YENİDOĞAN SEPSİSİNİN TANISINDA ALFA

advertisement
T.C.
SAĞLIK BAKANLIĞI
ZEYNEP KAMİL KADIN VE ÇOCUK
HASTALIKLARI HASTANESİ
ŞEF: DR. ABDULKADİR BOZAYKUT
YENİDOĞAN SEPSİSİNİN TANISINDA ALFA1 ASİT GLİKOPROTEİNİN YERİ
DR. MEHMET SARAÇOĞLU
UZMANLIK TEZİ
İSTANBUL-2006
1
T.C.
SAĞLIK BAKANLIĞI
ZEYNEP KAMİL KADIN VE ÇOCUK
HASTALIKLARI HASTANESİ
ŞEF: DR. ABDULKADİR BOZAYKUT
YENİDOĞAN SEPSİSİNİN TANISINDA ALFA1 ASİT GLİKOPROTEİNİN YERİ
UZMANLIK TEZİ
DR. MEHMET SARAÇOĞLU
2
TEŞEKKÜR
Hastanemizde gerekli olan eğitim ve uygun çalışma ortamını sağlayan
Başhekimimiz Sayın Doç.Dr.Ayşegül CELAYİR’e,
Uzmanlık eğitimim süresince her zaman teorik ve pratik bilgi ve deneyimlerini
aktararak yetişmeme katkıda bulunan değerli hocam Sayın Şef Dr.Abdülkadir
BOZAYKUT’a
Bilgi ve deneyimlerinden faydalanma imkanı sağlayan Sayın Şef Dr.Savaş
İNAN’a, Sayın Şef Doç.Dr.Aysu SAY’a ve Sayın Şef Prof.Dr.Fahri OVALI’ya
Her zaman destek ve ilgilerini esirgemeyen Şef muavinlerimiz Dr.Meral
İNALHAN’a ve Dr.Feray GÜVEN’e, klinik uzmanlarımıza ve sevgili asistan doktor
arkadaşlarıma teşekkür ederim.
Dr.Mehmet SARAÇOĞLU
İstanbul-2006
3
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ ve AMAÇ …………………………………………………………..
1
GENEL BİLGİLER ………………………………………………………..
3
MATERYAL ve METOD ………………………………………………....
30
BULGULAR ……………………………………………………………….. 34
TARTIŞMA ………………………………………………………………..
47
SONUÇLAR…....…………………………………………………………..
53
KAYNAKLAR …………………………………………………………….
55
4
KISALTMALAR
I/T
: Band/total nötrofil oranı
I/M
: Band/matür nötrofil oranı
CRP
: C-reaktif protein
ESH
: Eritrosit sedimentasyon hızı
MSS : Merkezi sinir sistemi
EMR : Erken membran rüptürü
GBS
: Grup B streptokok
ELBW : Aşırı düşük doğum tartılı
KNS : Koagülaz-negatif stafilokok
RDS
: Respiratuvar distres sendromu
GİS
: Gastrointestinal sistem
BOS
: Beyin omurilik sıvısı
LPA
: Lateks-partikül agglütinasyonu
AAG : Alfa-1-asit glikoprotein
ORM : Orosomukoid
TDP
: Taze donmuş plazma
İVİG : İntravenöz immünglobulin
5
GİRİŞ ve AMAÇ
Yenidoğan sepsisi, doğumu izleyen 4 haftalık süre içinde görülen kan kültürü
pozitifliği ile karakterize yaygın bakteriyel bir enfeksiyondur ve yenidoğanlarda
mortalite ve morbiditenin önde gelen nedenidir.
Yenidoğan sepsisinin spesifik klinik bulgusu olmayıp, özellikle erken dönemde
çok belirsiz seyreder ve diğer enfeksiyon dışı neonatal sorunlardan ayırdedilemeyebilir.
Bu yüzden sepsis bulgu ve semptomları belirgin olana kadar tedavinin geciktirilmesi
halinde önlenebilir mortalitede artış görülebilir. Belirsiz ve hafif bulgular veya sadece
risk faktörü varlığında antibiyotik başlamaksa gereksiz tedaviye yol açabilir. Düşük
insidanslı, yüksek riskli bir hastalık olan sepsiste gerektiğinden fazla sayıda hastada
tedavi başlamak göreceli olarak uygun bir davranıştır. Sonuç olarak kanıtlanmış her
sepsisli hastaya karşılık 11-23 enfekte olmayan yenidoğan, yoğun bakım servislerinde
tedavi edilmektedir(1). Bu yüzden yenidoğan yoğun bakım servislerinde en sık konulan
taburculuk tanısı “sepsis şüphesi”dir. Bu terimden de anlaşılacağı üzere buradaki amaç
nonspesifik klinik bulgu ve/veya perinatal/neonatal risk faktörü olan yenidoğanlarda
sepsis tanısını ekarte etmektir(2). Bunun için kültür sonuçları çıkana kadar sepsis erken
tanısına yardımcı olabilecek laboratuvar yöntemlerine gereksinim duyulmaktadır.
Lökosit sayısı, band/total nötrofil oranı (I/T), band/matür nötrofil oranı (I/M),
lökositlerde dejeneratif değişikliklerin incelenmesi, trombosit sayımı, CRP, mikroESH,
haptoglobulin, fibronektin, C3b, prokalsitonin ve sitokin ölçümü gibi tetkikler
günümüzde sepsis tanısında kullanılan yardımcı laboratuvar testleridir. Yardımcı tanı
testlerinin duyarlılık ve özgüllükleri düşük olup yenidoğan sepsisinde hem duyarlılığı
hem de özgüllüğü yüksek yeni enfeksiyon marker arayışları güncelliğini devam
ettirmektedir.
6
Biz de bu yüzden hastanemiz yenidoğan yoğun bakım servisinde sepsis şüphesi
ile yatan hastalarda ve enfeksiyonu olmayan sağlıklı kontrol grubunda rutin tetkiklerin
yanı sıra akut-faz reaktanı olan CRP ve orosomukoidin düzeylerini belirleyerek, bu
parametrelerin sepsis erken tanısında yararlı olup olamayacağını araştırmayı amaçladık.
7
GENEL BİLGİLER
Sepsis; organizmanın bakteriyel, viral veya fungal enfeksiyona verdiği sistemik
yanıttır(3).
Sepsis olgularının yarısından sorumlu olan yenidoğan sepsisi ise yaşamın ilk 28
gününde enfeksiyon etkeninin organizmaya invazyonu sonucu ortaya çıkan ve genellikle
pozitif kan kültürü ile karakterize sistemik bir enfeksiyondur(4,5).
Antimikrobiyal tedavideki ilerlemelere, neonatal yaşam desteğindeki gelişmelere
ve perinatal risk faktörlerinin tanınmasına rağmen yenidoğan sepsisi hala önemli bir
mortalite ve morbidite nedenidir. Yenidoğan sepsisi yıkıcıdır ve kurtulan bebekler
merkezi sinir sistemi (MSS) tutulumu, septik şok veya hipoksemiye bağlı olarak
nörolojik sekellerle iyileşebilir(6).
EPİDEMİOLOJİ
Yenidoğan sepsisi görülme oranı perinatal risk faktörlerine, prenatal bakıma ve
ekonomik standartlara göre değişir.
Gelişmiş ülkelerdeki sepsis sıklığı 1000 canlı doğumda 2-4 iken bu oran tüm
dünyada 1000 canlı doğumda 10’a kadar çıkabilmektedir. Sepsis insidansı gebelik
yaşıyla ters orantılı olarak artar ve çok düşük doğum ağırlıklı bebeklerde görülme oranı
%30’ları bulabilir(7).
Antibiyotiklerin kullanıma girmediği yıllarda yenidoğan sepsisinin mortalitesi
%90’lardayken antibiyotiklerin kullanıma girmesiyle bu oran %10’lara kadar inmiştir.
Erişkin sepsisinde mortalite oranı %50’lerde iken neonatal sepsisinde mortalitenin %10
olarak bildirilmesinin nedeni tüm bakteriyel enfeksiyonların neonatal sepsisi tanısına
katılmasındandır(8-10).
Yenidoğan sepsisinde mortalite oranı enfeksiyon etkenine bağlı olarak da
değişebilmektedir. Çeşitli çalışmalar en yüksek oranın gram–negatif ve fungal
8
enfeksiyonlarda olduğunu ortaya koymuştur. Gram-negatif ve fungal enfeksiyonlarda
mortalite %30’ların üzerinde iken gram-pozitif enfeksiyonlarda %10’lardadır(9).
Bununla birlikte neonatal sepsis insidansı ve mortalitesi son 10 yılda azalmamış,
hatta yeni geliştirilen yaşam destek teknikleriyle küçük prematürelerin ve diğer riskli
bebeklerin yaşam olasılıklarının artması, neonatal sepsisinin yenidoğan bebeklerde daha
sık görülmesine neden olmuştur(8,10).
Perinatal enfeksiyon için birçok risk faktörü tanımlanmıştır. Yenidoğan
sepsisinde tanı koymak oldukça zor olduğundan bu risk faktörlerinin önceden
belirlenmesi tanıya yaklaşımda önem kazanır(6,11). Neonatal sepsisi için en önemli risk
faktörleri Tablo 1’de gösterilmiştir(12). Tabloda risk faktörü varlığında kanıtlanmış
sepsis insidansı verilmiştir. Çoğu çalışmada şüpheli ama kültür negatif sepsis insidansı
kanıtlanmış sepsisin iki katı bulunmuştur(12,13).
Tablo 1: Neonatal sepsis risk faktörleri
•
•
•
•
•
•
•
•
Risk faktörü
EMR>18 saat
Annede GBS(+) (profilaksi almadan)
Annede GBS(+) (profilaksi alırsa)
Annede GBS(+) ve EMR,ateş veya
preterm
Koriyoamnionit
GBS(+) ve koriyoamnioit
EMR ve preterm
EMR ve düşük Apgar skoru
•
•
•
•
Kanıtlanmış sepsis insidansı
%1
%0.5-1
%0.2-0.4
%4-7
•
•
•
•
%3-8
%6-7
%4-6
%3-4
Genel olarak bu risk faktörleri maternal ve neonatal risk faktörleri olarak iki ana
başlık altında toplanabilir.
Maternal (Obstetrik) Risk Faktörleri
İntrauterin enfeksiyon, erken membran rüptürü, koriyoamnionit ve erken doğum
maternal risk faktörlerindendir(6,7,11,14-16). Bu risk faktörlerinin yenidoğan sepsis
olasılığının ne kadar arttırdığı en iyi vajinal GBS kolonizasyonu olan gebe kadınlarda
9
gösterilmiştir (Tablo 2) (6). Annenin grup B streptokok (GBS) ile kolonize olması
durumunda yenidoğan sepsisi riski %0,5-2 arasında iken prematüre doğum söz konusu
ise risk %15’in üzerine çıkmaktadır.
Tablo 2: Perinatal GBS enfeksiyon oranları
Risk faktörü
Doğum tartısı (gr)
• <1000
• 1001-1500
• 1501-2000
• 2001-2500
• >2500
Membranların rüptürü (saat)
• <6
• 7-12
• 13-18
• 19-24
• 25-48
• >48
İntrapartum ateş (°C)
• <37,5
• >37,5
Vaka sayısı/1000 canlı doğum
Enfekte infantların ölüm
oranı (%)
•
•
•
•
•
26
8
9
4
1
•
•
•
•
•
90
25
29
33
3
•
•
•
•
•
•
0,8
1,9
1,5
5,7
8,6
10,8
•
•
•
•
•
•
33
10
40
27
18
33
•
•
1,5
6,5
•
•
29
17
Erken Doğum: Erken doğumun birçok nonenfeksiyöz nedeni olsa da her zaman
gelişmekte olan bakteriyel enfeksiyon olasılığı akılda tutulmalıdır(6). Çünkü prematüre
doğumların ve erken membran rüptürünün etyolojisinde intrauterin enfeksiyon rol oynar.
Gelişmekte olan enfeksiyonun üretimini tetiklediği sitokinler ve prostaglandinler uterus
kontraksiyonlarına yol açarak erken doğuma neden olur(15).
Erken Membran Rüptürü: Membranların açılmasından doğuma kadar geçen
sürenin 24 saatten uzun olması yenidoğan sepsisi için risk faktördür. Annenin sularının
gelmesinin üzerinden 18 saat geçmesine rağmen doğum gerçekleşmemişse sepsis riski
10 kat artmaktadır. Prematüre doğum ile birlikte erken membran rüptürü (EMR)’de
varsa sepsis insidansı %10’lara çıkar. EMR hikayesi olan yenidoğanın 5. dakika Apgar
skoru 6’nın altında ise kanıtlanmış sepsis insidansı %3-4 iken şüpheli sepsis insidansı
%6-10’dur(13,17).
10
Koriyoamnionit: Histolojik veya amniyotik sıvı analizi ile tanı konulan
koriyoamniyonit varlığında neonatal enfeksiyon riski anlamlı olarak artmaktadır(9).
Klinik tanısı 38°C maternal ateş varlığında fetal taşikardi, uterusta hassasiyet, maternal
lökositoz veya kötü kokulu vajinal akıntı bulgularının en az ikisinin olması ile
konulur(9,12,18). Enfekte amniyotik sıvı kültürlerinde üreaplazma spp., mycoplasma
spp., B grubu streptokok, E. coli, enterococci gibi bakteriler üretilmiştir ve genelde
kültürler polimikrobiyaldir. Koriyomniyonit varlığında neonatal sepsis insidansı diğer
risk faktörlerinin varlığına göre %3’den %20’ye kadar çıkabilir. Neonatal mortalitede
ise 4 kat artış görülür(6,12,14).
Maternal Ateş: Koriyoamniyonit bulgusu olsa da olmasa da maternal ateş
varlığında neonatal sepsis riski artmaktadır. Sepsis riski maternal ateş 37,5°C’nin
üzerine çıktığında 4 kat artarken 38°C’nin üzerinde risk 10 kat artmaktadır(6,12).
Annenin GBS ile kolonizasyonu: Hamile kadınların genital veya alt
gastrointestinal kanalından alınan örneklerin %5 ila 40’ında GBS izole edilebilir. GBS
ile kolonize kadınlardan doğan bebeklerde vertikal bulaş %70’lere ulaşabilir. Selektif
intrapartum antibiyotik proflaksisinin yapılmadığı dönemlerde komplikasyonsuz
gebeliklerde yenidoğan sepsis insidansı %1-2 iken intrapartum kemoproflaksi ile bu
oran %0,2-0,6’lara inmiştir. Ancak aynı düşüş geç başlangıçlı GBS sepsisi için geçerli
değildir(6,9,12,14,19).
Annede idrar yolu enfeksiyonu veya bakteriüri varlığı, annenin ilaç kullanımı,
annenin sosyoekonomik durumu, yaşı ve ırksal veya etnik özellikleri de sepsis
gelişiminde rol oynayabilir(6,12,14,20).
Bebeğe Ait Risk Faktörleri
Prematürite ve Düşük Doğum Ağırlığı: Sepsis için en önemli risk faktörü
prematüreliktir. 36 haftalık prematüre bebeklerdeki sepsis riski term bebeklere göre
yaklaşık 5 kat artmıştır(21). Doğum tartısı düştükçe sepsis riskide aynı oranda
artmaktadır. Doğum tartısı 2500 gramın üstündeki 1000 canlı doğumda 1 sepsis vakası
görülürken bu oran 1000 gramın altındaki bebeklerde 26’ya çıkmaktadır. Aynı şekilde
11
enfekte bebeklerin mortalite oranı da doğum tartısı düştükçe artmaktadır. 2500 gr. üstü
doğan bebeklerde mortalite %3 iken ELBW bebeklerde mortalite %90’ları bulmaktadır
(Tablo 2) (6). Çünkü erişkin ile karşılaştırıldığında yenidoğanda ve özellikle
prematürelerde immun sistemin hücresel ve humoral komponenti sayısal ve fonksiyonel
olarak zayıftır(22).
Cinsiyet: Term bebeklerdeki sepsis sıklığı erkek bebeklerin aleyhine bir şekilde
artmıştır. Kesin nedenleri bilinmese de erkeklerde 4 kat daha fazla sepsis
görülmektedir(12,23). Fakat bu fark düşük doğum tartılı bebeklerde bu kadar belirgin
değildir(9).
Metabolik
Hastalık:
Galaktozemili
bebeklerde
yenidoğan
döneminde
Escherichia coli sepsisine artmış eğilim olduğu bilinmektedir. Bunun nedeni kanda
artmış galaktozun lökositlerde bakterisidal aktiviteyi inhibe etmesi olabilir(24).
Perinatal asfiksi, resusitasyon, konjenital immun yetmezlik, aspleni, çoğul
gebelik, invazif girişimler, obstrüktif üropati ve meningomiyelosel gibi konjenital
malformasyonlarda risk faktörleri arasındadır.
ETYOLOJİ
Neonatal sepsisinden sorumlu bakteriler ülkeden ülkeye, aynı ülke içinde de
zamanla değişiklik gösterebilir. Etyolojik ajanlarda zamanla görülen bu değişimin
başlıca sebebi antibiyotiklerin keşfi ve düşük doğum tartılı bebeklerin yaşatılmasıdır(7).
Yenidoğan sepsisinde çok çeşitli bakteriyel ajan sorumlu olsa da (Tablo 3) en
önemli etken enfeksiyonların yaklaşık yarısından sorumlu olan grup B streptokoklardır.
Bunu ikinci sırada Escherichia coli (%20) izler. Listeria monocytogenes, diğer enterik
gram negatif organizmalar (%7), diğer streptokoklar (%3) ve çeşitli anaerobik
organizmalar (%3)’da yenidoğan sepsisinden sorumludur. Haemophilus influenzae da
rapor edilmiştir(25).
