2012 hutbeleri kaza ve kadere iman

advertisement
2012
HUTBE ARŞİVİ
Hutbeler ANTALYA Müftülüğü Web Sitesinden Alınarak Düzenlenmiştir.
FİRHİST
06 Ocak - Kaynaklarımızı ve Kamu Mallarını Doğru Kullanalım - Ant. İl Müftülüğü Hutbe Arşivi
13 Ocak - Allaha İman - Bahattin Ataklı-Demre Müftüsü
20 Ocak - İslamda Temizlik - Dr Şaban Erdiç
27 Ocak - Selamlaşmak - Antalya İl Müftülüğü Hutbe Arşivi
03 Şubat - Mevlid Kandili - Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
10 Şubat - Aile Kurumunun Önemi - Ş. Gönül Bilgi-İl Vaizi
17 Şubat - Adalet - Şerife Hanım ALTUNER-İl Müftü Yardımcısı
24 Şubat - Kaza ve Kadere İman - Abdülmuttalip PEŞE-Korkuteli Müftüsü
02 Mart - Diyanet İşleri Başkanlığının Kuruluşu - Saliha Keleş -İl Vaizi
09 Mart - Eşimiz ,Evladımız, Annemiz; Kadın - Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
16 Mart - Çanakkale Zaferi - DİB Hutbe Aşivi
23 Mart - Zararlı Alışkanlıklar - Bahattin Ataklı-Demre Müftüsü
30 Mart - Doğal Afetlerde Korunma Yolu - Doc. Dr. İsmail Karagöz
06 Nisan - Kardeşlik Çağrısı - Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
13 Nisan - Kardeşlik Ahlakı ve Hukuku - Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
20 Nisan - Hz Peygamberin Çocuk Sevgisi - Havva Akgül-İl Vaizi
27 Nisan - Toplumsal Bağlamda Alın Terinin Önemi - Mustafa Şimşek-Aksu Müftüsü
04 Mayıs - Ailede Sevgi ve Merhamet - Osman Öztürk-Manavgat Vaizi
11 Mayıs - İslamda Ebeveyn Hakları - Ayşe Yaraş-İl Vaizi
18 Mayıs - Üç Ayların Önemi ve Regaib Kandili - Celil Karaca-Muratpaşa Müftüsü
25 Mayıs - Fetih Ruhu - DİB Hutbe Arşivi
01 Haziran - Doğru Haber - DİB Hutbe Arşivi
08 Haziran - Yaz Kuran Kursları ve Çocuk Eğitimi - Antalya Müft. Hutbe Arşivi
15 Haziran - Miraç Kandili - Ş. Gönül Bilgi-İl Vaizi
22 Haziran - Hayatımızda İhsan - A. Hamdi Başpınar- Alanya Müftüsü
29 Haziran - Berata yol Aramak - Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
06 Temmuz - Şükür - Ş. Hanım Altuner-İl Müftü Yardımcısı
13 Temmuz - İslamda Komşuluk İlişkileri - Mustafa Altun-Serik Müftüsü
20 Temmuz - Ben Oruçluyum Diyebilmek - Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
27 Temmuz - Sevgi ve Barış Dili Selam - Dr. Yusuf Acar
1
2
03 Ağustos - İslamın Zekat Köprüsü - Ş. Hanım Altuner-İl Müftü yardımcısı
10 Ağustos - Kadir Gecesi - Ş. Hanım Altuner-İl Müftü Yardımcısı
17 Ağustos - İbadetlerde Devamlılık Esastır - İl Müftülüğü Hutbe Arşivi
19 Ağustos - Ramazan Bayramı - Diyanet İşleri Başkanlığı
24 Ağustos - Akraba Hakları - Yusuf Demiryürek-Döşeme Altı Müftüsü
31 Ağustos - Hac İbadeti - İl Müftülüğü Hutbe Arşivi
07 Eylül - Tefekkür - Dr. Bilal Esen-Din İşl Yük Kurulu Üyesi
14 Eylül - Salih Amel - Antalya Müftülüğü
21 Eylül - Namazda Huşu - Mehmet Demirhan-Emekli Elmalı Müftüsü
28 Eylül - Yeterki Gönüller Engelli Olmasın - Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
05 Ekim - Camiler Huzur Güvencemizdir - Yusuf Demiryürek-Döşemealtı Müftüsü
12 Ekim - İslamda Ekolojik Denge - M Fatih Tunç-Kepez Vaizi
19 Ekim - Kurban ve Vekaletle Kurban - Kemal Uçkun-Kepez Müftüsü
25 Ekim - Kurban Bayramı - Hüseyin Uysal-Konyaaltı Müftüsü
26 Ekim - İstişare ve Cumhuriyet Bayramı - Yusuf Demiryürek-Döşemealtı Müftüsü
02 Kasım - İslamda Güvenilirlik - Selim Mete-Kaş Vaizi
09 Kasım - Alışveriş Ahlakı - Musa Kazım Demir-Aksu Vaizi
16 Kasım - Medeniyet Yolculuğu: Hicret - Diyanet İşleri Başkanlığı
23 Kasım - İslamda Nezaket - Bahattin Ataklı- Demre Müftüsü
30 Kasım - Günahlar - Ayhan Ermiş-Kemer Müftüsü
07 Aralık - Din Samimiyettir - Mustafa Şimşek-Aksu Müftüsü
14 Aralık - Allaha Yakın Olmak - Hatice Öğke-İl Vaizi
21 Aralık - Aile İçi İletişim - Erol Köseoğlu-Kumluca Vaizi
28 Aralık - Dün Eylediğimiz Günler - Diyanet İşleri Başkanlığı
DÜZENLEYEN:
HÜSEYİN KARATAŞ
HACIVELİ CAMİ İMAM-HATİBİ
SERİK - ANTALYA
Firhist’e Geri Dön
2012 HUTBELERİ
1
06 - Ocak
KAYNAKLARIMIZI VE KAMU
MALLARINI DOĞRU KULLANALIM
Muhterem Müslümanlar!
Yüce Allah insanı en güzel şekilde
yaratmış ve kendi ruhundan üfleyip halife
olarak yeryüzüne göndermiştir. Gökte ve
yerde ne varsa hepsini onun emrine
âmâde kılmıştır. Kendisine bunca nimet verilen insan elbette başıboş bırakılmayacaktır.
Nitekim Kur’an-ı Kerim’de “İnsan
başıboş bırakılacağını mı zanneder”(1)
buyrulmaktadır. Dolayısıyla insan yapıp ettiklerinden sorumludur. Sorumluluklarımızın en önemli boyutunu Allah’a karşı olan
vazifelerimiz oluşturmaktadır. Bunun yanında kendimize ve diğer varlıklara, ailemize, komşularımıza ve toplumumuza
karşı sorumluluklarımız vardır.
3
sebep olmak; üzerimize aldığımız vazifeyi
zamanında ve olması gereken şekilde yapmamak da büyük bir sorumluluktur.
Değerli Müminler!
Enerji kaynaklarımızı ve özellikle yaşamın ana unsuru olan sularımızı itinalı
kullanmazsak bir gün çok büyük sıkıntılarla
karşılaşacağımızı unutmamalıyız. Fert, aile
ve toplum olarak bizlere düşen görev ülkemizin sahip olduğu yeraltı ve yerüstü kaynaklarından en güzel şekilde
faydalanmaktır. Örneğin ampuller tasarruflu olanlarıyla değiştirilebilir, bozuk musluklar tamir edilebilir, bu hususta tüm
bireyler ve toplum en iyi şekilde bilinçlendirilebilir.
Hutbemi bir ayet meali ile bitiriyorum. “Gerçekten saçıp savuranlar, şeytanın kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine
karşı pek nankördür.” (2)
2
Firhist’e Geri Dön
Muhterem kardeşlerim!
Allah-u Teâlâ’nın bizlere bahşetmiş
olduğu bir nimet ve imkânı ihtiyaca göre en
güzel şekilde kullanmalı, dini ve ahlaki ölçülere göre gereken yerlere gerektiği kadar
sarf etmeli, her hal ve şartta bu duruma
özen gösterilmelidir. Zira israf ve lüks, toplumun ekonomisini zaafa uğratır. Kalkınmayı engeller ve kötü örnek teşkil ettiği için
toplumda ve bireyler arasında huzursuzluklara neden olur.
Değerli Müminler!
Toplumsal görevlerimizin başında
kamu mallarını korumak ve haksız yollardan gelir elde etmemeye çalışmak gelmektedir. Kamu hakları ve kişinin topluma karşı
vazifeleri, öneminden dolayı ibadetler gibi
Allah hakkı olarak kabul edilmiştir. Bu haklar af ve sulh gibi bir yolla düşürülemez,
kaldırılamaz veya değiştirilemez. Toplumdaki bütün fertlerin, bu hakların koruma ve
kollanmasında sorumluluğu vardır. Kamuya
ait her türlü eşyayı, gereksiz yere sarf edilen elektrik ve suları özel bir itina ile kullanmamak; akaryakıt, enerji ve işgücü israfına
4
KAYNAK:
1) Kıyame 36
2) İsra 27
Antalya İl Müftülüğü Hutbe Arşivi
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
Firhist’e Geri Dön
3
2012 HUTBELERİ
1
13 - Ocak
ALLAHA İMAN
Muhterem Müslümanlar!
Yüce dinimizin iman esasları âmentü
dediğimiz dua metninde özet olarak zikredilmiştir. Bu iman esaslarının en başta geleni “Allah’a iman”dır. Allah’a iman ise iman kalesinin
ilk basamağıdır. Allah inancını tam olarak kalbine ve gönlüne yerleştirememiş bir kimsenin,
diğer iman esaslarına gerçek anlamda inanması mümkün değildir. Aynı zamanda böyle
şüpheli ve zayıf bir iman dünyada da ahirette
de fayda temin edemez.
Aziz Mü’minler!
Allah’ı gerçek mânâda kendisinin
Kur’an’da tarif ettiği şekilde isim ve sıfatlarıyla
tanımalı ve O’na bu şekilde inanmalıyız. Böyle
bir inanç ve tanıma için dikkatli bir şekilde kendimize, etrafımıza ve kainata bakmamız yeterli
olacaktır.
3
“marifetullah” tabir ettiği Allah’ı zikir ve tefekkürle daha yakından
tanıma boyutuna oradan da “muhabbetullah”
tabir edilen O’nu sevme, O’nun sevgisine mazhar olma boyutuna yükselir.
Değerli Müminler!
Allah’a gerçek anlamda inanan; bu dünyanın geçici bir misafirhane olduğunu ve kendisinin de burada bir misafir olduğunu bilir ve
ona göre yaşar. Misafirhane sahibi olan Allah'ın
rızâsı ve izni dairesinde yer, içer ve bu bilinçle
hareket eder. Misafirlik müddeti bitince bu misafirhaneden huzurla ayrılıp ebedî mekânına
gider ve orada Allah Teâla’nın kendisi için hazırladığı mükafata kavuşur.
Hutbemin başında okumuş olduğum
âyet-i celilede mealen şöyle buyurulmaktadır:
“Kim Allah’a inanır ve salih bir amel işlerse
Allah onu, içinden ırmaklar akan, içinde
ebedi kalacakları cennetlere sokar. Allah
gerçekten ona güzel bir rızık vermiştir.”(1)
Allah'a inanan bir kimse kendisine de başkalarına da zarar veremez. Kanunun olmadığı yerlerde bile Allah'ın onu her an gördüğü inancı,
işlediği kötülüklerin cezasız kalmayacağı korkusu, onu kötülüklerden alıkoyar.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Değerli Cemaat!
Dünyada da ahirette de imanımızın
güzel sonuçlarını görmek istiyorsak inancımızı
gözden geçirmeliyiz. Nasıl bir Allah inancına
sahibiz? Bizi ve her şeyi yaratan sonra kendi
haline bırakan, nasıl yaşadığımızla ilgilenmeyen bir Allah inancı mı? Yoksa her şeyi kudret
elinde tutan, ilminin ve iradesinin dışına hiçbir
şeyin çıkamadığı, her şeyi gören ve bilen bir
Allah inancı mı?
Nasıl bir Allah’a inanıyoruz? Dünyada
olup biten bütün zulümlere, haksızlıklara göz
yuman, hiçbir şeyle ilgilenmeyen bir Allah’a
mı? Yoksa bu dünyayı bir imtihan ve hikmet
yeri olarak yaratan, ahiret hayatında da gerçek
adaletinin ve kudretinin açıkça görüneceği,
mazlumun hakkını zalimden alacak, hesap gününün sahibi olan bir Allah’a mı?
Muhterem Mü’minler!
Kamil imana sahip bir insan kuşkulardan, kararsızlıklardan kurtulur. Tam teslimiyetle
Allaha bağlanır ve huzur bulur. Allah’a gerçek
anlamda inanan insan, Allah'ın kendisine bahşettiği nimetlerden O'nun iradesine uygun şekilde faydalanır ve O’na şükreder.
Kamil anlamda bir Allah inancı sadece
inanç boyutunda kalmayıp ehli tasavvufun
4
Aziz Cemaat!
Allah’a îman eden kimse, yalnızlıktan
kurtulur; her an O’nun sonsuz rahmeti, ilmi,
hikmeti, koruması ve gözetimi altında olduğunu
bilir. Her an O’na sığınır, O’ndan yardım bekler.
Allah’a îman istikbâl endişesini, ölüm korkusunu yok eder. Çünkü geçmişe, hâle, geleceğe
hükmedenin yalnız Allah olduğunu bilir. Bu sebeple korku ve endişeye kapılmaz.
O halde diyebiliriz ki “Allah’ı tanıyan
ve itaat eden zindanda bile olsa bahtiyardır,
huzurludur. O’nu tanıyamayan ve itaat etmeyen saraylarda da yaşasa bedbahttır, huzursuzdur.”
Hutbeme Peygamber Efendimiz
(s.a.v.)in imanla ilgili bir hadisi şerifinin mealiyle
son veriyorum: “Üç haslet kimde bulunursa
o kimse imanın tadını bulur: Allah ve Rasulü kendisine başkalarından daha sevgili
olmak, sevdiklerini yalnız Allah için sevmek,
Allah kendisini küfürden kurtardıktan sonra
yine küfre dönmekten ateşe atılmasından
hoşlanmadığı gibi hoşlanmamak.” (2)
KAYNAK:
(1) Talak: 65/11
(2) Müslim: Kitabül-İyman / 67
Hazırlayan: Bahattin Ataklı
Demre Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
4
2012 HUTBELERİ
1
İSLAM’DA TEMİZLİK
20 - Ocak
Muhterem Mü’minler!
Temizlik Yüce Allah (cc) ın “oku” emrinden sonra ikinci olarak üzerinde durduğu
önemli bir hayat ilkesidir. Gerek K. Kerim’de gerekse Hadis-i şeriflerde temizliğe
hem maddi hem de manevi alanı kapsayacak şekilde yaklaşılmış ve bu konuda, her
çağda insanın muhtaç olduğu evrensel ölçüler konulmuştur. Hatta temizlik, bazı ibadetlerin yapılabilmesi için bir ön şart kabul
edilerek ibadetle bütünleştirilmiştir.
En güzel şekilde yaratılmış olan insanın dünya ve ahiret saadetine ulaşabilmesi, manevi temizlik yanında maddi
temizliğe de riayet etmesiyle mümkündür.
Temizlik bir bütündür. Ruh güzelliği beden
ve davranış güzelliğini beraberinde getirir.
Buna karşılık ruhsal kirlilik, davranışlarda
estetiğin kaybolmasına neden olabilir.
3
sokacak bir şey bulamadı mı” demiştir.
Kılık- kıyafetini kirli gördüğü biri hakkında
da “şu adam elbisesini yıkayacak bir
şey bulamıyor mu”(4) diyerek memnuniyetsizliğini ızhar etmiş ve böylelikle kişisel
bakımın önemini vurgulamıştır. Ayrıca dinimiz insanlara gerek fiziksel gerekse görsel
açıdan zarar veren maddelerin ortadan kaldırılmasını ibadet sayarak maddi temizlik
konusunda evrensel bir ilke ortaya koymuştur. İslam dininin özenle üzerinde durduğu manevi temizlik ise emredilen
ibadetleri yapıp haram kabul edilenlerden
uzak kalmakla, kalbi kötülük ve kötülüğe
sebep olan şeylerden temizleyerek faziletlere yönlendirmekle kazanılan bir arınma
halidir.
Değerli Kardeşlerim!
Ruh ve beden dünyamızı kapsayan
genel bir temizlik olmadan dindarlık olamaz. Bu sebeple müslüman, Allah’ı tanıma, ona ibadet etme, kin, haset, gurur,
kibir, yalan vb olumsuz tutum ve davranışlardan uzak kalmanın yanısıra ibadet mahallerini, gezip dolaştığı park ve
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
K.Kerim’in “şüphesiz Allah tevbe edenleri (iç temizliğini yapanları) ve dış temizliğini yapanları sever”(1) mealindeki
ayeti, hem manevî hem de maddî temizlik
alanında islam duyarlılığını ortaya koymaktadır. Bu ilahî mesaj aynı zamanda İslamın
temizlikle ilgili nihai hedefini de belirlemiş
olmaktadır.
Değerli Mü’minler!
Maddi temizlik kişinin bedenini,
giyim-kuşamını, yeme-içmesini her türlü
mikroplardan uzak tutmasını; tabii çevresi
ve sahip olduğu doğal kaynaklara karşı temizlik bakımından sorumlu olmasını ifade
eder. Bu konuda “elbiseni de (daima)
temiz tut” (2) buyruğu, İslam’da kılık-kıyafet
temizliğine verilen önemi göstermektedir.
“Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerden
helal ve temiz olmak şartı ile yiyiniz”(3)
emriyle de gıda maddelerinin hem tabiat itibariyle hem de dini yönden temiz olması
gerektiğine işaret edilmiştir. Diğer taraftan
her konuda bize rehberlik eden peygamberimiz (sav) saçı- başı dağınık gördüğü bir
kişi için “bu adam saçlarını düzeltip tertibe
4
bahçelerini, mesire yerlerini, sokak ve caddelerini temiz tutmakla da sorumludur. Her
yönden huzurlu, sağlıklı ve güvenli bir toplumun oluşmasında bu temizlik alanlarının
birbirini tamamlamasının büyük bir önemi
vardır. Zira Allah (cc) namaz için gerekli
olan maddi temizliği emrettikten sonra
“Allah (bu emirle) size bir güçlük dilemez; fakat sizi tertemiz yapmak ve üzerinizdeki nimeti tamamlamak ister...” (5)
buyurarak temizliğin fayda, amaç ve önemini ortaya koymuştur.
O halde insan fıtratının gereği ve
medenî kalkınmanın özü olan maddi temizliğe gereken hassasiyet gösterilmeli; kalbin
istikamet kazanması için Allah, insan ve
diğer varlıklarla münasebetlerde manevi temizlik ilkesine riayet edilmelidir. Hutbemi
bir ayet mealiyle bitiriyorum: “Orada temizlenmeyi seven kişiler vardır. Allah da
çokça temizlenenleri sever.”(6)
KAYNAK:
1-K.Kerim; 2/222
2-K.Kerim; 74/4
3-K.Kerim; 2/168
4-Ebû Davud; Libas/17
5-K.Kerim; 5/6
6- K.Kerim; 9/108
HAZIRLAYAN: DR. ŞABAN ERDİÇ - İl Vaizi
Firhist’e Geri Dön
5
2012 HUTBELERİ
1
27 - Ocak
SELAMLAŞMAK
Değerli Müminler!
Dinimizde muaşeret kurallarına
büyük önem verilmiştir; bunların en önemlisinin selâmlaşma olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Selâm, bir müslümanın diğer
müslüman hakkında hayır dilekte bulunması, sevgi ve dostluğunu dile getirmesidir.
Selâmlaşma toplumda kaynaşma ve dayanışmayı arttırır. İnsanî ilişkileri güçlendirir.
Nitekim sevgili Peygamberimiz, “Size, aranızda sevgiyi artıracak bir şey söyleye3
Bunların yanında, “Günaydın, iyi günler, iyi
akşamlar” gibi selâmlama ifadeleri de millî
kültürümüzde ortaya çıkan yeni zenginliklerimizdendir. Bu tür ifadeler diğer Müslüman
milletlerde de bulunmaktadır. Meselâ bizdeki “Günaydın” anlamında Araplar “Sabâhunnûr” deyimini kullanmaktadırlar.
Aziz Müslümanlar!
Aslında sözlerin şeklinden daha
önemli olanı, onların arkasındaki iyi niyettir,
temiz duygu ve dileklerdir; selâm verdiğimiz kişilere karşı içimizde hissettiğimiz
sevgi ve saygıdır. Selâmlaşma, müslümanların birbiriyle tanışmalarına ilk adımdır; insanlar arasında dostluk ve kaynaşmaya
vesile olan ahlâkî ve toplumsal bir görevdir.
Kur’ân-ı Kerim’de bildirildiğine göre, cennete girecek müminlere, meleklerin ilk hitabı “Selâmün aleyküm” şeklinde olacaktır.
Söz konusu âyette şöyle buyuruluyor:
“Rablerine karşı gelmekten sakınanlar
da grup grup cennete sevkedilirler.
Oraya vardıklarında kapıları açılır ve
cennet bekçileri onlara şöyle derler:
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
yim mi?” diye sorduktan sonra, “Aranızda selâmı yayınız”[2] buyurmuştur. Dinimize göre selâm vermek sünnet, selâm
almak ise selâm verenin muhatap üzerindeki bir hakkıdır.
Çeşitli dinî ve millî geleneklerde değişik selâmlama ifadeleri vardır. Bizim dinî
ve millî geleneğimizde selâm verme, “Selâmün aleyküm” veya “Esselâmü aleyküm”
şeklindedir. Selâma muhatap olan kişi de
“Aleyküm selâm”, “Ve aleykümüssselâm”
diyerek karşılık verir. Bu sözler, “Allah’ın
selâmı üzerinize olsun”; yani “Allah’tan size
esenlik ve güvenlik diliyorum” anlamında
kullanılır.
Hz. Peygamber genellikle “Selâmün
aleyküm”, “Esselâmü aleyküm”, “Merhaba”
gibi ifadelerle selâm verirdi; bu ifadeler
Kur’ân-ı Kerim’de de geçmektedir. Dolayısıyla bunlar Hz. Peygamber’in sünnetine
en uygun olan selâmlama şeklidir. Geçmişte olduğu gibi günümüzde de milyonlarca köylümüz, kentlimiz böyle
selâmlaşmaktadır.
4
Size selâm olsun! Tertemiz oldunuz.
Haydi, ebedi kalmak üzere girin buraya!”[1]
Aziz Cemaat!
Müslümanların, evlerine girdiklerinde, eşlerine ve çocuklarına, iş yerlerinde
arkadaşlarına ve çalışanlara, yolda karşılaştıklarına selâm vermeleri, Yüce Allah’ın
rızasına vesile olur. Nitekim, Resûlullah’ın
en yakınlarından Enes b. Mâlik’in anlattığına göre Peygamber Efendimiz, sokakta
oynayan çocuklara bile selâm verirdi.
Hutbemizi bir âyet meâliyle bitirmek istiyorum: “Size selâm verildiği vakit, ondan
daha güzeliyle veya aynı selâmla karşılık veriniz. Şüphesiz Allah her şeyin hesabını gereği gibi yapar.” [3]
KAYNAK:
[1] Zümer, 39/73.
[2] Tirmizî, “Kıyâmet”, 42; İbn Mâce, “İkâmet”; 174, “Et’ime”,
1; Müslim, “Îmân”, 93; Ebû Dâvûd, “Edeb”, 131; Tirmizî;
“İsti‘zân”, 1; İbn Mâce, “Edeb”, 11.
[3] Nisâ, 4/86.
ANTALYA İL MÜFTÜLÜĞÜ HUTBE ARŞİVİNDEN ALINMIŞTIR
Firhist’e Geri Dön
6
2012 HUTBELERİ
1
MEVLİD-İ NEBİ
03 - Şubat
Muhterem Kardeşlerim!
Yüce Rabbimizin bütün alemlere rahmet
olarak gönderdiği Peygamber Efendimiz(s.a.s.)’in
bir mevlid-i şerifine daha ulaşmanın haz ve mutluluğunu yaşamaktayız. Efendimiz’in doğumu, öteden beri mümin gönüllerde sürûr, veçhelerde
beşâret, lisanda ise;
“Bu gelen ilm-i ledün sultanıdır
Bu gelen tevhid-i irfan kânıdır
Bu gelen aşkına devreyler felek
Yüzüne müştak durur ins ü melek.”
dizeleriyle tezahür etmiştir.
Değerli Kardeşlerim!
İnsanlığın yaratılış gayesini unuttuğu, insani
3
gamberiyim”4 diyen Kutlu Nebi(s.a.s.); nefret ve
kinle paslanan yürekleri, körelmiş vicdanları muhabbet ve merhametle yeniden inşa ve ihya etmiştir. Kur’an’ın ifadesiyle O, “bizim içimizden bize
gelmiş”5 bir elçidir. ‘İçimizden biri’ olması, O’nun
örnekliğinin ve örnek alınmasının da bir gereğidir.
O’nun gibi bir kul, O’nun gibi bir evlat, O’nun gibi
bir eş, O’nun gibi bir baba, O’nun gibi bir arkadaş,
O’nun gibi bir komşu, O’nun gibi bir yönetici olmanın imkânı sunulmuştur bizlereP
Kardeşlerim! Kerim Kitabımız, Allah’ı sevmenin ve sevgisine erişmenin Resulümüze uymakla mümkün olacağını beyan etmiştir.6 Asr-ı
Saadetten bugüne değin bütün müminler bu ilahi
çağrıya uyarak, gönüllerini Efendimizin muhabbetine adamışlardır. İsimlerine, düşünce ve davranışlarına, şiir, musiki ve sanat eserlerine kısaca
tüm hayatlarına bu sevgiyi gergef gergef nakşetmişlerdir. Efendimizin adını andıkları ya da işittiklerinde salavat getirmeyi ona saygının bir gereği
kabul etmişlerdir. Veladet bahrinde;
“Doğdu ol saatte ol Sultan-ı din
Nura gark oldu semavat u zemin”
kısmı okunurken oturmayı edebe aykırı görmüş,
sanki Resulullah’ın manevi şahsiyetleri meclisi
teşrif edercesine O’nun kudümünü ayakta karşılamışlardır. Aziz Mahmud Hüdai hazretleri bu teşrife
duyduğumuz minnettarlığı ne güzel dile getirmiştir:
“Kudümün rahmet u zevk u safadır Ya Resulallah
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
Firhist’e Geri Dön
2
erdemlerden uzaklaştığı, cehalet ve zulmün karanlığının ortalığı kapladığı bir dönemde Mekke
ufkundan kainata bir güneş olup doğmuştu Efendimiz. “Bir müjdeci, bir şahit, bir uyarıcı, Allah’ın
izniyle kendi yoluna çağıran bir davetçi ve aydınlatıcı bir kandil”1 olarak göndermişti Yüce
Rabbimiz onuP
O, bir melek olmadığı gibi, sıradan bir
beşer de değildi. Yüce Mevla’dan vahyi alan, insanlara anlatıp öğretendi. O; “Ey örtüsüne bürünen kalk ve anlat.”2 emrine muhatap olmuş, bu
kudsi görevi yerine getirebilmek için gecesini gündüzüne katmıştı. Efendimiz bu çileli yolda kınanma, hakaret, itham, boykot ve hicret gibi nice
güçlüklere karşı büyük bir sabır göstermişti. Tıpkı
Nebi kardeşleri Yunus, Hud, Salih, İbrahim ve diğerleri gibi.
Kardeşlerim! Abdullah’ın yetimi, Amine’nin emaneti Halilürrahman İbrahim(a.s.)’ın
duası ve müminlerin gözbebeği Yüce Nebi, Rabbimizin insanlığa en büyük ikramıdır. Bu hakikat;
“Andolsun Allah müminlere, kendi içlerinden,
onlara ayetlerini okuyan, onları arıtıp tertemiz
yapan, onlara kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur...”3 ayetiyle duyurulmuştur.
Efendimiz cehlin yerine bilgi ve hikmeti,
zulmün yerine hak ve adaleti getirmiştir. “Ben Muhammed’im, ben Ahmed’im, ben rahmet pey-
4
Zuhurun derd-i uşşaka devadır Ya Resulallah.”
Kardeşlerim! Efendimize sevgimiz O’nu
çok iyi anlamak, getirdiği mesajı benimsemek ve
hayatımıza aktarmakla tezahür etmelidir. O’nun
bizzat Rabbimiz tarafından meth u sena edilen ahlakını örnek alabildiğimiz, merhamet, şefkat, adalet, hoşgörü ve daha nice güzel vasıflarını ilke
edinebildiğimiz, kısacası bizler de O’nun gibi canlı
birer Kur’an haline gelebildiğimizde Resulümüze
sevgi ve bağlılığımızı göstermiş olacağız.
Yüce Mevlamız, gönlümüzden Efendimizin
sevgisini hiç eksik etmesin. Bugün bu kutlu mabedi dolduran siz kıymetli cemaatimizin mevlid
kandilini tebrik ederken, Habib-i Kibriyanın manevi
huzurunda kemal-i edeple deriz ki: “Ey velâdeti
yeryüzünün baharı, insanlığın bayramı olan,
gönüller sultanı, canda canan Yüce Resul! Sizi
tanımış ve size iman etmiş olmaktan dolayı biz,
erişilebilecek en büyük nimete ermenin idrakiyle Rabbimize sonsuz hamd ve sena ediyoruz. Ruhu tayyibenize gönül dolusu salat ve
selam olsun. Allahümme salli alâ seyyidina
Muhammed..”
KAYNAK:
1. Ahzab, 33/45-46
2. Müddessir, 74/1-2
3. Al-i İmran, 3/164
4. Müslim, Kitâbul-Fedâil, 126
5. Tevbe, 9/128
6. Al-i İmran, 3/31
Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
Firhist’e Geri Dön
7
2012 HUTBELERİ
1
10 - Şubat
AİLE KURUMUNUN ÖNEMİ
Muhterem Cemaat!
Aile; yaratılıştan itibaren insanlığın
en eski ve en köklü kurumudur. Sağlıklı nesiller de bu aile yuvasında yetişir. İnsan
sevgisinin kaynağı da ailedir. Aileler birleşerek toplumları meydana getirir. Bir toplumda aile ne kadar sağlam temellere
oturur ise o aileden meydana gelen toplum, o nispette sağlam yapıya sahip olur.
Bunun için dinimiz aileye büyük önem vermiştir.
Değerli Mü’minler!
Aile yuvasının huzurlu olması için
birtakım kriterlerin mutlaka gözetilmesi gerekir. Bu ölçülerden bir kısmını ana hatları
ile Hz.Peygamber (sav) şu hadisi ile açıkla3
vardır.” Burada ‘meveddet’ ve ‘merhamet’ kelimelerinin birlikte kullanılması çok
anlamlıdır. Birisinin varlığı diğerinin varlığına bağlıdır. Sevgi varsa merhamet de
vardır. Merhamet yoksa sevgi de yoktur.
Sevgili Kardeşlerim!
Aile çatısı altında bulunan eşler evlendikleri andan itibaren karşılıklı birtakım
hak ve sorumluluk yüklenirler. Bunların başında emanet gelir. Eşler birbirine son derece güvenmelidir. Aralarında saklı-gizli
işleri olmamalıdır; biri diğerini şüpheye düşürecek söz ve davranışlardan kaçınmalıdır; zira onlar hayatı paylaşan iki ortaktır.
Ortaklar dürüst olduğu sürece Allah onlara
yardım eder. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de
şöyle buyrulmaktadır: “Aranızda iyilik
yapmayı da unutmayın, şüphesiz Allah,
yaptıklarınızı hakkıyla görendir.”(3) Aile
yuvasına karşılıklı iyi niyet ve güzel davranış hakim olmalıdır. Hz. Peygamber(sav):
“Mü’minlerin iman bakımından en mükemmel olanları; ahlaken en güzel olan
ve eşlerine en yumuşak davrananlarıdır.”(4) buyurmuştur.
(2)
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
maktadır: “Kadın dört özelliğinden dolayı
nikahlanır. Malından, soyundan, güzelliğinden veya dindarlığından dolayı; eli
bereketlenesice sen dindar olanını tercih et.”(1) Hadis-i şerifte evlenecek eşlere
yapılan tavsiyenin özü şudur: Dünya geçicidir, insan bugün zengin, yarın fakir olabilir; kişiyi Allah katında değerli yapan şey
maddi zenginlik ve güzellik değildir. Evlilikte ölçü olarak kabul edilen şeyler, dünya
ve ahiret mutluluğuna esas olacak şekilde
belirlenmelidir.
Muhterem Kardeşlerim!
Yalnızlık Allah’a mahsustur. Rabbimiz Havva validemiz ve Hz. Adem(as)’ı huzura ersinler, mutlu olsunlar ve nesilleri
devam etsin diye yaratmıştır. Yukarıda okuduğumuz ayet-i kerime de bu hususa işaret
etmektedir: “Kendileri ile huzur bulasınız
diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda sevgi ve merhamet var
etmesi de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda
düşünen bir toplum için elbette ibretler
4
Muhterem Cemaat!
