2001 hutbeleri hicret

advertisement
2001
HUTBE ARŞİVİ
Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden Alınarak Düzenlenmiştir.
FİRHİST
05 Ocak - Güvenilir olmanın Önemi
12 Ocak - İslam ve Değişim
19 Ocak - Yaşlılara Saygı
26 Ocak - Akrabalarımıza Karşı Sorumluluklarımız
02 Şubat - Dünya ve Ahiret İçin Çalışmanın Önemi
09 Şubat - Kendimiz İçin İstediğimizi Başkası İçinde İstemeliyiz
16 Şubat - Evliliğin Önemi
16 Şubat - Hac
23 Şubat - Dedikodu Etmek Bir Hastalıktır
02 Mart - Kurban
05 Mart - Kurban Bayramı
09 Mart - Rüşvet ve Yolsuzluk
16 Mart - İslamda Şehitlik ve Çanakkale Zaferi
23 Mart - Hicret
30 Mart - İslamda Kadın Hakları
06 Nisan - İslamda Sağlığın Önemi ve Bulaşıcı Hastalıklardan Korunma
13 Nisan - İslamda Din ve Vicdan Hürriyeti
20 Nisan - Çocuk Terbiyesi ve Sevgisi
27 Nisan - Ölüm ve Hatırlattıkları
04 Mayıs - Ölçülü ve Tutarlı Olmak
11 Mayıs - Anne Hakkı ve Anne Sevgisi
18 Mayıs - Gençlik Büyük Bir Nimattir
25 Mayıs - İstanbulun Fethi
01 Haziran - Örnek İnsan Hz Muhammed (sas)
08 Haziran - Düşkünlere Yardım
15 Haziran - İslam
22 Haziran - İslamda Okuyup Yazma ve Eğitimim Önemi
29 Haziran - İbadetler Yalnız Allah İçin Yapılır
06 Temmuz - Kul Hakkı
13 Temmuz - Kainat ve İnsan
20 Temmuz - Tedbirli Olmak
27 Temmuz - Çalışmanın Önemi
1
2
03 Ağustos - İslamda Evlenme ve Düğün Adabı
10 Ağustos - Cuma Namazı ve Önemi
17 Ağustos - Amellerin Özü İhlas
24 Ağustos - 30 Ağustos Zaferi
31 Ağustos - İslamda Selamlaşmanın Önemi
31 Ağustos - Türk Lirası Milli İtibarımızdır
07 Eylül - Yalancı Şahitlik
14 Eylül - Mübarek Vakitler Bereketli Zamanlar
21 Eylül - İslamda Terör Yoktur
21 Eylül - İş Hayatında Sevgi ve Güvenin Önemi
28 Eylül - Kumar ve Zararları
05 Ekim - Camilerimiz ve Diyanet hizmetleri
12 Ekim - Miraç ve Namaz
19 Ekim - Kuranı Okumak ve Anlamak
26 Ekim - Berat Kandili
02 Kasın - Dinimizde Temizlik
09 Kasım - Ramazan Ayının Fazileti
16 Kasım - Orucun Hikmetleri
23 Kasım - Çocuklarımız ve Eğitim
30 Kasım - Zekat İbadeti
07 Aralık - Kadir Gecesi
14 Aralık - Komşularımıza Karşı Görevlerimiz
16 Aralık - Ramazan Bayramı
21 Aralık - Ramazanın Ardından
28 Aralık - İbadetin anlam ve Önemi
DÜZENLEYEN:
HÜSEYİN KARATAŞ
HACIVELİ CAMİ İMAM-HATİBİ
SERİK - ANTALYA
2001 HUTBELERİ
1
05 - Ocak
GÜVENİLİR OLMANIN ÖNEMİ
Muhterem Mü’minler!
İslam dini, insanların birbirleriyle ilişkilerine büyük önem vermiştir. Müslümanların ilişkilerinde samimiyet, güvenilirlilik,
tevazu, sadelik, nezaket, sevgi ve saygı
esastır.
Müslümanlıkta insanların güvenini
kazanmak ve dürüst olmak, güzel ahlakın
bir özelliğidir. Bir kişinin karşısındaki bir insana güvenmesi, onun da bu güvene layık
olması; elbetteki çok önemlidir. güvenilmeyen insanlardan oluşan toplumların maddi
ve manevi alanda ilerlemeleri mümkün değildir.
Günlük hayatımızda güvenilir olmak
son derece önemlidir. Amir memuruna,
memur amirine, işçi işverenine, müşteri satıcısına, kişi dostuna güvenmezse böyle bir
toplumda mutluluktan bahsedilemez. Eko3
topluma en büyük kötülüğü yapmış ve
büyük bir günah işlemiş olur, Yüce Allah
Kur’an-ı Kerim’de “Ey iman edenler! Allah’tan korkun, kötülük yapmaktan sakının, doğru söyleyin”[1] buyurmuştur. Bir
hadisi şerifte de, “Bizi aldatan bizden
değildir.”[2]buyrulmuşdur.
Değerli Mü’minler!
Güvenilir müslüman olmanın temeli,
her türlü şüpheden uzak olarak Allah’a
iman etmek, emirlerini tutmak, yasaklarından kaçınmak mal ve mülkün Allah’a ait olduğunu bilmek onun kudreti önünde
eğilmek ve ölümden sonra O’nun huzurunda hesap verileceğine inanmak böylece, herkese iyilik yapmak, kötülüklerden
uzaklaşmak, başkalarına zarar vermekten,
kaçınmaktır.
2
Firhist’e Geri Dön
nomik ve toplumsal hayatın devamı ve verimliliği, insanların birbirine karşı güvenine
bağlıdır. Ölçtüğünü eksik ölçen, tarttığını
eksik tartan, malın gerçek fiyatını söylemeyen, konuştuğu zaman yalan söyleyen, sır
tutmasını bilmeyen, yetimlerin malını yiyen
insanlar bu davranışlarını müslümanlıkla
nasıl bağdaştırabilirler? Bunlara dürüsüt
insan denilebilir mi?
Aziz Müslümanlar!
Müslüman, aynı zamanda dürüst,
güvenilir ve başkalarına zarar vermeyen insandır. Birbirine güvenmeyen fertlerden
oluşan bir toplum geleceğinden emin olamaz. Verdiği sözde durmamak, insanın kıymetini ayaklar altına alacak derecede bir
noksanlıktır. Güven duygusu toplumda tuğlaları birbirine kenetleyen harç gibidir. Harç
olmazsa duvar her an yıkılabilir, güven
duygusu olmayan toplumda birlik ve beraberlikten, huzur ve mutluluktan söz edilemez. Söylediği yalanlarla halkı aldatan,
yaptığı hile ve desiselerle insanları kandırarak çıkar sağlayan kişi, içinde yaşadığı
4
KAYNAK:
[1] Ahzab -70
[2] Riyazü’s-Salihin C.3, Sh.1610
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
Firhist’e Geri Dön
3
2001 HUTBELERİ
1
12 - Ocak
İSLAM VE DEĞİŞİM
Muhterem Müslümanlar!
Peygamber efendimizin tebliğ edip
açıkladığı Allah kelamı Kur’an; varlığını ve
rehberliğini dünya durdukça sürdürecek
olan, çağları kucaklayan ve aşan, daima
tazeliğini ve güncelliğini koruyan, insanları
geriye değil daima ileriye götüren,bilimsel
ve teknik gelişmelerle çatışmayan, bir kitaptır. Bu kitabın insanlığa sunduğu öğütve
ilkeler, hüküm ve tavsiyeler,helal ve haramlar, emir ve yasaklar, misal ve kıssalar ve
bildirdiği gerçekler zamanın geçmesiyle
değişmez, eskimez ve değerini yitirmez.
Yüce Rabb’imiz bu hususu Kur’an-ı
3
için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın”
buyurulmuştur. Ayette geçen “at”
bir vasıtadır. Bu vasıta değişebilir. Çağımızda atın yerini motorlu vasıtalar, tanklar,
uçaklar ve füzeler almıştır, dolayısıyla bu
vasıtalar her zaman gelişip değişebilir.
Değerli Müslümanlar!
Bu misalleri çoğaltmak mümkündür.
Vurgulamak istediğimiz gerçek, âyet ve
hadislerin değişmezliğidir. Ancak amaçlara
götüren vasıtalar ile âyet ve hadislerde
açıkça zikredilmeyen, yorum ve içtihada
dayanan hükümler değişebilir.
İslam’ın bütün emir ve yasakları insanların mutluluğu içindir. Dünya ve âhirette mutlu olmak için İslam’ı iyi öğrenmeli,
iyi anlamalı, emir ve yasaklarına tam uymalıyız. Hutbeme Peygamber efendimizin
şu hadisi ile son vermek istiyorum: (Ey İnsanlar!) size sımsıkı sarılıp ahkamını uyguladığınızda asla sapıtmayacağınız (iki
şey) bıraktım. (Bu iki şey); Allah’ın Kitabı ve Peygamberinizin Sünnetidir.” (el-
2
Firhist’e Geri Dön
Kerîm’de şöyle bildirmektedir: “Rabb’inin
sözü (Kur’an), hem doğruluk hem de
adalet bakımından tamamlanmıştır.
Onun sözlerini değiştirebilecek kimse
yoktur.”(en’am, 6/115)
Muhterem Cemaat!
İlim, geçmişi ve geleceği kuşatan Allah’ın kelamı olan Kur’an’ın değişmezliğine, evrenselliğine, çağları kucaklayan
insanları her zaman en doğruya götüren bir
kitap olduğuna inancımız tamdır. Kur’an
âyetleri değişmez. Ancak insanlar ilim, kültür ve teknik bakımından geliştikçe
Kur’an’ın anlaşılması ve hayata geçirilmesi
de gelişip değişebilir. Kur’an’ın hedeflediği
amaçlar değişmez ancak araçlar değişebilir. Mesela Kur’an’da “temizlik” emredilmiştir. Bu bir ilkedir. Bu ilke değişmez. Ama
temizlik vasıtaları her zaman gelişip değişebilir. İnsanın avret yerlerini örtmesi farzdır. Bu farz değişmez fakat avret yerlerini
örtecek giysilerin kumaşı, şekli ve biçimi
değişebilir. Kur’an’da “Düşmanlara karşı
gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihat
4
(Enfal, 8/60)
Münzirî, et-Tergîp ve’t-Terhib, I, 80.Beyrut, 1968)
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
Firhist’e Geri Dön
4
2001 HUTBELERİ
1
19 - Ocak
YAŞLILARA SAYGI
Değerli Mü’minler!
Yüce dinimiz İslam’ın ana hedefi, insanların dünya ve ahiret saadetini temin etmektir. İnsan, Cenab-ı Hakk’ın yer
yüzündeki halifesidir. Allah bütün nimetleri
O’nunistifadesine sunmuştur. İnsana saygı
ve hürmet dinimizin emri, ahlaki değerlerimizin de temel taşıdır.
Yüce Rabbimizin insana bahşettiği
özelliklerin en dikkat çekici olanları sevgi,
saygı ve merhamet duygularıdır. İnsan
ancak bu yüce duygular sayesinde mutlu
olabilir. Bu duyguların olmadığı yerde
hüzün ve keder vardır.
Bizler, “İman etmedikçe cennete
giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de
olgun mümin olamazsınız.”1, “Birbirini
sevmede, birbirine acımada ve birbirine
şefkat göstermede müminler bir vücut
3
ran insanlardan bir kısmı belki ihtiyarlamadan dünya hayatına veda edecek, bir kısmı
da ihtiyarlayıp gücünü, kuvvetini kaybedecektir. Bu hayatın bir gerçeğidir ve asla değişmez. Bundan dolayı yaşlılara devamlı
saygılı olmalıyız. Dinimize göre genç bir
insan yaşlılara gençliğinde hizmet ederse
Yüce Allah da yaşlılığında ona hürmet edecek kimseler nasip eder.
Peygamber efendimiz bu konuda
şöyle buyuruyor: “Bir kimse Müslüman
kardeşinin ihtiyacını yerine getirirse;
Allah da ona yardım eder.
Bir kimse Müslüman kardeşinin sıkıntısını giderirse; Allah da ona mukabil kıyamet sıkıntılarından birini giderir.” (R.
Salihin 1. Cilt H.No: 242)
Aziz Cemaat!
Büyüklere saygı bir eğitim ve kültür
işidir. Bizlere düşen görev Yüce Allah’ın
emrettiği, peygamber efendimiz (s.a.s)’intavsiye buyurduğu şekilde hareket ederek,
daima yaşlılara karşı sevgi ve saygıda
kusur etmemektir. Bu cümleden olarak:
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
gibidir. Vücudun bir uzvu rahatsız
olunca diğer uzuvları da ona ortak
olur.”2 buyuran bir peygamberin ümmetiyiz.
Muhterem Müslümanlar!
Düşeni kaldırmak, hastayı ziyaret
etmek, açları doyurmak, açıktakileri barındırmak, dul ve yetimlerin elinden tutmak,
yolunu şaşıranlara yol göstermek, büyüklere saygılı olmak, her Müslüman’ın görevidir. Nitekim Peygamberimiz (s.a.s.)
“Küçüklerine merhamet etmeyen, büyüklerine saygı göstermeyen ve iyilikle
emredip; kötülükten men etmeyen bizden değildir.” buyurmuşlardır.
Anne ve babalarımız başta olmak
üzere; yaşı bizden ileride olan, tanıdığımız
olsun ya da olmasın bütün büyüklerimize
karşı saygı ve hürmet göstermek dini, milli
ve insani bir görevdir.
Muhterem Kardeşlerim!
Dünya hayatı geçicidir, bugünün
gençleri yarının büyükleri olacaktır. Bugün
gücü kuvveti yerinde olan, tuttuğunu kopa4
Toplu taşıma araçlarında yaşlılara, özellikle
hanımlara yer verelim. Onlar ayakta iken
biz oturmayalım.
Bir iş ya da alış-veriş maksadıyla sıraya girilmişse, aynı şekilde yaşlılara ve
hanımlara öncelik verelim.
Elinde ağır bir yük taşıyan büyüklerimize yardımcı olalım.
Karşıdan karşıya geçmekte zorlanan, yardıma muhtaç olduğunu farkettiğimiz herkese yardım edelim. Unutmayalım
ki bugünün yaşlıları dünün gençleri olduğu
gibi bugünün gençleri de yarının ihtiyarları
olacaklardır. Peygamber Efendimizin şu
ikazını her zaman hatırlayalım: “Merhamet
edenlere Allah’da merhamet eder. Allah’ın yarattıklarına merhamet ediniz ki,
Allah da size merhamet etsin.”
KAYNAK:
1 Müslim İman 93
2 R. Salihin 1/277
Firhist’e Geri Dön
5
2001 HUTBELERİ
1
26 - Ocak
AKRABALARIMIZA KARŞI
SORUMLULUKLARIMIZ
Muhterem Müslümanlar!
İslam Dini’nin, üzerinde ısrarla durduğu ahlaki ve sosyal değerlerden biri de
akrabalara saygılı olmak, onlara şefkat ve
merhamet göstermektir. Yakın ve uzak akrabalarımızın her bir ferdine samimi bir
sevgi beslemek ve ilgiyi kesmemek, dini ve
ahlaki görevlerimizden birisidir. Zira, bir
âyet-i kerimede mealen, “Allah’a ibadet
edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın.
Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya,
yakın arkadaşa, yolcuya, emriniz altında
3
larını sorar, durumları ile ilgilenirsek, işte o
zaman akrabamıza karşı olan vazifelerimizi
gerçek manasıyla yerine getirmiş oluruz.
Ziyarete gelmeyen akrabayı ziyaret etmek,
kötülük yapana iyilikte bulunmak ve onu affetmek kendi aleyhine bile olsa doğruyu ve
hakkı söylemek; dini ve ahlâki meziyetlerdendir. Bu ziyaretler sırf Allah Rızası için
olmalı, maddi menfaatlara dayanmamalıdır. Bunun içindir ki, dinimizde akrabalık
görevlerini yerine getirenlere büyük mükafatlar vadedilmiştir.
Muhterem Müslümanlar!
Akrabalarımıza hatta bütün insanlara karşı maddi ve manevi her çeşit yardımda bulunmak güler yüz göstermek, tatlı
dil kullanmak dini ve ahlaki bir görevimizdir.
Ne mutlu akrabasına karşı iyi muamelede bulunanlara ve onları unutmayıp
hal ve hatırlarını soranlara!..
KAYNAK:
[3] Nisa-36
[4] Riyazü’s-Salihin Trc.C.1,S.348-H.no:312
[5] Riyazü’s-Salihin Trc.C.1,S.370-H.no:338
[6] Hadislerle İslam (Tergib ve Terhib Trc.) C.1, S.155-H.no:22
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
bulunanlara iyi davranın. Allah kendini
beğenen ve daima böbürlenip duran
kimseyi sevmez”[3] buyurulmuştur. Peygamber Efendimiz de “Allah’a ve Ahiret
gününe iman eden kimse akrabasını gözetsin”[4] “Hısım ve akraba ile ilgiyi kesenler Cennet’e giremez”[5] buyurmuştur.
Aziz Müslümanlar!
Akrabalarımızdan sıkıntıda olanlara
maddi ve manevi yardımda bulunmalıyız.
Yardıma muhtaç olmayanların gönüllerini
alıp, büyük olanlara saygılı davranarak,
küçük olanlara şefkat ve merhametle muamele etmeliyiz. Bu konuda Sevgili
Peygamberimiz (s.a.v.), “Karşılık olsun
diye yakınlarını ziyaret eden kimse gerçekten görüp gözeten değildir. Asıl ziyaretçi, kendisinden ilişki kesildiği halde
ilişkisini kesmeyip sürdüren kimsedir”[6]
buyurmuştur.
Bu hadis-i şeriften anlıyoruz ki, akrabaya karşı yakın ilgi içinde bulunmak, bir
fazilet ise de, sıla-ı rahmin gerçek manası
daha farklıdır. Akrabamız bizden yüz çevirdiği bir zamanda onları arayıp hal ve hatır4
Firhist’e Geri Dön
6
2001 HUTBELERİ
1
02 - Şubat
DÜNYA VE AHİRET İÇİN
ÇALIŞMANIN ÖNEMİ
Muhterem Müslümanlar!
Varlıkların en şereflisi insanın dünyaya geliş maksadı, Yüce Rabbine kulluk
etmek ve hem dünyası, hem de ahireti için
çalışmaktır. Metnini okuduğum Nebe’ Süresinin hikmet ve mana yüklü mesajıyla hutbeme başlamak istiyorum. “Yeryüzünü bir
beşik, dağları da onun için birer direk
kılmadık mı?. Sizi çift çift yaratmadık
mı?. Uykunuzu dinlenme vakti kılmadık
mı? Geceyi bir örtü yapmadık mı?. Gündüzü çalışma vakti kılmadık mı?. Üstünüze yedi kat sağlam gök bina etmedik
mi?. Parlak ışık veren Güneş’i var etmedik mi?. Taneler, bitkiler, ağaçları sar3
bir şeye sahip olmanın mümkün olamayacağını ifade etmişlerdir. İbni Haldun da:
“Hayvanlar ihtiyaçlarını çevrelerinde
hazır bulurlar. İnsanlar ise, üretmek zorundadırlar.” diyor ve çalışmaya dikkat çekiyor.
Değerli Kardeşlerim!
Dünya nimetler deryasıdır. Bu nimetleri elde etmek için çalışmak şarttır. Çalışan insan: Çalışarak, kazanarak, zekatını,
vergisini vererek devletine ve milletine
karşı görevlerini eksiksiz bir şekilde yerine
getirmiş olur.
Milletlerin ve medeniyetlerin yarış
halinde olduğu çağımızda, ileri ülkelerin
nasıl çalıştığını ve medeniyet yarışında
öne geçtiğini bilmeyenimiz yoktur. Öyleyse
her ayetinde bir hikmet ve mesaj bulunan
Kur’anın: “İnsana ancak çalıştığının karşılığı verilecektir” prensibi ile Peygamber
Efendimizin: “İki günü eşit olan aldanmıştır.” hadisi şerifine kulak verelim...
Gece gündüz şahsımız, ailemiz ve milletimiz için çalışalım. Hiç kimseye muhtaç olNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
maş dolaş bahçeler yetiştirmek için yoğunlaşmış bulutlardan bol yağmur yağdırmadık mı?”1. buyrularak, yeryüzü,
gökyüzü, onların yaradılışı ve onlardaki nimetler anlatılarak; gündüzün çalışma, gecenin de dinlenme vakti olduğuna dikkat
çekilmiştir.
Gökyüzündeki Ay, Güneş ve yıldızlar; yeryüzündeki canlı cansız bütün varlıklar çalışıp bir görev ifa ederken; insanın
çalışmaması, tembellikle ömrünü geçirmesi
elbette doğru bir şey olamaz. Bu duruma
işaret eden milli şairimiz Mehmet Akif
Ersoy şöyle diyor: “Bir baksana, gökler
uyanık yer uyanıktır – Dünya uyanıkken
uyumak maskaralıktır.”
Aziz Mü’minler!
Varlıkların en şereflisi insan, daima
çalışmak zorundadır. Onun beslenme, barınma ve giyinme gibi önemli ihtiyaçları vardır. Bu ihtiyaçların temini ve insanın
onurunu koruması, hayatını devam ettirmesi için çalışması vaciptir. Atalarımız, "Ne
ekersen onu biçersin” sözüyle çalışmadan,
4
madan onurumuzla yaşayalım.
Rehberimiz Kur’an, parolamız çalışmak, meş’alemiz müsbet ilim, hedefimiz
daha ileri gitmek olsun.
KAYNAK:
1 1 Nebe’ Suresi Ayet 6-16
Firhist’e Geri Dön
7
2001 HUTBELERİ
1
09 - Şubat
KENDİMİZ İÇİN İSTEDİĞİMİZİ
BAŞKALARI İÇİN DE İSTEYELİM
Muhterem Müslümanlar!
Cenab-ı Hakk’ın yarattığı varlıklar
içinde en mükemmel varlık insandır. Bu
mükemmelliğine rağmen insan, tek başına
hayatını sürdüremeyen ve mutlaka birlikte
yaşamaya muhtaç olan bir canlıdır. Yüce
dinimiz toplumun huzurunu ve mutluluğunu
sağlamak için bir takım kurallar koymuştur.
Bu kurallara uyulursahuzur ve mutluluksağlanır. Aksi takdirde huzursuzluk ve mutsuzluk hakim olur. Bunların başında
mü’minlerin birbirlerini sevmesi gelmektedir. Bu konuda Sevgili Peygamberimiz
(S.A.S.)“Mü’minler birbirini sevmede,
3
O halde değerli Müslümanlar!
Toplum hayatında mutlu ve huzurlu
yaşamak istiyorsak, yardımlaşma ve dayanışma içerisinde hayatımızı devam ettirelim. Nefsimiz için istemediğimiz şeyleri,
başkasına da reva görmeyelim. Unutmayalım ki, hayat, sanıldığından daha kısadır
ama; bu kısa hayatta yapılabilecek iyi işler
pek çoktur;ona göre hareket edelim. Acılarımızı ve sevinçlerimizi birlikte paylaşalım.
İşte o zaman hayat huzur ve mutluluklar
içinde geçecektir.
Hutbemizi bir hadis-i şerif mealiyle
bitirelim: “Sizden birisi kendi nefsi için
istediğini, kardeşi için de istemedikçe
olgun mü’min olamaz”
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
birbirine yardım etmede ve birbirine acımada bir vücudun uzuvları gibidir.
(Nasıl ki) vücudun herhangi bir uzvu acı
ve ızdırap duyarsa; diğer uzuvlar da uykusuzluk ve ateş yükselmesi ile aynı
acıyı duyarlar” buyurarak, bu hasleti güzel
bir şekilde ortaya koymuştur.
Bu güzel hasletlerden birisi de: Kendisi muhtaç olsa bile, komşusunun yardımına koşmasıdır. Yüce Allah Müslümanları
Kur’an’da “Kardeş” ilan etmiştir. O halde
Müslüman, kendisi için istediğini kardeşi
için de istemek ve sevmek zorundadır.
Bu durum, Kur’an-ı Kerimde şöyle
açıklanmıştır: “Daha önceden Medine’yi
yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç
edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık
hissetmezler. Kendileri ihtiyaç içinde
bulunsalar bile; onları kendilerine tercih
ederler. Kim nefsinin cimrililiğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.”
(Haşr S. 9. Ayet)
4
Firhist’e Geri Dön
8
2001 HUTBELERİ
1
16 - Şubat
EVLİLİĞİN ÖNEMİ
Muhterem Müslümanlar!
Hepimizin bildiği gibi toplumun temelini aile oluşturur. Ailelerin bir araya gelmesinden milletler teşekkül eder. Bir
toplumun sağlıklı ve huzurlu olması, her
şeyden önce aile yapısının sağlam olmasına bağlıdır. Aile fertleri arasındaki ilişkiler,
karşılıklı sevgi, saygı, şefkat ve dayanışma
gibi güzel değerler esas alınarak düzenlenirse; o aile uyum içinde olur. Hayatın ve
birlikte olmanın mutluluğu yaşanır.
İnsan, hayatı boyunca yalnız yaşayabilen bir varlık değildir. İhtiyaçlarını karşılayabilmek için bir can yoldaşına muhtaçtır.
Uyumlu bir eş, kadın için de, erkek için de,
mutluluk ve güven kaynağıdır. Hayatın acı3
Kur’an-ı Kerim’de: “Kaynaşmanız için
size kendi cinsinizden eşler yaratıp, aranızda sevgi ve merhamet peydâ etmesi
de O’nun (varlığının) delillerindendir.
Doğrusu bunda, iyi düşünen bir kavim
için ibretler vardır.”[2] buyrulmuştur.
Aziz Cemaat!
Dinimiz evlenmeyi ve nikahlı yaşamayı teşvik ederken; geçinememek veya
fakir düşmek endişesiyle evlenmemeyi de
hoş görmemiştir.
Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’in
Nur Sûresinde bekarların evlendirilmeleri
tavsiye edilmiş; evlenen kişilerin fakir olsalar dahi evlenmeleri sebebiyle Allah’ın yardımıyla zenginleştirileceklerı beyan
buyrulmuştur.
2
Firhist’e Geri Dön
tatlı günleri birlikte paylaşılır.
Evlilikte, fert ve toplum için sayısız
fayda ve iyilikler vardır. Bunlar dünya hayatının mutluluğu ile ebedî hayatı kazanmaya
vesile olan ilâhî nimetlerdir. Evlenmek, insanı haramdan uzaklaştırır. Nesli çoğaltır
ve korur. Vatana, millete ve devlete güç kazandırır. Evlilik, ailenin temel taşıdır. Peygamberimiz (s.a.v.) onu tavsiye etmiş,
evlenerek bizlere örnek olmuşlardır. Bu hususta: “Ey gençler topluluğu! Kimin
gücü yeterse evlensin. Çünkü evlilik,
gözü, (haramdan) sakındırır ve iffeti en
iyi şekilde korur...”[1] buyurmuşlardır.
Değerli Mü’minler!
Dünya ve ahiret saadeti, Allah’ın
emirlerine, Sevgili Peygamberimizin tavsiyelerine uymakla kazanılır. Bu emir ve tavsiyelerden birisi de; bekarların
evlenmesidir. Uyumlu bir evlilik her türlü fenalıktan, korunmaya vesile olur.
