PSA ile Prostat Kanseri Taraması Daha Çok Cevap mı, Daha Çok Soru mu? Prostat kanseri, orta yaş ve üstü erkeklerde, en önde gelen sağlık sorunlarından biridir. PSA olarak kısaltılan “Prostat spesifik antijen”, prostata özgü tümör belirteci olarak klinik laboratuvarcılık uygulamalarında büyük yer tutmaktadır. Bu testin kullanıma girmesiyle, şikayeti ya da bulgusu olmayan erkeklerin taranması, böylece prostat kanserinin erken teşhisi ve erken tedavisinin sağlanmasıyla, hastaların sağkalım sürelerinin ve yaşam kalitelerinin arttırılabilmesi olası hale gemiştir. Ancak yine de hiç bir şikayeti ya da bulgusu olmayan erkeklerde PSA taraması yapılmasının gerekliliği son 15 yıldır tartışılmakta olan; farklı görüşlerin dile getirildiği bir konudur. Biz de bültenimizin bu sayısında, alanında önde gelen biyokimya dergilerinden biri olan “Clinical Chemistry”nin Mart 2010 sayısında bu konunun dört uzmanıyla (Patrick Walsh,Klaus Jung,William Catalona, Neil Fleshner) yaptığı görüşmelerin, soru cevap formatındaki, özetini derleyerek sunuyoruz. 6 Düzen Laboratuvarlar Grubu Kesin yararı mevcut verilerle tam olarak desteklenmiyor olmasına rağmen son 10 yılda PSA’nın prostat kanseri taraması için bu kadar yaygın hale gelmesini nasıl açıklıyorsunuz? olma ihtimali oldukça yüksekti. Yaygın PSA taramalarını haklı kılan temel bir neden de cerrahi tedavi gerektiren olguların erken teşhisinin bu hastalara sinir koruyucu cerrahi yaklaşım için imkan vermesidir. Patrick Walsh: PSA’nın prostat kanserini erken ve tedavi edilebilir dönemde kesin yakalayabildiğini düşünüyorum. Prostat kanseri genelde çok ilerlemeden bulgu vermediği için, PSA testinin kullanılmadığı zamanlarda, hastaları metastatik, ilerlemiş ve tedavisi imkansız ya da güç durumda iken teşhis edebiliyorduk Ayrıca PSA’nın kullanıma girmesiyle prostat kanserine bağlı ölümler de azalmıştır. Dolayısıya PSA testi erkeklere daha önceden sahip olmadıkları bir seçim şansı sunmaktadır: Ya testi yaptırıp kansere erken teşhis ve tedaviden yararlanırlar, ya da hiç bir şey yapmadan riski göze alır ve iş işten geçtikten sonra tedavi umudu ararlar. Klaus Jung: PSA, tümör evresi ile olan ilişkisi ve artmış PSA düzeyiyle artmış prostat kanseri gelişim riski bağlantısı nedeniyle en popüler tümör belirtecidir. Kanserle ilgili olmayan biyolojik faktörler (PSA’nin bireysel ve bireyler arası gösterdiği biyolojik değişkenlik, yaş, prostat hacmi, muhtemel prostat iltihabı gibi) ve bazı analitikölçümsel nedenler PSA konsantrasyonlarını etkilese de, halihazırda PSA’nın alternatifi bulunmamaktadır William Catalona: Çünkü işe yarıyor! PSA çağının başlamasıyla ölüm oranları düşmüş durumda. PSA prostat kanseri için yüksek riske sahip erkeklerin erken teşhisi için çok etkin bir test. İstatistiksel olarak, PSA değeri 50 yaş üstü erkeklerin %10’unda 4 μg/L’den ve %20’sinde 2.5 μg/L’den yüksektir. Bu bireyler aynı yaş grubunda, daha düşük PSA değerlerine sahip %80 erkeğe göre prostat kanseri açısından daha riskli olabilirler ve takip edilmelidirler. Ayrıca PSA düzeyleri ve