Aile yuvasının sağladığı en büyük
mutluluklardan biri de çocuklardır. Onların
iyi bir insan ve iyi bir mü’min olarak yetiştirilmeleri çok önemlidir. Bu nedenle aile fertleri birbirlerini dünyevi ve uhrevi
zararlardan korumalıdır. Bu husus kitabımız Kur’an-ı Kerim’de şöyle zikredilmiştir:
“Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi
yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyunS”(5) Aile huzuru ve mutluluğu
dünya hayatıyla sınırlandırılmayıp, ebedi
yurt olan cennet; mü’minler için hedef gösterilmiştir. Yüce Allah buna işaret ederek
Hz.Adem(as)a “Ey Adem! Sen ve eşin
cennette kalın.”(6) buyurmaktadır. Bu ayetin ışığında aile yuvasında hedefimiz ‘Cennette de beraberlik’ olsun. Kur’an’ın nuru
kalplerimize ve yuvalarımıza dolsun. Amin.
KAYNAK:
(1) Müslim, Rada, 53, II, 1086.
(2) Rum Suresi 30/21.
(3) Bakara Suresi 2/237.
(4) Nesai, es-Sünenü’l-Kübra, Tirmizi, 1, 47, IV, 349.
(5) Tahrim Suresi 66/6.
(6) A’raf Suresi 7/19.
Hazırlayan Ş.Gönül BİLGİ- İl Vaizi
Firhist’e Geri Dön
8
2012 HUTBELERİ
1
17 - Şubat
ADALET
Muhterem Mü’minler!
Adalet; düzenli ve dengeli davranmak, bir şeyin veya kimsenin hakkını vermek, haksızlıklardan uzaklaşarak orta yolu
tutmak, bir şeyi yerli yerine koymak, insaf
ve eşitlik anlamlarına gelir. Geniş kapsamlı
bir kavram olan adaletin zıddı; zulüm, hıyanet ve insafsızlıktır.
Adalet denince sadece yöneticilik
veya idari mekanizmalar akla gelir. Oysa
adalet; hukuki, sosyal ve ahlaki alanlara da
şamildir. Bu bağlamda adalet, “kişinin
kendine, ailesine ve çevresinde yer alan
insan, doğa ve hayvanlara karşı görevlerini ve haklarını yerine getirmesidir.”
3
Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.”(3) buyurmaktadır.
Aziz Kardeşlerim!
Kur’an-ı Kerim’de bu ve bunlara
benzer birçok ayet-i kerimede adalet kavramının sadece Müslümanlara değil, kültür,
bilgi, mevki, cinsiyet, ırk, dil ve din farkı gözetmeden bütün insanlara, sadece insan
oldukları için, aynı değer ve ölçüde uygulanması emredilmiştir.
Hz. Peygamber (s.a.s) döneminde
Kureyş’ten zengin ve asil bir kadın hırsızlık
yapmıştı. O kadını cezalandırmaması için
sahabeden Üsame’yi Peygamber Efendimize gönderdiler. Bu duruma kızan ve üzülen Peygamberimiz, “Nasıl oluyor da bazı
kimseler, Allah’ın kanunu karşısında
aracı olmaya kalkışıyorlar. Sizden öncekilerin mahvolmasının sebebi şudur: İçlerinden asil, ileri gelen birisi hırsızlık
yapınca onu serbest bırakıyor; zayıf ve
fakir bir kimse hırsızlık yapınca, onu cezalandırıyorlardı. Allah’a yemin ederim
ki Muhammed’in kızı Fatıma hırsızlık
yapsaydı, O’nun da cezasını verirdim.”(4)
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Değerli Müslümanlar!
Kur’an-ı Kerim’de “De ki : Rabbim
adaleti emretti. Her secde yerinde yüzlerinizi (O’na) doğrultun dini Allah’a has
kılarak O’na ibadet edin. Sizi başlangıçta yarattığı gibi (yine O’na) döneceksiniz.”(1) “Allah, size, emanetleri mutlaka
ehline vermenizi ve insanlar arasında
hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor!
Şüphesiz ki Allah, hakkıyla işitendir,
hakkıyla görendir.”(2) buyurmaktadır.
Ayrıca Allahu Teala, Nisa Suresinde “Ey
iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve
en yakınlarınızın aleyhine de olsa, Allah
için şahitlik yaparak adaleti titizlikle
ayakta tutan kimseler olun. (Şahitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsalar
(adaletten ayrılmayın). Çünkü Allah ikisine de daha yakındır (Onları sizden çok
kayırır). Öyle ise adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın. Eğer (şahitlik
ederken gerçeği) çarpıtırsanız veya (şahitlikten) çekinirseniz (bilin ki) şüphesiz
4
demiştir.
Sevgili Kardeşlerim!
Adaletin İslam toplumunda, yönetimde, muhakemelerde ve insanlar arasındaki ilişkilerde tam anlamıyla uygulanması
zorunludur. Çünkü adalet mülkün temelidir.
Adaletin olmadığı toplumlarda zulüm,
anarşi ve terör hakim olur. Huzursuzluk ve
güvensizlik, toplum psikolojisinin ana karakteri haline gelir. Bundan dolayı adalet
uyulması ve uygulanması gereken bir konudur.
Hutbemi bir hadis-i şerifle bitirmek
istiyorum: “Hükmünde, ailesine karşı ve
velayeti altında olanlar hakkında adil
davrananlar, kıyamet gününde nurdan
minberler üzerindedirler.”(5) Rabbim hepimizi hayatında adalet ilkesini uygulayıp
hakkıyla yerine getirenlerden eylesin!..
KAYNAK:
1-Araf, 7/29
2-Nisa, 4/58
3-Nisa, 4/135
4-Buhari, Hudud 11,12,c.8 s.16;
Müslim, Hudud, 8-9 c.2 s.1315
5-Müslim, Sahih, İmaret 5(1827) c.2 s.1458
Hazırlayan: Şerife Hanım ALTUNER
İl Müftü Yardımcısı
Firhist’e Geri Dön
9
2012 HUTBELERİ
1
24 - Şubat
KAZA VE KADERE İMAN
Değerli Mü’minler!
‘Kaza’ ve ‘kader’e iman; İslam itikadının önemli bir kısmını teşkil etmektedir.
Bilgi, zaman ve mekan olarak her şeyi sınırlı olan insanın zaman ve mekandan münezzeh, ezel ve ebedi kuşatan, ilim sahibi
Allah(cc)’ın irade ve kudretini kavrayacak
güç ve yeteneği bulunmamaktadır. Bu açıdan kader konusunu kesin bir biçimde çözmeye çalışmak; insanın kendi kapasitesini
zorlaması ve imkansızı başarmaya uğraşması demektir.
Muhterem Müminler!
‘Kader’ kelimesi sözlükte; gücü
yetmek, planlamak, ölçü ile yapmak, bir
şeyin şeklini ve niteliğini belirlemek,
kıymetini bilmek, rızkını daraltmak-ço3
seçimleriyle yaşamaktadırlar. Bunun için
Allahu Teala kulunu hür seçim ve iradesiyle
yaptıklarından sorumlu tutmuştur. İnsanın
emir ve yasaklara riayet ederek yaşamasını istemiş ve kulun iradesine, seçimine
göre fiilini yaratacağı bir plan hazırlamıştır.
Bu konuyla alakalı olarak insanın
‘kaderim böyleymiş’, ‘alın yazımmış’,
‘kader bu’ gibi söylemleri bahane ederek
kendi hür iradeleriyle yaptıkları kötülüklerden suçsuz, günahsız olduklarını ifade etmeleri tutarsız ve mesnetsizdir.
Bugün biz de kaza ve kader konusunda daha dikkatli olmalıyız. Kader ve
kaza hakkında bilmemiz gereken terim ve
kavramları öğrenmeden, Allahın sıfatları ile
bağlantı noktalarını iyice kavramadan, peygamberimizin bu konu ile alakalı beyanlarını araştırmadan, ehliyetli İslam alimlerinin
bu konu ile ilgili söyledikleri bilgileri derlemeden kader ve kazayı aramızda konuşmaya başlarsak çözüm yerine içimizdeki
kuşkuların artmasına sebep oluruz.
Değerli Mü’minler!
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
ğaltmak gibi anlamlara gelirken, ‘kaza’
kelimesi ise; hükmetmek, muhkem ve
sağlam yapmak, emretmek, yerine getirmek gibi manaları kuşatır. (1)
Terim olarak kader ve kaza: “Allah’ın bütün nesne ve olayları ezeli ilmiyle bilip belirlemesi ve o nesne ve
olaylara ilişkin ezeli planını zamanı gelince yerine getirmesi”dir. (2)
‘Kaza’ ve ‘kader’e iman ederken yüceler yücesi Allah’ın ilim, irade, kudret ve
tekvin sıfatlarına da iman gerekir. Çünkü
Allahu Teala ezeli ilmi ile nesne ve olayların ne zaman, nerede ve ne şekilde meydana geleceğini bilir. Mutlak ilmiyle
bildiğinden dolayı Allah, kulun dilemesini ve
tercihini zamanı gelince hüküm altına alarak tekvin sıfatıyla yaratır. Burada Allah’ın
mutlak bilgisi o şeyin meydana gelmesinde
zorlayıcı bir etki değildir. Aslında insanlar,
kendileri hakkında yüce Yaratıcının sahip
olduğu bilgiden haberleri olmadığı için yaratıldıkları dünya hayatında bu bilginin etkisi altında kalmaksızın kendi hür irade ve
4
Hutbeme başta okuduğum ayetin
meali ile son veriyorum. “Her dişinin neye
gebe kalacağını, rahimlerin neyi eksik,
neyi ziyade edeceğini Allah bilir. Onun
katında her şey ölçü iledir.”(3)
“26 Şubat 1992 tarihinde Azerbaycan Cumhuriyetinin Dağlık Karabağ bölgesindeki Hocalı kasabasında yaşayan Azeri
sivillerin Ermeniler tarafından toplu şekilde
katledilmesinin 20. yıldönümünde dost ve
kardeş Azerbaycan halkının acılarını yürekten paylaşıyor, bu menfur olayda şehit
olan kardeşlerimize Yüce Mevla’dan Rahmet diliyoruz. Bu vesileyle Ermeni işgali altındaki Azerbaycan topraklarının bir an
önce özgürlüğüne kavuşmasını temenni
ediyoruz.”
KAYNAK:
(1) T.D.V-İslam Ansiklopedisi Kader md.
(2) Diy İşl.Bşk.İslam İlmihali c.1, s.132-133
(3) Rad; 13/8
Hazırlayan: Abdülmuttalip PEŞE
Korkuteli Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
10
2012 HUTBELERİ
1
02 - Mart
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI’NIN
KURULUŞU
Muhterem Mü’minler!
Cenab-ı Hak okuduğum ayet-i kerimede mealen “(Ey Muhammed!) Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle çağır
ve onlarla en güzel şekilde mücadele
et!”(1) buyurarak ve Hz. Peygamber(sav)
de ‘Din nasihattir’ diyerek insanlara samimiyet ve güzel söz ile öğüt vermenin ve
doğru yolu göstermenin önemine dikkat
çekmiştir. Yine Allah Resulü veda hutbesinde, ‘SBurada bulunanlar bulunmayanlara tebliğ etsin’ buyurarak
kendisinden sonra insanları uyarma, hak
yola davet etme görevini Müslümanlara
emanet etmiştir.
3
sunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmektir.
Cumhuriyetle yaşıt olan Diyanet İşleri Başkanlığı, yerleşik geleneği, kurumsal
devamlılığı, gündelik politikanın dışında
kalan siyaset üstü duruşu ve herkesi kuşatan hizmet anlayışıyla daima milletimizin
teveccüh ve takdirini kazanmıştır(4). Bu
yöndeki ilkesel kararlılığı bundan böyle de
devam edecek olan teşkilatımız, toplumun
ihtiyaçlarına paralel olarak yeni ufuklar ve
derinlikler kazanmak amacıyla da çalışmalarına devam etmektedir.
Değerli Kardeşlerim!
Kuruluşundan bugüne Diyanet İşleri
Başkanlığı, yurtiçinde ve yurtdışında hizmet vermekte; eğitim merkezleri, camiler,
Kur’an kursları, aile irşat ve rehberlik bürolarının yanı sıra yazılı, sesli ve görüntülü
yayınlarla da toplumun her kesimine ulaşmaya ve görevini en iyi şekilde yerine getirmeye çalışmaktadır.
Bu hizmetlerin yerine getirilmesinde
halkımızın desteği büyüktür. Yukarıda ayet
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Aziz Kardeşlerim!
Şüphesiz insanları hak yola davetle
görevli olmak büyük bir sorumluluktur. Asr-ı
Saadetten bu yana bu hitabın muhatapları,
bu sorumluluk çerçevesinde tebliğ ve irşat
hizmetini ilmi ve fikri çalışmalar ışığında,
samimiyetle günümüze kadar getirmişlerdir. Yüce Rabbimiz, “Allah'a çağıran,
salih amel işleyen ve ‘Kuşkusuz ben
Müslümanlardanım’ diyenden daha
güzel sözlü kimdir?”(2), “Sen yine de
öğüt ver. Çünkü öğüt müminlere fayda
verir.”(3) buyurmaktadır.
Muhterem Cemaat!
Millet olarak kurduğumuz her devlette bu kutsal hizmetin yürütülmesine gereken önem verilmiş ve Cumhuriyet
döneminde de bu görevin Diyanet İşleri
Başkanlığı’na verilmesi uygun görülmüştür.
Diyanet İşleri Başkanlığı, 3 Mart 1924 yılında, 429 sayılı kanun ile Başbakanlığa
bağlı bir teşkilat olarak kurulmuştur. Görevi;
İslâm Dininin inançları, ibadet ve ahlâk
esasları ile ilgili işleri yürütmek; din konu4
ve hadisler ışığında önemi belirtilen bu görevi emanet sorumluluğu ile yerine getirmeye çalışanlardan ahirete intikal edenlere
Allah’tan rahmet, hayatta olanlara hayırlı
ömür ve başarılı hizmetler temenni ediyor;
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 88.yılını kutlayarak, vatan ve millet bütünlüğü içinde
daha nice yıllara ulaşmayı Cenab-ı Hak’tan
niyaz ediyoruz.
KAYNAK:
(1) Nahl Suresi 16/125.
(2) Fussılet Suresi 41/33.
(3) Zariyat Suresi 51/55.
(4) Mehmet GÖRMEZ (Göreve Başlama Mesajı)
Hazırlayan: Saliha Keleş - İl Vaizi
Firhist’e Geri Dön
11
2012 HUTBELERİ
1
09 - Mart
EŞİMİZ, EVLADIMIZ, ANNEMİZ: KADIN
Muhterem Mü’minler!
Erkek ve kadın olarak insan, Allah’ın yarattığı
en mükemmel varlıktır. Şüphesiz insanın, erkek ve
kadın olarak yaratılmasında sayısız hikmetler mevcuttur.
Yaratılışın kanunu budur. Her şey çift olarak yaratılmıştır.(1)
Kıymetli Kardeşlerim!
Kur’an-ı Kerim’de ve Sevgili Efendimizin dilinde, kadınıyla erkeğiyle Müslümanlar birbirlerini koruyan, birbirlerine destek olan, sevgi ve saygıyla hayatı
paylaşan kardeşler ve dostlar olarak ifade edilmektedir.
“Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulmetmez,
ihanet etmez, yalan söylemez ve onu sıkıntıda bırakmaz. Müslüman’ın kanı (canı), namusu ve malı dokunulmazdır, saygındırS” (2)
Kardeşlerim!
Şiddet, baskı ve aşağılama hayatın hangi alanında ve kime karşı olursa olsun büyük bir zulümdür ve
suçtur. Yüce Rabbimiz bizden hayatımızı, adalet, sadakat, sorumluluk, dürüstlük, vefa, yardımlaşma, alçak gönüllük ve merhamet gibi yüksek ahlaki erdemlerle
donatmamızı istemektedir.
3
nelik baskı, şiddet ve aşağılamanın arkasında cehalet,
kaba kuvvet ve kadın algısına dair bir takım yanlış ve
köhne görüş ve düşünceler yatmaktadır. Aslında bütün
bunlar cahiliye devrinin anlayış ve düşünceleridir.
Nitekim adalet timsali büyük halife Hz. Ömer,
bu yanlış telakkiyi şu sözüyle açık bir biçimde ortaya
koymuştur: “Biz Cahiliye döneminde kadınları insan
yerine koymazdık. İslam geldi ve bizden onlarla en
iyi şekilde ilişki ve iletişim kurmamızı istedi. İşte o
zaman biz, onların da bizim üzerimizde hakları olduğunu anladık.”(7)
Cahiliye insanının kadını aşağılayan tutum ve
tavrını en çarpıcı ve etkileyici biçimde Cenab-ı Hak bize
resmetmektedir: “Onlardan birine bir kızının dünyaya
geldiği müjdelendiğinde, içi öfke ile dolarak yüzü
simsiyah kesilir! Kendisine verilen bu kötü haber yüzünden utanır ve eşinden dostundan gizlenirdi.”(8)
İşte cahiliye insanının acınası ruh hali bu idi.
Kadına karşı yönelen şiddet sebebiyle, Çağdaş cahiliyyenin ruh hali de bundan daha iyi değildir. Bunda kadını
metalaştıran, onu eşya seviyesine indiren inkârcı-materyalist anlayışın payı unutulmamalıdır. Manevi değerleri
yok sayan, hayatı hazcılığa indirgeyen yaklaşımın payı
da inkâr edilemez. Kadın ve çocuğa yönelik şiddette, alkolizmin etkisi de göz ardı edilemez. Bilhassa, Batı muhitlerinde ortaya çıkan ve giderek dünyanın diğer
bölgelerine de sirayet eden cinsellik ve şiddetin nesnesi
haline getirilmiş kadınların, ahu enînleri, feryatları insanlığın vicdanını sızlatmaktadır. Bu realitenin ticari bir sektöre malzeme edilmesi de yürek burkan bir trajedidir.
İslam ise, bu algıyı tamamen terinse çevirmiş,
kadın ve kız çocuklarının saygıya en layık kimseler olduğunu insanlığa öğretmiştir. Nitekim Hz. Ömer’in oğlu Ab-
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Yalan, ihanet, sorumsuzluk, kibir, öfke, nefret
ve işkence gibi eylemlerden ise kesin bir şekilde bizleri
men etmektedir. Zira “Müslüman, Müslüman’ın elinden ve dilinden güvende olduğu kimsedir.”(3)
Kıymetli Kardeşlerim!
Sevgili Peygamberimiz kadınıyla, erkeğiyle, çocuğuyla, genciyle, yaşlısıyla bütün insanlara büyük
değer vermiştir. Bilhassa kadınlar ve kız çocukları konusunda özel tavsiyelerde bulunmuştur. Kadınların ve kız
çocuklarının şiddet, baskı ve aşağılamadan uzak tutulması için her fırsatta uyarılarda bulunmuştur. Zira kadın,
insanlığın varlık sebebidir. Yüce Kitabımızda kadın;
bütün insanlığın anası Havva’dır. Cesaret ve asaletiyle
Asiye’dir. İffet ve temizliğiyle Meryem’dir. Sadakat ve
teslimiyetiyle Hacer’dir. Hayatın zorlukları karşısında
eşine verdiği destekle Hatice’dir. Peygamber hikmetini
kendisinde tevarüs ettiğimiz Âişe’dir. Nesli Pâki Muhammedi’nin annesi Fatımâ’dır. Cefakâr annelerimiz, vefakâr
kız kardeşlerimiz, kader ortağımız çilekeş eşlerimiz olarak kadın her türlü hürmet ve saygıya layıktır. Nitekim
Rasül-i Ekrem Efendimiz; “Sizin en hayırlılarınız hanımlarına karşı en iyi davrananınızdır” (4) “Sizden
eşine karşı el kaldıranlarınız, hayırlı kimseler, iyi insanlar değildir.” (5) “Kadınlarınızın hakları konusunda Allah’a hesap vereceğinizi unutmayın. Çünkü
onlar Allah’ın size emanetidir.”(6) buyurmaktadır.
Muhterem Müslümanlar! Aziz Kardeşlerim!
Bugün insanlık, bilhassa kadın hakları konusunda büyük bir imtihan ile karşı karşıyadır. Dünyanın
hâlâ pek çok yerinde kadınlar; akıl almaz, vicdanlara
sığdırılamaz baskı, şiddet ve zorbalıklara maruz kalmaktadır. Öteden beri kadınlarınıza ve kız çocuklarınıza yö-
4
dullah bu konuda şöyle bir tanıklıkta bulunmaktadır:
“Biz Peygamber (sav) zamanında hakkımızda vahiy
indirilir korkusuyla, hanımlarımıza kaba davranmaktan ve onları incitici söz söylemekten çekinirdik.
Maalesef Efendimizin (sav) vefatından sonra aynı
duyarlılığı gösteremez olduk.”(9)
Aziz Kardeşlerim!
Rabbimiz, haksızlık ve zulmü asla sevmez.
Zulüm ve şiddeti hoş gören hiçbir yaklaşımın, düşüncenin, geleneğin ve inanışın; kendisine Kur’an ve Sünnet’te yer bulması mümkün değildir. Dinimizin hedefi,
kadını ve erkeğiyle bütünleşmiş, ayrılığı ve parçalanmayı tasvip etmeyen, herkesin hak ve hukukunun gözetildiği erdemli bir fert ve toplum inşa etmektir.
Kardeşlerim!
Geliniz, kendimizden başlamak üzere, acısıyla,
tatlısıyla ömrümüzü birlikte geçirdiğimiz eşlerimizi, ailelerimizi, komşularımızı ve tüm çevremizi elimizden, dilimizden emin kılalım. Zira mü’min, güven veren, emin
kimsedir. Geleneğimizdeki, “Karıncayı dahi incitmeme” ilkesi hayatımızın vazgeçilmez düsturu olsun.
Gönül kırmanın Kâbe’yi yıkmaktan daha büyük bir vebal
olarak telakki edildiğini hiçbir zaman unutmayalım. Şiddet, hayatımızdan uzak olsun. Sevgi, saygı, hoşgörü hayatımıza hâkim olsun. Aziz kardeşlerim, kadınını
alçaltan milletlerin yükseldiğine tarih şahit olmamıştır.
KAYNAK:
1-Zariyat, 51/49
2-Buhari,Mezalim, 3;Müslim, Birr-,58;Tirmizi, Birr ,18.
3-Buhari, İman, 4-5;Müslim, İman, 64; Ebu
Davud; Cihad, 2;Tirmizi,Kıyame, 52.
4-Tirmizi, Rada,11.
5-Ebu Davud, Nikâh 42.
6-Müslim, Hac, 19.
7-Buhari, Libas, 31;Tefsir 66, 2.
8-Nahl, 58/59
9-Buhari, Nikah, 81.
Hazırlayan:
Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
Firhist’e Geri Dön
12
2012 HUTBELERİ
1
ÇANAKKALE ZAFERİ
16 - Mart
Muhterem Müslümanlar!
Şanlı tarihimizdeki kahramanlık destanlarından biri de Çanakkale Zaferidir. Bu
zaferin milletimizin tarihinde ayrı bir önemi
vardır. Bu büyük olay, adeta bugün meydana gelmiş gibi hafızamızda taze ve canlıdır.
Çanakkale Zaferi Birinci Dünya Savaşı’nda kahraman askerlerimizin, cihanı
hayrete düşüren bir iman ve kahramanlık
destanıdır. Bu zafer milletimizin iman ve
azminin, metanet ve gücünün açık bir göstergesidir.
Çanakkale Zaferi; ırkları, renkleri ve
dilleri değişik çeşitli milletlerden oluşan
haçlı ordularının Müslüman milletimizi yok
etmek amacıyla karadan, denizden ve havadan üzerimize saldırdığı bir iman- küfür
mücadelesidir.
3
hadet getirerek yürüyorlar. Bu Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren, şayanı hayret bir misaldir. Emin olmalısınız ki,
Çanakkale muharebesini kazandıran,
bu yüksek ruhtur.”
Çanakkale Zaferi, vatanı, bayrağı,
milleti, dini ve devleti için canını Allah yolunda feda eden, böylece Allah rızasına
eren şehitlerin destanıdır.
Çanakkale Zaferi, anaların biricik
evladını, şefkat ve merhametle bağrına
basıp;
“Oğul, seni yetiştirdim, hizmet eyle vatana
Ak sütümü helal etmem saldırmazsan düşmana”
diyerek cepheye uğurladığı; oğlunun da
anasının elini öperek;
2
Firhist’e Geri Dön
“Şu karşımızdaki mahşer kudursa, çıldırsa
Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa,
Cehennem olsa gelen bağrımızda söndürürüz
Bu yol ki hak yoludur, dönme bilmeyiz yürürüz”
diyerek bütün gücüyle düşmana karşı
koyan milletimizin destanıdır.
Çanakkale Savaşı, Yüce Rabbimizin
“Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda
siz de savaşın.”(1) emrine uyarak cepheye
atılan kahraman askerlerimizin destanıdır.
Anafartalar Komutanı Gazi Mustafa
Kemal Atatürk, Çanakkale’deki askerimizin
manevi gücünü şöyle anlatıyor:
“Karşılıklı siperler arası sekiz metre,
yani ölüm muhakkak. Birinci siperdekiler, hiçbiri kurtulamayarak kâmilen şehit
düşüyor. İkinci siperdekiler onların yerine geçiyor. Fakat ne kadar gıpta edilecek itidal ve tevekkül ki, ölenleri
görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, hiçbir tereddüt bile göstermiyor,
sarsılmak yok!... Okuma bilenler ellerinde Kur’an-ı Kerim, cennete girmeye
hazırlanıyorlar. Bilmeyenler kelime-i şa4
Bu vesile ile başta Gazi Mustafa
Kemal olmak üzere, Çanakkale savaşına
katılan bütün şehit ve gazilerimizi rahmet
ve minnetle yâd ediyorum. Hutbeme Çanakkale’de göğsünü düşmana siper eden
Mehmetçiğin destanını yazan milli şairimiz
Mehmet Akif ERSOY’un mısralarıyla son
veriyorum.
“Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker,
Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer.
Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid’i,
Bedrin aslanları ancak bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın.
Ey şehit oğlu şehit! İsteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor peygamber.”
“Hakkını helal et şefkatli ana
Canım feda olsun kutsal vatana”
diyerek karşılık verdiği, cefakar analar ile
yiğit ve kahraman Mehmetçiklerin destanıdır.
Aziz Mü’minler!
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
KAYNAK:
1) Bakara,190.
Diyanet Hutbe arşivinden alınmıştır
Firhist’e Geri Dön
13
2012 HUTBELERİ
1
23 - Mart
ZARARLI ALIŞKANLIKLAR
Değerli Mü’minler!
Dünya Sağlık Örgütü’nün Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 30’dan
fazla ülkede yaptığı araştırmada şu sonuçlar çıkmıştır; Dünyada işlenen cinayetlerin
yüzde 85’i, boşanmaların yüzde 80’i, aile
içi şiddet olaylarının yüzde 70’i, mala yönelik suçların yüzde 77’si, tecavüz suçlarının
yüzde 50’si, intihar ve intihara teşebbüslerin yüzde 90’ı, trafik kazalarının ise yüzde
70’i alkolden kaynaklanmaktadır.(2)
Yine beyin kanamalarının % de 85’i, damar
3
lara sürüklenebilmektedir. İçki ve uyuşturucu gibi maddelerin en önemli özelliklerinden birisi, az miktarda alınsalar bile
zamanla alışkanlık yapmalarıdır.
Ne acıdır ki; insanın, istifade edeceği sayısız temiz gıda ve içecekler yetmiyormuş
gibi hem sağlığına hem topluma hem nesline hem de geleceğine korkunç zararlara
yol açan içki, sigara uyuşturucu gibi şeylere yönelmesi, çalışarak alın teriyle kazanmak varken, kolay kazanma hevesiyle
kumara bulaşması kişinin kendine yapabileceği en büyük kötülüktür.
Kumar toplumsal bir felâkettir. Dinimizin şiddetle yasakladığı bu yıkıcı kötülüğün nice aileyi sefalete sürüklediği
herkesin gördüğü bir gerçektir. Kumar oynayan bir insan şuurunu kaybeder. Parasının ve bütün varlığının elinden nasıl çıkıp
gittiğini anlayamaz. Çünkü her kaybedişinde yeniden kazanmak için tekrar oynar
ve her defasında da kaybeder. Evine eli ve
cebi boş döndüğü zaman da içinden parasını alan kişiye karşı kin ve düşmanlık besler.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
tıkanıklığının % de 90’ı, gırtlak kanserlerinin % de 99’unun sigaradan olduğu ve ülkemizde bir yılda 117 bin kişinin sigaradan
öldüğü yetkililerce belirtilmektedir.(3)
Muhterem Cemaat!
Yüce dinimiz, dünya ve ahiret mutluluğunu engelleyen, şahsî, ailevi ve toplumsal huzursuzluklara yol açan, başta alkol,
uyuşturucu ve kumar olmak üzere her türlü
zararlı alışkanlıkları yasaklamıştır. Hutbemin başında okumuş olduğum ayet-i celilede Yüce Rabbimiz mealen şöyle buyurur:
"Ey iman edenler! İçki, kumar, (tapınmaya mahsus) dikili taşlar, fal okları
ancak şeytanın amelinden birer murdardır. Onun için bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz. Şeytan içkide ve
kumarda ancak aranıza düşmanlık ve
kin düşürmek, sizi Allah'ı anmaktan ve
namazdan alıkoymak ister. Artık siz (hepiniz) vazgeçtiniz değil mi?”(1) Bazen
özenti, bazen kötü arkadaş kurbanı, bazen
de “ bir defa denemekle bir şey olmaz” anlayışına aldanarak kişi, zararlı alışkanlık4
Aziz Kardeşlerim!
Sonuç itibariyle zararlı alışkanlıkların hepsi kişinin hem beden hem akıl sağlığına zarar vermekte, hayatını maddeten ve
manen mahvetmekte, sosyal hayattan koparmakta, bireylerin birbirleriyle olan ilişkilerini bitirmekte, ferdi ve sosyal facialara
yol açmaktadır.
Bu yüzden irademize sahip olarak
zararlı alışkanlıklardan kesinlikle uzak durmalı, kullananların da kurtulmalarına yardımcı olmalıyız.
Yüce Rabbim dünya ve ahiret hayatımızı mahvedecek zararlı alışkanlıklardan
bizi ve neslimizi muhafaza buyursun. Bulaşmış olanların da tez zamanda kurtulmalarını nasip eylesin. Vücudunuz sıhhatli,
ömrünüz bereketli, kazancınız helal, cumanız mübarek olsun.
KAYNAK:
1-Maide,5/90-91
2-www.vekil.net
3-www.yenialanya.com.tr
Hazırlayan: Bahattin ATAKLI
Demre Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
14
2012 HUTBELERİ
1
30 - Mart
DOĞAL AFETLERDEN
KORUNMA BİLİNCİ
Muhterem Müslümanlar!
Her milletin tarihinde dayanılması
zor olaylar olduğu gibi, bizim tarihimizde de
yaşanmış çok acı olaylar ve doğal afetler
vardır. Şüphe yok ki depremler, bu doğal
afetlerin başında gelir. Aziz milletimiz,
yakın geçmişte birçok deprem yaşadı. Bu
depremlerde yüzlerce insanımız hayatlarını
kaybetti. Kimi çocuklar da öksüz ve yetim
kaldı. Birçok insanımızın evi barkı yıkıldı, iş
yerleri harap oldu. Deprem bölgelerindeki
alt yapılar kullanılamaz hale geldi. Bu acı
kayıplara sebep olan depremleri ve geride
bıraktığı sıkıntıları hep birlikte yaşadık.
Değerli Mü’minler!
Şüphesiz afet ve musibetler ancak
3
Ne yazık ki bazı insanlar, herhangi bir felakete uğradıkları zaman, kendi kusurlarını
araştırmayı hiç düşünmeden çeşitli yorumlarda bulunuyorlar, ifrat ve tefritte kalıyor,
bir türlü gerçeği bulamıyorlar. Bu kâinat, elbette sahipsiz, plansız ve programsız değildir. Önemli olan, o ilahi programı, yani
kader inancını doğru bir şekilde anlayabilmek ve ona uyabilmektir. Bakınız Yüce
Rabbimiz, Kur’an-ı Kerim’de: “Allah size
emanetleri mutlaka ehline vermenizi
emreder”(4) ve “Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın”(5) buyurarak tedbirli olmamızı emrediyor.
Ülkemizin deprem kuşağı üzerinde
bulunduğunu unutmamalı, inşaat tekniğini
ve afetlerden korunma tedbirlerini öğrenmeliyiz. Dinimizin bize bildirdiği ilke ve gösterdiği yol budur.
Aziz Mü’minler!
