gezelim - Dersyap

advertisement
ORGANİZASYON ŞEMASI
hazırlanalım Ünite ile ilgili sorularla öğrencilerin ön bilgisinin yoklanması amaçlanır.
!
Metin içinde önemli noktaların irdelenmesini amaçlar.
tartışalım
Metin sonunda öğrencilerin konuyu tartışarak irdelemeleri amaçlanır.
? cevaplayalım
Metnin geneline yönelik soruların cevaplandırılması amaçlanır.
yorumlayalım
Şiir, harita, metin ve görsellerin yorumlanması amaçlanır.
Konu ile ilgili bilgiler verilir.
canlandıralım
Metnin drama olarak canlandırılması amaçlanır.
uygulayalım
Ders içi ve ders dışı etkinlikleri içerir.
ölçme ve
değerlendirme
Ünite ile ilgili soruların cevaplandırılması amaçlanır.
düşünelim
Konuya girerken öğrencilerin derse motive edilmeleri amaçlanır.
gezelim
Konuyla ilgili mekânların gezilerek bilgi edinilmesi amaçlanır.
ÜNİTE
1. ÜNİTE
1. ÜNİTE: TARİH BİLİMİ
1. KONU: TARİH BİLİMİNE GİRİŞ
2. KONU: TARİH YAZICILIĞI
3. KONU: TARİHİN FAYDALANDIĞI BİLİM DALLARI
2
hazırlanalım
1.Tarih kavramı size neleri çağrıştırmaktadır?
2.Geçmişteki insanların yaşayışlarını neden
öğrenmek isteriz?
NEMRUT DAĞI-ADIYAMAN
3
1.KONU
TARİH BİLİMİNE GİRİŞ
TEMEL KAVRAMLAR
N
A
T
S
İ
F
R
A
N
S
I
Z
B
TA
İS
U
L
U
, UN
İ
L
H
T
B
E
N
F
U
TA R İ H
GÖLÜ
FE N
TH
İ
TARİH
OLAY VE OLGU
YER VE ZAMAN
SEBEP VE SONUÇ
KAYNAK
TAKVİM VE ZAMAN
NESNELLİK
KANIT
SÜREKLİLİK
1.
yy.
F
R
A
N
S
I
Z
İHTİLALİ
İHTİLALİ
7.
yy.
LE
KA
AK
N
ÇA AŞI
II.DÜNYA SAVAŞI
SAV
15.
yy.
“Tarih nedir? sorusuna ilk
ZA
21.
yy.
MA
NE N
HR
İ
cevabım şu olacaktır: Tarihçi ile
olgular arasında kesintisiz bir
İNS
karşılıklı etkileşim süreci, bugün
ile geçmiş arasında bitmez bir
AN
LIK
GE
Mİ
Sİ
diyalogtur.”
Edward H. Carr (Edvırd Kar)
Salih Özbaran, Tarih, Tarihçi ve
Toplum, s. 10.
düşünelim
1. Resme bakarak tarihle ilgili hangi yargılara ulaşılabilir?
2. E. H. Carr yandaki sözü ile tarihin hangi özelliğini
vurgulamıştır?
1. İnsan ve Tarih
Tarih, insanların geçmişteki her türlü faaliyetini, olayların birbirleriyle olan ilişkilerini, sebep-sonuç
belirterek, yer ve zaman göstererek belgelere dayalı olarak inceleyen bir bilim dalıdır. Tanımdan da
anlaşılacağı üzere tarihi meydana getiren insandır. Hikâye, masal, efsane ve kıssalarda değişmez
kahraman olarak öne çıkması insanın tarihe karşı ilgisini artırmıştır.
Tarih, insan hafızasında hep geçmişe ait bir kavram olarak yer edinmiştir. Bunun sebebi, tarihin
geçmişte yaşanan olayları konu edinmesidir. İngiliz tarihçi Collingwood (Kolinvud)'un dediği gibi
“Geçmiş, bir anlamda bugün, hâlâ yaşayan bir zaman dilimidir.”. Geçmişte yaşanan olayların etkisi
uzun süre devam edebilir. Bu yüzden günümüzdeki olayların açıklanmasında geçmiş, önemli bir yere
sahiptir. İngiliz tarihçi Edward H. Carr “Tarih Nedir?” adlı kitabında tarihi, bugün ile geçmiş arasında
bitmez bir diyalog olarak ifade etmektedir. İnsan, tarih bilimiyle geçmişi sorgulayarak geleceğine yön
vermektedir. “Nereden gelip, nereye gidiyoruz?” sorusunun cevabını tarihin ışığında aramaktadır.
Böylece insan, geçmişini tarih aracılığıyla anlamaya ve sorgulamaya çalışmaktadır.
yorumlayalım
Çağımız bilgi çağıdır. İnsanoğlu, îcad ettiği aletler sayesinde, uzaya gitmekte, insan eliyle
yapılacak işlemler, çok kısa sürelerde bilgisayarlara yaptırılmaktadır. Ama bütün bu gelişmeler, tarihi
ihmal edilebilir hâle getirmemekte, bilakis çağımızı, aynı zamanda “tarihçi kafasıyla düşünme çağı”
hâline sokmaktadır.
Mübahat Kütükoğlu, Tarih Araştırmalarında Usûl, s.1.
? cevaplayalım
Yukarıdaki metne göre tarihçi gibi düşünmek çağımız insanına hangi faydaları sağlar?
4
2. Tarihin Konusu
yorumlayalım
Aşağıdaki görsellere göre tarihin konusu ile ilgili neler söylenebilir?
Yukarıdaki görsellerden de anlaşıldığı üzere insanların her türlü faaliyeti tarihin konusunu oluşturur.
Daha geniş anlamda tarih, geçmişte yaşayan insanların siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik vb.
faaliyetlerini konu edinir.
yorumlayalım
Aşağıdaki görsellere göre tarihî olayların özellikleri ile ilgili neler söylenebilir?
İnsanoğlunun ilk kez Ay'a çıkışı
OLAY
İstanbul'un Fethi
Türk Harf İnkılabı
Fransız İhtilali
5
yorumlayalım
SORUYORUM
Aşağıdaki görsellere göre tarihî olgu kavramının özelikleri ile ilgili neler söylenebilir?
Divanıhümayun
Osmanlı Mebusan Meclisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
İnsan unsuru ile birlikte coğrafi olayların ortaya çıkardığı bazı sonuçlar da tarihin ilgi alanına girer.
Büyük depremler, tufanlar, kuraklıklar, salgın hastalıklar gibi felaketler tarihin akışını etkilemektedir.
Örneğin; deprem, coğrafyanın konusu iken depremin meydana geldiği bölgedeki binlerce insanın
hayatını kaybetmesi, iskân yerlerini terk etmesi, tarihin konusunu teşkil eder.
Hayat içerisinde tek tek meydana gelen değişmelere olay denir. Olgu ise aynı türdeki olayları bir
bütün olarak anlatmak için kullanılan bir kavramdır. Olgu, olaya göre daha soyut ve geneldir. Belli bir
yer ve zaman söz konusu değildir. Olayı olgudan ayıran diğer önemli bir özellik ise olayın başlangıç ve
bitiş tarihinin belli olmasıdır. Olaylar belli bir süre içerisinde meydana gelir; Anadolu’nun fethi, Kurtuluş
Savaşı, Lozan Barış Antlaşması tarihî olaya örnek olarak gösterilebilir. Olgu genellik ve süreklilik
gösterir. Anadolu’nun Türkleşmesi, Türkiye’nin çağdaşlaşması tarihî olguya örneklerdir. O hâlde kısa
sürede olup biten işler olay, uzun bir zaman diliminde oluşan durumlar ise olgudur.
3. Tarihte Sebep-Sonuç ve Yer-Zaman İlişkisi
Bir olayın tarihî olay kapsamı içerisinde değerlendirilebilmesi için olayın yeri ve zamanı bilinmeli ve
olayın üzerinden belli bir zaman geçmiş olmalıdır. Tarihî olaylar belirli bir coğrafyada gerçekleşir ve bu
coğrafyanın olayın oluşumu ve gelişiminde etkisi vardır. Bu nedenle olayların sebep ve sonuçlarının
bütün yönleriyle anlaşılıp açıklanabilmesi için olayın geçtiği mekânın bilinmesi gerekir.
Tarihi olaylar süreklilik gösterdiği için olaylar arasında neden-sonuç ilişkisi vardır; bir olay
kendinden önceki bir olayın sonucu ve kendisinden sonraki bir olayın sebebini oluşturabilir. Bu
nedenle tarihte zaman ve kronoloji son derece önemlidir. Olayların üzerinden belli bir zamanın
geçmesi ise olayın sonuçlarının ve etkilerinin tüm yönleriyle görülüp analizinin yapılması ve hangi
olayın nedeni ya da sonucu olduğunun tespit edilmesi açısından önemlidir.
yorumlayalım
COĞRAFYANIN TOPLUMA ETKİSİ
Bir milleti bilimsel açıdan araştırarak yakından tanımak için, ilk önce onun nasıl bir toplumsal
yapıya sahip olduğunu araştırmak gerekir. Toplumsal yapıları meydana getiren unsurlar arasında en
önemlilerinden biri de toplumların yaşadıkları bölgelerdir. Her coğrafi bölge, üzerinde yaşayan
toplumları, kendi özelliklerine göre hayat sürmeye mecbur kılar. Bu mecburiyet ise o milletin
kurumlarını, ahlaki kurallarını, inançlarını ve sanatlarını şekillendirir. Coğrafi bölgenin inkâr edilemez
bu etkisi, nesiller boyu devam ederek o milletin karakterini oluşturur.
Coğrafi bölgenin gerekleri bir toplumun yalnız ruhi ve toplumsal özelliklerinin şekillenmesine
neden olmaz. Aynı zamanda o bölgede yaşayan insanlarda fiziki etkiler de bırakabilir. Yazın çok
sıcak, kışın çok soğuk olan bölgelerde yaşayan insanların sağlam vücutlu, cesur, azimli ve iradeli
oldukları tecrübeyle sabittir. Geniş ve çorak araziler ise insanların yaşama isteğini artırıp, savaşçı
hislerini uyandırır. Arazisi engebeli, iklimi şiddetli dağlık arazide yaşayan insanlar kanaatkâr,
savaşçı olup tehlikeden çekinmezler. İklimi yumuşak, etrafı sakin ve rahat bölgelerde oturanlar ise
toprağa bağlı olup itaatkâr, sebatlı ve çalışkanlık gibi bir takım huylara sahip olurlar.
İşte coğrafyanın toplumlar üzerindeki uzun süreli etkisi, milleti medeniyet yolunda değişik
yollardan ilerletmiştir.
Şemsettin Günaltay, Türk-İslam Tarihine Eleştirel Bir Yaklaşım,s.51-52.
6
?cevaplayalım
Tarihî olayların oluşumunda coğrafyanın etkisi nedir?
yorumlayalım
I. DÜNYA SAVAŞI
I. Dünya Savaşı, dünyanın 1914 yılına kadar görmediği en büyük savaştır. Savaşın, en önemli
sebebi, Almanya'nın İngiltere egemenliğindeki sömürgeleri ele geçirme isteğidir.Fransa'nın 1871'de
Almanya'ya yenilerek Alsace-Lorraine (Alsas-Loren)'i kaybetmesi ve bu yenilgiyi unutamaması
savaşın diğer sebebini oluşturur. Öte yandan İngiltere'nin Balkanlar üzerinde Rusya'yı serbest
bırakmasıyla Rusların Balkanlar'da Panslavizm politikasını aktifleştirmesi, Avusturya-Macaristan
İmparatorluğu ile Rusları karşı karşıya getirmişti.
Osmanlı Devleti ise 1870'lerden itibaren hızlı bir şekilde toprak kaybetmişti. Osmanlı devlet
adamları da savaşa girerek kaybedilen toprakları geri almayı amaçlamıştı. Osmanlı Devleti önce
İtilaf grubuna başvurmuşsa da ittifak teklifi kabul edilmedi. İngiltere ve Fransa bu savaşta Osmanlı
Devleti'nin tarafsız kalmasını istemişti. Çünkü İngiliz sömürgelerine giden kestirme bir yol
olan Süveyş Kanalı ve Rusya ile İtilaf Devletlerinin bağlantısını sağlayan boğazlar Osmanlı
hâkimiyetindeydi.
Almanya ise Osmanlı Devleti'ni kendi yanında savaşa dâhil ederek savaşı geniş alanlara
yaymak istiyordu. Ayrıca Almanya, Osmanlı Devleti'nin egemenliğindeki boğazlar üzerinden
Rusya'yı; Süveyş Kanalı üzerinden de İngiliz sömürgelerini saf dışı bırakmayı amaçlamaktaydı.
Oral Sander, Siyasi Tarih, s.252-260' tan özetlenmiştir.
L
İSV
T
EÇ
A
Tarafsızlar
Stockholm
Üçlü İttifaktan Üçlü İtilafa Katılanlar
Tarafsızken Üçlü İtilafa katılanlar
A
DANİMARKA
Tarafsızken Üçlü İttfaka katılanlar
S
İRLANDA
Kopenhag
Dublin
Minsk
O
İNGİLTERE
Berlin
Y
R
Amsterdam
A
S
U
RT
İY
A
T
İK
KARADAĞ
D
A
PO
Y
EK
L
İZ
A
A
R
E
Roma
K
D
E
N
İ
İZ
İ
ARNAVUTLUK
N
TA
İstanbul
S
Nİ
YU
Z
A
F
R
İ
K
A
300
600
O S M A N L I
D E V L E T İ
Atina
SİCİLYA
0
KARADENİZ
Sofya
NA
SARDİNYA
A
N
BULGARİSTAN
TAN
T
P
KORSİKA
A
D
Bükreş
Belgrat
BİS
SIR
İ
A
900
1200
E
U
Viyana
İSVİÇRE
Cenevre
İS
A
AN
İST
AR
AC
U
M
Ğ
ALU
RY
OR
TU
AT
US
ROMANYA
AR
P
AV
İM
Paris
Y
Y
Kiev
İMPARAT ORLUĞU
Brüksel
N
S
KIBRIS
RİY
N
BELÇİKA
Madrid
U
ALMAN
SU
K
HOLLANDA
Londra
F R A N S A
Lizbon
İtilaf Devletleri
İttifak Devletleri
NO
RV
E
Ç
FİNLANDİYA
Oslo
1.Harita: I. Dünya Savaşı'nda Avrupa ve Osmanlı Devleti
?cevaplayalım
"I. Dünya Savaşı" adlı metne ve haritaya göre aşağıdaki soruları cevaplandırınız.
1. Almanya hangi nedenlerle Osmanlı Devleti'ni I. Dünya Savaşı'nda kendi tarafında savaşa dâhil
etmek istemiştir?
2. I. Dünya Savaşı'nın çıkmasında hangi olaylar birbirlerinin sebep ve sonuçlarını teşkil etmektedir?
7
4. Tarih Biliminin Yöntemi
Bir sonuca ulaşmak için bilim ve mantığa uygun biçimde yapılan araştırma şekline yöntem denir.
Her bilim dalı mutlaka bir yöntem kullanmak zorundadır. Sosyal bilimler ve fen bilimlerinin yöntemleri
birbirinden farklıdır. Fen bilimleri; gözlemlere, deneylere, laboratuvar ölçümlerine, formüllere, kural,
yasa ve sonuçlara dayalı bir yöntem kullanır. Sosyal bir bilim olan tarih ise geçmişte yaşanmış ve bitmiş
olayları konu edinir. Bu nedenle geçmişte yaşanmış olayları yeniden deneye tabi tutmak ve olayla ilgili
genel kanunlara ulaşmak mümkün değildir. Ayrıca geçmişteki bir olayın aynı şartlarda tekrarlanması
da imkânsızdır. Tarihi, bilim hâline getiren araştırıcılığı ve sorgulayıcılığıdır.
Tarihin yöntemi, tarihî olayları inceleyerek anlamak ve açıklamaktır. Tarihî olaylar hakkında doğru
bilgi edinmek ancak o dönemden kalan ve olaya tanıklık edebilecek belge ve bulguların
değerlendirilmesi ile mümkündür. Bu değerlendirmede sistematik bir yöntem izlenir.
e. TERKİP
(Sentez)
d. TENKİT
(Eleştiri)
c. TAHLİL
(Çözümleme)
b. TASNİF
(Sınıflandırma)
a. TARAMA
(Kaynak Arama)
Tarihe kaynaklık
edebilecek her
türlü bilgi ve verilerin
bulunması aşamasıdır.
Toplanan verilerin
bir sistem dahilinde
sınıflandırılması
aşamasıdır.
Elde edilen verilerin
kaynak ve bilgi
yönünden yeterli
olup olmadığının
kontrol edilmesi
aşamasıdır.
Toplanan verilerin
gerçekliği ve bilgi
açısından güvenirliliğinin tespit edildiği
aşamadır.
Toplanan verilerin
birleştirilerek sonuca
ulaşılması aşamasıdır. Bu aşamada
olaylar değişik
açılardan
(kültürel, ekonomik
vb.) incelenerek
sonuca ulaşılır.
Tarih biliminin araştırma yöntemi
a. Tarama (Kaynak Arama)
Tarihî bilgilerin doğru ve güvenilir olması için tarihî olaylarla ilgili kaynaklara başvurmak gerekir.
Tarihî bir olayla ilgili bilgi veren her türlü malzeme kaynak adını alır. Tarihin kaynakları, birbirinden farklı
niteliklere ve özelliklere sahiptir. Kaynaklar oluştuğu döneme ve tarihçinin kullanım önceliğine göre iki
gruba ayrılır:
1. Birinci elden kaynaklar: Tarihî olayın geçtiği döneme ait her türlü bulgudur.
2. İkinci elden kaynaklar: Olayın geçtiği döneme yakın ya da o dönemin kaynaklarından
yararlanılarak meydana getirilen eserlerdir.
Ayrıca tarihî kaynaklar bilgi veren kaynağın ve malzemenin türüne göre şu şekilde sınıflandırılır.
1. Yazılı kaynaklar: Ferman, mühür, para, gazete, hatıra vb.
2. Sözlü kaynaklar: Destan, efsane, hikâye, şiir vb.
3. Kalıntılar: Arkeolojik buluntular; taş, toprak, kemik, madenden yapılmış eşyalar, mezarlar vb.
4. Çizili, sesli ve görüntülü kaynaklar: CD, film, fotoğraf, resim vb.
Kaynakların kullanımı konusunda dikkatli olunmalıdır. Çünkü kaynaklarda verilen bilgiler bütünüyle
doğru olmayabilir. Bu nedenle bilgilerin karşılaştırılarak kontrol edilmesi gerekir.
“Atatürk’ün Samsun’a Çıkışı” hakkında bir araştırma yapan tarihçi bu dönemle ilgili kaynaklara
ulaşmalıdır. Döneme ait resmî belgeler, dönemin gazeteleri, İtilaf Devletlerine ait belgeler, o döneme
ait resim, fotoğraf, harita, hatıra vb. kaynaklar taranmalıdır.
8
?cevaplayalım
Aşağıdaki görsellere göre soruları cevaplandırınız.
1. Birinci elden kaynaklar hangileridir?
2. Sözlü kaynaklar hangileridir?
3. Yazılı kaynaklar hangileridir?
yorumlayalım
Gazete
Nüfus Cüzdanı
Kitabe
Ferman
Tablet
Lahit (Mezar)
Seyahatname
ERGENEKON
DESTANI
Destan
Arkeolojik Buluntular
Eski Para
Tarih biliminin kaynakları
9
Heykel
İstiklal Madalyası
b. Tasnif (Sınıflandırma)
İncelenen konu hakkındaki kaynakların bulunmasından sonra bunlardan elde edilecek bilgiler bir
sistem dâhilinde sınıflandırılır. Tarihçi çalışmasının amacına ve konusuna göre bilgi ve verileri istediği
şekilde sınıflandırabilir. Çeşitli kaynaklardan elde edilen bilgi ve veriler sınıflandırıldıktan sonra eserin
genel olarak yazım planı yapılır.
Tasnif aşamasında “Atatürk’ün Samsun’a Çıkışı” hakkında bir araştırma yapan tarihçi gerekli
kaynaklara ulaştıktan sonra öncelikle elde ettiği bilgi ve verileri kronolojiyi dikkate alarak konuya göre
sınıflandırır. Böylece araştırdığı konunun planını oluşturur. Ana başlıklar ve içindekiler bölümü ana
hatlarıyla ortaya çıkmış olur:
“Mondros Ateşkes Anlaşması’ndan Atatürk’ün Samsun’a Çıkışına Kadar Meydana Gelen Siyasi
Gelişmeler”
“Atatürk’ün Dokuzuncu Ordu Müfettişliği Görevine Getirilme Süreci”
“Atatürk’ün Samsun’a Çıkışı ve Buradaki Çalışmaları” gibi.
c. Tahlil (Çözümleme)
Tahlil, elde edilen bilgi ve verilerin kaynak değeri açısından yeterli olup olmadığının araştırılmasıdır.
Bu aşamada sınıflandırılan bilgilerin içeriği değerlendirilmeye alınır. Bilginin nesnelliğine, güvenirliğine
ve kanıtlanabilirliğine dikkat edilir. Bilginin tahlil edilmesiyle eldeki malzeme kullanıma hazır ve işe
yarar hâle getirilir.
Tahlil aşamasında ise “Atatürk’ün Samsun’a Çıkışı” ile ilgili bilgi ve veriler gözden geçirilerek
verilerin,konunun tam anlamıyla açıklanmasında yeterli olup olmadığı belirlenir; verilerin nerede nasıl
kullanabileceğine karar verilir.
d. Tenkit (Eleştiri)
yorumlayalım
“Bazı yazarlar, şahidi olmadıkları olayları veya hiç görmedikleri memleketleri bizzat görmüş gibi
anlatırlar. Aslında yazdıkları tamamen kendilerinden önce kaleme alınmış eserlere dayanmaktadır.
Bu yalan ve mübalağada bazen o kadar ileri giderler ki aynı ya da birbirlerine çok yakın tarihlerde,
fakat birinden diğerine kısa zamanda ulaşılması imkânsız iki mekândaki olayların şahidi olduklarını
dahi yazmakta tereddüt etmezler. Böylece kendilerini kolaylıkla ele vermiş olurlar.”
Mübahat Kütükoğlu, Tarih Araştırmalarında Usûl, s. 35.
?cevaplayalım
Yukarıdaki metinde özellikleri verilen bir kaynaktan yararlanmak tarih araştırmalarında hangi
sorunlara neden olabilir ?
Belge ve eserlerin kullanılmasında bazen problemler çıkabilir. Eldeki belgelerde araştırılan konu
hakkında sınırlı veya yanlış bilgi olabilir, belge okunamayabilir. Her bir yazarın olaya farklı bakması,
algılaması ve farklı anlatması mümkündür. Bu nedenle yazılı kaynakların doğruluk derecesi,
güvenilirliği, yazıldığı tarih, yazarı, aynı olaydan söz eden farklı kaynaklar arasında uyum ve
uyumsuzluk tenkit aşamasında araştırılır.
TENKİT
İÇ TENKİT
DIŞ TENKİT
Yazar görüşlerinin eser üzerindeki
etkileri araştırılır.
Eserin adı, yazarı, basıldığı yer ve
basım tarihi tespit edilir.
Verilen bilgilerin farklı kaynaklarda
ne şekilde yer aldığına bakılır.
Belgelerin orijinalliği, tarihi vb.
yönleri araştırılır.
10
?cevaplayalım
1. Sadece dış tenkit yapılarak bir eserin kaynak olup olmayacağına karar verilebilir mi? Niçin?
2. İç tenkit yaparak bir eserin bilgi açısından güvenilir olup olmadığını anlayabilir miyiz? Niçin?
Tenkit aşamasında “Atatürk’ün Samsun’a Çıkışı” ile ilgili dokümanlar önce dış tenkide göre
değerlendirilir. Kullanılacak eserlerin adı, yazım ve basım tarihi, vesikaların cinsi, hangi kuruma ait
olduğu, kullanılan kâğıt, yazı karakteri vb. özellikler açısından kullanılacak dokümanların güvenilir olup
olmadığı tespit edilir. Dış tenkitten sonra kullanılabilecek nitelikte olan eser ve belgeler iç tenkide göre
değerlendirilir. Bu aşamada eser ya da belgelerdeki bilgilerin doğruluğu o döneme ait diğer bilgilerle
karşılaştırılarak ve yazarın bilimsel kişiliği dikkate alınarak incelenir.
yorumlayalım
DÜNYANIN BÜYÜK NEHİRLERİ
Nil Nehri, diğer nehirlerin tersine güneyden kuzeye doğru akmaktadır. Şiddetli sıcaklarda azalıp
kuruyan nehirlerden farklı olarak Nil'in suyu çoğalmakta; diğer nehirlerin sularının çoğalıp taştığı
sırada, Nil'in suyu azalmaktadır.
Sind Nehri de Nil'e benzemektedir. Nil'in sularının kabarmaya başlaması haziran ayına rastlar.
Suyun yüksekliği “on altı zira” yı bulduğundan sultanın geliri de artar. Eğer bir zira (yükseklik ölçü
birimi) daha yükselirse, o yıl büyük bir bolluk ve bereket olur. Yükseklik on sekiz zirayı aşarsa
çiftliklere zarar verir. On altı ziradan bir zira eksik olduğunda sultanın geliri azalır. Suyun iki zira
alçalması durumunda büyük zararlar yaşanır, bölge halkı yağmur duasına çıkar.
Nil, Mısır'dan denize yaklaştıkça üç kola ayrılır. Yaz kış bu kollardan gemisiz geçmek mümkün
değildir. Her belde halkının Nil'e açılan kanalları olup nehir yükseldiğinde bu kanallar vasıtasıyla
tarlalar sulanır.
Nil Nehri; Fırat, Dicle, Seyhun ve Ceyhun nehirleriyle birlikte dünyanın beş büyük nehri arasındadır. Bunlardan başka Pencap olarak da bilinen Sind ile Hindistan'daki Ganj da büyük nehirlerdendir.
Hint halkı bu nehri ziyaret eder, ölülerini yaktıktan sonra külünü oraya atar. Ganj'ın cennetlerin birinden çıktığını iddia ederler.
Hindistan'da bulunan Cuma Nehri ile Hazar'ın kuzeyindeki Volga Nehri de büyük ve önemli
nehirlerdendir. Volga Nehri'nin kenarında Saratov şehri vardır. Kuzey Çin'deki Sarı Irmak Nehri
kıyısında ise Pekin şehri kurulmuştur.
İbn-i Batuta, Büyük Dünya Seyahatnamesi, s. 46-47'den derlenmiştir.
?cevaplayalım
1.Yukarıdaki metin ne tür bir eserden alınmış olabilir?
2. Bu metnin ait olduğu eser hangi kaynak grubuna dahil edilebilir?
3. Bu metin iç tenkit unsurlarına göre değerlendirildiğinde hangi yargılara ulaşılır?
uygulayalım
ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU
TÜRK TARİH KURUMU YAYINLARI
XVI. Dizi - Sa. 381
“Türkiye'nin Siyasal Andlaşmaları” adlı eserin dış tenkidini
yaparak aşağıya yazınız.
İSMAİL SOYSAL
TARİHÇELERİ VE AÇIKLAMALARI İLE BİRLİKTE
..........................................................................
..........................................................................
..........................................................................
..........................................................................
..........................................................................
..........................................................................
11
TÜRKİYE'NİN
SİYASALANDLAŞMALARI
I.CİLT (1920-1945)
2. BASKI
TÜRK TARİH KURUMU BASIMEVİ - ANKARA
1989
e. Terkip (Sentez)
Terkip; bilgi ve verilerin sınıflandırılıp tahlil ve tenkitlerinin yapılmasından sonra bir araya getirildiği
aşamadır. Bu aşamada bilgi ve veriler esere dönüştürülmek üzere gözden geçirilir. Bilgilerin hangi
sıraya göre yapılandırılacağı tespit edilir. Tespitler yapıldıktan sonra eksikliği duyulan bilgiler
tamamlanır; fazlalık teşkil eden bilgiler ise çıkarılır. Daha sonra eserin yazımına geçilir. Yazım
sırasında anlatıma akıcı, sade ve anlaşılır bir üslup kazandırılır.
Tarihî bir olay yazılırken olayla ilgili coğrafi, sosyolojik, ekonomik, ticari, kültürel vb. etkenler (iklim,
tabiat olayları, yeryüzü şekilleri, ele alınan toplumun yapısı ve kültür seviyesi, üretim şekilleri, yollar,
kervan ticareti, denizcilik, bilim, sanat, edebiyat vb.) göz önünde bulundurulmalıdır.
Tarihî olaylar, meydana geldikleri zamanın şartlarına göre değerlendirmelidir. İyi bilinmeyen bir olay
benzer bir olayın neden ve sonuçlarıyla açıklanmamalıdır.
Bilgilerin terkibi yapılırken tarafsız olmaya özen gösterilmelidir. Kanıtlanabilir ve nesnel olan
bilgilerin kullanılmasına dikkat edilmelidir.
Terkip aşamasında ”Atatürk’ün Samsun’a Çıkışı” ile ilgili toplumsal ve siyasal gelişmeleri dikkate
almak gerekir. Aynı zamanda Mondros Ateşkes Anlaşması’nın yol açtığı siyasi, askerî ve sosyal
sonuçları ve bu sonuçların Osmanlı Devleti'ne etkilerini dikkate alarak objektif bir değerlendirme
yapılmalıdır.
5. Tarihin Tasnifi (Sınıflandırılması)
Tarih bilimi çok geniş bir çalışma alanına sahiptir. Çalışma alanının geniş olması onun
incelenmesini güçleştirmiştir. Bu nedenle tarihî olayları iyi bir şekilde incelemek ve öğrenmek için
zamana, mekâna ve konuya göre bir sınıflandırma yapılmıştır.
a. Zamana Göre Tasnif
Bu sınıflandırmaya göre tarih; çağ ve yüzyıl gibi zaman dilimlerine ayrılmıştır. Zaman dilimlerine İlk
Çağ, XX. yüzyıl gibi farklı isimler verilmiştir.
Tarihin çağlara ayrılmasında evrensel nitelikteki olaylar
Tarihi zamana göre sınıflandırmanın
sakıncaları neler olabilir?
göz önünde bulundurulmuştur: yazının bulunması,
Kavimler Göçü, İstanbul'un Fethi, Fransız İhtilali gibi…
Çağların başlangıcı olarak seçilen olaylar tarihçilere göre değişiklik göstermektedir. Örneğin; bazı
tarihçiler, İlk Çağın sonu olarak Kavimler Göçü'nü, bazı tarihçiler de Roma İmparatorluğu'nun ikiye
ayrılmasını ya da Batı Roma İmparatorluğu'nun yıkılışını kabul etmektedirler.
Tarihî olayları belli bir zaman aralığı içinde değerlendirmek tam bir değerlendirme yapmak için
yeterli değildir. Bazı tarihî olaylar meydana geldikleri dönemin yanında daha sonraki dönemleri de
etkilemiştir. Örneğin, tarih bilimi açısından yazının icadı önemli bir dönüm noktasıdır. Beş bin yıl önce
icat edilen yazının toplumlar üzerindeki etkisi günümüze kadar devam etmektedir.
!
?cevaplayalım
Aşağıdaki görsellerden aynı zaman diliminde farklı coğrafyalarda yaşayan insanların yaşam
standartları çağ kavramı ve hakkında hangi yargılara ulaşabiliriz?
yorumlayalım
Etiyopya'dan Shantytown şehri
İstanbul-İstiklal Caddesi
12
?cevaplayalım
Aşağıdaki tabloya göre yüzyıl ve milat kavramlarını açıklayınız.
yorumlayalım
Milattan Önce (MÖ)
Milattan Sonra (MS)
99 - 0
1.yüzyıl
99 - 50
1. yüzyılın
ilk yarısı
99 - 75
1.çeyrek
74 - 50
2.çeyrek
0 - 99
1.yüzyıl
0 - 49
1.yüzyılın
ilk yarısı
49 - 0
1.yüzyılın
ikinci yarısı
49 - 25
3.çeyrek
24 - 0
4.çeyrek
0 - 24
1.çeyrek
25 - 49
2.çeyrek
50 - 99
1. yüzyılın
ikinci yarısı
50 - 74
3.çeyrek
75 - 99
4.çeyrek
0 (MİLAT)
Yüzyıl Kavramları
yorumlayalım
TARİHTE SAMSUN
Samsun ve çevresine ilk yerleşmenin tarih öncesi dönemde olduğu tarihçiler tarafından tespit
edilmiştir. Romalıların ve Bizanslıların milattan sonra Samsun'a yerleştiği ve burada bir şehir
kurdukları bilinmektedir. 1071 Malazgirt Zaferi’nden sonra Samsun’un da içinde yer aldığı Canik
Bölgesi, önce Danişmentliler, sonra Türkiye Selçuklu Hükümdarı II. Kılıç Arslan (1155-1192)
tarafından hâkimiyet altına alınmıştır. Samsun, 1243 Kösedağ Savaşı'ndan sonra zaman zaman
farklı devletlerin hâkimiyetinde yaşadı. XV. yüzyılda Osmanlı hâkimiyetine giren Samsun, XVIII.
yüzyıla kadar küçük bir sahil şehri olarak varlığını sürdürdü. 19 Mayıs 1919’da Atatürk’ün Samsun’a
çıkarak Kurtuluş Savaşı'nı burada başlatması şehrin tarihî önemini artırdı.
Samsun’un verimli topraklara sahip olması sebebiyle bölgede birçok tarım ürünü
yetiştirilmektedir. Bu ürünlerden biri de tütündür. Tütünün Samsun'a nasıl getirildiği konusunda çeşitli
söylentiler vardır. Evliya Çelebi; tütünün ilk önce Selanik'in Yenice Vardar kazasında yetiştirildiğini,
IV. Murat'ın tütün üretilmesi ve içilmesini yasaklaması sebebiyle o zaman denetimi güç bir yer olan
Samsun'da üretilmeye başlandığını belirtmektedir. Samsun'da büyük bir özenle yetiştirilen tütün,
iklim koşullarının uygunluğu, toprağın verimliliği ile büyük rağbet görmüştür.
Baki Sarısakal, Bir Kentin Tarihi Samsun, s.16 ve 273'ten özetlenmiştir.
13
?cevaplayalım
“Tarihte Samsun” adlı metin tarihin hangi tür sınıflandırılmasına örnek oluşturabilir?
6. Zaman ve Takvim
Takvim, zamanı yıllara, aylara, haftalara ve günlere ayırma yöntemidir. Zamanı bilme ve verimli
kullanma gerekliliği takvim gibi önemli bir buluşun ortaya çıkmasına yol açmıştır. İnsanlar tarihin akışı
içinde zaman ölçüsü olarak çeşitli takvimler kullanmışlardır. Yaptıkları astronomik gözlemler
sonucunda yıldızların, Ay'ın ve Güneş'in hareketlerine dayanan takvimler meydana getirilmiş ve
geliştirilmiştir.
Takvimin kullanılmasında Sümerler ve Mısırlılar öncü olmuşlardır. İlk "Güneş takvimi"ni Mısırlılar,
ilk "Ay takvimi"ni ise Sümerler oluşturmuştur. Sümerler, 360 günden ibaret olan ay yılını, 30 günlük 12
aya bölmüşlerdir. Ay'ın dünya çevresinde 12 kez dönmesi, bir ay yılını oluşturur. Mısırlılar ise güneş
yılını 365 gün olarak kabul ederek 12 aya bölmüşlerdir. Dünyanın Güneş çevresinde bir kez dönmesi
güneş yılını oluşturur.
Mısırlılar tarafından güneş yılı esasına
Toplumların takvimlerde başlangıç yılları olarak
göre oluşturulan takvim Roma Hükümdarı
kabul ettikleri olayların ortak özelliği nedir?
Julius Caesar (Jül Sezar) zamanında
yeniden düzenlenmiş ve “Jülien (Jülyen)
takvimi” adıyla kullanılmaya başlanmıştır. Daha sonra Jülien takvimi, Papa XIII. Gregorius tarafından
yeniden oluşturularak “Gregoryen takvimi” adını almıştır. Zaman içerisinde kullanımı yaygınlaşarak
günümüze kadar ulaşmıştır. Bugün dünya genelinde bu takvim kullanılmaktadır.
Takvime başlangıç olarak da tarihi olaylar esas alınmıştır. İbraniler, MÖ 3761 yaradılış yılını;
Yunanlılar, ilk olimpiyat oyunlarının yapıldığı MÖ 776; Romalılar, Roma şehrinin kuruluşu olan MÖ 753;
Müslümanlar da Hz. Muhammed'in Mekke'den Medine'ye hicret ettiği 622 yıllarını başlangıç olarak
kabul etmişlerdir.
!
7. Türklerin Kullandığı Takvimler
Türklerin ilk kullanmış oldukları takvim; güneş yılını esas alan ve yılların hayvan isimleriyle
belirtildiği on iki hayvanlı Türk takvimidir.
Türkler islamiyetin kabülünden sonra hicri takvimi kullanmaya başlamışlardır. Büyük Selçuklular
döneminde Sultan Melik Şah tarafından yaptırılan ve güneş yılı esas alınan Celali takvim kullanılmıştır.
Osmanlılar Devleti'nde mali işlerde güneş yılı esasına göre düzenlenen Rumi takvim kullanılmaya
başlandı.1917 yılında ise Takvim-i Garbi adıyla Miladi takvime yakın bir takvim kullanılmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti' nin kuruluşundan sonra ise 26 Aralık1925' te Miladi takvim kabul edildi ve
1 Ocak 1926' dan itibaren kullanılmaya başlandı.
yorumlayalım
BİR ANI
“Miladi takvim Orta Asya’da Rusların bölgeye hâkim olmasıyla birlikte yayılmaya başlar. Ancak
Rus okuluna gitmemiş yaşlı Türkler, Rus takvimi olarak gördükleri bu miladi takvimi bilmezler ve On
İki Hayvanlı Türk takvimini kullanırlar. Aynı konumda olan büyük annem Cumagül, 1932-Maymun yılı
doğumlu babamın doğum belgesini bazı sebeplerden dolayı alamaz. Ancak, 1939 yılında oğlunu ilk
okula kayıt yaptırmak için bu belgeye ihtiyaç duyulunca oturdukları köyün muhtarlığına gider. Köy
muhtarlığının ilgili Rus memuresi, büyük anneme çocuğunun doğum tarihini sorar.
Büyükannem: “Oğlum, maymun yılında, Çin Kuran ayının 15. gününde, büyük göç sırasında
doğdu.” diye cevap verir.
Kırgızların On iki Hayvanlı Türk Takvimi sisteminden haberi olmayan Rus memure şaşırıp hatta
kızarak: Bu cahil Kırgız benden ne istiyor? Ne maymunu? Ne kuranı? Yoksa benimle dalga mı
geçiyor…” der. Durum diğer memurlar tarafından anlaşılır ve büyük anneme oğlunun 15 Haziran
1932 yılında doğduğuna dair bir doğum kâğıdı verilir. Rahmetli büyük annem ona “cahil” demelerine
çok alınır ve kızar. “Asıl siz cahilsiniz.” diyerek ömrünün sonuna kadar bu hakareti unutmaz. Ama
yine de bu miladi takvimi bir türlü öğrenemez.”
Dr. Gülnisa Aynakulova Gregoryan, Kıpçaklar ve
On İki Hayvanlı Türk Takvimi Üzerine, s.24.
14
TÜRKLERİN KULLANDIĞI TAKVİMLER
TAKVİMİN
ADI
ESAS
ALDIĞI
YIL SİSTEMİ
12 Hayvanlı
Türk Takvimi
Hicri Takvim
Celali Takvim
Rumi Takvim
Miladi Takvim
Güneş
Ay
Güneş
Güneş
Güneş
ÖZELLİKLER
Her yıl bir hayvan adıyla anılır.
1 yıl 365 gün, 5 saat olarak kabul edilmiştir.
12 yılda 1 devir yapar. Yıllar sayı ile değil, hayvan adlarıyla gösterilir.
Aylar sayılarla belirtilmiştir.
Bu takvim Türklerden başka Çinliler, Tibetliler tarafından da
kullanılmıştır.
Bir yıl 354 gündür. Kamerî (ay) takvim olarak da bilinir.
Hz. Muhammed'in Mekke´den Medine´ye hicretini (622) başlangıç
yılı olarak esas almıştır.
Hz. Ömer Döneminde oluşturulmuştur.
Ülkemizde 1 Ocak 1926' ya kadar yürürlükte olan bu takvim,
günümüzde sadece dinî ay ve günlerin belirlenmesinde
kullanılmaktadır.
Bir yıl 365 gün 6 saat olarak kabul edilmiştir.
Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah tarafından yaptırılmıştır.
Takvimin başlangıç tarihi olarak 1079 yılı kabul edilmiştir.
Babür Devleti tarafından da kullanılmıştır.
Bir yıl 365 gün 6 saat olarak kabul edimiştir.
Takvimin başlangıç tarihi olarak hicret kabul edilmiştir.
Gündelik hayatta hicri takvim kullanılırken1839 yılından itibaren
Osmanlı Devleti'nde mali işlerde (vergi, maaş vb.) aksama olmaması
için kullanılmıştır.
Bir yıl 365 gün 6 saat olarak kabul edilmiştir.
Gregoryen takvimi olarak da bilinir.
Başlangıç olarak 1 Ocak tarihi kabul edilmiştir.
Miladi takvimin ilk şekli Mısırlılara aittir.
Romalılar ve Papa XIII.Gregorious tarafından geliştirilmiştir.
Hz. İsa´nın doğumu takvim başlangıcı olarak kabul edildiğinden bu
takvime miladi takvim adı verilmiştir.
Ülkemizde 1 Ocak 1926'dan itibaren kullanılmaya başlanmıştır.
?cevaplayalım
1. Türklerin hicri takvimi kullanmalarının sebebi ne olabilir?
2. Celali takviminin On İki Hayvanlı Türk takvimi ile benzer ve farklı yönleri nelerdir?
3. Miladi takvim ile hicri takvim arasındaki farklar nelerdir?
8. Tarih Öğreniminin Önemi
yorumlayalım
Aşağıda verilen özdeyişlerden tarihin yararları ile ilgili hangi yargılara ulaşabiliriz ?
Dünü bilmeyen bugünü anlayamaz; bugünü anlamayan yarını göremez, yarını inşa edemez;
hatta dünden gelen hamlelerin nedenlerini bile düşünemez. (Abdülbâki Gölpınarlı)
Tarih; okuyana, kendi gözünün görme derecesine göre, yol gösteren bir kılavuzdur.(J.J. Rousseau)
Tarihini bilmeyen milletler başka milletlerin avı olurlar. ( Mustafa Kemal Atatürk)
Tarih kâinatın vicdanıdır. (Ömer Hayyam)
Ecdadını unutanlar, kaynaksız ırmağa, köksüz ağaca benzerler. ( Çin Atasözü)
Tarih, milletlerin tarlasıdır. Her toplum, ne ekmişse gelecekte onu biçer. F. M. Arouet (Voltaire)
Tarih ile efsanenin amacı birdir: Geçici insanda ebedî insanı anlatmak. (Victor Hugo)
15
Tarih öğrenimi, bireysel, toplumsal ve evrensel ölçülerde fayda sağlar. Tarih eğitimi her şeyden önce
bugünkü uygarlığın nasıl meydana geldiğini öğretirken, uygarlığın tüm toplumların katkısıyla oluştuğu
bilincini oluşturur. Böylelikle bireyler, ortak değerlere sahip çıkarak din, dil, ırk gibi ayrımlara girmeden
barış içinde yaşamayı öğrenir.
Bir milletin ferdi olarak geçmişini öğrenen kişi, millî değerlerini, kültürünü tanıyarak millî bilinç
kazanır. Sorumluluk ve vatandaşlık duygusu gelişir. Toplumlar geçmişten çıkardıkları derslerle
geleceklerine yön verir.
Tarih öğreniminin bireysel olarak da kişiye kazandırdıkları vardır. Çeşitli olaylar arasında ilişki kurup,
mantık yürüterek sonuca varabilme yeteneği kazandırır. Kişi tutucu ve bilime aykırı düşünme biçimi
yerine ileriye dönük, güncel olayları geniş açıdan değerlendirebilen, toplumsal gelişmeleri anlayıp
yorumlayabilen bir düşünme tarzına sahip olur.
9. Atatürk’ün Tarih Öğrenimine Verdiği Önem
Tarihe büyük ilgi duyan Atatürk, “Eğer bir millet büyükse kendisini tanımakla daha büyük olur.”
diyerek tarih öğrenimine verdiği önemi
göstermiştir. O, Türklüğün bütün özelliklerini,
niteliklerini dile getirmekle kalmamış, Türk
gencine kendi tarihini öğrenmeyi bir hedef
olarak göstermiştir.
Atatürk Türk ve dünya tarihinin araştırılması
konusunda büyük gayret göstermiştir. O bu
konuda şöyle demektedir: “Türk milletinin tarihi,
şimdiye kadar sanıldığı gibi yalnız Osmanlı
tarihinden ibaret değildir. Türk’ün tarihi çok
daha eskidir. Büyük devletler kuran ecdadımız
büyük ve şümullü medeniyetlere de sahip
olmuştur. Bunu aramak, tetkik etmek, Türklüğe
ve cihana bildirmek bizler için bir borçtur. Türk
çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler
Tarih Kurumu çalışmaları ve Atatürk
yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.”
Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'ni kurduktan sonra
Türk tarihinin doğru kaynaklara dayandırılarak araştırılmasına büyük önem vermiştir. Türk tarihi ile ilgili
bilimsel çalışmalar yapılabilmesi için 1931 yılında Türk Tarihi Tetkik Cemiyetini kurdurmuştur. Atatürk
mirasının bir bölümünü, daha sonra adı Türk Tarih Kurumu olan bu cemiyete bırakmıştır.
yorumlayalım
ATATÜRK VE TARİH
Bilinen 3200 yıllık tarihinde Hatti ve Hitit uygarlıklarından izler taşıyan; Frigya, Likya ve Pers
egemenliklerini; İskender'i, Trakya ve Selefki krallıklarını; Roma ve Selçuklu dönemlerini, Osmanlıyı
ve Timur'u gören Ankara, binlerce yıl boyunca değişik isimlerle anılmıştı. Bunlardan birkaçı, aynı
anlamlarda olan Ankuwa, Ankira, Ankagra, Angori, Engüri, Angora ve benzerleridir. Frigya kralı
Gordios'un oğlu Kral Midas'ın, denizden 960 metre yükseklikteki Ankara platosunda Ankor adı
verilen bir gemi çapası bulup çevreye bu ismi verdiği efsanesi yaygın bir görüştü. Ankara adı
gerçekten bir gemi çapasında mı gelmişti? Atatürk hiç de böyle düşünmüyordu...
Yunanistan Başbakanı Venizelos'un, Atatürk'ü resmen Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterdiği
yıllardı. Türkiye'yi ziyaret etmekte olan Yunanistan Başbakanı General J. Metaksas ve beraberindeki
heyet, 17 Ekim 1937 Salı günü saat 17.00 'de Atatürk tarafından Çankaya'da kabul edildi.
Atatürk: Ankara adının nereden geldiğini bilir misiniz ekselans?
General J. Metaksas: Bilemiyorum.
Atatürk: (Dünya atlasının bir sayfasını açıp Asya'da Baykal Gölü yakınındaki “Angarsk” kentini
gösterir.) İşte buradan geliyor, ekselans!
General J. Metaksas: Pek ikna olmadım. Başka bir fikriniz var mı?
Atatürk: Orta Asya'daki Seyhun ve Ceyhun nehirlerinin isimleri nasıl Adana çevresindeki
nehirlere Seyhan ve Ceyhan olarak verilmişse, Ankara adı da çok eski tarihlerde (Türklerce) Orta
Asya'dan getirilmiş olamaz mı?
General J. Metaksas: Dikkate almak lazım. Tarih bunu netleştirecektir.
Atatürk'ün Millî Dış Politikası, C 2, s.371'den uyarlanmıştır.
16
?cevaplayalım
”Atatürk ve Tarih” adlı metinde Atatürk'ün, Türk Tarihi ile ilgili vurgulamak istediği nedir?
10. Tarihî Olayların Değerlendirilmesi
tartışalım
Alman tarihçi Leopold von Ranke (Lepold fon Ranke) “Araştırdığı döneme kendisini götürebilen insan
tarihçidir.” sözüyle tarih araştırmalarının hangi özelliğine vurgu yapmış olabilir? Tartışınız.
Geçmişte meydana gelen olaylar, meydana geldiği dönemin siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik ve dinî
özelliklerini yansıtır. Bu nedenle bir olayı değerlendirirken olayın meydana geldiği dönemin şartları dikkate
alınmalıdır. Örneğin, Kurtuluş Savaşı'nı değerlendirirken o dönemin kendine özgü siyasi, sosyal, ekonomik
ve psikolojik özelliklerini göz önünde bulundurmak gerekir. Türk milletinin varını yoğunu ortaya koyarak
girdiği ve kazandığı bu mücadele ancak dönemin şartları dikkate alındığında tam olarak anlaşılabilir.
yorumlayalım
TANZİMAT FERMANI
Tanzimat, Osmanlı İmparatorluğu'nda 1839 yılında Gülhane Parkı' nda “Gülhane Hatt-ı
Hümayunu"nun okunmasıyla başlayan modernleşme ve yenileşme döneminin adıdır. Tanzimat
reformlarının ana gerekçesi, Avrupa'nın askerî, teknik ve ekonomik alanlardaki gelişimi karşısında
çaresiz kalan Osmanlı Devleti'ni yeni düzenlemelerle ayağa kaldırmaktır. Bunun yanında Balkanlar'da
Sırp ve Yunan ayaklanmalarına yol açan hoşnutsuzlukların giderilmesi, Osmanlı toplumunda adalet ve
eşitlik anlayışının onarılması, "Osmanlı vatandaşlığı"nın ön plana çıkarılması da hedeflenmiştir.
Osmanlıcılık fikri bu bakımdan Tanzimat'ın yönlendirici düşüncesi olarak kabul edilebilir. Tanzimat
Fermanı'nda, devletin bir gerileme döneminde olduğu vurgulanmış, yapılacak yenilikler ve çıkarılacak
yasalarla bu durumun düzeltileceği müjdelenmiştir. Fermanda din ve mezhep ayrımı gözetmeksizin tüm
Osmanlı ahalisinin can ve mal güvenliğinin güvence altına alınması gereği belirtilmiş, haksız ve dengesiz
vergilerin zararlarından söz edilerek herkesten mali gücüne göre vergi alınacağı, malına devletçe el
konulamayacağı, özel mülkiyete sınır getirilmeyeceği, yeni ceza kanunlarının düzenleneceği, memur
maaşlarının adalete uygun olarak ödeneceği bildirilmiştir.
Fermanla, Osmanlı hukuk tarihinde ilk kez "vatandaşlık" kavramı ve vatandaşlıktan doğan haklar
tanımlanmış, bu hakların korunması için yapılması gereken işler sayılmıştır. Buna karşılık Ferman,
getirdiği yenilikleri Osmanlı Devleti'nin eski töre ve kanunlarına dayandırmaya özen göstermiştir.
Tanzimat Fermanı’nın tarihçilerce değerlendirilişi:
Tarihçilerin bir kısmına göre; Tanzimat’la
beraber Osmanlı Devleti Batı’yı örnek almamış,
Batı’nın kontrolüne girmiştir. Batı’nın kurumlarıyla
beraber kültürel değerleri de benimsenmiştir.
Böylece Türk töresinden ve İslam dininin
kurallarından uzaklaşılmıştır. Devletin asli unsuru
olan Müslümanlar, üstünlüklerini kaybederek
Müslüman olmayanlarla eşit tutulmuşlardır.Bu da
Müslümanların devlete olan bağlılıklarını
zayıflatmıştır.
Yine bazı tarihçilere göre; Tanzimat’ın
ilanı, Osmanlı Devleti’nde önemli bir dönüm
noktasıdır. Fermanın “padişahın
dahi”
kanunlara uyacağını belirtmesi, kanun
gücünün üstünlüğünü vurgulaması, herkesin
kanun önünde eşit olması modern devlet
anlayışının yerleşmeye başladığının
göstergesi olarak kabul edilmektedir. Bu
fermanla Osmanlı Devleti, Avrupalı devlet
olma yolunda önemli bir adım atmıştır.
www.dicle.edu.tr ’den yararlanılmıştır.
?cevaplayalım
Yukarıdaki metinden hareketle tarihî olayların değerlendirilmesi ile ilgili neler söylenebilir?
17
yorumlayalım
HALİL İNALCIK’LA TARİH ÜZERİNE
Tarihçilerin Kutbu adlı eserde Halil İnalcık, Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesinde ilk seminer ödevini
hazırlayışını şöyle anlatır:
“ Ben Yeni Çağ Kürsüsü'nde olmama rağmen, Fuad Köprülü’nün Orta Çağ Tarihi Kürsüsü'ndeki
seminerlerine ve derslerine giriyordum. Bir seminerinde Timur üzerinde tartışma başladı.
Biliyorsunuz biz, Anadolu Türk tarihçiliğinde Timur'u yerin dibine batırırız; imparatorluğu yıktı, elli
sene gelişmeyi geciktirdi diye… Fuad Bey'in seminerinde yine Timur üzerinde münakaşa ediyoruz,
ben o zaman Barthold'un ve Fransız Bouvat'ın Timur üzerine kitabını okumuştum. Timur tarihinin
objektif incelenmesi gerektiğini önce Zeki Velidi Togan ortaya atmıştır. Kendisi Anadolu doğumlu
olmadığı, Kazan’dan geldiği için olaya farklı bakmış. …
Seminerde böyle bir hava vardı. Ben o havada aykırı düşünceleri ortaya attım, Fuad Bey dedi ki
bana, “Öyleyse bir seminer raporu hazırla.” Gelecek toplantıda ben Timur'u üç yazarın görüşleriyle
karşılaştırarak anlattım. Barthold'u objektif bir tarihçi olarak gösterdim. Fuad Bey etkilendi. Şöyle
durdu, “İşte çocuklar, hepinizden bu seviyede vazife isterim.” dedi……
Emine Çaykara, Tarihçilerin Kutbu Halil İnalcık, s.72-73 .
?cevaplayalım
Yukarıdaki metne göre tarihî olaylar ele alınırken nelere dikkat edilmelidir?
Tarihî olayları değerlendirirken karşılaşılan sorunlardan biri de olaya tarafsız yaklaşamamaktır.
Tarihçinin belirli bir ülkeye ya da millete mensup olması, inançları, siyasi anlayışı, aldığı eğitim vb.
nedenlerle tarihî olaylara duygusal yaklaşması mümkündür. Atatürk; “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar
mühimdir. Yazan, yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.” sözüyle
de tarihî olayların değerlendirilmesinde tarafsız olmanın önemini vurgulamıştır.
11. Tarihî Bilgilerin Değişebilir Özelliği
yorumlayalım
İLK OSMANLI AKÇESİ
Osman Gazi, dünyanın sayılı imparatorluklarından biri olacak olan Osmanoğullarının ilk
sikkesini kestirerek Anadolu'nun karmaşık ortamında adını duyurdu. Gümüşten kesilen ve akçe adı
verilen bu sikke, Osmanlının para birimi olarak 15. yüzyıla kadar değerinden hiçbir şey
kaybetmeden geldi. Beyliğin sınırlarını başarılı akınlarla genişleten Orhan Gazi, akçelerini önce
Anadolu'daki İlhanlı baskısı yüzünden İlhanlı tarzında, vali Timurtaş'ın ölümünden sonra ise sadece
kendi adının ve kısa bir duanın bulunduğu farklı bir tarzda kestirdi.
Yakın zamana kadar Osmanlı Devletinde ilk paranın Orhan Gazi zamanında bastırıldığı
görüşü egemenken, yapılan araştırmalar sonucunda bunun Osman Gazi zamanında gerçekleştiği
kesinleşti.
Osman Gazi zamanında basılan para
Orhan Gazi zamanında basılan para
kultur.gov.tr'den yararlanılmıştır.
18
yorumlayalım
GEÇMİŞTEN BUGÜNE BİTMEYEN TARİH: ÇATALHÖYÜK
Çatalhöyük kazılarına ait buluntular
Dünyanın en önemli tarih öncesi yerleşimlerinden Çatalhöyük'te sezonun kazıları heyecan verici
buluntularla sona erdi. 2007 yılının keşiflerinden biri, iki tarafında insan yüzü kabartması bulunan
toprak kap oldu. MÖ 6700 yıllarına ait olduğu düşünülen İki tarafında insan yüzü bulunan toprak
kabın ilk parçalarına 2006 kazılarında çöp yığını içinde rastlandı. İnsan yüzünü tamamlayan kilit
parçalarına ise 2007 Temmuz ayındaki kazılar sonucunda ulaşıldı.
Parçaların birleştirilmesiyle ana hatları ortaya çıkan kabın insan yüzü kabartmaları arasındaki iki
boğa figürü bulunmaktaydı. Bu toprak kabın erken neolitik döneme ait olduğu ancak daha önce
benzer bir örneğinin olmadığı anlaşıldı..
Kazı arkeologlarından biri: “Geçen sezon ulaştığımız parçalardan, çömleğin sivri iki kenarındaki
kabartmaların insan yüzüne ait olduğu anlaşılıyordu.Yeni parçalar kabartmaların ortasındaki
betimlemelerin iki boğa figürüne ait olduğunu ortaya koydu. Daha önce Niğde'deki Köşkhöyük ve
Tepecik Çiftlik gibi yerleşimlerde kabartma boğa figürleri bulunmuştu. Ancak bu tür çizgisel bir boğa
betimlemesiyle ilk kez karşılaşıyoruz.” dedi.
Atlas, Eylül 2007, sayı 174, s.51’den özetlenmiştir.
?cevaplayalım
“İlk Osmanlı Akçesi” ve “ Çatalhöyük” adlı metinlerde, tarih araştırmalarının hangi özelliğine
vurgu yapılmaktadır?
Yukarıdaki örneklerde görüldüğü üzere tarihte bilgiler olayın geçtiği döneme ait verilere dayanır.
Zamanla yeni belge ve bulguların elde edilmesiyle yeni bir bilgi elde edilebileceği gibi mevcut
bilgiler de değişime uğrayabilir.
12. Tarihe Adanmış Bir Ömür: Halil İNALCIK
Dünyaca ünlü tarihçimiz Halil İnalcık'ın soyu baba tarafından Kırım Türklerine dayanır. Babası Osman
Nuri, 1905 Rus-Japon Savaşı esnasında vatanı Kırım'ı terk edip İstanbul'a göç eder. Burada kolonya
imalathanesi işletir. Annesi Bahriye Hanım ise Osmanlı Deniz Subayı Seyit Mehmet Bey'in kızıdır.
Halil İnalcık, 26 Mayıs 1916 yılında İstanbul'da dünyaya gelir. Çocukluk yılları savaş sıkıntılarıyla geçer.
Aile, 1924 yılında Ankara'ya yerleşir. Ankara'da Gazi İlkokulu'nu bitiren Halil İnalcık, babasının Mısır'a
yerleşmesi üzerine annesi Bahriye Hanım tarafından büyütülür. Lise öğrenimine yatılı Sivas Öğretmen
Okulunda başlayan İnalcık, 1932 yılında Balıkesir Öğretmen Okuluna nakledilerek buradan 1935 yılında
mezun olur. Öğretmen olması beklenen Halil İnalcık, tarih tezini bilimsel temellere dayandırmak için Atatürk
tarafından kurulan Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi sınavlarına girer. Bu sınavı birincilikle kazanarak bu
fakültede eğitim almayı hak eden kırk öğrenci arasında yer alır. Bu fakültede Nazi Almanya'sından kaçan
ünlü profesörlerle Fuad Köprülü, Şemseddin Günaltay, Muzaffer Göker ve Yusuf Hikmet Bayur gibi önemli
isimlerden ders alma şansına sahip olur.
19
1940 yılında mezun olduktan
sonra Yakın Çağ Bölümünde asistan
olur. Bu arada Şevkiye Hanımla evlenir
ve 1948 yılında Günhan adlı çocukları
dünyaya gelir.
1942 yılında "Tanzimat ve Bulgar
Meselesi" adlı doktora tezi belgelere
dayandırılarak hazırlandığı için büyük
ilgi uyandırır ve Türk Tarih Kurumu
tarafında yayımlanır. 1972 yılına kadar
Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesinde
Osmanlı ve Avrupa Tarihi dersleri verir.
Yi n e a y n ı y ı l C h i c a g o ( Ş i k a g o )
Üniversitesi Tarih Bölümü'ne "Osmanlı
Tarihi Üniversite Profesörü" olarak
davet edilir. 1986 yılında buradan
emekli olur. 1993 yılından itibaren
Halil İnalcık
Bilkent Üniversitesinde tarih dersleri
vererek geleceğin Türk tarihçilerini
yetiştirmektedir. Dört uzmanla birlikte hazırladığı eseri 'The Economic and Social History of Ottoman
Empire'(Osmanlı İmparatorluğu'nun Sosyal ve Ekonomik Tarihi) bugün dünya üniversitelerinde el
kitabı hâline gelmiştir. İnalcık bu eserle Osmanlı Türk tarihinin medeni yüzünü dünyaya tanıtmaktadır.
Sadece Türkiye'de değil, dünyada da tarih alanında saygın bir yere sahip olan İnalcık, birçok ödül ve
fahri doktora
unvanları almıştır. Ayrıca 1986'da Amerikan Akademisine, 1993'te British
Academy(Britis Akademi)'ye üye seçilerek uluslararası alanda seçkin bir yer alması ve UNESCO'nun
çıkarmayı tasarladığı Dünya Tarihi adlı kitapta görev alması onun tarihçiliğine olan uluslararası
saygının bir işaretidir.
yorumlayalım
TARİHE YOLCULUK
Halil İnalcık, Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesine girişiyle başlayan tarihe yolculuğunu “Aslında o zamana
kadar benim aklımda tarih yoktu. Ben daha çok edebiyat, felsefe gibi alanlar istiyordum. Dil ve Tarih Coğrafya
Fakültesine ilk girdiğimde Sinolojiyi düşündüm. Fakat sonra tarihimizin en önemli döneminin Osmanlı tarihi
olduğunu gördüm. Osmanlı arşivlerinde milyonlarca vesika vardı ve ben en iyi işi burada yapabilirdim. ” şeklinde
ifade eder. Ancak Halil İnalcık'ın hayatı incelediğinde tarihe ilgisinin daha öncelere dayandığı, çocukluk
yıllarının ve babasının tarihe yönelmesinde etkili olduğu anlaşılır. Babası Osman Nuri'nin milliyetçilik akımının
önde gelen liderleri Yusuf Akçura ve Sadri Maksudi ile yakın dostluğu ve Millî Mücadele'yi yakından takip
etmesi ve onu sık sık tarihî mekânlara götürmesi, Halil İnalcık'ın çevresinde gelişen olayları değerlendirmesini
ve tarihî olaylara ilgisinin artmasını sağlar.
Halil İnalcık'ın, ilkokul dördüncü sınıfa kadar eski yazı ile okuması eski belgeleri okumasında yardımcı olur.
Bunun yanında İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, Arapça ve Farsça bilmesinin iyi bir tarihçi olmasında
etkisi büyüktür. Kaynakları araştırmasına ve eserlerini yabancı dillerde yayımlamasına olanak sağlamaktadır.
Tarafsız ve doğru tarih yazımı konusundaki hassaslığı ile tanınan İnalcık, kendisi için en önemli uğraşının
bilimsel araştırmacılık olduğunu belirtir. “Tanzimat ve Bulgar Meselesi” adlı doktora tezi ile Bulgar tarihine
yaptığı katkılardan dolayı Bulgarlar tarafından takdir edilir. Tarihçilik anlayışını Fransız Annales (Anal) ekolu
doğrultusunda tanımlayan Halil İnalcık, Türk tarihçilerine gerçekleri belgelere dayandırarak, çarpıtmadan ve
abartılara kaçmadan yazmalarını önermiştir. Türk tarihi konusunda da Halil İnalcık: “Türk tarihçiliği gelişiyor.
Geçmişte iki büyük üstat var: Fuad Köprülü, Ömer Lütfü Barkan. Bu iki usta Türk tarihçiliğine getirdikleriyle bir
yön vermiştir. Bugün tarihimizi onların yolunda iyi inceleyebilmek için Osmanlıcaya hâkim olmak, bunun
yanında batı tarihçiliğini iyi izlemek gerekir. Bana, siz bütün kariyeriniz boyunca ne yaptınız, diye sorarsanız
şunu söyleyebilirim: Bütün çabalarım Türk tarihçiliğini modern tarihçilik düzeyine çıkarmaktır. Benim tarih
anlayışım devletlerin tarihini ortaya çıkarmaktan ziyade halkın tarihini, halkın geçmişte nasıl yaşadığını, sosyal
hayatını, ekonomisini, gündelik yaşantısını ve bunları belirleyen şartları ortaya çıkarmaktır. Bizim tarihçiliğimiz
ise bu konulara yeni yeni ilgi duyuyor.” demiştir.
Emine Çaykara,Tarihçilerin Kutbu Halil İnalcık, s.53-152'den yararlanılmıştır.
?cevaplayalım
1. Halil İnalcık'a göre tarihi araştırmalar yapılırken nelere dikkat etmek gerekir?
2. Halil İnalcık'ın uluslar arası bir tarihçi olarak kabul görmesinin nedenleri nelerdir?
20
2.KONU
TARİH YAZICILIĞI
TEMEL KAVRAMLAR
TARİH FELSEFESİ
TARİH YAZICILIĞI
TÜRK TARİH KURUMU
BÜYÜK
MİLLET MECLİSİ
VAKANÜVİS
EKOL
T. C .
“Vatan ve memleketini seven,
İ S TA N B U L Ü N İ V E R S İ T E S İ
devlet ve milletin geleceğini
düşünenler asırlarının
olaylarını ve haberlerini
kaydederek gelecek nesillere
aktarırlar.”
düşünelim
Ahmet Cevdet Paşa
İslam Büyükleri Ansiklopedisi,
s. 21.
1. Görselleri inceleyiniz. Görsellerden yararlanarak tarih yazıcılığının
hangi alanlarda gelişme göstermiş olabileceğini söyleyiniz?
2. Ahmet Cevdet Paşa yandaki sözü ile neyi vurgulamış olabilir?
1. Tarih Yazıcılığının Gelişimi
İnsanlar, çeşitli alanlarda edindiği tecrübeleri gelecek nesillere aktarma ihtiyacı duymuştur. Bundan dolayı
kendileri ile ilgili çeşitli konuları yazılı hâle getirmişlerdir. Hititlerde anallar (yıllıklar), Kök Türklerde kitabeler,
Osmanlılarda vakayinameler, Ruslarda kronikler tarih yazıcılığına örnek gösterilebilir.
İnsanların olayları kaydetme ihtiyacı tarih yazıcılığını ortaya çıkarmıştır. Ancak tarih yazıcılığı insanların
ihtiyaçlarına, beklentilerine, dönemin siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel özelliklerine göre değişiklik göstermiştir.
Bunun sonucunda farklı tarih yazım ve kuramları ortaya çıkmıştır. Bunun temel sebebi, insanların zaman
içerisinde düşünce ve ihtiyaçlarında meydana gelen değişikliklerdir.
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE TARİH YAZICILIĞI
HİKÂYECİ TARİH YAZICILIĞI
İlk olarak Eski Yunanda MÖ 5.
yüzyılda yaşamış olan
Heredotos (Heredot)'un yazdığı
Tarih (Historia) bu türün ilk
örneğidir. Bu tür tarih
yazıcılığında hikâye ve
efsanelerle dolu bilgiler
nakledilir. Genellikle yer ve
zamandan bahsedilmekle birlikte
sebep ve sonuç ilişkileri üzerinde
çok durulmaz. Ancak Heredot,
olayları peşpeşe sıralamakla
kalmayıp onları bir düzen
içerisinde aktarmıştır. XVIII.
yüzyıla kadar Avrupa ve İslam
dünyası tarihçiliğinde bu tarzda
kaleme alınan eserler vardır.
ÖĞRETİCİ TARİH YAZICILIĞI
Öğretici tarzda eser veren
tarihçiler, mensup oldukları
toplumu harekete geçirerek
millî birlik ve ahlakî değerleri
geliştirmeyi istemişlerdir. Bu
tarz tarih yazıcılığında
topluma fayda sağlamak
amaçlanır. Bu tarzın ilk
temsilcisi Thukydides
(Tukidides)'tir. Büyük yenilgileri
takip eden zamanlarda ya da
toplumun fikir yönünden birlik
içinde olmadığı dönemlerde bu
eserler ilgi çekmiştir. Özellikle
Avrupa'da ve Türkiye'de XIX.
yüzyıla kadar bu tarih yazıcılığı
devam etmiştir.
21
ARAŞTIRICI TARİH YAZICILIĞI
Araştırıcı tarih yazımı XIX. yüzyılda
doğmuştur. Bu tarz tarih
yazıcılığında tarihî olaylar tek bir
sebebe dayandırılmamış, dönemin
toplumsal, ekonomik, siyasi, dinî,
kültürel yapıları ayrıntılarıyla ele
alınmıştır. Bu tür tarih yazıcılığında
tarihî olaylar kaynaklara dayalı
olarak araştırılır ve başvurulan
kaynaklar oluşturulan eserde
dipnot olarak belirtilir. Ayrıca
eserlerde araştırıcı tarih
yazıcılığında olayların gelişimi, yeri,
zamanı, sebep ve sonuçları ve
bunlar arasındaki ilişkiler bir bütün
olarak değerlendirilmiştir.
? cevaplayalım
Aşağıdaki metinlerde hangi tarih yazcılığına ait, hangi örnekler bulunmaktadır?
yorumlayalım
Anlatılanlara göre güneş yılını ilk keşfedenler ve onu on ikiye taksim edenler Mısırlılardır.
Mısırlılar bu bilgiyi yıldızlardan öğrendiler. Bana kalırsa Mısırlılar seneyi, Yunanlılardan daha doğru
hesap ediyorlar. Çünkü Yunanlılar, seneye birer ay katarlar. Mısırlılarsa her seneyi otuzar günlük
aylara taksim ederler ve her seneye beş gün katarlar, bu suretle mevsimler, aynı zamanla tevali
ederler. Bundan başka Mısırlılar herkesten önce, on iki ilahın isimlerini kullandıklarını ve
Yunanlıların bunları Mısırlılardan aldıklarını, Mısırlıların herkesten önce mezbahlar inşa ettiklerini,
ilahlar için heykeller ve mabedler yaptıklarını, taşlar üzerinde hayvan resimleri yaptıklarını
söylüyorlar. Sonra kâhinler Mısır üzerinde hüküm süren ilk adamın Men olduğunu, o sırada Teb
ülkesi müstesna olmak üzere, bütün Mısır'ın bataklık olduğunu, Moeris Gölü'nden başka hiçbir
yerin su üzerinde görülmediğini söylüyorlar. Burası denizden nehir boyunca yedi günlük bir
mesafedir.
George Rawlinson, Herodot Tarihi (Tercüme), 141.
...
Söylendiğine göre hastalık, ilk önce Habeşistan'da başlamış, sonra Mısır'a Libya'ya ve kraliyet
arazisinin büyük bir kısmına da yayılmıştı.
…
Bu hastalık, Atinalıların şehrine de birdenbire girdi. Zenginlerde olduğu kadar, önceden hiçbir
şeyi olmayıp ölenin mallarını alan kimselerde ani değişmeler görüldü. İnsanlar hoşça vakit
geçirmenin zevk ve sefa etmenin gerekliliğini anladılar. Hayat da mal da fani kabul edildi. Sonra hiç
kimse hiç bir şey için sıkıntı çekmeye meyletmedi. Çünkü hiç kimse istediğini elde edinceye kadar
bu dünyadan gitmeyeceğini kesin olarak biliyordu. Hoş ve aynı zamanda her yönden kârlı olan şey
iyi ve faydalı göründü. Artık ne Allah korkusu ne de kanunlar, insanları yollarından döndüremedi.
Hiç kimse yaptığı suç ve kötülükten dolayı bir davanın açılmasını gerekli görmüyordu. Çünkü
suçluların, davanın bitmesine ya da suçun cezasının çekilmesine kadar geçecek sürede
yaşayacağını bilemiyordu. Aksine bu cezadan çok daha büyüğünün artık başlarında dolaştığını ve
bunun azabına uğramadan önce hayattan biraz daha zevk almak gerektiğine inanıyordu.
Thukydides, Peloponnesoslularla Atinalıların Savaşı, s.31-32-35-36'dan yararlanılmıştır.
Tarihteki en eski Türk devleti Hunlar kabul edilmekle beraber, MÖ 1050-247 yılları arasında
Çin'de kurulmuş olan Chou Devleti'nin Türklerle alakalı olabileceği çeşitli deliller gösterilerek ispat
edilmeye çalışılmıştır. Hun adının MÖ 1000 yıllarının başında ortaya çıktığı ileri sürülmüş olmasına
rağmen, Hun birliğinin teşekkülü MÖ IV. asırdan itibaren başlamakta ve ilk defa kaynaklarda MÖ
318 yılında yapılan bir andlaşma vesilesiyle zikredilmektedir. Daha sonra Hunların Asya'nın en
güçlü devleti hâline geldiğini ve Çinlilerin, Türklere karşı Çin Seddi'ni yapmak zorunda kaldıklarını
görüyoruz. Çin'i korumak amacıyla oluşturulan bu engelin inşasında on binlerce insan çalıştırıldı.
Pek çoğu ağır şartlara dayanamayarak öldü ve oralara gömüldü. Ama yine de binlerce kilometre
uzunluğundaki bu duvar Türklerin üzerinden atlamasına mâni olamadı. Bununla beraber bazı ilim
adamları bu durumun Türklerin lehine olduğunu savunmaktadır. Çin Seddi'nin birleştirilmesiyle
Türk ve akraba toplulukların birbirlerine daha sıkı bir şekilde sarıldıkları görülmüştür .
Saadettin Gömeç, Türk Kültürünün Ana Hatları, s.319.
22
Eski Yunanlılarda MÖ V. yüzyılda Heredotos ile başlayan tarih yazıcılığı Thukydides ile devam
etmiştir.
İslam tarih yazıcılığı, VII. yüzyılda olayların hikâyeci anlatım tarzıyla nakledilmesi şeklinde ortaya
çıkmıştır. IX.yüzyılda yaşamış olan Taberi , İslam tarih yazıcılığını hikâyeci bir anlatımdan kurtarırken
eserlerini çeşitli kaynaklardan yararlanarak yazmıştır. XV. yüzyılda İbn Haldun konularını tarih felsefesi
çerçevesinde ele almıştır. XVII ve XVIII. yüzyıldaki olayları aktarmak amacıyla ansiklopedik tarzda
eserler yazılmıştır. XIX. yüzyılda genel tarih, milletler ve ülkeler tarihi, dinler ve medeniyetler tarihi,
düşünce ve felsefe tarihleri yazılmıştır.
Orta Çağ Avrupa'sında ise tarih anlayışı, eleştiriden
uzak, “kilise tarihi” şeklinde bir gelişim göstermiştir. Orta
Çağın sonunda tarih yazıcılığına eleştirel yöntemi
kazandıran Rönesans düşünürleridir.
XVIII. yüzyılda tarihi yazmak için sadece belgenin
derlenmesinin yeterli olmayacağı anlaşılmıştır. Bu
dönemde tarihçinin geçmişe daha geniş açıdan bakması
gerektiği ortaya çıkmıştır. Bu anlayış Alman Tarih Okulunun
kurulmasında önemli rol oynamıştır. XVIII. yüzyılda
tarihçiler bir yandan kaynakları araştırmayı sürdürürken bir
yandan da çeşitli tarih felsefelerinden ve çeşitli düşünce
akımlarından esinlenmişlerdir.
XVIII. yüzyılda Voltaire (Volter) o zamana kadar din ve
siyaseti konu alan tarih anlayışını geliştirerek uygarlığın
genel tarihini yazmıştır. XIX. yüzyıl ve sonrasında onun
açtığı yoldan devam eden tarihçiler, değişik alanlarda
çalışmalar yapmışlardır. Bu çalışmalar Toplum Bilimleri
Yüksek Araştırma Okulunun ve İtalyan Mikro Tarih
Okulunun açılmasını sağlamıştır.
XX. yüzyılda biyografi çalışmaları, gazeteciliğe ve sosyolojiye dayanan yeni tarih anlayışı , ABD ve İngilterede saThukydides'in büstü
nayi kuruluşlarına yönelik “İş Dünyası Tarihi” gibi yeni yaklaşımlar ortaya çıkmıştır.
2. Türklerde Tarih Yazıcılığı
a. Osmanlılar Döneminde Tarih Yazıcılığı
Osmanlı Devleti'nde tarih yazıcılığı, devlet politikası
doğrultusunda yöneticilerin hayatları, başarıları, siyasi ve
askerî olayların anlatılması şeklinde bir gelişme
göstermiştir. Osmanlı tarih yazıcılığındaki temel amaç,
devletin başarılarının gelecek nesillere aktarılmasıdır.
Bununla birlikte devletin uygulamalarına yönelik, sonradan
ortaya çıkabilecek iddia ve taleplere karşı bir kanıt
oluşturmaktır.
Osmanlı Devleti XVIII. yüzyılda,
idari, siyasi ve
toplumsal alanlarda olduğu gibi tarih felsefesi ve yazıcılığı
konusunda da Avrupa'dan etkilenmiştir. Bunun sonucunda
Osmanlı tarih yazıcılığının en önemli unsurlarından biri olan
vakanüvislik, XVIII. yüzyılın başlarından itibaren ön plana
çıkmıştır. Osmanlı merkez teşkilatında devlet tarihçisi olan
vakanüvisler, kendilerinden önce yazılan olayları
derlemişler ve görevli bulundukları dönemin olaylarını
kaydetmişlerdir. Osmanlı Devleti'nde vakanüvislerden önce
olayların kaydını “şehnameci” adı verilen görevliler
tutmuştur.
İlk vakanüvis Halepli Mustafa Naima Efendi'dir. Naima
Efendi, tarihin sadece olaylar dizisinden ibaret olmadığını
belirterek belgelerin dışında sosyolojik yorumlara yer
verilmesini savunan bir tarihçilik anlayışını benimsemiştir.
Ahmet Cevdet Paşa
Vakanüvislerin eserleri dışında yazılmış Hoca Sadeddin
Efendi, Aşık Paşazade, Oruç Bey, Behişti, Peçevî, Selanikî
ve önemli bir devlet adamı olan Ahmet Cevdet Paşa‘nın da tarihleri vardır.
23
yorumlayalım
YAVUZ SULTAN SELİM
Dürüst düşünceli, değerli hükümdar Sultan Selim
yeryüzüne düzen verme kaygusunu kendisine dert
edinmiş bulunuyordu. Padişah hazretlerinin esenlik
getirecek buyruklarına uymayı da kendi mutluluğunun
temeli saymakta idi. Saltanat törelerine göre
davranışlarını düzenlemeyi de âdet edinmişti. Trabzon
sancağı haset gönüller gibi daracık, her yanı dağlarla
çevrili bir sancaktı. Bundan başka taht kentinden ve
padişahın gözünden ırakta bulunmaktaydı. Sultan Selim
bunca zaman uc boyu sayılan bu ilde kalmış sesini
çıkarmadan yaşayıp gitmişti.
...
Onurlu şehzade, Burak’ı andıran şimşek hızında bir
ata, şan ve devletle binerek padişah babasının elini öpmek
şerefine, Tanrının desteğini sağlamada aracı ve sonsuz
lutuflarının bağı bilip ol sidre değerindeki otağa doğru göm
ve görkemle salınmış, ol kulu makamı ziyarete eteklerini
toplayıp yürümüştü. Yaya ve atlı kapu halkı da önünce
düzülüp gereken hizmeti görmek üzere eteklerin bellerini
bağlamışlardı. Bab-ı humayuna yaklaşacak Yeniçeri
bölüğü iki yanda saf tutarak geçerli töreleri gereğince,
selamlayıp onurlama törenini yerine getirdiler.
Yavuz Sultan Selim
Hoca Sadettin Efendi , Tacü’t-Tevarih-4, s.10, 94
? cevaplayalım
1. Yukarıdaki metin hangi tarih yazımına örnek gösterilebilir?
2. Metne göre Osmanlı tarih yazımı ile ilgili neler söylenebilir?
b. Cumhuriyet Döneminde Tarih Yazıcılığı
Cumhuriyet Döneminde yeni tarih anlayışının ortaya çıkmasında Atatürk'ün büyük rolü olmuştur.
Atatürk'ün tarihe olan ilgisi okul yıllarına dayanır. Çanakkale Cephesi'nde üstlendiği görevleri içeren
“Arıburnu Muharebeleri Raporu” adlı eserinin ilk kelimesi “tarih”tir. O, eserini gelecek kuşaklara doğru
bilgi aktarmak için kaleme aldığını belirtmiştir.
Atatürk, yaptığı inkılapları halka ve Meclistekilere anlatmak için sık sık tarihin tanıklığına başvurmuş
ve bu sayede muhaliflerini ikna etmiştir. Atatürk, Anadolu ve Türk Tarihi ile ilgili gerçeklerin gün ışığına
çıkarılmasına yardımcı olmak amacıyla şu sorulara cevap verilmesini istemiştir: Türkiye'nin en eski
yerli halkları kimlerdir? Anadolu uygarlıkları nasıl ve kimler tarafından oluşturulmuştur? Türklerin
dünya tarihindeki yeri nedir? Türklerin İslam tarihinde rolü ne olmuştur?
I.Türk Tarih Kongresinde Türk tarihçileri Atatürk'ün çizdiği ana hatlar üzerinde çalışmalar yapmışlar
ve kongrede yukarıdaki sorulara cevap aramışlardır. Bu çalışmalar sonucunda ortaya Türk tarih tezi
çıkmıştır. Osmanlı tarih yazıcılığının mirası olan İslam merkezli tarih yorumlarına alternatif olarak
1930'larda ortaya çıkan bu tez, Türklerin dünya uygarlıklarının gelişiminde önemli bir yere sahip
olduğunu kanıtlamayı amaçlamıştır.
Atatürk'ün 1931'de kurduğu Türk Tarihi Tetkik Cemiyetinin amacı Türk, İslam ve dünya tarihini
incelemek ve elde edilen sonuçları her türlü yolla yaymaktır. Kurum bu amaçlarını gerçekleştirmek için
anma törenleri, konferanslar, seminerler, kongreler düzenlemekte, kazılar yaptırmakta; Türk ve
Türkiye tarihine ait kitaplar yayımlamaktadır.
24
3.KONU
TARİHİN FAYDALANDIĞI BİLİM DALLARI
TEMEL KAVRAMLAR
ARKEOLOJİ
KRONOLOJİ
ETNOĞRAFYA
HERALDİK
NÜMİZMATİK
PALEOGRAFİ
ANTROPOLOJİ
EPİGRAFİ
DİPLOMATİK
COĞRAFYA
SOSYOLOJİ
"Tarih, insanın yeryüzünde
göründüğü andan itibaren
yaptığı ya da düşündüğü her
bir izi, artakalan her şeyi
içerir."
J. H. Robinson
Salih Özbaran, Tarih, Tarihçi ve
Toplum, s. 63.
düşünelim
1. Görsellere göre tarih bilimi olayları incelerken hangi bilim
dallarından yararlanabilir?
2. Tarihçi J. H. Robinson yandaki sözü ile tarih biliminin hangi özelliğini
vurgulamış olabilir?
Sosyal bilimler, insanın faaliyetlerini ve bu faaliyetler sonunda ortaya çıkan sonuç ve eserleri
açıklamaya çalışır. Öyleyse insan ve insan faaliyetlerini değişik yönleriyle açıklamaya çalışan
bilimlerin birbirleriyle ilişki içinde olması zorunludur. Diğer taraftan tarih, ilgi alanı geniş bir bilim
dalıdır. Buna paralel olarak tarihe temel teşkil eden kaynaklar da çok çeşitlidir. Bu kaynakları tarih
bilimi açısından doğrudan doğruya incelemek, değerlendirmek her zaman mümkün değildir. Bu
nedenle tarihçi, bazı belge, bulgu ve bilgilerin açıklanmasında diğer bilim dallarından yararlanır.
1. Coğrafya
Her tarihî olay belli bir coğrafi mekânda meydana gelir. Tarihî olayların oluşumu esnasında iklim,
yeryüzü şekilleri, ekonomik faaliyetler, konum vb. coğrafi faktörler etkili olabilmektedir. Bu faktörlerin
bilinmesi tarihî olayın tüm yönlerinin aydınlatılmasına büyük ölçüde katkı sağlamaktadır.
yorumlayalım
SARIKAMIŞ HAREKÂTI (22 Aralık 1914)
Sarıkamış Harekâtı, I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devleti tarafından Rus Çarlığına karşı
düzenlenmiş ve Osmanlı Devleti için büyük bir başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
Sarıkamış, Berlin Antlaşması (1878) ile Rusya'ya verilmişti. 1914 yılında Başkomutan Vekili
Enver Paşa, Sarıkamış'ı geri almak amacıyla 19 Aralık tarihinde harekât planını kurmaylarına
sunmuş ve harekâtın yapılmasına karar vermişti.
Harekâta katılan Türk askerlerinin büyük bir kısmı teçhizat yönünden iklim şartlarına karşı
hazırlıksızdı. 3. Ordunun 9, 10 ve 11. kolorduları, 24 Aralık 1914 günü -39 derece soğukta Sarıkamış
Harekâtı'na başladı. Ayrıca, gerilla savaşı yapan Türk çeteleri de Ardahan'a hareket etti. 3. Ordudan
bazı kıtalar, 24-25 Aralık gecesi, Sarıkamış'a ulaşmayı başardı. Ancak, Allahü Ekber Dağları'nı
aşarken zor kış şartları sebebiyle gerek sayı gerekse teçhizat yönünden büyük kayıp verdiler.
25
Türk çeteleri de 1915 yılı başında Ardahan'a girdi. Rus
Kafkas Ordusu başkumandanı, 3. Ordunun ilerleyişi
üzerine, telsiz ve telgraf aracılığıyla müttefiklerine: “Kış
şartlarından dolayı Türk ordusu durdurulamıyor. İkinci bir
cephe açılarak Türk ordusu bu cepheye yönlendirilmeli.
Bu yapılamazsa Bakü petrolleri, Osmanlı-Alman ittifakının
eline geçecek ve Hindistan yolu onlara açık bulunacaktır!”
haberini gönderiyordu.
Her şey Türk ordusunun lehine iken kış şartları 3-4 Ocak
1915 gecesi daha da ağırlaştı. Kar, yolları kapadı.
Çadırlara zarar verdi. Arkasından da dondurucu soğuklar
bastırdı. Türk ordusu soğuk ve salgın hastalıklar nedeniyle
büyük kayıplar verdi. Bu harekâtta Ruslar, 32.000 kayıp
verdiler.
Sarıkamış Harekâtı; düşman kuvvetleri arkadan
kuşatmayı hedef alan, başarılı bir plandı. Ancak iklim
şartlarının dikkate alınmaması bu planı başarısız kıldı.
Sarıkamış Cephesi'nde
Türk askerleri
www.marmara.edu.tr'den derlenmiştir.
? cevaplayalım
1. Yukarıdaki metne göre Sarıkamış Harekâtı'nda doğal şartların etkisi nelerdir?
2. Tarihi olayların anlaşılması ve açıklanmasında coğrafya'dan nasıl yararlanılabilir?
2. Arkeoloji
Arkeoloji kazı bilimidir. Özellikle yazılı kaynakların olmadığı dönemlerin aydınlatılması açısından
önemlidir. Arkeoloji, yalnızca toprak altındaki buluntuları konu edinen bir bilim dalı değildir.
Günümüzde denizaltında yapılan araştırmalar sonucunda da eski uygarlıklar ile ilgili birçok tarihî
buluntular elde edilebilmektedir.
yorumlayalım
YAŞAM ÖTESİNDEN GELEN ZENGİNLİK: AMİSOS HAZİNESİ
1995 yılında Samsun’da Amisos antik kenti sınırları
içinde bir kazı yapıldı. Bu kazılarda yumuşak kaya
kitlesinin oyulmasıyla yapılmış, tavanı, tabanı ve duvarları
sıvanmış yaklaşık üç metre yüksekliğindeki bir mezar
odası bulundu. Bulunan mezar odasının içerisine
yerleştirilmiş beş mezar tespit edildi. Bu mezarlardan
üçünün kullanıldığı, ikisinin boş olduğu görüldü. Yapılan
bilimsel araştırmalardan sonra bu mezarların aile mezarı
olduğu anlaşıldı. Birçok mezardan oluşan bu odalarda
som altından ziynet eşyaları, çanak, çömlek, cam ve
mermerlerden yapılmış arkeolojik eserler bulundu.
Yapılan ilk inceleme ve değerlendirmelerde mezarların
Pontus Krallığı'nın en üst düzeydeki yöneticilerinden
birine ait olduğu tahmin edildi. Odada bulunan diğer
Amisos kazılarında bulunan altın bir takı
mezarların da tahmin edilen kişinin eşine ve kızına ait
olabileceği düşünüldü. Bilim adamları tarafından Amisos
mezar odasında bulunan eserlerin MÖ IV. yüzyıl sonu ile MÖ III. yüzyıl başlarına ait olabileceği
açıklandı. Altın eserlerden taç, küpe, bilezikler işçiliklerinin güzelliğiyle dikkat çekmektedir.
www.samsun.meb.gov.tr 'den faydalanılmıştır.
26
?cevaplayalım
"Amisos Hazinesi" adlı metne ve fotoğrafa göre, arkeolojik buluntular, bu bölgenin ekonomik,
sosyal, sanat anlayışı ile ilgili hangi bilgileri vermektedir?
Günümüzde denizaltı arkeolojisi sayesinde ticaret, sanat, ekonomi, kültür ve ulaşım gibi birçok
konuda bilgilere ulaşmak mümkündür.
yorumlayalım
SULAR ALTINDA SAKLANAN TARİH
Türkiye'de su altı arkeolojisinin doğması, ekmeğini denizin derinliklerinde arayan gözü pek, cesur, yürekli
sünger avcıları sayesinde oldu. 1960 yılında sünger avcısı Kemal Aras'ın, Gelidonya Burnu civarında yaptığı
dalışlar sırasında gördüklerini anlatması, ilk su altı kazısını başlattı.
Su altı arkeologlarının işi ilk
yıllarda oldukça zordu. Teknoloji
elvermediği için dalgıçlar her
dalışta ancak yarım saat kazı
yapabiliyorlardı. Antik döneme ait
bir batığın sonarla tespit edilmesi
1960'lı yıllarda, BodrumYalıkavak'ta gerçekleştirildi. İlk
kez 1970'li yıllarda saf oksijen
kullanılarak su altında kazı yapma
süresi uzatıldı. 1990'lı yıllarda
küçük denizaltılar ve uzaktan kumandalı robotlar devreye girdi. Su
altı arkeolojisi, şimdilerde tüm
dünyanın ilgisini çeken bir çalışma hâline geldi. Her batık, geçmişin üstündeki bilinmezlik perdesii
biraz daha araladı. Örneğin, 1025
yılında Marmaris yakınlarındaki
Serçe Limanı'nda batan gemi,
Orta Çağ İslam cam sanatının
bütün inceliklerini gözler önüne
Su altı arkeolojisi metodolojisine uygun yapılan kazı çalışması
serdi. Bu gemiden çıkarılan ve
Bodrum su altı Arkeolojisi Müzesi'nde sergilenen eşyalar, dünyanın en zengin antik cam koleksiyonunu oluşturdu. Bu batıktan ayrıca bir de
satranç takımı gün yüzüne çıkarıldı.
Kaş yakınlarında Uluburun'da 1300 yıllarında batan diğer bir gemi ise 20. yüzyılın en önemli arkeolojik
keşiflerinden biri olarak nitelendi. Çeşitli renklerde cam külçeleri, fildişleri, Kenan uygarlığına ait altın
madalyonlar ve gümüş bilezikler, Mısır Kraliçesi Nefertiti'nin bilinen tek altın mührü bu batıktan çıkarıldı.
Doğu - Batı deniz taşımacılığının en önemli limanlarına sahip olan Anadolu, bugün su altı arkeolojisi
bakımından dünyanın en zengin bölgelerindendir. Ancak suların gözlerden gizlediği arkeolojik zenginlikler,
kültür turizminden yeteri kadar nasibini alamadı.
Kültür Bakanlığı su altı arkeolojisini geliştirmek için yeni bir proje oluşturdu. Bu projeye göre Türkiye'nin, su
altı zenginliklerinin envanterleri çıkarılıp, su altı arkeoloji parkları kurularak, buralar yerli ve yabancı meraklıların
ziyaretine açılacaktır. Eğer bu proje gerçekleştirilirse Anadolu sahilleri su altı arkeologlarının gözde
adreslerinden biri hâline gelerek "Güneş-Kum-Deniz" üçlüsüne bir de su altı arkeolojisi eklenecektir. Bakanlık,
heyecan veren bu projenin bir an önce hayata geçirilmesi için, Uluslararası Su Altı Arkeoloji Enstitüsü (INA),
Türkiye Su Altı Arkeoloji Vakfı (TINA) ve üniversitelerin su altı kulüpleri ile iş birliği yapmaktadır.
Atlas, sayı 102, Eylül 2001, s.34.
?cevaplayalım
“Sular Altında Saklanan Tarih” adlı metne göre tarih bilimi su altı arkeolojisinden nasıl
faydalanır?
27
gezelim
Bulunduğunuz yörede varsa kazı alanlarını ve etnografya müzelerini geziniz. Gördüklerinizi
arkadaşlarınızla paylaşınız.
3. Antropoloji
İnsan ırklarını inceleyen bilim dalıdır. İnsanın iskelet, kafatası gibi fiziki yapısını araştıran
antropoloji, insanlık tarihinin en eski dönemlerinin aydınlatılmasında yardımcı olur. Antropolojinin bir
dalı olan sosyal antropoloji ise toplumların kültürlerinin başlangıcından günümüze kadar olan
gelişmelerini inceler.
yorumlayalım
BUZ ADAM: ÖTZİ
MÖ 3300 yıllarında yaşamış olan Buz Adamı Ötzi, 1991 yılında Avusturya-İtalya sınırındaki
Ötzlar Alpleri'nde keşfedilmiş mumyadır. Mumya, bu ismi bulunduğu vadiden almıştır. Ötzi
antropologlar ve arkeologlar için Bakır Çağının yaşam tarzına ilişkin çok değerli bilgiler
sağlamıştır.
Ötzi üzerinde adli tıbbın, arkeolojinin, antropolojinin ve diğer ilgili disiplinlerin en ileri bilgi
düzeylerini içeren çok titiz bir çalışma yapılmış, mumya kapsamlı bir şekilde ölçülmüş, röntgen
ışınlarından geçirilmiş ve tarihlendirilmiştir. Dokuları ve sindirim sistemi içindeki buluntular,
taşıdığı aletlerdeki polenler ve diğer kalıntılar mikroskopla incelenmiştir.
Ötzi'nin, ölümü esnasında 30-45 yaş arasında ve yaklaşık 1.60 boyunda olduğu anlaşılmıştır.
Ötzi'nin vücudunun çeşitli yerlerinde toplam 57 dövme bulunmaktadır. Daha da ilginci, bu
dövmelerin, günümüzde akupunktur tedavisi açısından önem arz eden noktalar üzerinde veya
çok yakınında bulunmasıdır. Hatta, dövmelerin denk geldiği akupunktur noktalarından hareketle,
Ötzi'nin sindirim sistemi ile ilgili sağlık sorunları yaşadığı anlaşılmıştır.
Ötzi'nin kuru otlardan örülmüş bir pelerin, deri yelek ve ayakkabılardan oluşan giysilerinin
büyük bir ustalığın ürünü olduğu görülmüştür. Ayakkabıları geniş, su geçirmez nitelikte ve karda
yürümek için özel olarak tasarlanmıştır. Ayakkabıların tabanında ayı derisi, üst kısımlarında
geyik derisi kullanılmış ve bu iki arası ağaç kabuğu parçaları ile birbirlerine bağlanmıştır.
Ayakkabıların etrafı ve içi kuru otlarla kaplanarak çorap işlevi görmüştür.
Ötzi ile birlikte bulunan diğer nesneler arasında, sapı porsuk ağacından bir bakır balta, sapı
dişbudak ağacından bir çakmak taşı bıçak, sopaları kartopu çalısı veya kızılcıktan yapılmış ve
ucu çakmaktaşlı oklarla dolu bir sadak ve yapımının henüz tamamlanmadığı anlaşılan ve
Ötzi'nin boyundan daha uzun ve yine porsuk ağacından yapılmış bir yaydır.
Ötzi'nin sindirim sisteminin analizinde, ilki dağkeçisi eti, ikincisi kızıl geyik eti olmak üzere iki
ayrı yemeğin kalıntıları bulunmuştur ve etlerin tahıl beraberinde yendiği anlaşılmıştır. İlk yemeğin
kalıntılarında yer alan polenler araştırmacıları bu yemeğin orta rakımda bir kozalaklı ağaç
ormanında yendiği sonucuna ulaştırmıştır.
