Tarihin İradesi Jean Jacques Rousseau, “tarih; okuyana, kendi gözünün görme derecesine göre, yol gösteren bir kılavuzdur”, demiş, bu sözün doğruluğunu gene tarihe bakarak anlıyoruz. Geçmişi incelerken pek çok kez yaşanan olayları olağan karşılıyoruz, o dönemin bakış açısı ile değerlendirmiyoruz. Roma altın çağını yaşarken o dönemde Roma’nın yıkılacağını söylemek delilik olurdu veya 1970’lerde koskoca Sovyetler Birliğinin dağılacağını söylemek veya daha güncel olarak Çin’in İngiliz sömürgesiygen Dünya gücü olacağını söylemek de aynı şekilde gerçek dışı karşılanırdı. Aynı şekilde İslam medeniyeti bilim, sanat ve askeri bakımdan Batı medeniyetinden ilerde iken günümüzdeki tablonun ortaya çıkması öngörülemezdi. Zamanın ruhu genellikle yanıltıcıdır. Tarihi olayların arkasında her ne kadar (pek çok kez) mantıklı bir açıklama olsa da bu tarihi olayların yaşanıp yaşanmaması pek çok kez kişilerin kararlarına bağlıdır. Cengiz Özakıncı’nın “İslamda Bilimin Yükselişi ve Çöküşü” adlı eseri bir medeniyetin yükselişi ve çöküşündeki nedenleri tarihsel kökenleri ile inceliyor ve sonuç kısmında da buna kayda değer ve mantıksal bir cevap veriyor. Öncelikle kitap oldukça bilimsel bir dilde, dinler tarihi ve bilim ekseninde yazılmış. Dini bütün olarak ele almaktansa daha detaylı bir biçimde onu ilerici veya gerici yapan unsurlar ele alınmış. Bu şekilde bir bakış açısı hoşuma gitti çünkü dini toptan kötüleyenler veya dogmatik bir biçimde bir dine bağlı olanlara bilimsel bir cevap veriliyor. Dinin siyasete alet edilmesi’nin doğurduğu sonuçların tarihsel gelişim doğrultusunda incelenmesi özellikle ilgimi çekti. Hıristiyanlığın Papa’nın egemenliği altında dini bir birlik içinde(ümmet) iken, gericilik içinde bulunmalarının tesadüf olmadığını gördüm. Çünkü insanların inançlarını otorite ve güç kullanarak kontrol etmeye çalışırsanız insanların akılarını kullanmasını engellemiş olursunuz. Her insanın aklı ile bir inanca inanma veya inanmama özgürlüğü olmalıdır, aksi taktirde insanları telkin veya zor kullanarak bir şeye inandırmak aklı köreltmek demektir. Haçlı Seferleri ile Hristiyanlar, Müslümanların bilimsel birikimine el koyarken, Müslüman liderler Papa’nın dini kullanarak nasıl Hristiyanları birleştirdiğini görünce akılcılığın yerini biat almıştır ama Hristiyan dünyasının o dönem içinde bulunduğu gericilik göz ardı edilmiştir. Bu kırılma anı sonucunda İslam dünyası önlenemez bir çöküşün içine girmiştir. Usa dayalı sorgucu bir toplumu savaşa sürmek kolay değildir ama biat eden bir toplum kolayca savaşa sürülebilir. Müslümanları, din duygullarını kullanarak birleştirmek özellikle Haçlı Seferlerine cevap vermek adına ilk bakışta mantıklı bir çözüm gibi görünsede tarih bize gösteriyor ki temelinde biat olan bir birleşme en sonunda çöküşü getirmektedir. Günümüzde Müslümanları birleştireceği düşüncesi ile Halifeliği savunanlar, aslında İslam Medeniyetinin çöküşündeki en büyük nedeni savunuyorlar. Bu bağlamda Atatürk’ün yaptıklarının değeri tarih detaylı bir biçimde incelenince daha da iyi anlaşılıyor. Laik devlet anlayışına karşı çıkıp, din devleti kuralım Vatikan’ın yaptığı gibi biz de tüm Müslümanları birleştirelim böylece İslam dünyasını içinde bulunduğu durumdan kurtarırız düşüncesine sahip olanların yanıldığını tarih bize defalarca göstermiştir. Şunu da belirtmek isterim ki Atatürk’ün veya her hangi bir bireyin kafasının içinde ne olduğunu ancak o kişi bilebilir birinin kafasındaki düşünceler hakkında bir yargıda bulunmanın hiç bir mantığı yoktur, kimin inanıp kimin inanmadığı sadece bireyi bağlar. Tarihsel gerçekliğe bakacak olursak Atatürk İslama karşı savaşmamıştır aksine onu bu aşağılık duruma getiren gericilere karşı savaşmıştır ve medeniyetin temel taşı olan bilim, akıl ve sanatı ön plana çıkarmıştır. Tüm tarihsel gerçeklere rağmen insanların neden gericiliği seçtiğini anlayamıyorum. Ben bu yolu seçenleri ikiye ayırıyorum; 1, cahil oldukları, bilgiye erişme fırsatları olmadığı için bu yolu seçenler. 2, kendi özgür iradeleri ile, güç veya arzuların tatmini için bu yolu seçenler. İlk gruptakilere lafım yok ama ikinci gruptakiler, özgür iradeleri sayesinde doğruyu veya yanlışı seçebilme özgürlükleri yüzünden tarihteki bu beklenmedik değişimlerin en büyük nedenidirler. Örneğin Atatürk, reformlar yapıp bir ulusun yükselmesi için çalışmak yerine çok farklı bir düzen kurabilirdi ama o halkın yanında oldu veya Gazzali akılcı bir düşünür olarak yoluna devam edebilirdi ama o siyasal güç kazanma yolunu seçti ve İslam’a gelecek yıllarda çok zarar verecek olan çok farklı bir anlayış getirdi. Tarihin ana unsuru insandır ve insan, ırkını seçemez, doğuduğu yeri seçemez ama iyiyi ve kötüyü seçebilme özgürlüğüne sahiptir. Bize önemsiz görünen bu küçük seçimler aslında tarihin akışını kökten değiştiren seçimler olabilir. Mert Tunç Akca Kaynakça: Özakıncı, C. (2015). 15. Basım. Çoktanrıcılıkta, Yahudilikte, Hıristiyanlıkta gericilik ve İslam'da bilimin yükselişi ve çöküşü, 827-1107: Müslüman toplumlarda bilimsel gerilemenin tarihsel kökenleri. İstanbul: Otopsi.