artış hızıyla hastalığın agresif formunun da bağlantılı olduğu unutulmamalı. Neil Fleshner: PSA taramaları başlamadan önce, 1970’lerin sonu-1980’lerin başında hastalara yalnızca rektal muayene ile teşhis konabiliyordu ve teşhis anında hastalığın lenf bezlerine ve prostat dışına yayılmış ABD’de prostat kanserine bağlı ölümler 1992’den günümüze % 4 oranında azaldı. Bu durum, insanların PSA düzeylerini gönüllü ve rutin takip ettirmelerinden mi kaynaklanıyor, yoksa başka nedenler var mı? Patrick Walsh: Ölüm oranlarındaki azalma, hastalığın erken evrede, tedaviye elverişli durumdayken teşhis edilebilmesine ve etkin tedaviye bağlıdır.1982’de lokalize prostat kanserli erkeklerin yalnızca %’7si ameliyata elverişli durumdaydı ve radyoterapi iyileşme için yeterli olmuyordu. O yıllarda hemen hemen hiç kimseye tam iyileşme beklentisiyle tedavi başlanmıyordu. Oysa 1990’larla birlikte, PSA’nın rutine girmesiyle, erkekler daha erken evrede, daha tedavi edilebilir durumdayken prostat kanseri teşhisi aldı, ameliyat oldu ve radikal prostatektomiye bağlı yan etkiler daha az ortaya çıktı. Klaus Jung: Ölüm oranlarındaki azalmalar PSA taramasıyla erken teşhise, dolayısıyla erken tedaviye bağlı olduğu kadar cerrahi, radyoterapi ve hormon tedavilerindeki gelişmelerle de ilişkilidir. Örneğin nüks riski yüksek olan hastalarda cerrahi sonrası erken radyoterapi ve uzun hormon tedavileri, etkin bir stratejidir. Artık daha yüksek dozla radyoterapi (yaklaşık 80 Gy) uygulanabilmekte ve asemptomatik metastazı olan ileri evre vakalarda kemoterapötik ajanlarla (zoledronic asit, docetaxel) sağ kalım süreleri uzamaktadır. Prostat kanserine bağlı ölümlerin azalmasında, toplumda statinlerin kullanımının yaygınlaşmanın etkisi de gündemde olan konulardan biridir. William Catalona: Ölüm oranlarındaki azalma büyük ölçüde PSA taramalarına bağlıdır. Elbette tedavilerdeki gelişmeler de yadsınamaz, ama unutulmamalıdır ki, PSA çağı başlamadan önce de en etkin tedavi silahımız olan radikal prostatektomiyi uygulayabiliyorduk! Neil Fleshner: Ben PSA’nın; erken nüksü belirlemede önemli bir belirteç olması ve PSA testi sonuçlarına göre erken hormon tedavisine başlanması nedeniyle, ölüm oranlarını azaltmaya katkı sağladığını düşünüyorum. Neil Fleshner: Evet. Ailemde güçlü bir prostat kanseri öyküsü var. 40 yaşındayken beri yıllık takibimi yapıyorum. Eldeki verilere dayanarak hastalarınıza PSA taraması önerir misiniz? Daha iyi bir tümör belirtecinin ya da görüntüleme tekniğinin bulunmasıyla , taramaya bağlı istenmeyen sonuçların (abartılı/ gereksiz teşhis ve abartılı/ gereksiz tedavi) önlenebileecği bir senaryodan söz edebilir miyiz? Patrick Walsh: Hastalarıma eğer emniyet kemeri kullanmıyorlarsa, dişçiye düzenli olarak gitmiyorlarsa, yıllık rutin sağlık kontrolünden geçmiyorlarsa ve prostat kanserinden ölmek konusunda kaygılanmıyorlarsa PSA taramasını da yaptırmamalarını söylüyorum. Öte yandan 55–69 yaş arasında ve prostat kanserinden ölmek istemeyen sağlıklı erkeklere PSA testinin hayat kurtarıcı olduğunu anlatıyorum. Nitekim