İslam, evlenme akdi ile olan birleşmeyi sevgi, merhamet, huzur ve karşılıklı
hoşgörü üzerine bina etmiştir. Nitekim
4
KAYNAK:
[1]Sahih-i Müslim Terc. C. 7. S.211
[2] Rum Süresi Ayet /21
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
Firhist’e Geri Dön
9
2001 HUTBELERİ
1
16 - Şubat
HAC
Muhterem Müslümanlar!
Hac ibadeti, islamın beş temel esasından biridir. Hicretin 9’ncu Yılında farz kılınmıştır. Kur’an-ı Kerim’de: “Gücü
yetenlerin kâbeyi ziyaret etmesi, insanlar üzerinde Allah’ın bir hakkıdır”(1) buyurulmuştur. Peygamber Efendimiz de:
“İslam beş esas üzerine kurulmuştur:
Allah’tan başka ilah olmadığına ve Hz.
Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna
şahitlik etmek, namaz kılmak, zekat vermek, kâbeyi ziyaret etmek ve ramazan
orucu tutmaktır”(2) buyurmuşlardır.
Muhterem Müslümanlar!
Hac ibadeti, belirli zamanda kâbeyi
3
bir, milyonlarca müslümanın; “lebbeyk, Allahümme lebbeyk / Ey Allah’ım! emrin
başım üstüne, emrine itaat etmeye hazırım” diyerek arşı inleten nidalarının yükseldiği günlerdir. Peygamber Efendimiz şöyle
buyurmuşlardır: “ Cenâb-ı Hak’kın, Arefe
gününden daha çok kullarını cehennemden âzâd ettiği hiç bir gün yoktur. Saçları, başları dağılmış; toza-toprağa
bezenmiş halde Arafat’a toplanıp “LebbeykR”diye çağrışan kullarına, Allah
rahmetini indirir...”(3)
Hac ibadeti, müslümanların dertlerini, sıkıntılarını müzakere ettikleri ve çözümler aradıkları bir meşveret meclisi,
kardeşliklerin, sevgi ve dostluk bağlarının
kuvvetlendirildiği müstesna bir ortamdır.
Kur’an ayetlerinin indiği, Hz.Peygamber ve
ashabının yaşadığı mübarek mekanları
görmek, onların kabirlerini ziyaret etmek insana büyük bir heyecan verir. Manevî
enerji depolanır ve müslümanı gayrete
sevkeder.
Muhterem Mü’minler!
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
ve etrafındaki bir kısım kutsal yerleri, usulüne uygun olarak ziyaret etmekten ibarettir.
Dinimize göre; akıllı, ergin, hür, aslî
ihtiyaçları dışında hacca gidip dönünceye
kadar kendisinin ve bakmakla yükümlü oldukları kimselerin, geçimlerini sağlayacak
ve hac için gerekli olan masrafları karşılayabilecek kadar maddî imkan ve servete
sahip olan her Müslüman’ın, ömründe bir
defa haccetmesi farzdır.
Hac ibadeti, farklı özellikleri bulunan
bir ibadettir. Şöyle ki, diğer ibadetler ya mal
ile ya da beden ile yapılır. Hac ibadeti ise,
hem mal hem de beden ile yapılan bir ibadettir. Hacca giden bir Müslüman, bedenî
bir çok meşakkatlere göğüs gerdiği gibi,
malının bir kısmını Allah yolunda harcamanın da bahtiyarlığına erişir ve böylece kulluktaki samimiyetini ve Allah’a olan
bağlılığını göstermiş olur.
Değerli Mü’minler!
Hac günleri, dilleri, renkleri, giyimleri
ve ülkeleri farklı, ama gayeleri ve yürekleri
4
Hac ibadeti, kötü huyların bırakıldığı, güzel huyların kazanıldığı, insanlara
hoşgörü ve sevgi ile yaklaşmanın telkin
edildiği bir ibadettir. Bu sebeple, hacca
giden kimsenin günah sayılan davranışlara
yönelmekten, başkalarıyla münakaşa etmekten ve başkalarının hatalarıyla meşgul
olmaktan sakınması gerekir.
Hutbemizi Peygamber Efendimizin
bir hadisi ile bitirelim: “Allah katında makbul bir haccın karşılığı ancak cennettir”(4)
KAYNAK:
[1] Âl-I İmran, 3/97.
[2] Buhari, İman, 2; Müslim, İman, 5.
[3] Et-Tâc, 2/107.
[4] Et-Tâc, 2/106.
Firhist’e Geri Dön
10
2001 HUTBELERİ
1
23 - Şubat
DEDİKODU ETMEK BİR HASTALIKTIR
Muhterem Müslümanlar!
Yüce Allah, insanı yaratılmışların en
şereflisi olarak yaratmış. O’na akıl ve irade
gücünü vermiş; Bununla yetinmeyerek
Peygamberleri önder ve ilahi mesajları içeren kitapları da rehber olarak göndermiştir.
Yaratılış itibariyle iyiliğe de, kötülüğe
de meyledebilen insanoğlunun yapması
gereken iyilik ve güzel ahlak nevinden davranışların yapılması emredilirken yapılmaması gereken kötülük ve çirkin davranışlar
da yasaklanmıştır.
Allahü Teala; neyi emretmiş ise biliniz ki o insanlığın hayrınadır. Neyi yasaklamışsa, o da mutlaka insanlığın zararınadır.
3
Bu arada ashabdan birisi:-Ey Allah’ın elçisi! Eğer söylediğim şey, din kardeşimde varsa ne buyurursunuz? diye
sordu.
*Buyurdular ki: “Eğer söylediğin
şey, kendisinde varsa onun gıybetini
yapmış olursun. Şayet yoksa o zamanda
yaptığın iftiradır.”1
Yüce Peygamberimiz, ashabını, dolayısıyla kıyamete kadar gelecek olan
bütün ümmetini ikaz ve irşad maksadıyla
bir mecliste sohbet ederlerken şöyle buyurdular: “Ey diliyle iman edip, imanları
kalplerine inmeyen topluluk! Sakın Müslümanları çekiştirmeyin, onların gizli
hallerini araştırmayın. Zira kim, din kardeşinin gizli kusurlarını açığa çıkarırsa;
Allah da onun gizli kusurlarını açığa çıkarır. Allah, kimin gizli kusurlarını açığa
çıkarırsa; onu, evinin içinde de rezil
eder."2
Muhterem Cemaat!
İnsan onurunu zedeleyen, dargınlık
ve düşmanlıklara sebep olan gıybetten
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Toplumu için için kemiren dargınlık, küskünlük, düşmanlık ve hatta cinayetlerin sebebi görülebilen manevi hastalıklardan
GIYBET, diğer ifadesiyle DEDİKODU,
haram kılınan, yasak fiillerdendir. Bu husus
Hucurat Süresinin 12. Ayetinde şöyleifade
edilmektedir. “Ey iman edenler! Zannın
bir çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir
kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu
araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte
bundan tiksindiniz. O halde Allah’tan
korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok
kabul edendir, çok esirgeyicidir.”
Hümeze Sûresinin 1. Âyetinde de:
“Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi âdet edinen herkesin vay haline!”
buyrulmuştur.
Bir Hadis-i Şerifte: Peygamberimiz
Ashabına:*-Bilir misiniz gıybet nedir?
diye sordu. -Allah ve Resulu bilir. Dediler-Gıybet: “Din kardeşini, hoşlanmayacağı bir vasıf ile anmandır.” buyurdular.
4
uzak duralım. Gıybet kardeşliğe saplanan
hançer; sevgiyi solduran bir alevdir. İnsanlar arasındaki birliği ve beraberliği bozan,
fitne ve fesat kaynağıdır. Tek kelimeyle
günah batağıdır.
O halde: Tez elden tövbe edip, eğer
gıybetini yaptığımız kardeşlerimiz varsa
olarla helâlleşelim. Aksi takdirde öbür hayatta mutluluğu tadamayız.
Hutbemizi şu güzel Peygamberi nasihatla bitirelim: “-Dilini muhafaza et.Evinle meşgul ol.- Günahlarına ağlayarak tövbe et”3
KAYNAK:
1- Ebu Davut Terc. C. 5/25
2- Ebu Davut Terc. C. 5/30
3- Riyazü’s Salihin C.3. 5/7
Firhist’e Geri Dön
11
2001 HUTBELERİ
1
02 - Mart
KURBAN
Aziz Mü’minler!
Kurban, insanın Allah’a yakınlaşmasına vesile olan bir ibadettir. Kurban ibadeti; kurban olarak kesilmesi uygun olan
hayvanın ibadet niyetiyle, usulüne uygun
şekilde kesilmesidir. Bunun başlıca çeşitleri; kurban bayramında kesilen kurban,
adak kurbanı, çocuğun doğumundan sonra
kesilen akika kurbanı ve hacda kesilen
hedy kurbanlarıdır.
Kurban ibadeti, hicretin ikinci yılında
eda edilmeye başlanmış ve Hz.Peygamber
(a.s.) bu tarihten itibaren her yıl kurban
kesmiştir.
Kurban gerek fert, gerekse toplum
açısından çeşitli yararlar taşıyan mali bir
ibadettir. Kişi kurban kesmekle Allah’ın emrine boyun eğmiş ve kulluk bilincini korudu3
hayvanlar üzerine belirli günlerde Allah’ın adını ansınlar. İşte bunlardan
yiyin, sıkıntı içindeki fakiri de doyurun.”
“Her ümmet için Allah’ın kendilerine
rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanların üzerine O’nun adını anarak kurban
kesmeyi meşru kıldık.”
“Biz büyük baş hayvanları da sizin için
Allah’ın (dininin) işaretlenlerinden kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır...”
“Bu hayvanların ne etleri ve ne de kanları Allah’a ulaşacaktır. Allah’a ulaşacak
olan ancak, sizin onun için yaptığınız
gösterişten uzak amel ve ibadettir.”
Aziz Müslümanlar,
Yukarıda sıralanan ayet-i kerime anlamlarından da anlaşılacağı üzere; kurban,
hiçbir şekilde vazgeçilmemesi gereken
sosyal yönü ağırlıklı bir ibadettir.
Kurban insanlar arasında sevgi ve
dayanışma ruhunu güçlendirir. Böylece
kardeşlik duyguları kuvvetlenerek zengin,
fakir arasındaki farklılığın ortadan kalmasına vesile olur:
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
ğunu canlı bir biçimde göstermiş olur.
Kurban toplumda kardeşlik, yardımlaşma ve dayanışma ruhunu canlı tutar,
Sosyal adaletin gerçekleşmesine katkıda
bulunur. Özellikle et satın alma imkânı bulunmayan veya çok sınırlı olan yoksulların
bulunduğu ortamlarda kurbanın bu rolünü
daha belirgin biçimde görmek mümkündür.
Kurban zengine malını Allah’ın rızası için,
başkalarıyla paylaşma yolunda harcama
alışkanlığını verir; zengini cimrilik hastalığından, dünya malına tutkunluktan kurtarır.
Fakirin de varlıklı insanlar aracılığıyla
Allah’a şükretmesine vesile olur.
Muhterem Müslümanlar,
İslâm’da kurbanın kesilmesine dair
Kur’anda ve Hz.Peygamberin sünnetinde
pek çok hükümler bulunmaktadır. Kevser
Suresinin ikinci ayetinde Yüce Allah şöyle
buyuruyor: “Rabbin için namaz kıl, kurban kes”
Hac Suresinin 28,34,36 ve 37.ayetlerinde de şöyle buyurulmaktadır: “...Kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık
4
Kurban kesiminde;
1-Kesim işleminin hayvana en az acı verecek şekilde keskin bıçaklarla ve hayvanın
gözü bağlanarak yapılması eziyet ve işkence gibi normal olmayan davranışlardan
sakınılmalı,
2-Sağlık kurallarına azami ölçüde riayet
edilerek uygun mekanlarda yapılmalı,
3-Deriler yaralanmadan yüzülmeli, bozulmaması için de tuzlanarak muhafaza edilmeli.
4-Kurban atıkları çöp varillerine atılmamalı,
kanalizasyon kanallarına dökülmemeli,
hele hele açıkta bırakılmamalı, çevre temizliği ve halk sağlığı açısından bu tür atıkların sokak hayvanlarına bırakılmadan
derin çukurlara gömülmelidir.
Firhist’e Geri Dön
12
2001 HUTBELERİ
1
05 - Mart
KURBAN BAYRAMI
Muhterem Müslümanlar!
Dini bayramlarımızın ikincisi olan
Kurban Bayramını idrak etmenin sevinç ve
heyecanını yaşıyoruz. Bizi bu günlere kavuşturan Yüce Rabbimize hamdediyor,
sevgili Peygamberimize salat ve selamlarımızı sunuyoruz.
Dini ve milli hayatımızda önemli bir
yeri olan bayramların amacı; sosyal dayanışma, yardımlaşma ve kaynaşmayı sağlamak, birlik ve beraberliğimizi pekiştirmek,
ibâdet ve itaat ile Allah’ın rızasını kazanmaktır.
Bayramlar; sevinçlerin paylaşıldığı,
dargınlıkların, kırgınlıkların ve ayrılıkların
giderildiği, akrabaların, dostların ve komşuların ziyaret edildiği, öksüzlerin, yetimlerin,
fakirlerin, kimsesizlerin ve gariplerin sevin3
ana ve babamızı sevindirelim. Güler yüzlü
olalım. Geçmişlerimizi dua ve hayırla yâd
edelim. Barışmak ve kaynaşmak için bayramları fırsat bilelim. İnsanların haklarına
saygılı olalım. Milli ve dini birliğimizi, dostluk ve kardeşliğimizi koruyalım. Vatanımızı
ve milletimizi sevelim. Kin ve intikam duygularını terkedelim. Birbirimizle selamlaşalım ve bayramlaşalım.
Değerli Mü’minler!
Gönlümüzdeki imanımızın sesine
kulak vererek camimizi dolduran sizlerin ve
bütün Müslümanların bayramlarını tebrik
eder, bayramın milletimiz ve bütün insanlık
için hayırlara vesile olmasını Yüce Allah’tan
niyaz ederim.
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
dirildiği; ihtiras; düşmanlık ve bencilliğin bırakıldığı mübarek günlerdir.
Aziz Mü’minler!
İmkânı olanlarımızın bayramda ilk
yapacakları görev; Yüce Allah’ın; “Rabb’in
için namaz kıl ve kurban kes” (Kevser 108/2)
emrine uyarak kurban kesmektir. Kurbanlar, başka bir gaye ile değil sadece Allah rızası için kesilir. Kurban etleri aile fertlerine
yedirilir, komşu ve misafirlere ikrâm edilir,
fakir ve muhtaçlara sadaka olarak verilir.
Derileri de bağışlanır.
Muhterem Mü’minler!
Kurban keserken çevreyi kirletmemeye, komşulara zarar vermemeye kibir,
gurur ve gösterişten uzak durmaya ve ihlaslı olmaya özen gösterelim.
Arefe günü sabah namazında başlayıp bayramın dördüncü günü ikindi namazında sona eren ve farz namazlardan
sonra okunan teşrik tekbirlerini unutmayalım.
Bayram günleri sevinç ve neşe günleridir. Bu sebeple eşimizi, çocuklarımızı,
4
Firhist’e Geri Dön
13
2001 HUTBELERİ
1
09 - Mart
RÜŞVET VE YOLSUZLUK
Muhterem Müslümanlar!
Bugünkü hutbemizde; toplumları
içinden kemiren, insanlar arasındaki kardeşlik ve muhabbet bağlarını koparan huzurun bozulmasına yol açan RÜŞVET VE
YOLSUZLUK’tan bahsedeceğiz.
Değerli Mü’minler,
Rüşvet ve haksız kazanç, dinimizde
haram kılınmış ve büyük günahlardan sayılmıştır. Bu kötülükleri işleyenlerin ahiret
hayatları perişandır. Yaptıklarının cezalarını er geç çekeceklerdir. Yüce Rabbimiz
bizim gizli ve aşikâr bütün yaptıklarımızdan
haberdardır. Nitekim, Kur’an-ı Kerim’in Bakara Suresinde, “O kullarının yaptıklarını
ve yapacaklarını bilir. (O’na hiçbir şey
saklı kalmaz.)”[1] En’am Suresinde “...O,
karada ve denizde ne varsa bilir. O’nun
3
lenme had safhaya ulaşmış demektir.
Gençlerin eğitimlerinde bu konuların işlenmesine daha ziyade önem verilmelidir. Tarihen bilinen bir gerçektir ki, ahlâken
bozulmuş toplumlar dünya sahnesinden silinip gitmişlerdir. Tarih bunun örnekleriyle
doludur.
Açıklamaya çalıştığımız kirliliklerle ilgili önleyici tedbirlerin başında; yolsuzluk
ve rüşvet sorununa ortam hazırlayan sebeplerin yok edilmesi gelmektedir.
Bu nedenle, hak, hukuk, bütün
kurum ve kurallarıyla insanların zihinlerine
yerleştirilmelidir. Toplumsal değerler yozlaştırılmamalı, sağlam eğitim ve öğretim
esas alınmalıdır. Bunlardan ayrı olarak ahlâki ve caydırıcı tedbirler de ihmal edilmemelidir.
Değerli Mü’minler!
Kısaca ifade etmek gerekirse; rüşvet
ve yolsuzluk toplumları felakete götüren,
birlik ve kardeşlik duygularını kökünden
sarsan, itimat ve güveni yok eden çirkin
davranışlardandır. Kendisinin Allah tarafınNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O
yerin karanlıkları içindeki tek bir daneyi
dahi bilir.”[2] ve Kâf Suresinde de “And
olsun, insanı biz yarattık ve nefsinin
kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz
ona şah damarından daha yakınız.”[3]
buyrularak, insanların tüm fiil ve davranışlarından Cenab-ı Allah’ın haberdar olduğu
beyan edilmektedir.
Peygamber Efendimiz de “Rüşveti
alan da veren de Cehennemdedir”[4] buyurmuştur.
İslam dininde kesin olarak yasaklanan rüşvet ve yolsuzluğun günümüzde de
sürüp gittiği görülmektedir. Çağımızda yaşanan bu olaylara bazı düşünürler “çürüme” kelimesini uygun görmektedirler.
Aziz Mü’minler!
İnsanlar arasında haksız kazanç
yerleşmemelidir. Bunlar şuuraltında hayranlık ve imrenme haline dönüşmemelidir.
Aldırmazlık, duyarsızlık menfaatçılıkla ittifak yapmamalıdır. Para saygınlığın ölçüsü
olmamalıdır. Aksi takdirde bu toplumda kir4
dan her yerde görüldüğüne ve bir gün hesaba çekileceğine inananlardan oluşan bir
toplumda bu tür davranışlara rastlanmaz.
Bu çeşit kötülüklerden uzak duralım
ve Yüce Rabbimizin beyan ettiği mutlu kullar arasında yer alalım.
Ne mutlu hakka riayet edip hukuka
uyanlara,,
Ne mutlu rüşvet ve yolsuzluk gibi
çirkin davranışlardan uzak duranlara.
KAYNAK:
[1] Bakara suresi, ayet: 255.
[2] En’am suresi, ayet: 59.
[3] Kâf suresi, ayet:16.
[4] Hadis;Tirmizi, Ebu Dâvud, İbn-i Mace ve Ahmed Bin
Hanbel’in kitaplarında rivayet edilmiştir.
Firhist’e Geri Dön
14
2001 HUTBELERİ
1
03 - Ocak
İSLAM’DA ŞEHİTLİK VE
ÇANAKKALE ZAFERİ
Muhterem Müslümanlar!
Mensuplarına dünya ve ahiret mutluluğu vadeden dinimiz vatan, millet ve
devlet gibi kutsal sayılan değerlere büyük
önem vermiştir. Bu değerlerin korunmasına
çalışırken şehit ve gazi olanlar, Yüce Allah
ve Sevgili Peygamberimiz tarafından
övülmüştür. Bu hususta Al-i İmran Suresi’nin 169. ve 170. ayetlerinde: “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü zannetme!
Bilakis onlar hayatta olup, Rablerinin
katında yaşarlar, rızıklanırlar. Allah’ın
lutf-u kereminden ihsan ettiği nimetlere
kavuşmaktan dolayı sevinç içindedirler.
Arkalarından henüz kendilerine katılmayan müstakbel şehit dindaşlarına da
3
dığımız Çanakkale Zaferi’dir.
Muhterem Müslümanlar !
Aziz vatanımız dünyamızın çok
önemli bir noktasında yer almaktadır. Bu
güzel topraklara sahip olmak asırlardır, pek
çok devletin ve kumandanın hayallerini
süslemiştir. Bundan 86 sene önce zamanın
her bakımdan en güçlü devletlerinin askerleri bir hayalin peşine düşerek Çanakkale
Boğazına kadar geldiler. Akıllarınca boğazları geçecekler, Müslüman Türkleri tarih
sayfasından sileceklerdi. Hasta adam dedikleri Osmanlı İmparatorluğunu yok ederek, asırlardır süregelen haçlı zihniyetini
dünyaya hakim kılacaklardı. Ancak, askeri
anlamda çok üstün saydıkları planları ve
harp taktikleri, başta devletimizin kurucusu
Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının her şeyini ortaya koyarak yaptıkları
yurt savunması karşısında, Çanakkale Boğazı’nda suya düştü. Böylece dünya durdukça konuşulacak olan “Çanakkale
Geçilmez Destanı” yazıldı.
Her Çanakkale Zaferinin yıl dönüNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
kendilerine hiçbir korku olmayacağına
ve üzüntü hissetmeyeceklerine dair de
müjde vermek isterler.” buyrulmuştur.
Sevgili Peygamberimiz de şehitlik
mertebesinin yüceliğine işaret eden bir
Hadis-i Şeriflerinde: “Nefsim kudret
elinde olan Allah’a yemin ederim ki,
Allah yolunda savaşıp öldürülmeyi,
sonra diriltilip yine öldürülmeyi, sonra
diriltilip yine öldürülmeyi ne kadar çok
isterdim.”[1] buyurmuşlardır.
Muhterem Müslümanlar !
Müslümanların “ölürsem şehit, kalırsam gazi” inancı, nice zorlukları aşmada
onlara yardım etmiştir. Böylece kendilerinden sayıca çok üstün durumda bulunan ordulara karşı pek çok zaferler elde
etmişlerdir. Ancak, hemen belirtmek gerekir
ki, ecdadımızın taraf olduğu savaşların
hepsinde meşru bir müdafaa vardır. Yoksa
sömürgeci ve yayılmacı bir anlayış ya da
sadece toprak elde etme emelleri yoktur.
İşte bu savaşların yakın tarihimizde en
önemlilerinden biri de bu yıl 86. Yılını kutla4
münde hatırlamamız ve zaferden çıkarmamız gereken dersler vardır. Bunların bir kaçını şöylece sırayabiliriz:
-Çanakkale geçilmez destanı yazılırken
doğusundan batısına eli silah tutan vatan
evladları görev almıştır. Bunlardan 250
bine yakını şehit olmuş, geride on binlerce
gazi kalmıştır.
-İnanç, vatan sevgisi, dayanışma, birlik
ve beraberlik duyguları, zamanın en güçlü
ve donanımlı ordularına karşı koymada en
önemli faktörler olmuştur.
-Bu gün bu aziz vatanda canlarından ve
namuslarından emin olarak bağımsız bir
hayat yaşayan bizler, tüm şehitlerimize ve
gazilerimize minnet ve şükran duygularıyla
dolu olmalıyız. Yeni nesilleri bu duygularla
yetiştirmeliyiz.
Bu duygularla bütün şehitlerimizi rahmet,
minnet ve şükranla anıyoruz.
KAYNAK:
[1] Riyazü’s-Salihin, 2/535
Firhist’e Geri Dön
15
2001 HUTBELERİ
1
23 - Mart
HİCRET
Kıymetli Mü’minler!
Önümüzdeki 26 Mart Pazartesi
günü Peygamber Efendimizin Mekke’den
Medine’ye hicretinin 1422. yılını idrak etmiş
olacağız.
İnsanlığın yaratılış gayesini, ahiret
inancını yitirdiği, insanî değerlerini kaybettiği, şirke, zulme ve her türlü ahlaksızlığa
saplandığı bir dönemde Yüce Rabbimiz,
Hz.Muhammed (A.S.)’ı son peygamber
olarak göndermiştir.
Aziz Mü’minler!
Hz. Peygamber’in gönderilmesiyle
ölmüş kalpler dirildi, pörsümüş vicdanlar
merhamete kavuştu, insanlık, yolunu düzelterek, yeniden huzur buldu. Ancak Mekkeliler bu ilahi rahmetin değerini gereği gibi
kavrayamadılar, 13 yıllık tevhid mücadele3
cirleri barındıran ve yardım edenler var
ya, işte gerçek müminler onlardır. Onlar
için mağfiret ve bol rızık vardır.” (Enfal 8/74)
Aziz Müslümanlar!
Hicretten 17 yıl sonra Hz. Ömer’in
halifeliği döneminde Hz. Ali’nin teklifiyle bu
yolculuk, Hicri takvimin başlangıcı olarak
kabul edildi.
Hicret; Hak’kın batıla galip gelmesi
ve islamı tümüyle yaşamanın azmidir. Hicret; tevhid inancının kalplerde kökleşmesinin, gerektiğinde mallardan ve canlardan
feragat etmenin sembolüdür. Hicret; Ensar
ve Muhacirinin sergiledikleri dostluk ve kardeşliğin, milli birlik ve bütünlüğün en güzel
timsalidir. Hicret; ilk müslümanların inançları uğruna gösterdikleri fedakarlığın doruk
noktasıdır.
Hutbeme hicretle ilgili bir ayet mealiyle son veriyorum: “... Onlar hicret ettiler, yurtlarından çıkarıldılar, benim
yolumda eziyete uğradılar, çarpıştılar ve
öldürüldüler; andolsun, ben de onların
kötülüklerini örteceğim ve onları içinden
ırmaklar akan cennetlere koyacağım...”
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
sinin sonunda, inanan bir avuç Müslümana
kendi memleketlerinde yaşama hakkını çok
gördüler.
Yüce Kitabımızda şöyle buyurulmuştur: “Onlar ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek isterler. Halbuki
kafirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır.” (Saf 61/8)
Nihayet Allah, Habibine vahyederek
Medine’ye hicret etmelerini bildirmiştir.
Sevgili Peygamberimiz Peygamberliğinin 13. yılında ashabıyla beraber, yurtlarını, mallarını, hatta sahabeden birçoğu
anne, baba, eş ve çocuklarını bırakarak
Medine’ye hicret etmek zorunda kaldılar.
İlahi nura susayan gönüller tarafından cihanşümül bir misafir olarak karşılanan Peygamberimiz’e, Ensar ve Muhacirlerin
sergiledikleri dostluk, kardeşlik ve fedakarlığın bir benzerine tarih henüz şahit olmamıştır.
Bu müstesna olay Kur’an-ı Kerim’de
şöyle anlatılmıştır: “İman edip de Allah
yolunda hicret ve cihad edenler; muha4
Firhist’e Geri Dön
16
2001 HUTBELERİ
1
30 - Mart
İSLAM’DA KADIN HAKLARI
Aziz Mü’minler!
Dünya ve ahiret saadetini hedefleyen İslam Dini, toplumun temeli olan aileyi
sevgi ve saygıya dayanan bir kurum olarak
tanımlamıştır.
Nitekim Kur’an-ı Kerim’de; “Huzur
bulmanız için size kendi cinsinizden
eşler yaratması, aranızda sevgi ve merhamet bağları oluşturması da Allah’ın
varlığının delillerindendir. Gerçekten
bunda düşünen bir toplum için alınacak
dersler vardır”[1] buyrulmaktadır.
