardan
arınmak, hayatına yeni bir başlangıç yapmak isteyen Müslümanlar için bulunmaz
imkânlar sunmaktadır. Bu nedenle manen
bin aydan daha hayırlı olduğu müjdelenen,
dolayısıyla yaklaşık seksen küsur yıllık bir
insan ömrüne bedel olan bu geceden gerektiği şekilde istifade etmeliyiz. Öncelikle
işlediğimiz günahlardan pişmanlık duyarak
bunları bir daha işlememeye söz vermeliyiz. Bol bol namaz kılmalıyız. Özümüze dönerek gaflet içinde geçen günlerimizi
sorgulamalı, kendimizle hesaplaşmalı, iyi
ve güzel davranışlarımızı artırmaya, kötü
davranışlardan uzaklaşarak kalbimizdeki
manevî kirleri temizlemeye çalışmalıyız.
Kendimiz, ailemiz ve milletimiz için dua etmeliyiz. Dargınlık, kırgınlık, kin ve nefretin
yerine sevgi, saygı, hoşgörü, dostluk ve
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
beyan eden surede şöyle buyurmaktadır:
“Şüphesiz biz onu (Kur’ân’ı) kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu bilir misin? Kadir gecesi bin
aydan daha hayırlıdır. Melekler ve Ruh
(Cebrail) o gecede, rablerinin izniyle her
türlü iş için iner de iner. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir.”(1)
Aziz Mü'minler!
Kadir gecesi, azamet ve şeref gecesi demektir. Kadir gecesini gereği gibi
anlayıp hakkıyla değerlendirmenin yolu, bu
mübarek gecede inmeye başlayan Kur'an-ı
Kerîm'i okumak ve onun mesajlarını anlamaktan geçer. Değeri Kur’an’a dayanan bir
gecenin, en güzel ihyası yine Kur’an’a yönelmekle olacaktır. Çünkü Kur’an-ı Kerim
insanın dünya ve ahiret mutluluğunu sağlamayı hedefler. Aklımızı, gönül dünyamızı
aydınlatır. Manevi varlığımızı karartan her
türlü kötülük ve olumsuzluktan bizleri arındırır. Ahlaki değerlere yöneltir; huzurlu bir
ruh yapısına ulaştırır. Kur'ân'ın bu özelliği,
"Gerçekten bu Kur'an, en doğru olan
yola götürür ve iyi işler yapan mü'minler
4
kardeşliği hâkim kılmalıyız.
Değerli Kardeşlerim!
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) bu
mübarek gece ile ilgili olarak, “Kim inanarak ve sevabını Yüce Allah’tan umarak
Kadir Gecesi’ni ihya ederse onun geçmiş günahları bağışlanır” (3) buyurmuş
ve bu gece, “Allah’ım! Sen affedicisin,
affetmeyi seversin, beni de affet” (4)
diye dua etmemizi tavsiye etmiştir. Ramazan ayının son on gününde, itikâfa girmiş
ve namaz ibadetine ağırlık vermiştir.
Bin aydan daha hayırlı olan bu geceyi ihya etmek, insan için ne büyük bir kazanç ve ne büyük bir mutluluktur. O gece;
müminler için baştan sona kadar selâmdır,
hayırdır, berekettir. Ne mutlu bu geceye kavuşup ihya edebilenlere!
KAYNAK:
1- Kadir;1-5.
2- İsra; 9,82.
3- Buhârî; “Fadl-u Leyleti’l-Kadr”, 1.
4-Tirmizî; “Deavât”, 84.
Hazırlayan: Nazif Fethi YALÇINKAYA
Alanya/Mahmutlar Vaizi
Firhist’e Geri Dön
39
2009 HUTBELERİ
1
18 - Eylül
AMELLERDE SÜREKLİLİĞİN ÖNEMİ
Muhterem Müslümanlar!
Biz Müslümanlar; bizi yarattığı, bize
sayısız nimet verdiği için Yüce Allah’ı rabbimiz biliriz. Allah (cc) ın bizim Rabbimiz olması ona karşı kulluk görevimizi yerine
getirmemizi zorunlu kılmaktadır. Diğer taraftan Allah’ın verdiği sayısız nimetlere
karşı şükür konusunda kayıtsız kalmamamız gerekir. İnsanın Allah-ü Teala’nın rızasını kazanmak amacıyla yaptığı bütün
faaliyetlere biz kısaca “ibadet” diyoruz.
Buluğ çağından başlayıp hayat emanetinin
teslim edilmesine kadar devam eden bu
ibadet görevi insanın aynı zamanda yaratılış gayesidir.
Aziz Cemaat!
Yüce Rabbimiz, kendisine karşı kulluk borcunun tek bir şekille ifade edilmesini
murad etmemiş; aksine bizlere birçok şe3
fıtrî özelliklerine, sağlık durumlarına ve
hayat şartlarına göre özel kurallar ve ruhsatlar vardır. Bunun dışında ramazandan
ramazana veya cumadan cumaya ibadet
etmek, bizim dinimizin ibadet anlayışına
uygun düşmemektedir. Aksine buluğ çağından ruhumuzu teslim edinceye kadar aralıksız bir şekilde Allah’a ibadet etmeliyiz.
Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de:
“Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine
ibadet et” buyurmaktadır. Bir başka
ayette “namazlara devamlılık” da müminlerin özellikleri arasında zikredilmektedir. Süreklilik, ibadetin özünde vardır.
İbadet sürekli olursa hayatın tamamı ibadete dönüşebilir. Hayat ibadete dönüşünce
kul Allah ile adeta istişare ile hareket eder.
Neticede bu kulluk kişiliğe dönüşür. İşte kişiliğe dönüşen kulluğun adı takvadır. İbadette devamlı olmak insanın Allah’a
kulluktaki samimiyetini gösterir. Sevgili
Peygamberimiz (sav)’e “en güzel amel
hangisidir?” diye sorulunca; “az da olsa
devamlı olandır” cevabını vermiştir. Yine
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
kilde rızasını kazanma yolunu göstermiştir.
İbadet ömürde bir defa hacdır, zenginsek
yılda bir defa zekâttır, kurbandır, her gün
beş vakit namaz kılmaktır, ramazan ayında
oruç tutmaktır, akrabalık bağlarını sıcak tutmaktır; hülasa bütün iyiliklerdir, Allah’ın
Kur’an-ı Kerim’de emrettiği bütün güzelliklerdir.
Muhterem Müminler!
Cenab-ı Hak, engin rahmetinin bir
sonucu olarak ramazan ayı, kadir gecesi,
cuma günü, seher vakti gibi bazı özel
zaman dilimlerinde yapılan ibadetlere ayrı
bir değer vermiştir. Bu zamanlarda Müslümanlar olarak bizler ibadetlerimize yoğunluk kazandırırız. Ancak diğer günler de
kulluğun yerine getirilmesi, ibadetlerin yapılması için önemli ve anlamlıdır. Çünkü
ibadet ve amel Allah-ü Teala’ya karşı kulluğun özel ifadeleridir. Kulluk süreklilik ister.
Kullukta kesintiye yer yoktur. Allah’a karşı
kullukta tatil, izin, ara verme, istirahat gibi
dünyaya ait işlerde görülen kavramlar yoktur. Allah’a karşı kullukta sadece insanın
4
Ashaptan Alkame (r.a.)’ nin mü’minlerin annesi Hz. Aişe annemize Rasulullah’ın ibadetini sorduğunda onun verdiği cevap
ilginçtir: “O’nun ameli hafif ama sürekli
yağan yağmur gibiydi.”
Bizler de Rasulullah Efendimizin yolundan gidelim. Hayatımızı ibadetlerle süslemeye devam edelim. İbadetlerimizde
devamlılığı esas alalım. Unutmayalım ki
taşı delen suyun gücü değil damlaların sürekliliğidir.
KAYNAK:
1- Hicr; 99.
2- Mü’minûn; 9. Mearic; 23.
3- Buhari; İman 32.
4- Buhari; Savm 63. Rikak 17.
Hazırlayan: Mehmet SEVEN
Alanya İlçe Vaizi
Firhist’e Geri Dön
40
2009 HUTBELERİ
1
RAMAZAN BAYRAMI
20 - Eylül
Muhterem Müslümanlar!
Mübarek ramazan ayına veda etmiş
ve nihayet bayrama kavuşmuş bulunuyoruz. Kadrini kıymetini bilip değerlendirebildiysek ne mutlu bizlereP Bize emanet
olarak verilen hayatı ve bereketli günleri iyi
değerlendirerek ebedi mutluluğa ulaşmak
hepimizin özlemi ve hedefi olmalıdır.
Bunun da nasıl elde edileceği, hutbemin
başında okuduğum Ayet-i celilede şöyle
beyan edilmektedir: “Temizlenen, Rabbinin adını anıp ona kulluk eden kimse
kuşkusuz kurtuluşa ermiştir.” (1)
Değerli Mü’minler!
Bayram günleri bir aylık nefisle mücadelenin sonunda, artık yiyip içeceğimiz,
meşru ölçüler dahilinde dost ve akrabalarla
sevinçlerimizi paylaşacağımız günlerdir. Bu
günler Müslümanların oruç ve diğer ibadetlerle nefislerini terbiye ettikleri, Allah’ın
3
sevinsin. Mü’min kardeşlerimizle varsa aramızdaki dargınlık ve kırgınlıklar sona ersin.
Sevgi, saygı, af ve müsamaha yolları açılsın.
Değerli Müminler!
Dini duyarlılığımızı ve ibadetlerimizi
sadece bir ayla sınırlandırmayalım. Bilelim
ki Rabbimiz bize verdiği nimetleri, sadece
belirli vakitlerde vermiyor. Daimi nimetler,
daimi şükür ister. Ramazan ayında kazandığımız güzellikleri bu aydan sonra da sürdürelim.
Muhterem Mü’minler!
Bayramlar, birlik ve beraberliğin pekiştiği, dargınlık ve kırgınlıkların giderildiği
müstesna günlerdir. Bayramlar büyüklerin,
yaşlıların, hastaların ziyaret edilerek gönüllerinin alındığı önemli günlerdir. Yine bayramlar, komşularla olan irtibatımızın daha
da güçlendirilmesi, hal ve hatırlarının sorulması gereken günlerdir.
Birbirlerini Allah rızası için ziyarette
bulunanların yüce rabbimizin sevgisine ve
affına nail olacaklarını, ömürlerinin bereketlenip rızıklarının artacağını iki cihan serveri
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
emirlerine riayet etmenin hazzını yaşadıkları sevinç ve şükür günleridir.
