1l-G. l L/L HZ. MUHAMMED. VE EVRENSEL MESAJI SEMP02YUMU' 20-'22 NİSAN 2007 )'ayına Hazırlayari Doç. Dr. Mahfuz Söylemez ·ruı' ·ı~e t11Vatıet vmm hılüm AN\~mm!\lim Maı·k@:ııi Küt!.i!'lhi!Mfll Tas. No: 2-C)J. . 5 2_ \,..-\ A :t_ . 'tl\ · İslami İlimler Dergisi Yayınlan Aralık 2007 . İsliimi İlimler Dergisi Yayınlan: 2 İslfuni İlimler Dergisi Yayınlan Dizgi Kapak: İslfuni İlimler Dergisi Baskı, kapak baskı, cilt: Özkan Matbaacılık Birinci Basım: Aralık 2007 ISBN: 978-975-98073-3-7 İsliimi illm.ıer Dergisi Yayınlan Yeniyol Mahallesi l.Gazi Sok. No:9/2 ÇORUM Web: islamillimlerdergisi.com Tif: o 364 224 81 18 ' e-posta: islami_ilimlerdergisi®yahoo.com Her yazının dil ve bilimsel sorumluluğu yazarına aittir. ll. OTURUM: HZ. PEYGAMBER'İN MESAJI İSLAM HUKUKUNUN KAYNAGI OLARAK PEYGAMBERİMİZiN SÜNNETİ ŞamilDAÖCI' yakın irtibatı dikkate alınarak filnh, "mütekellim'in lcelcavra.mo.JC' 1; içeriği ve salt hukuki yönü esas alınaral{ da "m(ıkellefin, hak ve sorumlululclarma ilişicin şer'i hükümleri, tafsili (özel) delillerinden istinbat ve istidli'ıl!Joluyla çıkararak bilmesi"2 olarak tanımlanmıştır. Yukandaki tammlardan hareket edildiğinde fıkhın bir haklar ve sorumluluklar ilmi olduğunu ifade etmek gerekir. Tammdaki mülcellefifadesi, ilahi hitap ile yükümlü olımik için aranan şart ve nitelikleri taşıyan kişiyi; şer'i hülcüm ifadesi ise Şfui'in mükellefin fiillerine ilişkin hitabı ile, mükellefin bu hitap (vücilb, tahıim, nedb, kerdhe ve ibdha) karşısındaki konum ve tutumunu ifade etmek- Sözlük anlamı ile lamındalci amacını tedir, kısaca açıklamak gerekirse şer'i hülc.üın terimi, hitap-ınuhatap ilişkisini ve mükellefin şer'i hükme göstereceği itaat veya muhalefete Şfuiiıi öngördüğü . sonuçlann neler olduğunu açıklamaktadw. Hukuk, s<?syal düzeni tesis etmek ve insanların insanca yaşamalarını teiİlii:l etmek için, üstün bir otorite tarafindan vazedilen emirler ve yasaldar (nornilar) manzümesidir. İslam Dini açısından mükellefin birtakım fiil ve davranışlan yerine getirmesini.(ifa}ya da muayyen tutum ve davranışlardan kaçınmasuu (terk) öngören hukuk normları, kaynağını ilahi iradeden almal{tadır. Bu ise emir ve yasak nitelildi norm koyma (teşri) yetkisinin Allah'a ait olduğunu göstermektedir. 4 Emir olgusu sadece bir yülcümlülüğün yerine getirilmesini veya bir tutum ve davranıştan kaçınılmasınıtalep etme değil, aynı zamanda yaratma anlamında­ dır. Yüce Allah'ın koyduğu kevni emirler kainata (maddi varlık aleminin düzenine);.şer'i-teklifi- emirleri ise, sosyal hayata yöneliktir. Sosyal hayata ilişkin hukuki qormların bütün fonksiyonlan ile gerçekleŞ­ mesi, emreden bir amiri; emrin muhataplanna tebliğ edilmesi için muvazzaf kılınan bir milbelliğ ve mübeyyini; emir kendisine tevcih edilen ve bunların · Prof Dr., Ankara Üniversitesi İlahlyat Fakültesi İslam Hukuku An ahiilm Dalı Ögrctfm üyesi Ömer Abdullah, Süllemü'l- Vusülİliiİlmi'l- Usül, Mısır 1956,s.6 2 Tacuddin Abdu'lVahhab b. All es- Subki. Cem'u'l- Cevtimi' Beyrut 2002, s.13. Aynca bkz .Muhammed b. All el- Haskefi. ed- Dürrü'l- Mııhtar Şerhu Terıv!'ri'l- Ebsô.r, Danı'l- 1\ütübl'l- İlmfye. Beyrut 2000, s. ll; İmam ebu Hanifeye lsnad edilen blçlmli:ıdekl tanım Işe. (Alauddin Abdü'lAziz b. Ahmed el- Buhan. Ke!ffu'l- Esrar an Usüli'l- Pezdeıı! Beyrut 1994, 1,25) dognıdan mükellefin hak ve sonıınlulttk bllli:ıcli:ı<İe.odaklaşmaktadır. Tanımdaki "leh"ifadesl "hale", "aleyh" ifadesi Ise ·sorumluluk" anianunda kullanılmaktadır 3 es-Subki, age,s.l3; Abdullah, Süllem; s. 8; Hüseyni Yüsul eş-Şeyh. Bııhüs fl Usüli'l-Filch li Gayri'l-Harıeflyye, Kahire ty, s.28: es-Subki, age,s.l3. · 4 Miüde 50: En'arn 57: Yusuf 40. el-aınld! bu dunımu; "Allah tarı başica /ıalcinı. onun lıillanün­ den başica da hüküm yolctrır". Şek:lli:ıde formüle etmıştır. Bkz. Seyfuddli:ı El-Arnidi, el-İhkaın Fi Usüll'l-Ahkarn 1/41. • ı 114 Hz. Muhammed ue Evrensel Mesaj~Sempozyurnu geregini yerine getirmelle yiilriimlu tutulan muhatczbt ve yerine getirilmesi veya k;aqmlmasl ongoijriilen emir ve yasalr normlannm mevcudiyetini zorunlu Mar. Bunlardan birincisi, Sat W c i s i resal, ~ r ; u n c u s u mukellef [el-muh?ciimu aleyh), dorduncusu ise el me'miir bih olarak isimlendirilir. 