İslam’da eşler birbirlerine karşı yükümlü ve sorumlu kılınmışlardır. Ailede erkeğin kadına nasıl davranacağı konusunda
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmaktadır. “İmanı en olgun olan mü’min,
3
ve dengeli bir ruh yapısına kavuşturulmalıdır. Bu itibarla kadın ailenin ve dolayısıyla
da toplumun temel taşıdır. Onun mükemmelliği, toplumun mükemmelliğini hazırlayacaktır.
Dinimiz, ana-babaya geleceğin anneleri olması bakımından; kız çocuğunun
terbiyesi üzerine daha bir hassasiyetle ve
sevgiyle eğilmeyi tavsiye etmektedir. Kız
çocuğunu bakıp büyütüp, güzelce terbiye
edene cennet, hem de cennette en güzel
makam, Rasulullah’a (S.A.S.) komşu olma
makamı va’d edilmektedir.[3]
Aziz Müslümanlar!
İslam’da kadın, bazı kötü niyetlilerin
iddia ettikleri gibi; kişiliği olmayan, bu sebeple de kocaya tabi olmak zorunda kalan,
kendisini yönetmekten aciz, aklı bir şeye
ermeyen bir varlık asla değildir. Bilakis,
mehir isteme ve mülk edinme hakkına
sahip şahsiyetli bir varlıktır. Evlilik müessesesinde erkeğin hayat arkadaşı olarak
kabul edilmiştir. Bütün bu güvenceler karşısında, inançlı bir kadının aldığı insani ve
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
ahlakça en güzel olandır. En hayırlınız
da hanımına en güzel davranandır.”
Aile hayatı konusunda da en güzel
örneği teşkil eden Peygamberimiz, hiçbir
zaman hanımlarına sert muamelede bulunmamış ve onlara karşı daima iyi davranarak, şefkatle muamele etmiştir.
Muhterem Müslümanlar!
Kadınlar, Yüce Allah’ın bizlere birer
emanetidir. Nitekim, Sevgili Peygamberimiz
Veda Hutbesinde; “Kadınlar size Allah’ın
bir emanetidir.”[2] buyurmuştur. Dolayısı
ile bu emanete saygılı davranmak herkesin
boynunun borcudur.
İslamiyet, kadının toplumdaki yerini
çok iyi ve sağlam bir şekilde belirlemiştir.
Kadın, insan neslini doğuran ve yetiştiren
muhterem bir varlıktır. Onun kalbi, sevgi ile
nakış nakış işlenmelidir ki, çocuklarını o
sevgiyle korusun, büyütsün ve topluma yararlı insanlar haline getirebilsin. Onun içindir ki evlat, hayatı tanımaya, akli ve ruhi
melekelerinin gelişmeye başladığı çocukluk
döneminde, sevgiye doyurulmalı, sağlıklı
4
dini terbiye; onun çocuğunu şefkatle emzirmesini de, evin işlerinde kocasına yardımcı
olmayı da ona telkin eder. İslamiyet, kocasına itaat eden, geçim ehli bir hanımın, Allah’ın rızasına nail olacağını müjdeler ve
ona layık olduğu değeri verir.
Aziz Mü’minler!
Hutbemizi Rabbimizin şu beyanı ile
bitirelim: “Onlar sizin örtüleriniz, siz de
onların örtülerisiniz. Onların sizin üzerinizde, sizin de onların üzerinde haklarınız vardır.”[4] buyurarak kadının erkekle
karşılıklı sorumluluklarını beyan etmiştir.
Gerçek huzur ve saadet hiç şüphesiz ki Allah ve Rasulünün emir ve tavsiyelerine uymakla mümkün olacaktır.
KAYNAK:
[1] Rum 21
[2] Veda Hutbesi
[3] Riyasü’z Salihin C.1/270
[4] Bakara S. A.187 ve 228
Firhist’e Geri Dön
17
2001 HUTBELERİ
1
06 - Nisan
İSLAM’DA SAĞLIĞIN ÖNEMİ VE BULAŞICI
HASTALIKLARDAN KORUNMA
Muhterem Müslümünlar!
Yüce Allah’ın imandan sonra insanlara verdiği en büyük ve en değerli nimetlerden birisi de sağlıktır. Sağlık olmadan
hayatta hiçbir şey olmaz. Çünkü sağlıksız
hayatın ne tadı ve ne de bir anlamı vardır.
İnsan; hayatını sağlık, afiyet ve mutluluk
içerisinde sürdürdüğü müddetçe neşeli,
mutlu, huzurlu ve verimlidir. Bu sayede
insan hayatın tadı ve güzelliğine; ahiret
alemindeki tüm saadetlerin kazanılmasına
ulaşır. Sağlığı, huzuru ve mutluluğu yerinde olmayan bir Müslüman’ın, ne kendisine, ne ailesine ve ne de içinde yaşadığı
topluma bir faydası olamaz.
Değerli Mü’minler!
3
ve buna benzer diğer zararlı maddeler
gibi...
Sağlığımızı korumanın iki yönü vardır. Birincisi tedbir ikincisi tedavidir.
Bulaşıcı hastalıklardan kaçınmak,
her türlü temizlik kurallarına azami şekilde
dikkat etmek; her vesileyle ellerimizi sabunla yıkamak, dengeli beslenmek, gıdasız
kalmamak, her türlü mikroplu içecek ve yiyeceklerden uzak durmak ve mutlaka bu
hususta hekimin tavsiyelerine uymak tedbirdir. Her türlü tedbire ve korunmalara rağmen hastalık gelirse, şifa aramak ve
bulmak için gereğini yapmak da tedavidir.
Bu hususta Sevgili Peygamberimiz; “Ey
Allah’ın kulları tedavi olunuz.! Zira
Allah, ihtiyarlıktan başka dermansız bir
hastalık vermemiştir.” (3) Yüce Allah ise
Kur’anda “Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayınız”(4) diye buyurmaktadır.
Aziz Müslümanlar!
Hayat mücadelesinde başarılı olmak
istiyorsak sağlıklı olmak ve sağlıklı yaşamak mecburiyetindeyiz. Çünkü insanoğlu
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Her zorluğun bir kolaylığı, her yokuşun bir inişi olduğu gibi, yaşlılıktan başka
her derdin de bir devası vardır. Yüce Allah,
şifası olmayan bir hastalık yaratmamıştır.
Peygamberimiz (s.a.s.) “Allah, şifası olmayan hiçbir hastalık yaratmamıştır.” (1)
“İhtiyarlık hariç her hastalığın bir çaresi
ve ilacı vardır.” (2), diye buyurmaktadır. Bu
nedenledir ki, İslâm dinî, insan sağlığına
çok önem vermiştir. Kur’an-ı Kerim'de ve
Peygamberimizin sahih sünnetinde hayatın
ve sağlığın Cenab-ı Hakk’ın en büyük emanet ve nimeti olduğu belirtilerek bunların
korunması emredilmiştir.
Muhterem Mü’minler!
Bilgi çağının tüm nimetlerini paylaştığımız şu zamanda modern dünyanın teknik buluşları, sanayileşme, büyük
kalabalıkların bir arada yaşama zorunluluğu, iletişimin zirveye ulaştığı çağımızda
insanlara bir takım kolaylıklar sağladığı gibi
rahatsız eden bir takım hastalıkları da beraberinde getirmiştir. Stres-gürültü, çevre
kirliliği, hastalıklı ve zararlı besin maddeleri
4
kıyamet gününde ilk olarak sağlık nimetine
değer verip vermediğinden sorulacaktır.
Dünyada huzurlu ve mutlu olabilmek , başkalarına muhtaç olmadan yaşayabilmek,
ahirette de hesabı kolay verebilmek için
sağlığımıza son derece dikkat etmeliyiz.
Hutbemi Kanuni Sultan Süleyman’ın
şu veciz sözüyle bitiriyorum.
“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi,
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat
gibi.”
KAYNAK:
1)Ahmet b.Hanbel: 4278, İbn.Mace 3436, Ebu
Davut 3855,Tirmizi 2039
2)Buhari: 10/113, İbn.Mace: 3939
3)Ebu Davud: 4/3,7
4)Bakara Suresi: 195
Firhist’e Geri Dön
18
2001 HUTBELERİ
1
13 - Nisan
İSLAMDA DİN VE VİCDAN HÜRRİYETİ
Muhterem Müslümanlar!
Yaratılmışların en şereflisi olan insanın; yeme, içme ve barınma gibi maddî ihtiyaçlarının yanında, inanma ve ibadet etme
gibi manevi ihtiyaçları da vardır. Çünkü
insan, Allah’a ibadet etmesi için yaratılmıştır.
(1) Yüce Allah (c.c.); her şeyi insan için var
etmiş ve insana sayamayacağı kadar çok
nimet vermiştir. İbadet görevini yapabilmesi,
salih ameller işleyebilmesi, kötülüklerden
korunabilmesi böylece dünya ve âhiret mutluluğunu sağlayabilmesi için insana akıl,
irade, vicdan, iyiyi ve kötüyü, doğruyu ve
yanlışı birbirinden ayırabilecek yetenek vermiş, bununla yetinmemiş ilk insandan itibaren rehber olmak üzere peygamber ve
kitaplar göndermiştir.
Peygamberler, insanları iman, ibadet,
3
larını sözlü ve uygulamalı olarak açıklamak
üzere görevlendirilmiştir: “(Ey Peygamberim!) Sen öğüt ver. Çünkü sen ancak öğüt
vericisin, insanların üzerinde bir zorba değilsin” (5) ayeti bu gerçeği ifade etmektedir.
Aziz Müslümanlar!
İman edip, ibadet eden veya inkâr
edip isyan eden kişi her ne yaparsa kendisi
için yapmış olur. Peygamber, sadece insanları hakka, doğruya, iyiye ve güzele davet
eder, onlara yol gösterir, inkar edip isyan
edenlerin dünya ve âhiretteki cezalarını,
iman edip ibadet edenlerin de mükâfatlarını
bildirir. İman ve ibadeti veya inkâr ve isyanı
tercih edecek olan insanın kendisidir. İnsan
bu tercihine göre mükâfat veya ceza görecektir.
İman ve ibadetin Allah katında kabul
olması için zorlama olmadan kişinin hür iradesiyle ihlas ve samimiyetle yapılması gerekir. Zorlama ile ne iman olur ne de ibadet.
Zorlama ile yapılan iman, gerçek iman değil,
zorlama ile yapılan ibadet de gerçek ibadet
değildir. Onun için Yüce Allah (c.c.), din konusunda zorlama yapmayı yasaklamıştır.
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
takva, güzel ahlak ve iyi işler yapmaya ve
günah olan söz, fiil ve davranışlardan sakınmaya davet etmişler, ancak onları bu konuda zorlamamışlardır. Çünkü Yüce Allah
(c.c.), insanı; malı ve evladı, hayır ve şer,
iyilik ve kötülük... kısaca hayatı ve ölümü ile
imtihana tabi tutmuştur. İmtihan halinde olan
insanın iradesinde hür olması gerekir. Nitekim Yüce Allah Kur’an’da; “(Ey Peygamberim! İnsanlara) de ki: Hak Rabb’inizden
(gelmiş)tir. Öyle ise dileyen iman etsin
dileyen inkâr etsin ” buyurmuştur. (2) Bu
hürriyet içerisinde iman edenler de inkâr
edenler de olmuştur. Allah (c.c.) insanları
iman ve ibadete zorlamamıştır. Çünkü
dinde zorlama yoktur. (3) Eğer zorlasaydı
yer yüzünde iman edip ibadet etmeyen
hiç kimse bulunmazdı. Bu gerçeği Yüce
Allah Kur’an’da şöyle bildirmektedir:
“(Ey Peygamberim!) Eğer Rabb’in dileseydi yer yüzündekilerin hepsi elbette
iman ederlerdi. O halde sen iman etsinler
diye insanları zorlayacak mısın?” (4)
Peygamberler, insanları dine zorlamak için değil, dini tebliğ etmek ve din kural4
Değerli Müminler!
Yüce Allah, insanları iman ve ibadet
etmeye zorlamayı yasakladığı gibi, iman ve
ibadet etmek isteyen her hangi bir insana
engel olmayı da yasaklamıştır.
Çünkü insan, doğuştan din duygusu
ile yüklü olarak yaratılmıştır. Hak veya batıl,
doğru veya yanlış, her insanın bir inancı
vardır. Müslüman olarak bize düşen görev;
dinimizi öğrenmek, yaşamak, hikmet ve
güzel öğütle insanlara anlatmaktır. İnsanları
dine zorlamaya hakkımız olmadığı gibi,
iman ve ibadetleri sebebiyle kınamaya veya
iman ve ibadet etmelerine engel olmaya da
kimsenin hakkı yoktur.
Hutbemize şu ayet meali ile son verelim: “ Kim salih bir amel işlerse, kendisi
için işlemiş olur, kim de kötü bir amel işlerse, kendi aleyhine yapmış olur. ” (6)
KAYNAK:
1)Zariyat Suresi: 56
2)Kehf Suresi: 29
3)Bakara Suresi: 256
4)Yunus Suresi: 99
5)Ğaşiye Suresi: 21-22
6)Fussilet Suresi: 46
Firhist’e Geri Dön
19
2001 HUTBELERİ
1
20 - Nisan
ÇOCUK TERBİYESİ VE SEVGİSİ
Muhterem Mü’minler!
Allahü Tealanın insanlara lütfettiği
nimetler sayısızdır. Bu nimetleri en iyi şekilde değerlendirmek, hayata sunabilmek
müminin en büyük görevidir. Nimete şükür;
ona gereken değeri vermek, yerinde kullanmak ve onu faydalı hale getirmekle olur.
Dinimizin muhatabı insan, gaye ve
hedefi ise insanın dünya ve ahirette mutluluğu ve saadetidir, toplumun huzurudur.
Toplumu meydana getiren en önemli unsur
çocuklardır. Onlar hayatın başlangıcı ve
bugüne taşıyanlardır. Bugünün çocukları
da hayatı yarına taşıyacaklardır.
Çocuk; gözümüzün aydınlığı, evimizin neşesi ve dünya hayatının meyvesidir.
Geleceğimizin teminatıdır. Onların iyi terbiye edilmesi gerekir.
3
munuz onları koruma olur.” (3) buyurmuşlardır. Çocuğa Allah’ın emirlerini emrederken çok dikkatli davranılması gerekir.
Peygamberimiz (s.a.v) bu hususta
şöyle buyururlar: “Çocuklarınıza hoş
muamelede bulunun ve onları en güzel
şekilde terbiye edin.”(4)
Mü’minler!
Ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerde
her anne-baba çocuklarını iyi terbiye etmekle emrolunmuştur. Bu görevlerin ihmali
yaşanılan toplum için büyük zararlar meydana getirir. Küçük yaşta çocukları terbiye
etmez veya ihmal edersek, büyük yaşlarda
isyan ettiklerinde, bir felaketle karşı karşıya
geldiklerinde şikayete hakkımız olamaz.
O halde Mü’minler!
Gözümüzün aydınlığı, evimizin neşesi ve dünya hayatının meyvesi olan çocuklarımızı iyi terbiye edelim. Onların
kalbine; Allah, Peygamber ve vatan sevgisini yerleştirelim. Zamanında onları ibadetlere alıştıralım. Kısacası Peygamberimiz
(s.a.v)’in; “Hiçbir baba çocuğuna güzel
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Değerli Mü’minler!
Allahü Teala Kur’an-ı Kerim’de çocuklar için; “Dünya hayatının süsü ve zineti...” (1) buyurmuştur. Yüce Kitabımızın
süs ve zinet olarak vasıflandırdığı bir varlığı, İslam’ın emrettiği şekilde büyütmek ve
terbiye etmek gerekir. Bu konuda gerek Allahü Tealanın, gerekse Peygamberimizin
emir ve tavsiyeleri vardır. Allahü Tealanın
şu ayeti kerimede: “Ey iman edenler!
kendinizi ve çoluk çocuğunuzu cehennem ateşinden koruyun; onun yakıtı, insanlar ve taşlardır...”(2) buyurması
üzerine, Hz. Ömer (R.A.) : Peygamberimize yönelerek: “Ey Allah’ın Rasulü!
Kendimizi Allah ve Rasulünün emirlerine itaat ederek yasaklarından kaçınarak koruyabiliriz. Fakat eşlerimizi ve
çocuklarımızı cehennem ateşinden nasıl
koruyabiliriz?” diye sordu. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.) cevaben;
“Allah’ın size emrettiklerini, sizde onlara
emredersiniz. Allah’ın size yasakladıklarını siz de onlara yasaklarsınız. Bu tutu4
terbiyeden daha üstün bir hediye vermiş
olamaz” (5) hadis-i şerifini unutmayalım.
KAYNAK:
1) Kehf Suresi: 46
2) Tahrim Suresi: 6
3) Hutbe, 1996 Kasım
4) Seçme Hadisler, Sh. 164
5) 250 Hadis, 204
Firhist’e Geri Dön
20
2001 HUTBELERİ
1
27 - Nisan
ÖLÜM VE HATIRLATTIKLARI
Muhterem Mü’minler!
Allahü Teala yarattığı her canlı için
belli bir yaşam süresi koymuştur. Bu sürenin sonuna ecel denir. Her ne suretle
olursa olsun ecel dediğimiz vakit gelince,
ölüm olayı meydana gelir. Bir dakika bile
sonraya geciktirilmez. Her canlı için ölüm
bir gün er geç gelecektir. Yaratan ve yaşatan Allah (c.c.) olduğu gibi, öldüren de yani
ölümü yaratan da odur. Ondan başka bir
yaratıcı ve öldürücü yoktur. Ölüm Allah’ın
emridir, hüküm onundur. “Biz Allah’ın
kullarıyız ve ona döneceğiz.”(1) Ancak,
hiç kimse nerede ve ne zaman öleceğini
bilemez. Yaşlandıktan sonra ölüm gelebileceği gibi, çok erken yaşlarda da gelmesi
mümkündür.
3
mümin olarak yaşayıp mümin olarak ölmek
için gayret etmelidir. Dünyada bir eser ve
hoş bir seda bırakarak ölebilirsek ne mutlu
bizlere. Geride kalanlara düşen görev; ölenin ailesine taziyede bulunmak, onlara
yemek ikram etmek, ölenin borcunun
ödenmesine yardımcı olmak, vasiyetini yerine getirmek, ölü için dua etmek, hayır hasenatta bulunmak, geride bıraktıklarını,
dost ve arkadaşlarını gözetmek, kabirleri
ziyaret etmek suretiyle ibret almaktır. Zira
musalladaki her cenaze, ziyaret edilen her
kabir, en etkili hatipten daha tesirlidir.
Hutbeme Al-i İmran Suresinin 185.
Ayetinin mealiyle son veriyorum: “Her
canlı ölümü tadacaktır. Ve ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size
tastamam verilecektir. Kim Cehennemden uzaklaştırılıp Cennete konursa o,
gerçekten kurtuluşa ermiştir...”(3)
2
Firhist’e Geri Dön
Aziz Mü’minler!
Ölüm olayı, ruhun bedeni terk etmesi ve insanın bu dünyadan ahirete göç
etmesi demektir. Diğer bir ifadeyle insanın
dünyasını değiştirmesidir. Ölen bedendir,
ruh ölümsüzdür.
Ölüm ve cenaze ile ilgili dini merasimlere; bilgisizlik ve eski kültürlerin etkisi
sebebiyle bazı bid’at ve hurafelerin karıştığı görülmektedir. Cenazenin arkasında
alkış tutulması, şarkı ve türkü söylenmesi,
cenazenin, tabutun ve kabrin başında çalgı
çalınması, cenazeyi taşırken yüksek sesle
zikir yapılması, mezarda para dağıtılması
veya para toplanması, mezarlara bez bağlanması, mum yakılması gibi İslam’ın ruhuna uygun olmayan davranışlar İslam
dinine sonradan sokulmuş bidatlardır. Bunların ölüye hiçbir faydası yoktur.
Sevgili Peygamberimiz şöyle buyuruyor. “Ölüyü üç şey takibeder; ehli,
malı, ameli, bunlardan ikisi geri döner,
biri ölüyle kalır. Dönenler ehli ve malı,
kalan ise amelidir.”(2) Bu dünyada insan,
4
KAYNAK:
1) Bakara Suresi: 156
2) Sahih-i Buhari Rikak 42, Züht 5
3) Al-i İmran Suresi: 185
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
Firhist’e Geri Dön
21
2001 HUTBELERİ
1
04 - Mayıs
ÖLÇÜLÜ VE TUTARLI OLMAK
Muhterem Müslümanlar!
Kutsal Kitabımız Kur’an-ı Kerîm’de
Cenab-ı Allah bizlerden, önce kendisini tanıyıp bilmemizi, sonra da ölçülü ve tutarlı
hareket etmemizi istemektedir. İslâm ahlakının özünü ve temelini oluşturan ölçülü ve
tutarlı olmak, insanı şahsiyetli, inandırıcı ve
başarılı kılan hasletlerin başında yer almaktadır.
Ölçülü ve tutarlı olmak, kişinin inandığı gibi yaşaması, sözüyle özünün bir olması, yüce dinimizin getirmiş olduğu
ölçülere uymasını gerektirir. Yüce Allah
Rahman Suresinin ilk ayetlerinde kainattaki
her şeyi ölçü ve denge içerisinde yarattığını bildirmekte ve belirlenen bu ölçülerin
çiğnenmemesini emretmektedir.
Muhterem Müslümanlar!
İnsan bildikleri ve söyledikleri kadar,
3
ması sebebiyle meydana gelen çeşitli kazalar sonucu onlarca insanımızın hayatını
kaybettiği, trilyonlarca liraya varan milli servetin de yok olduğu hepimiz tarafından bilinmektedir.
Muhterem Müslümanlar!
Allah katında sevimli, insanlar nazarında da itibarlı bir mevkiye yükselmek ve
takdir edilmek isteyen herkes, dinin ve toplumun koyduğu kurallara saygılı, davranışlarında da ölçülü ve tutarlı olmak
zorundadır.
İslam hakkında bir şeyler öğrenmek
isteyen bir sahabeye “Allah’a iman ettim
de, sonra da dosdoğru ol”3 diye buyuran
Peygamberimizin, bu ölçüsünü çok iyi düşünmeli ve hayatımızın her safhasında ölçülü olmayı dikkate almalıyız.
Sözümüzle, özümüzle her iş ve hareketimizde dosdoğru davranmalıyız.
2
Firhist’e Geri Dön
bildiklerini ve söylediklerini hayata geçirmekle değer kazanır ve inandırıcı olur.
Söylediklerini yapmayan kimseler ise, toplum içindeki itibarlarını yitirir ve güven duygularını sarsarlar. Nitekim Cenab-ı Allah,
“Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz!?. Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz Allah katında
büyük bir öfke sebebidir”1 buyurarak inananları ölçülü ve tutarlı olmaya davet etmektedir. Ölçülü ve tutarlı olmak, şüphesiz
aklı kullanmanın ve mantıklı düşünmenin
bir neticesidir. Bu hususta Yüce Allah şöyle
buyurmaktadır. “Sizler Kitabı okuduğunuz halde, insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz?! Hala aklınızı
kullanmıyor musunuz?!”2
Değerli Mü’minler!
Günlük hayatımızda fert ve toplum
olarak yapmakta olduğumuz ölçüsüz ve tutarsız hareketlerimizin nelere mal olduğuna, bizleri ne büyük acı ve sıkıntılarla
karşı karşıya getirdiğine şahit olmaktayız.
Meselâ hemen her gün kurallara uyulma4
KAYNAK:
1- Saf Suresi : 2-3
2- Bakara Suresi :44
3- Müslim, iman : 62
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
Firhist’e Geri Dön
22
2001 HUTBELERİ
1
11 -Mayıs
ANNE HAKKI VE ANNE SEVGİSİ
Muhterem Müslümanlar !
Yaratılmışların en şereflisi ve en mükemmeli olan insan bir çok görevlerle sorumlu tutulmuştur. Bu görevlerin başında
Allah’a karşı görevlerimiz ile ailemize karşı
sorumluluklarımız gelmektedir.
Allah, insanın ve bütün kainatın yaratıcısıdır. Anne ve babamız ise dünyaya
gelişimizin sebebidirler.
Canlılar arasında insanın ayrı bir
yeri vardır. Yeni doğan çocuk, hayatını
devam ettirebilmek için zorunlu olan en
tabii ihtiyaçlarını bile karşılamaktan acizdir.
Belli bir süre bakıma, himayeye, şefkate
muhtaçtır.
Bu çocuğa en iyi bakacak, onu her
türlü olumsuzluklara karşı, kendi hayatını
3
davranmanızı kesin bir şekilde emretti.
Eğer onlardan biri veya her ikisi senin
yanında iken ihtiyarlayacak olursa, onlara karşı Öf bile deme, onları azarlama,
onlara güzel ve tatlı söz söyle” buyurmaktadır.
Görüldüğü üzere dinimiz, ebeveynimizi üzmek, incitmek, şöyle dursun; yüzlerine karşı “Öf” bile demeyi yasaklamış,
onlara son derece saygılı olmayı, hoşgörülü davranmayı ve onları yürekten sevmeyi emretmiştir.
Anne-babamız bize darılsalar da, kırıcı ve acı sözler söyleseler de, onlara
daima güler yüz göstermeli, hoş görülü olmalıyız. Onlardan hiçbir zaman şikayet etmemeliyiz.
Aziz Mü’minler !
Anne sevgisi, sevgilerin en güzelidir.
Anne; bağlılığın fedakarlığın, cömertliğin,
karşılık beklemeden vermenin ve sevmenin sembolüdür.
Anne, ilâhi rahmete benzer. Hep
verir, fakat karşılık beklemez.
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
bile tehlikeye atarak koruyacak ve himaye
edecek olan yegane varlık annedir.
O anne ki, çocukları için bir çok sıkıntılara katlanır. Sevgi ve şefkat duyguları
ile onları her türlü tehlikelerden, dert ve sıkıntılardan korumaya çalışır. Onların büyümeleri ve iyi bir insan olmaları için eşiyle
birlikte çalışır, didinir.
O, gerektiğinde yemez, yedirir. Giymez, giydirir. Dinimiz, anne-babanın çocukları için katlandığı sıkıntılara, çektiği
çilelere karşılık onları mükafatlandırmış, Allah’ın rızasının kazanılabilmesi için öncelikle anne-babanın rızasının kazanılmasını
emretmiştir. Anne-babanın rızasını kazanmak; gönüllerini hoş tutmakla, onlara hizmet etmekle, öğütlerini dinlemekle, onlara
saygılı davranmakla, emirlerini yerine getirmekle, onları üzmemekle, incitmemekle, ihtiyaçları varsa o ihtiyaçları gidermekle
mümkün olur.
Bu konuda; Yüce Allah İsra Sûresi
23. Ayetinde: “Rabbin, sadece kendisine
kulluk etmenizi, Anne-Babanıza da iyi
4
Yüce dinimiz, anneye ve anne sevgisine özel bir yer vermiş, cenneti annelerin
ayakları altına sermiş, vaktinde kılınan namazdan sonra en sevimli işin anneye iyilik
etmek olduğunu, Allah’ın rızasını kazanmanın, cennete ulaşmanın en kestirme yolunun anneye hizmetten ve anneyi gereği
gibi sevmekten geçtiğini bildirmiştir.
Muhterem Mü’minler !
Anneler, senenin belli bir gününde
sevilip, diğer zamanlarda ihmal edilecek
varlıklar değildir. Anneler, ömür boyu sevgiye, saygıya, hizmete ve hürmete layık en
yüce varlıklardır. Anneler, başların tacı, gönüllerin ilacıdır.