Aziz Mü’minler!
İmanımızın sesine kulak vererek
bayramın manevi havasını beraberce teneffüs etmek üzere camilerimize koştuk ve
bir araya geldik. Camiye gelişimiz ve bu
manevi atmosferi birlikte yaşayışımız,
bizde kalıcı güzel izler bırakmalıdır. Bu da
ancak kendimizle baş başa kalarak, nefsimizi hesaba çekerek ve hayatı sorgulayarak ibret almakla mümkündür.
Muhterem Mü’minler!
Bayramı bir tatil anlayışıyla değil,
manasına uygun şekilde değerlendirelim.
Günlük koşuşturmaların telaşıyla arayamadığımız, geçim meşgalesiyle hal ve hatırlarını soramadığımız yakınlarımızı,
dostlarımızı bu bayramda da unutmayalım.
Mümkünse bizzat gidip ziyaret ederek, değilse telefonla arayarak gönüllerini alalım.
Özellikle anne-baba, dede-nine gibi yakın
akrabalarımızın ve yaşlıların dualarını alalım. Verebileceğimiz küçük hediyelerle fakirler, yoksullar, yetimler ve çocuklar
4
efendimiz (sav) şöyle haber veriyorlar:
“Kim ömrünün uzamasını ve rızkının artmasını isterse Yüce Allah’tan korksun
ve yakınlarını ziyaret etsin ve onları
görüp gözetsin.”(2)
Aziz Cemaat!
Bu mübarek bayram gününde dünyanın çeşitli yerlerinde zulüm ve işkence
altında inleyen insanlar için dualar edelim.
Bu güzel vatanımızda birlik ve beraberlik
içinde yaşama nimetinin önemini hatırlayarak bu vatanı bize emanet eden aziz şehitlerimizi ve gazilerimizi de rahmetle yâd
edelim.
Ramazan bayramınızı tebrik ediyor;
ülkemiz, milletimiz ve İslam âlemi için nice
hayır ve güzelliklere vesile olmasını diliyor
bizleri günahlarımızın affedildiği, cennet ve
cemal-i ilahiyye ile müşerref olacağımız
gerçek bayramlara ulaştırmasını yüce Mevla’dan niyaz ediyorum.
KAYNAK:
(1) A’lâ: 87/14-15
(2) Buhari, Cilt 3, Kitabü’l-Büyu’ 13. bab
Hazırlayan: Bahattin ATAKLI
Akseki Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
41
2009 HUTBELERİ
1
25 - Eylül
EĞİTİMİN HAYATIMIZDAKİ YERİ
Muhterem kardeşlerim!
Bir adı da terbiye olan eğitim, insanın doğumundan ölümüne kadar devam
eden bir faaliyettir. Peygamberler bunun
için gönderilmiş, kitaplar bunun için indirilmiştir. Nitekim Sevgili Peygamberimiz:
“Beni Rabbim terbiye etti ve terbiyemi
ne güzel yaptı” (1) buyurmuş; Cenab-ı
Hak da Sevgili Peygamberimiz (sav)’ e hitapla: “Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin” (2) buyurmuştur.
Değerli Müslümanlar!
Eğitimin hedefi insana, hayatın her
alanında kendine lazım olan bilgiyi vermek;
ona hayatta lazım olacak beceriyi kazandırmak; onu yüksek manevî değerlere
sahip kılmaktır. İnsanın kendisini ve varo3
yaşatmak için de vakıflar kurmuşlardır. Eğitim öğretime önem vermişler, keşifler, buluşlar yapmışlar ve uzun yıllar dünyada
bilimin önderi olmuşlardır. İlme, eğitim ve
öğretime gereken önemi vermedikleri dönemlerde de gerilemişler, çöküntüye uğramışlardır.
Muhterem Müslümanlar!
Geleceğimizin varisi çocuklarımızın
ve gençlerimizin bilgili, becerili ve insanlığa
faydalı nesiller haline getirilmesi ancak eğitimle mümkündür. Sevgili peygamberimiz
(sav) “Bir babanın evladına bırakabileceği en değerli hediyenin güzel bir terbiye” (5) olduğuna vurgu yapmıştır. Allah’a
şükürler olsun, genç bir nüfusa sahibiz. Bu
gerçekten hem büyük bir nimet hem de
büyük bir sorumluluktur. İyi eğitim almaları
çocuklarımızın ve gençlerimizin hakkı olduğu gibi, bu imkânı sağlamak da bizim
önemli vazifelerimizdendir. İnsani ve ahlaki
değerlerin her gün erozyona uğradığı bir
dünyada yaşıyoruz. İslam’a ve insanlığa
faydalı hizmetlerde bulunacak insanlara
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
luş gayesini bilmesi, bu gayeye uygun yaşaması ancak iyi bir eğitim ve öğretimle
olur. Yüce dinimiz İslam, insanı bilgiye
ulaştıracak bütün yolları açık tutmuş; ilim
öğrenmek için zaman, mekan ve yaş sınırı
koymamıştır. Erkek ve kadın herkese beşikten mezara kadar ilim öğrenmeyi emretmiştir.
Muhterem Müminler!
Bir kurumun, bir toplumun, bir devletin gelişmesi ve refahı eğitimli, yetişmiş
insanların varlığına bağlıdır. Bu yüzdendir
ki Peygamberimiz (s.a.v)’in getirdiği dinin
ilk mesajları “Oku”, “Allah kalemle yazı
yazmayı öğretti” (3) ve “Yazan kaleme
yemin olsun” (4) gibi eğitim ve öğretimin
önemini vurgulayan ayetler olmuştur. Bu
ayetlerden ilham alan Müslümanlar, ilmin
kendilerine farz olduğu şuuru ve alimlerin
peygamberlerin varisleri olduğu düşüncesi
ile eğitim-öğretim müesseseleri kurmuşlardır. Camileri inşa ederken hemen yanı başında medrese, kütüphane ve öğrencilerin
barınacağı yurtlar inşa etmişlerdir. Bunları
4
bugün, dünden daha ziyade ihtiyacımız
vardır. Bunun yolu da eğitimden geçmektedir. Çünkü insanın en büyük düşmanının
cehalet, en büyük huzursuzluk kaynağının
da ahlaki yozlaşma ve bozulma olduğu aşikardır. Bunun çözümü ise ancak çocuklarımızın ve gençlerimizin eğitilerek geleceğe
hazırlanmasıyla mümkündür.
Değerli Kardeşlerim!
Bilgi sahibi olanlarımız öğretmekle,
maddi imkanı olanlarımız da okul yaptırarak, eğitim araç ve gereçlerini alarak veya
yoksul öğrencileri okutarak eğitim faaliyetlerine katkıda bulunabilir. Unutmayalım ki
eğitimli gençliği olmayan bir milletin geleceği de yoktur.
KAYNAK:
1- Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, I, 12.
2- Kalem; 4.
3- Alak;1,4.
4- Kalem;1.
5- Tirmizi, Birr 33.
Hazırlayan: Ahmet Hamdi BAŞPINAR
Alanya İlçe Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
42
2009 HUTBELERİ
1
02 - Ekim
CAMİLERİMİZ VE DİN
GÖREVLİLERİMİZ
Aziz Müslümanlar!
İslamiyet toplumsal dayanışmayı
sağlamayı hedef edinen birleştirici ve bütünleştirici bir dindir. Bu durum toplumların
kardeşlik içinde bulunmaları, birlik ve beraberliklerini sağlayabilmeleri, güçlü olabilmeleri ve dışarıdan gelebilecek tehlikelere
karşı kendilerini koruyabilmeleri açısından
oldukça önemlidir.
Parçaları bir araya toplayan, bir
şeyin bir kısmını diğer kısmı ile bir araya
getiren, uzlaştıran ve barıştıran anlamlarına
gelen cami toplumda ortak bir şuurun oluşmasına önemli katkılar sağlayan bir müessesedir. Camiler, toplumun her kesiminden
insanların herhangi bir ayrım gözetilmeksi3
met vermektedirler. Ülkemizdeki tüm camilere ibadet maksadıyla gelen milyonlarca insanımız dini konularda aydınlatılmaktadır.
Camilerin fonksiyonlarından söz ederken,
buralarda hizmet veren din görevlilerini de
gözardı edemeyiz. İmam, yaşamış olduğu
yerde en çok saygı duyulan, hal ve yaşayışı
ile herkese örnek olan bir şahsiyettir. O, doldurduğu mihrabın Resûlullah (s.a.s.)'in makamı olduğu bilinciyle hareket etmekte,
cemaate sadece namaz kıldırmakla kalmayıp, aynı zamanda dinî ve sosyal meselelerde de onlara yardımcı olmaktadır. Din
görevlilerimiz, dinin aşırılıklardan uzak olarak özüne uygun bir şekilde anlatılmasında,
küskünlüklerin ortadan kaldırılmasında, toplumsal barış ve uzlaşmanın sağlanmasında
ve bireyler arasında karşılıklı anlayış birliğinin teşekkülünde önemli görevler üstlenmektedirler.
Değerli Müslümanlar!
İnsanların birbirinden adeta kaçmaya
çalıştığı, hal ve hatır sormanın unutulduğu,
küçücük menfaat uğruna insanların birbirine
düştüğü, iki kişinin birbirine selam vermek-
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
zin bir araya geldikleri, kaynaştıkları, aynı
heyecanı yaşadıkları, kardeşlik, birlik ve beraberlik duygularının doruk noktasına ulaştığı kutsal mekânlardır. Camilerde cemaatle
kılınan günlük namazlar; cuma, teravih,
bayram namazları gibi toplu ibadetler; imamın önderliğinde, tek Allah'a kulluk için her
türlü mesleki, sosyal, kültürel statü farkları
ve imtiyazları bir kenara bırakarak yekvücut
tutulan saflar, toplumsal kaynaşma ve bütünleşmenin en canlı örnekleridir.
Muhterem Mü’minler!
Camiler, İslâm'ın ilk dönemlerinden
itibaren müslümanların hayatında çok
önemli bir yere sahiptir. Bu amaçla Hz Peygamber, hicretten sonra Medine'ye varır
varmaz Mescidi Nebevi’yi inşa ettirmiştir.