Acılar paylaşıldıkça azalır. Bu itibarla acılar ve sıkıntılar, devlet ve millet işbirliği yaptığı zaman daha kolay aşılır.
Yeter ki biz, sabır ve metanetle el ele vereNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Allah’ın izni ve takdiriyle olmakla birlikte(1)
depremlerin açtığı yaraların sebepleri arasında bizim de kusurlu işlerimiz vardır.
Bunların sorumluluğu, elbette bize aittir. O
halde aklımızı kullanarak bunları görmemiz
ve bize düşen tedbirleri zamanında almamız gerekir. Kader ne ise o yerini bulacak
diyerek tedbir almamak, İslam’a aykırıdır.
Bu bakımdan, bina yapımına başlamadan
önce, arsayı iyi seçmeli ve zemin araştırması yaptırmalıyız. Sonra da binanın yapımında, bu işin uzmanlarının öngördüğü
şartlara uymalıyız. Çünkü Yüce Allah;
“Eğer bilmiyorsanız bilenlere sorunuz”(2) ve “Tedbirinizi alın”(3) buyuruyor.
Öyle ise bataklık ve sel yatağı olan yerlerde bina yapmamalı ve bu gibi alanları
yerleşime açmamalıyız. Bina içerisine koyacağımız eşyayı, deprem anında üzerimize düşmeyecek şekilde bir yer veya
duvarla bağlantı yapmak suretiyle yerleştirmeli, bütün tedbirlerimiz aldıktan sonra Allah’a havale etmeliyiz. İslam dinindeki
tevekkül ve teslimiyet, işte budur.
4
lim, gönül birliği yapalım, geçmişten ders
alarak aynı hatalara düşmeyelim. Kusurlarımızdan tövbe ve istiğfar ederek, Allah’tan
af dileyelim. Allah’ın izniyle sıkıntıları aşarız. Deprem ve benzeri afetlerde kaybettiğimiz kardeşlerimize, Allah’tan rahmet,
yakınlarına ve milletimize sabır, yaralılara
acil şifalar diliyor ve hutbemi bir ayet meali
ile bitiriyorum: “Ey yüce rabbimiz! Bize
dünyada iyilik, güzellik ve nimetler ver.
Ahirette iyilik, güzellik ve nimetler ver
ve bizi cehennem azabından koru.”(6)
KAYNAK
1) Teğabün 64/11, Hadid 57/72.
2) Nahl 16/43.
3) Nisa 4/102.
4) Nisa 4/58.
5) Bakara 2/195.
6) Bakara 2/201
Hazırlayan: Doç. Dr. İsmail KARAGÖZ
Firhist’e Geri Dön
15
2012 HUTBELERİ
1
06 - Nisan
KARDEŞLİK ÇAĞRISI
Kardeşlerim!
İslam medeniyetinde insanlık âleminin,
aynı özden neşet etmiş bir aile olduğu kabul edilir.
Yüce Rabbimiz bu hakikati şöyle dile getirmektedir, “Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir
erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık.
Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı
gelmekten en çok sakınanınızdır...” Âlemlere
rahmet Efendimiz de Veda Hutbesinde; “Ey insanlar! Şunu iyi biliniz ki, Rabbiniz birdir, atanız da birdir. Arap’ın Arap olmayana, Arap
olmayanın Arap’a, beyazın siyaha, siyahın beyaza takva dışında bir üstünlüğü yoktur.” söz-
3
Ensar ve Muhacirler böyle bir kardeşliği yaşayarak ortaya koymuşlardır. Efendimiz(s.a.s.), asabiyet ve menfaatin çelik ağını kırarak; dilleri,
renkleri, ekonomik imkânları, gelenek ve görenekleri farklı olmasına rağmen ‘iyilik ve takvada yardımlaşan’ kardeşlerden örnek bir toplum
meydana getirmişti.
Kıymetli Kardeşlerim!
Ne yazık ki insanlık, tarih boyunca pek
çok kardeşlik ihlâline tanık oldu. Hz. Âdem’in
oğullarından Kâbil’in Habil’i öldürmesi, Hz.
Yusuf’un, kardeşleri tarafından ihanete uğrayarak
kuyuya terk edilmesi, kıskançlık ve menfaat duygularının yol açtığı olumsuz tablolardandır. İnsanlık bugün de Habil için gözyaşı döktüğü halde,
kimi coğrafyada Kabil gibi davranmaya devam
ediyor. Kardeşlik çeşmesini kurutan, merhamet
duygusunu yok eden bu acımasızlık, sayısız cinayet ve katliamlara, hatta savaşlara yol açıyor.
Kardeşlik bağlarının ciddî yaralar aldığı
bir zaman ve mekânda hem Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’e, hem de birbirimize kardeş olmanın
iklim ve ortamını yeniden oluşturmak ve onun özlemini çektiği kardeşler topluluğu olmayı yeniden
hatırlamak ve hatırlatmak zorundayız.
On dört asır önce birbirlerine düşmanlıklarıyla ün salmış Evs ve Hazreç kabilelerini, Ensar
ile Muhacirleri birbirine kardeş kılan İslâm’ın yüce
değerleri, bugün de aynı şekilde bütün Müslü-
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
Firhist’e Geri Dön
2
leriyle insanlığı kardeşliğe çağırıyordu. Yine, “Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız Âdem ise topraktandır” ifadesiyle, bütün insanların hilkatte kardeş
olduğunu ilan ediyordu. Hz. Ali, valisi Malik el-Eşter’e yazdığı mektuplardan birinde, ona emri altındakilere adaletli davranmasını öğütlerken, şu
manidar cümleyi kullanıyordu: “İnsanlar senin ya
dinde kardeşin, ya da hilkatte eşindir.”
Muhterem Kardeşlerim!
Kardeşlik için mümin gönülleri birbirine
bağlayan iman bağı yeterlidir. Peygamber şehri
Medine’de Evs ve Hazreç kabîleleri arasındaki târihî mücâdeleyi sona erdirerek onları kaynaştıran
bu kardeşliktir. Yine Medine’de, Enes b. Malik’in
evinde, Peygamberimizin Ensar ile Muhacirler
arasında gerçekleştirdiği kardeşlik uygulaması,
tarihte eşi ve benzeri bulunmayan, tüm çağlara
damgasını vuran örnek bir uygulamadır.
İnsanlığın şahit olduğu en gerçekçi bu
kardeşlik projesinde kişinin etnik kökeni, siyasi
düşüncesi, sosyal statüsü, cinsiyeti hiç de önemli
değildir. Bu kardeşlik cemiyetinde yer alabilmenin
en önemli unsuru imandır. İran’lı Selman ile Medine’li Ebu’d-Derda’yı ve daha nice farklı etnik kökene, kabileye sahip insanı kardeş yapmıştı bu
inanç ve bu imanP
Değerli Müminler!
Kardeşlik her şeyden önce bir söylem ve
edebî bir kurgu değil, bir hukuk ve ahlâktır. İşte
4
manları hatta tüm insanlığı birbirine kardeş kılmaya yetecektir.
Kardeşlerim!
Âlemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz (s.a.s.)’in dünyamızı teşriflerinin yıl dönümü
vesilesiyle, bizler bugün bir kere daha Resûl-i
Ekrem Efendimiz (s.a.s.)’in rehberliğine kardeşlik
hukuku ve kardeşlik ahlâkı açısından ne ölçüde ittiba ettiğimizi yeniden gözden geçirelim.
Bu bağlamda önce kendi iç dünyamıza
yönelerek nefis muhasebesi yapalım. Özeleştiriden kaçınmadan, insanlık nezdindeki görev ve
sorumluluklarımızı hatırlayarak; iyi, doğru ve güzelin timsali olma yolunda azmimizi bihakkın yenileyelim.
Bu duygu ve düşüncelerle, 14-20 Nisan
tarihleri içerisinde idrak edeceğimiz Kutlu Doğum
Haftasının, bütün Müslümanlara huzur getirmesini, insanlığın içine düştüğü sıkıntıların aşılmasına, kardeşlik bağlarımızın güçlenmesine ve yeni
rahmet kapılarının açılmasına vesile olmasını
Cenâb-ı Allah’tan niyaz ediyoruz. Yüce Rabbimiz,
bizlere Peygamberimizin sık sık özlemini dile getirdiği kardeşler topluluğu olabilmeyi nasip eylesinP
KAYNAK:
1- Hucûrat, 13
2- İbn Hanbel V, 411
Hazırlayan ve Redaksiyon:
Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
Firhist’e Geri Dön
16
2012 HUTBELERİ
1
13 - Nisan
KARDEŞLİK AHLAKI VE HUKUKU
Yürekleri birbirleri için çarpan ve ‘Allah’ın lütuf ve inayetiyle kardeş olma’ bahtiyarlığına ermiş aziz kardeşlerim!
Rahmet yüklü evrensel mesajlarıyla gönülleri
aydınlatan Peygamberimiz (s.a.s.)’in, asırlar öncesinden seslendirdiği kardeşlik ahlakı ilkelerine
gelin hep birlikte kulak verelim: “Müslüman,
Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu
düşmana teslim etmez. Kim din kardeşinin
bir ihtiyacını giderirse, Allah da onun ihtiyacını giderir. Kim bir Müslümanın bir sıkıntısını giderirse, Allah da onun kıyamet
3
ğına batan dikende dahi derdiyle dertlenebilmek, türlü sıkıntılara müptela olduğumuz şu imtihan dünyasında beraberce Allah rızasını
aramaktır kardeşlik.
Kardeşlik, kardeşin hakkına riayet etmek
ve saygınlığına gölge düşürmemektir. Peygamberimizin “Müslümanın müslümana malı, namusu ve kanı haramdır. Kişiye, müslüman
kardeşini küçük görmesi kötülük olarak
yeter.” sözünü hayatımızın ilkesi haline getirmektir kardeşlik.
Kardeşlik; “Birbirinizle ilgiyi kesmeyin,
birbirinize sırt çevirmeyin, birbirinize kin
beslemeyin, birbirinize haset etmeyin. Ey Allah’ın kulları! Kardeş olun. Müslümanın kardeşine üç günden fazla dargın durması helâl
değildir.” ilkesi gereği, hangi şart ve ortamda
olursa olsun kardeşini yalnızlığa terketmemektir.
Ve kardeşlik; “Müslümanın müslüman
üzerindeki hakkı beştir: Selamını almak, hastalandığında ziyaret etmek, cenazesine katılmak, davet ettiğinde gitmek ve ona her
fırsatta dua etmektir.” sorumluluğunun bilinciyle hareket edebilmektir.
Kardeşlerim!
“Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
sıkıntılarından birini giderir. Kim bir Müslümanın kusurunu örterse Allah da kıyamet
günü onun kusurunu örter.”
Kardeşlerim!
Kardeşlik kavramı, aynı anne-babadan
meydana gelenlere hasredilemeyecek kadar
kapsamlıdır. Kardeşlik, Yaratan’ın bakışıyla insanı sevmektir. Yağmurun getirdiği rahmet gibi
birbirimize rahmet olmaktır. Bir yerine binler olmaktır kardeşlik. Peygamberimizden gelen bir
vefadır. Yıkık viranelerdeki mahcup edalı gariplere, kimsesiz gönüllere, yetimlere ve öksüzlere
yürekten “kardeşim!” diyebilmektir. Teselli etmek,
aynı zamanda teselli olmaktır kardeşlik. Fırtınalı
denizlerde sığınılacak bir liman olabilmektir. Zor
zamanlarda, gönül alıcı bir sözle mütebessim bir
çehre sunabilmektir kardeşlik.
Kardeşlik, diğergam olabilmektir. Kutlu
Nebi’nin(s.a.s.); “Sizden biriniz kendisi için istediğini mümin kardeşi için de istemedikçe
gerçek manada iman etmiş olamaz.” prensibine sıkı sıkıya bağlı kalmaktır kardeşlik.
Duyarlı olabilmektir kardeşlik. Efendimiz
(s.a.s.)’in ifadesiyle birbirimize muhabbet, merhamet ve şefkat gösterme hususunda tek bir
vücut olabilmektir.
Kardeşin kusur ve ayıbını örtmek, aya4
karşı gelmekten sakının ki size merhamet
edilsin.” ilahi fermanı gereği yıkıcı değil yapıcı
olalım. Ayrıştırıcı değil, birleştirici olalım. Fitneyi
değil, ıslahı esas alalım. Bizi biz yapan değerlere sımsıkı sarılarak birliğimizi ve dirliğimizi koruyalım.
Ne kadar seviyorum kardeşimi hiçbir karşılık beklemeden! Ve ne kadar kardeşim kardeşime! anlayışıyla kardeşlik duygularımızı
pekiştirelim.
Hutbemizi, yürekten amin diyeceğimiz şu
dualarla bitirelim:
Ya Rabbi! Müminler olarak kalplerimizi, gönüllerimizi birbirine kaynaştır. Bizleri
birbirlerine karşı sıcak yürekli, birbirlerini
gördüğünde gözlerinin içi parlayan samimi
kardeşler eyle. Birbirimize karşı merhameti
yüreklerimizden hiçbir zaman eksik etme!
Ya Rab! Bizi, son nefesimizi verinceye
dek kardeşlerimize muhabbet duyan, onların
dertleriyle dertlenen müminlerden eyleP
KAYNAK:
3- Âl-i İmran, 103
4- Müslim, Birr ve Sıla, 58; Tirmizi, Hudud, 3
5- Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 59.
6- Buhârî, Edeb 27; Müslim, Birr 66
7- Ebud Davud, Edeb, 35
8- Tirmizi, Birr ve Sıla, 18
9- Buhari, Cenâiz,
10- Hucurât, 10
Hazırlayan ve Redaksiyon:Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
Firhist’e Geri Dön
17
2012 HUTBELERİ
1
20 - Nisan
HZ. PEYGAMBERİN ÇOCUK SEVGİSİ
Muhterem Müslümanlar
Bir gün Sevgili Peygamberimiz torunu Hz. Hasan’ı öpmüştü. Yanında sahabeden Akra vardı. Akra: “Benim on tane
çocuğum var onlardan hiçbirisini öpmedim.”dedi. Resulullah(sav) ona hayretle
bakıp; “Merhamet etmeyene merhamet
olunmaz”(1) buyurdular. Çocukları öpmek
merhamet ve sevginin alametidir. Dünyada
merhamet etmeyene ahirette merhamet
edilmeyeceğini Resulullah (sav) bildirmiştir.
Muhterem Mü’minler
Rabbimizin biz aciz kullarına lutfettiği sayısız nimetlerden birisi de evlat nimetidir. Kur’an-ı Kerim’de belirtildiği üzere
“Çocuklar dünya hayatının süsü(2) ve
imtihan vesilesidir.”(3) Cenab-ı Hakk’ın bu
nimeti verip vermemesi bizler için
imti3
Muhterem Müslümanlar
Allah Resulü bizlere, çocuklarımıza
adaletle muameleyi emretmiştir. Cahiliye
toplumu kız evladını utanç kaynağı kabul
edip, kız çocuklarını diri diri toprağa gömerken, Hz Peygamber kız torunu
Ümame’yi omuzuna alıp halkın arasında
dolaşmıştır. “Kim ki kendisine kız çocuğu verilir de ona ihsanda bulunursa o
kız çocukları, kendisine karşı cehennem
ateşine perde olur”(7) buyurmuştur.
Değerli Kardeşlerim!
Çocuklarımız bizim yarınlarımızdır.
Huzurlu bir toplum istiyorsak çocuklarımızı
sevgi ve merhametle eğitmeliyiz. Dini yaşantımız ve ahlaki değerlerimizle çocuklarımıza model olmalıyız. “Çocuklar
donmamış bir beton gibidir üzerine ne
düşerse iz bırakır.”(8) Çocuklarımız güzel
yetiştirilince kapanmayan amel defterimiz,
dünya ve ahiret mutluluğumuz iken, ihmalinde ise dünya ve ahiretimizi zindana dönmesine sebep olabilirler. Kitabımız
Kur’an’ın bize öğrettiği şu dua ile hutbemi
bitiriyorum:
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
handır. Sevgili Peygamberimiz ise “Her
ağacın bir meyvesi vardır gönlün meyvesi de çocuktur”(4) buyurmuştur.
Aziz Cemaat
Âlemlere rahmet olarak gönderilen
Sevgili Peygamberimizin çocuklara şefkat
ve merhameti bambaşkaydı. Bir çocuk gördüğü zaman mübarek yüzünü neşe ve sevinç kaplardı. Ona büyük bir insan gibi
selam verir hatırını sorar ve kollarına alır
okşar, öperdi. Anlayacağı şekilde sohbet
eder, öğütler verirdi. Allah Resulü “Çocukları olan onun hatırı için çocuklaşsın.’’
buyurmuştur. Bizzat kendisi Bizzat kendisi
çocuklarla oyun oynamış, onlarla yarışmalar yapmıştır. Bizler de çocuklarımızla yakından ilgilenmeli, eğitimleri noktasında
onların seviyelerine uygun davranmalıyız.
Yasaklar koyunca onlara alternatifler sunmalı, hata yaptıkları zaman onları azarlamadan dinlemeliyiz. Enes bin Malik: “On
yıl Hz Peygambere hizmet ettim, şunu
niye böyle yaptın, bunu neden böyle
yapmadın? Diye beni bir kez bile azarlamadı.”(6) buyurmuştur.
4
“Ey Rabbimiz eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a
karşı gelmekten sakınanlara önder
eyle.”(9)
KAYNAK:
1- Buhari Edeb 18
2- Kehf 18/ 46
3-Teğabun 64/ 15
4- Feyz-ül Kadir 4/42
5- Deylemi 2,136/b
6- Buhari Edeb 39
7- Buhari Zekat 10
8- Haim Jinot
9- Furkan 25/74
Hazırlayan: Havva Akgül - İl Vaizi
Firhist’e Geri Dön
18
2012 HUTBELERİ
1
27 - Nisan
TOPLUMSAL BAĞLAMDA
ALIN TERİNİN ÖNEMİ
Muhterem Müslümanlar!
Yüce dinimiz İslam, insanlığın hem
dünyada hem de ahirette mutlu olmasını
gaye edinmiş, namaz, oruç, hac ve zekat
gibi ibadetlerle birlikte Allah’ımızın razı olacağı söz ve davranışları da ibadet olarak
saymıştır.
Kişinin güler yüzlü olması, yoldan
bir taşı kaldırması, araca binemeyen hasta
veya yaşlıya yardım etmesi, İslami kurallara uygun ticaret yapması, helal kazanç
elde etmesi ibadet kapsamında olan davranışlardandır.
Hayatın tamamını ibadet kapsamına
alan dinimiz, emek ve alın terini de ibadet
olarak değerlendirmiştir.
3
Aziz Cemaat!
Emeğe ve alın terine saygı dinimizin
üzerinde durduğu hususlardan birisidir. İslam'da işçi-işveren ilişkileri, çatışma esasına göre değil, barış, kardeşlik,
yardımlaşma, hak-hukuk ve dürüstlük
esasları üzerine kurulmuştur. Bu nedenle
işveren, çalıştırdığı kişilerin maaş ve ücretlerinin en azından temel ihtiyaçları karşılayacak şekilde olmasına özen göstermeli,
çalışanların durumlarına uygun adil ücret
ödemeli, sigorta primleri ödenmeli ve çalışanın temel hakları korunmalıdır. İşveren,
vereceği ücreti önceden belirlemeli, çalışanların ücretini tam ve zamanında ödemelidir.
Değerli Kardeşlerim!
Sevgili Peygamberimiz (sav) "Çalışanın ücretini alın teri kurumadan veriniz.”(4) buyurarak bu konuda işverenleri
duyarlı olmaya davet etmiştir. Ayrıca çalışanın ruh ve beden sağlığı korunmalı, ibadetlerini rahatlıkla yerine getirebilmesine
imkân sağlanmalıdır.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Muhterem Müslümanlar!
Alın teri denince çalışmak akla gelir.
Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de, Mü’minlerin
cuma namazı kıldıktan sonra rızıklarını kazanmak üzere yeryüzünde dağılıp Allah'ın
lütfundan (rızkından) talep etmelerini
ister.(1)
Sevgili Peygamberimiz de: “Hiç
kimse elinin emeğinden daha hayırlı bir
lokma yiyemez”(2) buyurarak alın teri ve
emeğin önemini ne güzel ifade etmiştir.
İlk insan ve ilk peygamber Âdem (a.s) 'in
çiftçilik, dokumacılık, fırıncılık ve aşçılık
yaptığı rivayet edilmektedir. Yine İdris (a.s)
terzilik, İbrahim (a.s) kumaş ticareti, Nuh
(a.s) ile Zekeriya (a.s) marangozluk, İsa
(a.s) kunduracılık, Eyyüb (a.s) çiftçilik mesleğinin öncüleri olmuşlardır. Ayrıca Davut
(a.s) zırh yaparak hem geçimini sağlamış
hem de sadaka vermiştir.(3)
Allah Resulü Efendimiz (sav) de,
peygamberlik vazifesi gelmeden önce Mekke'de çobanlık ve ticaret yapmış, dürüst kişiliğinden dolayı “el-Emin” yani güvenilir
kişi diye anılmıştır.
4
Hangi meslek sahibi olursa olsun
kişi hak ve hukuka riayet etmelidir. Hutbemi
Sevgili Peygamberimizin Hadis-i Şerifleri
ile bitirmek istiyorum: “Bizi aldatan bizden
değildir.”(5) “Allah Teala sizden birinizin
bir iş yaptığı zaman, onu sağlam ve
güzel yapmasını sever.”(6)
KAYNAK:
1- Cuma, 62/ 10 -11
2- Buhari,Büyü 15
3- AKAR,Muhlis İş ve Ticaret Ahlakı Sh:14
4- İbn Mace, Rükun,4
5- Müslim, Îmân 164, Fiten 16
6- Beyhaki,Şuabu’l iman, IV,334-335
Hazırlayan: Mustafa ŞİMŞEK- Aksu Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
19
2012 HUTBELERİ
1
04 - Mayıs
AİLEDE SEVGİ ve MERHAMET
Muhterem Mü’minler!
Toplumları oluşturan en küçük yapı birimi ailedir. Yani aile toplumun çekirdeği mesabesindedir. Bu nedenle öncelikle ailenin
Allah’ın koyduğu kurallar üzerine bina edilmesi daha sonra ise ailenin korunması ve yıkılmaması için mutlu ve huzurlu bir ortamın
oluşturulması gerekir. Aile ortamının mutluluğu ve huzuru ise o ailedeki anne, baba ve
çocuklar arasındaki karşılıklı sevgi ve muhabbete bağlıdır.
Değerli Cemaatim!
Sevgi her şeyde gereklidir. Sevgiyle
büyütülen çiçek daha güzel açar. Sevgiyle
yapılan yemek daha lezzetli olur. Sevgiyle
öğrenilen bilgi daha verimli ve kalıcı olur. Kı3
yurarak sevgi ve merhametin insanları birleştirici, kabalığın ve sertliğin ise uzaklaştırıcı
etkiye sahip olduklarını vurgulamaktadır. Nitekim Peygamber Efendimiz’in aile hayatında
da bırakın zorbalık ve şiddeti, hoş olmayan,
kaba bir söz ve davranışa rastlamak da
mümkün değildir.
Muhterem Cemaat!
Çocuklarımızı yetiştirirken, her şeyden önce kendimiz güzel örnek olmamızla
birlikte kullanacağımız metod sevgi ve merhamet olmalıdır. Dayak ve azarla yetiştirilen
çocuk, bir müddet sonra bunlara alışır ve
caydırıcı etkisi kalmaz. Buna mukabil anne
ve babasından sevgi görmüş ve bu sevgi ile
yetişmiş çocuk ise, büyüklerinin hoşlanmadığı onları üzecek ve sevgilerini kaybetmesine neden olacak bir hata yapmaktan
korkar. Bu sayede sevgi donanımlı birey her
türlü kötü alışkanlık ve davranışlardan kurtulup güzel huylarını geliştirmek gayretinde
olur. Unutulmamalıdır ki korku ve baskının
hakim olduğu terbiye yöntemleri etkili ve kalıcı olamaz. İnsan korktuğu kişilerin değil
sevdiği kişilerin sözlerine itibar eder ve onların davranışlarını örnek alır.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
saca sevgiyle yapılan her iş daha güzel ve
bereketli olur. Özellikle sevgi, öncelikle insan
için gereklidir. Çünkü insan yaratılışı itibarıyla
sevmeye ve sevilmeye muhtaçtır, sevgisiz
yaşayamaz. Bedenin güçlü kalması için nasıl
değişik gıdalara ihtiyaç varsa; ruhun mukavemeti için de sevgi ve merhamete ihtiyaç
vardır. Resulullah (s.a.s.)’in “Sizler İman etmedikçe Cennete giremezsiniz. Birbirinizi
sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız.”(1) hadis-i şerifinden hareketle sevginin
uygulanması gereken en öncelikli yer de aile
ortamıdır.
Aziz Cemaatim!
Eşlerin birbirine karşı sevgi, saygı,
muhabbet ve merhametle davranmaları, birbirlerine güzel sözler söyleyip iyi muamelede
bulunmaları başta kendileri olmak üzere o ailedeki çoluk çocuk herkesi mutlu eder ve birbirlerine kenetlenmelerine vesile olur. Kuran-ı
Kerim’de de Allah Teala Peygamber Efendimiz (sav)’e hitaben: “Allah’tan bir rahmet
ile onlara yumuşak davrandın. Şayet sen
kaba ve katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdiS”(2) bu4
Değerli Kardeşlerim!
Evlerimizi, hem kendi geleceğimiz
hem de toplumumuzun geleceği için birer
eğitim ve terbiye yuvaları haline getirmek
mecburiyetindeyiz. Bunun yolu Kur’an ve
Sünnet’e uygun yaşama bilinci ve aile bireyleri arasında oluşturulacak sevgi ve merhamettir. Çünkü sevmek ve sevilmek öyle
müthiş bir anahtardır ki onunla nice kapılar
açılır, nice gönüller fethedilir.
Muhterem Kardeşlerim!
Sözün özü; her işimizi sevgi ve merhametle yapmalı, sadece takdir ederken
değil yapılan hataları düzeltirken bile sevgi
ve merhametle davranmalıyız. Sadece aile
ortamında değil hayatımızın tüm alanlarında
sevgi ve merhamet prensiplerini uygulamalıyız.
Hutbemizi Peygamber Efendimiz
(s.a.s.)’in bir hadis-i şerifi ile bitirelim: “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz.”(3)
KAYNAK:
1- Müslim, İman, 93.
2- Al-i İmran 3/159.
3- Buhâri, Tevhid 2, Edeb 27; Müslim,
Fedail 66, Tirmizi, Birr 16
Hazırlayan: Osman ÖZTÜRK
Manavgat Vaizi
Firhist’e Geri Dön
20
2012 HUTBELERİ
1
11 - Mayıs
İSLAM’DA EBEVEYN HAKLARI
Muhterem Müslümanlar !
Anne ve babamız bizim dünyaya
gelmemize vesile olan çok değerli varlıklardır. Bu durumu Yüce Allah, Kur’an-ı
Kerim’de şöyle ifade etmektedir: ”Biz, insana anne babasına iyi davranmayı emrettik. Annesi onu ne zahmetle karnında
taşıdı ve ne zahmetle doğurdu!”(1)
Değerli Müminler!
Ebeveynimiz bizlere doğumdan itibaren bakar, büyütür, bütün ihtiyaçlarımızı
karşılar. Bütün bunları karşılık beklemeden
yapar. Bu konuda hiçbir fedakârlıktan kaçınmaz. Çoğu zaman gece uykusunu terk
eder ve çocuğunun hizmetini seve seve
yapar. Hele engelli çocukların anne baba3
malı, onları incitici söz ve davranışlardan
kaçınmalıdır. Allah’a itaatsizlik olmadıkça
onların isteklerini yerine getirmesi, hastalık
veya yaşlılık sebebiyle muhtaç olduklarında hizmetlerine koşması, ebeveynin
dost ve arkadaşları ile alakayı kesmemesi,
ana babanın evladı üzerindeki haklarından
sadece birkaçıdır. Onlar bizi büyütürken
nasıl emek verdilerse, bizler de onlara
karşı aynı sabrı ve saygıyı gösterebilmeliyiz.
Değerli Kardeşlerim !
Ana babamızı yılın sadece bir gününde değil, her günü ve her an hatırlayalım, hizmetlerine koşalım. Bizler
ebeveynimize nasıl davranıyorsak çocuklarımızın da bize aynı şekilde davranabileceğini iyi bilelim. Cennete giden yollardan
birinin de ana babamıza iyi muameleden
geçtiğini ve onlara yapacağımız her vazifenin Allahın rızasını kazanmamıza vesile
olacağını unutmayalım. Hutbemi Peygamber Efendimizin (sav) bir Hadisi Şerifi ile bitiriyorum: ”Allah’ın rızası ana babanın
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
larının fedakârlığını kelimelerle ifade etmek
mümkün değildir. Bunun için anne baba
hakkına riayet çok önemlidir. “İnsana da,
anne babasına iyi davranmasını emrettik.’’(2) ayeti bu hakkı hatırlatmaktadır.
Muhterem Müminler !
Anne babanın haklarına riâyet, dinimizin en önemli emir ve tavsiyelerindendir.
Kur’an-ı Kerim’de ve Hadisi Şeriflerde
Allah’ a kulluk ve itaatten hemen sonra
anne ve babaya iyi davranmanın gerekliliği
vurgulanmıştır. Yüce Allah (c.c) Kur’an-ı
Kerim’ de: “Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya babaya iyi davranmanızı kesin emretti.
Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin
yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın
onlara ”öf!” bile deme; onları azarlama;
onlara tatlı ve güzel söz söyle.”(3) buyurmuştur.
Değerli Müslümanlar!
İnsan anne babasına karşı ‘’öf’’ bile
demeyecek kadar saygılı, hürmetkâr, güleryüzlü, alçakgönüllü, anlayışlı, tatlı dilli ol4
rızasında, Allah’ın gazabı da ana babanın gazabındadır.”(4)
KAYNAK:
(1 )Ahkaf,46 / 15
(2 )Lokman,31/ 14
(3) İsra,17/ 23
(4 )Tirmizi,Birr 3
Hazırlayan: Ayşe YARAŞ - İl Vaizi
Firhist’e Geri Dön
21
2012 HUTBELERİ
1
18 - Mayıs
ÜÇ AYLARIN ÖNEMİ ve REGAİP KANDİLİ
Muhterem Müslümanlar!
22 Mayıs Salı günü halkımızın “ Üç Aylar” diye
ifade ettiği Recep ayının ilk günü olup, 24 Mayıs Perşembe akşamı da Regaib Kandili’dir. “Üç Aylar” sonu
Ramazan ayı ile biten, rahmeti, bereketi ve mağfireti bol,
feyizli ve kutlu bir zaman dilimidir. Bu aylar, kameri takvime göre Recep, Şaban ve Ramazan aylarıdır. Bu
aylar; dini duyguların yoğunluk kazandığı, merhamet,
şefkat, yardımlaşma ve dayanışma hislerinin zirve noktaya ulaştığı aylardır.
Bu aylar; tövbe etmenin, affın, manevi arınmanın ve kendini yenilemenin habercisi olan Regaib,
Mirac, Berat Kandili, Kadir Gecesi ve Ramazan Bayramını bizlere taşıyan elçiler gibidir.
Bu aylar; geçmişin muhasebesini yaparak, geleceğe azim ve enerji dolu bir şevkle atılmak için bulunmaz bir imkândır. Sevgili Peygamberimiz, bu aylarda her
zamankinden daha çok ibadet eder ve şöyle dua ederdi:
3
en şerefli varlığı olarak bilip hürmet eden. Gelmeyene
giden, aramayanı soran, vermeyene bolca ikram eden...
Sen olmalısın Miraç! Düşenler sana tutunup
kalksınlar, kalkanlar ötelere seninle kanat açıp uçsunlar.
Sana gelenler sende Hz. İbrahim’in aşkını, Hz. Eyyub’un
sabrını, kâinatın medar-ı iftiharı Hz. Muhammed Mustafa(s.a.s.)’nın rahmet, şefkat, sehavet, adalet, kanaat ve
bilcümle güzel ahlakını bulsun. Sana gelen miraca gider
gibi gelsin, senden ayrılan miraçtan döner gibi hüzünlensin. Sen insanlığın miracı ol, namaz senin miracın olsun.
Sen olmalısın Berat! Hata ve kusurları setreden,
suça ceza verse de suçluyu affeden. Borçluya merhamet
edip, kol kanat geren. Güçlünün değil haklının, zalimin
değil mazlumun yanında yer alan. Affedenlerin affolunacağı hakikatini bir an dahi unutmamalısın. Beni Kelb kabilesinin koyunlarının tüyleri adedince günahın olsa, cânu
gönülden yapacağın bir tövbe ile “Rahmeti gazabını
geçmiş olan" Mevlanın seni de bağışlayacağından ümit
var olmalısın.