-Ne mutlu, annelerini, layıkıyla sevenlere; onları her zaman hatırlayanlara,
annelerine en güzel şekilde hizmet edenlere, annelerinin hayır dualarını alıp, dünya
ve âhiret mutluluğuna erebilenlere.
Firhist’e Geri Dön
23
2001 HUTBELERİ
1
18 - Mayıs
GENÇLİK BÜYÜK BİR NİMETTİR
Muhterem Mü’minler!
Gençlik, tüm hareket ve heyecanıyla,
geçen dünümüzün adı. Yaşadığımız geleceğe döndüğümüzde, istikbalimizi teslim
edeceğimiz yarınlarımızdır.
Bir ülkenin yarınlarından emin olması, yetiştirdiği gençliğin sağlıklı, duyarlı
ve tutarlı olmasıyla mümkündür. Gençlerine iyi imkanlar hazırlayamayan, onların
ihtiyaçlarını göremeyen, seslerini duyamayan milletler, aslında geleceklerini tehlikeye
atan milletlerdir.
Gençlik, milletler için bulunmaz bir
nimet, önemli bir güç, yararlanılması gerekli olan muazzam bir kuvvettir. Bir millet
gençlerinden iyi yolda yararlanabilirse,
hem o millet için ve hem de insanlık için
sonsuz yararları vardır. Böyle bir sonuç,
gençliğin iyiye, güzele yönlendirilmesiyle
3
mını uygulamaktadırlar. Böylece taze ve
zinde güç gençlik, günden güne eriyip gitmektedir. Gençliğimiz bu tür tuzaklara karşı
uyanık olmalıdır.
Muhterem Müslümanlar!
Şunu hemen ifade etmeliyiz ki, Allah’a şükürler olsun ülkemizde gençliğimizin büyük bir çoğunluğu kendi değerlerine
sahip, sorumluluklarının bilincinde, vatan
ve millet sevgisiyle yoğrulmuştur. Bu yapının ilelebet devam etmesi bu değerlerimizin gençlerimize bütün yönleriyle
aktarılmasıyla mümkündür. Devletimizin bu
alanda alacağı tedbirlere milletçe destek
vermemizin yanında gençliğimize sahip çıkarak onları sağlam bir inanç ve köklü bir
millet sevgisinde birleştirmeliyiz.
Sevgili gençlerimiz! Şunu hiçbir zaman hatırınızdan çıkarmamalısınız ki, sizler bizim
ümidimiz ve geleceğimizsiniz. Cennet vatanımız üzerinde oynanmak istenen oyunları
bozacak ve boşa çıkaracak güçtesiniz.
Ömrünüzün baharı sayılabilecek bu çağ,
sevgi ve nefreti en yoğun yaşadığınız çağNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
elde edilebilir. Gençlik ihmale uğrar, yoldan
çıkarsa hem o toplum ve hem de gençliğin
kendisi ülke için bir endişe ve üzüntü kaynağı haline gelir.
Aziz Mü’minler!
Gençliğin yaratılışından kaynaklanan sürekli hareketliliği, ülke yararına yönlendirilemediği zaman, gençlik çeşitli
mihrakların ve kötü emelli kişilerin tesir
alanı içerisine düşebilir. Bir toplumu yok
etmek, yıpratmak ve zora sokmak isteyen
şer güçler, öncelikle o toplumun değerlerini
ve gençliğini hedef alırlar. Bilirler ki; Değerlerini yitirmiş, gençliği ifsat olmuş milletler,
şer güçlere karşı dayanma gücünü devam
ettiremezler. İç barış ve huzurlarını kaybederler. Bunun için de terör ve uyuşturucu
belasını silah olarak kullanırlar.
Terör ve uyuşturucu, iki tarafı keskin
bir bıçak gibidir. Terör örgütleri, bir yandan
aldatılmış ve kandırılmış gençleri insanlık
dışı eylemlere sürüklerken; diğer taraftan
da kandıramadıkları gençleri uyuşturucu ile
zehirleme ve tesirsiz hale getirme progra4
dır. Nefret kötülerin, sevgi ise Allah’ın iyi
kullarının yoludur.
Önce, en yakınımızdan başlayarak
birbirimizi; sonra, uğruna binlerce gencimizi
feda ettiğimiz cennet vatanımızı, bayrağımızı sevmeliyiz. Bizi biz yapan değerlerimizi sevmeliyiz.
Sevmeliyiz; çünkü, nefret ve kin tohumlarının yeşermemesi için en etkili ilaç,
yine sevgidir.
Her zaman gençleri yanında bulmuş
olan sevgili Peygamberimiz; “İnsanlar
içinde Allah’ın en çok sevdiği kimse, kötülükleri terkedip iyiliklere yönelmiş
olan gençtir.” Buyurmuşlardır.
Ne mutlu bu müjdeye mazhar olabilenlere!
KAYNAK:
Enfal 53
(Ramuzu’l-ehadis, s. 383)
Firhist’e Geri Dön
24
2001 HUTBELERİ
1
25 - Mayıs
İSTANBUL’UN FETHİ
Muhterem Müslümanlar!
Şanlı tarihimizde İstanbul’un fethinin
anlamı çok büyüktür. İstanbul’un fethi konusunda Sevgili Peygamberimiz: “İstanbul muhakkak feth edilecektir. Onu feth
eden komutan ne güzel komutan; Onu
feth eden ordu ne güzel ordudur.”1 buyurmuşlardır.
Rasûlullah’ın bu müjdesine nail
olmak isteyen Müslümanlar, İstanbul’u defalarca kuşattılar. Çağ açıp çağ kapayan
Fatih Sultan Mehmed komutasındaki Türk
Ordusu 29 Mayıs 1453 Salı günü İstanbul’u fethetti. Böylece bu şeref aziz milletimize nasip oldu.
Fetih günü Fatih Sultan Mehmed,
Topkapı’dan şehre girerek, Bizans halkının
sığındığı Ayasofya’ya gitti. Orada bulunan
dini liderlerden ve insanlardan bazılarının
3
duymadan yaşayageldiler. Bütün bunlar
necip milletimizin her türlü inanca ve ırka
gösterdiği hoşgörüyü aksettiren tarihi belgelerdir.
Yüce milletimiz hiçbir zaman zulme
tevessül etmemiştir. Milliyeti ve inancı ne
olursa olsun hiçbir insana kötü muamele
yapmamıştır. Her türlü inanca hoşgörü
göstermiştir.
Tarihimizdeki bütün fetihler, haksızlıkların yok edilmesi ve zulmün sona erdirilmesi için yapılmıştır. İstanbul’un fethinden
sonra da, orada yaşayan Hıristiyanlar o zamana kadar görmedikleri adalet, eşitlik ve
huzura kavuşmuşlardır.
Muhterem Müslümanlar!
Şanlı ecdadımızın canları ve kanları
pahasına fethederek bizlere emanet bıraktıkları güzel İstanbul’u ve aziz Anadolu’muzu, atalarımızın mukaddes emaneti
bilip, canımız gibi koruyalım. Onlara layık
bir nesil olabilmek için daha çok çalışıp ülkemizi imar edelim. Her köşesini cennetten
bir parça bilip, en güzel şekilde koruyalım.
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
kendilerini yerlere atmış olduğunu görünce
onlara: “Kalkın! Ben Sultan Murat Han
Oğlu Sultan Mehmed derim ki: Bu günden itibaren canınız ve hürriyetiniz teminatım altındadır.” dedi.
Değerli Mü’minler!
Bu fetih, o tarihlerde dünyanın bazı
bölgelerinde Müslümanların diri diri ateşe
atılarak zulme maruz bırakıldığı bir dönemde gerçekleşti. Bu muazzam fethin ertesi Çarşamba günü İstanbul’un her
yerinde Fatih Sultan Mehmed’in fermanları
okundu. Şehrin içinde saklanan halkın, hiçbir şeyden çekinmeksizin ve cesaretle ortaya çıkmaları istendi. Canlarının,
mallarının, ırzlarının, korunacağı, din ve
mezheb hürriyetleri ile milli örf ve adetlerinin tamamen Türk kanunlarının teminatı altında bulunduğu ilan edildi. Dini liderlerini
seçmelerine izin verildi.
Aziz Müslümanlar!
Fatih’in bu fermanına o kadar sadakat gösterildi ki, güzel yurdumuzda diğer
ırk ve din mensupları, hiçbir rahatsızlık
4
Her karış toprağı şehit kanıyla yoğrulmuş
bu kutsal topraklarda, birlik ve dirlik içinde
yaşayalım.
KAYNAK:
1- Ahmet bin Hanbel C, 4/335
Firhist’e Geri Dön
25
2001 HUTBELERİ
1
01-Haziran
ÖRNEK İNSAN HZ. MUHAMMED (S.A.S.)
Muhterem Müslümanlar!
Her toplum kendi seçkin şahsiyetlerini örnek alır. İlim, irfan ve akl-ı
selim sahibi insanların da yapacağı
budur. İşte bu insanlar dünya ve ahirette, mesut ve bahtiyar olurlar. Bu tür
bahtiyar insanlardan yoksun olan toplumlar ahlâki çöküntüye düşerler, huzurları bozulur; güç ve kuvvetlerini
kaybederler; anarşinin içine düşerler.
Bu kaçınılmaz bir sonuçtur.
Aziz Mü’minler!
Dinî ve ahlakî hayatımızın en
büyük örnek şahsiyeti, hiç şüphe yok
ki, sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)’dir.
Alemlere rahmet olarak gönderilen son peygamber, Hz. Muhammed
(s.a.s.)’in örnek hayatı incelendiğinde;
3
sözü tutardı. Şakayla da olsa, asla
yalan söylemezdi. Henüz peygamber
olmadan “güvenilen kişi” unvanını kazanmıştı. Bunun içindir ki, Yüce Allah
Kur’an-ı Kerim’de; “Sizin için, Allah’ın Rasulü (Hz. Muhammed), Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı
umanlar ve Allah’ı çokca zikredenler
için, güzel bir örnektir.” [1] buyurur.
Bunun yanında; Allah Teala Kur’an’da
Yüce Peygamberimizin “En üstün
ahlâk üzere bulunduğunu” [2] ,“Allah’ın rahmetinin eseri olarak ümmetine yumuşak ve merhametle
davrandığını” [3] bildirmiş ve “Ey Muhammed! Biz seni ancak alemlere
rahmet olarak gönderdik” [4] buyurmuştur.
Peygamberimiz Hz. Muhammed
(s.a.s.) de “Sizin en hayırlınız, ahlâken en güzel olanınızdır.” [5] , “Ben
ancak güzel ahlâkı tamamlamak için
gönderildim” [6] buyurmuştur.
Muhterem Müslümanlar!
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
O’nun muhteşem özellikleri, açıkça görülür.
Allah Rasûlü, kimsenin ayıbını
yüzüne vurmaz, hoşlanmadığı ve yanlış gördüğü bir davranış olursa o davranışı yapanların kim olduğunu
belirtmeden ve kimseyi kırmadan, yanlışları düzeltir; kimsenin sözünü kesmez, konuşması bitinceye kadar dinler,
kimsenin gizli hallerini araştırmaz, kendini ilgilendirmeyen konularla meşgul
olmazdı. Allah’a hürmetsizlik yapılmadıkça, kendisine karşı yapılan kötülükleri bağışlar, eline fırsat geçse de
intikam almayı düşünmezdi. Zenginfakir, efendi-köle, büyük-küçük ayrımı
yapmadan insanları eşit tutardı.
Hz. Peygamber cömertti. İkram
etmeyi çok severdi. Eline geçen
hemen her şeyi muhtaçlara dağıtır,
kimseyi eli boş çevirmezdi. Bütün işlerini tam bir düzen ve intizam içinde
yapar, vaktini boşa geçirmezdi.
Dürüstlükten ayrılmazdı. Verdiği
4
Önümüzdeki Pazarı Pazartesiye
bağlayan gece Mevlit Kandilidir.
Sevgili Peygamberimizin doğum
yıldönümünü kutlarken Müslüman’a yaraşanın onun yüksek ahlakını benimsemek, ailesine, çevresine, milletine
ve devletine yararlı bir insan olmaktır.
KAYNAK:
[1]Ahzap Suresi Ayet:21.
[2] Kalem Suresi Ayet:4.
[3] Al-i İmran Suresi Ayet:159.
[4] Enbiya Suresi Ayet: 107.
[5] Buhari Tecrid Terc. 9/318 Hadis
No:1456.
[6] Malik, el-Muvatta 2/904.
Firhist’e Geri Dön
26
2001 HUTBELERİ
1
08-Haziran
DÜŞKÜNLERE YARDIM
Muhterem Müslümanlar!
Toplumu oluşturan bütün fertlerin,
içinde bulunduğu durum aynı değildir.
Kimi genç, kimi yaşlı, kimi zengin, kimi
yoksul; kimi sağlıklı-kimi hasta; kimi kabiliyetli kimi değildir. Bu farklılığın tabii
bir sonucu olarak, toplumda; korunmaya, desteğe ve özel ilgiye muhtaç
kimseler ortaya çıkmaktadır.
Büyük geçim sıkıntısı çeken, yoksulluk sebebiyle mutluluk ve huzuru yitirmiş, yahut yaşlılık ve özürlülük gibi
nedenlerle çalışma gücü bulunmayan
düşkünler toplumda yardım edilmesi ve
ilgi gösterilmesi gereken kimselerdendir.
İslam’ın özelliklerinden biri de içtimai hayata önem veren bir din olması3
da kıyamet gününde onun ayıbını
örter.” 4
Bir diğer hadis-i şerifte Rasulüllah
Efendimiz: “Fukarayı arayın, görüp gözetin. Siz ancak fakirlerinize yardım
sayesinde yardım görür ve rızıklanırsınız.”5 buyurmaktadır.
Maddi yardımların yanında, ihtiyaç halinde düşkünlere fiilî olarak da
yardım etmek gerekebilir. Bu şekilde yapılacak fiillî yardımları da sadaka olarak
nitelendiren6 Peygamber Efendimiz, bu
tür yardımların mükâfatını bir hadis-i şeriflerinde şöyle açıklamaktadırlar. “Kimsesizlerin yardımına koşanlar, Allah
yolunda cihad etmiş gibi sevap alırlar.” 7
Muhterem Müslümanlar!
Fakirleri ve düşkünleri sevmek ve
onlara yaklaşmak, Sevgili Peygamberimizin tavsiyeleri arasında çokça yer
alır.8
Hutbemi bir ayet-i kerime mealiyle
bitiriyorum: “Sevdiğiniz şeylerden
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
dır. Böyle bir toplumu oluşturan fertler,
sıradan bir topluluğun üyeleri değil, birisinin acısı hepsini etkileyen bir vücudun
uzuvları gibidir. 1 Bu toplumu oluşturan
bütün fertler kardeştir. 2 Peygamberimizin
ifadesiyle, İslam toplumunda Mü’minin
mü’minebağlılığı, taşları birbirine kenetli
bir bina gibidir. 3
Bu tür toplumda, hiçbir kimse aç
ve açıkta kalmaz, düşkünler de güvence
altındadır.
Düşkünlere yardım etmek, İslam
kardeşliğinin bir gereği ve gerçek mü’minin özelliklerindendir. Peygamber Efendimiz (S.A.S.) bir hadis-i şeriflerinde
şöyle buyurmaktadırlar: “Müslüman
Müslüman’ın kardeşidir. O’na zulmetmez onu yalnız bırakmaz, bir kimse
Müslüman kardeşinin ihtiyacını karşılarsa, Allah da ona yardım eder. Bir
kimse bir Müslüman’ın sıkıntısını giderirse, Allah da kıyamet günü onun
sıkıntılarından birini giderir. Bir kimse
din kardeşinin ayıbını örterse, Allah
4
Allah için harcamadıkça iyiliğe eremezsiniz, Her ne harcarsanız Allah
onu hakkıyla bilir!”9
KAYNAK:
1 Buhari, Edep: 27.
2 Hucurat, 10.
3 Tecri’di Sarih:12/134.
4 Tecri’di Sarih:7/360; Riyazüs-Salihin:1/284.
5 Riyazüs-Salihin: 1/314.
6 Tecrit:5/194.
7 Riyazüs-Salihin: 1/310.
8 Et-tergip ve’t terhib:3/337.
9 Âl’i imran, 92.
Firhist’e Geri Dön
27
2001 HUTBELERİ
1
15-Haziran
İSLAM
Muhterem Müslümanlar!
Varlıkların en mükemmeli insandır.
İnsan; sadece maddi bir yaratık değil, manevi yönü de olan bir varlıktır. İnsanın maddi
hayatını devam ettirmesi için çeşitli nimetler veren Rabbimiz, maddi-mânevi hayatını
devam ettirmesi için de kitaplar ve Peygamberler göndermiştir.
İslâm kelimesinde; selam, sulh,
sükûn, samimiyet ve bağlılık mânâları vardır.
Dinimizdeki anlamı ise; Allah’ın birliğini kabul etmek, ancak ona itaat etmek ve
teslimolmak, gönlü ondan başka şeylerden
arındırmak ve Allah’ın bildirdiği dînî esasları benimsemektir.
İslam, İlahi vahye dayanan hak
3
etmendir. Her ne kadar sen, ibadet ederken onu görmesen de o seni görür2 buyururlar.
Gelen kişinin kim olduğu sorulunca;
Peygamberimiz O kimsenin Cebrail olduğunu ve insanlara dinini öğretmek için geldiğini, bu dinin ise İslâm olduğunu
buyurmuşlardır.
Değerli Kardeşlerim!
Hz. Ali olgun Müslümanı şöyle tarif
eder. Müslüman sözünün eri olur. Onun tebessümü yüzünde, üzüntüsü özündedir. O
hoş görür ve affeder, kendisini herkesten
aşağı tutar, kibirlenmez, kimseyi çekiştirmez, kimseye kötü söz söylemez. Gözü
yaşlıdır, desinler diye hayır yapmaz, riya ve
gösteriş nedir bilmez, kimseye kötülük
etmez, susması bile ders verir, kimseyi
mahcup etmek kasdıyla soru sormaz. Sorduklarını anlamak, anladıklarını da yapmak
için sorar, kimseye iftirada bulunmaz, hilmi
çoktur, ağır başlıdır, eli açıktır, hayır söyler,
kızdığı zaman bile Hak’tan ayrılmaz, sevdiklerinin dertleriyle dertlenir, dostlarından
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
dînîn adıdır(1). Yüce Kitabımız Kur’an’da;
Size din olarak İslâm’ı seçtim2 buyurulmaktadır.
“Bir gün Peygamber Efendimiz,
ashabıyla beraber otururlarken, içeriye
bir kişi girer. Peygamberimizin yanına
kadar ilerler ve önüne diz çöker. Dizlerini Peygamberimizin dizlerine dayayarak;
-Ya Muhammed! İman nedir? diye
sorar.
Peygamberimiz: İman; Allah TeâIâ’ya, meleklerine, kitaplarına, Peygamberlerine ve ahiret gününe (öldükten
sonra dirilmeye) inanmandır, buyururlar.
Tekrar sorar, İslâm nedir?
İslâm; Allah’a kulluk etmen, ona
hiçbir şeyi ortak koşmamandır. Namaz
kılman, farz olan zekatını vermen ve Ramazan ayında orucunu tutmandır” der.
O zat üçüncü kez, İhsan nedir? Ey
Allah’ın Rasûlü deyince:
Peygamberimiz: “İhsan; ibadet
ederken Allah seni görüyor gibi ibadet
4
gördüğü olumsuzluklara katlanır, hiç kimsenin felaketine sevinmez, hiçbir kimse hakkında kötü söz söylemez,
elbisesitertemizdir. Güler yüzlü, temiz özlüdür, özünde sözü, sözünde özü okunur, iyi
insan, gerçek Müslüman, işte budur.3
KAYNAK:
1 Âl-i İmran, 3/19.
2Maide:5/3
3Tac. Cilt 1, s. 24
4YALTKAYA, Ord. Prof. Dr. Şerafettin,
Hatiplik ve Hutbeler, s. 156.
Firhist’e Geri Dön
28
2001 HUTBELERİ
1
22-Haziran
İSLÂM’DA OKUYUP YAZMA VE
EĞİTİMİN ÖNEMİ
Muhterem Müslümanlar!
Dinimiz eğitime, okuma ve öğrenmeye çok büyük önem vermiştir. İnsanlar
devamlı huzur ve mutluluğa kavuşmak için
büyük çabalar gösterirler. Bu amaca ulaşabilmek için takip edilecek yol, hiç şüphesiz
iyi bir eğitim ve öğretimdir. Bunlara gereken önem verilmedikçe, istenilen amaca
ulaşmak mümkün değildir.
Dinimiz ilme, okuyup yazmaya gereken önemi vermiş; dikkatimizi bu noktaya
çekmiş ve bizlerden daima müsbet yolda
çalışmayı istemiştir. Cenab-ı Allah, Kur’an-ı
Kerim’de: “Yaratan Rabbinin adıyla oku;
3
mak, bilgimizi artırmak için devamlı gayret
etmeliyiz. Bir âyet-i kerimede Cenab-ı Hak
“Rabbim benim ilmimi artır”4, diye dua
etmemizi öğütlemiş, diğer bir âyet-i celilede
de: “...Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur
mu?...”5 diye buyurmak suretiyle bilginin
ve bilgi sahibinin değerinin ne kadar yüce
olduğunu ortaya koymuştur.
Peygamber Efendimiz de bir hadis-i
şeriflerinde: “Faydalı olan ilim mü’minin
yitik malıdır. Onu nerede bulursa alsın”6.
İlimden daha faydalı bir şey olmayacağına
göre, nerede bulunursa alınması lazımdır.
Nitekim bir haberde “İlim Çin’de de olsa
gidip alınız”7 buyurularak, Müslümanları
ilmi en uzak yerlerde bile olsa, gidip almaya teşvik etmiştir.
Ortaçağ Avrupası; cehalet içerisinde
yaşarken, atalarımız; insanlığın bu gününe
ışık tutan eserler ve araştırmalar yapmışlardı. Onlar, “Allah içinizden iman edenlerle, ilme nail olanların derecelerini
yükseltir”8 Âyet-i celilesinde verilen vaadin hak olduğuna inanmış ve Allah katınNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
O, insanı bir Alakadan yarattı. Oku! İnsana bilmediklerini öğreten, kalemle
(yazmayı) belleten Rabbin, en büyük
Kerem sahibidir.”1 buyurmak suretiyle, insanın daima arayış içinde olması gerektiğini, eğitim ve öğretimle her an içiçe
bulunması lüzumunu belirtmiştir.
Peygamber Efendimiz de, ilim öğrenme hususunda bir hadis-i şeriflerinde:
“İlim öğrenmek için gayret sarf etmek,
kadın-erkek her Müslüman’a farzdır”2
buyurmaktadır.
Muhterem Mü’minler!
Yüce dinimiz, ilim öğrenmeyi farz
kıldığı gibi; öğretmeyi de bize bir görev olarak vermiştir. Dinimiz, ilim öğreneni de öğreteni de yüceltmiştir. İslâmiyet, ilim ve
eğitimi ibadet kabul etmiş, Peygamber
Efendimiz de: “İlim tahsil etmek, Allah katında nafile olarak kılınan namaz, tutulan
oruç ve yapılan hacdan daha hayırlıdır”3
buyurmuştur.
Müslümanlar olarak, Allah ve Rasûlünün bizlere vermiş olduğu öğütleri tut4
daki bu dereceye yükselmek inancıyla hareket etmişlerdir.
Muhterem Cemaat!
Hutbemizi, Peygamber Efendimizin
bir hadis-i şerifleriyle bitirelim. “Bilen, öğrenen, dinleyen veya ilmi sevenlerden
biri ol, Beşincisi olma, helak olursun.”9
KAYNAK:
1 Alak,1-5.
2 Ek-Tergip ve’t Terhib:C.1, S.96.
3 Camiu’s-Sagir 2/45.
4 Tâhâ Suresi: 114
5 Zümer Suresi:9
6 Keşful-Hafa, 1/435 No:1159
7 Fethul-Kebir 1/193
8 Mücadele Suresi:11
9 Fethul-Kebir, 1/204
Firhist’e Geri Dön
29
2001 HUTBELERİ
1
29-Haziran
İBADETLER YALNIZ ALLAH İÇİN
YAPILIR
Muhterem Müslümanlar !
Allah TeâIa, Hz. Adem’den itibaren
Hz. Muhammed Mustafa Sallallahu aleyhi
ve sellem’e gelinceye kadar pek çok Peygamber göndermiştir. Bu Peygamberler, Allah’ın mesajını insanlara iletmişler ve O’
Yüce Yaratıcıya nasıl ibadet edileceğini bildirmişlerdir.
İbadet, Allah’a saygı ile boyun
eğmek, lûtfettiği sayısız nimetlere ve akıl
gibi üstün yeteneklere karşılık O’na şükretmektir. Peygamberimizin, geceleri yoruluncaya kadar namaz kıldığını gören Hz.
Aişe’nin:
Ey Allah’ın Resûlü! Geçmiş ve gelecek hatalarınız bağışlanmış olduğu halde,
3
rirken Kur’an okumasını, uygun bulmamıştır.
Her iş, yalnız Allah rızası için yapılmalı, başka bir amaca yer verilmemelidir
Hutbemi bir âyet-i kerimenin meâli
ile bitiriyorum: “...Rabbinin rızasını kazanmak isteyen kimse, iyi iş yapsın ve ibadet ederken hiçbir şeyi Rabbine ortak
koşmasın.”(Kehf, ll0)
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
kendinizi bu kadar niçin yoruyorsunuz? demesi üzerine Peygamberimizin:
Ya Aişe! Allah’a şükredici bir kul olmayayım mı? diye cevap vermesi,ibadet
etmenin nedenini en güzel şekilde açıklamaktadır.
İbadet, yalnız Allah’a yapılır ve
ancak ibadete layık O’dur. Allah’tan başkasına ibadet yapılmayacağı gibi, Allah rızası
dışında başka bir amaçla da ibadet yapılmaz. Allah’a yapılan ibadete, başkasını
ortak etmek, daha açık bir ifade ile; Allah’a
yapılan ibadetle dünyevî bir çıkar sağlamak, toplum nezdinde itibar kazanmak gibi;
ibadetin ruhuna aykırı niyet ve amaçlarla
ibadet etmek, büyük günah kabul edilmiştir.
Bu şekilde yapılan ibadetleri Allah kabul etmeyeceği gibi, değer de vermez.
Değerli Mü’minler!
Dinin herhangi bir çıkar için kullanılması ve ibadetlerin gösteriş için yapılması
çok yanlıştır. Hatta, Kur’an okumak sevap
olduğu halde, islam âlimleri; bir tüccarın ticarî eşyasını sergilerken, müşteriye göste4
Firhist’e Geri Dön
30
2001 HUTBELERİ
1
06-Temmuz
KUL HAKKI
Aziz Mü’minler!
Yeryüzündeki varlıkların en mükemmeli insandır.
Çünkü o; en güzel bir şekilde yaratılmış, akıl nimetiyle donatılmıştır. İnsan
için başka insanlarla tanışmak, yardımlaşmak, onlarla bir arada yaşamak, en tabii bir
ihtiyaçtır. Yeryüzünde huzur içerisinde bir
hayat sürdürmek, Allah’ın sayısız nimetlerinden meşru ölçüler içerisinde yararlanmak, neslinin devamını sağlamak ve
ihtiyaçlarını karşılamak, toplu halde yaşamaya bağlıdır. Cemiyet halinde yaşamak,
karşılıklı hak ve sorumlulukları da beraberinde getirmektedir.