İncelemelere göre Ötzi'nin ölümü anında, omzuna muhtemelen bir ok saplanmış bulunduğu
ve bu okun pelerinini hafifçe yırttığı sonucunu vermiştir. Okun ucu Ötzi'nin vücudundan çıkarılmış
olmalıdır. Aynı taramadan görüldüğü üzere Ötzi'nin ellerinde, bileklerinde ve gövdesinde de yara
ve bereler bulunmaktaydı.
Kan kaybından zayıf düşen Ötzi, görülebildiği kadarıyla, silahlarını ve diğer teçhizatını
düzgün bir şekilde bir kayanın yanına sıralamış ve ardından da son nefesini vermiştir.
Paul Bahn, Arkeolojinin ABC'si, s.59-60'dan yararlanılmıştır.
?cevaplayalım
1. Ötzi’nin yaşadığı dönemle ilgili hangi antropolojik bilgilere ulaşabiliriz?
2. Tarihçi, Ötzi’nin yaşadığı dönemle ilgili elde edilen antropolojik buluntulardan nasıl yararlanır?
28
4. Etnografya
Bu bilim, toplumların yaşayış, gelenek, örf ve âdetlerini inceler. Bu incelemeler sonucunda
etnografyanın ortaya çıkardığı bilgiler, tarihî belgelerin az olduğu durumlarda büyük önem taşır.
yorumlayalım
KINALI HASAN
Çanakkale Savaşları sırasında cepheye devamlı gencecik, pırıl pırıl insanlar yağmıştır. Bu gencecik
çocuklar savaşa gitmeden evvel kısa bir eğitimden geçer, sonra cepheye giderlerdi. Yeni erleri denetleyen
komutan Sırrı Bey, genç er Hasan'ın saçındaki kınayı görüp ona takılır.
- Hiç erkek adam saçına kına yakar mı?
- Bilmiyorum komutanım anam yakmıştır!
Genç adam gerçekten de anasının neden saçına kına yaktığını bilmez. Anasına bir mektup yazarak neden
böyle bir şey yapma ihtiyacı duyduğunu sorar.
Anasının cevabı çok duygusaldır.
- Oğlum, aslanım: Sen bu yaşa gelene kadar bu vatanın ekmeğini yedin, suyunu içtin. Artık bu vatana
borcunu ödeme vaktin geldi. Sen babanın, benim, kardeşlerinin bu vatana bir kurbanısın. Oğlum söyle
kumandanına bizim buralarda kurbanlık diye ayrılan koyunlar kınalanır. Ben de seni evlatlarımın arasından
vatana kurban adadım, onun için saçını kınaladım.
Ne yazık ki Kınalı Hasan mektubu kumandanına okuyamadan girdiği çatışmada yaralanmış ve
kurtulamamıştır. Kınalı Hasan'ı defnetmeden evvel üzerindekiler alınmış, cebinden anasının mektubu da
çıkmıştır.
okulweb.meb.gov.tr
?cevaplayalım
1. Yukarıdaki metinde Türklerde vatan sevgisi ile ilgili hangi özellikler vurgulanmaktadır?
2. Kültürel özelliklerin bilinmesi tarihî olayların açıklanmasına nasıl bir katkı sağlar?
gezelim
Bulunduğunuz yörede etnografya müzesi varsa geziniz. Gördüklerinizi arkadaşlarınızla paylaşınız.
5. Hukuk
Hukuk, toplu hâlde yaşayan insanların birbirleriyle ve devletle ilişkilerini düzenleyen kurallara
denir. Bir topluma ait hukuk kurallarıyla o toplumun iktisadi, siyasi, kültürel yapısıyla ilgili bilgiler elde
edilebilir. Hukuk ile tarih ilişkisi insanlığın var oluşundan beri devam etmektedir.
yorumlayalım
Eski Türklerde;
-Devlete karşı isyanın, adam öldürmenin, ordudan kaçmanın, vatana ihanetin, at koşum takımı çalmanın
cezası ölümdür.
-Uzun süreli hapis cezası verilmez.
-Kadın kocasının kötü muamelesinden dolayı boşanma davası açabilir.
-Evlenen en küçük oğul baba evinin mirasçısıdır.
-Suç işleyenleri cezalandırma görevi sadece devlete aittir. Şahsi intikam almak yasaktır.
-Evlatlık, hukuki babasının mirasından hisse alır.
-Devlet mirastan vergi alma hakkına sahiptir.
-Evlenen oğul, babanın büyük oğullarından birisi ise baba oğulu için bir ev yaptırır ve servetinden bir
kısmını ona tahsis eder.
Türkler Ansiklopedisi, C 2, s.870 ve C3, s. 88'den özetlenmiştir.
? cevaplayalım
Metinde verilen bilgilerden tarihçi nasıl yararlanır?
29
BMM’nin Açılması
23 Nisan 1920
Sivas Kongresi
4-11 Eylül 1919
Erzurum Kongresi
23 Temmuz7 Ağustos 1919
Amasya Genelgesi
22 Haziran 1919
Atatürk’ün
Samsun’a Çıkışı
19 Mayıs 1919
Mondros Ateşkes
Anlaşması
30 Ekim 1918
6. Kronoloji
Kurtuluş Savaşı'nda olaylar kronolojisi
?cevaplayalım
Yukarıdaki tarih şeridine göre Kurtuluş Savaşı ile ilgili kronoloji bilgisine sahip olmak tarihçiye
nasıl yardımcı olur?
Kronoloji zaman bilimidir. Tarihî bir olay için zaman önemli bir unsurdur. Olayların meydana geldiği
tarihin bilinmesi olaylar arasında neden-sonuç ilişkisi kurulmasına yardımcı olur.Tarihî olayların
zamanının belirlenmesinde ve sıralanmasında tarih bilimi kronolojiden faydalanır.
7. Edebiyat
Edebiyat duygu ve düşünceleri söz veya yazı ile etkili bir biçimde anlatma sanatıdır. Tarih boyunca
meydana gelmiş önemli olaylar edebiyata konu olmuş, bu olayların aktarılmasında edebiyat önemli bir
rol oynamıştır.
yorumlayalım
ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE
Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tahaşşüt ki ufuklar kapalı!
Nerde gösterdiği vahşetle bu: bir Avrupalı'
Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski dünyâ, yeni dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,
Ostralya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
.....
Mehmet Âkif ERSOY
?cevaplayalım
Çanakkale Savaşı΄ndan bir görüntü
www.meb.gov.tr
“Çanakkale Şehitlerine” adlı şiirden Çanakkale Savaşı ile ilgili hangi bilgiler elde edilebilir?
30
8. Felsefe
Felsefe, akıl ve mantık ilkelerine uygun düşünmeyi esas alan bir bilimdir. Bu bilim öncelikle varlık,
bilgi ve ahlakla ilgilidir. Felsefenin tarihî olayları değerlendiren kolu ise "tarih felsefesi"dir. Olayların
doğru tahlili ancak o devrin felsefesinin bilinmesiyle mümkün olur.
yorumlayalım
İslam dünyası Orta Çağda en parlak dönemini yaşamıştır. Ekonomik ve siyasi açıdan güçlü İslam
devletlerinin olduğu bu dönemde bilimsel açıdan da büyük gelişme kaydedilmişti. Özellikle Abbasiler
döneminde eski kültürlerden yapılan tercümeler nedeniyle Bağdat kütüphanesindeki kitap sayısının bir
milyonu aştığı belirtilmektedir. Dünyanın en önemli üniversiteleri, hastaneleri İslam ülkelerinde idi. Bu
dönemde birçok bilim adamı yetişmiş ve bilimsel faaliyetler hükümdarlar tarafından desteklenmiştir. Avrupalı
zenginler yüksek tahsil için Endülüs’teki( İspanya) üniversitelere giderlerdi.
Orta Çağda Avrupa ise en karanlık dönemini yaşamıştı. Burada ekonomik ve siyasi açıdan zayıf devletlerin
olduğu bu dönemde kültürel ve bilimsel hayat son derece geriydi. Toplum sınıflara ayrılmış, kilise toplum
üzerinde büyük bir baskı kurmuştu. Okuma yazma oranı son derece düşüktü. Kralların kütüphanesindeki kitap
sayısı onlu rakamlarla ifade ediliyordu.
:
www.egitim.aku.edu.tr'den yararlanılmıştır.
?cevaplayalım
Metinden yola çıkarak Orta Çağda İslam dünyası ile Avrupa'yı bilime bakış açıları yönünden
karşılaştırınız.
9. Paleografi
Eski yazıların okunmasını sağlayan, bu yazıların tür ve şekillerini inceleyen bilim dalına paleografi
denir. Bir toplumun dilini bilmek tarihî araştırmalar için yeterli değildir. Dille birlikte kullanılan yazının da
bilinmesi gerekir. Örneğin, Mısır tarihi incelenirken hiyeroglif; Orta Asya Türk tarihi incelenirken Orhun,
Uygur ve Çin alfabeleri bilinmelidir.
Tarih bilimi açısından yazıların tür ve
şekillerinin bilinmesi önemlidir. Yazıların tür ve
şekilleri toplulukların akrabalık ilişkileri,
kullanıldığı dönem ve bölge hakkında bazı
ipuçları verebilir. Tarih için ferman, kronik, anal
gibi yazılı belgelerin okunabilmesi ve
anlaşılabilmesi önemli bir sorundur. Tarih
bilimi bu konuda Paleografi biliminden
yararlanır.
10. Epigrafi
Epigrafi, anıtlar üzerindeki kitabeleri ve
yazıları inceleyen bilim dalıdır. Filoloji ve
paleografi bilimleri ile iş birliği içerisinde
çalışır. Anıtlar üzerindeki kitabeler ait olduğu
dönem hakkında önemli bilgiler verir. Örneğin;
Asur ve Urartu hükümdarları saltanatları
boyunca kazandıkları zaferleri ve yaptıkları
işleri kronolojik olarak kitabeleştirmişlerdir.
Kök Türkler zamanında oluşturulan Orhun
Kitabeleri'nde ise devletin siyasi, sosyal yapısı
hakkında birtakım bilgiler verilmiştir. Tarih
bilimi, kitabelerdeki bu bilgilerin anlaşılması ve
okunmasında Epigrafi biliminden yararlanır.
Türkiye Selçukluları
Dönemine ait bir kitabe
?cevaplayalım
Kitabeler hangi kaynak grubuna dâhil edilebilir? Kitabelerin kaynak olarak kullanılabilmesi için
tarih bilimi paleografi ve epigrafiden nasıl faydalanır?
31
11. Sosyoloji
Sosyoloji, genel olarak toplumu inceleyen bir bilim dalıdır. Toplumsal olayların bağlı olduğu genel
kuralları, toplumların oluşturdukları kurum ve kuruluşların insan ve toplum yaşamına etkilerini inceleyerek tarih bilimine yardımcı olur.
Tarihî bir olayın değerlendirilebilmesi için olayın meydana geldiği dönemin toplum yapısı, değer
yargıları vb. özelliklerin bilinmesi tarih bilimi açısından çok önemlidir.
yorumlayalım
İSLAMİYETTEN ÖNCE ARAP TOPLUMU
İslamiyet öncesi Araplar, kabileler hâlinde yaşarlardı. Kabilelerin başında şeyh, emir denilen yöneticiler
vardı. Kabileler, aynı kökten gelen ailelerden oluşurdu. Ailede erkek söz sahibiydi. Erkeklerde çok eşlilik
görülürdü. Kız çocuklarına değer verilmez, kadın miras hakkından yararlanamazdı.
İslamiyet öncesi Arap toplumunda kabileler arası kan davaları yaygındı. Halk genel olarak köleler ve
hürlerden oluşuyordu. Köleler, sahipleri tarafından alınır, satılır ve ticari mal olarak kabul edilirdi.
Arabistan’da İslamiyet öncesinde Haniflik, Hristiyanlık, Yahudilik gibi tek tanrılı inançlar da görülmekteydi.
Putperestlik ise en yaygın inanıştı.
Mekke, Medine ve Taif şehirlerinin bulunduğu Hicaz, özellikle ticaret yollarının geçtiği önemli bir bölgedir.
Panayırların düzenlendiği dönemlerde Araplar Kâbe'yi ve buradaki putları ziyaret ederlerdi.
Yılmaz Boyunağa, Tebliğinden Günümüze Kadar İslam Tarihi,s.26-35‘ten
cevaplayalım
?
İslamiyet öncesi Arapların toplumsal yaşayışlarına anlayabilmek için sosyoloji biliminden nasıl
yararlanılır?
12. Filoloji
Filoloji, dünyada var olmuş ve var olan dilleri inceler. Diller arasındaki akrabalık bağlarını, sözcük
alış verişlerini araştırır. Göç hareketlerinin açıklanmasında, toplulukların yakınlık derecelerini ortaya
koymada tarih bilimine yardımcı olur.
yorumlayalım
ALTAY DİLLERİNDEN...
Altay dilleri içinde birbirine en yakınlık gösteren, Türkçe ile Moğolca'dır. Moğollar, Cengiz Han
döneminde Uygur yazısını alırlar ve kendi yazı dillerini kurarlar. Moğolca 18.yüzyıla değin kendi
içinde gelişir. En eski Moğol yazıtı, Orhun Irmağı kıyısında granit bir taş üstünde yazılmıştır.
Moğolca'nın en eski yazılı ürünü 13.yüzyıla aittir.
Her iki dilde söz varlığı açısından şu benzerlikler bulunur. Türkçe kulak sözü Moğolcada kulagu
biçiminde 'kulak ve kulak kiri' anlamında kullanılır. Türkçe omuz sözcüğü Moğolcada omurugun
biçimindedir, göğsün üst bölümü anlamına gelir. Türkçe saç sözcüğü Moğolcada saçug olarak geçer,
alın perçemi yerine söylenir. Türkçe topuk sözcüğü Moğolca da toyik olarak geçer. İnek, öküz,
buzağı, teke, koyun, koç, kuzu gibi hayvan adları arasında da yakınlık ve benzerlikler vardır. Ayrıca
anlamak, yapmak-etmek, çağ, yıl, katı, güç, güçlü gibi soyut kavramların karşılıkları arasında
koşutluklar bulunur. Yeşil, sarı, kara, gök gibi renk adları arasındaki benzerlikler de göz önüne
alınacak olursa, aradaki ortaklık küçümsenemez.
Ayrıca Türkçe ile Moğolca arasında kimi ses benzerlikleri de bulunmuştur. Sözgelimi Moğolca i
ünlüsünün “ı” ya da “u” ünlüsü ile karşılandığı söylenir. Günümüzde sarı biçiminde söylediğimiz Eski
Türkçe sarıg sözcüğü Moğolca'da sira biçimindedir. Moğolcada yeni anlamında nira sözcüğü vardır.
Bu sözcük ile Türkçe yaz sözcüğü arasında koşutluk olduğu düşünülür. Yine Moğolcada var
anlamında bu sözcük geçer. Bu sözcükle Eski Türkçe bar sözcüğü arasında yakınlık olduğu gözlenir.
Fuat Bozkurt,Türkler'in Dili, s.74.
?cevaplayalım
1. Türkçe ile Moğolca arasındaki benzerliklerin nedeni neler olabilir?
2. Filoloji hangi bilim dallarıyla çalışır?
32
13. Diplomatik
Belgeleri tür (ferman, şeriye sicili, antlaşma metinleri vb.), şekil ve içerik bakımından değerlendiren
bilim dalına diplomatik denir. Belgelerin sahte olup olmadığı, hangi makamdan hangi makama
yazıldığı, belgelerin üzerindeki işaretlerin ve şekillerin ne anlama geldiği, kurumlar ve devletler arası
yazışma şekilleri, bürokrasi, hukuk, devlet politikası, yönetim anlayışı vb. konularda tarih bilimine yarar
sağlar.
yorumlayalım
BALKAN ANTANTI
Atina,9 Şubat 1934
Antlaşma Metni
Balkanlar’da barışın güçlendirilmesine katkıda bulunmak isteğinde olan;
……
Türkiye Cumhurbaşkanı, Yugoslavya Yüce Kralı, Yunanistan Cumhurbaşkanı ve Romanya
Yüce Kralı bir Balkan Anlaşma Yasası yapmayı kararlaştırmış ve bu amaçla, yetkili temsilcileri
olarak;
Türkiye Cumhurbaşkanı:Dışişleri Bakanı Sayın Tevfik Rüştü’yü;
Yugoslavya Yüce Kralı:Dışişleri Bakanı Sayın Bogolioub Jevtich’i:
Yunanistan Cumhurbaşkanı:Dışişleri Bakanı Sayın Demètre Maximos’u;
Romanya Yüce Kralı: Dışişleri Bakanı Sayın Nicolas Titulescu’yu atamışlardır.
Bu yetkili temsilciler, aşağıdaki hükümleri kararlaştırmıştır.
(Maddeler)
Atina’da 9 Şubat 1934 günü 4 örnek düzenlenmiş ve her Bağıtlı Yüksek Tarafa bunlardan biri
sunulmuştur.
Dr.TEVFİK RÜŞTÜ
D. MAXİMOS
N.TİTULESCU
B.JEVTİCH
İsmail Soysal, Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları, C1, s.454-455 'ten derlenmiştir.
?cevaplayalım
Yukarıdaki antlaşma metninden hangi tarihî bilgilere ulaşılabilir?
14.Nümizmatik
Nümizmatik, eski paraları inceler. Bu paraların ait oldukları medeniyetlerle ilgili bilgi edinilmesinde
tarih bilimine yardımcı olur. Para üzerinde yer alan bazı yazılar, devlet, hükümdar, devletin mali gücü
gibi konularda tarihçiye önemli ipuçları verebilir.
yorumlayalım
Osmanlı Devleti’ne ait altın para
Osmanlı Devleti’ne ait kâğıt para
?cevaplayalım
Osmanlı Devleti’ne ait paralardan hangi tarihî bilgilere ulaşılabilir?
33
15. İstatistik
İstatistik, belirli bir amaç için veri toplama, tablo ve grafiklerle özetleme, sonuçları yorumlama,
özellikler arasındaki ilişkiyi araştırma, çeşitli konularda geleceğe ilişkin tahmin yapma ilkelerini
kapsayan bir bilimdir. Fizik ve doğa bilimlerinden sosyal bilimlere kadar geniş bir alanda
kullanılabilmektedir. İstatiksel veriler, tarihî bir olayın değerlendirilmesinde önemli bir yere sahiptir.
yorumlayalım
BÜYÜK TAARRUZ’DA TÜRK VE YUNAN KUVVETLERİNE AİT İSTATİSTİKLER
ASKER,SİLAH,CEPHANE
TÜRK KUVVETLERİ
SUBAY
ER
TÜFEK
KILIÇ
HAFİF MAKİNELİ TÜFEK
AĞIR MAKİNELİ TÜFEK
TOP
UÇAK
8659
199.283
100.352
5000
2025
839
340
8
YUNAN KUVVETLERİ
6564
218.000
83.000
1300
3113
1280
418
50
Komisyon, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, s. 311.
?cevaplayalım
Tablodan yararlanarak Büyük Taarruz (1922)’la ilgili hangi tarihî bilgilere ulaşılabilir?
16. Ekoloji
Ekoloji, canlıların birbirleri ve çevreleriyle ilişkilerini inceleyen ve doğanın korunmasına yönelik
çalışmalar yapan bir bilim dalıdır. İnsanın üretim ve tüketim faaliyetlerinin doğanın dengesini bozması
bu bilimin doğmasına neden olmuştur. Doğal dengedeki bu bozulma da insan yaşamı, olayların
oluşumu ve tarihin akışını önemli bir şekilde etkilemiştir.
yorumlayalım
Atom bombası atıldıktan sonra Hiroşima
Atom bombası atılmadan
önce Hiroşima
Atom bombası atıldıktan
sonra Hiroşima 1945
? cevaplayalım
Hiroşima 2007
Yukarıda atom bombası atılmadan önce ve sonra Hiroşima’ya ait fotoğraflar görülmektedir. Fotoğraflara
göre atom bombasının neden olduğu çevresel değişiklikler insanların yaşamını nasıl etkilemiş olabilir?
34
17. Kimya
Ele geçen eserlerin hangi döneme ait olduğunun
belirlenmesinde kimya bilimi, tarihe yardımcı olur. Kimyada
kullanılan “Karbon 14” metoduyla, tarihî buluntuların madde yapısı
incelenerek ait oldukları dönem belirlenmeye çalışılır. Aynı
zamanda belgelerin ya da bulguların kimyasal özellikleri
incelenerek orijinal olup olmadığı hakkında değerlendirmelerde
bulunulur. Örneğin, kimyasal analiz neticesinde yazılı bir belgenin
orjinal olup olmadığı kâğıtların cinsine, mürekkeplerin ya da
boyaların özelliklerine bakılarak anlaşılabilmektedir. Bu açıdan
kimya bilimi tarih bilimine, doğru ve gerçek bilgiye ulaşmada katkı
sağlar.
Çanakkale Savaşı’nda
kullanılmış top mermileri
?cevaplayalım
Yukarıdaki fotoğrafta yer alan top mermilerinin Çanakkale Savaşı dönemine ait olup olmadığı
nasıl tespit edilebilir?
18. Sanat Tarihi
Sanat tarihi, kısmen arkeolojinin de metotlarını kullanarak son zamanlarda gelişme göstermiş bir
bilim dalıdır. Sanat tarihi, bir sanat eserinin sanatçısını ve sanatsal değerini, toplumun sanata karşı
bakış açısını belirlemeye çalışır. Ayrıca toplumların kültür seviyelerinin, medeniyete katkılarının tespiti
ve o toplumdaki sanatın geliştiği ortamın ayrıntılarıyla bilinmesi aşamasında tarih bilimine yardımcı
olur.
yorumlayalım
İLK TÜRK HALISI
Günümüzde bilinen en eski düğümlü halı olan
Pazırık halısı 1947 ve 1949 yılları arasında Altay
Dağları eteklerinde, Pazırık’ta bir mezar odasında
yapılan kazılar sırasında ortaya çıkarılmıştır.
Arkeologlar bu halının MÖ 2-3 ya da MÖ 3-5. yy. da
+dokunmuş olabileceğini belirtmektedirler. Mezar
odası içine dolan suyun buz tutması ve halının bu
buzun içinde kalması günümüze kadar korunarak
gelmesini sağlamıştır. Halı süvari ve geyik figürleri
içeren, bordürlerden oluşmaktadır.
Ayrıca Pazırık halısı düğüm sıklığı son derece
fazla olan bir halıdır; desimetrekaresinde 3600
düğüm vardır. Pazırık halısı; stil, ölçü ve şekil
bakımından Türkmen halılarını andırmaktadır.
Halının dokumasında kullanılan atkılar yün olup
oldukça ince ve çok bükümlüdür. Yine halıda
kullanılan çözgülerde yündür. Motifler birbirlerine
büyük bir uyum içerisinde bağlanmıştır. Yine
motiflerin birleştirilişi bakımından da halıcılık
tekniğine tam uyulmuştur. Bugün Leningrad Ermitaj
İlk Türk halısı-Pazırık kurganı
Müzesi’nde sergilenen bu halıyla birlikte ortaya
çıkarılan diğer mezar odası buluntuları ve Kök Türk
yazısı ile yazılmış Türkçe kelimeler, halının Hun Türkleri ile bağlantı olduğunu ortaya koymuştur. Pazırık halısı
Türk düğümü olarak bilinen Gördes düğümüyle dokunmuştur ve devrine göre oldukça ileri bir tekniğe sahiptir.
Bu da halıcılığın Türklerde çok daha eskilere dayanan bir geçmişi olduğunu düşündürmektedir.
papirüs.ankara.edu.tr
?cevaplayalım
Yukarıdaki metin ve fotoğraftan yola çıkarak Pazırık halısında Türklerin yaşayışı ile ilgili hangi
bilgilere ulaşılabilir?
35
19. Heraldik
Heraldik armaları inceleyen bilim dalıdır. Armalar da tarihin aydınlatılmasında önemli rol oynadığı
için heraldik , tarihin faydalandığı bilim dallarından biri kabul edilmektedir.
yorumlayalım
4
5
6
1
2
3
Osmanlı arması
Yukarıdaki Osmanlı armasında yer alan bazı sembollerin anlamları aşağıda belirtilmiştir.
1. Yeşil Hilafet sancağı.
2. Terazi, adaleti temsil eder.
3. (Üstte) Kuran-ı Kerim, (Altta) Kanunnameler.
4. Tuğranın etrafındaki güneş motifi, padişahın güneşe benzetilmesinden ileri gelir.
5. Sorguçlu serpuş, Osman Gazi’ yi ve tahtı temsil eder.
6. Osmanlı sancağı.
?cevaplayalım
Yukarıda yer alan Osmanlı armasına göre Osmanlı Devleti ile ilgili hangi tarihî bilgilere ulaşılabilir?
36
ölçme ve
değerlendirme
A. Aşağıdaki çoktan seçmeli soruları cevaplayınız.
1. Geçmişteki insan topluluklarının yaşayışlarını, birbirleriyle olan ilişkilerini, kültür ve uygarlık
alanındaki ilerlemelerini yer ve zaman göstererek , neden-sonuç ilişkisi içinde inceleyen bilim
dalına tarih denir.
Bu tanımda tarih biliminin hangi özelliği yer almamıştır?
A) Belgelerden yararlanması
B) Eski devirleri ele alması
C) Olayların tahlilini yapması
D) Olayların geçtiği yeri ve zamanı belirtmesi
E) Kronolojiye yer vermesi
2. Tarihi, çağlara ayırmanın amacı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Takvimin başlangıcını belirlemek
B) Tarihe yardımcı bilimlerden yararlanmak
C) Tarihî olayları önemine göre sıralamak
D) Toplumları birbirinden ayırt etmek
E) Tarihî olayların incelenmesini kolaylaştırmak
B. Aşağıdaki boşlukları doldurunuz.
1-Doğrudan doğruya tarihî bir olayı yaşayan, bu olayı gören veya olayla çağdaş yazarların verdikleri
bilgi ve eserlere ……………….................... denir.
2-Hikâye, efsane, destan ve menkıbe gibi kaynaklara ………................……….. kaynak denir.
3-Asya tarihi, Anadolu tarihi, Samsun tarihi biçiminde yapılan sınıflandırmaya …...…….…….. göre
sınıflandırma denir.
4-Hikâyeci tarihin öncüsü ………….........……
C. Aşağıdaki ifadelerin başındaki boşluğa doğru ise (D), yanlış ise (Y) koyunuz.
( ) 1-Tarihî olaylarda aynı sebepler, her zaman aynı sonuçları verir.
( ) 2-Araştırıcı tarihçilik 19. yüzyılın ortalarından itibaren gelişmeye başlamıştır.
( ) 3-Tarih zaman zaman deney ve gözleme de başvurabilir.
( ) 4-Ana kaynaklar her zaman doğru bilgi içerir.
( ) 5-Kitabeler birinci elden kaynaktır.
D. Aşağıda soldaki sütunda tarihin faydalandığı bilimler, sağdaki sütunda da bu bilimlerin
tanımları verilmiştir. İlişkili olan tanımları eşleştiriniz.
( ) 1-Antropoloji
A-Eski yazıların okunması
( ) 2-Arkeoloji
B-Kitabelerin okunması
( ) 3-Kronoloji
C-Kazı çalışmaları sonucu yeni bulgulara ulaşılması
( ) 4-Nümizmatik
D-Olayların tarih sırasına konması
( ) 5-Paleografi
E-Toplumlar kültürel gelişimlerinin incelenmesi
( ) 6-Coğrafya
F-Para üzerindeki bilgilerin tespit edilmesi
G-Tarihî olayın geçtiği yerin tespit edilmesi
E. 1. On yıl sonra bir arkadaşınıza iletilmek üzere bir mektup yazmanız isteniyor. Siz de tarihî bir olay
niteliği taşıyabilecek günümüzde gerçekleşen bir olayı tespit ediniz. Bu olayı tarih biliminin yararlarını göz
önünde bulundurarak bir sayfayı geçmeyecek şekilde yazınız.
2. İyi bir tarihçide bulunması gereken özellikleri gerekçileriyle birlikte kısaca açıklayınız.
37
2. ÜNİTE
2.ÜNİTE: UYGARLIĞIN DOĞUŞU VE İLK UYGARLIKLAR
1.KONU: TARİHÎ ÇAĞLARA GİRİŞ
2.KONU: İLK ÇAĞ UYGARLIKLARI
38
hazırlanalım
1. Yörenizde eski çağlardan kalma yerleşim yeri var mıdır? Araştırınız.
2. Eski Çağ uygarlıklarının kurulduğu bölgelerin özelliklerini araştırınız.
3. İnsanlar topluluk hâlinde yaşamaya niçin ihtiyaç duyarlar?
Topluluk olarak yaşamak hangi sonuçları ortaya çıkarır?
4. Anadolu'nun en eski devirlerden beri birçok topluma yurt olmasının
sebepleri neler olabilir?
ALACAHÖYÜK-ÇORUM
39
1.KONU
TARİHÎ ÇAĞLARA GİRİŞ
TEMEL KAVRAMLAR
YAZI
NEOLİTİK
HÖYÜK
ÇAĞ
TUNÇ
PALEOLİTİK
MEZOLİTİK
KALKOLİTİK
düşünelim
“Çağların değişmesi ile millet ve
toplumların tarih karşısındaki
durumlarının da değişeceği gerçeğinin dikkatten kaçması tarihi
değerlendirirken karşılaştığımız hatalardandır.”
İbn-i Haldun, Mukaddime, C I, s.241.
1. Yukarıdaki görsellerin her biri farklı tarihî döneme aittir.
Buna göre çağların sınıflandırılmasında hangi ölçütler
kullanılmış olabilir?
2. İbn-i Haldun'un yandaki sözüne göre çağ kavramıyla ilgili hangi
yargılara ulaşılabilir?
İnsan, düşünebilme ve düşündüğünü yaşama aktarabilme yeteneği ile diğer canlılardan ayrılır. Bu
farklı özelliği neticesinde hayatını kolaylaştırmak, yapısında var olan merak ve keşfetme duygusunu
tatmin etmek maksadıyla geçmişi ve çevresini tanıma ihtiyacı hissetmiştir. Bu nedenle tarihe yönelik
araştırmalara büyük önem vermiştir. Ancak insanlık tarihinin uzun bir zamanı kapsaması geçmiş ile
ilgili ayrıntılı araştırma yapmayı zorlaştırmış, tarih zamana göre sınıflandırılmıştır. Yazının
bulunmasından önceki döneme Tarih Öncesi Çağlar, yazının icadından sonraki döneme Tarih Çağları
denilmiştir.
TARİH ÖNCESİ ÇAĞLAR
TAŞ
ÇAĞI
MADEN
ÇAĞI
1.Eski Taş
Çağı
1. Bakır Çağı
2.Orta Taş
Çağı
2.Tunç Çağı
3.Yeni Taş
Çağı
3.Demir Çağı
TARİH ÇAĞLARI
İLK ÇAĞ
MÖ 3200
MS 375
ORTA ÇAĞ
375-1453
YENİ ÇAĞ
1453-1789
Yazının
icadından
Kavimler
Göçü'ne
kadar olan
dönemi kapsar.
Kavimler
Göçü'nden
İstanbul’un
Fethi'ne
kadar olan
dönemi kapsar.
İstanbul’un
Fethi'nden
Fransız
İhtilali'ne kadar
olan dönemi
kapsar.
YAKIN ÇAĞ
1789- ......
Fransız
İhtilali'nden
günümüze
kadar
olan dönemi
kapsar.
1. TARİH ÖNCESİ ÇAĞLAR
Yazılı kayıt ve belgelerin olmadığı Tarih Öncesi Çağlar hakkında tarih bilimi en çok arkeolojiden
yararlanır. Bu döneme ait bilgiler daha çok arkeolojik bulgulardan elde edilir. Yeni bulgularla birlikte bu
döneme ait bilgilerimiz de değişebilir. Tarih Öncesi Çağlar Taş Çağı ve Maden Çağı olarak ikiye ayrılır.
a.Taş Çağı (MÖ 600.000-5.500)
Eski Taş (Paleolitik) Çağı (MÖ 600.000-10.000): Yüz binlerce yıl süren bu dönem insanlık tarihinin
en uzun dönemidir. Genellikle çakmak taşlarının yontulmasıyla şekillendirilmiş kesici, delici ve kazıcı
aletler bu dönemin en belirgin buluntularıdır.
Tarihin bu döneminde insanlar tamamen doğaya bağlı kalmış, avcılık ve toplayıcılık ile hayatlarını
sürdürmüşlerdir. Hayvan postlarından giysi yaparak soğuktan korunmuşlardır. Mağara ve kaya
sığınaklarını barınak olarak kullanmışlardır. Bu çağın sonlarına doğru mağara duvarlarına hayvan ve
av sahneleri resimleri yapmışlardır.
40
yorumlayalım
Aşağıda Eski Taş Çağına ait görseller verilmiştir. Görsellerden hareketle bu dönem hakkında
neler söylenebilir?
Duvar resimleri
Lasque Mağarası-Fransa
Paleolitik Döneme
ait taş aletler
Karain Mağarası-Antalya
Dünyada Paleolitik Döneme ait ilk izlere İspanya'daki Altamira, Fransa'da Lasque (Laskö)
mağaralarında rastlanmıştır. Türkiye'de bu döneme ait kalıntıların bulunduğu yerlere Antalya'da
Karain, Beldibi ve Belbaşı; İstanbul'da Yarımburgaz mağaraları örnek gösterilebilir. Yarımburgaz
Mağarası, Türkiye'deki bilinen en eski yerleşim yeridir.
Orta Taş (Mezolotik) Çağı (MÖ 10.000-8.000): Bu dönemde insanlar, Eski Taş Çağında olduğu
gibi hayatlarını avcılıkla ve toplayıcılıkla sürdürmüşler; mağara ve kaya sığınaklarında yaşamaya
devam etmişlerdir.Daha sonra buzullar erimeye
Ateşin bulunması insan yaşamında
başlamış ve bu dönemin sonlarına doğru ateş
ne gibi değişikliklere sebep olmuştur?
bulunmuştur.
Bu çağın en özgün buluntuları çakmak taşından
yapılmış, mikrolit adı verilen ve günlük yaşamda kullanılmaya yönelik küçük araç gereçlerdir.
Orta Asya'da Mezolotik Çağa ait en eski yerleşim yeri Güney Tacikistan'daki Kuldara (Ceyhun
Nehri'nin yukarı kısmı) bölgesidir. Türkiye'de bu dönemi aydınlatan merkezlerden bazıları Antalya'da
Beldibi, Ankara'da Macunçay, Göller yöresinde Baradiz, Samsun'da Tekkeköy mağaralarıdır.
!
K
A
R
A
D
PAFLAGONYA
Yarımburgaz
Kumtepe
B
İT
İN
Y
F İ R İ G YA
Ahlatlıbel
Yazılıkaya
E
A
KY
DO
A
P
Alişar
Kı
Gordion
zıl
ırm
G
KA
Kültepe
E
Van
Gölü
Tuz
Gölü
Sardes
Beycesultan
L İ D YA
İkiztepe
Horoztepe
Hattuşaş
ak
İzmir
Z
Tekkeköy
Ankara
Sipilos
İ
Alacahöyük
Zippasla
M İ S YA
N
A
Truva
Baradiz
Ephesos
Dicle
Hacılar
n
an
N
İvriz
İ
Antalya Beldibi
Z
Rodos
Gurgum
Çatalhöyük
yh
a
E
P İ S İ D YA
PA M
FİL
YA
Karain
K A R Y A
Ce
yh
D
Miletos
Tilkitepe
Çayönü
Eflatunpınar
Se
Midilli
E
K L İ K Y A
L İ K YA
Karatepe
Sakçagözü Kargamış
İ
Girit
KIBRIS
A
K
D
E
N
İ
Z
0
1. Harita: Eski çağlarda Anadolu’daki yerleşim yerleri
41
100
200
300
400 km
Yeni Taş (Neolitik) Çağı (MÖ 8000-5500): Mağara ve
kaya sığınaklarında yaşayan insanlar, ovalara ve su
kenarlarına inmişler; toprağı işlemeye başlayarak tarımsal
üretime geçmişlerdir. İlk kez köylerin kurulduğu bu dönemde insanlar kendilerine ağaç dallarından ve kamışlardan
kulübeler yapmışlar; korunmak amacıyla kulübelerini çamurla sıvamışlar, köylerin etrafını hendek ve çitlerle
çevirmişlerdir. Bu çağda insanlar, yiyecek ve içeceklerini
muhafaza etmek için kilden küp, çanak, çömlek yapmışlardır. Bazı bitkilerin liflerinden elbise dikmişlerdir.
Çatalhöyük-Konya
Köpek, at, koyun, keçi, sığır gibi hayvanları evcilleştirilmiştir.
Yeni Taş Çağına önce Ön Asya'da (Mezopotamya, Anadolu, İran, Suriye) girilmiştir. Türkiye'de bu
çağa ait kalıntılara Konya yakınlarında bulunan Çatalhöyük, Diyarbakır yakınlarında bulunan Çayönü
ve Gaziantep Sakçagözü'nde rastlanmıştır. Çayönü Türkiye'de ve Güneydoğu Avrupa'da Yeni Taş
Çağında kurulan ilk köy yerleşim yeri, Konya'da bulunan Çatalhöyük ise insanlık tarihinin ilk şehir
yerleşmesi olarak kabul edilmektedir.
b.Maden Çağı (MÖ 5500-1200)
Bakır (Kalkolitik) Çağı : Taş Çağının sonlarına doğru maden keşfedilmiştir. İnsanların ilk
buldukları ve kullandıkları maden bakırdır. Bakırın tabiatta bol bulunması ve kolay işlenir olmasından
dolayı bu madenden silah, günlük kullanıma yönelik kap kacak yapılmıştır. Altın ve gümüş madenleri
daha çok süs eşya yapımında kullanılmıştır. Madenin insan yaşamına girmesiyle tarımda bereketi
simgeleyen madenî heykelcikler yapılmaya başlanmıştır.
Türkiye'de bu döneme ait merkezler arasında Çorum'da Alacahöyük, Denizli'de Beycesultan,
Çanakkale'de Kumtepe ve Truva, Samsun'da İkiztepe gibi yerleşim yerleri bulunmaktadır.
Tunç Çağı: İnsanlar zamanla bakırla birlikte kalayı eriterek daha sert bir karışım olan tuncu elde
ettiler. Bu dönemde site adı verilen ilk şehir devletleri kurulmuş, bunun ardından Mezopotamya'da
Sümer ve Akad; Anadolu'da Hitit Devleti gibi ilk büyük devletler ortaya çıkmıştır.
Türkiye'de bu dönemi aydınlatan en önemli merkezler arasında Ankara'da Ahlatlıbel, Kayseri'de
Kültepe yer almaktadır.
Demir Çağı: Demirin bulunup işlenmesi insanlık tarihinin en önemli buluşlarından biridir.
Başlangıçta “dövme” tekniği ile demirden az sayıda araç üretilebilmiştir. Bu çağda, üretim artmış,
ticaret ve silah yapım teknikleri gelişmiştir. Küçük şehir devletlerinin yerini büyük devletler almaya
başlamıştır. Bu devrin sonunda yazının bulunmasıyla Tarih Çağlarına geçilmiştir.
Anadolu'daki bazı yerleşim yerleri, tarih öncesi çağlarda kurulmuş, varlıklarını daha sonraki
dönemlerde de devam ettirmiştir. Burdur'da Hacılar, Çanakkale'de Truva, Yozgat'ta Alişar, Çorum'da
Alacahöyük bu tür yerleşmelere örnek gösterilebilir. Hacılar Höyüğü'nün etrafı duvarlarla çevrilidir. Bu
duvar, düşman tehlikesine karşı yapılan surların ilk örneklerindendir.
Truva'da yapılan kazılarda üst üste dokuz
şehir kurulduğu ortaya çıkarılmıştır. Bu şehirlerin
ilk beşi, Tarih Öncesi Çağlara, dördü ise İlk Çağa
aittir. Alişar'da yapılan kazılarda buranın yedi
yerleşim katından oluştuğu anlaşılmıştır.
Bunlardan ilk üçü, Tarih Öncesi Çağlara, dördü ise
İlk Çağa aittir. Alişar'dan elde edilen buluntulardan
burada yaşayanların çanak ve çömlek yapımında
ilerlemiş oldukları anlaşılmaktadır.
Alacahöyük ise dört yerleşim merkezinden
oluşmaktadır. Bunlardan ilk ikisi tarih öncesine,
diğerleri İlk Çağa aittir. Kazılarda bulunan altın,
gümüş ve bakırdan yapılmış güneş kursları, Orta
Anadolu'da ileri bir uygarlığın varlığını
göstermektedir.
Truva-Çanakkale
2.TARİH ÇAĞLARI
I. ünitedeki “Tarihin Sınıflandırılması” konusunda tarih biliminin çok geniş bir çalışma alanına sahip
olduğu ve bu nedenle geçmişin ayrıntılarıyla incelenmesinde zorluklar yaşandığından bahsedilmişti.
Tarih Öncesi Çağlarda olduğu gibi Tarih Çağları da bölümlere ayrılmış, bu bölümler İlk Çağ, Orta Çağ,
Yeni Çağ ve Yakın Çağ adlarını almıştır.
42
2.KONU
İLK ÇAĞ UYGARLIKLARI
TEMEL KAVRAMLAR
ANAL
HELENİZM
POLİS
FİRAVUN
SATRAPLIK
ZİGGURAT
KOLONİ
PANKUŞ
“Kültür, bir milletin dinî,
ahlaki, hukuki, iktisadi,
fennî hayatlarının
ahenkli bir bütünüdür.”
Ziya Gökalp
İ. Kafesoğlu,Türk Millî Kültürü, s.16 .
düşünelim
1. Görsellerde Nil Nehri ve bir çöl görülmektedir. Görsellerden yola
çıkarak uygarlıkların gelişiminde coğrafi şartların etkilerinin neler
olabileceğini belirtiniz.
2. Ziya Gökalp’e göre kültürü oluşturan unsurlar nelerdir?
1.KÜLTÜR VE UYGARLIK
yorumlayalım
Aşağıdaki haritaya göre ilk uygarlıkların kurulduğu bölgeler hakkında neler söylenebilir?
Hangi uygarlıklar birbirinden etkilenmiş olabilir? Bu etkileşim hangi yollarla gerçekleşmiş olabilir?
GRÖNLAND
ALASKA
İS
KUZEY
AMERİKA
KA
İ
ND
A
VY
NA
A S YA
ORTA ASYA
TÜRK UYGARLIĞI
AV R U PA
Çin Seddi
ROMA
PO
İRAN
UYGARLIĞI
TİBET
OK
YA
İZ
UMMAN
DENİZİ
K
HİNT
UYGARLIĞI
YÜ
YA
ARABİSTAN
EN
Mısır Pramitleri
TA
M
ÇİN
UYGARLIĞI
BÜ
MISIR
LD
BENGAL
KÖRFEZİ
NU
AFRİKA
S
3000
AKDENİZ
ZI
1500
ZO
KI
S
N U
YA
O K
0
GÜNEY
AMERİKA
İNKA
UYGARLI ĞI
S U
N U
YA
O K
K
Y Ü
B Ü
ORTA
AMERİKA
S
L A
AT
MAYA
UYGARLIĞI
EGE ANADOLU
M
E
H İ N T
O K Y A N U S U
AVUSTRALYA
4500
6000 km
2.Harita:Dünya üzerinde ilk uygarlıklar
43
Kültür, bir millete ait maddi ve manevi değerler bütünüdür. Bu değerler göç, savaş, ticaret gibi
yollarla dünyanın farklı bölgelerine taşınmış ve kültürler arası etkileşim meydana gelmiştir. Bunun
sonucunda zaman içerisinde uygarlık adı verilen milletlerarası ortak değerler oluşmuştur.
İnsanlığın ortaya çıktığı andan itibaren dünyanın farklı yerlerinde birçok uygarlık meydana gelmiştir.
İnsanlar, ilk çağlardan itibaren verimli tarım alanlarını, su kenarlarını yerleşim yeri olarak seçmişler ve
buralarda ilk uygarlıkların temellerini atmışlardır.
Anadolu, Mezopotamya, Mısır, İran, Çin ve Hindistan önemli uygarlıkların kurulmuş olduğu
bölgelerdir. Sümer, Akad, Elam, Babil, Asur kültürleri Mezopotamya'yı; Hitit, Frigya, İyon,Lidya ve
Urartu kültürleri ise Anadolu'yu önemli bir uygarlık merkezi hâline getirmiştir. Anadolu ve
Mezopotamya'da olduğu gibi Orta Asya bozkırları ve Çin'in Sarı Irmak bölgesi de birer uygarlık
merkezidir.
?cevaplayalım
Kültür ile uygarlık kavramlarını karşılaştırınız.
2.MEZOPOTAMYA UYGARLIĞI
yorumlayalım
H
A
Z
A
R
K A R A D E N İ Z
D
E
N
ak
NİZ
İ
ASUR
E
İK
N
T
SUMER
Aramiler(1500)
Hermopolis
Tinis
Kene
Ur
00)
İS
İL
F
Kenanile
Menfis
Herakleopolis
ELÂM
Aşağı Mezopotamya
r(2000)
Sais
nile
r(G
(30 eldan
00)
iler)
Yafa
Kudüs
r(30
Z
00)
İ
(30
N
dlar
E
Aka
D
FE
K
Agade AKAD
Babil
İN
A
Ninova
Drangiana
Alasya
(Kıbrıs)
Lagaş
Asur kralı Asurbanipal
B
A
S
R
A
Kald
e
Girit
rrula
DE
Harran
Kargamış
Amu
E
EG
Hattuşaş URARTULAR
(Boğazköy)
Tuşpa
(Van)
Kaniş
(Kültepe)
Yukarı Mezopotamya
İ
Kı
m
lır
zı
Ankara
İZ
MARMARA
DENİZİ
Ö
R
FE
Zİ
U M M A N
D E N İ Z İ
Hammurabi zamanında Eski Babil Krallığı (MÖ 2100)
K
Eski Babil Krallığı'nın en geniş sınırları
IZ
Teb
K
IL
Mısır da eski ve orta krallık (MÖ 2413-1560)
D
Ramsesler zamanında Mısır egemenliğinin yayıldığı
en geniş sınırlar (MÖ 13.yy)
E
N
İZ
Mısır Firavunu
Tutankhamon
A F R İ K A
0
250
500
750
1000 km
3.Harita-Mezopotamya,
Mezopotamya ve Suriye'ye gelen Samiler
İbranilerin Filistin'e gelişi (MÖ 19. yy)
Hitit akınları (MÖ 20.yy)
Fenike
Filistlerin Filistin'e gelişi (MÖ 12. yy)
3. Harita: Mezopotamya Uygarlığı
Anadolu, Akdeniz, Arabistan, İran, Hindistan ve Türkistan'da kurulan uygarlıkların kesişme noktası
Mezopotamya "iki nehir arasındaki ülke" olarak tanımlanmıştır. Fırat ve Dicle Irmakları arasında yer
alan, oldukça verimli bir tarım havzası olan Mezopotamya'da Sümer, Elam, Akad, Babil ve Asur gibi
devletler kurulmuştur.
?cevaplayalım
Mezopotamya'nın coğrafi konumunu inceleyerek tarih boyunca bu bölgeye niçin birçok kavmin
göç ettiğini belirtiniz.
44
a.Sümerler (MÖ 4000-MÖ 2350)
Mezopotamya'da ilk şehir devletlerini Sümerler, kurmuşlardır. En önemlileri Ur, Uruk, Kiş, Lagaş
olan bu şehir devletlerine “ site” adı verilmiştir. Bu devletler arasında siyasi ve ekonomik nedenlerle sık
sık savaşlar yapılmıştır. Siteler, etrafı surlarla çevrili , Ziggurat adı verilen tapınak ve onun etrafındaki
evlerden meydana gelmiştir. Sitelerin başlarında patesi veya ensi adı verilen krallar bulunur ve Tanrı
adına ülkeyi yönettiklerini iddia ederlerdi. Patesi çevresindeki sitelere hakim olursa “ lugal“ Sümer
ülkesine hâkim olursa“ lugal kalma” unvanını alırdı. Devlet yönetiminde krala yardımcı olan danışma
meclisleri de bulunurdu. Aynı zamanda Sümer kralları, dinî törenleri idare eder, savaş sırasında
ordunun başında bulunur ve hukuki yetkileri elinde toplardı. Kraliçe devlet işlerinde oldukça etkiliydi.
Sümer Devleti'nde krallar ve rahipler en üst sınıfı oluştururken halk, hürler ve köleler olmak üzere
sosyal sınıflara ayrılmıştı. Sümerlerde köleler haricinde her erkek asker sayılmış, ordu yaya ve savaş
arabalarını kullanan süvarilerden oluşmuştur.
Çok tanrılı bir inanca sahip Sümerler ölümden sonraki yaşama inanmamışlardır. Gılgamış, Tufan ve
Yaradılış destanları Sümerler tarafından meydana getirilmiştir.
Sümerler, ev ve tapınaklarını ateşte pişirilmiş kerpiç ve tuğlalardan yapmışlardır. Mimaride sütun,
kubbe, kemer tarzını kullanmışlardır. Oymacılık, kuyumculuk, heykel vb. sanat dallarıyla ilgilenmişlerdir.
Sümerler kara sabanı kullanarak ve sulama amaçlı kanallar inşa ederek tarımın gelişmesini
sağlamışlardır.
Sümerler, astronomi alanında gelişmiştir. Ayrıca matematik ve geometride gelişme göstererek
dört işlemi kullanmışlar, bölme ve çarpma cetvelleri hazırlamışlar, yüzey ve hacim ölçmeyi
gerçekleştirmişler, daireyi 360 dereceye bölmüşlerdir.
yorumlayalım
ZİGGURATTAN YAZIYA
Ziggurat, Mezopotamya ve çevresinde piramitlere benzeyen bir çeşit tapınaktır. Bu
özelliğinin yanında çok fonksiyonlu olması kültürel gelişmelere de öncülük etmesini sağlamıştır.
Bu kültürel gelişmelerden biri de
yazının icadıdır. Sümerlerde tapınaklara teslim edilen tarım ürünleri, satılan
ve satın alınan her türlü ticari mal,
rahipler tarafından kil tabletler üzerine
resimler ve işaretlerle kaydedilmiştir.
Zamanla bu resim ve işaretlerin heceye dönüşmesiyle yazı ortaya çıkmıştır.
Zigguratlar tahıl ambarı, gözlemevi gibi işlevleri yanında ilk dönemlerde Sümerlerde okul olarak kullanılmıştır. Okullarda eğitim ilk olarak
tapınak ve sarayın yazmanlarını yetiştirmek için yapılmıştır. Bu okullarda,
matematik, botanik, zooloji ve coğrafya gibi konularda dersler verilmiştir.
Eğitimin yaygınlaşması ve gelişmeZiggurat
siyle okullar bilim ve kültür merkezi
hâline gelmiştir. Okullar zamanla
dinden bağımsız bir kurum olmuştur. Okullarda varlıklı ailelerin erkek çocukları eğitim almıştır.
Fakir aileler eğitim masraflarını karşılayamadığından çocuklarını okullara gönde-rememiştir. Sıkı
bir disiplin anlayışının olduğu okullarda tam gün eğitim yapılmıştır.
Samuel Noah Kramer, Tarih Sümerde Başlar ,s.21-26 ' dan yararlanılmıştır.
?cevaplayalım
Zigguratlar yaşamın hangi alanlarında etkili olmuştur?
45
b.Akadlar (MÖ 2350-MÖ 2100)
Sami kökenli Akadlar, MÖ 4000'de Arap Yarımadası'ndan gelerek Orta
Mezopotamya'ya yerleşmişlerdir. Kral Sargon döneminde devlet hâline
gelmişler; kısa sürede Mezopotamya'ya hâkim olmuşlardır. Başkentleri Agade
şehridir. İlk düzenli ordu sistemini meydana getiren Akadlar, tarihte bilinen ilk
imparatorluğu kurmuşlardır. Akadlar, MÖ 2100 yıllarında Sümerler tarafından
ortadan kaldırılmıştır.
Sümer kültüründen etkilenen Akadlar, onlar gibi çok tanrılı bir inanca
sahiptiler; kurdukları imparatorluk sayesinde Sümer kültürünü Ön Asya'ya
yaymışlardır.
Akad Kralı Sargon
c.Elamlar (MÖ 3000-MÖ 640)
Mezopotamya uygarlığı içersinde incelenen Elamlar, Mezopotamya
bölgesinin dışında; Sümer ülkesinin doğusunda yaşamışlardır. Sümer egemenliğine son veren
Elamlar, ilk dönemlerinde şehir devletleri şeklinde örgütlenmişlerdir.
MÖ 3000 yıllarında Sus sitesi prensi, diğer siteleri de egemenliği
altına alarak krallığını merkez Sus olmak üzere Elam Krallığı'nı
kurmuştur.
Elamlar madencilik, çömlek yapımı ve seramik sanatında
ilerlemişlerdir. Elamlar çivi yazısını kullanmışlardır.
Elamlara Asurlular son vermiştir.
d.Babiller (Amurrular) (MÖ 2100- MÖ 539)
Samilerin bir kolu olan Amurrular tarafından kurulmuştur.
Başkenti Babil'dir. I.Babil Devleti'nin Hititler tarafından yıkılmasından
sonra MÖ 612'de II. Babil Devleti kurulmuş ve bu devlet MÖ 539
yılında Persler tarafından ortadan kaldırılmıştır.
I. Babil Devleti'nin en güçlü Kralı Hammurabi dine dayalı devlet
anlayışı yerine, gücünü ordudan alan mutlak krallık anlayışını
getirmiştir. Aynı zamanda Hammurabi, ceza, mülkiyet, ticaret
alanlarında döneminin en gelişmiş kanunlarını yapmıştır.
Babiller, Sümerlerin etkisi altında kalmışlardır, tapınaklarına
ziggurat adını vermişlerdir.
Babiller, tıp ve astronomi alanında ilerlemişlerdir. Başlıca geçim
kaynakları tarım ve ticarettir.
Mimari açıdan Mezopotamya'nın en gelişmiş uygarlığı
Babillerdir. Babil'in Asma Bahçeleri bu alandaki en güzel örnektir.
Kralın Tanrı'dan kanunları
alışını gösteren Hammurabi steli
BABİL’İN ASMA BAHÇELERİ
Bir efsaneye göre, Babil'in Asma Bahçeleri, II.
Babil Devleti'nin kurucusu Kral Nabukadnezar
tarafından yaptırılmıştır. Nabukadnezar Amyitis
isimli bir prensesle evlenir. Dağlık ve yeşil bir
ülkeden gelen Amyitis Mezopotamya'nın farklı
coğrafi yapısına ve iklimine alışamaz. Sıla hasreti
çeken eşini memnun etmek isteyen
Nabukadnezar, onun memleketinin bir benzerini
yapmaya karar vererek yapay dağlar, içinde sular
akan yemyeşil bahçeler yaptırır.
Bir piramit oluşturacak biçimde taraçalar
hâlinde yükselen bu bahçeler, 80 km uzunlukta,
100 m yükseklikte ve 30 m genişliktedir. Fırat' tan
getirilen sularla yeşillendirilen taraçalara
dünyanın dört bir yanından getirilmiş ağaç ve
çiçekler dikilir. Güzellik ve ihtişamlarıyla görenleri
hayrete düşüren bu bitkiler asıl yapıyı saklayarak
uzaktan bakıldığında sadece havada asılı gibi
duran bahçeler görüntüsü verir.
Babil'in Asma Bahçeleri
www.baskent.edu.tr
46
yorumlayalım
MEZOPOTAMYA’DA HUKUK
Sümerlerde ilk kanuni düzenleme
Urgakina tarafından MÖ 2750'de
yapılmıştır. Urgakina, kitabelerde kölelik
devrine son vermek; dulları, öksüzleri ve
diğer güçsüzleri koruyacak bir düzen
kurmak için kanunlar koyduğunu
söylemiştir. Onun koyduğu kanunların bir
maddesinde rızası alınmayan köylüye ait
hayvanın, bir bey tarafından satın
alınamayacağına dikkat çekilmiştir.
Urgakina'dan sonra Sümerlerde Kral
Urnamu bazı hukuki düzenlemeler
yapmıştır. Onun yaptığı düzenlemelere
göre;
-Bir adam, bir adamın ayağına bir aletle
vurur ve ayağını kırarsa 10 şegel gümüş
verir.
-Bir adam, bir adamı silahla vurup
kemiğini kırarsa bir mana gümüş verir.
-Bir adam, bir adama bir aletle vurup
burnunu koparırsa bir mana gümüşün üçte
ikisini verir.
Babil Kralı Hammurabi, Sümerlerin eski
kanunlarından yararlanarak yeni kanunlar
hazırlamıştır. Büyük bir taş üzerine yazılmış
olan bu kanunlar, mülkiyet, ticaret ve ceza
gibi konulara değinmiştir. Hammurabi
tarafından hazırlanan kanundaki esaslardan
bazıları şunlardır:
-Birisini suçlayan ispata mecburdur. İspat
edemezse ölüm cezasına çarptırılır.
-Bir tapınakta veya hükümdar hazinesinde hırsızlık yapanın cezası idamdır.
-Bir hırsız duvar delerek bir eve girmişse
idam edilerek açtığı deliğin önüne gömülür.
-Babasını döven evladın iki eli kesilir.
-Bir adamın gözünü çıkaranın gözü
çıkarılır.
Mezopotamya'nın diğer sakinlerinden
olan Asurlular da Hammurabi Kanunları'ndan
faydalanmışlardır. Yalnız Asur kanunlarında
cezalar daha şiddetlidir.
Ali Narçın, A dan Z ye Sümer, s.181,182, 434 ,435'ten özetlenmiştir.
?cevaplayalım
1. Urgakina hangi alanda kanunlar yapmıştır?
2. Hammurabi Kanunları'nda nasıl bir cezalandırılma yöntemi öngörülmüştür?
3. Sümer ve Babil kanunlarını verilen cezalar açısından karşılaştırınız.
e. Asurlular (MÖ 2000- MÖ 609)
Asya kökenli kavimlerle Arabistan kökenli Samilerin karışımından oluşan Asurlular, Yukarı
Mezopotamya'da yaşamışlardır. Yaşadıkları topraklar tarıma elverişli olmadığı için hayvancılık ve
ticaret ile uğraşmışlardır. Askerî güce dayalı bir imparatorluk kurmuşlardır.
Başkentleri Ninova olan Asurlular, Anadolu'da Kültepe, Alişar ve Boğazköy'de ticaret kolonileri
kurmuşlardır. Bu koloniler aracılığıyla yazıyı Anadolu'ya taşımışlardır. Ticareti canlandırmak amacıyla
Sard'dan başlayıp Ninova'ya kadar uzanan kral yolunu kullanmışlardır.
Asurlular, Mezopotamya'da kurulan diğer devletlerde olduğu gibi çivi yazısı kullanmışlardır.
Anadolu'daki ilk yazılı kaynaklar Asur tüccarlarının bıraktıkları Kültepe'deki tabletleridir. Asurlular,
tarihte bilinen ilk kütüphaneyi Ninova'da kurmuşlar.
Heykeltıraşlıkta önemli gelişmeler gösteren Asurlular'ın kabartmaları ünlüdür. Nemrut
Tapınağı'ndaki arslan heykelleri Asur krallarının savaş ve av sahnelerini tasvir etmiştir.
tartışalım
1. Asurluların günümüz uygarlığına katkıları nelerdir? Tartışınız.
2. Uygarlıkların gelişimi ile kütüphaneler arasında nasıl bir ilişki vardır? Tartışınız.
3. ORTA ASYA UYGARLIĞI
Orta Asya'da kurulan kültür merkezlerinin tarihi MÖ 5000 yıllarına kadar uzanmaktadır. Burada
yapılan kazılar sonucu Yontma Taş Çağına uzanan gelişmiş kültür bölgeleri ortaya çıkarılmıştır.
Kazılarda elde edilen bulgulardan bu kültürlerin Orta Asya'da kurulan Türk devletlerini birçok yönden
etkilediği anlaşılmıştır.
47
LA
RI
DA
Ğ
AFANESYEVO KÜLTÜRÜ
Baykal Gölü
UR
AL
İS
Kİ
TL
ER
MOĞOLİSTAN
Ar
al
HAZAR DENİZİ
Gö
lü
Pazırık
TAGAR KÜLTÜRÜ
ANDRONOVA KÜLTÜRÜ
Ötüken
KARASUK KÜLTÜRÜ
AL
TA
Y
Balkaş Gölü
DA
ĞL
AR
ANAV KÜLTÜRÜ
I
Anav
TANR
I
SARI DENİZ
ÇİN DENİZİ
DAĞL
ARI
Ç
İ
N
A
SR
BA
İ
EZ
RF
KÖ
UMMAN DENİZİ
0
450
900
1350
HİNDİSTAN
BENGAL
KÖRFEZİ
1800 Km
4. Harita: Orta Asya Uygarlığı
Anav kültürü, Batı Türkistan'da Aşkabat yakınlarında yapılan kazılarda ortaya çıkarılmış en eski
kültürdür. Afanesyevo kültürü ise Altay-Sayan dağlarının kuzey batısında yapılan kazılarda ortaya
çıkarılmış, Türklerin en eski kültürüdür. Andronova kültürü, Hazar Denizi'nin kuzeydoğusundan Ural
Dağları'na kadar uzanan bölgede en geniş yayılma alanına sahip kültürdür. Tunçtan ve altından
yapılmış eşyalar ilk defa bu kültür bölgesinde bulunmuştur.
Karasuk kültürü, Yenisey Irmağı'nın bir kolu olan Karasuk Nehri kenarında oluşturulmuştur. Abakan
bölgesindeki Tagar kültürü ise en gelişmiş kültürdür. Bu bölgede yapılan kazılarda Tagar kültürüne ait
ok uçları, iğne, bilezik, küpe, tarak vb. eşyalar bulunmuştur.
Orta Asya ve Karadeniz'in kuzeyinde önemli uygarlık kuran topluluklardan biri de İskitlerdir. İskitler,
MÖ VII ile MÖ II. yüzyıllar arasında yaşamışlardır. Yapılan kazılarda ortaya çıkarılan kalıntılar İskitlerin,
Türk kökenli olduklarını ortaya koymuştur.
yorumlayalım
Aşağıdaki arkeolojik buluntulara göre Orta Asya uygarlığı ile ilgili neler söylenebilir?
Seramik
buluntular
Keçeden
dokunmuş halı
Keçi boynuzu
işlemeli başlık
48
Altın elbiseli
adam
Savaşçı bir topluluk olan ve Kafkasya üzerinden
Anadolu'ya seferler yapan İskitler, Medlerle birleşerek
Urartu Devleti'ni yıkmışlar, Suriye'yi geçerek Mısır'a
kadar ilerlemişlerdir. İskit-Pers savaşları İskitlerin Alp Er
Tunga, İranlıların da Şehname destanlarına konu
olmuştur. Genellikle konargöçer hâlde yaşayan ve
hayvancılıkla meşgul olan İskitler, çadır şekline
getirilmiş arabalar içinde yaşamışlardır. At üzerinde ok
atmakla ünlenmişlerdir.
İskit kurganlarında çıkan eserler onların ,
İskitler Dönemine ait altın figür
medeniyette ileri olduklarını göstermiştir. İskitler altın,
gümüş işçiliğinde ustaydılar. Onlar, “bozkırların
kuyumcuları” olarak tanımlanmışlardır. Özellikle bozkır hayvan üslubunu yansıtan eserler altın ve
gümüşle işlenmiştir. İskit sanatında, hayvan üslubu önemli yer tutar. At, geyik, kuş motifleri ağırlıktadır.
İskitler Gök Tanrı dinine inanıyorlardı.
4. MISIR UYGARLIĞI
yorumlayalım
Aşağıdaki haritadan Mısır’ın coğrafi konumunu inceleyiniz.
1. Mısırlıların hangi uygarlıklarla ilişki kurmuş olabileceklerini belirtiniz.
2. Coğrafi konumu Mısır uygarlığını nasıl etkilemiş olabilir?
H
A
Z
Tuna
A
K A R A D E N İ Z
R
D
E
N
İ
EG
m
lır
zı
Kı
İZ
URARTULAR
Alişar ak
Ankyra
(Ankara)
Tuşpa
(Van)
E
Kaniş
HİTİTLER (Kültepe)
DE
Yukarı Mezopotamya
Dic
Nİ
Ninova
ASUR
Asur
Mezopotamya'da
le
Rodos
KIBRIS
M
Biblos
A K D E N İ Z
Sidon
Kadeş
(Sayda)
Damaskos
Tir
(Şam)
Yafa
Sais
at
Fır
Z
Halep
Girit
E
Menfis
Agade
Z
O
Babil
Sus
Aşağı M
P
Tapınak
Ziggurat
AKAD
ezopota
mya
O Uruk Ur
T A SÜMER Lagaş ELAM
BA
M
SR
Y
A
A
K
ÖR
FE
Zİ
UMMAN DENİZİ
Tinis
AFRİKA
A
MISIR
Karnak
Luksor
R
K
Teb
IZ
IL
D
E
250
500
750
İZ
0
N
Mısır uygarlığının önemli
kalıntılarından
Piramit ve Sfenks
A
B
İ S
T
A
N
Mısır uygarlığının ulaştığı
en geniş sınırlar (MÖ 13.yy.)
Mezopotamya uygarlıkları
(MÖ 4000 - 539)
1000 km
5.Harita:Mısır ve Mezopotamya uygarlıkları
Afrika'nın kuzeydoğusunda yer alan Mısır'da ilk yerleşmeler Nil Nehri kıyılarında olmuştur.
Mısır'da ilk siyasi teşkilatlanma "nom" adı verilen şehir devletleri şeklindedir. MÖ 3000 yılında Kral
Menes, Mısır'a tamamen hâkim olarak ülkede ilk kez siyasi birliği sağlamıştır. Kral Menes ile beraber
Mısır'da "firavun" adı verilen dinî ve siyasi gücü olan tanrı-kralların yönetimi başlamıştır. Firavunlar
döneminin en önemli olayı, MÖ 1280'de Hititlerle yapılan Kadeş Antlaşması olmuştur. Bu antlaşma
tarihte bilinen ilk yazılı antlaşmadır.
MÖ 6. yüzyılda Pers işgaline uğrayan Mısır, MÖ 4. yüzyılda İskender'in bölgeye gelmesine kadar
bu devletin egemenliğinde kalmıştır.
49
yorumlayalım
Aşağıda Mısır uygarlığına ait görseller bulunmaktadır. Görsellere göre Mısır uygarlığı hakkında neler
söyleyebilirsiniz?
FİRAVUN
RAHİPLER, ASKERLER VE KATİPLER
TÜCCARLAR VE ZANAATKÂRLAR
ÇİFTÇİLER
KÖLELER
Mısır'da toplum yukarıdaki görselde görüldüğü gibi kâtipler, rahipler, askerler; tüccarlar,
zanaatkârlar; çiftçiler ve köleler olmak üzere çeşitli sınıflara ayrılmıştır. Mısır ekonomisi tarım, ticaret
ve madenciliğe dayanmıştır. Mısırlılar, Asya ve Afrika ülkeleri ile ticari ilişkilerde bulunmuşlardır.
Mısırlılar, hiyeroglif adı verilen resim yazısı kullanmışlardır. Yazılarını papirüs bitkisinden yapılan
kâğıtlara yazmışlardır. Çok tanrılı dine inanan Mısırlılar, ölümden sonraki yaşama inandıkları için
ölülerini mumyalamışlardır. Mumyalama teknikleri sayesinde insan vücudunu tanıyan Mısırlılar, tıp
alanında ve eczacılıkta gelişmişlerdir. Matematikte ondalık sayı sistemini bulmuşlar, ilk defa dört işlemi
kullanmış, “pi sayısı”nı bugünkü değerlerine yakın hesaplamışlardır. Mısırlılar geometride de önemli
ilerleme kaydetmişlerdir. Nil Nehri'nin hareketlerini incelemeleri astronomide gelişmelerine katkıda
bulunmuş, bu da takvimi icat etmelerini sağlamıştır. Mısır'da Firavunlar için piramitler, halk için ise
labirent adı verilen mezarlar yapılmış; bu mezarlara her türlü araç, gereç ve yiyecekler konulmuştur. Bu
anlayış Mısırlıların ölümden sonraki yaşama inanmalarından kaynaklanmaktadır.
yorumlayalım
HEREDOTOS ANLATIYOR
Rahipler bana dediler ki kral bütün toprakları Mısırlılar arasında bölüştürmüş, herkesin payına
aynı ölçüde toprak düşmüştür. Her toprak sahibi yılda bir kez ve belli zamanda kira gibi bir şey
ödüyor. Kral da kendisine bu yolla bir gelir sağlamış oluyordu. Irmak taşmasıyla toprak su altında
kalırsa toprak sahibi krala durumu anlatıyor, bunun üzerine kral adamlarını gönderip toprağı
ölçtürüyor ne kadar eksildiği saptanıyor ve köylü vergisini o ölçüde eksik ödüyordu. Bana öyle
geliyor ki sonradan Yunanistan’a geçmiş olan geometrinin kökeni budur.
Heredotos, Heredot Tarihi, s.122.
?cevaplayalım
Yukarıdaki metne göre Mısır’da geometrinin gelişmesinde hangi faktörler etkili olmuştur?
50
5. İRAN UYGARLIĞI
İran tarihinin ilk dönemlerine ait bilgilerin az olması nedeniyle bu dönem yeterince
aydınlatılamamıştır. Bu dönemlerde İran'ın farklı bölgelerinde değişik kavimlerin prenslikler kurduğunu
bilmekteyiz . Bu kavimlerden Medler ve Persler İran siyasi tarihinde önemli bir yer tutmuştur. Medler,
MÖ VII. yüzyıl ortalarında siyasi bir güç oluşturmuşlar, Keyeksar Döneminde (MÖ 625-585) bağımsız
olmuşlardır.
tl
er
İskitler
ki
İs
H
İskitler
A
Z
K A R A D E N İ Z
A
Trakya
R
D
Yo
lu
Am
ud
N
al
E
Kr
Gordion
LİDYA
Sardes
Harizm
er
ya
İ Z
cle
İKE
FE
N
A K D E N İ Z
İ
Di
Karkamış
Fı
ra
t
Ninova
Asur
Şam
İ
R
A
Ekbatan
Partya
N
Babil
A
l
K
I Z
A R A B İ S T A N
Persepolis
S
R
A
K
Ö
R
I L
F
E
D
E
200
300
400 km
İ Z
100
İ
Medler ( MÖ 7.yy - MÖ 550)
Persler ( MÖ 550 - MÖ 330)
Kral Yolu
N
0
Z
du
B
Ni
İn
M I S I R
s
(s
in
Sus
d)
H İ
N D
İ S
T A
N
Kudüs
6. Harita:Medler ve Persler
Keyeksar'ın ölümünden sonra ülke içinde huzursuzluklar çıkmıştır. Med Devleti'ne MÖ 550'de
Persler son vermişlerdir. Makedonya'dan İndus Irmağı'na kadar olan coğrafyada büyük bir
imparatorluk kurmayı başaran Perslere Makedonya Kralı Büyük İskender son vermiştir.
Pers İmparatorluğu mutlakiyetle yönetilmiştir.
Pers hükümdarlarının yetkileri sınırsız olup
istekleri kanun niteliği taşımıştır. Ülke “satraplık”
adı verilen eyaletlere bölünmüştür. Satraplıklar,
“satrap” adı verilen görevliler tarafından
yönetilmiştir. Satraplar, her yıl kralın görevlendirdiği kişiler tarafından teftiş edilmiştir. Yönetimde
yetersiz görülen satraplar görevden alınmış ya da
cezalandırılmıştır.
Persler, Zerdüşt dinini benimsemişlerdir. Bu
dinde iyiliği "Ahuramazda", karanlık ve kötülüğü
de "Ahriman (Angramanyu)" temsil etmiştir.
Zerdüştlüğün özünü iyilikle kötülüğün mücadelesi oluşturmuştur. Çok tanrılı Zerdüşt dininin
tapınaklarına “ateşgede” adı verilmiştir.
Persepolis Sarayı
Pers ordusu, İran halkından toplanan daimîdüzenli piyade ve süvari kuvvetlerinden
oluşuyordu. Bunlar mızrak, ok, yay, kama ve kalkanla donatılmışlardı. Savaşlarda demir pullardan
yapılmış zırh giyerlerdi. Stratejik öneme sahip yerlerdeki kalelerde sürekli birlikler bulundurdu.
Persler döneminde haberleşme, ulaşım ve düzenli bir posta örgütü vardı. Ülke ulaşımına verilen
önem sonucu ticaret gelişmiş, Kral Yolu üzerinde önemli ticaret merkezleri kurulmuştur.
Perslerden kalan sanat eserlerinin en önemlileri, krallar için yapılan büyük saraylardır. Persler,
Mezopotamya, Mısır, Anadolu ve Yunan sanatlarının etkisinde kalarak bir “Pers üslubu" yaratmışlardır.
Mimarinin yanı sıra kabartmacılığa da önem vermişlerdir. Büyük kayaları oyarak mezarlar yapmış ve
bunları kabartmalarla süslemişlerdir.
51
yorumlayalım
İRAN'DA DEVLET YÖNETİMİ
Dareios (Daryus) ülkeyi satraplık denilen yirmi hükûmete ayırdı, hepsinin başına birini koydu.
Egemenliği altında bulunanları ırklarına göre bölüp ayırarak her birini vergiye bağladı. Bu ayrımı yaparken
kimi zaman komşu olanları birleştiriyor kimi zaman da sınır komşusunu atlayıp daha uzakta kalan bir
milleti şu ya da bu ırka bağladığı oluyordu. Bakınız bu hükümetleri nasıl dağıtmış ve yıllık vergi gelirlerini
nasıl düzenlemişti: Vergi taksitlerini gümüş olarak ödeyenler için ölçü Euboia (Eski Yunan'da Girit'ten
sonra en gelişmiş ada) talantıydı (para birimi). Kyros (Kiros) ve Kambyses (Kambizes) zamanında vergi
konusunda belirli; değişmez kural yoktu; krala armağanlar sunulurdu. Vergilerin bu şekilde düzelenmesi
İranlılara Dareios için tüccar, Kambyses için zorba, Kyros için de baba dedirtmiştir. Çünkü birincisi her
şeyde bir kazanç arardı, ikincisi sert ve duygusuzdu, üçüncüsü ise iyi bir adamdı ve halkının iyiliği için
çalışırdı.
Heredotos, Heredot Tarihi, s.179-180.
?cevaplayalım
Perslerin ülkeyi eyaletlere bölmesinin nedeni neler olabilir?
6. HİNT UYGARLIĞI
Hindistan Asya Kıtası'nın güneyinde, Hint Okyanusu'na doğru uzanan büyük bir yarımadadır.
Hindistan'da ilk uygarlık, MÖ 4000'li yıllarda İndus Nehri boyunca ortaya çıkmıştır. Doğal kaynakları
açısından zengin olan Hindistan, tarih boyunca bu özelliğinden dolayı birçok kavmin istilasına
uğramıştır. Bunlardan birisi de Arilerdir. Ariler, MÖ 1500'lerde Orta Asya'dan Hindistan'a gelmişler;
siyasi, sosyal ve kültürel yapılarını bu bölgeye taşımışlar ancak burada merkezî bir otorite
sağlayamamışlardır. Bu nedenle Hindistan “racalık” adı
verilen küçük prenslikler tarafından yönetilmiştir.
Ariler, Hindistan'a gelmeleriyle birlikte "kast sistemini"
bu bölgeye taşımışlardır. Kast, meslekleri babadan oğula
geçen ve aynı geleneklere bağlı bulunan çeşitli sosyal
sınıflardan oluşan bir sistemdir. Bu sistemde brahmanlar,
din adamlarından, kşatriyalar, raca, asker ve asillerden;
vaysiyalar, tüccar ve çiftçilerden; südralar, zanaatkâr ve
işçilerden oluşmuştur. Kast sisteminin dışında kalanlar da
paryaları meydana getirmiştir.
Hindistan'la ilgili ilk bilgiler “Veda” adı verilen dinî içerikli
metinlerde geçmiştir. Ariler bölgeye geldiklerinde vedaları
Hinduizme göre kutsal kabul edilen
geliştirerek Hinduizme hayat veren Brahmanizmin ortaya
Ganj Nehri 'nde yıkanan Hindular
çıkmasını sağlamışlardır. Farklı toplulukların Brahmanizm
dinine girememesi nedeniyle bu din Hindistan'da fazla yayılamamıştır. Hinduizm ve Brahmanizm'den
başka Hindistan'da Taoizm, Konfüçyüsçülük, Manihaizm dinleri varlık göstermiştir.
yorumlayalım
KAST SİSTEMİNİN ÖZELLİKLERİ
● Her kastın bir adı vardır. Kast üyeleri kendi adları ile birlikte bu adı da belirtirler.
● Kast dışı sosyal ilişki kurmak yasaktır. Her üye kendi kastı içinde evlenir.
● Bir Hindu kendi kastı dışındaki bir kast üyesi ile yemek yiyemez.
● Her kastın kendine özgü törenleri vardır.
● Brahmanların kastı bütün kastlar tarafından üstün kast olarak kabul edilir.
● Kast usullerine saygı gösterilmesini ve kastın işleyişini sağlamak için kast içinde özel teşkilatlar vardır.
● Kast kurallarına uymayanlara verilen en ağır ceza kasttan çıkarılmadır. Bu da toplumdan dışlanma
anlamına gelir.
● Kastlar arasında geçiş yoktur. Her üye doğduğu kast içinde yaşamını sürdürür. Meslekler babadan
oğula geçer.
Y. Hikmet Bayur, Hindistan Tarihi, s. 14-18 'den özetlenmiştir.
?cevaplayalım
Kast sistemi Hindistan'ın siyasi ve sosyal hayatını nasıl etkilemiş olabilir?
52
7. ÇİN UYGARLIĞI
Çin, Asya Kıtası'nın güneydoğusunda geniş topraklara sahip bir ülkedir. Çin uygarlığının
oluşmasında Çin kültürünün yanında Türk, Moğol ve Tibet kültürleri de etkili olmuştur.
Çin hakkında tarihî değer taşıyan ilk bilgilere MÖ XI. yüzyılda rastlanmıştır. Merkezî otoritenin güçlü
olduğu Çin, tarih boyunca hanedanlıklarca yönetilmiş, MÖ III. yüzyıldan itibaren siyasi birliğini
tamamlayıp güçlü bir imparatorluk hâline gelmiştir.
Çin'de “tanrının oğlu” unvanını taşıyan
imparatorların kutsal olduğuna inanılırdı. Çin
imparatorlarının gücü daimi ordulara
dayanmıştır. Çin ordusu, yaya ve arabalı
askerler olmak üzere iki sınıfa ayrılmıştır.
Ancak Türklerin örnek alınmasıyla bu sınıflara
atlı birlikler de dâhil edilmiştir.
Çin'de sosyal yapıyı asiller ve köylüler
oluşturmuştur. Köylülere hürriyet hakkı
tanımayan bu sosyal yapıda, sınıfların yaşayış
ve hukukları birbirinden farklıdır.
Çin'de en yaygın dinler Konfüçyüsçülük,
Taoizm ve Budizmdir. Çin uygarlığının temeli,
Konfüçyüsçülük öğretisine dayanmıştır. Bu
Çin Seddi
dinî öğretinin temeli erdem ve görev ahlakına
dayalıdır.
Çin'de ekonomi büyük ölçüde tarıma dayalıdır. Tarımın yanında iplik, ipek, porselen ve kumaş
üretimi de yapılmıştır. Çinli tüccarlar İpek Yolu aracılığıyla Çin'den Roma'ya kadar olan bölgede ticari
faaliyetlerde bulunmuşlardır.
Tek heceli bir dil konuşulan Çin'de bu dile ait farklı lehçeler kullanılmıştır. Çin yazısı günümüzde de
kullanılmaktadır.
Çin'de resim, kumaş işleme, porselen imalatı, heykelcilik, çinicilik gibi zanaat ve sanat dalları
gelişmiştir. Budizm, resim ve heykelciliğin gelişiminde etkili olmuştur.
Çin mimarisi, askerî ve dinî yapılar yönünden gelişme göstermiştir. Çin Seddi ve Budist tapınakları
Çin mimarisinin en güzel örnekleridir. Çin mimarisinde ince, zarif üsluplu, birbirine geçirilmiş çatılar
önemli bir yer tutmuştur.
Çinliler, mürekkep, kâğıt, barut, pusula ve matbaayı kullanarak dünyada birçok gelişmeye öncülük
etmiştir.
8.DOĞU AKDENİZ UYGARLIĞI
a.Fenikeliler
Sami ırkından olan Fenikeliler, Lübnan Dağları ile Doğu Akdeniz kıyıları arasındaki bölgede
yaşamışlardır. Fenikeliler bölgeye MÖ 3000 yıllarında gelmişlerdir. Sur, Sayda, Biblos gibi liman
şehirleri kuran Fenikeliler, MÖ 2500
yıllarından itibaren Mısırlılarla ticari ilişkilere
başlamışlardır. Bir süre sonra Mısır'ın
nüfuzuna giren Fenikeliler, onların
nüfuzundan ancak MÖ XIV. yüzyılın sonunda
çıkmışlardır.
MÖ IX. yüzyıldan itibaren sık sık Fenike
üzerine seferler düzenleyen Asurlular bölgeyi
kısa aralıklarla hâkimiyetleri altına almışlardır. Fenike, MÖ VI. yüzyılda da Perslerin
istilasına uğramıştır. Daha sonra Büyük
İskender tarafından zapt edilen Fenike, MÖ
65 yılında Roma'nın Suriye eyaletine
bağlanmıştır.
Fenikeliler çok tanrılı bir inanca sahiptiler.
Her şehrin bir tanrı veya tanrıçası vardı.
Mimaride daha çok taş kullanan
Fenikelilerin evleri tek katlı olup, evlerin
salonu, hamamı ve su kuyusu bulunurdu.
Tapınakları dikdörtgen şeklinde olup, koridor,
avlu ve adak yerlerinden meydana gelirdi.
Fenike’de deniz ticareti
53
!
Fenikelilerin deniz ticareti ile ilgilenmeleri kültürel
yaşamlarını nasıl etkilemiştir?
Fenikeliler, ürünlerini satmak ve ihtiyaç duydukları altın, gümüş,
bakır ve kalay gibi madenleri temin etmek için Akdeniz kıyılarında
ticaret kolonileri meydana getirmişlerdir. Ticaret aracılığıyla doğu
ülkeleri ile Akdeniz ülkeleri arasında kültürel bir etkileşim
sağlamışlardır.
Fenikelilerin uygarlığa en büyük katkıları, harf yazısını bulmaları
ve 22 harften meydana gelen Fenike alfabesini oluşturmalarıdır.
Fenike alfabesini daha sonraki dönemlerde Yunanlılar ve Romalılar
yeniden düzenlemişlerdir. Bu alfabeye yeni harfler ekleyerek
bugünkü Latin alfabesini meydana getirmişlerdir.
b.İbraniler
Sami asıllı bir kavim olan İbraniler, Eski Çağda Suriye ile
Mezopotamya arasında göçebe olarak yaşamışlar, daha sonra
Filistin'e yerleşmişlerdir. Burada MÖ 1040'lara doğru bir krallık
kurmuşlardır. Bu krallığın başına geçen Hz. Davut, Kudüs şehrini
kurarak başkent yapmıştır. Oğlu Hz. Süleyman zamanında Akdeniz
ülkeleri, Mısır, Mezopotamya ve Arabistan ile ticaret yapılmış, bu
sayede ülke zenginleşmiştir.
Hz. Süleyman'ın ölümünden sonra İbraniler arasında birlik
bozulmuş, biri İsrail, diğeri de Yuda (Yahudi) olmak üzere iki devlet
hâline gelmişlerdir. Bu iki devletin karşılıklı mücadelesinden
yararlanan Asurlular, MÖ VIII. yüzyılda İsrail Devleti'ne son
vermiştir. MÖ VI. yüzyılın ikinci
yarısında da II. Babil Devleti,
Yuda Devleti' ni yıkmış ve
Yahudileri Babil'e sürmüştür.
Babiller, Yahudileri yalnızca
sürmekle yetinmemişler onlara
Latin alfabesinin tarihî gelişimi
ait Mescid-i Aksa'yı da
yıkmışlardır.
Pers hükümdarının Babil'i alması üzerine esaretten kurtulan
Yahudiler MÖ VI. yüzyılın ilk yarısında Kudüs'e gelerek Mescid-i
Aksa'yı yeniden inşa etmişlerdir. Kudüs, eski önemini kazanıp din
merkezi hâline gelmesine rağmen Yahudiler bir daha devlet
kuramamışlar, sırasıyla Pers, İskender ve Roma imparatorluklarının hâkimiyeti altında yaşamlarını sürdürmüşlerdir.
Hristiyanlığın yayılmasıyla dinî birlikleri bozulan İbraniler, Roma
İmparatorluğu'na karşı ayaklanma girişimlerinde bulunmuşlardır.
Bu isyan girişimlerinde başarılı olamadıkları gibi MÖ 70 yılında
Ağlama duvarı, Kudüs
ikinci kez yurtlarından sürülmüşlerdir.
yorumlayalım
MİLLÎ BİR DİN: MUSEVİLİK
İlk Çağ uygarlıkları içerisinde ilk defa tek tanrılı dine inanan topluluk olma özelliğiyle ayrı bir yere
sahip olan İbraniler farklı coğrafyalarda birçok devletin egemenliğinde yaşantılarını sürdürmüşlerdir.
Buna rağmen günümüze kadar vatan ve millet bilincine sahip, asimile olmayan bir topluluktur.
İbraniler sürgün döneminde gelenek ve göreneklerini korumuş değişen koşullara rağmen
kendilerine has özelliklerini yitirmemişlerdir. Bu Museviliğin sadece İbranilere ait bir din olarak kabul
edilmesini sağlamıştır.
A'dan Z ' ye Kültür ve Tarih Ansiklopedisi, s.366-377 'den yararlanılmıştır.
?cevaplayalım
1.Yahudilerin farklı coğrafyalarda yaşamalarına rağmen günümüze kadar varlıklarını
korumalarının sebebi nedir? Açıklayınız.
2. Museviliği diğer dinlerden ayıran en önemli özellik nedir?
54
9. ANADOLU UYGARLIĞI
Anadolu, göç ve ticaret yollarının üzerinde bulunması, Asya ile Avrupa'yı birbirine bağlaması,
topraklarının verimli olması ve ikliminin insan yaşamına uygun olması gibi nedenlerden dolayı birçok
kültüre yurt olmuştur. Kültürel etkileşim Anadolu uygarlığının gelişimini hızlandırmıştır.
a.Hattiler
MÖ 2500–MÖ 1700 yılları arasında
Anadolu'da büyük bir uygarlık oluşturmuş olan
Hattiler hakkında elde edilen bilgiler oldukça
kısıtlıdır.Hattilerin, göçler sonucunda
Anadolu'ya geldikler tahmin edilmektedir.
Yapılan araştırmalar Hititlerin kültür ve inanç
bakımından Hattilerden oldukça etkilendiklerini ortaya koymuştur. Hatti kültürüne ait
en önemli eserler Alacahöyük'te bulunmuştur.
1935'te Atatürk'ün himayesinde başlayan
kazılar sonucu bugün Anadolu Medeniyetleri
Müzesinde sergilenen güneş kursları, altın
kupalar, heykelcikler gibi birçok eser ortaya
çıkarılmıştır. Hattilere ait süsleme ve bezeme
şekillerinin Anadolu'nun birçok yerinde
görülmesi bu uygarlığın ne kadar yayılmış
olduğunu göstermektedir. Hatti halkı, hayvan
biçimli tanrı kültünü geliştirmiş, özellikle de
boğa önemli bir simge olmuştur. Hattiler
Hititlerle kaynaşmış, Hatti kültürü, Hitit kültürü
içinde yaşamaya devam etmiştir.
Alacahöyük'ten bir görünüm
b.Hititler (MÖ 1700- MÖ 700)
Hititler, MÖ 2000 yılı başlarında
Kafkaslar'dan Orta Anadolu'ya gelerek Kızılırmak boylarına yerleşmişler, MÖ 1400 yıllarında
imparatorluk hâline gelmişlerdir. Başkentleri Hattuşaş'tır. Hattuşaş, Anadolu'da doğu-batı ve kuzey güney doğrultusunda işleyen yolların kesiştiği bir noktada bulunmaktaydı. Böylece Anadolu'nun büyük
bir kısmı kontrol altında tutulabilmiştir. Hititlerin merkeziyetçi politikaları, buraya ulaşan yolların işlek
olmasını, yollar üzerinde de çeşitli yerleşmelerin kurulmasını sağlamıştır. Bu dönemin en önemli siyasi
gelişmesi, Hititler ile Mısırlılar arasında yapılan Kadeş Antlaşması'dır (MÖ 1280).
MÖ 1200'lerde Ege göçleri ile batıdan gelen kavimlerin Hitit Devleti'ni yıkması sonucunda
Güneydoğu Anadolu'da Hitit şehir devletleri kurulmuş ve bu dönemi tarihçiler “Geç Hitit Şehir
Devletleri Dönemi” olarak adlandırmışlardır. MÖ 700 yıllarında önce Asurlulara bağlanan bu şehir
devletleri daha sonra Perslerin hâkimiyetine girmiştir.
?cevaplayalım
Tarih şeridine göre Hititlerin çağdaşı olan devletler hangileridir?
55
K
A
İstanbul
R
A
PA L
MARMARA
DENİZİ
Troia
(Truva)
D
E
N
A
Alacahöyük
İ
Z
GAŞK
A
Hattuşaş
(Boğazköy)
Gordion
E G E
H İ T İ TKızılırm D E V L E T İ
Smyrna
(İzmir)
Sakız
Tuz
Gölü
İ Z İ
D E N
Efes
Milavanda
(Milet)
ak
A
A
TN
A V U V A Sakçagözü
Z
A R K İ Z ZZincirli
Kargamış
İvriz
LUGGA
L i k y a
Ugarit
N
İ
Z
A S U R
cle
E
Kadeş Savaşı
(MÖ 1296)
Asur
Di
D
U
E
İ Y
RU
UR
AM
at
K
S
Urumiye
Gölü
Ninova
Fır
Biblos
(Cebel)
R
Tuşpa
(Van)
M İ T A N N İ
Halpa
(Halep)
Rodos
A
Van
Gölü
Kaniş
(Kültepe)
Tir
(Sur)
Hitit Devleti
Mısır Devleti
Kudüs
Hititlerin Mısırlılardan aldıkları yerler
Hitit Devleti'ne bağlı bölgeler
Sais
0
M I S I R
100
200
300
400 km
7.Harita:Hitit Devleti
Başlangıçta Hitit Krallığı, feodal beyliklerden oluşmuştur. Daha sonraları merkezi krallık
güçlenerek eyaletlere merkezden valiler atanmıştır. Krallar yerine göre başkomutan, başyargıç ve
başrahipti. Hititlerin ilk döneminde kralın yetkileri soylulardan oluşan Pankuş meclisi tarafından
sınırlandırılmıştır. Ancak imparatorluk döneminde Pankuş meclisinin yetkileri azalırken kralın yetkileri
artmıştır.
İvriz kabartmaları-Konya
Yazılıkaya kabartmaları-Konya
Devlet yönetiminde kraldan sonra en yetkili kişi “Tavananna” adı verilen kraliçeydi. Tavananna, dinî
törenlere başkanlık yapar, kral savaşa gittiğinde ülkeyi yönetirdi. Hititlerde kralın buyruklarına karşı
gelmek, devlete baş kaldırmak büyük suç sayılmış ve ölümle cezalandırılmıştır.
Hititlerdeki sosyal yapıda en üst sınıfı kral ve ailesi oluşturmuştur. Bu sosyal yapıda asillerden
başka rahipler, sanatçılar, askerler, memurlar ve köleler gibi sınıflar da yer almıştır.
Hitit sanatı, Mezopotamya sanatının etkisinde gelişmiştir. Heykelcilik ve kabartmacılık gelişen
başlıca sanat dallarıdır. Yazılıkaya ve İvriz kabartmaları Hitit sanatının en önemli örnekleridir.
56
Anadolu'ya yazıyı Asurlular getirmiştir. Hititler, Asurlulardan
aldıkları çivi yazısıyla beraber kendilerine ait olan hiyeroglif
yazısını da kullanmışlardır. Hititlerden kalan en önemli yazılı
eserler anallardır. Anallar, kral tarafından Tanrı'ya hesap vermek
için yazılan yıllıklardır.
!
Hitit yıllıklarının incelenmesinde tarih hangi
bilimlerden faydalanabilir?
Hititler, Mezopotamya'dan aldıkları kanunlara eklemeler ve
düzeltmeler yaparak Anadolu'daki ilk kanunları oluşturKadeş Antlaşması'nın Tableti
muşlardır. Medeni hukuk ve ceza hukuku büyük gelişme
göstermiştir. Hitit kanunları, hür vatandaşlara olduğu kadar
kölelere de mülkiyet hakkı tanımıştır.
Hititler döneminde Anadolu'da çok tanrılı bir din anlayışı hâkimdi. Hititler çevre kültürlerin tanrılarına
da inanmışlardır. Bu nedenlerle Anadolu için "Bin Tanrı İli" denilmiştir.
c.İyonyalılar
Tarihte İyonya, İzmir ile Büyük Menderes Nehri arasındaki bölgeye verilen addır. Dorların baskısı
sonucunda Akaların bir kısmı Yunanistan'dan Batı Anadolu'ya göç etmişler ve burada şehir devletleri
kurmuşlardır. Bu şehir devletleri arasında siyasal birlik sağlanamamıştır. İyon şehir devletleri arasında
en tanınmışları Efes, Milet, Foça ve İzmir (Smyrna)'dir.
İyonyalılar özgür düşüncenin ve pozitif bilimlerin öncüsü olmaları yönüyle önem taşırlar. Felsefe,
matematik ve tıp bilimlerinin temeli İyonya'da atılmıştır. İyonyalılar, saray ve tapınak mimarisinde
gelişmişlerdir.
canlandıralım
TALES'E ANADOLU'YU SORDUK
İyonya, filozofları ve bilim insanlarıyla ün salmış biri ülke. Düşünce özgürlüğünün var olduğu bu
ülkede öğrencimiz Mehmet, matematik ve astronomi çalışmalarıyla tanınan Tales'i buldu ve sizler
için kendisine aşağıdaki soruları yöneltti.
Mehmet: Bize kendinizi tanıtıp çalışmalarınız hakkında bilgi verir misiniz?
Tales: MÖ 625'te Milet şehrinde doğdum. İyonya'da geometrinin ilk temsilcisiyim. Geometri
eğitimimi Mısır'da Astronomi eğitimini de Babil'de aldım. Piramitlerin yüksekliğini gölgelerini
ölçerek hesapladım. Gemilerin kıyıdan ne kadar uzakta olduklarını ölçebilmek için geometrik
yöntemler geliştirdim. Küçükayı takımyıldızını keşfettim. Ayrıca depremin nedenleri hakkında teori
de geliştirdim. Bana göre geminin dalgalar üzerinde hareket edişine benzer bir biçimde, karalar su
üstünde yüzer ve bu nedenle depremler oluşur. Güneş tutulmasını bilimsel olarak açıkladım.
Mehmet:Anadolu hakkında bize neler söylemek istersiniz?
Tales: Anadolu'yu birçok kavmin istila etmesine rağmen güvenli, ekonomik yönden gelişmiş,
değişik kültürlerin buluşma noktası olan bir ülke olarak görüyorum.
Mehmet: Kral Yolu hakkında neler düşünüyorsunuz.
Tales: Kral Yolu Lidyalılar tarafından yapılmıştır. Batı Anadolu'dan başlayıp Mezopotamya'ya kadar
uzanmıştır. Bence bu yol ticari öneminden daha çok kültürel öneme sahiptir. Çünkü Mezopotamya
ve Anadolu uygarlıkları bu yol aracılığı ile birbirlerini etkilemişler ve ilerleme kaydetmişlerdir.
Mehmet: İyonya'nın her yönden gelişmesinin nedenleri nelerdir?
Tales: İyonya'nın Asya'dan gelen ticaret yollarının bitiş noktası olması, İyonya'da özgürlüğün daha
fazla olması, bu bölgenin ekonomik olarak gelişmiş olması kültürel açıdan gelişmeye katkı
sağlamıştır.
Mehmet: Kolonicilik nedir? İyonyalılar niçin deniz ticaretine yönelmiştir?
Tales: Bir ülkenin kendi sınırları dışında ekonomik, sosyal, siyasal nedenlerle ele geçirip yönettiği
şehirlere koloni denir. Biz İyonyalılar kolonilerimizi vatan olarak görmeyiz. İyonya şehirlerinin
sahilde olması ve Lidyalıların kara ticaretinde ilerlemeleri bizleri denizciliğe yöneltti.
Mehmet: Verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederim.
Tales: Ben teşekkür ederim.
?cevaplayalım
Ticaret, İyonya'da hangi alanlardaki gelişmeleri etkilemiştir?
57
d. Urartular(MÖ 900- MÖ 600)
Urartu Devleti, Doğu Anadolu'da
Asya kökenli Hurriler tarafından
kurulmuştur. Urartuların merkezi
Tuşpa (Van)'dır. Asurlular, MÖ 743
tarihinde Tuşpa'yı kuşatınca Urartu
egemenliğine büyük bir darbe vuruldu.