1gte bu dort ana baghk, fildh ustiluniin temel k o n u l m olugturmalrtadlr. Burada d w a t i c;eken en onemli husus, emrin kaynag ve megruiyeti meselesidir. Bir ciimle ile belirtmek gerekirse, ger'i hukiimler, kaynagm ve megrfiiyetini ilahi iradeden, baqka bir ifade ile vahy-i iliM'den almdlrtadlr. Tan~rmmdanda anlaglldlgl gibi bir balnma sosyal hayatin kahplan (formulation) olan ger'i- telrlifi hukumler wchi normtar), mukellefin dini - dunyevi hay a m duzenlemekte ve hak ve sorumlululr;lanm s m r l m belirlemektedirler. Ser'i hulcmun muhatabl olan kiqinin eylemlerine yonelik oIan huIriimler hukuk disiplini aqismdan tahlil edildimde bunlann, ya bir fiilin yapllmasuu ernreden veya yasaklayan ilrtiziii (imperative) ya da miikellefi yapma ile yapmama arasmda muhayyer bu-&an tahyirI [optional) hukumler oldugu goriilmektedir. Mukellefin fiilleri de bu fiillere ongoriilen hukuki s o n u ~ l a r agore hukuld bir isim ve nitelik Irazanrnaktadlr. Hukuki fiil (fait juridique), insan eseri olan ve hukuk balurmndan onem arzeden olaydu-. Buradaki hukuld sdab, fiilin hulruka uygunlugunu degil, sadece hukukun o fiile musbet veya me& bir sonuc; ongordiigunu ifade etmektedir. Su onemli aynnbyl dildratle vurgulamak gerelrir Iu, qagdag hukulcta, ins= sadece hukuk disiplini a ~ l s m d a n deger ifade eden eylemleri, islam'da ise herhangi bir aynma t&bitutulmakslzln butiin fiil ve eylemleri hulrulddir yani hulruka konu olugturmaktadu-. Cunku Islam hukuku b a h m n d a n mulrellefin her fiili i ~ i onceden n belirlenmig fan,haram miibCih, meicrrih ve mendCb gibi dini-hukuki (religio-judiciaa bir deger y a r g ~ s(hulrmu) ~ bulunmaktadlr. 1nsarun fiili bu kategorik deger yargilanndan hangisi ile ortuguyorsa onun vasfi~liIsazan~p,haram fiil, mubah fiil, melrruh fiil gibi isimler almakta ve bu deger y a r g l l m n din i ~ i n d eifade ettigi hukuki degere gore de (dunyevi-uhrevi) ceza veya mukafat konusu olmalctadir.~nsarunyaplp yapmama 5 Bu nedenle giiniimiiz hukuku a ~ s m d a nhukukun , yasak normuna uyan birey, herhangl bir gekflde odiillendirbezken. islam hukukunda bflinqli olarak nehty hiikiimlerlnt ihlal etmekten kaqnan. Yiice all ah^^^ belirleaigi yasak s m r l a n n ~(h&uUiih] qmayan yani miibah-he- . lal alanda yaqayarak dinen yasaklanan qLrMn flil ve d a w q l a r d a n kaqlnmaya Bzen gosteren miikellef (yi.ikiimlii). ahirette, bu bilinqlt -tradl k a g n m a s m miikafatxu gorecektir. Bu, ayru zamanda bir inran kollusudur. Ahirette ebedi ~nutlulugunsebebt olacag~kahul edilen bu iman. hem diinyada miikellefi psikolojik gerilimlerden korumakta. hem de diinyevi hiikiimlerin icra ve i n f u (adaIetin tevzlinil kolaylqtumaktadur. hsanlar tarBfindan bilinmeyen lfailirnechui) adam oldiirme. zina,htrslzhk vb suqlarda f&, her hangt bir kolluk kuweti takibt olmakslzln tqledigt suqun cezasm diinyada qekmek istedigtnt talep ederek adli mercflere bagvurmasl ve suqu tgledigini bizzat War ve itiraf etmest bagka tiirlii nasll agklanabilir. Islam t o p l u m l ~ d a slkqa miigahede edflen bu tur olumlu davranqlar. miispet-men4 diinyevi her s u s fiflin Ahtrette tyf-kdtii kar;;&gm verilecegi, diinyada gizli kalan her fillin Ahirette cezalandmlacagi, diinyada karqhguu bulmayan her tyiligtn de Ahirette mutlaka miikafatlandmlacagi i n a n c m bir tezahiiriidiir. Bu inan$ aynca, biitiin eylem ve iqlemleri hukuka konu olu~turanmiikellefe en miikemmel bir hak ve sorumluluk bUnct k a z a n h a k t a d l r . Bu btreysel bflinctn toplumsallaqmasl Hz. Peygamber'in Mesajı arasında muhayyer laa edilıİıektedir. bırakıldığı 115 wübah aları da hukukun kapsamında müta- Hitab-ı şer'i-ınuhatap (mükellef) ilişkisinin genel çerçevesini vahiy (ilahi irade) şekillendirmektedir. Ş~r'i_ hükümleri hem yaşamakla, hem de muhatapl~ıra tebyin ve tefsir ederek uygularınıasında rehberlik etmekle muvazzaf (mükellef) oları peygamberler birer elçi konumundadırlar. Buna göre Şiiri', hayatlarını düzenlemelerinde rehber olmak üzere kendi emir ve yasaklarını, içlerinden seçtiği peygamberleri vasıtasıyla. insanlara tebliğ etmekte ve bu prensipiere uyulmasım istemektedir. Bu emir ve yasaklar manzumesi, insan fiilierini müsbet veya menfi olarak değerlendirmede birer