İnsanlar arasındaki bütün bu ilişkiler,
“fertlerin karşılıklı hakları” içerisinde yer almaktadır. Ana-baba, evlat, eş, komşu, akraba, arkadaş, işçi-işveren hakları bu tür
3
alınıp hak sahibine verilir. İyiliği yoksa,
hak sahibinin günahından alınıp haksızlık eden kimseye yüklenir”(2) buyurmaktadır.
Muhterem Mü’minler!
Şu halde diyebiliriz ki; Müslüman,
kul haklarına son derece titizlik göstermelidir. Bilerek veya bilmeyerek başkalarının
hakkını alan kimse, o hakkı ödemek ve helalleşmek suretiyle kendisini kurtarmaya
çalışmalıdır. Haksızlık edip de, hak sahibine hakkını vermeyenler; Ahirette pişmanlık duyacaklar ve çetin bir azaba
uğrayacaklardır.
Herkesin hak ve hukukuna saygılı
olalım. Kul hakkıyla Allah’ın huzuruna çıkmaktan sakınalım. Kul hakkını, hak sahibi
bağışlamadıkça Allah’ın bağışlamayacağını bilelim. Dünyadaki bir çok kötülük,
kavga ve cinayetlerin, insanlar arasındaki
huzursuzlukların, kul haklarına saygı göstermemekten meydana geldiğini unutmayalım.
KAYNAK:
(1)Zilzal, 7-8.
(2)Sahih-i Buhari, Tecrid Terc.C.7 S.375.
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
kul haklarındandır.
Değerli Mü’minler!
Bir gün bu fani hayat son bulacak,
gerçek hayat dediğimiz Ahiret hayatı başlayacak ve herkes dünyadaki hayatından hesaba çekilecektir. Akıllı ve basiretli insan;
Allah’a ve O’nun kullarına karşı vazifelerini
yapan, hak ve hukuka saygı gösterip,
hesap gününe borçsuz ve günahsız olarak
gitmeye çalışandır. Şu gerçek hiçbir zaman
unutulmamalıdır: Kim iyilik ve kötülük olarak ne yapmışsa; mutlaka karşılığını görecektir. Nitekim Cenâbı Hak, Kur’an-ı
Kerim’inde “Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre miktarı
kötülük işlerse, onu görür”(1) buyurmaktadır.
Sevgili Peygamberimiz ise; “Bir
kimsenin diğer bir kimsenin haysiyetine, yahut malına tecavüzden dolayı
üzerinde bir hak bulunursa, altın ve gümüşün geçmediği hesap günü gelmeden helalleşsin. Aksi takdirde, yaptığı
haksızlık ölçüsünde, iyi amellerinden
4
Firhist’e Geri Dön
31
2001 HUTBELERİ
1
13-Temmuz
KAİNAT VE İNSAN
Muhterem Müslümanlar!
Kainatı yoktan var eden Allah’ın varlığı ve birliği, bu günkü ilim ve teknoloji gerçeği karşısında, inkârı kabil olmayan bir
hakikattir.
İlim adamları, Allah’ın varlığını ispat
etmek, inkarcıları susturmak için çeşitli deliller getirmişlerdir. Kimisi kainatın varlığından, kimisi maddenin hareket ve
değişiminden, kimisi de, kainatın düzeninden ve her şeyin bir amaca göre yaratılışından hareket ederek; Allah'ın varlığını ve
birliğini ispatlamışlardır.
Düşünen her insan bilir ki; canlı,
cansız, gördüğümüz ve göremediğimiz
bütün varlık alemi, sonradan olmuş ve her
varlık yaratılmıştır.
Aziz Mü’minler!
Aşağıda arz edeceğim birkaç ayeti
3
nün! Onu, topraktan siz mi bitiriyorsunuz? Yoksa biz miyiz bitiren?
Ya içtiğiniz suya ne dersiniz? Onu,
bulutlardan indiren siz misiniz? Yoksa
biz miyiz indiren? İsteseydik, onu tuzlu
bir su yapardık. Öyle ise şükretmeniz
gerekmez mi?
Söyleyin şimdi bana! Yakmakta olduğunuz ateşi (bir düşününüz), onun ağacını siz mi yarattınız? Yoksa biz miyiz
yaratan? O halde sen Rabbini, Azim ismiyle tesbih ve takdis et, eksik sıfatlardan, vasıflardan onu uzak tut!”(3)
“Onlar Allah’ın kadrini hakkıyla bilemediler. Hiç şüphesiz ki Allah çok güçlüdür
ve her şeye üstündür.”(4)
Değerli Mü’minler!
Gerçek huzur ve saadeti bulanlar;
gök ve yerdeki eşsiz sanatı görenler, mülkün sahibini, eserleriyle tefekkür ederek,
gönül rahatlığına erenlerdir.
KAYNAK:
(1)Bakara, 164.
(2)Gaşiye, 18-20.
(3)Vakıa, 57, 60, 63, 64, 68-74.
(4)Hacc, 74
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
kerimenin meali; üzerinde düşünüldüğü
zaman ne kadar dikkat çekicidir!
Şöyle buyurulmaktadır: “Şüphesiz,
göklerin ve yerin yaratılmasında, gece
ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde,
insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde; Allah’ın, gökten indirip de ölü haldeki
toprağı canlandırdığı suda; yeryüzünde
her canlıyı yaymasında; rüzgarları, yer
ile gök arasında Allah’ın buyruğuna
bağlı hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde; düşünen bir toplum için, (Allah’ın varlığını ve birliğini ispatlayan,
üstün gücünü gösteren) nice ayet ve
alâmetlervardır.”(1)
“Onlar, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yerin nasıl döşenip yayıldığına bakmıyorlar mı?”(2)
“Sizi biz yarattık. Tasdik etmeniz gerekmez mi? Aranızda ölümü takdir eden
biziz ve biz, dilediğimizi yerine getirmekten aciz değiliz.
Toprağa ektiğiniz tohumu bir düşü4
Firhist’e Geri Dön
32
2001 HUTBELERİ
1
20-Temmuz
TEDBİRLİ OLMAK
Muhterem Mü’minler!
Kainat hassas bir denge, mükemmel bir ahenk ve şaşmaz bir nizam içinde
yaratılmıştır. Kainatta meydana gelen her
şey, Yüce Allah’ın koyduğu kanun ve kurallar çerçevesinde cereyan etmektedir.
Cenâbı Hak, biz kullarını çeşitli şekillerde imtihana tabi tutmaktadır. Kur’an-ı
Kerim’de “Andolsun ki; sizi korku, açlık,
mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme gibi şeylerle imtihan ederiz. (Ey
Muhammed) Sabredenleri müjdele!”[1]
buyurulmaktadır.
Ülkemiz; sel, deprem, çığ ve orman
yangınları gibi felaketlerin sıkça yaşandığı
bir bölge konumundadır. Son zamanlarda,
dünyada meydana gelen deprem, tayfun,
kasırga ve su baskınları; halkımızın nasıl
bir tehlike altında olduğunu göstermektedir.
3
kaderinden mi kaçıyorsunuz? diye sorulduğunda; “Evet, Allah’ın kaderinden yine
Allah’ın kaderine kaçıyoruz”4 demişlerdi.
Muhterem Müslümanlar!
O halde, yaptığımız yanlışlıklarla
kendimizi tehlikeye atmamalıyız. En akıllı
davranış tedbirli olmaktır. Her hususta gerekli tedbirleri alıp, bütün imkanları en iyi
şekilde değerlendirmeliyiz.
2
Firhist’e Geri Dön
Nerede ve ne zaman olacağınıtam
olarak bilemediğimiz âfetlere karşı, daima
hazırlıklı ve tedbirli olmak zorundayız.
Değerli Mü’minler!
Her bölgenin durumuna göre; bilimsel ve teknolojik verilerden faydalanmak
suretiyle, gerekli tedbirleri almak zorundayız. Bu hususta yapılan uyarıların dikkate
alınması lazımdır. Denetim ve kontrol görevinin titizlikle yerine getirilmesi gerekir.
Aksi takdirde felaket ve musibetlere maruz
kalmamız kaçınılmaz olur.
Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de mealen şöyle buyurmaktadır: “İnsanların bizzat kendi işledikleri yüzünden, karada
ve denizde fesat çıktı. Allah da, (tuttukları kötü yoldan) dönmeleri için yaptıklarının bir kısmını kendilerine böylece
tattırır.”[2]
“Başınıza gelen herhangi bir musibet,
ellerinizle işlediklerinizden ötürüdür. O,
yine de çoğunu affeder.”3
Bir gün Hz. Ömer, tehlike arzeden bir yere
gitmekten vazgeçmişti. Kendisine Allah’ın
4
KAYNAK:
[1] Bakara, 155.
[2] Rûm, 41.
[3] Şura, 30.
[4] Buhari, Tıb[, 30, Müslim, Selam, 98
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
Firhist’e Geri Dön
33
2001 HUTBELERİ
1
27-Temmuz
ÇALIŞMANIN ÖNEMİ
Muhterem Mü’minler!
İslâm; madde ile mânâ, ruh ile
beden, dünya ile ahiret arasında hassas
dengeler koymuştur. Bu ölçülere uyarak
çalışanlar, dünya ve ahiret saadetine ererler. Dinimiz, dünya ve ahiret mutluluğu için
çalışmayı farz kılmıştır. Şu halde, Allah
Teala’nın hoşnutluğunu kazanmak için çalışmalıyız. Çünkü insan, dünya ve ahirette
kendi amelinin karşılığını görecektir.
Nitekim bu gerçek, Kur’an-ı Kerim’de: “Doğrusu insanın eline geçecek
olan, kendi çalışmasından başkası değildir”1 şeklinde ifade olunmuştur.
Muhterem Müslümanlar!
Kâinatı idare eden Cenâbı Allahtır.
O her an bu kainata hayat veriyor, yaratmaya devam ediyor. “Göklerde ve yerde
bulunan herkes, O’ndan ister. O ise, her
3
için, ne de ahiretini dünyası için terk
edendir. Her ikisi için de çalışandır.”3
“Hiç kimse, elinin emeğinden daha hayırlı lokma yiyemez.”4
“İki gününü birbirine eşit geçiren aldanmıştır.”5
“Amellerin en üstünü, helal kazanç sağlamak için çalışmaktır.”6
“Rızkını araştıran, bunun için çalışan
kimse; Allah yolunda cihat yapan gibidir.”7
“Başkalarına muhtaç olmamak, çolukçocuğunun mutluğu ve komşularına
yardım niyeti ile çalışan ve helalinden
para kazananlar, yüzleri ak olarak
Allah’a ulaşacaklardır.”8
“Helalinden çalışarak, yorgun bir vaziyette yatağa giren insanın günahları affedilecektir.”9
Aziz Mü’minler!
Müslümanlık, hayat dinidir. Hareket
ve çalışma dinidir. Zenginlik dinidir. İslam’ın
beş temel esasından ikisi; Hac ve Zekat,
çalışan ve zengin olanların yapabilecekleri
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
an yaratma halindedir”2 ayeti, bu gerçeğe
işaret ediyor.
Varlıklar; ibadet, rızık, affedilme ve
benzeri konularda Allah’tan yardım isterler.
Allah; diriltmek, öldürmek, değerli veya değersiz kılmak, zengin veya fakir yapmak,
isteyene vermek ve benzeri işlerde; her an
kainatta tasarruf etmektedir. Madem ki; yer
çalışıyor, gök çalışıyor; öyleyse bizim de
Allah’ın kulları olarak çalışmamız, hem de
çok çalışmamız gerekmez mi?
Yüce Rabbimiz Kur’an’da, bizim;
hem dünya hem de ahiret için çalışmamızı
emrediyor.
Kasas Sûresi’nin 77’inci ayetinde:
“Allah’ın sana verdiğinden (O’nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu ara.
Ama dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et...” buyurulmaktadır.
Değerli Mü’minler!
Peygamberimizin şu hadisi şerifleri,
bu konuyu çok güzel açıklamaktadır:
“Sizin hayırlınız; ne dünyasını ahireti
4
ibadetlerdir.
Allah Teala; “Yeryüzüne dağılın.
Allah’ın lütfundan rızkınızı arayın”10,
“Zerre miktarı iyilik yapan, onu görecektir. Zerre miktarı kötülük yapan da, onu
görecektir”11 buyurmaktadır.
Hutbemi, Peygamber Efendimiz
(s.a.s.)’in duasıyla bitirmek istiyorum: “Allahım! Sıkıntı ve hüzünden, acizlik ve
tembellikten, korkaklık ve pintilikten, insanların kahrından sana sığınırım.”12
KAYNAK:
1 Necm, 39.
2 Rahman, 29.
3 Cami’üs-Sağir, c.2, S.116.
4 Buhari, Büğû, 15.
5 Keşfu’l-Hafa, c.2, s.123,H.No:1406.
6 Feyzül Kadir, c.2, s.26, H.No:1238.
7 İhya, c.2, s.89.
8 H.B. Çantay, 40 Hadis, No:33.
9 Cami’üs-Sağir, c.2., s.287.
10 Cuma, 10.
11 Zilzal, 7-8.
12 Tac, c.5, s.113.
Firhist’e Geri Dön
34
2001 HUTBELERİ
1
03-Ağustos
İSLAMDA EVLENME VE DÜĞÜN ADÂBI
Muhterem Müslümanlar!
Her canlının yaratılışında çoğalıp
neslini devam ettirme özelliği vardır. Canlıların en mükemmeli olan insanda da bu
özelliğin var olması tabiidir. İki ayrı cins olarak yaratılan insanların bu arzularını gerçekleştirmelerinin meşru yolu evlenmektir.
Hutbemizin başında okumuş olduğum
âyet-i kerimede bu hususa işaretle meâlen
şöyle buyurulmaktadır: “Kaynaşmanız
için size kendi (cinsi) nizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet oluşturması da O’nun (varlığının)
delillerindendir.”1
Erkek ve kadın için çok önemli olan
evliliğin ilan ve tesisinde yapılan kutlamaya
düğün denir. Bütün davranışlarında ölçülü
ve dinine bağlı olması gereken Müslüman,
3
olanıdır.”3 buyurmuştur. Nitekim Hz. Peygamberin, Hz. Aişe validemizle evlenmesi
çok sade olmuş ve bunu gören Müslümanlar, evlenmede yaptıkları gereksiz harcamaları terk etmişlerdir. Geçim sıkıntısı
yüzünden dağılmaya yüz tutmuş bir çok
aile varken; bunlara duyarsız kalarak akla
hayale sığmayacak türden israfın hâkim olduğu düğünleri, insanlık ve Müslümanlıkla
bağdaştırmak mümkün değildir. Öyleyse
düğünlerde dine aykırı her türlü davranıştan, israf ve gösterişten kaçınmamızın dini
bir yükümlülük olduğu bilinciyle hareket etmeliyiz.
Hutbemi bir âyet meâli ile bitirmek
istiyorum: “İşte böylece sizin insanlığa
şahitler olmanız, Resulün de size şahit
olması için sizi (her türlü aşırılıklardan
uzak) mutedil bir millet kıldık...”4
2
Firhist’e Geri Dön
evlenirken ve düğün yaparken de aynı
özelliğini muhafaza etmeli, israftan, aşırılıktan ve meşru olmayan eğlencelerden uzak
durmalıdır. Bu hususta Yüce Allah bizleri
şöyle uyarmaktadır: “Ey iman edenler! Allah’ın size helal kıldığı iyi ve temiz şeyleri (siz kendinize) haram kılmayın ve
sınırı da aşmayın. Zira Allah sınırı aşanları sevmez...”2
Şu halde düğünlerde milli ve manevi
değerlerimizle bağdaşmayan davranışlardan kaçınmak biz Müslümanlar için zorunlu
bir görevdir.
Aziz Mü’minler!
Evlilik, yeni bir ailenin kurulması ve
hayatın yeni bir dönüm noktasıdır. Bu ailenin kurulması için elbette bir takım harcamaların yapılması gereklidir. Ancak bu
harcamalarda ölçülü davranmak, israfa
kaçmamak icap eder. Taraflar zorlanmamalıdır. Evliliğin sıkıntıya değil, huzur ve mutluluğa kavuşturması hedeflenmelidir.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) “Evlenmenin hayırlısı, en kolay ve külfetsiz
4
KAYNAK:
1 Rum, 21.
2 Maide, 87.
3 Ebu Davut Nikah: 32
4 Bakara 143
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
Firhist’e Geri Dön
35
2001 HUTBELERİ
1
10-Ağustos
CUMA NAMAZI VE ÖNEMİ
Aziz Müslümanlar!
Dinimize göre Cuma haftanın en
önemli günüdür. Şartlarını taşıyan Müslümanların bu günde bir araya gelerek Cuma
namazı kılmaları farzdır.
Hutbemizin başında okuduğumuz
Cuma sûresinin 9. âyeti kerimesinde Yüce
Allah (c.c.) mealen “Ey iman edenler,
Cuma günü namaz için ezan okunduğu
zaman, hemen Allah’ın zikrine (namaza)
koşun. Alış verişi bırakın, böyle hareket
ederseniz sizin için daha hayırlıdır”1 buyurur.
Peygamberimiz, Mekke-i Mükerreme’den Medine-i Münevvere’ye hicret
ederken, Ranuna denilen mevkiye geldiğinde, ilk Cuma namazını kıldırmıştır. Pey3
duğu hutbesiyle; ve daha nice maddi ve
manevi güzellikleri ile, Müslümanlar için
bugün müstesna bir gündür. Müslümanlar
olarak bu mübarek Cuma gününe özel
önem vermeliyiz. Bunca özellik ve güzelliğin kendisinde toplandığı Cuma namazına
iştirak etmek için, azami gayret sarfetmeli,
büyük bir titizlik göstermeliyiz.
Hutbemi; Peygamberimiz (s.a.s.)’in,
bu konudaki bir hadisi şerifiyle bitirmek istiyorum. “Cuma gününde öyle bir zaman
dilimi vardır ki, ona denk gelen Müslüman’a, Allah istediğini verir.”3
KAYNAK:
1 Cuma, 9.
2 Sün. Tir. Terc. C.1, S.487.
3 Buhari, Tecrid Terc. C.3, S. 105.
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
gamberimizin bu tutumu, Cuma namazının
önemini ortaya koymaktadır.
Cuma gününün faziletini de, Sevgili
Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle ifade buyurmuşlardır: “Güneşin doğduğu günlerin
en hayırlısı Cuma günüdür.” 2
Cuma günlerinde, her Müslüman;
mümkünse boy abdesti almalı temiz elbiselerini giymeli, güzel kokular sürünmeli ve
camiye erken gitmelidir. Hutbeyi dikkatle
dinlemeli ve huşu içerisinde Cuma namazını kılmalıdır.
Aziz Müslümanlar!
Cuma namazı, Müslümanların kaynaşmalarını sağlamak açısından, büyük
önem arz etmektedir.
Bu namaz sayesinde, zengin-fakir,
amir-memur, işçi-işveren, güçlü-güçsüz,
genç-ihtiyar aynı safta yer alırlar. Böylece
Yüce Allah’ın huzurunda; herkesin eşit olduğu gerçeği tezahür etmiş olur.
O halde kılınan Cuma namazı ile,
duaların kabul edileceği mübarek saatiyle;
çeşitli konuların Müslümanlara duyurul4
Firhist’e Geri Dön
36
2001 HUTBELERİ
1
17-Ağustos
AMELLERİN ÖZÜ İHLAS
Muhterem Müslümanlar!
Bir Müslüman için hayatta en
büyük hedef Allah’ın rızasını kazanmak
olmalıdır. Allah’ın rızasını kazanmak da
ancak ihlas ve samimiyetle mümkün olur.
İhlas ise gerek ibadet ve gerek günlük
hayatta sadece Allah’ın rızasını gözeterek hareket etmek demektir.
Aziz Mü’minler!
İnanç ibadet ve diğer davranışlarımızın Allah teâlâ nezdindeki değerlendirilmesinde yegane ölçü ihlastır. İhlassız
yapılan amelin Allah katında hiçbir değeri yoktur. Zira ihlas ibadetin hem ruhu
ve hem de özüdür. İhlastan uzak ibadet,
cansız cesed ve kuru ağaç gibidir. Nitekim Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de mutlaka
ihlasla kendisine ibadet etmemizi emretmektedir.1 Peygamber Efendimiz de
3
Aziz Mü’minler!
Hutbemizi bir hadis meâliyle bitirelim: “Allah, sizin kalıbınıza ve suretinize değil, kalbinize bakar.”4
2
Firhist’e Geri Dön
konu ile ilgili olarak şöyle buyurmaktadır.
“Şüphesiz Allah Teâlâ, sadece kendisi
için ve ancak kendisinin rızası gözetilerek yapılan amellerden başkasını
kabul etmez”2
Muhterem Mü’minler!
Müslüman olarak, hiçbir zaman şu
gerçeği hatırdan çıkarmamalıyız: Bizim
bütün davranışlarımız, sözlerimiz ve kalbimizden geçen bütün düşüncelerimiz,
Cenâb-ı Hakkın bilgisi dahilindedir.3 Bu
sebeple bütün davranışlarımızda, insanların değişik tepkilerini düşünmeden
önce, Allah Teâlâ’nın değerlendirmesini
hesaba katmalıyız.
Allah’ın rızasını kazanma niyetiyle, Müslüman’ın yaptığı her meşru iş;
bir ibadet gibi, kendisine sevap kazandırır. Bu bakımdan Müslüman; ilim tahsilinde, iş hayatında, mesleki
çalışmalarında, ailevi ve içtimai münasebetlerinde, daima niyetini düzgün tutmalı
ve sadece Allah’ın rızasını gözeterek hareket etmelidir.
4
KAYNAK:
1 Zümer, 2
2 Nesai, Cihat 24; Ahmet b. Hanbel 4/126.
3 Al-i İmran, 29.
4 Müslim, Birr 33; Riyazü’s-Salihin, c.1, s.8.
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
Firhist’e Geri Dön
37
2001 HUTBELERİ
1
24-Ağustos
30 AĞUSTOS ZAFERİ
Muhterem Müslümanlar!
Şanlı tarihini, altın sayfalarla süsleyen aziz milletimizin unutulmaz zaferlerinden; 30 Ağustos Zafer Bayramı’nın, 79.
Yıldönümünü idrak ediyoruz. 30 Ağustos
hürriyet ve istiklalimizi kazandığımız bir
zafer günüdür.
1071 Malazgirt zaferimizi hazmedemeyenler, Anadolu’ya gelişimizden itibaren,
bize karşı düşmanca saldırılarına devam
edegelmişlerdir.
Bu saldırılar, Haçlı seferleri ile başlamış, asırlarca sürmüş ve nihayet I. Dünya
Savaşı ile Osmanlı İmparatorluğunun dağılmasında en önemli rolü oynamıştır.
Hatta bununla da yetinilmemiş, Mondros
Mütarekesi ve Sevr Antlaşması ile; topraklarımız paylaşılmaya ve istila edilmeye
başlanmıştır.
3
meydanındaki kahramanlığını ve azmini,
bu savaşın Başkomutanı Gazi Mustafa
Kemal şöyle anlatır: “Karşılıklı siperler
arasında mesafemiz, sekiz metre idi.
Yani ölüm muhakkak. Birinci siperdekiler, hiç biri kurtulamadan kâmilen şehit
düşüyor. İkinciler onların yerine geçiyor.
Fakat ne kadar imrenilecek bir itidal ve
tevekkülle; biliyor musunuz? Şehit olanı
görüyor, üç dakikaya kadar şehit olacağını biliyor, en ufak bir fütur bile getirmiyor. Sarsılmak yok. Okuma bilenler
ellerinde Kur’an-ı Kerim, Cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler kelime-i şahadet getirerek yürüyorlar. Bu;
Türk askerindeki imanı ve ruh kuvvetini
gösteren, şayan-ı hayret ve şayan-ı tebrik bir misaldir.”
Muhterem Müminler!
30 Ağustos zaferi, Türk milletinin
asla esir edilemeyeceğini; semaları süsleyen Türk Bayrağı’nın gönderden indirilemeyeceğini ve gök kubbeyi çınlatan ezan
seslerinin dindirilemeyeceğini bütün dünNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Kahraman ecdadımız bu istila ve
taksimi asla kabul etmemiş, topyekûn bir
mücadeleye girilmiştir. Tarihe, “Türk İstiklal
Savaşı” olarak geçen bu ölüm-kalım savaşını kesin zaferle sonuçlandırmıştır. Bu
büyük zaferin tek hedefi, vatanımızı düşman işgalinden kurtarmak, istiklalimizi yeniden kazanmaktı.
Aziz Müslümanlar!
Hürriyet; ancak savaş meydanlarında kazanılan zaferlerle korunur. Hürriyeti
korumak için savaş anında dahi izlenmesi
gereken yolu, Cenabı Allah şöyle bildirmektedir. “Sizinle savaşan düşmanlarla,
Allah yolunda siz de savaşın. Sakın aşırı
gitmeyin. Çünkü Allah aşırı gidenleri
sevmez.”1
“Gevşeklik göstermeyin. Üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız, üstün gelecek olan sizsiniz.”2
Ecdadımız; yokluklar içinde ve en
ağır şartlar altında, yedi düvele karşı, tarihte benzeri görülmemiş bir destan yazmıştır. Müslüman Türk milletinin savaş
4
yaya ilan eden kutsal bir zaferdir.
Bu zafer, namusumuzu ve mukaddes değerlerimizi düşman saldırısından
kurtarmakla kalmamış; aynı zamanda esaret altında bulunan diğer Müslüman milletlere de ilham kaynağı olmuştur.
Bu vesileyle; canlarını feda ederek,
milletimize eşsiz bir vatan bırakan aziz şehitlerimizi rahmet; gazilerimizi saygıyla anıyoruz.
KAYNAK:
1 Bakara, 190.
2 Al-i İmran, 139.
Firhist’e Geri Dön
38
2001 HUTBELERİ
1
31-Ağustos
İSLÂM’DA SELAMLAŞMANIN ÖNEMİ
Muhterem Müslümanlar!
Dinimiz, Müslümanları kardeş ilan
etmiş ve bu kardeşliği imandan kaynaklanan bir sevgi ve saygı esasına bağlamıştır.
Bu esasın bozulmaması için de onları karşılıklı birtakım vazifelerle mükellef kılmıştır.
Bu vazifelerden biri de, selamlaşmadır.
Kur’an-ı Kerimde, müminlerin birbirlerine
selâm vermeleri istenmiş ve şöyle buyurulmuştur: “Size bir selâm verildiği zaman,
ondan daha güzeliyle veya aynı ile karşılık verin. Şüphesiz Allah her şeyi
hesap eder”1
Selâmlaşmak, Müslümanlar arasında sevgi ve saygıyı geliştirir, barışı sağlar, samimiyeti artırır.
Sevgili Peygamberimiz: “Amellerin
3
güzel duayı, yani selamı birbirimizden esirgemeyelim. Peygamberimiz: “Asıl cimri,
selamlaşmada cimrilik edendir”5 buyurmuşlardır.
Cennetin kapıları açıldığında,
mü’minlerin, selamla karşılanacaklarını
açıklayan bir âyet meâli şöyledir: “Rablerinden korkup sakınanlar, bölük bölük
cennete götürülür; oraya geldiklerinde
cennet kapıları açılır. Oranın bekçileri
onlara derler ki; selam size olsun. Gönül
huzuru buldunuz. Ebedi kalıcılar olarak,
girin cennetlere.”6
2
Firhist’e Geri Dön
hangisi daha hayırlıdır” diye soran kimseye “Yemek yedirmen ve tanıdığına-tanımadığına selam vermendir”2 cevabını
vermişlerdir.
