SAYFA -1:Layout 3 31.03.2011 09:52 Sayfa 1 Erciyes Üniversitesi’nden hayırsevere vefa E rciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Yılmaz-Mehmet Öztaşkın Kalp Hastanesi’ni yaptırarak üniversiteye bağışlayan hayırsever işadamları Yılmaz ve Mehmet Öztaşkın için “özel gün” tertiplendi. Gevher Nesibe Hastanesi Başhekimlik Toplantı Salonu’nda gerçekleştirilen etkinliğe Rektör Prof. Dr. Fahrettin Keleştemur, Tıp Fakültesi Dekan Yardımcıları Prof. Dr. Hakan Poyrazoğlu ve Prof. Dr. Osman Günay, Tıp Fakültesi Hastaneler Başhekimi Prof. Dr. Kudret Doğru, hayırsever Yılmaz Öztaşkın’ın yanı sıra çok sayıda öğretim üyesi ve has(Devamı Sayfa 3’te) tane idarecisi katıldı. Sigara kadını daha çok etkiliyor ERÜ Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı tarafından yapılan iki ayrı araştırmada, sigara dumanının kadınları daha çok etkilediği kaydedildi. (Devamı S-8’de) ERKAM AÇILIŞA HAZIR K ERKAM hizmete başladığında tıbbi cihaz yönetim süreçlerinde göstereceği faaliyetlerin dışında, eğitim ve Ar-Ge çalışmalarında bulunacak. Gerekirse üniversite dışındaki çevre hastanelere de her türlü teknik ve danışmanlık hizmeti sağlayacak. ERÜ Çocuk Hastanesi’nde bir ilk E rciyes Üniversitesi (ERÜ) Tıp Fakültesi Fevzi Mercan –Mustafa Eraslan Çocuk Hastanesi’nde bir ilk gerçekleştirildi. Doğuştan kalp rahatsızlığı bulunan 6 yaşındaki kız çocuğunun transkateter ile giderilemeyen aort darlığı, hibrid anjiyo yöntemi ile gerçekleştirilen operasyonla giderildi. Operasyon, küçük cerrahi girişim desteğinde gerçekleştirildi. ERÜ Tıp Fakültesi Pediatrik Kardiyoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nazmi Narin, hem cerrahi ve kardiyolojik girişimsel yöntemle kalbe gerçekleştirdikleri operasyonun Türkiye’de bir ilk olduğunu kaydetti. Prof. Dr. Narin, “Minik çocuğun kalbindeki aort kapağında bulunan darlık, hastada göğüs ağrısı, solunum sıkıntısı gibi şikâyetlere yol açıyordu” diye konuştu. (Devamı Sayfa 9’da) Rehber öğretmenlere diyabet eğitimi verildi EK ÖDEMENİN DAĞITILMASINDA UYULACAK USUL VE ESASLAR ERÜ Tıp Fakültesi Hastaneleri Başhekimi Prof. Dr. Kudret DOĞRU’nun yazısı (Sayfa 3’te) E Erciyes Üniversitesi, Ortadoğu ve Avrupa'ya Kök Hücre satacak Minik Çağla artık rahatlıkla koşabilecek Fedakar koca eşine hayat verdi M illi Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Çocuk Endokrinolojisi ve Diyabet Derneği tarafından Türkiye çapında ortaklaşa yürütülen “Okullarda Diyabet Eğitimi Programı” çerçevesinde, Erciyes Üniversitesi’nde rehber öğretmenlere yönelik diyabet eğitim semineri verildi. (Devamı Sayfa 9’da) ayserili hayırseverler HASÇELİK grubu tarafından 2010 yılı Mart ayında temeli atılan Erciyes Üniversitesi Klinik Mühendisliği Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin (ERKAM) inşaatı tamamlandı. Toplam bin 500 metre kare kapalı alana sahip merkezin resmi açılışının önümüzdeki aylarda yapılması bekleniyor. ERKAM, Radyoloji Cihazları Birimi, Görüntüleme ve Sinyal İzleme Cihazları Birimi, Ameliyathane ve Yoğun Bakım Cihazları Birimi, Laboratuvar Cihazları Birimi ve Kalibrasyon Birimi olmak üzere toplam 5 birimden oluşuyor. (Devamı - Sayfa 9’da) ERÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zeki Yılmaz, Kayseri’de ilk defa bir erkek eşin, bayan eşe organ bağışında bulunduğunu kaydetti rciyes Üniversitesi (ERÜ) Tıp Fakültesi Gevher Nesibe Hastanesi’nde başarılı bir organ nakli daha gerçekleştirildi. Büyükşehir Belediyesi’nde zabıta memuru olarak çalışan 43 yaşındaki Ali Osman Özmen, 9 yıldır böbrek hastası olan eşi Gülbeyaz Özmen’e böbreğinin birini bağışlayarak, adeta eşine yeniden hayat verdi. Gevher Nesibe Hastanesi Genel Cerrahi Servisi Salonu’nda gerçekleştirilen toplantıda konuşan ERÜ Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zeki Yılmaz, Kayseri’de ilk defa bir erkek eşin, bayan eşe organ bağışında bulunduğunu kaydetti. Prof. Dr. Yılmaz, “Üniversite Hastanemizde organ nakli ile ilgili her türlü donanımız var. Fakat tek eksik organ” dedi. (Devamı Sayfa 8’de) E ERÜ’de ödül günü rciyes Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fahrettin Keleştemur, Ağustos ayında çalışmalarına