Asrı saadette Müslümanlar bu anlayışın sonucu olarak camiyi ibadet edilen, ilim öğrenilen, siyasî ve sosyal işlerin görüşülüp
karara bağlandığı, ordu karargâhı, elçilerin
kabul edilip diplomatik görüşmelerin yapıldığı bir yer olarak kullanmışlardır. Günümüzde camiler ibadet yeri olmasının
yanında eğitim öğretim yeri olarak da hiz4
ten bile imtina ettiği zamanlarda, camilerimiz ve din görevlilerimiz toplumumuzun bu
zayıflayan değerlerini yeniden canlandırmada çok önemli araçlardır. Tarih boyunca
camiler devamlı birlik ve beraberliklerin pekiştirildiği ibadet mekanları olmuşlardır. Camiler hiç bir zaman ayrılıkların,
anlaşmazlıkların ve düşmanlıkların körüklendiği yerler olmamıştır. Camilerimizin bu
birleştirici görevini yerine getirmesi için sadece onun maddi anlamda imarı yeterli değildir. Bu nedenle din görevlisi, camisi ve
cemaatiyle hepimiz bu kutsal mekanların
manevi ortamında sorumluluklarımızı yerine
getirmeliyiz.
Hutbemi bir ayeti kerime meali ile bitiriyorum. “Allah'ın mescidlerini sadece,
Allah'a ve ahiret gününe inanan, namaz
kılan, zekat veren ve ancak Allah'tan korkan kimseler onarır. İşte onlar doğru
yolda bulunanlardan olabilirler.”
KAYNAK:
1- Ragıp el-İsfehanî, "el Müfredat fî Garibi'l-Kur'an" s.135-136.
2- Tevbe 18
Hazırlayan: Yusuf AY
İl Vaizi
Firhist’e Geri Dön
43
2009 HUTBELERİ
1
09 - Ekim
YARATAN ALLAH, YAŞATAN ALLAH
Değerli Mü’minler!
İmanın, dinin özünde ve insanlık yaşamında çok büyük bir önemi vardır. İman sayesinde insan; dünyada huzurlu bir hayata,
ahirette ise ebedi bir saadete kavuşur. Yüce
Rabbimiz: “İman edip iyi davranışlarda bulunanlara gelince, onlar için makam olarak
Firdevs cennetleri vardır.” (1) buyurmaktadır.
Allah inancı, her mutluluğun başıdır.
İman, bizim için manevi bir inşadır. İmanın kemâli, kişinin inancının gereğini yerine getirmesine vesile olur. Mü’minin kalbinde inkâr, şirk,
şek, şüphe ve riya olmamalıdır. O, İslam Dini’nin ilahi değerlerinden herhangi birini inkar
etmemelidir. Bu iman yeis ve korkuyla değil;
sevgi, saygı ve ümitle daima var olmalıdır. Allah’ın emirlerini yapmalı ve yasaklarından kaçınmalıdır. Bu konuda isyan ve inatlaşmaya
düşmemelidir.
3
yüce yaratıcının rahmetindendir. Her çekirdekte ağacın, ormanın tertip ve düzeni, plan ve
projesi gizlidir. Tohumları, çekirdekleri yaratan
ve onlardan çınar ağaçları, bağlar, bahçeler,
ormanlar meydana getiren; çiçekleri, tomurcukları meyveye dönüştürüp olgunlaştıran; rüzgarı,
bulutu, suyu insanlığın hizmetine veren O’dur.
Değerli Mü’minler!
Her neye ibret, hikmet nazarıyla baksak
görürüz ki; tabiatta her şey insanın gelişmesine, yetişmesine, büyümesine hizmet etmektedir. Her insanda gelecek nesiller gizlidir.
İnsanoğlunun gelişimi ve hayatının idamesi için
adeta bütün evren seferber olmuştur. O halde
bütün evren yüce bir yaratıcıdan emir almakta,
onun emri ile insanlığa hizmet etmektedir.
Yeryüzünün hacmi, atmosferi, kendisi ve güneşin etrafında dönüşü, devamlı hareket halinde
olması, enerjisi, mevsimlerin değişmesi, gece
ve gündüzün birbirini takip etmesi, canlı ve
cansızların yapısı, oluşumu, yüce bir yaratıcının varlığına, birliğine, işaret etmektedir.
Her nakışın bir nakkaşı, her resimin bir
ressamı, her yapının bir ustası vardır. Hiç bir
şey kendi kendisinin yaratıcısı ve ustası değildir. Gördüğümüz her şeyin özünü ilk defa yoktan yaratan Allah’tır. O vermezse kimse
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Muhterem Kardeşlerim!
Kâinatı iyi inceleyen; atomdan galaksilere, yıldızlardan gezegenlere, hücreden insana, şu uçsuz bucaksız fezâya basiretle
bakan, iyi düşünen, doğru kavrayan insan
anlar ki hiçbir şey sebepsiz, gayesiz ve başıboş değildir. Bütün kâinatta mükemmel bir
sanat, hikmet, ibret vardır. Allah’ın varlığına ve
birliğine işaret eden dersler vardır. Her şey yerli
yerindedir.
Evrende ilâhi bir nizam, planlı, dengeli,
harika, mükemmel bir düzen mevcuttur. Her
şeyi ilk defa yoktan yaratan, yaşatan, planını,
programını en güzel şekilde yapan; rahmeti,
güç ve kudretiyle tüm evreni kuşatan, yöneten
yine Yüce Allah’tır.
İnsanoğluna akıl, düşünme kabiliyeti ve
güç veren, el veren, dil veren, yediren, içiren,
kime ne lazımsa önceden gören O’dur.
Gökyüzünde galaksileri, gezegenleri döndüren,
yeryüzünü yıkamak, süslemek ve verimli hale
dönüştürmek için bulutlardan tane tane yağmur
indiren O’dur. Yeryüzünde çeşitli ürünleri, türleri, cinsleri, madenleri, bitkileri, sebzeleri var
eden de O’dur. Gökten tane tane suyun inmesi,
buharlaşıp göğe geri dönmesi, bolluk ve bereketiyle canlıların ihtiyaçlarını karşılaması O
4
veremez. O yaratmazsa kimse yaratamaz. O
yaşatmazsa kimse yaşatamaz. Yüce Rabbimiz
şöyle buyuruyor: “Nimet olarak size ulaşan
ne varsa, Allah'tandır.” (2)
Değerli Mü’minler!
Allah’a iman etmenin insana kazandırdığı birçok güzel hasletler ve faydalar vardır.
Bu sayede mü’min, Allah’ı görüyormuş gibi
sevgi ve saygıyla ibadet eder. Peygamber
efendimiz buyuruyor ki: “İhsan; senin Allah’a
onu görüyormuş gibi ibadet etmendir. Şüphesiz sen onu görmüyorsan da o seni görüyor.” (3)
Hutbemi Mü’min suresinin 64. ayet-i kerimesinin mealiyle bitiriyorum:“Allah; yeri
sizin için yerleşim alanı, göğü de bir bina
kılan, size şekil verip de şeklinizi güzel
yapan ve sizi temiz besinlerle rızıklandırandır. Allah, sizin Rabbinizdir. Alemlerin Rabbi
Allah yücelerden yücedir.” (4)
KAYNAK:
1-Kehf suresi 107.
2-Nahl suresi 53.
3-Sahihi Müslim, kitabü’l-iman 1
4-Mü'min süresi 64
Hazırlayan: Adem OYAN
İbradı İlçe Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
44
2009 HUTBELERİ
1
01 - Ekim
HAYATIMIZDA
HELAL VE HARAMIN ÖNEMI
Aziz Mü'minler!
Allah İnsana, iradesini istediği gibi
kullanabilme, dilediği gibi davranabilme özgürlüğü vermiştir. Ancak bu, davranışların
sorumsuzca sevk edilmesi anlamına gelmemektedir. Bu sebeple insanlara dünya
ve ahiret mutluluğunu sağlamanın yollarını
gösteren dinimiz İslam, bazı şeyleri ve davranışları yasaklamış, bazılarını ise serbest
bırakmıştır. Allah'ın açıkça yasakladığı şeylere "haram", yasaklamayıp serbest bıraktığı şeylere de "helal" diyoruz. Mesela,
başkasının malını gasp etmek, faiz alıp
vermek haram, ticaret ve alış veriş yapmak, çalışıp kazanmak helal; zina etmek
haram, evlenip yuva kurmak helaldir. Bir
başka ifade ile, Allah'ın emir ve yasaklarına
3
için ‘şu helâldir bu haramdır’ demeyin.
Çünkü (bu suretle) Allah'a karşı yalan
düzmüş olursunuz. Allah'a yalan düzenler ise, şüphe yoktur ki, asla felâh bulamazlar." (3) buyrulmaktadır.
Değerli Mü’minler!
Haramlar Allah'ın koymuş olduğu sınırlardır. Bu sınırlar sadece ibadet hayatıyla sınırlı hükümler ihtiva etmemektedir.
İslam dininde ibadet hayatıyla beraber
günlük yaşantımızda dikkat etmemiz gereken ilkeler de mevcuttur. Yeme-içme, giyinme, eğlence, aile hayatı, cinsel yaşam,
sosyal hayatla ilgili beşeri ilişkilerde takınılması gereken prensipler dinin genel çerçevesi içinde yer almıştır.
Bile bile haram işlemek, haramlarda
ısrar etmek büyük günahtır. İşlenen haramdan bir an önce vazgeçilmeli, pişmanlık duyulup tövbe edilmelidir. Allah'ın açıkça
haram kıldığı bir şeyin helal; helal kıldığı
bir şeyin de haram olduğunu söylemek, insanı dinden çıkarır. Bu konuda bilgili ve
hassas olmamız gerekiyor.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
uymamak haram; yasaklamadığı konularda
dilediğince davranmak helaldir.
Muhterem Mü’minler!
Dinin getirdiği yasaklar ve kısıtlamalar hayatı zorlaştırmaya değil; kolaylaştırmaya yöneliktir. "Allah size kolaylık diler,
zorluk dilemez"(1) ayeti bu gerçeği ifade
etmektedir. Hayatımızın verimini azaltan ve
bize zararlı olan şeyleri Kur'an, "kötü ve
çirkin" diye ifade ederken; sahip olduğumuz insanî değerleri korumamızı sağlayan,
bizi yücelten şeyleri de "güzel ve temiz"
diye nitelemektedir.
Kur’an-ı Kerim bizlere helal ve
haram kılma yetkisinin Allah’a ait olduğunu
ifade buyururken; bilmediğimiz şeyler hakkında şu helaldir veya şu haramdır dememizi de yasaklamaktadır.
Kur'ân-ı Kerîm'de: "Ey iman edenler!.. Allah'ın size helâl ettiği temiz ve
güzel şeyleri (nefsinize) haram kılmayın.