Evet, sen olmalısın Ramazan! Dünyaya gelişin
“rahmet", dünyada kalışın “mağfiret" ve dünyadan ayrılışın “nar-ı cehimden azat olarak" varacağın yer cennet
olmalı. Senin girdiğin yerde şeytanlar bağlanmalı, hatta
senden korkup, yönünü, yolunu değiştirmeli. Nefs-i emmarenin tuzaklarını birer birer bozmalısın.
Gözün nereye ve nasıl bakıyor? Kulağın neler
duyup dinliyor? Ağzına giren ve oradan çıkandan haberdar mısın? Elin ne ile meşgul, ya gönlün?
Senin girdiğin yer cennete dönmeli. Ağlayan gülmeli, gülen düşünmeli. Hızır misali elinin değdiği yere
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
Firhist’e Geri Dön
2
“Allah’ım! Recep ve Şaban ayını hakkımızda hayırlı
kıl, bizi Ramazan ayına kavuştur.”(1)
Değerli Kardeşlerim!
Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur:
“Şüphesiz Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısında, Allah katında ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. İşte bu, Allah’ın dosdoğru
kanunudur. Öyleyse o aylarda kendinize zulmetmeyin.”(2)
Ayette geçen Haram aylarının Zilkade, Zilhicce,
Muharrem ve Recep ayları olduğunu Peygamber efendimiz bizlere bildirmiştir. Yine O üç aylar hakkında şöyle
buyurmuştur: “Recep Allah’ın ayı, Şaban benim ayım,
Ramazan da ümmetimin ayıdır.”(3)
Kardeşlerim!
Bu mübarek gün ve geceler bir şiar olup; bizi
davet ettiği bir hakikat ve ulaştırmayı hedeflediği bir yer
var. Yüce nebiye iman etmiş, gönülden bağlanmış bir
mümin olarak cehlin karanlığını aydınlatan kandil, susuz,
çorak gönüllere yağan rahmet, güzel ahlakıyla çevresine
nur saçan bir güneş sen olmalısın.
Senin olmalı yetimin başını okşayan el, senin olmalı dertli yüreklere şifa sunan dil ve sen olmalısın feri
kaçmış gözlere nur, gülmeyi unutmuş yüzlere sürur. Sen
olmalısın kimsesizlerin kimsesi, sen olmalısın çaresizlerin çaresi. Sen olmalısın akan gözyaşlarını silen, sen olmalısın garibin halini o söylemeden bilenP
Sen olmalısın Regaip! Özlenen, rağbet edilen,
değer veren ve değer verilen. Yaratılanı yaratandan dolayı hoş gören, insanı kâinatın gözbebeği, Yüce Allah’ın
4
bolluk, bereket inmeli.
Sen Ramazan olmalısın; Yoksulun sadaka-i fıtırı
olmalısın. Fakirin sofrasında aş, mazluma, enîne yoldaş,
meleklerle sırdaş olmalısın. Seninle iftar etmeli manaya,
hikmete acıkmış olanlar. Seninle sahur yapmalı seherlerde kurtlar, kuşlarP
Sen olmalısın Kadir! Kur’an’ın doğduğu gece,
sen de Kur’an’la yeniden doğmalısın. Onunla ikiz kardeş
olmalısın.
Sen olmalısın Bayram! Evine bayram uğramayanlar varsa aman ha sen uğramalısın. Dargınları barıştıran, ayrılanları kavuşturan, dostları, dostlarla buluşturan
olmalısın. Sen bayramda bayram ederken, seninle bayram etmeli alem!
Ve sen ey insan! Eşref-i mahlûkat, ahsen-i takvim olan! Sofran ibadetin olsun, ibadetin de sofran. Böylece kulluğunun tadına var ve sana tat versin iman!(4)
Üç aylar ve kandiller; yaratılış gayemizi düşünmemiz, yaratan ve yaratılanlarla olan ilişkilerimizi değerlendirmemiz için bulunmaz fırsatlardır. Bu aylarda
yapılacak dualar, tevbe- istiğfarlar, kalıcı iyilik ve hayırlar,
sevinç ve kederlerin gönülden paylaşılması Rabbimizin
katında karşılığını fazlasıyla bulacaktır.
“Allah’ım! Recep ve Şaban’ı bize hayırlı, bereketli kıl ve bizi Ramazan ayına kavuştur.”
KAYNAK:
1- Müsned, I, 259
2- Tevbe, 9/36
3- Keşf’ül- Hafâ, c.1, s. 423
4- Diyanet Aylık Dergi, Temmuz 2010, sayı: 235, s. 38-39
Hazırlayan: Celil KARACA / Muratpaşa Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
22
2012 HUTBELERİ
1
25 - Mayıs
FETİH RUHU
Muhterem Mü'minler
Her milletin, kendisine ışık tutan
şevk ve heyecan kaynağı değerleri vardır.
Fertler, bu değerlerin etrafında kenetlendikleri zaman gerçek manada millet olma şuuruna ererler. Toplumu birbirine kaynaştıran
bu değerlerden biri de milli birlik duygusudur.
Şanlı tarihimiz, imanımızdan kaynaklanan, milli birlik ruhuyla kazanılmış
eşsiz zaferlerle doludur. Bu zaferler, geçmişimizi süsleyen ve geleceğimizi aydınlatan
çok önemli dönüm noktalarıdır. Tarih sahnesinde müstesna bir yere ve değere sahip
olan İstanbul'un fethi de, bu dönüm noktalarından birisidir.
Değerli Mü'minler
Temelleri Malazgirt'te atılmış olan bu
zaferle, milletimiz sesini dünyaya daha gür
bir şekilde duyurmuştur. İnsanlık tarihi, İs3
celikle kilise önderleri ve şehrin yerli halkının karşı koymuş olması, bu fethin, Müslümanlara sadece Bizans topraklarını değil,
Bizans insanının gönüllerini de açtığını net
bir şekilde göstermiştir.
Değerli Kardeşlerim
Özünü İslam'ın yüce değerlerinden
alan fetih ruhu, bugün artık daha çok, bilgi
ve inançla çalışıp üreterek ülkemize ve insanlığa yararlı olmak şeklinde algılanmalıdır. Her ferdin sorumluluk bilinciyle
vazifesini en güzel biçimde yapması bu anlayışın gereğidir. Gerçek ve kalıcı fethin,
gönülleri fethetmek olduğu bilinciyle hareket ederek, gelecek nesillerimizi İslamî ve
millî değerlerle donatıp bu ruh ve anlayışa
sahip olmalarını sağlamalıyız.
Bu vesileyle, vatan ve mukaddesat
uğruna canlarını feda eden fetih erleri şehit
ve gazilerimizle, ülkemiz için her türlü fedakarlığa katlanan ecdadımıza Allah'tan rahmet diliyor ve hutbemi Nasr suresinin
mealiyle bitiriyorum: “Allah'ın yardımı ve
fetih gelip, insanların bölük bölük AlNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
tanbul'un fethiyle, bir çağın kapanıp yeni
bir çağın açılmasına sebep olan en önemli
olaylardan birine şahit olmuştur. Peygamber efendimizin; "İstanbul mutlaka fethedilecektir. O'nu fetheden komutan ne
güzel komutan ve O'nu fetheden asker
ne güzel askerdir"[1] şeklindeki müjdesi
ise, bu fethe, apayrı bir anlam ve önem kazandırmıştır. İstanbul'u fethederek bu övgüyü hak eden büyük hükümdar Fatih
Sultan Mehmet, çıkardığı bir fermanla Bizans halkının hasret kaldığı can, mal, ırz
ve namus güvenliğini teminat altına alarak,
idaresi altındakilere, günümüze örnek olacak şekilde, sevgi, saygı ve hoşgörüye dayanan inanç ve ibadet hürriyeti tanımıştır.
Hiçbir ayrım yapmadan herkese yardım
elini uzatmış, yoksulları gözeterek sosyal
adaleti yerleştirmiş ve örnek yönetimiyle,
Bizans halkının yaşamakta olduğu zulme
son vermiştir. Bu erdemli davranışıyla o
büyük hükümdar, İstanbul'un fethini gönüllerin fethiyle taçlandırmıştır. İstanbul'u geri
almak için harekete geçen kuvvetlere, ön4
lah'ın dinine girdiğini gördüğünde, Rabbine hamd ederek tespihte bulun ve
O'ndan bağışlanma dile. Çünkü O tövbeleri çok kabul edendir.”(2)
KAYNAK:
1 - Ahmet b. Hanbel, Müsned IV, 32
2 - Nasr Süresi.
Diyanet Hutbe Arşivinden alınmıştır.
Firhist’e Geri Dön
23
2012 HUTBELERİ
1
01-Haziran
DOĞRU HABER
Muhterem Müslümanlar!
Mensubu olduğumuz İslam Medeniyeti, ilahi vahye dayanan köklü bir medeniyettir. Vahiy ise Yüce Allah’ın ilahi
hakikatleri peygamberlere bildirme yolunun
adıdır. Bu bakımdan vahiy, bir haber verme
olayıdır; peygamberler de Allah’tan kullarına haberler, buyruklar, müjdeler, öğütler
ve ikazlar getiren gerçek habercilerdir.
Doğruluk anlamına gelen “sıdk” peygamberlerin en başta gelen vasıflarındandır.
Peygamber efendimizin haber verdiği ilahi
hakikatlerin üzerinden 14 asırdan fazla
zaman geçmesine rağmen, onlarda
3
haberlerin doğru olup olmadığını araştırmadan, hepsini doğru kabul ederek üzerine hüküm bina etmek de dinî ve ahlakî
açıdan o kadar veballi bir davranıştır. İsra
Sûresi’nin 36. Ayet-i kerimesinde; insanın
gözünün, kulağının ve kalbinin her türlü tasarrufundan sorumlu tutulacağı çok açık bir
şekilde dile getirilmektedir. Peygamber
Efendimiz de “kişiye yalan olarak her
duyduğunu söylemesi yeter” (1) buyurmuşlardır.
Değerli Mü’minler!
Yalan haber kuşkusuz fert ve topluma büyük zararlar verir. Fitnenin, fesadın, hatta savaşların çıkmasına,
dostlukların sona ermesine, hakların zayi
olmasına, masumların zarar görmesine ve
benzeri birçok olumsuzluğa vesile olur.
Zaman zaman bir yanlış haber yüzünden
ocakların söndüğüne, insanların perişan olduğuna şahit olmaktayız. Bu bakımdan
duyduğumuz haberin aslını esasını araştırıp doğrusunu öğrenmeye çalışalım, doğrusunu öğrenmeden onunla asla amel
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
herhangi bir değişiklik, eksiltme ve ekleme
olmamıştır.
Aziz Cemaat!
Kutlu haberciler silsilesinin son halkası Hz. Peygamberin haber verdiklerine
kulak vermek, onları anlamak ve uygulamak dünya ve ahiret mutluluğuna erişmek
için şarttır. Hz. Peygamberin çağrısının en
başında ise, Müslümanların daima doğru
ve dürüst olmaları, yalandan ve yalancılıktan uzak durmaları gelmektedir. Buna göre;
olgun bir Müslüman her zaman gerçeği ve
doğruyu söylemeli, hakka tanıklık etmeli;
gerçeği ters yüz etme, abartma, muhatabını yanıltma, iftira ve bühtandan da kesinlikle uzak durmalıdır.
Hucurat Suresi’nin 6. ayetinde, işitilen her habere itibar edilmemesi, haberin
ve haber verenin mutlaka araştırılması,
böylelikle fert ve topluma zarar verici davranışlardan kaçınılması gerektiği vurgulanmaktadır. Yalan-yanlış haber vermek veya
gerçek dışı beyanda bulunmak ne kadar
veballi bir davranış ise, duyduğumuz
4
etmeyelim. Ayrıca bize sır olarak emanet
edilen haberleri de saklamasını bilelim. İnsanların özel hayatlarına müdahale anlamına gelecek, kişilikleri zedeleyici
durumların araştırılıp ortaya konulması çabalarından da uzak durmaya çalışalım.
Kitle iletişim araçlarının sağladığı imkanlarla yoğun haber bombardımanı altında
yaşadığımız şu günlerde, gerek fert ve gerekse toplumsal huzurumuzun temini ve
muhafazası için, İslam’ın haber konusunda
belirlediği ahlaki kurallara uymayı şiar edinelim.
Hutbemi bir ayet melaliyle bitirmek
istiyorum: “Ey iman edenler! Kendiniz,
ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine bile olsa Allah için şahitlik yaparak
adaleti titizlikle ayakta tutanlar olun” (2)
KAYNAK:
1. Müslim, 1/10.
2. Nisa, 4/135.
(Diyanet hutbe arşivinden alınmıştır.)
Firhist’e Geri Dön
24
2012 HUTBELERİ
1
08-Haziran
YAZ KURAN KURSLARI
VE ÇOCUK EĞİTİMİ
Aziz Müminler!
Yüce Rabbimizin bizlere lütfettiği en
güzel nimetlerden biri de çocuklarımızdır.
Bu nimet aynı zamanda bizim için önemli
bir imtihan vesilesidir. Dünya ve ahiret hayatımızı çok yakından ilgilendiren çocuklarımız, dünya hayatında mutluluk ve sevinç
kaynağımız olabildiği gibi ahiret için de sorumluluk vesilemiz kabul edilebilir.
Muhterem Kardeşlerim!
Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de;
“bilin ki mallarınız ve çoluk çocuğunuz
birer deneme aracıdır. Allah katında ise
büyük bir mükâfat vardır.”(1)
“Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi,
3
"Resûlullah'a, namazın çocuğa ne
zaman emredileceğinden sorulmuştu.
O, “çocuk sağını solundan ayırmasını
bildi mi ona namazı emredin”(5)
buyurdu. Çocuk konuşmaya başladığı
andan itibaren en azından namazla ilgili
bilgileri öğrenmesine yardımcı olunmalıdır.
Böylece çocuklarımız dinin direği olan
namaz için hazır hale gelmiş olurlar.
Muhterem Müslümanlar!
Her anne ve baba, kendilerine ilâhî
bir emanet olarak verilen çocukların eğitimlerini hiçbir özveriden kaçınmadan yerine
getirmelidir. Zira çocuğun kendisiyle ve
toplumuyla barışık bir insan olarak yetişmesinde, geleceğimizin güvence altına
alınmasında dini terbiyenin önemi tartışmasızdır. Ancak bu eğitimi verirken kullandığımız yöntemler din eğitiminin önemli bir
parçasıdır.
Her yaz döneminde, bir milyonun
üzerinde çocuğumuz, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yaygın din eğitimi faaliyetlerinden biri olan “Yaz Kur’an Kursları”ndan
istifade etmektedir. Yaz Kur’an Kurslarında
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten
koruyun”(2) buyurmaktadır. Yavrularımızı
helal rızıkla büyütmek, onlara iyi rehberlik
etmek, eğitimleri için her türlü fedakârlığı
ortaya koymak onlara karşı en önemli sorumluluklarımızdır. Böylece çocuklarımız
ahiret yurdu için nimet vesilesi olabilir.
Kıymetli Kardeşlerim!
Sevgili Peygamberimiz (sav); “bir
baba, çocuğuna iyi terbiyeden daha değerli bir miras bırakamaz”(3) buyurarak
çocuk eğitimine dikkatlerimizi çekmiştir.
Onların bir kul olarak Allah’a, canlı olarak
nefsine, evlat olarak anne-babasına, insan
olarak akraba ve komşusuna, vatandaş
olarak milletine karşı görevlerini yerine getiren bireyler olarak yetiştirilmeleri hepimiz
için temel görevdir.
Büyükleri, çocuklara karşı terbiyeden sorumlu tutan Allah-ü Teâlâ, Kur’an-ı
Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Ailene namazı emret ve kendin de ona devam et.
Senden rızık istemiyoruz. Sana da biz
rızık veriyoruz. Güzel sonuç Allah’a
karşı gelmekten sakınanındır.”(4)
4
kız ve erkek çocuklarımıza Kur’an-ı Kerim
yanında din ve ahlak bilgileri öğretilmektedir. Böylece bu kurslarla onların Allah’a,
aile ve topluma karşı sorumlu bir genç olarak yetişmesine yardımcı olunmaktadır. Bu
nedenle Yaz Kur’an Kursları Çocuklarımız
için önemli imkânlar sunmaktadır.
Değerli Kardeşlerim!
Diyanet İşleri Başkanlığı’mıza bağlı
cami ve Kur’an Kurslarında 18 Haziran itibariyle Yaz Kur’an Kurslarımız başlayacaktır. Yüce Rabbimiz, evlatlarımızı Milli ve
Manevi değerlerimiz doğrultusunda, kendisine, ailesine, vatanına, milletine, bütün
insanlığa faydalı birer insan olarak yetiştirmeyi nasip etsin.
Hutbemi bir ayet meali ile bitiriyorum: “Rabbim! Beni namaza devam
eden bir kimse eyle. Soyumdan da
böyle kimseler yarat. Rabbimiz! Duamı
kabul eyle.”(6)
KAYNAK:
1. Enfal; 8/28.
2. Tahrîm;66/6.
3. Tirmizi; Birr, 33.
4. Tâ-Hâ; 20/132.
5. Ebû Dâvud; Salât 26, II, 335, No:497.
6. İbrâhim; 40.
Antalya İl Müftülüğü Hutbe Arşivi
Firhist’e Geri Dön
25
2012 HUTBELERİ
1
15-Haziran
MİRAÇ KANDİLİ
Muhterem Mü’minler!
Önümüzdeki Cumartesi akşamı
Mirac Kandili’dir. Mirac; yüce Rabbimizin
peygamber efendimize birçok ilahi sırrı temaşa etmesi için Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya, oradan da semaya yaptırdığı
hikmet yüklü yolculuktur. Bu olay sevgili
peygamberimizin en büyük mucizelerinden
biridir.
Değerli Kardeşlerim!
Yüce Rabbimize yakınlığın en üstün
derecesi olan Mirac, beşer anlayışının ötesinde bir olaydır. Allah-ü Teâlâ bu gece ile
ilgili olarak şöyle buyurmaktadır: “Kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed’i) bir gece
Mescid-i Haram’dan çevresini bereket3
Değerli Mü’minler!
Miraç gecesi; günahlardan ve kusurlardan arınmamız, ilahi rahmeti kazanacak
güzel işler yapmamız, dua ve niyazda bulunmamız için bir vesiledir. Kulluk bilincimizi yenileyen, günah ve kusurlarımızı
muhasebe etmeye yarayan bu geceyi iyi
değerlendirelim. Peygamberimiz (sav) “insanoğlunun hepsi günah işler; günah
işleyenlerin en hayırlısı ise (işlediği günaha pişman olup) tövbe edenlerdir”(3)
buyurarak, günahtan kurtuluşun tövbe olduğunu bildirmiştir. Kul hiç kimseye açamadığı günah sırlarını Allah’a açar.
Kurtuluş için O’nun inayetini ve affını ister.
Bunun için “Kul, bir günah işlediği
zaman kalbine siyah bir leke çizilir. Günahı bırakıp tövbe ederse kalbi temizlenir”(4) buyrulmuştur. Bu gece Efendimizin
miraca yükseldiği; mü’minlerin de tövbesi,
duası, tesbihleri, namazı ve kıratı ile ruhunu, ahlakını, hayatını arındırıp yücelttiği
gecedir.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
lendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren
Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz O,
hakkıyla işitendir; hakkıyla görendir.”(1)
Mirac, mü’minlerin Allah’a imanlarını ve Hz.
Peygamber’e olan bağlılıklarını pekiştiren
bir sınavdır. Bu olay Rasulüllah için de
Yüce Mevla’nın yardım ve desteğine mazhar olarak risalet görevinde moral kazanmasına vesile olmuştur.
Aziz Cemaat!
Miraç olayının en önemli sonuçlarından biri İslam’ın beş temel esasından olan
beş vakit namazın farz kılınmasıdır. Peygamber efendimiz (sav) e, hangi ibadetin
daha faziletli olduğu sorulduğunda o, “Vaktinde kılınan namazdır”(2) buyurmuştur.
“Mü’minin miracı” olarak nitelendirilmesi
de namazın böyle bir yükselişte ne kadar
etkin ve önemli bir ibadet olduğunu gösterir. Namaz, mü’minin Rabbiyle buluşma
anıdır. Her mü’min namazın kendisinin miracı olduğunu, yani Rabbinin huzurunda
bulunduğunu bilmeli, namazın dışında da
bu bilinçle hareket etmelidir.
4
Muhterem Kardeşlerim!
Dünya sıkıntılarıyla bunalan ruhlarımıza, manevi hayatın ihmaliyle daralan
kalplerimize bu gecenin huzur getirmesi dileğiyle mirac kandilinizi tebrik eder; bu gecenin bütün mü’minlerin arınmasına ve
affına vesile olmasını, tüm insanlığa barışhuzur ve mutluluk getirmesini yüce Allah’tan niyaz ederim.
KAYNAK:
1. İsra Suresi; 17/1.
2. Buhari; Mevakidu’s-Salat, 55; Müslim; İman, 36.
3. İbn-i Mace; Zühd, 30.
4. Müslim; İman, 231
Hazırlayan: Ş. Gönül BİLGİ
İl Vaiz
Firhist’e Geri Dön
26
2012 HUTBELERİ
1
22-Haziran
HAYATIMIZDA İHSAN
Değerli Müminler!
İhsan; iyilik, güzellik, cömertlik, bağışlama gibi anlamlara gelmektedir. İhsan,
Allah (cc) ın varlık âlemine bir lütfu olarak
anlaşılabileceği gibi insan ilişkilerinde de
ortaya çıkan geniş bir kavramdır.
Yüce Allah’ın bütün varlıklara olan
ihsanı; onları mükemmel bir güzellikte yaratması ve ihtiyaçlarını en güzel biçimde
karşılamasıdır. Kur’an-ı Kerim’de şöyle
buyrulmuştur: “O ki, yarattığı her şeyi
güzel yaptı.”(1) “Rahmân’ın yaratmasında hiçbir uyumsuzluk göremezsin.
Bir kere daha bak! Hiçbir çatlak (ve düzensizlik) görüyor musun? Sonra tekrar
tekrar bak; bakışların (aradığı çatlak ve
düzensizliği bulamayıp) âciz ve bitkin
halde sana dönecektir.”(2)
3
Muhterem Mü’minler!
Allah inancının canlı tutulmasının en
önemli yolu ihsandır. İhsan, kişiye ruh güzelliği ve beden temizliği sağlar. Yüce Rabbinin kendisinden haberdar olduğunu bilen
insan, işlemiş olduğu günahlarla O’na varmayı arzu etmez. Bu sebeple ihsan şuurunda olan insan devamlı tövbekârdır.
Sosyal ilişkilerimizde bütün insanlara ihsan
üzere davranmamız emredilmiştir. Anababa hakkındaki tavsiyelerde de ihsan ön
plana çıkmıştır.
Ayet-i Kerime’de muhsinler (iyilik yapanlar) şöyle zikredilmiştir: “Onlar, bollukta ve darlıkta Allah yolunda
harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah “Muhsinleri” (iyilik edenleri) sever. Yine onlar, çirkin bir
iş yaptıkları yahut nefislerine zulmettikleri zaman Allah’ı hatırlayıp hemen günahlarının bağışlanmasını
isteyenlerdir.”(6)
Muhterem Kardeşlerim!
Günlük hayatımızda birçok sıkıntılarla karşılaşmaktayız. Bu sıkıntıları sabırla
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Aziz Mü’minler!
Yaratılan varlıklar içinde irade ve sorumluluk sahibi olan insan; Allah’ın sayılamayacak kadar ihsanlarına mazhar olmuş,
kendisi de ihsan ile sorumlu tutulmuştur.
Nitekim Allah, Karun’a şöyle hitap etmiştir:
“Allah’ın sana verdiği şeylerde ahiret
yurdunu ara. Dünyadan da nasibini
unutma, Allah’ın sana iyilik yaptığı gibi
sen de iyilik yap (ihsanda bulun) ve yeryüzünde bozgunculuk isteme. Çünkü
Allah bozguncuları sevmez.” (3)
Her alanda işi en güzel yapmak diye
tarif edilen ihsan, hayatımızın bütününde
uymamız gereken bir emirdir. Peygamberimiz (sav) in “din samimiyettir”(4) hadis-i
şerifinde de işaret buyurduğu gibi Müslüman, bütün duygu ve davranışlarını ihlas
üzerine bina eder. Ticaretinde; “aldatan
bizden değildir”(5) tehdidinden korkar. Sanatta inceliği esas alır. Yapılan her türlü
işte kalite ve dürüstlük mü’minin kulluğunun gereğidir. Ölüm gelinceye kadar Allah’ı
görüyormuş gibi kulluk etmek dinimizin emrettiği güzelliklerdendir.
4
göğüslemek, iman ve ihsan şuurunun insana kazandırdığı en önemli özelliktir.
Hutbemizi bu özellikleri hayatına rehber
edinenlerin durumunu anlatan bir ayet-i kerime ve hadis-i şerif mealiyle bitirelim:
“Allah da onlara hem dünya nimetini,
hem de ahiretin güzel mükâfatını verdi.
Allah güzel davrananları sever.”(7)
“Allah, sizden birinizin yaptığı işi, ameli
ve görevi sağlam ve iyi yapmasından
hoşnut olur.” (8)
KAYNAK:
1. Secde; 7.
2. Mülk; 3-4.
3. Kasas; 28/77.
4. Müslim; İman, 95.
5. Müslim; İman, 164.
6. Al-i İmran; 134-135.
7. Al-i İmran; 148.
8. Behakî; Şua’bü’l İman, 4/334.
Hazırlayan: Ahmet Hamdi BAŞPINAR
Alanya Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
27
2012 HUTBELERİ
1
29-Haziran
BERÂT’A YOL ARAMAK
Kardeşlerim!
Büyüklükte eşsiz, rahmette sonsuz, affetmede ise sınırsız olan Yüce Rabbimiz, bizlere şu
müjdeyi vermiştir: “(Ey Muhammed) Âyetlerimize iman edenler sana geldikleri zaman de
ki: ‘Selam olsun size! Rabbiniz kendi üzerine
rahmeti yazdı. Şöyle ki: Sizden kim cahillikle
bir kabahat işler de sonra peşinden tövbe
eder, kendini düzeltirse (bilmiş olun ki) O,
çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”1
Aziz Kardeşlerim!
Nimetler bahşetmesiyle er-Rezzâk ve el3
yapılacak ibadetin bizleri günahlardan temizleyeceğini ve affedilmemize vesile olacağını bakın
Allah Rasulü (s.a.s) ne de güzel ifade etmiştir:
“Şaban ayının on beşinci gününü oruçlu geçirin. Gecesinde ise ibadete kalkın. Çünkü o
gece güneş batınca Allah Teâlâ (keyfiyetini
bilemediğimiz bir halde) en yakın semaya tecelli ederek fecir doğuncaya kadar: ‘Bağışlanma dileyen yok mu? Onu bağışlayayım.
Rızık isteyen yok mu? Ona rızık vereyimS’
buyurur.”5
Kardeşlerim!
Nurlu seherlerde kalkıp gönül perdelerini
aralayanlar ve kalplerini rahmet ışığına açanlar,
yürekten Allah’a tövbe ve iltica edebilenler, umduklarına kavuşacaklardır. Günahına arka çıkanlar, gönüllerine siyah perde çekenler ise rahmet
ışıklarından istifade edebilirler mi?
Kalbimizi bir yoklayalım. Tam da bu zamanlarda, oraya Kur’an ve Sünnet ışığının daha
yoğun bir şekilde düşmesi gerekmez mi? Günahlardan dolayı pişmanlık duyup Adem misâli, yüreklerimizde bir nedamet, Yaratan’a karşı bir
mahcubiyet hissediyor muyuz? Kendimizi dünya
ve ahiret adına muhasebe edebiliyor muyuz?
Yoksa dünyanın hengamesinde kendimizi kaybetmiş durumda mıyız?
Kardeşlerim!
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Hâlik olan Rabbimiz, manevi olgunlaşma için de
insana takvanın, şükrün ve arınmanın yollarını
öğretmiştir. Bir kusur işlendiğinde, kendisine
dönüp el açanları geri çevirmeyen et-Tevvâb’tır
O.
Mevlâmızın affı olmadan arınmak, merhameti olmadan kurtuluşa ermek mümkün müdür? Atamız
Hz. Âdem ile eşi Hz. Havvâ’nın, yasağı çiğnediklerinin farkına vardıklarında, “Rabbimiz! Biz
kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve
bize acımazsan mutlaka hüsrana uğrayanlardan oluruz.”2 şeklindeki pişmanlık dolu gönülden niyazları üzerine Yüce Allah tövbelerini
kabul etmiştir. O günden bugüne kadar af kapısı
hep açık olmuştur ve insanlık var olduğu sürece
de açık kalacaktır. Yeter ki eller, gönüller, zihinler
o kapıya yönelsin.
Af dilemek için zaman ve mekân şart değildir, fakat bazı vakitlerin daha bereketli kılınmış
olması, müminlere birer ikramdır. Gece seher
vakitlerinde dua edenlerin Kur’ân’da övülmesi3, Efendimiz (s.a.s)’in her gecenin son
üçte birinde dua edenlerin dualarının kabul
olacağını müjdelemesi4 bu mübarek vakitlerin
önemini ifade eden en güzel örneklerden bazılarıdır. Önümüzdeki Çarşamba’yı Perşembe’ye
bağlayan gece idrak edeceğimiz Berat gecesi
de bereketli zaman dilimlerindendir. Bu gecede
4
Berat gecesi af dilemenin, arınmanın, elleri duaya, gönülleri semaya açmanın, doğrudan
doğruya Rabbimize yönelip mağfiret iklimine girmenin vaktidir. Bu iklim mahrem yakarışlara, ulvî
hüzünlere ve gözyaşı dökmeye gebedir. Bu gecede akacak gözyaşları çöküşün değil, kalbin yeniden hayat buluşunun sembolüdür. Çiçeklerin
filizlenişinden önce toprağın neme doyması gibi,
yeniden doğuşun bir hazırlığıdır bu gözyaşları.
Zaman, kalbimizin en derin yerinden Rahman’a
doğru bir yol açma zamanıdır. Bu mübarek gecede; Kur’ân’da örnek gösterilen has kullar gibi
“Rabbimiz! Bizden cehennem azabını uzaklaştır, gerçekten onun azabı gelip geçici
değil, devamlıdır. Şüphesiz, orası ne kötü bir
durak ve ne kötü bir konaktır.”6 diye niyazda
bulunmak, tövbe ederek günahlardan arınmak
ve Allah’a kulluğun tadına varmak ne büyük bir
mutluluktur!
Bütün kardeşlerimin Berat Kandili’ni kutluyor, affımıza ve insanlığın hayrına vesile olmasını Hak Teâlâ’dan niyaz ediyorum.
KAYNAK:
1 -Enam 6/54.
2 -A‘râf 7/23; Bakara 2/37.
3 -Âl-i İmran 3/17.
4 -Buhârî, Teheccüd, 14.
5 -İbn Mâce, İkâmetü’s-salavât, 191.
6 -Furkân 25/63-66.
Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü.
Firhist’e Geri Dön
28
2012 HUTBELERİ
1
06-Temmuz
ŞÜKÜR
Muhterem Müslümanlar!
Sözlükte şükür; “karşılığını vermek, yapılan iyiliği dile getirmek ve iyilik sahibini övmek” anlamına gelir. Dînî
literatürde ise “yapılan iyiliğin kadir ve
kıymetini bilip değerini dile getirmek,
iyilik edeni övmek, nankör olmamak”
demektir.
Yüce Allah (c.c) ın verdiği nimetlerden yararlanan her insanın, vicdanında bir
minnettarlık ve teşekkür hissinin uyanması
gerekir. Bu hissin ifadesi de hamd ve şükürdür. Kul, Allah’ın lütûf ve nimetlerini dile
getirir ve O’nu överse şükretmiş olur.
Ancak hakiki mânâda şükür verilen nimetleri yerli yerince kullanmaktır. Bu da nimeti
bilme, elde edilen nimetten dolayı sevinç
duyma, nimete karşılık olarak yapılması
gerekeni dil, beden ve kalp ile yerine getir3
lunamayacağının idrakine erip çok şükreden kimseye ise “şekûr” denir.
Aziz Müslümanlar!
Allah-ü Teâlâ insanı imtihan için yaratmıştır. Allah’ın verdiği nimetlere şükreden ve sıkıntılara sabredenlere mükâfat
vardır. Buna karşılık nankörlük edip küfre
girenlere de ceza vardır. Bu konuda Allah-ü
Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur:
“Hani Rabbiniz şöyle buyurmuştu: “Andolsun, eğer şükrederseniz elbette size
nimetimi artırırım. Eğer nankörlük ederseniz, hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir.”(3) Ayrıca Lokman Suresinde:
“Andolsun biz Lokman’a “Allah’a şükret” diye hikmet verdik. Kim şükrederse ancak kendisi için şükretmiş olur.
Kim de nankörlük ederse, bilsin ki Allah
her bakımdan sınırsız zengindir, övülmeye layıktır”(4) buyurmaktadır.
