Otizm, yaşamın ilk 3 yılı içinde ortaya çıkan ve yaşam boyu devam eden nöropsikiyatrik, gelişimsel bir bozukluktur. Otizm terimi ilk kez 1911 yılında Bleuler tarafından kullanılıyor. Otizme ilişkin İlk makaleler ise 1943 yılında Leo Kaner ve 1944 yılında Hans Asperger tarafından yayınlanmıştır. Otizmin Belirtileri ve Özellikleri 1.Sosyal Etkileşimde Yetersizlik Göz kontağında sınırlılık. Ortak ilgide sınırlılık. Başkalarının işaret ettiği yere bakmama. Diğer çocuklarla etkileşimde yetersizlik. Yalnızlığı tercih etme. Başkalarının duygularını anlamada yetersizlik. 2.İletişim ve Oyunda Yetersizlik Dil ve iletişim sorunları. Dili iletişim aracı olarak kullanamama. Vücut dilini kullanmada sınırlılık. Söyledikleri ile jest ve mimiklerinin uyuşmaması. Hayali oyunun gelişmemesi. Başlatma, sürdürme ve bitirme sorunları. İlgi duyulan alanlarda aşırı ayrıntı. 3.Takıntılar Nesne takıntıları: Nesnelerle sıra dışı oynamak. Hareket takıntıları: Sallanma, ellere bakma, yan bakma. İlgi takıntıları: Bir konuyla aşırı ilgili olma. Düzen takıntıları: Aynı giysiyi giymek , aynı yemeyi yemek, düzeni bozmamak. 4.Yinelenen-Kendini Uyarıcı Davranışlar Sıra dışı beden hareketleri. Ör: Etrafında dönme. Sıra dışı el hareketleri. Ör: Parmak çıtlatmak, iki parmak arasını ayırmak vb. Otizm ve Eğitim Otizm yaşam boyu süren bir durumdur. Otizmli çocuklarda zekâ normal olmasına rağmen dil hâkimiyetinin olmaması, sözel ve sosyal beceri eksikliği toplumsal yaşamda sorun yaşamalarının başlıca sebepleridir. Eğitim programları hazırlanırken otistik çocukların öğrenme özellikleri dikkate alınarak bireyselleştirilmiş eğitim programları hazırlanmalıdır. Özel eğitim süreci planlanırken ilk hedef çocuğa öğrenmeyi öğretmek olmalıdır. Eğitim sürecinin başlangıcında çocuğa kazandırılan en önemli beceri çocuğun iletişime ilgisinin başlatılıyor olmasıdır. Diğer bireylere karşı iletişim başladığında çocukta interaktif öğretimi başlatma ve ilerleme şansı bulunmaktadır.