(Sakın) haddi aşmayın. Çünkü Allah
haddi aşanları sevmez."(2) "Dillerinizin
yalan yere vasıflandıra geldiği şeyler
4
Haram-helal konusunda göstereceğimiz hassasiyetin önemini ortaya koyan
şu hadis-i şerifle hutbemi bitirmek istiyorum: "Helal bellidir, haram bellidir. Bu
ikisinin arasında birçok kişinin bilmediği şüpheli şeyler vardır. Kişi bunlardan sakınırsa dinini, onur ve haysiyetini
korumuş olur. Şüpheli şeylerden kaçınmayanlar, koruluğun kenarında hayvanlarını otlatan kimse gibidir. Kolladığı
hayvanların her an koruluğa dalması
mümkündür. Dikkat edin her hükümdarın bir koruluğu vardır, Allah'ın koruluğu
da haram kıldığı şeylerdir..." (4)
KAYNAK:
1- Bakara;185.
2- Maide; 87
3- Nahl;116
4- Buhârî; İman, 39.
Hazırlayan: M.Fatih Tunç
Kepez ilçe vaizi
Firhist’e Geri Dön
45
2009 HUTBELERİ
1
23 - Ekim
YALAN BÜYÜK GÜNAHTIR
Muhterem Kardeşlerim!
Her iyiliğin başı, her güzelliğin anahtarı doğruluktur. Her çirkinliğin ve her kötülüğün başı da yalancılıktır. Yalan ve
yalancılık her toplumda çirkin görülmüştür.
Doğruluk olmayan bir yerde huzur ve ilerleme olmaz. Aile fertlerinde doğruluk olmazsa, onların arasında sevgi, saygı ve
itimat olmaz. Aynı şekilde bireyleri yalancı
olan bir toplumda kin, nefret, iftira ve düşmanlıklar baş gösterir. Yalanla iş yapanların, insanlar yanında ne bir kıymeti, ne de
bir itibarı olur.
Muhterem Cemaat!
Yalan konuşmak Yüce İslam Dini’nde kesin olarak haram kılınmıştır. Yani
her Müslümanın şiddetle uzak durması gereken bir davranıştır yalan. Bütün Kutsal
Kitaplarda da yalan aynı şekilde büyük gü3
mu?" dedik; “Evet (olabilir)” buyurdular.
"Pekiyi cimri olur mu?" dedik; yine:
"Evet! (olabilir)” buyurdular. Biz yine:
"Pekiyi yalancı olur mu?" diye sorduk.
Bu sefer: "Hayır! Asla, buyurdular." (4)
İbnu Mes'ud (r.a.) anlatıyor: "Rasulullah (s.a.v.) buyurdular ki: "Sıdk insanı
birr'e (Allah'ı razı, edecek iyiliğe) götürür, iyilik de cennete götürür. Kişi, doğru
söyler ve doğruyu arar da sonunda Allah'ın indinde sıddîk (doğru sözlü) diye
kaydedilir. Yalan da kişiyi haddi aşmaya
götürür. Haddi aşmak da ateşe götürür.
Kişi yalan söyler ve yalanı araştırır da
sonunda Allah'ın indinde yalancı diye
kaydedilir." (5)
İbnu Amr İbni'l-As (r.a.) anlatıyor:
Resulullah (s.a.v.) buyurdular ki: "Dört
haslet vardır; kimde bu hasletler bulunursa o kimse halis münafıktır. Kimde
de bunlardan biri bulunursa, onu bırakıncaya kadar kendinde nifaktan bir
haslet var demektir: Emanet edilince hıyanet eder, konuşunca yalan söyler, söz
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
nahlardan sayılmıştır.
Yalan dilin afetlerindendir. Dili muhafaza etmek hepimizin en önemli görevlerindendir. Bakınız Yüce Kuran’da Rabbimiz
biz mü’min kullarına nasıl ferman buyuruyor: “Ey iman edenler ! Allah’tan korkun
ve doğrularla beraber olunuz!” (1) “Ey
iman edenler! Allah’tan sakının ve
doğru söz söyleyin. Böyle davranırsanız, Allah işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar. Kim Allah ve Resulüne
itaat ederse, büyük bir kurtuluşa ermiş
olur.” (2) Qyalan sözden kaçının. (3)
Evet! Müslümana düşen görev, aleyhine de
olsa yalan sözden kaçınmaktır. Doğruluğu
kendisine şiar edinmektir. Ayetlerden de
anlaşılacağı üzere fert ve toplum olarak işlerimizin düzelmesi ve günahlardan arınmak için doğruluk şarttır.
Muhterem Cemaat!
Sizlere arz edeceğim şu hadis-i şeriflere dikkatlerinizi çekmek istiyorum:
Safvan İbnu Süleym (r.a.) anlatıyor: "Ey
Allah'ın Resulü! mü'min korkak olur
4
verince sözünde durmaz, husumet
edince haddi aşar."
Ebu Hüreyre r.a. den rivayete göre
Peygamberimiz s.a.v. şöyle buyurmuştur:
“Münafığın belirtisi üçtür: Konuştuğu
zaman yalan söyler, söz verdiği zaman
sözünde durmaz, kendisine bir şey emanet edildiği zaman hıyanet eder” (6)
Değerli Mü’minler!
Sözümüzde, işimizde, özel veya
resmi bütün işlerimizde doğruluktan ayrılmayalım. Bilelim ki ‘Rabbimiz Allah’tır’
deyip de doğruluğa sarılan kimseler için ne
dünyada ne de ahirette korku ve hüzün
yoktur. İçimizle dışımızın, sözümüzle işimizin bir olması büyük bir fazilettir.
KAYNAK:
1- Tevbe;119
2- Ahzab;70
3- Hac;30
4- Muvatta; Kelam19
5- Buharî; Edeb, 78/69
6- Buharî; İman, 2/24
Hazırlayan: Ali ERHUN
Finike Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
46
2009 HUTBELERİ
1
İSLAMDA İSTİŞARE
30 - Ekim
Muhterem Mü’minler!
Bugünkü hutbemizde sizlere İslam
da istişarenin yeri ve ehemmiyeti hususunu
arz edeceğim.
İnsanoğlu yaratılanların içerisinde
en mükemmel varlık olarak yaratılmıştır.
Allah’û Zülcelal insanı, üstelik yer yüzünün
halifesi olarak; yani yeryüzünü imar edecek
bir donanımla yaratmıştır. Fakat insanoğlu
her ne kadar böyle mükemmel, akıllı, kabiliyetli yaratılmış olsa da dünyalık işlerde
onun, ‘ben her şeyi biliyorum’ havasında
olması doğru değildir. Kesin olarak bilemediği günlük işlerinde, mesleğinde, sanatında, siyasetinde ve devlet idaresinde, ehil
olan birisine veya birilerine danışması
onunla istişare etmesi şarttır.
Aziz Kardeşlerim !
Bir işi yaparken ehline sormaya
3
Değerli Kardeşlerim !
Kendi görüşünde direnen kişi bir
başka fikre muhtaç olmaktan kendisini kurtaramaz. Danışma yolunu benimseyen kişi
ise helâktan yani işi, kötü bir şekilde sonuçlanmasından korumuş olur.
İslam büyükleri buyurdular ki; “İstişare, doğru yolu bulmanın ta kendisidir.
Her kim ki, kendi görüşünü beğenip
başkası ile istişareye muhtaç olmadığını
düşünse ve meşveret etmese elbette yapacağı işte hata meydana gelir.”
Tarihimizde de liderler ve sultanlar
devlet işleri konusunda ehil olanlarla istişare etmişler; önce görüşleri tek tek dinleyip sonra topluca meşverete
başvurmuşlardır.
Kişi istişare ettikten sonra, istişare ettiği kimselerin görüşlerine uyma zorunluluğu yoktur. Hangi görüş aklına yatarsa
ona uyar. Kendisiyle istişare edilen kimselerin de bizim görüşümüze uymadı deme
hakkı olmaz.
Değerli Kardeşlerim!
Dinimizdeki bu güzel yola, bu güzel
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
‘meşveret’ veya ‘istişare’ denir. Dinimizde
istişare sünnettir. Al-i İmran suresi 159.
ayet-i Kerimede yüce rabbimiz “yapacağın
işi önce meşveret et” (1) buyurmaktadır.
İstişare bazı İslam alimlerince de vacip
olarak değerlendirilmiştir.
İstişare eden pişman olmaz. İnsanı
pişman eden kendi görüşündeki ısrarıdır.
Yapacağı işi ehli ile istişare edene, o işin
en güzeli nasip olur.
Hz. Adem “İşlerinizi istişare ile
yapın eğer ben, yasak meyve konusunda meleklerle istişare etseydim musibete maruz kalmazdım” buyurmuştur.
Kendine danışılacak kimsenin; insanların halini, zamanın şartlarını bilmesi
gerekir. Aklı, fikri kuvvetli, ileriyi gören hatta
sıhhati yerinde birisi olmalıdır. Biricik rehberimiz efendimiz (sav) ashabı ile istişare
eder, bazen bir iş için akıl, takva, hikmet ve
tecrübe sahibi on kişiye danışırdı.
Ecdadımız “danışan dağı aşar danışmayan zavallı, düz yolda şaşar” demişlerdir.
4
sünnete başta Raşit Halifeler olmak üzere
bütün sahabe uymuş, bütün işlerini istişare
ile yapmışlardır. Bir örnek verecek olursak;
Hz. Ebu Bekir’in halifeliğinde bazı kavimler
dinden çıkmış idi. Bunun üzerine Hz Ebu
Bekir; Hz Ömer ve sahabeden ileri gelenleri meşverete çağırdı. Hz Ömer’in karşı olmasına rağmen şavaşa karar verdi. Dinden
çıkmış olanlar bu kararlılığı görünce Hz
Ebu Bekir’e bağlılıklarını bildirdiler.
Muhterem Müminler!
Şeytan benliği, gururu, nefis ve hevâya tabi olmayı emreder. Ona uyan yanlış
kararlar verir. İhlaslı ve şuurlu mümin ise
kibri, gururu, ‘ben bilirim’ düşüncesini bir
tarafa bırakır. İslami prensipleri öne çıkarır,
her içinden çıkamadığı iş konusunda bilen
ehil kişilerle istişare eder ve hep mutlu
sona ulaşır.
Ne mutlu işlerini meşveretle yapanlara!
KAYNAK:
1- Âl-i İmran; 159.
Hazırlayan: Mehmet Demirhan
Elmalı Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
47
2009 HUTBELERİ
1
06 - Kasım
KADER VE KAZA’YA İMAN
Değerli Mü’minler!