Ayrıca Hz. Peygamber efendimiz
(s.a.v) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur: “Mü’minin durumu gıpta ve hayranlığa değer. Çünkü her hâli kendisi
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
mek suretiyle olur. Allah-ü Teâlâ, Kur’an-ı
Kerim’de “öyleyse yalnız beni anın ki
ben de sizi anayım. Bana şükredin,
sakın nankörlük etmeyin”(1) buyurmaktadır.
Sevgili Kardeşlerim!
Allah’ın verdiği nimetlere şükür için
“çok şükür, hamd olsun” demek yeterli
olmaz. Çünkü sözle yapılan hamd ve şükrün fiilen de yapılması gerekir. Buna göre
şükür üç şekilde eda edilir:
Birincisi dil ile yapılandır ki bu; nimet
vereni anmak, onu övmek ve bu hususta
dil ile yapılabilecek şeyi yapmakla olur.
Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de “Rabbinin
nimetine gelince; işte onu (şükranla)
anlat”(2) buyruğu bu tür şükrü ifade etmektedir. İkincisi nimeti kalben tanımak ve onu
tasdik etmek suretiyle gerçekleşir. Üçüncüsü ise fiil ile yapılanıdır ki bu da vücudun
bütün organlarıyla olur. Bir organın şükrü,
onu iyi ve güzel işlerde kullanmak, günaha
götürücü yollardan uzak tutmakla olur. Şükredene “şâkir”, Allah’a yeterli şükürde bu4
için bir hayır sebebidir. Böylesi bir özellik sadece mü’minde vardır: Sevinecek
olsa, şükreder; bu onun için hayır olur.
Başına bir bela, bir musibet gelecek
olsa sabreder; bu da onun için hayır
olur.”(5)
Muhterem Kardeşlerim!
Toplumumuzda günden güne artan
psikolojik sıkıntılar, öfke patlamaları ve tahammülsüzlük vakıaları karşısında sabır ve
şükür duygularıyla hareket etmek daha faydalı olacaktır. Rabbim cümlemizi şükreden
kullarından eylesin.
KAYNAK:
1-Bakara; 2/152.
2-Duha; 93/11.
3-İbrahim; 14/7.
4-Lokman; 31/12.
5-Müslim; Zühd, 13/64 (lll. 2295)
Hazırlayan: Şerife H. ALTUNER
İl Müftü Yardımcısı
Firhist’e Geri Dön
29
2012 HUTBELERİ
1
13-Temmuz
İSLAM’DA KOMŞULUK İLİŞKİLERİ
Değerli Mü’minler!
Allah (c.c) yarattığı eşsiz kâinatı
yeryüzündeki halifesi olan insanın emrine
ve hizmetine sunmuştur. Bununla birlikte
kendisine kulluk yapmamızı, başta insan
olmak üzere diğer varlıkların da hukukunu
gözetmemizi emretmiştir. Bunların başında
ana-baba, akraba ve komşuluk hukuku gelmektedir. Çünkü insan toplumsal bir varlık
olarak bütün bu ilişkilere ihtiyaç duyar.
Aziz Kardeşlerim!
3
şuluk hukuku ile ilgili “hastalandığında ziyaretine gitmek, öldüğünde cenazesinde bulunmak, borç istediğinde
vermek, darda kaldığında yardımına
koşmak, bir nimete kavuştuğunda tebrik
etmek, bir musibetle karşılaştığında teselli etmek, yaptığı işlerde onu rahatsız
etmemek, ne pişirdiğini ona belli etmemek, belli ederse de pişirdiğinden ona
ikram etmek” hususlarında bize hayatî sorumluluklar yüklemiştir.
İyi komşuluk ilişkileri mutluluk ve sevincin paylaşılmasında büyük öneme sahiptir. Fert ve ailelere toplum içinde destek
olur, sosyal bünyeyi güçlendirir. Kötü komşuluk ilişkileri ise sürekli rahatsızlık, güvensizlik ve yalnızlık hissi uyandırır.
“Ev alma, komşu al” özdeyişi,
komşuluk ilişkilerinin her iki yönü açısından
da son derece isabetli bir tespiti dile getirmektedir. Yine dilimizdeki “komşu komşunun külüne muhtaçtır”, “komşuda pişer,
bize de düşer” gibi özdeyişler komşuluk
ilişkilerinin anlamını ve boyutlarını göstermek bakımından önemlidir.(3)
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Bizler, gerek iş gerek sosyal hayatımızı düzenlerken komşuluk ilişkilerimizin
nasıl olacağına dair düşünceler taşırız.
Çünkü her zaman, her yönden güvenebileceğimiz komşulara ihtiyacımız vardır.
Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de bir
ayette sorumluluklarımızı şöyle bildirmektedir: “Allah’ a ibadet edin ve ona hiçbir
şeyi ortak koşmayın, ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa,
yolcuya, elinizin altında bulunanlara iyi
davranın. Allah kendini beğenen ve
daima böbürlenip duran kimseyi sevmez.”(1)
Sevgili Peygamberimiz de bir Hadisi
Şeriflerinde üç defa yemin etmek suretiyle
“şerrinden komşusu emin olmayan kimsenin gerçek anlamda mümin olamayacağını”(2) belirtmiştir.
Muhterem Müslümanlar!
Komşuluk ilişkilerine dair zirve örnekleri İslam tarihi içinde çokça bulmak
mümkündür. Peygamberimiz (s.a.v) kom4
Değerli Mü’minler!
Hutbemi şu hadis-i şerif mealleriyle
bitirmek istiyorum:
“-Cibril bana durmadan komşuya
iyilik yapmayı tavsiye etti. Bu sık tavsiyeden komşuyu komşuya varis kılacağını zannettim.”(4)
“Allah’a ve kıyamet gününe iman
eden, komşusuna eziyet etmesinS”(5)
KAYNAK:
1-Nisa :36
2-Riyazus Salihin Cilt 1. s.341
3-TDV İslam İlmihal-,C:2,s.470
4-Riyazus Salihin Cilt 1. s.340
5-Riyazus Salihin Cilt 1, s. 343
Hazırlayan: Mustafa ALTUN
Serik Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
30
2012 HUTBELERİ
1
20-Temmuz
“BEN ORUÇLUYUM” DİYEBİLMEK
Kardeşlerim!
Ramazan ayının rahmet, bereket, huzur,
mağfiret ve duygu yüklü havasını teneffüs etmekteyiz. Hikmet dolu sahurlarıyla, şükür ve paylaşımın zirveye ulaştığı iftar sofralarıyla, ibadetin
coşkuya dönüştüğü teravihleriyle hayatımıza ayrı
bir derinlik ve zenginlik katmaktadır Ramazan
ayı. Bunların içinde orucun, şüphesiz ayrı bir yeri
vardır.
3
tulan oruç, kişiyi kötülüklere karşı koruyan bir kalkandır. Oruçlu kimse kavgalara, çirkinliklere, kötü
sözlere, günah ve isyanlara karşı iç alemini kapatmıştır. Onun sadece midesi değil aynı zamanda dili, eli, gözü, gönlü, bütün uzuvları bu tür
olumsuzluklara karşı iftarı olmayan bir oruçtadır.
Onun dilinin iftarı, güzel sözdür; gönlünün iftarı,
güzel duygulardır; elinin iftarı, onu hayırlı işlerde
kullanmaktır; gözünün iftarı, güzelliklere bakarak
Yüce Rabbinin kudret ve kuvvetini anlamaktır.
Aklının iftarı, insanlığa huzur verecek bilgi ve düşünceler üretmektir.
Değerli Kardeşlerim!
Rahmetin sağanak sağanak yağdığı Ramazanda, Peygamberimizin ifadesiyle; “Scennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır,
şeytanlar da zincire vurulur.” Bizler, açılan
cennet kapılarını kapatır, kapatılan cehennem kapılarını açar ve zincire vurulan şeytanların bağını
çözersek, fert ve toplum olarak bu rahmet ayından gerektiği şekilde istifade edemeyiz. Rasûlullah Efendimiz (s.a.s), “Oruçlu kimse, yalan
sözü ve yalanla amel etmeyi terk etmediği sürece, Allah’ın, onun yemesini içmesini terk
etmesine ihtiyacı yoktur.” buyurur.
Kardeşlerim!
Zekâtlar, sadakalar, yardımlaşmalar, ziyaretler, kötü alışkanlıkların ve çirkin sözlerin terk
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Kul ile Yüce Yaratan arasındaki muhabbetin doruğa ulaştığı duygu yüklü bir ibadettir
oruç. Kul, oruçta Rabbi ile adeta baş başadır.
“İnsanoğlunun yaptığı her şey kendisi içindir.
Oruç müstesna. O benim içindir ve onun mükâfatını ben vereceğimS” kudsî hadisi ile orucun manevî karşılığına dikkat çekilmiştir. Yine,
“Kim imân ederek ve sevabını Allah’tan umarak Ramazan orucunu tutarsa önceki günahları affedilir.” sözüyle Efendimiz (s.a.s.), riyadan
uzak bir şekilde sadece Allah rızası için tutulan
orucun manevî mükâfatına işaret etmiştir.
Kardeşlerim!
İnsanı gayri meşru istek ve arzularına
esir olmaktan koruyan bir iksirdir oruç. Oruç, bizleri maddi zevk ve şehvetler peşinde koşmaktan
alıkoyan bir ilaç gibidir. “Ey iman edenler! Kötülüklerden sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı.”
âyetiyle, hem orucun farz kılınmış bir ibadet olduğuna hem de onunla gerçekleştirilmek istenen
hedefe işaret edilmektedir ki bu da kötülük ve günahlardan uzak durmaktır. Peygamber Efendimiz
(s.a.s) de, “Oruç bir kalkandır. Sizden biriniz
oruçlu olduğu günde kötü söz söylemesin,
kavga etmesin. Ona birisi sataşır veya küfrederse, ‘ben oruçluyum’ desin.” buyurmaktadır.
Gerçekten şuurlu ve şartlarına riayet edilerek tu4
edilmesi gibi ibadetler, cennetin kapısını aralamaz mı? Çirkinliğe, kötülüğe ve Allah’a isyana
karşı oruçlu insan, güzellikler bahçesi cennetin
konuğu olmaz mı?
Kardeşlerim!
Geliniz, bizler Ramazan ayını değil, Ramazan ayı bizleri değiştirsin. Ramazanın sade,
huzurlu, mütevâzi ve manevî iklimini bozmamaya
özen gösterelim. Oruç bizi terbiye edip her türlü
aşırılıktan ve kötü alışkanlıklardan arındırsın. Ahlâkımızı, kişiliğimizi ve ilişkilerimizi orucun hikmeti
ve rahmetiyle onaralım. Ramazan ve oruç vesilesiyle iyi bir insan ve kaliteli mümin olmanın yollarını arayalım.
Oruçlarımızın; Rahmet Peygamberi’nin,
“Bir kimse Allah yolunda bir gün oruç tutarsa,
Allah bu tutulan oruç sebebiyle o kimsenin
yüzünü cehennem ateşinden yetmiş sene sürecek mesafelik yere uzaklaştırır.” hadisi şerifiyle müjdelediği oruçlar olmasını Yüce
Rabbimizden diliyorumP
KAYNAK:
1- Buhârî , Savm, 9; Müslim, Sıyâm, 30.
2- Buhârî, Savm,6.
3- Bakara, 2/183.
4- Buhârî , Savm, 9; Müslim, Sıyâm, 29.
5- Buhârî, Savm, 5; Müslim, Sıyâm, 1.
6- Buhârî, Savm, 8; Ebû Dâvûd, Sıyâm, 25.
7- Müslim, Sıyâm, 31.
Hazırlayan: Dr. Yaşar YİĞİT
Redaksiyon: DİB Hutbe Komisyonu
Firhist’e Geri Dön
31
2012 HUTBELERİ
1
27-Temmuz
SEVGİ VE BARIŞ DİLİ: SELÂM
Peygamberimiz (s.a.s)’in haber verdiğine göre: Yüce Allah, Hz. Adem'i yarattığında
ona şöyle seslendi: “Ey Âdem! Git, şuradaki
meleklere selâm ver! Selâmını nasıl alacaklarına dikkat et! Çünkü meleklerle aranızda
geçecek olan bu selâmlaşma, bundan
sonra senin ve neslinin selâmlaşması olacaktır.” Bunun üzerine Hz. Âdem meleklere;
‘es-selâmü aleyküm’ dedi. Onlar da; ‘es-selâmü aleyke ve rahmetullâh’ diyerek karşılık
verdiler.1
3
sin, sana herhangi bir zararım dokunmaz”
derken; selâmı alan da aynı şekilde karşılık
vermiş olur. Böylece, aralarında ülfet, muhabbet ve kardeşlik temelleri atılır. Rahmet Peygamberi (s.a.s), selâmın bu güçlü ve derin
etkisini bakın ne de güzel dile getirmiştir:
“İmân etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de imân etmiş olamazsınız. Yaptığınız zaman birbirinizi
seveceğiniz bir şeyi size söyleyeyim mi?
Aranızda selâmı yayınız.”3
Kardeşlerim!
Tebessümle içten verilen selâm, kalbî
bir yakınlığa vesile olur. Gönüller arasında
köprüler kurar. Üzgün ve küskün kalplerde muhabbet çiçekleri açtırır. Katılaşmış kalpleri yumuşatır. Kırgınlıkların ve dargınlıkların ortadan
kalkmasına yardımcı olur.
Selâmı vermek ve yaymak, Peygamberimizin sünnetine uymaktır. Selâm gibi muhteşem bir duâya karşılık vermek ise farzdır!
Yüce Rabbimiz, Kerim Kitabı’nda bu gerçeği
şöyle belirtir: “Size bir selâm verildiği
zaman, ondan daha güzeliyle veya aynı selâmla karşılık verin!”4 Gönüller Sultanı
(s.a.s) de, “İslam’ın en hayırlı davranışı hangisidir?” şeklindeki bir soruyu, “Yemek yedir-
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Kardeşlerim!
Yüce dinimiz İslam, kardeşliğin devamını bazı prensiplere bağlamış, kardeşlerimize
karşı bize birtakım hak ve sorumluluklar yüklemiştir. İşte bu hak ve sorumluluklarımızdan biri
de Hz. Adem’den günümüze kadar uzanan selâmdır.2
Selâm saygının, sevginin ve kardeşliğin kapılarını açan bir anahtardır. Selâm gönülden dile, bireyden topluma, toplumdan
insanlığa yansıyan barış dilidir. Paylaşmanın,
kaynaşmanın, huzura ermenin, Allah’a sığınmanın adıdır selâm. Selâm, kardeşimize esenlik dilemek, onun hayrını istemektir; Ona olan
dostluğumuzun güvencesidir. Bizler, “es-selâmü aleyküm” diyerek kardeşimize esenlik,
güvenlik, rahmet ve bereket dileklerimizi dile
getirmiş oluruz.
Değerli Kardeşlerim!
Mahallemizde, sokak ve caddelerde,
otobüs duraklarında, işyerlerimizde, karşılaştığımız her insana, samimiyet ve tebessümle
selâm vermek ne güzeldir! Ardından tatlı bir
dille hâl ve hatır sormak, selâmımızı daha da
güzelleştirir. Selâm veren kimse, lisân-ı hâl ile,
“bana güvenebilirsin, benden emin olabilir4
men ve tanıdığın tanımadığın herkese
selâm vermendir.”5 diye cevaplamış, böylece
selâmın önemini vurgulamıştır.
Kardeşlerim!
Peygamberimiz (s.a.s)’in ifadeleriyle:
tanıdığımız tanımadığımız herkese selâm vermek kardeşlik hakkıdır. Yürüyenlerin oturanlara, küçüklerin büyüklere ve sayıca az
olanların çok olanlara selâm vermesi, selâmın
âdâbıdır.7 Riyakârlık ve kibirden uzak bir şekilde, tebessüm eşliğinde ve gönülden selâm
alıp-vermek, selâmlaşmada cimrilik göstermemek de selâmın ahlâkıdır.
Öyleyse kardeşlerim, birbirimize selam
vermeyi ihmal etmeyelim. Çocuklarımız ve
gençlerimize selâmı öğretelim. Selâmı aramızda yaygınlaştıralım. Selâm ile, sevgi ve
kardeşlik bağlarımızı pekiştirelim. Allah’ın selâmı, rahmeti, bereketi ve esenliği hepimizin
üzerine olsun.
KAYNAK:
1- Buhârî, Enbiyâ, 2.
2- Müslim, Selâm, 3.
3- Müslim, İmân, 22.
4- Nisâ, 4/86.
5- Buhârî, İmân, 5.
6- Tirmizî, İsti’zân, 11.
7- Buhârî, İsti’zân, 4-5; Müslim, Selâm, 1.
Hazırlayan: Dr. Yusuf ACAR
Redaksiyon: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
Firhist’e Geri Dön
32
2012 HUTBELERİ
1
03-Ağustos
İSLAM’IN KÖPRÜSÜ ZEKAT
Muhterem Müslümanlar!
İnsan hayatında eşi ve benzeri bulunmayan zamanlar vardır. “Allah tekrarına
kavuştursun” dualarıyla karşılayıp ağırladığımız günlerden birisi de içinde bulunduğumuz Ramazan ayıdır.
Ramazan ayı, inanan kişi için hasat
mevsimidir. Günahlardan arınıp sevapları
artırma zamanıdır. Bu sebeptendir ki geçirmekte olduğumuz mübarek günler, biz kullar için gayret dönemidir. Bu dönemde
gönülden gönüle öyle bir köprü kurulur ki
bu sayede yoksullar sevinir, açlar doyar,
yetimler donanır. Zenginle fakiri buluşturan,
dul ve yetimi sevindiren gönül köprüsünün
adı “zekât”tır. Allah’ü Teâlâ Kur’an-ı
Kerim’de “namazı dosdoğru kılın, zekâtı
verin, Rasûl’e itaat edin ki size merhamet edilsin”(1) buyurmaktadır.
3
Çünkü O, israf edenleri sevmez” buyurmuştur.
Zekât en güzel yardımlaşma müessesesidir. İslam birlik ve beraberliğe, sosyal yardımlaşma ve dayanışmaya çok
büyük önem vermiştir. Böylece zenginlere
zekât yükümlülüğü getirmekle de bu yardımlaşmayı sistemleştirmiştir. Zengin her
yıl malının bir bölümünü yoksullara vererek
hem Allah’a karşı kulluk görevini yerine getirmiş hem de toplumda zengin-fakir kaynaşmasına, sevgi ve saygı ortamının
oluşmasına katkıda bulunmuş olacaktır.
Bu durumda günümüzde ihtiyaç sahiplerini
hakkıyla belirlemeli; dul ve yetimlerden, ihtiyaçları sebebiyle kötü yollara düşebileceklere engel olmalıyız. Vereceğimiz her
kuruş zekâtın kişisel anlamda arınmaya,
maddi anlamda artmaya, sosyal anlamda
ise dayanışmaya sebep olacağını aklımızdan çıkarmamalıyız.
Allah’u Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de “Allah’ın kendilerine lütfundan verdiği nimetlerde cimrilik edenler, bunun,
kendileri için hayırlı olduğunu sanma(2)
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Sevgili Kardeşlerim!
Sözlükte artma, çoğalma, bereket,
temizlik, övgü ve iyi hâl anlamlarına gelen
zekât, dînî bir terim olarak belirli bir malın
bir kısmının Allah rızası için belirlenmiş kişilere verilmesi demektir.
Zekât, İslam’ın beş temel esasından
birisidir. Hicretin ikinci yılında Medine’de
farz kılınmıştır. Mal ile yapılan bir ibadet
olup iktisadî ve sosyal yönleri bulunan bir
müessesedir. Bu denli önemine binaen birçok ayette zekat defalarca “namaz kılınızS.” ifadesinden hemen sonra anılıp
emredilmiştir. Fıkıh kitaplarımızda ise ayrı
bir yer teşkil etmiş, ayrıca müstakil eserler
yazılmıştır.
Aziz Müslümanlar!
Kur’an-ı Kerim’de “O, çardaklı-çardaksız olarak bahçeleri, ürünleri, çeşit
çeşit hurmalıkları ve ekinleri, zeytini ve
narı (her biri) birbirine benzer ve (her
biri) birbirinden farklı biçimde yaratandır. Bunlar meyve verince meyvelerinden yiyin. Hasat günü de hakkını
(öşürünü) verin. Fakat israf etmeyin.
4
sınlar. Hayır! O, kendileri için bir şerdir.
Cimrilik ettikleri şey kıyamet gününde
boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve
yerin mirası Allah’ındır. Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır”(3) buyurmaktadır.
Ayrıca Hz. Peygamber efendimiz
(s.a.v) de bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur: “İslam Dini beş esas üzerine
kurulmuştur: Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûl’ü
olduğuna şehâdet etmek, namaz kılmak,
zekât vermek, hacca gitmek ve Ramazan orucu tutmak.”(4)
Muhterem Kardeşlerim!
Allah’ü Teâlâ hepimizi sadece Ramazan ayı boyunca değil; ömrümüz boyunca hayırda yarışan, şerden uzaklaşan,
öksüzleri donatıp, yetimleri güldürmeyi
kendine bayram sayan olgun mü’minlerden
eylesin.
KAYNAK:
1-Nur Suresi; 56.
2-En’am Suresi; 141.
3-Âl-i İmran Suresi; 180.
4-Buhari; İman, 2, (1,8), Müslim; İman, 19-22 (1-45)
Hazırlayan: Şerife H. ALTUNER
İl Müftü Yardımcısı
Firhist’e Geri Dön
33
2012 HUTBELERİ
1
10-Ağustos
KADİR GECESİ
Muhterem Müslümanlar!
Sözlük anlamıyla kadir; “güç yetirmek, hüküm, kaza, takdir, şeref, azamet
ve tazyik; leyle-i kadir”; Kadir Gecesi ise
“takdir, hüküm, şeref, azamet ve tazyik
gecesi” demektir.
Mübarek gün ve geceler toplumumuz tarafından büyük şevk ve istekle karşılanan, kutlanan zaman dilimleridir. Bu
özel zamanlardan biri de önümüzdeki 14
Ağustos Salı’yı Çarşamba’ya bağlayan
gece idrak edeceğimiz Kadir Gecesi’dir.
Kadir; “değer, şeref, itibar” demektir. İçinde
bulunmakla mutluluk duyduğumuz Ramazan ayındaki mübarek gecemize “Kadir” is3
Kıymetli Mü’minler!
İslam alimleri Kadir Gecesi’nin Ramazan’ın 27. gecesi olduğunda ittifak etmişlerdir. Bununla birlikte Allah’u Teâlâ bir
takım hikmetlere dayanarak Kadir Gecesi’ni ve onun dışında daha bazı şeyleri de
gizli tutmuştur. Bunlar; Cuma günü içerisinde duanın kabul olacağı saat; beş vakit
içerisinde salât-ı vustâ, ilahi isimler içerisinde İsm-i Azam, bütün taatler ve ibadetler içerisinde rıza-i ilâhi; zaman içerisinde
kıyamet ve hayat içerisinde ölümdür. Tüm
bunların gizli tutulmasından maksat
mü’minlerin uyanık, dikkatli ve devamlı Allah’a ibadet ve taat içerisinde olmalarını
sağlamaktır. Mü’minler olarak bize düşen
bu geceyi gaflet içerisinde geçirmemek,
ibadet ve taatle değerlendirmektir.
Kadir Gecesi’ni gereği gibi anlayıp
hakkıyla değerlendirmenin yolu Kur’an-ı
Kerim’in eşsiz mesajlarını anlamaktan
geçer. Bu durumda Kadir Gecesi, Kur’an’ı
öğrenme ve Resulullah’ı tanıma, onların
öngördüğü fazilet ilkeleri doğrultusunda yaNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
minin verilmesi şeref ve kıymetinden dolayıdır.
Aziz Müslümanlar!
Zaman ve mekanlar; kendilerinde
meydana gelen önemli olaylarla değer kazanır, kıymet bulurlar. Kadir Gecesi’ni bu
derece değerli kılan en önemli sebep de
Kur’an-ı Kerim’in bu gece indirilmeye başlamış olmasıdır. Kur’an-ı Kerim’in nüzulü
ve peygamberimizin insanlığa son peygamber olarak gönderilmesi, dünya tarihinin en önemli hadisesidir.
Kur’an’ın Ramazan ayında ve Kadir
Gecesi’nde indirildiği ayette sabittir. Kur’anı Kerim’in 97. suresi Kadir Suresi’dir.
Allah’u Teâlâ bu surede şöyle buyurmaktadır: “Şüphesiz, biz onu (Kur’an’ı) Kadir
Gecesi’nde indirdik. Kadir Gecesi’nin ne
olduğunu sen ne bileceksin! Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler
ve ruh (Cebrail) o gecede Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner. O
gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir
esenliktir.”(1)
4
şama ve her türlü kötülüğü terk etme vesilesi kabul edilmelidir. Geçen hayatımızın
Kur’an ve sünnete uygun olup olmadığının
muhasebesi yapılmalıdır. Dargınlık, kırgınlık, kin ve nefretin yerine sevgi ve kardeşliği hâkim kılmalı; yetimlerin, kimsesizlerin,
fakir ve muhtaçların yüzünü güldürmeli; onlara yardım elini uzatmalıyız.
Sevgili Kardeşlerim!
Manen bin aydan daha hayırlı olduğu müjdelenen bu geceden gereği gibi
istifade etmeliyiz. İbadet ve taatlerimizi sadece bu geceye hasretmemeli, her zaman
Allah’ın kulu ve Hz. Muhammed (sav)’in
ümmeti olduğumuzu hatırımızdan çıkarmamalıyız. Hutbemi Hz. Peygamber (sav)
Efendimiz’in Hz. Aişe validemize tavsiye ettiği dua ile bitiriyorum:
“Allah’ım! Sen çok affedicisin, affı seversin, beni affet!”(2)
KAYNAK:
1) Kadir Suresi 97/1-5.
2) Tirmizi, “Deavat”, 84.
Hazırlayan: Şerife Hanım ALTUNER
İl Müftü Yrd.
Firhist’e Geri Dön
34
2012 HUTBELERİ
1
17-Ağustos
İBADETLERDE DEVAMLILIK ESASTIR
Muhterem Müslümanlar!
Biz Müslümanlar; bizi yarattığı, bize
sayısız nimet verdiği için Yüce Allah’ı rabbimiz biliriz. Allah (cc) ın bizim rabbimiz olması ona karşı kulluk görevimizi yerine
getirmemizi zorunlu kılmaktadır. Diğer taraftan Allah’ın verdiği sayısız nimetlere
karşı şükür konusunda kayıtsız kalmamamız gerekir. İnsanın Allah-ü Teala’nın rızasını kazanmak amacıyla yaptığı bütün
faaliyetlere biz kısaca “ibadet” diyoruz.
Buluğ çağından başlayıp hayat emanetinin
teslim edilmesine kadar devam eden bu
ibadet görevi insanın aynı zamanda yaratılış gayesidir.
Aziz Cemaat!
Yüce Rabbimiz, kendisine karşı kulluk borcunun tek bir şekille ifade edilmesini
murad etmemiş; aksine bizlere birçok şe3
fıtrî özelliklerine, sağlık durumlarına ve
hayat şartlarına göre özel kurallar ve ruhsatlar vardır. Bunun dışında ramazandan
ramazana veya cumadan cumaya ibadet
etmek, bizim dinimizin ibadet anlayışına
uygun düşmemektedir. Aksine buluğ çağından ruhumuzu teslim edinceye kadar aralıksız bir şekilde Allah’a ibadet etmeliyiz.
Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de:
“Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine
ibadet et” buyurmaktadır. Bir başka
ayette “namazlara devamlılık” da müminlerin özellikleri arasında zikredilmektedir. Süreklilik, ibadetin özünde vardır.
İbadet sürekli olursa hayatın tamamı ibadete dönüşebilir. Hayat ibadete dönüşünce
kul Allah ile adeta istişare ile hareket eder.
Neticede bu kulluk kişiliğe dönüşür. İşte kişiliğe dönüşen kulluğun adı takvadır. İbadette devamlı olmak insanın Allah’a
kulluktaki samimiyetini gösterir. Sevgili
Peygamberimiz (s.a.s.)’e “en güzel amel
hangisidir?” diye sorulunca; “az da olsa
devamlı olandır” cevabını vermiştir. Yine
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
kilde rızasını kazanma yolunu göstermiştir.
İbadet ömürde bir defa hacdır, zenginsek
yılda bir defa zekâttır, kurbandır, her gün
beş vakit namaz kılmaktır, ramazan ayında
oruç tutmaktır, akrabalık bağlarını sıcak tutmaktır; hülasa bütün iyiliklerdir, Allah’ın
Kur’an-ı Kerim’de emrettiği bütün güzelliklerdir.
Muhterem Müminler!
Cenab-ı Hak, engin rahmetinin bir
sonucu olarak ramazan ayı, kadir gecesi,
cuma günü, seher vakti gibi bazı özel
zaman dilimlerinde yapılan ibadetlere ayrı
bir değer vermiştir. Bu zamanlarda Müslümanlar olarak bizler ibadetlerimize yoğunluk kazandırırız. Ancak diğer günler de
kulluğun yerine getirilmesi, ibadetlerin yapılması için önemli ve anlamlıdır. Çünkü
ibadet ve amel Allah-ü Teala’ya karşı kulluğun özel ifadeleridir. Kulluk süreklilik ister.
Kullukta kesintiye yer yoktur. Allah’a karşı
kullukta tatil, izin, ara verme, istirahat gibi
dünyaya ait işlerde görülen kavramlar yoktur. Allah’a karşı kullukta sadece insanın
4
Ashaptan Alkame (r.a.)’nin mü’minlerin annesi Hz. Aişe annemize Rasulullah’ın ibadetini sorduğunda onun verdiği cevap
ilginçtir: “O’nun ameli hafif ama sürekli
yağan yağmur gibiydi.”
Bizler de Rasulullah Efendimizin yolundan gidelim. Hayatımızı ibadetlerle süslemeye devam edelim. İbadetlerimizde
devamlılığı esas alalım. Unutmayalım ki
taşı delen suyun gücü değil damlaların sürekliliğidir.
KAYNAK:
1- Hicr; 99.
2- Mü’minûn; 9. Mearic; 23.
3- Buhari; İman 32.
4- Buhari; Savm 63. Rikak 17.
İl Müftülüğü Hutbe Arşivi
Firhist’e Geri Dön
35
2012 HUTBELERİ
1
RAMAZAN BAYRAMI
19-Ağustos
Çehreleri Ramazan-ı şerifin nuruyla aydınlanmış
mümin kardeşlerim! Selâm olsun sizlere!
Bugün bayram.. Ramazan bayramı..
Bu bayrama nice günlerden, nice iftarlardan, nice sahurlardan sonra geldik.Onca gün oruç tuttuktan sonra
neşenin, sevincin, huzurun eşiğine vardık.
Susuzun hali ile hemhal olmak için susadık, bekledik. Milletçe aynı sofranın etrafında her akşam çocuklar
gibi sevindik. Hep birlikte aynı bekleyişin yolcusu olduk.
Topluca aynı sevinçleri paylaştık. Müslümanlar olarak
aynı çaresizliklerin sırdaşı; aynı kederlerin halkası
olduk. Bizi ayrı kılan farklarımızı unuttuk, kalplerimiz ile
var olmayı öğrendik. Bir olduk, birlik olduk, bire bin
olduk. İftarı hak ettiğimiz gibi her akşam, bugün de hak
ettik bayramı elhamdülillah. Kutlu olsun bayramınız, mübarek olsun!
Aziz Müminler, Kıymetli Kardeşlerim!
Bugün Müslümanlar olarak idrak ettiğimiz bayram,
tüm insanlık adına bir ümit ateşidir. Ayrı coğrafyalardan,
ayrı dillerden, ayrı ırklardan,ayrı kültürlerden milyonlarca insanın şu bayram saatinde aynı sevincin etrafında halkalanması,aynı kıbleye dönmesi, merhamet
3
dık. Yetime, öksüze körelmiş gönül gözlerimizi açtık.
Fakire yoksula, aç susuza sağırlaşmış can kulaklarımızı açtık. Rabbim biz yeryüzünde acı ve açlık üretenlerin yanında olmadık. Çünkü biz oruç tuttuk.
Açlığı tattık. Sadece Müslümanlara değil âlemlere
rahmet olarak gönderilen Elçi’nin tarafında yer aldık.
Yeryüzünün kederleriyle üzüldük. Dil din ayrımı yapmadan, ırk renk farkına aldırmadan, “Sonra biz de
aç kalırız!” kaygısına kapılmadan infak ettik, sadaka
verdik, yardım ettik. Yığanlardan, istifleyenlerden olmadık. Senin Peygamberi’ni mahcup etmedik.” diyebiliyorsak bayramınız mübarek olsun!