Aynı dönemde de kuzeyden Kimmerlerin saldırıları başladı. Bu nedenlerle
Urartular MÖ 8. yüzyıl sonlarında Van
Gölü yöresine çekilmek zorunda kaldılar.
Urartular sık sık Asurluların istila ve
baskınlarına uğramıştır. Böylece hem
Urartu medeniyeti zarar görmüş hem
de bu dönemde sık meşe ormanlarıyla
Van Kalesi
kaplı Van yöresi tahrip edilmiştir.
Nitekim Asur kralının diktiği kitabe
üzerindeki “Güzel fidanlıkları dağıttım, üzüm bağlarını geniş ölçüde tahrip ettim, sazlık kadar sık
ormanları kestirdim…” ibaresi bu durumu açıkça ortaya koymaktadır. Kimmer akınlarıyla sarsılan
Urartu Devleti'ne MÖ 600'de Medler son vermiştir.
Savaşçı bir toplum olan Urartular; maden işlemeciliği, kaya oymacılığı, kabartma sanatı resim, gibi
sanat dallarında ileri bir düzeydeydi. Urartuların en önemli ekonomik etkinliği hayvancılıktı. Doğu
Anadolu’da Van Gölü çevresinde ileri bir uygarlık kuran
Urartular, kaleler, su kanalları ve su bentleri yapmışlardır.
Hatta günümüzde bile varlığını koruyan gelişmiş bir sulama
KİBELE
ve şehir içme suyu sistemi kurmuşlardır.
Çiftçilikle uğraşan Friglerin bereket
tanrıçası Kibele'dir. Frigler, Kibele'yi
ana tanrıça kabul ederlerdi. Frig
inancına göre, Kibele her yıl
sonbaharda sevgilisi Attis'i ölüme
teşvik eder, Attis'in ölümü ile tabiat
da ölürdü. Attis, ilkbaharda yeniden
dirildiğinde Kibele ile buluşurdu.
Kibele ile Atttis'in buluşmasıyla
tabiat yeniden dirilirdi.
Nazmi Özçelik,
İlk Çağ Tarihi ve Uygarlığı, s. 110.
e. Frigyalılar (MÖ 800– MÖ 676)
Frigler, ilk siyasi birliklerini MÖ 750'li yıllarda
kurmuşlardır. Friglerin bilinen ilk kralı Gordios'tur. Ülkenin
başkenti Gordion, adını Kral Gordios'tan almıştır.
MÖ 700 yılına doğru, Kafkaslar üzerinden Doğu
Anadolu'ya giren Kimmerlerin saldırıları sonucunda Frig
ülkesi tamamen tahrip olmuştur. Bu nedenle batıya çekilen
Frigler, önce Lidyalıların, daha sonra da Perslerin
egemenliğine girmişlerdir.
Frigler çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşmışlar, tarımı
korumak ve geliştirmek için özel kanunlar ve kurallar
koymuşlardır. Yapılan kanunlarda tarımla ilgili ağır cezalar
öngörülmüştür. Bu kanunlara göre, öküz kesenin ya da
saban kıranın cezası ölümdür.
Friglerin yazı sistemi ve dilleri tam olarak çözülememiştir. Ancak Frig dilinin Hint-Avrupa kökenli
olduğu tahmin edilmektedir. Frig
edebiyatı hakkında fazla bir bilgi
yoktur. Fakat ilk hayvan hikâyelerinin
(fabl) kaynağı olarak kabul
edilmişlerdir.
Frig sanatının ve mimarisinin en
önemli örnekleri Gordion ve Midas
şehirlerindeki kayalar içine oyulmuş sığınaklardır. Frigler, evlerini dikdörtgen
biçiminde yapmışlar, temellerinde taş,
üst kısımlarında kerpiç kullanmışlardır.
Üzerlerinde hayvan figürleri olan
çanak, çömlekler yapmışlardır. Maden
işçiliğinde, ağaç oymacılığında, nakış
işlemeciliğinde, dokumacılıkta ileri
gitmişlerdir.
Frigyalıların başkenti Gordion- Ankara
58
R
A
K
MARMARA
DENİZİ
A
Alacahöyük
FRİGLER
Truva
Hattuşaş
(Boğazköy)
Gordion
L
Midilli
Z
İ
N
E
D
İ
D
Y
Efes
Milet
K
A
Tuşpa
(Van)
R T
U L A R
Konya
I
L
A R
Karaman
Kargamış
Ninova
Halpa
Ugarit (Halep)
Asur
E
L İ K YA
D
E
N
İ
Y
A
L
R
Z
KIBRIS
Kadeş
U
Girit
A S U R L U L A R
İ
Rodos
A
R
E G E D E N İ Z İ
İzmir
U
Kaniş
(Kültepe)
Sardes
Babil
S
Biblos
(Cebel)
Tır
(Sur)
M I S I R
0
100
200
300
400 Km
Lidyalılar
Urartular
Frigler
8.Harita: Anadolu'da , Frigler, Lidyalılar, Urartular
f. Lidyalılar(MÖ 687-MÖ 546)
L i d y a l ı l a r,
MÖ 1200'lerde
Anadolu'ya gelmişlerdir. Gediz ve
Küçük Menderes vadileri arasında
kalan bölgede yaşamışlardır. Lidya
Devleti Kral Giges tarafından Friglerin
ve Urartuların son dönemlerini yaşadığı
sıralarda kurulmuştur. Devlet merkezi
Sardes (Sard) şehridir.
Pers saldırılarına dayanamayan
Lidya Devleti, MÖ 546 yılında
yıkılmıştır. Ticaret faaliyetleriyle
zenginleşen Lidyalılar, Anadoluda
ücretli askerlik sistemine dayalı bir ordu
kurmuşlardır. Lidya ordusu istenilen
düzeyde teşkilatlanamadığından
askerî açıdan yetersiz kalmıştır. Bu
durum Lidyalıların yıkılmasında etkili
olmuştur.
Lidya Devleti, feodal bir sisteme
dayanmıştır. Kralın yanında tüccar ve
toprak sahiplerinden oluşan seçkin bir
Lidya parası
zümre vardır. Kırsal alandaki halk,
büyük toprak sahiplerinin arazilerinde
ücretsiz olarak çalışmıştır.
Kara ticaretine büyük önem veren Lidyalılar, Sardes'ten başlayarak Mezopotamya'ya kadar
uzanan Kral Yolu'nu yapmışlardır. Kral Yolu üzerinden yapılan ticaret sayesinde Doğu ile Batı kültürleri
arasında etkileşim artmıştır.
Lidyalılar, MÖ 700'lü yıllarda mal takasına dayalı ekonomiden paraya dayalı ekonomiye geçişi
sağlamışlardır. Uygarlık tarihine yaptıkları en önemli katkı tarihte ilk defa parayı kullanmalarıdır. Bunun
sonucunda ticarette kolaylık ve akıcılık sağlanmıştır.
59
10.EGE VE YUNAN UYGARLIĞI
Ege ve Yunan uygarlığı, Ege Denizi'ndeki adalar, Yunanistan, Makedonya, Trakya, Batı ve GüneyBatı Anadolu'da yaşayan toplulukların meydana getirdiği bir uygarlıktır.
yorumlayalım
1. Aşağıdaki haritaya göre Yunanistan’ın coğrafi konumu ile Yunanlıların deniz ticaretine
yönelmeleri arasında nasıl bir ilişki kurulabilir?
2. Yunan uygarlığının gelişmesinde deniz ticaretinin etkisi neler olabilir?
İL
Lİ
RY
A
T
A
H
M
K
E
D
O
N
R
A
K
Y A
Bizantion
YA
Pennthos
Pella
Taşoz
Kios
Halkidiko
an
ya
Gökçeada
E
Larissa
O
T E S E LYA
a
G
si
S
Halkis
Lidya
Manisa
D
ia
E
a
Andros
Konn
Miken
D
Milet
Kar ya
Halikarnas Kaunos
Naksos
Lakonya
İstanköy
İyonyalıların yaşadığı bölgeler
K
Nikarya
İ
Paros
Melos
A
İ Z
Tenos
PELOPONNES
M e s e n y a Sparta
Atina ve müttefikleri
Efes
Sisam
Argos
Perslerin müttefikleri
İyonya
N
Arkadya
Arkadya
Sardes
Sakız
tik
Megara Atina
s
Pylos
Pergamon
Skiros
o
li
s
At
Ahhaayyaa
A
E
kri
vb
Keralonya
Zakintos
Lo
n a Etolya
ni
a
E
ar
Misya
Midilli
E
Dolopia
Ak
Tr u v a
Assos
E
Korkira
ne
İR
Limni
ag
E
Abidos
M
P
Kafke
E
Knidos
Rodos
N
İ
Z
Tarafsız bölgeler
Perslerin egemenlik bölgesi
0
100
200
300 km
G
İ
R
İ
T
9. Harita: Ege ve Yunan uygarlığı
MÖ 2000'den itibaren Eski Yunan'da ve Ege'de polis
adı verilen şehir devletleri (Atina, Isparta, Korint ,
Larissa, Megara gibi.) ortaya çıkmıştır. Şehir
devletlerinin merkezinde tapınak bulunurdu. Yönetim
binası, resmî yapılar ve pazar meydanları tapınağın
etrafında yer alırdı. Herhangi bir tehlikeye karşı
şehirlerin etrafı surlarla çevrilmiştir. Bu şehirlerde
yaşayanlar, tarıma elverişli toprakların azlığı, nüfus
artışı, ticaret vb. nedenlerle Ege, Karadeniz ve
Akdeniz'de koloniler kurmuşlardır.
Ege ve Yunan uygarlığı, koloni faaliyetleri ve kolay
ulaşım imkânlarıyla Batı ile Ön Asya arasındaki sosyal,
siyasi ve kültürel ilişkilerin gelişmesini sağlamıştır. Bu
uygarlık ileri seviyedeki Mısır, Mezopotamya ve
Tarihî Korint şehri kalıntıları (Yunanistan)
Anadolu uygarlıklarıyla etkileşimde bulunmuştur.
Ayrıca Yunan uygarlığı, Büyük İskender'in fetihleri
sonucu Asya kültürleriyle kaynaşarak Helenistik kültürü meydana getirmiştir. Yunan uygarlığı, daha
sonraki dönemde ortaya çıkan Roma uygarlığının da temelini oluşturmuştur.
Ege ve Yunan uygarlığı, Girit, Miken ve Yunan olmak üzere üç dönemde ele alınmaktadır.
60
MÖ 3500
MÖ 2000
MÖ 1200
MÖ 337
a. Girit (MÖ 3500-MÖ 1200)
Ege uygarlıklarının ilki Girit Adası’nda
kurulmuştur. Girit en parlak dönemini MÖ 24001400 tarihleri arasında yaşamıştır. En önemli
yerleşim yeri Knossos'tur. Girit Krallığı’na MÖ
1200 yıllarında Dorlar son vermiştir.
Girit uygarlığında balıkçılık, avcılık ve tarım
ile ticaret, gemicilik ve deniz ulaşımı gelişmiştir.
Girit'in Ege'den Akdeniz'e uzanan deniz yolu
üzerinde bir uğrak yeri olması Girit kültürünün
çevre kültürlerle yakın ilişki içinde olmasını
sağlamıştır.
b. Miken (Aka) (MÖ 2000-MÖ 1200)
MÖ 2000 yıllarında Mora Yarımadası'na ulaşan Akalar, Miken şehrini kurdular. MÖ 1400 yıllarında Mora'nın tamamını ele geçirdiler. Çanakkale Boğazı'na
sahip olmak için Truvalılarla savaştılar.
Akaların egemenliğine MÖ 1200 yıllarında Yunanistan'a giren Dorlar son verdi.
c. Eski Yunan (MÖ 1200–MÖ 337)
Akaların egemenliğine son vererek Yunanistan ve Ege adalarını ele geçiren Dorlar,
“polis” adı verilen şehir devletleri kurdular. Atina, Sparta, Korint, Tebai bu şehir devletlerinin
en önemlilerindendir. Bu devletler Yunanistan’ı ele geçirmek isteyen Perslere karşı
başarılı oldular. Pers savaşlarından sonra Atina ile Sparta arasında savaş başladı.
Peleponnes Savaşları olarak bilinen bu savaşlardan Isparta üstün çıktı. Bu durum Büyük
İskender’in Yunanistan’ı ele geçirmesine kadar sürdü.
Şehir devletlerinin hüküm sürdüğü Yunanistan’da halk siyasi haklara sahip olan yurttaşlar, siyasi
hakları olmayan özgür yurttaşlar, toprağa bağlı hiçbir hakkı olmayan köylüler ve köleler olmak üzere
sınıflara ayrılmıştı. Sınıflar arası mücadeleden dolayı sosyal yaşama yönelik birtakım hukuki
düzenlemeler yapılmıştır. Bunlardan biri Dragon tarafından yapılan kanunlardır. Dragon Kanunları,
soyluların keyfî yönetimini orta sınıf lehine düzenlemiştir. Eski Yunanlılarda, Solon Kanunları ile
köleliğin ve doğuştan soyluluğun kaldırılması, Kleistenes(Klistenes) tarafından yapılan
düzenlemelerle halk meclisinin önemli bir kurum hâline getirilmesi ve sınıf farklılığının ortadan
kaldırılması demokrasi anlayışının gelişmesini sağlamıştır.
Çok tanrılı bir dine inanan Eski Yunanlılarda tanrılar, insan şeklinde ve ölümsüz
olarak
düşünülmüştür. Bu düşünce onları, tanrıların heykellerini yapmaya yöneltmiştir. Böylelikle Eski
Yunanlılarda heykel sanatı ve mimarî gelişmiştir. Eski Yunan mimarisine Knossos Sarayı örnek
gösterilebilir.
Eski Yunanlılar başlangıçtan itibaren üzeri bitki ve hayvan motifi, insan figürü ile bezenmiş vazolar
yapmışlardır. Bu vazolar, Yunan sanat anlayışı, dinî ve günlük yaşam hakkında önemli bilgiler
vermiştir.
Yunan uygarlığı tarih, tıp, aritmetik, geometri, astronomi ve felsefe alanlarında da öne çıkmıştır.
Yunan felsefesinin ilk temsilcileri Sokrates (Sokrat), Platon (Eflatun) ve Aristoteles (Aristo)'dur. Eski
Yunanlılar MÖ VII. yüzyıl başlarına doğru Fenike alfabesini alarak geliştirmişlerdir.
yorumlayalım
OLİMPİYATLAR
Yunanistan’da dinî törenlerde ve bayramlarda tanrılar adına ilahi okunur, müzik eşliğinde danslar yapılır,
spor yarışmaları düzenlenirdi. Yarışmalarda birinci gelenin başına zeytin dalından bir çelenk konur ve
heykelinin yapılmasına izin verilirdi. Bu bayramların en önemlisi Yunanistan’ın her tarafından gelen sporcuların
katılımıyla Olimpiya Dağı’nda yapılan olimpiyatlardır.
Olimpiyat oyunları ilk kez MÖ 776 yılında düzenlendi. Bu tarihten itibaren dört yıllık aralıklarla
düzenlenmeye devam edildi. Yunanların yılları sayma yöntemleri bu oyunlar üzerine kurulmuştu. İki oyun
arasına bir "Olimpiad" denirdi ve buna göre tarih belirlenirdi. Modern olimpiyat oyunlarının aksine, bu antik
olimpiyat oyunlarına yalnızca Yunanca konuşan özgür, genç ve erkek sporcular katılabiliyordu. Daha sonraki
dönemlerde kadınların binicilik yarışmalarına katılmalarına müsaade edilmeye başlandı. Deniz aşırı yerlere
kurulmuş koloni şehirlerinden de katılım kabul ediliyordu. Herhangi bir oyun içinde yer alabilmek için bir kişi
öncelikle seçmelere katılmak, ardından adını yetkili kişiye yazdırmak zorundaydı. Yarışmalara katılmadan
önce her bir yarışmacının Zeus heykeli önüne geçerek en azından 10 ay boyunca eğitim görmüş olduğuna ve
hiçbir hile yapmayacağına dair ant içmesi gerekiyordu.
A ’dan Z ’ ye Kültür ve Tarih Ansiklopedisi, s.172-173 ’ten yararlanılmıştır.
?cevaplayalım
Eski Yunan'da olimpiyatlarla dinî inanış arasında nasıl bir ilişki vardır?
61
d. İskender İmparatorluğu (MÖ 359- MÖ 323)
Makedonya Kralı II. Philip (Filip), Yunan şehir devletlerini birleştirerek Helen birliğini kurmuştur.
Büyük İskender, babası II. Philip'in öldürülmesinin ardından Helen birliğinin başına geçmiştir. Çıkan
ayaklanmaları bastıran İskender, bütün Yunan şehir devletlerini Makedonya Devleti'ne bağlamıştır.
Ülkede istikrarı sağlayan İskender, MÖ 334'te Makedonyalı ve Yunanlılardan oluşan 35 bin kişilik
ordusuyla Asya Seferi'ne çıkmıştır.
yorumlayalım
Aşağıdaki haritaya göre İskender'in Asya Seferi'nin sonuçları neler olabilir?
AV R U PA
SOGDİYON
İSKİTLER
HARE
I
N
AR
E
İZ
BİZANS
İ
Pella
ĞL
D
T R A K YA
DA
R
AS
KARADENİZ
A
FK
Z
KA
A
T
İ
R
H
İ
K
S
E
L
M A S A G E T L E R
ARAL
GÖLÜ
Ankyra
(Ankara)
LİDYA FRİGYA
Kapadokya
Sardes
Efes
Milet
M
Tuşpa
(Van)
ED
YA
İ
H
KARYA KİLİKYA
Şam
TA R
İA
PARTYA
R
A
P E R S YA
AKDENİZ
BAK
A
NY
İ R KA
Babil
Karmania
N
Persepolis
(Kirman)
HİNDİSTAN
Pasargad
Gazze
Ammon
Menfis
M
I
S
I
R
Teb
A R A B İ S T A N
0
300
600
900
1200 Km
İskender İmp. sınırları
İskender'e bağlı devletler
İskender'in geçtiği yollar
10.Harita: İskender İmparatorluğu
İskender, Çanakkale Boğazı üzerinden Anadolu'ya geçerek Persleri Granikos ve İssos
savaşlarında yenilgiye uğratmış, Suriye'yi ve Mısır'ı ele geçirmiştir. Bir süre bu bölgede kaldıktan sonra
Asur ülkesine yönelmiş, bütün Mezopotamya'yı egemenliği altına almıştır. Hayber Geçidi'ni aşarak
Hindistan'a girmiştir. Askerlerin isteksizliği ve yorgunluğu üzerine Babil'e geri dönmüştür.
İskender 33 yaşındayken hayatını kaybetmiştir. Onun ölümünden sonra ülke İskender'in
generalleri arasında paylaşılmıştır. İmparatorluk
toprakları üzerinde üç krallık kurulmuştur. Bunlar;
GORDİON DÜĞÜMÜ
Mısır'da kurulan Ptolomeler, Makedonya'da AntiMÖ 334’te İskender, Gordion'a gelir. Bir
gonitler ve Anadolu'dan Hindistan'a kadar uzanan
efsaneye göre, “Gordion düğümünü
topraklarda ise Selevkoslardır. Selevkos Krallığı'nın
(halatların öküz arabasına bağlanarak
parçalanmasıyla Anadolu'da Pontus, Kapadokya,
gerdirilmesi ve uçlarının görünmemesiyle
Bitinya ve Bergama krallıkları ortaya çıkmıştır.
oluşan düğümü)” çözen kişinin Asya’ya
İskender, ülkeyi Perslerde olduğu gibi satraplıkhâkim olacağı söylenmektedir. Efsaneyi
lara bölmüştür. Doğudaki satraplıkların başına Persbilen ve hızlı bir çözüm yolu kullanan
leri, batıdaki satraplıkların başına Makedonyalıları
İskender, kılıcıyla halatı bir hamlede kesip
geçirmiştir. Ancak askerî yönetimle sivil yönetimi
düğümü yok eder. Böylelikle Asya’ya, hâkim
birbirinden ayırmıştır. Pers sarayının protokol kuralolabileceği inancının halk arasında
larını benimsemiştir. Merkezî bir vergi toplama sisteyayılmasını sağlar.
mi oluşturmuştur.
www.pto.org.tr
62
İskender'in kurduğu İskenderiye gibi
şehirler, zamanla birer kültür ve ticaret
merkezi hâline gelmiştir. İskender'in
Asya'ya yönelik faaliyetleri, batı ve
doğu kültürlerinin karışmasıyla
yepyeni bir kültürün ortaya çıkmasını
sağladı. Bu yeni kültüre Helenistik
kültür,
bu kültürün ortaya çıktığı
yaklaşık üç yüz yıl devam eden (MÖ
330-MÖ 30) döneme Helenistik
Dönem denilmiştir.
Bergama-İzmir
?cevaplayalım
Helenistik uygarlık hangi kültürlerin etkileşimi sonucunda ortaya çıkmış olabilir?
yorumlayalım
PARŞÖMEN
Bilgi çağı olarak adlandırılan günümüzde,
kitap okuma ve kütüphaneye gitme
alışkanlığının az olduğuna dikkat çekilirken eski
çağlarda birçok kütüphanenin var olduğu tespit
edilmiştir. Yapılan araştırmalar eski çağların en
önemli kütüphanesinin Asurlular tarafından
Ninova’da kurulduğunu ortaya koymuştur.
Asurluların yazıyı kil tabletler üzerine
kaydederek bu tabletlerin her birinden ikişer tane
oluşturmak suretiyle kilden yapılmış zarf
arasında sakladıkları anlaşılmıştır. Bu dönemde
üzerine yazı yazılan diğer önemli nesne ise
Mısır ’da yetişen bir bitkiden elde edilen
papirüstür.
İlk Çağda Anadolu’da da kültür- sanat
merkezi olan kentlerde ünlü kütüphaneler vardır.
Bunların en ünlüsü de Bergama Kütüphanesi’dir.
200 bin kitapla donanmış Bergama Kütüphanesi
İskenderiye Kütüphanesi ile rekabet içindedir.
Öyle ki İskenderiyeliler, Bergama kenti bu yarışı
kazanmasın diye papirüs ihraç etmeyi
yasaklamışlardır. Bunun üzerine hayvancılıkla
uğraşan Bergamalılar keçi derisinden kâğıt elde
etmişlerdir. Bergama’nın antik söylenişi Pergamon olduğundan bu kâğıda parşömen adı verilmiştir. Fakat parşömenin papirüsten farklı olarak
çok ince olması ve kuruduğu zaman kıvrılması
parşömenin kenarlarına tahta çakılmasına neden olmuştur. Böylece Codex (Kodeks) denilen
ilk kitap oluşmuştur.
ÖLÜM TANRISI HADES GİREMEZ
Kuruluşu MÖ 4. yüzyıla kadar uzanan
Asklepion Sağlık Merkezi, mitolojideki
sağlık tanrısı Asklepieos’a adanarak
yapılmış ve MS 5. yüzyıla kadar, ünlü bir
tedavi merkezi olarak etkinliğini
sürdürmüştür. Bergama'nın eski çağlarda
önemli bir sağlık kenti olduğunu ispatlayan
Asklepion'un giriş kapısı, bugün Viran Kapı
olarak ayakta durmakta olup bu kapının
üzerinde şu yazı yer almaktadır: "Bütün
tanrılar adına kurulmuş bu kutsal yere,
yalnız Ölüm Tanrısı Hades giremez!"
Rivayetlere göre; yüzlerce yıl boyunca
Asklepion'da kimse hayatını kaybetmemiş.
Çünkü Asklepion Sağlık Merkezine gelen
hastalar girişte muayene edilip tedavisi
mümkün olmayan ölümcül hastalar içeri
alınmamıştır. İçeri alınan hastalar, 650
metre uzunluğundaki kutsal yoldan
yürüyerek, bugün bile içilebilen şifalı sudan
içip yıkandıktan sonra hastalığın tedavisine
başlanmıştır. Buluntulardan, ameliyatların
da yapıldığı anlaşılan Asklepion'da ilaçla,
bitkilerle, müzikle, su, çamur ve güneş
banyolarıyla tedavinin yanında telkinle tedavinin uygulandığı anlaşılmıştır. Galenos
gibi ünlü hekimlerin yetişdiği bilinen
Asklepion'da tıbbın simgesi yılanlı sütun da
yer almıştır.
www.bergama.bel.tr
?cevaplayalım
Yukarıdaki metinlerden yola çıkarak Bergama Krallığı'ndaki bilim ve kültür hakkında neler
söyleyebilirsiniz?
63
11. ROMA UYGARLIĞI
Britanya
Arkeolojik araştırmalar, Apenin Yarımadası'nda bulunan İtalya'da uygarlığın Orta Taş Çağından
itibaren başladığını ortaya koymuştur. Bu yarımada, MÖ 3000'lerde Yeni Taş Çağını yaşamış ve
zaman içerisinde büyük göçler almıştır. İtalya'ya göç eden kavimlerin en eskileri İtaliklerdir. Daha sonra
buraya Etrüskler gelmişlerdir. Bu göçler, Fenikeliler ile Yunanlıların kurdukları kolonilerle devam
etmiştir.
İtalya Yarımadası ve Akdeniz çevresinde kurulan büyük bir uygarlığa adını veren Roma şehri, MÖ
753 yılında Romulus tarafından kurulmuştur. Başlangıçtan MÖ 510 yılına kadar Roma, krallık ile
yönetilmiştir. Krallık döneminde, kral ihtiyarlar meclisi tarafından teklif edilmiş, “kuria” adı verilen halk
meclisi tarafından seçilmiştir. Kral senatoya karşı sorumludur.
Germania
Sarmatya
Galya
Alanlar
Daçya
D
E
Kilikya
N
Zİ
K
Nİ
A
DE
Kapadokya
Asia
Sicilya
R
Bitinya
İ
İZ
EN
ED
EG
Mak
ZA
KARADENİZ
Tra
ky
a
a
y
edon
ya
Numidya
aç
Mauretania
lm
ya
Sardinya
HA
Da
İtal
Hispania
İ
Z
Suriye
Me
Partlar
zo
po
tam
ya
Filistin
Mısır
0
300
600
Roma İmparatorluğu
Sınırları
900
11. Harita: Roma İmparatorluğu
Roma toplumu patriciler, plepler ve köleler olmak üzere üç sınıfa ayrılmıştır. Patriciler, Romalı
soylulardan meydana gelmiştir. Mülkiyet, devlet memuru ve asker olabilme hakkına sahiptiler. Sosyal
yaşam açısından diğer sınıflarda yer alanlara göre daha rahattılar. Roma'ya sonradan gelip
yerleşenler plepleri oluşturmuştur. Plepler, hiçbir siyasi hakka sahip değillerdir. Daha çok hayvancılık,
tarım, ticaret vb. işlerle uğraşmışlardır. Köleler ise Roma'nın işgali altındaki ülkelerden getirilmişlerdir.
patricilerin evlerinde hizmetçilik ya da uşaklık, tarlalarda işçilik ve kâhyalık gibi işler yapmışlardır. Hiçbir
hakkı olmayan bu sınıf, efendisinin her istediğini yapmak zorunda kalmıştır. Eğlence maksadıyla vahşi
hayvanlarla dövüştürülmüşlerdir. Sınıfsal ayrım yüzünden kötü şartlarda yaşayan köleler, zaman
zaman yönetime karşı ayaklanmışlardır.
MÖ 510 yılında krallık yönetimine son verilerek Cumhuriyet Dönemine geçilmiştir. Roma'da
Cumhuriyet Döneminde devlet konsül adı verilen iki yüksek memur tarafından yönetilmiştir. Konsüller,
bir yıllık süreyle görevlendirilmişlerdir. Konsüller birbirlerine ve senato adı verilen meclise karşı
sorumluydular. Konsüllerin başlıca görevleri, orduya komuta etmek, gerektiğinde senatoyu toplantıya
çağırmak, vergi sistemini düzenlemek ve vergilerin toplanmasını sağlamaktır.
Cumhuriyet Döneminde Roma, genişleyerek İtalya Yarımadası'nı ve Akdeniz'in batısında bulunan
yerleri hâkimiyeti altına almıştır. Daha sonra Makedonya, Suriye ve Mısır'ı zapteden Roma, Doğu
Akdeniz'in fethini tamamlamıştır. Sınırların genişlemesinde düzenli Roma ordusunun etkisi büyüktür.
Roma ordusu yaya ve atlı askerlerden oluşmuştur. Ordunun temelini lejyonlar (askerî birlikler)
meydana getirmiştir.
64
Roma'nın geniş bir coğrafyaya hakîm olması, sosyal yapının ve düzeninin bozulmasına neden
olmuştur. Patriciler zamanla zenginleşirken plepler ve köylüler yoksullaşmışlardır. Bu nedenle
pleplerle patriciler arasında uzun süren çatışmalar ortaya çıkmıştır. Bu çatışmaların sonucunda
plepler ile patriciler arasındaki sınıfsal farklılıkları ortadan kaldırmak için "On İki Levha Kanunları"
adıyla bilinen hukuki düzenlemeler yapılmıştır.
On iki levha kanunlarının toplum ve
Pleplere de memur ve asker olma hakkı
devlet hayatına yansımaları neler olabilir?
tanınmıştır. Buna benzer düzenlemelerle Roma
hukuku birçok devlete örnek olmuştur.
Roma'da çıkan sınıfsal çatışmalara dıştan gelen saldırılar da eklenince bu durumdan yararlanan
bazı komutan ve konsüller yönetimi ele geçirmek istemişlerdir. Bunlardan bir tanesi de Julius Caesar
(Sezar)'dır. Julius Caesar ile Roma'da Cumhuriyet Dönemi sona ermiştir.
!
yorumlayalım
JULIUS CAESAR
Julius Caesar, MÖ 101 yılında Roma'da
soylu bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. Yirmi
yaşlarındayken siyasi nedenlerle Roma'dan
kaçmak zorunda kaldı. Daha sonra Roma'ya
dönen Caesar kırk bir yaşına geldiğinde,
Roma'nın seçkin kişilerinden biri olmuştu.
Dönemin ünlü generalleri ile anlaşarak
kendisini konsül (devlet başkanı) seçtirtti. Galya
(Fransa) valiliğini de üzerine aldı. Caesar'ın,
Galya valisi olarak Roma'dan uzaklaşması
senatonun işine geldiğinden bu duruma ses
çıkarmadılar.
Caesar'ın amacı, Galya'da kendine bağlı bir
ordu kurmak ve Roma'nın üzerine yürüyerek
diktatör olmaktı. Konsüllük süresi bir yıl sonra
bitince Caesar Galya'ya gitti ve sekiz yılda
bütün Galya'yı Roma İmparatorluğu sınırları
içine kattı.
MÖ 50'de Caesar ordusuyla, Roma üzerine
Ceasar'ın Heykeli
yürüyüşe geçti. Caesar'ın bu hareketi kısa süre
içinde bütün Roma İmparatorluğu'na yayılarak,
bir iç savaş hâline geldi. Savaşı kazanan
Caesar, Roma'ya hâkim oldu. Caesar, kendisini senatoya önce bir, sonra on yıllığına ve aradan
çok geçmeden de, ömür boyunca diktatör seçtirtti. Ayrıca Caesar'ın toprak reformu, eyaletlerde
koloniler kurulması gibi yoksullar yararına aldığı önlemler senatonun tepkisini çekti. Sonunda,
soylular Caesar'ı öldürmek için gizli bir örgüt kurdular. Bu örgüte, Casear'ın evlatlığı bazı
kaynaklara göre de öz oğlu Brütüs de girmişti.
Caesar, senatoda, suikastçılar tarafından öldürüldü. Suikastçılar Caesar'ın ölümünden
halkın sevinç duyacağını sandılar. Fakat Roma halkı bu durum karşısında umulanın aksine
ayaklandı. Bunun üzerine Caesar'ın katilleri Roma'dan kaçtılar ama peşleri bırakılmadı.
Bunlardan, Caesar'ın çok sevdiği Brütüs, Makedonya'da yakalanacağını anlayınca intihar etti.
Sabahat Atlan , Roma Tarihinin Ana hatları, s.135-176'dan yararlanılmıştır.
?cevaplayalım
Ceasar'ın öldürülmesine halkın tepki göstermesinin nedeni ne olabilir?
Roma'da MÖ I. yüzyılın sonlarında Cumhuriyet Dönemi sona ermiş ve MÖ 27 yılında Oktavianus
(Oktavyanus)'a Augustus (Agustus) unvanı verilerek “İmparatorluk Dönemi” başlamıştır. Bu dönemde
iç güvenlik sağlanarak halkın refah seviyesi yükseltilmeye çalışılmıştır. Ancak III. yüzyıldan itibaren
Roma İmparatorluğu gücünü kaybetmeye başlamıştır. Merkezî otoritenin zayıflaması, Kavimler Göçü,
savaşların uzun sürmesi ve iç karışıklıklar gibi nedenler imparatorluğun 395 yılında ikiye bölünmesine
65
neden olmuştur. Bu bölünme sonucunda Başkenti Roma olan Batı Roma İmparatorluğu ile başkenti
İstanbul olan Doğu Roma İmparatorluğu kurulmuştur. 476 yılında kuzeyden gelen barbar kavimlerinin
saldırılarıyla Batı Roma yıkılmıştır.
Romalılar ilk dönemlerde tarım ve hayvancılıkla uğraşmışlardır. Zamanla Akdeniz ve çevresinin
Roma egemenliğine girmesi Roma'nın zenginleşmesini sağlamıştır. Yapılan yollar sayesinde ticaret
gelişmiştir.
yorumlayalım
ROMALININ BİR GÜNÜ
Romalılar erken kalkarlardı. Sabah kahvaltısı, Romalılar için pek önemli sayılmazdı. Evin beyi
kahvaltıdan sonra çalışma odasına geçerdi. Sabahın en önemli olayı himaye edilenlerin
hamilerine saygılarını sundukları ve çeşitli isteklerini dile getirdikleri “selamlama ziyareti” idi.
Sonrasında ise genellikle villanın ön tarafında yer alan dükkânlarına uğrarlardı.
Çocukların eğitimi okuma, yazma ve hesap yapma becerilerinin geliştirilmesinden ibaretti. 16
yaşından sonra hitabet eğitimi verilirdi. Evin çocukları okuldan eve geldiklerinde ya hafif bir şeyler
yer ya da villalarının bahçelerinde hemen oyuna dalarlardı.
Evin hanımı ise kahvaltıdan
sonra uzun süren bir makyaj
yapar, daha sonra arkadaşlarına
giderdi. Öğle yemeği buğday
veya arpa ekmeği, et veya balık,
sebze ve peynir gibi hafif
yiyeceklerle geçiştirilirdi. İçecek
olarak da su, ballı su içilirdi.
Öğleden sonra dinlenmede
geçen süreye “siesta” adı verilirdi.
Romalılar siesta ile hem sıcaktan
korunur hem de egzersiz ve
banyoyla geçirilecek olan
öğleden sonraya hazırlanırlardı.
Hamamlar, Romalıların günlük
hayatında önemli yer tutan
mekânlardı. Sadece temizlik için
Roma'da eğlence hayatını tasvir eden temsilî resim
değil sosyal, kültürel ve eğitim
faaliyetlerinin yapıldığı bir kulüp
şeklinde düzenlenmişti. Okumak, dinlenmek, gezinmek, müzik resitalleri dinlemek ve sohbet için
odalar ayrılmıştı. Hamamdan sonra çeşitli tahta oyunları oynanırdı. Romalılar oyundan başka,
gladyatör yarışlarını, vahşi hayvan avlarını, at ve araba yarışlarını izlerlerdi. Kültüre düşkün
olanlar ise tiyatroya gitmeyi, müzik dinlemeyi ve kitap okumayı tercih ederlerdi.
Birçok kültürde olduğu gibi Roma kültüründe de akşam yemeği önemli bir yere sahipti. Mutfak
çalışanları misafirlerin statülerine göre sade ya da gösterişli yemekler hazırlarlardı. Misafirlere
yemek servisi köleler tarafından yapılırdı. Yemekte oturma düzeni sosyal statüye göre
belirlenirdi. Yemek sonrasında düzenlenen eğlencelerden bazıları müzik, okuma, dans ve
akrobasi gösterileri idi.
www.if.sakarya.edu.tr
?cevaplayalım
1. Yukarıdaki metne ve resme göre Roma’da sosyal yaşam statülere göre nasıl değişiklik
göstermiştir?
2. Eski Roma’daki ve günümüzdeki günlük yaşam arasında ne gibi benzerlikler ve farklılıklar
vardır?
Roma uygarlığı, mimari ve sanatsal açıdan büyük bir gelişme göstermiştir. Romalılar, Yunan
tiyatrolarına yeni bir boyut kazandırmıştır. Çeşitli yarışlar ve gösteriler için kullanılan amfi tiyatrolar,
hayvan ve insan dövüşlerinin yapıldığı bir alan olarak kullanılmaya başlanmıştır.
66
Yapılarda kemerli ve kubbeli yapım tekniği büyük ölçüde geliştirilmiştir. İç mekânı ön plana çıkaran
ve anıtsal bir yapı özelliği kazandıran bir üslup benimsenmiştir. Romalıların geliştirdikleri mimari üslup
günümüze kadar varlığını korumuştur. Agustus Tapınağı, Roma Hamamı, Aspendos Tiyatrosu, Valens
(Bozdoğan) Su Kemeri Romalılardan günümüze ulaşan eserler arasındadır.
Romalılar, çok tanrılı inanca sahip olup Yunan tanrılarını benimsemişlerdi. Tanrılarını insan şeklinde
düşünmüşlerdi. Hristiyanlık, 313 yılında serbest bırakılmış, 381'de de devletin resmî dini hâline
getirilmişti.
Latince konuşan Romalılarda edebiyat Yunan edebiyatının etkisinde gelişmiştir. Romalılar, özellikle
tarih yazıcılığı ve hitabet sanatında büyük gelişme
göstermişlerdir.
Doğu Roma İmparatorluğu Döneminde İstanbul,
kültür ve sanat merkezi hâline getirilmiştir. Bunun
yanında, İskenderiye, Efes, Antakya, Atina da birer
kültür merkezi olmuştur. Doğu Roma sanatının en
önemli eseri Ayasofya'dır. Bunun yanında Aya İrini,
Hora (Kariye Camii), Sergios ve Baküs, Efes'teki
Meryem Ana kiliseleri ile Binbirdirek ve Yerebatan
sarnıçları Doğu Roma Döneminin en önemli sanat
ve kültür değerleridir.
Doğu Roma İmparatorluğu, aynı zamanda Bizans
İmparatorluğu olarak da bilinmektedir. Bu devletin
en parlak dönemi Justinianus (Justinyen)
Dönemidir (527-565). Bizans Büyük Selçuklu
Devleti'yle Malazgirt Savaşı'nı, Türkiye Selçuklu
Devleti'yle de Miryokefalon Savaşı'nı yapmıştır. Her
iki savaşta da aldıkları yenilgilerle Anadolu'da Türk
Yerebatan Sarnıcı
hâkimiyetine engel olamamışlardır. Doğu Roma,
1453 yılında Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u
fethiyle yıkılmıştır.
Bizans'ta Batı Roma'dan farklı olarak ülke “thema” adı verilen eyaletlere bölünmüştür. Bu
eyaletlerde bulunan kalelerde ise tekfur adı verilen valiler görevlendirilmiştir. Latin kültürü yerine Helen
kültürünü benimseyen Doğu Roma, Hristiyanlığın Ortodoks mezhebini ve resmî dil olarak da Grekçeyi
benimsemiştir.
AYASOFYA
İmparator Justinianus hiçbir devirde
görülmemiş ve görülmeyecek bir ibadethane
yapmak için harekete geçti. 532 yılında yapılmaya
başlanan, Hıristiyanlık âleminin bu en büyük
kilisesi beş yılda tamamlanarak, 537’de
merasimlerle açıldı. İmparator hiçbir masraftan
kaçınmayarak devlet hazinesini mimarların önüne
saçtı. Kubbe inşaatı Roma mimarisine göre
geliştirilmiştir, Ancak
Ayasofya’daki gibi
dikdörtgen bir mekan ortasında, dev ölçüde bir
merkezi kubbe yapımı, mimarlık tarihinde ilk kez
deneniyordu. Justinyen devrinde Ayasofya bir
zevk ve gösteriş ürünü olarak ortaya çıkmıştı.
Sonraki devirlerde ise bir efsane ve sembol olarak
kabul edilmiştir. Ayasofya 6. yüzyıla ait dev bir
Bizans eseri olmakla be-raber, daha önce örneği
Ayasofya
olmayan, sonraki devir-lerde de taklit edilmeyen
Roma mimari geleneğine bağlı bir “Deneme” dir. Dış ve iç görünüşteki tezat ve iri kubbe Roma’nın
mirasıdır. Dış görünüş zarif değildir. Bunun tersine iç görünüm saray gibi görkemlidir, göz alıcıdır.
Bazilika etrafını çevreleyen yüksek binaları ile büyük bir dinî merkez olarak gelişmişti. Eşsiz
mimarisine rağmen yapının hayati önemde hataları vardı. Bu nedenle Ayasofya her devirde
hazineler dolusu paralar hacanarak ayakta tutulabilmiştir.
www.istanbul.gov.tr.
67
ölçme ve
değerlendirme
A) Aşağıda verilen çoktan seçmeli soruları cevaplandırınız.
1) Tarih öncesi çağların sırasıyla yaşandığı bir höyükte yapılan kazılar neticesinde tarih
öncesi çağlara ait eşyalar bulunmuştur. Üst katmandan başlayarak bu höyükte
sırasıyla hangi maddelerden yapılmış eşyalara rastlanır?
A) Toprak-Taş-Maden
B) Maden-Toprak-Taş
C) Toprak-Maden-Taş
D) Maden-Taş-Toprak
E) Taş-Toprak-Maden
2) Uygarlıkların oluşmasında farklı kültürlerin etkileşimi önemli bir yere sahiptir. Fenikeliler
deniz ticareti yoluyla alfabeyi Batıya taşıyarak Latin ve Yunan alfabelerinin oluşmasında etkili
olmuştur. Büyük İskender’in Asya Seferi sonucunda Doğu ve Batı kültürlerinin kaynaşmasıyla
Helenistik uygarlık doğmuştur. Çin uygarlığının oluşmasında ise Çin’e göç eden Türklerin de
etkisi olmuştur.
Buna göre kültürlerin yayılmasında aşağıdakilerden hangisi en az etkili
olmuştur?
A) Savaşlar
B) Göçler
C) Ticaret
D) Yazı
E) Posta Teşkilatı
3) İlk Çağ uygarlıklarında “din” olgusu aşağıdaki alanlardan hangisinde en az etkili
olmuştur?
A) Yönetim
B) Hukuk
C) Edebiyat
D) Mimari
E) Ticaret
4) Aşağıdakilerden hangisi İlk Çağa ait gelişmelerden biri değildir?
A) İyonyalıların koloni kurmaları
B) Haçlı Seferleri
C) Mutlak krallıkların kurulması
D) Kadeş Antlaşması
E) Hristiyanlığın doğması
5) Hindistan’da kast sisteminin kurulmasında aşağıdaki düşüncelerden hangisi daha
etkili olmuştur?
A) Ülkenin çok geniş olması
B) Millî birliği ve beraberliği sağlama düşüncesi
C) Hint dinlerinin kast sistemini teşvik etmesi
D) Arilerin kendilerinden kalabalık Hint halkını daha kolay yönetme düşüncesi
E) Hindistan’da ekonomik sıkıntıların yaşanması
6) Bir bölgede yapılan araştırmalar sonucunda o bölgede yaşayan topluluklar ile ilgili
aşağıdaki bilgilere ulaşılmıştır:
? Aynı dönemde yaşamış olan topluluklara ait eşyalar bulunmuştur.
? Bazı topluluklar maden ve topraktan yapılan araç gereç kullanmıştır.
? Bazı topluluklar sadece topraktan yapılan araç gereç kullanmıştır.
? Toplulukların devlet anlayışına sahip olmadığı görülmüştür.
Bu bilgilere göre aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Devlet anlayışının olmayışının toplulukları geri bıraktığı
B) Aynı dönemde yaşayan toplumların farklı araç gereçler yaptığı
C) Geçmişteki insanların üretici olduğu
D) Topraktan yapılan araç gereçlerin madenî araç gereçlerle birlikte kullanılabildiği
E) Bazı toplumların sadece toprak araç gereç kullandığı
68
ölçme ve
değerlendirme
B) Aşağıdaki yargıların başına doğru ise (D) yanlış ise (Y) işareti koyunuz.
( ) 1. Mısır uygarlığı çevre uygarlıklardan etkilenmiştir.
( ) 2. Hz. İsa'nın doğumu ile Tarih Çağları başlamıştır.
( ) 3. Yunan şehir devletleri arasında siyasi birlik vardır.
( ) 4. İyonya kültürü bilimsel alanda büyük gelişme göstermiştir.
( ) 5. Antalya'daki Karain Mağarası ile İspanya'daki Altamira Mağarası aynı döneme ait
yerleşim yerleridir.
C) Aşağıdaki kavramları, eşleştiriniz.
( ) 1. İlk şehir devletleri
( ) 2. İlk köy yerleşimi
( ) 3. Kibele
( ) 4. Yazı
( ) 5. Güneş takvimi
( ) 6. Kast sitemi
( ) 7. İlk imparatorluk
( ) 8. On İki Levha Kanunları
( ) 9. Satraplık
A. Yeni Taş Çağı
B. Orta Taş Çağı
C. Tunç Çağı
D. Persler
E. Akadlar
F. Frigyalılar
G. Mısırlılar
H. Sümerler
I. Roma
J. Asurlular
K. Hint
D) Aşağıdaki cümlelerde boş olan yerlere uygun kelimeleri yazınız.
1. Hitit yıllıklarına ....................... adı verilir.
2. Tarihte bilinen ilk tek Tanrılı inanış ................................. görülmüştür.
3. Babillerin en ünlü hükümdarı .....................
4. Tarihte bilinen ilk yazılı antlaşmanın adı ……………………………. .
E) 1. Türkiye toprakları tarih boyunca birçok kavmin istilâsına uğramış ve üzerinde birçok
uygarlık kurulmuştur. Bunun sebeplerini açıklayınız.
2. Mezopotamya uygarlığının Anadolu uygarlığına etkileri neler olmuştur?
3.Roma uygarlığının günümüz uygarlığına katkıları nelerdir?
4.İlk Çağ deniz ve kara ticaretinde gelişen devletlerin uygarlık tarihi açısından ortak yönünü
örneklerle kısaca açıklayınız.
5.Mısır bilimsel alanda gelişmesine rağmen hukuk alanında aynı gelişmeyi gösterememiştir.
Bunun sebepleri neler olabilir?
6. Anadolu-Asur-Lidya-para-ticaret kavramlarını kullanarak bir paragraflık metin yazınız.
69
3. ÜNİTE
3. ÜNİTE: İLK TÜRK DEVLETLERİ
1. KONU: TÜRKLERİN TARİH SAHNESİNE ÇIKIŞI
2. KONU: İSLAMİYET ÖNCESİ KURULAN TÜRK DEVLETLERİ
3. KONU: DİĞER TÜRK DEVLETLERİ VE TOPLULUKLARI
70
hazırlanalım
1. Türk adının hangi anlamlara geldiğini araştırınız.
2. Türklerin ana yurtlarından göç edişlerinde coğrafi
şartların etkileri neler olabilir?
3. Türklerin ana yurdunun neresi olduğunu ve ana yurdun
sınırlarını araştırınız?
4. Türk topluluklarının Avrupa'ya yaptıkları göçler Avrupa’nın
siyasi yapısında hangi değişimlere yol açmış olabilir?
5. Orta Asya'da ve Avrupa'da kurulan Türk devletleri
hangileridir? Araştırınız.
ALTAY DAĞLARI-ORTA ASYA
71
1.KONU
TÜRKLERİN TARİH SAHNESİNE ÇIKIŞI
TEMEL KAVRAMLAR
TÜRKİSTAN
BOZKIR
GÖÇ
KONARGÖÇER
ANAYURT
“Batıda Yüe-çileri ve
26 kavmi daha yendim.
Yay çekebilen bütün kavimler
tek bir aile gibi birleştiler.”
Mete Hanın Çin imparatoruna
yazdığı mektup
Han Sülalesi Tarihi, s.61.
düşünelim
1. Yukarıda yer alan görsele göre Orta Asya’nın coğrafi şartları
Türklerin yaşamını nasıl etkilemiş olabilir?
2. Temel kavramlar size neleri çağrıştırmaktadır?
3. Yanda verilen söz Türk milletinin hangi özelliğini vurgulamaktadır?
1-Türk Adının Anlamı
Türk adının hangi anlama geldiği konusunda birçok araştırma yapılmıştır. Türk adı Uygur
metinlerinde “güç, kuvvet”, Kaşgarlı Mahmut’un “Divan-ı Lügati’t-Türk” adlı eserinde “olgunluk çağı”,
eski Çin kaynaklarında “miğfer” anlamında kullanılmıştır. Ziya Gökalp ise Türk adının “türeli (töreli),
kanun nizam sahibi” anlamına geldiğini belirtmiştir.
Türk adından ilk olarak Çin yıllıklarında bahsedilmiştir. Bizanslılar, İranlılar ve Araplar ise VIII.
yüzyıldan itibaren Türkçe konuşan ve boylar hâlinde yaşayan topluluklara Türk adını vermişlerdir.
Türkiye adı VI. yüzyıldan itibaren Bizans kaynaklarında Orta Asya için kullanılan coğrafi bir terim
olmuştur. Daha sonraki dönemde ise Türkiye ve Türkistan adı Türk hâkimiyet sahasının genişlemesine
paralel olarak IX ve X. yüzyıllarda Volga Nehri’nden Orta Avrupa’ya kadar uzanan bölge için, XI.
yüzyıldan itibaren Anadolu için kullanılan bir ad olmuştur.
yorumlayalım
ATATÜRK'E GÖRE TÜRK MİLLETİ
•“Türk'ün saygınlığı, onuru ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet, esir
yaşamaktansa mahvolsun daha iyidir.”
• “Türk milleti, güzel her şeyi, her medenî şeyi, her yüksek şeyi sever, takdir eder.
•“Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve
yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyetidir. Bundaki muvaffakiyeti Türk milletinin ve onun
değerli ordusunun bir ve beraber olarak kararlı bir şekilde yürümesine borçluyuz. Fakat
yaptıklarımızı asla kâfi görmeyiz. Çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak mecburiyetinde ve
azmindeyiz. Yurdumuzu dünyanın en mamur ve en medenî memleketleri seviyesine çıkaracağız.
Millî kültürümüzü çağdaş medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız.”
•“Türkiye halkı yüzyıllardan beri hür ve bağımsız yaşamış ve bağımsızlığı, yaşamın bir gereği
olarak düşünmüş bir kavmin kahraman evlatlarıdır. Bu millet bağımlı yaşamamıştır. Yaşayamaz
ve yaşamayacaktır.”
Genelkurmay Başkanlığı, Atatürkçülük I, s. 49-52'den özetlenmiştir.
? cevaplayalım
Yukarıdaki sözlere göre Atatürk, Türk milletinin hangi özelliklerine vurgu yapmıştır?
72
2-Türklerin İlk Ana yurdu
Türklerin ilk ana yurtları Orta Asya'dadır. Orta Asya,
doğuda Kingan Dağları'ndan, batıda Hazar Denizi ve İtil
boylarına, güneyde Hindikuş ve Karanlık Dağları'ndan
kuzeyde Sibirya'ya kadar uzanır. Bu geniş alanda
Türklerin ilk ana yurtları; Altay-Sayan Dağları'nın
kuzeybatısı, Tanrı Dağları'nın kuzeyi, Aral Gölü'nün
!
Türklerin ilk anayurdunun sınırlarının kesin
olarak çizilememesinin nedenleri neler olabilir?
çevresi ve Hazar Denizi'nin doğusu arasında kalan
bölgedir.
Orta Asya, geniş bozkırların ve çöllerin bulunduğu
bir bölgedir. Altay Dağları, Ötüken Dağları, Sayan Dağları
bölgenin en önemli dağlarıdır. Bu bölgede Amuderya
(Ceyhun), Siriderya (Seyhun), Orhun, Selenga ve İrtiş
ırmakları vardır. Karasal iklimin hüküm sürdüğü Orta
Asya'da kışlar soğuk, yazlar sıcak ve kuraktır.
Orhun Nehri'nden bir görünüm
3-Orta Asya Türk Göçlerinin Sebepleri ve Sonuçları
Türkler, tarih boyunca farklı sebeplerle ana yurtlarından değişik bölgelere göç etmek zorunda
kalmışlardır. Türklerin ana yurttan ilk göçlerinin, MÖ XVI. yüzyılda başladığı, MÖ XII. yüzyıl ve MS
IV-IX. yüzyıllar arasında yoğunlaştığı bilinmektedir.
na
Le
İN
ı
AV
ağ
YA
Irm
Baykal Gölü
Sayan Dağları
Ötüken
Haz
İT
AL
YA
Gök Irmak
ya
am
RA
ÇİN
SİNT
Ganj Irmağı
BURMA
M
A
D
A
İ
ND
A F R İ K A
Hİ
z
Dekkan
eni
SI
N
Çİ
ıl D
Kız
Nil
YA
RI
Z
SUR
İYE
Sarı Irmak
Nİ
)
RI
un
DE
Tarım Havzası
Taklamakan Çölü
Karanlık Dağları
Ce
JAPON
DENİZİ
Gobi Çölü
SA
ot
op
İRAN
Altay Dağları
Tanrı Dağları
Kaşgar
a(
yh
A
P
MISIR
Siriderya(Seyhun)
u
Buhara dery
i
ez
M
KU
ZEY
AFR
İKA
Am
eniz
ANADOLU
Balkaş Gölü
Harzem
ar D
KARADENİZ
A K D E N İ Z
Cent
Aral Gölü
B Ü Y Ü K O K Y A N U S
R U S Y A
BALKANLAR
UR
YA
A V R U P A
FRANSA
İrtiş
Don
NÇ
A
İS
K
S İ B İ R Y A
Volga
MA
N
D
Obi Irmağı
FİNLANDİYA
Ç
İN
D
E
N
İ
İZ
BENGAL
KÖRFEZİ
UMMAN
DENİZİ
H İ N T O K Y A N U S U
Genişleme alanları
Türklerin ilk ana yurtları
Göç yolları
0
750
1500
2250
3000 Km
1. Harita: Orta Asya'dan yapılan Türk göçleri
Türkler bağımsızlıkları tehlikeye girdiğinde,bir başka topluluğun egemenliği altına girmektense
özgür yaşayabilecekleri yerlere göç etmişlerdir. Bunun sonucunda Türkler zamanla Asya'nın yanında
Avrupa ve Afrika kıtalarına da yayılmışlardır.
Geçmişte ve günümüzde farklı coğrafi bölgelerdeki Türk topluluklarının varlığı bu tarihî gerçekliğe
dayanır.
73
ORTA ASYA TÜRK GÖÇLERİNİN NEDENLERİ
* Kuraklık,
* Salgın hastalıklar ve hayvan hastalıkları.
*Otlak ve tarım alanlarının daralması.
İklim
değişikliği
Nüfusun
artması
*Yaşanılan toprakların artan nüfusa yeterli olmaması.
Siyasi
ve
sosyal durum
* Boylar arası mücadele,
* Dış baskılar,
*Türk boylarının birbirine bağlılığı (göç eden bir boyu diğer boyları takip etmesi)
*Yeni yurtlar edinme düşüncesi
İstiklal
(Bağımsızlık)
duygusu
*Türk boyları, bağımsızlıkları tehlikeye düştüğünde, bir başka topluluğun
egemenliği altına girmektense özgür yaşabilecekleri yerlere göç etmişlerdir.
ORTA ASYA TÜRK GÖÇLERİNİN SONUÇLARI
Türk Göçleri Sonunda:
•OrtaAsya dan göç eden Türkler,Anadolu, Suriye, OrtaAvrupa ve Sibirya'ya yerleştiler.
•Değişik bölgelere göç eden Türkler farklı kültürleri etkilediler ve kendileri de o kültürlerden etkilendiler.
Bu etkilenmeler sonucu Türk boyları arasında dinî, kültürel, ekonomik, sosyal ve siyasi farklılıklar
meydana geldi.
•Göç ettikleri yerlerde Türkler değişik adlarla devletler kurdular.
•Göç ettikleri bölgelerde devlet yönetimi ve askerî teşkilatlanma açısından örnek oldular.
yorumlayalım
SOSYAL BİR OLGU OLARAK “GÖÇ”
Göç, kişilerin ya da toplulukların yerleşmek amacıyla bir iskân bölgesinden diğerine giderek
meydana getirdikleri yer değiştirme hareketidir. Göç, doğal afet ve kıtlıktan korunmak, verimsiz
toprakları terk edip daha iyi bir yaşama imkânı araştırmak gibi doğal, siyasi, sosyal, dinî, iktisadi
sebeplerle yapılmaktadır. Zorunlu göçlerde, dinî ve siyasi etkenler; isteğe bağlı göçlerde ise
sosyal, ekonomik ve psikolojik durumlar söz konusudur. Her ne sebeple olursa olsun göç,
insanların dünyaya bakışını, kültürünü, davranışını ve felsefesini köklü bir değişikliğe uğratır. Göç
edenler gittikleri yerlerde millî benliklerini korudukları gibi yerli toplum tarafından asimile de
edilebilirler.
Nedim İpek, İmparatorluktan Ulus Devlete Göçler, s. 17–18'den özetlenmiştir.
? cevaplayalım
Metinden hareketle göç olgusunun neden ve sonuçları hakkında fikir yürütünüz.
74
2.KONU
ORTA ASYA'DA KURULAN İLK TÜRK DEVLETLERİ
TEMEL KAVRAMLAR
İPEK YOLU
KUT
KURULTAY
FEODALİTE
MANİHAİZM
“Atalarımızdan işittik ki
Roma elçileri geldiği
zaman bu bizim için
artık yeryüzünü
fethedeceğimizin
işaretidir.”
İstemi Han
Osman Turan,
Türk Cihan Hakimiyeti Mefkûresi
Tarihi, s.161.
düşünelim
1. Yukarıdaki fotoğraflar incelendiğinde Türk-Çin ilişkileri
hakkında ekonomik ve askerî açılardan neler söylenebilir?
2. Yandaki kavramlar size neleri çağrıştırmaktadır.
3. İstemi Han'ın sözüne göre Türk fetih anlayışıyla ilgili neler
söylenebilir?
1. Asya Hun Devleti (Büyük Hun Devleti)
Orta Asya'da bilinen ilk teşkilatlı Türk devleti Hunlar tarafından kurulmuştur. Hunların ilk oturdukları
yer Sarı Irmak'ın kuzeyi idi. Daha sonra Orhun ve Selenga ırmakları ile Ötüken çevresinde geniş bir
alana yayılmışlardır. Bu bölgede güçlü bir devlet kuran Hunlar, Ötüken'i başkent yapmışlardır.
< Teoman (Tuman) Dönemi: Asya Hun Devleti'nin bilinen ilk hükümdarı Teoman'dır. Teoman
zamanında (MÖ 220–209) Çinliler, Yüe-çiler ve Moğol asıllı Tunguzlarla savaşlar yapılmış, bu
savaşların sonucunda Çin topraklarının bir kısmı ele geçirilmiştir.
? cevaplayalım
TEOMAN-METE MÜCADELESİ
Teoman'ın, Mete adında bir oğlu vardı. Teoman'ın, ikinci eşinden bir oğlu daha olunca O, Mete'yi
ortadan kaldırmak istedi. Teoman, varisi olarak diğer oğlunu görmekteydi. Bu yüzden Mete'yi Yüeçi'lere rehin olarak gönderdi. Yüe-çilerin kendisini öldüreceğini düşünen Mete, bir fırsatını bularak
kaçmayı başardı ve Hun topraklarına sığındı. Mete'nin bu başarısı kısa sürede Hun ülkesinde duyuldu.
Teoman, Mete'nin bir kahramanlık göstererek Yüe-çilerin elinden kurtulmasından etkilendi.
Oğlunun cesaretini ve başarısını takdir ederek, idaresine on bin atlı verdi. Bununla birlikte Mete,
babasına güvenemeyeceğini düşünmekteydi.
Mete, babasına karşı bir darbe hazırlığına başladı. Mete'nin yaptığı hazırlık Çin yıllıklarında şöyle
anlatılmıştır: Mete, hedefe giderken, ıslık çıkaran bir ok yaptı. Atlı okçu birliğinin eğitimi esnasında
kendisi bu oku nereye atarsa, askerlerin de hep birlikte o hedefi vurmalarını emretti. Emrine
uymayanları idam ettireceğini söyledi. Bir gün Mete, okunu çok sevdiği atlarından birine yöneltti.
Kendisiyle birlikte emrindekilerin de oklarını ata atmalarını emretti. Mete böylece emrindeki askerlere
kendisine tam bir itaatle bağlanmalarını istemişti. Mete askerlerine uzun ve meşakkatli bir eğitim
sürecinden sonra onlara güvenebileceğini anlamıştı. Mete bir süre sonra güvendiği askerleriyle babası
Teoman'a karşı taht mücadelesine girişti. Mücadeleyi kazanarak Hunların yönetimini ele geçiren Mete
Han kısa sürede diğer Türk ve Moğol boylarını hâkimiyet altına almayı başardı.
Türkler Ansiklopedisi, C 1, s. 687–708'den özetlenmiştir.
yorumlayalım
Bu dönemdeki devletler arası ilişkiler ve devlet yönetimi hakkında neler söylenebilir?
75
< Mete (Mao-dun) Dönemi: Mete (MÖ 209–174), cesareti ve teşkilatçılığı sayesinde kısa bir
sürede ülke güvenliğini sağlayarak Hun Devleti'nin sınırlarını genişletmiştir. Mete, hükümranlığı
boyunca Orta Asya'da yaşayan bütün Türk boylarını, başta Moğollar olmak üzere diğer kavimleri
hâkimiyeti altına almayı başarmıştır. Önce Tunguzları itaatine almış, daha sonra Yüe-çilerle savaşarak
bütün topraklarını ele geçirmiştir.
Mete, Asya Hun Devleti açısından bir tehlike olarak gördüğü Çin'i baskı altına almaya çalışmış, bu
yüzden Çin'e birçok sefer düzenlemiştir. Mete'nin izlediği devlet politikası yüzünden baskı atında kalan
Çin, bundan kurtulmak için Hunlarla bir antlaşma yapmıştır (MÖ 200). Yapılan antlaşma gereğince,
Çin'in kuzeyindeki bozkırlar Hunlara bırakılmış, Çinliler Hunlara yıllık vergi vermeyi kabul etmiştir.
Mete, Çin'i tamamen etkisiz hâle getirdiği hâlde Çin topraklarına yerleşmek istememiş, bunu devletin
geleceği açısından sakıncalı bulmuştur.
Mete' nin yenilgiye uğratmış olduğu Çin topraklarına
Çünkü Türklerin bu kalabalık kavim
yerleşmek yerine Çin'i sadece vergiye bağlamasının
arasında benliklerini kaybedeceğini
nedenleri neler olabilir?
düşünmüştür.
Mete zamanında Asya Hun Devleti ile
Çin arasında ticaret anlaşmaları yapılmıştır. Bu anlaşmaların yapılmasında İpek Yolu'nun etkisi
büyüktür. İpek Yolu üzerinde hâkimiyet isteği zaman zaman bu iki devleti, siyasi ve askerî açılardan
karşı karşıya getirmiştir.
Mete zamanında Asya Hun Devleti en geniş sınırlarına ulaşmıştır. Mete, MÖ 174'te öldüğünde sivil
ve askerî teşkilatı ile dış siyasette güçlü bir devlet bırakmıştır. Bu devlet daha sonra kurulacak olan
diğer Türk devletlerine örnek teşkil etmiştir.
Mete'nin ölümünden sonra yerine Ki-ok geçmiştir (MÖ 174–160).
< Ki-ok Dönemi: Ki-ok babasının yolunu izlemiş, devraldığı devleti ve düzeni devam ettirmek
istemiştir. Onun döneminde Çin ile olan siyasi ve ticari ilişkiler geliştirilmeye çalışılmıştır. Ki-ok, bir Çin
prensesiyle evlenerek Çinlilerle akrabalık kurma yoluna gitmiştir.
!
yorumlayalım
TÜRKLERDE VATAN SEVGİSİ
Mete'nin Tunguzlarla mücadelesi onun politik dehasını, Türk devlet anlayışının özünü ve temelini
oluşturur. Bu olay Çin kaynaklarında şöyle anlatılır: “Mete idareyi ele aldığı zaman, Tunguzlar
güçlerinin zirvesinde bulunuyordu. Mete'nin tahta oturduğunu öğrenen Tunguzlar, Teoman'a ait bir at
istediklerini elçi vasıtasıyla bildirdiler. Mete danışmanlarıyla görüştü. Onlar, atın verilmemesi
gerektiğini söylediler. Mete, Tunguzların isteğini yerine getirdi. Bunun üzerine Tunguzlar, Mete'nin
kendilerinden korktuğuna inandı ve Mete'den daha ağır isteklerde bulundular. Mete'nin
danışmanlarının şiddetle karşı çıkmasına rağmen Mete bu isteklerini de kabul etti. Fakat Tunguz
hükümdarının haksız istekleri daha da arttı.
İki devlet arasında kullanılmayan büyük bir toprak parçası vardı. İki devletin askeri birliklerinin
dışında insan bulunmayan toprak parçası Hunlara çok uzaktı. Tunguz hükümdarı, gönderilen elçi
vasıtasıyla bu toprak parçasını Mete'den istedi. Mete tekrar danışmanlarına sordu. Bazıları, bu
toprak parçasının verilebileceğini, bazıları da verilemeyeceğini söyledi. Bunun üzerine Mete
hiddetle parlayarak “Devletin temeli olan toprağı biz nasıl verebiliriz.” diyerek Tunguzlara savaş açtı.
Türkler Ansiklopedisi, C 1, s. 687–708'den özetlenmiştir.
? cevaplayalım
Mete’nin izlediği devlet politikasının esasları nelerdir?
yorumlayalım
HUNLARA KARŞI İZLENİLEN ÇİN POLİTİKASI
Hunlar, MÖ IV. yüzyıl başlarında Çin'e sürekli akınlar yaptılar. Bu nedenle Çin, Hun akınlarını
durdurmak amacıyla daha önce kuzey sınırında inşa ettiği kaleleri, yapılan duvarlarla birleştirdi. Böylece
ünlü Çin Seddi inşa edildi. Çin hükümdarları buna rağmen Hunları durdurmayı başaramadı. Bu çaresizlik
Çin'i başka önlemler almaya sevk etti:
l Çin prenseslerini Hun hakanlarıyla evlendirerek, prensesin yanında Hun sarayına çok sayıda
hizmetkâr gönderdiler. Bu hizmetkârlar casusluk faaliyetinde bulunarak Türkler hakkında bilgi
topladılar.
l Türk beylerine hediyeler göndererek onları kendilerine bağlamaya ve ekonomik olarak Çin'e
bağımlı yaşamaya alıştırdılar.
76
lHediyeleri ve ekonomik yardımları birden keserek Türkleri itaat altına almaya çalıştılar.
lTürk beylerini birbirlerine karşı kışkırtarak Türk devletinin parçalanmasına neden oldular.
Türkler Ansikopedisi, C 1, s. 704'ten özetlenmiştir.
? cevaplayalım
Çinliler Hun saldırılarına karşı hangi politikaları geliştirmişlerdir?
Ki-ok'tan sonra yerine geçen hükümdarlar zamanında Asya Hun Devleti, Çinlilerin etkisi ve
entrikalarıyla sarılmış, Çin hâkimiyetine girmemek için büyük mücadeleler verilmiştir. Ancak bazı
başarılara rağmen ülke bütünlüğü korunamamıştır. Böylece Hun Devleti batı ve güney olmak üzere
ikiye ayrılmıştır (MÖ 58). Batıda bulunan Hunlar Çinlilerin hâkimiyetine girmişlerdir (MÖ 36). Güney
Hunları ise tekrar kuzey ve güney olmak üzere ikiye ayrılmıştır (48). Bunlardan kuzeyde olanı
Siyenpiler, güneyde olanı ise Çinliler tarafından yıkılmıştır.
Asya Hun Devleti'nin parçalanmasıyla birlikte Hunlar, Çin'in idaresinde kalmışlarsa da millî
varlıklarını korumaya çalışmışlardır. Bunların bir kısmı kuzeye çekilerek bağımsız topluluklar hâlinde
yaşamış, bir kısmı da batıya göç etmiştir. Batıya göç edenler Kavimler Göçü'ne sebep olmuştur.
Asya Hun Devleti'nin yıkılması ve bazı Türk boylarının Batıya göç etmesinden sonra Çin, Asya'nın
en güçlü devleti konumuna gelmiştir. Asya Hunlarının bir kolu olan Tabgaçlar, Çin'deki karışıklıklardan
yararlanarak Çin'in kuzeyinde devlet hâline gelmişlerdir. Ayrıca Asya'da Orhun ve Selenga ırmakları
arasında Avar, İran'da Sasani, Maveraünnehir bölgesinde Akhun Devleti kurulmuştur.
yorumlayalım
ESKİ TÜRKLER
Eski Türklerde ülke, daha kolay yönetilmesi açısından
doğu ve batı olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Devletin doğusunu
asıl hükümdar, batısını da ise “yabgu” unvanı ile hükümdarın
kardeşi yönetmiştir. Ülke, hükümdar ailesinin ortak malı
sayılmış, aileye mensup her erkeğe hükümdar olma hakkı
tanınmıştır. Bu anlayış sık sık taht kavgalarına neden
olmuştur. Hükümdarlara devleti yönetme yetkisinin tanrı
tarafından verildiğine inanılmış, bu yetkiye “kut “adı verilmiştir.
Ülke, “töre” adı verilen yazılı olmayan hukuk kurallarına göre
yönetilmiştir. Hükümdara devlet yönetimiyle ilgili konularda
toy, kengeş, kurultay gibi adlarla bilinen danışma meclisi
yardımcı olmuştur.
Eski Türklerde toprak, yurt olarak adlandırılmıştır .Yurt
hükümdarın şahsi malı değildir. Göçebe toplumların özelliği
olarak Türkler, hür ve bağımsız yaşayabildiği toprakları ülke
olarak görmüşlerdir. Bağımsızlıklarını kaybetmektense
Turan taktiği
mümkün olduğu zaman ailelerini yanlarına alarak,
hayvanlarını önlerine
katarak bağımsız yaşayabilecekleri topraklara göçmüşlerdir.
Türklerde ordu teşkilatını ilk Mete Han kurmuştur. Onun
kurduğu ordu onlu sisteme göre teşkilatlanmıştır. Türklerde
askerlik özel bir meslek değildi. Kadınlar bile savaş sanatını
bilirler, gerktiğinde kendi beylerinin komutasında orduya
katılırlardı. Bu bakımdan Türk toplumu Ordu-Millet tabiri ile
nitelendirilmişti. Türkler savaşlarda “Turan” adı verilen savaş
taktiğini kullanmışlardır. Turan taktiği, ordunun üç kuvvete
ayrılıp ortadaki kuvvetin düşmana saldırmasıyla başlar. Daha
sonra bu kuvvet yenilmiş gibi aniden geri çekilir. Bunun üzerine
düşman ordusu karşı taarruza geçer. Bu sırada sağ ve soldaki
Atına bakım yapan Bozkırlı
Türk kuvvetleri düşmanı çember içine alarak yok etmeye çalışır.
77
Hun Devleti, hayvancılığa elverişli bozkırlarda kurulmuştur.
Tarıma uygun toprakların azlığı nedeniyle ekonominin temeli
hayvancılığa dayalıdır. İklim ve arazi şartlarından dolayı
genellikle at, koyun, sığır, deve gibi hayvanlar yetiştirmişlerdir. At,
Türklerin yaşamlarının vazgeçilmez bir parçası olmuştur.
Ulaşımda, orduda, spor faaliyetlerinde atlara büyük ölçüde yer
verilmiştir. Türklerin hayvancılıkla uğraşmaları konar-göçer
hayat tarzını benimsemelerinde etkili olmuştur. Türkler, bozkır
şartlarının gereği olarak yaz aylarını “yaylak” denilen yüksek
yerlerde, kış aylarını ise
“kışlak” denilen alçak yerlerde
geçirmişlerdir.
Türkler, tabiatta bulunan birtakım varlıkların ruhu olduğuna ve
ölümden sonraki yaşama inanmışlardır. Bu yüzden ölen kişinin
eşyaları “kurgan” adı verilen mezara konulmuştur. Mezarlarının
başına da kişinin hayattayken öldürdüğü düşman sayısı kadar,
“balbal” adı verilen taşlar dikilmiştir. Ölen kişinin ardından yapılan
törene “yuğ” adı verilmiştir. Türklerin asıl dini Gök Tanrı dini idi.
Eski Türklerde sanat, Türklerin yaşadıkları konar-göçer hayat
şartlarına uygun olarak gelişmiştir. Arkeolojik kazılarda onlara ait
kemer tokaları,
kılıç kabzaları,
süs eşyaları, at
koşum takımları
Balbal
gibi taşınabilir
eşyalar bulunmuştur. Bu eşyaların üzerine pars, kaplan, kurt,
geyik, koyun ve at gibi hayvanların birbirine karşı
mücadelelerini gösteren figürler işlenmiştir.
Türkler arasında, dokumacılık, dericilik, ve
maden işlemeciliği yaygınlaşmıştır. Bakır ve
demiri eski dönemlerden beri kullanan Türkler,
altın ve gümüş gibi değerli madenleri de
işlemişlerdir.
Altın kemer tokası
Türkler Ansiklopedisi, C 2, s. 874-888'den özetlenmiştir.
? cevaplayalım
Metne göre Hunlar Dönemi Türk kültür ve uygarlığı hakkında neler söylenebilir?
2. Kavimler Göçü ve Avrupa Hun Devleti
a. Kavimler Göçü
Asya Hun İmparatorluğu'nun dağılmasından sonra Asya'nın batısında bulunan Hunlar, Hazar
Denizi ile Aral Gölü arasındaki bölgede yaşayan Alanların topraklarını ele geçirmişlerdir. Bu bölgenin
Hunların eline geçmesi, onların Avrupa içlerine kadar ilerlemelerinin başlangıcı olmuştur.
Karadeniz'in kuzeyi ile Doğu Avrupa'da IV. yüzyılda Ostrogotlar, Vizigotlar, Gepitler ve Vandallar
gibi birçok Germen kavmi bulunmaktaydı. Hunların İtil(Volga) Nehri'nin batısına geçerek Karadeniz'in
kuzeyine gelmeleri, bu bölgede bir göç hareketini başlatmıştır (375). Hunların bu hareketiyle bölgede
tutunamayan kavimler, batıya göç etmek zorunda kalmışlardır. Bu kavimler, önlerine çıkan diğer
kavimlerin yerlerinden ayrılmalarına neden olmuştur. Kavimlerin yıllarca süren bu yer değiştirmelerine
“Kavimler Göçü” denilmiştir.
78
Kavimler Göçü'nün önemli sonuçları şunlardır:
Roma İmparatorluğu doğu ve batı olarak ikiye ayrılmıştır (395). Batı Roma İmparatorluğu 476'da
yıkılmış ve toprakları üzerinde birçok Germen Devleti kurulmuştur.
Avrupa'nın etnik yapısı değişerek yeni milletler ortaya çıkmıştır. Alanlar, Vandallar ve Vizigotlar,
İspanya Yarımadası'na gelerek İspanyolların; Angıllar ve Saksonlar, Britanya adalarına yerleşerek
İngilizlerin; Germen kavimleri, Ren Nehri kıyılarına yerleşerek Almanların oluşmasını sağlamışlardır.
Bunun sonucunda bugünkü İngiltere, Fransa, İspanya, Almanya gibi Avrupa devletlerinin temelleri
atılmıştır.
Türkler, Avrupa'da bir Hun Devleti kurmuşlardır.
Türk kültürü Avrupa'da yayılma göstermiştir.
İlk Çağ sona ermiş, Orta Çağ başlamıştır.
Avrupa'da kilise önem kazanmış, Skolastik düşünce egemen olmuştur.
Avrupa'da feodalite (derebeylik) rejimi ortaya çıkmıştır.
yorumlayalım
Aşağıdaki haritalara göre Kavimler Göçü'nün Avrupa tarihine etkileri neler olabilir?
ANGILLAR
O K AT L A
YA
S
NU
SU
Britanya
ANGILLAR
BURGONDLAR
SAKSONLAR
SAKSONLAR
HUNLAR
Galya
375
VANDALLAR
BURGONDLAR
SÜEVLER
SÜEVLER
OSTRO
GOTLAR
HUNLAR
Alanlar
434 - 454
OSTRO
GOTLAR
VİZİGOTLAR
VİZİGOTLAR
VİZİGOTLAR
İtal
ya
VİZİGOTLAR
VANDALLAR
600
Kapadokya
Asia
A K D E N İ Z
900
İ
İZ
EN
ED
EG
300
Alanlar
Bitinya
onya
Maked
Sicilya
VANDALLAR
KARADENİZ
VİZİGOTLAR
Sardinya
Mauretania
0
Alanlar
Kilikya
2. Harita:Kavimler Göçü
Piktler
Yutlar
Iskoçlar
Angıllar
Britonlar
r
r
on
nl
S
ks
F
Sa
ks
o
la
ar
la
on
ris
Sa
Frank
Krallığı
VİZ
0
300
T
İGO
600
K
VANDAL
KRALLIĞI
m
a
t
y
a
r
an
l
a
ac
m
ĞI
R
AL
LI
Burgand
Krallığı O
r
rla
ar
Syagrius
Krallığı
a
Thüringler
M
Al
O K AT L A
YA
S
NU
SU
Britonlar
do
ak
rK
Avarlar
Hazarlar
Ostrogot
Krallığı
ra
llı
Doğ
u Ro
ğı
ma
İmp
900
3. Harita:Kavimler Göçü'nden sonra Avrupa
79
arat
orlu
ğu
HAZAR DENİZİ
OSTRO
GOTLAR
BURGONDLAR
SÜEVLER
FEODALİZM
Batı Roma İmparatorluğu yıkıldıktan sonra yerine kurulan krallıklar arasındaki anlaşmazlıklar, Avrupa'da
feodalite rejiminin doğmasına sebep olmuştur. Avrupa'da Kavimler Göçü'nün meydana getirdiği karışıklıklar
devam ederken halk ve büyük toprak sahipleri, kendilerini emniyette görmediklerinden hayatlarını devam
ettirebilmek için güçlü kişilerin koruması altına girme ihtiyacı hissettiler. Halkın himayesine girdiği kişilere
süzeren, himaye edilenlere de vassal denilirdi. Böylece IX. yüzyılda senyörler ve vassaları arasında bir hiyerarşi
gelişti. Senyörler, bağlılığı sebebiyle vassalar kira karşılığı bir toprağın işleme hakkını vermeye başladılar.
Böylece feodalite(derebeylik) rejimi ortaya çıktı. Feodal düzenin önemli özelliklerinden biri de senyörün içinde
yaşadığı şato veya kalelerdi. Bu şato veya kaleler askerî birlik tarafından korunuyordu.
Feodalite, bütün Ortaçağ boyunca devam etti. XV. yüzyılda barutun ateşli silahlarda kullanılmasıyla sona
ermeye başladı. Feodalitenin yıkılması mutlak krallıkların güçlenmesini sağladı. Yeniçağ başında Almanya
dışında tüm Avrupa'da feodalite yıkıldı. Almanya'da ise Yakınçağda ortadan kalktı. Ortaçağ Avrupası'nda halk
çeşitli sınıflara ayrılmıştı.
ASİLLER
ORTAÇAĞ AVRUPASI'NDA SOSYAL SINIFLAR
Ortaçağ Avrupası'nın en imtiyazlı sınıfı asillerdi. Bunların en
üstünde senyör denilen derebeyleri bulunurdu. Senyörlerin
en büyüğü kraldı. Derebeylerden sonra sırasıyla dükler,
kontlar, baronlar,vikontlar ve şövalyeler yer almıştır. Asiller
her türlü hakka sahipti.
RAHİPLER
Asillerden sonra en imtiyazlı sınıftır. Papa'ya bağlı olarak
çalışırlardı. Kilise topraklarında senyörler gibi yaşarlardı.
Ortaçağda önemli miktarda toprak elde ederek
zenginleşmişlerdir. Vergi ve askerlikten muaf tutulmuşlardır.
Hem devlet hem de din işleriyle uğramışlardır.
BURJUVALAR
Kasaba ve şehirlerde oturup ticaret ve sanayi ile
uğraşanlara burjuva denilirdi. Senyörlere belli miktarda para
vererek onların himayesinde yaşarlardı.
KÖYLÜLER
En kötü şartlar altında yaşayan sınıftı. Köylüler iki kısma
ayrılmıştı. Serf adı verilen köylülerin hiçbir hakları yoktu.
Efendileri için tarlalarda çalışırlar ve kazançlarını onlara
verirlerdi. Toprakla beraber alınıp satılırlardı. Serbest
köylüler, ekip biçtikleri topraklardan kazandıklarının bir
kısmını senyöre vergi olarak verirlerdi. İstedikleri zaman
başka bir yere gidebilir, istedikleri gibi çalışırlardı. Malları da
çocuklarına kalırdı.
b. Avrupa Hun Devleti
<Balamir Dönemi: Hunlar Balamir önderliğinde Karadeniz'in kuzeyinden batıya geçerek kısa sürede Tuna
boylarına ulaşmıştır (375). Avrupa Hunlarının batıya yönelmesi önce Ostrogotların (Doğu Gotları), sonra
Vizigotların (Batı Gotları) yerlerini terk etmelerine neden olmuştur.
<Uldız Dönemi: Balamir'den sonra Avrupa Hunlarının başına Uldız geçmiştir (378). Uldız döneminde Avrupa
Hunları iki kol hâlinde hareket etmiştir. Bunlardan biri Roma topraklarına girerken diğeri de Kafkaslar üzerinden
Anadolu topraklarına girmiştir. Böylelikle Türkler ilk kez Anadolu'ya ayak basmışlardır.
Uldız, Avrupa Hun Devleti'nin geleneksel politikasının temellerini atmıştır. Onun politikası iki aşamalıdır.
•Doğu Roma yı etkisiz hâle getirmek
•Batı Roma üzerine yürümek.
Uldız 410 da ölmüştür. Uldız dan sonra Hunların yönetimine Karaton, Rua daha sonra Atilla ve Bleda birlikte
geçmiştir.
<Attila Dönemi: Avrupa Hunlarının en parlak dönemi Attila ile başlamıştır. Attila, devletin başına geçtikten
sonra Doğu Roma ile olan ilişkilerin yeniden düzenlenmesi gerektiğini düşünmüştür. Çünkü iki devlet arasında
bazı sorunlar yaşanmaktaydı. Bu sorunun temelini Doğu Roma İmparatorluğu tarafından esir edilen veya çeşitli
nedenlerle bu ülkeye sığınan Türkler teşkil etmiştir. 434 yılında Doğu Roma İmparatoru, iki devlet arasındaki
sorunların görüşülmesi için Attila'ya başvurmuş ve bir heyet göndermiştir.
Bunu bir fırsat gören Attila, Doğu Roma heyetiyle tarihe Margos Barışı adıyla geçen bir antlaşma imzalamıştır.
80
S
O
Y
A
BAYKAL GÖLÜ
Ötüken
ARAL GÖLÜ
Buhara
am
Ba
R
sr
A
P
TİBET
LA
R
zi
D
N
İZ
3000
A
ŞH
A
E
2250
K
Ç İ N
Hoten
AN
Kö
IM
D
1500
İ
KU
rfe
YA
IL
750
R
a
R
R
IZ
F
LE
ya
A
K
A
Nİ
ot
İZ
SUR
İYE
le
t
JAPON
DENİZİ
Turfan
AK HUN DEVLETİ
SA
ic
op
ra
Semerkant
Kaşgar
Yarkent
Karakurum
GÜNEY HUNLARI
EN
I D
SA
D
MISIR
ez
Fı
BALKAŞ GÖLÜ
R
SA
Ostrogotlar
Lombartlar
.
P
A İM
KARADENİZ
DO
OM
ĞU
TI R
RO
BA
MA
İMP
. M
A K D E N İ Z
HUNLARI
B Ü Y Ü K H U N D EKUZEY
VLETİ
Kavimler Kapısı
Bulgar
AVRUPA HUN DEVLETİ
O K Y A
N U S
S
Burgontlar
0
R
B Ü Y Ü
K
A
U
İ
UR
YA
L
N
B
NÇ
T
A
İ
U
MA
A
K
Y
S
A
SI
U M M A N
D E N İ Z İ
B E N G A L
K Ö R F E Z İ
3750 km
H İ N T
O K Y A N U S U
Büyük Hun Devleti
Kuşhanlar Devleti
Attila zamanında Avrupa Hun Devleti
Ak Hun Devleti
Hunların ilk yurtları
Avrupa Hunlarının Avrupada ilk yerleştikleri alan
Çin Seddi
4. Harita:Avrupa ve Büyük Hun Devleti
yorumlayalım
MARGOS ANTLAŞMASI (434)
Margos Kalesi'nin tam karşısında ve Tuna'nın kuzey kıyısında bulunan Konstantia surları önünde yapıldığı
için bu anlaşmaya Konstantia Barışı da denilmektedir.
Bizans elçileri, Margos kalesi önünde Attila tarafından at üzerinde
karşılandı. Attila, isteklerini barış şartı olarak yazdırdı. Margos Barış
Antlaşması'nın başlıca maddeleri şunlardır:
l Hunlarca esir edilmiş Romalılar ile çeşitli nedenlerle ülkelerini
terk eden Hunlar, Doğu Roma Devleti'ne kabul edilmeyecekler.
l Romalı mülteciler ve esirlerin her biri için Avrupa Hunlarına
sekiz altın fidye ödenecektir.
l Romalılar, Hunların hâkimiyeti altında olan kavimlerle iş birliği
yapmayacaktır.
l Ticaret yapmak için eşit şartlar altında bir araya gelinecek, ticari
faaliyetler belirli sınır kasabalarında devam edecektir.
l Yapılan antlaşma devamlı olacak ve antlaşmaya her iki taraf da
uyacaktır.
l Romalılar tarafından Avrupa Hun Devleti'ne ödenen vergi 300
libre altın yerine 700 libre altın olacaktır.
Avrupa Hun Hükümdarı
Attila
Doğu Roma imparatoru İkinci Theodosios bu şartları aynen kabul etmek zorunda kaldı. Bunun üzerine
Doğu Roma kendilerine sığınan Hunları iade etti. İade edilen Hunlar, kaçmaları dolayısıyla vatana ihanet
ettikleri düşüncesiyle Attila tarafından cezalandırıldı.
Türkler Ansiklopedisi, C 3, s. 900'den özetlenmiştir.
? cevaplayalım
1. Attila’nın, gelen heyete isteklerini barış şartı kabul olarak yazdırması Hun Devleti’nin gücü
hakkında sizlerde nasıl bir düşünce oluşturuyor?
2. Antlaşma maddelerine baktığınızda Avrupa Hun Devleti ile ilgili hangi bilgilere ulaşabilirsiniz?
81
Attila, Batı Roma üzerine gidebilmek için Doğu Roma'nın hâkimiyetindeki Balkanlar'da güvenliğin
sağlanması gerektiğini düşünmekteydi. Bunun için Balkanlar'ı baskı altında tutmaya çalışmış, bu
bölgeye peş peşe seferler düzenlemiştir. Bu seferler sonucunda Doğu Roma İmparatorluğu ile
Anatolios (Anatolyus) Barışı (447) imzalanmıştır. Bu
antlaşmaya göre Bizans'ın ödemesi gereken vergi
miktarı üç katına çıkarılmıştır. Ancak daha sonraki
dönemlerde Doğu Roma İmparatoru bu vergiyi
ö d e m e k is te me miş tir. B u n u n da At t ila'nı n
öldürülmesiyle mümkün olabileceğini düşünmüştür. Bu
düşünce Doğu Roma İmparatoru'nu Attila'ya karşı bir
suikast girişimine sevk etmiştir. Ancak bu girişim
başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
Doğu Roma İmparatorluğu'nu tamamen etkisiz hâle
getiren Attila, Batı Roma üzerine yoğunlaşmıştır. Batı
Roma üzerine gidebilmek için çeşitli sebepler
aramıştır. Attila, Batı Roma İmparatoru'nun kız kardeşi
Honoria (Honarya)'nın evlilik teklifini bir fırsat olarak
görmüştür. Honoria'nın teklifini kabul eden Attila, çeyiz
olarak Roma topraklarının yarısını istemiş, bu isteği
kabul edilmeyince de Galya Seferi'ne çıkma kararı
almıştır. Bu sefer sırasında her iki taraf da çok kayıp
vermesine rağmen kesin bir sonuç alınamamıştır
Attila’nın Papa ile görüşmesi
(451). Ertesi yıl Attila, Alpleri aşarak İtalya'ya girmeyi
başarmıştır. Attila'nın durdurulamayacağını anlayan
Romalılar, Papa'dan arabuluculuk için yardım istemişlerdir. Papa'nın başkanlığındaki heyet Attila'dan
Roma'nın bağışlanmasını talep etmiştir. Attila, Papa ile anlaştıktan sonra ordusuyla birlikte geri
dönmüştür (452).
Attila'nın Roma'yı işgal etmesine hiçbir engel yokken geri dönmesinin nedenleri:
l Roma'nın Hristiyan dünyası için kutsal bir merkez olması,
l Batı Roma'nın gücünü kırdığına inanması,
l Doğu'da bir tehlike olarak gördüğü Sasani Devleti üzerine sefere çıkmak istemesidir.
yorumlayalım
TANRI'NIN KAMÇISI ATTİLA
Hunların büyük hanı, “cesur kavimlerin efendisi" Attila'nın hayatı 453 yılında sona erer.
Avrupa'nın tarihine yön veren Attila'nın ani ölümü Avrupalı kavimlerce şaşkınlıkla karşılanır. Hatta
Bizanslılar, Attila'nın ölümüne inanmazlar ve bunun bir komplo olduğunu düşünürler. Attila'nın
ölmesinden kısa süre sonra kurduğu devlet yıkılır. Buna rağmen Attila'nın Avrupalılar üzerindeki
etkisi günümüze kadar devam eder. Öyle ki Avrupalı kavimler tarafından Attila ve Hunlar hakkında
ülkelere göre değişiklik gösteren efsaneler oluşturulur. Hristiyanlar, günahlarından dolayı Tanrı'nın
kendilerini cezalandırmak maksadıyla, Attila'yı gönderdiğini düşünürler ve Ona “Tanrı'nın Kamçısı”
unvanını verirler. Got-Longobard efsanelerinde Attila, savaşmaktan hoşlanan, yumuşak huylu ve
keskin zekâlı bir hükümdardır. Fransa'da söylenen menkıbelerde Attila, genellikle çok kan dökücü ve
merhametsizdir. Paris halkı Attila'dan korktuğu için daha emin bir yere sığınmayı düşünür. Efsaneler
halk düşüncesini yansıtmakla beraber tarihî içerik bakımından zayıftır.
Buna karşılık Germen efsanelerinde Attila, çok büyük ve iyiliksever bir hükümdardır. Attila'nın
sarayında birçok Germen hükümdarı yaşar. Nibelungen Destanı, Hun-Germen mücadelelerinden
meydana gelir. Bu hikâyelerde Attila, Etzel adında büyük otoriteye sahip, barışsever ve yalnız asilere
karşı kılıç kullanan asil ruhlu bir hükümdardır.
Macarlar da bilinen ilk liderleri Arpad'ın kökenini Attila ile ilişkilendirerek soylarını Hunlara
dayandırırlar. Macarlar arasında yayılmış efsaneye göre iki kardeş Azak Denizi kıyısındaki ovalarda
avlanırken karşılaştıkları Alan hükümdarının kızları ile evlenirler ve bu evlilikten Hunlar ve Macarlar
türer. Macarlar, Attila'yı ve Hunlarını daima sevgi ve büyük bir ilgi ile anarlar. Bunun temelinde,
Macarların doğulu oluşu ve Türk karakteri taşıyan bir kavim olmaları yatar.
Türkler Ansiklopedisi, C 1, s. 853-886'dan özetlenmiştir.
? cevaplayalım
Attila’nın kişiliği hakkındaki bilgilerin efsanelere göre farklılık göstermesinin nedenleri neler
olabilir?
82
Attila, Roma Seferi'nden döndükten sonra hayatını kaybetmiştir (453). Bazı kaynaklarda Attila'nın
zehirlenerek öldürüldüğü belirtilmiştir. Attila ve Hunlar, Avrupalıların zihninde önemli bir yer işgal
etmiştir. Henüz Attila hayattayken onunla ilgili efsaneler söylenmeye, yazılmaya başlanmıştır.
Attila, Avrupa Hun Devleti'nde babadan oğula geçen bir hükümdarlık sistemini yürürlüğe
koymuştur. Attila'dan sonra yerine oğulları İlek, Dengizik ve İrnek geçmiştir. Ancak onlar devleti
babaları kadar iyi yönetememişlerdir. İlek, ayaklanan Germen kavimleriyle savaşırken, yerine geçen
Dengizik ise Doğu Roma ile yaptığı mücadele sırasında hayatını kaybetmiştir (469). İrnek, Orta
Avrupa'da tutunamayacağını anlayınca kendine bağlı Türk boyları ile beraber Karadeniz'in kuzeybatı
sahillerine dönmüştür. Türk boylarından bir kısmı da geldikleri yer olan Orta Asya'ya geri gitmişlerdir.
Avrupa'da kendi göçebe geleneklerini devam ettiren Hunlar, ele geçirdikleri bölgelerdeki kavimlerle
bir arada yaşamışlardır. Bu yüzden kavimler arasında kültürel bir etkileşim meydana gelmiştir. IV.
yüzyıldan itibaren Tuna boyundaki Hunların bir kısmı Hristiyanlaşmıştır.
Avrupa Hunları, çok güçlü devlet idareleri, sınırları içerisinde sağladığı emniyet ve huzur sayesinde
kuzey-güney, doğu-batı arasındaki ticari ve kültürel faaliyetleri kolaylaştırmıştır.
Hunlar, pantolon ve ceket giyme, at koşumları ve atları eyerleme yöntemleri konularında Avrupa'ya
örnek olmuştur. Bazı Avrupa kavimleri, ordularını Türk ordusu düzeninde yeniden yapılandırmışlardır.
3. Kök Türk Devleti
yorumlayalım
ERGENEKON DESTANI
Türk illerinde, Türk'e boyun eğmeyen bir yer yoktur. Bu durum yabancı kavimlerin birleşerek
Türklere karşı bir mücadelenin başlamasına sebep olur. Yapılan savaşta Türkler üstün gelir. Aldıkları
yenilgi üzerine düşman kavimleri toplanıp konuşurlar; Türklere bir savaş hilesi yapmaya karar verirler.
Düşman kavimleri, başında İl Kağan'ın olduğu Türklere bir saldırı girişiminde bulunurlar. Girişilen
bu saldırıda düşman kavimleri, yenilgiye uğramış gibi yaparlar ve ağırlıklarını bırakıp kaçarlar.
Türkler, düşmanların kaçtıklarını görünce peşlerine düşerler. Ancak düşmanın kaçışının bir savaş
taktiği olduğunu anlamazlar. Düşman, Türk ordusunun disiplininin bozulduğu bir anda aniden geri
dönerek vuruşmaya başlar. Vuruşmada şaşkınlığa uğrayan Türkler yenilir ve bunların bir çoğu
hayatını kaybeder. Meydana gelen savaşta İl Kağan'ın oğlu Kayı ile yeğeni Tokuz Oguz esir
düşmelerine rağmen kısa sürede kurtulmayı başarırlar ve Türk yurduna dönerler. Burada çeşitli
hayvanlar bulurlar. Bu hayvanları alıp, geldikleri yoldan başka bir çıkışı olmayan bir dağdan geçerek
uygun gördükleri bir yere yerleşirler. Burada akarsular, türlü bitkiler, yemişler, av hayvanları vardır.
Türkler burayı yurt edinip, ''Ergenekon'' adını verirler.
Zaman içerisinde Kayı'nın ve Tokuz Oguz'un birçok çocuğu olur. Dörtyüz yıl sonra Türkler,
Ergenekon'a sığamazlar. Kurultay toplanır ve Ergenekon'dan göç etme kararı alınır. Ancak
Ergenekon'dan çıkmak için yol bulamazlar. O zaman bir demirci: ''Bu dağda demir madeni var. Demiri
eritirsek, belki dağ bize geçit verir.”der. Türkler, dağın her yerini odun ve kömürle doldurup körükle
ateşlerler. Dağ erir ve bir yüklü deve geçecek genişliğinde yol olur. Gök yeleli bir bozkurt ortaya çıkar.
Bu bozkurt Türklere rehberlik eder. Onun rehberliğinde Türkler, Ergenekon'dan çıkmayı başarırlar.
Ergenekon'dan çıkış günü, Türklerin bayramı (Nevruz Bayramı) olur ve her yıl büyük törenlerle
kutlanır.