‘Kader’ ve ‘kaza’ya iman; İslam itikadının önemli bir kısmını teşkil etmektedir.
Bilgi, zaman ve mekan olarak her şeyi sınırlı olan insanın zaman ve mekandan münezzeh, ezel ve ebedi kuşatan, ilim sahibi
Allah (cc) ın irade ve kudretini kavrayacak
güç ve yeteneği bulunmamaktadır. Bu açıdan kader konusunu kesin bir biçimde çözmeye çalışmak; insanın kendi kapasitesini
zorlaması ve imkansızı başarmaya uğraşması demektir.
Muhterem Müminler!
‘Kader’ kelimesi sözlükte gücü yetmek, planlamak, ölçü ile yapmak, bir şeyin
şeklini ve niteliğini belirlemek, kıymetini bilmek, rızkını daraltmak-çoğaltmak gibi anlamlara gelirken, ‘kaza’ kelimesi ise
3
siyle yaptıklarından sorumlu tutmuştur. İnsanın emir ve yasaklara riayet ederek yaşamasını istemiş ve kulun iradesine,
seçimine göre fiilini yaratacağı bir plan hazırlamıştır.
Bu konuyla alakalı olarak insanın
‘kaderim böyleymiş’, ‘alın yazımmış’, kader
bu’ gibi söylemleri bahane ederek kendi
hür iradeleriyle yaptıkları kötülüklerden
suçsuz, günahsız olduklarını ifade etmeleri
tutarsız ve mesnetsizdir.
Bugün biz de kaza ve kader konusunda daha dikkatli olmalıyız. Kader ve
kaza hakkında bilmemiz gereken terim ve
kavramları öğrenmeden, Allahın sıfatları ile
bağlantı noktalarını iyice kavramadan, peygamberimizin bu konu ile alakalı beyanlarını araştırmadan, ehliyetli İslam alimlerinin
bu konu ile ilgili söyledikleri bilgileri derlemeden kader ve kazayı aramızda konuşmaya başlarsak çözüm yerine içimizdeki
kuşkuların artmasına sebep oluruz.
Değerli Mü’minler!
Hutbeme başta okuduğum ayetin
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
hükmetmek, muhkem ve sağlam yapmak,
emretmek, yerine getirmek gibi manaları
kuşatır. (1) Terim olarak kader ve kaza, Allah’ın bütün nesne ve olayları ezeli ilmiyle
bilip belirlemesi ve o nesne ve olaylara ilişkin ezeli planını zamanı gelince yerine getirmesi dir. (2)
‘Kader’ ve ‘kaza’ya iman ederken
yüceler yücesi Allah’ın ilim, irade, kudret ve
tekvin sıfatlarına da iman gerekir. Çünkü
Allah’u Teala ezeli ilmi ile nesne ve olayların ne zaman, nerede ve ne şekilde meydana geleceğini bilir. Mutlak ilmiyle
bildiğinden dolayı Allah, kulun dilemesini ve
tercihini zamanı gelince hüküm altına alarak tekvin sıfatıyla yaratır. Burada Allah’ın
mutlak bilgisi o şeyin meydana gelmesinde
zorlayıcı bir etki değildir. Aslında insanlar,
kendileri hakkında yüce Yaratıcının sahip
olduğu bilgiden haberleri olmadığı için yaratıldıkları dünya hayatında bu bilginin etkisi altında kalmaksızın kendi hür irade ve
seçimleriyle yaşamaktadırlar. Bunun için
Allah’u Teala kulunu hür seçim ve irade4
meali ile son veriyorum. “Her dişinin neye
gebe kalacağını, rahimlerin neyi eksik,
neyi ziyade edeceğini Allah bilir. Onun
katında her şey ölçü iledir” . (3)
KAYNAK:
(1) T.D.V-İslam Ansiklopedisi Kader md.
(2) Diy İşl.Bşk.İslam İlmihali c.1, s.132-133
(3) Rad; 13/8
Hazırlayan: Abdülmuttalip PEŞE
Korkuteli Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
48
2009 HUTBELERİ
1
13 - Kasım
VEKÂLET YOLUYLA KURBAN
Değerli Mü’minler!
Kurban Bayramı’na yaklaşmış bulunmaktayız. Yüce Rabbimizin bizleri bu bayrama
ve daha nice bayramlara sağlık ve afiyet içerisinde ulaştırmasını niyaz ediyoruz.
Kurban Bayramı’na birkaç hafta kala
genel olarak kurbanla, özellikle de vekâlet yoluyla kurbanla ilgili bazı dini bilgileri sizlerle
paylaşmak istiyoruz.
Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de kurbanlarımızın etlerinin ve kanlarının değil, sadece Allah’a olan bağlılığımızın ve takvamızın
O’na ulaşacağını belirtmektedir. Nitekim Hac
Suresi 37. ayetinde “Onların etleri ve kanları
asla Allah’a ulaşmaz, fakat O’na sizin takvanız (Allah’a karşı gelmekten sakınmanız)
ulaşır” buyrulmaktadır. Bu itibarla Kurban ibadetinin hikmetini, sadece kurbanı kesmekle
3
ödev ve sorumluluklar düşmektedir. Kurbanlarımızı becerebiliyorsak kendimiz kesmeli ya
da ehil insanlara kestirmeliyiz. Kurban kesiminde kurbanlıklara eziyet edilmemeli, temizlik ve çevre kurallarına uyulmalı, bunun için
hazırlanan gerekli mekânlar ve imkânlar kullanılmalıdır.
Mali bir ibadet olması cihetiyle kesilen
kurbanın tümünün ibadet amacına uygun olarak değerlendirilmesi gerekir. Kesilen kurbanın
etinin veya ticari değer taşıyan herhangi bir
organının kazanç sağlamak için satılamayacağı, kurbanın ücretle kestirilmesi durumunda
kurbanın etinin veya herhangi bir parçasının
kesim ücreti olarak verilmesinin de doğru olmadığı unutulmamalıdır.
Aziz Müslümanlar!
Günümüzde özellikle şehirlerde yaşayan vatandaşlarımız kurban kesmek için yeterli mekân ve zaman bulamamaktadır. Bunun
için çeşitli kurum ve kuruluşlarca vekâletle
kurban kesim kampanyaları düzenlenmektedir. Ancak bu konuda yanlış uygulamaların olduğu da görülmektedir. Öncelikle bilinmelidir
ki, vekâletle kurban kesimi bir yardım kampanyası değildir. Kurbanlarını vekâlet yoluyla
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
değil; etlerinin yakın ve uzak çevremizdeki,
hatta gerektiğinde dünyanın öbür ucundaki ihtiyaç sahiplerine ulaştırmak ve bu yolla Müslümanlar arasında sevgi ve kardeşlik bağını
güçlendirmekle gerçekleştirmiş oluruz. Bu sayede toplumsal ve dini kardeşlik duyguları pekişecek, tok açın halinden anlar hale
gelecektir.
Muhterem Müslümanlar!
Çocuk okutmak, hasta tedavi ettirmek,
hastane ve okul yaptırmak gibi toplumun yararına olan bütün faaliyetler, kişinin amel defterinin kapanmamasına vesile olan hayırlardır.
Ancak dinimizde her bir ibadet, hayır ve hasenat ayrı ayrı önem ve anlam taşımaktadır. Bu
nedenle, hiçbir ibadet diğerinin yerine konamaz. İbadetlerin yerine getirilmesi için belirli
şartların oluşması gerekmektedir. Kurban ibadetinin îfâsı için de maddi imkanın yeterli olması, bu görevin ibadet duygusu ve niyetiyle
yapılması şartı bulunmaktadır. Kurban kesilmesi yerine hayır ve hasenat yapmakla bu
ibadetin yerine getirilemeyeceği bilinmelidir.
Kıymetli Mü’minler!
Bu ibadetin ruhuna uygun bir şekilde
gerçekleştirilebilmesi için hepimize birtakım
4
kestirmek isteyen vatandaşlarımızın, dini sorumluluktan kurtulabilmeleri için, kurbanlarının
usulüne uygun olarak kesilip kesilmediğini
takip etmeleri gerekmektedir. Çünkü ibadet dışında farklı amaçla kesilen hayvanlar kurban
yerine geçmez. Kurban kesme ile herhangi bir
kimseye veya kuruluşa maddi yardım yapma
birbirinden farklı ibadetlerdir. Bunun için de
kurban kesmeyip parasını ihtiyaç sahibine
vermek dinen kurban kesme sayılmaz. ‘Kesmemek üzere’ vekâletle kurban parası vermek
veya almak da dinen uygun değildir. Kesilen
kurbanın etleri paraya çevrilmeksizin ihtiyaç
sahiplerine dağıtılmalıdır. Çevremizde, ülkemizde ve dünyamızda sayısız ihtiyaç sahiplerinin bulunması bu konuda daha da hassas
olmamızı gerektirmektedir. Onların hakkını
vermek zorundayız. Bu sayılan dini kurallara
riayet etmeyen mükellefin kurban kesme sorumluluğundan kurtulamayacağı bilinmeli ve
bu hususlar hatırdan çıkarılmamalıdır.
Bu düşüncelerle Allah katında kurbanlarımızın makbul olmasını diler ve kurbanın
getirdiği kardeşlik, dayanışma ve kaynaşma
ruhu ile tüm dünyanın barış ve esenlik içinde
yaşamasını Cenâb-ı Hak’tan niyaz ederim.
Firhist’e Geri Dön
49
2009 HUTBELERİ
1
HAC İBADETİ
20 - Kasım
Değerli Mü’minler!
Hac ibadeti; İslam Dini’nin temel esaslarından birisidir. Bedenî ve mâli bir ibadettir. Ömründe bir defa haccetmek akıllı, hür, sıhhatli,
dinen zengin, bulûğa ermiş her müslümana farzdır. Haccın farziyeti; kitap, sünnet ve icma ile sabittir.
Hac; belirli bir zamanda (hac aylarında),
belli mekânları (Arafat, Ka’be vb. yerleri), usulüne
uygun olarak ziyaret etmektir. Yüce Rabbimiz:
“Orada apaçık nişâneler ve makamı İbrahim
vardır. Oraya giren emniyette olur. Yoluna
gücü yetenlerin o evi haccetmesi, Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse
bilmelidir ki, Allah bütün âlemlerden müstağnidir.” [1] “İnsanlar arasında haccı ilân et ki
gerek yaya olarak, gerekse nice uzak yoldan
gelen yorgun develer üzerinde sana gelsinler.” [2] buyurmaktadır.