Bir başka mübarek sözlerinde de:
“İnsanların Allah nezdinde en makbul
olanı, önce selam verendir”3 buyurmuşlardır.
Selamlaşma; tanışmamıza, kaynaşmamıza vesile olmakta; aramızdaki kırgınlık ve dargınlıkları kaldırarak, birbirimize
yaklaşmamızı sağlamaktadır. Nitekim bir
gün Peygamberimiz: “Siz iman etmedikçe
cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de gerçek mânâda iman etmiş olmazsınız; ben size yaptığınız takdirde,
birbirinizi sevebileceğiniz bir şeyi söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayınız”4 buyurmuşlardır.
Selam vermek sünnet, almak farzdır. Müslümanların buna riayet etmemesi
ise günahtır.
Kıyamet gününde, Rabbimizin rahmetine ermek ve cennetine girmek için, bu
4
KAYNAK:
1 Nisa, 86
2 Riyazü’s-Salihin terc. Cilt. 2, s.226.
3 Aynı eser cilt, 2 s.234.
4 Tac, c.5, s.244, Beyrut 1962.
5 Buhari, Edebü’l-Müfred, s. 268.
6 Zümer, 73.
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
Firhist’e Geri Dön
39
2001 HUTBELERİ
1
31-Ağustos
2
Firhist’e Geri Dön
Kur’an-ı Kerim, Rum Suresinin 41. ayetinde “İnsanların
bizzat kendi yaptıkları yüzünden karada ve denizde
TÜRK LİRASI MİLLÎ İTİBARIMIZDIR düzen bozulduğunu...” vurgulayarak bu gerçeği en açık
şekilde tasvir etmektedir.
İnce bir dengenin hükümran olduğu dünyada insanlar, çeşitli ihtiyaçlar ile iç içe yaşamaktadır. Bir alandaki
Muhterem Müslümanlar!
dengenin bozulması, toplumun diğer denge alanlarına da
Yüce Rabb’imiz kainata mükemmel bir denge
sıçramakta ve nihayet toplumların çürüyüp yok olmasına
koymuştur. Gerçekten insanlığın hem içinde hayatını sürmüncer olmaktadır. Örneğin; ekonomik dengenin bozuldürdüğü fizik (maddi) dünyada, hem de birey olarak sahip
ması, geçim sıkıntısına, işsizliğe, ümitsizliğe, ahlakî deolduğu ruh dünyasında, muazzam bir denge bulunmakğerlerin çürümesine, insanların beden ve ruh sağlığının
tadır. Maddi çevremize, dünyamıza yapılan yersiz müdabozulmasına, toplumların diğer toplumlar nezdindeki onur
haleler dünyanın doğal dengesini bozmakta, çeşitli çevre
ve itibarlarının zedelenmesine, kısaca topyekün toplumun
felaketlerine sebep olmakta ve insanlığın hayatını sürdürdengesinin bozulmasına yol açmaktadır.
mesini zorlaştırmaktadır. Buna karşılık iç dünyasının, ruh
Değerli Kardeşlerim!
ve beden dünyasının ihmal edilmesi ise, beşeri dengeyi
Huzur içinde, huşû içinde ibadet etmek bile ekobozmakta ve hayatı anlamsız kılmaktadır. İşte insanın yanomik hayat ile yakından ilgilidir. Ekonomik sorunlar içeriratıkların en mükemmeli olması, en üstün yeteneklerle
sinde kıvranan ve ezilen insanların, huzurlu bir manevi
donatılması onu, en ağır sorumlulukların da muhatabı kılhayat sürmeleri, -iç dünyaları rahat olarak- sükunet içerimıştır.
sinde huşû ile Allah’a yönelmeleri ve O’na ibadet etmeleri
Günümüzde insanlık, hem fizik dünyada hem de
çok zordur. Bu bakımdan ülkemizin karşı karşıya olduğu
iç (moral) dünyasında pek çok problemi yaşamaktadır.
ve hepimizi değişik şekillerde etkileyen bu ekonomik krizi
Yaşanan olumsuzluklar ise insanları bunaltmakta, karamsona erdirmek, hem ülkemizin geleceği hem de dinî hasarlığa ve sıkıntıya sokmaktadır. Ancak şu da önemli bir
yatımızın düzeni bakımından büyük önem arz etmektedir.
gerçektir ki, bugün insanlığın yaşadığı problemler başka
Milletler camiasında devletler, sahip oldukları
gezegenlerden taşınmış değildir. Bütün problemler, dünekonomilere göre değer ve muamele görmektedirler. Bir
yada yaşayan akıllı canlıların, yani biz insanların eseridir.
ülkenin milli parası ise, o ülkenin diğer devletler nezdin3
deki milli onurunun sembolüdür. Artık uluslararası ekonomik hayatta, yabancı paralar karşısında milli paranın paritesinin yüksekliği, o ülkenin itibarının da göstergesi kabul
edilmektedir.
Değerli Müminler!
Milletlerin tarihinde zaman zaman sıkıntılı ve zor
dönemler olmuştur. Üzülerek müşahede etmekteyiz ki;
milletimiz 30 yıldır ağır bir enflasyonist baskı altında yaşıyor. Ekonomimiz ciddi problemler ile karşı karşıya. Bu
bağlamda döviz dengesinin istikrara kavuşamaması,
döviz kurlarının aşırı derecede yükselmesi, milli paramızın değerinin gittikçe düşmesine ve sonuç olarak da vatandaşlarımızın her geçen gün biraz daha fakirleşmesine
sebep olmaktadır. Artık maalesef milli paramız yerine
evler, yabancı paralar ile kiralanmakta, çarşı pazarda insanımız döviz ile alış-veriş yapmaktadır. Ülkede emeksermaye-istihdam ve üretim dengesi, yerini sadece döviz
alınıp satılan bürolara bırakmıştır. Bu gidiş doğru değildir.
Muhterem Müminler!
Milletimiz, tarih boyunca pek çok sıkıntı ile karşılaşmış ve bunları omuzlayarak aşmıştır. Bu milletin en
ayırıcı (mümeyyiz) vasfı, zor şartların milleti olmasıdır.
Problemleri çözmenin birinci şartı ise, çözme iradesini ortaya koymak, çözüme inanmaktır. Kutsal kitabımız; ümitsizliğe düşmemeyi emrediyor, ümitsizliğe düşmeyeceğiz.
Özgüvenimizi kaybetmeyeceğiz. Özgüvenini ve ümidini
kaybeden insanlar, kendilerini kaybederler. Bu durumdaki
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
4
insanların çözüm üretmesi mümkün değildir. Halbuki,
Müslüman karamsar olamaz, o her zaman hep ümitvardır.
Mutluluğun bireysel olamayacağının bilincinde
olmalıyız. Toplum sıkıntı içinde yaşarken savurganlık
yapan bireylerin mutlu olamayacağını, zira aynı sıkıntının
bir gün kendilerine de sirayet edeceğini bilmeliyiz. Adeta
beraber ağlayıp beraber gülmeliyiz. Birlikte yaşamak, sevinçte, kederde ve kıvançta ortak kaderi paylaşmak çok
önemlidir.
Biz daha büyük sıkıntıları da yaşadık ve aştık,
yoksulluklar içinde istiklâl savaşı verdik. Milli irademiz ile,
bugün karşı karşıya olduğumuz bu ekonomik problemleri
aşacağımızdan da kuşkumuz yok. Ancak; önce milli irademizin, milli hakimiyetimizin ve hükümranlığımızın en
önemli göstergelerinden, sembollerinden biri olan milli
paramıza, Türk Liramıza gereken değeri vermeliyiz. Ürettiğinden fazlasını tüketen hem de borç alarak tüketen
değil, kısaca tüketim toplumu değil, üreten insanlar olmalıyız, paralarımızı dolara marka değil, dövize değil; üretime yönlendirmeliyiz.
Toplumumuzun yeniden dengeli, istikrarlı bir hayata kavuşması için, dinen herkes üzerine düşeni yapmak ile yükümlüdür. Ülkemizin yeniden ekonomik
istikrara kavuşmasında Yüce Rabb’imiz yardımcımız
olsun.
Firhist’e Geri Dön
40
2001 HUTBELERİ
1
07 - Eylül
YALANCI ŞÂHİTLİK
Değerli Müslümanlar!
Dinimizin yasakladığı büyük günahlardan biri de, yalancı şâhitliktir. Allah’a ve
ahiret gününe inanan bir kimsenin, hatır ya
da çıkar için hâkimin huzurunda yalancı
şâhitlik yaparak haklıyı haksız, haksızı
haklı çıkarmaya çalışması, büyük bir vebaldir. Çünkü yalancı şâhitlik, Allah’a şirk koşmadan sonra gelen, büyük günahlardan
birisidir.
Yüce Allah Nisa sûresinin 135. âyetinde meâlen şöyle buyurur: “Ey iman
edenler! Adaleti, titizlikle ayakta tutan,
kendiniz, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa, Allah için şâhitlik eden
kimseler olun. (Haklarında şâhitlik ettik3
önce kendine zulmetmiş, ve en büyük kötülüğü yapmıştır. Çünkü başkasının dünyası için kendi ahiretini, ebedî mutluluk
yurdunu satarak cehennemi satın almıştır.
Bunun yanında, haklı çıkarmak için şâhitlik
yaptığı kimseye de kötülük yapmıştır.
Çünkü haksıza yardım etmiş, onu haklı
göstermiş ve aleyhine yalancı şâhitlik yaptığı masum kimseye de zulmetmiştir. Onun
hakkını başkasına çiğnetmiş, hakkının zâyi
olmasına yol açmış, onu herkesin nazarında haksız duruma düşürmüş, ayrıca
mahkemeyi de yanıltmıştır.
Bakınız; Sevgili Peygamberimiz, bu
konu ile ilgili ne buyuruyor: “Ben de bir insanım. Sizler, aranızdaki anlaşmazlıkları
bana getirmektesiniz. Olabilir ki, biriniz
delillerini diğerinden daha iyi arz eder,
ben de ondan işittiğim şekilde hükmedebilirim. Bu şekilde kime kardeşinin
hakkını vermişsem, ona ateşten bir
parça vermiş olurum.”[4]
Yalancı şâhitler; adaleti engelledikleri için toplumda kimsenin değer vermeNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
leriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar
Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize uyup adâletten sapmayın, (şâhitliği) eğip, büker (doğru şâhitlik
etmez), yahut şâhitlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah, yaptıklarınızdan
haberdardır.”[1]
Sevgili Peygamberimiz, bir gün ashâbına büyük günahları anlatırken, bunların, Allah’a şirk koşmak, haksız yere insan
öldürmek, ana-babaya âsi olmak ve yalancı şâhitlik yapmak olduğunu söylemişlerdir.[2]
Peygamberimiz, yalancı şâhitliğin ne
kadar büyük bir günah olduğunu anlatmak
için, dayandığı yerden doğrulup dizlerinin
üzerine gelerek; onu birkaç kez tekrarlamış
ve hiddetinden mübarek yüzü kızarmıştı.
Diğer bir Hadis-i Şeriflerinde de; “Şâhitlik
için çağırıldığı halde, bildiğini gizleyerek
şâhitlikten kaçınan kimse, yalancı şâhitlik yapmış gibidir.”[3] buyurmuşlardır.
Aziz Cemaat!
Yalancı şâhitlik yapan, her şeyden
4
diği kişilerdir. Söyledikleri en doğru sözler
dahi, şüphe ile karşılanır. Bunlar, dünyada
sefaletten, ahirette de Allah’ın azabından
kurtulamazlar.
Yalancı şâhitliğin keffareti yoktur.
Yalnız tevbe etmekle de bunun vebâlinden
kurtulmak kolay değildir. Çünkü bu, bir kul
hakkıdır ve bu hakkı ihlâl eden kişi, ancak
mağdûr ettiği tarafın zararını telâfî ederek,
helâllik isteyip gönlünü aldıktan ve bir daha
yapmamak üzere tevbe edip Allah’dan af
diledikten sonra affını ümit edebilir. Mü’min,
acı da olsa gerçeği söyleyen ve kendi aleyhine bile olsa hakikat ve adaletten ayrılmayan insandır.
KAYNAK:
[1] Nisâ, 4/135.
[2] Buhârî, Şehâdet, 10.Edeb,6, Eyman, 16,
Diyât,2. Müslim, iman, 143.
[3] Taberânî, Bkz. Mecmeu’z-Zeva’d IV,200.
[4] Buhârî, Şehâdât,27
Firhist’e Geri Dön
41
2001 HUTBELERİ
1
14 - Eylül
MÜBAREK VAKİTLER BEREKETLİ
ZAMANLAR
Aziz Camaat!
Kendine has nimetlerin ihsan edildiği belli mevsimler, bazı ibâdet ve önemli
işlerin îfâ edilmesi kendine bağlanan muayyen vakitler vardır. Bir günde kılınan beş
vakit namaz, her hafta kılınan Cuma namazı, Bayram günlerinde Bayram namazı,
Ramazan ayının gecelerinde Teravih namazı, Oruç için Ramazan ayı, Hac için, hac
günleri, işte bu belirli vakitlerdendir.
Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmuştur: “Akşama ulaştığınızda ve
sabaha kavuştuğunuzda, gündüzün sonunda ve öğle vaktine eriştiğinizde, Allah’ı tesbîh edin (namaz kılın). Göklerde
ve yerde hamd O’na mahsustur.”[1]
Değerli Mü’minler!
3
İçinde; Regaip, Miraç, Berat ve
Kadir gecelerinin yer aldığı, Recep, Şaban
ve Ramazan aylarından oluşan maneviyat
mevsiminin dînî hayatımızda özel bir yeri
vardır.
Kin ve nefretin unutulduğu, herkesin
kendisini güven içinde hissettiği; Peygamberimizin “Allah’ım! Recep ve Şabanı
hakkımızda hayırlı ve mübârek kıl, bizi
Ramazana ulaştır”[5] duâlarıyla iltifat buyurduğu üç aylar, mübarek gecelerle nurlanmış; namaz, oruç, zekat ve sadaka gibi
ibadetlerle süslenmiştir.
Üç aylar, kötülüklerden uzaklaşmanın yoğunluk kazandığı; iyilik, hayır ve duaların arttığı; yardımlaşma hissinin
canlandığı; gönülleri ferahlatan Ramazan-ı
Şerifin de içinde bulunduğu bir iklimdir.
Peygamber Efendimiz: “Beş gece
vardır ki, onlarda yapılan dualar kabul
olur. Bunlar; Recep ayının ilk gecesi,
Şaban ayının on beşinci gecesi, Cuma
ve Bayram geceleridir”[6] buyurmuştur.
Muhterem Müslümanlar!
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Üç aylar, Mevlid, Regâib, Miraç,
Berât kandilleri ile Kadir gecesi gibi vakitler
de müslümanların özel olarak, Cenâb-ı
Hakk’a yönelip tevbe ve istiğfarda, duâ ve
niyâzda bulundukları, nâfile ya da kazâ namazı gibi ibadetlerle değerlendirdikleri, bereketli zamanlardır. Yüce Allah; Cennet
nimetlerinin, “Ey Rabbimiz! İman ettik;
bizim günahlarımızı bağışla, bizi ateş
azâbından koru diyen; sabreden, dürüst
olan, huzûrda boyun büken, hayra harcayan ve seher vaktinde Allah’tan bağış
dileyenler” için olduğunu
bildirmektedir.[2]
Sevgili Peygamberimiz ise; “Ey insanlar! Selamlaşınız. Yemek yediriniz.
İnsanlar uyurken geceleyin namaz kılınız. Selâmetle cennete girersiniz.”[3]
“Gecede duanın kabul olacağı bir saat
vardır ki; herhangi bir Müslüman, ona
rastlar da dünya ve ahirete dair Allah’dan hayır dilerse, muhakkak Allah
dileğini yerine getirir.”[4] Buyurmaktadır.
Muhterem Mü’minler!
4
18 Eylül Salı günü Recep ayının birinci günüdür. 20 Eylül Perşembe akşamı
da Regaib kandilidir. Hepimiz için hayırlara
vesile olmasını Yüce Allah’tan dilerim.
KAYNAK:
[1] Rûm, 30/17-18.
[2] Al-i İmrân, 3/16-17.
[3] R.Salihin Terc.H.Hüsnü Erdem c.2, s.452.
Hadis No.1171.
[4] Aynı eser, s.458, Hadis No:1183.
[5] Keşf’ül-Hafa No:554
[6] el-Feth’ül Kebir 2/92.
Firhist’e Geri Dön
42
2001 HUTBELERİ
1
21 - Eylül
İSLAM'DA TERÖR YOKTUR
Muhterem Müslümanlar !
Sonsuz kudret sahibi olan yüce Allah,
insanı en güzel bir şekilde yaratmış, [1]şan ve
şeref sahibi kılmış, [2]ruhundan ona üflemiş,
[3]yeryüzünü insana boyun eğdirmiş [4]ve sayamayacağımız nice nimetleri [5]insanoğlunun
emrine vermiştir.
Gerçekten eğitilmiş ve yaratılış gayesine
uygun olarak yetiştirilmiş insan, seven ve sevilen, merhamet eden,herkesle hoş geçinen ve
kendisiyle hoş geçinilen; kendisiyle, ailesiyle,
içinde yaşadığı toplumla, milletiyle ve bütün insanlıkla barışık olandır.
Temeli barış, uzlaşma, hoş görüye dayanan ve ismini de bu anlamlara gelen "İslam"
kelimesinden alan yüce dinimiz, birliği, dirliği,
sevgiyi, kardeşliği emrederken, zulmü, azgınlık
ve fenalığı yasaklamış; zulmün en dehşet ve3
ketlerini hoş görmesi asla mümkün değildir.
Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de haksız
yere cana kıymayı haram kılmış, cezasının
ebedi kalınacak cehennem olduğunu bildirmiştir. [9]Aynı şekilde haksız yere bir kişiyi öldürmeyi bütün insanlığı öldürmek, bu kişiyi
kurtarmayı da bütün insanlara hayat vermek
olarak kabul etmiştir. [10]
Hz. Peygamber ise, bırakın bir Müslüman'ın kanını akıtmayı savaş ortamında bile
Müslümanlarla savaşmayan gayri müslim kadınların, çocukların, yaşlıların, ibadetleriyle
meşgul din adamlarının öldürülmesini, hatta
ibadethanelerinin yıkılmasını, ağaçların kesilmesini, hayvanların öldürülmesini dahi yasaklamıştır.
Şu halde ismi ne olursa olsun, terör, şiddet ve anarşinin İslam'la uzaktan yakından ilişkisi yoktur; Bu şiddet hareketlerini her hangi bir
dine, özellikle İslâm'a mâl etmek hiçbir şekilde
mümkün değildir. Bilakis dinimiz her türlü
anarşi, fesat, bozgunculuk, eziyet, işkence, kısaca terör ve şiddeti kesinlikle haram kılmıştır.
Değerli Mü'minler!
Bilindiği gibi terör, insanlık için büyük bir
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
rici şekillerinden biri olan terör ve tedhişi ise
şiddetle men etmiştir.
Bir hadis-i kutside Yüce Allah "Ben
zulmü kendime haram ettim, size de haram
kıldım, birbirinize zulmetmeyiniz" buyurmaktadır.
Hz. Peygamber de Müslümanı; "Eli ve
dili ile başkalarına zarar vermeyen ve şerrinden emin olunan kişi" [6]diye tarif etmiştir.
Hz. Peygamber, insanlara zarar vermeyi ve zulmetmeyi yasaklamış onlara merhametli olmayı emretmiş: "İnsanlara merhamet
etmeyene Allah da merhamet etmez" [7]buyurmuşlardır. Başka bir hadislerinde de sadece insanlara değil, yer yüzündeki bütün
canlılara şefkatle yaklaşmamızı emretmiş, Allah'ın rahmetine ulaşmak için, yer yüzündekilere merhamet etmemiz gerektiğini
vurgulamıştır. [8]
Değerli Mü'minler !
Yer yüzündeki bütün canlılara merhametle yaklaşmayı öngören, Yaratandan ötürü
yaratılanı hoş görme anlayışını yerleştiren
yüce dinimizin, erkek-kadın, çocuk-yaşlı ayırmadan masum insan kanını akıtan terör hare4
beladır. Öyle ki bugün üzülerek belirtelim ki
bütün insanlığı etkileyecek ve üzebilecek bir
boyuta ulaşmıştır. Böyle olunca; bizlere düşen
görev: Dinimizin buyruklarına sıkıca sarılmak,
İslâmın terörü şiddetle reddettiği şuuru içerisinde bütünleşerek insanlığın huzur ve selameti için dua ve niyazda bulunarak Rabbimize
sığınmaktır.
Nitekim Yüce Rabbimiz: "Ey iman
edenler! Hep birden barışa girin. Sakın şeytanın peşinden gitmeyin. Çünkü o sizin için
apaçık bir düşmandır" 11buyurmaktadır.
Hutbeme son verirken, yüce dinimiz İslâm'ın her türlü terörü nefretle reddettiğini, kınadığını ve lanetlediğini belirtir birlik ve
beraberliğimizin devamını Cenabı Hak'tan
niyaz ederim.
KAYNAK:
[1] Tin, 4.
[2] İsra, 70.
[3] Hicr, 29.
[4] Mülk 15.
[5] İbrahim, 34.
[6] Riyazussalihin, c.3, S.103, H.No.1541
[7] Riyazussalihin, I/272 H.No.225
[8] Taç, V/17.
[9] Nisa, 93.
[10] Maide, 32.
11 Bakara 208.
Firhist’e Geri Dön
43
2001 HUTBELERİ
1
21 - Eylül
İŞ HAYATINDA SEVGİ VE
GÜVENİN ÖNEMİ
Muhterem Müslümanlar!
İnsanın iç dünyasındaki güzellikleri
dışa yansıtan, mahâretlerini, san’at ve hünerlerini gün ışığına çıkartan, iş hayâtıdır.
Bir insanı, ailesine ve topluma faydalı bir
üretici durumuna getiren, çalışmadır. Tembellik, bir çeşit ölüm, çalışmak ise, hayattır.
Bu bakımdan çalışmak, insan olmanın gereğidir. Ülkelerin kalkınması, insanların düzenli çalışmasına bağlıdır. Bir âyet-i
kerîmede şöyle buyrulmuştur: “İnsan için,
kendi çalışmasından başka bir şey yoktur.”[1]
İslâm Dîni, çalışmayı, iş görmeyi
kendi elinin emeğiyle geçinmeyi teşvîk
etmiş, helâlinden kazanmayı, farz kılmıştır.
Bu uğurda çekilen her sıkıntıyı, bir kısım
günahlara keffâret saymıştır.[2] Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.), Hadis-i Şeriflerinde
3
Toplum hayatında, iş hayatında karşılıklı sevgi, saygı, güven duygusu hakim
olursa, dürüst davranışlar sergilenirse
huzur ve barış ortamı tesis edilir.
Kur’ân-ı Kerîm’de meâlen, “Allah
ve Resûlüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız ve
kuvvetiniz gider. Sabredin. Çünkü Allah
sabredenlerle beraberdir”[5] buyurulmakta ve bizi, toplum ve iş hayatını çok yakından ilgilendiren bu gerçekleri
düşünmeye ve anlamaya dâvet etmektedir.
Halbuki, sevgi, saygı, sabır ve
güven, doğrudan imân’la irtibâtlıdır. Allah’ın
varlığına ve birliğine, Hz.Muhammed
(S.A.V.)’in peygamberliğine inanan bir
müslümanda, bu güzel hasletlerin daha
güçlü bir surette bulunması gerekir. Yüce
Allah meâlen şöyle buyurmaktadır: “İman
edip de, iyi davranışlarda bulunanlar
için çok merhametli olan Allah, (gönüllerde) bir sevgi yaratacaktır”.[6]
Öyle ise bir müslümanın gönlünde
kötü duygulara yer olmamalıdır. İçinde yaNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
şöyle buyurmuşlardır: “İnsan, elinin emeğinden daha hayırlı bir lokma yememiştir. Allah’ın elçisi Dâvût (a.s.) da, kendi
elinin emeğini yerdi.”[3]
“Sizden birinizin ipini alıp dağa gitmesi,
sırtına bir bağ odun yüklenip getirerek
onu satması, böylece Allah’ın onun yüzsuyunu koruması ve –istediğini verseler
de, vermeseler de- insanlardan bir şeyler dilenmesinden daha hayırlıdır.”[4]
Değerli Mü’minler!
İnsanî ilişkilerin tamamında olduğu
gibi, iş hayatında da, sevgi, saygı,sabır ve
güvenin önemli bir yeri vardır. Zira başarılı
olmanın sırlarından biri de, güven duygusudur. Güven ise dürüst çalışmakla, kaliteli
iş üretmekle, karşımızdakini aldatmamakla,
ciddiyetle elde edilen hayat boyunca
devam etmesi gereken önemli bir meziyettir. Zaten müslüman güvenilir kişidir. Peygamberimize, dost-düşman,
mü’min-müşrik, herkes güvenmiş ve kendisine de bu yüzden “Muhammedü’l Emîn”
denilmiştir.
4
şadığımız toplumu, birlikte çalıştığımız iş
arkadaşlarımızı, sevmeli ve insanlara karşı
saygılı olmalıyız. Karşılaştığımız sıkıntıları
sabırla göğüslemeli ve güven ortamını sarsacak gelişmelere fırsat vermemeliyiz.
KAYNAK:
[1] Necm, 53/39
[2] Bkz. Taberânî, fi’l-Evsat 1/104 H. No: 102.
[3] Riyâzu’s-Sâlihîn (Terc.), c.I, s.569.
[4] Buhârî, Zekât, 10.
[5] Enfâl, 8/46.
[6] Meryem, 19/96.
Firhist’e Geri Dön
44
2001 HUTBELERİ
1
28 - Eylül
KUMAR VE ZARARLARI
Muhterem Müslümanlar!
Allah’ın insanoğluna vermiş olduğu
akıl, sağlık ve zaman, birer büyük nimettir.
Kumar oynamak, bu nimetleri zararlı bir şekilde kullanmaktır. Bünyedeki enerjiyi iyi ve
yararlı şeylerde değil, kötü ve zararlı bir
yönde harcamaktır. Düzenli bir hayatı, düzensiz bir hayata çevirmek, toplumun
temel taşı olan aile ocağını yıkmak ve dağıtmaktır. Aile fertlerinin nefretini kazanmak
ve onlara kötü örnek olmaktır. Sosyal hayatı temelinden sarsmak, çalışma hayatını
ve helal kazancı baltalamak, tembelliği ve
miskinliği hayata hakim kılmaktır. Rahmetten, bereketten, huzurdan, mutluluktan
uzak kalıp; şeytâni ve süflî arzularla yaşamaktır.
İşte bu sayılan zararlardan korun3
Bunlardan uzak durun ki, kurtuluşa eresiniz. Şeytan, içkide ve kumarda, ancak
aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi,
Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık (bunlardan) vazgeçmez
misiniz? Allah’a itaat edin, Resûle de
itaat edin ve (kötülüklerden) sakının.
Eğer (itaattan) yüz çevirirseniz bilin ki
elçimizin vazifesi, apaçık duyurmak ve
bildirmektir.”
O halde, hem Allah’ın gazabını, hem
de toplumun nefretini celbeden, Allah’ın
haram kıldığı bu gibi fenalıklardan uzak duralım ve çevremizi de uzak tutmaya çalışalım.
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
mak için, İslam dini, kumarı haram kılmış
ve onu büyük günahlardan biri saymıştır.
İslam dini, helal kazanç elde etmeyi emretmiş; haram kazancı kesinlikle yasaklamıştır.