mi'yar ve ölçü (criteria) durumundadır. Uyulması öngörülen ölçü önceden belirlenince, insana düşen yükümlü! ük, fiilierini bu ölçüye uydurmak olacaktır. Öyleyse bütünüyle insam ve insarılığı esas alıp, hükümlerini ona tevcih eden bir din için. dinişer'i hükümler ile, insan fiil ve davramşlarının uyumunun çok büyük önemi bulunmaktadır. Çünkü yükümlülük şartlarını taşıyarı mükellefin, fiilierinden dolayı göreceği uhrevi mükafat veya ceza ile, Şart'in emir ve yasaklarına itaat veya isyarı arasında zorunlu bir sebep-sonuç ilişkisi (causalityl bulunmaktadır. Yani mükafat veya ceza. ister müsbet, isterse menfi olsun insan fiiline dinen öngörülen karşılık (bir anlamda sonuç) olup fiil ile model arasındaki uyuma göre değişmektedir. Daha kısa bir ifade ile hitab-ı şer'i ile muhatap (şer'i hüküm- mük.ellej) ilişkisi, bir bakuna model-fiil uyumu ilişkisinden ibarettir. Fık.hın tammındaki "şer' i lcaynalclardqn hülcüm çıkarma''· yani "istidldl" ve "istihrdc" teriminden hareket edildiğinde Kur'arı-ı Kerim ve Peygamberimizin sünneti, llkıh değil, fıkhın en temel (par excellence) kajnağını ve dayanağım oluşturmaktadır. 'İ'afsili delillerden hüküm çıkarma Ocısaca kaynak- hüküm) ilişkisinin doğal bir sonucu olarak Fıkıh ilmi. "delUler" ve "hülcümler" (el-edille ve'l-ahlcdm) eksenli olmak üzere birbirini bütünleyen klasik mantıkçılann ifadesiyle liizım-ı gayr-i mi.ıfiirık ve olmazsa olmazım (sine qua non) oluşturarı iki temel üzerine inşa edilmiştir. Aralarındaki bu orgarıilc bağa uygun olar~ da bu ilim; teori ve' pratiği ile iki yönlü bir gelişme kaydetmiş ve buna bağlı olarak da delil ve hülcüm ekseninde farklı iki disipline konu olmuştur .6 A.hl.ctiı:n konulanfiı.n1-i.filcıh, deliller ise usD.l-i.ftlcıh kapsamında mütalaa edilmiştir. Bir cümle ile belirtmek gerekirse fıkıh usülü ilminde Şiiri'in, mükellefin fiilierine ilişkin hitabı ile, mükellefin bu hitap karşısındaki durumu ve konumu incelenmektedir. Hükümlere delil oluşturması bakımındarı kaynak meselesi de fıkıh usulünün en öneırıli konularındarı birini oluşturmaktadır. ·Kaynak meselesine hukuk normunun bağlayıcı olup olmadığı, başka bir ifade ile hükmün nassa mı yoksa ictihada mı dayandığı kriterinden hareketle 6 !se, toplumsal hayatta insaniann karşılıklı bir güven ortamında yaşamalahrn. daha hukuk! bir Ifade ne· kamu düzenin! temtn etmektedir. Teıim olarak "deliller" usül-! fikıh, "ahkiim" Ifadesi !se :furü-ijilcrlı" anlamında kullanılmaktadır. ' Hz. Muhammed ve Eıırensel Mesajı Sempozywnu 116 usulciller ve fukaha, aralanndaki iç hiyerarşiyi (merdtip silsilesini) de dikkate alarak İslam hukukunun kaynaklannı, daha fıkhi bir ifade ile şer'i delilleri, missadayanan (nassi) kaynaklar ve fukahfu:un yorumuna dayanan (ictihadi) kaynaklar olmak üzere ikili bir a:Yn~a tabi tutmuşlardır. Klasik fıkıh usUlüne dair te'lif edilen eserlerde nassa dayalı kaynaklar Kur'an ve sünnet; ictihada dayanan kaynaklar ise icma, kıyas, istihsan, maslahat-ı mürsele, örfvb. baş­ Iıklar altında ele alınnııştır. İslam hukukunu ve kaynaklannı gergef işler gibi en ince ayrıntılan ile tetkik ve tahlil eden usulciller ve fukaha, her iki alanda da pek çok sistematik, eserler te'lif etmişlerdir. Yeni bir d eliller hiyerarşisi ortaya koyma gibi bir iddia ve cüretkarlığım olmadığına göre tebliğimde yapacağım iş, malumu ilam, hasıl-ı tahsil veya mevcudun tekranndan ibaret olacaktır. Hem fıkhın hem de usul-i fıkhın sistematik olarak tedvini ve doktrinleşmesi Hz. Peygamber döneminden başlayan belli bir tarihi sürecin eseridir. Çünkü risiilet devrinde ne fıkıh ne de usul-i fıkıh, muahhar tedvin ve doktrinleşme döneminde olduğu gibi müdevven birer ilim özelliği arzetmiyordu. Olamazdı da, çünkü peygamberimize inen ve alıkam-ı şer'iyye'nin aslu'l-usülü (diğer delillerin de kendisine dayandığı temel kaynak) olan Kur'an-ı Kerim, bütün olarak bir defada inmemiş, aksine sosyal hayat şartlannın iktizasına (nuılctezd-i hô.l) göre muhtelif zaman ve vesilelerle 22 küsur senede, ayet ayet, pey der pey nazil olmuştur. inen her ayet (vahy), Peygamberimiz tarafından hem vahiy katiplerine yazdırılınış ve sahabilere tebliğ edilmiş hem de inen vahyin öngördüğü şer'i hüküm bireysel ve toplumsal planda