Hac; derunî bir inanç, sevgi ve saygı ile
3
Resulünün hem ziyaretçisi hem de misafiridir.
Hacı; gözü, gönlü ve bedeniyle Allah Resulünün
gösterdiği şekilde, aynı mekânlarda ibadet ederek adeta tarihi yaşamaktadır.
Hac; turistik bir gezi değildir. Hac, Peygamber efendimiz (as) i ve ashâb-ı kiramı ziyaret
etmektir. Kur’an-ı Kerim’in nâzil olduğu, ashab-ı
kiramın yaşadığı mekanlarda, onlarla aynı potada
erimektir.
Arafatta vakfe yapmak; mü’minlerin aile
ve ülkelerini temsil ederek Yüce Allah’ın huzuruna çıkışını ve mahşeri andırır. Hacda mü’minler, yüce Allah’ı anmanın, Allah aşkı ile yanmanın,
ibadet için İlâhi huzura durmanın ve hacı olmanın
hazzını alır, mutluluğunu yaşarlar.
Hacılar; gittikleri her yerde, Ka’bede ibadet eder gibi sevgi ve saygı ile büyük bir teslimiyet içinde ihlâs ve huşu ile Allah’a ibadet ederek
haccı düşünce âleminde hayatları boyu yaşarlar.
Hacı adaylarımız temizliği, asaleti, ahlakı
ve ibadetiyle ailesini, milletini temsil ettiğinin bilinci içerisinde olurlar. Ayak bastığı yerlerde sorun
bırakarak değil, çözüm üreterek yürürler. Her
zaman ve her yerde, maddî ve mânevî yönden
Allah’ın rızasına uygun söz ve davranışlar içinde,
kılık ve kıyafetlerine, işlerinin ve sözlerinin başlangıç ve sonucuna dikkat ederek hareket ederler.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
Firhist’e Geri Dön
2
Allah’a kavuşmak, gönül bağı kurmak provasıdır.
Hac; “Likâullah”tır. Yüce Allah’a, manen kavuşmaktır. Hac; renk ve şekilleri farklı insanları kefen
gibi ihram bezlerine sarınmış vaziyette bir araya
getirmesi bakımından mahşer yerinin benzeridir.
Hac; mü’minlerin aynı zaman ve mekânda kaynaşması, buluşması ve tanışmasıdır. Hac’da
mü’minler arasındaki sevgi, saygı perçinlenir,
yeni dostluklar kurulur.
Hac; mü’minlerin, gönül deposunun iman,
ihlâs, ihsan, irfan, sevgi, saygı, ilim, ibadet, hizmet, sabır, dayanışma, yardımlaşma aşkıyla dolmasıdır.
Hac; tevhittir, tekbirdir, tehlildir, zikirdir, fikirdir. Yüce Allah’a, verdiği nimetleri için hamd ve
şükürdür.
Hac; karıncayı incitmeden nefs ile cihadı
yaşamaktır. Hac; bir sevk ve idaredir. Tek kişiyi
dahi zayi etmeden, sağlıklı olarak ülkesine geri
getirme çaba ve gayretidir. Hac; bir çok ibadeti
içinde toplaması bakımından mi’rac-ı özünde yaşamaktır. Hac; ibadet aşkıyla coşan, çeşitli hizmetlere koşan, mânen engeller aşan hacılar
arasında damla olmaktır. Hac; mü’minin şarz olmasıdır. Ömür boyu ailesinin ve ülkesinin kalkınması için helâl rızık yolunda çalışan, güçsüz ve
zayıfları kollayan kişilerin hac ibadetini de yapmaya gelmeleri büyük bir fazilettir. Hacı; Allah ve
4
Değerli Mü’minler!
Hak yolunda harcanan hiçbir emek ve
hiçbir kuruş boşa gitmeyecektir. Hacılar büyük bir
coşku ve heyecanla canı gönülden yüce Allah’a,
tüm insanlık için dua ederler. Yapılan dualar ve
gözlerden akan yaşların, günahlara keffaret, ruhlara şifa olacağını umarlar.
Hacılar; belki son ziyaretleri olabileceği
düşüncesi ile ölüm ve ötesi için daha çok hazırlık
yapmaya çalışırlar. İbadetlerini daha muntazam,
söz ve hareketlerini daha güzel, işlerini daha düzgün yapma fikriyle ve tüm insanlığa severek hizmet etmenin, hayır ve hasenatta bulunmanın
kararlılığı ile memleketlerine dönerler. Ülkelerinden peygamber (as) e selam getirdikleri gibi onların selam ve hayırlı dualarını da dostlarına
getirdiklerini düşünürler.
Hutbemi Efendimizin şu müjdeleriyle bitiriyorum: “Makbul haccın bir tek karşılığı vardır,
o da cennettir.” [3] “Her kim haccederse ve
bu hac sürecince cinsel ilişkide, kötü söz ve
davranışta bulunmazsa geçmiş günahları bağışlanır” [4] buyurmuşlardır.
KAYNAK:
[1] Âl-i imran ; 3/97.
[2] Hac; 27.
[3] Buhârî; “Umre” 1. Müslim; “Hacc” 437.
[4] Tirmizi; Hac 2.
Hazırlayan: Adem OYAN
İbradı Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
50
2009 HUTBELERİ
1
KURBAN BAYRAMI
27- Kasım
Muhterem Müslümanlar!
Bugün Bayram.
Bugün Kurban Bayramı.
Bugün Müslümanın iki dini bayramından biri. Bugün kurbanla, Allah’a yakınlaşma arayanların bayramı. Kurban; yüce
Mevlamızın “Rabbin için namaz kıl ve
kurban kes” (1) emrinin vacip kıldığı bir
ödevimizdir.
Rabbimizin lütfuyla teşrik günlerinde
bir gönül yüceliği yakalayıp kurbet-i rahmana kavuşanlara ne mutlu! Kurbet-i rahmanP Rahmanın yakınlığıP Bir
Müslümanın bütün ömrü boyunca koşusu
O’nadır, her ibadet O’na götürür müslümanı. Kurban da öyle.
3
iyi biliniz ki) Kurbanlarınızın kanı yere
düşmeden (kurban ibadetiniz) Allah’a
yükselir.” (3)
Muhterem Cemaat!
Bugün bayramlaşılacak. Her şey bir
müslümanın arı-duru kalbine yakışır olmalıdır. Kurban bir ibadettir. İbadet, Allah’a kulluk anlamına gelir. Bütün ibadetler derin bir
“Hakka bağlılık” şuuru ile yapılmalıdır.
Kurbanda Hz. İbrahim ve İsmail’in (a.s)
baba oğul sevgisi ile Hakka bağlılık duygularının harman olduğu engin bir dünya vardır. Kurban bu engin duygular yaşanarak
kesilmeli, bıçağı öfkeler değil sevgiler tutmalı, kurbanlıkla boğuşmak değil; onu
kutlu bir armağan gibi uğurlamak başarılmalıdır. Sonra dua edilmeli: “Gerçekten
benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve
ölümüm, alemlerin Rabbi olan, eşi ve ortağı bulunmayan Allah içindir.” (4)
Değerli Müminler!
Kurban bir bayram; aynı zamanda
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Kur’an’daki kurban çerçevesi şu:
“Allah’a kurbanlarınızın ne etleri ulaşır,
ne de kanları; O’na ulaşan takvanızdır.”
(2) Yani Allah’a yönelik derin saygınızdır.
Demek ki etlerin ve kanın ötesinde bir şey
var kurbanda. Etler ve kanlar gitmiyor yüceliklere; “Allah’a bağlılık” idraki gidiyor.
Arefe günü sabah namazından itibaren teşrik tekbirlerine başlandı. “Allahüekber, Allahüekber, La ilahe illallahü
vellahü ekber. Allahü ekber ve lillahilhamd.” Bu tekbir kurbanda her namazın
farzı sonunda dillerin virdi oluyor, yürekler
bütün bir mü’minler topluluğu olarak tekbirler ikliminde yıkanıyor. “En yüce, en yüce
kudret sensin Rabbim” demek bu.
Bugün kurbanlar kesilecek. Kurban
ibadeti ile ilgili Peygamberimiz (a.s) şöyle
buyurmaktadır: “İnsan kurban bayramı
günlerinde Allah katında kurban kesmekten daha sevimli bir amel ibadet yapamaz.” “Kurbanlarınız, Kıyamet
gününde boynuzları, tırnakları ve kılları
ile (Allah’ın huzuruna) gelecekler. (Çok
4
sevinçleri büyütme mevsimidir. Sevinçler
dünya çapında büyütülmeli bayramlarda.
Önce kendi gönüllerimiz bir sevinç yumağı
haline gelmeli, sonra anne-babamızın, çocuklarımızın gözlerini gülümsetmeliyiz.
Sonra selamlaşarak, tokalaşarak, kucaklaşarak, ziyaretleşerek kurban etlerini paylaşarak, tüm komşu ve akrabalarımızın, tüm
yurdumuzun, İslam coğrafyasının ve tüm
dünyanın gözlerine sevinç taşımalıyız.
KAYNAK:
1. Kevser; 3.
2. Hac; 37.
3.İbn-i Ma’ce, Kitabul-Edah; 3126.
4.En’am; 162-163.
Hazırlayan: Ahmet Hamdi BAŞPINAR
Alanya Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
51
2009 HUTBELERİ
1
27 - Kasım
BAYRAMLAR KAYNAŞMA
GÜNLERİDİR
Muhterem Müslümanlar!
Güneşin doğduğu en hayırlı gün
olarak vasıflandırılan cuma günü ile Allah’a
gönülden bağlılığın, toplumsal dayanışma
ve kaynaşmanın en güzel örneklerinin verildiği, Hz. İbrahim ile Hz. İsmail’in Allah’a
gösterdikleri tam sadakat ve teslimiyetin
sembolü Kurban Bayramı’nı birlikte idrak
etmenin sevinci içindeyiz. Bizi bu günlere
sağlıkla eriştiren Cenab-ı Hakk’a hamd
ediyor, O’nun sevgili elçisi Muhammed
Mustafa (s.a.v)’ e salat ve selam ediyoruz.
Değerli Mü’minler!
En önemli sevinç günlerimiz bayramlardır. Bayramlar kaynaşma günleridir.
Şu bayram günlerinde ulaştığımız bu sevincimizi daimi hale getirmek, mutlu ve hu3
rışıncaya kadar tehir edin! buyurulur.”
(2) ifadesi ile Allah’ın rahmet ve mağfiretinin ancak birlik-beraberlik üzerine zuhur
edeceğini ortaya koymuştur.