Unutulmamalıdır ki, kumarda kaybeden kişi devamlı hırs ve kin duyguları
içinde olacak, kaybettiklerini geriye almak
ve kazanmak için tekrar tekrar oynayacak,
sonuçta kazansa da manen kaybedecektir.
Her iki tarafın da gözünü, hırs ve düşmanlık bürüyecektir. Çünkü kazanmak hırsıyla
işe başlayan kumarbaz; gözü önünde paraları, malları, sermayesi alınırken rakibine
karşı kin ve nefretle dolacaktır. Sonuçta;
parasını, malını, hatta en değerli varlıklarını bile, kumar masasında kaybederek
dünyasını da ahiretini de berbat edecektir.
Muhterem Mü’minler!
Yüce Allah Mâide Sûresinin 90, 91
ve 92. Ayetlerinde meâlen şöyle buyurmaktadır: “Ey İman edenler! İçki, kumar, (tapınmak için) dikilen taşlar, fal ve şans
okları şüphesiz şeytan işi birer pisliktir.
4
Firhist’e Geri Dön
45
2001 HUTBELERİ
1
05 - Ekim
CAMİLERİMİZ VE DİYANET HİZMETLERİ
Muhterem Müslümanlar!
Camiler; İslâm tarihi boyunca, insanlık için önemli hizmetler görmüş, İslâm dinini anlatma, öğretme ve dünyaya yayma
hizmeti camiden başlamıştır.
Müslümanlar, İslam’ın ilk günlerinden itibaren, hep camiye yönelmişler, burada Allah’a ibadet etmişler ve İslâm’ı
öğrenmişlerdir. Maddi ve manevî sıkıntılardan arınmışlar, birbirlerini sevmişler ve yardımlaşmışlardır. Gönülleri huzur bulmuş ve
mutluluğa ermişlerdir. Kötülüklerden uzaklaşmışlar, iyiliğin yolunu tutmuşlardır. Sözleri, özleri bir; huyları gibi çevreleri de
tertemiz, hayatları düzenli ve işleri dürüst
bir toplum seviyesine ulaşmışlardır.
Değerli Kardeşlerim!
Yüce Allah, caminin önemini
3
ları gözden geçirilmekte ve yapılması gerekenler ele alınmaktadır.
Değerli Mü’minler!
Camileri yaşatmanın en iyi yolu, bu
mübarek mekanları cemaatsiz bırakmamak, çevresini bir kültür merkezi haline getirmektir. Bu maksatla, beş vakit namazın
camilerde kılınmasını teşvik eden Peygamberimiz (a.s.), “Cemaatle kılınan namazın, tek başına kılınan namazdan yirmi
yedi derece daha faziletli”[3] olduğunu bildirmiştir.
Camilerimizin öneminin daha iyi anlaşılması ve bu güzel haftanın milletimize
hayırlı olması temennisiyle, hutbemi bir
Hadis ile bitirmek istiyorum: “Bir kimse,
evinde güzelce abdest alıp, Allah’ın farz
kıldığı namazlardan birini kılmak gayesiyle camiye giderse, attığı adımlardan
biri günahının silinmesine, diğeri de
manevi derecesinin yükselmesine vesile olur.”[4]
KAYNAK:
[1] Tevbe, 9/18.
[2] Buharî, Salat,65; Müslim, Mesacid, 24,25.
[3] Riyazü’s-Salihîn, c.2, H.No:1068.
[4] Riyazü’s-Salihîn, c.2, H.No:1058.
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Kur’an’da şöyle bildiriyor: “Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a ve ahiret gününe
iman eden, namazlarını dosdoğru kılan,
zekatlarını veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte,
doğru yola erenlerden olmaları umulanlar bunlardır.”[1] Sevgili Peygamberimiz
(a.s.) ise: “Kim Allah rızası için bir mescit yaptırırsa, Allah da bunun karşılığında ona cennette bir köşk ihsan
eder”[2] buyurmuştur.
Camilerin imar ve inşası konusunda
büyük gayret gösteren aziz milletimiz, mevcut camilerin yıllık bakım ve temizliğini, gerektiğinde onarımını da severek
yapmaktadır. Bu konuda, el birliği yapılması amacıyla Diyanet İşleri Başkanlığımız, her yıl Ekim ayının ilk haftasını
“Camiler Haftası” olarak ilan etmiştir. Ayrıca
Başkanlığımız, bu hafta içerisinde çeşitli
sempozyum, panel ve konferanslar tertip
ederek, camilerin dînî ve sosyal hayatımızdaki yerini halkımıza anlatmaktadır. Yine
bu hafta vesilesiyle, camilerimizin ihtiyaç4
Firhist’e Geri Dön
46
2001 HUTBELERİ
1
12 - Ekim
MİRAÇ VE NAMAZ
Muhterem Müslümanlar!
Bazı zaman ve mekanlar, içinde cereyan eden önemli hadiseler sebebiyle
değer kazanmışlardır.Bu değerli zamanlardan biri de, önümüzdeki Cumartesiyi Pazar’a bağlayan, Recebin 27. Gecesi, Miraç
gecesidir.
Sözlükte, yükselme vasıtası ve yükselmek anlamlarına gelen Miraç, Peygamberimizin yüce makamlara çıkarılması;
gece yolculuğu anlamına gelen isra ise;
gecenin bir saatinde Peygamberimizin
Mekke’den Kudüs’e götürülmesi demektir.
İsra, ayetle sabittir. Konu ile ilgili olarak
okuduğum ayette şöyle buyrulmaktadır:
“Ayetlerimizden bir kısmını Ona göstermek için, Kulunu bir gece Mescid-i Haram’dan alıp, çevresini mübarek
3
müzde Miracı anlamak, eskiye nispetle
daha kolaydır. Çünkü ilim ve teknoloji, insanoğlunun ufkunu açmış ve birçok insanın aklının ermediği işler yapılıp ortaya
konmuştur. Bize düşen; İsra ve Mirac’ın
hikmetini anlamak ve bu olayın, insanlık
için maddi ve manevi yükseliş sınırlarını
gösteren bir mûcize olduğunun idraki
içinde olmaktır.
Beş vakit namaz, Miraç esnasında
farz kılınmıştır. Dolayısıyla namaz, mü’minlerin Miracıdır. Yüce Allah Kur’an’da namazla ilgili olarak; “Namazı kıl! Muhakkak
ki namaz, (insanları) fenalıklardan ve kötülüklerden alıkoyar” buyurmuştur.[1]
Değerli Mü’minler!
İlk âyeti İsra’dan bahseden, 17. Sûrenin 23 ve 29. ayetleri arasındaki ilahi
emirleri dikkatlerinize sunarak, hutbemi tamamlamak istiyorum: “Yalnız Allah’a ibadet edin. O’na hiçbir suretle şirk
koşmayın. Anne ve babanıza hürmet ve
itaat edin. Hısım ve akrabaya, fakirlere,
yolda kalmışlara yardım edin, haklarını
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
kıldığımız Mescid-i Aksa’ya seyahat ettiren Allah; her türlü noksanlardan münezzehtir. Şüphesiz ki O, her şeyi
hakkıyla işiten, her şeyi hakkıyla görendir.”
Miraç mucizesi, hadislerle sabittir.
Peygamberimiz (a.s.) Cebrail ile birlikte,
semalara, yüce makamlara çıkarılmış ve
kendisine mülk ve melekût âlemleri gösterilmiştir. Miraç; hicretten bir sene önce,
yaklaşık Miladî 621 yılında, Peygamberimizin amcası Ebu Talib ile eşi Hz. Hatice’nin
vefât ettiği, müşriklerin baskılarının arttığı,
Taif ziyaretinde saldırıya uğradığı ve müşriklerin baskılarına dayanamayan bazı
Müslümanların Habeşistan’a göç etmek zorunda kaldığı bir zamanda vuku bulmuştur.
İşte böyle bir ortamda yüce Allah, Peygamberini Miraç ile onurlandırmıştır.
Muhterem Mü’minler!
Miracı; sınırlı gücümüz ve dar ölçülerimizle değil, her şeyi bilen Yüce Allah’ın
kudretinin ölçüleriyle değerlendirip ona
iman gözüyle bakmamız gerekir. Günü4
verin. İsraf etmeyin, cimrilikten sakının.
Fakirlik korkusu ile, geçim endişesiyle
çocuklarınızı öldürmeyin. Yetimlerin
mallarına dokunmayın, onlara iyi muamele edin. Zinaya yaklaşmayın. Haksız
yere cana kıymayın. Verdiğiniz sözü
tutun. Ölçü ve tartıyı tam yapın, doğruluğa dikkat edin. Bilmediğiniz bir şeyin
ardına düşüp de, körü körüne onu takip
etmeyin. Yeryüzünde kibir ve gururla
yürümeyin.”
Miraç kandilinin, hepimiz için hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Hak’dan niyaz
ederim.
KAYNAK:
[1] Ankebut, 45/29.
Firhist’e Geri Dön
47
2001 HUTBELERİ
1
19 - Ekim
KUR’AN’I OKUMAK, ANLAMAK VE YAŞAMAK
Muhterem Müslümanlar!
Kur’an-ı Kerim, Yüce Allah tarafından Peygamberimiz Hz. Muhammed
(a.s.)’e gönderilen son ilâhî kitaptır. Bu aziz
Kitab’ın muhatabı bütün insanlar, gayesi
de; bütün insanların, dünya ve ahiret mutluluklarını sağlamaktır. Bu gayeye ulaşabilmemiz için; Kur’an’ı okumamız,
anlamamız, emir ve yasaklarına uymamız
gerekir. Nitekim Yüce Allah Kur’an’da; “(Ey
Peygamber!) Bu, bir mübarek Kitaptır ki,
ayetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri
öğüt alsınlar diye sana indirdik”[1] “Gerçekten bu Kur’ân, (insanları) en doğru
yola iletir ve salih ameller işleyen müminlere büyük bir mükâfat olduğunu
müjdeler”[2], “İndirdiğimiz bu Kur’an,
mübarek bir Kitaptır. Ona uyun ve hükümlerine karşı gelmekten sakının ki,
3
göğüsleyebilmemiz için, Kur’an’a başvurmamız ve ondan öğütler almamız gerekir.
Bütün benliğimizle o yüce Kitab’a yönelmeli, eşsiz güzelliklerini kavramalı ve ilkelerini hem kafamıza hem de gönlümüze
nakşetmeliyiz.
Değerli Mü’minler!
İnsanlık ne zaman Kur’an’a yönelmiş ve onu rehber edinmişse, en ileri medeniyete sahip olmuştur. Peygamberimiz
(a.s.) bu gerçeği şöyle dile getirmiştir:
“Şüphesiz ki Allah, Kur’an’la amel edenleri yükseltir, ona uymayanları düşürür
ve geri bırakır.”[4] Öyle ise “Kur’an’a sımsıkı sarılınız, onu önder ve rehber edininiz. Çünkü Kur’an, âlemlerin Rabbi
Allah’ın mübarek bir kelâmıdır.”[5]
Aziz Müslümanlar!
Kur’an’a uymak, hayatı daha canlı
yaşamak demektir. Onun için Kur’an’ı okuyalım, iyi anlayalım ve ahkâmı ile amel
edelim ki, Allah’ın rahmetine, dünya ve âhiret mutluluğuna erebilelim. Hutbemizi, bir
âyet meâli ile bitirelim: “Ey İnsanlar! Size
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Allah’ın rahmetine erişesiniz.”[3] buyurmuştur.
Demek ki Kur’an’ı okumaktan maksat; onu anlamak, anlamaktan maksat da
onun ahkamı ile amel etmek ve gösterdiği
yoldan yürümektir. Milli şairimiz Mehmet
Akif, bu konuyu dizelerinde şöyle dile getirmiştir:
Lafzı muhkem, yalnız anlaşılan, Kur’an’ın;
Çünkü kaydında değil, hiçbirimiz mânânın;
Ya açar Nazm-ı Celil’in, bakarız yaprağına;
Yâhut üfler geçeriz bir ölünün toprağına.
İnmemiştir hele Kur’an, bunu hakkıyla bilin;
Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için!
Aziz Mü’minler!
Bitmez-tükenmez bir ilim, hikmet ve
saadet kaynağı olan Kur’an; nûru ile âlemleri aydınlatan, ruhlara şifa veren, insanların güçlü bir vicdana ve sağlam bir imana
sahip olmasına vesile olan, akılları ve gönülleri aydınlatan yüce bir kitaptır.
Öyle ise, hayatın manasını anlamamız, iyi bir insan olmamız, değişen ve gelişen dünyanın ağır şartlarını
4
Rabb’inizden bir öğüt, gönüllerin derdine bir şifa, mü’minlere bir hidayet ve
rahmet gelmiştir.”[6]
KAYNAK:
[1] Sâd,38/29.
[2] İsra, 17/9.
[3] En’am, 6/155.
[4] Müslim, Müsafirîn,269..
[5] Fethu’l-Kebir, c.2, s.237.
[6] Yûnus,10/57.
Firhist’e Geri Dön
48
2001 HUTBELERİ
1
26 - Ekim
BERAT KANDİLİ
Aziz Mü’minler!
Önümüzdeki Çarşambayı Perşembeye bağlayan gece, mübarek Berat Gecesidir. “Berat” kelimesi; günah, suç, borç ve
cezadan kurtulma demektir.
Berat ve kadir geceleri, Cuma ve
bayram günleri gibi mübarek gün ve geceler; Müslümanların Allah’a yöneldikleri, çeşitli ibadetlerle meşgul oldukları, hayır ve
hasenat yaptıkları; dua, tevbe ve istiğfar ile
günahlarının bağışlanmasını niyaz ettikleri
bereketli ve feyizli zamanlardır. Sevgili
Peygamberimiz (a.s.), en çok Şaban
ayında, özellikle Berat gecesinin yaklaştığı
günlerde nafile oruç tutmuş ve bunun sebebini soranlara, “Ameller, bu ayda âlemlerin Rabb’ı yüce Allah’a arz edilir. Ben
de amellerimin oruçlu iken Allah’a arze3
niyaz ile geçirmeli; bu ilâhî ziyafetten faydalanmak için elimizden gelen gayreti göstermeliyiz. Peygamberimiz (a.s.); Allah’a
ortak koşmak, kin ve düşmanlık beslemek,
kibir ve gurur içinde olmak, içki ve uyuşturucu kullanmak, akraba ve komşularla ilişkiyi kesmek, ana-baba haklarına riayet
etmemek gibi günahların, bu gece vesile
edilerek terk edilmesini tavsiye etmiş; günahlarına ısrar edenlerin, af ve mağfiretten
mahrum kalacaklarını ve bu gecenin feyzinden yararlanamayacaklarını bildirmiştir.[4]
Geçtiğimiz yıl, Berat gecesine erişip
de ölümü akıllarından bile geçirmeyen birçok insan, dünyadan göçüp gitmiştir. Ölüm,
herkes için mukadderdir. Hiçbirimizin, bir
sene daha yaşayacağına garantisi yoktur.
O halde, yüce Allah’ın bizlere bahşettiği
Berat gecesi gibi mübarek vakitleri güzelce
değerlendirelim. Bu vakitlerin, bir ganimet
olduğunu bilelim. Yüce Rabbimizin, her
zaman açık olan tevbe kapısına yönelelim.
Bu geceyi, gafletle geçirmeyelim. YakınlarıNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
dilmesini isterim” cevabını vermiştir.[1]
Yüce Allah, Duhan Suresinde;
“Apaçık kitaba yemin olsun ki, Biz
Kur’an’ı mübarek bir gecede indirdik.
Biz, gerçekten uyarıcıyız. O mübarek gecede, her hikmetli iş katımızdan bir
emirle ayırt edilir...”[2] buyurmuştur. Ayette
geçen, “mübarek gece”den maksat; Berat
veya Kadir gecesidir. Sevgili Peygamberimiz (a.s.), “Şaban ayının 15. gecesini
ibadetle geçirin, gündüzünde de oruç
tutun. Çünkü yüce Allah, bu gece dünya
semasına rahmetiyle tecelli eder ve;
“tevbe eden yok mu! Onu affedeyim.
Rızık isteyen yok mu, ona rızık vereyim,
hastalığından şifa isteyen yok mu ona
şifa vereyim. Yok mu şunu isteyen yok
mu bunu isteyen” der. Bu durum, sabaha kadar devam eder” buyurmuştur.[3]
Muhterem Müslümanlar!
Rahmeti gazabını geçen Yüce
Rabb’imizin hayır ve bereketini, af ve mağfiretini yağmur gibi üzerimize yağdırdığı bu
mübarek geceyi fırsat bilip tevbe, dua ve
4
mızı, komşularımızı, yoksulları görüp gözetmeyi unutmayalım. Birbirimize, sevgi ve
saygı gösterelim. Hep iyiliğe yönelelim.
KAYNAK:
[1] Tac, II, 106.
[2] Duhan, 44/1-4
[3] Tac, II, 107.
[4] Bkz. Münzirî, Tergîb ve’t- Terhîb, II, 241.
Firhist’e Geri Dön
49
2001 HUTBELERİ
1
02 - Kasım
DİNİMİZDE TEMİZLİK
Muhterem Müslümanlar!
İslam Dini, temizliğe önem verir ve
bize, hep güzellikleri gösterir. Temizlik, kişinin maddi ve manevi kirlerden arınması, iç
ve dış dünyasının temiz olması demektir.
Dinimizde temizlik, bir kısım ibadetlerin
şartı olduğu gibi, sağlıklı yaşamanın da bir
gereğidir. Allah sevgisini kazanmaya vesiledir. Kur’an-ı Kerim’de, konumuzla ilgili
olarak, “Şüphesiz Allah, Tövbe edenleri
ve temizlenenleri sever”1; Hadis-i Şerifte
de, “Temizlik imanın yarısıdır”2 buyurularak, İslam dininin temizliğe verdiği önem
belirtilmiştir.
Aziz Mü’minler!
Dinimizin istediği temizliği, maddî ve
mânevî açıdan ele almak gerekir. Maddî
temizlik; insanın vücudu, elbisesi, yemesi,
3
Manevî temizlik ise; dinimizin yasakladığı bütün kötülüklerden ve kötülüğe götüren bütün sebeplerden uzak durmak, bizi
iyiliğe ve olgunluğa ulaştırmaya engel olacak fena duyguları, kalbimizden silmek,
ibadetleri yerine getirmek, riyadan ve gösterişten sakınmak, haramlardan ve yasaklardan kaçınmak demektir.
Böyle bir temizlik, ancak İslâm dininin emretmiş olduğu maddî ve mânevî temizliğe dikkat etmekle mümkün olur. İslâm
dini, güzellik, iyilik, kolaylık ve temizlik dinidir. Öyle ise, fert ve toplum olarak hayatımız boyunca temizliğe son derece önem
vermeliyiz. İbadet anında olduğu gibi, toplum içinde de herkesin hoş göreceği bir temizliğe sahip olmalıyız. Unutmamalıyız ki,
temizliğe riayet eden Müslümanlar, Allah
katında makbul, insanlar nazarında mûteber kimseler olurlar.
KAYNAK:
1 Bakara 222.
2 Riyazüs Salihin H. No:25.
3 Müddessir 4.
4 Bakara 168.
5 Muhtar-ül Ehadis 202.
6 Muhtar-ül Ehadis 737.
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
içmesi, çevresi ve istifade ettiği her şeyi,
temiz tutmak demektir. Kılık-kıyafet ve gıda
temizliği için; Kur’an-ı Kerim’de, “Elbiseni
de (dâimâ) temiz tut”3, “Ey insanlar! Yeryüzündeki temiz ve helâl şeylerden
yiyin”4 buyurulmuştur. Bu ayetlerde, elbise
temizliğine, sağlıklı ve helâl gıdalarla beslenmenin gerektiğine dikkat çekilmiştir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ise: “Elbiselerinizi yıkayınız, tıraş olunuz, dişlerinizi temiz tutunuz, güzel ve temiz olunuz”5
buyurarak, kibir vesilesi olmamak kaydı ile
temiz ve düzgün giyinmemizi istemiştir.
Görüldüğü üzere İslam Dini, vücut
temizliğine ve bakımına gereken önemi
vermekte, kir içinde yaşamaktan men etmektedir. Yıkanıp temizlenmeyi, fıtrat gereği vücutta oluşan ve giderilmesi gereken
her türlü temizliğin yapılmasını da istemektedir. Sevgili Peygamberimiz bir Hadis-i Şerifinde “Vücutlarınızı temiz tutunuz”
buyurmuş ve “Allah, sizi temiz kullarından eylesin”6 diye de dua etmiştir.
Değerli Mü’minler!
4
Firhist’e Geri Dön
50
2001 HUTBELERİ
1
09 - Kasım
RAMAZAN AYININ FAZİLETİ
Muhterem Müslümanlar!
Yüce Allah’ın bizlere lütfettiği nimetlerden birisi de Mübarek Ramazan ayıdır.
Ramazan ayı ibadet, rahmet ve mağfiret
ayıdır. Bereketi bol, hayrı çok olan bir
aydır. Bu ay, yardım, bağış, rahmet ve
ihsan ayıdır. Ramazan ayı, bir yıllık maddi
ve manevi kirlerden temizleneceğimiz, insanî duyguların coştuğu, tevbe edip hakka
yönelme şuurunun geliştiği maddî ve mânevî bir terbiye ayıdır.
İnsanlığı, fikrî ve ahlâkî sapıklıktan,
cehaletten kurtarıp, ilme, medeniyete ve
dolayısıyla ebedî saadete ulaştıran Kur’an3
Muhterem Müslümanlar!
Ramazan ayının fazileti hakkında,
Peygamber Efendimiz (s.a.s.), bir hutbesinde şöyle buyurmuşlardır: “Ey insanlar!
Büyük ve mübârek bir ayın gölgesi üzerinize düştü. Bu ay içerisinde, bin aydan
daha hayırlı olan Kadir Gecesi vardır. Bu
ayda Allah, gündüzleri oruç tutmayı farz
kıldı, ben de bu ayın gecelerinde teravih
namazını size sünnet kıldım. Bu ayda bir
iyilik yapan, başka zamanlarda bir farzı
yerine getirmiş gibi sevap kazanır. Bu
ayda bir farzı yerine getiren kimse de,
başka aylarda yetmiş farzı yerine getirmiş gibi (mükâfât almış) olur.
Ramazan sabır ve yardımlaşma
ayıdır, sabrın ve yardımlaşmanın mükafatı ise cennettir. Ramazan bereket ayıdır, mü’minin rızkının çoğaldığı bir aydır.
Kim bu ayda bir oruçluya iftar ettirirse,
onun bu davranışı günahlarının bağışlanmasına, cehennemden kurtuluşuna
ve iftar ettirdiği kimsenin tuttuğu orucun sevabından pay almasına vesile
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
ı Kerim, bu ayda nazil olmuştur. Bin aydan
daha hayırlı olan Kadir Gecesi, bu ay içerisinde yer almaktadır.
Bu ayın faziletini Yüce Allah, şöyle
beyan etmiştir: “Ramazan ayı, insanlara
yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak kendisinde Kur’an’ın indirildiği aydır.
Sizden her kim bu ayda bulunursa oruç
tutsun.”1
Muhterem Müslümanlar!
Ramazan, Kur’an-ı Kerim’in nazil olduğu ay olması münasebetiyle, mübarek
bir aydır. Kur’an, Müslümanların hidayet
rehberidir. Bu ayda Kur’an’ı daha çok okuyup anlamaya ve hayatımızda tatbik etmeye çalışalım.
Yüce Allah’ın vermiş olduğu nimetlere karşı yapılacak şükürlerden birisi de,
bu ayda oruç tutmak ve her zaman Allah’ın
emirlerine itaat etmektir. Oruç, aynı zamanda insanın beden ve ruh sağlığına,
toplum hayatına sayısız faydalar sağlayan
önemli bir ibâdettir.
4
olur. Oruç tutan kimsenin sevabından
da bir şey eksilmez.”2
Müslümanlar bu mübarek ayda, İslâm’ın beş şartından birisi olan oruç ibadetini tam olarak yerine getirmek için güzelce
hazırlanır, huzurlu bir Ramazan ayı yaşamaya çalışır.
KAYNAK:
1 Bakara 185.
2 Mişkatü’l-Mesabih H.No:1965.
Firhist’e Geri Dön
51
2001 HUTBELERİ
1
16 - Kasım
ORUCUN HİKMETLERİ
Muhterem Müslümanlar!
İslâm’ın temel esaslarından birisi de,
Ramazan ayında oruç tutmaktır. Oruç, erginlik çağına ermiş bulunan akıllı her Müslüman’a farz olan bir ibadettir. Yüce
Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de: “Ey iman
edenler! Sakınasınız diye sizden öncekilere farz kılındığı gibi oruç, size de farz
kılındı”[1] buyurulmaktadır.
Aziz Mü’minler!
Orucun farz kılınmasında, insanî,
ahlâkî, içtimaî, ruhî ve sıhhî pek çok hikmeti vardır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.):
“Oruç, kötülüklere ve cehenneme karşı
bir kalkan ve bir siperdir”[2] buyurmuştur.
İnsan, oruç sayesinde, nefsine ve
nefsinin kötü arzularına hakim olma iradesini
güçlendirir. Böylece kötü istek ve arzulardan
uzak durması, günah işlemekten sakınması
daha kolay olur. Peygamberimiz (s.a.v.)
3
Aziz Müslümanlar!
Oruç; kalpte incelik, vicdanda duyarlılık meydana getirir. Bu sayede fakirlerin, yoksulların hallerini düşünerek insanda
yardımlaşma hissini uyandırır. Böylelikle Müslümanlar arasında sosyal dengenin korunmasına yardım eder. Kin, nefret ve bencillik gibi
duygulardan insanı uzaklaştırır; huzurlu ve
mutlu bir toplumun oluşmasına vesile olur.
Orucun farz olmasındaki hikmetler,
insanlara ve cemiyetlere sağladığı yararlar
göz önüne alındığında, bu ibadetin, İnsanlara Allah’ın büyük bir ihsanı olduğu görülür. Bunun için, meşru bir mazeret
olmadıkça, mutlaka oruçlarımızı tutmalıyız.
Hutbemi bir Hadis-i Şerifle bitiriyorum:
“Meşrû bir mazeret ve hastalık olmadan
Ramazanda tutulmayan bir gün orucun
yerine, başka günlerde uzun süre tutulan oruçlar denk olmaz.”[6]
KAYNAK:
[1] Bakara,2/183.
[2] Fethul Kebir 2/206.
[3] Riyazu’s-Salihin 2/502.
[4] İbn Mâce, Sıyâm, 44.
[5] Fethul Kebir 2/194.
[6] Ebû Dâvûd, Savm,38.
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
“Oruçlu bir kimse yalan konuşmayı ve
yalancılıkla iş yapmayı terk etmedikçe
Allah, o kişinin aç ve susuz kalmasına bir
değer vermez”[3] buyurmuştur.
Muhterem Müslümanlar!
Oruç, nefsi terbiye eder ve iradeyi
güçlendirir. Bu sayede, insan daha sabırlı
ve tahammüllü olur. Peygamber Efendimiz,
bir Hadis-i Şeriflerinde, “Her şeyin bir zekâtı vardır. Vücudun zekâtı da oruç tutmaktır. Oruç, sabrın yarısıdır[4]
buyurmuşlardır.
Oruç, sağlık açısından da önemlidir.