Avrupa Randomize çalışması da (ERSPC) beni doğruluyor. (New Engl J Med 2009;360:1310–9 and 1320–8.) Klaus Jung: Ürolog, PSA testini önerdiği hastayı, bu taramanın sınırları, avantajları, dezavantajları ve PSA sonucuna göre başlanabilecek tedavi gibi olası sonuçlar hakkında bilgilendirmeli. Avrupa Randomize çalışmasında gösterilen %31’e varan oranlarda azalmış ölümler ve PSA taramaları başladıktan sonra metastazla başvuran hasta oranlarında %80’e varan düşmeler, PSA taramasını önermek için geçerli nedenler. William Catalona: Evet, ben hastalarıma PSA taramasını öneriyorum, çünkü bu testle prostat kanseri için riskleri hakkında fikir sahibi ve bu hastalıktan ölmemeleri için şans sahibi olabileceklerini düşünüyorum. Neil Fleshner: Ailelerinde prostat kanseri görülen hastalarıma PSA testini daha çok öneriyorum. Gelecekte belli genotipe sahip erkekler seçici olarak taranabilir. Test öncesi hastalarıma her prostat kanseri teşhisi konan erkeğin “aktif tedavi”ye gereksinim duymayabileceğini, “aktif izlem”in tedaviye alternatif bir seçenek olabileceğini açıklıyorum. Hiç kendi PSA değerini ölçtürdünüz mü? Patrick Walsh: Gençliğimde üç amcamın prostat kanserinden ölümüne tanıklık ettim. PSA’yı eleştirenlerden acaba kaçı prostat kanserine bağlı metastazlarla ölen birini gördü? PSA değerimi 1991’den beri her yıl ölçtürüyorum ve 75 yaşına kadar da ölçtüreceğim. Klaus Jung: Evet, hem de genel ürolojik yaklaşımda öngörülenden çok daha fazla! Çünkü bir PSA çalışması yapıyoruz ve laboratuvarımızda az sayıda erkek var! Böyle olunca deneyler için düzenli kan vermem gerekti! William Catalona: Evet, prostat kanseri riskimi belirlemek için bu testi yaptırdım. Patrick Walsh: Şu anda prostat içindeki kanserin tam yerini ve boyutlarını tanımlayamıyoruz. Görüntüleme tekniklerindeki gelişmeler tedavi edilmesine gerek olmayacak kadar küçük tümörlerin etkin takibini sağlayacaktır. Klaus Jung: Bugün için, kanserle bağlantılı faktörler ve bunların birbirleriyle ilişkisini ortaya koyan mevcut güncel bilgilerin hepsi değerlendirilerek, birden çok faktöre odaklanan risk hesaplaması yapılmasının abartılı/gereksiz teşhisleri önleyeceğini düşünüyorum. 2003’den beri kliniğimizde gereksiz biyopsileri önlemek için geliştirdiğimiz bir yazılım programı yaş, prostat hacmi, rektal muayene bulguları, total ve serbest PSA değerlerini temel alarak hastanın prostat kanseri için olası riskini hesaplıyor. PCA3, veya –2proPSA gibi belirteçlerin taramada serbest ve total PSA’ya destek olacak biçimde kullanılmalarıyla, özellikle agresif kanser vakalarında, taramanın daha etkin hale getirilebilmesi ve gen füzyonlarına bakılması gibi diğer olasılıklar henüz teorik boyuttadır. Bireysel PSA artış hızını takip ederek doğru biyopsi zamanına karar verebilmek mümkündür. Ayrıca kontrast madde ya da MR eşlikli biYopsi stratejileri kullanarak kanseri doğru teşhis edebilme hızımızı arttırabiliriz. Böylece abartılı teşhis, biyopsi için doğru hasta seçimiyle, abartılı tedavi de yeni prostat kanseri teşhisi konmuş hastaların bütün