Aziz Mü’minler !
Bayramlar aramızda bulunan kardeşliğin, sevginin ve saygının devam etmesinin en büyük unsuru olduğu gibi bu güzel
huy ve seciyeleri daha ileriye taşımaya vesile olmalıdır. O zaman; “Mü’minler ancak
kardeştirler. Öyleyse kardeşlerimizin
arasını düzeltin. Allah’ a karşı gelmekten
sakının ki size merhamet edilsin” (3)
emr-i ilahisine kulak vermeli, ayrıca Hz.
Peygamber efendimizin “Siz iman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi
sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız.
Yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz
bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selamı
yayınız.” (4) hadis-i şerifini de rehber edinmeliyiz.
Hutbemi peygamber efendimizin
bütün Müslümanlara bir kardeşlik çağrısı
niteliğinde olan ‘veda hutbesi’nden bir
bölüm ile tamamlamak istiyorum.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
zurlu bir bayram geçirmek, hayatımızı bu
anlayış içerisinde tamamlamak hepimizin
en büyük arzusu ve aynı zamanda görevi
olmalıdır.
Bayramlar kırgınlık ve küskünlüklerin giderildiği, kin ve düşmanlıkların unutulduğu, dargınların barıştığı, insanların
birlik-beraberlik ve huzur içinde, kardeşçe
hayatlarını sürdürdüğü günlerdir. Hz. Peygamber (s.a.v.) Müslümanlar arasındaki
dargınlığı hiç hoş görmemiş ve şöyle buyurmuştur: “Birbirinize kin tutmayınız,
hased etmeyiniz, sırt dönmeyiniz. Ey Allah’ın kulları, kardeş olunuz. Bir Müslüman’ın din kardeşini üç günden fazla
terk etmesi helal değildir.”(1)
Yine konuyla ilgili olarak Sevgili
Peygamberimiz; “pazartesi ve perşembe
günleri cennet kapıları açılır. Din kardeşi
ile aralarında düşmanlık bulunan kişi dışında Allah’a şirk koşmayan her kulun
günahları bağışlanır. (Meleklere) siz şu
iki kişiyi birbiriyle barışıncaya kadar
tehir edin, evet siz bunları birbiriyle ba4
“ Mü’minler! Sözümü iyi dinleyin, iyi belleyin. Rabbınız birdir, babanız birdir. Hepiniz Âdem'densiniz, Âdem de
topraktan yaratılmıştır. Hiç kimsenin
başkaları üzerinde üstünlüğü yoktur.
Allah katında üstünlük, ancak takvâ iledir. Müslüman Müslümanın kardeşidirQ.” (5)
KAYNAK:
(1) Riyazus Salihin; C.6, H.No:1571.
(2) Riyazus Salihin; C.6, H.No:1572.
(3) Hucurat; 10
(4) Riyazus Salihin; C.6, H.No:1571.
(5) Muhammed Hamidullah; İslam Peygamberi.
Hazırlayan: Ahmet BAYER
Gazipaşa Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
52
2009 HUTBELERİ
1
NAMAZ AYDINLIKTIR
04 - Aralık
Muhterem Mü’minler!
İslam’ın temel şartlarından biri olan
namaz, ergenlik çağına girmiş akıllı her
müslümana farz olan bir ibadettir. Nitekim
Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de “Namaz
mü’minlere belli vakitlere bağlı olarak
farz kılınmıştır” (1) buyurmaktadır. Hikmetine ve önemine binaen Adem (a.s)’den itibaren bütün insanlar namaz kılmakla
emrolunmuştur. Sevgili Peygamberimiz
(s.a.v) “Gözümün nuru” dediği namazı
“dinin direği”, “amellerin en faziletlisi”
olarak ifade buyurmuştur. Allah ile kul arasında manevi bir bağ olan namaz, kulluğun en samimi ifadesidir. Dini
kaynaklarımıza göre namaz, maddi ve
manevi kirlerden arındıran, ruhumuzu yücelten mi’racımızdır. Namaz, sahibinin alnında parlayan bir nurdur. Namaz; Allah’ın
yardımına ve merhametine sığınmanın, rı3
hatırda tutmalıyız.
Değerli Mü’minler!
Namazın kemalinin şartı huşudur.
Huşu içinde erkanına riayet ederek kılınan
namaz, ibadetlerin en faziletlisidir. Allahü
Teala bu hususta şöyle buyurur: “Mü’minler, gerçekten kurtuluşa ermişlerdir.
Onlar ki, namazlarında huşu içindedirler.” (6) Kalp ve beden bütünlüğü içinde kılınan namazın insana kazandıracağı
yüksek ahlaki meziyet Rabbimiz tarafından
şöyle haber verilir: “Namazı dosdoğru kıl,
çünkü namaz, insanı hayasızlıktan ve
kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak (olan
namaz ) elbette en büyük bir ibadettir.”
(7)
Muhterem Cemaat!
Namazda dikkat edeceğimiz bir
husus da tâdil-i erkandır. Tâdil-i erkan, namazda bütün rukünlerin hakkını vermek
manasına gelir. Tâdil-i erkan üzere kılınmayan bir namazı peygamber efendimiz
(s.a.v) kusurlu saymıştır. Böyle namaz kılanları “Namaz hırsızı” olarak nitelendirNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
zasını ve cennetini kazanmanın yoludur.
Hülasa namaz günde beş defa huzur-u ilahîye kabulle müşerref olmaktır.
Aziz Cemaat!
Namazı eda etmek itaat, terk etmek
ise isyandır. Mü’minler her hal ve şartta namazlarını kılmakla mükelleftirler. Kur’an-ı
Kerim’de namazı terk edenlerin ahiretteki
durumları şu şekilde haber verilir: “Onlardan sonra namazı zayi eden, şehvet ve
dünyevi tutkularının peşine düşen bir
nesil geldi. Onlar bu tutumlarından dolayı büyük bir azaba çarptırılacaklardır.”
(2) Bir başka ayette ise cehennemdekilere
‘sizi buraya sokan nedir’ diye sorulduğunda onların; ‘biz namaz kılanlardan
değildik’ (3) diyecekleri haber verilmiştir.
Peygamber efendimiz (s.a.v) de “ Ahirette
hesabı ilk sorulacak amel namazdır.” (4)
“Namazı kasten terk etmeyin. Kim namazı kasten terk ederse Allah ve Rasulü’nün himayesinden uzak kalır”(5)
buyurmuşlardır. Ancak tevbe edip halini düzelten kullarına karşı Rabbimiz’in daima lütufkar ve merhamet sahibi olduğunu da
4
miştir. Namazdan beklenen bereketin ve
rahmetin tecelli etmesi için hiç şüphesiz
kemal-i edeple ve tâdil-i erkana riayet edilerek kılınması şarttır. O halde ibadetlerimizi, Rabbimizin şanına yakışır şekilde
elimizden geldiği kadar düzgün eda edelim.
Gayret bizden, kabul yüce Mevla’dandır.
Cenab-ı Hak, bizi ve neslimizi namazı dosdoğru ve devamlı kılanlardan eylesin.
KAYNAK:
1- Nisa; 103.
2- Meryem;59.
3- Müddessir; 42-43.
4- Tirmizi; salat, 188.
5- Ahmed bin Hanbel; 6/421
6- Mü’minun; 1-2.
7- Ankebut; 45
Hazırlayan: Nurdan Gül BİLİŞMEK
Stajyer Vaize
Firhist’e Geri Dön
53
2009 HUTBELERİ
1
11 - Aralık
MEVLANA’DA KUR’AN VE
HZ.PEYGAMBER SEVGİSİ
Muhterem Müslümanlar!
İnsanın bu dünyaya gönderiliş gayesi yüce yaratıcıyı tanımak, ona ibadet
etmek ve kulluk sınavını başarıyla tamamlayarak cennete layık bir kul haline gelmektir.
Kuşkusuz bu sınavı başarabilmesi;
hakkı batıldan, iyiyi kötüden ve güzeli çirkinden ayırt edebilmesine bağlıdır. Bu
önemli ve hayati meselede insana yol göstermek ve rehberlik yapmak üzere peygamberler gönderilmiştir. Nitekim Kur’an-ı
Kerim’de bu husus şöyle ifade edilmektedir: “Biz seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak Hak ile gönderdik. Her millet için
mutlaka bir uyarıcı (peygamber) bulunmuştur. (1)
3
Değerli Cemaat!
Mevlana’ya göre Hz Muhammed
(sav), bu dünyada yol göstericimiz ve rehberimiz olduğu gibi; ahirette de şefaatçimiz
ve savunucumuzdur. O, en son, en kâmil
ve en üstün peygamberdir. Vahiy yoluyla
alıp tebliğ ettiği Kur'an, Allah'ın kitabıdır,
değişmemiştir, değişmeyecektir. Ancak
O’nun rehberliği ile insanlık doğruyu bulur
ve yanlışlardan kurtulur. O, sadece insanlar ya da mü’minler için değil; tüm âlemler
için rahmettir. Onun getirdiği davada herkesin ve her şeyin hukuku muhafaza altındadır. O, kainattaki tüm varlıklar için rahmettir.
Hz Peygamber, öyle prensipler getirmiştir
ki, onlara uyulduğu takdirde kurtuluşa ermemek mümkün değildir. Bu özelliklere
sahip olan peygamberimiz (sav)’i sevmek
ilahi emrin gereği olduğu gibi önemli bir insanlık borcudur. (2)
Mevlana Hazretleri; "Kur'an-ı Kerim'i en iyi anlayanlar, onu yaşayanlardır. Kur'an-ı okumaktan maksad, onun
ahlakı ile ahlâklanmaktır." der ve beyitleNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Muhterem Müminler!
Bu hutbemde Mevlana’nın bize rehber olarak gönderilen yüce peygamberimiz
ve en büyük mucizesi olan Kur’an-ı
Kerim’e olan sevgi ve bağlılığını ifade eden
düşüncelerinden bir kısmını sizlerle paylaşmak istiyorum. Mevlânâ’nın düşünce dünyası incelendiği zaman odak noktasının
insan olduğu görülür. O, eserlerinde okuyucularına; kâmil, güzel ahlak sahibi, dürüst,
çalışkan, alçak gönüllü, hoşgörülü insan olmanın yollarını anlatır. Mevlâna, Hz. Muhammed (s.a.v.)’den aldığı değerler
çerçevesinde insanlara sevgi yolunu göstermeye çalışır. Bu anlatımlarında Hz Muhammed (s.a.v.)’den sıkça örnekler verir.