Kemal Zeki Gençosman, Türk Destanları, s. 14-16'dan özetlenmiştir.
? cevaplayalım
1. Türklerin Ergenekon’dan çıkışını kolaylaştıran nedir? Açıklayınız.
2. Ergenekon destanında Türklerin o dönemdeki yaşayışlarıyla ilgili hangi bilgilere ulaşılabilir?
a. I. Kök Türk Devleti (552-659)
Kök Türk Devleti 552'de kurulmuştur. Türk adını devlet adı olarak ilk kez onlar kullanmıştır. I. Kök
Türk Devleti, Asya Hun Devleti'nden sonra Orta Asya'da kurulan ikinci büyük Türk devletidir. Tarihte ilk
kez "Türk" adını devlet adı olarak kullanmışlardır. Ergenekon destanına göre Kök Türk Devleti'ni kuran
kabile “Aşına” adıyla bilinmektedir. Aşına kelimesi Türeyiş destanında belirtildiği üzere “kurt” anlamına
gelmektedir.
83
<Bumin Kağan Dönemi: Kök Türk DevBUMİN KAĞAN ANLATIYOR
leti'nin ilk kurucusudur. Ötüken'i devlet merkezi
Ben, Bumin Kağan! Kök Türk Devleti'nin
yapmıştır. Onun döneminde bir Türk boyu olan k u r u c u s u y u m . B i z K ö k T ü r k l e r, A v a r
Tölesler hâkimiyet altına alınmış, Çin ile siyasi egemenliğinde onlara silah yaparak varlığımızı
ve ekonomik ilişkiler kurulmuş, Avarlar etkisiz sürdürüyorduk. Gün geldi Avar hakanı ülke içinde
hâle getirilmiştir. Onun ölümüyle yerine oğlu K'o- isyanlarla karşılaştı. Töleslerin isyanını
lo, devletin başına geçmiştir. K'o-lo, bir süre bastıramayan Avar hakanı benden yardım istedi.
sonra hayatını kaybedince yerine Mukan Kağan Emrimdeki kuvvetlerle Töleslerin isyanını
geçmiştir.
bastırdım. Bu başarı ile ne kadar güçlü olduğumun
<Mukan Kağan Dönemi: Mukan Kağan farkına vardım. Ona denk olduğumu düşünerek
zamanında Kök Türk Devleti en parlak dönemini
Avar hakanının huzuruna çıktım ve kızıyla
yaşamıştır. İyi bir komutan ve devlet adamı olan
evlenmek istedim. Avar hakanı bana: “Siz bizim
Mukan Kağan (553-572), devleti amcası ile
kölelerimiz, demircilerimizsiniz. Böyle bir talepte
birlikte yönetmiştir. Devletin batısını amcası
bulunmaya nasıl cesaret edersiniz?” sözleriyle
İstemi Yabgu'nun (552-576) yönetimine
karşılık verdi. Bunun üzerine Avar kağanına karşı
bırakmıştır.
Çin imparatoru ile iş birliğine karar verdim. Çin
Mukan Kağan, İstemi Yabgu'nun yardımıyla sarayından bir prenses ile evlendim. Bu iş birliği
Avarları ortadan kaldırmış, ülke sınırlarını batıda Çinlilerin de işine gelmekteydi. Bu olayların
Hazar Denizi'ne kadar genişletmiştir. Onun üzerinden bir yıl sonra 552'de Avar hakanını
döneminde doğudaki Kitanlar ve kuzeydeki büyük bir hezimete uğrattım. Avar hakanı
Kırgızlar hâkimiyet altına alınmış, Çin, baskı üzüntüsünden kendini öldürdü. Avar egemenaltında tutulmuş, Ak Hunlar üzerine seferler liğindeki bütün kavimler ve ülkeler benim
yapılmıştır.
egemenliğime geçti ve Kök Türklere kağan oldum.
Ülkenin batı kanadını yöneten İstemi Yabgu,
Bu mücadelemde kardeşim İstemi Yabgu'nun
İpek Yolu'nun kontrolünün Türklerin elinde çok yararı oldu. Ülkenin Doğu kanadı benim, batı
olmasını istiyordu. Bu amaçla Ak Hunlar'a karşı kanadı kardeşimin yönetimindeydi.
Sasanilerle iş birliği yapmış, Ak Hun Devleti'nin Türkler Ansiklopedisi, C 2, s.16'dan özetlenmiştir.
yıkılmasını sağlamış, bu devletin topraklarını
Ceyhun Nehri sınır olmak üzere Sasanilerle
paylaşmıştır (557). İstemi Yabgu, bir süre sonra, Sasanilerle olan ilişkiler bozulunca bu devlete karşı
Bizans'la iş birliği yapma yollarını aramıştır. Onun batı yönünde izlediği bu politika ve yaptığı fetihler
sonunda devletin sınırları Büyük Okyanus' tan Volga Nehri'ne kadar genişlemiştir.
Mukan Kağan'ın ölümünden sonra yerine Tapo Kağan geçmiştir.
<Tapo Kağan Dönemi: Tapo Kağan (572–581), ülkenin çok geniş olduğunu düşünerek doğuyu
yeğeni İşbara'nın, batıyı da kardeşi Jo-tan'ın idaresine vermiştir.
Tapo Kağan, Budizmi kabul ederek bu dinin halk arasında yayılmasına gayret göstermiştir. Onun bu
hareketi Kök Türk ileri gelenleri tarafından hoş karşılanmamıştır. Bu yüzden halkıyla ters düşmüştür.
Dış politikada da üst üste hatalar yapan Tapo Kağan'ın itibarı iyice sarsılmıştır.
Tapo Kağan 581'de hayatını kaybetmiştir. Tapo'nun ölümü üzerine Kurultay, İşbara'yı kağan ilan
etmiştir. İşbara zamanında Çin, Türkleri asimile etme yönünde yoğun çalışmalarda bulunmuştur. Çin
İmparatoru'nun ondan Türk töresinden vazgeçmesini istemesi üzerine: “Bizim âdet ve geleneklerimiz
çok eski çağlardan beri devam ede gelmiştir. Bundan
dolayı onları değiştirmeye benim gücüm yetmez.
Çin İmparatorunun Türk töresini değiştirmek
Bizim kuzey bölgelerimizde idare edilenlerle idare
istemesinin nedenleri neler olabilir?
edenler arasında kurulmuş olan kaideleri yaralamaya
ben cesaret edemem.” demiştir.
Kök Türk Devleti kuruluşundan 30 yıl sonra, iç karışıklıklar sonucunda 582 yılında resmen ikiye
ayrılmıştır. Doğu Kök Türk Devleti 630 yılında, Batı Kök Türk Devleti ise 659 yılında Çin egemenliğine
girmiştir.
!
AK HUN DEVLETİ
AVRUPA HUN DEVLETİ
ASYA HUN DEVLETİ
200
0
MİLATTAN ÖNCE
200
UYGURLAR KIRGIZLAR
SASANİLER
DOĞU ROMA
ROMA İMPARATORLUĞU
300
İSLAM DEVLETİ
KÖK TÜRKLER
BATI ROMA
300
400
500
600
700
MİLATTAN SONRA
84
800
900
1000
? cevaplayalım
Tarih şeridine göre Kök Türklerle aynı yüzyılda yaşamış olan devletler hangileridir?
Ob
i
S İ B İ R Y A
LA
R
on
D
LAR
AVA R
Ur
İti
al
l
R
LA
LUK
IZ
RG
K IHive
K Ö
K
AN
AR
LBAYKAL
GÖLÜ
MANÇURYA
O
Ötüken S
Karabalgasun
BATI KÖKTÜRK DEVLETİ
Beşbalık
Urumçi
Karakurum
y
Se
Cent
BALKAŞ GÖLÜ
hu
Almalık
n
ir
(S
Hive
CÜ
CE
E
NL
R
ÇİN
SED
Dİ
Pekin
(Hanbalık)
ry
a)
SARI DENİZ
Karaşar
(A
u
m
Semerkant
Yarkent
)
le
SA
S
İ R A N ANİ
LE
R
İsfahan
ya
ic
D
er
-d
Tahran
Aksu
Kaşgar
un
Aşkabat
Turfan
de
yh
Ce
Buhara
RLAR
TUNGUZLAR
İ
T Ü R K D E V gaL En T
u
n
ela
rh DOĞU KÖK TÜRK DEVLETİ
KAR
AL
TATA
ra
Fı
Ç
Hoten
t
T İ B E T
K A V İ M L E R İ
İ
N
ÇİN DENİZİ
A
SR
BA
Seçuan
İ
EZ
RF
KÖ
Ganj
Yunnan
ÇİN HİNDİ
Kök Türk Devleti sınırları (MS 552 - 659)
UMMAN DENİZİ
400
800
1200
1600
2000 km
H İ N D İ S TA N
Doğu ve Batı Kök Türk Devleti' ni ayıran sınır
Çin Seddi
5. Harita: I.Kök Türk Devleti
I. KÖK TÜRK DEVLETİ
BATI (SOL) TARAF
DOĞU (SAĞ) TARAF
Bumin Han (552-553)
İstemi Yabgu (552-576)
Mukan Kağan (553-572)
Tardu (576-603)
TAHT
KAVGALARI
0
BENGAL
KÖRFEZİ
Tapo Kağan (572-581)
İşbara Kağan (581-587)
I. Kök Türk Devleti'nin İkiye Ayrılması (582)
Batı Kök Türk (582-659)
Doğu Kök Türk (582-630)
85
b. II. Kök Türk (Kutluk) Devleti (682–744)
I. Kök Türk Devleti'nin yıkılışından sonra 50 yılı aşkın bir süre Çin esaretinde yaşamak zorunda
kalmış, bu süre içerisinde tekrar bağımsızlıklarını kazanmak için birçok kez ayaklanmışlardır. Bu
ayaklanmalar, Çinliler tarafından kanlı bir biçimde bastırılmıştır. Bu ayaklanmaların biri de Çin sarayını
basarak imparatoru ele geçirmek amacıyla yapılan Kürşad Ayaklanması'dır.
yorumlayalım
BAĞIMSIZLIK YOLUNDA BİR AVUÇ TÜRK: KÜRŞAD VE ARKADAŞLARI
Türkler, 630'da Çinlilerle yaptıkları savaşta yenilince Doğu Kök Türk Devleti yıkıldı. Binlerce,
Çinlilere esir düşerek Çin'e götürüldü ve orada kendilerine tahsis edilen bölgede yaşamaya mecbur
edildi. Çinliler, Türkleri asimile etmek amacıyla Kök Türk soylularını Çin ordusunda subay olarak
görevlendirdi. Doğu Kök Türk Kağanı Çuluk'un küçük oğlu olan Kürşad da bu subaylardan biriydi.
Esaretin onuncu yılında, Kürşad, 39 arkadaşıyla birlikte ihtilal yapmaya karar verdi. Geceleri kılık
değiştirerek halk arasında tek başına dolaşan Çin hükümdarı Tay-tsung'u rehin almayı; İmparatorun
hayatına karşılık Çin sarayında bulunan yeğeni Urku Tigin'i kurtarmayı planladı. Diğer taraftan da
toplayabildikleri kadar Türk ile birlikte Ötüken'e giderek bir devlet kurmayı ve Urku Tigin'i de kağan
ilan etmeyi düşündü.
İhtilal için kararlaştırılan gecede sağanak yağmur yüzünden Çin hükümdarı sarayından dışarı
çıkmadı. İhtilali ertelemenin sakıncalı olacağını düşünen Kürşad, arkadaşlarıyla birlikte imparatoru
esir almak üzere Çin sarayını bastı. Kanlı bir vuruşma oldu. Sarayın içinde meydana gelen
mücadelede adamlarının bir kısmı hayatını kaybetti. Çinli muhafızlarla baş edilemeyeceğini ve
imparatorun ele geçirilemeyeceğini anlayan Kürşad, adamlarına sarayı terk etmelerini söyledi.
Kürşad, adamlarıyla birlikte sarayda bulunan atlara atlayarak buradan ayrıldı. Ancak Çin ordusu
Kürşad ve arkadaşlarını takip etti. Vey Irmağı kıyısına gelince duraklayan Kürşad ve arkadaşları,
Çin askerlerine karşı koymaya çalıştılarsa da başarılı olmadılar. Vey Irmağı'nı geçip Ötüken'e
ulaşamadılar. Büyük bir ordu karşısında daha fazla dayanamayıp hayatlarını kaybettiler. Kürşad ve
arkadaşlarının girişimi her ne kadar başarıya ulaşamasa da Çin boyunduruğundaki Türkleri öç alma
düşüncesiyle harekete geçirdi. Bu girişim sonrasında korkuya kapılan Çinliler, bütün esir Kök
Türkleri serbest bırakmak zorunda kaldılar. Kürşad ve arkadaşlarının yaptığı ihtilal, diğer Türk
boylarına Çinlilere karşı cesaret ve mücadele hırsı verdi. Millî benliklerine daha çok sahip çıkan
Türkler, bağımsızlıklarını elde edecekleri fırsatı beklediler.
Refik Özdek, Türklerin Altın Kitabı, s. 175'ten özetlenmiştir.
? cevaplayalım
Kürşad ve arkadaşlarının mücadelesinin Türklerin bağımsızlığına katkıları nasıl olmuştur?
< Kutluk (İlteriş) Kağan Dönemi: Kök
T ü r k l e r, K u t l u k l i d e r l i ğ i n d e b i r l e ş e r e k
bağımsızlıklarını elde ettiler (682). Bu bağımsızlık
hareketi içinde büyük bir devlet adamı olan
Tonyukuk da vardı Ötüken ve çevresini ele
geçirerek II. Kök Türk Devleti'ni kuran Kutluk,
İlteriş unvanı ile Kağan ilan edildi. İlteriş, devleti
derleyen, toparlayan demektir. Türkler, Kutluk
Kağan zamanında Çin'e
46 başarılı sefer
yapmışlardır.
Kutluk İlteriş Kağan devletin merkezini
Karakurum'a taşımıştır.
86
Kök Türk savaşçısı
<Kapgan Kağan Dönemi: Kutluk Kağan öldüğünde çocukları,
Bilge ve Kültigin küçük oldukları için yerine kardeşi Kapgan Kağan
(692-716) geçti. Kendisine tecrübeli bir devlet adamı olan Tonyukuk
yardımcı olmuştur. Kapgan iktidarda bulunduğu süre içinde Çin'i
baskı altında tutarak bütün Türk boylarını Kök Türk egemenliğinde
toplamayı amaçlamıştır. Bunları gerçekleştirmek için Maveraünnehir
bölgesini ele geçirmek istemiştir.
Kapgan Kağan döneminde Türk boylarının çoğu Kök Türk
hâkimiyetine girmiş, Türk birliği büyük ölçüde sağlanmıştır. Bir
taraftan da Çin ile yapılan savaşlar devam etmiştir. Döneminde
yapılan 25 savaştan 13'ünü Kapgan'ın kendisi yönetmiştir.
Kapgan Kağan, bir ayaklanmanın bastırılması sırasında hayatını
kaybetmiştir (716). Onun yerine oğlu İnal geçmiştir. Ancak Bilge ve
Kül Tigin, kardeşler İnal'ın yönetimine karşı çıkmıştır. Tonyukuk'un
da yardımıyla İnal ortadan kaldırılmıştır. İnal'ın yerine Bilge, kağan
olmuştur. Kül Tigin, orduların başkomutanlığına, getirilmiştir.
<Bilge Kağan Dönemi: Bilge Kağan zamanında II. Kök Türk
Devleti en parlak dönemini yaşamıştır. Onun zamanında Basmiller,
II.Kök Türk Başkomutanı
Karluklar, Kırgızlar ve Türgişler yeniden Kök Türk hâkimiyetine
Kül Tigin
alınmıştır. Düşmanca tavırlarından dolayı Çin üzerine seferler
yapılmıştır. Fakat Bilge Kağan barış siyaseti gütmek istediğinden Çin'le savaşmanın toplumuna bir
yarar sağlamayacağı düşünmüştür. Bu yüzden onlarla barış yapmıştır.
II. Kök Türk Devleti'nin kuruluşunda ve gelişmesinde önemli çalışmaları olan Tonyukuk 727,
cesareti ve savaşçılığıyla ünlü Kül Tigin 731, Bilge Kağan ise 734 yılında ölmüştür. Bilge Kağan'ın
ölümünden sonra yönetime gelenler başarılı olamamışlardır. Hanedan üyeleri arasında
anlaşmazlıklar başlamıştır. Karluklar, Uygurlar ve Basmiller birleşerek II. Kök Türk Devleti'nin
yönetimini ele geçirmişlerdir (744).
Kök Türkler Döneminden günümüze ulaşan temel kaynak Orhun Yazıtları'dır. Bu yazıtlar Türk
tarihinin ve edebiyatının ilk yazılı örnekleridir. Türk devlet adamlarının millete hesap vermesi, devletin
ve halkın karşılıklı olarak görevlerinin belirtilmesi, Türklerde devlet anlayışının kavranması açısından
önemlidir.
yorumlayalım
TÜRK TARİHİNİN YAZILI TANIKLARI
Türk dilinin ve tarihinin en eski yazılı örnekleri Kök Türk alfabesi ile
yazılmış olan yazıtlardır. En önemlileri Orhun Irmağı vadisindeki Orhun
Yazıtları (Kök Türk kitabeleri) ile Talas ve Yenisey bölgesindeki Yenisey
Yazıtları'dır. Danimarkalı Wilhelm Thomsen (Vilhelm Tomsen) tarafından
1893’de okunan Orhun yazıtları, Tonyukuk (725), Kül Tigin (732) ve Bilge
Kağan (735) adına dikilmiştir.
Bilge Kağan yazıtında Kök Türk Devleti'nin kuruluşu ve elli yıllık
tutsaklık dönemi şöyle anlatılmaktadır: “Üstte mavi gök, altta yağız yer
kılındıkta, ikisi arasında insanoğlu kılınmış. İnsanoğlunun üzerine
ecdadım Bumin Kağan, İstemi Kağan oturmuş. Oturarak Türk milletinin
ilini, töresini tutuvermiş, düzene sokuvermiş. Beyleri, milleti ahenksiz
olduğu için, Çin milleti hilekâr ve sahtekâr olduğu için, küçük kardeş ve
büyük kardeşi birbirine düşürdüğü için bey ve milleti karşılıklı çekiştirttiği
için, Türk milleti il yaptığı ilini elden çıkarmış, kağan yaptığı kağanını
kaybedivermiş. Çin milletine beylik erkek evladını kul kıldı, hanımlık kız
evladını cariye kıldı. Türk beyleri Türk adını bıraktı. Çinli beyler Çin adını
tutarak, Çin kağanına itaat etmiş. Elli yıl işi gücü vermiş...” Türk halk kitlesi
şöyle demiş: “İlli millet idim, ilim şimdi hani. Kime illi kazanıyorum der imiş.
Kağanlı millet idim, kağanım hani, ne kağana işi gücü veriyorum der imiş.
Öyle deyip Çin kağanına düşman olmuş. Düşman olup, kendisini tanzim Kök Türklere ait bir yazıt
ve tertip edemediğinden yine tabi olmuş.”
87
Bilge Kağan, Kül Tigin anıtında da Çin politikası hakkındaki görüşlerini belirtmektedir: “Çin
milletinin sözü tatlı, ipek kumaşı yumuşak imiş. Tatlı sözle, yumuşak ipek kumaşla aldatıp uzak milleti
öylece yaklaştırırmış. Yaklaştırıp konduktan sonra, kötü şeyleri o zaman düşünürmüş. İyi bilgili
insanı, iyi cesur insanı yürütmezmiş. Bir insan yanılsa, kabilesi, milleti, akrabasına kadar
barındırmazmış. Tatlı sözüne, yumuşak ipek kumaşına aldanıp çok çok, Türk milleti, öldün; Türk
milleti, öleceksin! Türk, Oğuz beyleri, millet işitin: Üstte gök basmasa, altta yer delinmese, Türk
milleti, ilini, töreni kim bozabilir?”
Tanrı buyurduğu için kendim devletli olduğum için, kağan oturdum. Kağan oturup aç, fakir milleti
hep toplattım. Fakir milleti zengin kıldım. Az milleti çok kıldım. Yoksa, bu sözümde yalan var mı? Türk
beyleri, milleti, bunu işitin! Türk milletini toplayıp il tutacağını burada vurdum. Dört taraf hep düşman
imiş. Ordu sevk ederek dört taraftaki milleti hep almış, hep tabi kılmış. Başlıya baş eğdirmiş, dizliye
diz çöktürmüş. Doğuda Kadırkan ormanına kadar, batıda Demir Kapıya kadar kondurmuş. İkisi
arasında vefat etmiş.
Tonyukuk da kendi adıyla anılan yazıtında, II. Kök Türk Devleti'nin kuruluş dönemini
özetlemektedir: “Kapgan Kağan oturdu. Gece uyumadı, gündüz oturmadı. Kızıl kanımı döktürerek,
kara terimi koşturarak işi, gücü verdim hep. Uzun keşif kolunu yine gönderdim hep. Siperi, nöbet
yerini büyüttüm hep. Geri dönen düşmanı getirirdim. Kağanımla ordu gönderdim. Tanrı korusun, bu
Türk milleti arasında silahlı düşmanı koşturmadım. Damgalı atı koşturmadım. İlteriş Kağan
kazanmasa ve ben kendim kazanmasam, il de millet de yok olacaktı. Kazandığı için, ve kendim
kazandığım için il de il oldu, millet de millet oldu.”
Nihat Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi,Orhun Abideleri,s.61-71'den özetlenmiştir.
? cevaplayalım
Orhun Yazıtları'na göre;
1. Çin’in Türk devletlerine karşı uyguladığı politika nedir?
2. Orta Asya’da kurulan Türk devletlerinin yıkılma sebepleri neler olabilir?
3. Türk kağanlarının görevleri nelerdir?
Gelişmiş bir ticaret hayatına sahip olan Kök Türkler parayı değişim aracı olarak kullanan ilk Türk Devleti’dir.
i
Ob
S İ B İ R Y A
MANÇURYA
on
D
BAYKAL GÖLÜ
Ur
İti
al
l
T
KARL
UKLA
G
Cent
ry
De
as
Aksu
un
rh
O
Karakurum
Urumçi
A
LY
GO
MO
ÇİN
Turfan
Balasagun
ga
lan
Se
D E V L E T İ
Beşbalık
EBALKAŞ GÖLÜ
R
ı)
an
yh
Ce
Buhara
ir
eh
nn
aü
er
av
M
SED
Dİ
Kumul
(Hami)
Pekin
(Hanbalık)
SARI DENİZ
Karaşar
Kaşgar
Semerkant
u
m
(A
Aşkabat
L
Ötüken
R
K U T L U K
İ Ş
yh
Se
ARAL
GÖLÜ
R
ır
(S
an
İZİ
HAZAR DEN
Ü
De
Yarkent
ry
as
ic
D
)
le
Tahran
Hoten
İ
N
t
ra
Fı
Ç
İsfahan
T İ B E T
K A V İ M L E R İ
A
SR
BA
İ
EZ
RF
KÖ
Ganj
Yunnan
ÇİN HİNDİ
Kutluk Devleti ( 682 - 744)
UMMAN DENİZİ
0
400
800
1200
1600
2000 km
BENGAL
KÖRFEZİ
H İ N D İ S TA N
6. Harita: Kutluk Devleti
88
89
Türgişler (650 - 766)
Çin Seddi
ÇİN DENİZİ
yorumlayalım
TÜRKLERDE KADININ TOPLUMDAKİ ROLÜ
İslamiyet'ten önceki Türklere ait bilgiler MÖ 4000
yıllarına kadar gitmektedir. Bu bilgilere göre kadın ata
binme, silah kullanma, savaşabilme özelliklerine
sahiptir. Türkler tarihleri boyunca kadına değer vermişler ve onu yüceltmişlerdir. Dede Korkut Hikâyelerinde
ve Kutadgu-Bilig'de Türk kadınından saygıyla bahsedilir.
Ziya Gökalp'in “Türkçülüğün Esasları” adlı
eserinde İslamiyetin kabulünden önceki dönemde
Türk kadınının konumu ayrıntılı bir biçimde verilir. Bu
eserde yer alan bilgilere göre eski Türklerde ana ve
baba soyu değerce birbirine eşit tutulur. Ailede mal ve
mülk tümüyle ortaktır. Çocukların velayetinde anne ve
baba ortak hakka sahiptir. Türk toplumlarında devlet
yönetiminde hakan ve hatunun sorumlulukları ortaktır.
Hatta yasa mahiyetindeki emirnameler hatun ve
Tarihte Türk Kadını
hakanın imzası olmazsa yürürlüğe konulmaz. Ayrıca
elçi kabulünde, şölenlerde, kengeşlerde, kurultaylarda, ibadetlerde ve ayinlerde, harp ve sulh meclislerinde hatun da mutlaka hakanla beraber bulunur.
Türk devletlerinde kadın yalnız ev içinde değil, tarlada, pazarda ve hatta devlet işlerinde eşinin
yardımcısı olup, özellikle sosyal etkinliklerde ön planda yer almaktadır.
Vahap SAĞ, “Tarihsel Süreç İçerisinde Türk Kadını ve Atatürk”, s. 11-13'ten özetlenmiştir.
? cevaplayalım
Yukarıdaki metne göre eski Türklerde kadının toplumdaki konumunu değerlendirerek
günümüzle karşılaştırınız.
4. Uygur Devleti (744-840)
Uygurlar, Asya Hun Devleti'ne bağlı olarak Orhun ve Selenga nehirleri kıyılarında yaşamışlardır. II.
Kök Türk Devleti'nin son zamanlarında Basmiller ve Karluklarla birleşen Uygurlar, bu devlete son
vererek kendi devletlerini kurmuşlardır (744). Uygurların merkezi Ötüken'dir.
yorumlayalım
“GÖÇ DESTANI”NDAN
Bir gün Uygur tahtına yeni bir hakan oturdu. Bu hakan, Çinlilerle yapılan savaşlara son vermek için, oğlu
Galı Tigin'i Kiyu- Liyen adlı bir Çin prensesi ile evlendirmek istedi. Bu prenses sarayını Hatun Dağı'nda
kurdurdu. O çevrede Tanrı Dağı adında bir dağ ve onun güneyinde de Kutlu Dağ denilen büyük bir kaya
vardı.
Çin elçileri, yardımcıları ile birlikte geldiler. Onlar kendi aralarında dediler ki:”Hatun Dağı'nın saadeti bu
kayaya bağlıdır. Bu hükûmeti zayıflatmak için onu yok etmeli.” Fakat bu kolay götürülecek bir kaya değildi.
Çok büyüktü. Onun için Çinliler kayanın etrafına odun yığıp ateş yaktılar. Taşı iyice kızdırdıktan sonra
üzerine keskin sirke dökerek parçaladılar. Parçaları arabaya yükleyip birer birer Çin'e götürdüler. Bu büyük
olay oldu. Vatandaki bütün kuşlar, hayvanlar, kendi dilleriyle bu kayanın gidişine ağladılar. Yedi gün sonra
da Tigin öldü. Memleket felaketten kurtulamadı. Halk, rahat yüzü görmedi. Irmaklar kurudu. Göllerin suyu
tükendi. Toprak çatladı, yiyecek vermez oldu. Nihayet Buğu Han'ın çocuklarından bir başkası yurda hakan
seçildi. Onun zamanında memleketteki evcil, vahşi bütün hayvanların, bütün çocukların hatta bütün
cansızların “Göç…! Göç…!” diye, derin üzüntüyle bağırdıkları duyuldu. Uygurlar bu manevi işarete uyarak
toplandılar. Yurtlarını bırakıp göçmeye başladılar. Nerede durmak istedilerse bu sesleri duydular. Nihayet
Beşbalık'ın bulunduğu yere geldiler. Orada sesler kesildi. Uygurlar da burada durup beş şehir yaptılar.
Adını Beşbalık koydular. Burada yaşayıp çoğaldılar.
Nihat Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, s. 89-93'ten özetlenmiştir.
89
? cevaplayalım
Göç destanına göre;
1. Çin’in Uygurlar üzerine uyguladığı politikanın esasları nelerdir?
2. Uygurlar neden göç etmişlerdir?
n Kutluk Bilge Kül Kağan Dönemi: Uygurların ilk hakanı, Kutluk Bilge Kül Kağan'dır (744-747).
Onun döneminde başkent Ötüken'den Orhun Nehri kıyısındaki Ordubalıg'a (Karabalgasun) taşınmış,
devletin sınırları Amur Irmağı boylarından Altay Dağları'na kadar uzanmıştır. Kutluk Bilge Kül Kağan'ın
ölümünden sonra yerine Uygurların en parlak dönemini oluşturan oğlu Moyen-Çur (747-759) geçmiştir.
n Moyen-Çur (Bayan-Çur) Dönemi:
Moyen-Çur başa geçtiğinde Çin'de büyük
bir karışıklık yaşanmaktaydı. Talas Savaşı
(751) nedeniyle Çin imparatoruna karşı
isyanlar çıktı. Zor durumda kalan
imparator, Moyen-Çur'dan yardım istedi.
Moyen-Çur imparatorun arzusunu yerine
getirmekten kaçınmayarak harekete geçti.
İmparator bu yardımından dolayı kızını eş
olarak Moyen-Çur'a verdi. Bu durum TürkÇin yakınlığını sağlamıştır.
Moyen-Çur komşu Türk boyları üzerine
seferler yapıp onları yönetimi altına aldı.
Ülke sınırlarını genişletti.
Moyen-Çur'un ölümünden sonra yerine
oğlu Bögü Kağan geçmiştir.
Moyen-Çur Yazıtı
n Bögü Kağan Dönemi: Bögü Kağan
(759-780) zamanında da Çin karışıklık
içindeydi. Bögü Kağan, ayaklananlara karşı Çin İmparatoru'nu tutmuş, ayaklanmalara müdahale
etmiştir. Fakat bir süre sonra Çin'e karşı uyguladığı korumacı politikadan vazgeçti. Çin'in içinde
bulunduğu karışıklıktan yararlanmak isteyen Bögü Kağan bu ülkeyi ele geçirmek istedi ve Çin'in birçok
şehrini işgal etti. Bu işgaller sırasında pek çok ganimet elde edildi.
Uygur Devleti, Bögü Kağan zamanında oldukça zenginleşmiştir. Büyük saraylar onun döneminde
yapılmıştır.
Bögü Kağan Döneminin önemli olaylarından biri de Manihaizm dininin ülkeye girmiş olmasıdır.
Manihaizm dinini kabul eden Bögü Kağan, Karabalgasun şehrinde bir tapınak yaptırmıştır. Onun
zamanında Mani dini devletin resmî dini hâline gelmiştir. Ancak bu din sadece kağan ve çevresinde
kabul görmüştür.
Manihaizm dini, et yemeyi ve savaşmayı yasakladığı için Türk inancı ve yaşantısına uygun değildi.
Bu özellikleri ile Uygurların savaşçı yeteneklerini azaltmıştır. Maniheizmin Uygurlar üzerinde olumlu
etkileri de oldu; Uygurlar bu dinin etkisi ile yerleşik hayata geçtiler. Yeni dinlerini halkın öğrenmesi
amacıyla çok sayıda kitap yazdılar. Bu kitapların basımında matbaanın temeli sayılabilecek kalıplar
kullanmışlardır. Yerleşik hayata geçen Uygurlar, tarım ve ticarette önemli gelişmeler kaydettiler. Tarım
alanında sulama kanalları yaptılar. Ticari alanda daha çok Çinlilerle ilişki kurmuşlardır.
Bögü Kağan, Çin seferine karar verme konusunda çıkan bir anlaşmazlık bahanesiyle veziri Baga
Tarkan tarafından öldürülmüştür (780). Ondan sonra Uygur Devleti'nin başına Baga Tarkan (780-789)
geçmiştir.
n Baga Tarkan Dönemi: Baga Tarkan, ülkede düzeni sağlamak için bazı kanunlar çıkarmıştır.
Uygurlar içinde bulunan Dokuz Oğuzlara karşı olumsuz tutum sergilemiştir. Onun bu tutumu devlet
içinde büyük karışıklıklara sebep olmuştur.
Baga Tarkan ve daha sonraki kağanlar zamanında ortaya çıkan açlık, kıtlık ve salgın hastalıklar
devleti iyice zayıflattı. 840 yılında Kırgızlar, Uygur ülkesine girdiler, başkenti alarak Hakanı öldürdüler
90
Ob
i
S İ B İ R Y A
D
R
on
HA
LA
İti
ZAR
L AUrR
a
l
AN
l
R
KIRGIZLAR
MANÇURYA
BAYKAL GÖLÜ
U Y G U R
D E V L E T İ
Ötükennga
ela
S
BALKAŞ
GÖLÜ TURFAN
Turfan
n
er
aü
UK
Kaşgar
KE
n
u
rh
O
MOĞOLİSTAN L A
N
İ TA
HİTAY DEVLETİ K
RA
YİT
Kumul
(Hami)
UYGURLARI
Karaşar
RL
hu
av
KA
y
Se
ARAL
GÖLÜ
M
BİZAN
İMP. S
G
A
Urumçi
nn
eh
LE
R
ÇİN
SED
R
Pekin
(Hanbalık)
Dİ
Aksu
SARI DENİZ
D O Ğ U T Ü R K İ S TA N
R
SARI UYGURLAR
Hoten
D
n
hu
ir
y
Ce
LA
İZİ
HAZAR DEN
AL
B
A
Ş
IR
T
L
le
ic
Ç İ N
t
ra
Fı
A B B
A S İ
L E R
ÇİN DENİZİ
T İ B E T K AV İ M L E R İ
A
SR
BA
KÖ
İ
EZ
RF
Ganj
Uygur Devleti (744 - 840)
Turfan Uygur Devleti (856 - 1209)
Sarı Uygur Devleti (840 - 1226)
UMMAN DENİZİ
0
400
800
1200
1600
2000 km
BENGAL
KÖRFEZİ
H İ N D İ S TA N
Hitay Devleti (907 - 1211)
Çin Seddi
7. Harita: Uygur Devleti
Uygur Devleti'nin yıkılmasından sonra
Uygurların çoğunluğu Karluk ülkesine, Çin
sınırlarına, Beşbalık ve Turfan'a yerleştiler.
Buralarda yeni devletler kurdular.
l Kansu Uygur Devleti (Sarı Uygurlar):
Uygur Devleti yıkıldıktan sonra Uygurların bir
kısmı, Çin'in kuzeyindeki Kansu bölgesine
gelerek burada Kansu Uygur Devleti'ni kurdular.
Kansu Uygurları Çin'le ticari ilişkilerde bulundular.
Bu ilişkileri akrabalık bağları ile de güçlendirdiler.
X. yüzyıldan itibaren bağımsız yaşamaya
başladılarsa da siyasi ve askerî bakımdan
güçlenemediler. 940 yılında, önce Kuzey Çin'e hâkim olan Kitanların, sonra Tangutların, daha sonra
da Cengiz Han idaresindeki Moğolların
egemenliğini kabul ettiler (1226).
l Doğu Türkistan Uygur Devleti (Turfan
Uygurları): Beşbalık, Turfan, Koçu bölgelerine
yerleşen Uygurların 856'da kurdukları devlettir.
Çinliler, Tibetlilerin kendilerine yönelik
hücumlarına engel olur düşüncesiyle bu devleti
tanıdılar. Uygurlar, ticaret yaparak ekonomik
yönden güçlendiler. Varlıklarını uzun süre
sürdürdüler. 1209 yılında Moğolların egemenliğini
tanıdılar. Turfan Uygurları, Moğol devlet kademelerinde memurluk, kâtiplik hatta yöneticilik
yaptılar. Moğolların Türk kültüründen etkilenmesinde rol oynadılar.
91
Uygur Dönemine ait minyatür
Uygur Dönemine ait fresk
yorumlayalım
UYGUR SANATI
Uygurlar, gerek göçebelikten yerleşik hayata geçişleri, gerekse temsil ettikleri dinî inançlarının
mimari, resim, heykel, yazı vb. sanat alanlarında yönlendirici bir rol oynaması sonucu birçok sanat
dalında eserler meydana getirmişlerdir. Mimari, resim, heykel gibi sanat dallarında kendilerinden
sonraki dönemleri etkilemişlerdir. Budist mezar yapıları ve tapınakları ile gelişme gösteren Uygur
mimarisi Karahanlılar, Gazneliler, Büyük Selçuklular, Moğollar gibi devletleri mimari açıdan
etkilemiştir. Uygurlar, duvar süslemeleri ve minyatürleriyle Arap, Selçuklu ve Osmanlı sanatına
kaynaklık etmiştir.
Aynı bölgelerde Uygurlardan önce faaliyet gösteren ve göçebe bir yaşantıya sahip bulunan diğer
Türk devletlerinin sosyal ve kültürel hayatlarını günümüze yansıtan sanat eserlerinin sayısı yok
denecek kadar azdır. Bunda yerleşik hayata yeterince geçilememesinin ve bu devletlerin daha çok
askeri bir teşkilat yapısına sahip olmalarının da rolü büyüktür.
Uygurlar daha çok dinî konularda sanat eserleri meydana
getirmişlerdir. Duvar resimleri
büyük bir çoğunlukla dinî konulu
olup zaman zaman günlük hayatı, sosyal konuları, av sahnelerini veya resmini yaptırmak
isteyen insanların portre özelliği
taşıyan resimlerinden oluşmuştur.
Uygurlar resim sanatında
Orta Asya'da yaşadıkları kültür
ortamının birçok etkisini başarılı
bir şekilde özümseyerek âdeta
kendilerine has bir portre sanatı
geliştirmişler ve bu üsluba çeşitli
kültür merkezlerine de ihraç
etmişlerdir.
Uygurların sanat tarihi bakımından diğer önemli bir yönü de
minyatürlü kitap örneklerini oluşturmalarıdır. Bunlardan bazıları
günümüze kadar ulaşmıştır.
Uygurlar, geliştirdikleri çeşitli
sanat üsluplarını Talas Savaşı'ndan sonra batıya taşımışlardır.
Uygur Dönemine ait fresk
Saadettin Gömeç, Uygur Türkleri Tarihi ve Kültürleri, s.87-89'dan özetlenmiştir.
? cevaplayalım
1. Uygur sanatının oluşmasında neler etkili olmuştur?
2. Uygurların sanat alanında diğer uygarlıklara katkıları nelerdir?
92
3.KONU
DİĞER TÜRK DEVLETLERİ VE TOPLULUKLARI
TEMEL KAVRAMLAR
AVAR
HAZAR
BULGAR
PEÇENEK
OĞUZ
TÜRGEŞ
S İ B İ R Y A
İTİL BULGARLARI KIPÇAKLAR
BAYKAL GÖLÜ
KİMEKLER
HAZARLAR OĞUZLAR
RD
ZA
HA
AVARLAR
MACARLAR
BULGARLARKARADENİZ
DOĞ
MA
Tahran
AKDENİZ
Karakum
Beşbalık
KARLUKLAR Turfan
Aşkabat
SAMANOĞULLARI
ÇÖ
GO
Hanbalık
(Pekin)
TİBETLİLER
Ç
İsfahan Gazne
BA
LÜ
Bİ
Hami
Semerkant Kaşgar
Yarkent
Buhara
Hoten
İZİ
EN
U RO
Cent
ARAL
GÖLÜ
MOĞOLLAR
Ötüken
BALKAŞ GÖLÜ
İ
N
SR
A
KÖ
RF
EZ
F
R
İ
K
A
A R A B İ S TA N
NİZ
DE
memleket, içmediği
İ
A
IL
KIZ
“Türklerin almadığı
su kalmadı. Şehirleri ve
UMMAN DENİZİ
Zİ
HİNDİSTAN
Nİ
ÇİN HİNDİ
N
Çİ
BENGAL
KÖRFEZİ
0
600
1200
1800
2400
DE
3000 Km
ülkeleri doldurup her
tarafa hakim oldular.”
düşünelim
İmameddin İsfahani,
Osman Turan,
Türk Cihan Hakimiyeti
Mefkûresi Tarihi, s.247.
1. İmameddin İsfahani Türk tarihinin hangi yönlerine vurgu yapmıştır?
2. Yukarıdaki haritaya göre Türklerin geniş bir coğrafyaya yayılmış
olmaları hangi sonuçları doğurmuş olabilir?
1. Avarlar
Çin kaynaklarında Juan-Juan, Arap ve Bizans kaynaklarında Avar adıyla anılan bu kavim, Kök
Türkler tarafından da Apar olarak adlandırılmıştır. Asya Hun Devleti'nin yıkılmasından sonra ortaya
çıkan Avarlar, IV. yüzyılın sonlarında bugünkü Moğolistan'da bir devlet kurdular. Orta Asya'da
kurdukları bu devlete Kök Türkler son verince (552) batıya göç ettiler. 558'de Kafkaslara ulaştılar, kısa
zamanda Tuna boylarına geçtiler. Orta Avrupa'da başında Bayan Han'ın bulunduğu büyük bir devlet
kurdular (562). Avarlar bir süre sonra İstanbul'u Sasanilerle birlikte, 619 ve 626 yıllarında iki kez
kuşattılar ancak sonuç alamadılar. Bu başarısızlıktan sonra Avar Devleti, iyice zayıfladı. Avar
Devleti'ne Franklar son verdiler (805).
Balkanlarda ve Avrupa'da iki asırdan fazla
devam eden Avar hâkimiyeti, Orta Avrupa
toplulukları üzerinde kültürel izler bıraktılar.
Avarlar, Slavları ve Rusları ordu düzeni ve devlet
örgütlenmesi alanlarında etkilediler. Günümüzde Kafkaslarda yaşayan ve kendilerine
“Avar” denilen topluluğun bunların soyundan
geldikleri kabul edilmektedir. Avarlar, ölümden
sonraki yaşama inanmışlardır. Bu inanış onların
yaşam şekillerini büyük ölçüde etkilemiştir.
Avarlar, mezarlara eşya, yiyecek ve içecek
gibi şeyler koymuşlardır. Devlet adamlarının
ölülerini deriye sararak lahit içine yerleştirmeleri
de bu inanıştan kaynaklanmıştır. Avarlara ait
mezarlarda yapılan arkeolojik kazılarda at,
koşum takımı, çeşitli silahlar elde edilmiştir.
Üzengi kullanımı Avarlarla birlikte ortaya çıktı.
Hristiyanlığı kabul eden Avarlar, bir süre sonra
benliklerini kaybederek Slavlaştılar.
Avarlara ait süs eşyası
93
2. Bulgarlar
Av r u p a H u n İ m p a r a t o r l u ğ u ' n u n
yıkılmasından sonra (469) Karadeniz'in
kuzeyine gelen Hunlar, buradaki değişik
Türk boylarından oluşan Ogurlarla
birleştiler. Ortaya çıkan bu yeni topluluk
“Bulgar” adıyla anıldı. Bulgarlar, 630 yılında
Kök Türk Devleti'nin yıkılması üzerine
Kafkasların kuzeyinde Kubrat yönetiminde
Büyük Bulgar Devleti'ni kurdular. Onun
ölümünden sonra Hazarlar, Bulgar
Devletine son vererek Bulgarların
dağılmasına yol açtılar.
l Tuna Bulgar Devleti: Büyük Bulgar
Devleti'nin sona ermesiyle bir kısım
Bulgarlar, Kubrat'ın küçük oğlu Asparuh
yönetiminde Tuna boylarında devlet
kurdular (679). Tuna Bulgarları adıyla
anılan bu devlet Bizanslılarla mücadele
etmiş, Slavları yönetimleri altına almıştır.
Nüfuslarının az olması, hükümdarları Boris
Han'la birlikte Hristiyanlığı kabul etmeleri
(864) nedenleriyle Slavların arasında eriyip
yok oldular.
Bulgarlardan kalma testi
DÖNEMİN SEYYAHLARINA
GÖRE BULGARLAR
Bulgarlar en çok ekmek, darı ve et yerlerdi.
Evlenme ve şenliklerde saçı adeti yaygındı. Cenaze
törenlerinde elçileri para saçarak karşılamak ve
mezarlarına ölüleri için pirinç ve şarap bırakmak
âdetlerindendir. Hükümdarlar, sofrada yemeğe
başlamadıkça kimse başlamazdı. Ayrıca hükümdar
kime sofrasından bir lokma verirse ona ayrı bir sofra
gelirdi. Buradan hanın meclisinde bulunan herkesin
ayrı bir sofrası olduğu anlaşılıyor. Köpek havlamalarını
uğurlu sayarlar, o senenin bolluk içinde geçeceğine
inanırlardı.
Bir kimse her şeyi kendi ailesi için ekerdi.
Hükümdarın ekilen üründe hissesi yoktu. Her aile,
senede bir kez hükümdara samur kürkü verir, ayrıca
hükümdar ganimetlerden belli bir pay alırdı. Düğün
yapan kimse verdiği ziyafete göre hükümdara at,
buğday gibi hisse ayırırdı.
Bulgar ülkesinde rutubetli havasından dolayı
yiyecekler kuyu içinde saklanırdı. Zeytinyağı, susam
yağı ve tereyağı yerine balık yağı kullanılırdı. Et ve
darıdan yapılan çorba temel besin kaynağıdır. Bulgar
ülkesinde yaşayanlar kalpak giyerlerdi. Hükümdar
sokaktan geçerken herkes kalpağını çıkartarak onu
selamlarlardı. Onun önünde herkes diz çökerek
otururdu. Genelde kubbeli çadırlar kullanılırdı.
Hükümdar çadırı bin kişiyi alabilecek büyüklükteydi.
Erkek bebek doğarsa bebek büyüyene kadar ona
dedesi bakardı. Biri ölünce çocukları değil, kardeşleri
mirasçısı olurdu.
Biri, adam öldürürse suçuna karşı o da öldürülürdü.
Hırsızlığın ve zinanın cezası da ölümdü.
Ölünün arkasından kadınlar değil, erkekler ağlardı.
Bulgarlar Müslüman olduktan sonra cenaze âdetlerini
değiştirdiler.
Bulgar ülkesine ticaret gemisi gelirse hükümdar
gemiyi gezer, mallarını sayar, öşür vergisi alırdı.
Kuzeyden gelen gemiler, köle, samur, tilki, sincap
kürkleri; güneyden gelenler ise işlenmiş maddeler ve
tarım ürünleri getirirdi.
İbn Fadlan, Seyahatname, s. 47'den özetlenmiştir.
l İtil (Volga) Bulgar Devleti: Başlangıçta Hazar
Hakanlığı'na bağlı yaşayan İtil Bulgarları, bu devletin yıkılmasından sonra bağımsız oldular. İtil ve
Kama nehirlerinin birleştiği bölgede kuruldu. Başkenti Bulgar şehridir. Bulgar şehri, IX. ve XII. yüzyıllar
arasında Avrupa'nın en önemli ticaret merkezlerinden biri idi. Burası, yerleşim alanı olarak geniş ve
kalabalık bir şehir olup büyük mescitleri ve hamamları vardı. Bulgarlardan günümüze seramik ve
maden işleme sanatına ait eserler de kalmıştır.
Bulgarlar, Almış Han zamanında
İtil Bulgarlarının Tuna Bulgarlarından farklı olarak ticari faaliyetler esnasında tanışTürk kimliğini koruyabilmelerinin nedenleri nelerdir? tıkları İslam dinini kabul ettiler.
Bulgar hanı, Abbasilerden din
adamları istedi. Bu isteği 922
yılında yerine getirildi. Din adamlarının gelmesinden sonra İslamiyet, Bulgarlar arasında daha çabuk
yayıldı. İtil Bulgar Devleti'ne Altın Orda Devleti 1237 yılında son verdi.
Bazı Araştırmacılar, İtil Bulgar Devleti'ni ilk Müslüman Türk Devleti olarak kabul etmişlerdir. İtil
Bulgarları, İslamiyeti kabul etmelerinden dolayı kimliklerini korudular. Bulgarlar kuzey-güney ticaret
yolu üzerinde ulaşımı sağladılar.
!
94
3. Hazarlar
Hazarlar, I. Kök Türk Devleti'nin
KUZEYDOĞU ANADOLU'DA HAZARLAR
yıkılmasından sonra Karadeniz'in kuzeyi ve
Hz. Ömer Döneminde Emir Habib Bin Mesleme,
Kafkaslar bölgesinde bir hakanlık olarak Erzurum yaylasında Bizans ordusunu yenilgiye
kurulmuştur (630). Hazarlar, Bizans, uğratmıştır. Çoruh boyları da kapıların ı İslam
Sasani ve Müslüman Araplarla askerî, ordularına kendiliğinden açmışlardır. Müslümanların
siyasî ve ticarî ilişkide bulundular. Bizans- barış yolu ile aldıkları şehirler arasında başta Artvin
Sasani savaşlarında Bizans tarafını tutarak olmak üzere Şavşat ve Ardanuç da vardı. İlk İslam
Sasanilerin zayıflamasında rol oynadılar. akınlarından yedi yıl sonra Artvin ve çevresi
Zayıflayan Sasani Devleti, Hz. Ömer Bizanslıların eline geçti. VIII.yüzyılın ikinci yarısında
zamanında yıkıldı. İran, Müslümanların Hazar Türkleri, Kür ve Aras dolaylarına yayıldılar. Bu
eline geçti. Böylece Hazarlar ve sırada Artvin Bölgesi de Hazarlara tabi oldular.
Müslümanlar karşı karşıya geldi. Hazarlar Hazarlara karşı başarılı bir sefer düzenleyen Emevi
ile Müslüman Araplar arasındaki ilk savaş, Halifesi H iş am' ı n ye ğ eni II.Mervan, Hazar
Hz. Osman zamanında meydana geldi. Seferlerinden dönerken İspir bölgesine kadar Çoruh
Hazar topraklarına giren Arap orduları geri çevresini tekrar itaati altına aldı. Bu sırada Bagatlı
çekilmek zorunda kaldı. Emeviler Adamase Bey, Kılarçet - Şavşat - Acara bölgelerinin
zamanında şiddetli bir şekilde devam eden ilbeyi olarak Emevilere tabi oldu. Bir süre sonra
bu savaşlar Abbasiler zamanında Hazarlar, Kafkasları aşarak Kür, Aras, Çoruh çevresini
yavaşladı. VIII ve IX. yüzyıllarda, Doğu Abbasiler'den aldılar.
Avrupa'nın en büyük devleti hâline gelen
artvin.meb.gov.tr
Hazarlar, X. yüzyıldan itibaren Peçenek
akınlarıyla zayıfladı. Ticaret yolları
üzerindeki denetimlerini kaybettiler. Bu durum, ekonomilerinin bozulmasına neden olmuştur. Bundan
yararlanan Ruslar, Hazar Hakanlığı'na son verdiler (968).
Hazarlar, güçlü ordularıyla VII ve IX. yüzyıllar arasında bulundukları bölgede huzuru ve ulaşım
güvenliğini sağladılar. Hazarların bu dönemi “Hazar Barış Çağı” olarak adlandırıldı. Bu dönemdeki
ticari canlılık, Hazar ülkesine bolluk ve zenginlik getirdi. Yönetici zümresinin Musevi olduğu Hazarlar
arasında diğer devletlerle kurdukları ilişkiler sonucunda İslamiyet, Hristiyanlık ve Musevilik yayıldı.
Dinî hoşgörünün bulunduğu Hazar ülkesinde, farklı dinlere inananlar ibadet ve ayinlerini serbestçe
yapabilmiştir.
Hazarların en büyük etkisi Ruslar üzerinde oldu. Rus prenslikleri, Hazarların devlet ve ordu
teşkilatını örnek alarak güçlendiler. Günümüzdeki Hazar Denizi'nin adı bu Türk devletinden kalmıştır.
Hazar ülkesinin coğrafi konumu ticaretin gelişmesini sağladı. Arap ülkelerinden kuzeye Bizans'tan
doğuya uzanan ticaret yolları buradan geçmekteydi.
yorumlayalım
DÖNEMİN SEYYAHLARINA GÖRE HAZARLAR
Hakanların hükümdarlık süresi en fazla kırk yıl sürer. Hakanların askerleri asla savaştan
kaçmazlar. Yenilip de geri dönenler öldürülür. Hazar hakanlığının Volga Nehri'nin iki tarafında kurulu
bir şehri vardır. Nehrin bir tarafında Müslümanlar, diğer tarafında hakan ve taraftarları oturur.
Müslümanların başında “Hazz” denilen hakanın görevlisi vardı. Hazar hakanları Musevi'dir.
İbni Havkal, “İdil şehrinde Müslümanlara, Yahudilere, Hristiyanlara ait ikişer kadı, Şamanistlere
ait bir kadı olmak üzere yedi kadı görevlidir.” der. Hazar ülkesi geniştir. Hazarlar, kışın şehirde, yazın
bozkırlarda yaşarlar.
İdil şehri, Volga Nehri tarafından üç kısma bölünmüştür. Doğuda Müslüman ve Şamanist
Hazarlar, Batı'da Yahudi ve Hristiyan Hazarlar, nehrin ortasındaki adada hakan oturur. Hazar
hakanları bütün Türkler üzerinde mutlak otoriteye sahipti. Onun bulunduğu orduya karşı diğer
Türkler, harp etmez. Hazarlar başlarına bir felaket gelince bunun hakan ile Gök Tanrı arasındaki
anlaşmazlıktan kaynaklandığını düşünür ve hakanı öldürürler. Hakan idam edilirken kanları kutsal
kabul edildiği için kanının akmamasına dikkat edilir.
İbni Fadlan, Seyahatname s.80'den özetlenmiştir.
? cevaplayalım
Yukarıdaki metne göre Hazarların sosyal ve siyasi yaşamı hakkında neler söylenebilir?
95
4. Macarlar
Fin-Ugor kavimlerinin büyük bir bölümü, Volga Nehri ile Ural Dağları arasında yaşamışlardır. Bu
kavimler V. yüzyılda Don Nehri kıyılarına gelerek burada yaşayan Onogurlar ile kaynaştılar. Bunun
sonucunda Macarlar ortaya çıktı. Macarlar, Avar ve Sibir baskılarıyla göç ederek adlarını verdikleri
bugünkü Macaristan'a yerleştiler (896).
XI. yüzyılın başlarında Hristiyanlığı kabul eden Macarlar zamanla Türk kimliklerini kaybettiler. Bu
tarihten sonra kabile birliğine dayalı siyasi yapıdan çıkarak krallık sistemine dayalı bir yönetim biçimini
benimsediler. Macarlar, genel olarak konargöçer olup çadırlarda yaşamışlardır. Slavlara ve Ruslara
karşı savaşlarda başarılı oldular.
5. Peçenekler
Balkaş Gölü çevresinde I. Kök Türk Devleti'ne bağlı olarak yaşayan Peçenekler Talas Savaşı'ndan
(751) sonra güçlenen Karlukların baskısıyla batıya yönelerek Volga boylarına yerleştiler. Bu bölgeden
Hazarların ve Oğuzların baskıları sonucunda, Karadeniz'in kuzeyine gelen Peçenekler, burada
yaşayan Macarları göçe zorladılar. X. yüzyıl sonlarına doğru bu bölgeye yerleştiler. Burada Ruslarla,
yüz yıldan fazla mücadele ederek onların güneye inmesini engellediler.
Peçenekler, XI. yüzyılın ortalarında Oğuzların saldırıları karşısında, Balkanlar'a geldiler.
Peçeneklerin bir kısmı Bizans ordusunda görev aldılar. Bizanslılar Peçenekleri, Selçuklulara karşı
Anadolu'ya göndermek istediler. Ancak Üsküdar yakasına geçen 15 bin kadar Peçenek atlısı, bu görevi
kabul etmeyerek tekrar Balkanlar'a döndü. Malazgirt Savaşı'nda Bizans ordusundaki Peçenek
kuvvetleri, Selçukluların tarafına geçerek Türklerin savaşı kazanmalarında önemli rol oynadılar. Daha
sonra güçlenen Peçenekler, Bizans'la şiddetli bir mücadeleye giriştiler. İstanbul'u kuşatmayı planlayan
İzmir Beyi Çaka Bey ile Peçenekler ve Selçuklular ittifak yaparak Bizans'ı üçlü baskı altına aldılar. Bu
baskıdan kurtulmak isteyen Bizanslılar, Kıpçaklarla anlaşarak Kıpçakların Peçeneklere saldırmalarını
sağladılar. Kıpçaklar, Peçenekleri yenerek siyasi varlıklarına son verdiler (1091).
6. Kıpçaklar (Kumanlar)
Balkaş Gölü ile İrtiş Irmağı arasındaki
bölgede yaşadılar. X. yüzyılın sonlarında
Moğol kökenli Karahitayların baskıları
sonucunda batıya göç ettiler ve Doğu Avrupa'ya yerleştiler. Burada Rus prenslikleriyle
şiddetli mücadeleler yaptılar. Balkanlar'a inen
Kıpçaklar, Bizanslılarla anlaşıp Peçeneklere
ağır bir darbe vurdular (1091).
Kıpçaklar, XIII. yüzyılda Moğolların ilerleyişi
karşısında tutunamayıp geri çekildiler.
Kıpçakların bir kısmı Macaristan'a giderek
Hristiyanlığı kabul ettiler. Bu yüzden millî
benliklerini yitirdiler. Bir kısmı da yurtlarında
kalıp Altın Orda Devleti'nin hizmetine girdi. Bu
devletin Türkleşmesinde önemli rol oynadılar.
Altın Orda Devleti'nin egemenliğinde yaşayan
Kıpçakların çoğu, daha sonraki yıllarda Mısır'a
götürüldü. Eyyûbi ve Memlük ordusunda görev
yapan Kıpçakların bir kısmı bu devletlerin yönetiminde görev aldılar.
Eyyûbiler Kıpçaklardan seçtiği erkek
çocukları Nil vadisinde özel eğitimle
yetiştirerek ordularının temelini oluşturmuşlardır. Kıpçaklar, dilleri ve dinî törenleri ile
Romenleri etkilediler.
Kumanlara ait balballar
7. Oğuzlar (Uzlar)
Kök Türk Yazıtları'ndaki bilgilerden Oğuzların Orhun ve Selenga nehirleri bölgesinde yaşadıkları
anlaşılmaktadır. Köktürk devletlerinin egemenliğinde yaşayan Oğuzlar, Uygur Devleti'nin kurulmasıyla
onların egemenliğine girdiler. Kırgızların, Uygur Devleti'ne son vermesi üzerine Oğuzlar, batıya göç
ederek Seyhun bölgesine yerleştiler. Bu bölgede yaşayan Oğuzların bir kısmı, Kıpçakların ve
Karlukların baskıları sonucunda Peçenekleri batıya iterek Karadeniz'in kuzeyindeki Peçenek yurduna
yerleştiler.
96
Oğuzlar Kıpçakların ve Rusların baskıları yüzünden XI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren
yerleştikleri yerlerden ayrılıp Tuna Nehri'ni geçerek Balkanlar'a gelmişlerdir. Balkanlar'a gelen
Oğuzların bir kısmı, Bizans ordusunda görev aldı. Malazgirt Savaşı sırasında Peçenekler gibi Bizans
ordusundan ayrılarak Selçukluların safına geçtiler. Oğuzlar, XI. yüzyılın sonlarına doğru Peçenek
saldırıları, şiddetli soğuklar ve salgın hastalıklar yüzünden dağılıp siyasi varlıklarını kaybettiler. Bizans,
bunlardan bir kısmını Romanya'nın Dobruca bölgesine yerleştirdi. Günümüzdeki Gagavuzlar, buraya
yerleşmiş olan Oğuzların torunlarıdır.
Seyhun bölgesinde kalan Oğuzlar bu bölgede Oğuz Yabgu Devleti'ni kurdular. X. yüzyılın sonlarına
doğru İslamiyeti kabul eden Oğuzlar, XI. yüzyılda Büyük Selçuklu Devleti'ni kurarak Türklerin
Anadolu'yu yurt edinmelerine öncülük ettiler. Anadolu'da önce Türkiye Selçuklu Devleti'ni, sonra
Osmanlı Devleti'ni kuran Türk boyu olmuşlardır. Yirmi dört boydan oluşan Oğuzların büyük bir bölümü
ilk başlarda göçebe olarak yaşadı. Ancak batıya gitmeleriyle birlikte yerleşik hayata geçerek şehirler
kurdular. Onların yerleşik hayata geçmelerinde İslamiyetin büyük rolü oldu.
Kervan yollarının Oğuz şehirlerinden geçmesi, şehirlerdeki ticaret hayatını canlandırdı. Oğuzların
en önemli ticaret malı koyun idi. Horasan ve Maveraünnehir bölgelerindeki et ihtiyacı Oğuzlar
tarafından karşılanmıştır.
8. Sabirler (Sibirler-Sabarlar)
Issık Gölü civarında Asya Hun Devleti'ne bağlı olarak yaşadılar. V. yüzyılda Avarların baskısı
sonucunda Ural-Altay Dağları bölgesine yerleştiler. VI. yüzyıl başlarında Doğu Avrupa'ya gelen
Sabirler, Sasanilerle birleşerek Bizanslılarla savaştılar. Avarlar, Bizanslılar ve Sasanilerle yaptıkları
savaşlar sonucu zayıfladılar. İstemi Han zamanında Kök Türk Devleti'ne bağlanan Sabirler, daha
sonra Hazarların egemenliğine girdiler.
Bugünkü Sibirya adını Sabirlerden almıştır.
9. Başkırtlar (Başkurtlar)
Ural Dağları çevresinde yaşayan Başkırtlar, IV. yüzyıldan X. yüzyıla kadar çeşitli Türk boylarına
bağlı olarak varlıkların sürdürdüler. Cengiz Han Döneminde Moğol egemenliğine girdiler. XIII. yüzyılda
Altın Orda Devleti'ne bağlanarak İslamiyeti kabul ettiler. XVII. yüzyıldan itibaren Ruslara bağlanan
Başkırtlar, zorlu mücadeleler vererek bağımsızlıklarını kazanmaya çalıştılar. Özellikle 1730-1736
yıllarındaki ayaklanmaları Ruslar tarafından kanlı bir şekilde bastırıldı. 1872 yılında tamamen
Rusya'nın egemenliğine giren Başkırtlar, günümüzde Rusya Federasyonu'na bağlı olarak varlıklarını
sürdürmektedirler.
10. Türgeşler (Türgişler)
Talas ve Çu ırmakları ile Issık Gölü kenarında yaşamışlardır. Egemenlikleri altında yaşadıkları Batı
Köktürk Devleti'nin yıkılmasından sonra bağımsızlıklarına kavuşmuşlardı. Bilinen ilk hükümdarları
Baga Tarkan'dır. II. Kök Türk Devleti'nin kurulmasıyla, Kök Türklere bağlanan Türgeşler, Kök Türklere
karşı direnerek tekrar bağımsız hâle geldiler (717).
Türgeşler, Sulu Kağan zamanında Maveraünnehir bölgesine giren Emevilerle mücadele ederek
Müslümanların ilerlemesine engel oldular. Sulu Kağan'ın ölümünden sonra Çinlilerin kışkırtmalarıyla
Türgeş beyleri birbirine düştüler. Bunun sonucunda Sarı ve Kara Türgeşler olmak üzere ikiye ayrıldılar.
Sarı Türgeşler, Altay Dağları'nın kuzeyinde, Kara Türgeşler de Talas Vadisinde yaşadılar. Sarı ve Kara
Türgeşlerin aralarındaki mücadeleden yararlanan Karluklar, Türgeşlerin siyasi varlıklarına son verdiler
(766).
Türgeşler, Emeviler Döneminde Maveraünnehir bölgesinde fetihlerde bulunan İslam ordusuna
karşı mücadele vererek Orta Asya'nın Arapların eline geçmesini engellediler.
11. Kırgızlar
Kırgızlar, Asya Hun Devleti zamanında İrtiş Nehri civarında yaşadılar. Daha sonra Yenisey Irmağı
bölgesine yerleştiler. Bir süre Kök Türk ve Uygurların egemenliği altında kaldılar. 840 yılında Uygurları
mağlup ederek merkezi Ötüken olmak üzere bir devlet kurdular. Kısa bir süre sonra, Kitanlar tarafından
Orhun bölgesinden çıkarıldılar. Bunun sonucunda Orhun bölgesi, Türk yurdu olmaktan çıkıp
Moğolistan'ın bir bölgesi hâline geldi. Kırgızlar, XIII. yüzyıl başlarında Cengiz Han zamanında
Moğollara boyun eğerek siyasi egemenliklerini kaybettiler. XIX. yüzyılda Rusların egemenliğine giren
Kırgızlar, 1991'de Sovyet Rusya'nın dağılmasıyla bağımsızlıklarını kazandılar.
Canlı bir halk edebiyatının göstergesi olan destanlardan Manas Destanı Kırgızlara aittir. Bu destan
dünyanın en uzun destanı olarak bilinmektedir.
97
Kırgızistan'ın başkenti Bişkek'ten bir görünüm
12. Karluklar
Karluklar, Kök Türk Devleti'ne bağlı olarak Altay Dağları'nın batısında yaşadılar. Çinlilerin kışkırtmasıyla sık sık Kök Türklere karşı ayaklandılar. II. Kök Türk Devleti'nin yıkılmasında, Basmil ve
Uygurlarla birlikte rol oynadılar. Bir müddet Uygurların egemenliğinde yaşayan Karluklar, Uygurlarla
anlaşamayınca batıya göç ettiler. Karluklar, 766 yılında, Türgişlerin siyasi varlıklarına son verdiler.
Talas Nehri dolaylarında bir devlet kurdular. Uygur Devleti yıkıldıktan sonra devletin merkezini
Balasagun şehrine naklettiler. X. yüzyılın ilk yarısında Karahanlılar Devleti'nin kurulmasında etkin rol
oynadılar. Uygurlar ve Türgişlerle Türk yaşayışına giren şehirleşme anlayışı, Karluklar tarafından
geliştirilerek devam ettirildi.
Müslümanlarla Çinliler arasındaki Talas Savaşı'nda (751) Karluklar, Müslümanların yanında yer
alarak Çinlilerin yenilmesini sağladılar. Böylece Orta Asya'nın Türk hâkimiyetinde kalmasında etkili
oldular.
Karluklar, XII. yüzyılda Karahitayların ve Moğolların hâkimiyeti altına girmiş, Cengiz Han'a itaat
eden ilk Müslüman Türk topluluğu olmuşlardır.
Karluklar, Tarihte İslamiyeti kabul eden ilk Türk topluluğu olarak bilinmektedir.
13. Kimekler
Kimekler, VII. yüzyılda Altay Dağları'nın kuzeybatısı ile İrtiş Irmağı'nın orta bölgelerinde Kök Türk
egemenliğinde yaşadılar. Ancak VIII. yüzyılın ortalarında Kök Türk Devleti'nin yıkılmasından sonra
bağımsızlıklarını elde edebildiler. X. yüzyılda Kitanların baskıları sonucunda Ural Dağları'nın güney bölgelerine göçmek zorunda kaldılar. XI. yüzyıla gelindiğinde Kimeklerin boy birliğine dayalı yapıları
bozulmuştur. İyice zayıflayan Kimekler, Kıpçakların egemenliğini kabul etmek zorunda kaldılar.
Kimeklerde ülke on bir ile ayrılmış, her ilin başına “tutug” adı verilen yöneticiler görevlendirilmiştir. İl
yöneticileri Hakan'ın soyundan gelenler arasından belirlenmekteydi.
98
ölçme ve
değerlendirme
A) Aşağıdaki çoktan seçmeli soruları cevaplandırınız.
1) Asya Hun Devleti;
I. Çin seddinin yapılmasına neden olmuştur.
II. Çok geniş bir alanda hakimiyet kurmuştur.
III. Orta Asya Türkleri arasında siyasi birliği sağlamıştır.
Bu bilgilere bakıldığında Asya Hun Devleti hakkında aşağıdaki yargılardan hangisine
ulaşılabilir?
A) Ticari faaliyetlere büyük önem vermişlerdir.
B) Bu dönemde Orta Asya'da güçlü bir devlet durumundadırlar.
C) Devlet olarak güçlü bir merkeziyetçi anlayışa sahiptirler.
D) Çin ve Bizans devletlerini kendilerine bağlamışlardır.
E) Ülke içindeki değişik topluluklara hoşgörülü davranmışlardır.
2) Uygurlar, yerleşik hayata geçtiği bilinen ilk Türk devletidir. Bu durum Uygurların kültür ve uygarlık
tarihinde diğer Türk devletlerinden farklı özellikler göstermesini sağlamıştır.
Uygurlarda yerleşik hayata geçilmesine rağmen değişikliğe uğramayan özellikler
aşağıdakilerden hangisidir?
C) Savaşçılık - Yönetim
A) Bilim - Ekonomi
D) Yönetim - Dil
B) Sanat - Dil
E) Ekonomi - Sanat
•Türk devletleri içinde ilk kez Museviliği benimsediler.
•İslamiyetten önceki Türk devletlerinde en geniş sınırlara ulaştılar.
•İstanbul'u kuşatan ilk Türk devletidir.
•Türk devletleri içinde ilk kez kendi adına para bastılar.
Türk devletleriyle ilgili olarak yukarıda verilen bilgilere göre aşağıdakilerden hangisi bu
özellikleri taşımaz?
A) Kırgızlar
B) Kök Türkler
C) Avarlar
D) Türgişler
E) Hazarlar
3)
4) Karasal iklimin hüküm sürdüğü Orta Asya'da geniş bozkırlar, yüksek dağlar, nehirler ve göller
bulunmaktadır.
Bu durum Türk kültür ve uygarlığının unsuru olan aşağıdaki alanlardan hangisi üzerinde daha
etkili olmuştur?
C) Edebiyat
A) Hukuk kuralları
D) Sanat eserleri
B) Yaşam tarzı
E) Dini inanış
B) Aşağıdaki ifadelerin başındaki boşluğa doğru ise “D”, yanlış ise “Y” harfi koyunuz.
( ) 1. Kavimler Göçü’nün sonucunda Avrupa’nın sosyal ve siyasi yapısı değişmiştir.
( ) 2. İtil Bulgarları Müslüman tüccarlarla ilişkileri neticesinde İslamiyeti seçmişlerdir.
( ) 3. Orhun Abideleri Uygurlar Döneminde meydana getirilmiştir.
( ) 4. Kaşgarlı Mahmut’a göre Türk adı güçlü- kuvvetli anlamına gelir.
( ) 5. Oğuzlar Türk tarihinin en kalabalık ve siyasi açıdan en önemli boyudur.
C) Aşağıdaki devletleri uygun kelimelerle eşleştiriniz.
( ) 1. Asya Hun Devleti
A. Orta Asya’da ilk Türk-Bizans ittifakı
( ) 2. Kök Türkler
B. Manas Destanı
( ) 3. Kırgızlar
C. Orduda Onlu Sistem
( ) 4. Avrupa Hun Devleti
D. İlk Müslüman Türk topluluğu
( ) 5. Karluklar
E. Margus Antlaşması
F. Boris Han
D) 1. Çinliler - Türkler- Orta Asya - Göç - İpek Yolu kelimelerini kullanarak Türk-Çin
ilişkileri hakkında kısa bir metin oluşturunuz.
2. Türklerin aynı dönemde farklı coğrafyalarda bir çok devlet kurmasının sebepleri nelerdir?
3. Hunlar, Avrupa tarihinde hangi değişimlere sebep olmuşlardır?
99
4. ÜNİTE
4.ÜNİTE : İSLAM TARİHİ VE UYGARLIĞI (13. YÜZYILA KADAR)
1. KONU: İSLAMİYETİN DOĞUŞU VE İLK İSLAM DEVLETLERİ
2. KONU: TÜRK-İSLAM BİLGİNLERİ
100
hazırlanalım
1-İslamiyetin doğuşu sırasında dünyada hangi
inançlar bulunuyordu?Araştırınız.
2-Halifelerin belirlenmesi açısından
Dört Halife Devri hangi özelliğe
sahiptir?Araştırınız.
3-İslam Uygarlığının dünya uygarlığına
katkıları nelerdir?Araştırınız.
4-Abbasilerin Türklere yönetim ve orduda görev vermelerinin
nedenleri sizce neler olabilir?
5-İspanya'da Endülüs Emevilerinden günümüze kalan eserleri
araştırınız.
MESCİD-İ NEBEVİ-MEDİNE
101
1.KONU
1. İSLAMİYETİN DOĞUŞU VE İLK İSLAM DEVLETLERİ
TEMEL KAVRAMLAR
O
A
T
L
A
K
Y
A
N
U
U
S
S
İS
K
A
D
N
İN
A
V
YA
S
AC
AR
LA
R
AVA R L A R
LO
M
B
İ
R
Y
A
LA
R
İRAN
IZ
D
Çİ
IL
İZ
Hİ
N
Ç
İN
D
E
N
İZ
İ
İ
B E N G A L
K Ö R F E Z İ
ND
Sasaniler
N
U M M A N
D E N İ Z İ
E
Kök Türk Devleti
O K Y A N U S
İZ
KÖ
RF
EZ
İ
N
MISIR
A
TİBET
HİNDİSTAN
E
K
Bizans imparatorluğu
B Ü Y Ü K
D
İ
BA
SR
A
I
R
Ç İ N
SASANİLER
R
F
K
A
Dic
le
Fır
at
JAPON
DENİZİ
A
A K D E N İ Z
ORTA ASYA
S
BİZANS
İMPARATORLUĞU
SUR
İYE
RD
BALKAŞ GÖLÜ
ARAL GÖLÜ
KARADENİZ
BA
İ S PA N YA
KÖK TÜRK DEVLETİ
H A Z A R L A R
İZİ
EN
RD
ZA
HA
FRANK
KRALLIĞI
"Bütün dünyanın Müslümanları
Allah'ın son peygamberi
Hazreti Muhammed'in gösterdiği
yolu takip etmeli ve verdiği
talimatlara tam olarak uymalı.
Tüm Müslümanlar
Hazreti Muhammed'i örnek almalı
ve kendisi gibi hareket etmeli.
İslamiyetin hükümlerini olduğu
gibi yerine getirmeli.
Zira bu şekilde insanlar kurtulabilir
ve kalkınabilir."
M. Kemal ATATÜRK
Ahmet Gürtaş, Atatürk ve Din
Eğitimi, s.71.
İ
BAYKAŞ GÖLÜ
M
MABET
MECUSİLİK
HANİFLİK
SKOLASTİK
İSLAMİYET
PANAYIR
PUTPERESTLİK
Çin
Hindistan
0
H İ N T
750
1500
2250
3000
3750 km
O K Y A N U S U
düşünelim
1. Yukarıdaki haritaya göre İslamiyetin doğduğu VII. yüzyılda
dünyada hangi devletler vardır?
2. Atatürk, Hz. Muhammed'in hangi yönüne vurgu yapmıştır?
3.Yukarıdaki kavramlar sizlere neleri çağrıştırmaktadır?
1- İSLAMİYET ÖNCESİ DÜNYANIN GENEL DURUMU
İslamiyetin meydana getirdiği değişimi anlayabilmek için, İslamiyetten önceki dünyanın genel
durumunu bilmek gerekir. Bunun için Asya, Avrupa, Afrika kıtalarındaki ve İslam dininin ortaya çıktığı
Arabistan bölgesindeki yaşam biçimleri, devlet yapıları ve dinî düşünceler incelenmelidir.
a. Avrupa
Avrupa, Kavimler Göçü'nün etkisiyle büyük karışıklıklar içindeydi. Fransa'da, Vizigotlarla Franklar
arasındaki savaşlarda binlerce insan ölmüştü. İspanya ve Güney Fransa'da taht kavgaları hüküm
sürmekteydi. İngiltere'yi Anglo Saksonlar istila etmişti. Bu istilalarda binlerce insan öldürülmüştü.
Gotların, Vandalların ve diğer Germenlerin sürekli akınları yüzünden, Avrupa âdeta bir harabe
hâlindeydi.
Aynı dönemde Macaristan'da devlet kuran Avarlar, Doğu Roma'yla ve barbar kavimlerle mücadele
içerisindeydi.
Avrupalıların büyük çoğunluğu Hristiyandı.Gözlem ve deneyi reddeden skolastik düşüncenin
etkisi ile bilim ve düşünce sınırlandırılmıştı. Kilise farklı anlayışları ortadan kaldırmaya çalışmıştı.
Azınlık durumundaki Yahudilere ve farklı inanç sahiplerine ağır baskılar yapılmıştı. Halk, toplumsal
sınıflara bölünmüştü. Geniş halk kitleleri kilise ve toprak sahiplerinin baskısı altında bulunmaktaydı.
b. Afrika
İslamiyetin doğuşu sırasında Afrika'nın siyasi bakımdan önemli olan bölgeleri, Kuzey Afrika ile
Habeşistan'dı.
Afrika'nın kuzey kısımları Doğu Roma'nın egemenliğindeydi. Doğu Roma-Sasani rekabeti
yüzünden Mısır halkı sürekli baskı altında tutulmuştu. Habeşistan'da ise Habeş Krallığı vardı.
Hristiyanlık, bu ülkede IV.yüzyıldan itibaren yayılmaya başlamış ve İmparator Ezana da 320 yılında
Hristiyanlığı kabul etmişti. Hristiyanlık, İmparatorluğun resmî dini olmasına rağmen yerli halkın bir
kısmı eski dinleri olan putperestliği sürdürmüştür.
c. Asya
Doğu Roma: Kavimler Göçü'nden sonra Roma İmparatorluğu, Doğu ve Batı Roma olmak üzere
ikiye ayrılmıştı (395). Doğu Roma İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'du.
102
Doğu Roma'yı gösteren temsilî resim
VI. yüzyılda Justinianos Döneminde en parlak
devrini yaşayan Doğu Roma'nın sınırları, doğuda Kafkaslardan batıda Batı Akdeniz havzasına, kuzeyde
Balkanlardan güneyde Mısır ve Kuzey Afrika kıyılarına
kadar uzanıyordu.
İslamiyetin doğuşu sırasında, Doğu Roma'da
Herakleios (Herakliyus) sülalesi iktidardaydı. Doğu Roma
İmparatorluğu batıda Avar ve Slavlarla, doğuda ise
Sasanilerle mücadele hâlindeydi.
Doğu Roma'da halk, sosyal sınıflara ayrılmıştı.
Halkın çoğunluğu Kilise ile toprak sahiplerinin etkisi altında
yaşıyorlardı.
İslamiyetin doğuşu sırasında Doğu Roma'nın
Doğu Roma, İslamiyetin doğuşu
gücü hakkında neler söylenebilir?
esnasında en güçlü Hristiyan devleti idi.
Sasaniler: Ön Asya'da, Doğu Roma'dan
sonra en güçlü devletti. İslamiyetin doğuşu
sırasında Sasaniler, Doğu Roma'yla yaptıkları mücadeleler ve kendi içindeki taht kavgaları sonucu
iyice zayıflamıştı. Halk, savaş ve iç karışıklıklar sonucu sıkıntı içerisindeydi. İran'da esası ateşe
tapıcılık olan Zerdüştlük dini egemendi.
Kök Türkler: Orta Asya'nın en güçlü devletini kuran Kök Türkler, 582 yılında ikiye bölünmüştü.
İslamiyetin doğuşu sırasında Doğu ve Batı Kök Türk devletleri olarak, siyasi varlıklarını
sürdürmekteydiler.
Türklerle Araplar arasındaki ilişkiler Cahiliye Dönemi adı verilen İslam öncesi döneme kadar
uzanıyordu. Türkler ve Araplar, Sasani ordusunda görev almış ve ipek yolu üzerinde yaptıkları ticari
faaliyetlerle birbirleriyle karşılaşmışlardı. Türk-Arap ilişkilerine ait ilk bilgiler, cahiliye şiiri olarak bilinen
edebi ürünlerde ve Hz. Muhammed'in bazı sözlerinde görülmüştür.
Halk arasında çağdaşı olan diğer toplumlardan farklı olarak kölelik anlayışı ve sosyal sınıf farklılığı
yoktu.
!
Farklı dinlere ait tapınaklar
Kök Türkler, Gök Tanrı dinine inanıyorlardı. Kök Türk hanedanları arasında Budizmi benimseyenler
de vardı.
Hindistan: Hindistan, Asya'nın güneyinde yer alan büyük bir yarımadadır. Bölgede çeşitli ırk, din ve
kültürler var olduğundan siyasi birlik sağlanamamış ve güçlü bir devlet kurulamamıştı. Hindistan'da
siyasi bir birlik kurulamamasının nedenlerinden biri halkı kesin sınırlarla sosyal sınıflara ayırmış olan
Kast sistemidir.
İslamiyetin doğuşu sırasında Hindistan, siyasi olarak Asya kıtası üzerinde etkin bir devlet
konumunda değildi. Hindistan'ın en eski inancı, Veda inanışıdır. Bu inanış, tabiata ve tabiat
kuvvetlerine tapınma esasına dayanırdı.
Çin: Çin, Güneydoğu Asya'da yer alan büyük bir ülkedir. Eski ve köklü bir medeniyet merkezidir.
İslamiyetin doğuşu sırasında Çin'de Sui hanedanı egemen durumdaydı. Çinliler Köktürklerle sürekli
mücadele içindeydiler. Ülke içinde de taht kavgaları vardı.
Halk, sosyal sınıflara ayrılmıştı.Çin'de görülen iki büyük inanış, Taoizm ve Konfüçyüsçülük
inanışlarıdır. Bu inançların yanında Çin'de Budizm de yayılmıştı.
Japonya: Asya'nın doğusunda Büyük Okyanus'ta birçok ada üzerinde kurulmuş olan ülkedir.
İslamiyetin doğuşu sırasında siyasi bir etkinliği yoktu.
Japonlar, Şintoizm inanışına sahiplerdi. Bu din, tabiat kuvvetlerine tapınma esasına
dayanmaktadır. Ayrıca Japonya'da Budizm, Taoizm ve Konfüçyüsçülük inanışları da yayılmıştı.
103
d.Arap Yarımadası
Asya'nın güneybatısında yer alan Arap Yarımadası'nın en önemli bölgeleri Hicaz, Necid ve
Yemen'dir. Yemen tarıma elverişli topraklara sahip bir bölgedir. Necid bölgesi ise hayvancılığa
elverişlidir. Mekke, Medine ve Taif şehirlerinin bulunduğu Hicaz, özellikle ticaret yollarının geçtiği
önemli bir bölgedir. Arabistan'da İslamiyet öncesinde yıldızlara tapınma, putperestlik,Hz. İbrahim'in
dini olan Haniflik inanışı ile Hristiyanlık ve Musevilik gibi inançlar da bulunmaktaydı.
yorumlayalım
Arap Yarımadası halkının çoğunluğunu Arapların oluşturmasına rağmen aynı dönemde birden
fazla devletin kurulmasının sebepleri neler olabilir?
LÜ
LE
R
Şam
Küdüs
Basra
GASSANİLER
İ R A N
ÜR
BA
TE
DM
SR
A
KÖ
N E C İ D
NEBATLILAR
RF
EZ
Tebük
Hayber
MISIR
İ
K
I
Medine
Z
ARABİSTAN
I
Tİ
L
E
VL
D
Mekke
Taif
E
Nil nehri
N
Aİ
N
M
SEBA DEVLETİ
DE
R
LE
İ
İ
ER
Sana
UMMAN DENİZİ
Y
İM
Z
H
YEMEN
Aden
HABEŞİSTAN
0
300
600
900
1200 km
1.Harita: İslamiyet öncesi Arap Yarımadası
yorumlayalım
Aşağıdaki fotoğraflar incelendiğinde Arabistan coğrafyası Mekke halkını ekonomik ve sosyal
yönden nasıl etkilemiş olabilir?
Mekke'nin eski görüntüsü
Arabistan'ın büyük kısmını kaplayan çöller
104
İslamiyetten önce Araplar, kabileler hâlinde yaşarlardı. Kabilelerin başında şeyh denilen reisler
vardı. Kabileler aynı kökten gelen ailelerden oluşurdu. Ailede erkek söz sahibiydi. Erkeklerde çok
eşlilik görülürdü. Kız çocuklarına değer verilmez, kadın miras hakkından yararlanamazdı.
İslamiyet öncesi Arap toplumunda, kabileler arası kan davaları yaygındı. Araplarda halk genel
olarak köleler ve hürler olmak üzere iki gruba ayrılırdı. Köleler sahipleri tarafından alınır, satılır ve
ticaret malı olarak kabul edilirdi.
Arapların şehirde yaşayanlarına medeni, çölde yaşayanına bedevi denilirdi. Bedeviler daha çok
göçebe biçiminde yaşar ve hayvancılıkla uğraşırlardı. Çöl şartlarına dayanıklı olan deve ile koyun, keçi
ve at beslenirdi. Medeniler ise tarım ve ticaretle geçinirlerdi. Tarım, vahalarda yapılırdı. En önemli tarım
ürünü hurma idi.
İslamiyetten önce konuşma ve yazı
Arap toplumunun Cahiliye Dönemi yaşantılarına
dili
olarak Arapça kullanılırdı. Arap
ait hangi çıkarımlarda bulunulabilirsiniz?
alfabesi Nebatlıların kullandığı yazıdan
yararlanılarak oluşturulmuştu.
Arabistan'da ticari ve toplumsal hayatın en önemli unsuru, belli zamanlarda Mekke ve çevresinde
kurulan panayırlardı. Bu panayırlardan en önemlisi ve en büyüğü Mekke civarında kurulan Ukaz
Panayırı'dır.
!
yorumlayalım
UKAZ PANAYIRI
Ukaz Panayırı kalıntıları
Arabistan'da ticari ve toplumsal hayatın en önemli unsuru, belli zamanlarda Mekke ve
çevresinde kurulan panayırlardı. Bu panayırlar Arapların birbirleriyle savaşmadıkları dört aydan
oluşan Haram Ayları'nda düzenlenirdi. Arap halkının sosyal ve kültürel hayatında önemli gelişmeler sağlayan panayırlarda ticaret, eğlence ve yarışmalar ön plana çıkmıştır. Panayırların
düzenlendiği dönemlerde Araplar Kâbe ve putlarını ziyaret ederlerdi. Panayırlarda düzenlenen
yarışmalar kısa süreli de olsa toplumsal barışı ve hoşgörüyü sağlardı. Şiir okuma yarışmaları Arap
edebiyatının gelişmesinde etkili olmuştur. Yarışmada beğenilen şiirler, Kâbe'nin duvarına asılır,
yarışmaları kazananlara çeşitli ödüller verilirdi.
Nuri Ünlü, Anahatlarıyla İslam Tarihi, s.35'ten özetlenmiştir.
? cevaplayalım
Yukarıdaki metne göre Mekke ve çevresinde panayırlar düzenlenmesinin sebepleri neler olabilir?
Mekkeliler kervan ticareti ile de uğraşırlardı. Afrika ve Hindistan'dan gelen mallar, kervanlar
aracılığı ile Suriye ve Mısır'a taşınırdı. Mekke, Medine ve Taif şehirleri, ticaret sayesinde oldukça
zenginleştiler. Ticaretle uğraşanlar, toplumda itibarlı kişiler olarak kabul edilirdi.
105
yorumlayalım
BİR GECE
On dört asır evvel, yine böyle bir geceydi
Kumdan, ayın ondördü, bir öksüz çıkıverdi!
Lakin o ne hüsrandı ki; hissetmedi gözler;
Kaç bin senedir, halbuki bekleşmedelerdi!
Nerden görecekler? Göremezlerdi tabi:
Bir kerre, zuhur ettiği çöl en sapa yerdi;
Bir kerre de, ma'mure-i dünya, o zamanlar,
Buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi.
Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;
Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!
...
M. Âkif ERSOY, Safahat, s.179'dan alınmıştır.
? cevaplayalım
Yukarıdaki şiirde İslamiyet öncesi Arabistan'ın durumu anlatılmaktadır. Buna göre;
1. İslamiyet öncesi Arabistan'da insanlar arasındaki ilişkiler hakkında neler söylenebilir?
2. “Kumdan, ayın ondördü, bir öksüz çıkıverdi” ifadesiyle kast edilen kimdir?
2. İSLAMİYETİN DOĞUŞU VE YAYILIŞI
a. Hz. Muhammed'in Peygamberlik Öncesi Hayatı
Hz. Muhammed, 571 yılında Mekke'de doğdu. Babası
Abdullah, annesi Âmine'dir. Babası Hz. Muhammed doğmadan
ölmüştü. Hz. Muhammed
doğduktan sonra sütannesi
Halime'ye verildi. Altı yaşına geldiğinde annesi ölünce dedesi
Abdülmuttalip'in yanında yaşamaya başladı. Hz. Muhammed
sekiz yaşındayken dedesinin ölümü üzerine, amcası Ebu Talip
onu yanına alarak büyütmüştür.
Hz. Muhammed, dedesinin vefatından sonra amcasının
kervanlarına yardım etmeye başladı. Hz. Muhammed
Hz. Muhammed'in doğduğu evin
amcasının kervanıyla Şam'a giderken Şam ve Kudüs
bugünkü hâli, Mekke Kütüphanesi
arasındaki Busra'da, Bahira adında bir rahiple karşılaştılar.
Rahip, Hz. Muhammed'i görünce amcasına Hz. Muhammed'in
son peygamber olacağını ve gelecek peygambere ait özellik ve belirtilerini bilen Yahudilerce
öldürülebileceğini söyledi. Bunun üzerine amcası, Hz. Muhammed'le birlikte Mekke'ye geri döndü.
Hz. Muhammed daha önce olduğu gibi gençlik çağlarında da güvenilirliği, doğruluğu ve dürüstlüğü
ile ün saldı. Yalan söylediği hiç görülmedi. İşte bu ününü duyan Hatice adındaki Mekke'li bir tüccar, Hz.
Muhammed'e ticaret kervanlarının sorumluluğunu verdi.Hz. Muhammed 25 yaşında iken Hz. Hatice
ile evlendi. Hz. Hatice'den ikisi erkek, dördü kız olmak üzere altı çocuğu oldu.
Hz. Muhammed'de güzel huyların tümü vardı. Cömertti, yardımseverdi, kinci değildi. Mütevazı tavırlarıyla saygınlığını kabul ettirmişti. Putlara itibar etmez, putlara tapmanın yanlış olduğunu
düşünürdü. Ticaretle uğraştığı hâlde, hiç kimse ile ticari anlaşmazlığa düşmedi. Halkın arasında
güvenilir Muhammed anlamına gelen “Muhammed'ül Emin” unvanıyla tanınmıştı.
yorumlayalım
KÂBE HAKEMLİĞİ
Hz. Muhammed 35 yaşına girmişti. Bu sırada Kâbe'nin tamiri devam ediyordu. Son durumu görmek için
Hz. Muhammed evinden çıkıp Kâbe'ye doğru yürümeye başladı. Kâbe'ye yaklaştığı sırada;
- İşte Muhammed, doğru ve dürüst bir adam!diye bir ses duydu.
Hz. Muhammed şaşırdı. Önce ne olduğunu anlayamadı.Kendisine;
-Biliyorsun, uzun süredir Kâbe'yi tamir ediyoruz. Dedelerimizin Hacerülesved adını verdikleri taşı yerinden
çıkardık. Şimdi de onu yerine koymak istiyoruz. Ancak her kabile diğerlerinden üstünüm, diyerek taşı oraya
kendisi koymak istiyor. Aramızda büyük bir kavga çıkmak üzereyken Kureyş'in en yaşlısı Huzeyfe bin Mugire,
Kâbe'nin kapısından ilk kim girerse taşı yerine koymak için hakemlik yapsın, dedi. Bu teklifi herkes kabul etti.
Biraz bekledik, seni kapıda görünce çok sevindik. Mekke'de buna en layık kişi sensin. Çünkü kardeşimize bile
güvenemediğimiz bir ortamda mallarımızı ancak sana emanet edebiliyoruz, denildi.
Hacerülesved'in önemini bilen Muhammed, taşı bir yaygının üzerine koydu her kabilenin ileri gelenini
yaygının ucundan tutmaya çağırdı. Herkes tutup kaldırınca, o da taşı alıp yerine yerleştirdi.
Hz. Muhammed'in bu çözümünden bütün kabileler memnun oldu ve herkes onun zekâsını takdir etti.
İbn-i Hişam, Hz. Muhammed'in Hayatı, s.218-223'ten özetlenmiştir.
106
? cevaplayalım
Mekkeliler, Hz. Muhammed'in Kâbe hakemliğine neden sevinmişlerdir?
uygulayalım
Hz. Muhammed‘in Mekke‘deki faaliyetlerini rapor halinde yazınız.
b. Müslümanların Mekke'deki Faaliyetleri
Hz. Muhammed, sık sık Nur Dağı'ndaki Hira Mağarası'na giderek burada yalnız kalıyor ve Haniflik
inancı üzere Allah'ın varlığı ve birliğini
düşünüyordu. Kırk yaşına girdiği 610 yılı
Ramazan ayının 27. gecesi Hira Mağarası'nda ibadetle meşgulken, Cebrail adlı
melek tarafından kendisine Allah'ın ilk vahyi
ulaştırıldı. Bu vahiyde “Yaratan Rabb'inin adı
ile oku. O, insanı kan pıhtısından yarattı.
Oku! Senin Rabb'in en cömert olandır. O, kalemle yazmayı öğreten, insana bilmediğini
öğretendir.” denildi. Çok endişelenen ve
heyecanlanan Hz. Muhammed, evine
gelerek başından geçenleri eşi Hz. Hatice'ye
anlattı. Daha sonra ikisi birlikte Mekke'de
önemli bir bilgin olan Hz. Hatice'nin
amcasının oğlu Varaka'nın yanına gittiler.
Varaka, Hz. Muhammed'i dinledikten sonra,
Hira Mağarası
“Müjde ey Muhammed! Meryemoğlu İsa'nın
haber verdiği son peygambersin. Sana
gönderilen melek, Musa'ya da gelen Cebrail'dir.” dedi.
İlk vahiyden sonra Cebrail uzun bir süre görünmedi. Sonunda bir gün Cebrail tekrar geldi. Bu kez
kendisine "Ey Muhammed! Kalk ve insanları Allah'ın azabından sakındır." ayetini bildirdi. Böylece Hz.
Muhammed'in peygamberlik görevi başlamış oldu.
Hz. Muhammed, insanları İslam dinine davet etmeye başladı. Kendisine ilk olarak eşi Hz. Hatice
inandı. İkinci olarak Hz. Ali, daha sonra azat ettiği kölesi Zeyd ve Hz. Ebu Bekir Müslüman oldular.
Bunlara ilk Müslümanlar denilmiştir.
Önceleri İslamiyeti gizlice anlatan Hz. Muhammed, Allah'tan gelen emirle, İslamiyeti açıktan
yaymaya ve putlara tapınmanın yanlışlığını anlatmaya başladı. Puta tapınan müşrikler, Hz.
Muhammed'in İslam dinini anlatmak için yaptığı çalışmaları pek fazla önemsemediklerinden önceleri
Hz. Muhammed'in davetine ses çıkarmadılar. Zira bu yeni dinin insanlar arasında kabul görmeyeceğini
düşünüyorlardı. Bunun için de Hz. Muhammed ve Müslümanlarla sadece alay etmekle yetindiler.
Hz. Muhammed, İnsanları, “gerçek ve bir olan sonsuz kudret sahibi Allah'ı tanımaya, ona ibadet
etmeye, kötülüklerden uzaklaşmaya ve iyilik yapmaya, putperestliği bırakmaya, dünya ve ahiret
mutluluğunu sağlayacak işler yapmaya” davet ediyordu. Hz. Muhammed'in İslam dinine daveti,
insanlar arasında yayılmış, her yerde konuşulur olmuştu. Bu davetini her yerde sürdürmesi Mekkeli
müşrikleri kızdırdı. Müşrikler, İslamiyete karşı tavır alarak Müslümanlara baskı yapmaya ve kötü
davranışlarda bulunmaya başladılar. Müşriklerin baskıları sonuçsuz kalınca, Hz. Muhammed'le
anlaşmak istediler. Ona, amcası Ebu Talip aracılığıyla İslamiyeti anlatmaktan vazgeçmesine karşılık
devlet başkanlığı, mal ve çok miktarda para teklif ettiler. Fakat Hz. Muhammed bu teklifleri hemen
reddetti ve şu cevabı verdi:
-Vallahi, bu işi bırakmam için güneşi sağ elime, ayı da sol elime koyacak olsalar yine de
davamdan vazgeçmem. Ya Allah bu dini
hâkim kılar ya da onun uğrunda ölürüm. Ben
Hz. Muhammed'in kararlı cevabı kendine
Allah'ın bana bildirdiğinden başka bir şey
inananları nasıl etkilemiş olabilir?
söylemiyorum.
Hz. Muhammed'in bu cevabı üzerine
müşrikler, Müslümanlara uyguladıkları baskı ve işkenceleri artırdılar. Müşriklerin eziyetleri dayanılmaz
bir hâl alınca Hz. Muhammed, bir kısım Müslümanın Habeşistan'a göç etmesine izin verdi.
!
107
Müslümanlardan, önce on altı daha sonra doksan kişi Habeşistan'a göç etti ( 615). Müşrikler,
Mekke'deki Müslümanlara eziyet etmeyi sürdürdüler onları aç ve susuz bıraktılar. Bu gelişmelerle birlikte, Mekkelilerin Müslümanlar üzerindeki baskıları yoğunlaştı.