Kardeşlerim! Diyebilir miyiz şimdi? “Rabbimiz! Kalbimize dokundurduğun o Kutlu Söz’ün hakkını verdik. Kur’ân’ın yanında yer aldık. Çünkü biz oruç
tuttuk. Yeryüzünü yangınlarla kasıp kavuranların, insanları açlığa ve susuzluğa terk edenlerin, zayıfların
üzerine basarak yükselenlerin, iktidar ve kuvvetiyle,
silah ve teknolojisiyle kan ve gözyaşı akıtanların tarafını tutmadık. Seyirci olmadık yapılanlara. Kalktık
yerimizden, çaresizlerin ellerinden tuttuk. Çaresizlerin çaresizliğini resimlemek yerine, çare sunduk.
Kendini beğenmişlerden, kendine yontanlardan, sırf
kendi çıkarını düşünenlerden olmadık.” diyebiliyorsakbayramınız mübarek olsun!
Kardeşlerim! Dilinizi yüreğinize koyun ve şu an içinizde kıpırdayan o tarifsiz huzuru şahit gösterin ve söz
verin Rabbinize. “Rabbimiz! Biz Sen’in bizden umduğunu boşa çıkarmadık, boşa çıkarmayacağız. Cimri
olmadık, olmayacağız. Hep kendisine yontanlardan,
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
Firhist’e Geri Dön
2
kuraklığı çeken insanlığın, merhameti yeniden kuşanması için tutuşturulmuş bir rahmet meşalesidir. Ve sizler, ete kemiğe bürünmüş şefkat erleri! Az önce
vücutlarınızı Allah’ın huzurunda kıyama kaldırdığınız
gibi kalplerinizi de kıyama kaldırın bugün. Varlığınız
kalkan olsun insanlığı ateşe atan bütün zalimlere. Kalpleriniz isyan etsin insanlık adına, yeryüzünün kirletilmesine. Şefkatin timsali olarak yürüyün merhamet
yağmurlarının kesildiği çoraklıklara. Kardeşlerim!
Vakit, kardeşliği yeniden inşa etmenin vaktidir. Merhametin ve yardım severliğin güneşi olarak doğun ümitsizliğin üstüne. Çünkü ümit sizsiniz. Çünkü siz
umutsunuz.
Azizkardeşlerim! Müslüman olmak, insan olmanın
hakkını vermektir. Müslüman olmak, Rabbinin insandan beklediğini gerçekleştirmek için gayret göstermektir. Müslüman olmak,İslam’a teslim olarak, cimriliği, kini,
nefreti, ayrımcılığı, dışlayıcılığı ayıklamaktır içimizden.
Müslüman olmak, kibir kirinden temizlemektir yüreklerimizi. Ve bizler Müslümanlar olarak;
“Rabbim! Biz oruç tuttuk da dilediğince ikram
edenlerden olduk. Ekmeğimizi bölüştük, huzurumuzu paylaştık. Yüreğimizin kapılarını açtık kardeşlerimize. Diğerkâm olduk (1) , veren el olduk. Yetimi
itip kakmadık. İsteyeni azarlamadık. Muhtacı horlamadık. Yolcuyu yolda bırakmadık. Yoksulların elinden tuttuk. Çünkü biz oruç tuttuk.” diyebiliyorsak
şimdi bayramınız mübarek olsun!
Kardeşlerim! Diyebiliyor muyuz şimdi? “Rabbimiz!
Biz oruca tutunduk da, bencillik kabuğumuzu kır-
4
çıkar hesabına düşenlerden yana durmadık, durmayacağız. Komşusu açken tok uyuyanlardan olmadık,
olmayacağız. Kardeşi mahzun iken sevinenlerden;
insanlığı aç, mazlumları yalnız bırakanlardan da olmadık, olmayacağız.”İşte bütün bunları diyebiliyor ve
yüreğinizde hissedebiliyorsanız, işte o zaman; "Bayram o bayram ola!" muştusuna mazhar olanlardansınız. Mübarek olsun!
Kardeşlerim! Bayram sevincini ve coşkusunu içimizde hissedelim. Onun muştusunu gönüllerden gönüllere, evlerden evlere, şehirlerden şehirlere, ülkelerden
ülkelere taşıyalım. Evlerin canlı bayramları olan çocuklarımızı bayramın coşkusuyla mutlaka tanıştıralım. Yaralı gönülleri, bitap düşmüş yürekleri onaralım.
Şehitlerimizi ve geçmişlerimizi unutmayalım.Yetimlerin,
gariplerin, kimsesizlerin tebessümü ile bayramlarımızı
aydınlatalım. Bayram yapamayanlara bayram yaptıralım. Yüreklerin en ağır yükü olan küslüklere (2) bugün
son verelim. Başta Suriye ve Myanmar olmak üzere
dünyanın her bir köşesinde zorda, darda ve sıkıntıda
olan kardeşlerimize dua edelim.
Ve şunu asla unutmayalım! İnsanlığın ümidiyiz biz.
Bayramı kendi adımıza değil insanlık adına yaşayalım.
Bayramımız yeni bayramlar doğursun. Sevincimiz yeni
sevinçlerin toprağı olsun. Huzurumuz nice huzursuzlukların çaresi, mutluluğumuz dünyanın dört bir yanındaki
acılara teselliler sunsun. Allah hepinizden razı olsun!
Bayramınız mübarek olsun! KAYNAK:
1- Buhari, İman, 7.
2- Hucurât, 49/10.
Hazırlayan: Diyanet İşleri Başkanlığı
Firhist’e Geri Dön
36
2012 HUTBELERİ
1
24-Ağustos
AKRABA HAKLARI
Değerli müminler!
Yüce Kitabımız Kur’an’ı Kerim,
İslam dinini Hak Din olarak tanıtır.(1) Haklara saygı, dinimizin esasını oluşturur. Her
mü’minin yerine getirmesi gereken akrabalık hakları ise bu haklar içerisinde öncelikli
konumdadır.
Akraba, kişiye nesep bakımından
yakın olan kimselere denir. Dinimiz buna
evlilik ve süt emme yolu ile oluşan yakınları
da ekler. Akrabalara karşı sorumlu davranılmasını emreder.(2) Kur’an’da işaret edilen bu görevlerimiz şu başlıklar altında ele
alınabilir:
•
Akrabaya iyilik yapmak,(3)
•
İnfakta öncelik tanımak,(4)
•
Yanlış davranışta bulunsalar bile(5)
maddi yardımı kesmemek,(6)
3
reketli bir hayattır.
Değerli müminler!
Önemli olan başka bir husus da Hz
Peygamberin tebliğ vazifesine önce akrabalarından başladığıdır. Kavmini tevhide
davet yolunda sıkıntılar çekmesi, inanmadıkları için üzülmesi üzerine Rabbimiz tarafından “inanmıyorlar diye kendini helak
edeceksin”(12) şeklinde uyarıldığı bilinmektedir. Rahmet peygamberinin merhamet
eksenli bu gayretini her müminin dikkatle
düşünmesi gerektiği ortadadır.
Sıla-ı rahim sadece maddi yardım,
sevgi, saygı çerçevesiyle ele alınmamalıdır. Kulluk görevleri ve ahlaki davranışlarda
da yol göstermek önemlidir. Resulullah
(sav)’ın, bizlere örnek olma noktasında her
sabah kızı Fatıma ve damadı Ali’nin evine
gelerek onları sabah namazına kaldırdığı
(13) bilinmektedir.
Değerli müminler!
Hayat kitabımızın şu ayeti akıllardan
hiç çıkmamalıdır “Onlar, Allah’ın riayet
edilmesini emrettiği haklara riayet eden,
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
•
Sevgi saygı sınırları içinde ilişkileri
sürdürmek,(7)
•
Kendilerine yakınlığımız sebebiyle
adaletten ayrılmamak, kayırmacılık yapmamak.(8)
Özellikle günümüzde toplumu oluşturan fertler arası ilişkilerin zayıflaması, akrabalar arası ilişkilerin de gerilemesine yol
açmıştır. Bu kopukluğun giderilmesi için akrabalar ziyaret edilmeli, bir araya gelinmelidir. Mümkün olmadığında iletişim araçları
ile aranıp hal hatır sorulup gönülleri alınmalı, ihtiyaçları varsa giderilmeye çalışılmalıdır.
Değerli müminler!
Hz. Peygamber (sav), “kim rızkının
artmasını, ecelinin uzatılmasını istiyorsa
sıla-i rahim yapsın”(9) “akrabalarla bağları koparan cennete giremez”(10) buyurmaktadır. Bu sebeple kendisine kötü
davrananlara bile iyilikle mukabelede bulunmayı tavsiye etmektedir.(11)
Kişinin eceli değişmez. Sıla-ı rahmin
ömrü uzatmasının manası taatle geçen be4
Rablerine saygı besleyen ve kötü hesaptan korkanlardır.” (14)
KAYNAK:
1) Tevbe, 29.
2) Nisa, 1.
3)Bakara, 83. Nisa,36
4)Bakara, 215.
5)Nur, 22.
6)Bakara,177. Nahl,90.
7)İsra,26. Rum,38.
8)Nisa,135 Enam,152
9)Buhari; Edep, 13 Müslim; Birr,6/20)
Ebu Davud, Zekat, 45
10)Buhari, Edep,11 Müslim, Birr 6(18) Tir Birr, 6 E Davud, Zekat,45
Müsned, 3/14, 4/80, 83, 84, 399. 11)Müslim;Bir, 6(22)
12) Şuara,3.
13)Buhari;İtisam,19. Nesai;Kıyamülleyl,5
14) Rad, 21.
Hazırlayan: Yusuf DEMİRYÜREK
Döşemealtı Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
37
2012 HUTBELERİ
1
31-Ağustos
HAC İBADETİ
Değerli Mü’minler!
Hac ibadeti; İslam Dini’nin temel
esaslarından birisidir. Bedenî ve mâli bir
ibadettir. Ömründe bir defa haccetmek
akıllı, hür, sıhhatli, dinen zengin, bulûğa
ermiş her müslümana farzdır. Haccın farziyeti; kitap, sünnet ve icma ile sabittir.
Hac; belirli bir zamanda (hac aylarında),
belli mekânları (Arafat, Ka’be vb. yerleri),
usulüne uygun olarak ziyaret etmektir.
Yüce Rabbimiz “onda apaçık deliller,
Makam-ı İbrahim vardır. Oraya kim girerse, güven içinde olur. Yolculuğuna
gücü yetenlerin haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr
ederse (bu hakkı tanınmazsa), şüphesiz
Allah bütün âlemlerden müstağnidir.
3
Hac; turistik bir gezi değildir. Peygamber efendimiz (as) i ve ashâb-ı kiramı
ziyaret etmektir. Kur’an-ı Kerim’in nâzil olduğu, ashab-ı kiramın yaşadığı mekanlarda onlarla aynı potada erimektir.
Arafatta vakfe yapmak; yüce Allah’ın
huzuruna çıkışı ve mahşeri andırır. Mü’minler, yüce Allah’ı anmanın, Allah aşkı ile
yanmanın, ibadet için İlâhi huzura durmanın ve hacı olmanın hazzını alır, mutluluğunu yaşarlar.
Hacı adaylarımız temizliği, asaleti,
ahlakı ve ibadetiyle ailesini, milletini temsil
ettiğinin bilinci içinde olurlar. Ayak bastığı
yerlerde sorun bırakarak değil, çözüm üreterek yürürler. Her zaman ve her yerde,
maddî ve mânevî yönden Allah’ın rızasına
uygun söz ve davranışlar içinde, kılık ve kıyafetlerine, işlerinin ve sözlerinin başlangıç
ve sonucuna dikkat ederek hareket ederler.
Değerli Mü’minler!
Hak yolunda harcanan hiçbir emek
ve hiçbir kuruş boşa gitmeyecektir. Hacılar
büyük bir coşku ve heyecanla cân-ı gönülden yüce Allah’a, tüm insanlık için dua
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
(Kimseye muhtaç değildir, her şey ona
muhtaçtır.)”[1] “İnsanlar arasında haccı
ilân et ki, gerek yaya olarak, gerek uzak
yollardan gelen yorgun develer üzerinde
sana gelsinler.”[2] buyurmaktadır.
Hac; derunî bir inanç, sevgi ve saygı
ile Allah’a kavuşmak, gönül bağı kurmak
provasıdır. Hac; “Likâullah”tır. Yüce
Allah’a, manen kavuşmaktır. Hac; renk ve
şekilleri farklı insanları kefen gibi ihram
bezlerine sarınmış vaziyette bir araya getirmesi bakımından mahşer yerinin benzeridir. Hac; mü’minlerin aynı zaman ve
mekânda kaynaşması, buluşması ve tanışmasıdır. Hac’da mü’minler arasındaki
sevgi, saygı perçinlenir, yeni dostluklar kurulur.
Hac; tevhittir, tekbirdir, tehlildir, zikirdir, fikirdir. Yüce Allah’a, verdiği nimetleri
için hamd ve şükürdür. Hacı; Allah ve Resulünün hem ziyaretçisi hem de misafiridir.
Hacı; gözü, gönlü ve bedeniyle Allah Resulünün gösterdiği şekilde, aynı mekânlarda
ibadet ederek adeta tarihi yeniden yaşamaktadır.
4
ederler. Yapılan dualar ve gözlerden akan
yaşların, günahlara keffaret, ruhlara şifa
olacağını umarlar.
Hacılar; belki son ziyaretleri olabileceği düşüncesi ile ölüm ve ötesi için daha
çok hazırlık yapmaya çalışırlar. İbadetlerini
daha muntazam, söz ve hareketlerini daha
güzel, işlerini daha düzgün yapma fikriyle
ve tüm insanlığa severek hizmet etmenin,
hayır ve hasenatta bulunmanın kararlılığı
ile memleketlerine dönerler. Ülkelerinden
peygamber (as) e ve sahabe-i kirama
selam götürdükleri gibi onlardan da selam
ve hayır dua getirdiklerini düşünürler.
Hutbemi efendimizin (sav) şu müjdeleriyle
bitiriyorum: “Makbul haccın bir tek karşılığı vardır, o da cennettir.”[3] “Her kim
haccederse ve bu hac sürecince cinsel
ilişkide, kötü söz ve davranışta bulunmazsa geçmiş günahları bağışlanır”[4]
KAYNAK:
[1] Âl-i İmran; 3/97.
[2] Hac; 27.
[3] Buhârî; “Umre” 1. Müslim; “Hacc” 437.
[4] Tirmizi; Hac 2.
Hazırlayan: İl Müftülüğü Hutbe Arşivi
Firhist’e Geri Dön
38
2012 HUTBELERİ
1
07 - Eylül
TEFEKKÜR
Aziz Kardeşlerim!
Allah’ın elçisi Hz. Muhammed Mustafâ (s.a.s) davete başladığında bir cahiliye
devri yaşanıyordu. Dinî kavramların içini
boşaltarak hakikatten uzaklaşan bir kısım
insanlar, sahte ilahlarla oyalanıyor ve
“kendilerine, “Allah’tan başka hiçbir ilah
3
deki, yerdeki, bu ikisi arasındaki ve toprağın altındaki her şey, yalnızca O’nundur. Sen sözü açığa vursan da, gizlesen
de Allah için birdir. Çünkü O, gizliyi de
bilir, ondan daha gizli olanı da. Allah,
kendisinden başka hiçbir ilah bulunmayandır. En güzel isimler O’nundur."3
Görülüyor ki değerli kardeşlerim!
Rabbimiz, bizlerden, Kur’ân’daki
öğütlerin sahibi kimdir diye düşünmemizi
istemektedir.
Kardeşlerim!
Dinî yaşantımızda samimiyet, ancak
Rabbimizin birliğini ve yüceliğini kalben tefekkür etmekle başlayabilir. Dinin başı tevhiddir. Tevhidle başlamalıdır tefekküre. Ve
tevhidle mana kazandırılmalıdır bütün olup
bitenlere.
İnsan ve onun yaratılışıP İnsan ve
çevresindeki varlıklarP İnsan ve ölümP
İnsan ve ölüm ötesi hayatP Bütün bunlar
ancak iman ve tevhid inancıyla süslenmiş
bir ömürle anlam kazanabilir. Bu değerlendirmeyi yapabilen akl-ı selim sahipleri, tevNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
yoktur” denildiği zaman inanmıyor büyüklük taslıyorlardı.1 Bir süre sonra ortaya çıkan diğer bir grup ise, sözde iman
etmiş gibi gözüküyor ancak sabır gerektiren zorlu işlerde, imanın gereğini yerine
getirmiyordu. Örneğin, namazı kılıyor, zekatı veriyorlar fakat Allah’ın dinini aziz kılmak için can pahasına savaşmaları
emredildiğinde, “Rabbimiz! Niçin bize
savaş yazdın? Bizi yakın bir zamana
kadar erteleseydin ya!”2 diyerek, Allah’ın
buyruklarından bazısını taşınmaz bir yük
olarak görüyorlardı.
Geçici menfaatleri için göze aldıkları
meşakkati, ebedi kurtuluşları için göze alamayan bu tür kimselerin idrak ve tefekkür
algıları harekete geçsin diye Allah Azze ve
Celle şöyle buyurdu: "Tâ, Hâ! (Ey Muhammed!) Biz Kur’an’ı sana sıkıntı
çekesin diye değil, ancak (Allah’ın azabından) korkacaklara bir öğüt (bir uyarı)
olsun diye indirdik. (O) yüksek gökleri
yaratanın katından peyderpey indirilmiştir. Rahmân, Arş’a kurulmuştur. Gökler4
hid uğrunda çekilecek sıkıntıları bir zahmet
değil, kendilerinin ebedi menfaati için bir
rahmet olarak görür.
Rahman’ın nazargâhı olan müminin
kalbi, dünyevi kederlerle hastalanmaz. Tam
tersine o kalp, Rabb’ini tefekkür ettiği her
an, O’nun kelamını okuduğu her vakit, şifâ
bulur. Böylece Mevlâmızın, “Ey insanlar!
İşte size, Rabbinizden bir öğüt, kalplere
bir şifâ ve müminler için yol gösterici bir
rehber ve rahmet (olan Kur’an) geldi”4
ayetinin hikmeti gerçekleşmiş olur.
Sözü, Efendimizin bir hadisiyle bitirelim: “Şefaatim sayesinde kıyamet
günü insanların en mutlusu olacak kişi,
(dünyada iken) samimiyetle ve tüm kalbiyle ‘Allah'tan başka ilah yoktur’ diyebilen kimsedir.”5
KAYNAK:
1 Sâffât 37/35-36.
2 Nisa 4/77.
3 Tâhâ 20/1-8.
4 Yunus 10/57.
5 Buhârî, “İlim”, 33.
Hazırlayan: Dr. Bilal ESEN- Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı
Redaksiyon: D.İ.B. Hutbe Komisyonu
Firhist’e Geri Dön
39
2012 HUTBELERİ
1
14 - Eylül
SALİH AMEL
Muhterem Kardeşlerim!
İbadet anlayışı içerisinde ele alınan
Salih amel, Yüce Allah’ın rızasını kazanmak niyeti ile fert ve toplumun yararlanması için yapılan bir iştir.
Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim de
“Muhakkak ki, iman edip salih amel işleyenler, yaratılanların en hayırlılarıdır.”1 ,
“Erkek veya kadın, kim mü’min olarak
faydalı işler yaparsa elbette ona hoş bir
hayat yaşatacağız ve mükafatını –ödülünü- yaptıklarına karşılık olarak en güzeli ile vereceğiz.”2 ayet-i kerimeleri ile
hayırlı, faydalı işler yapanlar övülmüştür.
“İman edip salih amel işleyenleri iyilerin
arasına koyarız.”3 buyurarak, faydalı işler
yapanların iyilik ehli oldukları bildirilmiştir.
Değerli Kardeşlerim!
3
Peygamberimiz (SAV) konumuzla ilgili bir
hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır.
“İnsan ölünce ardından amel defteri kapanır. Ancak üç hal müstesnadır ki bunlar sebebiyle kişiye iyilik yazılmaya
devam eder. Bunlar: Sadaka-i cariye, istifade edilen İLİM ve kişinin ardından
dua edecek salih bir evlattır.”5
Bir müslümanın imanını salih amellerle ibadet anlayışı içerisinde bütünleştirerek davranışlarını güzelleştirmesi gerekir.
Hutbemi Asr suresinin mealiyle tamamlamak istiyorum. “Asra yemin olsun ki, hiç
şüphesiz insanlık hüsrandadır. Ancak
iman edip salih amel işleyenlerle, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler
müstesnadır.”6
KAYNAK:
1-el-Beyyine 98/7
2-en-Nahl 16/97
3-Ankebut 29/9
4-Bakara177
5-Müslim, Vasiyet 14
6-Asr 103/1-3
Hazırlayan: Antalya İl Müftülüğü
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Kur’an-ı Kerim de gerçek iyilik ehline tavsiye edilen salih amellerin çerçevesi
şöyle çizilmektedir. “Yüzlerinizi doğuya
ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Gerçekte iyilik Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere iman
eden, mala olan sevgisine rağmen, onu
yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda
kalmışa, isteyenlere ve kölelere veren;
namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve
söz verdiğinde sözünde duranlar ile;
zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır
ve muttaki olanlarda bunlardır.”4
Hayatı salih amelin en güzel örnekleriyle dolu olan sevgili Peygamberimiz,
insan yetiştirmeyi, ilme ve insanlığa hizmet
etmeyi sevabı hiç kesilmeyen salih ameller
olarak nitelendirmiştir.
Bu nedenle insana gerçek değeri
kazandıran ilim, fikir ve kültüre hizmet
etmek te, bütün hayatı kuşatan ve anlamlandıran en değerli ibadetlerdendir. Sevgili
4
Firhist’e Geri Dön
40
2012 HUTBELERİ
1
21 - Eylül
NAMAZDA HUŞU
Muhterem Mü’minler!
Rabbine kul olmak üzere yaratılan
insanın en önde gelen sorumluluğu kendisi
ve âlemleri yaratan Allah’a iman etmek,
ikinci olarak ta bu iman okulunun gereği
olan tüm vazifeleri, yani kulluk görevini yerine getirmektir.
Değerli Müminler!
Bu kulluk görevlerimizin en başta
geleni; dinin direği, mü’minin miracı ve gözümüzün nuru olan namazdır. Namaz,
Rabbi ile kulunun yani gördüğümüz ve görmediğimiz bunca alemleri yaratan, yaşatan, evveli ve sonu olmayan yüceler yücesi
Allah(c.c) ile baş başa kalması, ona tekmil
vermesi, kulluğunu arz etmesi, vâdini tazelemesi demektir. Böyle bir duygu ile namaz
3
lerdir ki, namazlarını huşu ile kılarlar”
buyurur.(2)
Şu da bir gerçektir ki, bir çok müslüman sürekli olarak samimi bir şekilde namazlarını kılmak istedikleri halde insanî bir
gaflet hali yaşayabiliyor ve her an huşu
içinde olamayabiliyor. O halde bu dermansız derdin çaresi nedir?
Değerli Kardeşlerim!
Dünyevi hırs ve tamahlarımızdan
kurtulamadıkça, temizlenmedikçe gerçek
anlamda Allah’ın manevi huzuruna çıkmak
ve “huşu” mertebesine ulaşmak mümkün
değildir.
Çünkü insan duyguları bir sarmaşık
otu gibi meşgul olduğu şeylere yapışıp
kalır. Ayran dolu bir kabı sütle doldurmak
için ayranı boşaltmaktan başka çare var
mıdır? Kalbimiz de bir kaptır. İçindeki
dünya hırsını boşaltmadan ibadet huşuunu
yakalayamayız.
Öyle ise dünya işleri bütün sıcaklığı
ile kalbimizde yer etmeye devam ederken,
namaza durmaya ve sonra da “neden huşu
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
kılanın riya, vesvese, dünyevi düşünce ve
gaileler içerisinde olması nasıl mümkün
olur.
Aziz Kardeşlerim!
Namazı namaz gibi kılmaya, yani
huzuru kalp ile Allah’ın huzurunda durmaya; “namazda huşu” diyoruz. Bu günkü
hutbemizin mevzuu da budur.
Huşu; korkmak, itaat etmek , boyun
eğmek anlamlarına gelir. Allah’ü Zülcelal
“O gün (hesap günü) insanlar, hiçbir tarafa sapmadan hakkın davetçisine uyarlar. Gözler Rahmanın heybetinden huşu
içerisine girmiş, kısılmıştır. Artık bir fısıltıdan başka bir ses işitmezsin”(1) buyurmaktadır. Kıyamet günü insanların
Allah’ın azameti karşısındaki korkuları, bükülüşleri, sessiz sedasız duruşları “huşu”
kavramı ile ifade edilmiştir. İçinde huşuyu
barındıran namaz, Kur’an’da kurtuluşun
anahtarı olarak gösterilmiştir.
Rabbimiz Mü’minun Suresinin 2.
ayet-i kerimesinde “Muhakkak ki iman
edenler kurtulmuştur. Onlar öyle kimse4
ve huzura eremiyoruz” diye şikayette bulunmaya hakkımız yoktur.Aslında temizlik
ve abdest gibi ön hazırlıkların namazdan
önce öngörülmesinin bir hikmeti de budur.
Hz Ali’den rivayet edilmektedir ki Peygamber efendimiz rükuya varınca şu duayı
okurdu: “Allah’ım! senin için rükuya vardım, sana iman ettim, sana teslim
oldum. Kulağım, gözüm, beynim, kemiğim ve damarım sana karşı huşu içersine girmiştir.”
Muhterem Kardeşlerim!
Kıldığımız namazlarımız Rabbimize
kul olmamızın nişanesidir. Namazlarımızda
vesvese ve gafletin olması insanlık hallerindendir. Ancak bundan kurtuluş yolları
vardır. Mâsivayı yani dünya hırs ve tamahını ne kadar azaltabilir, Allah sevgisini
yerleştirebilirsek o kadar gaflet ve vesveseden kurtuluruz.
KAYNAK:
(1) Taha 108
(2) Mü’minun 2
Hazırlayan : Mehmet DEMİRHAN
Emekli Elmalı Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
41
2012 HUTBELERİ
1
YETER Kİ GÖNÜLLER
ENGELLİ OLMASIN
28 - Eylül
Kardeşlerim!
Bazı bedensel kusurları sebebiyle topluma katılmaktan çekinen ve bu yüzden çölde yaşamayı tercih
eden, Zâhir isminde bir sahâbî vardı. Zâhir, Efendimiz
(s.a.s)’e her gelişinde, yetiştirdiği ürünlerden hediyeler
takdim ederdi. Zaman zaman pazardaki alışverişlerinde
de Zâhir’e yardımcı olan Peygamberimiz kendisini çok
sever ve ona sürekli iltifat ederdi.
Bir gün Zâhir, Medine pazarında çölden getirdiği ürünleri satarken, Efendimiz (s.a.s.), sessizce gelip
Zâhir'in gözlerini kapattı ve şakayla: “Bu köle satılıktır; almak isteyen var mı?” diye seslendi. Zâhir,
3
bebi de değildir. İnsanlar, kendi tercihi olmayan durumlardan dolayı hiç kınanabilir mi? Hepimiz, görünüşe
değil; gönle değer veren Allah’ın kulları değil miyiz?
Bizim Peygamberimiz, “Allah sizin görünüşünüze,
malınıza, mülkünüze bakmaz; yalnızca kalplerinize
ve amellerinize bakar.”2 buyurmaz mı? Dinimize göre
asıl üstünlük, Allah’a yakın olmak ve insanlığa hayırlı
hizmetler sunmakta değil midir? Elbette ki öyledir.
Kıymetli Kardeşlerim!
Dinimiz insanı, zübde-i kâinât ve eşref-i mahlûkât olarak görür.3 İlahi hikmetlerle dolu Yüce Kitabımızda ise, her türden insanın; sağlıklı ve hastaların,
engelli ve sağlamların, inananlar ve inkarcıların, zenginler ve yoksulların, şükredenler ve nankörlük edenlerin, kadınlar ve erkeklerin, yaşlılar ve gençlerin tasviri
hep birlikte zikredilir.
Yüce Kitabımızda, Musa gibi dilinde düğüm
olanlar,4 evlat hasretiyle döktüğü yaşlar sonucu gözlerini kaybeden Yakup’lar vardır.5 Yakalandığı amansız
hastalıktan dolayı bîçare hale gelen fakat yine de isyan
etmeden Rabbine sığınan Eyüp’ler vardır.6
Kerim Kitabımızda, gözleri görmeyen Abdullah
İbni Ümmi Mektum’u farkında olmadan incittiği için,
âlemlerin Rabbi tarafından ikaz edilen Son Peygamberin hatırası vardır.7 O Peygamber ki, daha sonra o zâtı
defalarca Medine’de kendi yerine vekil olarak bırakmıştır. Yine O Peygamber ki, ortopedik engeli bulunan
Muaz b. Cebel’i genç yaşına rağmen vali tayin etmiştir.
Bunları yaparken ise Efendimiz, fiziksel özellikleri değil,
liyakati, aklı ve bilgiyi öncelemiştir.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
Firhist’e Geri Dön
2
boynu bükük ve hüzünlü bir edâ ile: “Yâ Rasûlallah!
Vallahi benim gibi değersiz bir köleye kuruş veren
olmaz!” deyince; Peygamber Efendimiz: “Hayır! Sen,
hiç de değersiz değilsin! Aksine Allah katında çok
kıymetlisin!"1 buyurdu. Şefkatiyle herkesi kucaklayan
Rahmet Peygamberi, bu tavrıyla asıl önemli olanın insanî değerlerle donanmak, her ne olursa olsun dünyada varoluşumuzun gayesini unutmamak olduğuna
işaret etti.
Değerli Kardeşlerim!
Hepimiz bir imtihan dünyasında yaşamaktayız.
İmtihan ise herkesin gücüne ve sahip olduğu nimete
göredir. Âdem (a.s) ile Havva annemizden günümüze
değin insanlık, türlü imtihanlara tâbi tutulmuştur ve kıyamete kadar da tutulacaktır. Kimileri malıyla, kimileri
evladıyla, kimileri canıyla ya da fiziksel bir engelle denenir kulluk yolunda. Bu imtihan süreci sabır ve metanetle geçirilirse Rabbimiz tarafından vaat edilen
nimetler bizim olacaktır.
Kardeşlerim!
Rabbimizin hikmeti gereği birçok ülkede olduğu
gibi ülkemizde de engelli kardeşlerimiz bulunmaktadır.
Gerek doğuştan, gerekse sonradan ortaya çıkan engellilik durumu çalışmaya, üretmeye, başarıya ve nihai hedefe ulaşmaya asla engel değildir. Engelli olduğu halde
azimle, inançla kararlılıkla çabalayan ve tarihe adını
yazdıran nice abide şahsiyetler vardır. Yeter ki insanların önüne engeller konulmasın. Yeter ki gönüller engelli
olmasın, engel tanımasın.
Engelli olmak, hor görülme, itilip kakılma se4
Kardeşlerim!
Dinimiz, görmeyenin gözü, duymayanın kulağı,
güçsüzün eli, konuşamayanın dili olmayı sadaka kabul
eder. Buna mukabil, engelli birine engel olmayı, rahatsızlık vermeyi ise lanetler.8 Unutmayalım ki asıl engelliler aklını, gönlünü, kalp gözünü, elini, dilini bilgiye,
şefkate, merhamete, hikmete ve ilahi gerçeklere kapayıp, insanlığını ayaklar altına alanlardır. Engelli pek çok
kardeşimizin, engin gönül yapısıyla Allah katında çok
değerli olabileceğini göz ardı etmeyelim.
Diyanet İşleri Başkanlığımız, 1-7 Ekim tarihleri
arasında kutlanan Camiler ve Din Görevlileri Haftası’nın bu seneki temasını “cami ve engelliler” olarak
belirlemiştir. Başkanlık olarak, seksen beş bini bulan
camilerimizin, engellilerimizin rahatça ulaşacağı ve ibadetini yapabileceği camiler olmasını amaçlıyoruz. Konuya hafta boyunca yoğun bir şekilde yer verecek olan
Başkanlığımız, engelli kardeşlerimize yönelik toplumsal
bilinçlenmenin oluşmasını hedeflemektedir. Bu vesileyle söz konusu haftanın hayırlara vesile olmasını,
darda kalanlara rahatlık, hasta olanlara şifa vermesini
Yüce Rabbimden niyaz ediyorum.
KAYNAK:
1- Tirmizî, Şemâil, 104.
2- Müslim, Birr ve Sıla, 34.
3- Tîn,95/4.
4- Tâ-Hâ, 20/25-28.
5- Yusuf 12/84.
6- Enbiyâ, 21/83-84.
7- Abese, 80/1-4.
8- Ahmed b. Hanbel, V, 152-169; I, 317.
Hazırlayan ve Redaksiyon: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
Firhist’e Geri Dön
42
2012 HUTBELERİ
1
05 - Ekim
CAMİLER HUZUR GÜVENCEMİZDİR
Değerli cemaat!
Efendimiz her doğan fıtrat üzere
(1)
doğar buyurmuş, Kuranı kerimde ise
Yüce Allah her insanın fıtratına, yani özüne
Allah-ı bilme ve kulluk yapma potansiyeli
ve kabiliyeti yerleştirildiğini bildirmiştir(2) Nitekim arkeolojik kazılarda yolsuz, hamamsız yerleşim yerlerine rastlanmış, ancak
mabetsiz bir yer görülmemiştir. İlk insandan itibaren Allahın yaratılışta insanlık
özüne koyduğu inanma ve kulluk duygusunun icrası için ibadet yerleri inşa edilmiştir.