12
Tablo 3: Yenidoğan sepsisine yol açabilen mikroorganizmalar(14)
Gram-pozitif aerobik bakteriler
• Staphylococcus aureus
• Koagülaz-negatif stafilokoklar
• B grubu streptokoklar
• C, A, G, D grubu streptokoklar
• Streptococcus viridans
• Streptococcus pneumiae
• Listeria monocytogenes
• Neisseria meningitidis
Anaerob bakteriler
• Bacteroides fragilis
• Clostridium perfringens
• Clostridium septicum
• Clostridium sordelli
Gram-negatif aerobik bakteriler
• E. coli
• Klebsiella türleri
• Pseudomonas aeruginosa
• Haemophilus influenzae
• Salmonella türleri
• Citrobakter türleri
• Gardnerella vaginalis
Diğer
•
•
•
Borrelia burgdorferi
Mantarlar
Virüsler
Yenidoğan sepsisinde yeni ortaya çıkan ve önemi giderek artan patojen
Staphylococcus epidermidis’tir. S. epidermidis’in giderek artan izolasyon sıklığı, immun
sistemi gelişmemiş düşük doğum ağırlıklı çocuklarda çoğul geniş spektrumlu
antibiyotiklerin ve invaziv monitörlerle vasküler girişim araçlarının kullanımıyla
örtüşmektedir(26).
Yenidoğan sepsisi ve menenjitinin en önemli nedeni GBS’tur. Erken ve geç
hastalık olmak üzere iki klinik patern gösterir. Erken neonatal GBS enfeksiyonları
doğumu izleyen ilk hafta içinde ortaya çıkar ve insidansı 1000 canlı doğumda 0.6’ya
kadar düşmüştür. Bu düşüşteki en büyük etken peripartum kemoproflaksinin
uygulanmasıdır. Geç neonatal GBS enfeksiyonları doğumdan sonraki altı gün ile üç ay
arasında ortaya çıkar ve insidansı 1000 canlı doğumda 0,4-0,5 arasında değişir ve son 20
yıl içinde değişim göstermemiştir(27,28). Annenin genitoüriner sisteminde bulunan
patojenik bakteri intrapartum veya neonatal dönemin hemen başında vertikal bulaşla
bebeği kolonize eder(29). Hamile kadınların %5-40’ının genital
ve/veya alt
gastrointestinal kanalından alınan örneklerden GBS izole edilebilir. Bu kolonize
kadınlardan doğan bebeklerde vertikal bulaşma oranı %20-70 arasında değişir. Annedeki
yoğun kolonizasyon ile bebekte invaziv erken hastalık gelişme riski artar. Yoğun bir
şekilde kolonize olmuş bebeklerde erken ve geç hastalık riski de artmıştır. Geç hastalıkta
nozokomiyal yayılım da söz konusudur. Sağlık personelinin yetersiz el yıkaması ve
13
kalabalık ortamlar nozokomiyal yayılımda önem taşır(19). Maternal kolonizasyon düşük
sosyoekonomik statü, < 3 hamilelik, rahim içi araç kullanılması, cinsel aktivite, <20 yaş
ve menstruel siklusun ilk yarısında yüksek orandadır. Kolonize kadınlarda doğan
bebeklerde erken hastalık için risk faktörleri ise 38°C’nin üstünde maternal ateş, EMR
≥18 saat, önceki bebekte GBS enfeksiyonu hikayesi, erken doğum (<37 hafta),
membranların 37. haftadan önce açılması ve maternal GBS bakteriürisidir. Bakteriüri
genital kanaldaki bakteri inokülumunun yüksek olduğunun bir göstergesidir(6).
Fakültatif anaerobik gram-pozitif diplokok olan GBS’ların kolonileri etrafında
dar bir β hemoliz alanı bulunur. Şimdiye kadar dokuz
tane kapsüler serotip
tanımlanmıştır (Tip Ia, Ib,II, III, IV, V, VI, VII, VIII). Tüm bu sepsislerin kolonizasyon
ve invazif hastalık yapma ihtimali varsa da enfekte yenidoğanlardan izole edilen
serotiplerin dağılımı hastalığa ve erken veya geç başlangıçlı olmasına göre
değişmektedir.
En sık izole edilen serotipler Ia, III, V, II ve Ib’dir. Erken başlangıçlı sepsiste
serotiplerin dağılımı eşit gibi gözükürken geç hastalığın ve menenjitin (erken veya geç)
%80-90’dan serotip III sorumludur(28). Yaşamın ilk yedi gününde ortaya çıkan erken
GBS enfeksiyonu üç major klinik prezantasyonu mevcuttur. Bunlar genelde ilk 27 saatte
belirti vermeye başlayan sepsis, pnömoni ve menenjittir. Yaşamın ilk haftası ile 3.
ayında görülen geç hastalığın ortalama başlangıç yaşı 24 gündür. Bakteriyemi ile birlikte
menenjit en sık prezantasyonlardan biridir. Ayrıca kemik, eklem, selülit, adenit, otit,
endokardit veya derin yerleşimli apseler gibi fokal enfeksiyonlarda görülür (Tablo 4)
(30).
14
Tablo 4: Erken ve geç başlangıçlı grup B streptokok sepsisinin
karşılaştırılması
Özellik
•
•
•
Erken başlangıç (<7 gün)
Geç başlangıç (≥7 gün)
•
•
•
1 saat
Artmış
Sık (%70)
•
•
•
27 gün
Artmamış
Nadir
•
•
•
Sepsis (%25-40)
Menenjit (%5-15)
Pnömöni (%35-55)
•
•
Ia, Ib/c, Ia/c (%30)
II (%30)
III (%40 meningeal
olmayan; %80
meningeal suş)
%10-15
•
•
Menenjit (30-40)
Bakteriyemi (%4050)
Osteoartrit (%5-15)
III (%93)
•
%2-6
•
Ortalama başlangıç yaşı
Prematürite insidansı
Maternal obstetrik
komplikasyonlar
Sık rastlanan durumlar
•
İzole edilen serotipler
•
•
•
•
Mortalite oranları
•
Yenidoğan sepsisinin ikinci önemli nedeni Escherichia coli’dir. Ortalama
insidansı 1000 doğumda 1-2 invazif hastalık civarındadır. Antijenik yapısı oldukça
karışık olan E. coli’nin K1 polisakkarid kapsülüne sahip suşları enfeksiyonların
çoğundan sorumludur. ECK1 sıklıkla yenidoğan menenjitinden de sorumludur. K1
antijeni varlığı invazif hastalık varlığını gösterdiği gibi kötü prognozun da göstergesidir.
ECK1 serotipi ile kolonize kadınlardan doğan yenidoğanlar 3 günlükken kolonize
oldukları gösterilmiştir ve bunların yaklaşık %0,5’inde invazif hastalık tablosu
gelişmiştir. E. coli sepsislerinde en sık görülen, en şiddetli sepsislere neden olan ve E.
coli menenjitlerinin %75’inden fazlasına neden olan serotip K1 serotipidir. Bunun nedeni
büyük ihtimalle ECK1’in klasik kompleman yolunu aktive edememesidir. Bundan
dolayı ECK1’e karşı olan korunma antikor bağımlı alternatif yol aktivasyonuna
bağımlıdır. K1 kapsülü zayıf immunojen olduğu için yenidoğanda maternal kökenli
antikor varlığı da söz konusu değildir(6,7,30,31).
Listeria monocytogenes toprakta, sularda, bitkilerde ve birçok memeli hayvanın
intestinal sisteminde bulunan fakültatif anaerop gram-pozitif çomaklardır. Gebe
kadınlarda asemptomatik vajinal ve fekal taşıyıcılık transplasental enfeksiyon veya
doğum sırasındaki temas ile yenidoğanın sporadik hastalığına neden olabilir. Yenidoğan
15
listeryozunun insidansı 10.000 canlı doğumda 1.3 olarak bildirilmiştir. En sık hastalık
nedeninin tip 1B ve 4B olduğu 13 veya daha fazla serotipi vardır. Erken başlangıçlı
septisemik formu transplasental ya da doğum esnasında vajinal yolla bulaşır. Obstetrik
komplikasyon, prematüre, düşük doğum ağırlığı ve mekonyumlu doğum ile ilişkilidir.
Maternal kültür genelde pozitiftir ve ortalama birinci veya ikinci günlerde ortaya çıkar.
Genelde menenjitin eşlik ettiği erken hastalığın mortalitesi %30’un üzerindedir. Geç
başlangıçlı (>5. gün) formu menenjitik form olarak da bilinir ve ortalama 14. günde
ortaya çıkar. Maternal kültürü negatif, komplikasyonsuz gebelikten doğan, normal
doğum tartılı term bebeklerde pürülan menenjitle ortaya çıkar. L. monocytogenes tipleri
içerisinde en sık menenjite neden olan tip IVb’dir. Listeria menenjiti olgularından %80
‘inde bu tip izole edilir. Nozokomiyal salgınlara neden olabilen geç hastalık uygun
tedavi edilirse mortalitesi %10-20’dir(6,30,32-34).
Giderek gelişen teknoloji ile daha çok küçük bebeğin yaşatılması ile yenidoğan
yoğun bakım ünitelerinde kalış süreleri artmaktadır. İlk iki haftanın sonunda yoğun
bakımdaki bebek nozokomiyal flora ile kolonize olmaya başlar. Bu da bebeği koagulaznegatif stafilokok (KNS), enterokok, metisiline-rezistan suşlarda dahil olmak üzere
Staphylococcus aureus ve multi-rezistan gram-negatif enterik bakterilerle enfekte olma
riskine maruz bırakmaktadır.
Yenidoğan yoğun bakım ünitelerindeki bakteriyemilerinin %50’sinden fazlasının
sorumlusu koagulaz-negatif stafilokoklardır. Bunların da %80’ine varan kısmı metisiline
dirençlidir. Santral venöz kateterler ve lipid infüzyonları KNS enfeksiyonları için önemli
bir risk faktörüdür. S. epidermidis intravasküler kateterlerin üretiminde kullanılan
sentetik yüzeyler üzerinde tutunabilir ve buralarda çoğalabilir ve böylelikle de bu
yüzeyler bakteriyeminin devamlı bir kaynağını oluşturur(6,7).
Pseudomanas aeroginosa, klebsiella sp, Serratia marcescens, enterobacter sp. ve
citrobacter yenidoğan sepsislerinden daha nadiren izole edilen ajanlar olmakla birlikte
H. influenzae ve enterokoklar son yıllarda giderek daha fazla dikkati çekmeye
başlamışlardır(30,34,35).
16
PATOGENEZ
Normalde fetus antenatal dönemde annenin genitoüriner sistem florasındaki
mikroorganizmalardan fiziksel olarak sağlam zarlar aracılığı ile çok iyi korunmuştur.
Ayrıca amniyotik sıvı içindeki lizozim, transferrin ve immunglobülinlerin özellikle E.
coli gibi patojen bakteriler için bakteriyostatik özellikte olduğu gösterilmiştir(14,30).
Ancak tüm bu savunma mekanizmalarına rağmen fetus veya yenidoğana patojen
mikoorganizmalar dört farklı yolla ulaşarak enfeksiyona neden olabilmektedir.
1) Transplasental yol: Klinik veya subklinik maternal enfeksiyona yol açan
enfeksiyon ajanları hematojen transplasental geçişle fetusu gebeliğin herhangi bir
döneminde enfekte edebilir. Genellikle viral ajanların geçişi bu yolla olurken maternal
bakteriyemi ile fetusun enfeksiyonuna sık rastlanmaz. Listeria gibi plasental tropizm
gösteren bakteriler fetusu enfekte ederek spontan abortus, ölü doğum veya yenidoğan
enfeksiyonlarına neden olabilir. Transplasental geçişle fetusu enfekte edebilen diğer
bakteriler
Treponema
pallidum,
Mycobacterium
tuberculosis,
E.
Coli
ve
Camphylobacter’dir(6,9).
2) Assendan yol: Annenin genitoüriner kanalındaki kolonizasyon nedeniyle
erken membran rüptürü olabileceği gibi, erken membran rüptürü assendan amniyotik
enfeksiyona neden olabilir. Enfekte amniyotik sıvının aspirasyonu ya da yutulmasıyla
fetus enfekte olabilir. Enfeksiyonun ortaya çıkmasında prematürite, membran rüptür
zamanı, patojenin virulansı ve GBS’lerdeki gibi maternal kökenli antikor varlığı etkili
olabilir(6,9,14,35,36).
3)
Doğum
sırasında
enfeksiyon
kazanma:
Aerobik
ve
anaerobik
organizmalarla kolonize doğum kanalı ile doğum sırasında karşılaşan yenidoğan
kolonize olabilir. Ayrıca vajinal sekresyonların aspirasyonu veya yutulması ile bir iki
günlük aradan sonra bakteriyemi veya pnömoni gibi enfeksiyon bulguları ortaya
çıkabilir. Doğum sonrası resüssitasyonda entübasyon veya umbilikal kateterizasyon
yapılırsa risk daha fazladır. GBS, E. coli ve N. gonorrhoeae ile enfeksiyonda bu tür
geçiş önemlidir(6,9,34,36,37).
17
4) Doğum sonrası enfeksiyon kazanma: Geç sepsis ve nozokomiyal sepsiste
önem kazanan bu bulaş yolunda kaynak anne, aile üyeleri, hastane personeli veya
kontamine malzemeler olabilir. Hospitalize yenidoğanlardaki postnatal enfeksiyonun en
önemli kaynağı sağlık personeliyle olan el kontaminasyonudur(6,9).
Steril olmayan bir ortamda doğan yenidoğanlarda enfeksiyon gelişmemesinde
hem kalitatif hem de kantitatif eksiklik bulunan immun sistemin önemi büyüktür.
Yenidoğan döneminde prematüre bebeklerde daha ağır olmak üzere hem nonspesifik
hem de spesifik bağışıklıkta eksiklikler söz konusudur(9,22).
Deri ve mukozalar mikroorganizmalar için doğal bir bariyerdir. Ancak
prematüreler başta olmak üzere yenidoğanlarda epidermal bariyerdeki immatüriteden
dolayı enfeksiyon riski yüksektir. Enfeksiyon nedenli yenidoğan ölümlerinin yaklaşık
yarısı epidermal bariyer fonksiyonunun bozuk olduğu ilk haftada görülür. Derinin
olgunlaşması postnatal yaşa ve gestasyon haftasına bağlıdır. Prematürelerde bariyer
maturasyonu 2-4 haftayı bulurken çok küçük bebeklerde 8 haftayı bulabilir. Bu da %80
bebeğin deri problemi yaşadığı ilk bir ayı önemli kılmaktadır(38).
Fagositik sistemin ana hücreleri olan nötrofillerde yenidoğan döneminde hem
sayısal hem de fonksiyonel farklılıklar bulunmuştur. Yenidoğanda nötrofili ile birlikte
belirgin monositoz vardır. Ancak bu hücrelerin enfeksiyon bölgesine girişleri
(migrasyon), adhezyonu, agregasyonu ve deformitesindeki yetmezlikten dolayı
enfeksiyona cevapları yavaşlamıştır. Ayrıca nötrofil depo havuzu olarak adlandırılan
kemik iliğindeki hücre popülasyonu erişkinlerin ancak %20’si kadardır. Bu yüzden ağır
bir enfeksiyon karşısında nötrofil tüketiminin artması sonucu rezervler çabuk tükenerek
mortalite artar(9,39,40).
Yenidoğan NK (Naturel Killer) hücreleri sayısal olarak normal olsa da sayısal
olarak da yetersiz olan doku makrofajlarındaki gibi zayıf sitotoksik aktivite
gösterirler(9,20,41).
Yenidoğanda kompleman düzeyi annedeki düzeyin yarısını biraz aşar. Terminal
komponentler (C8 ve C9) ise çok düşüktür. Preterm yenidoğanlarda kompleman defekti
daha belirgindir. Çünkü transplasental geçişi olmayan kompleman sisteminin fetal
18
sentezi ilk trimestirde başlar. Gestasyonel yaşla birlikte artmaya başlayan fetal
kompleman aktivitesi term bebekte hafif-orta düzeyde azalmıştır. Bu yüzden E. coli ve
GBS opsonizasyonu bozuktur(9,22,42).
8-9. gestasyonel haftalarda intratimik beliren T lenfosit prekürsörleri 12-14.
haftalarda timusu terk ederek kan yoluyla dalak ve lenf nodlarına yayılır. Terme ulaşana
kadar çoğalıp olgunlaşan T lenfositlerin mutlak sayısı yenidoğanda yüksek olsa da T
hücre sitotoksisitesi erişkinlerden daha düşüktür.
Fetal karaciğerde 7. gestasyonel haftada B lenfosit gelişimi başlar. İntrauterin
yaşamda antijenik uyarı karşısında B lenfositlerin IgM, IgG veya IgA plazma
hücrelerine farklılaşma yetenekleri vardır. Ancak bebeklerde IgG ve IgA antikorları
kolay indüklenmez ve yaşamın erken döneminde bebeğin hümoral cevabını IgM
antikorları oluşturur. Gebeliğin 6. ayından itibaren antijenik uyarıya karşı güçlü
olmamakla beraber IgM ve IgA sentezlenmeye başlarken 8. haftadan itibaren maternal
IgG antikorlar plasentadan aktif olarak geçmeye başlar. 17-20. haftalarda IgG seviyesi
100 mg/dL’nin altında iken, 30. haftada doğumdaki düzeyin yarısına ulaşır ve doğumda
annenin serum düzeyini biraz geçer. Bu yüzden bebek ne kadar erken doğarsa o kadar
hipogamaglobulinemik olacaktır. Fetustaki GBS’a spesifik IgG düzeyi 28. haftada
annenin %30’u kadarken, 32.haftada yarısına, termde %100’üne ulaşır. Doğumdan
sonraki ilk aylarda bebek intrauterin yaşamda anneden fetusa geçen IgG sınıfı
antikorlarla annenin bağışık olduğu enfeksiyonlara karşı korunabilir. Ancak antikor
titreleri 5-6. aydan itibaren koruyucu düzeylerin altına inerek kaybolurken bebek,
karşılaştığı antijenlere karşı kendi IgG sentezini etkin biçimde oluşturmaya başlar.