tatbik ve icra edilmiştir. Yani vahyin inmesi ile yaşanınası peşpeşe, bir ölçüde eş zamanlı olarak gerçekleşmiştir. Yirmi iki küsur yıllık nübüvvet sürecinde Peygamberimiz hem vahyi muhataplanna aynen tebliğ etmiş hem de söz fıil ve takrirleri ile onu tefsir ve tebyin etmiştir. Böylece daha Peygamberimiz döneminde vahyin iniş sürecini Peygamber ile yaşayan ve daha sonraki nesillere model oluşturan sünnet merkezli dinamik bir toplum oluşmuştur. Bu nedenle Özü itibariyle ilahi vahye dayandığı için sün- · neti, sadece Peygamberimiz dönemindeki müslümanlar için değil, daha sonra (kıyamete kadar) yaşayacak müslümanlan da ihata edici ve bağlayıcı (tümellik) özelliği bulunan bir hayat tarzı olarak algılamak gerekir. 7 Kur'an'ın emir ve yasak hükünılerini aynı formda beyan eden Peygamberivücub mu yoksa nedb ve ibdlıa mı ya da nehy kipinden hürmet mi yoksa kerdhat mi kastedildiğini genel olarak ashabının fehmine bırakmıştır. Kısaca O, dini emir ve yasaklan, daha genel bir ifade ile islamı tebliğ ve talim ederken, fukiihanın formüle ettiği gibi teker teker ta'dad etme yönteminden ziyade, temel ilkeleri belirleme ve sadece kendi döneminde yaşa­ yan mü'minler için değil, kıyamete kadar yaşayacak olan mü'minlere de örnek miz, emir 7 sıygasından Kur'an-ı Kerüntn tilaveti, sadece okunınası (kırii.at!) değil, aynı zamanda abkaını ile amel edu-· mesin! !fade ~tmek:ted!r. Çünkü tilavet kavramı, bir şey! takip etmek anlamındadır. Kur'an'ın tU avet! !se, okunan ayetleri, fiilen yaşama geçirme (pratik) fiili nin takip etmes!d!r. Hz. Peygamber'in Mesajı 117 oluşturacak aç~ ve sadelikl~. fiilen yaşama yöntemini tercih etmiştir. Bu bakımdan Peygamberimiz, örneğin hukuki işlem ve akitlere dair söz ve fiilieri ile herhangi bir akdin sıhhat veya in'ikad (kuruluş ve geçerlilik) şartlarını, ya da herhangi bir ibadetin şart ve rükünlerini nazari (teorik) bir tarzda teker teker ta'dad etme yerine (kanaatimizce beyanın en üst derecesini oluşturacak biçimde) ibadetlerin, nasıl ifa edildiğini; muamelat açısından da hukuki işlem ve tasarrufların nasıl gerçekleştiklerini ortaya koymuştur. Fıkhın ve usul-i fikhın sistematize edilmesi ve bu ilimiere dair detaylı teorik eserlerin te'lif edilmesi, Hz. Peygamber dönemindeki uygulamalara (Kur'anSünnet bütünlüğüne) ve mücerred hukuk mantığına dayarıılarak muahhar d.önemde gerçekleşmiştir. Ancak İslam hukuk doktrinlerinin teşekkül ve tedvininde Kur'an'ın ve Peygambe~ kavli, fiili ve takriri sünnetinin birinci derecede öneınli olduğunu vurgulamak gerekir. Peygamberimize tedrici olarak inen ayetler, yine Peygamberimiz tarafın­ dan tedricilik yöntemi gözetilerek uygulanmıştır. Örneğin namaz ibadetinin ifasındaki değişimi göstermesi bakımından şu örneği çok manidar buluyoruz. Zeyd b. Erkarn'ın ifadesine göre Bakara suresinin "Namazlara ve orta namaza devam edin, Allah'a saygı ve bağlılık iı;inde namaz lcılın" mealindeki 238. ayeti nazil oluncaya kadar sahabiler namazda ilren, yanlarında bulunan kişilerle ihtiyaç halinde konuşuyorlardı. Bu ayetin inzalinden sonra Peygamberiıniz, sahabilerine namazda iken konuşmamalanın talim etmiştir. Örneğin İbn Mes:ud bir defasında namaz kılınalcta olan peygambertınize selam vermiş ancak peygamberimiz namazım bitirdikten sonra kendisine "ve aleylrumu'sseldm" demiştir. Bundan sonra da gerekçesini açıldayarak "namaz ibadetini ikame ediyor olmam selamma mulcabelede bulunmama engel teşlcil etmekte ve hudil. iı;inde !alınmasını emreden "ve qı1mı1 lillahi qdintfn" ibaresi, kişinin namaz lcılarken konuşmamasını emretmektedir" buyuridL Zira namazın huşu muştur.8 Peygambeiimizin Kur'ari-ı Keriİn'i beyanının sözlü, yazılı ve fiili olmak üzere farklı şekilde tezahür ettiği kaydedilmektedir. Örneğin düşmana karşı güç hazırlamayı emreden Enfal suresindeki "ve eiddil.lehum mesteta 'tum min quvvetin..."9 ayetinde yer alan 'güç' (el-quvveh} ifades:iıİi Peygamberimizin geniş yoruma açık bir biçimde "atmalc" (ela irıne'l-quvvete er-remy) şeklinde beyan etmesi (atmak dün ok idi, toptu, tüfekti, bugün nükleer başlıklı füze yarın bir başka güç olabilir) sözlü beyana örnek verilebilir. 10 Bir örnekdaha verelim: En'am suresinin "veatıJ.haqqahıJ.yevme hasadihf..." 