bulgularının çok boyutlu değerlendirilmesiyle önlenebilir. Gelecekteki senaryoda da henüz çözülmemiş bir problem olan, “agresif” tipteki prostat kanserinin kolay kullanılabilen biyobelirteçler yoluyla saptanabilmesi üzerine odaklanmak gerekmektedir. William Catalona: Henüz PSA’dan daha üstün bir tarama testi yoktur. PSA kendisi daha geliştirebilir ya da tanısal güvenirliği daha yüksek olan bir test bulunabilir. Tarama testlerinin akılcı kullanımı abartılı teşhis ve tedaviyi önleyebilir. Neil Fleshner: Yeni biyobelirteçlerin abartılı teşhisi önleyebileceğine inanıyorum. Prostat kanseri teşhisi konan, ancak teda- vi gerektirmeyen vakaların aktif izlemle takibi abartılı tedaviyi asgari seviyeye indirebilir. Aktif izlem PSA’nın seri takibini ve periyodik prostat biyopsilerini içerir. Aktif izlemde belli hastalık parametreleri ortaya çıkarsa, örneğin; tümörün histolojik derecesinde ilerleme olursa veya kanserli doku hacmi artarsa, o zaman girişimde bulunulur. Cohort çalışmalarda, 7- 10 yıllık bir zaman diliminde aktif izlemin güvenilirliği ile ilgili tatminkar veri birikimi oluşmuştur. Radikal tedaviye alternatif olabilecek bir başka strateji de fokal, yani odağa yönelik tedavidir. Bu tedavide prostat dokusuna odaklanmış yüksek yoğunluklu ultrases dalgaları, ısı ve soğutma gibi teknikler kanserli prostat dokusunu tahrip etmek amacıyla kullanılmaktadır. Bu tekniklerle sağlam prostat dokusunu korunabilmektedir. Böylece lokal kanser kontrolü sağlanırken boşaltım ve cinsel fonksiyonlarla ilgili yan etkiler en aza indirgenebilmektedir. Son olarak PSA ve prostat kanseri için genel ve spesifik görüşlerinizi öğrenebilir miyiz? William Catalona: ABD’de ve diğer bir çok ülkede prostat kanseri erkeklerin ölüm nedenleri arasında ikinci sırada yer almaktadır. Sessiz olarak oluşabilmekte ve tedavi edilemez safhaya geçmeden önce uzun bir süre tedavi edilebilir biçimde seyretmektedir. “Agresif” prostat kanserini önlemenin ve etkin biçimde tedavi edebilmenin ise şu an için kesin yolu yoktur. Bu verilerden yola çıkarak, prostat kanserine bağlı komplikasyonları ve ölümü azaltmak için bu hastalığın erken teşhisinin ne kadar gerekli olduğu aşikardır. Erken teşhisin en etkin metodu da PSA taramasıdır.. Güncel uygulamalarda, tehlikesiz ve ölümcül kanserler arasındaki farkı ortaya koyabilmek sınırlı olabildiği için kanserlerin çoğu tedavi edilmektedir. Aktif izlem ve odağa yönelik stratejiler, abartılı/gereksiz tedaviyi önleyen yaklaşımlardır. Ancak kimi durumlarda, örneğin tümör ilk saptandığında, gerçekte olduğundan daha düşük bir histolojik derecede ya da klinik evrede teşhis konduysa, potansiyel olarak hayat kurtarıcı tedavide geç kalınabilir. Tıpkı abartılı/gereksiz teşhis ve tedavi gibi “olması gerekenden daha az” teşhis ve tedavi de klinik uygulamalarda dikkatli olunması gereken bir başka önemli noktadır. Sonuç olarak, klinisyenler hastaların iyileşme hızlarının azami, yan etkilerin asgari düzeyde olacağı, etkin, yüksek kaliteli tedaviyi uygulamakla yükümlüdürler ■ Düzen Laboratuvarlar Grubu 7