Materno-fetal transportu olmayan IgM’nin yenidoğandaki konsantrasyonu normalin
%10’u kadardır. 3 aylıkken erişkin düzeyinin %30’na, 6 aylıkken de %50’sine ulaşır.
İntrauterin enfeksiyona cevap olarak IgM sentezi mümkündür ve düzeyinin 20
mg/dL’den daha yüksek bulunması intrauterin enfeksiyonu akla getirir. Gram-negatif
enterik bakterilere karşı bakterisidal ve opsonik antikorlar genelde IgM tipi olduğu için,
yenidoğanlar E. coli’ye karşı korunmasızdırlar(9,22,42,43).
19
KLİNİK BELİRTİLER
Yenidoğan sepsisinde belirtilerin ortaya çıkış zamanı ile enfeksiyonun etyolojisi
arasında bir ilişki kurulabilir. Başlangıç zamanı, bulaşma yolu ve lokalizasyon gibi
faktörle değerlendirildiğinde yenidoğan sepsisi “erken başlangıçlı sepsis” ve “geç
başlangıçlı sepsis” olmak üzere iki gruba ayrılır. Ancak son yıllarda çok düşük doğum
ağırlıklı bebeklerin yoğun bakım ünitelerinde kalış sürelerinin uzamasına bağlı olarak
“çok geç başlangıçlı sepsis” terimi de kullanıma girmiştir(11).
Erken başlangıçlı sepsis: Hayatın ilk 4 gününde ortaya çıkar. Genellikle ilk 24
saatte belirti verir. Maternal obstetrik komplikasyonlar sıklıkla vardır. Hastalar genelde
prematüre ve düşük doğum tartılıdır. Sorumlu mikroorganizma sıklıkla anne kaynaklıdır.
İzole edilen başlıca etkenler GBS, gram-negatif enterik bakteriler ve Listeria
monocytogenes’tir. Erken sepsis fulminan seyirlidir ve multisistemik tutulum görülür,
respiratuar semptomlar (taşipne, apne, solunum sıkıntısı, RDS benzeri tablo) belirgindir.
Geç başlangıçlı sepsise göre mortalitesi daha yüksektir (%30-80)(9-11,23).
Geç başlangıçlı sepsis: Hayatın 4. gününden sonra görülür. Genellikle 1.
haftadan sonra daha sıktır. Maternal komplikasyonlar daha az söz konusudur. Sorumlu
organizmalar maternal genital kanal kaynaklı olabileceği gibi doğum sonrası insan veya
kontamine malzeme de kaynak olabilir. Daha yavaş seyirlidir ve multisistemik tutulum
veya fokal tutulum olabilir. Sepsise eşlik eden en sık odak menenjittir. GBS, E. coli,
Listeria, S.aureus ve Pseudomanas aeruginosa geç sepsisten sorumludur. Mortalite oranı
%10-20’dir(9-11,23).
Çok geç başlangıçlı sepsis: Otuzuncu günden taburcu oluncaya kadar olan
dönemde görülür. Genellikle prematüre bebekler tutulur. İnvazif girişimler (kateter,
entubasyon) ve intravenöz lipid solüsyonlarının verilmesi gibi hazırlayıcı etkenler söz
konusudur. Multisistemik veya fokal tutulum olabilir. Patojen kaynağı çevre veya
toplumdur. Genellikle kandida türleri ve koagülaz negatif stafilokokla oluşur(9,11).
Nozokomiyal sepsis: Yaşamın 3. gününden sonra ortaya çıkan ve annenin
genital kanalı ile direkt ilişkili olmayan enfeksiyon olarak tanımlanan hastane kökenli
sepsis genelde altta yatan herhangi bir hastalığı nedeniyle hospitalize edilen
20
yenidoğanlarda görülür. Anne yanında veya bebek odasında kalan sağlıklı term
bebeklerde nozokomiyal enfeksiyon oranı düşükken (%1) prematüre, düşük doğum
tartılı, hasta, geniş spektrumlu antibiyotik kullanan, invaziv girişimlerde bulunulmuş ve
mukozal/deri membran bariyerleri bozulan bebeklerde enfeksiyon oranı %20-25’lere
çıkar. En sık izole edilen bakteriler ise koagulaz-negatif stafilokok, staphylococcus
aureus, klebsiella, enterobacter ve E. coli’dir(9,14,23,44-47).
Yenidoğan sepsisinin klinik bulgu ve belirtileri kolaylıkla gözden kaçabilir ve
genellikle sepsise özgün değildir. Diğer yenidoğan problemlerinden ayırt etmek
olanaksız olabilir. Sepsisle ilgili nonspesifik belirti ve bulgular gastrointestinal, solunum,
kardiyovasküler veya merkezi sinir sistemi ile ilgili olabilirse de en önemlisi bebeğin iyi
görünmemesidir(6,11,12,14,23).
Isı Düzensizliği: Yenidoğan döneminde ateş rektal ısının 37,8°C ve üstünde
olmasıdır. Enfekte olan yenidoğanların sadece %50’sinde ateş varken febril term
yenidoğanların %10’unda kültür-pozitif bakteriyel hastalık vardır(9,48). Yenidoğan
dönemindeki ateşin enfeksiyon haricinde artmış çevre ısısı, dehidratasyon, asfiksi,
fototerapi, ilaç çekilmesi ve intraventriküler kanama gibi nedenleri de olabilir. Ateşin
yüksekliği ile bakteriyel enfeksiyon arasında da ilişki vardır. 39°C’nin üstündeki ateşte
sepsis olasılığı belirgin oranda artmaktadır. Ayrıca üçüncü gün ortaya çıkan ateşte
bakteriyel enfeksiyon olasılığı birinci, ikinci ve dördüncü gün ortaya çıkan ateşten daha
yüksek bulunmuştur(48). Tek ölçümde tespit edilen ateşte enfeksiyon olası değilken bir
saat persiste eden ateşte sepsis her zaman düşünülmelidir. Septik term bebeklerde ateş
daha sıkken, preterm bebeklerde hipotermiye daha fazla rastlanır. Ama çoğu bebekte
geçici ısı kontrol güçlüğü olabildiği için ilk iki gün ortaya çıkan hipotermi nonspesifik
bulgudur(12).
Deri Belirtileri: Periferik dolaşımın bozulması, siyanoz, cutis marmaratus,
solukluk, peteşi, purpura, skleroz ve açıklanamayan sarılık gibi bulgular ortaya
çıkabilir(9,11,12,14,23).
Solunum Sistemi Belirtileri: Respiratuvar distress septik yenidoğanların
%90’ında görülen en önemli semptomdur. Apne, taşipne veya oksijen ihtiyacında
artmadan mekanik ventilasyon gerektirecek kadar ağır RDS bulguları olabilir. İlk 24
21
saatte veya özellikle 1. haftadan sonra ortaya çıkan apnede sepsis düşünülmelidir.
Çekilmeler, burun kanadı solunumu ve inlemeler de sepsise işaret edebilir(6,11,14,23).
Kardiyovasküler Sistem Belirtileri: Periferik dolaşımın bozulması, kapiller
dolum zamanında uzama, taşikardi, bradikardi, aritmiler ve hipotansiyon (genelde geç
ortaya çıkar), şok görülebilir.
Gastrointestinal Sistem ( GİS ) Belirtileri: Beslenme intoleransı, kusma, ishal,
batın distansiyonu, ileus, gastrik rezidü, hepatomegali, GİS kanaması ve nekrotizan
enterokolit sık rastlanan bulgulardır.
Santral Sinir Sistemi Belirtileri: Letarji, tiz sesle ağlama, irritabilite, hipo veya
hipertoni, huzursuzluk, tremor, hiporefleksi, konvulziyon ve bombe fontanel
saptanabilir.
Metabolik Belirtiler: Metabolik asidoz, hiperglisemi veya hipoglisemi
saptanabilir.
Asemptomatik
yenidoğanlarda
sepsis
olasılığı
çok
düşüktür.
Septik
yenidoğanların %90’ında yukarıdaki belirtilerden en az bir tanesi vardır. Çoğunluğunda
da üç veya daha fazlası bulunur. Erken sepsisi olan yenidoğanların %90’ı ilk 24 saatte
belirti verirken geri kalanı 48. saate kadar ortaya çıktığı için ilk 48 saatte yenidoğanın
klinik izlemi önemlidir.
TANI
Yenidoğan sepsisinin tanısını risk faktörleriyle birlikte erken dönemde genellikle
nonspesifik olan belirti ve bulgularla koymak zordur. Tanı ancak klinik ve laboratuvar
bulgularının birlikte değerlendirilmesi ile mümkündür.
Klinik tanı
Yenidoğan sepsisinin tanısında en spesifik ve standart yöntem santral vücud
sıvılarından bakteri izolasyonu iken (1) kültür sonuçlarının beklenmesi zaman kaybına
22
neden
olabilir.
Bu
nedenle
çeşitli
klinik
ve
laboratuvar
bulguları
birlikte
değerlendirilerek erken tanı için sepsis skorlama sistemleri geliştirilmiştir. Bunlardan
birisi olan Töllner Sepsis Skorlama Sisteminde klinik ve hematolojik semptomların
değerlendirilmesi ile elde edilen skor 5’in altından ise sepsis olasılığı dışlanabilir. 5-10
arasında ise septisemiye ilerleyen bir enfeksiyon olabileceği için dikkatli değerlendirme
yapılmalıdır çünkü sepsis şüphesi söz konusudur. 10’un üzerinde artan her puanla
septisemi tanısının kesinliği daha da artmaktadır (Tablo 2)(49).
Tablo 5: Töllner Sepsis Skorlama Sistemi
Puan
0
1
2
3
Deri renginde değişiklik
Yok
Orta
Belirgin*
Periferik dolaşım bozuk
Yok
Bozuk
Belirgin
Hipotoni
Yok
Orta
Bradikardi
Yok
Var
Apne
Yok
Var
Respiratuvar distres
Yok
Var
Hepatomegali
Yok
> 4 cm
GİS bulgusu
Yok
Var
Lökosit sayısı
Normal
Lökositoz
Sola kayma
Yok
Orta
Trombositopeni
Yok
Var
Metabolik asidoz (pH)
Normal
>7.2
Belirgin
Lökopeni
Belirgin
<7.2
*4 puan verilir.
Nonspesifik sepsis tarama testleri enfeksiyon olasılığını değerlendirmek için
kullanılırken spesifik tanısal testler vücut sıvılarındaki spesifik patojen varlığını
doğrulamak için kullanılır. İdeal tarama testinin pozitif ve negatif prediktif değeri
yüksek olmalıdır ancak hiçbirinde bu ideal durum sözkonusu değildir. Çoğu tarama
testinin pozitif prediktif değeri düşük iken negatif prediktif değerleri yüksektir bu
yüzden sepsis olasılığını dışlamada yarar sağlayabilirler. En spesifik tanısal test olan kan
kültürü ise birçok yanlış negatif sonuç nedeniyle altın-standart test olarak
tanımlanamamaktadır(12).
23
Spesifik Tanısal Laboratuvar Testleri
Kan Kültürü: Steril şartlarda alınan venöz veya arteriyel kanın kültür şişesine
ekilmesiyle elde edilir. Kültürde üreme olması için yenidoğandan alınması gereken kan
miktarı 0.5-1 ml olarak kabul edilmektedir. Pozitif kan kültürü için gerekli minimal kan
miktarı o sırada kan dolaşımında bulunan mikroorganizma sayısı ile ilişkilidir. E. coli
sepsisi için 0.2 ml kan yeterli bulunsa da son yapılan çalışmalara göre üremenin elde
edilebilmesi için önemli olan alınan kan miktarı değil, esas olarak alınan kanın
besiyerindeki dilusyonudur. Eğer mikroorganizma 4 cfu/ml den daha az miktarda ise 0.5
ml veya daha az miktarda kanın bakteriyemiyi gösterme şansı belirgin derecede azdır, bu
yüzden 0.5 ml’den daha az kanın kültürü yapılmamalıdır. Yeni takılmış umbilikal arter
kateterinden de kültür alınabilir çünkü kontaminasyon oranı sadece %.1.8 olarak
bulunurken umbilikal venöz kateterden alınan kültürlere güvenilmez. Venöz alınan
örneklerle karşılaştırıldığında sensivitesi düşük olsa da topuk kanından yapılan kültürler
tatmin edici bir alternatif olabilir.
Kan kültürüne negatif diyebilmek için 72 saat inkübasyon beklenmelidir. Çünkü
pozitif kan kültürlerinin % 98’i 72. saatinde tespit edilebilir. Ancak anaeroblar veya
koagülaz-negatif stafilokoklar gibi geç üreyen bakteriler nedeniyle kültürler 5 güne
kadar inkübasyonda tutulmalıdır. En iyi şartlar altında bile üreme şansı en fazla %80 dir.
Doğum sırasında profilaktik antibiyotik kullanımının yaygın olmadığı dönemlerde bile
premortem alınan kan kültürlerinin ancak %80’i postmortem kanıtlanmış sepsisleri
saptayabilmiştir. Benzer şekilde klinik ve ilk 12 saatte alınan trakeal aspirat kültürü
pozitif olan konjenital bakteriyel pnömonilerin sadece %50’sinde kan kültürü pozitiftir.
Yalancı negatif kan kültürlerinin nedenleri intrapartum antibiyotik kullanılması,
bakteriyeminin geçici veya intermittan olması, yetersiz miktarda kan alınması veya
örneklerin uygun şartlarda çalışılmamasıdır. Maternal antibiyotik kullanımının
artmasıyla erken başlangıçlı sepsislerde pozitif kan kültürü oranı %2.7’lere kadar
düşmüştür. Sonuç olarak pozitif kan kültürü yenidoğan sepsisi için diagnostik olsa da
negatif kültür sepsisi ekarte ettirmez(1,2,6,11,12,14,50).
Beyin omurilik sıvısının incelemesi ve kültürü: Yenidoğan sepsislerinin %2530’unda tabloya menenjit eşlik ettiğinden lomber ponksiyon ile alınan BOS örneğinden
hücre sayımı, Gram ve Wright boyama yapılıp, kültür alınmalıdır. BOS incelemesi
24
sadece kan kültürü pozitif olanlara yapılırsa menenjit atlanabilir çünkü menenjitli
hastaların %28’inde kan kültürü sterildir. Ayrıca sepsis araştırmasında lomber ponksiyon
rutin uygulanmazsa menenjit vakalarının %37’si kaçırılır, diğer menenjit semptomu
olmayanlarda menenjit oranı en kötü ihtimalle %1’dir. Benzer şekilde solunum
sıkıntısının olası nedenleri yüzünden sepsis araştırması yapılan asemptomatik infantlarda
da menenjit olasılığı %1’in altında bulunmuştur. Bu yüzden menenjit semptomu (letarji,
hipotoni veya hipertoni, konvulziyon, apne, aşırı irritabilite, bombe fontanel veya septik
şok) olan yenidoğanlara, birincil tanısı sepsis olan semptomatik bebeklere veya kan
kültürü pozitif olan bebeklere lomber ponksiyon yapmak en makul öneridir.
Beyin omurilik sıvısının kültürü menenjit tanısında güvenilirdir çünkü kana göre
bakteriyel yoğunluk daha fazla, engelleyici proteinler daha azdır ve kültürler 72 saat
içinde sonuçlanır. Ancak kültür-negatif menenjit antibiyotik almakta olanlarda, beyin
abselerinde veya Mycobacterium hominis, U. urealyticum, Bacteroides fragilis,
enterovirus veya HSV enfeksiyonlarında görülebilir.
Beyin omurilik sıvısı kültürünün aksine BOS hücre sayısını, glikoz ve protein
seviyesini yorumlamak zor olabilir. Çünkü normal değerler çok geniş bir aralığa sahiptir.
Normal enfekte olmayan yenidoğan BOS protein seviyesi 84±45 mg/dl, glikoz seviyesi
46±10 mg/dl ve lökosit sayısı pretermler için 25 hücre/mm3, termler için 22 hücre/mm3
bulunmuştur. Normal, enfekte olmayan yenidoğanların BOS hücre sayısı mm3 ’de 32’ye
kadar çıkabilmekle beraber GBS menenjitlilerin %29’unda da hücre sayısının normal
sınırlarda bulunduğu gösterilmiştir(1,9,11,12,19).
İdrar Kültürü: Sepsis tanılı tüm yenidoğanlardan idrar kültürü alınmalıdır. Bu
kuralın tek istisnası intrapartum sepsis riski olan 72 saatlikten küçük yenidoğanlardır.
Yaşama ilk 72 saatinde idrar kültüründe üreme çok azdır ve alınmamalıdır. Çünkü erken
sepsiste idrar yolu enfeksiyon nadirdir. Torba ile alınan idrar kültürlerine güvenilmez
çünkü kontaminasyona açıktırlar. Nozokomiyal ve özellikle geç sepsiste önemli olan
idrar
kültürü
için
örnekler
suprapubik
aspirasyon
veya
kateterizasyonla
alınmalıdır(1,6,11,12).
Mide ve trakeal aspirasyon kültürleri: Tanıda yardımcı bir yöntem olarak
kabul edilmektedir. Ancak kültürlerin kolonizasyon veya hastalık etkeni olarak
25
değerlendirmesi güçtür. Örneğin uzunca süredir mekanik ventilasyona bağlı hastadan
alınan endotrakeal tüp kültür sonuçlarını değerlendirmek problemlidir. Ancak yaşamın
ilk 12 saatinde alınan trakeal aspirat kültür sonuçlarının yararlı olduğu gösterilmiştir.