Peygamberliğin yedinci yılında İslam'ın yayılışını engelleyemeyen müşrikler, bütün Müslümanlar
ve Beni Haşim kabilesi ile görüşmeyi, ticaret yapmayı yasakladılar. Bunu bir sözleşme hâline getirip
Kâbe duvarına astılar.Böylece Ebu Talip mahallesinde toplanan Müslümanlara boykot uygulaması
başladı. Bu kuşatma üç yıl sürdü. Fakat yine de Mekkeli müşrikler istedikleri gibi bir sonuç elde
edemediler. Sonunda boykot kalktı. Peygamberliğin onuncu yılında Hz. Muhammed'in iki
İslamiyetin yayılışı karşısında müşriklerin
büyük manevi desteği olan amcası Ebu Talip ile
baskıya yönelmelerinin sebepleri nelerdir? eşi Hz. Hatice vefat etti. Böylece Müslümanlar
boykotun kaldırılışının sevincini ve Ebu Talip ile
Hz. Hatice'nin vefatının üzüntüsünü birlikte yaşadılar.
Hz. Muhammed, Mekke'de Müslümanlara yönelik baskılara rağmen Kâbe'yi ziyarete gelen
kabilelere İslam dinini tebliğ etmeyi sürdürdü. 619 yılında Kâbe'yi ziyarete gelen altı Medineli ile Akabe
denilen yerde karşılaşan Hz. Muhammed,
onları İslamiyete davet etti. Medineliler de
İslamiyeti kabul ettiler. Medinelilerle 621
ve 622 yıllarında iki görüşme daha yapıldı.
Bu görüşmelere I. ve II. Akabe Biadları
denilmiştir. Bu görüşmelerde Medineli
Müslümanlar, Hz. Muhammed'e bağlı
kalacaklarına ve emirlerine uyacaklarına
söz verdiler. Bunun üzerine Mekke'deki
Müslümanlar, Hz. Muhammed'in izniyle
Medine'ye göç etmeye başladılar.
c. Hicret ve Medine İslam Devleti
Müslümanlar, Mekke'deki sıkıntı ve
işkencelerle dolu hayattan kurtulmak için
Medine'ye birer ikişer göç etmeye
başladılar. Kureyşli müşriklerin endişesi
Akabe Görüşmeleri'nin yapıldığı yer
büsbütün artmıştı. Çünkü İslamiyetin
Arabistan'ın her tarafına yayılması ve
Medine gibi Suriye ticaret yolu üzerindeki önemli bir merkezin Müslümanların eline geçmesi
Kureyş'in korkulu rüyası idi. Mekkeli müşrikler kesin tedbir almaya ve Hz. Muhammed'i öldürmeye
karar verdiler. Bunun için faaliyete geçtilerse de başarılı olamadılar. Müşriklerin Müslümanları
sindirmeye yönelik tavırları sonucu Hz. Muhammed, Hz. Ebu Bekir'le beraber hicret etmeye karar
verdi. Hz. Muhammed'in ve Müslümanların inançları uğruna Medine'ye yaptıkları göç Hicret olarak
adlandırılmıştır.Her göç hareketi hicret sayılamaz. Hicret olayı uzun süre üzerinde düşünülmüş,
sebep ve sonuçları hesaplanmış bir harekettir. Asla kaçış değildir.
Hicret esnasında müşrikler
tarafından gerçekleştirilen takip
ve pusu engellerini aşan Hz.
Muhammed ve Hz. Ebu Bekir, ilk
önce Medine'ye bir saat mesafede olan Kuba'ya ulaştılar. Burada ilk mescidi inşa ettiren Hz.
Muhammed, ilk cuma namazını
kıldı, oradan da Medine'ye geldi.
Medineliler kendisini sevinç,
heyecan, büyük bir iman ve samimiyetle karşıladılar.
Hicretle birlikte İslam
devletinin temelleri atıldı.
Medine'ye yerleşen Müslümanlar, İslamiyeti kısa sürede
Medine dışına yaymaya başladılar. Hz. Muhammed bu sırada 53 yaşında idi. Daha önce
Mescidi Nebevi ve Ravzai Mutahhara - Medine
!
108
adı Yesrib olarak anılan bu şehir “Peygamber Şehri” anlamında “Medinetü'n Nebi” adını almış ve
daha sonra da kısaca Medine olarak adlandırılmıştır. Hicretten sonra Medine'ye göçle gelen
Müslümanlara “muhacir”, Medine'nin yerlisi olan Müslümanlara da yardım eden anlamında “ensar”
denildi. Hz. Muhammed, muhacirle ensarın din kardeşi olduklarını belirterek ensarın mallarını
muhacirlerle paylaşmasını sağladı.
? Hz. Muhammed Dönemi (622-632)
Hz. Muhammed, İslam Devleti'nin temellerini Medine'de attı. Böylece Hz. Muhammed,
Müslümanların hem peygamberi hem İslam ordularının başkomutanı hem de devlet başkanı oldu.
İslam Devleti'nin ekonomik temelini de yine Hz. Muhammed tesis etti. İslamiyet, oluşturduğu
ekonomik sistemle gelir grupları arasındaki ekonomik dengesizliği ortadan kaldırmayı hedeflemiştir.
yorumlayalım
İSLAM DEVLETİ'NİN OLUŞUMUNDA KARDEŞLİĞİN ROLÜ
Hz. Muhammed Mekke'den Medine'ye hicret ettiği zaman, orada iki büyük Arap kabilesi
yaşıyordu. Bunlardan biri Evs, diğeri Hazrec kabileleri idi. Bu iki kabile Cahiliye Döneminde
birbirlerine son derece düşman idiler. Aralarında savaşlar çıkmış, bu savaşlar aralıklarla uzun yıllar
devam etmişti. Hz. Muhammed Hicret'ten sonra öncelikle toplumsal barışı oluşturmaya çalıştı.
Nitekim Hz. Muhammed'in Medine'de, ensar ve muhacirler arasında tesis etmiş olduğu kardeşlik
anlayışı, maddi ve manevi yardımlaşma esasına dayanıyordu. Ensar, muhacir kardeşlerini alıp
evlerine götürdüler, mallarına ortak yaptılar. Hz Muhammed'e başvurarak:
-Ya Resulallah! Hurmalıklarımızı muhacir kardeşlerimizle aramızda paylaştır, demişlerdi.
Hz. Muhammed:
-Hayır, öyle olmaz, buyurdu ve hurmalıkların mülkiyetinin kendilerine ait olmasını, muhacirlerin
de hurmaların bakımını yaparak çıkacak mahsulü paylaşmalarını istedi.
Hicret'le birlikte Medine'de başlayan kardeşlik ve yardımlaşma anlayışı İslam medeniyetinin
temelini oluşturmuştur.
Nuri Ünlü, Ana Hatlarıyla İslam Tarihi, s.35'ten özetlenmiştir.
? cevaplayalım
Metne göre Medine'de Hicret'le birlikte toplum hayatında ne gibi bir değişim yaşanmış olabilir?
yorumlayalım
MEDİNE SÖZLEŞMESİ
Hz. Muhammed'in Medine'ye hicreti öncesinde Medine şehri Mekke'ye oranla her bakımdan geri
kalmış bir yerdi. Medine'de putperest, Yahudi ve Hristiyan bulunmaktaydı. Bir süre sonra Hz.
Muhammed, Medine'de yaşayanlarla bir sözleşme yaptı. Böylece Hz. Muhammed aynı topraklar
üzerinde yaşayan insanların, dinleri, inançları ve idealleri aynı olmasa da uymaları gereken
evrensel kuralları bu sözleşmeyle ortaya koymuş oluyordu. Bu sözleşme, "Medine Sözleşmesi"
olarak bilinir.
Tamamı kırk yedi maddeden oluşan Medine Sözleşmesi'nin bazı maddeleri şu şekildedir:
•Diyetlerle fidyelere ait kurallara önceden olduğu gibi bundan sonra da uyulacaktır.
•Museviler din hürriyetine sahip olacaklardır.
•Yahudiler veya Müslümanlar üçüncü bir tarafa karşı savaş ilanına mecbur kalırsa birbirlerine
yardım edeceklerdir.
•İki taraf da Kureyşli müşrikleri korumayacaktır.
•Medine'ye karşı bir saldırı olduğu takdirde şehrin korunması için taraflar birlikte hareket
edeceklerdir.
•İki taraftan biri, bir düşmanla barış yaparsa iki taraf da barış şartlarına uyacaktır.
•Üzerinde ihtilafa düşülen herhangi bir konuda, Allah'ın Resulüne başvurulacaktır.
Yusuf Ziya Yörükân, İslam Tarihi, s. 202-207'den özetlenmiştir.
Hz. Muhammed Mekke'den hicrete mecbur edilmiş ve Mekkeli müşrikler tarafından
öldürülmek istenmiş olmasına rağmen, Mekke halkına karşı daima iyi hisler besliyordu. Ama
müşrikler, Müslümanlara hayat hakkı tanımak istemiyordu. Mekkelilerin bu tutumu Müslümanlar
ile Mekkeli müşrikler arasında savaşların yapılmasına neden oldu.
109
? cevaplayalım
Medine Sözleşmesini, Medine halkının birlik ve beraberliği açısından değerlendiriniz?
Hz. Muhammed Dönemi siyasi olayları
Bedir Savaşı (624):Hz. Muhammed
Medine'ye hicret edince müşriklerin ileri
gelenleri, Medineli Müslümanlara mektuplar
ASHAB-I SUFFA
yazarak tehdit etmişler, Arap ve Yahudi
Hz.
Muhammed
Döneminde Mescid-i
kabilelerini Müslümanlara karşı kışkırtmışNebevi'nin
bir
kısmı
eğitim
ve
öğretim için ayrılmıştı.
lardır.
Sofa
adı
verilen
bu
bölümde
eğitim gören kişilere
Mekke'den göç eden Müslümanlar, göç
sırasında bütün mallarını Mekke'de bırak- Ashab-ı Suffa adı verilmiştir. İslam'ın ilk eğitim kurumu
tıklarından Medine'de ekonomik yönden olma özelliğini taşıyan bu okulda Hz. Muhammed
güçlük çekmekteydiler. Müslümanlar, Ebu bizzat ders veriyordu.
Süfyan başkanlığında Mekkelilere ait bir
Martin Lings, Hz. Muhammed‘in Hayatı, s.188kervanın Medine yakınlarından geçeceğini,
189'dan özetlenmiştir.
bu kervanın gelirleriyle silah alınacağını ve
Müslümanlara saldırılacağını duyunca
kervanı ele geçirmeye karar verdiler. Bu
amaçla Müslümanlar, Hz. Muhammed komutasında 300 kişi ile yola çıktılar. Ancak bunu haber alan
kervanın başındaki Ebu Süfyan, yolunu değiştirerek baskından kurtuldu.
Bedir
Bedir kuyuları
? cevaplayalım
1. Savaş alanı olarak neden Bedir kuyularının çevresi tercih edilmiş olabilir?
2. Bedir yöresinin coğrafi konumu hakkında neler söylenebilir?
Ebu Süfyan kervanın yolunu değiştirerek Mekke'ye ulaştı. Mekkeliler, Müslümanların, kervanlarına
saldıracaklarını öğrenince, Ebu Cehil komutasında 900 kişilik bir orduyu, Müslümanların üzerine
gönderdi. Bedir Kuyuları yakınlarında yapılan savaşı Müslümanlar kazandı. Müslümanların ilk askerî
başarısı olan Bedir Savaşı sonucunda:
●Hz. Muhammed, iyi bir komutan olduğunu göstermiş ve siyasi gücünü artırmıştır.
●Müslümanların kendine olan güveni artmıştır.
●Savaş sonunda elde edilen ganimetlerin beşte biri devlete bırakılırken geri kalanı savaşa
katılanlar arasında bölüştürülmüştür. Daha sonra bu uygulama bütün İslam devletlerinde kural hâline
gelmiştir.
●Bedir Savaşı sonrasında İslamiyet Arabistan'da daha hızlı bir şekilde yayılmıştır.
110
yorumlayalım
Bedir Savaşı'nda Mekkeli müşriklerin ileri gelenlerinden bazıları öldü, bazıları da esir alındı.
Esirlerin bir kısmı fidye karşılığı serbest bırakıldı. Kurtuluş için fidye ödeyecek durumda olmayıp da
okuma yazma bilenler, Medineli on kişiye okuma yazma öğretmeleri şartıyla esaretten
kurtulabilecekti.
Yılmaz Boyunağa, İslam Tarihi, s.171'den özetlenmiştir.
? cevaplayalım
Bedir Savaşı'nda esirlere uygulanan kurtuluş yönteminin amaçları neler olabilir?
Uhud Savaşı (625) : Bedir Savaşı'ndaki yenilgiyi kabul edemeyen Mekkeliler, intikam almak
amacıyla 3000 kişilik bir ordu ile
Hz. Muhammed'in savaş öncesi danışma meclisini
Medine üzerine sefere çıktılar.
toplayıp bu meclisin kararına uyması ne anlama gelir?
Savaş haberini alan Hz.
Muhammed, bir danışma meclisi
topladı. Hz. Muhammed savunma savaşı yapmanın daha iyi olacağını düşünüyordu. Genç
Müslümanlar ise Medine'nin dışında savaşmak istediklerini Hz. Muhammed'e bildirdiler. Hz.
Muhammed çoğunluğun kararına uyarak 700 kişilik bir kuvvetle Mekkelilerin üzerine harekete geçti.
!
Uhud'da Okçular tepesi
Hz. Muhammed, iki ordunun karşılaştığı Uhud Dağı'ndaki dar bir geçidin iki tarafına okçularını
yerleştirdi. Mekkelilerin Uhud Dağı'nın etrafından dolaşarak Müslümanlara saldırma ihtimalini
önlemek istiyordu. Okçularına,
“Kuşların bizim ölülerimizi yediğini,
ganimetler içinde yüzdüğümüzü
Müslümanların Uhud Savaşı'nda istenilen başarıyı
görseniz bile haber verilmeden
elde edememelerinin sebepleri neler olabilir?
yerinizi terk etmeyiniz.” emrini verdi.
İki tarafın kuvvetleri Uhud Dağı
eteklerinde karşılaştı. Müslümanların saldırısıyla Mekke ordusu bozguna uğradı. Bunu gören okçular,
savaşın kazanıldığını sanarak yerlerini terk etmişti ve Mekkelilerin bıraktıkları ganimetleri
yağmalamaya başladılar. Bundan yararlanan Halid Bin Velid, yanındaki kuvvetlerle okçuların terk ettiği
geçitten Müslümanlara saldırdı. Bu saldırı sonucu İslam ordusu güç kaybetti. Mekke ordusu da kesin
bir üstünlük elde edemeyip geri döndü.
!
111
Bu savaşta, Hz. Muhammed yaralandı, amcası Hz. Hamza da şehit oldu.
Uhud Savaşı sonucunda;
● Müslümanlar önemli kayıplar vermelerine rağmen Mekkeliler, Müslümanlar üzerinde kesin bir
üstünlük sağlayamadılar.
● Mekkelilerle iş birliği yapan Medine’deki Beni Nadir Yahudileri şehirden çıkarıldı. Hz.
Muhammed'in Medine'deki otoritesi kesinleşti.
Hendek Savaşı (627) : Mekkeliler, Uhud Savaşı'nda istedikleri sonucu alamadılar. Bu nedenle
İslamiyeti ortadan kaldırmak için hazırlıklar yapmaya başladılar. İki yıl sonra 10.000 kişilik orduyla
Medine üzerine hareket ettiler.
Müşrik ordusu içinde, Mekke dışındaki kabilelerden ve daha önce Medine'den çıkarılan
Yahudilerden de askerler vardı. Ayrıca Medine içerisindeki Benî Kureyza adı verilen Yahudi kabilesi de
gizli anlaşma ile bu ittifaka katıldı. Bu Yahudiler Müslümanların savaşta zor durumda kalması için
çalışacaktı.
Hz. Muhammed, müşriklerin saldırı hazırlığı içinde
olduğunu öğrenince Müslümanlarla fikir alışverişinde bulundu.
Toplantı sonunda İranlı Selman-ı Farisi'nin önerisi ile Hendek Savaşı'nda oluşturulan
Medine'nin etrafına hendek kazıp savunma savaşı hendeğin uzunluğu yaklaşık 5,5
yapılmasına karar verildi. Hendeklerin kazılmasında Hz. kilometre, genişliği 9 metre,
derinliği ise 4,5 metre kadardır.
Muhammed de çalışmıştır.
Hendeği gören Mekkeli müşrikler ve müttefikleri daha önce Arabistan'da böyle bir savunma
Arabistan'da görmedikleri bu savunma taktiği karşısında stratejisi daha önce hiç uyguşaşırdılar. Hendeği aşmak için uzun süre mücadele ettiler. lanmamıştı.
Ancak kum fırtınası gibi olumsuz hava koşulları altında bir şey Fotoğraflarla Kutsal Topraklar, s.146.
yapamayacaklarını anlayarak geri çekilip gittiler.
Hendek Savaşı'nda Hz. Peygamber'in karargâhını kurduğu yer (bugünkü Fetih Mescidi)
Hendek Savaşı'ndan sonra:
●Mekkeliler, Müslümanlara bir daha saldırıda bulunmadılar.
●Müslümanlar, savunma durumundan çıkarak İslamiyeti Medine dışında yaymayı hızlandırdılar.
●Müşriklere gizlice destek olan Benî Kureyza Yahudileri şehirden çıkarıldılar.
112
Hudeybiye Barışı (628): Hz. Muhammed'in hicretinin
üzerinden mücadeleler ve savaşlarla dolu altı yıl geçmişti.
Hem muhacirler hem de Ensar, Kâbe'yi ziyareti çok
arzuluyorlardı. Hz. Muhammed, hac zamanının geldiğini
belirterek Kâbe'yi ziyaret etmek isteyenlerin hazırlanmasını
emretti.
Kâbe'yi ziyarete gitmek için 1500 kişiyle Mekke'ye doğru
hareket edildi. Hudeybiye adı verilen yere geldiklerinde Hz.
Muhammed, Hz. Osman'ı Mekke'ye elçi olarak gönderdi ve
Mekkelilere hac yapmak amacıyla geldiklerini bildirdi.
Mekkelilerin Hz. Osman'ı tutukladığı haberinin yayılması
üzerine Müslümanlar Hz. Osman'ın intikamını alıncaya kadar
savaşacaklarına dair Hz. Muhammed'e söz verdiler.
Durumun ciddiyetini anlayan Mekkeliler barış istediler. Yapılan
Hudeybiye Barışı'nın imzalandığı yer
görüşmeler sonucunda Hudeybiye Barışı imzalanmıştır.
Antlaşma maddelerine göre:
● Müslümanlar, o yıl Kâbe'yi ziyaret etmeyecekler; buna karşılık ertesi yıl hac yapacaklar,Mekkeliler ise hac sırasında şehri boşaltacaklardı.
● Reşit olmayan Mekkeli Müslümanlardan Medine'ye sığınanlar geri verilecekti. Medineden
Mekkeye sığınanlar ise geri verilmeyecekti.
● Arap kabileleri Mekkeliler ve Müslümanlardan istedikleri tarafı tutabilecekler ancak Mekkeliler
ve Müslümanlar kendilerini destekleyen kabilelere herhangi bir yardımda bulunmayacaklardı.
● İki taraf arasında on yıl süreyle savaş yapılmayacaktı.
Antlaşma maddeleri Müslümanların
Hudeybiye Antlaşması'nın imzalandığı dönemde
aleyhine gözükmesine rağmen, İslayaşamış olsaydınız antlaşmayı nasıl değerlendirirdiniz?
miyetin yayılmasını hızlandırmış ve
Müslümanların lehine sonuçlar ortaya
çıkarmıştır. Özellikle antlaşmaya göre, reşit olmayan Müslümanlar Medine'ye alınmayınca bu
Müslümanlar Mekke ile Medine arasında bir yere yerleşmiş ve Mekkelilerin kervanlarını yağmalamaya
başlamışlardı. Mekkeliler bu durumdan şikâyetçi olup antlaşmanın bu maddesinin kaldırılmasını
istediler. Ayrıca kabileler üzerinde eskisi gibi Mekke baskısı kalmamıştı. Bunun sonucunda bazı
kabileler barış döneminin de etkisi ile ön yargıdan kurtulup İslamiyeti kabul ettiler.
On yıl süreyle Mekke ile savaşmama kararından yararlanan Müslümanlar, başka bölgelere
seferler düzenlediler.
!
yorumlayalım
ANTLAŞMAYA VEFA
Hudeybiye Antlaşması'nın imzalandığı sırada, Müslümanların Mekke yakınlarında olduğunu
bilen ve Mekkeli gizli Müslümanlardan biri olan Ebu Cendel bunu fırsat bilerek kaçıp Müslümanlara
sığındı. Ne var ki antlaşmanın şartlarından biri Mekke'den Müslümanlara sığınan kişilerin geri
verileceği yönündeydi. Mekkeli delegeler daha mürekkebi kurumamış bu maddenin
uygulanmasını istediler. Müslümanlar üzüldüler. Ama söz vermişlerdi. Hz. Muhammed, Ebu
Cendel'i karşısına aldı:
-Ey Ebu Cendel! Sabret. Sözümüzden dönemeyiz. Allah sana yakında bir yol açacaktır, dedi.
Ebu Cendel Medine'ye kabul edilmedi.
...
Barış dönemi İslamiyetin yayılmasında çok faydalı oldu. Hudeybiye Antlaşması'ndan sonraki iki
yıl içinde Müslüman olanların sayısı; İslamiyetin doğuşundan antlaşmaya kadar geçen sürede bir
kaç misli arttı. Müslümanlardan bazıları antlaşma maddelerini kendi aleyhinde görmelerine
rağmen Hz. Muhammed bu antlaşmayı Mekke'nin fethinin başlangıcı olarak görmekteydi.
Yusuf Ziya Yörükân, İslam Tarihi, s. 207-210'dan özetlenmiştir.
? cevaplayalım
1. Hz. Muhammed ve Müslümanların kendi aleyhlerinde olsa bile antlaşma maddelerine
uymaları o dönemde toplumlar arası ilişkiyi nasıl etkilemiş olabilir?
2. Hudeybiye Barışı, İslamiyetin yayılmasını nasıl etkilemiştir?
113
Hayber'in Fethi (629) : Müslümanların güçlendiğini gören
Yahudilerin, İslamiyetin yayılmasını önlemek için, Hendek
Savaşı sırasında Mekkelileri desteklemeleri, Medine Şam
arasında ticaret yapan Müslüman tüccarlara zarar vermeleri
üzerine Hz. Muhammed , Yahudilerin elinde bulunan Hayber
Kalesi'ni kuşattı. 10 gün süren kuşatma sonucunda Hayber
Kalesi alındı. Hayber'in fethi sonucunda:
●Hayber'in fethinden sonra savaşabilecek durumdaki
Müslüman olmayan erkeklerden güvenliklerinin sağlanması
karşılığında cizye vergisi alınmaya başlandı.
Hayber Kalesi'nden bir görünüm
●Verimli Hayber toprakları, ürünlerinin yarısını İslam
Devleti'ne vermeleri karşılığında, Yahudilere bırakılarak ürün
vergisi uygulaması başlatıldı.
●Şam ticaret yolunun güvenliği sağlandı.
Mute Seferi (629) : Hz. Muhammed'in İslamiyet'e davet için gönderdiği elçi Busra Valisi
tarafından öldürtülünce Zeyd b. Harise komutasında bir orduyu üzerine gönderdi. Busra Valisi
Bizans'tan yardım istedi. Yardıma gelen ve sayıca Müslümanlardan kat kat fazla olan Bizans
ordusu ile İslam ordusu Mute'de karşı karşıya geldi. Yapılan savaşta önemli kayıplar veren ve üç
büyük komutanını kaybeden İslam ordusunu Halid bin Velid toparladı. Şiddetli bir saldırıyla
Bizans ordusunu geri püskürterek ordusuyla Medine'ye döndü. Hz. Muhammed, Halid bin Velid'e
Seyfullah (Allah'ın kılıcı) unvanını verdi. Mute seferi, Müslümanlarla Doğu Romalılar arasında
yapılan ilk savaş ve Müslümanların Bizans imparatorluğuna karşı kazandığı ilk zaferdir.
Mekke'nin Fethi (630) : Mute'den geri dönen Müslümanların durumunu gören Mekkeli müşrikler,
Müslümanların zayıfladıkları düşüncesiyle kendi taraflarında olan Benî Bekr kabilesine silah yardımı
yaparak onları Medinelilerle anlaşma yapmış olan Huzaa kabilesinin üzerine saldırttı. Bu durum
Huzaa kabilesinin Mekke'den kaçmasına neden oldu. Bunun üzerine Hz. Muhammed, Mekkeli
müşriklerin bu kabilelerden birine yardım etmesi ile Hudeybiye Barışı'nın bozulduğunu söyleyerek
Mekke'nin fethine karar verdi.
İslam ordusu Mekke'ye doğru hareket etti. Bunu haber alan Mekkeliler, Ebu Süfyan'ı Müslümanlara
elçi gönderdiler. Hz. Muhammed ile görüşen Ebu Süfyan, Müslüman oldu. Ardından Mekke ileri
gelenleri kan dökülmemesi şartıyla Mekke'yi teslim etmeye razı oldular. Bunun sonucunda İslam
ordusu Mekke'ye girdi. Hz. Muhammed Mekkeliler için genel af ilan etti. Kâbe putlardan temizlendi.
İslamiyet, Hicaz Bölgesi'nin büyük bölümüne yayıldı (630).
Huneyn Savaşı (630) : Mekke'nin fethinden sonra henüz Müslüman olmayan Taifliler, Müslümanlara karşı güçlü olmak için diğer putperest kabileleri de yanlarına alarak Müslümanlarla savaşmak
üzere bir ordu hazırladılar. Bunun üzerine Hz. Muhammed , ordusuyla Huneyn'de toplanmış olan bu
kabileler üzerine sefere çıktı. İki ordu Huneyn denilen yerde karşılaştı. Yapılan savaşı Müslümanlar
kazandı.
Taif Seferi (630) : Huneyn'de yenilenler, Taif şehrine sığınmışlardı. Hz. Muhammed, Taif'i ele
geçirmek için kuşattı fakat alamadı. Bir yıl sonra Taifliler İslamiyeti kabul ettiler.
Tebük Seferi (631) : Doğu Roma'nın Müslümanlara saldıracağı haberi üzerine Hz. Muhammed,
Doğu Roma üzerine sefere çıktı. Doğu Roma sınırındaki Tebük'e gelindiğinde haberin asılsız olduğu
anlaşıldı. Hz. Muhammed, ordusuyla geri döndü. Bu sefer
sırasında Suriye'deki Gassani Arapları Müslümanlığı kabul
ettiler.
Veda Haccı ve Hz. Muhammed'in Vefatı (632) : Hz.
Muhammed, ailesi ve kalabalık bir Müslüman grubuyla hac
görevini yerine getirmek için Mekke'ye gitti. Bu hac sırasında
100.000 kişiye hitaben okuduğu hutbesinde, Allah'tan başka bir
ilah bulunmadığını, bütün Müslümanların kardeş olduğunu
belirterek kadınlara iyi davranılmasını istedi ve Kur'an'ın tamamlandığını bildirdi. Bu ziyaret, Hz. Muhammed bu hacda
Müslümanlara veda ettiği için Veda Haccı diye anılmıştır.
Veda Haccı'ndan sonra, Hz. Muhammed, Medine'ye döndü.
Doğu Roma'ya karşı yeni bir seferin hazırlıklarını yaparken
hastalandı. Hastalığı sıra sında Mescid-i Nebevi'de
Müslümanlara namaz kıldırma görevini Hz. Ebu Bekir'e verdi.
Hz. Muhammed, 632 yılında Medine'deki evinde vefat etti ve
Hz Muhammed'in kabri'nden
Ravza-i Mutahhara adı verilen aynı yere defnedildi.
bir görünüş
114
yorumlayalım
VEDA HUTBESİ
Ey İnsanlar! Sözümü iyi dinleyiniz! Bilmiyorum, belki bu seneden sonra, sizinle burada bir daha
buluşamayacağım.
İnsanlar!
Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise bu şehriniz
(Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle mukaddestir, her
türlü saldırıdan korunmuştur.
!
Ashabım!
Hz. Muhammed, temel insan haklarıyla İslamiyetin
Muhakkak, Rabb'inize kavuşakutsal değerleri arasında nasıl bir bağ kurmaktadır?
caksınız. O, sizi, yaptıklarınızdan
dolayı sorguya çekecektir. Sakın
benden sonra, eski sapıklıklara
dönmeyiniz ve birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyetimi, burada bulunanlar, bulunmayanlara
ulaştırsın. Olabilir ki burada bulunan kimse, bunları daha iyi anlayan birisine ulaştırmış olur.
Ashabım! Kimin yanında bir emanet varsa, onu hemen sahibine versin. Biliniz ki faizin her çeşidi
kaldırılmıştır. Allah, böyle hükmetmiştir. İlk kaldırdığım faiz de Abdulmuttalip'in oğlu (amcam) Abbas'ın
faizidir. Ne zulm ediniz, ne de zulme uğrayınız.
Ashabım!
Dikkat ediniz! Cahiliyeden kalma bütün âdetler kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Cahiliyet Devrinde
güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalip'in torunu İlyas
bin Rabia'nın kan davasıdır.
Ey İnsanlar!
Muhakkak ki Şeytan, şu toprağınızda, kendisine tapınılmaktan tamamen ümidini kesmiştir. Fakat, siz
bunun dışında, ufak tefek işlerinizde, ona uyarsanız, bu da onu memnun edecektir. Dinimizi korumak için
bunlardan sakınınız.
Ey müminler!
Size bir emanet bırakıyorum. Siz ona sımsıkı sarıldıkça yönünüzü, hiç şaşırmazsınız. O emanet de
Allah'ın kitabı Kur'an-ı Kerim'dir.
Ey mü'minler!
Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman Müslümanın kardeşidir ve böylece bütün
Müslümanlar kardeştirler. Bir Müslümana, kardeşinin kanı da malı da helal olmaz. Fakat, malını gönül
hoşluğu ile vermişse o başkadır.
Ey İnsanlar! Cenab-ı Hakk, her hak sahibine hakkını vermiştir. Her insanın mirastan hissesini
ayırmıştır. Mirasçıya vasiyet etmeye lüzum yoktur.
Ey insanlar! Rabbi'niz birdir.
Babanız da birdir. Hepiniz, Âdem'in çocuklarısınız. Âdem ise topraktandır. Arap'ın Arap olmayana,
Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; beyaz tenlinin siyah tenli üzerinde, siyahın da
kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük, ancak takvada,Allah'tan korkmaktadır.Allah yanında en
kıymetli olanınız, ondan en çok sakınanınızdır.
Suçlu, kendi suçundan başka suç ile
Hz. Muhammed'in insanlar arasındaki
suçlanamaz. Baba, oğlunun suçu üzerine, oğlu
farklılıklara bakışı hakkında neler söylenebilir?
da babasının suçu üzerine suçlanamaz. Dikkat
ediniz! Şu dört şeyi kesinlikle yapmayacaksınız:
Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayacaksınız.
Allah'ın haram ve dokunulmaz kıldığı canı, haksız yere öldürmeyeceksiniz.
Zina etmeyeceksiniz.
Hırsızlık yapmayacaksınız.
Ey İnsanlar, dinde aşırı gitmeyiniz. Daha öncekilerin helak olmaları, dinde aşırı gitmelerinden ötürüdür.
Peygamberimiz, bu cümlesinden
sonra bir süre sustu ve sonra
Hz Muhammed'in ifade ettiği suç ve suçlu kavramlarını
sordu:
evrensel hukuk kuralları açısından değerlendiriniz.
-İnsanlar!Yarın beni sizden
soracaklar, ne diyeceksiniz?
Müminler, hep birlikte şöyle karşılık verdiler:
-Allah'ın elçiliğini tam olarak yerine getirdiniz, diye şahadet ederiz.
Bunun üzerine, Rasûl-i Ekrem Efendimiz, şahadet parmağını semaya doğru kaldırarak (mübarek
gözleri müminlerin üzerinde olduğu hâlde) şöyle nida etti:
-Şahid ol ya Rabb, şahid ol ya Rabb, şahid ol ya Rabb!..
!
!
Muzaffer Günay, Peygamberimizin Hayatı,
Sayfa 444-447'den özetlenmiştir.
115
uygulayalım
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ni araştırarak Hz. Muhammed'in Veda Hutbesi'nde
ortaya koymuş olduğu ilkelerle karşılaştırınız.
Veda Hutbesi (632)
İnsan Hakları Beyannamesi (1948)
Can ve mal emniyeti
Mülkiyet hakkı
Kadın hakları
Suçun şahsiliği
Hz. Muhammed'in vefatı, İslam dünyasında büyük bir şaşkınlık ve üzüntüye yol açtı.
Müslümanların ileri gelenleri bu durumu değerlendirdiler. Dinin ve devletin geleceğini güvence altına
almak için devlet başkanı olan kişinin dinî bir unvanının da olması gerektiğini belirterek bu kişinin din
adına yeni kurallar koyamayacağı hususunda görüş birliğine vardılar. Bu unvanı da halife olarak
belirlediler. Halife,sonradan gelen anlamındaki Arapça halef kelimesinden türetilmiş bir unvandır.
İslam'ın ileri gelenleri, Hz. Ömer'in önerisiyle Hz. Ebu Bekir'i halife seçtiler. İslam Devleti'nin Hz.
Muhammed'den sonra devlet başkanlığı sorununun bir çeşit seçimle çözümlenmesi, dönemine göre
ileri bir uygulamadır.
?Hz. Ebu Bekir Dönemi (632-634)
Hz. Ebu Bekir, Hz. Muhammed'in ölümüyle ortaya çıkan karışıklıkları önlemek için kesin tedbirler
aldı. Hz. Ebu Bekir, ilk olarak Yemen'de ortaya çıkan yalancı peygamberleri ortadan kaldırdı. Zekât
vermek istemeyen Arap kabileleri üzerine ordu gönderdi. Bu
kabilelerin zekât vermesi sağlandı.
KORUNAN KİTAP
Hz. Ebu Bekir'in büyük hizmetlerinden birisi de Kur'an-ı
Kur'an-ı Kerim İslam dininin ana
Kerim'in bir kitap hâline getirilmesidir. Hz. Muhammed'e gelen
kaynağı olduğundan onun kitap
ayetler, vahiy kâtipleri tarafından yazılmış ve Müslümanlar
hâline getirilmesi İslamiyetin
tarafından ezberlenmişti. Hafızların bir bölümü savaşlarda şehit
özünü koruması hususunda
olunca Kur'an-ı Kerim'in bir kitap hâline getirilmesi zorunluluğu
önemli bir adım olmuştur.
ortaya çıktı. Hz. Ebu Bekir'in isteğiyle, Hz. Muhammed'in vahiy
kâtiplerinden olan Zeyd Bin Sabit'in başkanlığında bir kurul
Nuri Ünlü, Ana Hatlarıyla
oluşturuldu. Bu kurul, ayrı ayrı sahifelerde bulunan Kur'an sure ve
İslam Tarihi, s.59'dan
ayetlerini bir araya toplayıp, hafızların ezberledikleri Kur'an ile
özetlenmiştir.
bunları karşılaştırarak kitap hâline getirmiştir.
Hz. Ebu Bekir Döneminde Suriye topraklarında yapılan
Yermük Savaşı'nda (634) Doğu Roma kuvvetleri ağır bir yenilgiye uğratıldı. Bu zaferle, ileride
yapılacak büyük fetihlerin önü açılmıştır.
Hz. Ebu Bekir, Yermük zaferinden kısa bir süre sonra vefat etti (634).
yorumlayalım
HZ. EBU BEKİR'İN TALİMATNAMESİ
Hz. Ebu Bekir'in Suriye'nin fethi için görevlendirdiği komutanlara verdiği tavsiyelerinden:
“Gizli ve açık her konuda Allah'tan kork, ondan utan. Çünkü Allah hem seni hem de yaptıklarını
görür.”
“Seni, senden daha önce Müslüman olan, İslam'a senden daha çok hizmet eden, senden
daha faziletlilerin üzerine komutan tayin ettiğimi biliyorsun. Allah için çalışıp Allah'ın rızasını
isteyenlerden ol. Yanındakilere bir baba gibi davran.”
“İnsanların gizli hâllerini araştırma, işinde ciddi ol. Düşmanla karşılaştığın zaman korkma.
Aşırı hareket edenleri ikaz et. Arkadaşlarına yapacağın nasihatler kısa ve veciz olsun. Sen doğru
ol ki beraberinde olanlar da sana bakarak doğru olsunlar.”
İsmail Mutlu, Dört Halife Devri, s.70-71'den özetlenmiştir.
? cevaplayalım
Hz. Ebu Bekir'in komutanlarına yaptığı tavsiyeleri devlet yönetimi açısından değerlendiriniz.
116
?Hz. Ömer Dönemi (634–644) : Hz. Ebu Bekir vefat edince Müslümanlar, onun vasiyetine uyarak
Hz. Ömer'i halife seçtiler. Hz. Ömer Döneminde Mısır, Suriye,Irak, İran ve Azerbaycan fethedildi.
Suriye'nin Fethi: Hz. Ömer, halife olduğunda Suriye'deki İslam ordularının fetihleri devam ediyordu. Ebu Ubeyde komutasındaki İslam ordusu Şam'ı kuşattı, altı ay süren kuşatma sonunda Şam
fethedildi. Suriye'nin tamamen fethi 636 yılına kadar sürdü. Bu arada Doğu Roma orduları ile
Ecnadeyn Savaşı yapılmıştı (636). Bu savaştan sonra Suriye'de tutunamayacağını kabul eden Doğu
Roma, ordularını Suriye'den çekti.
İran'ın Fethi : Hz. Ebu Bekir Döneminde Müslümanlar ile Sasaniler arasındaki ilk savaş Hire'nin
alınmasıyla başlamıştı. Halit Bin Velid'in Suriye'ye gönderilmesinden sonra Ebu Ubeyde Hire'deki
orduların komutanlığına atanmıştı. Bu ordu, Kûfe yakınlarında Fırat Nehri'ni sallarla geçerek Sasani
ordusuna saldırdı. Sasani ordusundaki filleri gören Müslümanlar, çok şaşırdılar. Köprü Savaşı olarak
bilinen bu savaş İslam ordularının yenilgisiyle sonuçlanmıştı (634).
Müslümanlar, Köprü Savaşı'nda yenilmelerine rağmen İran'ın fethini gerçekleştirmek için
faaliyetlerine devam ettiler. Sasani hükümdarı da Müslümanlar üzerine bir ordu gönderdi. Müslüman
ve Sasani orduları Kadisiye denilen yerde üç gün süreyle savaştı ve savaşı Müslümanlar kazandı
(636). Kadisiye Savaşı denilen bu savaştan sonra Irak, Müslümanların eline geçti. Müslümanlar,
Basra ve Kûfe'de ordugâh şehirleri kurarak İran'ın fethine devam ettiler. Sasaniler, Celula'da
Müslümanlara karşı direnmek istedilerse de 637 yılında tekrar yenildiler. Müslümanlar, Sasanilerin
başkenti Medain'e girdi.
Sasaniler yeni bir ordu kurarak İran'ın fethini tamamlamaya çalışan İslam ordusunu Nihavent'te
durdurmak istediler. Yapılan savaşta, iki ordunun komutanı da öldü. Savaşı Müslümanlar kazandı ve
Sasani ordusu tamamen dağıldı (642).
Nihavent Savaşı'ndan sonra İran'da Müslümanların önüne çıkacak güç kalmamıştı. Hz. Ömer
Döneminin sonlarına doğru İran, tamamen fethedildi. İran'ın fethi tamamlanınca Müslümanlar,
Horasan bölgesinde Türklerle komşu oldular.
İran'ın fethi sırasında İslam orduları, bir taraftan da Azerbaycan'a doğru ilerledi. 643–644 yıllarında, bütün Azerbaycan'ı ele geçiren İslam orduları Kafkaslar ve Hazar Denizi'ne ulaştılar.
canlandıralım
HZ. ÖMER'İN ADALET VE HOŞGÖRÜ ANLAYIŞI
Okuyucu: Kudüs'ün fethi için görevlendirilen Amr Bin As, Kudüs'ü kuşatmış ve kuşatma dört ay sürmüştür.
Çünkü çevredeki Hristiyan kuvvetleri de Kudüs'e yığılmıştı. Savunma hâlindeki Hristiyan askerler ve Patrik
Sofronius, şehri daha fazla savunamayacaklarını anlayınca şehrin anahtarını Hz. Ömer'in bizzat kendisine
vermek şartıyla teslime razı oldular.Bu haber halifeye ulaşınca;
Hz. Ömer: Mademki benim gitmemle bir şehir fethedilecek ve kan dökülmeyecek, öyleyse ne kadar zor ve
zahmetli olursa olsun oraya gitmek vazifemdir.
Okuyucu: Hz. Ömer, Medine'den kalkarak hizmetlisi ile nöbetleşe bindikleri deve sırtında Kudüs'e geldi.
Kudüs yakınlarında İslam komutanları kendisini karşılamaya çıktı.
Hz. Ömer: (Komutanlara) Süslü elbiseleriniz hiç hoşuma gitmedi. Kişinin süsü güzel davranışlarıdır,
elbisesi değil. Sizden öncelikle bunu beklerim.
Okuyucu: Şehre girerken
deveye binme sırası hizmetlisine
gelmişti.
Hizmetli: Ben şimdi deveye
oturmak istemiyorum. Deveye
oturma hakkımı size veriyorum.
Hz. Ömer: Hayır bu adaletli bir
teklif değil.
Okuyucu: Kudüs halkı, hizmetlisini halife Hz. Ömer zannetmişlerdi.
...
Hz. Ömer Kudüs Patriki Sofronius'la anlaşma yaptı(637).
Okuyucu: Hz. Ömer Kudüs'teki Hristiyan halka, o zamana
kadar Hristiyan Avrupa dünyasının
duymadığı saygı ve göstermediği
toleransla davranarak, onlara can,
Mescid-i Aksa - Kudüs
mal ve vicdan hürriyetlerini verdi.
117
Mısır'ın Fethi : İslam ordusu komutanlarından Amr Bin As, Mısır seferine çıktı. Buradaki Doğu
Roma ordusunu yenerek Mısır'ı ele geçirdi (640–641). Hristiyanlar cizye vergisi ödemeleri karşılığında
din ve ibadetlerinde serbest bırakıldılar. Amr Bin As, Mısır'da Kahire yakınlarında "Fustat" şehrini
kurdu. Amacı, Kuzey Afrika'nın fethine hazırlanırken bu şehri ordugâh olarak kullanmaktı. Mısır'ın
fethi, 642 yılında İskenderiye'nin ele geçirilmesi ile tamamlandı.Hz. Ömer 644 yılında vergisinin
indirilmesini isteyen bir demirci tarafından şehit edildi.
Hz. Ömer Döneminde İslam Devleti'nin kurumları oluşturuldu:
●Ülke toprakları yönetim birimlerine ayrılarak valilik
sistemi kuruldu.
Hz. Ömer Döneminde yapılan
çalışmaları devlet teşkilatlanması
●Adli sistem kurularak mahkemeler oluşturuldu ve
açısından değerlendiriniz.
illere kadılar tayin edildi.
●Düzenli ordular ve ordugâhlar kuruldu.
●İslam devlet hazinesi Beyt'ül Mâl adıyla sistemleştirildi.
●Vergiler sistemli hâle getirildi.
●Askerî ıkta sisteminin temelleri atılarak fethedilen toprakların verimli kullanımının yolu açıldı.
●Askerî posta teşkilatı kuruldu.
?Hz. Osman Dönemi (644-656)
Hz. Ömer'in şehit edilmesinden sonra Hz. Osman şûra denilen bir kurul tarafından halife seçildi.
Hz. Osman'ın halifeliği döneminde Doğu Roma ile savaşlar sürdü.
Suriye valisi Muaviye, Anadolu'da Kayseri'ye kadar seferler düzenlemiş ve kurduğu donanma ile
Kıbrıs'ı fethetmişti (649). Zamanla daha da gelişen İslam donanması ile Doğu Roma donanması
arasında yapılan deniz savaşını Müslümanlar
kazandı (655). Zatü's Savârî adıyla anılan bu zafer
Müslümanların ilk deniz zaferidir.
Hz. Osman zamanında İslam orduları doğuda
Horasan'a kadar ilerledi. Horasan'a gelen İslam
orduları ilk defa Türklerle mücadeleye başladı. İslam
orduları Horasan ve Harzem ülkelerini fethetti ve
Ceyhun Irmağına kadar ilerledi. Azerbaycan ve
Gürcistan'ı da fetheden Müslümanlar, Kafkas
Dağları'na dayanarak Hazar Türkleriyle komşu
oldular. Diğer taraftan Kuzey Afrika'da Tunus ele
geçirildi. Tunus'un fethinden sonra İslamiyet, Kuzey
Afrika'nın yerli halkı olan Berberiler arasında hızla
yayıldı.
Hz. Osman, Kur'an-ı Kerim'i çoğaltarak Mekke,
Basra, Kûfe, Şam ve Mısır gibi önemli İslam
beldelerine gönderdi. Bir örneği de başkent
Medine'de kaldı.
Hz. Osman, Kureyş'e mensup Ümeyyeoğulları
Hz. Osman'ın şehit edildiği sırada
olarak da bilinen Emevi ailesindendi. Hz. Osman,
okuduğu Kur'an - Topkapı Sarayı Müzesi
ahlak itibarıyla iyi niyetli ve hoşgörülü bir yapıya
sahipti. Halifelik makamına geldiği dönemde İslam Devleti'nin sınırları çok geniş coğrafyalara ulaşmış,
değişik din ve kültürden insanlar aynı devlet çatısı altında birleşmişlerdi. Bu durum, devletleri yıkılan bir
kısım insanların hoşnutsuzluğuna ve iç isyanlar başlatmalarına neden oldu.
Emevi ailesinden olanlar devletin üst kademelerine getirilince diğer Müslümanlar bu durumu hoş
karşılamadı. Kûfe ve Mısır'da yöneticilere karşı ayaklanmalar çıktı, ayaklananların elebaşları
Medine'ye giderek Hz. Osman'ı Kur'an-ı Kerim okuduğu sırada şehit ettiler (656).
?Hz. Ali Dönemi (656-661)
Hz. Osman'ın şehit edilmesi, Müslümanlar arasında büyük bir üzüntüye neden oldu. İsyancılar
Medine'ye hâkim oldular. Bu isyancılar Hz. Ali'ye başvurarak ona halifelik teklif ettiler.
Hz. Osman gibi yüce bir sahabeyi ve halifeyi şehit etmiş olanlar tarafından halife ilan edilme
görüntüsü, Hz. Ali tarafından şiddetle reddedildi. Ancak daha sonra ensar ve muhacirin teklifi üzerine
Hz. Ali, Müslümanlar arasındaki huzursuzluğun daha fazla sürmemesi ve Müslüman kanı akmaması
içinhalifelik teklifini kabul etti. Hz. Ali halife olduktan sonra, Hz. Osman'ın katillerini cezalandırmadığını
iddia edenler, Hz. Ali'nin halifeliğine karşı çıktılar. Hz. Ali ise tam bir adalet gerçekleştirmek istiyordu.
Henüz kargaşa döneminin devam ettiği bir süreçte; masum insanların zarar görmemesi için katillerin
olaylar yatıştıktan sonra cezalandırılmasını istiyordu.
!
118
Başta Muaviye olmak üzere Hz. Ayşe, Talha ve Zübeyr ise suçluların ne olursa olsun bir an önce
yakalanmasını istiyorlardı. Bu durum tarafların
savaşmasına neden oldu.
Deve Olayı (Cemel Vakası) (656) : Hz. Ali kendisine
karşı olanları ikna edemedi. Hz. Ayşe, Talha ve Zübeyr,
Cemel Vakası öncesi Hz. Ali'ye
Irak'tan topladıkları kuvvetlerle harekete geçtiler. Bunun
“Yarın bir şey olduğu takdirde bizim ve
üzerine iki taraf kuvvetleri Kûfe'de karşı karşıya geldiler.
Yapılan savaşı Hz. Ali kazandı. Savaşta, Talha ve onların durumu hakkında ne dersin?”
Zübeyr şehit oldu. Bu savaşın en şiddetli çarpışmaları, diye sorulduğunda “Bizden ve
savaşa katılan Hz. Ayşe'nin bindiği devenin etrafında onlardan kimsenin katledilmesini
geçtiğinden bu savaş İslam tarihinde “Cemel Vakası” istemem, kalbi Allah'a bağlı olanı Allah
olarak bilinir. Savaştan sonra Hz. Ayşe, Medine'ye cennete sokar.” cevabını veriyordu.
H z . A l i a s k e r l e r i n e : “ Ya r ı n
gönderildi. Bu olaydan sonra devlet merkezi, Medine'den
karşılaşacağınız
insanlara karşı
Kûfe'ye taşındı.
ellerinizi
ve
dillerinizi
tutunuz.”
Sıffîn Savaşı (657) : Hz. Ali'nin halifeliğine Şam Valisi
demiştir.
Çünkü
karşı
karşıya
gelenler
Muaviye de karşı çıkıyordu. Cemel Vakası'ndan sonra Hz.
Müslümanların
önde
gelen
kişileri
Ali'ye karşı olanlar, Muaviye'nin etrafında birleşip onu halife
idiler.
ilan ettiler.
İsmail Mutlu, Dört Halife
İki taraf arasında savaş kaçınılmaz duruma gelince iki
Devri,s.329'dan
özetlenmiştir.
ordu Sıffîn ovasında karşı karşıya geldi. Muaviye, savaşı
kaybetmek üzere iken Mısır Valisi Amr bin As,
Muaviye'nin Hz Ali'nin halifeliğini
askerlerin mızraklarına Kur'an-ı Kerim sayfalarını
kabul etmeyişinin sebebi ne olabilir?
taktırarak sorunun bitmesi için Kur'an'ın hükümlerini
iyi bilen hakemlerin önereceği çözüme razı
olunmasını istedi. Hz. Ali, bunun bir hile olduğunu söylemesine rağmen Hz. Ali'nin askerleri, Kur'an
sahifelerine karşı savaşamayacaklarını bildirdi. Sıffin Savaşı'ndan bir sonuç alınamayınca sorunun
hakemlerle çözülmesi kararlaştırıldı.
Hakem olayı ile halifelik sorunu çözümlenemediği gibi daha büyük bir çıkmaza girdi. Müslümanlar
üç gruba ayrıldılar:
? Muaviye'den yana olanlar.
? Hz. Ali'den yana olanlar.
? Hariciler : Hz. Ali'ye ve Muaviye' ye karşı olanlar.
!
Hz. Ali‘nin türbesi - Necef
!
Hariciler, İslam Devleti'ndeki ayrılıklara son vermek
iddiasıyla Hz. Ali, Muaviye ve Amr Bin As'ın öldürülmesi
gerektiğine karar verdiler. Alınan karar gereği üçü de aynı
anda seçilen fedailerce öldürülecekti. Muaviye ve Amr Bin
As, düzenlenen suikastten kurtuldu. Hz. Ali sabah
namazına giderken yaralandı ve birkaç gün sonra da vefat etti (661). Hz. Ali, ilk Müslümanlardan olup
Hz. Muhammed'in damadıdır. Atak ve cesur bir karaktere sahip olan Hz. Ali'den İslam tarihinde Allah'ın
Aslanı ya da Haydar-ı Kerrar olarak söz edilmiştir. Hz. Ali'nin şehit edilmesiyle Dört Halife Devri sona
ermiştir.
Hz. Ali Döneminde meydana gelen
iç karışıklıklar İslam tarihini
nasıl etkilemiş olabilir?
119
ARAL GÖLÜ
AVRUPA
İZİ
EN
RD
ZA
HA
AT L A S O K YA N U S U
d. Emeviler Devleti (661–750)
Hz. Ali şehit edildikten sonra Kûfeliler, Hz. Ali'nin oğlu Hz. Hasan'ı halife seçtiler. Muaviye de
Şam'da halifeliğini ilan etti. Müslümanlar arasında kan dökülmesini istemeyen Hz. Hasan, Muaviye ile
anlaşarak halifelikten çekildi. Yapılan anlaşmaya göre Muaviye yerine herhangi birini halife tayin
etmeyecekti. Bu anlaşmadan sonra Medine'ye giden Hz. Hasan bir müddet sonra vefat etti.
Emevi soyundan gelen Muaviye'nin halife olmasıyla İslam tarihinde Emeviler Dönemi başladı.
Muaviye halife olunca ilk iş olarak Şam'ı İslam Devleti'nin merkezi yaptı ve bütün Müslümanların
kendisine biat etmesini sağladı.
Muaviye, Müslümanlar arasındaki karışıklıkları önleyerek ülkede huzuru sağlamaya çalıştı.
Muaviye iç huzuru sağladıktan sonra kara ve denizden Doğu Roma üzerine, Kuzey Afrika sahillerine,
doğuda Maveraünnehir'e, kuzeyde Kafkasya ve Anadolu içlerine ordular sevk ederek fetih
hareketlerine başladı.
KARADENİZ
Bizans
Endülüs
BALKAŞ GÖLÜ
ASYA
Bağdat
Şam D
i
cl
e
A K D E N İ Z
İskenderiye
Kudüs Fır Küfe
at
BA
SR
A
Medine
KÖ
RF
EZ
İ
K
IZ
IL
AFRİKA
D
E
Mekke
N
İZ
Emevi Devleti nin sınırları
0
1000
2000
3000
4000 km
HİNT
O K YA N U S U
2.Harita: Emeviler Devleti'nin fetihlerden sonraki sınırları
Emeviler Dönemindeki siyasi gelişmeler şunlardır:
İstanbul kuşatması: Muaviye, İstanbul üzerine bir ordu gönderdi. Bu ordu İstanbul'u kuşattı (668)
fakat kuşatmadan sonuç alınamadı. Kuşatma sırasında daha önce Hz. Muhammed'in sancaktarlığını
yapan Eyüp El Ensari şehit oldu. Bugün İstanbul'daki Eyüp Sultan Türbesi, Eyüp El Ensari' ye aittir.
Birinci kuşatma başarısız olunca, 674 yılında İstanbul ikinci kez kuşatıldı. Denizden yapılan bu kuşatma aralıklarla yedi yıl sürdü. Bu kuşatmadan, iklim farklılığına askerlerin uyum sağlayamaması,
İstanbul'un merkeze uzak olması, İstanbul'un etrafının surlarla çevrili olması ve Doğu Roma'nın
Grejuva denilen “Denizde deYanabilen Rum Ateşi” ile savunma yapması yüzünden sonuç alınamadı.
Muaviye ve oğlu Yezid döneminde doğuda Türklerin hâkimiyetinde olan Maveraünnehir, Harzem,
Türkistan ve Buhara ele geçirilerek Hindistan'a kadar olan yerler fethedildi. Müslümanlar, Tunus'taki
Kartaca'ya kadar olan bölgeleri de fethedince Kuzey Afrika'daki Doğu Roma egemenliği sona erdi.
Muaviye ölmeden önce oğlu Yezid'i halife tayin ederek halifeliği saltanat hâline getirdi. Böylece Dört
Halife Döneminde devam eden seçimle yönetime gelme anlayışı son bulmuş oldu.
Kerbela Olayı (680) : Muaviye ölünce oğlu Yezid halifeliğini ilan etti. Yezid'in halifeliğini kabul
etmeyen Kûfeliler, Hz. Ali'nin küçük oğlu Hz. Hüseyin'i halifeliğe getirmek için Kûfe'ye çağırdılar. Bunu
haber alan Yezid, Hz. Hüseyin'in Kûfe'ye gitmesini engellemek için üzerine kuvvet gönderdi. Hz.
Hüseyin'in yolu Kerbela denilen yerde kesildi. Hz. Hüseyin ve beraberindekileri günlerce kuşatma
altında tutarak teslim olmalarını istediler. Bu istekleri kabul edilmeyince Hz. Hüseyin ve yanındakileri
şehit ettiler. Bu olay Kerbela Olayı olarak tarihe geçti.
Hz. Hüseyin'in şehit edilmesinden sonra İslam dünyasında daha önce baş gösteren ayrılıklar Hz.
Ali taraftarları ve Muaviye taraftarları şeklinde kesin ayrılıklara dönüştü.
Kuzey Afrika ve İspanya'nın Fethi: Emevilerin en parlak dönemi halife Abdülmelik ve Velid devirleridir. Velid zamanında Kuzey Afrika valiliğine getirilen Musa bin Nusayr, Atlas Okyanusu'na kadar
bütün Kuzey Afrika'yı fethetti. Kuzey Afrika'da yaşayan Berberiler, İslamiyeti kabul ederek Arap
kültürünün etkisi altına girdiler. Vizigot kralının İspanya halkına baskı ve zulüm yapması üzerine
İspanya'nın yerel yöneticileri, Müslümanlardan yardım istediler. Tarık Bin Ziyad komutasındaki İslam
ordusu bölgeye gönderildi.
120
yorumlayalım
TARIK BİN ZİYAD VE İSPANYA'NIN FETHİ
İspanya'yı fethetmek için fırsat arayan
Musa Bin Nusayr İspanya'da iç karışıklık
olduğu haberini alınca Tarık bin Ziyad adlı
komutanını, Vandalisia adından dolayı
Müslüman Arapların “Endülüs” dedikleri
İspanya'yı fethetmek için görevlendirdi.
Değerli bir komutan olan Tarık bin Ziyad Septe
Boğazı'nı aşarak İspanya'ya girdi. Artık
İspanya'nın fethi başlamıştı.Tarık bin Ziyad
daha sonra kendi adıyla anılacak olan Cebel-i
Tarık Dağı'nı ele geçirdi. Üzerine Vizigot
kuvvetlerinin geldiğini öğrenince gemileri
yaktırdı. Yüksekçe bir yere çıkan komutan
Tarık, askerlerine: “Sabır ve sebat ederseniz
zafere ulaşırsınız, Endülüs'ü fethederiz. Aksi
hâlde, düşman hepimizi denize döker!” diye
hitap etti.
Yılmaz Boyunağa,
Tebliğinden Günümüze Kadar İslam Tarihi,
s. 312'den özetlenmiştir.
Tarık bin Ziyad'ın İspanya'ya çıkışının
temsili resmi
? cevaplayalım
1. Tarık Bin Ziyad'ın İspanya'ya geçtikten sonra gemileri yaktırmasının nedeni neler olabilir?
2. Septe Boğazı'nın adının kalıcı olarak değişmesinde neler etkili olmuştur?
İspanya'ya geçen İslam ordusu Müslüman Arapların “Endülüs” dedikleri bu ülkeyi Kadiks Zaferi
(711) sonucunda fethetmişti.
Avrupa'daki ilerleyiş Fransa'da Franklarla yapılan Puvatya Savaşı'na kadar sürdü (732). Bu
savaştan sonra Müslümanlar Avrupa'da toprak kaybetmeye başladı.
Türk-Arap İlişkileri: Hz. Osman Döneminde Türklerin doğudaki en son sınırı olan Ceyhun
Irmağı'na kadarki bölgeler fethedildi. Arap orduları, Muaviye'nin halife olmasından sonra Türklerle
mücadele etti ve bu mücadelelerde Horasan bir üs olarak kullanıldı. Bölgede Türkler, kalabalık
olmalarına rağmen siyasi birlik oluşturamadılar. Bu yüzden Arap orduları bölgeyi kolayca fethetti.
Horasan valiliğine getirilen Kuteybe, Ceyhun Irmağı'nı geçerek Taşkent, Buhara, Semerkant
şehirlerini ele geçirdi. Türgeş Kağanı Sulu Han, Emevi valisini yendiyse de daha sonra geri çekilmek
zorunda kaldı (720).
Emevi Devleti'nin Yıkılması (750) : Dünya tarihinin büyük imparatorluklarından biri kabul edilen
Emevi Devleti, varlığını uzun süre devam ettiremedi. Bu devletin yıkılmasında;
? İmparatorluğun çok geniş sınırlara ulaşması sonucu merkezî otoritenin zayıflaması,
? Emevi ailesinin Arap milliyetçiliği politikası izlemesi sonucu, Emevi egemenliğindeki mevâli
diye tabir edilen Arap olmayan Müslümanların yönetime karşı tavır almaları,
? Devlet makamlarına genellikle Emevi ailesi dışında yöneticilerin getirilmemesi,
? Şiilerin halifeliği ele geçirme mücadelelerini sürdürmeleri,
? Hz. Muhammed'in soyundan gelenlerin Emevi yönetimine karşı mücadeleleri etkili olmuştur.
Emevi yönetimine karşı ilk başkaldırı, Horasan'da başladı. Horasan'da Türk asıllı Ebu Müslim adlı
bir komutanın başlattığı bu ayaklanma, Irak ve İran'a yayıldı. Emevilere karşı oluşturulan muhalefetin
öncülüğünü Hz. Muhammed'in amcası Abbas'ın soyundan gelenler yapmaktaydı. Bu ayaklanmalar,
Ebu'l Abbas Abdullah'ın Kûfe'de Ebu Müslim tarafından halife ilan edilmesiyle son buldu. Mısır'a
kaçan son Emevi halifesi II. Mervan öldürüldü. Böylece Emevi Devleti sona erdi (750).
Emeviler Döneminde yöneticilerin uyguladığı Arap milliyetçiliği politikası yüzünden halk dört sınıfa
ayrıldı:
Müslüman Araplar : Bunlar kendilerini Arap olmayan diğer Müslümanlardan üstün tutmuştur.
Mevâlî : Müslümanlığı kabul etmiş Arap olmayan Müslümanlara azatlı köle manasındaki bu isim
verildi. Bunlar Müslüman Arapların üstün tutulmasından rahatsızlık duyuyorlardı.
Zımmî : İslam Devleti içinde yaşayan Müslüman olmayan halktır. İslam Devleti'nin kendilerine
sağladığı koruma karşılığında devlete vergi ödüyorlardı.
121
Köleler : İslamiyetin doğuşundan çok daha önceki dönemlere giden kölecilik anlayışını islamiyet
ıslah etme yoluna gitmiştir. Kölelerin hürriyetlerine kavuşturulmasını teşvik etmiştir.
Emeviler Döneminde halifeler gösterişli bir hayat sürmeye başladı. Bu dönemde halifeler ordu
komutanlığını bırakarak, sadece devlet başkanlığı görevini yürüttüler. Ancak Emevi hanedanından
Ömer Bin Abdulaziz gerçekleştirdiği faaliyetlerle diğer Emevi halifelerinden ayrılır.
yorumlayalım
EMEVİLERE FARKLI BİR BAKIŞ: ÖMER BİN ABDÜLAZİZ
Anne tarafından soyu halife Hz. Ömer'e dayanan Emevi halifesi Ömer bin Abdülaziz, mevcut
İslam ülkelerinin genişliğinin yeterli olduğuna inandığından yeni fetihler yerine var olan sınırlar
içerisinde adaletli bir yönetim oluşturmaya çalışmıştır. Emevi Devleti'nin kuruluşundan beri
oluşturulmuş olan bütün ihtişam ve lüks yaşantı tarzını ortadan kaldırarak İslam'ın ilk halifeleri gibi
sade bir hayat sürmeye ve devletten aldığı belirli bir gündelikle geçinmeye başlamıştır.
Ömer bin Abdulaziz halka zulmeden valileri değiştirip yöneticilerinden halka hoşgörü ile
davranmalarını istemiştir. Bu yolla kendinden önceki Emevi halifelerinin baskı yoluyla
sağlayamadıkları sosyal ve ekonomik düzeni sevgi ve hoşgörü ile kısa zamanda gerçekleştirmiştir.
Onun döneminde ülkede öyle bir zenginlik, öyle bir huzur belirmişti ki Türkistan'dan İspanya'ya,
Anadolu'nun doğusundan Arabistan'ın en güney ucuna kadar geniş olan İslam ülkesinde zekât
verecek fakir bulunamamış, zenginler zekâtlarını verecek yer aramaya başlamışlardı.
Yılmaz Boyunağa,Tebliğinden Günümüze Kadar İslam Tarihi, s.341-344'ten özetlenmiştir.
? cevaplayalım
Ömer Bin Abdülaziz'in diğer Emevi halifelerinden farklı bir yönetim uygulamasının sonuçları
neler olabilir?
DÖRT HALİFE DEVRİ
EMEVİLER YÖNETİMİ
Halifeler bir çeşit seçim yoluyla belirlendi.
Babadan oğula geçen saltanat modeli uygulandı.
Devlete ait merkez binası yoktu.
Devlete ait merkez binaları inşa edildi.
Bütün Müslümanlar eşit kabul edilmişti.
Arap milliyetçiliği politikası izlendi.
Devlete ait resmî dil ve resmi para yoktu.
Arapça resmî dil hâline getirildi, ilk İslam parası
bastırıldı.
? cevaplayalım
Dört halife ve Emeviler Dönemi‘ni devlet teşkilatlanması açısından karşılaştırınız?
İslam dinini yaymak için yapılan fetihler aynı zamanda İslam sanatının gelişmesini de sağladı.
Çünkü fethedilen ülkelerdeki sanat anlayışı İslam sanatını da etkiliyordu. Bunun sonucunda farklı
sanat anlayışlarından oluşan yeni ve daha gelişmiş bir İslam sanatı ortaya çıktı. İslam sanatında en
büyük gelişme mimari alanda olmuştur. İslam Devleti'nin her yerine camiler, medreseler, köprüler,
hanlar, kervansaraylar yapıldı. Mimari eserlerde kubbe ve kemer kavramları Türklerden Araplara geçti
Camilerde mihrap, minare ve şadırvan gibi yapılar ilk olarak Emeviler zamanında kullanılmaya
başlandı. Emevi sanatında genel yapı malzemesi olarak taş kullanıldı. Süslemelerde insan ve hayvan
figürlerine yer verildi ve estetik değer ön plana çıkarıldı. Kubbe ile at nalı ve yuvarlak dilimli kemerler
başarılı şekilde eserlerde uygulandı. Kare minareler de Emevi mimarisini yansıtan örneklerdendir.
122
İslamiyetin ilk yıllarında Arap Yarımadası'nda Arap alfabesi, Mısır ve Suriye'de Eski Yunan alfabesi
kullanılmaktaydı. Emevi Halifesi Abdülmelik, İlk İslam parasını bastırdı, resmî yazışmalarda Arap
alfabesinin kullanılmasını
EMEVİLERDE SAĞLIK
zorunlu hâle getirdi. Böylece
Arap alfabesi Arabistan dışında
Emevi halifesi Velid'in hastanesini
da yaygınlaştı.
oluşturması ve hastaneye doktorlar
Kur'an-ı Kerim'in dili Arapça
görevlendirmesinden sekiz yüz yıl
sonra, batıda ilk defa 1500 yılında
olduğu için İslamiyetin yayıldığı
Strazburger Hastanesi bir doktora
bölgelerde Arapça, konuşma dili
sahip olur; bunu 1517'de Leipzig
olmaya başladı. İslamiyeti kabul
Hastanesi, 1536'da Paris'te Hoteleden diğer milletler, İslamiyeti
Abdülmelik Döneminde
Dieu takip eder.
öğrenirken Arapçayı da öğrenbastırılan dinar
diler. Böylece Arapça, İslamiDr. Sigrid HUNKE, Avrupa
yetle beraber bütün dünyaya yaÜzerine Doğan İslam Güneşi, s.220.
yıldı. Türkçe, Farsça ve daha
birçok dile Arapça kelimeler
girdi.
Saray hayatının başladığı
Emeviler Döneminde şiir yeniden önem kazandı. İslami dönemde gelişen
diğer bir edebiyat türü de toplumun bilgi, görgü ve ahlakını yükseltmek
gayesiyle yazılmış nesir türündeki eserlerdir. Edeb adı verilen bu tarzın en
önemli ismi, "Hilafet Ordusu'nun Menkıbeleri ve Türklerin Faziletleri" adlı bir
I.Velid Döneminde
kitap yazmış olan Cahiz'di.
bastırılan dirhem
İslam dünyasında sanayi, fetihler sonucunda ortaya çıktı. Sanayi, tarım
ürünlerine dayalı olarak el sanatları üretimiyle başladı. Daha sonra gelişerek imalathanelere dönüştü.
Dokuma sanayinde yün, pamuk ve ketenden çeşitli kumaşlar üretildi. Bu kumaşlar, Avrupa'da büyük
ilgi görmüştür.
e. Endülüs Emevi Devleti (756-1031)
Abbasilerin, Emevi hanedanına son vermesiyle Emevi sülalesinden Hişam'ın torunu
Abdurrahman, İspanya'ya giderek burada Endülüs Emevi Devleti'ni kurdu(756). Abdurrahman,
Abbasilerle mücadele etti, Franklara karşı başarılar kazandı.
Endülüs Emevilerinin en parlak dönemi III. Abdurrahman (912-961) ve II. Hakem (961-976) zamanlarıdır. III. Abdurrahman, halife unvanını da kullanınca İslam tarihinde aynı anda Abbasiler,
Fatimiler ve Endülüs Emevilerinde olmak üzere üç halife ortaya çıktı.
II. Hakem zamanında, devletin başkenti olan Kurtuba, yapılan birçok cami, kütüphane, medrese
ile kültür ve bilim merkezi hâline getirildi.
Endülüs Emevi Devleti'nde siyasi güç zamanla farklı etnik kökenden
gelen devlet görevlilerinin
eline geçmişti. Bu görevlilerin birbirleriyle mücadelesi iç karışıklıklara
neden oldu. Çıkan isyanlar devletin zayıflamasına yol açtı. 1031 yılında
devlet dağıldı, İspanya'da
Tavaif-i Mülük adı verilen
küçük devletler kuruldu.
Zamanla Hristiyanların
eline geçen bu devletlerin
en önemlisi Beni Ahmer
Devleti'ydi.
Endülüs 'ten bir görünüm (İspanya)
123
yorumlayalım
MUHTEŞEM ENDÜLÜS
III. Abdurrahman Devrinde İspanya'da İslam medeniyeti hızla gelişti. Kurtuba ile diğer şehirler
arasında posta teşkilatı kuruldu. Tersaneler ve silah imalathaneleri inşa edildi. Bağdat ile temaslar
sağlandı. Oradan, bol paralar vermek suretiyle sanatkârlar getirildi. “Endülüs fatihlerinin dil,
edebiyat ve diğer sosyal kurumlarının etki ve çekiciliği o derece büyük oldu ki tamamen İslam dinine
girmiş olmamakla birlikte, şehirlerde yaşayan Hristiyan halkın çoğu Müslümanlar gibi bir hayat
sürmeye başladılar. Sanat, şiir, felsefe ve ilimler alanında kendilerinin ne kadar geri olduğunun
farkına vardılar. İslam medeniyetinin parlaklığından gözleri kamaşmış yerli Hristiyanlar kısa
zamanda, İslami yaşayış tarz ve biçimini taklit ettiler.”
Nuri Ünlü, Ana Hatlarıyla İslam Tarihi, s.115'ten derlenmiştir.
? cevaplayalım
Endülüs'te kültür ve sanat alanındaki gelişmeler Hristiyan halkın yaşayışına nasıl yansımıştır?
L e o n
Leon
Valladoid
Oparto
Navarra
Aragonya
lya
OKYANUSU
Oviedo
sti
ATLAS
F r a n s a
Santiago
Ka
f. Beni Ahmer Devleti (1232 – 1492)
İspanya'daki son Müslüman
devlet olan Beni Ahmer Devleti'nin
kurucusu Muhammed Bin Ahmer,
bu devletin başkenti ise Gırnata
şehriydi. Devlet 250 yıldan fazla
bir süre siyasi varlığını devam
ettirdi. İspanya'daki İslam kültürü
Beni Ahmer Devleti zamanında
büyük bir gelişme gösterdi.
Başkent Gırnata bilim, kültür ve
sanat faaliyetlerinin önemli bir
merkezi hâline geldi. Ancak bu
devlet, askerî bakımdan önemli bir
güce sahip değildi.
Gerçekleştirilen bilim ve sanat
alanındaki faaliyetler Avrupa'da
Rönesans ' ın doğuşunda etkili
olmuştur.
Salamanca
Katalonya
Barselona
Sarkosta
Alcala
Alkantara
Madrid
ı
lar
Belensiye
(Valensia)
Tuleyhule
Lizbon
da
rA
a
ale
B
Batlabus
Kurtuba
İşbiliye
Palos
Mersiye
Gırnata
Kadiz
Cebelitarık
Septe
Tanca
0
125
250
A
K
Oran
375
500 km
D
E
N
İ
Z
750 yılında ispanya da islam
hâkimiyetinin sınırları
Endülüs Emevi Devleti
Leon Krallığı
Kastilya Krallığı
Navarra Krallığı
Aragonya Krallığı
Katalonya Krallığı
3.Harita: XI.yüzyılda İspanya'da İslam hâkimiyeti
yorumlayalım
EL HAMRA SARAYI
Elhamra, Gırnata'ya hâkim bir tepe üzerindeki düzlükte, savunma
kalesi ve saray olarak yapılmıştır. Bu yüzden ilk bakışta estetikten
uzak bir görünüm arz etse de kale duvarlarının içinde eşsiz güzellikte
bir sarayla karşılaşılır. Duvarlarında kırmızı tuğla, damında kırmızı
kiremit kullanıldığı için adına da Elhamra,
yani "Kırmızı" denilmiştir.
Nasri hükümdarları yeni yapılarla
kaleyi büyüttüler. Böylece Elhamra, saray
ve köşklerden kurulmuş bir topluluk hâline
El Hamra Sarayı'nın
geldi. Sarayların içi kadar avluları da
dıştan görünümü
güzeldir. Bunlardan en güzelleri uzun bir
havuzla süslü olan El-Bürke Avlusu,
döşemesi mermer kaplı Meksuar Avlusu ve Arslanlı Avlu'dur. Elhamra
Sarayı, zarif ve zengin süslemeleri, bahçeleri ve havuzlarıyla komple bir
yapıdır. Şarlken Endülüs'ü zaptedince sarayın bir bölümünü yıktırdı ve
El Hamra Sarayı'nın
yerine Rönesans üslubunda bir saray yaptırmak istedi. 1522'deki
içten görünümü
depremde ve 1590'da saray bir miktar daha hasar gördü. Ancak, XIX.
yüzyıl ortalarından itibaren korunmaya alındı ve günümüze dek gelebildi.
Ziya Paşa,Endülüs Tarihi, s.293-294'ten derlenmiştir.
124
? cevaplayalım
El Hamra Sarayı'nın içinin ve dışının farklı özellikler göstermesinin sebebi ne olabilir?
Aragon kralının Kastilya kraliçesiyle evlenmesi sonucu İspanya'da Katolik Hristiyan birliği sağlandı.
1492 tarihinde Gırnata'yı ele geçiren Hristiyanlar, İslam kültür ve medeniyetine ait birçok eseri yıktılar.
Böylece İspanya'da 750 yıl süren İslam egemenliği sona erdi.
İspanya'da yaşayan Müslümanların bir kısmı Hristiyanlarca katledildi. Bu sırada Osmanlı Devleti,
kendi içinde yaşadığı iç karışıklıklardan dolayı buradaki Müslümanlara yeterince yardım edemedi. Bu
dönemde Akdeniz'de bağımsız hareket eden Türk denizcilerinden Oruç ve Hızır Reisler, İspanya'dan
sürülen ve baskıya uğrayan Müslümanların birçoğunu kurtarmayı başardı. Bu arada, İspanya'da
baskıya maruz kalan Yahudiler Osmanlı padişahı II. Bayezid tarafından İspanya'dan Osmanlı ülkesine
getirilerek Selanik,İzmir ve İstanbul'a yerleştirildi.
yorumlayalım
ENDÜLÜS'TE BİLİMSEL ORTAM
Endülüs Emevi Devleti, İspanya ve Avrupa milletlerinin ihtiyacı olduğu bir zamanda bilim, kültür ve eğitim
merkezi olarak hizmet vermişti. Vizigot'un başkenti Tuleytula, Endülüs İslam medeniyetinin önemli
merkezlerinden biriydi ve Hristiyanların eline geçerek VI. Alfonso'nun yeni başşehri olduktan sonra, bu medeni
birikimi sayesinde zamanla İspanya devletleri ve diğer Avrupa ülkelerinden gelen öğrencilere hizmet veren bir
bilim merkezi hâline geldi. VI. Alfonso, Endülüs medeniyetinin etkisinde kalarak sarayının her yanını İslam
kültürünün izleriyle bezemiş ve kendisini de “iki milletin imparatoru” ilan etti.
Hristiyanlar, İslam kültürünü tanımaya başladılar. Felsefede, bilimde, doğunun düşünce akımlarına yer
verdiler. Avrupa üniversiteleri Doğu bilgisini edinip çağın felsefesiyle köprü kurdular. Önce doğa sonra gök
bilimiyle ilgilendiler. Ellerine ne geçtiyse dillerine çevirdiler. Felsefe çalışmalarına çok sonra sıra geldi.
İzzet Tanju, Endülüste Raks, s.132-133-134'ten özetlenmiştir.
? cevaplayalım
Endülüs Emevi Devleti'nin Avrupa tarihine en çok hangi alanlarda katkıda bulunmuştur?
g. Abbasiler (750-1258)
Ebu Müslim'in Emevi Devleti'ni yıkarak Kûfe'de Ebul Abbbas'ı halife ilan etmesiyle Abbasi Devleti
kuruldu . İlk Abbasi halifesi Ebu'l Abbas Abdullah, Hz. Muhammed'in amcası Abbas'ın soyundandır.Bu
nedenle devletin adı Abbasi Devleti oldu. Ebu'l Abbas Abdullah Emevi sülalesinden olan muhaliflerini
etkisiz hâle getirerek otoriteyi sağladı. Daha sonra halife olan Ebu Cafer Mansur, devletin başkentini
Kûfe' den Bağdat'a taşıdı.
Abbasilerin en parlak dönemi Harun Reşid dönemidir (786-809).Harun Reşid'den sonra yerine
sırasıyla oğulları Emin, Memun ve Mutasım halife oldular. Emeviler zamanında sürekli olarak Araplarla
savaşan Türkler, Abbasiler zamanında İslamiyeti benimsemeye başladılar. Çünkü Abbasiler, Emeviler
gibi Arap milliyetçiliği yapmadılar. Türklere ve Arap olmayan Müslümanlara karşı iyi davrandılar.
Onların bu siyasetleri sonucu Talas Savaşı'ndan sonra Türkler arasında İslamiyet hızla yayıldı.
Özellikle Mutasım zamanında Türkler, önemli devlet makamlarına ve ordu komutanlıklarına
getirildiler. Mutasım, Türklerin Araplarla karışıp savaşçı özelliklerini yitirmemelerini sağlamak
amacıyla Türklerin yerleşmesi için Samarra şehrini inşa ettirdi.
Samarra şehrine ait
bugünkü görünüm
Samarra şehrine ait eski görünüm
125
? cevaplayalım
Samarra'nın fotoğrafları dikkate alındığında;
1. Mimari tarzda ne gibi değişikliklerolmuştur?
2. Bu mimari eserin yapılma sebebi ne olabilir?
3. Eski fotoğrafta da görüldüğü gibi neden şehir dışında bir yer seçilmiş olabilir?
Samarra, Abbasi Devleti zamanında Irak'ta Bağdat'ın yetmiş mil uzağında ve Dicle kenarında
kurulmuştu. Bu şehri, Halife Mutasım'a ve ücretli Türk ordusuna yeni bir yerleşim merkezi sağlamak
gayesiyle ünlü Abbasi kumandanı Türk asıllı Eşnas 836 senesinde, kurmuştu. Samarra kuruluşundan
892 senesine kadar 56 sene, Abbasi Devleti'ne başşehir oldu. 892 senesinde ise Halife Mutedid
Bağdat'ı tekrar başşehir yaptı.
Türklerin bir kısmı da Anadolu'nun güneyinde Maraş, Diyarbakır, Malatya, Adana, Tarsus gibi
şehirlerde Doğu Romalılara karşı
ASTURYA-LEON
UYGUR DEVLETİ
FRANK
kurulan Avasım hattına yerleştirildi.
KRALLIĞI
KIRGIZ DEVLETİ
KRALLIĞI
HAZAR
MACARLAR
DEVLETİ
Şehirlere yerleşen Türkler, Doğu
BULGARLAR KARADENİZ
Romalılara karşı İslamiyeti savunmak Kurtuba
KARAHAN DEVLETİ
için savaştılar ve çıkan isyanların
BİZANS İMP.
bastırılmasında Abbasilere yardımcı İDRİSİLER
HORASAN
AKDENİZ
AĞLEBİOĞULLARI
oldular. Mutasım zamanında Doğu
Şam
ZİRİLER
Roma'ya karşı düzenlenen seferler
BARKA
devam etti. Afşin idaresindeki İslam
MISIR
TOLUNOĞULLARI HİCAZ
ordusu, Doğu Roma'yı yenilgiye
OMAN
İHŞİDOĞULLARI
Medine
KÖRFEZİ
uğratmıştı. Bu zaferden sonra da
Mekke
Eskişehir'e kadar seferler düzenlendi.
NÜBYE
ALİLER
Abbasi Halifesi Mutasım'dan
HİNT
O K YA N U S U
sonra devlet içerisindeki Türklerin
YEMEN
etkisi giderek artmıştı. Abbasi
Devleti'nin siyasi birliği IX. yüzyılın
ETİYOPYA
ortalarından sonra çözülmeye
başlamıştı. 847 tarihinden itibaren
halifelerin otoritelerinin zayıflaması,
4.Harita: VIII- IX. yy.da Abbasi Devleti
Abbasi Devleti'nin parçalanmasına
sebep oldu. Abbasi sınırları içinde
kısa ömürlü olan yeni devletler kuruldu. Bu devletler;
? Mısır'da Tolunoğulları ve İhşidîler,
? Kuzey Afrika'da Aglebiler,
? Horasan' da Tahiriler,
? Maveraünnehir' de
Aşağıdaki tarih şeridine göre Abbasi Devleti
? Samanoğulları,
ile çağdaş olan devletleri belirtiniz.
? Irak ve İran'da
? Büveyhoğulları'dır.
(744-840)
MA
VE
R
ZA
HA
TOLEDO CUM.
KORSİKA
HARİZM
SİCİLYA
Herat
Musul
Gazne
le
KIBRIS
Samara 762
Bağdat 762
Fır
at
SURİYE
İskenderiye
Kerbela
Kudüs
Kahire 969
Fergana
Semerkant
(960-1089)
Dic
GİRİT
HİR
Tebriz
AVASIM
Kayrevan
NE
Merv
AZEBAYCAN
Fas
ÜN
Buhara
Zİ
Nİ
DE
SARDİNYA
Septe
(840-924)
RA
Kûfe
IRAK
Basra
Fustat
H
A
B
N
EY
R
(868-905)
Nil
(935-969)
Abbasi Halifeliği (750)
900 lü yıllarda Abbasi
hakimiyetindeki yerler
Kurtuba Emevi Halifeliği
(929).1012/31 yıkılışı.
Fatimi Halifeliği (909-1171)
Smanoğullarının hakim olduğu
yerler (945-1055)
Araplar tarafından kurulan
şehirler
0
250
500
750
1000 km
!!
TÜRGEŞLER
GAZNELİLER
HAZARLAR
HZ. MUHAMMED
VE DÖRT HALİFE
EMEVİLER
GÖKTÜRKLER
ABBASİLER
ENDÜLÜS EMEVİLERİ
B.SELÇUKLU DEVLETİ
SASANİLER
DOĞU ROMA İMPARATORLUĞU
200
300
400
500
600
700 800
900
MİLATTAN SONRA
126
1000
1100 1200
1300
Bu devletlerden Büveyhoğulları 945 yılında
Bağdat'ı işgal ederek halifeyi baskı altına aldı.
Gazneli hükümdarı Mahmut, Abbasi halifesini bu
baskıdan kurtararak halifeden "sultan" unvanını
aldı. Büveyhoğulları bir süre sonra halifeyi yeniden
baskı altına alınca, 1055 yılında Bağdat'a giren
Büyük Selçuklu Hükümdarı Tuğrul Bey, halifeyi bu
durumdan kurtardı. Bu olaydan sonra Abbasiler,
Bağdat'taki varlıklarını yaklaşık 250 yıl daha
sürdürdü. Ancak bu dönemde, siyasi ve askerî güç
olarak etkili olamadılar. Halifeliği ellerinde
bulundurdukları ve Arap olmayan diğer
Müslümanlara da eşit davrandıkları için bütün İslam
dünyasında saygı ve ilgi gördüler.
Abbasiler bütün Müslümanlara yeniden değer
vererek onlara eşit davrandılar. Böylece mevâlî
Yılmaz Boyunağa, Türk-İslam Sentezi, s.271- kavramı ortadan kalktı. Bu dönemde İranlılar ve
272'den alınmıştır. Türkler önemli devlet görevlerine getirildiler.
Abbasiler, şehirleri imar ederek Bağdat gibi yeni
yerleşim birimleri kurdular. Şehir halkı askerler,
memurlar, din adamları, esnaflar, zanaatkârlar, tüccarlardan oluşurdu. Köylüler tarım, bedeviler ise
hayvancılıkla geçimlerini sağlardı.
Abbasilerde halifeler devlet işlerinin yürütülebilmesi için vezirlik makamını kurdular. Vezirlere
geniş yetkiler verdiler. Vezirlerin yanı sıra Hz. Ömer Döneminde kurulan divanı geliştirdiler. Divanı
devlet yönetiminde en etkili kurum hâline getirdiler. Devlet ve memleket sorunlarını, önce divanda
görüşerek divanın önerdiği çözümleri uyguladılar. Bu divanların bazıları ve görevleri şunlardır:
? Divan-ı İnşa: Devletin yazı işlerini yürütmüştür.
? Divan-ı Mezalim : Adalet işlerine bakmıştır.
? Divanü'l Ceyş : Askerlik işleriyle ilgilenmiştir.
? Divan-ı Beytü'l Mâl : Devletin, gelir ve giderleri ile ilgilenmiştir.
Abbasiler Döneminden itibaren Müslümanlar, Hint ve Çin uygarlıklarından da yararlandı.
Hintlilerden matematikte onlu sistemi alarak Hint rakamlarını yeniden düzenleyip kullandılar ve
astronomi cetvellerinin hazırlanmasını öğrendiler. Ayrıca coğrafya, tıp, eczacılık alanlarında da önemli
bilgiler edindiler. Çinlilerden öğrendikleri kâğıt yapımını
Semerkant'ta kurdukları kâğıt atölyelerinde geliştirdiler. Daha
sonra, başta Bağdat olmak üzere diğer kentlerde de kâğıt
üretimini başlattılar.
Mısır, Suriye, Filistin ve Güney Anadolu'nun fetihleri sırasında
Müslümanlar, Yunan kültürüyle karşılaştı. Önemli bilim
merkezleri olan Urfa, Antakya, İskenderiye'de Eski Yunan
medeniyetine ait yazma eserler buldular. Eflatun, Aristo gibi
filozofların, Öklid gibi matematikçilerin, Ptolemaios (Ptolemyos)
gibi tıp bilginlerinin eserleri, Yunancadan Süryaniceye çevrildi;
daha sonra da Müslümanlar tarafından Süryaniceden Arapçaya
çevrilerek İslam dünyasında bilimsel çalışmalar geliştirildi. Bu
çalışmalar, özellikle Harun Reşid, Memun ve Mutasım
zamanında en ileri boyutlara ulaştı. Harun Reşid Döneminde
zengin bir kütüphaneye sahip Beytü'l-Hikme adıyla ilim merkezi
kuruldu.
1258 yılında İlhanlı Hükümdarı Hülâgu Han, ordusu ile
Beytü'l-Hikme'den bir resim
Bağdat'ı ele geçirerek Abbasi Devleti'ne son verdi. İlhanlılar Bağdat'ta bulunan kütüphaneleri tahrip ettiler. Kütüphanelerdeki on
binlerce kitabın bir kısmını
yakarken büyük bir kısmını da
Moğol asıllı İlhanlıların, kültür merkezlerini tahrip
Fırat Nehri'ne attılar. Bağdat'ı
etmeleri İslam kültür ve medeniyetinin gelişimini
yakıp yıkarak büyük katliamlar
nasıl etkilemiş olabilir?
yaptılar.
Abbasi ailesinden kurtulabilenler Mısır'a gitti. Mısır'daki Memlûk sultanı Baybars, Abbasi ailesinden
Mustansır'ı Mısır'da halife ilan etti. Memlûklü himayesindeki Abbasi halifeliği, Osmanlıların Mısır'ı
fethine kadar (1517) Mısır'da devam etti.
KİTAP VE MEDENİYET
Kitap, politikanın yöntemini belirler. Bilgi,
barışa götüren bir elçi görevi görür. Kitaplara
Müslüman nasıl bir sevgi ile bağlı olmalı! Hem de
tıp, astronomi ve felsefenin dışındaki geometri ve
matematik gibi soyut konulu kitaplarda bile.Galip bir
devletin barış antlaşması şartı olarak, silah ve harp
gemilerini istemeye özen göstermesi gibi, Abbasi
halifesi Harun Reşid de Amoria ve Ankara'nın
fethinden sonra aynı özen ve titizlikle eski yunan el
yazmalarını Doğu Roma'dan ister. Aynı şekilde
İslam dünyasında halife Memun, Doğu Roma kralı
3. Michael'e karşı kazandığı zaferden sonra,
tazminat olarak antik filozofların henüz Arapçaya
çevrilmemiş eserlerini, gerçek bir barışı
oluşturmaya yarayan fikrin araçlarını ister.
!!
127
2.KONU
TÜRK VE İSLAM BİLGİNLERİ
TEMEL KAVRAMLAR
BİLGİN
ÂLİM
HADİS
CEBİR
AVİCENNA
EBCED
USTURLAP
MUALLİM-İ SANİ
Bizim Rönesansımız
İslam Medeniyetinin
hatırasını çabuk unuttu;
halbuki ona karşı çok
büyük minnetleri vardı.
Prof. E.F.Kautier
Yılmaz Boyunağa
Tebliğinden Günümüze
İslam Tarihi s.434
düşünelim
1. Yukarıda İbni Sina'ya ait eczahanenin minyatürü
görülmektedir. X. yüzyılı yansıtan bu minyatür İslam
dünyasında bilim adına nasıl bir çağrışım yapmaktadır?
2. Yandaki sözde Türk-İslam bilginleriyle ilgili nasıl bir tespit
yapılmaktadır?
İslam dini insanların sadece inanç dünyalarını etkilemekle kalmamış, siyaset, ekonomi, sanat,
bilim ve düşünce gibi hayatın tüm alanlarını da etkilemiş ve geliştirmiştir. Tabiatı ve kâinatı Allah'ın
birliğinin delili olarak gören İslamiyet, çölde yaşayan ve cahil olarak nitelenen bir topluluktan bilimin her
alanında öncülük yapan bilim insanları yetiştirdi. Türkler İslamiyeti kabulleriyle birlikte devraldıkları
bilimsel mirası geliştirmişler, siyasi alanda olduğu gibi bilimsel alanda da medeniyetin gelişmesine
katkıda bulunmuşlardır.
İslam dünyasındaki bilimsel gelişmeler, Moğol istilası ve Endülüs'teki İslam devletlerinin saldırılar
sonucunda yıkılmasından olumsuz yönde etkilendi.
İslam dünyasında, dinî ilimler ve fen bilimleri birbirinden ayrı düşünülmeyip tam aksine birbirini
tamamlayan bilimler olarak kabul edildi. Sadece öğrenmekte ve araştırmakta kolaylık sağlamak
amacıyla bilimler, kendi arasında İslami, sosyal ve fen bilimleri şeklinde gruplandırılmaktaydı:
İslamî bilimler : Kur'an-ı Kerim'in ve İslam dininin doğru biçimde anlaşılması için yapılan
çalışmalar sonucunda İslami bilimler doğdu. Bu bilimler;
Tefsir : Kur'an-ı Kerim'i açıklayan ve yorumlayan bilimdir. Bu bilimle uğraşanlara müfessir denir. En
ünlü müfessirler; Taberî, Zemahşerî, İbn-i Mesud'dur.
Hadis : Hz. Muhammed'in Müslümanları aydınlatmak için söylediği sözlere hadis denilir. Bu
konularla ilgili bilime de hadis bilimi adı verilir. Hadis, Kur'an-ı Kerim'den sonra İslam dininin ikinci ana
kaynağıdır. Hadis bilimiyle uğraşanlara muhaddis denir. En ünlü muhaddisler Buharî, Müslim, Ebu
Davud, Tirmizî, İbn-i Mâce ve Nesaî'dir.
Fıkıh : İslam hukukudur. Bu bilimle uğraşanlara fakih, fakihlerin verdikleri kararlara fetva denilmiştir.
En ünlü fakihler Ebu Hanife, İmam Malik, İmam Şafî ve İmam Ahmet bin Hanbel'dir.
Kelam : Allah'ın birliğini, sıfatlarını, peygamberlik ve ahiretle ilgili konuları akıl ve mantık yoluyla
ispat eden bilimdir. En ünlü kelamcılar; İmam Maturidi, İmam Eş'ari'dir.
Tasavvuf: Allah'ı tanımayı ve ona kalp yoluyla yakınlaşmayı amaç edinen ilim dalıdır. En önemli
mutasavvıflardan biri de Muhyiddin ibni Arabi'dir.
Sosyal ve fen bilimleri: Müslümanlar İran, Suriye, Mısır ve Orta Asya'yı fethettiklerinde astronomi,
128
tıp, matematik, felsefe gibi bilimlerle karşılaştılar. Müslümanlar bu bilim dallarını Arapçaya yapılan
tercümeler vasıtasıyla tanıdılar. Özellikle Abbasiler Döneminde bilimsel çalışmalarda önemli
ilerlemeler görüldü.
Tarih : İslam tarihçileri, İslam tarihinin yanı sıra dünya tarihi ile ilgili eserler de verdiler. En ünlü
tarihçiler; Taberî, İbnü'l Esir, Mesudî'dir.
Coğrafya : İslam ülkelerinin sınırları genişledikçe bu ülkeleri gezen
seyyahlar ve bilim insan sayısı arttı. Bu seyyah ve bilim adamları gezip
gördükleri yerler hakkında kitaplar yazdılar. Bunlar arasında coğrafya
alanında eser veren Mesudî ,İbn-i Fadlan ve İdrisî en ünlü isimlerdir.
Astronomi : İslam dünyasında astronomiyle ilk olarak Fezârî ilgilendi.
Usturlap adı verilen bir aletle yıldızların hareketlerini izleyerek, Güneş ve Ay
tutulmalarının zamanını tahmin etti. Gece ve gündüzün kısalıp uzamasını
gösteren cetveller hazırladı. El Harizmî ise astronomi cetvelleri hazırlayarak
yıldızların hareketlerini izledi. Yine bu dönemde astronomi ile ilgili çalışmaların
yapıldığı rasathaneler kuruldu.
Matematik : Araplar, Hint rakamlarını alarak matematikte kullandılar. Bu
dönemde cebir ve logaritma ile ilgili birçok kural oluşturuldu. Trigonometri ve
geometri alanlarında da birçok eser verildi. Bu eserlerden Harizmî'nin
Usturlap
Hisabe'l-Cebr adlı eseri, Avrupa dillerine çevrildi ve Avrupa'daki
üniversitelerde yıllarca okutuldu.
Kimya : İslam dünyasında bilinen en ünlü kimyacı Câbir'dir. Kendisi ilk hassas teraziyi kullanmış,
çeşitli madenlerin alaşımlarıyla yapay altın yapmaya çalışmıştır. Kumaş ve deri boyama yöntemlerini
geliştirmiştir.
Tıp ve eczacılık : Bu alanda en ünlü bilim adamları İbn-i Sina ve Errazî idi. İbn-i Sina'nın El Kanun
Fi't-tıp adlı eseri 500 yıl süreyle Avrupa'da temel tıp kitabı olarak okutuldu. İbn-i Sina Avrupa'da
Avicenna adıyla tanındı. Errazî'nin çiçek ve kızamık hastalıklarını konu edindiği eserleri de Avrupa'da
okutuldu. İslam bilim adamları birçok hastalığın tedavisi için çeşitli bitkilerden ilaçlar yaptılar.
Fizik : Bugünkü fiziğin ışık bilimi sahasında, temel olarak ne görülüyorsa ilk kez ortaya koyan, İslam
dünyasının ünlü fizik âlimi İbnü'l-Heysem, 960-1039 yılları arasında yaşamıştır.
Felsefe : İslam dünyasında felsefe bilimi, İlk Çağ Yunan eserlerinin incelenmesiyle başladı. Eski
Yunan filozoflarının görüşleri temel alınarak yeni görüşler ortaya konuldu. Buna bağlı olarak İslam
felsefesi geliştirildi. En ünlü İslam felsefecileri; Kindî, Farabî, İbn-i Sina ve İbn-i Rüşd'dür.Farabi'ye
ikinci öğretmen anlamında “Muallim-i Sani” denilmiştir.
BİLİM
ADAMININ ADI
YAŞADIĞI
DÖNEM
BAZI ESERLERİ
GENEL ÖZELLİKLERİ
ÇALIŞTIĞI
ALANLAR
FARABİ
870 - 950
Kitab-ül Musiki
İhsau'l-ulum
Müzik üzerinde ilk yazılmış bir eserdir.
İlimlerin tarif ve tasnifini yapar.