Kur'ân-ı Kerîm'deki meseleleri ve derin mânâları, kısa hikâyeler hâlinde gözler önüne
serer, insanlara bu meseleleri örneklerle
anlatır. Çünkü Mevlânâ Hazretlerinin,
Kur'ân-ı Kerîm'den ve bu vahyin sunucusu
Hz Muhammed (s.a.v.)'den başka örnek
alacağı kimse yoktur. Birçok hikâyesinde
bir ayeti hatırlatır ve bir hadis-i şerife gönderme yapar.
4
rinde, anlayarak Kur'an okumanın Hazreti
Peygamberin ahlakı ile ahlâklanmayı temin
edeceğini ifade eder.
Muhterem Mü’minler!
Hutbeme Hz Mevlana’nın Yüce
Peygamberimize ve Kur’an’a olan bağlılığını dile getirdiği sözleriyle son vermek istiyorum:
Ben sağ olduğum müddetçe Kur’ân’ın
kölesiyim.
Ben Muhammed Muhtâr’ın yolunun tozuyum.
Benim sözümden bundan başkasını kim
naklederse
Ben ondan da bîzârım, o sözlerden de
bîzârım (3)
KAYNAK:
(1) Fatır, 35/24.
(2) Bk;Cüneyt GÖKÇE; Mevlana’da Hz.
Peygamber Sevgisi.
(3) Divan-ı Kebir, II/1331, Rubai, s. 134.
Hazırlayan: Bahattin ATAKLI
Akseki Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
54
2009 HUTBELERİ
1
HİCRET
18 - Aralık
Muhterem Müslümanlar!
Bütün peygamberler insanları hak
dine, tevhit esasına çağırmak ve kötülüklerden uzaklaştırmakla görevlendirilmişlerdir. Fakat her asırda bu ulvi davete gönül
verenler olduğu gibi bunu kabul etmeyip
dalalete sapan insanlar da olmuştur.
Aziz Mü’minler!
İnsanlığın; yaratılış gayesini unuttuğu, ahiret inancının sarsıldığı, insani değerlerini kaybettiği, şirke, zulme,
haksızlığa, her türlü ahlaksızlığa saplan3
berimizin peygamberliğinin 12. yılında ashabı ile beraber hicret etmesini emretti.
Allah Rasülü ve ashabı yurtlarını, mallarını
sahabeden bir çoğu anne-babasını, eşini,
çocuğunu bırakarak Medine’ye hicret
etmek mecburiyetinde kaldılar.
Aziz Mü’minler!
Hicret; tevhit inancının kalplerde
kökleşmesinin, gerektiğinde mallardan ve
canlardan fedakârlık etmenin sembolüdür.
Hakkın batıla galip gelmesi, İslam’ı bir
hayat tarzı olarak yaşama ve yaşatma azmidir. Ensar ve muhacirlerin sergiledikleri
dostluk ve kardeşlik; bugüne kadar uzanan
sembol bir değerdir. Bir fetihtir hicret. İslamiyetin dünyaya açılması bu olayla başlamıştır. Hicret edenlerin mükafatını yüce
Allah; “Onlar hicret ettiler, yurtlarından
çıkarıldılar, benim yolumda eziyete uğradılar, çarpıştılar ve öldürüldüler. Andolsun ben de onların kötülüklerini
örteceğim ve onları içinden ırmaklar
akan cennetlere koyacağım” (2) buyurarak beyan etmiştir.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
dığı bir dönemde yüce Rabbimiz Hz Muhammed (sav)’i son peygamber olarak
göndermiştir.
Hz Peygamber’in gönderilmesiyle
ölmüş kalpler dirildi. Pörsümüş vicdanlar
merhamete kavuştu. İnsanlık İslam sayesinde karanlıktan aydınlığa çıktı. İslam’a
gönül verenlerin sayısı arttıkça, inanmayan
Mekkeli müşrikler onlara işkence etmeye
başladılar. Alışveriş, kız alıp verme gibi ticari ve sosyal ilişkilerde boykot uyguladılar.
Onlar bu zulümle Rasülullah’ı Allah’ın dinini
tebliğ etmekten alıkoyacaklarını ve İslam
güneşini söndüreceklerini zannediyorlardı.
Nitekim yüce Rabbimiz (cc) Kur’an-ı Kerim’
de şöyle buyurmuştur: “Onlar ağızlarıyla
Allah’ın nurunu söndürmek isterler; halbuki kafirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır’’(1).
Değerli Müslümanlar!
Mü’minler yapılan zulümlere sabırla
metanet gösteriyorlardı. Onların tek düşüncesi İslam’ı kolayca yaşayıp anlatabilmekti.
Nihayet Allah’ü Teala (cc) sevgili peygam4
Değerli Kardeşlerim !
Günahla kirlenen hayatımızı Allah’a
kulluğa, ibadete, itaate, arınmışlığa yöneltmenin gerçek hicret olduğunu hiçbir zaman
unutmayalım. Çünkü sevgili peygamberimiz; “hakikatte hicret eden; hata ve günahları terk edendir.’’(3) buyurarak bu
hususa dikkatlerimizi çekmiştir.
KAYNAK:
1-Saf Suresi; 8.
2-Al-i İmran; 195.
3-İbn-i Mace; Fiten 2.
Hazırlayan: Havva AKGÜL
Stajyer Vaize
Firhist’e Geri Dön
55
2009 HUTBELERİ
1
25 - Aralık
MÜSLÜMAN KİMLİĞİYLE
SORUMLULUKLARIMIZ
Muhterem Müslümanlar!
Yüce Allah, İnsanı en güzel bir şekilde
yaratmış, halife olarak yeryüzüne göndermiş
yerde ve gökte ne varsa onun emrine vermiştir. Kendisine bunca nimet verilen insan
elbette başıboş bırakılmayacaktır. Nitekim
Kur’an-ı Kerimde; “İnsan kendisinin başıboş bırakılacağını mı zannediyor.”(1) Buyurmaktadır dolayısıyla insan yapıp
ettiklerinden sorumludur.
Değerli Mü’minler!
Sorumluluklarımızın en önemli boyutunu Allah’a karşı olan sorumluluklarımız
oluşturmaktadır. Çünkü yaratılış gayemiz
Kur’an-ı Kerimde de belirtildiği gibi ona kulluk
etmektir. Yüce Allah; “Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım”(2) buyurmuştur. Allaha karşı
sorumluluklarımızın yanında kendimize, top3
Zaman gelip geçiyor işte bir yılı daha
geride bırakıp yeni bir yıla adım atıyoruz yeni
yıl ya da yılbaşı diye tanımladığımız kavram,
miladi takvimi esas alan uluslarca kullanan
bir etkinliktir. Ancak bu kutlamaları dini ve
kültürel değerlerimize aykırı bir takım adet ve
geleneklerle birlikte düzenlemek, kutlamalar
esnasında kamu oyunu rahatsız edici yada
dinimizin emir ve yasaklarına, genel ahlaka,
toplumsal kurallara aykırı davranışlarda bulunmak kesinlikle doğru değildir içkili kumarlı
toplantıları ve israf boyutundaki harcamaları
dini değerlerimizle bağdaştıramayız.
Değerli Kardeşlerim!
Ömür bize verilmiş bir emanettir. Gelecek bu günle o kadar bağlantılıdır ki yarına
ait yapılması gerekenlerin temellerinin atıldığı bir başlangıçtır geleceğini görmek isteyenin bu güne bakması kafidir. Rasulullah
efendimiz; İnsanoğlunun değerini idrak edemediği nimetleri şu sözleriyle bize haber veriyor ; “İki nimet vardır ki insanların çoğu
bunların değerinden habersizdirler. bunlar; Sağlık ve boş zamandır.” buyurmuşlardır.(3)
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
luma ve diğer varlıklara karşı da sorumluluklarımız bulunmaktadır. Kelime-i Şehadet ile
Müslüman olan kişi, son ilahi kitap Kur’an-ı
Kerim’i bütünüyle benimsemiş ve Allahın son
Peygamberi Hz Muhammed’e vahiy yoluyla
bildirdiği onun da insanlara tebliğ ettiği her
şeyi tamamen kabul etmiş demektir. Böylece
Müslüman dan beklenen islamın kesin ve
açık bir şekilde ortaya koyduğu bütün prensipleri helalleri haramları gönülden benimseyip hayata geçirmeye çalışmaktır.
Muhterem Cemaat!
Samimi bir mü’min her hareketinin ve
davranışının Allah rızasına uygun olup olmadığını göz önünde bulundurur, Böyle hareket
ettiğinde yaptığı her güzel davranış bir ibadet
hükmünü alır. Dünyada yaptığı her amelin
ahrette mutlaka mükafat ve ceza olarak karşılığı olacağına inanan bir kimse kötü davranışlarına pişman olacak ve iyi davranışlara
yönelerek dünyada huzurlu ve mutlu yaşayacaktır. Ömrümüz sınırlı ve sonlu olduğuna
göre sonsuz mukafatları kazanabilmenin ve
dünya hayatında başarılı olmanın yolu zamanı doğru ve verimli kullanmaktır.
Değerli Mü’minler!
4
Ömrü iyi değerlendirmek zamanın iyi
değerlendirilmesiyle mümkündür. Yaşadığımız zaman içinde insanlığın yaşadığı acılar
acımız oldu, gözyaşları gözyaşımız, aramızdan ayrılıp ahrete irtihal edenler hüzünlendirdi bizi, neşenin yanında hüznüde yaşadık
acıyı da, insan olmanın gereğiydi bu yaşadıklarımız.
Aziz Mü’minler!
Müslüman olmanın şartı inanmak
inanmanın şartı sevmektir. Yüce Rabbim
kalplerimizden sevgiyi toplumumuzdan huzuru eksik etmesin sevgi ve barışın slagonu
ise selamdır. Dünyada olduğu gibi cennettekiler de cennette “Selam” kelimesini kullanarak selamlaşacaklardır. Aramızda selam ve
sevgiyi yayalım.
Burada sözü sevgili peygamberimize
bırakıyorum; “Allah’ım,sen barış ve esenliksin, barış ve esenliği de yalnız sen verirsin. Ey celal ve ikram sahibi, senin
rahmet ve bereketin boldur.”
KAYNAK:
1- Kıyame süresi 75/36
2- Zariyet Süresi 51/56
3- Buhari Rikak 1,7,170
Hazırlayan: Şerife Gönül BİLGİ
Vaize
Firhist’e Geri Dön
56
Download
Study collections