Ayrıca pnömoni veya solunum yetmezliği nedeniyle entübasyonu gereken sepsisli
yenidoğanlardan alınan trakeal aspirat kültür ve gram boyaması tanısal doğruluğu
arttırır(1,11,12).
Boğaz, burun, dış kulak yolu ve deri gibi yüzeyel kültürlerin tanıda hiçbir yararı
yoktur.
Bakteriyel Antijenlerin Tayini: Grup B streptokok, Neisseria meningitidis,
H.influenzae ve Streptococcus pneumoniae için testler geliştirilmiştir. Lateks–partikül
agglutinasyon testleri için serum, BOS ve idrar örnekleri kullanılabilir. GBS
taramasından LPA testi için en iyi örnek konsantre idrardan elde edilir. İlk çalışmalarda
GBS için kullanılan LPA testi umut verici gözüktüyse de sensitivitesi %67, pozitif
prediktif değerininde sadece %56 olduğu ortaya konmuştur. Antenatal antibiyotik almış
anne bebeklerinde ve kısmen tedavi edilmiş menenjit vakalarında GBS–LPA testi yararlı
olabilirse de sistemik enfeksiyon olmasa da mukokutanöz kolonizasyon nedeniyle
oluşan yanlış–pozitif sonuçlar testin kullanımını kısıtlamaktadır(1,6,12,23).
Nonspesifik, Yardımcı Tanısal Testler
Septik yenidoğanı tespit etmedeki güçlükler enfeksiyon olasılığını gösteren
tanıya yardımcı testlerin geliştirilmesine neden olmuştur. Yenidoğan sepsisi nadir
görülse de tanısız kalırsa mortalitesi yüksek olduğu için tanıya yardımcı testlerin hiçbir
vakayı atlamaması istenirken sepsis olmayanları da tanıması istenir. Yani % 100
sensitivite ile beraber yüksek negatif prediktivite oranı istenir. Bunun için yenidoğan
sepsis tanısına yardımcı birçok test araştırılmıştır (Tablo 6).
Lökosit sayısı ve oranları: Lökosit sayısı ve mutlak nötrofil sayısı, immatür/
total oranı (I/T), immatür/matür oranı (I/M) gibi lökosit indeksleri bugüne kadar birçok
araştırmacı tarafından incelenmiştir.
Manroe ve arkadaşları yenidoğandaki nötrofil indekslerini incelemiş ve zaman
içinde görülen değerleri referans aralıklarıyla beraber yayınlanmıştır(51). Normal
26
nötrofil sayısı alt sınırı doğumda 1800/mm3 iken 12.saatte 7800/mm3 ’e çıkar ve 72.saatte
tekrar 1800/mm3’e iner. Benzer yükseliş immatür nötrofil sayısı içinde gösterilmiştir.
Doğumda 1120/mm3’dan 12. saatte 1440’a çıkar ve 72.saatten sonra 500/mm3 ün altına
iner. I/T oranının normal üst sınırı doğumda 0.16 iken, 5.günden sonra 0.12’ye düşerek
yenidoğan dönemi boyunca sabit kalır. Manroe ve ark.ları total nötrofil ve immatür
nötrofil sayısı ile I/T oranının normal olması halinde negatif prediktivite değerinin %100
olduğunu göstermiştir.
Krediet ve ark.ları erken sepsiste I/T oranının sensitivitesini %86 spesifitesinide
%68 bulmuşlardır. Geç sepsiste erken sepsisin tersine I/T oranının sensitivitesini düşük
(%68), spesifitesinide yüksek (%85) bulmuşlardır. Escobar ve ark.ların doğum tartısı
2000 gramın üstündeki bebeklerde yaptığı sepsis çalışmasında I/T oranının 0.25’den
0.3’a çıkartılmasıyla sensitivitenin %45’den %35’e indiği, spesifitesininde %84’den
%89’a çıktığı gösterilmiştir. Rodwell ve ark.larının çalışmalarında ise yüksek I/M
oranının sepsis tanısında I/T oranına göre daha başarılı olduğu gösterilmiştir. Prediktif
değerlerde gözlenen bu geniş aralıkların birçok nedeni vardır. Çalışma grupları farklı
olabildiği gibi enfeksiyon harici başka nedenler de hematolojik değişikliklere yol
açabilir. Örneğin maternal hipertansiyon, preeklampsi, intrauterine gelişme geriliği,
perinatal asfiksi ve intraventriküler kanama nötropeni yapabilirken, maternal ateş, zor
veya uzamış doğum,
oksitosin alma, neonatal asfiksi, mekonyum aspirasyonu,
pnömotoraks, konvulziyonlar ve hemolitik hastalıklar nötrofiliye neden olabilir. Asfiksi,
maternal ateş ve zor doğum gibi nonspesifik stres
I/T oranında artışa yolaçarken
maternal hipertansiyon I/T oranında değişikliğe yol açmaz.
Tanısal doğruluğu arttırmak için vakuolizasyon, toksik granulasyon ile Döhle
cisimleri gibi lökositlerdeki dejenaratif değişikliklerle trombositopeni (≤150.000/mm3 )
ve lökosit indeksleri beraber kullanılmıştır. Rodwell ve ark.larının yenidoğan sepsisinin
erken tanısı için geliştirdiği yedi parametreli (anormal lökosit, nötrofil ve çomak sayısı,
artmış I/T, I/M (>0.3) oranı ile lökositlerdeki dejeneratif değişiklikler ve trombositopeni)
hematolojik skorlama sisteminde 3 ve 3’ün üstündeki skorda sensitivite %96, spesifite
%78 iken negatif prediktivite değeride %99 bulmuştur(1,6,9,23,52-54).
27
Tablo 6: Akut faz proteinleri (59)
Plazma düzeyi artan proteinler
Kompleman sistemi
• C3
• C4
• C9
• Faktör B
• C1 inhibitör
• C4b-bağlayan protein
• Mannoz-bağlayan lektin
Koagülasyon ve fibrinolitik sistem
• Fibrinojen
• Plazminojen
• Doku plazminojen aktivatörü
• Ürokinaz
• Protein S
• Vitronektin
• Plazminojen-aktivatör inhibitörü 1
Antiproteazlar
• α1-proteaz inhibitörü
• α1-antikimotripsin
• Pankreatik sekretuar tripsin inhibitörü
• İnter-α-tripsin inhibitörü
Transport proteinleri
• Seruloplazmin
• Haptoglobin
• Hemopeksin
İnflamatuvar cevaba katılanlar
• Fosfolipaz A2
• LPS-bağlayan protein
• IL-1 reseptör antagonisti
• G-CSF
Diğerleri
• CRP
• Serum amiloid A
• Orosomukoid
• Fibronektin
• Ferritin
• Anjiotensinojen
•
•
•
•
•
•
•
•
28
Plazma düzeyi azalan proteinler
Albumin
Transferin
Transtiretin
α2-HS glikoprotein
Alfa-fetoprotein
Tiroksin-bağlayan protein
İnsulin-like GF I
Faktör XII
C-reaktif protein: Birbirine benzer 5 alt birimin bir araya gelmesiyle oluşan
120.000 d ağırlıklı bir glikoproteindir. Bu protein adını pnömokokun C polisakkaridi ile
karşılaştığında, presipitasyon yapma niteliğinden almıştır. Akut faz proteini olan CRP en
baştan enfeksiyon olmak üzere yaralanma, cerrahi, travma, tümör ve doku nekozu gibi
inflamatuar veya ateş durumlarına cevap olarak karaciğerde sentezlenir. Doku hasar
bölgesinden salınan IL-6 başta olmak üzere IL-1 ve TNF-α gibi sitokinler sentezi uyarır.
Uyarıdan 6-8 saat sonra salınan CRP 24-48 saat sonra en yüksek düzeye erişir. 10 ile
1000 kat artış görülür.
En hızlı yükselen akut faz reaktanı olan CRP’nin yarı ömrü 24 saattir. Bu yüzden
antibiyoterapi sırasında terapötik etkinin erken bir göstergesi sayılır. Yenidoğan
sepsisinde CRP’nin duyarlılığının değişik çalışmalarda %75 ile 93, özgünlüğünün ise
%62 ile %95 arasında değiştiği saptanmıştır. Mekonyum aspirasyonu, respiratuvar
distres sendromu, perinatal asfiksi, maternal ateş, erken membran rüpturü ve
intraventrikular hemoraji gibi enfeksiyon dışı nedenler de CRP artışına neden
olduğundan özgünlüğünü azaltmaktadır(1,12,54-60).
Eritrosit Sedimantasyon Hızı: Mikro–ESH yenidoğan sepsisi tanısında tarama
testi olarak kullanılmıştır. Normal değerleri postnatal yaş ile beraber artar. Normal
değeri her gün için 3 mm/saat artar. İlk iki haftadan sonra maksimal hız 15-20 mm/saat
arasında değişir. Duyarlılığı %27 ile %50 arasında iken özgüllüğü %97’ye kadar
çıkmaktadır. Hemoliz, anemi ve mikrositozda ESH artarken polisitemi ve yaygın damar
içi pıhtılaşma varlığında ESH azalır(1,18,58).
Prokalsitonin: Prokalsitonin moleküler ağırlığı 13 KD olan 116 aminoasitlik bir
proteindir. Kalsitonin hormonunun öncülü olan prokalsitonin fizyolojik koşullarda
saptanamayacak düzeylerde iken bakteriyemi ve fungemilerde çok fazla yükseldiği
gösterilmiştir ve bu cevabın enfeksiyonun şiddeti ile ilişkili olduğu anlaşılmıştır.
Bakteriyel enfeksiyon belirteci olarak ilk kez Assicot ve ark.ları tarafından tanımlanan
prokalsitoninin enflamasyonun 6.saatinde maksimal seviyeye ulaştığı ve antibiyotik
tedavisiyle 48 saat içinde hızla düştüğü gözlenmiştir. Bu yüzden bakteriyel ve fungal
enfeksiyonların tanı ve izleminde spesifik bir belirteç olarak kullanılmaktadır(62-64).
29
Haptoglobulin: Karaciğerin ürettiği α2–globulin bandına dahil akut faz
reaktanıdır. İntravaskuler hemoliz sonucu ortaya çıkan serbest hemoglobine bağlanıp
serum düzeyi azalırken akut enflamasyonda ise serum düzeyi artmaktadır. Yenidoğan
sepsisi tanısında yardımcı olabileceği önerilmişse de erken tanıda yararı kısıtlı
bulunmuştur(1,63).
Fibronektin: Bütün vücut dokularında ve sıvılarında bulunan, başlıca karaciğer
ve endotel hücrelerinden sentezlenen büyük bir ekstraselüler matriks glikoproteinidir.
Nonspesifik bir opsonin olarak işlev gören fibronektin makrofaj
ve nötrofillerin
fagositoz fonksiyonlarını arttırır. Enfeksiyon sırasında fibronektinin tüketilmesi sonucu
düşük
plazma
konsantrasyonları
yenidoğan
sepsisi
konusunda
duyarlı
bulunmuştur(1,63,64).
Alfa-1 Asit Glikoprotein (AAG): Serum proteinlerinin α1–globulin bandına
dahil olan AAG orosomukoid (ORM) olarak da bilinir. Tüm proteinler içerisinde en
yüksek oranda (%45) karbonhidrat içeren bir plazma proteinidir. 181 aminoasitlik
polipeptit zincire sahip olan AAG’in moleküler ağırlığı küçük olup (40.000 d) şeker
yanında sialik asitçe de zengindir.
20 - 30. gestasyonel haftalarda maternal AAG serum seviyeleri fetal ve
amniyotik sıvı seviyelerinden 5 ile 10 kat fazladır. İlerleyen gestasyonel yaş ile fetal
AAG seviyelerinde artış görülür(65). Doğumda AAG seviyesi erişkin değerlerinin
yaklaşık yarısı kadardır(66). Birinci haftadan 4. haftaya kadar AAG seviyesi sabit kalıp
daha sonra giderek artarak yaklaşık 10. ayda erişkin seviyelerine ulaşır(67).
Başlıca hepatik parenkimal hücrelerden sentezlenen AAG’in enfeksiyon
durumlarındaki plazma seviyesinin artışına granülosit ve monositlerdeki sentez de
katkıda bulunur. Plazma yarı ömrünün 3 ile 5 gün olmasının nedeni glomeruler filtrata
kolaylıkla geçebilen düşük moleküler ağırlığa sahip olmasıdır. Enflamasyon ve doku
nekrozuna cevap olarak plazma seviyesi artar. Akut faz reaktanı olarak ilk yükselen CRP
ve α1-antikimotripsinden sonra ilk 24 saat içinde plazma seviyesi yükselmeye başlar. 2
ila 5 kat artarak maksimum seviyeye 3-5’inci günlerde ulaşır. Menenjit olgularında ise
BOS düzeylerinin arttığı gösterilmiştir. Enflamasyon iyileşirken orosomukoid düzeyi de
buna paralel olarak düşmektedir.
30
Endojen veya ekzojen glikokortikoidlere cevap olarak da plazma seviyesi artan
AAG’in küçük moleküler boyutundan ötürü nefrotik sendromda ve protein kaybettiren
enteropatide ise plazma seviyesi düşmektedir. Ayrıca sigara içen anne bebeklerinde de
serum konsantrasyonu yüksek bulunmuştur. İmmunoglobulinler ve komplemanlar gibi
anne sütüne de geçebilen orosomukoid’in prematüre ve term anne sütündeki
konsantrasyonlarında fark bulunmamıştır. Akut faz reaktanı olarak bilinen AAG ayrıca
büyük miktarlarda progesteron ve bupivakain gibi bazik ve lipofilik bileşikleri
bağlayarak hormonal etkileri kontrol altında tutarken ilaçların biyoyararlarınımınıda
azaltmaktadır(54,59,60,63,68,69).
TEDAVİ
Yenidoğan sepsisi yaşamı tehdit eden acil bir durumdur. Tanı ve tedavide
gecikme ölümle sonuçlanacağı için tedaviye hemen başlanmalıdır. Yenidoğan sepsisinde
tedavinin temelini antibiyotikler oluşturmakla birlikte tedavinin başarılı olabilmesi için
destekleyici tedavi ve bakım da önemlidir.
Antibiyotik tedavisi: Sepsis tanısında veya sepsis şüphesinde uygun kültürler
alınıp, intravenöz damar yolu açılır açılmaz antibiyotik tedavisine başlanmalıdır. Çünkü
sepsis tedavisinin etkin olabilmesi için ampirik antibiyotik tedavisine mümkün
olduğunca erken başlanmalıdır. Ampirik tedavide kullanılacak antimikrobiyal ajanların
seçimi birçok faktöre bağlıdır: Olası etyolojik ajana, hastanın immunolojik durumuna,
hastanın patojene maruziyet şekline (maternal/nozokomiyal), maternal semptom, kültür
ve enstrümentasyonunu da içeren perinatal öyküye, mikrobiyal duyarlılık, doku
penetrasyonu ve toksisiteye.
Erken başlangıçlı sepsislerde B grubu streptokoklar, gram negatif bakteriler ve
Listeria monocytogenes ön planda olmak üzere maternal kaynaklı bakteriler göz önüne
alınmalıdır. Bu öngörü ışığında erken sepsis ampirik antibiyotik tedavisi PenisilinG/Ampisilin
+
Aminoglikozid
(gentamisin,
amikasin
veya
tobramisin)
kombinasyonundan oluşmalıdır. Bu ikili kombinasyon neredeyse tüm perinatal
31
patojenlere etkilidir. Ayrıca bu ikilinin GBS ve Listeria’ya karşı sinerjistik etkisi de
vardır.
Geç başlangıçlı sepsislerde bebek hastanede yatmaktaysa, ünitede sık görülen
çoklu dirençli nozokomiyal etkenler de göz önüne alınmalıdır. Bu yüzden etken olarak
S.aureus düşünülüyorsa ampisilin yerine anti-stafilokokkol ajan olarak metisilin veya
nafsilin (metisilin/nafsilin+aminoglikozid), koagülaz-negatif stafilokok veya metisilin
rezistan S.aureus düşünülüyorsa da glikopeptidler kullanılmalıdır. Pseudomanas
enfeksiyonu düşünülüyorsa başlangıç tedavisi piperasilin, tikarsilin, karbenisilin,
mezlosilin
veya
seftazidim
ile
aminoglikozid’den
oluşmalıdır.
Enterokokdan
şüphelenilirse penisilin+üçüncü kuşak sefalosporin; dirençli enterokok söz konusu ise
glikopeptid+aminoglikozid seçilmelidir. Anaerobik enfeksiyonlarda ise metronidazol,
klindamisin veya sefoksitin seçimi uygundur. Enterobakter, Serratia veya Proteus
düşünülüyorsa geniş spektrumlu penisilin+aminoglikozid, dirençli gram negatifler için
karbapenem/kinolon+aminoglikozid kullanılır.
Kültür ve antibiyogram sonuçları alındığında en kısa zamanda en spesifik,
güvenli ve ucuz antibiyotiğe veya kombinasyona geçilmelidir. Tedavi süresi,
antibiyotiğe alınan cevaba bağlıdır. Fokal enfeksiyon yoksa 7-10 gün veya klinik
yanıttan sonra en az 4-7 gün daha devam edilmelidir. Kültürler negatif olsa bile, klinik
durumu tedavi ile düzelmiş olan hastalarda semptomları açıklayacak başka bir tanı yoksa
tedaviye 7-10 gün devam edilmelidir. Sepsise menenjit eşlik ediyorsa tedavisi süresi
uzatılmalıdır. GBS menenjitinde tedavi en az 14 gün sürmeli, gram-negatif menenjitler
ise en az 3 hafta olmak üzere BOS sterilleştikten sonra iki hafta daha tedaviye devam
edilmelidir(9,11,12,70-73).