11 ayeti, tanmsal ürünlerin zekata tabi olduğunu öngörmekle birlikte bunun 8 9 10 Abdulaztm. Cevdad Feyyaz es-Süfi, Teysfru'l-Vusill.İle'l-Muhtiir Minİimi'l-Usül, Kahtre 1963 s. 6 Enfıll60. . es-Süfi, Teysfru'!-Vusül,s.6 ll En"fun, 141. 118 matrah ve Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı Sempozyum11 miktarlannı (oranlarını) belirtnıemektedir. zirai mahsullerden ne oranda zekat alınacağım detaylı Peygamberimizin hangi olarak açıklaması; söz- lü beyana verilebilecek başka bir örnektir. Diğer tarafuın Peygamberimizin, başta Hz.Ali ve Amr bin Hazm olmak üzere valilerine ve başka vesilelerle diğer sahabilerine ta'liınat nitelikli birtakım yazılı emirler verdiği (ki bunlar adam öldürme ve müessir fiillerden doğan cismani zararıara öngörülen taznıinat miktarları, zekata tabi menkül-gayr-i ~enkül mal diğer emtiadan alınacak zekat miktarlarına dairdir) bilinmektedir. Bunlar da Peygamberimizin yazılı beyaniarına verilebilecek örnekleri oluş­ turmaktadır . 12 Bazı duruınlarda ise Peygamberimizin daha detay sayılabilecek açıldama­ lar yaptığı dikkati çekmektedir. Namazda secdenin; alın, burun, iki el, iki diz Itapağı ve iki ayak parmaldannın zemin ile temas ederek yapılacağım somut olarak (göstererek) beyan etmesi, bu duruma örnek verilebilir. 1" · Peygamberimizin fiilen namaz kılarak, bizzat haccederek. namazın ve hacicra ve ifa edileceğini ayrıca zekata tabi mal ve değerlerden hangi oranda zekat alınacağım fiili uygulamasıyla ortaya koyması, fiili beyan örnekleri arasında yer almalctadır. Esasen Peygamberimizin bu ta'lim ve tefsir niteliidi hadisleri ve fiili uygulamaları, ilgili konuya dair Kur'an'da yer alan mücmel ayetlerin, hem pekiştirilmesi anlamında beyô.n-ı talcrfr'i. hem de kapalı olduğu için yoruma ve tefsire ihtiyaç hissettiren mücmel ve müşkil ayetlerin beylin-ı tejsü'i niteliğindedir. Örneğin, · cın nasıl leemil raeytumüni ıısallf'~ 4 hadisi. "eqimu's-sa1iite" 15 ayetinin; "huzfı. anni meniisilcelcum" 16 hadisi "ve etimmu'l-hiıcce ve'l-umrate lillahC' 17 ayetinin; "sfı.mfı. li ru'yetihi ve ejtirı1li ru'yetihf'~ 8 hadisi ise ''jemen şehide minlcumu'ş­ şehra ve'l-yesumhu" 19 ayetinin hem beyan-ı talcriri hem de tejsüidir. Ancak "Sallfı. önemine binaen tekr!ll" ifade etıne zarureti hissediyorum ki "ceviimiu'l-lceliırt olan Peygamberimizin taabbudi olan ve değişime açık olmayan konular dı­ şındaki beyaru; detaylan değişen zaman ve şartlara göre mü'minlerin ald-ı selinıine· bırakarak temel ilkeleri belirleyen, böylece Kur'an'ın anlaşılınasım ve yaşanmasım kolaylaştıran ve kıyamete kadar da yaşayacak mü'minleri ve kültür ikliınlerini ihata eden bir hayat modeli olma özelliği arz etınektedir. Bu durum Kur'aİı ve sünnetin doğasından kaynaldanmaktadır. Peygamberimizin yukanda belirttiğim özelliideri dildcate alınara!{ "sünnet", usül-i fıkıh bilginlerince "ma sadere an rasulillahi (sav) ğayre'l-qur'aııi min qav12 13 14 15 16 17 18 19 es-Sull, age, s. 6 es-Sull, age, s. 6 Buhaıi Ezan. 18,60 Bakara, ll O: Nisa, 77, 103; Hacc, 78; Yünus, 87; Nür, 56 Nesiii, Menasik, 220 Bakara, 196 Nesiii, sıyam, 8 Bakara, 185 Hz. Peyganber'in Mesajı 119 lin ev .fi'lin ev takriıin" "Peygarnberirnizirı, Kur'an dışıridaki söz, fiil ve taliTirleri (zımni oriaylan)"20 biçİnıinde tanımlanmıştır. Ancak sübütu sünnet ile sabit olan hükümlerin; hem Kur'an ile sabit olan hükümlerden farklılığını vurgulamak, hem de bağlayıcı delil değeri bulunan ve tebliğ görev ve sıfatının gereği olan sünneti, PeygamberimiZin bir beşer olarak, insan fıtratının, doğasının gereği olan gez:riıek, yemek, evlenmek, içmek ... gibi cib illi olan fulleri ile sadece kendisine mahsus olup, diğer insanlarateşmil edilemeyecek davranışlarından ayırmak için, Kemaluddin İbnü'l-Hümarn'ın et-Tahririsimli fılah usülü kitabına şerh yazan müellif ve musannıfler bu tanıma, "ella yelcüne mii. sadere mine'l-wnüıi'l­ cibilliyyeti mirrııntı.leyse mine'l-wnuıi't-tabi'iyyeti" ifadesini ilave etmişlerdir. 