Çok yemek vücudu yormakta ve bir çok
hastalıklara sebep olmaktadır. Bu bakımdan doktorlar, hastaların çoğuna perhiz
tavsiye etmektedirler. Oruç ise, vücudu ve
özellikle sindirim sistemini büyük ölçüde
dinlendirmektedir. Nitekim bir
hadiste,“Oruç tutunuz ki sıhhat bulasınız”[5] buyurulmuş ve orucun insana ne
kadar faydalı olduğu ortaya konulmuştur.
Tıp ilerledikçe, orucun vücut için ne kadar
yararlı olduğu daha iyi anlaşılacaktır.
4
Firhist’e Geri Dön
52
2001 HUTBELERİ
1
23 - Kasım
ÇOCUKLARIMIZ VE EĞİTİM
Muhterem Müslümanlar!
İslâm dini, ilim, irfan, hikmet ve hakikat dinidir. Her hükmü, insanın yapısına ve
hayat düzenine uygun olan, dünya ve ahiret saadetini temin eden bir dindir.
İslam Dininin insanlığa ilk mesajı
1
“oku” olmuştur. Bunun anlamı üzerinde
çok iyi düşünmek gerekir. Çünkü insan, okumak ve öğrenmekle doğruyu bulur, mutluluğa erer, vatanına ve milletine yararlı olur.
Günlük hayatımızdaki ihtiyaçlarımızı
düşündüğümüz zaman, bunların elde edilmesinde ilmin, fennin ve sanatın büyük bir
rolü olduğunu görürüz. Bunlar da ancak,
okuyup yazmak, eğitim ve öğretim görmekle mümkündür.
Dinimiz, erkek-kadın her Müslümana, okuyup öğrenmeyi farz kılmıştır.
Aziz Müslümanlar!
Çocuğa verilecek ilk ve en iyi ter3
yönü ile yetiştirilmemiş olan bir çocuğun,
kendisi, ailesi ve beraber yaşadığı toplum
için pek yararlı olamayacağı açıktır. Çünkü,
mânevî terbiyeden mahrum olan bir insan,
maddeciliğin, gururun ve bencillik duygusunun içinde kalır ve sadece kendini düşünür.
Muhterem Mü’minler!
Anne ve babanın çocukları ile ilgilenmesi, onları sevmesi ve dinlemesi, onlarla konuşması ve anlamaya çalışması,
çocukların iyi yetişmesi açısından çok
önemlidir. Bir âyet-i kerimede, “(Ey Mûsâ!
Sevilmen) ve benim nezaretimde yetiştirilmen için sana kendi sevgimi
lütfettim”[1] buyurularak, çocuk sevgisinin
Allah vergisi olduğuna dikkat çekilmiştir.
Öyle ise, çocuklarımızı sevelim ve
sevgi dolu bir ortamda yetişmelerine gereken gayreti gösterelim. Hutbemi, bir Hadis-i
Şerifle bitirmek istiyorum: “Çocuklarınıza
iyi muamele ediniz. Onları güzel terbiye
ediniz”2.
KAYNAK:
1 Alak 1.
[1] Tâhâ,20/39.
2 İbn Mâce, Edep:3
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
biye, aile ocağında başlar; okulda gelişir ve
cemiyette yaygınlaşır. İyi veya kötü alışkanlıklar, çoğunlukla çocukluk ve gençlik
çağlarında edinilir. Çocukların yetiştirilmesinde, hayattaki başarılarında, topluma faydalı bir insan olmalarında yegâne unsur;
aile, okul ve çevredir.
Okuldan beklenilen, ailenin çocuğa
verdiği güzel terbiyeyi geliştirmek, varsa
kötü alışkanlıklardan vazgeçirmek ve ona
daha olgun bir kişilik kazandırmaktır. Çocuklar, zamanlarının büyük bir bölümünü
okulda geçirdikleri için, onları iyiye ve doğruya yönlendirmede, okulda aldıkları eğitim
ve öğretim önemli rol oynar.
İnsan, ruh ve bedenden oluşan akıllı
bir varlıktır. Bu nedenle, çocuğu sadece
maddi veya sadece manevi yönden yetiştirmek, onu yarı yarıya ihmal etmek olur.
Çocuğun yetiştirilmesinde asıl olan,
onun her iki yönünü de dikkate almaktır. Bir
çocuğa verilecek eğitim ve öğretim esnasında onun, din ve ahlâk eğitimini de, ihmal
etmemek gerekir. Çünkü, maddî ve mânevi
4
Firhist’e Geri Dön
53
2001 HUTBELERİ
1
30 - Kasım
ZEKÂT İBADETİ
Muhterem Mü’minler!
Bilindiği üzere Zekat, İslam’ın temel
şartlarından biridir. Mali bir ibadet olan
zekat, dinen zengin olanların yerine getirmesi gereken bir farzdır. Zekat; Hicretin
ikinci senesinde, oruçtan önce farz kılınmıştır. Önemine binaen, Kur’an-ı Kerimde
otuz iki yerde, namazla birlikte zikredilmiştir.
Zekat, lugatte; artma, ziyadeleşme,
temizlenme, temizlik ve bereket manalarına gelir. Dinimizde ise; bir malın belirli bir
miktarını, üzerinden belirli bir zaman geçtikten sonra, ihtiyacı olan Müslümanlara
zekat niyetiyle temlik etmek demektir.
Zekat; insanlar arasında sevgi, kardeşlik ve samimiyet bağlarını güçlendirir.
Varlıklı kimselerden, yoksullara uzanan bir
yardım eli olarak, muhtaçları sevindirir.
Cimrilik ve haset hislerini giderir. Toplumu
meydana getiren fertler arasında birlik ve
3
kazanmak gerekir. Dinimizde, “Bir lokma,
bir hırka” anlayışı ile tedbirsiz tevekkülde
bulunmanın yeri yoktur. O halde, Müslüman
çalışkan, tutumlu, tedbirli, zekat alan değil,
zekat veren olmaya gayret eden, dosdoğru
insan demektir. Çalışma gücü olanlar, mutlaka çalışacak ve yoksulluktan kurtulmak
için, meşrû her çareye baş vuracaktır.
Zekat; ancak, çalışma gücünü ve kabiliyetini kaybetmiş, bakıma muhtaç duruma düşmüş olanlara verilmelidir. Yoksa sağlam ve
iş yapma kuvvetine sahip kimselerin, çalışmayıp zekat veya fitre beklemeleri, dinimizce hoş karşılanmayan bir harekettir.
Hz. Peygamber (s.a.v.), “Zekat İslamın köprüsüdür”3 buyurmakla, zekât sayesinde toplumun, çeşitli kesimleri
arasında bir bağ kurulmasına ve bu bağın
güçlendirilmesine işaret buyurmuştur. Gerçekten zekât, sosyal dengenin sağlanmasında güzel bir vesile ve hoş bir örnektir.
KAYNAK:
[1] Zariyat 19.
2 İsmail bin Muhammed el Acluni, Keşif’ül Hafa 2/539 H.No:3199.
3 İsmail bin Muhammed el Acluni, Keşif’ül Hafa 1/530 H.No:1416.
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
beraberliğin doğmasına sebep olur.
Zekat; mü’minlerin, Allah (c.c.) sevgisini, mal ve servet sevgisinden üstün tuttuklarını gösteren bir özellik taşımaktadır.
Çünkü, zekatını veren kimse, onu alan şahıslardan hiçbir karşılık beklememektedir.
Bunu, sadece ibadet niyetiyle Allah rızası
için yapmaktadır. Bu da, mü’min olmanın
güzel bir belirtisidir.
Bir de şunu unutmamak gerekir ki;
her insanın kazancında, çevresinin de bir
payı ve emeği bulunmaktadır. Onun için
kişi, servetini kazandığı muhitte bulunan fakirlere vermeli ve içinde yaşadığı toplumun
muhtaçlarına öncelik tanımalıdır. “Zenginlerin mallarında fakir ve yoksulların hakları vardır"[1] mealindeki âyeti kerime,
bizlere bu gerçeği anlatmaktadır.
Aziz Mü’minler!
Zekat ibadeti, müslümanı tembellikten kurtarır. Çünkü sevgili Peygamberimiz,
“Veren el, alan elden üstündür”2 buyurmakta ve veren el olmamızı tavsiye etmektedir. Veren el olabilmek için de, çalışıp
4
Firhist’e Geri Dön
54
2001 HUTBELERİ
1
07 - Aralık
KADİR GECESİ
Muhterem Müslümanlar!
Yüce Allah; en büyük mucize olan
Kur’an-ı Kerim’i, Peygamber Efendimize
mubârek Kadir gecesinde indirmiştir. Bütün
insanlığa huzur ve saadet yollarını gösteren Kur’an-ı Kerim’dir. Sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.), bütün
insanlığı Kur’an-ı Kerim ile aydınlatmıştır.
Hutbemizin başında okuduğumuz Kadir sûresinde, Cenab-ı Allah şöyle buyurmaktadır: “Doğrusu, Biz, Kur’an’ı Kadir
gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne
olduğunu sen bilir misin? Kadir gecesi
bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve
Cebrail, o gece Rablerinin izniyle her
türlü iş için inerler. O gece, tan yerinin
3
ederse, o kimsenin geçmiş günahları
bağışlanır”4 buyurmuşlardır.
Muhterem Müslümanlar!
Kadir Gecesi, bin aydan daha hayırlıdır. Yani onun feyiz ve bereketi, bin aylık
ibadetle elde edilecek sevap ve mükâfat ile
eş değerdedir. Bu geceyi hakkıyla değerlendirmek, ibadet, dua ve istiğfar ile ihya
etmek, ebedi alemde bin ay kadar bakî ve
bereketli bir ömür kazandırır. Aslında, bu
gecenin değeri günle, ayla ölçülemeyecek
derecede büyüktür. Bunun için, Kadir gecesinin bin aydan hayırlı olduğu Kur’an-ı Kerim’de beyan edilmiştir.
Rasul-i Ekrem Efendimiz, Ramazanı şerifin son on gününün gecelerinde, kendilerini daha çok ibadete verirlerdi. Bu
gecelerde, aile fertlerini de uyandırırlardı.
Hz. Ayşe validemiz, bir gün kendilerine
şöyle bir soru sormuşlardı: “Ya Resûlellah! Kadir gecesinin hangi gece olduğunu bilir ve o geceyi idrak edersem,
Cenab-ı Hakka nasıl duada bulunayım?"
Peygamber Efendimiz şöyle buyurNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
ağarmasına kadar bir esenliktir.”1
Aziz Müslümanlar!
Kadir gecesi, azamet ve şeref gecesi demektir. Bu geceye Kadir gecesi denilmesinin sebebi de; bu gece içinde kadri
yüce bir kitabın Cibril-i Emin vasıtasıyla,
Sevgili Peygamberimize gönderilmiş olmasıdır. Nitekim Bakara suresinde Allah Teâlâ
şöyle buyuruyor: “Ramazan ayı, insanlara
yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak
Kur’an’ın indirildiği aydır .”2
Bu ayetten anlaşılıyor ki, Kur’an-ı
Kerim, Ramazanı şerifte ve Kadir gecesinde indirilmiştir. Peygamber Efendimizin,
en büyük mucizesi Kur’an’dır. Sevgili peygamberimiz, kalpleri onunla fethetti, gönülleri onunla nurlandırdı, insanlığı onunla
hidayete ulaştırdı. Bu bakımdan Kadir gecesi, şerefli ve nurlu bir gecedir.
Peygamberimiz Hz. Muhammed
(s.a.s) bir hadis-i şeriflerinde: “Kim Kadir
gecesini, faziletine inanarak ve mükafatını da Cenab-ı Haktan bekleyerek, ihya
4
muşlardır: “De ki; ya Rab! Sen çok affedicisin, affetmeyi seversin, beni de
affet.”5
Bin aydan hayırlı olan bu geceyi
ihya etmek, insan için ne büyük bir mazhariyettir, ne büyük mutluluktur.
O gece; mü’minler için baştan sona
kadar selâmdır, hayırdır, berekettir. Ne
mutlu bu geceye kavuşup ihya edebilenlere!
KAYNAK:
1 Kadir Sûresi,97/1-5.
2 Bakara,2/185.
4 Tecrid-i sarih c.1, s. 45.
5 Sünen-i Tirmizi terc. C.2, s.78 H.No:792.
Firhist’e Geri Dön
55
2001 HUTBELERİ
1
14 -Aralık
KOMŞULARIMIZA KARŞI GÖREVLERİMİZ
Muhterem Mü’minler!
Yüce dinimiz İslâm, komşu haklarına büyük önem vermiştir. İslâm’ın komşu
hakları hususundaki emir ve tavsiyelerine,
başka sistemlerde rastlamak mümkün değildir. Komşu ile iyi geçinmek, iyi Müslüman
olmanın alâmeti sayılmıştır.
Bu sebeple, kalbi imanla aydınlanmış, gönlü İslâm’ın güzellikleriyle bezenmiş
olan her Müslümanın, yakından uzağa,
bütün komşularına iyilik etmesi ve onlara
hayırlı bir komşu olması gerekmektedir.
Âile fertlerinden sonra, insanın en yakın
çevresi komşularıdır. Müslüman, komşula3
zin üzerinde titizlikle durduğu bir konudur.
Bu itibarla, komşularımıza iyilik ve ikramda
bulunmak, onlarla selamlaşmak, ziyaretlerine gitmek, yardımlarına koşmak, sevinçlerini ve kederlerini birlikte paylaşmak,
güler yüzlü davranmak, hediyeleşmek,
düğün ve derneklerine katılmak, cenazelerine iştirak etmek, başsağlığı dilemek, onlara zarar verecek hareketlerden
sakınmak, ayıp ve kusurlarını araştırmamak, ihtiyaçlarını gidermeye çalışmak,
komşularımıza karşı başlıca görevlerimizdir.
Aziz Cemaat!
En yakın komşumuzdan başlamak
suretiyle evimizin ve iş yerimizin civarında
bulunan herkes komşumuzdur. Dolayısıyla
her birisinin üzerimizde komşuluk hakları
bulunmaktadır. Komşu ifadesi, inansın,
inanmasın bütün komşuları içine almaktadır. Her Müslüman, en yakından başlamak
üzere, bütün komşularına elinden gelen ilgiyi göstermelidir.
O halde Değerli Mü’minler, kendimiz
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
rıyla güzel geçinen, seven, sevilen, aranan
ve onlara güven veren bir insandır. Çünkü,
çevresine güven vermeyen bir insan, olgun
bir mü’min olamaz.
Konumuzla ilgili olan bir ayet-i kerimede, Cenab-ı Hak, şöyle buyuruyor: “Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi
ortak koşmayın. Anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki
arkadaşa, yolcuya ve hizmetinizde bulunan kimselere iyilik edin...”1
Peygamberimiz (s.a.s.) de, hadis-i
şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: “Allah’a
ve âhiret gününe iman eden kimse,
komşusuna iyilik etsin.”2
“Allah katında dostların en iyisi, arkadaşına iyi davranan; komşuların en iyisi
de, komşusuna en iyi davranandır.”3
“Cebrail (a.s), bana komşuyu o kadar
tavsiye etti ki, onu bana mirasçı yapacak zannettim.”4
Aziz Mü’minler!
Görülüyor ki, komşu hakları dinimi4
için istediğimizi komşularımız için de istemeliyiz. Müslüman olmayan komşularımızı
da gözetmeliyiz. Komşularımızla güzel geçinmeli, onları hiçbir şekilde rahatsız etmemeliyiz. Gizli sırlarını araştırmamalı,
eksikliklerini gidermeye çalışmalı, sevinç
ve kederlerine ortak olmalı, her hususta
yardımlarına koşmalıyız.
Unutmayalım ki, olgun Müslüman,
kimseye zararı dokunmayan, çevresine
güven veren ve daima iyilik yapan kimsedir.
KAYNAK:
1 Nisa, 4/36.
2 Buhari ve Müslim.
3 et-Tac, c.5.
4 Buhari ve Müslim.
Firhist’e Geri Dön
56
2001 HUTBELERİ
1
16 - Aralık
RAMAZAN BAYRAMI
Aziz Müslümanlar!
Rahmet, mağfiret ve bereket mevsimi olan mübarek Ramazan ayını, dün akşamki iftarla yolcu ettik ve bugün de
bayrama ulaştık. Bayram, Cenab-ı Hakkın
Müslümanlara ihsan ettiği büyük bir lütuftur.
Bu bayramın, aziz milletimiz ve
bütün İslam alemi için hayırlara vesile olmasını dilerim.
Muhterem Müslümanlar!
İbadet ve hayırların, Allah katında
en çok kabule şayan olduğu Ramazan ayı
boyunca, Rabbimize karşı kulluk görevlerimizi, gücümüz yettiğince yerine getirmeye
çalıştık. İrademizi güçlendiren, nefsimizi
terbiye eden orucu, Allah rızası için bütün
uzuvlarımızla tutmaya gayret ettik. Yüce
Mevlâ’ya kul olmanın şuuru içinde, günah3
lümanlar zekat ve fitre gibi hayırlarını bayramdan önce dağıtmaya önem verirler.
Böylece zenginiyle, fakiriyle bütün müminlerin huzur içerisinde bayram geçirmelerine
yardım ederler.
Kıymetli Mü’minler !
Bayramlarda herkes neşeli olur.
Ancak çocuklar, büyüklerden daha çok sevinç ve heyecan duyarlar. Bu sebeple onlarla, böyle günlerde daha çok
ilgilenmeliyiz. Onları mutlu edebilmek için,
her türlü fedakarlığı göstermeliyiz. Dini ve
milli adetlerimizi onlara da öğretmeliğiz. Bu
arada birbirimize karşı olan sevgi ve saygımızı daha da artırarak, kırgınlık ve küskünlüklere son vermeliyiz. İslamın sevgi, saygı,
barış ve bağış dîni olduğunu unutmamalıyız. Milletçe dost geçinmeye, hoş geçinmeye azmetmeliyiz.
Birlikte rahmet, ayrılıkta felaket olduğunu unutmamalıyız. Bu arada, Ramazanda kazandığımız iyi ve güzel
alışkanlıklarımızı devam ettirmeliyiz. Ramazandan sonra da kötü huy ve davranışNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
larımızdan tevbe ve istiğfarda bulunduk.
Kalplerimizi kötülüklerden arındırmasını
Yüce Mevla’dan istedik. Allah’ın lütfü ile
“Temizlenen, Rabbinin adını anıp O’na
kulluk eden kimse şüphesiz kurtuluşa
ermiştir”[1] meâlindeki âyetin müjdesine,
mazhar olduk.
Değerli Kardeşlerim!
Ramazan ayının sonunda mü’minler; bayramı, engin bir sevinçle karşılarlar.
Bayram süresince birbirlerini ziyaret ve tebrik ederek, dostluklarını pekiştirirler. Birbirlerine hediye sunar, ikramda bulunurlar.
Zira Müslüman inanır ki, “Farz ibadetlerden sonra, Allah katında amellerin en faziletlisi, Müslümanı sevindirmektir.”[2]
Müslümanlar, bayram vesilesiyle
Cenab-ı Hakk’ın rahmet ve mağfiretine nail
olabilmek için, iyilikte, hayırda ve yardımlaşmada birbirleriyle yarışırlar. Zira Müslüman inanır ki bayramlar, dini heyecanın
yanında, sosyal huzurun gelişmesine ve
milli dayanışmanın pekişmesine de vesile
olan en güzel fırsatlardır. Bu itibarla, Müs4
lara tekrar dönmemeliyiz.
Bizleri huzur ve sükun içerisinde
daha nice bayramlara eriştirmesi için, Yüce
Allah’a duâda bulunmalıyız.
Bu vesileyle bütün din kardeşlerimizin Ramazan bayramını en kalbi duygularla
tebrik eder, Cenab-ı Hakkın yardım ve
mağfiretini niyaz ederim.
KAYNAK:
[1] El-A’lâ,87/14-15.
[2] Fethu’l-Kebir, c. 1, s. 46.
Firhist’e Geri Dön
57
2001 HUTBELERİ
1
21 - Aralık
RAMAZAN’IN ARDINDAN
Muhterem Müslümanlar!
Rahmet ayı Ramazan’da, gücümüz
yettiğince görevlerimizi yerine getirmeye,
fakirleri gözetmeye, düşkünlere yardım elimizi uzatmaya, oruçlarımızı tutmaya, namazlarımızı kılmaya, böylece dinimizin
yüce esaslarını gönlümüze yerleştirmeye
ve İslam’ın ruhuna uygun bir hayat yaşamaya çalıştık. Allah’a karşı kulluk görevlerimizi yerine getirmenin ve nefsânî
arzularımıza galip gelerek, manevi bir zafer
kazanmanın sevinci içerisinde eriştiğimiz
Ramazan Bayramı’nı da yaptık.
Muhterem Müslümanlar!
Evet, bayram sona erdi ama bayramla beraber her şey bitmedi. Çünkü
hayat devam ediyor. Nefsânî arzularımız,
3
mazan ayında yaptıklarımızı ve neler kazandığımızı düşünmeliyiz. Bu ayda, kötü
huylarımızdan ne kadarını terk edebildiğimizi araştırmalı ve bu başarımızı devam ettirmeliyiz. Acaba kötü alışkanlıklardan uzak
kalabiliyor muyuz? Yoksa hala nefsimizin
emrinde yaşamaya devam mı ediyoruz?
Sorularını kendimize sık sık sormalıyız.
Ramazan ve oruç konusunda kendimizi hesaba çektiğimizde, oruç tutmakla
hedefe ulaştığımızı görürsek, sevinmek
hakkımızdır. Zira, bir yandan kötü arzuların
elinde esir olmaktan kurtulmuş, bir yandan
da aklın ve imanın zaferine ve Allah’ın rızasını kazanma gibi bir mutlu sonuca ermiş
oluruz. Yok, eğer hâlâ nefsin sözü geçiyor,
hâlâ bize her istediğini yaptırabiliyorsa, o
zaman yeniden bir nefis muhasebesi yapmalıyız. Fakat umutsuzluğa katiyen düşmemeliyiz. Çünkü, fırsatlar tamamen elden
çıkmış sayılmaz. Ömrümüz var oldukça,
her zaman kötü arzuları yenme fırsatını yakalayabilmemiz mümkündür. Ancak, ölümün ne zaman geleceği bilinmediğinden,
Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
yine harekete geçiyor. Düşkünler, yetimler,
biçareler yardım bekliyor. Öyle ise, nefsânî
arzuların sınırlandırılmasını, ibadetlerin zamanında ifâsını ihmal etmemeliyiz. Bir yandan da devamlı olarak nefislerimizi
murakabe etmeli, davranışlarımızı sürekli
olarak gözden geçirmeli ve kendimizi her
zaman yenilemeliyiz. Hesap gününü hiç
unutmamalıyız.
Yüce Allah’ın bu konudaki uyarısı,
meâlen şöyledir: “Ey iman edenler!
Allah’tan korkun ve herkes yarına ne hazırladığına baksın. Allah’tan korkun,
çünkü Allah yaptıklarınızdan haberdardır. Allah’ı unutup da, Allah’ın da kendilerini unutturduğu kimseler gibi
olmayın. Onlar yoldan çıkan kimselerdir.”1
İşte bu emri yerine getirenler, kendilerini hesaba çekebilenlerdir. O halde, biz
de zaman zaman yaşantımızın muhasebesini yapmalıyız.
Değerli Mü’minler!
Geride bıraktığımız, mübarek Ra4
işi uzatmamalı ve fırsatları ganimet bilmeliyiz. Azimli ve kararlı yürümeli, Allah’ın lütuf
ve rahmetinden yararlanmayı ihmal etmemeliyiz.
KAYNAK:
1 Haşr,59/18-19.
Firhist’e Geri Dön
58
2001 HUTBELERİ
1
28 - Aralık
İBADETİN ANLAM VE ÖNEMİ
Muhterem Müslümanlar!
İbadet; bir Müslüman’ın Yüce Allah’ın varlığını, birliğini ve büyüklüğünü tasdik etmesi, O’na teslimiyetle boyun
eğmesi, O’nun kulu olduğunu bilmesi ve
saygı ile O’na itaatte bulunması demektir.
Öyle ise ibadet, insanın asli görevidir. İnsana yakışan da, bu görevini yerine getirmesidir. Zaten insanın yaratılış gayesi,
Allah’a kulluk etmektir. Nitekim Yüce Allah
Kur’an-ı Kerim’de “Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım”1 buyurmaktadır. Diğer bir ayeti
kerimede de “Hanginizin daha iyi amel
işleyeceğini denemek için, ölümü ve hayatı yaratan odur. O, Azizdir, Gafurdur,
her şeye galiptir, çok affedendir”2 buyurulmuş ve kulun, işlediği amelleriyle imtihana tabi tutulduğu belirtilmiştir.
3
imanın gıdası, kalbin cilası; ahlak ve faziletin menbaıdır. İbadetler, kalplere Allah sevgisini yerleştirmek, bütün kötü düşünce ve
davranışlardan arındırmak yönünden çok
önemlidir. Zira Cenab-ı Hak Kur’an-ı
Kerim’de “Sana vahyedilen kitabı oku,
namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz,
hayasızlık ve kötülüklerden alıkoyar. Allah’ı anmak, elbette ibadetlerin en büyüğüdür. Allah, yaptıklarınızı bilir”3
buyurarak, ibadetin insanı kötülüklerden
uzaklaştırdığını belirtmiştir.
Meselâ; günde beş vakit namaz kılmak suretiyle Allah’ın huzuruna duran bir
insan, Rabbini hatırlamış ve hesap gününü
unutmadığını ortaya koymuş olur. Allah için
malının bir kısmını fakire zekat olarak
veren bir insan, muhtacın sıkıntısını gidermiş, onu gözetmiş, sosyal dayanışmayı
sağlamış bulunur. Oruç tutan da, nefsini
islah etmiş, yoksulların durumundan haberdar olmuş olur.
Öyle ise, yaratılışımızın gayesine
uygun olarak hareket edelim; verilen nimetNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak
düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
İbadetler, sırf Allah rızası gözetilerek
yapılmalıdır. Çünkü Allah’ın emri olan ibadetler, ancak samimiyetle ve ihlasla yapıldığında makbul olur ve sahibini
kötülüklerden uzaklaştırır. İnsan, yaşayabilmek için, Allah’ın ihsan ettiği sayısız nimetlerden faydalanmaktadır. Allah’ın
nimetlerinden faydalanmadan, hayatını
sürdüren hiçbir canlı varlık yoktur. Bu nimetlere şükretmek gerekir. Allah’ın vermiş
olduğu nimetlerin en büyük şükrü de, ibadetlerimizdir.
Aziz Mü’minler!
İbadetin sahası çok geniştir. Allah rızası gözetilerek yapılan her iş, bir ibadettir.
İslam, gösteriş ve riya olmadığı müddetçe,
insanlığa faydalı olan her türlü sosyal çalışmayı ibadetten saymıştır. Ancak bu güzel
fiil ve davranışlar; namaz, oruç, zekat ve
hac gibi temel ibadetlerin yerine asla geçemez ve onların sorumluluğunu düşüremez.
Muhterem Müslümanlar!
İbadet, kalpteki imanın bir alameti
ve dışa yansıyan bir görüntüsüdür. İbadet
4
lere karşı en büyük şükür olan ibadetlerimizi ihlas ile yerine getirelim. Yaptığımız
her işte Allah rızasını gözetelim, haktan,
adaletten, doğruluk ve samimiyetten ayrılmayalım ki, her iki dünyada mutluluğu tadalım. İbadetlerimizin, günahlarımızın
bağışlanmasına vesile olduğunu da unutmayalım.
KAYNAK:
1 Zariyat,51/56.
2 Mülk,67/2.
3 Ankebut,29/45.
Firhist’e Geri Dön
59
Download
Study collections