Destekleyici tedavi: Sepsis tedavisinde uygun antimikrobiyal ajanlarla
bakteriyel eradikasyon sağlanırken parenteral sıvılar, vazoaktif ajanlar ve oksijen ile
hemodinamik stabilite ve vital organların oksijenizasyonu sağlanmalıdır. Bunun için
hasta yoğun bakıma alınmalı, vital bulgular izlenmeli, gerekirse ventilatör desteği
sağlamalıdır. Sıvı elektrolit dengesi izlenmeli, kan basıncı ve periferik dolaşım takip
edilip yeterli kardiak output ve perfüzyon için gerekirse sıvı replasmanı ve vazopressör
ajanlar uygulanmalıdır. Anemi, trombositopeni veya yaygın damar içi pıhtılaşma gibi
komplikasyonlar gelişirse uygun transfuzyonlarla hasta tedavi edilmelidir. Taze domuş
32
plazma pıhtılaşma faktörleri yanında kompleman sistemine ait komponentler ve
immunglobulinler de içerdiğinden, TDP’nın transfüzyonu immun faktörlerin aktarımını
sağlayabilir. İçeriğindeki antikorlarla nötrolizasyonu ve opsonizasyonu destekleyerek
serumun bakterisidal aktivitesini artırabilen ve endo veya ekzotoksinleri nötrolize
edebilen intravenöz immunglobulinler de destek tedavisinde kullanılabilir. İntravenöz
immunglobulin ( İVİG ) tedavisi (0.5-1gr/kg) özellikle prematüre bebeklerde antibiyotik
tedavisine ek olarak kullanılabilir. İVİG kullanımının yenidoğan sepsisini önlemede ve
tedavide etkili olduğunu gösteren yayınlar olsa da mortaliteyi azaltmada yararsız
olduğunu söyleyen çalışmalar da vardır. Benzer şekilde şüpheli sepsiste de İVİG
kullanımının mortaliteyi azaltmadığı ve rutin kullanımının önerilmediği görülmektedir.
Ayrıca prematüre bebeklere profilaktik İVİG verilmesinin sepsis gelişimini önlemede
yararlı olmadığı gösterilmiştir.
Ağır enfeksiyonlar sırasında gözlenen nötropeninin
tedavisinde granülosit transfüzyonları yanında Granülosit-Makrofaj Koloni Stimulan
Faktörü veya Granülosit-CSF (5-10 mg/kg) gibi CSF’lerde kullanılabilir. Glutamin
eksikliği
immunsupresyona neden olduğundan, kritik hastalarda özellikle immun
fonksiyonlar için glutamin esansiyel aminoasit olarak tanımlanmıştır. Çok düşük doğum
tartılı bebekler hayatlarının ilk haftasındaki sınırlı beslenmeden ve standart intravenöz
aminoasit solüsyonlarına eklenmediğinden dolayı glutamin eksikliğine yatkındırlar. Bu
yüzden çok düşük doğum tartılı bebekler glutaminle zenginleştirilmiş formüla veya anne
sütü ile beslenmişler ve bu bebeklerde enfeksiyöz mortalitenin anlamlı olarak azaldığı
gözlenmiştir(9,11,12,70-84).
KORUNMA
Yenidoğan döneminde enfeksiyona neden olan faktörler, prenatal tanı
yöntemlerinin geliştirilmesi ve prematüre doğumların azaltılması, riskli gebelerin
işlemlerinin yoğun bakım ünitesi bulunan merkezlerde yapılması ile önemli oranda
azaltılmıştır. Ayrıca yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde enfeksiyon önleme
tedbirlerinin sıkı bir şekilde uygulanması da enfeksiyon riskini azaltmada etkilidir. Bu
önlemler arasında en önemli ve etkilisi el yıkamadır. Bu yüzden etkili el yıkama için
oluşturulan kılavuzlara uyulmalıdır, yoğun bakım personeline düzenli eğitimler verilerek
el yıkama alışkanlığı geliştirilmelidir. Ayrıca yenidoğan derisi önemli bir mekanik
33
bariyer olduğu için özellikle düşük doğum tartılı bebeklerin olmak üzere tüm
yenidoğanların cilt bakımına özen gösterilmelidir. İntravasküler kateter kullanımı
sınırlandırılmalı, eğer gerekliyse kullanımı sırasında antisepsis kurallarına uyulmalıdır.
Uygun hemşire-hasta oranı sağlanmalı, aşırı kalabalıktan ve iş yükünden kaçınılmalıdır.
Erken enteral beslenmeye geçilmeli, anne sütü ile beslenme özendirilmelidir(6,9,84,85).
34
MATERYAL VE METOD
Bu çalışma Ocak 2005-Ekim 2005 tarihleri arasında Zeynep Kamil Kadın ve
Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Yenidoğan Yoğun Bakım Servisinde
sepsis ön tanısı ile yatan, gebelik yaşları ≥38 ile ≤42 hafta arasında olan yenidoğanlar
üzerinde gerçekleştirildi.
Hasta grubu
Yenidoğan servisinde izlem sırasında veya ilk başvuruda sepsisi düşündüren,
aşağıda sayılan semptom ve bulgulara ek olarak en az bir anormal laboratuvar bulgusu
olan 52 term yenidoğan bebek, hasta grubuna alındı.
Klinik
Solunum sistemi belirtileri: apne, siyanoz, inleme, taşipne ve çekilmeler
Dolaşım sistemi belirtileri: taşikardi, bradikardi, kapiller dalım zamanının uzaması,
hipotansiyon veya şok
Gastrointestinal sistem belirtileri: beslenme intoleransı, kusma, distansiyon, gastrik
rezidü, hepatomegali, sarılık
Nörolojik belirtiler: hipotoni, insitabilite, letarji, konvülziyon
Cilt bulguları: periferik dolaşımın bozulması, siyanoz, sarılık, peteşi
Laboratuvar
Lökositoz
(≥20.000
hücre/mm3)
veya
lökopeni
(<5.000
hücre/mm3),
immatur/total nötrofil oranının ( I:T ) 0.2’nin üzerinde olması, CRP≥ 1.0 mg/dl olması
Bu kriterlere sahip olduğu için hasta grubuna alınan her olgudan (n=52)
antibiyotik tedavisine başlamadan önce ayrıca kan kültürü ve α1-asit glikoprotein (AAG)
için de kan örneği alındı.
35
Tedavinin 24.saatinde hasta grubunda CRP ve AAG ölçümleri tekrarlandı. Hasta
grubundaki vakalar kan kültürü sonucuna göre aşağıda belirtilen şekilde iki gruba
ayrıldı.
Grup I (Kanıtlanmış sepsis grubu): Kan kültürü pozitif olan olgular (n=16).
Grup II (Klinik sepsis grubu): Kan kültürü negatif ancak sepsis klinik bulguları ile en
az bir laboratuvar anormalliği olan olgular (n=36).
Kontrol Grubu
Zeynep Kamil Hastanesi Kadın Doğum Kliniğinde doğmuş, izlemlerinde
herhangi bir klinik sorun gözlenmemiş, enfeksiyon riski taşımayan 47 tane sağlıklı term
yenidoğan kontrol grubu olarak çalışma kapsamına alındı (Grup III). Kontrol grubundaki
olgulardan sadece bir kez olmak üzere CRP ve AAG için kan örneği alındı. Çalışma
gruplarındaki olguların seçiminde aşağıdaki kriterler göz önüne alındı;
-
Gebelik yaşının ≥38 ile ≤42 hafta arasında olması
-
Bebeğin veya annenin antibiyotik kullanmıyor olması
-
Asfiksi hikayesinin olmaması
-
Amniyon sıvısında mekonyumun gözlenmemesi
-
Maternal hipertansiyonunun olmaması
-
Gözlenebilen bir konjenital anomolinin olmaması
Laboratuar İncelemeleri
Kan Kültürü: Kan kültürü için gerekli olan kan venöz ponksiyonla alındı. Derinin
iyot ve alkol ile temizlenmesinden sonra steril enjektörle yaklaşık 1 cc kan alındı ve
Bactec Alert şişesine ekilip BacT-Alert (ORGANON TEKNİKA – North Caroline –
ABD) cihazının etüvüne konuldu. Örnekler her gün üreme yönünden kontrol edildi.
Üreme olanlardan ekim yapılarak bakteri türü tespit edilip, antibiyogram saptandı.
Kültür negatif diyebilmek için en az 7 gün etüvde bekletildi.
36
Lökosit Sayısı: Lökosit sayımı için alınan yaklaşık 1 cc venöz kan EDTA içeren
hemogram tüpüne kondu. Lökosit sayısı ile hemoglobin ve trombosit gibi hemotolojik
parametreleri tespit ederken otomatik hemogram aleti kullanıldı.
Periferik Yayma : Lökosit sayımı için kan alındığı sırada bir damla kanda lam
üzerine konup ince bir şekilde yayılıp kurutuldu. May-Grünwald ve Giemsa ile
boyandıktan sonra periferik yaymalar mikroskop ile x100’de incelendi, 100 tane lökosit
sayılıp I / T oranı hesaplandı. I / T oranının ≥0.2 olması patolojik kabul edildi.
CRP ve AAG : Akut faz reaktanları için ayrıca 2 -3 cc daha kan alınıp kuru tüpe
konuldu. Kuru tüp içindeki kan 3500 devir/dak.’da 5 dakika çevrildi ve serumu ayrıldı.
CRP için pipetle serumdan 50 µl alınıp türbimeter cihazına üretici firmanın
(Behring) önerdiği koşullar doğrultusunda otomatik çalışılarak CRP düzeyleri kantitatif
olarak ölçüldü.
AAG için çalışacak serum SPINKEACT firmasından temin edilen kitle yazılı
olan önerilere göre immunaturbidimetrik ölçüm yapan cihazlarda kantitatif olarak
çalışıldı. 0.7 g /L’nin üzerindeki değerler pozitif kabul edildi.
İstatistiksel İncelemeler
Çalışmada elde edilen bulgular değerlendirilirken, istatistiksel analizler için
SPSS (Statistical Package for Social Sciences) for Windows 10.0 programı kullanıldı.
Çalışma verileri değerlendirilirken tanımlayıcı istatistiksel metodların (Ortalama,
Standart sapma) yanısıra niceliksel verilerin karşılaştırılmasında normal dağılım
gösteren parametrelerin üç grup arasındaki karşılaştırmalarında Oneway Anova testi;
normal dağılım göstermeyen parametrelerin gruplar arası karşılaştırmalarında Kruskal
Wallis testi ve farklılığa neden çıkan grubun tespitinde Mann Whitney U test kullanıldı.
Normal dağılım göstermeyen parametrelerin grup içi karşılaştırmalarında ise Wilcoxon
işaret testi kullanıldı. Normal dağılım gösteren iki grup karşılaştırmalarında student t
testi, normal dağılım göstermeyen iki grup karşılaştırmalarında Mann Whitney U testi
kullanıldı. Niteliksel verilerin karşılaştırılmasında ise Ki-Kare testi kullanıldı.
Parametreler arasındaki ilişkilerin incelenmesinde spearman’s rhı koreleasyon testi
37
kullanıldı. Sonuçlar % 95’lik güven aralığında, anlamlılık p<0.05 düzeyinde
değerlendirildi.
38
BULGULAR
Çalışma Ocak 2005-Ekim 2005 tarihleri arasında Zeynep Kamil Hastanesinde
yaşları 2 ile 26 gün arasında değişmekte olan 48’i kız (% 48.5), 51’i erkek (% 51.5)
olmak üzere 52’si hasta 36’sı sağlıklı toplam 99 olgu üzerinde yapılmıştır. Olguların
ortalama yaşı 7.91±6.39 gündür.
Tablo 7: Demografik özelliklere göre grupların karşılaştırılması
Kültür (+)
Kültür (-)
Kontrol
Test ist.; p
Ort±SD
Med
Ort±SD
Med
Ort±SD
Med
Gestasyon yaşı
39,00±0,96
39
39,00±1,01
39
38,89±1,02
39
Yaş
10,31±7,38
7
11,27±5,54
10,0
3,87±1,66
3
3243,1±436,2
3175
3147,2±524,6
3100
3019,1±574,2
2910
n
%
N
%
n
%
Kız
7
43,8
19
52,8
22
46,8
χ2:0,462;
Erkek
9
56,2
17
47,2
25
53,2
p:0,794
Tartı
Cinsiyet
F: Oneway ANOVA testi
KW: Kruskal Wallis Testi
KW:0,411;
p:0,814
KW:48,075;
p:0,001**
F:1,241;
p:0,294
χ : Ki-kare testi
2
** p<0.01 ileri düzeyde anlamlı
Gestasyon yaşına göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık
bulunmamaktadır (p>0.05).
Tartılara göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık
bulunmamaktadır (p>0.05).
Cinsiyet dağılımına göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık
bulunmamaktadır (p>0.05).
39
12
10
8
6
4
2
0
Kültür (+)
Kültür (-)
Kontrol
Yaş
Şekil 1: Yaş grafiği
Yaşa göre gruplar arasında istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı farklılık
bulunmaktadır (p<0.01). Kontrol grubundaki olguların yaş ortalaması Kültür (+) ve
Kültür (-) olan olguların yaş ortalamalarından istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı
düşüktür (p:0.001; p<0.01). Kültür (+) ve Kültür (-) olan olguların yaş ortalamaları
arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p:0.210; p>0.05).
Çalışmaya alınan hastalarda görülen belirti ve bulgular değerlendirildiğinde en
sık saptanan semptom emmede azalma ve beslenme güçlüğüydü (%73, n=38). Bunu
sırasıyla yenidoğan reflekslerinde azalma (%65, n=34), hipotoni (%52, n=27), letarji
(%44, n=23), taşipne (%42, n=22), sarılık (%33, n=17), ateş (%31, n=16), inleme (%23,
n=12), periferik dolaşım bozukluğu (%21, n=11), kusma (%15, n=8), batın distansiyonu
(%12, n=6) ve apne (%10, n=5) izlemekteydi.
40
Tablo 8: Hasta grubundaki klinik bulguların dağılımı
Fizik muayene bulguları
n
%
Emmede azalma
38
73
Reflekslerde azalma
34
65
Hipotoni
27
52
Letarji
23
44
Taşipne
22
42
İrritabilite
19
37
Sarılık
17
33
Ateş
16
31
Siyanoz
14
27
İnleme
12
23
Dolaşım bozukluğu
11
21
Taşikardi
11
21
Kusma
8
15
Batın distansiyonu
6
12
Apne
1
2
Konvulzyon
1
2
Çalışmaya
alınan
hasta
bebeklerin
16’sının
(%30,8)
kan
kültüründe
mikroorganizma üredi. Mikroorganizmaların %70’i gram-pozitif, %30’u gram-negatifti.
Kan kültüründe en fazla üreyen mikroorganizma koagülaz-negatif stafilokoktu (n=6,
%38). İkinci sıklıkta üreyen mikroorganizma S. aureustu (n=5, %31). En az üreyen
mikroorganizma ise P. aeroginosaydı (%6, n=1).
41
Tablo 9: Kanıtlanmış sepsis grubunun kan kültürü sonuçları
Etken
N
%
KNS
6
38
S. aureus
5
31
E. coli
4
25
P. aeroginosa
1
6
Kültür (+) ve Kültür (-) olan olguların lökosit düzeyleri arasında istatistiksel
olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).
Kültür (+) ve Kültür (-) olan olguların I/T düzeyleri arasında istatistiksel olarak
anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).
Kültür (+) ve Kültür (-) olan olguların hemoglobin düzeyleri arasında istatistiksel
olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).
Kültür (+) ve Kültür (-) olan olguların trombosit düzeyleri arasında istatistiksel
olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).
Tablo 10: Kültür (+) ve Kültür (-) gruplarında Lökosit, I/T, hemoglobin ve
trombosit karşılaştırılması
Kültür (+)
Ort±SD
WBC
18734,4±1156
2,0
Kültür (-)
Med
21500
Ort±SD
17459,7±8418,
5
Med
20700
I/T
0,26±0,12
0,25
0,21±0,05
0,22
Hgb
14,59±2,32
14
14,62±2,17
14,6
199,12±92,25
189,5
206,11±99,64
180
Plt
t:Student t testi
42
Test ist.; p
t:0,448;
p:0,656
t:1,847;
p:0,071
t:-0,051;
p:0,959
t:-0,239;
p:0,812
Tablo 11: CRP ve AAG ’in ilk ölçümlerine göre grupların karşılaştırılması
Kültür (+)
Kültür (-)
Kontrol
Ort±SD
Med
Ort±SD
Med
Ort±SD
Med
CRP
3,41±2,89
2,30
2,22±1,46
2,10
0,56±0,23
0,50
AAG
0,79±0,39
0,71
0,73±0,39
0,62
0,48±0,18
0,46
F: Oneway ANOVA testi
Test ist.; p
KW:52,242;
p:0,001**
KW:15,543;
p:0,001**
KW: Kruskal Wallis Testi
** p<0.01 ileri düzeyde anlamlı
CRP ölçüm değerlerine göre gruplar arasında istatistiksel olarak ileri düzeyde
anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.01). Kontrol grubundaki olguların CRP düzeyi
Kültür (+) ve Kültür (-) olan olguların CRP düzeylerinden istatistiksel olarak ileri
düzeyde anlamlı düşüktür (p:0.001; p<0.01). Kültür (+) ve Kültür (-) olan olguların CRP
düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p:0.250;
p>0.05).