21 Peki Peygamberimiz bu beyan yetkisini nerden almaktadır, başka bir ifade ile sünnetin bağlayıcı otoritesinin kaynağı nedir? Bütün bu kesin hüküm ifade eden bilgileri Peygamberimiz haşa kendi kişisel arzu ve kanaatine dayanarak mı bildiriyor? Asıl tartışılması gereken husus budur. Sünnet, bu üstün otoritesini, iki türlü tezalıür ettiği belirtilen vahyin,. Kur'an dışındaki (vahy-i gayr-i metluvv kısmım oluşturan) ikinci kısmından almaktadır. Çünkü Peygambertınize gelen vahiy sadece Kur'an'dan ibeiret değildir. Zira bizzat Peygamberimizin kendisi, Kur'an'ın dışında da vahiy aldığıriı ifade huyurmaktadır. "İnni O.titu'l-ldtabe ve mis le hO. meahü"(Dilclcatinizi çelcerim. bana Kur'an ile birlilcte onwı bir benzeri verildL..) hadisP 2 bu durumun somut göstergesini oluşturmaktadır. Vahiy, "telalcld'n-nebiyyi (sav) li haqfqatin ihbariyyetin ev inşaiyyetin hdricetin an ldydnihi. leyse lehü min sebilin ila defiha anhu ev celbiha ileyhf' (Peygarnberimizin, kendi varlığırun dışında müstalı:il bir varlığı bulunan ve kendisine gelip gelmemesi konusunda herhangi bir müdahalesi bulunmayan, inşafla veya ihbiin-'24 bir gerÇeği Yüce Allah'tan alması") biçiminde tanımlanmıştır. 25 Bu tanıma göre; a- Vahyin, Peygamberimizin dışında müstalı:il bir varlığı olduğu için, vahye dayanan bilgiyi Peygamberimiz kendiliğinden üretmemekte, müteal olan Allah'tan almaktadır: Bağlayıcı niteliği olan sünneti de bu anlarndaki vahyin kapsamında mütalaa etmek gerekmektedir. b- Kendi varlığını aşan bir olgu olduğu için Peygamberinıizin, k('!ndisine vahyin inip inmemesi, bunun ne zaman ve nerede inmesi veya vahyin inmesini isteyip istememesi konusunda herhangi bir müdahalesi söz konusu değildir. 20 21 22 23 24 25 Taha Abdullah· ed-Dusüki, Usülu'J-Fikh, Kahtre 1957 s. 77 Muhammed Emin (İbn Emir Padlşah), Teystru't-Tahrlr ala Kıtabl't-Tahrlr, Matbaatu Mustafa'IBiibi el-Halebi, mısır 1351. III. 19-20; ed-Dusüki age s. 77 Tirmizi. İlim.IO; İbn Mace. Mulcaddime 2; Ebü Davüd, Sünnet, 6; Diirinıi. Mu/caddime.49. emir-yasak bir olguyu nakleden Said Ramadan, El-Büti.... tarthinde Istanbul'da ensar vakfinca gerçekleştlrllen sünnet konulu uluslar arası sempozyuma sunulan (basılmamış) tebliğ s. 2 120 Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı Sempozyumu c-Duyu organlan (havass-ı hamse) veya deneyyoluyia elde edilemediği için, · vahyi bilgi kaynağını, vahyi gönderen ile vahyi alan arasındaki özel iletişim ve bağdan almaktadır. Şer'i hükümler akıl sahibi insanlara tevcih edilmekte ve akıl ile algılanmaktadır, yani vahye dayanan ilahi hitabın muhatabı, akıl sahipleridir. Bu nedenle vahy-i ilahiye dayanan İslam Diİıinde, akıl ve mantık ilkelerine aykırı emir ve yasak bulunmamakla birlikte, akıl ve mantığın imkan ve sınırlarını aşan duruınlar söz konusu olabilmektedir. Ancak bu durumu, akıl veya mantık dışılık olarak değil, 'akıl üsüilük' olarak kabul etmek gerekir, · Esasen iman ve İslam (teslimiyet) de aklı aşan ve insanı itmi'nana ulaştıran bir vakıa değil midir? d- Her ikisi de vahye müstanit olmasına rağmen, Kur'an ve sünnet arasın­ da fark bulunduğu konusunda da şüphe yoktur. Hem lafız hem de mana olarak valiyedildiği için, Kur'an'ın sadecemana olarak nakledilmesi caiz değildir. Çünkü, Kur'an, lafzı ve manası ile bütün olarak Kur'an'dır.. Sadece lafız ya da sadece manadan ibaret değildir. Vahye müstenit olduğunu ifade ettiğinıiz sünneti Kur'an-ı Kerim'den ayıran en önemli özellik, sünnetin lafzen vahyedilmemesidir. Ayrıca, Peygamberin günlük hayattaki uyuma, oturma, gezme, yeme, içme gibi cibilli (beşeri) fiilieri ile, tecrübe ve müşahedelerine dayanan, ticaret yapma, ·hastalığa ilaç yapma gibi dünyevi işlerdeki fiilieri, ibaha'ya delalet etmektedir. 26 Kur'an hem lafzı hem de manası vahye dayandığından dolayı vahy-i metluv~ süniı.et ise, sadece manası vahye dayandığı, lafızlan Peygamberinıize ait olduğundan dolayı vahy-igayri metluvv olarak isimlendirilir. Sünnet, bağlayıcı bir delil olma otoritesini gayr-i metluw olsa bile, vahy-i metluw olan Kur'an gibi aynı kaynaktan almaktadır. Sünnetin vahiy olup olmadığına dair yapılacak bir tartışma isabetli değildir. Çünkü, Kur'an vahyinin fiilen tatbik edilmiş şeklini oluşturan sünnetin, Kur'an vahyi ile aynı kaynaktan olmadığını iddia etmek, mantık ilkeleri ile de çelişir. Çünkü Peygamberinıizin Allah'tan vahiy aldığını kabul etmek, mantıken sünnetinin de aynı kaynak ile irtibatlı olduğunu kabul etıiıeyi zorunlu kılar. Çünkü