Müzik,Fizik,
Felsefe,Psikoloji
GAZALİ
1058 -1111
İhyâ'ü-Ulûmi'd Dîn
El-Munkizu-mine'd-Dalâl
Mekâsidu'l-Felâsife
İnanç,İbadet ve tasavvufa dair konularını ele alır.
Düşünce hayatından bahseder.
Felsefenin mahiyetini ele alır.
Felsefe,Hukuk,
İlahiyat
İBNİ SİNA
980 -1037
Aş-Şifa
El-Kanun fı't-tıp
Büyük ansiklopedik bir eserdir.
Tıbbın bütün yasalarını ele alan bir eserdir.
Tıp,Eczacılık,
Felsefe
TABERİ
838 - 923
Târîhu'l-Ümen ve'l-Mülûk
Câmiu'l-Beyân an (fi) Te'vîli Âyati'l-Kur'an
Kendi zamanına kadar olan olayları ele alır.
Taberî Tefsiri olarak bilinir.
Tarih,Tefsir,Tıp,
Matematik
İBNİ RÜŞD
1126 -1198
Tehafütü't Tehafüt
Makela fı'l Mizac
Felsefenin temeli üzerine yapılan çalışmadır.
Felsefe,Matematik,
Fıkıh,Tıp ve Kelâm
EL İDRİSİ
1100 -1165
El Kitabür-Rücari
Kitabü'l Memalik ve'l Mesalik
Farklı ülkelerin özelliklerinden bahseden bir
eserdir.
Coğrafya ve
Eczacılık
İBNÜL-HEYSEM
960 -1039
Kitabü'l Menazir
Optik üzerine yazılan en sağlam eserdir.
Fizik
MUHYİDDİN-İ ARABİ
1165 -1240
Fususu'l-Hikem
Muhaderâtu'l-Ebrâr ve Müsameratü'l-Ahyâr
Hikmet İncilerinden bahseder.
Tasavvufî unsurlar içeren bir eser
Tasavvuf,Fıkıh,
Hadis,Tefsir,Felsefe,
Edebiyat,Kelâm
İBN-İ FADLAN
10.YÜZYIL
İbn-i Fadlan Seyehatnamesi
921-922 tarihlerindeki Türk ülkelerini anlatır.
Coğrafya,Diplomasi
? cevaplayalım
1. Türk-İslam bilginlerini ön plana çıkaran özellikleri yazınız.
2. Türk-İslam bilim insanlarının tek alanda ihtisas yapmamış olmaları o dönemdeki bilimsel
gelişmelerle ilgili nasıl bir fikre varmamızı sağlamaktadır?
129
ölçme ve
değerlendirme
A- Aşağıdaki çoktan seçmeli soruları cevaplandırınız.
1) Abbasiler bütün Müslümanlara değer vererek onlara eşit muamele yaptılar. Böylece mevâlî
kavramı ortadan kalktı. Bu dönemde önce İranlı, sonra Türk subay ve memurlar önemli
görevlere getirildiler.
Buna göre aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Mevâlî sosyal statüyü belirleyen bir kavramdır.
B) Abbasiler ordu komutanlığı gibi önemli askerî görevlere Türkleri getirmişlerdir.
C) Abbasiler ordu komutanlığı gibi önemli askerî görevlere İranlıları getirmişlerdir.
D) Türkler ve İranlılar Abbasi Devleti'nde memurluk yapmışlardır.
E) Araplar Abbasiler Döneminde devlet kademesinde görev almamışlardır.
2) I- Yalancı peygamberler ortadan kaldırılmıştır.
II- Kur'an-ı Kerim ayetleri toplanarak kitap hâline getirilmiştir.
III- Arapça resmî dil hâline getirilmiştir.
IV-İlk deniz savaşı yapılmıştır.
V-Avasım şehirleri kurulmuştur.
Bu gelişmelerden hangileri dört halife dönemine ait değildir?
A) I-III-V
B) II-IV
C) III-V
D) I-IV
E) II-IV-V
3) Aşağıdakilerden hangisi İslamiyetten önceki Arap Yarımadası için söylenemez?
A) Toplumda sınıf farklılıklarının olması
B) Kabileler arası savaşlar olması
C) Akrabalık bağlarının güçlü olması
D) Ticaretin gelişmemiş olması
E) Güzel konuşmaya ve şiire önem verilmesi
B- Aşağıdaki ifadelerin başındaki boşluğa doğru ise (D), yanlış ise (Y) koyunuz.
( ) 1- İslamiyetten önce Araplar sadece putperestliğe inanıyorlardı.
( ) 2- Abbasiler fetihlerden çok bilimsel faaliyetlere önem vermişlerdir.
( ) 3- Endülüs'te kurulan İslam devletlerinin bilimsel faaliyetleri Rönesans'a zemin
hazırlamıştır.
( ) 4- Dört Halife Döneminden sonra kurulan Emeviler Devleti ile Abbasiler aynı dönemde
yaşamışlardır.
( ) 5- Müslümanlar ilk olarak Habeşistan'a göç etmişlerdir.
C- Aşağıdaki cümlelerde boş olan yerlere uygun kelimeleri yazınız.
1- İslam tarihinde İslamiyetten önceki dönem, ........................
....................... olarak
adlandırılır.
2- Medine İslam Devleti ..................... olayı sonucunda kurulmuştur.
3- İlk İslam Devleti'nde, devlet teşkilatlanması, ............................ döneminde olmuştur.
4- Emeviler Döneminde Müslümanların Avrupa'daki ilerleyişi ................................. Savaşı ile
durmuştur.
5- Abbasiler Döneminde açılan ilim merkezine ....................................... denir.
D- Aşağıdaki ifadeleri uygun olan açıklamalarla eşleştiriniz.
A-Müslümanlar arası ilk iç savaş
( ) 1-Kurtuba
B-Kitab-ül Musiki
( ) 2-Cemel Olayı
C-Abbasilerin Türkler için oluşturduğu şehir
( ) 3-Hudeybiye Antlaşması
D-Müslümanlar arası ilk ayrılıklar
( ) 4-Hendek Savaşı
E-Müslümanların ilk kez hukuksal olarak tanınması
( ) 5-İbn-i Sina
F-Müslümanların son savunma savaşı
( ) 6-Kerbela Olayı
G-Endülüs Emevi Devleti
( ) 7-Ukaz
H-Müslümanlar arası ilk kesin ayrılıklar
( ) 8-Samarra
I- El-Kanun fı't-tıp
( ) 9-Farabi
J-Panayır
K-Müşriklerin putlarından birisi
130
ölçme ve
değerlendirme
E- 1) İslam, Hicret, Medine, Devlet, Vahiy kavramlarını kullanarak bir paragraflık metin
yazınız.
2) İslam uygarlığının oluşumunda hangi uygarlıkların etkisi olmuştur?
3) Emevilerle Abbasileri siyasi, sosyal ve kültürel açıdan karşılaştırınız.
4) Endülüs'te kurulan devletler Avrupa tarihini nasıl etkilemiştir?
5) Türk-İslam bilginleri İslamiyetin yayılışına ne gibi katkılar sağlamışlardır?
F-1) Avrupa‘da müslümanların ilerleyişinin durması aşağıdaki olayların hangisinin sonunda
gerçekleşmiştir.
A) Nihavend Savaşı
B) Talas Savaşı
C) Puvatya Savaşı
D) Köprü Savaşı
E) Mute Seferi
131
5. ÜNİTE
5. ÜNİTE: TÜRK-İSLAM DEVLETLERİ
(10-13. YÜZYILLAR)
1. KONU: TÜRKLERİN İSLAMİYETİ KABULÜ
2. KONU: İLK TÜRK İSLAM DEVLETLERİ
132
hazırlanalım
1. Kaşgarlı Mahmut'un Türk tarihindeki yerini araştırınız.
2. Gazneli Devleti'nin Türk tarihindeki önemini araştırınız.
3. Büyük Selçuklu Devleti kurulduğu sırada Anadolu'nun
siyasi durumunu araştırınız.
4. Dandanakan ve Malazgirt savaşlarının önemini Türkiye
tarihi açısından araştırınız.
5. Büyük Selçuklu Devleti'nin yıkılışında Batınilik
faaliyetlerinin etkisini araştırınız.
6. Büyük Selçuklu Devleti Döneminde bilim alanında
meydana gelen önemli gelişmelerin neler olduğunu araştırınız.
REGİSTAN MEDRESESİ-SEMERKANT
133
1.KONU
TÜRKLERİN İSLAMİYETİ KABULÜ
TEMEL KAVRAMLAR
MAVERAÜNNEHİR
GÖK TANRI
UÇMAĞ
TAMU
KUBBE
KÜMBET
KEMER
TÜRKMEN
"İnsanlara feyz ruhu vermiş olan
dinimiz, son dindir.
En mükemmel dindir. Çünkü
dinimiz akla, mantığa, gerçeğe
tamamen uyuyor ve uygun
düşüyor. Eğer akla, mantığa ve
gerçeğe uymamış olsaydı,
bununla diğer ilahi tabiat
kanunları arasında çelişki
olması gerekirdi. Çünkü tüm
evren kanunlarını yapan
Tanrı'dır.»
M. Kemal ATATÜRK
Atatürk‘ün Söylev ve
Demeçleri, C 2, s.98.
düşünelim
1. Yukarıdaki görselde Semerkant‘taki Registan Medresesi
görülmektedir. Görselde İslam öncesi döneme göre kültürel
değişimi ifade eden hangi unsurlar görülmektedir?
2. Atatürk'ün sözünden hareketle Türklerin İslam dinini
benimsemelerinin sebebi sizce neler olabilir?
1. Türkler ve İslamiyet
İslamiyetin ortaya çıktığı dönemlerde Kök Türk Devleti Çin saldırıları sonucunda yıkılmış, bu
devletin yerine Orta Asya ve Batı Türkistan'da birçok yeni Türk devleti kurulmuştu. Bu devletlerin büyük
çoğunluğu, Gök Tanrı, Şamanizm, Manihaizm, Budizm gibi dinleri benimsemişlerdi.
Hz. Ömer Döneminde İran'ın fethedilmesiyle Müslüman Araplarla Türkler komşu oldu. Bu dönemde
İslam Devleti'nin sınırları Kuzeyde Kafkasya'ya doğuda ise Horasan'a ulaşmıştı. Hz. Osman
Döneminde ise İslam Devleti'nin sınırları Ceyhun Nehri'ne kadar genişleyerek Türklerle Müslüman
Araplar arasında mücadeleler başladı. Emeviler Döneminde İslam ordularının Horasan ve
Maveraünnehir bölgesini fethetmesi bu bölgedeki Türklerle Müslüman Araplar arasında şiddetli
savaşlara neden oldu. Bu mücadelenin yaşanmasında Emeviler Döneminde devlet politikası hâline
gelen Arap milliyetçiliğinin büyük etkisi olmuştu. İslamiyetin Türkler arasında yayılması ve etkin bir hâle
gelmesi Abbasiler Döneminde mümkün oldu.
VIII. yüzyılın ortalarına doğru Orta Asya üzerinde Abbasiler ile Çinliler arasında bir mücadele söz
konusuydu. Orta Asya üzerindeki bu güç mücadelesi 751'de Müslüman Araplarla Çinliler arasında
savaşa dönüşmüştü. Talas Savaşı adı verilen bu savaşta Karluk Türklerinin Müslüman Arapların
yanında yer alması ile, Çinliler Türk-Arap ittifakına karşı büyük bir yenilgiye uğrayarak Orta Asya
üzerindeki hâkimiyet mücadelesinden vazgeçmek zorunda kaldılar.
Talas Savaşı'ndan sonra Türkler, İslam dinini yakından tanıma imkânına kavuşarak kitleler hâlinde
Müslüman olmaya başladılar. Talas Savaşı kültür tarihi bakımından da önemlidir. Müslümanların eline
esir düşen Çinliler aracılığıyla Çin dışında ilk defa
Talas Savaşı'nın Türk ve dünya
Semerkant'ta kâğıt üretilmeye başlandı. Müslüman
tarihi açısından sonuçları nelerdir?
Araplar kâğıdı Çin'in dışında imal ederek medeniyetin
bütün dünyada hızla yayılmasına hizmet ettiler.
!
134
!
Kâğıt üretimiyle medeniyetin
yayılması arasında nasıl bir ilişki
olabilir?
Daha ilk savaşlardan itibaren Türkleri tanıyan
Müslüman Araplar onların cesur, disiplinli, sadık
güzel görünüşlü ve gösterişli olduklarını
görmüşlerdir. Horasan valisi Ubeydullah B.
Ziyad'ın 674'te Buhara'da yaptığı savaşta 2000
yetenekli Türk okçusunu göreve alması,
Türklerden özel birlik oluşturulmasına ilk örnektir.
Daha sonra halife Mansur ve Harun Reşid
dönemlerinde halifenin ve devlet büyüklerinin
hizmetlerinde görevlendirilenler arasında Türkler
de vardı. Halife Me'mun, kardeşi Emin ile yaptığı
taht mücadelesinde emrindeki Türk askerlerine
güvenmişti.
Mehmet Altay Köymen, Selçuklu Devri Türk
Tarihi, s. 8'den özetlenmiştir.
!
Türklerin Müslüman Arap ordularında
yer almaları onların Müslüman Araplarla
ilişkilerini nasıl etkilemiş olabilir ?
İTİL BULGARLARI
Bulgar ülkesine gelen Abbasi elçilik
heyeti içerisinde yer alan İbn-i Fadlan,
yazdığı seyahatnamesinde, bu ülke
insanlarının temiz, doğru, çalışkan ve
samimi Müslüman olduklarından bahsetmekte ve Bulgar ilinde gecelerin çok kısa
olması dolayısıyla Türklerin, sabah
namazını kaçırmamak için, bir ay, geceleri
uyumadıklarından söz etmektedir. Bu
sözler, Türklerin, İslam'ı ne derece güçlü bir
inançla kabul ettiklerini göstermektedir.
Osman Turan,Türk Cihan Hâkimiyeti
Mefkûresi Tarihi, s. 152-153'ten
özetlenmiştir.
Türklerin, Abbasiler Döneminde ordu ve
devlet teşkilatlarında görev almaları,Türkler
arasında İslamiyetin yayılmasını sağladı. Bu
yüzden özellikle Mâverâünnehir, Seyhun ve
Ceyhun ırmakları arasındaki bölgede yaşayan
Türkler arasında İslamiyet yayılmasında etkili
oldu. Bu yayılış sürecinde İtil (Volga) Bulgarları
da İslam dinini tanıma fırsatı buldu.
Türkler arasında İslamiyetin yayılması Orta
Asya ve Horasan bölgesinde İslam kültürüne
dayanan yeni bir uygarlık ortamının oluşmasını
sağlamıştır.
yorumlayalım
İSLAM ÖNCESİ İNANIŞ
Gök Tanrı'ya inanılıyordu.
l Türk töresinde hırsızlık, yalancılık,
adaletsizlik yasaklanmıştı.
l Ahiret inancı içinde iyi insanların
ödüllendirildiği Ucmağ (Cennet),
kötülerin ise cezalandırıldığı Tamu
(Cehennem) isimli yer inanışı vardı.
l Temizliğe önem veriliyordu.
l Farklı inanışlara hoşgörülü bir bakış
söz konusuydu.
l Din adamlarının herhangi bir
üstünlüğü bulunmuyordu.
İSLAM İNANIŞI
Tek Allah inancı vardır.
l İslam ahlak anlayışında hırsızlık,
yalancılık ve adaletsizlik günah sayılır,
l Ahiret inancı vardır. Ölümden sonra iyi,
güzel ahlaklı insanların cennete, kötü
ahlaklıların cehenneme gideceğine
inanılır.
l Temizlik imandandır ilkesi vardır.
l İslamiyet hoşgörü dinidir.
l Din adamlarına ayrıcalık tanıyan
ruhban sınıfı yoktur.
l
l
Türkler Ansiklopedisi, C 4, s.258'den özetlenmiştir.
? cevaplayalım
Yukarıdaki bilgilere göre Türklerin İslamiyeti benimseme sebepleri neler olabilir?
135
2. Türklerin İslamiyete Hizmetleri
Türklerin İslamiyeti kabul etmeleri, İslam ve dünya tarihi açısından önemli sonuçlar doğurmuştur.
Türkler, Abbasiler Döneminde İslam Devleti'ni Bizans'a karşı korudular, Gazneliler Döneminde
İslamiyet Hindistan'a kadar Türkler sayesinde ulaştı. Büyük Selçuklu Devleti Döneminde ise İslam
dünyasının koruyucusu oldular ve Anadolu'da İslamiyetin yayılmasını sağladılar. Yine Türkiye
Selçukluları Döneminde Haçlı saldırılarına karşı önemli başarılar elde ettiler. Osmanlı Devleti
Döneminde ise Türkler İslam dünyasının siyasi lideri oldular ve İslam dininin Balkanlar'da yayılmasını
sağladılar.
İslam dinini kabul eden Türkler millî benliklerini korudukları gibi aynı zamanda, İslam medeniyetine
katılarak bu medeniyetin temel taşlarından biri oldular. Türklerin İslam medeniyetine girmiş olmaları
yurt arayışı ile birleşince onları Asya bozkırlarından Ön Asya'ya getirip oraya yerleşmelerini sağladı. Bu
suretle Türkler tutunabilecekleri, büyük ve düzenli devlet kurabilecekleri bu bölgeye yerleştiler.
İslam medeniyetinin gelişmesinde de Türklerin büyük katkıları olmuştur. Batıda unutulmuş olan
Eski medeniyetlerin eserleri, İslam medeniyeti sayesinde tekrar Avrupa'ya taşındı. İslam
medeniyetinin öncüleri durumunda olan Türk
Türklerin İslamiyete olan hizmetleri,
bilginler bütün dünya tarafından tanındı ve
Türk-İslam ve dünya tarihinde hangi
eserleri yüzyıllarca bilime rehberlik etti. Bu Türk
gelişmelerin yaşanmasına neden olmuştur?
bilginlerinin en ünlüleri Farabi, Birunî ve İbni
Sina'dır. Selçuklu veziri Nizamülmülk tarafından
Bağdat'ta kurulan Nizamiye Medresesi (1066), Türklerin eğitim alanında yapmış oldukları hizmetlere
örnektir.
!
yorumlayalım
İSLAMİYET VE OĞUZLAR
İslamiyetin Oğuz ve Karluklar arasında yayılması Türk tarihinde olduğu gibi İslam ve dünya tarihinde de
büyük neticeler doğurmuştur. Bu iki Türk kavmi, Kök Türklerden sonra, iki asır kadar kendi yabguları idaresinde
Araplara ve Samanilere karşı bağımsızlıklarını korumuşlar fakat hakanlık derecesine yükselememişlerdi.
İslamiyet şimdi bunların idaresinde bulunan şehirlerde manevi kudretini hissettiriyor ve “sulh yolu” ile
yayılıyordu. Hakikaten bu aşamalı nüfuz ve yayılışlar sayesindedir ki kaynaklar 960 yılında 200.000 çadır halkı
gibi büyük bir göçebe kitlesinin toptan İslam dinini kabul ettiğine dair mühim bir hadiseyi bildirmişlerdir. Bu
büyük hadise, birkaç asırlık yaklaşma ve temasların artık ciddi semereler vermeye başladığını gösterir.
Böylece İslamiyet Türklerin evrensel ve millî dinî hâline gelmekte ve büyük bir inkılap başlamış bulunmakta idi.
Osman Turan,Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi, s.239'dan özetlenmiştir.
? cevaplayalım
Türklerin Müslüman olması İslam dünyasını nasıl etkilemiştir?
yorumlayalım
TÜRK-İSLAM SANATI
Türklerin İslam sanat dünyasına kazandırdığı biçimleri görmek
mümkündür. Farklı uygarlıklardan alınıp Türkler tarafından geliştirilen
kubbe, kemer ve sütun biçimleri, Orta Asya yaşantısı ve çadır
kültürünün, İslam mimarisine yansıtıldığı yeni bir mimarî üslubu
getirmiştir. Özellikle tekke, kümbet, cami ve medrese gibi yapılarda, Türk
mimari üslubunun eşsiz örnekleri görülür. Türkler yazı, cilt, çini, minyatür
sanatları ile seramik, dokumacılık, taş ve maden işçiliği vb. alanlarda
eşsiz eserler vermişlerdir. Türkler kabartma sanatlarında da başarılı
örnekler vermişlerdir. Örneğin birçok yapıda hayvan figürleri kullanılmış,
Sultan Tuğrul bastırdığı madalyona kabartma resmini koydurmuştur.
Müzik alanında da Türkler yenilikler getirmişlerdir. Farabi müzik üzerine
iki eser yazmış ve bunlar dünya müzik tarihine geçmiştir.
İbrahim Kafesoğlu, Selçuklu Tarihi, s.120-121'den özetlenmiştir.
Ahmet Yesevi'nin Türbesi
? cevaplayalım
Orta Asya‘da Türk-İslam sanatının özellikleri hakkında neler söylenebilir?
136
3. Mısır'da Kurulan Türk Devletleri
İslam Devleti topraklarına katıldıktan sonra eyalet hâline getirilen Mısır, merkezden gönderilen
valiler tarafından yönetiliyordu. Ancak zamanla
Abbasi halifelerinin otoritesi zayıflayınca
Abbasi Devleti'nin durumundan yola çıkarak
eyaletlere tayin olan valiler merkezde kalarak,
çöküş dönemine giren devletlerin genel
yerlerine naipler gönderdiler. Abbasi Devleti'ni
özellikleri hakkında neler söylenebilir?
parçalanma sürecine girdiği sırada Mısır'da vali
olarak görevli olan Tolunoğlu Ahmet'in burada
kendi devletini kurması ile birlikte 1000 yıl boyunca sürecek olan Türk egemenliği başlamış oldu.
!
MISIR’I YÖNETEN TÜRK DEVLETLERİ
İHŞİDİLER
935-969
TOLUNOĞULLARI
868-905
EYYÛBİLER
1174-1250
MEMLÜKLER
1250-1517
OSMANLILAR
1517-1881
? cevaplayalım
Yukarıdaki şemadan hareketle Türk-Mısır ilişkileri hakkında hangi çıkarımlarda bulunabiliriz?
a. Tolunoğulları (868-905)
Abbasiler Müslüman Türklere değer vermişler, Türkleri valilik, ordu komutanlığı gibi üst düzey
devlet görevlerine getirmişlerdi. Abbasi halifesinin takdirini kazanmış Türk komutanlardan biri olan
Tolunoğlu Ahmet üvey babasının yerine Mısır'a naip olarak gönderildi.
Tolunoğlu Ahmet babasının ölümü üzerine Bağdat'taki saltanat kavgalarından da yararlanarak
bağımsızlığını ilan etti ve Tolunoğulları Devleti'ni kurdu (868). Bu devlet aynı zamanda Mısır'da kurulan
ilk Türk devletidir. Devletin başkenti Fustat olup halkın çoğunluğu Arap, yöneticileri ise Türk'tü.
Tolunoğlu Ahmet; Suriye, Lübnan, Filistin ve Bingazi'yi fethederek ülkesini genişletti. Anadolu'yu
elinde tutan Bizans ile iyi ilişkiler kurdu.
Ahmet ölünce (884) yerine, oğlu Humaraveyh geçti. Humaraveyh'in hükümdarlığını kabul etmeyen
bazı devlet adamları ve komutanlar ayaklandılar. Humaraveyh bu ayaklanmaları bastırdı ancak bu
olaylar sonucu kendisi de yıprandı. Daha sonra Tolunoğulları Devleti'nin başına geçmek isteyenler
arasında taht kavgaları başladı. Bu kavgalardan yararlanan Abbasiler, Tolunoğulları Devleti'ne son
vererek Mısır'ı tekrar ele geçirdiler.
yorumlayalım
Haritadaki bilgileri dikkate alarak aşağıdaki boşlukları doldurunuz.
Selanik
Edirne
Trabzon
İstanbul
Ankara
İznik
Sivas
Bakü
BİZANS İMPARATORLUĞU
Kayseri
Konya
İzmir
Van
HAZAR DENİZİ
K A R A D E N İ Z
Sinop
BULGARLAR
Harran Diyarbakır
Adana
Nusaybin
Antakya
Humus
KIBRIS Trablus HAMDANİLER
GİRİT
Musul
Bağdat
A K D E N İ Z
Şam
Akka
Yafa
Kudüs
Sidon
İskenderiye
Gazze
Süveyş
Kahire
(Fustat)
TO
L
UN
OĞ
F A T İ M Î L E R
UL
ER
İL
AS
B
AB
Tebük
Tinis
Kene
A R A B İ S TA N
IL
Medine
D
Teb
IZ
RI
K
LA
Basra
E
250
500
750
1000 Km
N
0
İZ
1.Harita: Tolunoğulları Devleti
137
Tolunoğullarının coğrafi
konumunu yazınız.
Tolunoğulları ile siyasi
mücadelede bulunabilecek
güçleri yazınız.
yorumlayalım
TOLUNOĞULLARI DÖNEMİNDE MISIR
Tolunoğlu Ahmet, Mısır'ı sosyal ve ekonomik yönden kalkındırdı. Nil Nehri üzerinde bentler ve
su kanalları yaparak tarımı geliştirdi. Halkın refah seviyesini yükseltti. Ülkesinde din ayrımı
yapmadan herkese eşit davrandı. Tolunoğulları Döneminde Mısır, mimaride altın çağını yaşamıştır.
Bu dönemde yapılan Ulu Cami ve Tolunoğlu Ahmet Cami Kahire'deki en önemli mimari eserlerdir.
Tolunoğlu Ahmet Cami'nin bitişiğinde hamam ve eczane de vardı.
Tolunoğlu Ahmet, kurmuş olduğu “Maristan” adını verdiği hastane ve eczane için 60.000 dinar
ayırmıştı. Hastaneye esir, asker, zengin veya fakir herkes alınır, hastalardan tedavi için herhangi bir
ücret alınmazdı.
Yılmaz Boyunağa, Tebliğinden Günümüze Kadar İslam Tarihi, s.482'den özetlenmiştir.
? cevaplayalım
Yukarıdaki metinde bahsedilen hizmetleri gerçekleştiren Tolunoğullarının bölge halkı üzerinde
etkileri neler olabilir?
b. İhşidiler (Akşitler) (935-969)
Mısır'da kurulan ikinci Türk devletidir. Kurucusu Abbasi Devleti tarafından Mısır'a vali olarak tayin
edilen Muhammed'dir. Muhammed'in babası Togaç, Ferganalı bir Türk'tü ve Abbasilerin Suriye
valiliğini yapmıştı. Muhammed de çeşitli valiliklerde bulunduktan sonra 933'te Mısır valiliğine tayin
edildi. Abbasi Halifesi Er-Razi Billah, Muhammed'e Akşit unvanını verdi. Muhammed Mısır'da
bağımsızlığını ilan ederek başkenti Fustat olmak üzere İhşidiler Devleti'ni kurdu (935).
Mısır'da adaletli bir yönetim uygulayan Muhammed, Suriye, Filistin ve Lübnan'ı ele geçirdi.
İslamiyetin kutsal şehirleri olan Mekke ve Medine'yi kendine bağladı.
K A R A
D E N İ Z
Sinop
İstanbul
Trabzon
Ankara
Sivas
İznik
Bakü
BİZANS İMPARATORLUĞU
Van
Kayseri
Harran Diyarbakır
Konya
İzmir
Adana Kargamış
Nusaybin
Musul
Antakya
BULGARLAR
Edirne
Selanik
GİRİT
A
I
F A T I M Î L E R
H
K
Ş
D
E
N
İ
İskenderiye
Kahire
(Fustat)
İ
Humus
Trablus
Şam
KIBRIS
D
İ
L
E
Z
Yafa
Kudüs
Gazze
Bağdat
İsfahan
Yezd
R
L E
S İ
A
B
A B
Süveyş
Nesa
H A Z A R
D E N İ Z İ
Şiraz
B
Basra
A
S
R
A
K
Ö
R
Tebük
R
F
E
Z
İ
K
IZ
Medine
IL
D
E
N
Cidde
İZ
Mekke
Arafat
0
250
500
750
1000 Km
2. Harita: İhşidiler Devleti
Muhammed ölünce (946) yerine oğlu Unûçur geçti. Ancak çocuk yaşta olduğundan naipliğini Habeşli Kâfur üstlendi. Kâfur, yıkılışına kadar devletin en etkili yöneticisi oldu. Daha sonra kardeşler
arasında çıkan taht kavgaları, karışıklıklara yol açtı. Bu karışıklıklardan usanan bazı devlet adamları,
batı komşuları olan Fatımîlerden yardım istediler. Mısır'da gözü olan Fatımîler, bu isteği kabul ederek
Mısır'a girdiler ve İhşidiler Devleti'ne son verdiler(969).
138
2.KONU
İLK TÜRK İSLAM DEVLETLERİ
TEMEL KAVRAMLAR
DANDANAKAN
KINIK
DİVAN-I LÜGATİ'T-TÜRK
BATINİLİK
KUTADGU BİLİG
SULTAN
NİZAMİYE MEDRESELERİ
BUHARA
SEMERKANT
Türklerin tarihini bilmeden
İslam tarihini anlamak
mümkün olamayacağı nasıl
tabii ise, İslam tarihi çerçevesi
içerisine sokmadan Orta
zaman Türk tarihini anlamak
mümkün olamayacağı da o
kadar tabiidir.
M.Fuat KÖPRÜLÜ
F. Köprülü, İslam Medeniyet
Tarihi,s. 13.
düşünelim
1. Üstteki görselde Karahanlılar Dönemine ait mimari bir eser
görülmektedir. İlk Türk-İslam devletlerinin bu tür eserleri
yapmaları onların hangi özeliğini gösterir?
2. Yanda verilen kavramlar size neleri çağrıştırmaktadır?
3. Yandaki sözün Türk-İslam tarihi ile ilgili yaptığı vurgu nedir?
1. Karahanlılar (840-1212)
Karahanlılar, Orta Asya'da kurulan İlk Müslüman Türk devletidir. Bu özeliğinden dolayı Türk
tarihinde Karahanlıların özel bir yeri ve önemi vardır. Hâkaniye ve İlig-Hanlar şeklinde de isimlendirilen
Karahanlı Devleti, başta Karluklar olmak üzere Yağma, Çiğil ve Tuhsi gibi Türk boylarının desteğiyle
kuruldu. Karluk yabgusu, bağlı bulunduğu Uygur Hakanlığı'nın 840 yılında Kırgızlar tarafından
yıkılması üzerine bağımsızlığını ilan etti. Kendisini Türk hakanlarının mirasçısı sayan yabgu,
“karahan” unvanını aldı.
Karahanlılar Devleti İslam öncesi Türk devletlerinde görülen ikili yönetim anlayışını devam ettirdi.
Karahanlıların ilk hükümdarı olarak bilinen Bilge Kül Kadır Han, Maveraünnehir'deki Samanoğulları
Devleti ile mücadelelerde bulundu. Kadır Han 893'te başkenti Kaşgar'a nakletti. Bu dönemde yeğeni
Satuk Buğra Han Müslümanlarla temas kurmuş ve İslam dinini kabul etmiştir. Müslüman olduktan
sonra Abdulkerim adını alan Satuk Buğra Han, amcasından sonra tahta geçince İslamiyeti resmî din
olarak kabul etti (920). Satuk Buğra Han Müslüman olduktan sonra İslamiyetin Türkler arasında
yayılması için çalıştı.
Karahanlı Hükümdarı Ebu Nasr Ahmed zamanında, kardeşi İlig Nasr tarafından Gaznelilerle
birlikte Samanoğulları Devleti'ne son verildi (999). Ebu
Nasr Ahmed, Abbasi halifesi tarafından İslam hükümdarı
Karahanlı Devleti’nin Türk tarihindeki
önemi hakkında neler söylenebilir?
olarak tanınan ilk Karahanlı hanı oldu. Karahanlı
Devleti'nin sınırları Balasagun, Özkent ve Tarım
Havzası'nın batı kısmı ile Karakurum dağları dolaylarına
kadar genişledi. Güneyde Gazneliler ile komşu oldular ve sık sık çatıştılar. Ancak hanedan arasında
çıkan anlaşmazlıklar neticesinde devlet Doğu ve Batı olmak üzere ikiye ayrıldı (1042). Doğu
Karahanlıların başında Tamgaç Buğra Han; Batı Karahanlıların başında ise Ahmet Arslan Han
bulunmuştur.
<Doğu Karahanlı Devleti (1042-1211)
Doğu Karahanlı Devleti'nin sınırları Kaşgar, Fergana, Balkaş Gölü civarına kadar uzanmıştı. En
önemli şehirleri Balasagun, Talas ve Kaşgar şehirleri idi.
!
139
Türkler arasında İslamiyet'in yayılışında
Samanoğulları Devleti'nin nasıl bir etkisi olmuştur?
Doğu Karahanlı Devleti 1090 yılında Selçuklulara bağlandı. Devlet 1130 yılında Moğol asıllı
Karahıtayların hâkimiyetine girdi. Bu durum 1211'e kadar devam etti. Bu tarihte hanedanın son
üyesinin ölümü ile devletin siyasal varlığı sona erdi.
Doğu Karahanlı Devleti'nin ilk hükümdarı sayılan Tamgaç Buğra Han adil bir hükümdar olarak
tanınmaktaydı. Yusuf Has Hacip'in yazdığı Kutadgu Bilig bu hükümdara sunulmuştur.
O Ğ U Z L A R
HAZAR
ARAL GÖLÜ
BALKAŞ GÖLÜ
İl
i Ne
DENİZ
Otrar
K A
İ
Buhara
Almalık
hr i
R
A
Kaşgar
H
N
A
Semerkant
L I
Karaşar
L
A
Hami
R
Tarım Havzası
Tirmiz
Hoten
G
A
Z
N
E
L
İ
L
E
R
BA
SR
A
KÖ
RF
EZ
İ
UMMAN DENİZİ
0
450
900
1350
1800
2250 Km
Karahanlılar
3. Harita: Karahanlı Devleti
yorumlayalım
TÜRK ŞEHİRLERİ
VIII ve IX. yüzyıllar İslamiyetle tanışılan zamandır. Yeni bir ruha bürünmekte olan Türk şehirleri,
Türk-İslam çizgisine kaymakta ve yeniden şekillenmektedir. Sasaniler ve daha sonra da Türk
boylarının gayretiyle oluşan bu gelişme, Moğol saldırılarıyla alt üst olur. Semerkant ve Buhara, sık
sık el değiştiren, istikrar arayışı içinde olan şehirlerdir. Özellikle Semerkant, çok gözde bir merkezdir.
Kısa dönemlerle başkentlik yapan bu stratejik şehir, daha sonraki zamanlarda da Timur'la birlikte
“şehirlerin şahı” unvanına ulaşmıştı. Bugünkü Semerkant ve Buhara, görenleri büyülüyordu. Orta
Çağ Avrupa şehirleri ise feodalizmin kökleşmesine büyük ölçüde katkıda bulundu. Bu, Avrupa'nın
yeni saldırılarla karşı karşıya kalması idi. Yeni saldırılar daha çok yağmaya ve yakıp yıkmaya
dönüştü. Saldırganlar, kilise, kasaba ve manastırları yağma edip rahip ve keşişleri kılıçtan
geçiriyorlardı. Avrupa şehirleri doğu medeniyetlerindeki şehirleşmenin aksine içe kapanık ve soğuk
bir görüntü arz ediyordu. İlerleyen yıllarda doğu şehirleri Avrupa şehirleşmesinin de örneği olmuştu.
V.V.Barthold, Moğol İstilasına Kadar Türkistan, s. 67-94'ten özetlenmiştir.
? cevaplayalım
Orta Çağda Müslüman şehirleri ve Avrupa şehirleri hakkında neler söylenebilir?
140
yorumlayalım
YUSUF HAS HACİP
Karahanlı Devleti Döneminde yaşayan Yusuf Has Hacip, Balasagun şehrinde 1017 yılında
doğdu. İlk eğitimini Balasagun'da aldı. Onu bütün dünyaya tanıtan ünlü eseri Kutadgu Bilig'i elli
yaşlarında yazdı. 18 ayda tamamlanan bu eseriyle âdeta ölümsüzleşti.
Yazdığı bu eserini 1070 yılında Karahanlı hükümdarı Uluğ Kara Buğra Han'a takdim etti. Kendisi
de edebiyat ve sanat meraklısı olan Uluğ Kara Buğra Han, sarayda kitabı okuttuktan sonra
Balasagunlu Yusuf'a “Uluğ Has Hacip” unvanını verdi.
Devrinin seçkin bir bilgin ve yazarı olan Yusuf Has Hacip, eseri günümüze ulaşan İslami Türk
edebiyatının ilk yazarıdır. Yusuf Has Hacip, 1077 yılında vefat etmiştir. Kabri, Doğu Türkistan'ın en
önemli şehirlerinden birisi olan Kaşgar'da bulunmaktadır.
Kutadgu Bilig kısaca mutluluk veren bilgi anlamına gelir. Eserde birbiriyle iç içe olan birey, toplum
ve devlet yaşamının, en iyi şekilde düzenlenmesinde gerekli olacak bilgi, düşünce, anlayış ve
erdemlerin neler olması gerektiği, bunların hangi yolla elde edilebileceği ve nasıl faydalanılacağı
anlatılmaktadır.
Kutadgu Bilig, Uygur alfabesi ile yazılmış Türklerin İslami dönemdeki ilk edebi ürünüdür.
Hükümdarlara öğüt veren ilk “Siyasetname” özelliği de taşır.
Fikri Silahdaroğlu, Yusuf Has Hacib, Günümüz Türkçesi ile Kudatgu Bilig Uyarlaması, s. 95110'dan derlenmiştir.
? cevaplayalım
Yusuf Has Hacip'in yaşadığı dönemdeki toplumsal sorunlar neler olabilir?
yorumlayalım
KUTADGU BİLİG'DEN ÖĞÜTLER
(Bir gün hükümdar, Kün-Togdı, Ögdülmiş ve Odgurmış bir araya gelerek devlet meseleleri üzerine
sohbet ederler.)
Kün-Togdı: Ay- Toldı'nın emaneti akıllı ve bilgili Ögdülmiş, halkın benim üzerindeki hakları nelerdir?
Ögdülmiş: Halkın senin üzerinde üç hakkı vardır; bunlardan biri memleketinde gümüş temiz kalsın,
onun ayarını koru. İkincisi halkı adil kanunlar ile idare et; birinin diğerine baskı yapmasına meydan
verme, onları koru. Üçüncüsü bütün yolları emin tut; yol kesici ve haydutların hepsini ortadan kaldır.
Odgurmış: Ey kudret sahibi hükümdarım, bu beyler baştır; baş nereye giderse halk da onu takip
eder. Sen tavrını düzeltirsen halkın hareketi kendiliğinden düzene girer. Bu yüzden her türlü işi bilgi ile
işle; her güzel iş bilgi ile meydana gelir.
Ögdülmiş:(Hükümdara dönerek) Akıl kaçana yetişir, uçanı yakalar, kırığı sarar ve bozuğu düzeltir.
Beyler bilgi ile halka baş olur. Kılıç memleket zapt eder ve zafer kazanır; kalem de memleket tanzim
eder ve hazine toplar. Kılıç kan damlatırsa memleket alır; kalemden mürekkep damlarsa, altın gelir.
Ayrıca hizmet edenin hakkı verilmelidir. Fakir zenginleştirmeli ve aç doyurmalıdır. Orta hâlli kimselerin
yükü fakirlere yüklenmemeli; yoksa fakir açlıktan kırılır ve mahvolur. Fakiri korursan, o orta hâlli olur;
orta hâlli biraz kendini toplarsa zengin olur. Fakirler orta hâlli olursa, orta hâlliler zenginleşir; orta hâlliler
zenginleşirse, memleket zengin olur ve halk huzura kavuşur. İyi bir bey halka karşı cömert olur, şefkat
gösterir. Ölenin ardında kalan çoluk-çocuğunun haklarını verir.
Odgurmış: Doğru söylersin Ögdülmiş, fakir, dul ve yetimleri koruyup kollamak, kanunu gerçekten
uygulamak demektir.
Kün-Togdı: Kullar üzerinde beyin o kadar hakkı var da beyler üzerinde kulların hakkı yok mudur?
Ögdülmiş: Halk üzerinde senin de üç hakkın var: Birincisi halk senin emirlerine hürmet etmeli ve
onu derhal yerine getirmelidir. İkincisi hazine hakkını gözetmeli ve bunu vaktinde ödemelidirler.
Üçüncüsü senin dostuna dost ve düşmanına düşman olmalıdır.
Ögdülmiş: Hükümdardan sonra, onun yerine, hareket ve söz ile memlekete hükmeden insan
vezirdir. Bu yüzden vezir gözü tok, hayâ sahibi ve nazik olmalı, vazife başında rüşvet almamalıdır.
Kün-Togdı: Sen benim gözüm ve kulağımsın, sen gör ve işit; uygunsuz ne görürsen, onu öyle
bırakma, düzelt.
Fikri Silahdaroğlu, Yusuf Has Hacib, Günümüz Türkçesi ile Kudatgu Bilig Uyarlaması,
s. 95-110'dan derlenmiştir.
? cevaplayalım
Eserde verilen öğütlerden hangileri günümüzde de geçerli olabilir?
141
yorumlayalım
KAŞGARLI MAHMUT
11. yüzyılda yaşayan Türk dil bilginidir. Divan-ı Lügati't-Türk adlı eseriyle ünlüdür. Karahanlılar
soyundandır. 1072 yılında yazmaya başladığı eserini 1074'te tamamlayarak Bağdat'ta Abbasî
halifesi El-Muktedî Billah'a sunmuştu. Karahanlılar döneminde yetişen ve ilk Türk dil bilgini olan
Kaşgarlı Mahmut'un doğum tarihi, kesin olmamakla birlikte 1025 olarak biliniyor. Babası Barsaganlı
bir bey idi. 1071-1077 arasında Bağdat'ta bulunan Mahmut, Türk kültürünün Araplara
tanıtılmasında büyük rol oynadı. Aynı zamanda filolog, etnograf ve ilk Türk haritacısı olan Kaşgarlı
Mahmut, ömrünün sonlarına doğru tekrar memleketi Kaşgar'a dönerek tahminen 1090'da burada
vefat etti. Kaşgar, dönemin bilimsel çalışmalarının değerlendirildiği ve kültürel ilişkilerin yoğrulduğu
bir şehirdi. Doğu Türkistan'da bulunan Kaşgar şehrine 35 kilometre uzaklıktaki Azak köyünde olan
kabri, 1983 yılı Temmuz ayında bulundu.
DİVAN-I LÜGATİ'T-TÜRK
Divan-ı Lügati't-Türk, bir ön sözle sözlük kısmından meydana gelmiştir. Ön sözde yazar Türk
dilinin tarifini, lehçelerinin özelliklerini sayar ve dilbilgisi kurallarını, Arapçadakilere kıyasla gösterip
tespit eder. Ana dilinin Arapçadan çok üstün olduğunu söyler ve örnekler verir. Bu arada, o bilgileri
nasıl elde ettiğini, nasıl bütün memleketleri gezip dolaştığını da anlatır. İkinci, yani sözlük bölümü,
Türkçe kelimelerin Arapça izahlarını kapsar. Bu nedenle, eser, Arapça yazılmış bir Türkçe sözlüktür.
Ya da Türkçeden Arapçaya sözlüktür. Arapça dilbilgisindeki şekillerine göre sıralanmış 7500'den
fazla kelime hakkında açıklama yapılmıştır. Büyük bilgin bu açıklamaları yaparken kelimelerin
nerelerde ve hangi anlamlarda kullanıldığını göstermiştir. Bu esere ve onu izleyen başka eserlere
kadar yazılı edebiyat örneklerimiz bilinmediği için, daha önceki yüzyıllara ait sözlü edebiyat
örneklerini Kaşgarlı'nın kitabından öğrenmekteyiz. Ayrıca eserde Türk Dünyası Haritası da
bulunmaktadır.
Sagu denilen ağıtlar, koşuk denilen koşmalar, sav denilen atasözleri ve nazım şekillerinden
başka, verdiği destan örneklerine bakarak Alp Ertunga adındaki kahramanın varlığını da yine
Divan-ı Lügati't-Türk'ten öğrenmiş bulunuyoruz.
Bu sebeplerden dolayı Kaşgarlı Mahmut'un Divan-ı Lügati't-Türk'ü hem dil hem edebiyat hem
toplum ve sosyoloji tarihimiz bakımından çok önemli belgeleri toplayan bir kaynaktır.
Nihat Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, C 1, 250-257'den özetlenmiştir.
? cevaplayalım
1. Kaşgarlı Mahmut'un, Divan-ı Lügati't-Türk adlı eserini yazma sebepleri neler olabilir?
2. İslamiyetin Türkler arasında yayılmasından sonra Türk kültürünü koruma hususunda
Kaşgarlı Mahmut ve eserinin rolü nedir?
yorumlayalım
YAZAR
ESER
ÖZELLİĞİ
YUSUF HAS HACİP
KAŞGARLI MAHMUT
YÜKNEKLİ EDİP AHMET
ATABET-ÜL HAKAYIK
AHLAK KİTABIDIR.
AHMET YESEVİ
DİVAN-I HİKMET
İSLAMİYETİ TASAVVUFİ OLARAK
ANLATAN TÜRKÇE ESERDİR.
? cevaplayalım
1. Yukarıdaki tabloda yer alan, XI. yüzyılda Türk-İslam dönemine ait yazarların karşısındaki
boşluklara, eserlerini ve eserlerinin özelliğini yazınız.
2. XI. yüzyılda yaşamış olan Türk-İslam bilginleri topluma karşı sorumlulukları gereği neler
yapmışlardır?
142
<Batı Karahanlı Devleti (1042-1212)
Batı Karahanlıların sınırları batıda Aral Gölü'nden doğuda Çimkent ve Özkent'e kadar uzanıyordu.
Devletin başkenti önceleri Özkent idi. Devlet
sınırlarının genişlemesiyle daha sonra
Semerkant merkez oldu.
Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah bir
Karahanlı prensesi ile evlenerek iki devlet
arasında akrabalık kurdu ve böylece
Karahanlıları kendisine bağladı (1074).
Selçukluların Katvan Savaşı'nda yenilmesiyle
beraber Batı Karahanlılar da Karahitay
hâkimiyetine girdi (1141). Harzemşahlar
bölgedeki Moğol hâkimiyetine son vermiş, son
Karahanlı hükümdarı Osman Han'ı da ortadan
kaldırarak bu devleti yıkmışlardır (1212).
Karahanlı Devleti, kendisinden sonra kurulacak
olan Türk-İslam devletlerinden farklı olarak
halkının tamamına yakınının Türk olmasıyla ön
Karahanlı Dönemine ait mimari yapı
plana çıkar. Halkın çoğunluğunun Türk olması
resmî dilin, eğitim ve edebiyat dilinin Türkçe olması sonucunu ortaya çıkarmıştır.
Karahanlılarda tarımın yanı sıra dokumacılık, el sanatları, mimari ve maden işlemeciliği de
gelişmişti. Karahanlı ülkesinde yetiştirilen tarım ürünleri başta Bağdat olmak üzere çeşitli şehirlerde
satılırdı.
yorumlayalım
KARAHANLILAR'DA SOSYAL HAYAT
Hükümdarın halkına karşı sorumlulukları:
Paranın istikrarını, daha doğrusu ekonomik istikrarı sağlamak, geçim sıkıntısı oluşturmamak,
kanunları adalete uygun olarak belirleyip uygulayarak zorbalık ve kargaşaya engel olmak, ülke
içinde dirlik ve düzeni temin ile huzur ve güven içinde yaşanmasını sağlamak.
Halkın hükümdara karşı sorumlulukları:
Hükümdarın emir ve fermanlarına mutlak itaat etmek, hazine hakkı olan vergiyi ödemek.
Hükümdarın dostunu dost, düşmanını düşman bilmek.
Reşat Genç, Karahanlılarda İnsani Değerler ve Hukuk, s.336-338'den özetlenmiştir.
? cevaplayalım
Karahanlı Devleti'nde devlet vatandaş ilişkileri hakkında hangi çıkarımlarda bulunulabilir?
2. Gazneliler (963-1187)
Devlet, ismini Doğu Afganistan'da bulunan ve devlet merkezi olarak seçilen Gazne şehrinden
almıştır. Samanoğulları Devleti'nin (819-1005) dağılmaya başladığı dönemde, bu devlette komutanlık
ve valilik yapan Türklerden Horasan Emiri Alp Tigin, Doğu Afganistan'daki Gazne şehrini ele geçirerek,
Gazne Devleti'nin temelini attı (963). Alp Tigin'den sonra gelen İbrahim Bilge Tigin ve Piri Tigin
zamanlarında Gazneliler, Samanoğulları Devleti'ne bağlı olarak varlıklarını devam ettirdi.
Sebük Tigin 'in başa geçmesiyle Gazneliler bağımsız devlet hâline geldi. Sebük Tigin bu nedenle
asıl kurucu kabul edilir. Bu dönemde hükümdarlığın babadan oğula geçtiği bir hanedanın idaresine
girildi. Sebük Tigin'in ölümüyle birlikte tahta oğlu Mahmut geçti. Gazneli Mahmut zamanında, devlet en
parlak devrini yaşadı.
Gazneli Mahmut, devletin sınırlarını hızla genişletti. Samanoğullarına karşı Karahanlılarla ittifak
oluşturarak bu devletin topraklarını paylaştılar. Gazneli Mahmut, Samanoğullarının elinde kalmış olan
Buhara, Horasan, Herat, Belh ve Kâbil'i zaptetti.
Gazneli Mahmut İran'da bulunan Şii Büveyhoğulları üzerine sefer düzenleyerek Abbasi halifesini
Şii tehlikesine karşı korudu. Bu hizmetine karşılık Abbasi halifesinden “Sultan” unvanını aldı. Sultan
143
unvanını kullanan ilk Türk hükümdarı olan Sultan
Mahmut, Abbasi halifeleri adına para bastırarak
hutbe okuttu. Böylece Selçuklular ve Osmanlılar
dönemlerinde de sürdürülecek olan İslam
dünyasının lideri ve koruyuculuğu politikasının
temelini atmış oldu.
Sultan Mahmut, hizmetleri karşılığı Abbasiler
tarafından gönderilen hediyeleri kabulden sonra
İslamiyeti yaymayı ve her yıl Hindistan'a sefer
yapmayı vaad etti. Sultan Mahmut, sırasıyla
Horasan ile bugünkü Afganistan ve Belûcistan'ı
tamamen hâkimiyeti altına aldı. Mâverâünnehir'e,
Ceyhun'un ötesine ve Harezm'e kadar sınırlarını
genişleterek İran ve Irak taraflarında fetihler yaptı.
Böylece ülkesinin kuzeyini emniyete aldıktan sonra,
Hint seferlerine başlamaya karar verdi. Sultan
Mahmut, Hindistan'a on yedi büyük sefer düzenledi.
!
SULTAN MAHMUT
Gazneliler Devleti'nin en büyük
hükümdarı ve Hindistan Fatihi Gazneli
Mahmut, daha gençlik yıllarında devlet
idaresinde görev almaya başladı ve
babasının yanında katıldığı savaşlarda
cesaret ve zekâsıyla kendini gösterdi.
Babası Sebük Tegin'in vefatı üzerine, orada
bulunan küçük kardeşi İsmail, yerine geçti
ise de Sultan Mahmut, hemen Gazne'ye
giderek devlet yönetimini kardeşinin
elinden aldı (997).
Türkler Ansiklopedisi, C IV, s.481'den
özetlenmiştir.
Gazneli Mahmut'un Abbasi halifelerinin
yanında yer alması Türk-İslam tarihinin akışını
nasıl etkilemiş olabilir?
KA
Ötüken
RA
DE
Nİ
BİZ
İM ANS
PA
RA
TO
R
Z
Sinop
Tiflis
Diyarbakır
Van
Urfa
Halep
Şam
Tebriz
Musul
HAZAR DENİZİ
ĞU
A B B A S İ L E RKazvin
Kudüs
Urumçi
Cent
LU
Bağdat
Hemedan
Şiraz
A R A B İ S TA N
BALKAŞ GÖLÜ
ARAL GÖLÜ
Almalık
Turfan
Otrar
Karaşar
Taşkent
Harezm Buhara
Aşkabat
Rey
Kumul
Aksu
Kaşgar
Semerkant
Hoten
Merv
E R
İ L
Nişapur
L
E
Kabil
Kaşmir
Z N Herat
A
G
Gazne
Simia
Sistan
Medine
Kandehar
Delhi
Multan
Mekke
Mekran
Benares
Agra
UMMAN DENİZİ
Abbasiler
Gazneliler Devleti'nin en geniş sınırları
AN
İST
D
0
HİN
450
900
1350
1800 Km
4. Harita: Gazneli Devleti
Sultan Mahmut, Hindistan'a yaptığı seferler sonucunda Kuzey Hindistan'ı topraklarına katarak bu
bölgede Müslümanlığın yayılmasını sağladı. Bu seferler sırasında büyük ganimetler ele geçirdi.
Gazneli Mahmut'un elde etmiş olduğu ganimetlerle Gazne şehri; parklar, bahçeler, zafer abideleri,
camiler gibi mimari eserlerle süslendi. Ayrıca Belh, Nişâbur gibi büyük şehirler de o devrin en güzel ve
bakımlı beldeleri oldu, fethedilen Kuzey Hindistan, Türklerin uzun süre hüküm sürdükleri bölgelerden
biri hâline geldi.
144
yorumlayalım
Aşağıdaki minyatürü inceleyiniz.
Gazneli Dönemine ait minyatür
? cevaplayalım
Minyatüre bakarak dönemin savaş teknolojisi hakkında hangi bilgilere ulaşılabilir?
yorumlayalım
Sebuk Tekin‘in, oğlu sultan Mahmut‘a nasihatları
Hükmetmek için hazinenin dolu olması gerekir. Zulüm ve haksızlıkla bir malı alır ve hazinene
koyarsan dünya ve ahiret düşmanım sen olursun. Yönetimle ilgili hiçbir işte ihmal gösterme
adalet ve hakikat yolundan çıkma. Yöneticilerini kontrol et, ordunun silahlarından,maaş ve
yiyecek durumlarından haberdar ol. Yiğit kimselere iyi davran ta ki sana karşı müşfik olsunlar.
Hak sahibinin hakkını ver. İktayı adaletli dağıt. Malı, senin ülkenin menfaati için çalışana bağışla.
Yol güvenliğini sağla. Bil ki soyulan tüccarın her malı hazineden götürülmüştür. Kendi divan-ı
mezalim‘ine otur ve bu işte dikkatli davran, çünkü zulüm yapmış olan çok kimse, huzurunda öyle
görünürler ki ondan daha mazlumu yoktur. Halkın ekonomik durumundan haberdar ol ve
ekonominin istikrarı için güvenilir adamlar tayin et. Halk fakir olduğu zaman ülke fakir olur. Kendi
dostunu ve düşmanını tanımalısın. Hükümdarın en büyük düşmanının kendini beğenmişlik ve
baskıcı yönetim olduğunu bil. Karar verirken dürüst dostlarının tavsiyelerini al. Fakat kararı kendi
aklınla ver. Yakınlarını ve akrabanı sevmelisin memleketin her tarafına haberciler tayin etmelisin
ta ki, gece gündüz durumdan seni haberdar etsinler zira hükümdarların başına gelen her
olumsuzluk gaflet ve ihmalden gelir. Ülkenin gelir ve giderine vakıf olmalısın.
Enver Konukçu, Gaznelilerde İnsani Değerler ve Hukuk, s. 365-366‘dan derlenmiştir.
? cevaplayalım
Gazneliler Dönemi yönetim anlayışı hakkında hangi çıkarımlarda bulunabiliriz?
145
Gazneli Sultan Mahmut ve daha sonra Hindistan'da
kurulan Müslüman Türk Sultanlıklarının çalışmaları
sonucunda İslamiyet Hindistan'da geniş bir alana yayılarak
günümüzde Pakistan, Afganistan, Bangladeş devletlerinin
ortaya çıkmasında etkili olmuştur. Ayrıca günümüzde
Hindistan'a bağlı Keşmir Bölgesi'nde önemli oranda
Müslüman nüfus bulunmaktadır.
Gazneli Mahmut, ilme ve sanata büyük önem verirdi.
Sultan'ın sarayında her gün âlim ve şairlerle ilmî fikir
alışverişi yapılırdı. Sultan bu toplantıların birçoğuna kendisi
!
Gazneli Mahmut'un farklı fikirleri dikkate alması
yöneticiliğini nasıl etkilemiş olabilir?
de katılırdı. Sultan Mahmut'un adına birçok eser yazılmış
olup kendisine sunulmuştur. Firdevsî'nin Şehnâme'si
bunlardan biridir. Otuz üç sene adalet ve başarılarla saltanat
sürüp, 1030'da Gazne'de vefat etti. Sultan Mahmut,
ömrünün kırk beş senesini savaş meydanlarında geçirmişti.
Son derece cesur bir hükümdardı.
Gazneli Mahmut'un ölümü üzerine (1030) yerine geçen
Sultan Mesut, babası gibi devlet tecrübesine sahip değildi.
Selçuklu tehlikesinin artmasına rağmen, O Kuzey
Hindistan'a sefer düzenlemişti.
Gazneli Mahmut'un temsili resmi
uygulayalım
Hindistan'a onuncu yüzyıl sonlarında gelen Gaznelilerin Hindistan tarihine etkilerini araştırarak
bir gazete oluşturunuz. Gazete resim kâğıdı boyutunda tek sayfa hâlinde olmalı.
Gazeteyi Hintli ve Gazneli bakış açılarını ele alacak şekilde hazırlayınız.
yorumlayalım
KARAHANLI-GAZNELİ ZİRVESİ
Selçukluların güçlenerek kalabalık Türkmen topluluklarını bir araya getirmeleri Gazneli ve
Karahanlı Devleti için tehdit oluşturmaktaydı. Özellikle Selçuk Yabgu'su Arslan Bey'in Karahanlı
prensi Ali Tigin ile ittifak oluşturması, Karahanlı ve Gazne devletlerinin bir araya gelmesini zorunlu
kılıyordu.
1025 yılında Karahanlı hükümdarı Yusuf Kadir Han ile Sultan Mahmut arasında tarihî
Maveraünnehir görüşmeleri yapıldı. Bu görüşmelerde Selçukluların her iki devlet için de tehdit
oluşturduğu ve bir an önce etkisiz hâle getirilmesi kararı alındı.
Sultan Mahmut, kalabalık ve savaşçı ordusuyla meşhur Arslan Yabgu'yu davet edip Hindistan'da
İslam dinini yaymak için yardım isteğini bildirdi. Arslan Yabgu yardım konusunu görüşmek için
gidince Sultan Mahmut tarafından Kalincar Kalesi‘ne hapsedildi. Böylece Selçuklu tehlikesi geçici
de olsa önlenmiş oluyordu. Yedi yıl kalede hapsolan Arslan Yabgu 1032'de öldü.
yorumlayalım
Yılmaz
Boyunağa,Tebliğinden Günümüze Kadar İslam Tarihi, s.532'den özetlenmiştir.
? cevaplayalım
1. Gazneli ve Karahanlı devletleri neden Selçuklu Türklerinden rahatsız olmuş olabilir?
2. Gazneli ve Karahanlıların Selçuklulara karşı ittifak oluşturmalarının sonuçları sizce neler
olabilir?
3. Arslan Yabgu'nun hapsettirilmesi siyasi açıdan nasıl değerlendirilebilir?
146
Dandanakan Savaşı (1040) : Selçukluların
DANDANAKAN
Horasan'a yerleşmeleri ve Tuğrul Bey'in Nişabur'da
23
Mayı
st a G azne or dusu
adına hutbe okutup bağımsızlığını ilan etmesi
üzerine Sultan Mesut, büyük bir ordu ile Selçuklular savaşarak Dandanakan Kalesi'ne ulaştı ve
üzerine yürüdü. Gazneli ordusunun gücü karşısında burada durdu. Selçuklularda harp nizamında
Selçuklular, meydan savaşından kaçındılar ve geri karşılarında yer aldılar. Gazneli ordusu
çekildiler. Daha sonra düzenledikleri ani baskınlarla, susuzluktan bitkin duruma düştü. Çünkü
kendilerini takip eden Gazneli ordusunu yıprattılar. Selçuklular kuyuların ağzını kapatmıştı.
Gazneli ordusu iyice yıpratıldıktan sonra, Selçuklu Sultan Mesut savaş sırasında kuyuların
ve Gazneli orduları Dandanakan denilen yerde karşı bulunduğu yere hareket etmek istiyordu.
karşıya geldiler. Üç gün süren savaş sonunda Ordu hareket edince düzen bozuldu. Gazne
Gazneliler yenildi. Gazneli ordusunun bütün ordusunun bir kısmı ayrılarak Selçuklu
hazinesi, silahları ve malları Selçukluların eline ordusuna katıldılar. Bu askerler Selçuklu
ordusu ile birlikte Gazne ordusuna hücum
geçti. Savaştan sonra;
? Gazneliler Devleti zayıflayarak yıkılış ettiler. Gazne ordusu dağıldı ortada yalnız
hükümdar ve birkaç büyük komutan kaldı.
sürecine girdi.
Sultan Mesut, kardeşi, oğlu ve bütün ileri
? Büyük Selçuklu Devleti kuruldu.
? Selçuklu Türklerinin batıya doğru gelen komutanlar Merv ovasındaki Berkdiz
Kalesi 'ne doğru çekilmek zorunda kaldılar.
ilerleyişleri hızlandı.
Mehmet Altay Köymen, Selçuklu Devri Türk
Gazneliler, Dandanakan Savaşı'nda Selçuklular
Tarihi,
s. 53'ten özetlenmiştir.
karşısında büyük bir yenilgiye uğradı. Topraklarını
kaybederek Hindistan'a çekilmeye mecbur kaldı.
Afgan asıllı Gurlular, 1187 tarihinde Gazneli
Devleti'ni ortadan kaldırdılar.
Gazne halkının çoğunluğunu Afgan,
Dandanakan Savaşını Gazneliler ve
Hint, Fars ve çeşitli Türk boyları
Selçukluların geleceği açısından değerlendiriniz.
oluşturuyordu. Bu durum Gazne
Devleti'ni siyasi, kültürel ve toplumsal yönden etkiledi. Çok geniş bir sahada halkı idare eden Gazne
Devleti az sayıdaki Türklerden oluşan merkezî kuvvete dayanıyordu. Bu durum Gazne ordusunun da
farklı topluluklardan
Gaznelilerin Tolunoğulları ve İhşidilere benzeyen yönleri
oluşmasını zorunlu
nelerdir? Bu benzerlikler Gaznelileri nasıl etkilemiştir?
kılıyordu. Gazneli
ordusunda askerler
değişik etnik topluluklardan toplanmıştır. Çeşitli toplulukları birbirine karşı denge unsuru olarak
kullanan Gazneliler Devleti'nin yönetim anlayışı, bir grup ayaklanırsa diğer toplulukları ayaklananların
üzerine göndererek düzeni sağlamak şeklindeydi.
!
!
3. Büyük Selçuklu Devleti (1040-1157)
Büyük Selçuklu Devleti, Türk-İslam devletlerinin en önemlilerindendir. Oğuzların Üçoklar kolunun,
Kınık boyuna mensupturlar. Onuncu yüzyılın sonu ile on birinci yüzyılın başlarında İslam'ı kabul
etmişlerdir. Selçuklu Devleti'nin toplum ve devlet yapısını anlayabilmek için devletin kurucusu olan
Oğuzların incelenmesi gerekir.
? Oğuz Türkleri ve Oğuz Adının Anlamı: Oğuz "boylar, kabileler" demektir. Oğuzların ortaya
çıkış tarihi bilinmemektedir. Oğuz Kağan Destanı'na göre Oğuz Han, ilk üç oğluna Üçok, diğer üç
oğluna Bozok unvanlarını vererek Oğuzları iki kola ayırmıştır. Kökeni, Oğuz'a dayanan bütün Türk
boyları Üçok ve Bozok kollarından türemişlerdir. Oğuz adından ilk kez Orhun Yazıtları'nda bahsedilmiştir. Oğuzlar, Uygur Devleti kurulunca Uygur egemenliğine girdiler. Uygur Devleti yıkıldıktan
sonra Seyhun Nehri çevresine yerleştiler. Burada, Oğuz Yabgu Devleti'ni kurdular.
Devlete adını veren Selçuk Bey, Aral Gölü ile Hazar Denizi arasına hâkim olan Oğuz Yabgu
Devleti'nin komutanlarından Dukak Bey'in oğludur. Dukak ölünce, Selçuk Bey Oğuz Yabgu Devleti‘nde
subaşı (ordu komutanı) oldu. Daha sonra Yabgu ile arası açılan Selçuk Bey kendisine bağlı Oğuzları
alarak Cend şehrine geldi. Burada kısa süre içinde Selçuk Bey ve beraberindekiler İslam dinini
benimsediler.
uygulayalım
1. 24 Oğuz boyunu araştırarak şema hâlinde çiziniz.
2. Çevrenizde Oğuz boylarından hangilerinin olduğunu araştırınız.
147
Selçuk Bey'in Mikâil, Arslan, Yusuf ve Musa adlarında dört oğlu vardı. Büyük oğlu Mikail Selçuk
Bey'den önce öldüğü için çocukları Tuğrul ve Çağrı'yı, Selçuk Bey yetiştirdi. Selçuk Bey'in ölümü
üzerine yönetime Arslan Bey Yabgu unvanını alarak geçti. Arslan Yabgu Döneminde, Selçuklular Cend
emiri ile anlaşamayarak Maveraünnehir'e çekildi Samanoğulları Devleti'nin sınırlarını koruma görevini
üzerlerine almışlardı. Samanoğulları Devleti'nin Karahanlılar ve Gazneliler tarafından ortadan
kaldırılması, Ceyhun Irmağı'nı kendi aralarında sınır
Selçukluların güç kazanmaları hangi kabul etmeleri Selçukluların zor durumda kalmasına
neden olmuştu.
sonuçları ortaya çıkarmış olabilir.
A r s l a n Ya b g u D ö n e m i n d e S e l ç u k l u l a r ı n
Maveraünnehir'de güç kazanarak Karahanlı Devleti'nin içişlerine karışması, Karahanlı-Gazne
ittifakının oluşmasına neden oldu.
!
RUSLAR
H
A
Z
A
R
L
A
R
Cent
ARAL GÖLÜ
MACARLAR
RÜ
BATI TÜRKELİ
Harzem
İR
Semerkant
Buhara
Nİ
DE
Sinop
Trabzon
Merv
Zİ
Ankara
EH
R
KARADENİZ
İstanbul
Selanik Edirne
İznik
NN
ZA
HA
PEÇENEKLER
BULGARLAR
Talas
MA
VE
KUMANLAR
Nesa
Sivas
Dandanakan
AN
Bakü
Van
ST
Tus
Kayseri
Rİ
Diyarbakır
E
İzmir
Konya
B
Harran
Rey HORASAN
TE
Adana
Herat
Kargamış
İRAN
Antakya Nusaybin Musul
BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ
Hama
Girit
Bağdat
Humus
Kıbrıs
IRAK
Trablus
İsfahan
Kirman
A K D E N İ Z Sidon
Şam
Yezd
Yafa
Şiraz
Kudüs
Hurmüz
Basra BA
İskenderiye
Gazze
SR
A
Kahire
Süveyş
KÖ
Büyük Selçuklu Devleti
RF
ARABİSTAN
EZ
250 500 750 1000 Km
Bizans Devleti
İ
BİZANS İMPARATORLUĞU
0
6.Harita: Büyük Selçuklu Devleti
İHŞİDİLER
KARAHANLILAR
ABBASİLER
ENDÜLÜS EMEVİLERİ
B.SELÇUKLU DEVLETİ
TOLUNOĞULLARI
GAZNELİLER
BİZANS İMPARATORLUĞU
750
800
850
900
950
1000 1050 1100
MİLATTAN SONRA
1150
1200 1250
? cevaplayalım
Yukarıdaki tarih şeridine göre Büyük Selçuklular ile çağdaş hangi devletler bulunmaktadır?
148
1300
!
Gaznelilerle Karahanlılar arasında yapılan
Selçukluların bulunduğu bölgenin
görüşmeler sonrasında Arslan Yabgu Gazneli
siyasi yapısı Selçuklu Devleti'nin
Sultan Mahmut tarafından tuzağa düşürülerek
kurulma sürecini nasıl etkilemiş olabilir?
hapsedildi. Arslan Yabgu hapis hayatı sırasında
öldü. Bu karışıklık döneminde kendilerine bağlı
boylarla bir süreden beri bağımsız hareket eden Tuğrul ve Çağrı beyler Kınık boyu yönetiminde ön
plana çıktılar.
Tuğrul ve Çağrı beyler kumandasındaki Selçuklu güçleri, bölgenin en stratejik mevkiinde yer alan
ve Gaznelilere ait olan Horasan'a ani bir taarruzla girerek Merv, Nişabur ve Serahs havalisini ele
geçirdiler. Gazne Sultanı Mesut, Selçukluları siyasi bir güç olarak tanımak zorunda kaldı. Tuğrul ve
Çağrı beylere bulundukları yerlerin valiliklerini
verdi. 1035 yılında yapılan bu antlaşma, dört ay
KARARLILIK VE ZAFER
gibi kısa bir süre devam etti. Yeniden başlayan
Dandanakan Savaşı'nın çok uzamasından dolayı
bir ara Oğuz beylerinin morali bozuldu; yılgınlık içine Gazneli-Selçuklu mücadelesi, daha da
düştüler. Hatta onlardan bazıları, iş işten geçmeden, şiddetlendi. Selçuklular hafif süvari kuvvetleriyle,
bir an önce Horasan'ın terk edilmesini istediler. Gaznelilerin fillerle takviye edilmiş, ağır
Amacına ulaşma hususunda sarsılmaz bir inanca teçhizatlı, çoğu piyadeden meydana gelen
sahip olan Çağrı Bey “başlanılan işin sonunun ordusuna, gerilla savaşlarıyla çok kayıp
getirilmesi” sözünü söyleyerek, yılgınlık içinde olan verdirdiler. 1038 yılında Serahs civarında yapılan
beyleri savaşın devamı konusunda ikna etti. Bundan savaşta, Gazneli ordusu ağır bir yenilgiye uğradı.
sonra Oğuz beyleri, yeni bir mücadele azmiyle bütün Gazneli Sultan Mesut, büyük bir devlet adamı,
kuvvetlerini düşmana yönelterek zaferi kazandılar.
cesur bir kumandan olmasına rağmen, bu
Türkler Ansiklopedisi, C 4, s. 539'dan yenilgiden sonra Nişabur'u Selçuklulara bırakıp
özetlenmiştir. kesin sonuç alınacak büyük savaşı devamlı
geciktirdi. Tuğrul Bey'in üvey kardeşi İbrahim
Yınal, 1038'de Nişabur'u alıp, Tuğrul Bey adına
hutbe okuttu. Nişabur'a gelen Tuğrul Bey muhteşem bir törenle karşılandı. Selçuklu-Gazneli
mücadelesi, 1040 Dandanakan Savaşı'ndan sonra Selçukluların üstünlüğü ele geçirmesiyle
neticelendi.
yorumlayalım
SELÇUKLU KUVVETLERİ
Selçuklular, kalabalık hayvan sürüleri ve atları için, bol otlaklı, geniş yaylalar aradılar. Bu amaçla
zaman zaman, komşuları Karahanlılar ve Gaznelilerin sınırlarını ihlal ettiler ve halkın şikâyetlerine
sebep oldular. Onların bu durumunu kendileri için tehlikeli gören Karahanlılar, Selçuklu ailesi içinde
karışıklık çıkarmak istedilerse de başaramadılar. Üzerlerine kuvvet gönderildi. Amcaları, Musa
Yabgu ile birleşen Tuğrul ve Çağrı beyler, Karahanlı kuvvetlerini yendiler. Siyasi durum iyice
gerginleşti. Bölgede değişiklikler oldu. Bir baskınla Selçuklular bir hayli zayiata uğratıldılar. Bunun
üzerine Çağrı Bey, dağılan Selçuklulardan üç bin kişilik bir süvari kuvvetiyle, Gazneli askeri
bölgelerini aşarak Doğu Anadolu sınırlarına kadar gitti. Van Gölü havzasından, kuzeyde Tiflis'e
kadar uzanan bölgede keşif harekâtı yaptı. Ermeni ve Gürcü kuvvetlerini yenerek bölgenin otlak ve
yaylaklarının keşfiyle, gerekli siyasi, etnik, kültürel ve askerî stratejik bilgileri topladı. Bizans
şehirlerine girdi. Keşif harekâtı neticesinde, bölgenin, Selçukluların yerleşmesine müsait olduğunu
tespit ederek Tuğrul Bey'e bildirdi.
Türkler Ansiklopedisi, C IV, s. 529-552'den özetlenmiştir.
? cevaplayalım
Siyasi sorunlar, Selçukluların yeni yurt arayışını nasıl etkilemiştir?
Çağrı Bey, Dandanakan zaferi sonrasında verilen toyda, yani büyük ziyafette, üstün idarecilik vasfı
ve keskin siyasi zekâsını takdir ettiği kardeşi Tuğrul Bey'i Selçuklu sultanı ilan etti. Merv, başkent
yapıldı. Toplanan kurultayda, fethedilecek yerlerle, idareciler tespit edildi.
Kurultay sonunda Ceyhun ile Gazne arasındaki bölge Çağrı Bey'e, Nişabur'dan itibaren bütün batı
bölgeleri Tuğrul Bey'e verildi. Çağrı Bey'in oğlu Yakutî ile İbrahim Yınal, batı cephesinde görev aldılar.
Hanedandan Arslan Yabgu'nun oğlu Kutalmış, Cürcân'a, Çağrı Bey'in oğlu Kara Arslan Kavurd ise
Kirman çevresine görevlendirildi. Görev paylaşımının ardından,kısa zamanda, yapılan fetihlerle
devletin sınırları genişletildi. Anadolu'ya düzenli akınlar başlatıldı.
149
Tuğrul Bey, Selçuklu Devleti'nin sınırlarını
genişletip güçlendirmiştir. Halkına yeni bir yurt için
Anadolu'yu hedef göstermişti. Bu doğrultuda Bizans
İmparatorluğu'nu Pasinler Savaşı'nda yendi (1048).
Bu savaş Selçuklu Türkleri ile Bizans arasında
yapılan ilk önemli savaştır. Bu galibiyet sonrasında
yapılan antlaşma ile Bizans, İstanbul'daki caminin
onarılmasını, bu camide hutbenin Abbasi halifesi ve
Tuğrul Bey adına okunmasını kabul etti. Bu olay,
Tuğrul Bey'in etkinliğini arttırdı.
!
1048 Pasinler Savaşı'nın önemini
Türk-İslam tarihi açısından değerlendiriniz.
Kısa bir süre sonra Sultan Tuğrul, Büveyhîlerin
işgalindeki halifelik merkezi olan Bağdat'ı kurtarmak
için, Abbasi halifesi Kaim bi-Emrillah'ın davetiyle
1055'te Bağdat'a girdi. Halifenin, âlimlerin ve Sünni
Müslümanların büyük memnuniyetle karşıladığı
Tuğrul Bey, Büveyhî Hükümdarlığını yıkarak Abbasi
halifeliğini yeniden güçlendirdi. Halifeliğe karşı
yapılan Fatımî saldırılarını bertaraf etti. Halifelik
makamına ve Bağdat şehrine hizmetinden dolayı,
1058'de Tuğrul Bey'e iki altın kılıç kuşatan Halife,
onu “Doğu'nun ve Batı'nın Sultanı” şeklindeki yeni
şerefli unvanla ödüllendirdi.
Bu İslam aleminin dünyevî hakimiyetinin resmen
Türk hükümdarına verilmesi demekti. Artık halifeye
bağlı bütün İslam dünyasının siyasi kudretini Türkler
temsil ediyordu.
Tuğrul Bey'in türbesi
Çağrı Bey, 1060'ta, Tuğrul Bey ise 1063'te
Tuğrul Bey'in Abbasi halifesinden "Doğunun vefat ettiler. Tuğrul Bey'in oğlu olmadığından,
ve Batının sultanı" unvanını almasını
Çağrı Bey'in oğlu Alp Arslan, Selçuklu sultanı
Türk ve İslam tarihi açısından değerlendiriniz. oldu.
Alp Arslan, başa geçer geçmez, amcasının
veziri Amîdülmülk'ü görevden alarak yerine
Nizamülmülk'ü tayin etti. Sultan Alp Arslan,
tahta geçmek iddiasında bulunan diğer
rakiplerini bertaraf ettikten sonra, batıya
yönelerek fetihlere başladı. Doğu Anadolu'nun
kuzeydoğu ucundaki Ani Kalesi'ni 1064'te
fethederek Kars'a girdi. Ani, Hristiyan âleminin
kutsal yerlerinden biriydi. Bu fetihler İslam
!
!
Sultan Alp Arslan'ın yapmış olduğu
fetihler İslam dünyasında nasıl bir
etkiye neden olmuş olabilir?
dünyasında büyük sevinç kaynağı oldu ve
halife Kaim bi-Emrillah, Alp Arslan'a, "fetihler
babası", yani çok fetheden anlamına gelen
"Ebü'l-Feth" lakabını verdi.
Alp Arslan, 1067 senesinde Kirman meliki
olan kardeşi Kavurd'un isyanıyla karşılaştı. Bu
isyanı kısa sürede bastırarak doğuda ve batıda
sistemli bir şekilde fetih hareketlerine başladı.
Anadolu'ya yapılan yıpratma ve yıldırma
akınları, 26 Ağustos 1071'deki Malazgirt
Savaşı'na kadar devam etti.
Ani Harabeleri-Kars
150
Malazgirt Meydan Savaşı (26 Ağustos 1071):Türklerin Anadolu'ya düzenledikleri akınları
durdurmak isteyen Bizans İmparatoru Romanos Diogenes (Romen Diyojen)'in, 200.000 kişilik bir
orduyla İstanbul'dan yola çıkıp, yolu üstündeki yerleri yakıp yıkarak ilerlediğini haber alan Selçuklu
Sultanı Alp Arslan, Halep'ten ayrılarak 50.000 kişilik bir orduyla Ahlat'a ulaştı. Bizans öncü kuvvetleri ile
Malazgirt Savaşı'nı gösteren temsili resim
Sanduk komutasındaki Türk birlikleri arasında yapılan ilk çarpışmada Bizans birlikleri yenilgiye
uğratıldıysa da Bizans ordusunun Malazgirt'e girerek burayı yakıp yıktığını haber alan Alp Arslan kan
dökülmemesi için Romanos Diogenes'e barış önerisinde bulundu. Barış teklifi kabul edilmeyince, hızla
Malazgirt'e yürüdü ve iki ordu Malazgirt'te karşı karşıya geldiler.
canlandıralım
MALAZGİRT SAVAŞI ÖNCESİ TÜRK ELÇİLER
Alp Arslan: Anadolu Türk yurdu olmalı bu niyetimi halifeye bildireyim.
Okuyucu: Alp Arslan, savaş başlamadan evvel, Halife El-Kaim'in gönderdiği İbnül-Mahleban'ı, değerli
komutanlarından Sav Tigin'le birlikte Diyojen'e elçi gönderdi.
Sultan Alp Arslan'ın heyeti: (25 Ağustos 1071 sabahı, Bizans ordugâhı) Elçiye zeval olmaz bize
söylenenleri anlatmak vazifemiz. Ancak Bizanslılar bize iyi davranmıyor.
Okuyucu: Alp Arslan'ın heyeti hafife alınıp hakarete uğradı.
Diyojen: Kışlamak için İsfahan mı, yoksa Hemedan mı daha iyidir?
Heyet Başkanı: Biz Sultan Alp Arslan'ın barış teklifini size getirdik. Bize öncelikle düşen görev bunu
bildirmektir.
Diyojen: Sulhu kabul etmek zayıfların işidir. Biz ise çok güçlüyüz. Sultanınıza söyleyiniz; kendileriyle sulh
müzakerelerini Rey'de yapacağım. Ordumu İsfahan'da kışlatıp, atlarımı Hemedan'da sulayacağım.
Heyet başkanı:(Diyojen'e) Atlarınızın Hemedan'da kışlayacaklarından ben de eminim, fakat sizin nerede
kışlayacağınızı bilemiyorum.
Osman Turan, Selçuklular Türk ve İslam Medeniyeti Tarihi, s. 131-132'den derlenmiştir.
? cevaplayalım
Sultan Alp Arslan'ın savaş öncesi elçi göndermesi ve barış önerisinde bulunması ile Türk devlet
geleneği hakkında nasıl bir bağlantı kurulabilir?
151
!
Cuma günü öğleden sonra başlayan savaş
Malazgirt zaferinin kazanılmasında
akşam üzeri sona erdi. Düşmanı takibe gece de
Sultan
Alp Arslan ve askerlerinin hangi
devam edildi. Hatta tam bir başarı için takibat ertesi
özellikleri
etkili olmuş olabilir?
akşama kadar devam etti. Savaş çok şiddetli olmuş,
düşman askerlerinin çoğu öldürülmüş, başta Bizans
İmparatoru olmak üzere Bizans askerlerinin bir kısmı esir edilmiş, pek az bir kısmı oraya buraya
kaçarak canlarını kurtarabilmişti. Tarihin en büyük meydan savaşlarından biri olan Malazgirt Savaşı
Türk ordusunun kesin galibiyeti ile sonuçlandı. Alp Arslan'ın savaş taktiği, Türk askerinin cesaret ve
kahramanlığı sayesinde Türk ordusu Bizans ordusunu birkaç saat içinde kesin bir yenilgiye uğrattı ve
savaşı kazandı.
Tarih boyunca ilk defa bir Bizans İmparatoru, Müslüman bir sultanın eline esir düşmüştü. Malazgirt
Meydan Savaşı'ndan sonra sürekli artan göçler ve akınlarla, Anadolu'nun kapıları açılıp Anadolu'nun
bütünüyle bir Türk toprağına dönüştürülme fırsatı oluştu. Sultan Alp Arslan “Toprak fethedenin malıdır.”
diyerek Anadolu'da Türk beyliklerinin oluşumuna zemin hazırlayıp Türk tarihinde yeni bir dönemi
başlattı. İslam dünyası üzerindeki Bizans baskısı
Alp Arslan, toprağın fethedene ait tamamen ortadan kalktı. Hristiyanlığın Ortodoks
mezhebine bağlı olan Doğu Roma ilk defa papalıktan
olmasını neden istemiş olabilir?
yardım isteyerek Haçlı Seferleri'nin başlamasına neden
oldu.
Türkmen boyları, Doğu Anadolu'daki Bizans hududuna gönderildi. Selçukluların akınlarına karşı
koyamayan Bizans kale ve garnizonları, Türklerin eline geçti. Türk akınları, Marmara Denizi sahillerine
kadar ulaştı Türkmenler Anadolu‘yu fethetmeye başladılar. Anadolu‘da ilk Türk devletleri kuruldu.
Sultan Alp Arslan, çıktığı Maveraünnehir seferinde, esir alınan bir kale kumandanı tarafından şehit
edildi.
Alp Arslan vefat ettiğinde, devletin sınırları Ege kıyılarından Tanrı Dağlarına Kafkaslar'dan Basra
Körfezi ve Hint Okyanusu'na kadar ulaşmıştı.
!
yorumlayalım
SULTAN ALP ARSLAN
Türk tarihinin büyük sultanlarından olan Alp Arslan, enerjisi, disiplini,
yiğitliği ve adaletiyle öne çıkmıştı. En büyük yenilgiyi Alp Arslan'dan
gördükleri hâlde Bizanslı ve Avrupalı tarihçiler de onun yüksek insanlık
özelliklerini övmekte ve kendisine “adil” unvanını vermektedirler.
Selçuklu hükümdarı Alp Arslan, İslam adaletini dünyada
yaygınlaştırmayı görev olarak kabul ediyordu. O, İktidar gücünün
çekiciliğine kapılıp büyüklenmekten çekinirdi. Sultan Alp Arslan
hükümdarlığın kendisine ilahi emirler doğrultusunda adalet, iman,
insaniyet ve iyilikseverlik duygularıyla idare etmek için Allah tarafından
verilmiş olduğunu düşünüyordu. Alp Arslan tüm zafer ve başarılarının
kendisinin olmayıp Allah'ın eseri olduğuna inanıyor ve zafer anında
yenilen hükümdara dostça davranmanın önemini biliyordu.
Bir kale komutanı tarafından öldürücü bir şekilde yaralandığında
Malazgirt'teki
ağzından çıkan son sözler şunlar oldu:
Alp Arslan anıtı
“Gençliğimde bana, Rabb'imin önünde daima alçak gönüllü olmam,
gücüm nedeniyle böbürlenmemem, düşmanımı küçümsememem
öğretilmişti .”Sonra da Merv'deki mezarına şu sözlerini kazımalarını emretti. “Alp Arslan'ın şanının
göklere vardığını gören siz insanlar, onu toprağın altında gömülü görebilmeniz için Merv'e geliniz.
Diogenes'in rakibi bu Müslüman Türk hükümdarı işte böylesine ahlaki karakter ve eğitime
sahipti.
Kirıton Dinçmen, Prof. Pavlos Karolides, Romanos Diogenis, İstanbul'a Yollar Açılırken, s.41'den
özetlenmiştir.
? cevaplayalım
Sultan Alp Arslan'ın karakter özellikleri ile gösterdiği başarılar arasında nasıl bir bağ vardır?
152
Alp Arslan oğlu Melikşah'a büyük bir imparatorluk ve NizamülmüIk gibi seçkin bir devlet adamını miras bırakmıştı. Genç yaşta
sultan olan Melikşah, karşısında tek engel olan amcası Kavurd'un
ölümüyle de devlet içinde asayişi kısa sürede sağladı. İç işlerini
çözüme kavuşturan Melikşah, taht mücadelesinden faydalanarak
Selçuklu sınırlarına saldıran Gaznelilerle, Karahanlılara karşı sefere
çıkıp onları anlaşmaya mecbur etti. Alp Arslan tarafından Kudüs'ün
fethiyle görevlendirilen Atsız Bey, Melikşah Döneminde Kudüs ve
Şam'ı ele geçirdi. Melikşah, düzenlediği seferlerle Kafkasya'yı ve
Trabzon sahillerini fethetti. Bu sırada Artuk Bey ve Kutalmışoğulları
!
Melikşah Döneminde devletin sınırlarının hızlı bir şekilde
genişlemesinin sebepleri neler olabilir?
Sultan Alp Arslan'ın temsili resmi
ile diğer Türk beyleri, Anadolu'ya Türk akınlarını sürdürüyorlardı. Bu
beyler İzmit'e kadar bütün Anadolu'yu fethettiler. Bizans'daki taht
kavgalarından ve Bizans'ın Anadolu'daki zayıf durumundan yararlanan Kutalmışoğlu Süleyman, İznik
ve çevresindeki kaleleri ele geçti. Melikşah'a bağlı hareket eden Süleyman Şah, daha sonra Büyük
Selçuklu Devleti'ne bağlı bir devlet olarak Türkiye Selçuklu Devleti'ni kurdu (1077). Melikşah tarafından
gönderilen komutanlar, Diyarbakır, Meyyafarikin (Silvan) Halep ve Urfa şehirlerini fethettiler.
Melikşah Dönemi'nde Büyük Selçuklu Devleti'nin sınırları, Orta Asya'dan İstanbul Boğazı'na;
Umman Denizi'nden Aral Gölü'nün kuzeyine kadar genişlemiştir.
yorumlayalım
BATINİLİK
Batınilik, Hasan Sabbah 'ın görüşleri
etrafında oluştu. Hasan Sabbah 1049'da
İran'ın Rey şehrinde doğdu, 1134'te Kazvin
dolaylarında Alamut Kalesi ' nde öldü.
Yemen'den göçerek Rey'de yerleştiği
söylenen Ali bin Mehmed'in oğludur. Hasan
Sabbah, ondört yaşına değin babasının
gözetimi altında din bilgileri edindi, sonra o
dönemin ünlü İslam bilginlerinden İmam
Muvaffak Nişaburi'nin öğrencisi oldu; onun
Günümüzde Alamut Kalesi
bulunduğu medresede gökbilim, matematik
öğrenimi gördü. Beraber eğitim aldığı kişiler
arasında, sonradan İran'ın en ünlü ozanlarından ve bilim adamlarından biri olan Ömer Hayyam ile
Selçukluların veziri Nizamülmülk vardı. Hasan Sabbah, sonraları, bütün çalışmalarını Batınilik
üzerinde yoğunlaştırdı Bütün yetkileri özel olarak Tanrı'dan aldığını etkileyici bir dille anlatmaya
koyuldu. Hasan Sabbah, kendine bağladığı insanların sayısı Kazvin, Rey yörelerini etki altına
alacak bir güç oluşturunca, saldırılar düzenledi, ülkenin dört yanına yayılan fedaileri aracılığıyla
içlerinde Nizamülmülk'ün de bulunduğu kendisine karşı olan birçok devlet adamını gizlice öldürttü.
Artık Batıniler, Selçuklu Devleti'ni bir elmanın içini kemiren kurtlar gibi yemeye başlamışlardı.
Selçuklu Sultanı Melikşah bir mektup göndererek Hasan Sabbah'tan karışıklığa sebep olan
faaliyetlerinden vazgeçmesini istedi. Hasan Sabbah, ondan korkmadığını, Tanrı'nın kendisiyle
olduğunu bildiren bir karşılık gönderdi. Melikşah Alamut Kalesi'ne yerleşen Batıni Hasan Sabbah ve
adamları üzerine ordu gönderdi. Kuşatma devam ederken Melikşah'ın ölmesi üzerine kale
alınamadı. Daha sonra Hasan Sabbah, öldüğü 1134 yılına değin saldırılarını sürdürdü, 1256'da
Hulagu Han, Alamut Kalesi'ni yıktı, bütün Batinileri ortadan kaldırdı.
Türkler Ansiklopedisi, C IV, s.618'den özetlenmiştir.
? cevaplayalım
Batıniliğin Büyük Selçuklu Devleti'nin güç kaybetmesindeki etkisi ne olmuştur?
153
İslam öncesi Türk devletlerinde görülen yönetim
anlayışının
etkisi Selçuklu Devleti'nde de görülmekte
EĞİTİMİN ÖNEMİ
idi.
Tanrı
tarafından
hükümdara verilen yönetme
Yaptığı hiçbir savaşta yenilmeyen
yetkisinin
hükümdar
ailesinin erkek çocuklarına
Melikşah, öldüğünde 38 yaşındaydı (1092).
geçtiği
düşünülüyordu.
Bu nedenle hükümdarın
Devleti çok iyi yönetmişti. Sultan Melikşah,
çok sakin, affedici fakat devlet ve millet tahttan ayrılması durumunda ülke hükümdar ailesinin
işlerinde çok ciddî bir şahsiyetti. Melikşah, erkek üyeleri arasında paylaşılıyor ve bütün üyeler
veziri NizamülmüIk ile beraber Batınilik hükümdar olma hakkını elde ediyordu. Selçuklularda
tehlikesini gençliği bilgiyle donatarak da yapılan taht mücadelesi sonucunda mücadeleyi
durdurmayı düşündüler. Nizamiye medre- kazananın, Tanrı'dan yönetme yetkisini aldığı kabul
seleri bu amaçla yapıldı ve faaliyete geçirildi. ediliyordu. Ülkenin hükümdar ailesi arasında
paylaşılması ve sonu gelmez taht mücadeleleri İslam
Osman Turan, Türk Cihan Hâkimiyeti öncesi Türk devletlerinde olduğu gibi Selçuklu
Mefkûresi Tarihi,s.199-200'den özetlenmiştir. Devleti'nin de yıkılışında etkili olmuştur.
Melikşah'ın hanımı Karahanlı prensesi Terken
Hatun'un dört yaşındaki oğlu Mahmut'u veliaht tayin
ettirmek istemesi buna karşı çıkan Nizamülmülk ile
Sultan Melikşah'ın arasının açılmasına sebep
olmuştu. Önce Nizamülmülk'ün, ardından da Melikşah'ın ölümü Terken Hatun için fırsat oldu. Terken
Hatun'un, Melikşah'ın ölümünü gizleyerek devlet hazinesini oğlu Mahmut'u tahta geçireceklerini ümit
ettiği askerlere dağıtması ve dört yaşındaki oğlu Mahmut adına hutbe okutup Sultan ilan etmesi
rakiplerini harekete geçirdi.
Sultan Melikşah Döneminde Çin
Terken Hatun'un Selçuklu tarihine etki eden
sınırından Akdeniz kıyılarına kadar
faaliyetleri nelerdir?
uzanan Büyük Selçuklu Devleti bu olayla
birlikte taht kavgaları ve karışıklık
içerisine düştü. Fetret Dönemi adı verilen bu dönem, 1091 ile 1118 yıllarını kapsar. Bu dönemde ülke
yönetimi Mahmut, Berkyaruk, Mehmet Tapar ve Sencer arasındaki taht kavgalarıyla bunalımlı
geçmiştir. Bu taht kavgaları Büyük Selçuklu Devleti'nin eski gücünü kaybetmesine ve parçalanmasına
neden oldu. Böyle bir dönemde başlayan Haçlı Seferleri İslam dünyasının daha büyük kayıplara
uğramasına yol açtı.
Melikşah'ın ölümü üzerine oğullarından Berkyaruk'un idaresi ile başlayan Fetret Devri Sultan
Sencer ile son buldu. Sencer, Melikşah'ın oğullarından biri idi. Daha önce Horasan valiliği yaparak
devlet işlerinde tecrübe kazanmıştı. Gaznelilerle savaştı. Karahanlıları kendisine bağladı. Sencer
dönemi, Selçukluların son
parlak devriydi. Bu arada Büyük
İslam öncesi Türk devletlerinde görülen
Selçuklu Devleti'ni iki büyük
yönetim anlayışının Selçuklularda Fetret
tehlike bekliyordu. Bunlardan
Döneminin yaşanmasındaki etkisi ne olabilir?
birisi, batıdan Anadolu ve
Suriye'ye saldırmakta olan
Haçlılar, diğeri doğudan gelen ve devletin doğu sınırlarını zorlayan Karahitaylardı. Sultan, ikinci
tehlikeye öncelik verdi. Doğu Karahanlılar Devleti'ni yıkarak Seyhun boylarına ulaşan Sencer, 1141
yılında Karahitaylarla gerçekleştirdiği Katvan Meydan Savaşı'nı kaybetti. Bu savaştan sonra, Seyhun
Nehri'ne kadar olan topraklar Karahitayların eline geçti. Katvan Meydan Muharebesiyle, Büyük
Selçuklu Devleti tarihinde yeni bir devir başlamış ve Selçuklu ülkesi, Müslüman olmayan Türk ve
Moğol birliklerinin istilasına
uğramıştır.
Fetret Dönemi Büyük Selçuklu Devleti'nin iç ve dış
Sultan Sencer'in bu
olaylarını nasıl etkilemiş olabilir?
yenilgisinden faydalanmak
isteyen Gur hükümdarı Alâeddin
Hüseyin, yıllık vergiyi vermemek, sultanlık peşinde koşmak gibi davranışlarla, Sencer'e olan
bağlılığından kurtulmaya çalışıyordu. Büyük kuvvetlere sahip olan Gurlular üzerine yürüyen Sultan
Sencer, 1152'de yaptığı savaşta Gur ordusunu yenerek Katvan'da kaybedilen itibarı yeniden
sağlamıştır.
Sencer, kendi halkı olan göçebe Oğuzların isyanını bastıramadı. Oğuzlar Sencer'i esir alarak
devletin en güzel, en zengin şehirlerini yağma ettiler. Sultan uzun zamandan sonra esirlikten kurtuldu.
Ancak çok yaşamadı ve 1157'de öldü. Sultan Senceri'in ölümüyle Büyük Selçuklu Devleti tarih
sahnesinden çekilmiş oldu. Ancak Büyük Selçuklu Devleti topraklarında daha önce bu devlete bağlı
olarak kurulan tâbi devletler siyasi varlıklarını devam ettirdi.
!
!
!
154
BÜYÜK SELÇUKLULARIN DAĞILMASIYLA ORTAYA ÇIKAN
DEVLET VE ATABEYLİKLER
BAĞLI DEVLETLER
ATABEYLİKLER
Irak ve Horasan Selçukluları
(1119-1194)
Salgurlular (Fars Atabeyliği)
1147-1284
Kirman Selçukluları
(1048-1187)
İldenizoğulları (Azerbaycan Atabeyliği)
1146-1225
Suriye Selçukluları
(1069-1118)
Beg-Teginoğulları (Erbil Atabeyliği)
1146-1232
Türkiye Selçukluları
(1077-1308)
Börililer (Şam Atabeyliği)
1128-1154
Zengiler (Musul-Halep Atabeyliği)
1127-1259
yorumlayalım
OĞUZLAR VE SULTAN SENCER
Gur galibiyetinden sonra ulaşılan toparlanma umudu
fazla uzun sürmedi. Vergi tahsili sırasında yapılan
haksızlıklar yüzünden, kendi soyundan olan Oğuzlarla
bazı emirler arasındaki ayrılıklar gittikçe büyüdü. Sultan
Sencer, bir kısım emirlerin ısrarı ile göçebe Oğuzların
üzerine yürümek zorunda kaldı. 1153 yılı Mart ayında
Belh civarında, Oğuzlarla yapılan savaşı Selçuklular
kaybettiler. Bu ağır yenilginin sonunda Sultan Sencer esir
düştü. Oğuzlar, Sencer'e esir de olsa sultan gözüyle
baktılar.