3,5
3
2,5
2
1,5
1
0,5
0
Kültür (+)
Kültür (-)
CRP
Şekil 2: CRP grafiği
43
Kontrol
AAG ölçüm değerlerine göre gruplar arasında istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı
farklılık bulunmaktadır (p<0.01). Kontrol grubundaki olguların AAG düzeyi Kültür (+)
ve Kültür (-) olan olguların AAG düzeylerinden istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı
düşüktür (p:0.001; p<0.01). Kültür (+) ve Kültür (-) olan olguların AAG düzeyleri
arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p:0.513; p>0.05).
0,8
0,7
0,6
0,5
0,4
0,3
0,2
0,1
0
Kültür (+)
Kültür (-)
AAG
Şekil 3: AAG grafiği
44
Kontrol
Tablo 12: Kültür (+) ve Kültür (-) gruplarında CRP ve AAG
karşılaştırılması
Kültür (+)
CRP
Ort±SD
Med
Ort±SD
Med
1. ölçüm
3,41±2,89
2,30
2,22±1,46
2,10
2. ölçüm
4,60±3,28
4,20
2,34±1,76
1,90
P
AAG
Kültür (-)
0,114
Z:-1,151;
p:0,250
Z:-2,529;
p:0,011*
0,793
1. ölçüm
0,79±0,39
0,71
0,73±0,39
0,62
2. ölçüm
1,13±0,47
1,15
0,86±0,44
0,77
P
Test ist.; p
0,002**
Z:-0,655;
p:0,513
Z:-2,182;
p:0,029*
0,001**
Z:Mann Whitney U testi
* p<0.05 düzeyinde anlamlı
** p<0.01 ileri düzeyde anlamlı
Kültür (+) ve Kültür (-) olan olguların 1. ölçüm CRP düzeyleri arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05). Kültür (+) olan
olguların 2. ölçüm CRP düzeyleri, Kültür (-) olan olguların CRP düzeylerinden
istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksektir (p<0.05). Kültür (+) grubunda ve Kültür () grubunda; 1. ölçüm CRP düzeyine göre 2. ölçüm CRP düzeyinde istatistiksel olarak
anlamlı bir değişim görülmemiştir.
Kültür (+) ve Kültür (-) olan olguların 1. ölçüm AAG düzeyleri arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05). Kültür (+) olan
olguların 2. ölçüm AAG düzeyleri, Kültür (-) olan olguların AAG düzeylerinden
istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksektir (p<0.05). Kültür (+) grubunda ve Kültür () grubunda; 1. ölçüm AAG düzeyine göre 2. ölçüm AAG düzeyinde görülen artış
istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlıdır (p<0.01).
45
CRP
5
4,5
4
3,5
3
2,5
2
1,5
1
0,5
0
Kültür (+)
Kültür (-)
1. ölçüm
2. ölçüm
Şekil 4: 1. ve 2. ölçüm CRP grafiği
AAG
1,2
1
0,8
0,6
0,4
0,2
0
Kültür (+)
Kültür (-)
1. ölçüm
2. ölçüm
Şekil 5: 1. ve 2. ölçüm AAG grafiği
46
Tablo 13: Kültür (+) ve Kültür (-) gruplarında CRP ve AAG’nin
karşılaştırılması
Kültür (+)
Kültür (-)
Ort±SD
Med
Ort±SD
Med
CRP fark
1,19±3,32
0,81
0,12±1,31
0,04
AAG fark
0,34±0,30
0,38
0,12±0,18
0,10
Z:Mann Whitney U testi
Test ist.; p
Z:-1,645;
p:0,100
Z:-2,528;
p:0,011*
* p<0.05 düzeyinde anlamlı
CRP fark miktarlarına göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir
farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).
Kültür (+) olgularda AAG düzeyinde görülen artış miktarı, Kültür (-) olgularda
görülen artış miktarından istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksektir (p<0.05).
Duyarlılık (sensitivite) : Gerçek hastalar içinden testin hastaları belirleyebilme
özelliğidir.
Özgüllük (spesifisite): Gerçek sağlamlar içerisinden testin sağlamları belirleyebilme
özelliğidir.
Pozitif Kestirim Değeri : Test pozitif (hasta ) sonucu verdiği zaman, olgunun gerçekten
hasta olması durumunun koşullu olasılığının ölçüsüdür.
Negatif Kestirim Değeri: Test negatif (sağlıklı) sonucu verdiği zaman olgunun
gerçekten sağlıklı olma olasılığıdır.
47
Tablo 14: CRP 1 düzeyine göre değerlendirme
Grup I
CRP 1 test
Toplam
Hasta
Kontrol
≥1 mg/dl
13
3
16
<1 mg/dl
3
44
47
Toplam
16
47
63
Duyarlılık (sensitivite)
81,25
Özgüllük (spesifisite)
93,62
Pozitif Kestirim Değeri
81,25
Negatif Kestirim Değeri
93,62
Kanıtlanmış sepsis grubunda, sepsis şüphesi sırasında ölçülen CRP düzeylerine
göre duyarlık % 81,25 ( sepsis olup CRP düzeyinin ≥1 mg/dl olması); özgüllük (normal
olup CRP düzeyinin <1 mg/dl olması) % 93,62; pozitif kestirim değeri % 81,25; negatif
kestirim değeri %93,62 olarak saptanmıştır.
Tablo 15: CRP 2 düzeyine göre değerlendirme
Grup I
CRP 2 test
Toplam
Hasta
Kontrol
≥1 mg/dl
15
3
18
<1 mg/dl
1
44
45
Toplam
16
47
63
Duyarlılık (sensitivite)
93,75
Özgüllük (spesifisite)
93,62
Pozitif Kestirim Değeri
83,33
Negatif Kestirim Değeri
97,98
Kanıtlanmış sepsis grubunda, 24. saatte ölçülen CRP düzeylerine göre duyarlık
% 93,75; özgüllük % 93,62; pozitif kestirim değeri % 83,33; negatif kestirim değeri
%97,98 olarak saptanmıştır.
48
Tablo 16: CRP 1 düzeyine göre değerlendirme
Grup II
CRP 1 test
Toplam
Hasta
Kontrol
≥1 mg/dl
26
3
29
<1 mg/dl
10
44
54
Toplam
36
47
83
Duyarlılık (sensitivite)
72,22
Özgüllük (spesifisite)
93,62
Pozitif Kestirim Değeri
89,66
Negatif Kestirim Değeri
81,48
Klinik sepsis grubunda, sepsis şüphesi sırasında ölçülen CRP düzeylerine göre
duyarlık % 72,22; özgüllük % 93,62; pozitif kestirim değeri % 89,66; negatif kestirim
değeri %81,48 olarak saptanmıştır.
Tablo 17: CRP 2 düzeyine göre değerlendirme
Grup II
CRP 2 test
Toplam
Hasta
Kontrol
≥1 mg/dl
30
3
33
<1 mg/dl
6
44
50
Toplam
36
47
83
Duyarlılık (sensitivite)
83,33
Özgüllük (spesifisite)
93,62
Pozitif Kestirim Değeri
90,91
Negatif Kestirim Değeri
88,00
Klinik sepsis grubunda, 24. saatte ölçülen CRP düzeylerine göre duyarlık % 83,33;
özgüllük % 93,62; pozitif kestirim değeri % 90,91; negatif kestirim değeri %88,00
olarak saptanmıştır.
49
Tablo 18: AAG 1 düzeyine göre değerlendirme
Grup I
AAG 1 test
Toplam
Sepsis
Kontrol
≥0,7 g/L
9
3
12
<0,7 g/L
7
44
51
Toplam
16
47
63
Duyarlılık (sensitivite)
56,25
Özgüllük (spesifisite)
93,62
Pozitif Kestirim Değeri
75,00
Negatif Kestirim Değeri
86,27
Kanıtlanmış sepsis grubunda, sepsis şüphesi sırasında ölçülen AAG düzeylerine
göre duyarlık % 56,25 ( sepsis olup AAG düzeyinin ≥0,7 g/L olması); özgüllük ( normal
olup AAG düzeyinin <0,7 g/L olması) % 93,62; pozitif kestirim değeri % 75,00; negatif
kestirim değeri %86,27 olarak saptanmıştır.
Tablo 19: AAG 2 düzeyine göre değerlendirme
Grup I
AAG 2 test
Toplam
Sepsis
Kontrol
≥0,7 g/L
13
3
16
<0,7 g/L
3
44
47
Toplam
16
47
63
Duyarlılık (sensitivite)
81,25
Özgüllük (spesifisite)
93,62
Pozitif Kestirim Değeri
81,25
Negatif Kestirim Değeri
93,62
Kanıtlanmış sepsis grubunda, 24. saatte ölçülen AAG düzeylerine göre duyarlık
% 81,25; özgüllük % 93,62; pozitif kestirim değeri % 81,25; negatif kestirim değeri
%93,62 olarak saptanmıştır.
50
Tablo 20: AAG 1 düzeyine göre değerlendirme
Grup II
AAG 1 test
Toplam
Hasta
Kontrol
≥0,7 g/L
17
3
20
<0,7 g/L
19
44
63
Toplam
36
47
83
Duyarlılık (sensitivite)
47,22
Özgüllük (spesifisite)
93,62
Pozitif Kestirim Değeri
85,00
Negatif Kestirim Değeri
69,84
Klinik sepsis grubunda, sepsis şüphesi sırasında ölçülen AAG düzeylerine göre
duyarlık % 47,22; özgüllük % 93,62; pozitif kestirim değeri % 85,00; negatif kestirim
değeri %69,87 olarak saptanmıştır.
Tablo 21:AAG 2 düzeyine göre değerlendirme
Grup II
AAG 2 test
Toplam
Hasta
Kontrol
≥0,7 g/L
22
3
25
<0,7 g/L
14
44
58
Toplam
36
47
83
Duyarlılık (sensitivite)
61,11
Özgüllük (spesifisite)
93,62
Pozitif Kestirim Değeri
88,00
Negatif Kestirim Değeri
75,86
Klinik sepsis grubunda, 24. saatte ölçülen AAG düzeylerine göre duyarlık % 61,11;
özgüllük % 93,62; pozitif kestirim değeri % 88,00; negatif kestirim değeri %75,86
olarak saptanmıştır.
51
TARTIŞMA
Yaşamın ilk ayında nonspesifik belirtilerle seyreden ve pozitif kan kültürü ile
tanı konulan yenidoğan sepsisi göreceli düşük insidansına ( 1-5 vaka/1000 canlı doğum )
ve tedavideki gelişmelere rağmen yenidoğan kliniklerinde önemini hala korumaktadır.
Çünkü tedaviye başlanmama veya gecikme artmış mortaliteye neden olurken şüpheli her
vakayı tedavi etmek ise gereksiz antibiyotik alımına ve hastanede kalışla birlikte
enfeksiyon riskinde artışa ve masrafa yol açmaktadır.
Sepsis tanısında altın standart kan kültürü olsa da en erken sonucun 48 saat
içinde çıkması ve klinik ve laboratuvar bulgularıyla sepsis düşünülen çoğu hastada
tanıya yardımcı olabilecek kan kültürünün steril kalması nedeniyle birçok farklı
enfeksiyon markerı araştırılmıştır. Bakteriyel yenidoğan enfeksiyonlarının tanısında
kullanılan testlerden hiçbiri mükemmel bulunmamıştır. Bazı gerçek sepsis vakalarında
negatif test sonuçları alınırken, enfeksiyonu olmayan bazı bebeklerde de pozitif test
sonuçları alınabilmektedir. Bizde bu yüzden çalışmamızda akut faz reaktanı olarak
bilinen orosomukoidin neonatal sepsisinin erken tanısındaki rolünü inceledik.
C-reaktif protein yenidoğan sepsisi tanısında klinik kullanıma 1980’lerde girmiş
ve yaygın olarak kullanılan bir akut faz reaktanıdır. Bakteriyel enfeksiyonlar için yüksek
özgüllük ve pozitif kestirim değerine sahip olduğu bulunmuşsa da enflamasyon
başlangıcından 24. saate kadar artmayabilir. Ayrıca nonspesifik birçok enflamasyon
durumlarında da yalancı pozitiflik gelişebilmektedir. Bununla beraber yapılan
çalışmalarda bulunan düşük duyarlılık değerleri, CRP’nin; sepsisin erken döneminde
tek başına yeterli bir tanısal test olmasını engeller(55,72,89,90).
Çalışmamızda kanıtlanmış sepsis olgularındaki ortalama CRP değerleri ilk
ölçümde 3.41±2.89 mg/dl iken 24 saat sonra ölçülen ortalama değer 4.60±3.28 mg/dl
bulundu. Bu değerler kontrol grubunun CRP düzeylerinden istatistiksel olarak ileri
düzeyde anlamlı yüksek bulundu. Sepsisten şüphelenildiğinde bakılan ilk ölçümlerde 16
hastanın 3’ünde CRP değeri eşik (cut-off değeri 1 mg/dl) değerinin altında bulunurken,
24 saat sonra yalnızca 1 hastada CRP cut-off değerinin altında kalmıştır. Bu hastanın da
ilk değeri eşik değerinin üstündeydi ve büyük ihtimalle başlanan tedaviye bağlı olarak
52
düşme görülmüştür. 1.0 mg/dl‘de ve üstündeki CRP değerlerini pozitif kabul ettiğimiz
çalışmamızda sepsis erken tanısında CRP’nin özgüllüğü %93.6 bulunurken, duyarlılığı
ilk ölçümlerde %81 bulundu. 24 saat sonraki duyarlılığı ise %93.8 olarak bulduk.
Mathers ve Polhandt’ın 1987 tarihli çalışmasında; CRP’nin eşik değeri bizim
çalışmamızda olduğu gibi 1 mg/dl olarak alınmasına rağmen, sensitivite ilk ölçümde %
16 gibi çok düşük bir değer bulunmuş, 24 saat sonraki ölçümde ise duyarlılığın % 92’ye
çıktığı bildirilmiştir(89). Duyarlılıkların 24 saatte benzer olmasına rağmen ilk ölçümler
arasındaki büyük fark örnek alma zamanına bağlı olabilir çünkü CRP’nin karaciğerde
yapılması için belirli bir süreye ihtiyaç vardır. Berger ve arkadaşlarının sepsis tanısında
CRP ve lökosit sayısını karşılaştırıldığı çalışmada CRP’yi daha doğru bir belirteç olarak
bulmuşlardır. Eşik değerinin 2 mg/dl olarak alındığı bu çalışmada CRP’nin duyarlılığı
%75 iken, özgüllüğü % 86 bulunmuştur(58). Santana ve arkadaşlarının sepsis tanısında;
CRP ve sitokinlerin rolü üzerine yaptıkları çalışmada cut-off değer 1.52 mg/dl alınsa da
CRP’nin
duyarlılığı (%80)
ve özgüllüğü
(%92)
bizim
değerlerimize
yakın
bulunmuştur(91).
Kallman ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada; yenidoğan sepsisi tanısında
CRP’nin duyarlılığı % 33, özgüllüğü ise % 90 bulunmuştur(92). Kallman’ın
çalışmasında duyarlılığın bizim çalışmamıza göre çok düşük çıkmasının bir nedeni eşik
değerinin bu çalışmada yüksek tutulması (2 mg/dl) olabilir. Ancak Krediet ve
arkadaşlarının yaptığı çalışmada; cut-off değeri 0.7 mg/dl olarak alındığında bulunan
CRP’nin duyarlılığı ve özgüllüğü eşik değer 2 mg/dl’ye çıkarılınca değişmediği
söylenmiştir(54).
Buck ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada; yenidoğan sepsisi erken tanısında
CRP’nin duyarlılığı % 58 bulunmuştur(93). Doellner ve arkadaşları ise; sepsis erken
tanısında CRP’nin duyarlılığını Buck’ın bulduğu değere yakın bulmuşken (% 63) (94),
özgüllüğünü ise % 97 bulmuştur. Bu iki çalışmadaki özgüllüğün bizimkine yakın
olmasına rağmen cut-off değerlerinin 1 mg/dl olsa da duyarlılıklarının bizimkinden
düşük olmasının birkaç nedeni olabilir. Olası nedenlerden birisi çalışma grubuna alınma
kriteri olabilir. Çünkü bizim çalışmamızda hasta grubuna alınma nedenlerinden biriside
CRP değerinin 1 mg/dl’nin üzerinde olmasıdır. Diğer bir neden ise sepsisin başlama
zamanı ile örnek alım zamanı arasındaki süre olabilir. Çünkü CRP enflamasyon
53
başlangıcında yükselmeyebilir. Bunun diğer bir göstergesi CRP duyarlılığının 24.
saatteki ikinci ölçümde % 94’e çıkmasıdır. Ayrıca Grup B streptekok enfeksiyonlarında
CRP yanıtının yetersiz ve sınırlı olduğu gösterilmiştir(95). Bizim çalışmamızda da GBS
üremesi olmadığı için CRP duyarlılığı daha yüksek çıkmış olabilir.
Düşük moleküler ağırlıklı gikoprotein olan orosomukoid akut faz reaktan
ailesinin bir üyesidir. Diğer reaktanlar gibi inflamasyon varlığında ve kanser, pnömoni
veya ağır cerrahi stres gibi hastalık durumlarında serum düzeyleri artar(96). En erken
dördüncü haftadan sonra fetal karaciğerde üretilmeye başlayan orosomukoidin anneden
fetusa plasental geçişi olmadığından yenidoğandaki bakteriyel enfeksiyonların tanısında
yararlı olabilir(97).
Yenidoğan dönemindeki serum orosomukoid seviyeleri 70’lerde çalışılmaya
başlanmış ve Gotoh ve arkadaşları yenidoğan bakteriyel enfeksiyonlarında serum
değerlerinin arttığını bildirmişlerdir(98). Bizim çalışmamızda da kontrol grubundaki
sağlıklı term 47 bebeğin ortalama orosomukoid düzeyi 0.48±0.18 g/L bulundu. Kontrol
grubundaki olguların AAG düzeyi Grup I ve Grup II olgularının AAG düzeylerinden
istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı düşük bulundu (p: 0.001). Bienvenu ve
arkadaşlarının serum orosomukoid referans değerlerini tespit için yaptığı çalışmada fullterm sağlıklı infantların serum AAG düzeyini 5. ve 6. günlerde 0.52 g/L olarak
bulmuştur ve bu değerler bizim değerlerimiz ile uyumludur(69).
