KIZIL KALE’LER Erendiz Atasü’nün yazdığı “Kızıl Kale” adlı öykü, Kızıl Kale’ye zindanlara yollanan genç bir kızın son dakikalarını anlatıyor. Kızıl Kale, dağ ve deniz arasında sıkışmış küçük bir ülkede, bakırdan yapılmış, rengi kan rengi bir saraymış. İçinde zevklerinin kurbanı olan gencecik kızlar ve çingeneler varmış. İkizler de, bir yaz gecesi erkeklerle yakalanmışlar ve erkekler sünnet edilip askere gönderilirken, iki genç kız Kızıl Kale’ye zindanlara yollanmışlar. İkizlerden biri dayanamayıp asmış kendini, saçlarını zindan penceresinin demirlerine bağlayarak. Geride kalansa, zambak bahçelerinden gelen aşk seslerini dinlerken, hakkında verilecek kararı bekliyormuş. Hakan ve danışmanları mahpus kızın yılanının başı kesilmeli mi yoksa kesilmemeli diye tartışıyorlarmış. Sonra birden kesilmiş aşk sesleri, kaçak sevdalar yakalanmış aynı mahpus kız gibi. Verilecek ceza belliymiş: ölüm. Tam da o an, mahpus kız oraya kapatılmakla neyi yitirdiğini daha iyi anlamış. Son bir gayret doğrulmuş ve saçını boynuna dolayarak asmış kendini pencerenin demirlerine aynı kardeşi gibi. Belki, günümüzde taştan veya betondan yapılmış gerçek bir “Kızıl Kale” yok, Allah’tan korkanların yaptığı, dağ ve deniz arasında sıkışmış, eski zamandaki küçük ülkedeki gibi. Ama başka türlü “Kızıl Kale”ler var. Üstelik taştan veya betondan yapılanlar gibi kolay yıkılmıyorlar çünkü günümüzün “Kızıl Kale”leri taştan veya betondan değil, fikirlerden ve düşüncelerden inşa ediliyorlar. Hiç eskimiyorlar. Kurşun geçirmiyorlar. Sapasağlam yükseliyorlar göğe, onu kırmızıya boyayarak… Siz hiç “erkek namusu” diye bir şey duydunuz mu? Hayır mı? Duymazsınız tabii çünkü öyle bir şey yok. Ama “kadın namusu” kavramını kesin duymuşsunuzdur. Herkesin diline pelesenk olmuştur çünkü kadın namusu. Bir de kendi namusunu korumakla yükümlü yaparlar kadını. Eğer kadın namusunu kirletecek bir şey yaparsa, etrafta dört dönen namus bekçileri onları günümüzün “Kızıl Kale”sine hapseder, sanki üstlerine vazifeymiş gibi. Eğer sadece mini etek giydiyse kurtuluş şansı var da, bir tek şeyi yaptıysa kurtuluş şansı yok denecek kadar az: evlenmeden önce bir erkekle birlikte olmak. Bunun cezası nedir biliyor musunuz? “Kızıl Kale”de müebbet hapis. O kadın artık insanların zihninde etiketlenmiştir en iğrenç ithamlarla, sonsuza dek. Eski zamanlardakinden pek de bir farkı yok aslında, değil mi? Aynı düşünüş, aynı anlayış. Üstelik buradan kaçış yolu yok. İnsanların zihinlerindeki “Kızıl Kale”yi yıkmanın hiçbir yolu yok. Peki, yıllar geçmesine rağmen, kadına bakış neden hala değişmedi? Neden kadınlar erkeklerle eşit şartlarda yaratılmalarına rağmen, onlarla eşit haklara sahip olabilmek için büyük bir savaş vermek zorunda? Belki de nedenini kitabın şu cümlesi çok güzel bir şekilde özetliyor: “Analığa bir şey dediğimiz yok. Analığa giden yolda kıvrılıp yatan yılandan söz ediyoruz. Onun başı ezilmeli”(20). Bir üreme aracı olarak kadın, toplumda hiçbir yeri ve rolü olmayan… Bu düşünce şekli İslam ülkelerinde daha bir göze çarpıyor. En çok tecavüz ve kadına şiddet de İslam ülkelerinde yaşanıyor zaten. Kadın haklarının yetersiz olduğu, kadınların ikinci sınıf vatandaş muamelesi gördüğü, “Kızıl Kale”lerin en yoğun olduğu ülkeler bunlar. Ne yapmalı da Batılı ülkelerin medeniyet seviyesine ulaşmalı? Ya da önce şunu sormak lazım: Batılı devletlerin medeniyet seviyesine ulaşmak bir çözüm olabilir mi? Evet, orada kadınlar daha fazla hakka sahip olabilirler, İslam ülkelerine göre daha özgür gözükebilirler. Orada “Kızıl Kale”ler olmayabilir artık. Ama başka türlü kaleler var orada da. Oradaki kadınlar da, kadının metalaştırılması sorunuyla karşı karşıyalar. Kapitalizmin dayattığı, kadınları bir seks objesi olarak gösteren bir düzen… Bunun kadının bir üreme aracı olarak görülmesinden ne farkı var ki? “Kızıl Kale”lerden çıkmak için mücadele etmişler yıllarca, Başarmışlar da çıkmayı. Ne var ki, yeni bir kaleye hapsolmuşlar bu sefer de kadınlar. Belki de yapılması gereken tek şey şurada anlatılıyordur: “Günahtır, yazıktır, Tanrı’nın eserine hakarettir, insan vücudunu sakatlamak. Bir tomurcuktur o, kesmeyelim”(19). Demesi kolay ama yapması zor. Umuyorum ki hiçbir kale kalmayacaktır kadınların hapsolacağı, kadının sadece kadın gibi görüldüğü gün. Kaynakça: Atasü, E. (2015). Kızıl Kale. İstanbul: Can Sanat Yayınları