Sencer, her ne kadar gündüz tahtta oturtuluyor ve görünüşte bir iltifat görüyorsa da geceleri demir bir kafeste
uyuyordu. Onun adına çok usulsüz işler yapılıyor ve bazı
vaatlerde bulunuluyordu. Bu durum karşısında Sencer,
1156 yılı Nisan ayında kaçmayı başardı. Fakat ağır Oğuz
darbesi altında çöken, iç huzursuzluk ve istikrarsızlığa
maruz kalan Büyük Selçuklu Devleti, kendini toplayamadı. Her ne kadar bağlı beyler, Sencer'e kurtuluşundan dolayı memnuniyetlerini ve bağlılıklarını
bildirmişlerse de Selçuklu kumandanları arasındaki mücadele Sultana gerekli imkânı sağlamadı. Sencer, 9 Mayıs 1157 senesinde yetmiş üç yaşında vefat etti. Merv'de
daha önce yaptırdığı anıt mezara defnedildi. Onun vefatından sonra Büyük Selçuklu Devleti'nin İran, Irak, Suriye
ve Anadolu'daki parçaları, Selçuklu Hanedanına mensup
kişilerce idare edildi. Aralarında on dördüncü yüzyıla kadar devam edenler oldu.
.
Sultan Sencer'in türbesi-Türkmenistan
İbrahim Kafesoğlu,Selçuklu Tarihi, s.55'ten özetlenmiştir.
? cevaplayalım
1. Oğuzların Büyük Selçuklu Devleti ile aralarının açılma sebebi nedir?
2. Sultan Sencer'in Oğuzların elinden kurtulup tekrar yönetime geçmesinden sonra başarısını
sürdüremeyişinin nedenleri neler olabilir?
155
KÜLTÜR VE MEDENIYET
Devlet Teşkilatı: Türk devlet geleneğinin esasını oluşturan Selçuklu devlet teşkilatı; Karahanlı,
Sâmânlı, Gazneli ve Abbasî devletlerinin teşkilatından geniş ölçüde faydalanmış ve bunları kendi
bünyesinde mükemmel bir surette uygulamıştır.
Hükümdar: Töre ve müesseselerin
tanıdığı haklarla devletin tek hâkimidir.
Sultan unvanlı hükümdarlara genellikle
SİYASETNAME'YE GÖRE HÜKÜMDAR
Sultanülazam denilirdi. Türklerdeki Hakan
“Padişahlar, güzel yüzlü, iyi huylu, mert, cesur, iyi ata
veya Kağan, batıdaki imparator kelimebinen, her türlü silahı kullanabilen, sanattan anlayan,
sinin karşılığıdır. Sultan, Türkçe adının
verdiği sözleri yerine getiren, fakirlere iyi muamele
yanında İslami ad da taşırdı. Halife
eden, emri altındakilerle iyi geçinen, halkın
tarafından künye ve lakap da verilirdi.
üzerinden zalimlerin zulmünü kaldıran kimseler
Sultan merkezde oturur, ülke toprakları
olmalıdır.”
hanedan mensuplarınca idare edilirdi.
Siyasetname'de hükümdarin yapmasi gerekenler:
Merkeze bağlı beylik ve atabeylikler vardı.
•Kale ve şehirler inşa etmelidir.
Atabey, Sultan çocuklarının eğitimi ile
•Tarımın gelişmesi için büyük sulama tesisleri
ilgilenen görevlilere verilen unvandı. Daha
kurmalıdır.
sonra bu kişilerin kendilerine ait devlet
•Köprüler ve yollar inşa etmelidir.
oluşumu içerisine girmeleriyle siyasi bir
kimlik kazanmışlardı.
hzl. Mehmet Altay KÖYMEN, “Nizâmü'l Mülk'ün
Türk devletlerinde hutbe okutmak,
Siyâset-Nâmesi”, s. 6-8'den özetlenmiştir.
para bastırmak Çetr denilen hükümdar
şemsiyesi, Tuğ, Sancak, Otağ denilen
hükümdar çadırı ve nevbet ve mühür
bağımsızlık sembolü olarak kullanılmıştır.
Atabeylik: Selçuklularla birlikte İslam dünyasına giren ve kendilerinden sonraki devletleri
etkileyen kurumlardan biri de “atabeyliktir.” Devlet hanedan üyelerinin ortak malı olduğundan
şehzadeler daha küçük yaşlarda eyaletlere melik olarak gönderiliyor; kendilerini iyi bir devlet adamı ve
asker olarak yetiştirmek üzere onlara birer atabey tayin ediliyordu. Şehzadeler büyüdükten sonra da
onların veziri, komutanı veya danışmanı atabey olarak görevinde kalırdı. Atabeyler şehzadelerin
devlet adamı olarak yetişmelerinde ne kadar faydalı olmuşlarsa da, onları sultanlığa veya
hâkimiyetlerini genişletmeye kışkırtarak o derece de zararlı olmuşlardır. Atabeylerin hanedanın
zayıfladığı dönemlerden itibaren Selçuklu ailesi üzerinde etkili olmaya başlamaları ve daha sonra
kendi aile hâkimiyetleri altında, bölgesel hükûmetler kurmaları idevletin parçalanma ve çöküşünde
etkili oldu.
uygulayalım
Büyük Selçuklularda görülen atabeylik kurumunun Osmanlı Devleti'ndeki uygulaması nasıl
olmuştur? Araştırarak rapor hâlinde yazınız.
yorumlayalım
ATABEY ŞEMSETTİN İLDENİZ
Irak Selçuklu Devleti'nde taht mücadelesini kazanan Gıyasettin Muhammed, Harzemşahlar ve
Abbasilerle mücadeleye girişti. Bağdat'ı kuşatan ve başarılı olamayan Muhammed'e karşı Sultan
Tuğrul'un dul eşi ile evli Azerbaycan atabeyi Şemsettin İldeniz Tuğrul'un oğlu Aslan Şah'ı Büyük
Selçuklu yönetimine getirdi. Gıyasettin Muhammed'in öldürülmesi üzerine Atabey Şemsettin İldeniz
Irak Selçuklu Devleti'ni fiilen yönetimi altına aldı.
Osman Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslam Medeniyeti, s.221'den özetlenmiştir.
? cevaplayalım
Atabey Şemsettin İldeniz'in yaptıklarını dikkate alarak atabeyliğin fayda ve zararları hakkında
neler söylenebilir?
156
Hükûmet: Büyük divan denilen "divan-ı saltanat"ta, devletin genel işleri görüşülüp yürütülürdü.
Selçuklularda büyük divandan başka, devletin mali, askerî, adli ve diğer işlerine bakan divanlar da
vardı.
BÜYÜK SELÇUKLULARDA DİVANLAR VE GÖREVLERİ
GÖREVİ
DİVANIN ADI
Divan-ı İstifa
Devletin mali işleriyle ilgilenirdi. Başkanına müstevfi adı verilirdi.
Divan-ı Arz
Başkanına emir-i arz denirdi. Ordunun her türlü ihtiyaçlarını karşılar, hassa
askerlerinin maaşlarını verirdi.
Divan-ı İşraf
Devletin mali ve idari işlerinin yolunda gidip gitmediğini kontrol ederdi.
Başkanına müşrif denirdi.
Divan-ı İnşa
Devletin iç ve dış yazışmalarını yürüten divandı. Başkanına tuğraî denirdi.
Hükümdara ait yazılara hükümdarın tuğrasını çekerdi.
Niyabet-i Saltanat
Hükümdar başkentte olmadığı zamanlarda devlet işleri ile ilgilenen divandı. Bu
makamda bulunan ve sultana vekalet eden kimseye naib adı verilirdi.
Divan-ı Mezalim
Ağır siyasi suçlar görüşülüp karara bağlanırdı
? cevaplayalım
Büyük Selçuklu Devleti'nde yönetim sistemi ve divan teşkilatı hakkında hangi çıkarımlarda
bulunulabilir?
Ordu: Selçuklu ordusu dönemin en büyük askeri kuvvetlerinden biri idi. Selçukluların ordu teşkilatı
daha sonra kurulan Türk devletlerinde bazı değişikliklerle uygulanmıştır. Selçuklu ordusunun gezici
hastaneleri ve hamamları vardı. Orduda hafif silah olarak ok, yay, kılıç, kalkan, mızrak, sökü, bozdoğan
da denilen topuz, gürz, balta, nacak, pala, zırh kullanılırdı. Ordunun silahları ülke içinden, en iyi
malzeme kullanılarak, sanatında uzmanlaşmış ustalar tarafından imal edilirdi.
ORDU TEŞKİLATI
HASSA ASKERLERİ
GULAMAN-I SARAY
EYALET ASKERLERİ
TÜRKMENLER
Sultana bağlı
Doğrudan
sultana
bağlı
muhafız
birlikleridir.
Farklı
milletlerden
seçilip özel
olarak
yetiştirilen
ücretli
askerlerdir.
Melik ve
Devlet
başkanının
daveti
sonucu
Türkmenlerden
savaş
zamanında
orduya
katılan
askerlerdir.
özel birliklerdir
Hizmetlerinin
karşılığında
kendilerine
ikta denilen
belirli bir arazi
tahsis edilirdi.
eyalet
valilerinin
askerleriyle
birlikte
orduya
katılmasıdır.
157
SİPAHİLER
İkta sahibi
olanların
ıkta gelirleri
karşılığı
beslemek
zorunda
YARDIMCI KUVVETLER
Selçuklulara
bağlı
devlet ve
beyliklerin
savaş
zamanında
gönderdikleri
oldukları
ücretli
atlı askerlerdir.
askerlerdir.
Saray Teşkilatı
Sarayda sultanın ailesi ve maiyeti otururdu. Saray teşkilatı ve teşrifatçılık, önceleri Oğuz töresine
göre yapılırken, sonraları İslami hüviyet kazandı. Saray görevlilerinden bazıları şunlardır:
uygulayalım
Aşağıdaki örnekler doğrultusunda saray görevlilerinin görevlerini araştırarak yazınız.
SARAY TEŞKİLATI
Emir-i Alem
.....................................................................................
Emir-i Candâr
.....................................................................................
Hâcibü’l-Hüccab .....................................................................................
Emir-i Çeşnigîr
.....................................................................................
Şerabdar-ı Has
.....................................................................................
Serhenk
Emir-i Âhur
Emir-i Silahdar
Emir-i Meclis
Törenlerde ve sultanın seyahatlerinde yol
düzenini sağlardı.
Sultanın atlarının ve saraydaki diğer hayvanların
bakımını yaptırırdı.
Merasimlerde sultanın silahlarını taşırdı ve
silahhanedeki muhafızların amiriydi.
Sultanın ziyafetlerini hazırlatıp teşrifatçılık yapardı.
158
Hukuk Sistemi
Büyük Selçuklularda hukuk şer'i ve örfi olmak üzere ikiye ayrılırdı. Şer'i hukuk temelini islam
hukukundan alırdı. Örfi hukuk ise devlet kurumlarının çalışmasını düzenleyen ve temelini eski Türk
geleneğinden alan hukuk kurallarıydı.
Şer'i davalara kadıların başkanlık ettiği mahkemelerde bakılırdı. Baş kadıya Kadi'l Kudat denilirdi.
Baş kadı diğer kadıları da kontrol ederdi. Örfi hukuk konuları ile ilgili davalara bakan mahkemelerin
başı ise Emir-i Dad idi. Bir tür yüksek mahkeme demek olan Dîvan-ı Mezalim'e sultan başkanlık ederdi.
Kazaskerler, ordu mensuplarının davalarına bakardı .
uygulayalım
Yukarıdaki bilgilere göre aşağıdaki şemayı tamamlayınız.
ADLİ TEŞKİLAT
.......................................................
ÖRFİ HUKUK
............................................................
............................................................
............................................................
............................................................
............................................................
............................................................
............................................................
............................................................
Devlet kurumlarının
işleyişi ile ilgili siyasi
davalar çözüme
kavuşturulurdu.
yorumlayalım
ADALET
Ağır işiten hükümdarlardan birisi şikâyet için huzuruna gelen insanların engelleneceği ve
adaletin gerçekleşemeyeceği düşüncesi ile şöyle bir uygulama başlattı ve bu konuyla ilgili bir
ferman yayınladı: “Zulme uğrayanların kırmızı elbise giymeleri gerekir; başka hiç kimse kırmızı
elbise giymesin; öyle ki onları tanıyayım”.
Bu hükümdar bir file binerdi ve ovada dururdu. Kırmızı elbiseli herkesin toplanmasını
emrederdi; sonra kimsenin bulunmadığı bir yerde otururdu; onları huzuruna getirirdi; onlar
durumlarını yüksek sesle söylerlerdi. Oda onlara hakkını verirdi; bütün bu tedbirleri öteki dünyaya
cevap için yapılırdı; öyle ki, ahirette hiçbir şey gizli kalmaz.
Nizâmü'l-Mülk, Siyâset-Nâme, s.10'dan özetlenmiştir.
? cevaplayalım
Hükümdarın, adaleti sağlamak için hassas davranmasının sebepleri neler olabilir?
Sosyal Hayat
Selçuklularda sosyal yapı, Orta Çağ Avrupa‘sından tamamen farklıdır. Toplum; Selçuklu hanedanı
ve mensupları başta olmak üzere askerî ve mülki rical ile devlet teşkilatı dışında kalan ahaliden
meydana geliyorsa da Avrupa'daki gibi sınıf, Hindistan'daki gibi kast sistemi mevcut değildi. Hanedan
ve devlet ileri gelenlerinin önemli yetkileri olmasına rağmen, şehirde ve köyde yaşayan halkın, kanun
karşısında hak ve vazifeleri vardı. Köylü hür olup toprağın hâs ve ikta oluşuna göre hükûmetin
himayesi altında çalışırdı. Vergisini verirdi. Mülk, topraklar, veraset yoluyla çocuklara geçerdi.
159
Selçuklularda mülkiyeti devlete ait olan miri topraklar dört bölümde değerlendirilir:
a. Has arazi: Geliri hükümdara ait olan
arazidir.
Selçuklularda toprak yönetimi ve sonuçları
b. İkta arazi: Büyük Selçuklu Devleti
hakkında neler söylenebilir?
sahip oldukları toprakların bir bölümünü
emirlere, valilere,komutanlara ikta olarak
vermiştir. Bu ikta sahipleri kendilerine ayrılan araziden elde ettikleri gelirlerle geçinirlerdi.
c. Mülk (hususi) arazi: Şahıslara ait arazilerdir. Arazi sahibi isterse araziyi çocuklarına miras
bırakabilir satabilir veya vakfedebilirdi.
d. Vakıf arazi: Gelirleri ilmi veya sosyal kurumların kurulması ve masraflarının için karşılanması
için ayrılan toprakların olarak kullanılmasıdır.
e. İktisadi ve ticari hayat: Selçukluların hâkim olduğu Horasan, İran, Irak, Anadolu ve Suriye bu
devirde, ekonomik bakımdan en üst seviyeye çıkarak, milletler ve kıtalar arası ticarette köprü görevi
görüyordu. Selçuklu ülkesinde her türlü tarım ürünlerini yetiştirmeye uygun iklim, coğrafi ve doğal
zenginlikler bulunuyordu. Tahıl sıkıntısı çekilmeyip, o günkü şartlarda fiyatı da ucuzdu. Ticareti
geliştirmek için yollar ve kervansaraylar yapılmıştı.
!
yorumlayalım
SELÇUKLULAR'DA EKONOMİ
Büyük Selçuklu Devleti döneminde askerî ve siyasi başarıların yanında ekonomik ve kültürel
alanda da önemli gelişmeler olmuştur. Selçuklular Döneminde istikrarla birlikte ticaret gelişmiş,
şehirlerin nüfusları artmıştı. Şehirlerde büyük bir sermayedar sınıf meydana gelmişti. Ticaret ve
ekonomi alanında geliştirilen yeni modellerle birlikte şehir ve bölgeler arasında sermaye aktarımı
kolaylaştırıldı. Bu dönemde kullanılan çek yöntemi para ekonomisinde uygulanan ileri düzeydeki
anlayışı ifade ediyordu. Daha sonra bu yöntem çek kelimesiyle birlikte Avrupa'ya aktarılmış ve
modern bankacılığın bir yöntemi olarak bu güne kadar gelmiştir. Bu dönemde Türk ve İslam
dünyasıyla Avrupa arasındaki ekonomik durumu karşılaştıracak olursak 14. yy. başında Fransa ve
İngiltere krallıklarından her birinin bütçeleri ancak 3,5 - 4 milyon altın civarındaydı. Aynı dönemde
Tebriz şehrinin bütçesi ise bu krallıklardan biri seviyesinde bulunuyordu.
Erdoğan Merçil, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, s.241'den yararlanılmıştır.
? cevaplayalım
1. Selçukluların dünya ekonomi anlayışına kazandırmış olduğu kavramlar nelerdir?
2. Ekonominin güçlü devlet olmadaki yeri ne olabilir?
Fütüvvet, esnafın kendi aralarında birleşerek kurdukları dinî-iktisadi bir teşkilatlanmadır. Her
zanaat kolu, bir lonca teşkilatına bağlıydı. Loncalar, meslek ve erbabını kontrol altında tutardı. Bu
teşkilat daha sonra Osmanlılara geçti. Esnaf ve tüccar mallarının alınıp satıldığı, tanıtıldığı pazarlar
kurulurdu. Selçuklular, şeker ve eşya alıp, at, halı, ipek ve maden satarlardı. Devletin gelir kaynakları,
arazi vergisi olan haraç, ziraat vergisi olan öşür, iltizam, ganimet, bağlı ve komşu devletlerin hediye ve
yıllıkları idi. Hayat pahalılığı, yok denecek kadar azdı.
İlim: Devlet, ilim ve âlimlerin yanında olup gelişmesi için bütün imkânlarını seferber etmişti. Dinî
eğitim ve öğretimin yapıldığı medrese, tekke ve zaviyeler ülkenin her tarafında yaygındı.
Selçuklular Döneminde, rasathaneler kurularak gök cisimlerinin hareketleri izlendi ve Celali takvim
hazırlandı. Matematik ve astronomi alanlarında Ömer Hayyam, Muhammed Beyhakî, Ebü'l-Muzaffer
İsferâyinî, Vâsıtî, Ahmed Tûsî ve daha pek çok âlim yetişip değerli eserler verdiyse de 13. yüzyılda
İslam ülkelerindeki Moğol tahribatı
sebebiyle bunlardan faydalanma
Selçukluların bilim ve bilimadamlarına
yaklaşımları hakkında hakkında neler söylenebilir? imkânı büyük ölçüde kaybolmuştur.
Selçuklu sultan ve devlet adamlarının desteğiyle önemli edebiyatçı ve
şairler yetişmiştir. Selçuklu sarayında, devlet kurumlarında ve edebî eserlerde genellikle Farsça,
medrese çevrelerinde Arapça, Selçuklu hanedanı ile Türkmenler arasında ve orduda da Türkçe
konuşulup yazılırdı.
!
160
Sadi-i Şirazî, Ömer Hayyam, Enverî, Lami-i Cürcânî, Ebyurdî, Ezrâkî gibi edip ve şairler, nesir ve
nazım eserler verdiler. Gazâ ve fetih ruhunu canlı tutan destani eserler yazdılar.
yorumlayalım
SELÇUKLU MEDRESELERİ
İsfahan Medresesi
İslam dünyasında Hz. Peygamberin uygulamaları ile başlayan bilim alanındaki kurumsallaşma,
Selçuklular Döneminde yeni bir boyut kazanmıştır. Selçuklular, İslami ilimlerin eğitim ve öğretiminin
yapıldığı, zamanın fen bilimlerinin öğretildiği çeşitli fakültelere sahip, üniversite mahiyetinde büyük
medreseler yaptırdılar. İlk medrese Tuğrul Bey tarafından Nişabur'da açıldı. Medreselerin en
büyüğü, Alp Arslan Döneminde Nizamülmülk tarafından açılan Bağdat'taki Nizamiye Medresesi
olup İsfahan, Nişabur, Belh, Herat, Basra'da benzerleri vardı. Medreselerde, uzmanlarca okutulan
matematik, astronomi, geometri, cebir, fizik, kimya sahalarında derin bilginler yetişti. En tanınmış
bilgin ve düşünce adamları müderris denilen eğitimciler olarak göreve alınmış, sadece müderrisler
değil öğrenciler de maaşa bağlanmıştı.
Döneminin en ileri düzeyde eğitim programlarıyla zengin kütüphane ve eğitim araçlarıyla
donatılan Medreseler sadece ilim adamı yetiştirmekle kalmadı. Bu eğitim kurumları dönemin kültür
ve sanat anlayışını etkilediği gibi, toplumsal yapısına da yön verdi. Medreseler uygulamış olduğu
eğitim öğretim programıyla bir taraftan bilim ve sanat adamları yetiştirirken diğer taraftan da Batıni
hareketine karşı toplumu bilinçlendiriyordu.
Selçuklu Medreseleri mimari tarzıyla yeni Türk yapı sanatının ilk örnekleri olarak Türk ve İslam
dünyasında egemen olmuştur.
İbrahim Kafesoğlu, Selçuklu Tarihi, s.115-120'den özetlenmiştir.
? cevaplayalım
1. Selçuklular eğitim kurumlarına hangi görevleri yüklemekteydiler?
2. Selçuklu medreseleri bilim ve sanat alanındaki gelişmeleri nasıl etkilemiştir?
uygulayalım
“Nizamiye Medresesi” ile ilgili araştırma yaparak araştırma sonuçlarını rapor hâlinde yazınız.
161
Isfahandan bir görüntü
Mimarlık ve sanat:
Selçuklu mimari ve sanat
eserlerinin çoğu birer şaheserdir. Batınilerin ve
Moğolların
tahribatına rağmen kalabilenleri,
uzmanlarınca hâlâ hayranlıkla incelenmektedir. Selçuklu
sarayı,
medrese, cami, mescit, türbe, kümbet,
kervansaray, ribat, han çarşı, hastane, kaplıca, hamam,
çeşme, ev, yol, kale, sur, kule, tersaneler ve diğer sosyal,
sivil ve askerî eserler belli başlı Selçuklu mimari eserlerini
oluşturur.
Selçuklular önemli ticaret yolları üzerinde
kervanların güvenliğini sağlamak için büyük bir özen
göstermişler, zengin ticaret kervanlarına muhafızlar tayin
etmişlerdi. Konaklama yerlerinde kervansaraylar inşa
edilmiş, burada konaklayan herkese, ister Müslüman ister
Hristiyan olsun aynı yemek verilmiş ve eşit davranılmıştır.
Kitabe, hat, tezhip, süsleme, minyatür, çini, halı, kilim
ve seccadeler ise Selçuklu eserlerine ayrı bir zenginlik
kazandırır. Çadır şeklinde yapılan kubbeler de Selçuklu
mimari eserlerinin bir özellğidir. Çadır şeklinde kubbe,
türbelerde çok kullanılmıştır. Sultan, evliya, âlim, devlet
adamları ve hürmete layık kişiler adına yapılan muhteşem
türbeler, ülkenin her tarafında mevcuttu.
Selçuklulara ait türbe-Merv
İlk Büyük Selçuklu Hükümdarı Tuğrul Bey'in
defnedildiği, Rey'deki Künbed-i Tuğrul ile, İsfahan,
Hemedan ve Merv'de diğer sultanlara ait muhteşem türbeler Selçuklu mimarisinin önemli
eserlerindendir. Bağdat'ta İmam-ı Azam Ebu Hanife'ye
ve Necef'te Hazret-i Ali'ye ait türbe ve külliyelerin Sultan
Selçuklu sanat ve mimarisinin
Melikşah tarafından yapılması, Selçukluların Sahabe-i
genel özellikleri nelerdir?
Kiram, Ehl-i Beyt ve âlimlere saygılarının bir
göstergesidir. Selçuklular, Merv, Rey, İsfehan,
Hemedan, Bağdat ve Nişabur'da muhteşem saraylar ve camiler de inşa ettiler.
!
162
ölçme ve
değerlendirme
A- Aşağıdaki, çoktan seçmeli sorularını cevaplandırınız.
1) Türklerin İslamiyeti kabulü aşağıdaki alanların hangisinde değişikliğe neden
olmamıştır?
A) Bilim
B)Edebiyat
C)Hukuk
D) Askeri
E) Mimari
2) Türk-İslam devletlerinde aşağıdaki hangi dalda eser verilmemiştir?
A) Mimari
B) Minyatür
C) Resim
D) Oymacılık
E) Nakkaşlık
3) Çinliler ile Müslüman Araplar arasında yapılan Talas Savaşı'nın Türk dünyası açısından
en önemli sonucu aşağıdakilerden hangisidir ?
A)Türk-Çin ilişkileri son bulmuştur.
B) Orta Asya Çin hâkimiyetine girmiştir.
C)Türkler kitleler hâlinde İslam dinine girmeye başlamışlardır.
D) Anadolu Türk yurdu olarak seçilmiştir.
E) Türkler İslam dünyasının liderliğini üstlenmiştir.
4)
l Resmî yazışma dili Türkçedir.
l Nüfusu tamamen Türklerden oluşur.
Aşağıdaki devletlerden hangisi yukarıdaki özellikler açısından diğerlerinden ayrılır?
A) Karahanlılar
B) Büyük Selçuklular
C) Gazneliler
D) Tolunoğulları
E) İhşidiler
B- Aşağıdaki ifadelerin başına doğru “D” veya yanlış “Y” işareti koyunuz.
( ) 1.Türkler, Tuğrul Bey'in Bağdat seferinden sonra İslam dünyasının koruyuculuğunu ve
liderliğini üstlenmişlerdir.
( ) 2.İslamiyetle birlikte Türkler heykel ve kabartma sanatlarında da başarılı örnekler
vermişlerdir.
( ) 3.Talas Savaşı'nda Karluk Türkleri Çinlilere karşı Araplara yardım etmiştir.
( ) 4.Karahanlılarla Gazneliler aynı dönemde yaşamış, komşu Türk devletleridir.
( ) 5.Malazgirt Savaşı'ndan sonra Anadolu tamamen Türklerin eline geçmiştir.
C- Aşağıda yer alan ifadeleri tamamlayınız.
1.Orta Asya'da İslamiyeti kabul eden ilk Türk devleti ................................ .
2.Büyük Selçuklu Devleti'nde ilk medrese ……………zamanında ………………açılmıştır.
3.Dandanakan Savaşı …………………. ile …………..… devletleri arasında meydana gelmiştir.
4.......................................... sonucunda Türkler Anadolu'ya yerleşmeye başlamıştır.
5.……..…………………….. tarihte Sultan unvanını kullanan ilk Türk hükümdarıdır.
D- Aşağıdaki kavramları, eşleştiriniz
( ) 1-Divan-ı Lügati't-Türk
( ) 2-Divan-ı Hikmet
( ) 3-Atabet'ül Hakayık
( ) 4-Kutadgu Bilig
A-Yusuf Has Hacib
B-Kaşgarlı Mahmut
C-Hoca Ahmet Yesevi
D-Yüknekli Edip Ahmet
E-Evliya Çelebi
F-Mevlana Celaleddin-i Rumi
E- 1.Katvan Savaşı - Oğuz İsyanı - Karahitaylar - Büyük Selçuklu Devleti - Sultan Sencer
kelimelerini kullanarak bir metin oluşturunuz.
2. Büyük Selçuklu Devleti'nin Türkiye tarihine yapmış olduğu en önemli katkı nedir?
3. Türk-İslam devletlerinde halkın etnik yapısı bu devletleri hangi yönlerden nasıl etkilemiştir?
4. Türkler, İslamiyetten önceki hangi özelliklerini İslamiyetten sonra da korumuşlardır?
5.Malazgirt Savaşı öncesi Anadolu'nun siyasi ve ekonomik durumunu göz önünde bulundurarak bu savaşın Anadolu'ya etkilerini açıklayınız.
163
6. ÜNİTE
6.ÜNİTE:TÜRKİYE TARİHİ (11-13. YÜZYILLAR)
1. KONU: MALAZGİRT SAVAŞI’NDAN SONRA ANADOLU’DA
KURULAN İLK TÜRK DEVLET VE BEYLİKLERİ
2. KONU: TÜRKİYE SELÇUKLU DEVLETİ
164
hazırlanalım
1. Türklerin Anadolu’ya yaptıkları akınların nedenleri
neler olabilir?
2. Bir bölgenin ele geçirilmesini kolaylaştıran etkenler
neler olabilir?
3. Türklerin Anadolu’ya sahip olmaları Avrupa’da nasıl
karşılanmış olabilir?
4. Bir ülkede ticaretin gelişmesi için hangi politikalar
izlenmelidir?
5. Bulunduğunuz yörede, Anadolu’da kurulan ilk Türk
devletlerine ait eserlerin olup olmadığını araştırınız.
ÇİFT BAŞLI KARTAL-SELÇUKLU ARMASI
165
1.KONU
MALAZGİRT SAVAŞI’NDAN SONRA ANADOLU’DA
KURULAN İLK TÜRK DEVLET VE BEYLİKLERİ
TEMEL KAVRAMLAR
FETİH
İMAR
MEDRESE
TÜRKMEN
KÜMBET
KÜLLİYE
SELÇUKLU
Geldik kopup iç Asya'dan altın yeleli
Atlarla; zaferler nice bin velveleli
Geldik, soyumuz Türk, adımız Selçuklu,
düşünelim
Bir başka bahardır yaşanan biz geleli
1. Yukarıdaki fotoğraflardan hareketle Anadolu’da kurulan Türk
devletlerinin Türkiye tarihine katkıları hakkında neler söylenebilir?
2. Yukarıdaki kavramlar hakkında neler söylenebilir?
3. Yandaki şiire göre Selçukluların Türkiye tarihine katkıları ile ilgili
neler söylenebilir?
Beşir AYVAZOĞLU
Doğuştan Günümüze Büyük
İslam Tarihi, C 7 S. 16.
yorumlayalım
Malazgirt Savaşı’ndan sonra ilk Türk devletlerinin birçoğunun Doğu Anadolu’da kurulmasının
nedenleri neler olabilir?
K
A
R
A
D
E
N
İ
Z
Edirne
Tekirdağ
İstanbul
Zonguldak
Samsun
MARMARA
DENİZİ
E G E D E N İ Z İ
Çanakkale
SALTUKLULAR
DANİŞMENTLİLER
Ankara
Eskişehir
Yozgat
Balıkesir
Kars
MENGÜCEKLİLER
Amasya
İznik
Bursa
Rize
Trabzon
Erzurum
Sivas
ÇUBUKOĞULLARI
ÇAKA BEYLİĞİ
Afyon
Elazığ
İzmir
Efes
Denizli
TANRIVERMİŞ
OĞULLARI
Malatya
Niğde
Konya
İNALOĞULLARI DİLMAÇOĞULLARI
ARTUKLULAR
Karaman
İNANÇOĞULLARI Antalya
Van
Adana
SÖKMENLİLER
Diyarbakır
Hakkari
Mardin
ABBASİLER
Urfa
EYYUBİLER
Alanya
Antakya
FATİMİLER
Rodos
KIBRIS
A
K
D
E
N
İ
Z
0
100
200
300
400 Km
1.Harita: Anadolu’da Kurulan İlk Türk Devletleri ve Beylikleri
Türklerden Önce Anadolu’nun Durumu
Türklerin fethinden önce Anadolu, yıllarca devam eden Sasani-Bizans savaşları yüzünden
harabeye dönmüştü.
166
Uzun süren bu savaşlar bölgede yaşayan nüfusun azalmasına neden olmuş, can güvenliği
nedeniyle göç eden insanlar şehirlerde toplanmıştı. XI. yüzyılda Anadolu'da Rum, Ermeni ve Süryani
gibi kavimler yaşamaktaydı. Bizans İmparatorluğu'nun Anadolu'daki otoritesi zamanla zayıfladı,
Anadolu'nun doğusunda Ermeni ve Gürcü prenslikleri kuruldu. Kendilerine yurt arayan Oğuzlar için
Anadolu'nun bu karışık siyasi durumu yerleşmeye oldukça elverişliydi. Bu elverişli şartları
değerlendiren Türkler, Malazgirt Savaşı'ndan sonra Anadolu'nun farklı bölgelerinde devletler kurmaya
başladılar.
1. Danişmentliler
Danişmentliler,Selçuklu komutanlarından
Danişment Ahmet Gazi tarafından Orta
Anadolu'da kuruldu (1080). Merkezi Sivas'tır.
Danişment Ahmet Gazi, Türkiye Selçukluları
ile birlikte Eskişehir yakınlarında Haçlılara
karşı mücadele etti. Danişment Ahmet
Gazi'den sonra yerine geçen oğlu Emir Gazi
Döneminde Fırat'tan Sakarya'ya kadar Orta
ve Kuzey Anadolu, Danişmentlilerin
egemenliğine girdi.
Emir Gazi'nin ölümünden sonra yerine
geçen oğlu Muhammed, Ermenilerle, Bizans
İmparatorluğu’yla ve Haçlılarla savaştı.
Ölümünden sonra oğulları arasında taht
Yağıbasan Medresesi kalıntıları, Niksar-Tokat
kavgaları başladı. Danişmentliler Kayseri,
Sivas, Malatya olmak üzere üç kola ayrıldı. Türkiye Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan, üç kolu da ele
geçirerek 1178'de Danişmentlilere son verdi.
Danişmentlilerde kendi adına para bastıran ilk hükümdar Danişment Ahmet Gazi'dir.
Danişmentlilere ait paralarda Grekçe yazılar vardır. Tokat ve Niksar'daki Yağıbasan Medresesi
dönemin önemli eğitim kurumlarındandır. Danişmentlilerden kalma Kayseri Ulu Cami bir başka önemli
eserdir. Dönemin önemli destanı Danişmentname'dir. Danişmentli Ahmet Gazi ve Danişmentli beylerinin Bizans İmparatorluğu'na karşı mücadelelerini, kahramanlıklarını anlatan bu eser, Türkiye
Selçukluları Döneminde yazıya geçirilmiştir.
yorumlayalım
“DANİŞMENTNAME”DEN
Peygamberimizin hicretinden üç yüz altmış sene sonra, Battal Gazi’nin torunlarından Melik Ahmed
Danişment, halifeden izin alarak birçok beyle birlikte Anadolu’da fetihlere başlar. Uzun zamandan beri harap
olan Sivas’ı mamur hâle getirerek buraya yerleşir. Burada mücahitleri ikiye ayırır. Turasan idaresindeki
mücahitler, İstanbul üzerine giderler. Fakat Alemdağ önlerinde şehit olurlar. Melik Ahmet Danişment ise
Sivas’tan Karadeniz’e uzanan bölgeyi fethetmeyi kararlaştırır. Artuhi isminde bir Hristiyanın Müslüman
olmasına vesile olur ve onu yanından ayırmaz. Tokat, Zile, Amasya, Çorum ve Niksar bölgelerini fethederek
halkı Müslüman olmaya davet eder. Halkın büyük bir kısmı İslamiyeti seve seve kabul eder. Ancak bir müddet
sonra Niksarlılar İslam’ı terk ederek bölgedeki birçok Müslümanı öldürürler. Danişment Gazi, Niksar’ı tekrar
alarak Canik’e doğru yola çıkar. Fakat yolda pusuya düşürülerek şehit edilir. Vasiyeti üzerine Niksar Kalesi
karşısında bir yere defnedilir.
Atilla Özkırımlı, Türk Edebiyatı Ansiklopedisi ,C 2, s.346.
? cevaplayalım
Metne göre Danişmentlilerin Türkiye tarihindeki önemini ifade ediniz.
2. Saltuklular
Saltuklular, Büyük Selçuklu Devleti komutanlarından Ebulkâsım Saltuk tarafından Erzurum ve
çevresinde kurulan Anadolu'daki ilk Türk devletidir (1072). Danişmentlilerle birlikte Haçlılara karşı
başarıyla mücadele eden Saltuk Bey Gürcülerle savaştı. Ölümünden sonra yerine geçen oğlu Ali Bey,
Artuklular'la birlikte Gürcülere karşı yapılan savaşlara katıldı fakat başarılı olamadı. II. Saltuk
zamanında (1132-1168) Türkiye Selçuklu Devleti ile iyi ilişkiler kuruldu.
167
II. Saltuk'un ölümünden sonra devlet zayıfladı. Türkiye Selçuklu Sultanı Rükneddin Süleyman
Şah'ın, Gürcülere karşı düzenlediği sefere Saltuklu Bey’i Alâeddin'in katılmayı reddetmesi üzerine
Rükneddin Süleyman Şah, Erzurum'u ele geçirerek Saltuklu Devleti'ne son verdi (1202).
Erzurum, Akdeniz limanlarından Azerbaycan ve Türkistan'a uzanan ticaret yolları üzerinde
kurulmuş bir şehirdi. Bu nedenle Saltuklular zamanında ticari açıdan önemli bir merkezdi. Ayrıca bölge,
geniş otlaklara sahip olduğundan hayvancılık gelişmişti.
Kale Cami, Tepsi Minare, Ulu Cami, Üç Kümbetler, Mama Hatun Türbesi Saltuklulardan günümüze
kalan önemli mimari eserlerdir.
3 .Mengücekliler
Mergücekliler, Selçuklu Sultanı Alp Arslan’ın komutanlarından Mengücek Gazi tarafından
kurulmuştur. Bu devlet Erzincan merkez olmak üzere Kemah, Divriği ve Şebinkarahisar bölgelerinde
hüküm sürmüştür (1080-1228). Mengücek Gazi, Gürcülere ve RumIara karşı yapılan savaşlarında
başarılı oldu. Mengücek Gazi'nin ölümünden sonra yerine geçen oğlu İshak, Artuklularla ve
Danişmentlilerle yaptığı savaşta yenildi ve Danişmentlilerin himayesine girdi.
İshak'ın ölümünden sonra Mengücekliler, Erzincan ve Divriği olmak üzere iki kola ayrıldılar. İshak
Bey’in oğullarından Süleyman Divriği'de, Davut ise Erzincan'da hüküm sürdü. Her iki kol da Moğol
istilasından önce Türkiye Selçuklu Devleti’ne
bağlandı.
Mengücekliler zamanında Kemah ve
Erzincan, tarım, ticaret, sanayi açısından
büyük gelişme göstermiş, iktisadi gelişmenin
yanında devrin en önemli kültür merkezlerinden biri olmuştur. Divriği'de darüşşifa ile
birlikte külliye olarak yaptırılan Ulu Cami,
dönemin en önemli eseridir. Erzincan ve
çevresinde meydana gelen depremler
eserlerin günümüze ulaşmasını engellemiştir.
Mengücekliler, bilimin gelişmesine önem
vermişlerdir. Hükümdar Davut Şah’ın Erzincan'daki sarayına davet ettiği dönemin bilim
insanı Muvaffakuddin Abdüllâtif, tıp, fizik ve
Divriği Ulu Cami
felsefe alanlarında eserler vermiştir.
4. Artuklular
Anadolu’nun fethi sırasında Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Artuk Bey’in oğulları tarafından
kurulmuştur. Devlete adını veren Artuk Bey, Selçuklu Sultanı Melikşah Devrinde İzmit'e kadar yapılan
fetihlerde bulunmuş, ancak Diyarbakır kuşatması sırasında
Melikşah'la arası açılmıştır. Artuk Bey bu olaydan sonra Suriye
meliki Tutuş'un hizmetine girmiş, Tutuş da ona Kudüs'ü dirlik olarak
vermiştir.
Artuk Bey’in ölümünden sonra oğulları Sökmen ve İl Gazi,
Kudüs'ü Fatımîlere karşı koruyamayınca Diyarbakır yöresine
geldiler (1098). Bu bölgede Artuklu Beyliği'ni kurarak üç kol hâlinde
yönetimlerini sürdürdüler (1102). Bunlar; Hasankeyf Artukluları
(1102-1231), Mardin Artukluları (1108-1409), Harput Artuklularıdır
(1112-1234).
Batman ırmağı üzerinde bulunan Malabadi Köprüsü,
Mardin’de Hatuniye Medresesi, Koçhisar’da Ulu Cami,
Muzafferiye, Semanin, Şehidiye ve Hüsamiye Medreseleri bu
döneme ait eserlerdir.
Artuklular Devrinin en tanınmış bilim insanlarından biri EICezerî’dir. Haberleşme, kontrol, denge kurma ve ayarlama ilmi
olan sibernetiğin ilk kurucusudur. Sibernetiğin gelişmesiyle
elektronik beyinler ve otomasyon denilen sistemler ortaya çıktı.
Cezerî dişli çarklarla çalışan çeşitli makineler yaptı. Bunun
Cezerî’nin Tavuskuşlu Saat
yanında su saatleri, kendiliğinden kesilip akan fıskiye, mekanik
çalışmasını gösteren minyatür
olarak çalışan müzik aletleri, tulumbalar ve şifreli kilitler yapmayı
başardı.
168
yorumlayalım
ARTUKLULARDA TİCARİ HAYAT
Artuklular Döneminde halktan çok az bir vergi alındığı için komşu
ülkelerden, Artuklu topraklarına göçler olduğu bilinmektedir. İnşa
edilen köprüler, kervansaraylar, camiler, medreseler, su kanalları
Artukluların iktisadi olarak geliştiğinin birer kanıtıdır. Metal işlemeciliği,
dericilik ve el sanatları oldukça gelişmişti. Etrafı bağlarla çevrili olan
Mardin’de pamuk ekimi yapıldığı, dokumacılığın geliştiği seyyahların
gezi notlarından anlaşılmaktadır. Van Gölü üzerinde gemilerle yapılan
nakliyat, Ahlat’ın ticari merkez olmasında önemli rol oynamıştı. İran ve
Anadolu’dan gelen tüccarlar, Mardin Kızıltepe’deki pazarlarda Malabadi Köprüsü-Batman
mallarını satmaktaydılar. Ülkedeki bu canlılık Moğol istilasına kadar
sürmüştü.
Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, C 6, s.189,190.
? cevaplayalım
Artukluların çok canlı bir ticari hayata sahip olmasının etkileri neler olabilir?
5. Çaka Beyliği ve Diğer Türk Beylikleri
Oğuzların Çavuldur koluna bağlı olan Çaka Bey, Bizans İmparatorluğu'na düzenlenen akınlar
sırasında esir düştü ve İstanbul'a götürüldü. Çaka Bey bir fırsatını bulup İstanbul'dan kaçtıktan sonra
İzmir ve çevresini ele geçirip kendi adıyla anılan beyliği kurdu (1081). İstanbul'da iken denizciliği
öğrenen Çaka Bey, kurduğu donanma ile Midilli, Rodos, Sakız ve İstanköy adalarını fethetti. Bizans
İmparatorluğu'na karşı büyük zaferler kazandı.
Çaka Bey, İstanbul'u ele geçirmek amacıyla Peçenekler ve Türkiye Selçukluları ile ittifak kurdu.
Ancak bunu öğrenen Bizans imparatoru, Türkiye Selçukluları Sultanı I. Kılıç Arslan'ı, Çaka Bey’e karşı
kışkırttı. Bizans İmparatorluğu'nun bu kışkırtmaları sonunda I. Kılıç Arslan, kayınpederi Çaka Bey’i
öldürttü. Bizans İmparatorluğu, Çaka Bey’in ölümünden sonra İzmir ve çevresine hâkim oldu ve bu
devlete son verdi (1093). Çaka Bey, ilk Türk donanmasını kuran ve ilk deniz komutanı olan Türk beyidir.
Anadolu’da kurulan diğer Türk beylikleri, kurucuları ve kurulduğu bölgeler tabloda gösterilmiştir.
ANADOLU'DA KURULAN DİĞER TÜRK BEYLİKLERİ
BEYLİĞİN ADI
KURUCUSU
KURULDUĞU YER
İnaloğulları
Kutbeddin İl-Arslan'ın komutanlarından Ahlat ve Van Gölü
havzasında
Sökmen
Diyarbakır ve çevresinde
Türkmen komutanlarından Sadr
Çubukoğulları
Melikşah'ın komutanlarından Çubuk Bey Harput ve çevresinde
Sökmenliler
Dilmaçoğulları
Sultan Alp Arslan'ın komutanlarından
(Togan Arslanoğulları) Dilmaçoğlu Mehmet Bey'dir
İnançoğulları
Mehmet Bey
Tanrıvermişoğulları
Tanrıvermiş adlı bir Türkmen beyi
Bitlis ve civarında
Ladik'te (Denizli)
Efes ve çevresinde
? cevaplayalım
Anadolu'da kurulan ilk Türk devletlerinin ve beyliklerinin Anadolu’yu Türkleştirmek için
yaptığı çalışmalar neler olabilir?
169
2.KONU
TÜRKİYE SELÇUKLU DEVLETİ(1077-1308)
TEMEL KAVRAMLAR
HAÇLI SEFERLERİ
YASSI ÇİMEN
KÖSEDAĞ
KERVANSARAY
BABAİLİK
MEVLEVİLİK
“Keykubâd'ın vakıf eserleri
zamanın sahifeleri üzerinde ve
cihanın her tarafında güneş
gibi parlayacaktır.”
Kerimüddin Aksarayî
(Selçuklular Dönemi Tarihçisi)
Osman Turan,Türk Cihan Hâkimiyeti
Mefkuresi Tarihi, s. 309.
düşünelim
1. Yukarıdaki resimlere göre Türkiye Selçuklularının Anadolu’nun
Türkleşmesi için yaptığı çalışmalar neler olabilir?
2. Kavramlar sizde hangi çağrışımları oluşturmaktadır?
3. Kerimüddin Aksarayî sözüyle Türkiye Selçukluları’nın hangi yönlerine
vurgu yapmış olabilir?
1.Türkiye Selçuklu Devleti'nin Kuruluş
Dönemi
SÜLEYMAN ŞAH ANLATIYOR
Ben Süleyman Şah! Selçuklu
hanedanındanım. Büyükbabam Arslan
Yabgu, Selçuk Bey’den sonra Oğuzların
başına geçmiş ancak Gazneli Mahmut’un
bir hilesi sonucu hapsedilmişti. Oğuzlar için
çok şey yapan büyükbabamın yerine
geçen Mikail amcamın çocukları Tuğrul ve
Çağrı beyler buna karşılık onu kurtarmak
Türkiye Selçuklularının kuruluşunda Büyük Selçuklu Devle- için pek fazla çaba sarf etmediler.
ti'ndeki veraset sisteminin etkisiyle ilgili neler söylenebilir? Hapsedildiği yerde dedem Arslan
Yabgu’nun hayatını kaybetmesi üzerine
Bizans İmparatorluğu'ndaki taht kavgası ve iç harekete geçen babam Kutalmış, Selçuklu
tahtını ele geçirmek amacıyla Rey şehrini
karışıklıklardan yararlanan iki kardeş Konya, Afyon, Kütahya kuşatmışsa da başarılı olamayarak
ve İznik'i ele geçirerek batı yönünde fetihlere devam etti. hayatını kaybetmişti. Ben ve kardeşlerimin
Mansur'un, Süleyman Şah'ı ortadan kaldırarak Anadolu'da hayatı, vezir Nizamülmülk’ün “Öldürülmetek başına devlet kurmak istemesi üzerine Süleyman Şah, leri aileye uğursuzluk getirir.” sözüyle
Melikşah 'dan yardım istedi. Melikşah Porsuk Bey bağışlandı. Ancak bizi kendisine rakip
komutasında bir orduyu Anadolu'ya gönderdi. Süleyman gören Melikşah, Anadolu’nun fethinde bizi
Şah'ın kuvvetleriyle birleşen Porsuk Bey kuvvetleri Mansur'u görevlendirdi. Amacı bizi merkezden
yenilgiye uğrattı ve Süleyman Şah, Anadolu'ya tek başına uzaklaştırıp rahat hareket etmek ve aynı
hâkim oldu. Melikşah 1077'de Süleyman Şah'a hükümdarlık zamanda Anadolu’nun fethini gerçekleştirerek devlet hizmetinde bizden yararlanunvanı veren bir ferman göderdi. Abbasi halifesi'nin ise maktı. Şayet bu mücadelede şehit olursak
Süleyman Şah 'a hükümdarlığını onaylayan menşur bizden kurtulacaktı. Bütün bu yaşananlar
göndermesiyle, merkez İznik olmak üzere Türkiye Selçuklu üzerine Anadolu’nun fethinde görev aldım
Devleti kuruldu.
ve Türkiye Selçuklu Devleti'nin temellerini
Süleyman Şah, devleti kurduktan sonra fetihlere batı attım.
yönünde devam ederek bir yandan Marmara ve Karadeniz Türkler Ansiklopedisi, C 6, s.529-530’dan
sahillerine, diğer taraftan da Ege Denizi kıyılarına özetlenmiştir.
Türkiye Selçuklu Devleti, Selçuklu soyundan gelen
Kutalmış Bey'in oğlu Süleyman Şah tarafından kuruldu.
Kutalmış, Büyük Selçuklu Devleti'nin hükümdarı Alp Arslan
ile yaptığı taht mücadelesini kaybetti. Alp Arslan'ın
ölümünden sonra Kutalmış'ın oğulları Mansur ve Süleyman
Şah Suriye'ye geldiler. Fakat buradaki faaliyetlerinde
başarılı olamayınca Anadolu'ya geçtiler.
!
ulaştı(1080). Böylece devletin sınırlarını Marmara
170
kıyılarından Çukurova'ya kadar genişletti. Bu
gelişmeler neticesinde Bizans İmparatoru Aleksis
Komnenos (Aleks Komnen) ile Türkiye Selçukluları,
İstanbul Boğazı'nı sınır olarak belirleyen bir
antlaşma imzaladı. Bu antlaşmayla devletin batı
sınırlarını güvence altına alan Süleyman Şah, yerine
komutanlarından Ebu'l Kasım'ı bırakarak güneye
yöneldi. Tarsus, Adana, Antalya, Antep ve Antakya'yı
fetheden Süleyman Şah'ın bu fetihleri Suriye
Selçuklu Meliki Tutuş'la aralarının açılmasına neden
oldu. Halep yakınlarında karşılaşan iki ordunun
yaptığı mücadeleyi Süleyman Şah kaybetti ve savaş
sırasında öldü (1086). Süleyman Şah, Suriye'de
Caber Kalesi yanına gömüldü. Lozan Barış
Antlaşması'na göre Süleyman Şah'ın mezarının
Caber Kalesi-Suriye
bulunduğu yer Türk toprağı kabul edildiğinden,
buranın koruyuculuğunu da Türk askerleri
yapmaktadır.
Süleyman Şah, güneye inerken yerine Ebu'l Kasım'ı bırakmıştı. Süleyman Şah ölünce Ebu'l Kasım,
devleti idare etmeye başladı. Bu arada Melikşah, Türkiye Selçuklu Devleti'ni baskı altında tutmaya
çalışıyordu. Fakat Melikşah'ın 1092'de ölmesi bu isteğin sonuçsuz kalmasına yol açtı. Melikşah'ın
ölmesiyle birlikte Süleyman Şah'ın oğulları Kılıç Arslan ve Kulan Arslan Anadolu'ya geldi. Kılıç Arslan
Türkiye Selçuklu Devleti'nin başına geçti.
<I. Kılıç Arslan Dönemi: Kılıç Arslan hükümdar olunca devlet işlerini düzene koydu. Bizans
üzerinde baskı kurdu. İzmir'de devlet kurmuş olan Çaka Bey'in kızıyla evlendi. Bizans, Çaka Bey'in
başarılarından rahatsız oluyordu. Kendi devleti açısından Çaka Bey'in kuvvetlenmesini istemeyen
Bizans imparatoru, I. Kılıç Arslan Çaka Bey'in arasını açtı. I. Kılıç Arslan Çaka Bey'i ortadan kaldırdı.
Böylece Bizans'la bir antlaşma yaparak batı sınırını güvence altına alan I. Kılıç Arslan doğuya yöneldi.
Malatya'yı kuşattığı sırada, büyük bir haçlı ordusunun Anadolu'ya doğru ilerlediği haberini aldı.
Kuşatmayı kaldırarak İznik'e döndü.
I. Kılıç Arslan, I. Haçlı Seferi esnasında başarılı savunma yaptıysa da İznik'i Bizans'a terk etmek
zorunda kaldı ve devlet merkezini Konya'ya taşıdı. Haçlılara karşı Bizans imparatoru ile bir antlaşma
yaparak doğuya yöneldi. Önce Danişmentlileri yendi. Malatya'yı aldı. Daha sonra Suriye'ye yöneldi.
Musul'u ele geçirdi. Bunun üzerine Büyük
Selçuklu Sultanı Muhammed Tapar Emir Çavlı
SULTAN MESUT
komutasında bir orduyu I. Kılıç Arslan üzerine
Sultan Mesut, 40 yıla yakın süren saltanat süresinde
gönderdi. Yapılan savaşta yenilen I. Kılıç izlediği sabırlı ve dikkatli siyaset yöntemi ile Selçuklu
Arslan, atıyla Habur Irmağı'nı geçerken Devleti’ni yok olmaktan kurtardı. Anadolu’ya hâkim
olmayı başardı. Sultan Mesut, zekâsı ve enerjisi
boğularak öldü (1107).
< I.Mesut Dönemi: I.Kılıç Arslan 'ın sayesinde Bizans İmparatorluğu ve Haçlıları mağlup
ederek Türkler için Anadolu’yu emniyetli bir vatan hâline
ölümünden sonra Selçuklu tahtı bir süre boş getirdi. İlk defa onun zamanında Batı kaynaklarında
kaldı. Türkiye Selçuklu Devleti'ndeki taht Anadolu’nun Turkia (Türkiye) adıyla, kaydedilmesi de çok
kavgalarından yararlanan Bizanslılar, manalıdır. Bir Hristiyan kroniğinin ifade ettiği üzere
Anadolu'ya tekrar sahip olmak için saldırıya adaleti ve iyi idaresi, Bizans egemenliğinde yaşayan
geçtiler. Daha sonra I.Kılıç Arslan'ın oğlu Şahin Rumların, onun idaresine geçmesini sağladı. Selçuklu
Şah tahta geçti. Fakat kardeşi Mesut, Türkiyesinde ilk imar ve şehirleşme faaliyetleri onunla
Danişmentli Emir Gazi'nin yardımıyla Selçuklu başladı.
Osman Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslam
hükümdarlığını ele geçirdi (1116 ).
Sultan Mesut, Danişmentlilerle iş birliği Medeniyeti, s. 207-208.
yaparak Bizans'a karşı başarılar kazandı. Daha
sonra I. Mesut, Danişmentlilerin taht kavgalarından yararlanarak Ankara, Çankırı, Kastamonu ve Elbistan'ı ele geçirdi.
Türkiye Selçuklu Devleti'nin Anadolu'da güçlenmesinden rahatsız olan Bizans imparatoru, Türkleri
Anadolu'dan atmak için sefere çıktı. Bizans ordusunun Akşehir'i işgal etmesi üzerine Sultan Mesut, Bizans
ordusunun üzerine yürüdü. Konya yakınlarında Bizans ordusunu yendi. Bu arada II. Haçlı ordusunun
Anadolu'ya doğru geldiğini haber alan Sultan Mesut, Bizans imparatoru ile bir antlaşma imzaladı. Bu
antlaşmaya göre Antalya ve çevresindeki bazı yerler Bizans'a bırakıldı (1146).
Sultan Mesut, II. Haçlı ordusunu Eskişehir yakınlarında yenerek büyük ün kazandı. Daha sonra
Danişmentlilerden Sivas'ı ve Malatya'yı aldı. Çukurova'daki bazı şehirleri de ele geçiren Sultan Mesut
1155 yılında Konya'da öldü.
171
2. Haçlı Seferleri
Orta Çağın en büyük siyasi ve askerî olaylarından biri Haçlı Seferleridir. XI-XIII. yüzyılları arasında
Hristiyan Batı dünyasının Müslümanların elinde bulunan ve Hristiyanlarca kutsal sayılan Kudüs ve
çevresini geri almak için düzenledikleri seferlere Haçlı Seferleri denir. Müslümanlara karşı yapılan bu
savaşa katılan Hristiyan askerlerin elbiselerinde haç sembolünü kullanmaları, Haçlı Seferlerinin dinî
sebeplerini ön plana çıkarmışsa da bu seferlerin siyasi, sosyal ve ekonomik sebepleri de vardır.
yorumlayalım
MÜSLÜMANLARIN GÖZÜYLE
HAÇLI SEFERLERİ
Bağdat, Ağustos1099.
Saygıdeğer Kadı Ebu Said el-Herevi,
haykırarak Halife el-Mutazhirbillah’ın geniş
divanına daldı. Peşinden gelen insanlar, onun
ağzından çıkan her sözü gürültülü bir biçimde
onaylıyordu. Saray erkânından bazı kişiler kadıyı
yatıştırmayı deniyor, ama başaramıyordu.
Salona doğru kararlı adımlarla ilerleyen elHerevi, ateşli konuşmasıyla orada bulunan
herkesi mevki ve rütbelerine hiç aldırmadan
acımasızca eleştiriyordu:
" Suriye’deki kardeşlerinize develerin
eyerlerinden veya akbabaların kursağından
başka eğleşecek bir mekân kalmamışken, bahçe
çiçeği gibi bir hayat sürüp talih eseri başınızı
soktuğunuz şu emniyetli kuytuda miskin miskin
uyuklamaya nasıl cüret edersiniz? Ne çok insan
öldü! Kim bilir kaç genç kız utanç içinde o tatlı
yüzlerini elleriyle gizlemek zorunda kaldı! Değerli
Müslümanlar hakarete alışıyor mu...
Sahneyi izleyenlerin hepsi inlemeler ve ağlayıp
sızlamalarla sarsılıyor, ama el-Herevi onların
hıçkırıklarını duymak istemiyordu.
"Kılıçlar savaş ateşini körüklerken insanın
kullanabileceği en kötü silah gözyaşı dökmektir."
diye haykırıyordu.
Suriye Çölü’nde, önüne konan her engeli aşıp
üç hafta boyunca Şam-Bağdat yolculuğuna
katlanan el-Herevi’nin isteği merhamet dilenmek
değildi. Onun amacı İslam’ın en yetkili
makamlarını Müslümanlar üzerine çöken felaket
hakkında uyarmak ve bir an önce müdahale
etmelerini sağlamaktı. “Müslümanlar asla böyle
aşağılanmamıştı ve memleketimiz şimdiye dek
hiç böyle vahşice yakılıp yıkılmamıştı.”diye
söyleniyordu. Yanındakilerin hepsi istila
kuvvetlerinin yağmaladığı kentlerden kaçıp
gelmiş; bazıları Kudüs’ten sağ çıkabilmiş az
sayıda insanlardandı. Onları bir an önce
yaşadıkları dramı birinci ağızdan anlatabilsinler,
diye getirmişti.
ŞÖVALYE PHİLİPPE (FİLİP)
IX. yüzyılda Frank imparatoru Şarlman ile Abbasi
halifesi Halife Harun Reşit iyi ilişkiler kurdular.
Böylece Harun Reşit Hristiyanlara Kudüs'ü ziyaret
edebilme hakkını verdi. Hristiyanlar, din adamları
başkanlığında kervanlar tertipleyerek Kudüs'e
gelmeye başladılar. Ancak bu tür seyahatler güç ve
yorucu hal almaya başlayınca bu gezilere ilgi azaldı.
Bunun üzerine Katolik din adamları, Hristiyanların
hac ziyaretinde bulunabilmeleri için bazı teşviklerde
bulundular. Bu ziyareti gerçekleştirenler ağır bir
günah veya suçun cezasından kurtulacaktı.
Papa II. Urban, Haçlı Seferine asker toplamak
amacıyla bir toplantı düzenledi. Papa
konuşmasında; ilk önce Türklerin Hristiyan ülkelerini
ele geçirip kötü muamelede bulunduklarını, kutsal
yerlere hakaret ettiklerini belirtti. Ayrıca hac
ziyaretinde hacıların çektikleri sıkıntıları ve
Kudüs'ün kutsallığını ifade ederek doğudaki
Hristiyanların yardım istediğini belirtti. Bu kutsal
mücadelede Tanrı’nın Hristiyanlara
rehberlik
edeceğini, savaşta hayatını kaybedenlerin
günahlarının af olacağını bildirdi.
Bu toplantıya suçundan dolayı aforoz edilen Kont
Philippe de katıldı ve duyduklarından çok mutlu
oldu. Çünkü hem ağır bir cezadan hem de
günahlarından kurtulabilecekti. Aynı zamanda sahip
olduğu mal ve mülklerin o seferdeyken kilise
tarafından korunup savaş dönüşü aynen kendisine
teslim edileceğini bilmek onu oldukça rahatlatmıştı.
Kim bilir belki de zenginliğini duyup hayran olduğu
doğu şehirleri ele geçirilir daha da zenginleşmiş
olarak ülkesine geri dönerdi. Şayet talihi yaver
gitmez de ölürse günahsız bir Hristiyan olarak
cennette en iyi yeri alacak ve tarih onu kahraman bir
şövalye olarak ölümsüzleştirecekti. Bağlı olduğu
papaza giderek adını yazdırdı. Kudüs seferine
katılacağına ant içtikten sonra toplantıda alınan
karara uygun olarak kırmızı bezden yaptırdığı haçı
mantosuna diktirtti. Geriye sadece 15 Ağustos'a
yani Meryem'in göğe uçuş gününe kadar,
mahsulünü toplayıp gerekli hazırlığı yaptıktan sonra
yurdunu ve ocağını terk etmek kalıyordu.
Amin Maalouf, Arapların Gözünden
Haçlı Seferleri, s.13-14’ten özetlenmiştir.
Steven Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi,C 1,
s.84’ten yararlanılmıştır.
? cevaplayalım
1.Yukarıdaki metinlere göre Hristiyanlar Haçlı Seferleri’ne niçin katılmışlardır?
2.Müslümanların bu seferlere bakış açısıyla ilgili neler söylenebilir?
172
HAÇLI SEFERLERİNİN SEBEPLERİ
DİNÎ
SİYASİ
EKONOMİK
- Hristiyanların kutsal yerleri, özellikle
Kudüs'ü Müslümanlardan geri almak
istemesi
- Fransa'da ortaya çıkan Kluni tarikatının
Hristiyanları Müslümanlara karşı
kışkırtması
Hristiyanların, Küdüs'ü
Müslümanlardan geri
almak istemelerinin
nedeni ne olabilir?
- Türkler karşısında zor durumda kalan
Bizans İmparatorluğu'nun Avrupa'dan
yardım istemesi
- Avrupalıların Türkleri Anadolu, Suriye,
Filistin ve Akdeniz'den uzaklaştırmak
Avrupalı devletlerin
Bizans'a yardım etmek
istemelerinin nedeni ne
olabilir?
- Avrupalıların doğudan gelen ticaret
yollarına hâkim olmak istemeleri
- Avrupa'da toprak sahibi olmayan
soyluların toprak elde etmek istemeleri
- Avrupalıların doğunun zenginliklerine
sahip olmak istemeleri
Ticaret yollarının
Müslümanların elinde
bulunması Avrupalıları
ekonomik açıdan nasıl
etkilemiş olabilir?
? cevaplayalım
Haçlı Seferleri'nin çıkışında yukarıda verilen sebeplerden hangisi daha etkili olmuştur?
<I. Haçlı Seferi (1096-1099): Avrupa'da farklı ülkelerden
gelen kişilerin oluşturduğu ilk haçlı grubu, Piyer L'Hermite (Piyer
Lermit) komutasında Batı Avrupa'dan yola çıktı. Geçtiği yerleri
yağmalayarak, Bizans üzerinden İznik'e kadar ilerledi ancak bu
ilk gelen haçlıların tamamına yakınını Türkiye Selçuklu ordusu
yok etti.Bu yenilgiden sonra 600.000 kişilik düzenli bir Haçlı
ordusu İstanbul'a geldi (1097). Haçlılar Bizans imparatoru ile bir
sözleşme yaptılar. Bu sözleşmeye göre; Haçlılar, Anadolu'da ele
geçirdikleri yerleri Bizans İmparatorluğu'na bırakacaklar, buna
karşılık Bizans İmparatorluğu da Haçlılara gıda yardımında
bulunacak ve Anadolu'da rehberlik yapacaktı.
İstanbul'dan Anadolu'ya geçen bu Haçlı ordusu Türkiye
Selçuklularının başkenti İznik'i kuşattı. Bu sırada Malatya
kuşatmasında olan I. Kılıç Arslan, ordusuyla İznik'e dönerek
Haçlılara
karşı başarılı mücadele verdiyse de
başarılı
olamayacağını anlayarak geri çekildi. İznik, Bizans tarafından
teslim alındı (1096).
I. Kılıç Arslan ise Danişmentlilerle birleşerek Eskişehir
Piyer L'Hermite'i haçlı seferinde
yakınlarında Haçlılara yeniden saldırdı.
Ancak haçlı
iken tasvir eden minyatür
kuvvetlerinin sayı itibarıyla fazla olması üzerine Türk ordusu
yenileceğini anlayınca yeniden geri çekildi (1097).Bundan sonra
I. Kılıç Arslan çete savaşları ile Haçlıların geçeceği bölgelerdeki yiyecek ve içecek kaynaklarını yok
ederek ,yıpratma taktiği uyguladı. Haçlılar büyük kayıplar vererek Kudüs'e ulaştıklarında sayıları
50.000 kadardı. Fatımîlerden Kudüs'ü alan Haçlılar, burada bir Latin Krallığı kurdular (1099).
Eskişehir-Antalya hattına kadar Batı Anadolu topraklarını ele geçiren Haçlılar, Antakya ve Urfa'yı da
almışlardı. I. Haçlı Seferi sonunda Haçlılar Kudüs'te kurdukları Latin Krallığı'ndan başka Antakya, Urfa,
173
Sur, Trablusşam ve Yafa şehirlerinde birtakım kontluklar oluşturdular.
<II. Haçlı Seferi (1147-1149): Musul Atabeyi İmadeddin Zengi, Urfa Lâtin Kontluğu'na son verince
Alman İmparatoru III. Konrad ile Fransa Kralı VII. Lui, ordularıyla II. Haçlı Seferi'ne çıktılar. Anadolu'ya
önce ulaşan III. Konrad Konya ovasında Türkiye Selçukluları Sultanı Mesut'la yaptığı savaşta yenildi.
İznik'e ordusuyla gelen Fransa Kralı, Alman İmparatoru'nun Selçuklular tarafından bozguna
uğratıldığını öğrenince Efes, Denizli, Antalya yolundan Suriye'ye geçmek istedi fakat Selçuklu ordusu
Haçlılara büyük kayıplar verdirdi. Antalya'ya ulaşabilen Haçlıların bir kısmı Suriye'ye gittiler. Kalanlar
da Türkler karşısında perişan oldular. Bu sefer sonunda Antalya’da terk edilen üç binden fazla Haçlı
askeri Türkler tarafından himaye altına alınmış, yaralılar tedavi edilmiştir. Böylece ilk defa kral ve
imparatorların da katıldığı bu Haçlı Seferi amacına ulaşamadı.
<III. Haçlı Seferi (1189-1192): Selahattin Eyyûbî, Hıttin Savaşı'nda (1187) Kudüs kralını yenilgiye
uğrattı ve Kudüs'ü ele geçirdi. Kudüs'ün, Müslümanlar tarafından geri alınması III. Haçlı Seferi'nin
düzenlenmesine neden oldu.
yorumlayalım
ASLAN YÜREKLİ RİCHARD III. HAÇLI SEFERİ'NDE
Ben İngiltere Kralı Aslan Yürekli Richard otuz üç
yaşımda İngiltere tacını giydim. Cesur, canlı, savaşta
gözü pek bir şövalyeyim. İdeallerime ulaşmada ne
sınır tanırım ne de kural.
1187 sonlarına doğru Eyyûbi hükümdarı
Selahattin'in kutsal şehir Kudüs'ü fethettiği haberi
Avrupa'ya ulaşınca büyük yankılara neden oldu.
Müslüman ordusunun Suriye'de fetihleri hızlandırıp
buradaki Hristiyan savaşçıları zor durumda
bırakması III. Haçlı Seferi'nin düzenlenmesini
kaçınılmaz hâle getirdi. Avrupa'nın en güçlü kralları
Alman İmparator'u Friedrich Barborassa (Frederik
Barbaros), Fransa kralı Philippe Auguste (Filip
Ogüst) ve ben İngiltere kralı Aslan Yürekli Richard
aramızda anlaştık. Alman İmparatoru Friedrich
Barborassa yaklaşık 250.000 kişilik ordusuyla
İstanbul üzerinden Suriye 'ye geçecek, biz de deniz
yolu ile gidip orada buluşacaktık. Ancak, Friedrich
Barborassa Anadolu'dan geçerken Türkiye Selçuklu
hükümdarı II. Kılıç Arslan'ın yıpratma savaşları
neticesinde büyük kayıplar verdi.
Selahattin Eyyûbi'yi esirleri
Ben ve Fransa Kralı Philippe Auguste deniz
karşılarken tasvir eden minyatür
yoluyla Nisan 1191'de Akka yakınlarında karaya
çıktık. Ayrıca sefer yolu üzerinde bulunan zenginliği
ve stratejik önemi tartışılmaz Kıbrıs Adasını almayı da ihmal etmedim.
Nihayet Akka'ya geldiğimde bir taraftan şehri geri almak için savaş hazırlığı yaparken bir taraftan
da Selahattin ile görüşmeye çalıştım. Ancak başarılı olamadım.
11 Temmuz 1191'de Akka'ya haçlı bayrağını dikmeyi başarınca sahil boyundan güneye doğru
hareket ettim. Donanmam da beni takip ediyordu. Amacım Kudüs'ü Müslümanlardan geri almaktı.
Ancak ağır şartlara katlanamayan Fransa kralı Philippe Auguste'ün beni bu topraklarda yalnız
bırakması işimi zorlaştırmıştı. Bu yüzden Selahattin ile anlaşmak istiyordum.
Selahattin ise herkesin elindeki toprağa razı gelmesini, Kudüs'ün Müslümanların elinde
kalmasını, buna karşılık Hristiyanların kutsal şehre silah taşımadan gelip hac ziyaretini
gerçekleştirmesini istiyordu. Bu şartlar bana uygun değildi. Ancak Ağustos 1192'de ağır bir hastalık
geçirdim, ordum ve arkadaşlarım da artık burada kalmak istemiyordu. Bir yıllık diplomatik uğraşıdan
sonra Eylül 1192'de beş yıllık bir barış antlaşmasını imzalamayı başardım. Selahattin'in şartlarını
kabul ettim. Ancak bu sefer neticesinde izin alınmasına rağmen ne İsa'nın kutsal mezarını ne de
Selahattin'i görebildim.
Amin Maalouf, Arapların Gözünden Haçlı Seferleri, s. 194-199’dan uyarlanmıştır.
174
< IV. Haçlı Seferi (1202-1204): Eyyûbîlerin
Filistin'deki Yafa'yı ve Suriye'deki bazı şehirleri ele
geçirmesi üzerine IV.Haçlı Seferi düzenlendi. İstanbul'a
gelen Haçlı ordusunun şehri yağmalaması ve Bizans
tahtında değişikliğe gitmesi üzerine halk ayaklandı ve bu
ayaklanma neticesinde İmparator ile oğlu öldürüldü. Bu
durumdan yararlanan Haçlılar İstanbul'da bir Latin
İmparatorluğu kurdular (1204). Bunun üzerine Bizans
İmparatorluğu'ndaki hanedan mensupları İstanbul'dan
ayrılarak biri İznik'te, diğeri Trabzon'da olmak üzere iki
ayrı devlet kurdular. İznik Devleti, 1261 yılında
İstanbul'daki Latin egemenliğine son verdi, Bizans
İmparatorluğu'nu yeniden canlandırdı. Trabzon
İmparatorluğu ise Fatih Sultan Mehmet'in Trabzon'u fethettiği tarihe kadar varlığını sürdürdü (1461).
IV. Haçlı Seferi'nden sonra dört büyük Haçlı Seferi
daha düzenlenmiştir. Bu seferlerden hiçbiri Anadolu
üzerinden yapılmamış ve Haçlılar bir başarı elde
edememişlerdir.
İZNİK
İbn-i Batuta İznik’e gelmeden önce Gerle
köyünde bir gece kaldıktan sonra, İznik Gölü'ne
bağlı, bir insan geçecek genişlikte köprü gibi bir
yoldan geçerek şehre ulaşıldğını belirtir. İbn-i
Batuta beldenin viran olduğunu bildirmektedir.
Şehir, dört surla çevrilmiştir. Her iki sur arasında
su ile dolu bir hendek bulunur. Şehre istenildiği
zaman kaldırılabilen ahşap köprülerden girilir.
Şehrin içinde bahçeler, evler ile arazi ve tarlalar
mevcuttur. Herkesin birbirine bitişik meskeni ile
tarla ve bostanları vardır. Su yakın kuyulardan
sağlanır. İznik’te her çeşit meyve yetişir. Ceviz
ve kestane boldur ve fiyatı da uygundur. Orada
yetişen üzümün başka yerde benzerini
görmedim. Çok tatlı ve iri olup rengi saf ve
kabuğu incedir. Her tanede bir çekirdeği
bulunur.
İbn-i Batuta, Büyük Dünya
Seyahatnamesi, s. 213.
yorumlayalım
LATİNLER İSTANBUL’DA
Latinler, dördüncü kez, kutsal toprak Kudüs’e sefer
yapmak üzere Haçlı ordusunda yer almışlardı. Aleksisos
Angelos, 1195’te kardeşi İsakios Angelos’u tahtından
indirip oğlu ile birlikte zindana atmıştı. Ama genç prens bir
yolunu bulup kaçarak Haçlılardan yardım istedi. Bu
yardım isteği üzerine seferin Bizans üzerinden
yapılmasına karar verildi. Böylece 13 Nisan 1204’te
İstanbul zapt edildi. Kent, çok kısa bir süre içinde Latinlerin
eline geçti. Şehirde çıkarılan bir yangınla kentin Ayasofya
ile kıyı kesimi arasındaki bölümü harabeye döndü...
Türkler Ansiklopedisi, s.661’den özetlenmiştir.
Haçlıların İstanbul
kuşatmasını gösteren minyatür
? cevaplayalım
IV. Haçlı Seferi, Hristiyan dünyasını dinî ve siyasi açıdan nasıl etkilemiş olabilir ?
DANİŞMENTLİLER EYYÛBİLER
MENGÜCEKLİLER
SALTUKLULAR MEMLÜKLER
HARZEMŞAHLAR
İLHANLILAR
BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ
TÜRKİYE SELÇUKLU DEVLETİ
DOĞU ROMA İMPARATORLUĞU
300
400
500
600
700 800
900 1000
MİLATTAN SONRA
1100 1200
? cevaplayalım
Tarih şeridine göre Türkiye Selçuklu Devlet’inin çağdaşı olan devletleri belirtiniz.
175
1300
1400
HAÇLI SEFERLERİNİN SONUÇLARI
DİNÎ
SİYASİ
? Avrupa'da Kiliseye ve din
adamlarına duyulan güven sarsıldı.
? Hristiyanlarca kutsal kabul edilen
yerler, yine Müslümanların
egemenliğinde kaldı.
? Katolik ve Ortodoks kiliseleri
arasındaki ayrılıklar daha da
derinleşti.
Kilise ve din
adamlarına duyulan
güvenin azalması
Avrupa'da sosyal ve
kültürel yaşamı nasıl
etkilemiş olabilir?
? Seferler sırasında birçok soylunun
ölmesi Avrupa'daki toprakların
sahipsiz kalmasına bu da
feodalitenin zayıflamasına neden
olmuştur.
? Anadolu Selçuklu Devleti bir kısım
topraklarını kaybederek,Türklerin
batıya doğru ilerleyişleri bir süre için
durdu.
? Haçlılarla yapılan mücadeleler,
İslam dünyasını Moğol saldırıları
karşısında güçsüz bıraktı.
? Haçlılara karşı büyük başarılar elde
eden Türklerin İslam dünyasındaki
saygınlıkları arttı.
Seferler sırasında
soyluların ölmesi
Avrupa'da siyasi
yaşamı nasıl etkilemiş
olabilir?
Haçlı Seferleri'nden en
olumsuz etkilenen
devlet hangisidir?
EKONOMİK
EKONOMİ
TEKNİK-KÜLTÜREL
BİLİM
? Akdeniz'de ticaret gelişti. Bunun
sonucu olarak Marsilya, Venedik ve
Cenova limanları önem kazandı.
? Papaların ve kralların seferlere mali
destek sağlamak için İtalyan
bankerlerine başvurmaları
bankacılığı geliştirdi.
? Avrupa'da hayat standartları
yükseldi. Ticaretle uğraşan burjuva
sınıfını ortaya çıktı.
? Anadolu, Suriye ve Filistin'deki
birçok yer Haçlılar tarafından tahrip
edildi.
? Avrupalılar pusula, barut ve kâğıt
yapımını Müslümanlardan öğrendi.
? Avrupalılar İslam medeniyetini
yakından tanıdılar ve faydalandılar.
? Avrupalılar, Türk-İslam şehirlerinde
kullanılan köprü, kemer ve
kervansaray yapım tekniklerini
öğrendiler.
? Avrupalılar dokuma, cam ve deri
işleme sanatını öğrendiler.
Haçlı Seferleri
Avrupa'nın sosyal ve
ekonomik dengesini
nasıl etkilemiş olabilir?
Pusula, barut, kâğıt ve
matbaanın kullanılması
Avrupa'daki, bilim,
teknik ve düşünce
hayatının gelişimini
nasıl etkilemiş olabilir?
? cevaplayalım
Haçlı Seferlerinin dünya tarihine etkilerini tartışarak seferlerin olay mı, olgu mu olduğunu
değerlendiriniz.
176
3. Türkiye Selçuklu Devleti'nin Yükselme Dönemi
< II. Kılıç Arslan Dönemi: I. Mesut'un ölümü
üzerine II. Kılıç Arslan (1155-1192) tahta çıktı. Sultan II.
Kılıç Arslan'ın ilk yılları kardeşler arasındaki taht
kavgalarıyla geçti. Bu durumdan faydalanmak isteyen
Danişmentliler ve Musul Atabeyi Nureddin Mahmut
Zengi, II. Kılıç Arslan'a karşı kardeşi Şahin Şah ile ittifak
oluşturdu. Bu sırada Türkmen saldırıları yüzünden II. Kılıç
Arslan'ın Bizans ile arası açıldı.
II. Kılıç Arslan ittifakı bozmak ve batı sınırlarını
güvence altına almak için Bizans İmparatorluğu ile bir
saldırmazlık antlaşması yaptı (1162). Daha sonra Kardeşi
Şahin Şah'ın isyanını bastırdı. Danişmentlilerin üzerine
yürüyerek Elbistan ve Kayseri'yi aldı.
II. Kılıç Arslan, Musul Atabeyi Nureddin Zengi'nin
ölümünden sonra Tokat, Niksar ve Sivas'ı ele geçirdi.
Mengücekoğullarını da egemenliği altına alarak Fırat
Nehri'nden Sakarya Nehri'ne kadar uzanan toprakları
Türkiye Selçukluları Devleti'nin yönetimi altında
birleştirdi.
!
Türkiye Selçuklu Devleti'nin sınırlarını
genişletmesi Bizans'ta nasıl bir tepkiye
neden olmuştur?
Türklerin Anadolu'yu hızla ele geçirdiğini gören
Bizans İmparatoru 1176 yılı Eylül ayında ordusuyla
Eğirdir Gölü kenarında Sultandağı bölgesine geldi. Ani
baskınlarla Türkler tarafından yıpratılan Bizans ordusu
Miryokefalon (Kumdanlı)'da II. Kılıç Arslan tarafından ağır
bir yenilgiye uğratıldı.
SİVAS
Miryokefalon Zaferi (1176) ile Bizans’ın
Anadolu üzerindeki hâkimiyeti sona erdi. Bu
noktadan itibaren Türkiye’deki ticari faaliyetler
Selçukluların kontrolüne geçti. Türkiye
Selçukluları Döneminde Karadeniz’in kuzeyi ile
Suriye ve Bağdat arasında yoğun bir ticari
alışveriş ortaya çıktı. Anadolu’dan geçen bu
ticari trafikte kuzeyden gelen kereste, kürk,
balmumu zengin İslam ülkelerine gönderilirken,
Bağdat ve Halep yoluyla da çeşitli mamül
ürünler baharat ve mücevherler aynı yoldan
değişik bölgelere sevk ediliyordu. Asya’dan
gelen tarihi İpek Yolu da kuzey güney yoluyla
Sivas’ta birleşiyordu. Sivas bu uluslararası
ticaret ilişkileri içinde önemli bir istasyon
merkezi durumunda idi.
Alâeddin Keykubad Döneminde Sivas
hızla gelişti. Ünlü seyyah Marco Polo (Marko
Polo)’ya göre; bölgeye yerleşen göçer
Türkmenler dışında her kavim ve dinden
tüccarlar ve sanatkârlar şehre yerleşti. Şehirde
çok sayıda Ermeni ve Rum gibi değişik
milletlerden insanlar da bulunmaktaydı. Bunlar,
şehirde yaşayan Müslümanlar gibi ticaret ve
zanaatla uğraşırlar; halı, ipekli kumaş
dokurlardı. Şehrin sosyal ve ekonomik gelişimi
üzerinde esnaf örgütleri ve tasavvuf cemaatler
etkiliydiler.
İlhan Erdem, Selçuklular Devrinde Sivas,
s.75-78’den özetlenmiştir.
yorumlayalım
MİRYOKEFALON SAVAŞI (1176)
Türkiye Selçuklu ordusu, sayı itibarıyla Bizans ordusuna denk olmakla beraber askerî teçhizat açısından
aynı denkliğe sahip değildi. II. Kılıç Arslan, ordusunu Bizans ordusunun ilerlediği vadiye hâkim olacak şekilde
yüksek tepelere yerleştirdi. Böylelikle Türk kuvvetleri Bizans ordusuna göre daha fazla hareket imkânına
kavuşmuş oluyordu. 17 Eylül 1176 'da Bizans ordusunun tamamı geçitten içeri girince, Türk ordusu taarruza
başladı. Bu sırada çıkan bir fırtına yüzünden göz gözü görmez hâle geldi. Fırtına dinince manzara korkunç
şekliyle ortaya çıktı. Vadi, hayatını kaybeden ya da yaralanan insan ve hayvanlarla doluydu. Günün sonunda
Bizans ordusunun büyük bir bölümü yok edildi.
Türklerin elinden kurtulan İmparator Manuel de farklı durumda değildi; şaşkın, çaresiz ve perişan vaziyette
bir ağacın altında öylece oturmuş kalmıştı. Bir Bizans atlısı, imparatoru Türklerin eline esir düşmekten son anda
kurtarmıştı. Dehşet içinde kalan İmparator Manuel, komutanlarını çadırında toplamış ve kaçış planını
açıklamıştı. Herkes imparatorun aklını kaçırdığını sandı, özellikle komutanı bu plana şiddetle itiraz etti.
Bizans tarihçisi Niketas'ın rivayetine göre, toplantının yapıldığı çadırın önünde bulunan ve konuşulanları
duyan bir asker şöyle haykırmıştı: “Sen değil misin bizi Tanrı'nın terk ettiği dar geçide zorla tıkıştıran... Bu felaket
vadisinde, bu cehennemi andıran boğazda ne işimiz vardı? Biz basit insanların Türklerle ne alıp vereceği vardı?
Şimdi bu adamlar bu dar, ne sakladığı görünmez vahşi toprakta bizi sarmış bulunuyorlar ve bizi tuzağa
düşürdüler, şimdi sen bize ihanet edip bizi koyunlar gibi boğazlanmak üzere düşmanlara bırakıyorsun haaa!”
İmparator, nöbetçinin bu ağır sözleri üzerine kaçma teşebbüsünden vazgeçmişti.
Sabahleyin Türkler, Bizans ordusu üzerine tekrar saldırıya geçti. Bizans ordusu taarruzu püskürtmeye
çalıştıysa da başarılı olamadı. Bizans ordusundan son kalanlar da yok edilmek üzereyken Sultan II. Kılıç
Arslan taarruzu durdurma emri vererek İmparator Manuel'e elçi gönderdi, tazminat ödemesi, Eskişehir ve
Uluborlu'daki kaleleri yıkması karşılığında barış yapılabileceğini belirtti. Sultan düşmanı tamamen yok
etmektense istediği şartlarda antlaşma yapılmasının Türkler için daha faydalı olacağını düşünmüştü.
Türkler Ansiklopedisi, C 6, s.631-632 'den özetlenmiştir.
? cevaplayalım
Miryokefalon Savaşı'nın “yurt tutan savaşı” olarak adlandırılmasının sebebi ne olabilir?
177
II. Kılıç Arslan’ın toprak taksim
ettiği oğulları sultan unvanını
almadılar. Ancak melik sıfatı ile
idarelerinde bulunan memleketlerde
tam bir bağımsızlığa sahiptiler. İbn
Bibi’nin ifade ettiği üzere meliklerin
hükûmet merkezlerinde kendilerine
mahsus idare ve teşkilatları vardı.
Kendi emirlerinde ordu, saraylarında
âlim ve şairler bulunuyor, vergilerini
kendi memurları tahsil ediyor, halkın
işleri bizzat onların divanında
görüşülüyordu. Bu memleketlerin
merkez ile münasebetleri sadece
meliklerin yılda bir kere Konya’ya gidip
babalarını itaat ve tabiiyetlerini arz
etmekten ibaret idi. Hatta dış
ilişkilerde tamamen müstakil olup,
Bizanslılar ile ayrı ayrı savaş ve barış
yapıyorlardı.
Türkler Ansiklopedisi, C 8, s. 573574’ten özetlenmiştir.
BULGARLAR
BİZ
K A R A D E N İ Z
Sinop
AN
Edirne
Samsun
Zonguldak
M
S İ
Tekirdağ İstanbul
Trabzon
İMTRA
PA BZ
RA ON
TO
RL
U
ĞU
Miryokefalon zaferiyle, Anadolu'nun “Türk yurdu” olduğu
ispatlandı. Bizans İmparatorluğu'nun Anadolu'yu geri alma
düşüncesi ortadan kalktı. Türkiye Selçuklu Devleti, bu zaferle
Türk ve İslam dünyasında önemli devlet konumuna yükseldi.
Avrupa'da büyük endişe yaratan bu zafer, III. Haçlı Seferi'nin
yapılmasının önemli nedenlerinden biri oldu. Bizans
İmparatorluğu, bu zaferden sonra saldırı durumundan savunma
durumuna geçti, Batı Anadolu kıyılarını elinde tutabilmek için
büyük çaba gösterdi.
Miryokefalon Savaşı'dan sonra II. Kılıç Arslan, Kütahya ve
Eskişehir'i fethetti. Bu faaliyetler neticesinde yorulan II. Kılıç
Arslan, yaşlandığını ileri sürerek, ülke topraklarını on bir oğlu
arasında paylaştırdı. Bir müddet sonra şehzadeler arasında taht
kavgaları başladı. Bu karışıklıklar içerisinde II. Kılıç Arslan 1192
yılında öldü.
Sultan II. Kılıç Arslan Döneminde devletin tam bağımsızlığı
ve Anadolu Türk birliği büyük ölçüde gerçekleştirilmiştir. Onun
döneminde imar hareketine girişilmiş ve Türkistan'dan gelen
binlerce Türkmen Anadolu'ya yerleştirilmiştir. Sultan II. Kılıç
Arslan, 37 yıllık yönetimi sırasında başarısı ve adaletiyle sadece
Türklerin değil yönetimi altında yaşayan Hristiyanların da
güvenini kazanmıştı.
Rize
Kars
PA
Amasya
İznik
Ankara
Bursa Eskişehir
Çanakkale
Erzurum
Yozgat
Balıkesir
Sivas
O
R
TÜRKİYE SELÇUKLU DEVLETİ
LU
Malatya
ĞU
Diyarbakır
İzmir
Afyonkarahisar
Efes
Niğde
Konya
Denizli
Mardin
Adana
Urfa
Karaman
R
A
E G E D E N İ Z İ
T
Hakkari
Antakya
Antalya
Alanya
KIBRIS
A K D E N İ Z
S
0
Van
100
200
300
U
R
İ
400 Km
Y
E
1180'de Bizans İmp. Doğu Sınırı
1070'de Bizans İmp. Doğu Sınırı
11.yüzyılda ele geçirilen yerler
12.yüzyılda ele geçirilen yerler
13.yüzyılın ilk yarısında ele geçirilen yerler
Bizans İmparatorluğu
Trabzon İmparatorluğu
2.Harita:Türkiye Selçuklu Devleti
< I. Gıyaseddin Keyhüsrev Dönemi: II. Kılıç Arslan'ın ölümü üzerine I. Gıyaseddin Keyhüsrev
hükümdar oldu. I. Gıyaseddin Keyhüsrev, kardeşi II.Rükneddin Süleyman Şah'la yaptığı mücadelede
başarılı olamadı ve tahtı bırakmak zorunda kaldı (1196). II.Rükneddin Süleyman Şah, Türk birliğini
yeniden kurmaya çalıştı. Ermenilerle savaştı, Erzurum'u alarak Saltuklulara son verdi (1202).
II. Rükneddin Süleyman Şah 1204 yılında öldü. Rükneddin'in ölümü üzerine I. Gıyaseddin Keyhüsrev
yeniden tahta çıktı (1205).
I. Gıyaseddin Keyhüsrev fetih politikasını ekonomik ve ticari hedeflerine göre belirledi. Önce İznik
178
imparatorluğu ile antlaşma yaparak batı sınırlarını güvence altına aldı. Daha sonra Karadeniz ticaretini
tehdit eden Trabzon İmparatorluğu üzerine sefer düzenledi. Samsun ve çevresini ele geçirip
Karadeniz ticaretini güvenlik altına aldı. Bundan sonra Akdeniz'de önemli bir liman şehri olan
Antalya'yı alarak (1207) ticaret limanı hâline getirdi. Venediklilerle ilk defa ticaret antlaşması yaptı. Bir
donanma kurarak denizcilik alanında faaliyet gösterdi. Vergisini ödemeyen İznik imparatoruna savaş
açan I. Gıyaseddin Keyhüsrev, Alaşehir yakınlarında yapılan savaşta şehit oldu (1211).
ANTALYA
Antalya yüzölçümünün genişliği ve planlı
şehirleşmesi itibarıyla bölgenin en önde gelen
şehirlerindendir. Hristiyan tüccarları 'Mina' adı ile
bilinen mahallede oturmaktadır. Şehrin eski
sakinleri olan Rumlar, diğerlerinden ayrı olarak
başka bir mahallede otururlar. Bunların mahallesi
de bir sur ile çevrilmiştir. Aynı şekilde Yahudilerin
de sur içinde ayrı bir mahallesi bulunur. Şehrin
hâkimi olan devlet ricali de şehrin öteki
mahallelerinden ayrı olarak etrafı surlarla çevrilmiş
bir kalede oturmaktadırlar. Müslümanlar ise asıl
şehirde ikamet ederler.
İbn-i Batuta, Büyük Dünya Seyahatnamesi, s. 203.
I.Gıyaseddin Keyhüsrev'in heykeli-Antalya
ALANYA
Alâeddin Keykubad'ın kurduğu şehirler
arasında kendi adını taşıyan tek şehir Alaiye'dir
(Alanya). Antalya ve Alanya Selçuklu
hükümdarlarının kış mevsimini geçirdikleri
yerlerdir. Alanya, deniz kıyısında büyük bir
şehirdir. Alanya, kurulurken Konya şehri örnek
alınmıştır. Dönemin tarih kitaplarında Alanya'da
burçlar, saraylar, köşkler yaptırıldığı, bu şehrin
kurulması için büyük para harcandığı
belirtilmektedir. Ahalisi Türkmen'dir. Mısır,
İskenderiye ve Şam tüccarları alışveriş yapmak
üzere buraya gelirler. Burada bol miktarda
kereste imal edilmekte olup İskenderiye, Dimyat
ve diğer Mısır şehirlerine ihraç olunur.
İbn-i Batuta, Büyük Dünya Seyahatnamesi, s.233.
<I.İzzettin Keykavus Dönemi:I.Gıyaseddin Keyhüsrev'in ölümünden sonra devletin
başına I.İzzeddin Keykavus geçti. Kardeşlerinin
isyanını bastırdı. 1214 yılında Sinop'u fethetti,
Trabzon İmparatoru'nu ve Çukurova'daki
Ermenileri vergiye bağladı. Artuklu ve Erbil
hükümdarlarını hâkimiyetine aldı. Eyyûbiler
üzerine çıktığı sefer esnasında Malatya'da öldü
( 1220).
<I. Alâeddin Keykubad Dönemi: I.İzzeddin Keykavus'un ardından, devletin başına I.
Alâeddin Keykubad geçti (1220-1237). Bu
sırada Moğollar, büyük istila hareketlerine
başlamışlardı. I. Alâeddin Keykubad Moğollara
karşı bazı tedbirler aldı. Sivas, Konya, Kayseri
gibi önemli şehirlerin sur ve kalelerini yeniden
inşa ettirdi. Eyyûbilerle dostluk kurdu.
Moğollarla iyi geçinmeyi tercih etti. Alınan bu
tedbirlerden sonra I. Alâeddin Keykubad,
fetihlere başladı. Kalonoros (Alaiye-Alanya)
Kalesi'ni fethetti (1223). Gönderilen kuvvetler
Kırım'daki Suğdak'ı ele geçirdi. Kıpçak beyleri
ve Rus Knezleri itaat altına alındı.
I. Alâeddin Keykubad doğuda ilk önce
Erzincan'ı alarak Mengüceklilere (1228) ardından Harput'u alarak Artukluların Harput koluna
son verdi. Trabzon kuşatıldı fakat alınamadı.
yorumlayalım
YASSI ÇİMEN SAVAŞI (1230)
Nesevi'ye göre Harzemşah-Selçuklu ilişkileri 1225 yılında Celaleddin Harzemşah'ın Türkiye
Selçuklu Devleti Sultanı I.Alâeddin Keykubad'a bir mektup ve elçi göndermesiyle başlamıştır.
Amaç, iki Türk devleti arasında dostluk ve birlik kurmaktı. Dostane bir şekilde başlayan bu ilişki, gün
geçtikçe pekişmiş ve Eyyûbilere karşı ittifak yapacak bir hâle gelmişti. Daha sonra
179
Celaleddin Harzemşah'ın istikrarsız
siyaseti, Moğolları hiçe sayarak Ahlat'ı
muhasara etmesi, ayrıca I.Alâeddin
Keykubad'a karşı sadakatsizlik gösteren
Erzurum Melik'i Cihanşah ile ittifak yapması
iki tarafın aralarının bozulmasına neden oldu.
Bunun üzerine Türkiye Selçuklu Sultanı I.
Alâeddin Keykubad, Celaleddin Harzemşah'a
karşı Eyyûbilerden Melik Eşref ile anlaştı ve
10 Ağustos 1230 tarihinde iki taraf Yassı
Çimen mevkiinde birbiriyle karşılaştı.
I.Alâeddin Keykubad ve Melik Eşref,
Celaleddin Harzemşah ile Erzurum Meliki
Cihan Şah'a karşı büyük bir zafer kazandı. Bu
savaşın Türkiye Selçuklu tarihi açısından tek
kazancı, Erzurum'un alınması olmuştur.
HARZEMŞAHLAR (1097–1231)
Büyük Selçuklu Devleti’nin valisi İl-Arslan
tarafından Harzem bölgesinde merkezi
Ürgenç
(Gürgenç) olmak üzere kuruldu. Maveraünnehir, İran ve
Azerbaycan olmak üzere topraklarını genişletti.1218
yılında Otrar şehrinde Moğol tüccarların casus oldukları
gerekçesiyle idam edilmesi üzerine saldırıya geçen
Moğollarla (Cengiz Han) yaptığı mücadeleyi
kaybetti(1220). Topraklarının bir kısmı Moğollar
tarafından işgal edilen Harzemşahlar, Azerbaycan’a
çekildi. Türkiye Selçukluları ile komşu oldular.
Harzemşahlar, Moğollara karşı oluşturulan Türkiye
Selçuklu-Eyyûbi ittifakının içerisinde yer aldı. Buna
rağmen
124Ahlat hâkimiyeti yüzünden Türkiye Selçukluları
ile yapmış olduğu Yassı Çimen Savaşı’nı kaybederek
1231’de yıkıldı.
Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, C 8, s. 294,295'ten özetlenmiştir.
? cevaplayalım
Coğrafi konumunu açısından, Harzemşahlar Devleti'nin yıkılması Türkiye tarihini nasıl etkilemiş olabilir?
Moğollar, 1231 yılında Doğu Anadolu'ya girerek Sivas'a kadar ilerlediler. Bu gelişme üzerine
Alâeddin Keykubad, Moğol Hanı Ögeday'a elçi göndererek barış yaptı. Diğer taraftan da Moğol
kuvvetlerini ülke sınırlarında durdurmak için yeni tedbirler almaya başladı. Ahlat, Van, Bitlis ve
Adilcevaz çevrelerini topraklarına kattı, harap durumdaki kaleleri onardı. Bu arada, Doğu Anadolu'da
bulunan Harzemli askerlerin beyleriyle görüşmeler yaparak onların Selçuklu hizmetine girmelerini
sağladı.