Mutlu ve Aslan’ın yenidoğan dönemindeki sağlıklı Türk çocuklarında AAG
seviyesinin normal sınırlarını tespiti için yaptıkları çalışmada ise gestasyonel yaşı 38
haftanın üstündeki bebeklerde ortalama AAG düzeyini 0.449±0.195 g/L olarak
bulmuştur(99). Bu değerler bizim tespit ettiğimiz ortalama AAG düzeyine göre biraz
düşük olsa da birbirine yakın değerlerdir. Kanakoudi ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada
ise sağlıklı term ve preterm bebeklerin AAG seviyeleri ilk altı ay izlenmiştir. Sağlıklı
term bebeklerin doğumda AAG seviyesi 0.13-0.56 g/L, 1.’nci ayın sonunda ise 0.310.93 g/L olarak bulunmuştur ve 6. ayın sonunda hala erişkin seviyelerinin altında
olduğu tespit edilmiştir(100).
54
Sann ve arkadaşları yaptıkları çalışmada kültür-pozitif tüm bebeklerin AAG
seviyelerini 1. gün 0.5 g/L’nin
daha sonraki günlerde de 0.75 g/L’nin üstünde
bulmuşlardır(101). Bizim çalışmamızda da en küçüğü 3 günlük olan kültür-pozitif
sepsis grubunu 1. ölçümdeki ortalama AAG düzeyi 0.79±0.39, 2. ölçümde de 1.13±0.47
g/L bulundu ve bu değerler literatür ile uyumlu idi. Aynı şekilde ortalama yaşı 10 gün
olan kültür-negatif sepsis grubunu AAG düzeyi 1. ölçümde 0.73±0.39 g/L iken 2.
ölçümde 0.86±0.44 g/L olarak literatür ile uyumlu çıktı. Gotoh’un çalışmasında ise
sepsis vakalarının AAG seviyeleri genellikle 0.75 g/L’nin üstünde bulunmuştur(98).
Boichat’ın yayınladığı çalışmada ise enfekte bebeklerin ortalama AAG seviyeleri
doğumda 0.73 g/L, 1. haftada ise 0.83 g/L bulunmuştur(102). Alt ve arkadaşları ise
ortalama AAG düzeyini enfekte yenidoğanlarda 0.56 g/L olarak bulmuştur(103). Pilar ve
arkadaşları yaptığı çalışmada ise enfekte grubun yarısında AAG düzeyi 0.5 g/L’nin
altında bulunmuştur. Bunun nedeni erken GBS sepsisi olabilir. Çünkü Sann ve
arkadaşlarının yaptığı çalışmada geç GBS enfeksiyonunun aksine erken GBS sepsisinde
serum
AAG
seviyesinde
değişiklik
görülmemiştir(105).
Grup
B
streptokok
enfeksiyonlarında akut-faz yanıtından önce sıklıkla lökosit sayısında anormallik
görülmüştür(106).
Çalışmamızda, sepsis şüphesi sırasında ölçülen AAG ve CRP düzeyleri açısından
grup I ve grup II arasında anlamlı bir fark bulunamadı. İkinci ölçümlerde ise kanıtlanmış
sepsis grubunda AAG ve CRP düzeyleri anlamlı düzeyde yüksek bulundu. İkinci
ölçümlerde görülen artış CRP’nin aksine AAG açısından her iki grup içinde istatiksel
olarak ileri düzeyde anlamlıydı. AAG düzeylerinde görülen anlamlı artış Sann ve
ark.larının çalışmasında da görülmüştür. Bu çalışmada CRP’nin aksine AAG’nin sepsisli
yenidoğanlarda zirve değerine 5-10. günlerde ulaştığı gösterilmiş ve CRP’nin antibiyotik
tedavisine yanıtı değerlendirmede yararlı iken orosomukoidin iyileşmeyi gösterderdiği
bulunmuştur(105).
Çalışmamıza alınan olguların 0.7 g/L ve üzerindeki AAG değerleri pozitif kabul
edildiğinde erken sepsis tanısında bu testin duyarlılığı kanıtlanmış sepsis grubunda ilk
ölçümde %56 bulundu. Yirmidört saat sonraki tekrarında duyarlılık %81’e yükselmekte
idi. Bu değerler klinik sepsis (Grup II) grubunda bulunan değerlerden daha yüksekti.
55
Klinik sepsis grubunda sepsis şüphesi esnasında alınan ölçümlerde duyarlılık %47 iken
24 saat sonra %61’e yükselmekteydi.
Philip AG’nin yenidoğan sepsisi üzerine yaptığı çalışmada AAG’nin eşik
değerini 0.7 g/L almasına rağmen kanıtlanmış sepsis grubunda AAG’nin duyarlılığını
%55 bulmuştur(107). Bu değer bizim çalışmamızda ilk ölçümde elde ettiğimiz
duyarlılığa benzerken Sann ve ark.larının 1170 yenidoğan üzerine yaptıkları çalışmada
sepsis tanısında AAG’nin duyarlılığını %85 bulmuşlardır(108). Bizim çalışmamızda ise
bu değere ancak ikinci ölçümde yaklaşılabilmiştir. Vanlieferinghen ve ark.larının yaptığı
çalışmada yenidoğan sepsisi erken tanısında orosomukoidin duyarlılığını %33
bulmuştur(109). Philip ve Hewitt’in yaptığı çalışmada ise eşik değer 0.5 g/L alındığında
duyarlılık %43 bulunmuş, eşik değer 0.75 g/L’ye çıkarıldığında duyarlılığın %27’ye
düştüğü
görülmüştür(90).
Philip
ve
Hewitt’in
çalışmasındaki
orosomukoidin
duyarlılığının düşük olmasının birkaç nedeni olabilir. Birinci neden bizim çalışma
grubumuz
term
bebeklerden
oluşurken
onların
çalışmasında
ise
çoğunluk
prematürelerden oluşuyordu. İkinci olası neden Philip ve Hewitt’in yaptığı çalışmada 30
kanıtlanmış sepsis vakasının 12’sinde GBS üremiş olması olabilir. Üçüncü muhtemel
neden ise 30 vakanın 11’inin 24 saatlikten küçük olması olabilir.
Yenidoğan sepsisi tanısı için seri AAG ölçümlerinin yapıldığı Bouzuda ve
ark.larının çalışmasında ise duyarlılık sepsis şüphesinde %31 iken bir gün sonra %78’e
çıkıyordu(110). Seri ölçümlerde elde edilen duyarlılık artışı bizim çalışmamızla uyumlu
olsa da duyarlılığın farklı olmasının nedeni Bouzudo’nun çalışma grubunun
çoğunluğunu prematürelerin oluşturması olabilir.
Sağlıklı vakalarda testin negatif sonuç verme olasığını gösteren özgüllük (111)
çalışmamızda %94 bulundu. Philip ve ark.larının yaptığı iki ayrı çalışmada
orosomukoidin sepsis tanısındaki özgüllüğü %84 ile %88 bulunmuştur(90,107).
Bouzuda ve ark.larının yaptığı çalışmada ise AAG’nin sepsis tanısındaki özgüllüğü %92
bulunmuşken diğer çalışmalarda AAG’nin özgüllğünün %100’e kadar çıktığı
bildirilmiştir(98,101,109). Bu sonuçlar bizim çalışmamızın sonucu ile uyumlu
bulunmuştur.
56
Sonuç olarak bu bulgularla yenidoğan sepsisinde orosomukoid düzeylerinin
anlamlı olarak arttığı görülmüştür. Ancak mortalitesi ve morbiditesi yüksek olan
yenidoğan sepsisinin erken tanısında orosomukoidin yüksek özgüllüğe rağmen düşük
duyarlılığa sahip olduğunu bulduk. Bundan dolayı hızlı tanı konması gereken sepsiste
orosomukoidin erken tanıda ki yararı sınırlı olacaktır. Sepsis düşünülmesinden 24 saat
sonraki ölçümlerde ise ideal enfeksiyon belirteci için dezavantaj olan düşük duyarlılığın
değiştiğini ve duyarlılığın yükseldiğini bulduk. Bu yüzden tek bir ölçüm yerine seri
ölçümlerle tanı koymanın daha yararlı olacağını düşünmekteyiz.
57
SONUÇLAR
Sepsis şüphesi nedeniyle çalışmaya aldığımız 16 kültür-pozitif ve 36 kültürnegatif term yenidoğandan tedavi öncesi ve sonrası alınan kan örneklerinde serum CRP
ve AAG düzeyleri çalışıldı. Kontrol grubuna alınan 47 sağlıklı term yenidoğanda ise
aynı paramatreler bir kez ölçüldü ve aşağıdaki sonuçlar elde edildi.
1. Çalışmaya alınan hastalarda görülen en sık semptom emmede azalma ve beslenme
güçlüğüydü (%73, n=38). Bunu sırasıyla yenidoğan reflekslerinde azalma (%65,
n=34), hipotoni (%52, n=27), letarji (%44, n=23), taşipne (%42, n=22), sarılık (%33,
n=17), ateş (%31, n=16), inleme (%23, n=12), periferik dolaşım bozukluğu (%21,
n=11), kusma (%15, n=8), batın distansiyonu (%12, n=6) ve apne (%10, n=5)
izlemekteydi.
2. Kan kültüründe en fazla üreyen mikroorganizma koagülaz-negatif stafilokoktu (n=6,
%38). Üreyen diğer mikroorganizmalar S. aureus (n=5, %31), E. Coli (n=4, %25) ve
P. aeroginosaydı (n=1, %6).
3. Kültür (+) ve Kültür (-) olan olguların lökosit, I/T, hemoglobin ve trombosit
düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunamadı (p>0.05).
4. CRP ölçüm değerlerine göre gruplar arasında istatistiksel olarak ileri düzeyde
anlamlı farklılık bulundu (p<0.01). Kontrol grubundaki olguların CRP düzeyi Kültür
(+) ve Kültür (-) olan olguların CRP düzeylerinden istatistiksel olarak ileri düzeyde
anlamlı düşük bulundu (p:0.001; p<0.01).
5.
Kültür (+) ve Kültür (-) olan olguların 1. ölçüm CRP düzeyleri arasında istatistiksel
olarak anlamlı bir farklılık bulunmazken (p>0.05), Kültür (+) olan olguların 2. ölçüm
CRP düzeyleri, Kültür (-) olan olguların CRP düzeylerinden istatistiksel olarak
anlamlı düzeyde yüksek bulundu (p<0.05).
6. Kültür (+) grubunda ve Kültür (-) grubunda; 1. ölçüm CRP düzeyine göre 2. ölçüm
CRP düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir değişim görülmedi (p>0.05).
7. AAG ölçüm değerlerine göre gruplar arasında istatistiksel olarak ileri düzeyde
anlamlı farklılık bulundu (p<0.01). Kontrol grubundaki olguların AAG düzeyi
58
Kültür (+) ve Kültür (-) olan olguların AAG düzeylerinden istatistiksel olarak ileri
düzeyde anlamlı düşük bulundu (p:0.001; p<0.01).
8.
Kültür (+) ve Kültür (-) olan olguların 1. ölçüm AAG düzeyleri arasında istatistiksel
olarak anlamlı bir farklılık yok iken (p>0.05), Kültür (+) olan olguların 2. ölçüm
AAG düzeyleri, Kültür (-) olan olguların AAG düzeylerinden istatistiksel olarak
anlamlı düzeyde yüksek bulundu (p<0.05).
9.
Kültür (+) olgularda AAG düzeyinde görülen artış miktarı, Kültür (-) olgularda
görülen artış miktarından istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek bulundu
(p<0.05).
10. Yenidoğan sepsisi tanısında kullanılan CRP’nin kanıtlanmış sepsis grubundaki ilk
ölçümünde duyarlılığı % 81,25; özgüllüğü ise % 93,62; pozitif kestirim değeri %
81,25; negatif kestirim değeri ise %93,62 olarak bulundu.
11. Yenidoğan sepsisi tanısında kullanılan CRP’nin duyarlılığı ikinci ölçümde
kanıtlanmış sepsis grubunda % 93,75; özgüllüğü ise % 93,62; pozitif kestirim değeri
% 83,33; negatif kestirim değeri ise %97,98 olarak bulundu.
12. Yenidoğan sepsisi tanısında kullanmak için çalıştığımız AAG’nin kanıtlanmış sepsis
grubunda, ilk ölçümdeki düzeylerine göre duyarlığı % 56,25; özgüllüğü ise % 93,62;
pozitif kestirim değeri % 75,00; negatif kestirim değeri ise %86,27 olarak saptandı.
13. Yenidoğan sepsisi tanısında kullanmak için çalıştığımız AAG’nin kanıtlanmış sepsis
grubunda ikinci ölçümündeki düzeylerine göre duyarlığı % 81,25; özgüllüğü ise %
93,62; pozitif kestirim değeri % 81,25; negatif kestirim değeri ise %93,62 olarak
saptandı.
59
KAYNAKLAR
1.
Gerdes JS. Clinicopathologic approach to the diagnosis of neonatal sepsis. Clin
Perinatol 1991; 18: 361-361.
2.
Polin RA. The ins and outs of neonatal sepsis. J Pediatr 2003; 143: 3-4.
3.
Stormarker A, Powell KR. Sepsis and shock. In: Behrman RE, Kliegman RM,
Jenson HB, eds. Nelson Textbook of Pediatrics (17th ed). Philadelphia:
W.B.Saunders Company, 2005: 846-850.
4.
Remington
JS, Klein JO. Current concepts of infections of the fetus and
newborn infant. In: Remington JS, Klein JO (eds). Infectious diseas of the fetus
and newborn infant (4th ed). Philadelphia: W.B.Saunders Company, 1995: 1-19.
5.
Çam H. Sepsis etyopatogenezi. In: 40. Türk pediatri kongresi, Konuşma
metinleri ve özet kitabı. İstanbul: 2004: 199-203.
6.
Guerina NG. Bacterial and fungal infections. In: Cloherty JP, Stark AR, eds.
Manuel of neonatal care (4th ed). Philadelphia: Lippincott Williams & Wilkins,
1995: 271-300.
7.
Koç E. Neonatal sepsiste etyopatogenez. Güncel pediatri 2005; 3: 108-109.
8.
Sotiropoulos SV. Antibiotic choices. The critical first hour. Pediatr Ann 1996;
25: 345-350.
9.
Stoll BJ. Infections of the neonatal infant. In: Behrman RE, Kliegman RM,
Jenson HB, eds. Nelson Textbook of Pediatrics (17th ed). Philadelphia:
W.B.Saunders Company, 2005: 623-640.
10.
Yurdakök M. Neonatal sepsiste antibiyotik tedavisi. In: Pediatride gelişmeler
(1.baskı). Ankara: Sinem Ofset, 199: 270-286.
60
11.
Türk Neonatoloji Derneği Tanı ve Tedavi Protokolleri No.1, Neonatal sepsis.
Türk Neonatoloji Derneği Bülteni 2002; 6: 5-11.
12.
Gerdess JS. Diagnosis and management of bacterial infections in the neonate.
Pediatr Clin N Am 2004; 55: 939-959.
13.
Sola A, Rogido MR, Patridge JC. Perinatal dönem. In: Rudolph AM, Kamei RK,
Overby KJ, eds. Rudolph’s Fundamentals of Pediatrics Türkçe (3.baskı). Ankara:
Güneş Kitabevi, 2003: 125-183.
14.
Ovalı F. Bakteriyel infeksiyonlar. In: Dağoğlu T, ed. Neonatoloji. İstanbul:
Nobel Tıp Kitabevleri Ltd., 2000: 679-707.
15.
Gibbs RS, Romero R, Hillier SL, Eschenbach DA, Sweet RL. A review of
premature birth and subclinical infection. Am J Obstet Gynecol 1992; 166: 15151528.
16.
Sperling RS, Newton E, Gibbs RS. Intra-amniotic infection in low birth weight
infants. J Infect Dis 1998; 157: 113-117.
17.
St. Geme Jr JW, Murray DL, Carter J, et al. Perinatal infection after prolonged
rupture of membrans: an analysis of risk and management. J Pediatr 1984; 104:
608-613.
18.
Çoban A. Yenidoğan enfeksiyonları. In: Neyzi O, Ertuğrul T (eds). Pediatri Vol
1. İstanbul: Nobel Tıp Kitabevleri, 2002:431-444.
19.
Patel R. Diğer gram-pozitif koklar. In: Wilson WR, Sande MA (eds). Current
İnfeksiyon Hastalıkları Tanı ve Tedavi Vol 3. İstanbul: Nobel Tıp Kitabevleri,
2005: 518-527.
20.
Lewis DB, Wilson CB. Develepmental immunology and role of host defenses in
neonatal susceptility to infection. In: Remington JS, Klein JO (eds). Infectious
Deseases of the Fetus and Newborn Infant (4th ed) Philadelphia: W.B.Saunders
Company, 1995: 21-98.
61
21.
Benitz WE, Gould JB, Druzin ML. Risk factors for early-onset group B
streptococcal sepsis: estimation of odds ratio by critical literature review.
Pediatrics 1999; 103: 77.
22.
Kılıçturgay K. Yenidoğanda immunite. In: İmmunoloji. Bursa: Güneş & Nobel
Tıp Kitapevi, 1997: 367-369.
23.
Naglie R. Infectious diseases. In: Gomella TL, Cunningham MD, Eyal FG, Zenk
KE (eds). Neonatology (4th ed) New York: Lange Medical Books/ Mc GrawHill, 1999:408-440.