Bir bakıma medeniyetler buralarda ve çevresinde gelişmiştir.
Değerli müminler!
İnsanlar ve cinler Allaha ibadet
etmek üzere yaratılmıştır(3) ilahi fermanında
3
değil, bir gayeyle hareket eden muhteşem
birlik demektir(6) Her ferdin diğerini kendisi
gibi sayabilmesi cemaatle ve cemaat bilinciyle mümkündür.
Asrı saadette ilk günden itibaren camiler dinin, ahlaki esasların öğrenildiği yerler olmuştur. Bu gün de cami dersleri, vaaz
ve hutbelerle bu alanda işlevini sürdürmektedir. Daha da ötesi inananların bir araya
gelip her türlü sevinç ve üzüntüleri de camilerde paylaşılmaktadır. Bu sebeple camiler kişinin Allaha saygı ve itaatini
gerçekleştirdiği aynı zamanda sosyal problemlerini çözerek kenetlendiği mekanlardır.
Değerli müminler!
Camilerin imarı iman alametidir. Hutbemin başında okuduğum ayette yüce
Allah “Allah’ın mescitlerini, ancak
Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazı
dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder”(7) buyurmaktadır. İmar hem
inşasını hem içini cemaat olarak doldurmayı kapsar. Gönlü ve bedeni tertemiz olarak camileri dolduranlar Allah rızasına
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
geçen ibadet, yalnızca namaz oruç gibi belirli emirleri değil mahlukata şefkatli olmayı
da emreder(4) İşte bizim ibadet mekanımız
olan camiler Allaha saygının ve mahlukata
şefkatin öğrenildiği ve uygulandığı mekanlardır. Bazılarımızın düşündüğü gibi yalnızca toplu namaz kılınan mekanlar
değildir.
Dinimize göre namaz kılmak için belirli alan tahsisi şart değildir. Cemaat oluşturmak ve diğer fonksiyonların icrası için
Hz Peygamber Medineye geldiği ilk günden başlamak üzere camiler inşa etmiştir.
Camiler, namaz kılma dışında okul, hastane yabancı elçilerin ağırlanması, adliye
vb bir çok işler için kullanılmıştır.
Değerli müminler!
Cami toplayan manasınadır. Kaynaklarda cami yerine mescid daha çok kullanılır. Mescidin manası Allaha kulluk
yapılan mekan demektir. İbadetler ferdi olarak yapılabilir ama camide toplu eda edildiği zaman hem 27 derece fazla sevap
kazanılmış(5) hem de cemaat yani birlik
sağlanmış olur. Cemaat kuru kalabalık
4
kavuşmalarının yanında ihtiyaç duyduğumuz kardeşliği ve birliği sağlamış olacaklardır. Bir hadisi şerifle hutbeme son
veriyorum “Allah bir kavme azab etmeyi
dileyince evini(yani camileri) imar edenler, Allah rızası için birbirini sevenler ve
seher vakitlerinde bağışlanma dileyenler bulunuyorsa o azabı vermez”(8) Allahın evim dediği Kabenin bir şubesi olan ve
bu hadisi şeriften anlaşıldığı gibi aynı zamanda sıkıntı ve belalara karşı sigortamız
olan camilere karşı imar görevini yerine getirmeyi Allah hepimize nasip eylesin.
KAYNAK:
1) Müslim kader 6(22)E D sünnet 17
2) Rum 30
3) Zariyat 56
4) Razi 20/398
5) Buhârî, Ezân 30; Müslim, Mesâcid 249 Ayrıca bk Nesâî, İmâmet 42; İbni Mâce, Mesâcid 16
6) Elmalı 1/110
7) Tevbe 18
8) İbn Kesir 7/3435
Hazırlayan:Yusuf Demiryürek
Döşemealtı Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
43
2012 HUTBELERİ
1
12 - Ekim
İSLAM’DA EKOLOJİK DENGE
Muhterem Müslümanlar!
Yüce Allah, insanın da içinde bulunduğu âlemi canlı ve cansız varlıklarıyla birlikte bir düzen ve denge içinde yaratmıştır.
“Allah’ın yaratmasında hiçbir düzensizlik, uyumsuzluk göremezsin. Gözünü bir
çevir de bak, acaba bir çatlak, bir bozukluk görebilir misin?”2 buyurmak suretiyle ; İnsanın, Yüce Allah’ın bu eşsiz
nimetinin kıymetini bilmesi ve onu güzel bir
şekilde değerlendirmesini istemiştir.
Allahın koyduğu bu intizam ve düzene karşı, yaratılışının anlam ve amacını
unutmuş, insanın yaşadığı sorunlarının başında ekolojik sorunlar gelmektedir.
İslam dini insanın, hiçbir ayrım yapmaksızın bütün canlılara karşı sorumlu ol3
çok bitki ve hayvan türü yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Eskiden olduğu gibi
tek öldürme yerine, modern teknoloji sayesinde yüzlercesi bir kerede öldürülebilmektedir. Bunun sayısız örneklerini toplum
olarak yaşamaktayız. Hiçbir ihtiyaç olmadığı halde incik boncuk ve süs eşyası için
fil, balina, timsah gibi hayvanların katledilmesi bir çok türü neredeyse yok olma noktasına getirmiştir. Dolayısıyla İslam da
avcılık kuralsız ve başıboş olarak yapılan
bir eylem değildir İçerisinde yaşamakta olduğumuz evren bizlere Allah-u Teala’nın
emanetidir. Yeryüzü Allah’ın insan için dayayıp döşediği bir misafirhanedir. Hem insanlara hem hayvanlara hem de tabiata
karşı görev ve sorumluluklarımız vardır. Erdemli ve onurlu insan sadece insan haklarına değil tüm canlıların haklarını gözeten
ve saygı gösterendir.
Hutbemi bir ayeti kerimenin mealiyle bitirmek istiyorum; “İnsanlar kendi işledikleri (kötülükler) sebebiyle karada ve
denizde bozulma ortaya çıkmıştır. DönNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
duğunu bildirmiştir. Kendi hayatında çok
sayıda fidan diken Hz. Peygamber (s.a.)
Müslümanlara kıyamet koparken bile ellerinde bulunan ağaç fidanını dikmeyi tavsiye
etmiş ve "Kim yolcuların ve hayvanların
gölgelendiği bir ağacı boşu boşuna keserse Allah da onu baş aşağı cehenneme atar"3, buyurmuştur.
Değerli Mü’minler!
Hz. Peygamber avcılığın zevk ve eğlence için, yapılmasını hoş görmemiş ve
şöyle buyurmuştur. “ kim av peşine düşerse, gafil olur.”4 “Haksız olarak bir
serçeyi öldürenden, Cenabı Hak kıyamet
gününde hesap soracaktır”5 buyurmuşlardır. Dolayısıyla Hz. Peygamber ihtiyaç
olmaksızın sırf zevk için avlanılmasını yasaklamıştır 6 ancak kural ve ilkeler dahilinde yapıldığında avlanmak mubahtır.
Örneğin hiçbir mevsim gözetmeksizin zamansız avlanmak, döllenme / yavrulama
zamanlarında avlanmak yasaktır, günahtır.
Çağımızda ölçüsüz avlanma ve aşırı tüketim tabii dengeyi alt üst etmektedir. Bir
4
meleri için Allah, yaptıklarının bazı
(kötü) sonuçlarını (dünyada) onlara tattıracaktır.”1 Ayet-i kerimede açıkça ifade
edildiği gibi insanların aklını başına alıp,
hatalarından dönmeleri için bedelini daha
dünyadayken ödeyeceği belirtilmektedir.
KAYNAK:
1- 30/41
2- Mülk :3
3- Ebu Davud, Edeb 5239
4- Tirmizi,fiten,69
5- Ebu Davut,2/11
6- Nesai dahaya , 42
Hazırlayan: M. Fatih TUNÇ-Kepez İlçe Vaizi
Redaksiyon: Antalya İl Müftülüğü Hutbe Komisyonu
Firhist’e Geri Dön
44
2012 HUTBELERİ
1
19 - Ekim
KURBAN İBADETİ VE VEKALETEN
KURBAN KESMENİN ÖNEMİ
Muhterem Mü’minler!
Kurban Kelimesi, sözlükte yakın
olmak anlamına gelen kurb kelimesinden
türetilmiştir. Istılahı manası da, ibadet niyetiyle belirli vakitte (Kurban Bayramı günlerinde) belirli vasıfları taşıyan hayvanı
Allah’a yakınlık için kesmektir.
Muhterem Müslümanlar!
Kurban yakınlaşmayı, kaynaşmayı,
paylaşmayı öğreten bir ibadet olup bizim
Allah’a yaklaşmamıza vesile olmaktadır.
Kurban ibadeti sıradan bir kesim olayı değildir. Hatta eti ya da derisi için yapılan bir
davranış hiç değildir. Onun eti de derisi de
bizde kalır Allah’a ulaşan kısmı, onu yerine
getirmemizdeki samimiyetimizdir.
3
hadisi şeriflerinde de: “İmkanı olduğu
halde kurban kesmeyenler bizim namazgahımıza gelmesin” diyerek uyarıda bulunmuştur.
Muhterem Kardeşlerim!
Kurban ibadeti mali bir ibadet olduğu için, vekaleten de bu ibadeti yerine
getirmek mümkün olabilmektedir. Kurban
günlerinde yakınımızdaki muhtaçlar için
yada dünyanın farklı yerlerinde yaşayan
ancak vekalet yoluyla kesilen kurbanlar sayesinde bir çok aileler o günlerde mutlu ve
gönderenlere müteşekkir olmaktadırlar.
Böylelikle hem islamın ruhuna hem de toplumun huzur, birlik, beraberlik ve kardeşlik
içerisinde yaşamalarına vesile olmaktadır.
Muhterem Mü’minler!
İlahi buyruğa uyarak kesmiş olduğumuz kurbanlar sayesinde bir taraftan Atamız Hz. İbrahim’den beri devam eden
sünneti yerine getirmiş oluyor, diğer taraftan da yakın ve uzakta olan yoksullara
yardım da bulunma bahtiyarlığına erişmiş
oluyoruz.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Muhterem Mü’minler!
Tarih boyunca hemen bütün dinlerin
ve dini kültürlerin ana prensiplerinde Kurban vardır. Sadece kurban edilen mal yada
kurban etme, Yaratana sunma biçimi farklıdır. Kur’an-ı Kerim kurban etme hususunun
Hz. Adem’in oğulları Habil ve Kabil’in Cenabı Hakk’a kurban sunmaları ile başlayıp,
Hz. Peygamber Efendimiz (SAV)’inde bir
hadisi şeriflerinde buyurdukları üzere “Kurban atanız İbrahim (as)’ın sünnetidir.” ifadesi ile günümüze kadar devam edip
gelmiştir.
Muhterem Mü’minler
Allah rızası için yapılan bütün ibadetlerin muhakkak ki bir hikmeti, faydası ve
eğitici yanı vardır. Peygamber Efendimiz,
hicretin ikinci yılından itibaren, vefat edinceye kadar her yıl düzenli olarak kurban
kesmiş ve imkanı olan her mü’minden bu
ibadeti yerine getirmesini istemiştir. Yine
kurban bayramı günlerinde kişiyi Allah’a
yaklaştıracak en güzel ve en sevimli şeyin
kurban kesmek olduğunu ifade etmiş, bir
4
Hutbemi başta okuduğum ayeti kerimenin mealiyle bitiriyorum. “Onların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır; fakat
ona sadece sizin takvanız ulaşır”(Hac 37)
KAYNAK:
Hazırlayan: Kemal UÇKUN-Kepez Müftüsü
Redaksiyon: Antalya İl Müftülüğü Hutbe Komisyonu
Firhist’e Geri Dön
45
2012 HUTBELERİ
1
25 - Ekim
KURBAN BAYRAMI
Değerli Mü’minler!
Bayram günleri bizlere Rabbimizden
bir lütuftur. Zira Cenabı Hak bizim bir birimizle kaynaşmamızı, kucaklaşmamızı ve
kardeşçe yaşamamızı, murat etmiştir.2
Rabbimizin bizler hakkındaki bu muradının
tezahürü için bayram günleri büyük bir imkandır.
Sevgili Kardeşlerim!
Bayram sevgidir, muhabbettir. Bayram vesilesiyle bir birimizi sevelim, bir birimizden sevgi ve muhabbetimizi eksik
etmeyelim. Bir tebessümle dahi olsa kardeşlerimizin gönlünü ve muhabbetini kazanmaya çalışalım. Hadis-i şerifte de
buyrulduğu üzere sevgi, ulaşmak istediğimiz büyük hedeflerin anahtarıdır. Rasûlullah (S.A.V.) Efendimiz; “Vallahi iman
etmedikçe cennete giremezsiniz; birbiri3
için dargınlıklara, kırgınlıklara son verelim.
Birbirimize sırtımızı dönmeyelim. Kapımızı
kapatmayalım. Sevgi ve muhabbetin dile
getirilişi olan ve adeta dua mahiyetinde
olan selamı yaygınlaştırmaya çalışalım.
Büyük fedakarlıkla yapabildiğimiz ve Allah’ın huzurundaki kurtuluşumuza ve cennet nimetlerine kavuşmamıza vesile olacak
olan iyiliklerimizi5 yiyip bitiren adeta yok
eden hasedi, kıskançlığı mutlaka terk etmeye6 çalışalım. Hz. Peygamberin şu sözünü hayatımıza düstur edinelim. “Allahın
kulları! Kardeş olunuz.”7
Cenabı hak hepimize ve tüm kardeşlerimize sağlıkla, huzurla güzel bayramlar yaşamayı nasip etsin. Âmin.
KAYNAK:
1- Kevser suresi (1-3).
2- Hucurat, 10.
3- Ebu Davud, Edep,131.(51193). Buhari, İman 20. İstizam,8.
4- Buhari, Mezalim 3, Müslim, Birr, 58.
5- Karia, 5-6.
6- Müslim, Birr, 32. Buhari, Edep 57. Tirmizi, Birr 24.
7- Tirmizi, Birr 24. İbn-i Mace, Dua, 5.
Hazırlayan: Hüseyin UYSAL-Konyaaltı Müftüsü
Redaksiyon: Antalya İl Müftülüğü Hutbe Komisyonu
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
nizi sevmedikçe de (hakiki) imana eremezsinizS”3 buyururken bir birimizi sevmenin önemine işaret etmiştir. Bayram
paylaşmaktır. Allah-u Teâlâ’nın emrettiği
şekilde bize lütfettiği güzellikleri, en yakınlarımızdan başlamak suretiyle başkalarıyla
paylaşmaya çalışalım. Bu anlamlı günlerdeki güzellikleri ve iyilikleri paylaşacağımız
ilk insanlar, anne ve babalarımız, ardından
diğer yakınlarımız ve komşularımız olsun.
Kıymetli Kardeşlerim!
Kurban Bayramı günlerimizin neşesini, huzurunu ve kazancını arttıran şeyler
vardır ki; o da sahipsizlere sahip çıkabilmek, çaresizlere çare olabilmek, muhtaçların elinden tutup onları kendi kaderlerine ve
kendi hallerine bırakmamak, kestiğimiz kurbanların etlerini de yoksul ve muhtaçlara
verebilmektir. Bu durum zaten bizim kardeşlik görevlerimizden sayılmaktadır.4
Onun için bayramın tadının, güzelliğinin elimizden kaçmasına izin vermeyelim.
Değerli Kardeşlerim!
Bayram vesilesi ile Allah’ın rızası
4
Firhist’e Geri Dön
46
2012 HUTBELERİ
1
26 - Ekim
İSTİŞARE VE CUMHURİYET BAYRAMI
Değerli Müminler
İnsanlar tarihi süreçte Totaliter, monarşi, oligarşi vb. bir çok idare şeklini denemiş, neticede cumhuriyet rejiminin adil ve
insanlık onuruna uygun olduğu kanaatineulaşılmıştır. Ortak aklın acı tecrübelerle vardığı sonuca, dinimizin ilkeleriyle
uyuşmasından dolayı aziz milletimiz kurtuluş savası sonrası kabullenmekte hem gecikmemiş hem zorlanmamıştır.
Hilkaten tarağın dişleri gibi birbirine
eşit olan(1) insanlar için Allah adalet,sosyal
hayatta işlerin en güzel, verimli şekilde yürütelerek her ferdin mutluluğunun sağlanması için de istişare ilkesini koymuştur.
Bununlada insanların liyakat ve kabililyetteki farklılıklarının hem cinslarine baskı ve
tahakküme dönüşmemeleri sağlanmıştır.
3
Özellikle son yıllarda komşu ülkelerde yaşanan acı olaylar, cumhuriyeti anlamamızı kolaylaştırmış ve onu
korumamızın ne denli gerekli olduğunu
göstermiştir.
Dinimizin istişareyi emrettiği(5) malımdur. Dahası, yüce Allah namazın peşinden Mü’minlerin sosyal hadyatta işlerini
Şura (danışma) yoluyla gördüklerini bildirir.(6) Namazda yanyana saf tutanların hariçte de saf halinde akıllarını birleştirmeleri
gerekir. Bunu sağlamak için herkesin hak
ve özgürlüğünün verilmesi, fikirlerini rahatça beyan etmesi esastır. Fikri ve fiziki
gücünü birleştirenler Hz Peygamberin “Cemaat rahmet, ayrılık azabdır.”(7) hadisinde geçen müjdeye kavuşurlar. Bu
birlikteliği bu rahmeti sağlayan Cumhuriyet
değilmidir?
Bu vesileyle canlarını hiçe sayarak
kurtuluş mücadelesinde şehid olan, hayatta kalıp bizlere insanca yaşama imkanı
veren, Cumhuriyeti kuran, neferinden koNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Değerli Mü’minler
Kur’an, emanetin ehline verilmesini
emreder(2) Emanet gerçek sahibi tarafından
geçici bir süre bir başkasının hizmetine sunulan değerdir. Allah’ın insana verdiği her
nimet emanet olarak değerlendirilebilir. İnsanları yönetme, iktidar da bir emanettir.
Hz Peygamber, “emanet ehline verilmezse kıyameti bekleyin”(3) buyurmaktadır. Eğer idarenin başında Kur’anın
mütekebbir, müsstekbir, cebbâr, fahûr, anîd
gibi kişilerin iktidara gelmesi için her ferde
seçme ve seçilme hakkı tanımıştır.
Hz Peygamber kendisinden sonra
idari alanda yerine varis bırakmamıştır. Asrı
saadettensonra seçime dayalı idare şekli
terk eddlmiş, İslam tarihinde bu durumu
düzeltmek için mücadeleler hiç eksik olmamış, hatta hz Peygamberin otoritesin eolan
güvenle bu konuda hadis bile uydurulmuştur. Seçim edayalı yönetime dönüş 1923 yılında Cumhuriyeti kurmak suretiyle bize
nasib olmuştur.(4)
Değerli Mü’minler
4
mutanına, adı bilinen bilinmeyen ecdadımıza Allahtan rahmet, birlik ve beraberliğimizin devamı için niyaz ediyorum.
KATYNAK:
1- Keşfül hafa 2/433
2- Nisa 58
3-Buhari rikak 35
4- Saltanat karşısında hadis. Doç Dr Mehmet Hatipoğlu
5- Ali imran suresi 159
6- Şura 38
7- Kenzül ümmal
Hazırlayan: Yusuf Demiryürek - Döşemealtı Müftüsü
Redaksiyon: antalya İl Müftülüğü Hutbe Komisyonu
Firhist’e Geri Dön
47
2012 HUTBELERİ
1
02 - Kasım
İSLAM’DA GÜVENİLİRLİK
Değerli Kardeşlerim!
Mü’min, Allah’ın varlığına ve birliğine inanan, başkalarına güven veren ve
kendisine güvenilen kimse anlamını taşır.
Mü’min, verdiği sözde duran, özü-sözü bir,
dostluğuna güvenilen kimsedir. Yüce Rabbimiz bu hususta: “Yine onlar (o müminler) ki, emanetlerine ve ahidlerine riayet
ederler”1 buyurmaktadır. Mü’min, sevdiğini
sırf Allah rızası için sever ve ondan maddi
bir beklenti içerisinde olmaz. Emanetlerin
gereğini yerine getirir. Hz. Peygamber
(sav)’i örnek alarak onun gibi güvenilir bir
insan olmaya gayret eder. Nitekim Resulullah (sav), daha kendisine peygamberlik verilmeden önce “Muhammedü’l Emîn”
ünvanına sahipti.
Aziz Mü’minler!
Bizler müslüman olarak verdiğimiz
3
toplumda insani ve ticari ilişkiler bozulur.
Nihayetinde o toplum artık çökme tehlikesiyle karşı karşıya kalmış olur.
Muhterem Mü’minler!
Sonuç olarak, sağlam ve güvenilir
temeller üzerine bina edilmiş bir toplum
içinde yaşamanın şartlarını şöyle sıralayabiliriz: Güvenilir bir müslüman olmak,
Allah’ın emir ve yasaklarına riayet etmek,
mal ve mülkün Allah’a ait olduğunu bilmek,
O’nun kudreti önünde eğilmek ve ölümden
sonra O’nun huzurunda hesap verileceğine
inanmak, iyilik yapmak, kötülüklerden
uzaklaşmak ve başkalarına zarar vermekten kaçınmaktır.
KAYNAK:
1- Mü’minun 23/8
2- İsra, 17/34
3- Tirmizi, İman, 12; Nesâî, İman, 8.
Hazırlayan: Selim METE
Kaş İlçe Vaizi
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
sözlerden, üzerimizde bulunan emanetlerden sorumluyuz. Yüce Rabbimiz Kur’an’da:
“Verdiğiniz sözü yerine getirin. Çünkü
verilen söz, sorumluluğu gerektirir.”2
buyurmaktadır. Özellikle Allah’ın adını anarak verilen sözlerin, yapılan adakların ve
yeminlerin yerine getirilmesi emredilmektedir.
Değerli Kardeşlerim!
Resulullah (sav), müslüman ve
mü’min kimseyi şöyle tanımlıyor. “Müslüman, insanların elinden ve dilinden selamette olduğu, mü’min ise; insanların,
canları ve malları konusunda kendisinden emin olduğu kimsedir.”3
Kur’an ve sünnetle uyumlu olmanın
yollarından biri de güvenilir insan olmaktır.
Kendisine güvenilmeyen bir insanla, dostluk ve ticarî ilişki kurulamaz. Meşru bir mazereti olmadıkça verdiği sözde durmayan
kimsenin toplum içinde saygınlığı kalmaz.
İşte bu yüzden ticaret ve toplum hayatında
güven duygusu son derece önemlidir. İnsanların birbirlerine güven duymadığı bir
4
Firhist’e Geri Dön
48
2012 HUTBELERİ
1
09 -Kasım
ALIŞVERİŞ AHLÂKI
Muhterem Mü’minler!
Peygamber Efendimiz (sav), insanlığa
müstakil bir medeniyet getirmiş, Mekke’den
Medine’ye hicret ettikten sonra kurmuş olduğu
Medine Site Devleti’nin anayasasının ikinci
maddesinde “Müslümanlar, diğer insanlardan ayrı bir ümmettir” diyerek bu hususu tespit etmiştir. Öyle ise, bir müslüman olarak
medenî hayatımızın her meselesinde kendimize has bir değerimiz, bir tarzımız, bir şeklimiz olmalıdır. Mü’min ve Müslüman olan
herkes, meselelerinin tamamında “İslâm’a
göre” olanını bilmekle, bilmiyorsa arayıp bulmak ve onu tercih etmek ve onu hayata geçirmekle mükelleftir. Bu mükellefiyet zamana,
mekana ve insana göre değişimez İslam’ın evrensel ahlak umdeleridir. Aynen öyle, alışveriş
ve ticaretin de İslam’a göre olanı ve olmayanı
3
şunlardır: Esnafın kendi dükkanını açmada ve
ödemelerini yapmada erkenci ve dakik olması,
cuma günü öğle vaktinde ezan okunmaya başlayınca iki tarafında alışverişi bırakması, beş
vakit namazını alışverişe kurban etmemesi,
dinin diğer farz ve vaciplerini asla ihmal etmemesi, tezgahını insanların ve araçların geçtiği
ve komşusunun rahatsız olduğu güzergahlar
üzerine açmaması gerekmektedir.
Eylemle yani direk alışveriş ile alakalı
esaslar ise şunlardır: Alıcı ve satıcının asla
faize düşmemesi, alışveriş sırasında iki tarafın
da yeminden uzak durması, mümkün olduğunca borçtan ve borçlanmaktan kaçınılması,
şayet taraflardan biri borçlanmışsa borcunu zamanında ödemesi, borçlu zor durumdaysa alacaklının borçluya mühlet vermesi, alışverişte iki
tarafında anlayışlı ve hoşgörülü olması, zengin
tüccarların muhtaç kimselere ve hayır kurumlarına destek olmada cömert olması, alışveriş sırasında belirtilen şartlara iki tarafın da uyması,
işçinin parasının peşin ya da geciktirilmeden
verilmesi, ölçü ve tartıda hassas olunup hileye
asla yer verilmemesi, terazinin müşteri lehine
ağır kılınması, zengin tüccarların fakirlerin rekabet ve hırsını kışkırtmayacak sadelikte bir
hayat standardı yaşaması, paraya karşı hırslı
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
vardır. Sadece meslek erbâbı olan tüccarlar
değil, her insanın, alışveriş ve ticaretle uzaktan yakından bir ilgisi söz konusudur. Çünkü
alışveriş, insanların günlük hayatlarının vazgeçilmez bir parçasını teşkil etmektedir.
Aziz Kardeşlerim!
Rasülullah (sav), “Rızkın onda dokuzu
ticarettedir” buyurarak, “Emin ve (muamelelerinde) doğruluktan ayrılmayan ticaret
ehli; peygamberler, sıddîkler, şehitler ve sâlihlerle beraberdir”2 buyurarak, makbul ticaretin bir kısım şartlara bağlı olduğuna dikkat
çekmiştir. Öyle ise, alışveriş ve ticaretle ilgili bir
kısım esasların bilinmesi gerekmektedir. Biz
hutbemizde, bu esasları farklı başlıklar altında
özetle anlatacağız.
Alışveriş ve ticaretin birinci unsuru insandır. Çünkü, alan da satan da o’dur.
İnsan ile alakalı esaslar ise şunlardır: Alışveriş
ve ticaret yapacak olan kimsenin akıllı ve mükellef olması, alıcı ve satıcının nelerin helal,
nelerin haram olduğunu gayet iyi bilmesi, iki tarafında harama düşmeme hususunda son derece titiz yani takvalı olması, malın özelliklerini,
varsa ayıp ve kusurlarını anlatmada doğru ve
dürüst davranılması gerekmektedir.
Zaman ve mekan ile alakalı esaslar ise
4
olunulmaması, karaborsacılığın yapılmaması,
müşterinin fiyat ve mal konusunda asla aldatılmaması, pazarlığın engellenilmemesi, pazarlığı
yapılmakta olan mala talip olunulmaması, borçlanma ve ödemelerin mutlaka yazıya geçirilmesi gerekmektedir.
Eşya ile alakalı esaslar ise şunlardır: İslam’ın haram kıldığı şeylerin tamamının alışverişinin yapılmaması, şüpheli şeylerden uzak
durulması, sipariş dışında, olmayan bir şey ile,
müşterinin bilgisi ve rızası yoksa ayıplı ve kusurlu malların asla satılmaması gerekmektedir.
Değerli Mü’minler!
Hutbemi, başta okuduğum ayet-i kerime ve hadis-i şerif’in meali ile bitiriyorum.
Yüce Allah, buyuruyor ki: “Ey müminler! Birbirinizin mallarını gayrı meşru yollar kullanarak değil, karşılıklı anlaşmaya dayalı
ticaret yolu ile yiyiniz”3. Peygamber Efendimiz (sav)’de, şöyle buyuruyor: “Bizi aldatan
benden değildir”.4
KAYNAK:
1- Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr [Feyzu’l-Kadîr
ile birlikte], 3, 244.
2- Tirmizî, Buyû, 4.
3- Nisa, 29.
4- Müslim, İman, 43/295.
Hazırlayanın: Musa Kâzım DEMİR
Aksu İlçe Vaizi
Firhist’e Geri Dön
49
2012 HUTBELERİ
1
16 - Kasım
MEDENİYET YOLCULUĞU: HİCRET
Muhterem kardeşlerim!
İslâm âlemi olarak yeni bir hicrî yıla daha
kavuşmanın huzur ve mutluluğunu yaşamaktayız. Müslümanlar için bir dönüm noktası olan ve
tarihte yeni bir sayfa açan hicret, Hz. Ali’nin teklifiyle Hz. Ömer’in halifeliği döneminde hicrî takvimin başlangıcı sayılmıştır. Bu vesileyle yeni
hicrî yılınızı tebrik ediyor; hicrî 1434 senesinin
ülkemiz, gönül coğrafyamız, İslâm âlemi ve
bütün insanlık için hayırlara vesile olmasını
Yüce Rabbimden niyaz ediyorum.
Bilindiği gibi İslâm’ın yayılmaya başladığı
Mekke döneminde Sevgili Peygamberimiz ve ilk
3
şısında asla bir kaçış değil, aksine İslâm’ı öğrenmek, öğretmek, yaşamak ve yaşatmak için
yeni bir imkân, yeni bir mekân arayışıdır.
Kardeşlerim!
Aslında Medine’ye hicret, medeniyete
hicrettir. Zira Peygamber Efendimiz’in hicretiyle
Yesrib, Medine’ye dönüştü. Medine de medeniyet üretti. Rahmet Peygamberi (s.a.s), Medine’de kin, nefret ve intikam toplumundan bir
sevgi ve merhamet toplumu meydana getirdi.
Katı kalpli insanlardan, can taşıyan her varlığa,
hatta eşyaya dahî şefkat ve merhametle muamele edecek bir toplum oluşturdu. Hem maddi
hem manevi açıdan arındırdı onları. Çıkarcılığı,
çapulculuğu ve fırsatçılığı revaçta olan bir topluma, kendisi için istediğini, kardeşi için de istemeyi, diğerkâmlığı ve kardeşliği öğretti.
Komşusu aç iken tok gezilemeyeceğini gösterdi. Dürüstlüğü, güvenilirliği, aldatmamayı,
helal kazancı, alın terini, hak ve hukuku, hakkaniyeti, eşitlik ve adaleti öğretti. İyiliği, güzelliği, hayrı, ahlâkı, samimiyeti, olgunluğu,
takvayı gösterdi.
Kıymetli Kardeşlerim!
Sevgili Peygamberimiz, insanlara hiz-
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Müslümanlar sürekli baskı ve işkencelere hedef
oldular. Sosyal, ekonomik ve kültürel ambargoya
maruz kaldılar. İlk Müslümanlar önce Habeşistan’a, sonra da Medine’ye hicret ettiler. Peygamber Efendimiz (sav) ve ashâb-ı kirâm, doğup
büyüdükleri ve çok sevdikleri şehirleri Mekke ve
Kâbe’den ayrılmak durumunda kaldılar.
Kardeşlerim! Biz Müslümanlar için bir
milat olan hicret; Allah’a ve O’nun kutlu elçisine
gönülden bağlılığın bir ifadesidir. Hakka, hakikate, ilme, irfana ve en önemlisi medeniyete yapılan bir yolculuktur.
Hicret, Allah rızası için; anadan, babadan, evlattan, yardan, diyardan, maldan, mülkten hatta candan vazgeçmenin ibretli ve
meşakkatli bir öyküsüdür. Yüce dinimizin rahmet yüklü mesajlarını bütün insanlığa ulaştırmak için çıkılan kutlu yolculuğun adıdır hicret.
Hicret, yardımlaşma, dayanışma, paylaşma, dostluk ve kardeşliğin ifadesidir. Kardeşine kucak açarak onunla evini, iş yerini,
yiyeceğini ve varlığını paylaşmaktır. Kardeşini
himaye etmek ve sahiplenmektir.
Hicret, maddi zorluklar ve zorlamalar kar4
mette emanet ve mesuliyet bilincini, liyakati getirdi. İffetli ve ahlaklı bir toplum kurdu. İlim ve hikmete, hak ve hakikate, bilgi ve öğrenmeye âşık
örnek bir nesil yetiştirdi. Fakirler, sahipsiz olmadıklarını; güçsüzler kimsesiz kalmadıklarını hep
O’ndan, O’nun uygulamalarından öğrendi. Kısacası onlara temiz bir toplumun nasıl oluşması
gerektiğini göstererek insan onurunu, insanca
yaşamı, Müslümanlığı ve medeniyeti gösterdi.
Aziz kardeşlerim!