Selçukluların doğuda kazanmış olduğu başarılar Eyyûbileri harekete geçirdi. Harput Artukluları da
Eyyûbilerle birleşti. Bu ittifaka karşı yapılan savaşı kazanan Selçuklular, Harput'u ele geçirdiler (1234).
Sultan Alâeddin Keykubad, Diyarbakır'ı ele geçirip Eyyûbi sorununu kökünden hâlletmek için
Kayseri'de hazırlıklar yapmaya başladı. Eyyûbiler ile Türkiye Selçukluları arasındaki mücadelenin
Moğollara yarayacağını düşünen Abbasi halifesi iki hükümdar arasında arabuluculuk yaptı. Ancak
Alâeddin Keykubad'ın Ramazan Bayramı dolayısıyla elçilere verdiği ziyafet sırasında zehirlenerek
öldürülmesi, bu barış girişiminin gerçekleşmesini engelledi (1237).
Sultan Alâeddin Keykubad Dönemi, Türkiye Selçukluları Devleti'nin en güçlü olduğu dönemdir.
Alâeddin Keykubad, siyasi dehası ile Moğol tehlikesini kendi döneminde durdurmayı başardı. Bilimsel
çalışmaları destekledi, sanatçılara hürmet gösterdi. Adalete çok önem verdi. Ticaretin gelişmesini
sağladı.
yorumlayalım
ŞİİR
Rum ülkesine (Anadolu) varınca çok mamur bir ülke gördüler.
Orda ne dert, ne zulüm, ne savaş, ne karışıklık,
Ne öldürmek, ne götürmek, ne yıkmak, ne de zorbalık vardı.
Dünyanın her yanından gelip oraya sığınmış kimseler aradıklarını bulmuş,
Padişahın engin adaleti sayesinde huzur içindeydi.
O zaman padişaha övgü yağdırarak; ‘Böyle bir padişahın saltanatı ebedi olsun.
Sınırdan iki aylık yol mesafesinde bile halka bir zarar gelmez.
Hükümdar her yerde böyle olmalıdır.
Kimse onun ülkesindeki adaleti başka yerde görmedi.’ dediler.
İbn Bibi, Selçukname, C 1, s. 380.
? cevaplayalım
Yukarıda Alâeddin Keykubad Dönemini anlatan şiire göre bu dönem hakkında neler söylenebilir?
180
KÜLTÜR VE MEDENİYET
<Devlet yönetimi: Tarihte kurulan Türk devletleri kendisinden önce kurulmuş Türk devletlerini
örnek aldığı gibi Türkiye Selçuklu Devleti de birçok alanda Büyük Selçuklu Devleti'ni örnek almıştır.
Devlet yönetiminde de iki devlet arasında benzer özellikler görülmektedir. Ülke topraklarının hükümdar
ailesinin ortak malı kabul edildiği veraset anlayışı, hükümdarın görev ve yetkileri, hükümdarlık
alametleri, merkez, toprak ve eyalet yönetimi anlayışı her iki devlette de temelde aynı şekildedir. Ancak
Türkiye Selçuklu Devleti'nde merkezi otorite daha güçlüydü. Türkiye Selçuklu sultanları Büyük
Selçuklu hükümdarlarından farklı olarak Farsça unvanlar (keyhüsrev, keykavus, keykubat gibi)
kullanmışlardır.
Türkiye Selçuklu sultanları da hutbelerde halifenin adını kendi adlarından önce okuturlardı.
Sultanın görevi ülkeyi en güzel şekilde idare etmekti.
Sultanların çocukları melik unvanıyla eyaletleri yönetirlerdi. Meliklere yardımcı olarak atabey
denilen devlet adamları görevlendirilirdi.
Türkiye Selçuklu Devleti'nde devlet işleri Büyük Selçuklu Devleti'nde olduğu gibi Büyük Divanda
(Divan-ı Saltanat) görüşülürdü. Ayrıca bu divana bağlı olarak şu divanlar oluşturulmuştur: Divan-ı
İstifa ( Malî işlerle ilgilenir.), Divan-ı Arz ( Ordunun maaş, giyecek, yiyecek, techizat işleriyle ilgilenir.),
Divan-ı İşraf ( Askerî ve hukuki işler dışında devletin tüm işlerini teftiş eder.), Divan-ı İnşa (İç ve dış
yazışmalarla ilgilenir.), Niyabet-i Saltanat (Hükümdar başkentte olmadığı zamanlarda devlet işleri ile
ilgilenir), Pervaneci Divanı ( Ülke topraklarının kayıt defterlerini tutar, has ve ıktalara ait kararları
düzenler.).
Türk-İslam devletlerinde daha önce
oluşturulmuş olan memuriyetler aynı şekilde
devam ettirildi. Bizans İmparatorluğu ve
Ermeni sınırlarındaki "uc" denilen bölgeleri
ise beyler yönetirdi. Uc beyleri sınırları korur,
sultan sefere çıktığında onun yanında yer
alırdı.
Selçuklular bakır, gümüş ve altın paralar
bastırmışlardı. Paraların üzerine genellikle
sultanların resimleri bulunurdu. İlk madenî
parayı I. Mesut, ilk altın parayı ise II. Kılıç
Arslan bastırmıştı.
<Ordu teşkilatı: Türkiye Selçuklularındaki askerî teşkilat, Büyük Selçuklu
Devleti ordusunun devamı durumundaydı.
Fakat Türkiye Selçuklu Devleti deniz ticareti
ve donanmaya verdiği önemle Büyük
Selçuklu Devleti'nden ayrılmaktaydı.
Türkiye Selçuklu Devleti'nin ordusu
Büyük Selçuklu Devleti'nde olduğu gibi beş
ana gruptan oluşurdu:
Hassa askerleri (Hükümdarın şahsına
bağlı askerlerdi.), Sipahi askerleri (Ikta
sahiplerinin yetiştirdiği askerlerdi.),
Türkmenler (uc bölgelerinde yaşayan ve
Gürz çeşitleri
her an savaşa hazır olan askerlerdi.), ücretli
askerler, bağlı devletlerin ve beyliklerin
askerleri. Türkiye Selçukluları ordusunun silahları; ok, yay, kılıç, kargı, topuz, zırh, gülle, mancınık ve
kalkandı. Savaş zamanında ordu merkez, sağ ve sol olmak üzere üç kola ayrılırdı. Ayrıca ordunun
önünde öncü kuvvetler bulunurdu.
Türkiye Selçukluları, hem ticareti geliştirmek hem de denizlerde hâkimiyeti sağlamak için Sinop ve
Alâiye (Alanya) gibi liman şehirlerinde tersaneler kurdu. Türkiye'de denizciliğin başlamasına öncü
oldu. Türkiye Selçuklularında donanma komutanlarına Reisü'l bahr veya Melikü's sevahil adı verilirdi.
<Sosyal hayat: Malazgirt Savaşı'ndan sonra Anadolu'nun fethiyle başlayan Türkmen göçleri
kısa sürede Anadolu'yu Türk yurdu hâline getirdi. Türkler, Anadolu'ya geldiğinde önce kırsal kesime
yerleşerek tarım ve hayvancılıkla uğraştılar. Daha sonra şehirlere yerleşmeye başladılar. Cami,
medrese, hastane, yol, köprü ve saraylar yaparak şehirleri bayındır hâle getirdiler. Anadolu'daki birçok
şehir, kasaba, köy, nehir ve gölün adlarını Türkçe olarak değiştirdiler.
Türkiye Selçuklularında halk, Büyük Selçuklularda olduğu gibi yaşam şekillerine göre konargöçer,
köylüler, şehirliler olmak üzere üç gruba ayrılıyordu.
181
TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA SOSYAL YAPI
Köylüler
Devlete ait topraklarda
köylüler toprağın işleticisi
durumundaydılar.
Köylülerin başında "Köy
Kethüdası" vardı.
İkta sahibi sipahiler ise
köylünün güvenliğini
sağlarlardı.
Konargöçerler
Türkmenler, genellikle
uc bölgelere yerleşerek
geçimlerini hayvancılıkla
sağlarlardı. Boy beyinin
liderliğinde teşkilatlanan
konargöçer
Türkmenlerin büyük bir
kısmı zamanla yerleşik
hayata geçtiler.
Şehirliler
Devlet memurları, tüccarlar, bilim adamları,
esnaf ve zanaatkârlar şehir halkını
oluştururlardı. Devlet memurları, devlete
hizmet ederler ve hizmetleri karşılığında maaş
alırlardı. Bu sınıf içinde yöneticiler ve askerler
bulunurdu. Bağ, bahçe ve emlak sahibiydiler.
Tüccarlar, ticaretle uğraşırlardı. Müderrisler,
kadılar, medrese öğrencileri ilmiye grubunda
yer alırlardı. Esnaflar, ahilik kurumuna
bağlıydılar.
yorumlayalım
SELÇUKLULAR DÖNEMİNDE KONYA
Yeni bir vatanda, yeni bir milletin, çetin şartlarda Selçuklu Devleti'ni kurduğu bu asırlarda Konya ne hâlde
idi? Başkent sıfatıyla nasıl yaşıyor ve ne düşünüyordu? Bunu bilmiyoruz. Başlangıçta mutlak hükümdarlık
sisteminin, feodalitenin, vezir aristokrasisinin nüfuzu ve Moğol müdahalesi şehre kendi sesini duyurma fırsatını
pek vermiyordu. Aslen Türk olan büyük halk kitlesinin yanında, Hristiyan Rum ve Ermeni gibi yerli kavimlerle,
Gürcü, Suriyeli, Mısırlı, Iraklı, Latin tüccarların, Harezmlilerin, Bizans'tan gelen askerlerin, Haçlı döküntülerinin
bazı Anadolu şehirleri gibi Konya'da da büyük bir sayıya ulaştığını söyleyebiliriz.
Bu değişiklik şüphesiz örfe, âdete ve kıyafete de yansıyordu. İmparatorluğa yayılmış olan birçok tarikat
Konya'da da geniş bir yayılma alanı bulmuştu. Bunun hayata yansıması da değişik bir manzaraya neden
oluyordu. Saç, sakal ve bıyık uzatılması veya büsbütün kesilmesinin insan çehresi üzerinde meydana getirdiği
değişiklik, kişinin hangi mesleğe veya tarikata mensup olduğunun bir göstergesiydi. Elbise veya başa giyilen
şeyler kişilere göre değişiklik gösterirdi. Müslüman olmayanlar da kavimlerine özgü kıyafetler giyerlerdi.
Böylece eski Konya'nın çarşı ve pazarını, dar sokaklarını, çok renkli ve değişik bir kalabalık dolduruyordu. Ahi
kıyafeti Alâeddin Keykubad zamanından itibaren yüksek tabaka dışındakilerin yaygın olarak giydiği bir kıyafetti.
Bir bakıma hayat, ufak tefek tepkilere rağmen hiç olmazsa münakaşa kabul edecek derecede müsamahalı idi.
Selçuklular Döneminden kalma Alaeddin Cami-Konya
182
Saray, İstanbul'la, Latinlerle, İznik hanedanı ile devamlı irtibat hâlindeydi. Saray ve yüksek tabaka, Türkmen
aşiretlerle bağları koparacak derecede İran kültürünü benimsemişti. Moğol istilasından önce, Mısır, Suriye ve
batı ülkelerine kaçamayan veya kültür ve çevre yüzünden bunu istemeyen bütün seçkin Asyalılar XIII. asırda
Anadolu'da toplanmıştı.
Bütün belgeler bu şehrin Moğol istilasına ve hatta XIII. asrın sonuna kadar büyük bir refah içinde olduğunu
gösteriyor. Bu servet yalnız ticaretten gelmiyor, büyük bir zanaat mensubu da onu besliyordu. Eski Konya
çarşısı bu devirde bütün Anadolu çarşıları gibi Ahilerin egemenliğinde idi. Abbasî Halifesi Nasır'ın nüfuzunu
kuvvetlendirmek için önceden beri tasavvuftan kuvvet alan Ahiliği Selçuklu sarayına yerleştirmeye çalıştığını
biliyoruz. Halife, Alâeddin Keykubad hükümdar olunca, ona fütüvvet şalvarı ve kuşağı göndermişti. Çarşı ve
zanaat atölyeleri de saray gibi Ahi idi.
II. Gıyaseddin Keyhüsrev'in ölümünden sonraki karışık devirde hemen her büyük meselede Konya
Ahilerinin yardımı istenirdi. 1291'de Moğol ordusu Konya'yı muhasara ettiği zaman şehrin hâkiminin Ahmed
Şah Kazzaz adında bir ahi olduğunu biliyoruz.
Konya'da farklı toplulukların ve kültürlerin etkisiyle halk içinde birlik ve beraberlik duyguları gelişmemişti.
Belki de bu nedenle Selçuk hükümdarları bazı önemli iç meselelerini Kayseri veya Sivas'ta hâlletmeyi tercih
ediyorlardı. Alâeddin Keykubad gibi tuttuğunu koparan bir hükümdar bile, tahta çıktıktan sonra yardım ettikleri
için nüfuzlarını suiistimal eden eski emirleri Kayseri'de baskı altında tutmayı tercih etmişti.Yaşanan olayların
etkisi ile tüm şehir halkı arasında zamanla birlik ve beraberlik duyguları gelişmiştir.
Ahmet Hamdi Tanpınar, Beş Şehir, s. 82-86'dan özetlenmiştir.
? cevaplayalım
"Selçuklular Döneminde Konya" metnine göre toplumun özellikleri ile ilgili neler söylenebilir?
< Türk-Ermeni ilişkileri: Türkler Anadolu'ya
geldiklerinde Süryani, Rum ve Ermeni halklarıyla karşılaştılar. Türkler yönetimi altındaki bu topluluklara hoşgörülü
“Bir hükümdar olan sizlere (Selçuklulara)
davrandılar. Selçuklu egemenliğinde Ermeniler, Kayseri, gönül rızasıyla itaat ediyoruz. Çünkü siz bizim
Malatya, Sivas ve Niksar'da Ermeni Piskoposların gelişip yükselmemizi hiçbir vakit kıskanönderliğinde kilise toplantıları düzenlemişler, zaman madınız ve memleketimizi tahrip etmediniz”
zaman sultanlardan da yardım görmüşlerdir. Ermeniler
Kilikya Ermeni Kralı II.Toros
Selçuklu Devleti idaresinde de görevler almışlardır.
Türkler Ansiklopedisi, C 6,s. 638.
Mesela, Sinop donanmasının başına Hayton adında bir
Ermeni getirilmiştir.
Selçuklu Döneminde Anadolu'daki nüfusları kesin olarak bilinmeyen Ermeniler, kasaba ve köylerde
ticaret, ve çeşitli sanat dallarıyla uğraştılar. Selçuklu idaresindeki Ermeniler, Bizans baskısından
kurtuldular, dinî hayatlarını özgürce yaşadılar, siyasi ve iktisadi açıdan önemli gelişmeler gösterdiler.
<Ahilik: Anadolu'da XIII. yüzyılda Ahi Evran tarafından başta Kayseri, Konya ve Kırşehir'de esnaf
birlikleri olarak yapılandırılmış sosyo ekonomik bir teşkilatlanmadır. Ahilik, ahlaki, ekonomik, sosyal,
siyasi ve askerî sahalarda önemli bir işleve sahiptir.
yorumlayalım
İBNİ BATUTA’YA GÖRE AHİLER
"Ahi" unvanı Anadolu’da evlenmemiş, sanat ve meslek
sahibi gençlerden seçilmiş, kendisine reislik payesi verilmiş
önder kişilere verilmektedir. Ahi topluluğuna, “delikanlı, yiğit,
eli açık, gözü pek, iyi huylu kişiler” anlamında Fütüvvet ve
"Ahiyyetül-Fityan" unvanı verilmektedir.
Ahilerin toplandıkları ve toplumsal hizmet verdikleri
yerlere "Zaviye" adı verilmektedir. İbn-i Batuta Antalya’da
gittiği zaviyeyi şöyle tanımlıyor: “Nefis Anadolu halısı
döşenmiş ve Irak camından birçok avize ile süslenmişti.
Misafir odasında beş tane, üç ayaklı bakırdan yapılmış
kandil ve yanında da bakırdan yedek yağdanlıklar vardı.
Buraya, fitili kesmek için bir de makas konmuştu. Bu
kandiller erimiş iç yağı doldurularak yakılmıştı. Misafirlere
mahsus bir tahtadan oturak vardır.“
183
Ahiliğe kabul töreni
Ahi zaviyelerinde iki sınıf insan bulunmaktadır. Bunlardan bir
grubu, misafir olarak gelip burada bulunan gelip geçici kişiler,
diğer grubu ise bu zaviyelerin mensuplarıdırlar. Her iki sınıfın da
birlikte geçirdikleri günlük hayatları hakkında İbn-i Batuta
şunlardan bahseder: Zaviyenin daimi mensupları olan Ahiler,
gündüz geçimlerini sağlama yolunda çalışırlar, ikindiden sonra
elde ettiklerini reislerine verirler. Bununla meyve, yiyecek ve
zaviyede ihtiyaç olan şeyleri satın alırlar. O gün beldeye bir
yabancı gelirse zaviyelerine konuk ederler. Alınan şeylerle ona
ziyafet çekerler. O kimse ayrılıncaya kadar onların misafiri olur.
Hiç kimse gelmezse, yine yemek için toplanıp yemek yerler,
şarkı söylerler . Sabahleyin de yine aynı şeyleri tekrarlarlar.
Ahi töreni
Zaviyenin daimi mensuplarını bekâr, meslek sahibi gençler
teşkil eder. Bu gençler, zaviyede kalmakta ve zaviyenin işleri için
bunlardan yararlanılmaktadır. Zaviyelerde namaz kılındığı gibi yemeklerden sonra Kur'an okunur ve hep
birlikte semah ve raksa kalkılırdı. Eğer zaviyenin reisi olan Ahi, ulemadan birisi ise bu zaviyelerdeki diğer Ahiler
öğrenci olarak da hem öğrenimlerini devam ettirir hem de zaviyenin hizmetlerini görürlerdi.
İbn-i Batuta eserinde Ahiler hakkında genel bir tanımlama yaparken “Yabancılara yardım etmek, onları
konuklayıp yedirip içirmek, bütün ihtiyaçlarını görmek hususunda bir benzeri yoktur.” demektedir.
İbn-i Batuta, Büyük Dünya Seyahatnamesi, s. 208.
? cevaplayalım
Yukarıdaki metne göre Ahilerin özellikleri nelerdir?
Ahiliğin temel amacı, zenginle fakir üretici ile tüketici, emek ile sermaye, halk ile devlet arasında iyi
ve sağlam ilişkiler kurarak “sosyal adaleti” gerçekleştirmektir. İyi bir teşkilatlanma ve eğitimle bu amaca
ulaşan Ahilikte yamak, çırak, kalfa ve usta arasında değişmez bir hiyerarşi vardır. Belirli aşamalardan
sonra kişiler bir üst basamağa çıkabilirler. En üst basamakta herkesin saygısını kazanmış olan bir Ahi
baba vardır. Ahilik, yarı göçebe Türkmenleri yerleşik
Ahiler;
hayata geçirmekte de önemli rol oynamıştır.
1.
Üretimi,
ihtiyaca
göre ayarlamışlardır.
Ahi teşkilatına üye esnaf ve sanatkârlar, bu teşkilata
2. Kolayca iş değiştiremezler.
ait genel sermayeyi oluşturmak üzere kazançlarının bir
3. Kalitesiz ve bozuk mal üretemezler.
bölümünü “Orta Sandık” adı verilen yerde toplarlar. Orta
4. Piyasadaki malların fiyatlarını ayarlarlar.
Sandıkta toplanan bu sermaye ile herkesin ihtiyacı olan
alet ve hammadde alınır, tezgâhlar kurularak yeni
teşebbüsler teşvik edilir, ihtiyacı olanlara yardım edilir. Ahiler kazançlarının bir kısmını fakirlere ve
işsizlere yardım olarak verirler.Ahilikte esnaf için gerekli hammadde ve mamul maddelerin alınıp
satılması, yasalar ile kontrol edilir. İlme, sanata ve ahlaka son derece önem verilen Ahilikte, kadının da
sosyal ve ekonomik hayatta önemli bir yeri vardı.
yorumlayalım
“EŞİNE, İŞİNE, AŞINA DİKKAT ET”
Selçuklular zamanında Kayseri'de kurulan Ahi teşkilatının yanında Ahi Evran’ın eşi Fatma Bacı liderliğinde
Türkmen hanımları da kendi aralarında örgütlenerek bir kadın teşkilatı kurdular. Bu teşkilata Bacıyan-ı Rum
(Anadolu Bacıları) adını verdiler. Bacıyan-ı Rum teşkilatına mensup olanlar daha çok çadırcılık, keçecilik,
nakışçılık, örgücülük, kilim ve halı dokumacılığı, ipek ve pamuk ipliği üretimini gerçekleştirdiler.
Bacıyan-ı Rum teşkilatındaki Anadolu kadınları, gerektiğinde düşmana karşı vatan savunmasında eşlerinin
yanında mücadele ederlerdi. Bu teşkilat, kadınlar arasında yardımseverliğin, konukseverliğin, doğruluğun
benimsenmesine katkı sağladığı gibi Türk dilinin, Türk kültürünün ve İslam anlayışının kadınlar arasında
yayılmasını hızlandırdı. Ayrıca yetim ve kimsesiz genç kızları himayesine alır, onların eğitimlerinden, ev-bark
sahibi olmalarından sorumlu olurdu. Bunun dışında kimsesiz ihtiyar kadınların bakımını üstlenir ve maddi sıkıntı
içinde olanlara da yardım ederdi.
Anadolu kadınları, o günkü adıyla Bacıyan-ı Rum teşkilatı hanımlara, "Eşine, işine ve aşına dikkat et!"
prensiplerini benimsetirlerdi.
Türkler Ansiklopedisi, C 8, s.365-368 'den özetlenmiştir.
? cevaplayalım
Yukarıdaki metne göre Türkmen kadınının özelliklerini ve toplumdaki rolünü değerlendiriniz
184
< Din ve inanış: Türkiye Selçukluları, Moğolların baskısından kaçan Türkmenleri Anadolu'ya
yerleştirdiler. Bunlar arasında mutasavvıflar da bulunmaktaydı. Mutasavvıflar, yerleştikleri bölgelerde
sosyal, kültürel ve dinî alanlarda faaliyet gösterdiler. Bu faaliyetlerin sonucunda Mevlevîlik, Bektaşîlik,
Ekberîlik, Nakşibendîlik, Kadirîlik ve Rufaîlik gibi tarikatlar ortaya çıktı. Bu mutasavvıflardan
Muhyiddin Arabî, Mevlâna Celâleddin-i Rûmî,Yunus Emre ve Sadrettin Konevî görüş ve
düşünceleriyle sadece yaşadıkları dönemi değil daha sonraki zamanları da etkilemiş, Anadolu' da
tasavvufun gelişmesinde, Anadolu'nun Türkleşmesinde ve İslamlaşmasında önemli bir rol
oynamışlardır.
< Hukuk: Türkiye
Selçuklu Devleti'nde hukuk, Büyük Selçuklu Devleti'nde olduğu gibi "şer'i
hukuk ve örfi hukuk" olmak
üzere iki kısımdan oluşuyordu.
Şer'i hukuk sisteminde
kadılar, din ve hukuk ile ilgili
işlerde yetkili idiler. Evlenme, boşanma, nafaka,
miras, hırsızlık gibi davalara kadılar bakar, kadıların
başkanına kadiü'l kudat
denirdi. Başkent Konya'da
oturan kadiü'l kudat, bütün
kadıları denetleme yetkisine sahipti.
Örfi hukuk sisteminde
mahkeme, devlete isyan
etme, devletin düzenini
bozma ve ka nunlara
uymama gibi siyasi suçlarla
ilgili davalara bakardı. Bu
türden davalara bakan
Mevlana Türbesi-Konya
mahkemelerin başkanına
emir-i dâd denirdi. Emir-i
dâd, geniş yetkilere sahipti. Veziri ve divan üyelerini yargılama ve tutuklama yetkisi vardı.
< Sanayi: XII. yüzyıldan itibaren Anadolu'ya yerleşen Türkler, Anadolu'da tarım, sanayi ve
ticaretin gelişmesini sağladılar. Türkiye'de sanayinin temelini, dokumacılık ve dericilik oluştururdu.
Konya, Aksaray, Kayseri, Erzincan ve bazı kasabalarda dokumacılık çok ilerlemişti. Konya, Sivas,
Kırşehir'de boya üretiliyor ve kumaşlar boyanıyordu. Kilim ve kumaş, küçük el tezgâhlarında dokunur,
halı, kilim ve kumaşlar birçok ülkeye ihraç edilirdi. Deriden çeşitli eşyalar yapılıyordu. Sabun, boya ve
aydınlatma malzemeleri imal ediliyordu. Askerlerin silah ihtiyacını karşılamak için demircilik ile
uğraşan birçok zanaatkâr vardı. Kuşatmalarda kullanılan neft, katran Erzurum ve Antalya'nın
kuzeyinden temin ediliyordu. Demir, bakır, gümüş gibi madenler ile tuz ve şap ocakları işletiliyordu.
Sivas, Kastamonu ve Diyarbakır'da bakır; Gümüşhane, Gümüşhacıköy ve Kütahya'da gümüş
çıkartılıyordu.
< Ticaret: Türkiye'nin coğrafi konumu nedeniyle, transit ticaret yollarının önemini kavrayan
Türkiye Selçuklu sultanları kara ticaretini, deniz ticaretine bağlamak için Sinop ve Antalya gibi liman
şehirlerini ele geçirerek bu liman şehirlerine Türk tüccarlar yerleştirdiler.
Türkiye Selçukluları, İran, Gürcistan, Bizans İmparatorluğu, Venedik, Floransa ve Arap ülkeleriyle
ticaret yaparlardı. Onlara canlı hayvanlar, hayvan ürünleri, yün, tiftik, ham ve işlenmiş deri, deriden
yapılmış eşyalar, dokuma sanayi ürünleri, ipek, demir, bakır, şap ve kereste satarlardı.
Türkiye Selçuklu sultanları ticaretin gelişmesi için şehirler arasında yollar, köprüler, hanlar ve
kervansaraylar yaptırmıştır. Türkiye'de ilk kervansaray II. Kılıç Arslan zamanında Kayseri-Aksaray
yolunda yapılan Alay Han'dır. Diğer önemli hanlar Antalya-Isparta yolu üzerinde Evdir Han, KonyaAksaray yolu üzerinde Sultan Han, Antalya-Alanya yolu üzerinde Alara Han ve Sivas-Malatya
arasındaki Hekim Han'dır. Bütün bu faaliyetler sonucunda Türkiye Selçuklularında ticaret çok
gelişmiştir. Ticari canlılık, Moğol istilasına kadar sürmüştür.
185
K
A
R
A
D
E
N
İ
Z
Sinop
İstanbul
Kastamonu
İzmit
Çanakkale
Trabzon
Çankırı
Eskişehir
Kars
Amasya
Tokat
Ankara
Erzurum
Sivas
Erzincan
VAN
GÖLÜ
Manisa
E G E D E N İ Z İ
Kayseri
İzmir
Burdur
Konya
Malatya
Antalya
Adana
Alaiye
Rodos
0
300
600
Antakya
900
1200 Km
Girit
A
Diyarbakır
Maraş
K
D
E
N
İ
Z
_
_
Selçuklular devrinde ana ticaret yolları
Selçuklular devrinde ikinci derecedeki ticaret yolları
KIBRIS
Bağdat
3.Harita: Selçuklular Döneminde Türkiye'deki başlıca ticaret yolları
yorumlayalım
TÜRKİYE SELÇUKLU DEVLETİ’ NDE TİCARİ HAYAT
XIII. yüzyılda Türkiye Selçuklu
sultanları tarafından Anadolu’da
birçok kervansaray yaptırılmıştır.
Çoğu,günümüzde harabe hâlinde olan bu kervansaraylar, barış
zamanında kervanların konaklaması, savaş zamanında ise askeri üs olarak kullanılmıştır.
Kervansaraylar,yolcuların,
tüccarların her türlü ihtiyacını
karşılayacak şekilde düzenlenmiştir. Buralarda insanların
statülerine, inançlarına ve milliyetlerine bakılmadan herkese
eşit hizmet verilmiştir. Ücretsiz
barınma, yiyecek, ibadet, temizEvdir Han, Antalya
lik, tamirat sağlık hizmetleri, hayvan yemi ve veteriner temini,
fakir yolculara bedava ayakkabı, hasta yolcular için ücretsiz tedavi ve ilaç, eşyası kaybolan
yolcunun eşyasının bedelinin ödenmesi, ölen fakir yolcunun defin masraflarının karşılanması gibi .
Gıyaseddîn Keyhüsrev’in Antalya’yı fethettiği sırada, orada Mısır’dan gelen ve Frenkler tarafından
soyularak malları ve kumaşları yağmalanan tüccarların zararını, alınan ganimetten ve kısmen de
hazineden ödeme yoluna gittiği anlaşılmaktadır. Yine Alâeddin Keykubad, yapılan savaşların
ardından yağmaya uğrayan kervanların sahiplerine, aldığı ganimetlerden ve devlet hazinesinden
ödeme yaparak onların bütün zararlarını tazmin etmiştir.
Türkler Ansiklopedisi ,C 8, s. 78-79’dan özetlenmiştir.
? cevaplayalım
Yukarıdaki metne göre Selçukluların ticari faaliyetleri hakkında neler söylenebilir?
186
Kültürel Hayat
Türkiye Selçuklularının XII. yüzyılın ortalarından itibaren Anadolu'da oluşturdukları güven ortamı,
sosyal ve kültürel faaliyetlerin artmasını sağladı.
Selçuklularda değişik alanlarda farklı
Türkiye Selçukluları zamanında devletin yazışma
dillerin kullanılmasının nedeni ne olabilir?
ve bilim dili Arapça; edebiyat dili ise Farsça idi.
Farsça, XIII. yüzyılın ikinci yarısında devletin
yazışma dili oldu. Bu sırada, Anadolu'da yaşayan insanların büyük çoğunluğu Türk olduğu için Türkçe
her yerde en çok konuşulan dildi.
Türkçenin resmî dil olarak yerleşip gelişmesinde,
Türkmen beylerinin önemli hizmeti vardır. Karamanoğlu
TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA
Mehmet Bey 1277 yılında Konya'da açıkladığı fermanla,
TARİH YAZICILIĞINA BİR ÖRNEK
Sözüne güvenilir kimselerden duyduğuma "Bu günden sonra divanda, dergâhta, mecliste ve
göre, Baba İshak Sümeysat kalesine bağlı, meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır."
Kefersud bölgesinden idi. Gençlik yıllarının diyerek Türkçeyi devlet dili hâline getirmiştir. Anadolu'da
başlarından, hayatının ilkbaharından beri Türkçenin gelişmesinde Moğol saldırılarının büyük etkisi
kafasında insan aldatmak ve mürit avlamak oldu.Moğol saldırılarının önünden kaçıp Anadolu'ya
sevdası vardı. Göz boyama ve büyü sanatında gelen Türk kitleleri arasında yazar, şair ve bilim adamları
eli çabuk ve ustaydı. Başta şehir ile ilişkisi az da vardı.Bu şair ve bilim adamları Anadolu'da bilim ve
olan köylülerle, bilgisiz bir fakihten veya sözde edebiyatın gelişmesinde önemli katkı sağlamışlardır.
bir müftüden duydukları en ufak bir yaldızlı
Türkiye Selçuklu Devleti, bilim alanında en gelişmiş
söze aldanan, inançlarında itiraz etmek diye
bir şey bulunmayan, onların sözlerine hiçbir dönemini Alâeddin Keykubad zamanında yaşamıştır.
Türkiye Selçuklularında sultanlar ve beyler, Konya,
şekilde karşı gelmeyen Türk topluluklarını
davetle meşgul oldu. Her zaman gözü yaşlı, Sivas, Kayseri, Amasya, Mardin, Erzurum ve Erzincan
hali üzgün ve vücudu zayıftı. Konuşurken kısık gibi şehirlerde birçok medrese ve kütüphane yaptırdılar.
bir sesle konuşurdu.
Selçuklu medreselerinde, dinî bilimlerin yanında tıp, maİbn Bibi, Selçukname, C 1, s. 49. tematik, astronomi gibi fen bilimleri de okutuldu.
!
Türkiye Selçukluları zamanında tarih yazıcılığı da gelişmişti. Ravendî, yazdığı "Selçuklu Tarihi"ni I.
Gıyaseddin Keyhüsrev'e sundu. İbni Bibi, I.Alâeddin Keykubad Dönemini de kapsayan 1192-1280
yılları arasına ait "Türkiye Selçuklu Tarihi"ni hazırladı. Kerimüddin Aksarayî, Moğollar zamanındaki
Türkiye Selçuklu tarihini anlatan eserini kaleme aldı.
Sanat
Türkiye'de kurulan İlk Türk devletleri döneminde sanat, Büyük Selçuklu Dönemindeki sanat
anlayışının devamı ve gelişmiş hâlidir. Süslemede ve işçilikte daha ileri bir seviyeye ulaşılmıştır.
Türkiye Selçukluları, amaçları topluma hizmet etmek olan dinî, sosyal ve ticari nitelikte cami, imaret
ve kervansaray gibi birçok mimari eser ortaya koydular. Yapılan bu eserlerde taş işlemeciliği, yazılar ve
geometrik şekiller ile süslemeler ön plandadır. Bu yapıların her türlü giderleri vakıf topraklarının
gelirlerinden ve vakıf yapan insanlar tarafından karşılanırdı.
yorumlayalım
SELÇUKLULARDA MİMARİ
Selçuk mimarisinin en zengin noktası binaların cephesidir. Yerli hayatta çok mühim bir yeri olan çadırı örnek
alan bu mimarî, taş işçiliğinin bütün imkânlarını dener.
Hakikatte Selçuk mimarisi çok defa dince yasak olan heykelin peşinde gibidir. Bu binaların cephelerinde
durmadan onun tesirlerini arar. Mektepten mektebe küçük madalyonlar, şemseler, yıldızlar, kornişler, su yolları
ve asıl kapı üstünde ışık ve gölge oyununu sağlayan istalaktitler, iki yana fener gibi asılmış oymalı çıkıntılar,
çiçek demetleri, firizler ve kordonlar, arabesk levhalar bu cephelerde bazen yazıya pek az yer bırakır, bazen de
onu ancak seçilebilecek bir oyun hâline getirir. Selçuk kûfîsi denen o çok sanatkâr yazı şekli, hiyeraltik çizgi ile
— ve hattâ tâbir caizse şekilleriyle — bu oyunu bir taraftan aşiret işi kilim ve dokumaların süsüne yaklaştırıyor,
bazen de nisbetler büyüdü mü bütün bir kabartma oluyordu. Bu emsalsiz taş işçiliği bazen de heykel zevkinin
yerine kitap sahifesini, yahut kitap gibi dokunmuş kilim veya şalı koyuyordu.
Sahip Ata'nın yaptırdığı İnce Minareli'nin cephesi tiftikten dokunmuş büyük bir sultan çadırına benzer.
Ahmet Hamdi Tanpınar, Beş Şehir, s.89-90' dan özetlenmiştir.
? cevaplayalım
Yukarıdaki metne göre Selçuklu sanatı hakkında neler söylenebilir?
187
Camiler, Türkiye Selçukluları sanatının
en önemli mimari eserleridir. Bunların en
önemlileri Konya ve Niğde'deki Alâeddin
camileridir. Mescitler içinde Konya'da Taş
Mescit, Sırçalı Mescit ve Karatay Mescidi
bu döneme ait önemli eserlerdendir.
Orta ve yüksek öğretimin yapıldığı
kurumlar olan medreseler, hemen hemen
her ilde bulunurdu. Medreselerde Kur'an-ı
Kerim, hadis, kelam, fıkıh gibi din
bilimlerinin yanında matematik, tıp, felsefe
ve filoloji gibi fen ve sosyal bilimler de
okutulmaktaydı. Özellikle tıp alanında
yüksek öğretim yapan medreselerin
yanında hastaneler bulunurdu. Konya'da
!
Karatay Medresesi-Konya
Türkiye Selçuklularında eğitim
sistemi hakkında neler söylenebilir?
Karatay ve Sırçalı, İnce Minareli medreseler dönemin
eserlerindendir.
Külliye, caminin etrafına yapılmış medrese, şifahane,
kütüphane, hamam, türbe ve imaret gibi değişik görevleri olan
yapılar topluluğuna verilen addır. Türkiye Selçukluları
zamanında yapılan külliyeler içinde Hunad Hatun Külliyesi ve
Hacı Kılıç Külliyesi en önemlileridir.
Türbe ve kümbetler, hükümdarlar ve önemli devlet
adamları için yapılan anıt mezarlardır. Türkiye Selçukluları
mimari eserleri arasında sıkça türbe ve kümbetlere rastlanır.
Bunlardan dört duvarının üstü kubbeyle örtülü olanlara türbe;
duvarları silindir veya çokgen; çatıları da konik veya piramit
şeklinde olanlarına da kümbet denir. Önemli kümbetlere
örnek olarak Kayseri'deki Döner Kümbet, Ahlat‘ta Ulu,
Konya’da II. Kılıç Arslan kümbetleri gösterilebilir.
Saray ve köşkler Türkiye Selçukluları mimarisinin diğer
önemli örneklerindendir. Bunların en önemlileri I. Alâeddin
Keykubad tarafından yaptırılan Kayseri'deki Kubâdiye ve
Beyşehir Kubâdâbâd yazlık sarayları ile Alanya'daki kışlık
Alaiye sarayıdır.
Döner Kümbet-Kayseri
Darüşşifalar, günümüzde hastahane olarak bilinen mimari
eserlerdir. Kayseri Gevher Nesibe Darüşşifası, dönemin en
büyük hastahanesi idi. Hastahanenin yanında bir de tıp eğitimi veren okul vardı.Dönemin diğer önemli
darüşşifaları, Amasya'da Amasya Darüşşifası, Sivas'ta I.Alâeddin Keykavus, Kayseri'de Gıyasiye
darüşşifalarıdır.
yorumlayalım
DEVRİN MODERN HASTANESİ: DARÜŞŞİFA
Darüşşifalar poliklinikler, eczane, kiler, özel diyet mutfağı, hasta koğuşları ve personel odaları gibi
bölümlerden oluşmaktaydı. Darüşşifalarda iç mekânın aydınlık ve havadar olmasına dikkat edilirdi. Hasta
odaları, bir merkez çevresinde toplanır ve az personelle hizmet verilmesi amaçlanırdı. Personel tüm odaları
kolaylıkla gözetleyebilir ve gerektiğinde acil olan hastaların yardımına koşardı.
Darüşşifaların akustik sistemi oldukça hassastır. Musiki ile hasta tedavisi, bu hastanelerin özellikleri
arasındadır. Haftanın belirli günlerinde verilen musiki konserleri, yankılanmadan binanın her tarafından
rahatça dinlenebilirdi. Bu konuda inceleme yapan hekimler, Türk musikisindeki bazı makamların bazı
hastaların tedavisinde özel bir iyileştirici etkisi olduğunu saptamışlardır. Mesela raks makamı, felce, epilepsiye;
Irak makamı çocuklarda menenjit ve afagan hastalıklarına, Hicaz makamı çocuklarda görülen idrar zorluğuna;
Buselik makamı, kulunç ve kalça ağrısı, soğuk baş ağrısı ve çeşitli göz hastalıklarına, Uşşak makamı
çocukların uykusunu getirmeye, yetişkin erkeklerde meydana gelen ayak ağrılarına faydalı olduğu tespit
edilmiştir. Tedavide yalnız musikiden değil, su sesi ve güzel kokulardan da yararlanılmaktadır. Şadırvandan
188
Gevher Nesibe Darüşşifası-Kayseri
akan suyun sesi, hastaları huzura kavuşturmaktadır. Darüşşifalarda bu yöntemle hasta tedavisi yapılırken,
aynı dönemde Avrupa’da akıl ve ruh hastaları için "kafasına şeytan girmiş" tanısının konulduğu bilinen bir
gerçektir.
İster zengin, ister fakir olsun, tıbbi tedavileri karşılığı hastalardan bir ücret alınmadığı, ilaçların tamamen
bedava olduğu, ayrıca fakir olan hastalar taburcu edilirken kendilerine bir kat elbise ile bir aylık yiyecek
masraflarını karşılayabilecek miktarda para verildiği bilinmektedir.
? cevaplayalım
Yukarıdaki metne göre Türkiye Selçuklularında hasta tedavilerinden herhangi bir ücret
alınmaması, Selçuklu devlet anlayışı ile ilgili hangi yargılara ulaşmamızı sağlar?
Hat sanatı örneği
Çini sanatı örneği
Minyatür sanatı örneği
Türkiye Selçukluları zamanında, resim ve heykel sanatlarıyla da ilgilenilmiştir. Türkiye Selçukluları,
saray kapısı ve duvarlarını, kale surlarını insan ve hayvan kabartmalarıyla süslemişlerdir. Selçukluların
dinî yapılarında çift başlı kartal, at üstünde avcılık yapan insan kabartmalarına rastlanır.
Hükümdarlık alametlerinden nevbet, saray görevlileri tarafından sarayın önünde her gün belirli
vakitlerde çalınırdı. Mevlevî ve Ahi zaviyelerinde görülen musiki, tasavvuf müziğinin de temelini oluşturmuştur. Destanlar ve Dede Korkut Hikâyeleri kopuz eşliğinde çalınıp söylenirdi.
Yaygın görülen sanatlardan çinicilik ise özellikle cami, medrese, türbe ve mescitlerin iç ve dış
süslemelerinde kullanıldı.
Ayrıca kumaş, halı ve kilim dokumacılığı, hat sanatı, tezhip (kitap süsleme), ciltçilik, oymacılık ve
kakmacılık ile maden işçiliği de gelişmişti.
189
4. Türkiye Selçuklu Devleti'nin Dağılma Dönemi
I.Alâeddin Keykubad ölünce yerine II.Gıyaseddin Keyhüsrev tahta çıktı. II.Gıyaseddin Keyhüsrev,
Selçuklu tahtına çıkmasında önemli rolü olan Sadettin Köpek ve yandaşlarının etkisinde kaldı. Vezir
Sadettin Köpek, kendi karşıtlarını ortadan kaldırmak için onlara karşı sultanı sürekli kışkırttı. Onun
etkisinde kalan sultan, birçok devlet adamı ve komutanı ortadan kaldırdı.
yorumlayalım
BABA İSHAK İSYANI
II. Gıyaseddin Keyhüsrev'in saltanatı sırasında Asya'daki Moğol yayılışı etkisini hissettirmekteydi.
Doğudan gelen Moğol tehlikesi nedeniyle pek çok Türkmen, Türkiye Selçuklu Devleti'ne sığınmıştı.
Türkiye'ye sığınan Türkmenlerin ilk geldiği yer, Güneydoğu Anadolu bölgesiydi. Selçuklu, Harzemli
ve Eyyûbi askerlerinin sık sık faaliyet gösterdiği Güneydoğu Anadolu'da ekonomik şartlar oldukça
zordu. Ayrıca Türkmenlerin İslamiyeti kabul etmekle beraber, eski inançlarını tamamıyla terk
edememeleri , devletin kötü yönetilmesi, Türkmenlerin otlaklar yüzünden yerli halkla geçinememesi,
isyana zemin hazırlamıştır. Böyle bir ortamda Horasanlı Baba İlyas'ın müritlerinden olan Baba İshak
Türkmenleri kendisinin peygamber olduğuna inandırdı. Yeteri kadar kuvvet topladıktan sonra Kâhta
Adıyaman'da isyanı başlattı. Taraftarları, başta Sivas olmak üzere şehirleri ve köyleri yağmaladılar.
Selçuklu ordularını yenilgiye uğrattılar. Tokat ve Amasya'ya doğru ilerlediler. Amasya Subaşısı
Armağanşah, ayaklanan Türkmenler gelmeden Amasya'yı kuşattı. Baba İshak'ı zaviyesinden
çıkararak öldürdü. Baba İshak'ın ölüm haberine inanmayan asîler, yeniden saldırıya geçtiler.Bu
çarpışmalarda Armağanşah şehit oldu. Konya'ya doğru ilerleyen Babaîler, Kırşehir yakınlarında
Selçuklu ordusu karşısında yenilerek tamamen ortadan kaldırıldılar (1240).
Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, C 8, s.303,304'ten özetlenmiştir.
? cevaplayalım
Metne göre isyan sırasında Türkiye Selçuklu Devleti'nin siyasi, sosyal, ekonomik durumu nasıldı?
Tartışınız.
Türkiye Selçuklu Devleti, Babaîlerin isyanını çok zor bastırmıştı. Selçuklu Devleti'nin güçsüzlüğünü
gören Moğol ordusunun komutanı Baycu Noyan Erzurum'u ele geçirip yağmaladı (1242). Bu olay
üzerine II.Gıyaseddin Keyhüsrev, Moğol saldırılarına karşı Eyyûbiler ve diğer hükümdarlarla birlikte
hareket etmek için çalışmalar yaptıysa da başarılı olamadı. Sultanın Sivas'ta olduğunu haber alan
Baycu Noyan da buraya hareket etti. Selçuklular, Sivas'ın seksen kilometre kadar doğusunda bulunan
Kösedağ mevkiinde ordugâh kurdu. Burası askerî bakımdan savunması kolay bir yerdi.
yorumlayalım
KÖSEDAĞ SAVAŞI (1243)
Dağ geçitleri tutulmuş, düşmanın gelmesi bekleniyordu. Ne yazık ki
sultan, yine tecrübesiz kimselerin teşvik
ve tahrikiyle, müstahkem mevkileri
bırakarak düşmanın karşılanmasını
emretti. Galip geleceğinden emin bir
hâlde, tedbire bile lüzum görmeden
ilerleyen genç sultan, az sonra Moğol
ordusuyla karşılaştı. Moğol kuvvetleri
turan taktiğini kullanarak Selçuklu öncü
kuvvetlerini bozguna uğrattılar. Hiç harp
görmemiş tecrübesiz sultan, öncü
kuvvetlerinin bozguna uğradığını
duyunca, ordunun tamamen yenildiğini
sandı. Düşman eline geçmemek için
otağını ve hazinelerini harp meydanında
bırakıp Tokat'a, oradan da Konya'ya
doğru kaçmaya başladı.
CENGİZ HAN VE MOĞOL İMPARATORLUĞU
1196–1227
1206 yılında Moğol kabilelerinin kağanlığına
getirilen Cengiz Han, sınırları doğuda büyük
okyanustan batıda Anadolu’ya, kuzeyde Sibirya’dan
güneyde Himalaya Dağları'na kadar uzanan büyük bir
imparatorluk kurdu. 1218 yılında Harzemşahlar
Devleti'yle başlayan anlaşmazlık iki devlet arasında
savaşa dönüştü. Moğol ordusunun Harzem ülkesine
girmesiyle başlayan istila hareketi kısa sürede
genişledi. Cengiz Han’ın 1227 yılında ölümüyle birlikte
kurmuş olduğu imparatorluk çocukları arasında dörde
bölündü. Cengiz Han’ın ölümünden sonra İran’da
kurulan devletlerden biri olan İlhanlılar Türkiye
Selçukluları döneminde Anadolu üzerinde de
egemenlik kurmuştur.
A'dan Z'ye Kültür ve Tarih Ansiklopedisi,C 1, s.125126-127'den özetlenmiştir.
190
kaçmaya başladı. Sultanın harp meydanından kaçtığını henüz duymayan Selçuklu askerleri,
akşamın geç vakitlerine kadar düşmanla çarpışmaya devam ettiler. Sultanın harp meydanını terk
ettiğini öğrenince, onlar da çadırlarını bırakarak firar ettiler. Ertesi sabah, çadırlarda bir hareket
göremeyen Moğollar, bunun bir harp hilesi olduğunu zannederek, çadırlara iki gün yanaşamadılar.
Hiçbir hareket görmeyince de ordugâha girdiler. 3 Temmuz 1243 Cuma günü savaş bitmiş ,Selçuklu
ordusu yenilgiye uğramıştı. Kaynaklara göre Moğollar ganimet olarak 300 deve yükü altın, 3000
hayvan yükü altın ve gümüş eşya ele geçirdiler.
Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, C 8, s.305,306'dan özetlenmiştir.
? cevaplayalım
Yukarıdaki metne göre Selçukluların Kösedağ Savaşı'nı kaybetmelerinde hangi faktörler etkili olmuştur?
yorumlayalım
Aşağıdaki haritaya bakarak Kösedağ Savaşı'nın Anadolu’nun siyasi yapısına etkileri neler olabilir?
Açıklayınız.
K A R A D E N İ Z
Kırklareli
Edirne
Sinop
Kastamonu
İstanbul
Adapazarı
Samsun
CANDAROĞULLARI
RI
Trabzon
A
L
UL
Çanakkale
KARESİOĞULLARI
Balıkesir
TRABZON İMPARATORLUĞU
OĞ
AN Bilecik
ANKARA
M
OS
D E N İ Z İ
E G E
Muğla
Erzurum
KARAKOYUNLULAR
Kayseri
Elaziz
Diyarbekir
I
R
I
A
LL
Konya
R
Beyşehir
O
LL
Ğ
U
O
A
N
M
ZA
A
R
Midyat
Adana
A
A
K
Van
AKKOYUNLULAR
Maraş
Ğ
N
HAMİTOĞULLARI
DULKADIROĞULLARI
A
U Niğde
Isparta
Alanya
Bayburt
Sivas
L
SARUHANOĞULLARI Kütahya
UL
Manisa
OĞ
N
A
İzmir
İY
RM
AYDINOĞULLARI
E
G
Aydın
MENTEŞEOĞULLARI
Tokat
ERETNA DEVLETİ
I
AR
M
A
R
R
LE
K
LÜ
EM
M
A K D E N İ Z
KIBRIS
0
90
180
270 km
4.Harita: XIII ve XIV. yüzyılda Anadolu 'da kurulan beylik ve devletler
yorumlayalım
MOĞOLLAR ANADOLU’DA
Baycu Noyan, Kösedağ Savaşı'ndan sonra Selçuklu ordusunu takip amacıyla Sivas'a doğru
ilerledi. Sivas kadısı Moğollara karşı koyulamayacağı düşüncesiyle şehrin ileri gelenlerini teslim
olmaya razı etti. Yapılan anlaşmaya göre Sivaslılar hayatlarını, mallarını ve paralarını
kurtaracaklardı. Baycu Noyan şehri teslim alınca Erzincan kapısı hariç bütün kapıların kapatılarak
üç gün yağma edilmesine izin verdi. Selçukluların önemli bir askerî üssü olan Sivas'taki bütün savaş
aletlerini, makineleri ve silahları yaktırarak surların bir kısmını tahrip ettirdi.
Moğollar, Sivas'tan sonra Kayseri üzerine de yürüdüler. Şehir halkı, surları ve burçları tamir
ederek Moğolları beklemeye başladı. Moğollar Kayseri'ye gelince varoşları işgal edip yağmadılar.
Şehrin kapılarını ve kilitlerini gürzle kıran Moğol askerleri şehrin içine dalarak kaleyi ele geçirdiler.
Moğollar, şehrin bütün servet ve hazinelerini yağmaladılar. Şehrin saray, köşk ve güzel evleri, surları
yakılıp yıkıldı. Şehir, harabeye çevrildikten sonra binlerce insan öldürüldü.
191
Moğollar Kayseri'den sonra
Erzincan'ı da kuşatarak şehri ele
geçirdiler. Yağma ve katliamlardan sonra şehir, tamamıyla
harap oldu. Moğollar arasında
şiddetiyle ünlü olan Baycu
Noyan, kolayca kazandığı Kösedağ zaferiyle Selçuklu ordusunun
zayıflığını görüp bazı şehirleri
tahrip, yağma ve savaşsız teslim
aldığından, ikinci bir seferle
Anadolu'nun istilasını tamamlamak düşüncesiyle karargâhına
Kayseri Kalesi’nden bir görünüm
döndü.
Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, C 8, s.307,308'den özetlenmiştir.
? cevaplayalım
Yukarıdaki metne göre Moğolların Türkiye tarihine etkileriyle ilgili neler söylenebilir?
Kösedağ yenilgisinden sonra Türkiye Selçuklu Devleti Moğollara yıllık vergi vermek şartıyla barış
antlaşması imzaladı. Böylece Türkiye Selçukluları Moğol hâkimiyetine resmen girmiş oldu.
Selçuklulara bağlı olan Çukurova Ermenileri ve Trabzon İmparatorluğu da Moğollara bağlandılar.
Moğolların Anadolu'yu tahrip etmeleri ve ağır vergiler nedeniyle ticaret geriledi .Birçok Türk şehrindeki
bilim ve kültür faaliyetleri durdu. Türkmenler, Moğol baskısından uzak olan Türkiye'nin batı bölgelerine
göç ettiler. Buraların Türkleşmesini sağladılar. Türkiye Selçuklu Devleti'nin otoritesi zayıfladıkça Türk
beyleri, Türkiye Selçuklularından ayrılarak bağımsız devletler kurdular.
5. Türkiye Selçuklu Devleti'nin Yıkılış Dönemi
II. Gıyaseddin Keyhüsrev'in II. İzzeddin Keykavus, IV. Rükneddin Kılıç Arslan, II. Alâeddin
Keykubad adında üç oğlu vardı. İlk önce II. İzzeddin Keykavus hükümdar oldu. Daha sonra Moğollar,
ülkeyi bu üç oğul arasında paylaştırdı. Böylece devlet bir süre üç kardeş tarafından ortak yönetildi.Bir
süre sonra II. Alâeddin Keykubad öldü. II.
İzzeddin Keykavus ve kardeşi IV.
İlhanlı Devleti'nin Anadolu'da sık sık yönetim
Rükneddin Kılıç Arslan'ın hükümdarlığında
değişikliğine gitmesinin sebepleri neler olabilir?
vezirliği Süleyman Pervane üstlenmişti
Süleyman Pervane taht mücadelesinde
IV. Rükneddin Kılıç Arslan tarafında yer aldı. Moğolların da desteğini alan IV. Rükneddin Kılıç Arslan
tek başına sultan oldu. Süleyman Pervane'nin bir süre sonra IV. Rükneddin Kılıç Arslan'ı zehirleyerek
öldürmesi üzerine küçük yaştaki III. Gıyaseddin Keyhüsrev hükümdar oldu. Onun zamanında Vezir
Muineddin Süleyman Pervane, devlet idaresini ele aldı. Muineddin Pervane, bir taraftan Moğollarla iyi
geçinirken diğer taraftan onları Anadolu'dan atma çareleri aradı. Memlük Sultanı Baybars'tan yardım
istedi. 1277 yılında Anadolu'ya gelen Baybars, Moğolları Elbistan ovasında mağlubiyete uğratarak
Kayseri'ye kadar geldi. Ancak Muineddin Pervane'nin yardıma gelmemesi ve kışın yaklaşması üzerine
geri döndü. Bu olayı duyan İlhanlı Devleti hükümdarı Abaka Han, Muineddin Pervaneyi öldürttü ve
Anadolu'da Moğol İlhanlılarının
Muineddin Pervane'nin Memlûk Sultanı Baybars'a hâkimiyetini yeniden güçlendirdi.
gereken yardımda bulunmamasının sonuçları neler
1281 yılında Selçuklu ülkesini
olmuştur?
Moğollar III. Keyhüsrev ile II. Mesut
arasında paylaştırdılar. III. Keyhüsrevin ölümüyle II. Mesut tek başına hükümdar oldu. Ancak bir süre sonra İlhanlılar II. Mesut'u tahttan
indirdiler, onun yerine III. Alâeddin Keykubad'ı geçirdiler. İlhanlı hükümdarı sultanın yeteneksizliğini
görerek onu tahttan indirdi. Yerine ikinci defa II. Mesut'u yönetime getirdi. Bu dönemde Moğol
İlhanlılarının baskısı artarak devlet düzeni sarsıldı. Ülke genelinde isyanlar görüldü. 1308 yılında II.
Mesut'un ölmesiyle birlikte, Türkiye Selçukluları tahtına hiçbir hükümdar çıkarılmadı. Böylece Türkiye
Selçukluları Devleti son buldu. Moğollar, merkezden yolladıkları valilerle Anadolu'yu yönetmeye
başladılar. Moğolların Anadolu üzerindeki etkisi 1336'da İlhanlı Devleti'nin yıkılmasına kadar devam
etti.
!
!
192
ölçme ve
değerlendirme
A- Aşağıdaki çoktan seçmeli soruları cevaplayınız.
1) Türkiye Selçuklu Devleti ticaret yollarını ele geçirmeye önem vermiş; gayrimüslim topluluklara din
ve ibadet özgürlüğü tanımış, onları vergi vermeleri karşılığı askere almamışlardır.
Aşağıdakilerden hangisi bu politikaların sonuçlarından biri değildir?
A) Şehir hayatının önem kazanması
B) İkta sisteminin kurulması
C) Hoşgörüye dayalı bir düzen oluşması
D) Kervan ticaretinin yaygınlaşması
E) Farklı nitelikteki topluluklar üzerinde siyasi otoritenin kurulması
2) Aşağıdakilerden hangisi Türkiye Selçuklu Devleti'nde uc teşkilatı oluşturulmasının sonuçlarından
biri değildir?
A) Türkmenlerin yerleşik unsurlara vereceği zararın engellenmesi
B) Zor durumda kalan Türkmenlere yardımcı olunması
C) Türkmenlerin sınır güvenliğini sağlamaları
D) Federatif yapının yok edilerek yönetimin merkezileştirilmesi
E) Uclara yerleştirilen Türkmenlerin vergilendirilmesi
3) Aşağıdakilerden hangisi Türkiye Selçuklu Devleti'nde ticareti geliştirme amacına yönelik olarak
yapılmamıştır?
A) Yabancı tüccarlara düşük gümrük tarifelerinin uygulanması
B) Kervansarayların yapılması
C) Yabancı grupların Anadolu şehirlerine yerleştirilmesi
D) Türklerin Kıbrıs, Suriye ve Kırım'a yerleştirilmesi
E) Moğol tehlikesine karşı ittifak oluşturulması
4) Türkiye'de XIII. yüzyılda yaşanan Moğol işgallerinin olumlu yanı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Türklerin sanat ve ticareti öğrenmesi
B) Anadolu'nun Türkleşmesini hızlandırması
C) Türklerin savaş sanatını geliştirmesi
D) Türkiye ile Orta Asya Türklüğü arasında ilişki kurulması
E) Türklerin Avrupa'ya geçmeleri
B- Aşağıdaki cümlelerin başına ifadeler doğru ise (D), yanlış ise (Y) yazınız.
1-Baba İshak Ayaklanması, Kösedağ Savaşı öncesinde Adıyaman'da başlamış, Amasya ve Tokat
civarına sıçramıştır. (….)
2-Türkiye Selçuklu Devleti'ne bağlı Trabzon İmparatorluğu Kösedağ Savaşı'ndan sonra bağımsız
olmuştur. (….)
3-Türkiye Selçuklu Devleti'nin yıkılışı ile Türkiye'de beylikler dönemi başlamıştır. (….)
4-Antalya Türkiye Selçuklularına başkentlik yapmış önemli bir sahil şehridir (….)
5-Ordu görevlilerine ve devlet memurlarına hizmetlerine karşılık verilen toprağın gelirine ıkta
denir (….)
C- Aşağıdaki boşlukları doldurunuz.
1-Kutalmışoğlu Süleyman Şah'ın hükümdarlığını onaylayan Selçuklu hükümdarı …………….
2-Türkiye Selçuklu Devleti'nin ilk başkenti ………………
3-Miryokefalon Savaşı …………………. zamanında meydana gelmiştir.
4-Moğollar, ……………. Devleti'nin yıkılmasına kadar Türkiye Selçuklularını merkezden
gönderdikleri valiler aracılığıyla yönettiler.
5-Yassı Çimen Savaşı Türkiye Selçukluları ile ………………… arasında meydana gelmiştir.
D- Aşağıdaki eşleştirmeleri yapınız.
( ) Kudüs Latin Krallığı
( ) Yassı Çimen Savaşı
( ) Haçlıların İstanbulda bir Latin krallığı kurması
( ) Baba İshak Ayaklanması
E-
A.I. Haçlı Seferi
B.I. Alaeddin Keykubat
C.IV. Haçlı Seferi
D.II. Gıyaseddin Keyhüsrev
E.III. Haçlı Seferi
F.II. Haçlı Seferi
? Baba İshak İsyanı
? Kösedağ Savaşı
? Moğol hâkimiyeti
? İlhanlı Devleti
? II.Gıyaseddin Keyhüsrev kelimelerini kullanarak bir paragraflık metin oluşturunuz.
193
SÖZLÜK
A
aforoz
ahilik
akvam
alp
arabesk
Arî
aristokrat
Ashab
Ashab-ı suffa
asil
atabey
Avasım
ayin
: Hristiyanlıkta kilise tarafından verilen “cemaatten kovma” cezası. Kilise
birliğinden çıkarmak. Dinden çıkarmak.
: Kökü eski Türk töresinde olan ve Anadolu'da yüksek bir gelişim gösteren esnaf.
Zanaatçı, çiftçi gibi bütün çalışma kollarını içine alan ocak.
: Kavim, millet.
: Yiğit, kahraman.
: İslam ülkelerinde görülen birbirleriyle kesişen geometrik ve çizgisel ögelerden
oluşan bir bezeme türü.
: İran'dan geçerek Kuzey Hindistan'a yerleşen halk veya bu halktan olan kimse.
Hint-Avrupa dil ailesinin Hint-İran grubuna verilen ad.
: Siyasi iktidarı elinde bulunduran soylu sınıf.
: Hz. Muhammed'in meclislerinde ve konuşmalarında bulunanlar, sahabeler.
: Suffa ehli, Hz. Peygamberin (sav) mescidine bitişik, üstü örtülü ve etrafı açık
bir meskende oturup Peygamberimizden ilim tahsil eden Müslümanlara verilen
isim.
: Soylu.
: Selçuklularda hükümdar çocuklarının eğitim ve yetişmelerinden sorumlu kişi.
: Abbasiler'in Bizans sınırında savunma amaçlı kurdukları sınır şehirleri.
: Dinî tören.
B-C-Ç
Babai
balbal
barbar
Batınilik
bedevi
beşeriyet
beylik
beytül mal
biat
boy
bozkır
burjuva
cihad
cizye
çini
: Babaîlik tarikatından olan kimse.
: Türklerde ölen kahramanların mezarlarının baş tarafına dikilen mezar taşı.
Türklerde, ölen kahramanların öldürdükleri insan sayısını temsil eden baş.
: Romalıların, Roma imparatorluğu sınırları dışındaki kavimlere verdikleri isim.
: Kur'an-ı Kerim'de yer alan kelime ve hükümlerin açık manalarından başka
birtakım mecazî manalarının olduğunu ileri süren görüş.
: Arabistan'da göçebe yaşayanlara verilen ad.
: İnsanlık.
: Merkeze tam bağlı olmayarak bir beyin yönetimi altındaki ülke, emirlik, emaret,
mirlik.
: Devlet hazinesi ve maliye dairesi demektir.
: Bir kimsenin devlet başkanlığını ya da hükümdarlığını tanımak.
: Ortak bir sosyal düzen içinde bir arada yaşayan, aynı soydan insanların
meydana getirdiği topluluk.
: Ağaçsız, susuz geniş ova.
: Şehirlerde yaşayan, özel ayrıcalıklardan yararlanan şehirli. Orta sınıftan olan
kimse.
: Din uğrunda yapılan her türlü çalışma, din yolunda savaş.
: İslâm devletlerinde, Müslüman olmayanlardan askerlik görevi ve devlet
güvencesinde bulunmanın karşılığı olarak alınan vergi.
: Duvar kaplaması olarak kullanılan renkli ve genellikle bezeli ve sırlı seramik
plak.
D
Darül hikme
Darün nedve
derebeyi
destan
dinar
dirhem
divan
: Fatımilerin Şia mezhebini yaymak amacıyla açtıkları eğitim kurumu.
: İslamiyet'ten evvel, Kureyş kabilesinin istişare için toplandığı bir yerin adı.
: Orta Çağda, Avrupa topraklarında yaşayan insanlara karşı istedikleri gibi
davranan, sık sık birbirleriyle savaşan ve çoğu kez hükümdara karşı gelerek
ülkelerinin başına dert olan geniş toprak ağalarından her biri. Senyör. Süzeren.
: Bir kahramanlığı, bir zaferi manzum şekilde anlatan eser.
: Emeviler döneminde bastırılan altın para.
: Emeviler döneminde bastırılan gümüş para.
: İslam devletlerinde devlet işlerinin görüşüldüğü kurul.
E-F
ekol
: Genel çizgileri ile aynı üslup kapsamında değerlendirilmekle beraber, bir
topluluğa, bölgeye özgü bazı ayrılıklar gösteren gruba verilen ad.
194
ensar
etnik
eyalet
federasyon
feodalite
ferman
fıkıh
fidye
figür
firiz
fresk
: Mekke'den Medine'ye göç eden Müslümanlara yardım eden Medineliler.
: Herhangi bir kavme ait, kavimle ilgili.
: İlden büyük yönetim birimi.
: Birçok siyasal topluluktan oluşan ve bu toplulukların üstünde yer alan devlet
için kullanılır.
: Toprağı ve üzerinde yaşayan köylüleri tek bir kişinin malı sayan Orta Çağ
devlet sistemi. Derebeylik.
: Devlet başkanının verdiği, uyulması gerekli hükümleri taşıyan yazılı buyruk.
: İslam diniyle ilgili kurallarla birlikte devlet ve özel yaşayışla ilgili kuralları da
içeren İslam hukuku.
: Kurtulma bedeli.
: Resim ve heykel sanatlarında tasvir edilen, hayal edilen varlıkların adı.
: Baştabanla korniş arasında yer alan resim, kabartma ya da süsleme.
: Yaş duvar sıvası üzerine kireç suyunda eritilmiş madenî boyalarla resim yapma
yöntemi. Bu yöntemle yapılmış duvar resmi.
G
ganimet
gaza
gravür
grifon
gulam
: Savaşta düşmanlardan alınan mal.
: İslam dinini korumak veya yaymak amacıyla Müslüman olmayanlara karşı
yapılan savaş.
: Ağaç ya da madenî levhalar üzerine kazılarak yapılan resim.
: Kartal başı, kanatları ve pençesi ile aslan vücudunun birleştirilmesinden
meydana gelen hayalî yaratık.
: Köle.
H
halef
hanedan
haraç
hassa
havarî
höyük
hutbe
: Birinden sonra gelen, birinin yerine geçen.
: Hükümdar, devlet büyüğü vb. bir kişiye dayanan soy, büyük aile.
: İslam devletlerinde gayrimüslimlerden alınan onda bir oranındaki toprak
vergisi.
: Hükümdarı korumakla görevli askerî sınıf.
: Hz İsa'nın peygamberliğine inanan on iki kişiden her birine verilen isim.
: Bir yerleşme ya da yapı kalıntısının üzerinde oluşmuş yassı, yapay, toprak
tepe.
: Minberde okunan dua ve verilen öğüt.
I-İ
ırk
ihtilal
ikta sistemi
imaret
istila
ittifak
: İnsan cinsinin değişmeyen, belirli özellikleri olan çeşitlerinden her biri.
: Bir devletin ekonomik, sosyal ve politik yapısını birden bire değiştirmek için
çıkan zorlayıcı bir eylem. Ayaklanma, devlete isyan. Bozukluk, karışıklık.
: Mülkiyeti devlete ait olan bir kısım toprak gelirinin bir hizmet karşılığı olarak
kişiye verilmesine dayanan sistem.
: Eskiden yoksullara ve medrese öğrencilerine yiyecek dağıtmak amacıyla
kurulmuş hayır kurumu.
: Bir ülkeyi zor kullanarak alma.
: Uyuşma, birleşme, anlaşma.
K
kabile
kadı
kağan
karum
kavim
kervansaray
kesif
kıssa
kışlak
kopuz
kubbe
kurgan
kurultay
: Boy, aynı kökten çıkıp aynı ülkede yaşayan, bir başkanın yönetimi altında
: Türk-İslam devletlerinde her türlü davaya mahkemelerin başkanları.
: Hanların bağlı olduğu devlet başkanı, hakan, imparator
: Asurluların pazar yerlerine verdiği ad.
: Budun. Boylar (kabileler) topluluğu.
: Ana yollarda, kervanların konaklaması için yapılan büyük han.
: Yoğun.
: Ders alınması gereken kısa hikâye.
: Kışın barınılan yer, orduların, göçebe oymakların hayvanları ile birlikte
yayladan inip konakladıkları yer.
: Eski Türk şairlerinin kullandıkları saz.
: Yarım küre biçiminde olan ve yapıyı örten dam, kümbet.
: Oda biçimindeki mezar.
: Eski Türklerde devlet işlerinin görüşüldüğü kurul.
195
kut
kült
: Tanrı tarafından hükümdara verildiğine inanılan yönetme hakkı ve gücü.
: Tanrıya, ilahî kabul edilen veya Tanrının özel sevgisini kazanmış varlıklara
gösterilen saygı.
lahit
libre
mahbes
Maveraünnehir
: Taş veya mermerden oyma mezar. Özel tabut.
: Roma'da kullanılan 327 gramlık ağırlık birimi.
: Hapishane.
: Aral Gölü'ne dökülen Seyhun ve Ceyhun ırmakları arasında kalan geniş ve
verimli topraklar."İki nehir" arası anlamında kullanılır.
: Selçuklularda sultan tarafından bir eyaleti, bölgeyi yönetmekle görevlendirilen
hanedan mensubu.
: Padişah tarafından verilen vezirlik vb. bir unvanı gösteren bir ferman türü.
: Emevilerin Arap olmayan Müslümanlara verdikleri isim.
: Bir dinin görüş ve anlayış ayrılıkları sebebiyle ortaya çıkan kollarından her biri.
: Çoğunlukla eski yazma kitaplarda görülen, ışık, gölge ve hacim duygusu
yansıtılmayan küçük, renkli resim sanatı.
: Eski çağlarda, dini törenlerde Tanrıya kurban sunulan yer.
: Tasavvufla ilgilenen düşünce adamı.
: Vekil.
: Sarayda çalınan askerî müzik.
L-M-N
melik
menşur
mevali
mezhep
minyatür
mizbah
mutasavvıf
naip
nevbet
O-Ö-P-R
ordugâh
otağ
öşür
panayır
papirus
parşömen
parya
polis
prens
raca
rönesans
: Ordunun ihtiyaçlarını karşılamak için konakladığı yer.
: Büyük ve süslü çadır.
: İslam devletlerinde Müslümanlardan alınan vergi.
: Belli zamanlarda kurulan ve sergi niteliği taşıyan büyük pazar.
: Eski Mısır'da kamıştan yapılan bir tür kâğıt.
: Bergama Krallığı döneminde koyun ve keçi derilerinden yapılma bir cins kağıt.
: Hindistan'da kast sisteminin kurallarına uymayıp da bu sistemden atılanların
oluşturduğu grup.
: Eski Yunanistan'da kent devletlerine verilen isim.
: Hükümdar ailesinden olan erkeklere verilen unvan.
: Hindlilerde merkezî otoritenin olmaması nedeniyle kurulan küçük devletleri
yöneten kişi.
: XV. yüzyıldan başlayarak İtalya'da ve daha sonra diğer Avrupa ülkelerinde
hümanizmin etkisiyle ortaya çıkan, klasik İlk Çağ kültür ve sanatına dayanarak
gelişen bilim ve sanat akımı.
S-Ş
Sami
senyör
serpuş
sidre
sipahi
site
siyasetname
siyer
Slav
soy
Şaman
Şamanlık
şato
şemse
şeri
: Hz. Nuh'un oğlu Sam'dan türediklerine inanılan beyaz ırkın Arapça, Asurca,
İbranice ve Habeşçe konuşan çeşitli kavimlerinin toplandığı kol.
: Orta Çağ Avrupa'sında toprağı olan derebeyi.
: Osmanlı devlet adamlarının kullanmış olduğu bir tür başlık.
: Değerli bir ağaç türü.
: Atlı asker.
: Şehir devleti.
: İdareci ve hükümdarlara devlet yönetimiyle ilgili öğütler vermek için yazılan
kitaplar.
: Hz. Muhammed'in hayatını anlatan eserler.
: Rus, Leh, Sırp, Hırvat, Çek ve Bulgar gibi uluslara dillerindeki yakınlık
dolayısıyla verilen ortak ad.
: Kan bağı ile birbirine bağlı bulunanların tümü.
: Eski Türklerde din adamı.
: Kuzey ve Orta Asya'da Türkler arasında günümüze kadar süregelen doğaya
tapma, doğaüstü ruhlara inanma temeline dayalı din.
: Eski çağlarda ve özellikle Orta Çağ'da yapılan savunması kolay kalın duvarlı,
korunaklı yapılar.
: Yazma kitapların cildine, baş sayfalarının üst bölümüne veya kumaşlara, kapı,
pencere gibi yerlere işlenen veya çizilen güneş biçiminde süs.
: İslam hukuku ile ilgili, dinî.
196
şeşper
şıhne
şövalye
: Savaş araçlarından altı dilimli topuz.
: Türk-İslam devletlerinde eyaletleri yöneten, askerî ve idari yetkilere sahip kişi.
: Orta Çağ Avrupa'sında kahraman kabul edilen kişilere verilen unvan.
tablet
: Eski Mezopotamya ve Anadolu uygarlıklarından kalma, üzeri yazı ya da resimli
pişmiş topraktan yapılmış küçük levha.
: Yığınak, birikme.
: Hükümdarların oturduğu büyük, süslü koltuk.
: İki ülke arasında yapılan alışverişin karşılıklı olarak malla ödenmesi.
: İslamiyet'te din gerçeğine akıl ve mantıkla değil, sezgi ile gönül yolundan
varmayı esas tutan düşünce sistemi.
: Veba hastalığı.
: Ucu top biçiminde eski bir silah.
: Bir toplulukta benimsenmiş yerleşmiş kuralların, gelenek ve göreneklerin, ortak
alışkanlıkların, tutulan yolların bütünü.
: Genellikle ünlü bir kimse için yaptırılan ve içinde o kimsenin mezarının
bulunduğu yapıt.
T
tahaşşüt
taht
takas
tasavvuf
taun
topuz
töre
türbe
U-Ü-V
Ucbeyi
: Selçuklularda batı sınırında kendisine toprak verilen bey.
üzengi
: Eyerin iki yanında asılı bulunan ve ayakların basmasına yarayan altı düz demir
halka.
: Çöllerde çoğu kez yüze çıkan yer altı sularının yarattığı tarım veya yerleşme
bölgesi.
: Dinî inanışa göre Allah tarafından bir düşüncenin peygambere bildirilmesi.
: Olay.
: Bir kişi veya devlet tarafından resmî nitelikteki şartlara uyularak, hayır amaçlı
bir hizmetin gelecekte de yapılabilmesi için ayrılan mülk veya para amaçlı bir
hizmetin gelecekte de yapılabilmesi için ayrılan mülk veya para.
: Bir senyöre bağlı olan ve itaat etme görevini taşıyan daha küçük senyöre
verilen ad.
vaha
vahiy
vak'a
vakıf
vasal
Y-Z
yabgu
yaylak
yuğ
zanaat
zekât
: Eski Türklerde kağandan sonra gelen üst düzeydeki yönetici. Türklerde ikinci
derecedeki hükümdarların unvanı.
: Yazın barınılan yer. Orduların, göçebe oymakların hayvanları ile birlikte yaylaya
çıkarak konakladıkları yer.
: Yas. Ölü gömme töreni.
: İnsanların maddeye dayalı ihtiyaçlarını karşılamak için yapılan, öğrenimle
birlikte tecrübe ve ustalık gerektiren iş. El ustalığı isteyen işler.
: Müslümanlıkta sahip olunan mal ve paranın kırkta birinin, her yıl sadaka olarak
dağıtılması; İslam'ın beş şartından biri.
197
BİBLİYOGRAFYA
ALPSOY, Salih, Hz Muhammed “En Sevgili”, İstanbul, 2006.
ATLAN, Sabahat, Roma Tarihinin Ana Hatları, İstanbul Edebiyat Fakültesi Yayınları, 1970, İstanbul.
AKŞIT,Niyazi, A'dan Z'ye Kültür ve Tarih Ansiklopedisi, Serhat Yayınevi, Cilt: 1-2, İstanbul, 2004.
ASLANAPA, Oktay, Türk Sanatı, Ankara, 1990.
ARNOLD,T.W, İntişar-ı İslam Tarihi, Akçağ Yayınları, Ankara, 1982.
BAHN, Paul, Arkeolojinin ABC'si, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 1999.
BANARLI, Nihat Sami, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, C 1, Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul,
1987.
BARTHOLD, Wilhelm, Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler. çev. :K. Y. KOPRAMAN ve İ. Aka,
Ankara, 1975.
__________, Çev. M.F. Köprülü, İslam Medeniyeti Tarihi, Ankara,1977.
__________, Moğol İstilasına Kadar Türkistan, çev. : H.D. Yıldız, İstanbul, 1990.
BAYUR, Y. Hikmet, Hindistan Tarihi, C I-III, Ankara, 1987.
BAYKARA, Tuncer, Anadolu'nun Selçuklular Devrindeki Sosyal ve İktisadi Tarihi, Ege Üniversitesi
Basımevi, İzmir, 1990.
BAYLADI, Derman, İstanbul'un Yüreğinde Tarihe Yolculuk, Say Yayınları, İstanbul, 1997.
BEHAR, Büşra Ersanlı, İktidar ve Tarih, Afa Yayınları, İstanbul, 1996.
BOYUNAĞA, Yılmaz, Tebliğinden Günümüze Kadar İslam Tarihi, Cihan Yayınları, İstanbul, 1985.
BROCKELMAN, Carl, Çev. : M. Çağatay, İslam Ulusları ve Devletleri Tarihi, Ankara, 1982.
BOZKURT, Fuat, Türklerin Dili, Kapı Yayınları, İstanbul, 2008.
ÇAY, M. Abdülhâluk, Anadolu'nun Türkleşmesinde Dönüm Noktası, İstanbul, 1984.
ÇAYKARA, Emine, Tarihçilerin Kutbu (Halil İnalcık Kitabı), İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2006.
ÇAVUŞ, Remzi, Tarihte İlginç Gerçekler, Çağlayan Matbaası, İstanbul, 2005.
ÇEÇEN, Anıl, Türk Devletleri, İnkılap Yayınevi, İstanbul, 1986.
ÇUBUKÇU, İ. Agah, Türk-İslam Düşünürleri, Ankara, 1989.
DANIŞMEND, İ.Hami, Garp Menbaalarına Göre İslam Medeniyeti, İstanbul, 1974. Demircioğlu,
İsmail Hakkı, Tarih Öğretiminde Öğrenci Merkezli Yaklaşımlar, Anı Yayınları, Ankara, 2005.
DILEK , Dursun,Tarih Derslerinde Öğrenme ve Düşünce Gelişimi, Pegem A Yayınları Eylül 2002.
DINÇMEN, Kriton, 600'lü Yıllardan 1461'e, Arıon Yayınları, İstanbul, 2004.
DINÇMEN, Kriton, Karolides Pavlos, Diogenis Romanos, İstanbul'a Yollar Açılırken.
DIYARBEKIRLI, Nejat, Hun Sanatı, İstanbul, 1972.
DURANT, Will-Ariel, Tarihten Alınacak Dersler, Bedir Yayınevi, İstanbul, 1994.
ERDEM, İLHAN, Selçuklular Devrinde Sivas
______ , Han Sülalesi Tarihi
______ , Atatürkçülük, I
ERGİN, Muharrem, Dede Korkut Kitabı, Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 1995.
______ , Orhun Abideleri, İstanbul,1970.
EROĞLU, Hamza,Türk Devrim Tarihi, Sanem Matbaası, Ankara, 1981.
ERSOY, Mehmet Akif, Safahat
ESİN, Emel, İslamiyetten Önceki Türk Kültür Tarihi ve İslam'a Giriş, İstanbul, 1978.
EKINCI, Yusuf, Ahilik ve Meslek Eğitimi, MEB Yayınları, İstanbul, 1990.
GENÇ, Mustafa, 333 Soruda İslamın Son Peygamberi, Samsun, 2004.
GENÇ, Reşat, Karahanlı Devlet Teşkilatı, İstanbul, 1981.
GENÇOSMAN, Kemal Zeki, Türk Destanları
GÖMEÇ, Saadettin, Türk Kültürünün Ana Hatları, Akçağ Yayınları, Ankara, 2006.
198
_________ , Uygur Türkleri Tarihi ve Kültürleri
GREGORYAN, Gülnisa Anakulova Kıpçaklar ve Oniki Hayvanlı Türk Takvimi Üzerine 2007
_________ , Atatürkün Millî Dış Politikası
GRENARD, Fernand, Asya'nın Yükselişi ve Düşüşü, MEB Yayınları, İstanbul, 1992.
GROUSSET, René, Bozkır İmparatorluğu Attila-Cengiz Han, Timur, Ötüken Yayınları, İstanbul,
1996.
GÜNAY, Muzaffer, Peygamberimizin Hayatı
GÜNALTAY, Şemsettin, Anadolu, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1946.
_________, Türk-İslam Tarihine Eleştirel Bir Yaklaşım, Akçağ Yayınları, Ankara, 2003.
_________ , Tarih I, Maarif Matbaası, Ankara, 1941.
GÜRKAN, Ahmet, İslam Kültürünün Garbı Medenileştirmesi, İstanbul, 2001
GÜRTAŞ, Ahmet, Atatürk ve Din Eğitimi
HALAÇOĞLU, Yusuf, “Atatürk'ün Tarih Tezi ve Türkiye'de Tarih Araştırmaları”, Bilim ve Aklın
Aydınlığında Eğitim, MEB Yayınları, Ankara, 2006.
HAMİDULLAH, Muhammed, Hz. Peygamberin Savaşları çev.:S. Tuğ, İstanbul, 1962.
HEREDOTOS, Heredot Tarihi
HİZMETLİ , Sabri, İslam Tarihçiliği Üzerine, Diyanet İşleri Başkanlığı, Ankara, 1991.
HİTTİ, Philip K., Siyasi ve Kültürel İslam Tarihi, 4 Cilt, çev. :S. Tuğ, İstanbul, 1980.
HOCA SADETTIN EFENDI, Tacü't-Tevarih, Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1979.
HUNKE, Sigrid, Çev.:Servet Sezgin, Avrupa Üzerine Doğan İslam Güneşi, Bedir Yayınevi,
İstanbul,1991.
İBN-I BATUTA, Büyük Dünya Seyahatnamesi, Yeni Şafak Yayınları, İstanbul, 2003.
İBN-I BIBI, Selçukname, C 1, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1996.
İBNI FADLAN, Çev. :R. Şeşen, Seyahatname, İstanbul, 1975.
İBNI-I HALDUN, Mukaddime C I
İBN-I HIŞAM, Çev.: İzzet Hasan-Neşet Çağatay, Hz. Muhammed'in Hayatı, Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara, 1992.
İPEK, Nedim, İmparatorluktan Ulus Devlete Göçler, Serander Yayınları, Trabzon, 2006.
İNAN, Afet, Eski Mısır Tarihi ve Medeniyeti, Ankara, 1956.
KABAKLI, Ahmet, Türk Edebiyatı Tarihi, C II İstanbul, 1973.
KAFESOGLU, İbrahim, Türk Bozkır Kültürü, Ankara, 1987.
___________, Selçuklu Tarihi, MEB Yayınları, İstanbul, 1992.
___________ , Türk Millî Kültürü, Boğaziçi Yayınları, İstanbul.
KANDEHLEVI, Yusuf, Hayatü's Sahabe, Ravza Yayınları, İstanbul, 2000.
KINAL, Füruzan, Eski Anadolu Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1991.
___________, Eski Mezopotamya Tarihi, Ankara, 1983.
Komisyon, Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk
Araştırma Merkezi, C 1-2, Ankara 1997.
Komisyon, Atatürk'ün Millî Dış Politikası, C 2, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1994.
Komisyon, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 2002.
KONUKÇU, Enver, Gaznelilerde İnsani Değerler ve Hukuk.
KÖKSAL, M. Asım, Hz. Muhammed ve İslamiyet (Mekke Devri), İrfan Yayınevi, İstanbul, 1973.
KÖYMEN, M. Altan, Tuğrul Bey ve Zamanı, İstanbul, 1976.
___________, Alparslan ve Zamanı, Ankara, 1983.
___________, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, C 5, Ankara, 1991.
___________, Nizamülmülk'ün Siyasetnamesi
__________, Selçuklular Devri Türk Tarihi
199
KRAMER, Samuel Noah, Tarih Sümerde Başlar, Kabalcı Yayınları, İstanbul, 1999.
KURAT, A.Nimet, IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz'in Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri,
Ankara, 1972.
KÜTÜKOĞLU, Mübahat, Tarih Araştırmalarında Usûl, Kubbealtı Neşriyatı, İstanbul 1991.
LİNGS, Martin, Hz. Muhammed'in Hayatı.
__________, Fotoğraflarla Kutsal Topraklar
MAALOUF, Amin, Arapların Gözünden Haçlı Seferleri, çev.: Ali Berktay, Yapı Kredi Yayınları,
İstanbul, 2007.
MANSEL, Arif Müfit, Ege ve Yunan Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1984.
MERÇİL, Erdoğan, Gazneliler Devleti Tarihi, İstanbul, 1989.
MERÇİL, Erdoğan, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, İstanbul, 1985.
___________, Fars Atabeyleri Salgurlar, Ankara, 1991.
MUTLU, İsmail, Dört Halife Devri.
NARÇIN, Ali, A'dan Z'ye Sümer, Ozan Yayıncılık, İstanbul, 2008.
NEMETH, Gyala, Attila ve Hunları, çev. : Ş. Baştav, İstanbul, 1962.
OSTROGORSKY, George, Bizans Devleti Tarihi, çev. : F. Işıltan, Ankara, 1981.
ÖGEL, Bahaeddin, Türk Kültür Tarihine Giriş, C 9, Ankara, 1984.
___________, İslâmiyetten Önce Türk Kültür Tarihi, Ankara, 1988.
___________, Büyük Hun İmparatorluğu Tarihi, C I-II, Ankara, 1981.
___________, Türk Mitolojisi, Ankara, 1971.
NİZAMÜLMÜLK, Siyasetname
ÖZBARAN, Salih, Tarih Tarihçi ve Toplum, Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul, 2005.
ÖZÇELIK, Nazmi, İlk Çağ Tarihi ve Uygarlığı, Nobel Yayınları, Ankara, 2002.
ÖZDEK, Refik, Türklerin Altın Kitabı
ÖZKIRIMLI, Atilla, Türk Edebiyatı Ansiklopedisi, Cem Yayınları, İstanbul, 2001.
ÖZTUNA, Yılmaz, Büyük Türkiye Tarihi, C I-ll, İstanbul, 1983.
___________, Türk Tarihinden Yapraklar, İstanbul, 1989.
ÖGEL, Bahaddin, Türk Kültürünün Gelişme Çağları, MEB Yayınları, İstanbul, 1993.
OCAK, A Yaşar, Babaîler İsyanı, İstanbul, 1980.
ORKUN, H.Namık, Eski Türk Yazıtları, C 4, Ankara, 1987
PARMAKSIZOĞLU, İsmet, Türklerde Devlet Anlayışı, Başbakanlık Basımevi, Ankara, 1982.
RASONYI, Laszlo, Tarihte Türklük, Ankara, 1971.
RAWLINSON, George, Herodot Tarihi, çev.: Ömer Rıza Doğrul, Kanaat Kitabevi, İstanbul, 1941.
RUNCIMAN, Steven, Haçlı Seferleri Tarihi, C 2, çev. : F. Işıltan, Ankara, 1986-1987.
SAĞ, Vahap, “Tarihsel Süreç İçerisinde Türk Kadını ve Atatürk”, Cumhuriyet Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, C 2, S. 1, Sivas, Nisan 2001.
SANDER, Oral, Siyasi Tarih, İmge Kitabevi, Ankara, 1992.
SARISAKAL, Baki, Bir Kentin Tarihi Samsun, Samsun Valiliği Kültür Yayınları, Samsun, 2003.
SEVIM, Ali-Yaşar, Yücel, Türkiye Tarihi, C 1, Ankara, 1990.
SİLAHDAROĞLU, Fikri, Yusuf Has Hacip, Günümüz Türkçesi ile Kutadgu Bilig Uyarlaması
SOYSAL, İsmail, Türkiye'nin Siyasal Andlaşmaları, C 1, Türk Tarih Kurumu, Ankara,1989.
SÜMER, Faruk, Oğuzlar, İstanbul, 1992.
___________, Selçuklular Devrinde Doğu Anadolu'da Türk Beylikleri, Ankara, 1990.
___________, Eski Türkler'de Şehircilik, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1994.
ŞEŞEN, Ramazan, Selahâddin Devrinde Eyyûbîler Devleti, İstanbul, 1972.
ŞEKER, Mehmet, İbni Batuta'ya Göre Anadolu'nun Sosyal-Kültürel ve İktisadî Hayatı ile Ahilik,
Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1993.
TANERI, Aydın, Türk Devlet Geleneği (Dün-Bugün), MEB Yayınları, İstanbul, 1997.
200
ATANJU, İzzet, Endülüste Raks
TANPINAR, Ahmet Hamdi, Beş Şehir, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1992.
THUKYDİDES, Peloponnesoslularla Atinalıların Savaşı, çev.: Adnan Demircioğlu, Ankara
Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara, 1958.
TURAN, Osman, Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi C I-II, Nakışlar Yayınevi, İstanbul, 1979.
___________, On İki Hayvanlı Türk Takvimi, İstanbul, 1941.
___________, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, İstanbul, 1980.
___________, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul, 1971.
___________, Selçuklular ve İslâmiyet, İstanbul, 1971.
___________, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, İstanbul, 1973.
Türk Dünyası El Kitabı, Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü Y. Ankara, 1976.
TOGAN, Z.Velidi, Oğuz Destanı, İstanbul, 1972.
___________, Tarihte Usul, İstanbul, 1969.
___________, Umumi Türk Tarihine Giriş, İstanbul, 1981.
URAL, Şafak, Bilim Tarihi, Kırkambar Yayınları, İstanbul, 2008.
UZUNÇARŞILI, İ. Hakkı, Anadolu Beylikleri ve Akkoyonlu Karakoyonlu Devletleri, Ankara, 1988.
___________, Anadolu Beylikleri ve Akkoyonlu Karakoyonlu Devletleri, Ankara, 1988.
ÜLKÜ, Hayati, İslam Tarihi, Çile Yayınevi, İstanbul, 1979.
ÜNLÜ, Nuri, Ana Hatlarıyla İslam Tarihi (Başlangıçtan 1918'e), Marmara Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Vakfı Yayınları, İstanbul, 1984.
ÜNLÜ, Nuri, Anahatlarıyla İslam Tarihi
YILDIZ, Abdullah, Tarih Bilinci, Denge Yayınları, İstanbul, 1994.
YILDIRIM, Recep, Uygarlık Tarihine Giriş, Meridyen Yayıncılık, İzmir, 2002.
YÖRÜKAN, Yusuf Ziya, İslam Tarihi
ZİYA PAŞA, Endülüs Tarihi
A'dan Z'ye Kültür ve Tarih Ansiklopedisi. C I
Théma Larousse Tematik Ansiklopedi, Milliyet Yayınları, C 1, İstanbul, 1993.
Türkler Ansiklopedisi , Yeni Türkiye Yayınları, C I,II,III,IV,V,VI Ankara, 2002.
Anadolu Uygarlıkları Ansiklopedisi,
İslâm Ansiklopedisi,
Meydan Larousse,
Müslüman Bilim Adamları Ansiklopedisi,Türkiye Gazetesi Yayınları C I,II İstanbul, 2005.
Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, Çağ Yayınları, İstanbul, 1989.
Büyük Larousse, Gelişim Hachette ile Türk Ansiklopedisinin ilgili maddeleri.
Atlas, Eylül 2007, Sayı 174
Atlas, Eylül 2001, Sayı 102
İNTERNET SİTELERİ
www.ankara.edu.tr
www.meb.gov.tr
http://mail.baskent.edu.tr
www.samsun.meb.gov.tr
http://www.bergama.bel.tr
www.kultur.gov.tr
http://www.egitim.aku.edu.tr
www.ttk.gov.tr
http://gevhernesibe.erciyes.edu.tr
http://okulweb.meb.gov.tr
www.kultur.gov.tr
http://papirüs.ankara.edu.tr
http//www.kirsehir.gov.tr
www.pto.org.tr
www.sakarya.edu.tr
www.istanbul.gov.tr
http://www.marmara.edu.tr
www.dicle.edu.tr
201
KRONOLOJİ
MÖ 3200
MÖ 1280
MÖ 220
MÖ 209
MÖ174
48
375
381
395
434
476
552
571
619
622
624
625
626
627
628
629
630
632
634
637
642
644
656
657
680
681
732
744
750
751
868
905
935
963
969
1040
1048
1064
1071
1072
1077
1096
1097
1099
1141
1157
1174
1176
1187
1204
1211
1212
1220
1230
1243
1250
1258
1277
1308
: Yazının icadı
: Kadeş Antlaşması
: Büyük Hun Devleti'nin kuruluşu
:Mete Hanın hükümdar olması
: Mete Hanın ölümü
: Büyük Hun Devleti'nin ikiye ayrılması
: Kavimler Göçü' nün başlaması
: Hristiyanlığın Roma İmparatorluğu'nda resmî din olması
: Roma İmparatorluğu'nun ikiye ayrılması
: Atilla'nın, Avrupa Hun Devleti'nin hükümdarı olması
: Batı Roma İmparatorluğu'nun yıkılışı
: Kök Türk Devleti'nin kurulması
: Hz. Muhammed'in doğumu
: Avarların İstanbul'u kuşatması
: Hz. Muhammed'in Mekke'den Medine'ye hicreti
: Bedir Savaşı
: Uhud Savaşı
: Avarların İstanbul'u ikinci kez kuşatması
: Hendek Savaşı
: Hudeybiye Barışı
: Hayber'in Fethi
: Mekke'nin Fethi
: Hz. Muhammed'in Veda Haccı ve vefatı. Hz. Ebubekir' in halife olması
: Hz. Ömer'in halife olması
: Kudüs'ün Hz. Ömer tarafından teslim alınması
: İran ve Mısır'ın Müslüman Araplar tarafından fethi
: Hz. Osman'ın halife olması
: Hz. Ali'nin halife olması
: Sıffîn Savaşı
: Kerbelâ olayı
: Kutluk Devleti'nin kurulması
: Emevilerin İspanya'da gerilemeye başlaması
: Uygur Devleti'nin kurulması
: Emeviler Devleti'nin sona ermesi, Abbasiler Devleti'nin kurulması
: Talas Savaşı
: Tolunoğulları Devleti'nin kurulması
: Tolunoğulları Devleti'nin yıkılması
: İhşidiler Devleti'nin kurulması
: Gazneliler Devleti'nin kurulması
: İhşidiler Devleti'nin yıkılması.
: Dandakan Savaşı, Büyük Selçuklu Devleti'nin kuruluşu
: Pasinler Savaşı
: Alp Arslan'ın Anadolu seferi
: Malazgirt Savaşı
: Sultan Alp Arslan'ın ölümü, Melikşah'ın sultan olması
: Türkiye Selçuklu Devleti'nin kurulması
: Haçlı Seferleri'nin başlaması
: Harzemşahlar Devleti'nin kurulması
: Haçlıların Kudüs'ü ele geçirmeleri
: Katvan Savaşı
: Büyük Selçuklu Devleti'nin yıkılması
: Eyyûbiler Devleti'nin kurulması
: Miryokefalon Savaşı
: Gazneliler Devleti'nin yıkılması
: Haçlıların İstanbul'u işgali
: Doğu Karahanlı Devleti'nin yıkılması
: Batı Karahanlı Devleti'nin yıkılması
: Alâeddin Keykubad'ın hükümdar olması
: Yassı Çimen Savaşı
: Kösedağ Savaşı
: Eyyûbilerin yıkılışı
: Abbasi Devleti'nin yıkılışı
: Anadolu'da Karamanoğlu Mehmet Bey tarafından Türkçenin resmî dil ilan edilmesi
: Türkiye Selçuklu Devleti'nin yıkılması
202
GÜNEY KIBRIS
RUM YÖNET‹M‹
NÖC: Nahcivan Özerk Cumhuriyeti
(Azerbaycan)
İl merkezleri
Başkent (Ankara)
N
)
RB .Ö
AY .C
CA
N
ZE
(A
Devlet sýnýrý
Özerk olmayan Türk bölgeleri
Özerk cumhuriyet, eyalet ve vilayetler
Baðýmsýz Türk devletleri
Özerk cumhuriyet ve vilayet sýnýrý
(
(
YA
AS .
AK C
H
Hakasya C.
Krasnoyarsk
ÖZERK VÝLAYETLER
ÖZERK CUMHURÝYETLER
Keþmir’deki bu sýnýr çizgisi (BM) Kontrol hattýdýr. Bu hat 1972 Simla
Antlaþmasý ile belirlenmiþ olup, Keþmir’in nihai statüsü hakkýnda
Hindistan ve Pakistan tarafýndan henüz bir anlaþmaya varýlmamýþtýr.
Krasnoyarsk
Download