24.
Coşkun T. Galaktozemili hastaların uzun süreli izlemi. Katkı Pediatri Dergisi
1999; 20(4): 447-453.
25.
Sinha A, Yokoe D, Platt R. Intrapartum antibiotics and neonatal invasive
infections caused by other than group B streptococcus. J Pediatr 2003; 142: 492497.
26.
Centrone CD,Demers DM. Yenidoğan enfeksiyonları. In: Gates RH (ed).
İnfeksiyon Hastalıkları Sırları. İstanbul: Nobel Tıp Kitapevleri, 2003; 324-329.
27.
Center for Disease Control. Early-onset group B streptococcal disease- US,19981999. MMWR Morb Mortal Wkly Rep 2000; 49: 793-796.
28.
Schrag SJ, Zywicki S, Farley MM, et al. Group B streptococcal disease in the era
of intrapartum antibiotic prophylaxis. N Eng J Med 2000; 342: 15-20.
29.
Yancey MK, Duff P, Kubilis P, Clark P, Frentzen BH. Risk factors for neonatal
sepsis. Obstet Gynec 1996; 87(2): 188-194.
30.
Klein JO, Marcy SM. Bacterial infections and meeningitis. In: Remington JS,
Klein JO (eds). Infectious Disease of the Fetus and Newborn Infant Philedelphia:
W.B.Saunders Company, 1995: 835-890.
31.
Vesikari T, Janas M, Gronroos P, et al. Neonatal septicemia. Arch Dis Child
1985; 60: 542-548.
62
32.
Loitit J, Relman D. Gram pozitif aerobik çomaklar. In: Wilson WR, Sande MA
(eds). Current infeksiyon hastalıkları tanı ve tedavi Vol 3. İstanbul: Nobel Tıp
Kitapevleri, 2005: 528-537.
33.
Baltimore RS. Listeria monocytogenes. In: Behrman RE, Kliegman PM, Jenson
HB (eds). Nelson Textbook of Pediatrics (17th ed). Philadelphia: W.B.Saunders
Company, 2005: 890-892.
34.
Cole FS. Bacterial infections of the newborn. In:Taeusch HW, Ballard RA,
Avery
ME
(eds).
Avery’s
Diseases
of
the
Newborn
(7th
ed).
Philadelphia:W.B.Saunders Company, 1998: 490-497.
35.
Hayden WR. Nosocomial infections among neonates in high risk nurseries in the
US. Pediatrics 1996; 98: 357-361.
36.
Ayengar V, Madhulika SN. Neonatal sepsis due to vertical transmission from
maternal genital tract. Indian J Pediatr 1991; 58: 661-664.
37.
Bada HS. Alojipan LC, Andrews BF. Premature rupture of membranes and its
effect on the newborns. Pediatr Clin N Am 1997; 24: 491-500.
38.
Darmstadt GL, Dinulos JG. Neonatal skin care. Pediatr Clin N Am 2000; 47(4):
757-782.
39.
Cairo MS. Neonatal neutrophil host defense. Am J Dis Child 1998; 143: 40-46.
40.
Krause PJ, Herson VC, Eisenfeld L, Johnson GM. Enhancement of neutrophil
function for treatment of neonatal infections. Pediatr Infect Dis J 1989; 8: 383389.
41.
Kemps AS, Campell DE. The neonatal immun system. In: Isaacs D (ed).
Seminars in neonatology. London: W.B.Saunders Company, 1996:67-75.
42.
Felgin RD, Adcock LM, Miller DJ. Postnatal bacterial infections. In: Fanaroff
AA, Martin RJ (eds). Neonatal perinatal medicine (5th ed) Vol 2. philadelphia:
Mosby Year Book, 1992: 619-659.
63
43.
Wilson GB. Immunologic basis for increased susceptibility of the neonate to
infection. J Pediatr 1986; 1-12.
44.
Koç H, Yılmaz H, Reisli İ, Altındiş M, Altınhan H, Erkul İ. Yenidoğan yoğun
bakım ünitesinde görülen hastane enfeksiyonları. S. Ü. Tıp Fak Derg 1999; 15:
93-98.
45.
Taş DB, Karapınar TH, Serdaroğlu E, Altıhan F, Bak M. Matür yenidoğanlarda
sepsiste mikroorganizmaların dağılımı. Ege Pediatri Bülteni 2002; 9(1): 9-13.
46.
Taş DB, Karapınar TH, Targan Ş, Genel F, Altıhan F, İnan S. Yenidoğanlarda
nozokomiyal sepsisin değerlendirilmesi. Ege Pediatri Bülteni 2002; 9(1): 5-8.
47.
Köksal N, Hacımustafağlu M, Bayram Y, Çelebi S, Ildırım İ. Yenidoğan yoğun
bakım ünitesinde Klebsiella pneumoniae’nın neden oldığu sepsis olgularının
değerlendirilmesi. Mikrobiyol Bült 2001; 35: 383-388.
48.
Voora S, Srinivasan G, Lilien LD, Yeh TF, Pildes RS. Fever in full-term
newborns in the first four days of life. Pediatr 1998; 69(1): 40-44.
49.
Töllner U. Early diagnosis of septicemia in the newborn. Eur J Pediatr 1982;
138: 331-338.
50.
Dietzman DE, Fischer GW, Schoenlanecht FD. Neonatal Escherichia coli
septicemia bacterial counts in the blood. J Pediatr 1994; 85: 128-130.
51.
Manroe BL, Weinberg AG, Rosenfeld, et al. The neonatal blood count in health
and disease. I. Reference values for neutrophilic cells. J Pediatr 1978; 95: 89-98.
52.
Rodwell RL, Leslie AL, Tudehope Dİ. Early diagnosis of neonatal sepsis using a
hematologic scoring sysytem. J Pediatr 1998; 112: 761-767.
53.
Escobar GJ, Li D, Armstrong MA, et al. Neonatal sepsis workup in infants
≥2000 grams at birth: a population-based study. Pediatr 2000; 106: 256-263.
54.
Krediet T, Gerards L, Fleer A, Stekelenburg G. The predictive value of CRP and
I/T ratio in neonatal infection. J Perinat Med 1992; 20: 479-485.
64
55.
Saez-Llorens X, Lagrutta F. The acute phase host reaction during bacterial
infection and its clinical impact in children. Pediatr Infect Dis J 1993; 12: 83-87.
56.
Hatherill M, Tibby SM, Sykes K, Turner C, Murdoch IA. Diagnostic markers of
infection: comparison of procalcitonin with C-reactive protein and leucocyte
count. Arch Dis Child 1999; 81: 417-421.
57.
Mehr S, Doyle LW. Cytokines as markers of bacterial sepsis in newborn infants:
a review. Pediatr Infect Dis J 2000; 19:879-887.
58.
Berger C, Uerlinger J, Ghelfi D, Blau N, Fanconi S. Comparison of C-reactive
protein and white blood cell count with differential in neonates at risk for
septicemia. Eur J Pediatr 1995; 154: 138-144.
59.
Gabay C, Kushner I. Acute-phase proteins and other systemic response to
inflamation. N Eng J Med 1999; 340: 448-454.
60.
McPherson RA. Spesific proteins. In: Henry JB (ed). Clinical diagnosis and
management by laboratory methods (20th ed) Philadelphia: WB Saunders
company 2001: 249-263.
61.
Johson AM, Rohlfs EM, Silverman LM. Proteins. In:Burtis CA, Ashwood ER
(eds). Tietz textbook of clinical chemistry (3th ed) Philadelphia: WB Saunders
company 1999: 447-450.
62.
Le Maullec JM, Juillienne A, Chenias, et al. The complete sequence of human
preprocalcitonin. PEBS Lett 1984; 167: 93-97.
63.
Assicot M, Gerdrel D, Carsin H, Raymond J, Guilbard J, Bahuman C. High
serum procalcitonin concentrations in patients with sepsis and infection. Lancet
1993; 341: 515-518.
64.
Larzai W, Oberhoff M, Meir-Hellman P. Procalcitonin a new indicator of the
systemic responce to severe infection. 1997; 25: 329-334.
65
65.
Görenek L, Yuluğ G, Dizer U, Bekar CM, Özgüven V, Beşirbellioğlu B. Beyin
omurilik sıvısında haptoglobulın, orosomukoid, fibronektin, C-reaktif protein ve
laktik dehidrogenaz ölçümünün menenjitlerin ayırıcı tanısındaki değeri. Türk Hij
Der Biyol Derg 1993; 12: 234-239.
66.
Yang KD, Boshak JF, Hill HR. Fibronectin in host defence: implications in the
diagnosis, prophlaxis and therapy of infectious disease. Pediatr Infect Dis J 1993;
12: 234-239.
67.
Seta N, Tissot B, Forertier F, Feger J, Daffes F, Durand G. Changes in alpha 1acid glycoprotein serum concentrations and glycoforms in the developing human
fetus. Clin Chim Acta 1991; 203: 167-175.
68.
McNamara PJ, Alcorn J. Protein binding predictions in infants. AAPS Pharm Sci
2002;4:4.
69.
Bienvenu J, Sann L, Bienvenu F, et al. Laser nephelometry of orosomucoid in
serum of newborns: reference intervals and relation to bacterial infections. Clin
Chem 1981; 27: 721-726.
70.
Ahlsen G, Tuvemo T, Gebre- Medhin M. Selected trace elements and proteins in
serum of apperently healty newborns of mother who smoked during pregnancy.
Acta Pediatr Scand 1989; 78: 671-676.
71.
Sann L, Bienvenu F, Maurice M, Lahet C, Baltassat P. Humoral
factors of
immunity in maternal milk. Comparison of their levels in the breast milk of with
premature and at-term delivery. Pediatrie 1983; 38: 533-539.
72.
Saez-Llorens X, McCacken GH. Sepsis syndrome and septic shock in pediatrics:
Current concepts terminology, pathophsiology and management. J Pediatr 1993;
123: 497-508.
73.
Seçmeer G. Septik şok tedavisi ve yeni yaklaşımlar. In: 39. Türk
kongresi, konuşma metinleri ve bildiri özetleri. Kapadokya: 2003; 45-48.
66
pediatri
74.
Karaböcüoğlu M. Sepsiste destek tedavileri ve yeni yaklaşımlar. In: 39. Türk
pediatri kongresi, konuşma metinleri ve bildiri özetleri. Kapadokya: 2003; 49-55.
75.
Alhan E. Çocuklarda sepsis tedavisi. In: 40. Türk pediatri kongresi, konuşma
metinleri ve bildiri özetleri. İstanbul: 2004; 207-214.
76.
Werdan K. Pathophsiology of septic shock and multiple organ dysfunction
syndrome and various approaches with spesial emphasis on immunglobulins.
Ther Apher 2001; 5: 115-122.
77.
Alejandria MM, Lansaj MA, Dans LF, Mataring JB. IVIG for treating sepsis and
septick shock. Cochrane Database Syst Rev 2002:CD1090.
78.
Jenson HB,Pollock BH. Metaanalyses of the effectivenes IVIG for prevention
and treatment of neonatal sepsis. Cochrane Syst Rev 1997; 99: E2.
79.
Ohlsonn A, Lacy JB. IVIG for suspected or subsequently proven infection in
neonates. Cochrane Syst Rev 2004; 1: CD1239.
80.
Lacy JB, Ohlsonn A. Administration of IVIG for prophylaxis or treatment of
infection in preterm infants: meta-analyses. Arch Dis Child Fetal Neonatal 1995;
72: 151-155.
81.
Sandberg K, Fasth A, Berger A, etal. Preterm infants with low Ig G levels have
increased risk of neonatal sepsis but do not benefit from prophylactic Ig G. J
Pediatr 2000;137: 623-628.
82.
Ohlsonn A, Lacy JB. IVIG for preventing infection in preterm and/or LBW
infants. Cochrane Syst Rev 2004; 1: CD361.
83.
van den Berg, van Elburg RM, Westerbeek EA, Twisk JW, Fetter WP.
Glutamine-enriched enteral nutrition in VLBW infants and effects on feedşng
tolerence and infectious morbidity: a randomized controlled trial. Am J Clin Nutr
2005; 81: 1397-1404.
67
84.
Eaton S. Impared energy metabolism during neonatal sepsis: the effects of
glutamine. Proc Nutr Soc 2003; 62: 745-751.
85.
Huang Y, Shao XM, Neu J. Immunonutrients and neonates. Eur J Pediatr 2003;
122-128.
86.
Thompson SW, McMlure BG, Tubman TR. Randomized, controlled trial of
parenteral glutamine in ill, VLBW neonates. J Pediatr Gastroenterol Nut 2003;
37: 550-553.
87.
Üçsel R. İzolasyon yöntemleri. In: 39. Türk
pediatri kongresi, konuşma
metinleri ve bildiri özetleri. Kapadokya: 2003; 87-91.
88.
İnce E. El hijyeni ve dezenfeksiyon. In: : 39. Türk pediatri kongresi, konuşma
metinleri ve bildiri özetleri. Kapadokya: 2003; 92-99.
89.
Mathers NJ, Pohlant F. Diagnosis audit of C-reactive protein in neonatal
infection. Eur J Pediatr 1987; 146: 147-151.
90.
Philip AG, Hewith JR. Early diagnosis of neonatal sepsis. Pediatr 1985; 65:
1036-1041.
91.
Reyes CS, Garcia-Munoz F, Reyes D, Gonzales G, Dominguez, Domenech E.
Role of cytokines and C-rective proteine in the diagnosis of neonatal sepsis. Acta
Pediatr 2003; 92: 221-227.
92.
Kallman J, Elcholm L, Eriksson M, Malmstrom B, Schollin J. Contribution of
IL-6 in distinguishing between respiratory disease and neonatal sepsis in the
newborn infant. Acta Pediatr 1999; 88: 88*-884.
93.
Buck C, Bundschu J, Gallati H, Bartmann P, Pohlandt F. IL-6: a sensitive
parameter for the early diagnosis of neonatal bacterial infection. Pediatr 1994;
93: 54-58.
94.
Doellnerr H, Arntzen KJ, Haered P, Aag S, Austgulen P. IL-6 concentrations in
neonates evaluated for sepsis. J Pediatr 1998; 132: 295-299.
68
95.
Philip AG. Response of C-reactive protein in neonatal group B streptococcal
infection. Peditr Infect Dis J 1985; 4: 145-148.
96.
Schmid K, Kaufmann H, Isemura, et al. Structure of α1-acid glycoprotein. The
complete sequence. Multiple aminoacids susbtitutions and homology with the
immunglobulins. Bioch 1973; 12: 2711-2724.
97.
Gitlin D, Kumate J, Urrusti J, Morrales R. The selectivity of human placenta in
the transfer plasma proteins from mother to the fetus. J Clin Invest 1964; 43:
1938-1946.
98.
Gotoh H, Ishikawa N, Shiori T, Hattori Y, Namura H, Ogawa J. Diagnostic
significance of serum orosomucoid level in bacterial infections during neonatal
period. Acta Pediatr Scand 1973; 62: 629-632.
99.
Mutlu M, Aslan Y. Neonatal periyod içindeki sağlıklı prematür ve matür
yenidoğanlarda C-reaktif protein, haptoglobulin ve alfa 1-asit glikoprotein
seviyelerinin normal değerleri. İbni Sina Tıp Dergisi 2001; 6: 146-150.
100.
Kanakoudi F, Drossou V, Trimouli, et al. Serum concentrations of 10 acutephase proteins in healty term and preterm infants from birth to age 6 months.
Clin Chem 1995; 41: 605-608.
101.
Sann L, Krawiecki N, Bourgeois J, Hermier M. Etude de l’orosomucoide chez le
nouveau-ne: interet dans le diagnostic des infections bacteriennes. Archs Fr
Pediatr 1976; 33: 961-971.
102.
Boichot P, Schirrer J, Megret A, Raff A. L’orosomucoide a la periode neonatale.
Etude chez le nouveau-ne sain et le nouveau-ne infecte. Pediatrie 1980; 35: 577588.
103.
Alt R, Erny P, Messer J, Willard D. Infections bacteriennes neo-natales: etude
cinetique de la C reactive proteine et de l’orosomucoide. La Presse Medicale
1984; 13: 1373-1376.
69
104.
Pilars de Pilar CE, Raschke P, Lischka N, Krejci K. Akute phase-proteine bei
früh und neueborenen. Klin Pediatr 1980; 192: 45-50.
105.
Sann L, Bienvenu F, Bienvenu J, Bourgeiois J, Bethenod M. Evolution of serum
prealbumin, c-reaktive protein and orosomucoid in neonates with bacterial
infection. J Pediatr 1984; 105: 977-981.
106.
Philip AG. White blood cells and acute phase reactants in neonatal sepsis. Pediatr
1984; 39: 371-378.
107.
Philip AG. The protective effect of acute phase reactants in neonatal sepsis. Acta
Pediatr Scand 1979; 68: 481-483.
108.
Sann L, Bienvenu J, Lahet C, Divry P, Cotte J, Bethenod M. Serum orosomucoid
concentrations in newborn infants. Eur J Pediatr 1981; 136: 191-185.
109.
Vanliefernghen PH, Peigue-Lafeille H, Gaulme J, Amram S, Gentou C, Raynoud
EJ. Dosege de c-reactive proteine et d’orosomucoide dans une unite de
paathologie neonate. Pediatrie 1986; 41: 121-125.
110.
Bouzada MCF, Camargos PAM, Oliveira JPC, de Araujo APSD. Α1-acid
glycoprotein for the presumptive diagnosis of neonatal sepsis. Int Pediatr 2002;
17: 233-236.
111.
Chiesa C, Panero H, Osborn JF, Simonetti AF, Pafifico L. Diagnosis of neonatal
sepsis: a clinical and laboratory challenge. Clin Chem 2004; 50: 279-287.
70
Download