mü'minler olarak bizler Kur'an-ı Kerim'in ilahi vahiy olduğuna Peygamberinıize olan kesin imanımıza dayanarak inanıyoruz. Sünnete dair bir kuşku ya da tereddüt, netice itibartyle Kur'an-ı Keiim'e yönelir. Bu bakımdan Kur'an ve sünneti bütünlük içinde anlamak zorundayız. Bunların birbirinin karşıtı olduğu veya aralannda sanki bir kısım aykırılıkların bulunduğuna dair bir ima bile, tartışılmaya değer bulunamaz. Çünkü, bütünü ile İslamın tebliğini ifade eden sünnet, Hz Peygamberin risalet göreVinin bir cüz'üdür. Bu ilahi emaneti Peygamberimizin hakkıyla yerine getirmediği düşünülemez. Peygamberimizin isınet sıfatı ile muttasıf olması, onun yalandan korunduğunu, sözlerinin ve fiilierinin de doğruluğunu gerektirir Çünkü peygamberler hem ma'süm (günahsız) hem de masün (korunmuş) insanlardır. 26 Haseballah, 6§-70 Hz. Peygamber'in Mesajı 121 Bu bakımdan Peygambere 1n:ıan. onun yaşadığı hayatın da İslam olduğuna iman etmeyi zorunlu kılar. ·~Ben Kur'anı kutsal kitap olarak kabul ediyorum ama Muhammed'e inanmıyorum" biçimindeki bir ifade ya da bu anlama gelebilecek bir tavır veya tutum· Peygamberimizin tebliğ ettiği dine inanma ile çelişir. Çünkü Hz Muhammedin peygamberliğine inanmayan kişi, Kur'an'ın ona vahyedilmiş bir kitap olduğuna da inanmaz. İslam dininin gerçek anlamda tebliği, inzal buyrulan vahy-i ilahinin, Hz Peygamberin söz, fiil ve da-vranışlarında teşahhus edip· somutlaştığı ve dlni.n muhafazası, zarurat-ı dlniyyenin öncelikli ilkesi olduğu için, İslam bilginleri, Peygamberimizin hem söz, fiil ve davranışlarını hatta nerede niçin sustuğunu, he~ de tebliğ ettiği dinin temel ilkelerini bütün sa:ffetiyle, nu:şüs-u diniyye olarak zapt-urapt altına almışlar ve bunların muhafazasında olağanüstü bir çaba göstermişlerdir. Peygamberimizin hayatının, herhangi bir hurafe karıştınlmadan günümüze kadar aktanlmış olması da büyük önem arz etmektedir. Çünkü, Peygamberimiz, peygamberler silsilesinin son halkası, bu din de ihtiyar dünyamızın, kıyametekadar yaşayacağı son ilahi dindir. Kıyamete kadar da Yüce Allah, onu hem bizzat kendisi teminat aldığı için muhafaza edecek hem de sıkıntılı, muhataralı durnınlarda bu sıkintıyı aşacak güzide insanlar ve mükemmel vesileler lutfedecektir. Temel İslami hüküınlerin nakli en genel bir ifade .ile mütevatir ve ahad olmak üzere iki şekilde gerçekleşmiştir. Kur'an-ı Kerim ve subutlannda hiçbir kuşku bulunmayan bazı hadis-i şerifler mütevatir haber, başlangıçta bir veya iki mevsuk ve emin kişinin naklettikleri hadisler ise, ahad haberler kapsamında yer alıi-. Bu bakımdan İslam Dininin temel kaynakları (nakle, nassa · dayalı) kitap ve sünnet olmak üzere ikili bir tasıille tabi tutulmuştur. Kur'an doğrudan doğruya taraf-i ilahiden vahyedilen emirlerdir. Diğer taraftan, Peygamberimizin Kur'anın tebliğ ve teybini ile muvazzaf olduğunun vurgulandığı Kur'an-ı Kerim'de Yüce Allah, hem kendisine hem de Resulu'ne iman etmemizi emretınektedir, "Kendisine ve Resulü'ne itaati emretınektedir. Başka ayetlerde ise; Resulu'ne muhabbet ve ittibayı,:m onu rehber ve numune-i imtisal edinmeyi31 ne emrederse onun emrine itaati, neyi nehyederse ondan kaçınmayı32 onun kendi istek ve hevasına göre söz söylemeyip, vahiy ile söylediğini,:'~ aralarında cereyan eden hadiselerde, Hz Muhammed'i hakem tayin etınedilcçe ve onun verdiği hükme gönülden · 27 28 29 27 28 29 30 31 32 33 Nabl, 44. Nisa, 136 All İmran, 32; Nisa,59 Ali İmran, 3 ı Ahzab,21 Haşr,7· Necm,3-4 122 Hz. Muhammed ve Evrensel MesajL Sempozyumu nza göstermedikçe gerçek anlamda mü'min olunamayacağı, 34 ayrıca Allah ve Resulu'nün hüküm verdiği konularda diğer insanların herhangi bir muhayyerlik hakkının bulunmadığı vurgularınıaktadır. Hatta Resulullah'ın emrine muhalefet edenlerin başlarına büyük bir musibet (felaket) geleceği, büyük bir azabaduçar olacakları ikaz edilnıektedir.:ıs 35 Allah'a iman, Resulu'ne de imanı Resulune iman ve ittiba da Allah'a imanı zorunlu kılar, Allah'a iman eden kişi, Allah'ın emir ve yasak1arırıı. Resulu'nün tebliğ ettiği kutsal kitaptan öğrenmektedir. Resulü'nün, doğruluğuna iman etmeyen kişi, hiç onun tebliğ ettiği dirıin kutsiyetine, doğrul)-lğuna, hak olduğuna inarıır mı? Bu bakımdan Resulü'ne