Bugün bizim için de bir hicret söz konusudur. Fakat bu hicret sadece göç edecek yer
ve yurt aramak değil; her durumda daha iyinin,
daha güzelin peşinde koşmak, İslâm’ı daha bir
samimiyet içinde yaşamaya çalışmaktır. Hicret
işte bu yolculuğun adıdır. Hz. İbrahim’in dediği
gibi, hepimiz Rabbimize hicret etmekteyiz.1
Geçici olan bu dünyadan, ebedi olan gerçek
âleme doğru göç etmekteyiz. Buradaki hicret,
Sevgili Peygamberimizin buyurduğu gibi, Allah’ın yasaklarını terk etmektir.2
Ne mutlu hicret edenlere! Ne mutlu yüreklerinde hicret ruhunu taşıyanlara!
KAYNAK:
1- Ankebût, 29/26. 2- Buhârî, İmân 4.
Hazırlayan: Diyanet İşleri Başkanlığı
Firhist’e Geri Dön
50
2012 HUTBELERİ
1
23 - Kasım
İSLAM’DA NEZAKET
Kıymetli Mü’minler!
Kainatın efendisi Peygamberimiz
(s.a.v)’in yanında kalıp on yıl hizmetinde bulunan Hz. Enes b. Malik Peygamberimizi
(s.a.v) şöyle anlatır: “Rasûlullah Efendimiz
huyca insanların en güzeliydi. Bir gün beni
bir işe göndermişti. Ben “Vallahi gitmem”
dedim. Halbuki içimden gitmeye karar vermiştim, çünkü emri veren Allah’ın Peygamberi idi. Yola çıktım, sokakta oynayan
çocukların yanlarından geçerken kendilerini seyre daldım. Derken Peygamber
(s.a.v), arkamdan gelerek ensemden tuttu.
Dönüp kendisine baktım; gülüyordu. Enescik! dedi. Emrettiğim yere gittin mi? Evet, gidiyorum yâ Rasûlellah, dedim.
Peygamberimize on sene hizmet ettim. Ver3
“edebe riâyet”tir. Edep, insanı, diğer mahlûkattan ayıran en önemli özellik ve Hak yolcusunun en kıymetli azığıdır. Müslüman, hem
dindar hem kaba, geçimsiz ve nezâketsiz olamaz. Zîrâ esasen İslâm’ın özü; îtikadda tevhîd; davranışta edep, istikâmet ve
merhamettir. Bu itibarla denilebilir ki, bütün
esaslarıyla İslâm dîni, baştan sona nezâket,
zerafet, maddi manevi temizlik, yani “güzel
ahlak”tan ibârettir. Müslüman, sözlerinde ve
davranışlarında halim-selim, nazik ve kibar olmalı; sert ve kırıcı olmaktan kaçınmalıdır. Bağırarak konuşmak, kaba davranmak,
başkalarını hakir görmek bir müslümana yakışmaz. Yüce Rabbimiz, Kur’an’da mealen
şöyle buyurur: "İnsanları küçümseyip yüz
çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beğenip övünen
kimseyi sevmez”(3).
Muhterem Cemaat!
İnsanlara iyi davranma ve kardeşliği
pekiştirme konusunda hiçbir davranış küçümsenemez. Peygamber Efendimiz (s.a.v), şöyle
buyururlar: “Din kardeşinin yüzüne gülümsemen senin için bir sadaka, iyiliği tavsiye
etmen, kötülükten sakındırman senin için
bir sadaka, yolunu kaybeden bir kimseye
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
diği bir emri yerine getirmekte ağır davrandığımda veya hiç yapmadığımda beni suçlamaz, kalbimi kırmazdı. Ailesinden biri bir
şey söyleyecek olsa: “Ona ilişmeyin, olması kaderde olsaydı olurdu!” derdi.(1)
Aziz Kardeşlerim!
İnsanların birbirlerine nasıl davranması
gerektiğinin en güzel örneğini veren Allah Rasulü (s.a.v.), Kur’an-ı Kerim’de de övülmüş,
atalarımızın, “tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır” misali nazik ve kibar davranmasının, tebliğinin başarısında en önemli faktör olduğu
vurgulanmış ve hutbemin başında okuduğum
ayet-i celilede şöyle buyrulmuştur: “O vakit
Allah'tan bir rahmet ile onlara yumuşak
davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdiS”(2).
Değerli Kardeşlerim!
İnsanın, mânen olgunlaşarak Hakk’a
yakınlıkta ulaşabileceği en yüksek derece,
ancak edebli olmak, nazik davranmak, afv ve
musamaha yolunu tutmakla elde edilebilir.
Mânevî terbiye yolu olan tasavvufun gayesi ve
en önemli kemale erme yolu da “muhabbet”,
onun en güzel göstergesi ise her hususta
4
yol göstermen senin için bir sadaka, yoldan taşı, dikeni ve kemiği atman senin için
bir sadaka, kovandan din kardeşinin kovasına suyu boşaltman da senin için bir sadakadır”(4).
Aziz Cemaat!
Uzun sözün kısası, edepli, hoşgörülü,
yumuşak huylu, nazik ve yardımsever olmak
İslâm terbiyesini özümsemiş, olgunluğa ulaşmış her müminin şiarı olmalıdır. Kamil bir
mü’minin saygısı, sevgisi, edep ve hürmeti
başta Allâh ve Rasûlü olmak üzere, İslam büyüklerine, ana-babaya, mü’minlere ve bütün
mahlûkâta kadar uzanır.
Cenâb-ı Hak, ilâhî terbiyesiyle edeplendirdiği ahir zaman Nebisi’nin güzel ahlakını
hayatımıza hakim kılmayı cümlemize nasîb
eylesin! En güzel rehber Allah Rasulü (s.a.v.)
in, Hak dostu âlim ve ârif kullarının hayatlarından hisse alarak zarîf, nâzik ve edep ehli
mü’minler olmamızı Mevla bizlere müyesser
eylesin.
KAYNAK:
(1 (Hayatüs-sahabe_c.3_sh.91
(2) Al-i İmran, 3/159
(3) (Lokman, 31/18)
(4) (Büluğul-Meram terc. ve şerhi- 4.cilt sah.353)
Hazırlayan:Bahattin ATAKLI
Demre Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
51
2012 HUTBELERİ
1
30 - Kasım
GÜNAHLAR
Muhterem Müslümanlar!
Şüphesiz Allah, insanı boş yere yaratmadığı gibi, onu başıboşta bırakmamıştır. İnsanoğlunu ibadetle yükümlü kılmış,
imtihana tabi tutmuştur. İnsanın bu imtihanda başarılı olması; iman edip salih
ameller işleyebilmesine, inkâr ve isyandan
uzaklaşıp günahlardan sakınabilmesine
bağlıdır.
Değerli Müminler!
Günah, her konuda Allah ve Rasülünün emir ve yasaklarına muhalefet etmektir. İnsanı günah işlemeye sevk eden
nefistir. İnsan nefsinin tabiatında şehvete,
günaha ve kötülüğe meyil vardır. Nitekim
Kur’an-ı Kerimde: “Muhakkak ki nefis,
aşırı şekilde kötülüğü emreder”(1) buyrul3
hatada bile bile ısrar etmez, tövbeleri kabul
edenin Allah olduğunu bilir ve ona yönelir.
Günahtan kaçınabilmek için güçlü bir iradeye sahip olmak ve imanı daima zinde
tutmak gerekir. Buna rağmen insan bir
günah işlemişse, bu günahtan pişmanlık
duymalı ve hemen tövbe edip Allahtan af
dilemelidir. Hutbemi başta okuduğum ayetin mealiyle bitirmek istiyorum: “Eğer yasaklandığınız büyük günahlardan
kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı
örteriz ve sizi şerefli bir yere sokarız.”(2)
KAYNAK:
1-Yusuf 12/53
2-Nisa 4/31
Hazırlayan: Ayhan ERMİŞ
Kemer Müftüsü
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
muştur. Dünya hayatının çekiciliği ve insanın aşırı istekleri onu günah işlemeye sevk
eder. Ayrıca hassas bir psikolojiye sahip
olan insanı, ölümsüz bir dünya hayatı içgüdüsü, ahireti düşünmeme ve şeytanın tahrikleri de günaha sevk etmektedir.
Değerli kardeşlerim!
Günah, hem ferdi hem de sosyal hayatı bozan manevi bir hastalıktır. Gönülde
pas bırakan günah bünyeye musallat
olmuş bir virüs gibidir ve er-geç kendini hissettirir. Günah, insanın Allaha olan meylini
köreltir, kalbine huzursuzluk verir, gönlünü
bulandırır. Kişinin iç dünyasını, maddi ve
manevi hayatını karartır. Vicdanı sızlatan,
insanın kalbine rahatsızlık veren bir olaydır.
Bu itibarla mümin, küçük-büyük demeden
tüm günahlardan sakınmalıdır.
Muhterem müminler!
Her insanın hatası, kusuru, günahı
olabilir. Ancak iman sahibi mümin, işlediği
günah veya yaptığı hatadan dolayı pişmanlık duyarak hemen Yüce Rabbine sığınır ve
ondan af dileyerek tövbe eder, günah veya
4
Firhist’e Geri Dön
52
2012 HUTBELERİ
1
07 - Aralık
DİN SAMİMİYETTİR
Muhterem Müslümanlar
Hz. Allah dini, insanoğlunun dünyada
ve ahirette mutluluğu için göndermiş Peygamber Efendimiz de bir hadisi şeriflerinde dini;
samimiyet(1) olarak tarif etmişlerdir.
Bir ayeti kerimede şöyle buyruluyor:
“De ki: Çalışın, yapın. Yaptıklarınızı Allah
da, Resûlü de, mü’ minler de göreceklerdir.
Sonra gaybı da, görülen âlemi de bilen Allah’ın huzuruna döndürüleceksiniz. O da
size bütün yapmakta olduğunuz şeyleri
haber verecektir”(2)
Samimiyet, saf ve temiz olmak, çıkar ve
şöhret amacı gütmemek, riyasız ve içten davranmak, kalbin huzurunu bozacak şeylerden
kalbi uzak tutmak anlamlarına gelmektedir.
Bir diğer ifadeyle samimiyet; ihlaslı
olmak, iyi niyetli olmak, sadakat sahibi olmak
3
kardeş olarak hissedip, “kendisi için sevip
istediğini kardeşi için de istemektir.”(6) Samimiyet; kardeşine buğz etmekten, zulümden,
haset etmekten, hor ve hakir görmekten, tecessüsten, gıybetten, iftiradan sakınmaktır.
Samimiyet, “kişinin, kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve oğullarından, kaçacağı günü”(7) unutmamak “kim
zerre miktarı hayır yapmışsa onu göreceğine, kim de zerre miktarı şer işlemişse
onu da göreceğine”(8) inanarak hareket etmektir. Samimiyet iyilik ve yardımların sadece
Allah rızası için yapılarak reklam veya takdir
görme duygusundan kaçınmaktır.
Sevgili Peygamberimiz bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: “Allah buyuruyor ki; kulumun kendisiyle bana ibadet
ettiği en sevimli şey, bana karşı ihlaslı ve
samimi olmasıdır.”(9)
Aziz Cemaat
Dünyada yaptığımız her şey mahşer
günü önümüze getirilip “Kitabını oku! Bugün
sana hesap sorucu olarak kendi nefsin
yeter.”(10) deneceği bilinciyle Allahü Teala ve
Rasulünün emirlerine muhalefet etmekten ve
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
demektir. Samimiyet insanın içiyle dışının bir
olmasıdır. Samimiyetsizlik ise riya, ikiyüzlülük,
münafıklık, yalan, aldatma ve kandırma gibi
Müslüman’a yakışmayan huylardır.
Peygamber Efendimiz “Din Samimiyettir” buyurunca, sahabenin “kim için ”
diye sormaları üzerine; Sevgili Peygamberimiz “Allah için, O’nun kitabı için, O’nun
elçisi için, Müslümanların yöneticileri ve
bütün Müslümanlar için”(3) buyurmuşlardır.
Buradan anlaşılıyor ki samimiyet her alanda
ve herkes için lazım olan bir meziyettir.
İmanda, amelde ve ahlaki davranışlarımızda
samimiyet olmalıdır. Sevgili Peygamberimiz
bir hadisi şeriflerinde “Allah Teâlâ sizin bedenlerinize ve yüzlerinize değil, kalplerinize ve amellerinize bakar”(4) buyurarak her
türlü amelin kabulünün kalpte bulunan ihlas ve
samimiyete bağlı olduğunu ifade etmişlerdir.
Değerli Müslümanlar,
Dünya, imtihan mekanıdır. Dünyadaki
imtihanlarımızın belki de en önemlisi samimiyet imtihanıdır. Çünkü samimiyet dinin özü ve
ruhudur. Samimiyet; “Mü’minler ancak kardeştirler”(5) emri gereğince diğer Müslüman’ı
4
kendimizi kandırmaktan sakınmalıyız. İbadetten ticarete, aile hayatından toplumdaki görevlerimize kadar her işimizi Allah rızası için
yapmalıyız. Buna rağmen bir hata ve isyana
düştüğümüzde ise vakit kaybetmeden nefis
muhasebesi yapmalı, bu günahlardan dolayı
samimiyetle tövbe etmeli, samimiyetimizin
göstergesi olarak da Allah ve Resulünün emirlerine daha fazla sarılmalıyız. Unutmayalım ki;
Allahü Teala samimi kulunu mutlaka mükafatlandıracaktır.
Hutbemi bir ayeti kerime mealiyle bitirmek istiyorum. “De ki: ‘İçinizdekini gizleseniz de, açığa vursanız da Allah onu bilir.
Göklerdeki her şeyi, yerdeki her şeyi de
bilir. Allah her şeye hakkıyla gücü yetendir.”(11)
KAYNAK:
(1) Müslim, İman I, 74
(2) Tevbe, 9/105
(3) Müslim, İman I, 74
(4) Müslim, Birr 33
(5) Hucurât, 49/10
(6) Buhari, İman 7, I, 9
(7) Abese 80/ 34-36
(8) Zilzal 99 /7-8
(9) İbn Hanbel, Müsned, V,254
(10) İsra 17/14
(11) Âl-i Imran, 3/ 29
Hazırlayan: Mustafa ŞİMŞEK - Aksu Müftüsü
Redaksiyon: Antalya İl Müftülüğü Hutbe Komisyonu
Firhist’e Geri Dön
53
2012 HUTBELERİ
1
14 - Aralık
ALLAH’A YAKIN OLMAK
Değerli Mü’minler!
Saâdet asrında birgün, bir bedevî, Efendimiz (s.a.v.)’e gelerek şu soruyu sordu: “Ey
Allah’ın Resûlü! Allah bize yakın mıdır,
yoksa uzak mıdır? Bunu bilelim ki, duâ edeceğimiz zaman ona göre alçak sesle veya
yüksek sesle duâ edelim.” Resûlullah
(s.a.v.), bu soru karşısında sustu. Bunun üzerine cevap olarak şu âyet indi:(1) “Kullarım
sana Beni soracak olursa, muhakkak ki Ben
(onlara) çok yakınım. Bana duâ ettiği zaman
duâ edenin duâsına cevap veririm. Öyleyse,
onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve
Bana iman etsinler. Umulur ki doğru yolu
bulmuş olurlar.”(2)
Muhterem Müslümanlar, Allah’a yakınlık, Allah (c.c.) ile her an ve her yerde beraber
olduğumuz bilincini, yüksek bir kavrayış hâlinde kalbimizde ve bütün varlığımızda yaşa3
Öyleyse Aziz Kardeşlerim, Yarın
Allah’ın huzuruna çıktığımızda, Âlemlerin
Rabbi bize: “Ey kulum! Ben sana şah damarından daha yakındım, hep seninle birlikteydim; peki sen kiminle beraberdin?!” diye
sorduğunda ne cevap vereceğimizi şimdiden
düşünmeli ve ona göre yaşamalı değil miyiz?
Ömrünün sonuna doğru ağır bir hastalığa tutulduğunda, baş yâveri Hasan Can’ın:
“Pâdişâhım! Artık Allah ile beraber olma
vaktiniz geldi herhalde” sözüne karşılık:
“Hasan, Hasan! Sen bizi bu âna kadar kiminle beraber zannederdin?! Cenâb-ı
Hakk’a teveccühümüzde bir kusur mu gördün?” diye karşılık veren cihan pâdişâhı Yavuz
Sultan Selim Han gibi cevap verebilecek miyiz?
Aziz Cemaat! Kulun Allah’a yakınlığı ve
O’nunla beraberliği, her şeyden önce O’na iman
etmekle, sonra da ibadet ve taatte bulunmakla
olur. Allah’a yakınlığın zirvesi ise, O’nu görüyormuşçasına kulluk etmektir. O halde imanımızı
yeniden tazelemeli, ibadet ve taatlerimizi yeniden gözden geçirmeli ve kulluğumuzu secde
ânındaki kıvamına yükseltebilmeliyiz. Nitekim
Allah Resûlü (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır:
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
maktır. Cenâb-ı Hakk’ın her an bizimle olduğunu bilerek, düşünerek ve hissederek, hareketlerimizi ona göre düzenlemektir. Gönlün
Allah ile olması, dünya imtihanının başarı belgesidir. Bunun zıddı olarak Hak’tan gâfil yaşanan bir hayatın sonu da, ebedî bir hüsran ve
pişmanlıktan başka bir şey değildir.
Aziz Cemaat! Allah her insana çok yakındır. Öyle ki, insanın damarlarında dolaşan
kan kadar ona yakındır. Nitekim hutbemin başında okuduğum âyet-i kerîmede Cenâb-ı Hak:
“Andolsun, insanı Biz yarattık ve nefsinin
ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha yakınız.”(3)
buyurmaktadır. Demek ki Allah, bizim her ânımızı görmekte, ne yapmakta olduğumuzu çok
iyi bilmektedir. O, bizim her nefs alıp-verişimizden, kalbimizin her atışından haberdardır.
Hattâ “O, gözlerin en hâin bakışlarını da
bilir, gönüllerin gizlediği şeyleri de.”(4)
Enfal Sûresi’nde buyrulduğuna göre: “SŞunu
iyi bilin ki Allah, insan ile kalbi arasına
girerS”(5) Hadîd Sûresi’nde de: “SNerede
olursanız olun, O sizinle beraberdir...”(6)
buyrulmaktadır.
4
“Kulun Allah’a en yakın olduğu an, secde
ânıdır. Öyleyse secdedeyken duâyı çoğaltın!”(7) Allah’a yakınlaşmak için O’na bolca duâ
etmeli, O’nu çokça anmalıyız; ibadetlerimizi çoğaltmalıyız. Böylece şu kutsî hadiste Cenâb-ı
Hakk’ın verdiği müjdeye kavuşabiliriz: “Kulumun bana olan zannı ne ise, ben de ona öyleyim. Kulum beni andığında, ben onunla
beraberim. Kulum bana bir karış yaklaşırsa,
ben ona bir arşın yaklaşırım. Kulum bana bir
arşın yaklaşırsa, ben ona bir adım yaklaşırım. Kulum bana yürüyerek gelirse, ben ona
koşarak giderim.”(8)
O halde Değerli Kardeşlerim! Allah’a
doğru koşun ve ondan kaçmayın! Zira o sizi
bulur ve siz kaçmakla onu yoramazsınız. “Öyleyse Allah’a kaçın!”(9) O’na koşun, O’na sığının! Çünkü O’ndan başka sığınılacak yoktur!
KAYNAK:
(1) Âlûsî, Rûhu’l-Maânî, II/63.
(2) Bakara, 2/186.
(3) Kaf, 50/16.
(4) Mü’min, 40/19.
(5) Enfâl, 8/24.
(6) Hadîd, 57/4.
(7) Müslim, Salât, 43; Ebû Dâvud, Salât, 152.
(8) Buhârî, Tevhîd 15, 35, 55; Müslim, Tevbe 1, Zikir 2, 19.
(9) Zâriyât, 51/50.
Hazırlayan: Hatice ÖGKE- Antalya İl Vâizi
Firhist’e Geri Dön
54
2012 HUTBELERİ
21 - Aralık
2
Firhist’e Geri Dön
Yüce dinimiz İslam, aileye en büyük değeri vermiş ve aileyi koruyup güçlendirmiştir.
AİLE İÇİ İLETİŞİMİ ETKİLEYEN SEBEPLER Alemlerin Rabbi, Rum Suresi 21. ayet-i kerimede: “Kendileri ile huzur bulasınız diye
sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de
onun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için
elbette ibretler vardır.” (1) buyurmaktadır.
Bir mümin için aile hayatı geçici bir beraberlik
Aile insanoğluyla var olmuş, çok eski fakat değil, sonsuzluk aleminde de devam edecek bir birhiçbir zaman eskimemiş bir müessese, aynı zalikteliktir Hakiki hürmet, samimi şefkat ve merhamet
manda toplumların bütün değer ve özelliklerini ta- ise ancak ve ancak ebedî beraberlik fikriyle olabilir
şıyan bir çekirdektir. Toplumlar, bu çekirdek
Ahiret inancı olmazsa aile içi iletişimde merhamet
etrafında büyür, beslenir ve gelişirken sahip olgöstermelik olur, hürmet ise yapmacıklaşır.
dukları kültür ve medeniyeti kendinden sonra
Aile; öncelikle fertler arası iletişimi kuvgelen nesle de yine aile eliyle aktarır.
vetli, münasebetleri saygı ve sevgi temelleri üzeMeşru çizgide kurulan her aile yuvası maddi rine kurulmuş sağlıklı bir mektep olmalıdır.
manevi olgunluk ve faziletin vesikası olmuştur.
Anne babanın iletişim ve ilişkileri ne denli
Onun bozulması veya meşruiyet çizgisinden sapyüksek olursa, toplumdaki başarı ve huzur, o deması ise milletlerin yıkılışını hazırlamıştır. İyi kurul- rece yüksek olacaktır. Ailede huzur ve güvenin bimayan bir aile huzur ve emniyet vermediği gibi
rinci şartı eşler arasındaki duygu, düşünce, kültür,
yetişen nesiller için de bir han ve otelden öteye
ahlak ve inançtaki uyumdur. Buna göre yuva kurgeçmeyecektir. Bütün hayatlarını böyle bir otelin
maya teşebbüs eden her ferdin evvela bu mevzusoğuk duvarları arasında geçiren çiftler talihsiz, ye- larda mutabakata varabileceği bir eş araştırması
tişen yavrular da sahipsizdirler.
gerekir. Aksine yuva inanç, düşünce ve anlayış1
3
taki uyum dikkate alınmadan hissilik üzerine kurulursa o ev huzursuzlukların kaynağı bir han haline
dönüşür ve bir cehennem köşesini hatırlatır.
Değerli Kardeşlerim! Aile içi iletişimi olumsuz
yönde etkileyen birçok sebepler vardır ki bunlar şiddet, alkol ve uyuşturucu bağımlılığı, kumar, egemen
olma arzusu, güvensizlik, bilinçsiz tüketim, yalan, sorumluluk duygusunun zayıflaması vb şeylerdir.
Esefle belirtmeliyim ki; sevgi, samimiyet
ve eğitim yuvası olan aileler, birçok zaman şiddet
ve problem odağı olabilmektedir.
Aile içi şiddet, bütün dünyada olduğu gibi
ülkemizde de kanayan bir yaradır. Çünkü aile içi
şiddette yalnız şiddet gören değil, şiddete tanık
olan kişilerin de psikolojik ve psiko-sosyal gelişimleri yüksek derecede etkilenmektedir.
Aile içi şiddetin her çeşidi, özellikle çocuğa
yönelik olanı, gelecek nesiller açısından çocukların
potansiyellerini budayan ve kişilik özelliklerinde
kolay kolay silinemeyecek hasarlar bırakan önemli
bir darbedir. Çünkü bilinmelidir ki; her doğan çocuk,
bir bilim adamı veya dahi gibi üstün yetenekle doğmakta, onu anne ve babası köreltip budamaktadır.
Alkol, uyuşturucu, yalan ve kumara gelince; bunlar sebebiyle nice yuvalar yıkılmakta,
ihanet ve yalanla ailenin temeline dinamitler yer-
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
4
leştirilmektedir.
Aziz Kardeşlerim! Şimdi nefsimize bir soralım. Bizler nasıl bir aile haline geldik ki; bir zamanlar
cihanı titreten evlatlar yetiştirirken şu anda kahvehane köşelerinde oturan, köprü altlarında esrar
çeken, eğlence merkezlerinde gününü gün eden
gençler yetiştiriyoruz. Bizlere ne oldu ki televizyon
dizilerinden dolayı eşimize beş dakika bile ayıramıyoruz. Çocuğumuzla oyun oynayamıyoruz. Onlarla
oturup manevi bir program bile yapamıyoruz.
Peki aile içi etkili bir iletişimde aile fertlerine düşen şey nedir? Peygamber Efendimizin
belirttiği gibi her aile ferdinin sorumluluk duygusuna sahip olması, empati yani dış dünyayı karşısındaki kişinin penceresinden görmeye
çalışması, güven vermesi, dürüst olması ve zararlı alışkanlıklardan uzak kalmasıdır.
Hutbemi bir ayet mealiyle bitiriyorum.
Rahmeti sonsuz olan yüce Allah Tahrim suresi
6.ncı ayette şöyle ferman buyuruyor: “Ey iman
edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar
ve taşlar olan ateşten koruyun.” (2)
KAYNAK:
1- Rum Suresi, 21.
2- Tahrim suresi, 6.
Hazırlayan: Erol KÖSEOĞLU - Kumluca Vaizi
Redaksiyon: Antalya İl Müftülüğü Hutbe Komisyonu
Firhist’e Geri Dön
55
2012 HUTBELERİ
1
28 - Aralık
“DÜN” EYLEDİĞİMİZ GÜNLERS
2
Firhist’e Geri Dön
kendi 365 gün! Nasıl da göz açıp kapamak kadar çabucak geçti
yüzlerce gün, binlerce saat!
Şair ne güzel ifade ediyor bu hakikati!
“Geldi geçti ömrüm benim, şol yel esip geçmiş gibi
Hele bana şöyle geldi, bir göz yumup açmış gibi”
Kardeşlerim! Yeni günler, yeni bir yıl bekliyor bizi. Öm-
rümüz olursa, onların da tükendiğini göreceğiz. Bir gün biz de bir
takvim yaprağından önce düşeceğiz dünyadan. Bizden önce
başkaları için hep böyle oldu, bizim için de böyle olacak. Başka-
ları için sıradan olan bir gün, bizim için en büyük göç başlayacak.
Ömür defterimiz kapanacak. Ebedî ömrümüzün rengi o gün belli
olacak. Dünya imtihanımız sonlanacak, elimiz kolumuz bağlanacak. O günden itibaren, ebedî hayatı kazanmak için bir şey ya-
Okuduğum âyet-i kerimelerde Cenâb-ı Hak şöyle bu-
pamaz hâle geleceğiz. Geçirdiğimiz yılların hesabı sorulacak!
Kardeşlerim. Yeni yıl, ister hicrî olsun ister miladi;
yuruyor: “Allah (inkârcılara): ‘Yeryüzünde kaç sene kaldı-
önemli olan bizim vakti nasıl karşıladığımızdır. Önemli olan, yeni
bir süre kaldık. Hesap tutanlara sor!’ derler. Bunun üzerine
göre belirlensin, ister güneşe göre, fark etmez. Rabbimiz bize gü-
nız?’ diye sorar. Onlar, ‘Bir gün, ya da bir günden daha az
Allah şöyle buyurur: “Çok az bir zaman kaldınız. Keşke
bunu (daha önce) bilmiş olsaydınız.” “Sizi boşuna yarattığımızı ve bize tekrar döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?”
bir yılın başlamasına ne anlam yüklediğimizdir. Yıllar ister ay’a
neşi de şahit gösterir, ayı daP Önemli olan, yeni günlerin adının
ne olduğu değil, yeni günlerde nasıl var olduğumuzdur. Zamanın
geçişini haber veren yıl başlangıcı gibi özel zaman dilimleri, bir fırKardeşlerim! Zaman hızla akıyor, ömür sermayesi tü- sattır önümüzde. Yeni bir başlangıç yapmak içindir bu fırsat. Hatakeniyor. Günleri “dün” eyledikçe, sayılı günlerimiz azalıyor. Yıl- larımızı gözden geçirip yeni kararlar almak içindir bu fırsat.
1
ları eskittikçe, hesap gününe biraz daha yaklaşıyoruz.
Hayatımızda yeni beyaz sayfalar açmak içindir bu fırsat. Zamana
yeni takvimler asacağız. Tıpkı bir sene önceki gibi. Nasıl da tü-
manı ilmek ilmek işleyebiliriz. Gelen yılın günlerinde cenneti ka-
Önümüzdeki Salı günü yeni bir yıla gireceğiz. Duvarlarımıza
3
zandıracak işler yapabiliriz. Elimizdeki bir deste takvim yaprağından sonsuz mutluluk çıkarabiliriz. Önümüze gelen her yeni günü
kendimize güzel bir şahit yaparak ahirete yollayabiliriz.
Kardeşlerim! Her yılın başlangıcı, aslında bizlere bu
mesajları veriyor. Ancak üzülerek ifade edelim ki, başka dinlere,
başka kültürlere, başka dünyalara ait sembolik unsurlar, yılbaşı
eğlenceleri ile bütünleştirilerek bir tüketim kültürüne dönüşmüştür.
Daha endişe verici olanı ise geleceğimizin teminatı olan çocuklar
üzerinden bir kimlik ve kültür erozyonu gerçekleştirilmesidir.
Ömrümüzden bir sene gittiği halde sanki bir sene ka-
zanmış gibi zamandan intikam alırcasına, kendini ve değerlerini
unutarak, kendinden geçerek alkollü içkilerle sabahlara kadar
eğlenmek ne kadar hazindir. Emek harcamadan zengin olmak
değer katabiliriz elbet. Zamanı kurtuluş sebebimiz yapabiliriz. Za-
4
Kardeşlerim! Yeni bir yıla girerken etrafımızda olup
bitenlere dikkat kesilmeliyiz. Suriye’de iki ateş arasında kalmış
çocuklara, kadınlara, yaşlılara, ilaçsız ve dermansız insanlara
duyarsız kalmamalıyız. Bugün Suriye’deki kardeşlerimiz ve akrabalarımız bir insanlık trajedisi yaşamaktadır. Savaşın acımasız şartları içerisinde her gün ölümle yüzleşmektedirler.
Açlıktan ilaçsızlığa, barınmadan ısınmaya çok zor şartlarla
karşı karşıyadırlar. Gün, insanlığımızın ve Müslümanlığımızın
imtihan edildiği gündür. Gün, Allah rızası için insanlık namına
Suriyeli kardeşlerimize yardım elini uzatma günüdür. Mezhebi,
meşrebi, inanışı, dünya görüşü ne olursa olsun Müslümanlar,
hatta bütün insanlık, sivil toplum örgütleriyle, kurum ve kuruluşlarıyla bu yarayı sarmak durumundadırlar. Bu sebeple Türkiye
arzusuyla kumar, piyango, toto ve loto gibi talih ve şans oyunları-
Diyanet Vakfı olarak ülke genelinde Suriye için insanî yardım
ki, her yılın başlangıcı, insanoğlunun iç içe geçmiş muhasebele-
ve yapacağınız yardımları kabul eylesin!
nın peşinden sürüklenmek ne kadar üzüntü vericidir.Gönül ister
rini yaptığı, kendi insanlığını yeniden kurduğu bir milat olsun!
Kardeşlerim! Her yılın ilk gecesi, anlamsız gayretlerin
peşinde sürüklenmenin vakti olmamalıdır. Aksine ömrümüzden
geride bıraktığımız yılın muhasebesinin yapıldığı vakittir. Yeni bir
yıla daha kavuşturduğu için Cenâb-ı Hakk’a şükretmemiz gere-
ken vakittir. Zamanın sahibi Cenâb-ı Hakk’a karşı kulluğumuzun
şuurunda olma vaktidir. Günün beş vaktini secdeyle anlamlan-
dırmaktır. Durduramadığımız vakti yüreklerimizle doldurmaktır.
Bu fani dünyadan ebedî cenneti çıkarabilmektir. Gelip geçen yılların tarlasından sonsuzluk hasadını elde edebilmektir.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
kampanyası başlatmış bulunuyoruz. Cenâb-ı Hak, yaptığınız
Hutbemi başta okuduğum hadis-i şerifin mealiyle bitirmek
istiyorum.Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), bir gün ashaptan birine
şöyle nasihatte bulunuyordu: “Beş şey gelmeden önce beş şeyin
değerini iyi bilmelisin; ölümünden önce hayatının, meşguliyetin-
den önce boş zamanının, fakirliğinden önce zenginliğinin, ihti-
yarlığından önce gençliğinin ve hastalığından önce sağlığının.”2
Not: Cuma namazını müteakip ülke genelinde Suriyeli kardeşlerimiz için
yardım toplanacaktır.
KAYNAK:
1- Mü’minûn, 23/112-115
2- İbn Ebî Şeybe, Musannef, Zühd, 6; Hâkim, Müstedrek, IV, 341.
Hazırlayan: Diyanet İşleri Başkanlığı
Firhist’e Geri Dön
56
Download