yönelik kuşku, kişinin neticede ilahi iradeye kuşku duyduğunun kaıinesi olur. Bu ise imanı zedeler, hatta kişiyi Müslüman olma dairesinden çıkarır. Ben bu hususları dikkate alarak klasilc fıkıh usulündeki sünnet ile ilgili verilen teknik bilgilerden ziyade, Sünnete dayanan bilgilerin doğrudan din olduğu, bunun Müslüman için iman konusu olduğuna dair ayetler üzerinde durmayı, yani; sünnetin delil değerini Kur'an ayetleri ile temellendirmeyi tercih ettim. Çünkü, seyrek te olsa zaman zaman plarılı ve malesatlı olarak, Hz Peygamberin hadis ve sünnetinin, pek de bağlayıcı olmadığı konusunda ima yollu da olsa, birialum mesnetsiz iddialar ile karşılaşmalctayız. gibi, Peygamberimizin hadisleri ve sünneti eğer itibaren değişik disipliniere mensup bilginierin gerçekleştirdiideri formulasyonların Hz Peygambere isoadından ibaret ise, bu hicri 2. asra kadar geçert süre, nasıl izah edilecektir? Evet, hadis tarihinde Peygamberimiz adına hadis uydurulduğu da bir gerçektir: Ancak hadis bilginlerinin, sadece hadisin metninin nakli ile yetinmeyip, bu naldin nasıl ve kimler vasıtasıyla gerçekleştiği, hadisin sağlamını salciminden, ınevzfı'unu sahihinden ayırma konusunda büyük çabalar sarf ederek önenıli eserler te'lif ettikleri de müsellem bir hakikattir. Hadislerin rivayetinde hadisin senedine de aşın derecede hassasiyet gösterilmesi, başka toplumlarda bulunmayan ve sadece İslam üİnmetine mahsus olan bir orijinalite "hasisetım]adılatım min hasô.isi hiizihi'ı-ümme" olarak kabul edilnıektedir.:w Bu bakımdan tabü olarak dinde, mevzu hadisler değil sahih hadisler ve sünnet delil niteliği taşımalctadır. Müsteşriklerirı hicri 2. iddia ettiği yüzyılın ortalarından ~vet, ilahi emir ve yasaldar bizim aklınııza hitap ediyor, biz bunları taaklml ediyoruz. Ama bu ilahi emir ve yasaldarın insana intikali. yine bir naldl, başka bir· ifade ile nübüvvet meselesidir. Hadislerin delil olarpk kabul edilmemesi", Hz Muhammed'in Kur'an-ı Kerim'i tebliğine de gölge düşürür. Bu ise, akl-ı 34 35 36 37 Ntsa. 65 Ahzab,36 Nur, 63 Ahmed B. Alt-El-Hattb El-Bagdadi. ŞerefuEshabi'l-Hadis, Thk. Mehmed Said Hattpoglu. Ankara 1972, s. 75-76 . Hz. Peygamber'in Mesajı 123 selim sahibi bir mü'minin cür'et eçleceği bir iş değildir. Sünnete iman, nübüvvete imanın bir parçasıdır. Yoksa, Hz Peygambere iman. sadece onun Kur'an'ı insanlara nakleden bir kişi Ôlduğuna iman değildir. Bu. aynı zamanda aklın da gereğidir. Özetle. Peygamber efendiniize itaat ve muhabbet, imanın ayrılmaz bir cüz'üdür. Çünkü, Hz Muhammed sevilmeden. onun davetine icabet etmek inıkansızdır. Kur'an'da Allah'ı sevmenin ve onun sevgisine ve affına mahzar olmarım olmazsa olmaz şartı. Hz Peygambere tabi olmak olarak gösterilmiş­ tir.3s Sahabilerin Peygamberimizin etrafında oluşturdukları sevgi ve sadala:ı.t çemberi, İsl~ Dininin kısa sürede Arap/yarımadasım aşarak, bütün dünyaya yayılmasımn en müessir sebebidir. Ona duyulan sevgi ve özlem saadet asnndan itibaren artarak devam etmiş. mü'minler Hz Muhanımed sevgisinin. gönüllerinde bir volkan gibi içten içe kaynadığım her zaman göstennişler­ dir. Ancak ona olan sevgi ve özlemimiz sadece duygu boyutunda kalmamalı. onun evrensel rehberliği. yüksek ahlakı ve örnektiği hayatımızı aydınlatmalı. Onun mirasım oluşturan sünneti yaşannıalı ve yaşatılınalıdır. Bu sadece iyi bir Müslüman olmanın değil. ideal insan olmanın da gereğidir. Çünkü, kamil bir mü'min. aynı zamanda ideal bir insandır. Yüce Allah. onu göndermekle. mü'minlere büyük bir lütufta bulunduğunu belirtıniştir. 39 Hz Muhammed' e sevginıiz sadece onun beşeri kimliğine ve üstün kişiliğine hiç kuşkusuz tebliğ ve temsil ettiği ulvi nıisyonadır. Evet. Hz. Muhammed bir yönüyle bizinı gibi bir beşerdir, ama diğer yönüyle vahy-i ilahiye mahzar olmuş son peygamberdir. değil. Tebliğinıi, konu ile ilgili bir ayet meali ile bitirmek istiyorum. Yüce Allah Nahl suresinin 90. ayetinde mealen şöyle buyurmaktadır. nAllah ve melekleri, Nebiye_ salfı.t ederler, ey iman edenler o halde siz de ona salfı.t ve selam ediniz. n Yüce Rabbimizin gönüllerimizi Allah Resulünün sevgisi ile tenvir etmesini tazarru ve niyaz ederek hepinize hürmetlerimi arz ediyorum. :re 38 39 Alt lnıran, 3 ı All imran, 164