başlayacak olan Moleküler Araştırma Merkezi'nde kök hücre üreterek Ortadoğu'ya ve Avrupa'ya satacaklarını bildirdi. Rektör Keleştemur, Kayserili hayırsever iş adamı Ziya Eren'in kendisi ve eşi Betül Eren adına yaptırdığı Moleküler Araştırma Merkezinin kaba inşaatının tamamlandığını kaydetti. (Devamı S-2’de) E rciyes Üniversitesi’nin 32. kuruluş yıldönümü kutlama etkinlikleri ve 14 Mart Tıp Bayramı etkinlikleri çerçevesinde “Sağlık Bilimleri Ödül Töreni” gerçekleştirildi. (Devamı S-2’de) Psikiyatrisler, “Ahlakın Gelişimi ve Nörobiyolojisi”ni ele aldı E Devamı S-10’da rciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı tarafından Gevher Nesibe Hastanesi Başhekimlik Toplantı Salonunda düzenlenen panelde “Ahlakın Gelişimi ve Nörobiyolojisi” ele alındı. SAYFA - 2:Layout 3 31.03.2011 08:32 Sayfa 1 Erciyes Üniversitesi’nde “ÖDÜL” günü Bülten Erciyes TIP S abancı Kültür Sitesi’nde düzenlenen törene Vali Mevlüt Bilici, Garnizon Komutanı Tümgeneral Ali Demiral, 12. Hava Ulaştırma Ana Üs Komutanı Tuğgeneral Mehmet Cahit Bakır, Cumhuriyet Başsavcısı Mehmet Siyami Başok, Adalet Komisyonu Başkanı Kemal Alver, Erciyes Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fahrettin Keleştemur, Melikşah Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Reşit Özkanca, Nuh Naci Yazgan Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kerim Güney, İl Emniyet Müdürü Cuma Ali Aydın, Melikgazi Belediye Başkanı Memduh Büyükkılıç ile çok sayıda davetli katıldı. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın ardından törenin açış konuşmasını ERÜ Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Muhammet Güven yaptı. Tüm sağlıkçıların tıp bayramını kutlayan Prof. Dr. Güven, 14 Mart Tıp Bayramının tarihçesine ve önemine değindi. ERÜ Rektörü Prof. Dr. Fahrettin Keleştemur ise, her alanda olduğu sağlık alanında hızlı bir teknolojik gelişim yaşandığını kaydetti. Sağlık alanında halka kaliteli hizmet sunumunun yanında teknolojik alanda sağlıkta dışa bağımlılıktan kurtulmanın gerekliliğine dikkat çeken Prof. Dr. Keleştemur, “Erciyes Üniversitesi olarak teknolojiyi kendimiz E rciyes Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fahrettin Keleştemur, Ağustos ayında çalışmalarına başlayacak olan Moleküler Araştırma Merkezi'nde kök hücre üreterek Ortadoğu'ya ve Avrupa'ya satacaklarını bildirdi. Prof. Dr. Keleştemur, yaptığı açıklamada, Kayserili hayırsever iş adamı Ziya Eren'in kendisi ve eşi Betül Eren adına yaptırdığı Moleküler Araştırma Merkezi'nin kaba inşaatının tamamlandığını kaydetti. Devlet Planlama Teşkilatı'nın da merkezin donanımı için gerekli ödeneği gönderdiğini ifade eden Prof. Dr. Keleştemur, şu bilgileri verdi: "Üç yıl içerisinde buraya 12 milyon lira harcama yapacağız. Burası ileri moleküler araştırmaların yapılacağı bir merkez olacak. Merkezin bir katında kök hücre araştırmaları, bir katında da moleküler araştırmalar yapılacak. Kök hücre tedavisi artık bazı hastalıklarda düzenli uygulanmaya başlandı. Aslında binayı bir şekilde yaptırabilirsiniz, malzemeleri de alabilirsiniz ama hep bizim yaya kaldığımız, sıkıntı çektiğimiz konu yetişmiş bilim insanı unsurudur. Bu nedenle biz gerekli bilim insanı unsurunu temin etmek için çalışmalara binanın inşaatından önce başladık. Buralarda çalışacak genç elamanları yetiştirmek için bir proje başlattık. Burada çalışacak genç bilim adamlarımızı şuan da yurt dışında yetiştiriyoruz." Rektör Prof. Dr. Keleştemur, bir kurumu hayata geçirmenin, bilim adamı yetiştirmenin u- ERÜ’nün 32. kuruluş yıldönümü kutlama etkinlikleri ve 14 Mart Tıp Bayramı etkinlikleri çerçevesinde “Sağlık Bilimleri Ödül Töreni” gerçekleştirildi üretmenin altyapısını hazırlıyoruz. Bunu başardığımız zaman sağlıktaki gelişimimiz daha hızlı olacaktır” dedi. Rektör Prof. Dr. Keleştemur, Türkiye’de sağlık alanında son yıllarda yaşanan gelişmeleri de değerlendirirken, “Sağlık hizmeti sunanların, en az sağlık hizmeti alanlar kadar mutlu olması gerekir. Öğretim üyelerinin ekonomik sıkıntılar yaşamaması gerekir. Bu endişeler giderildiği zaman sağlıktaki değişim daha faydalı olacaktır” diye konuştu. ERÜ, Ortadoğu ve Avrupa'ya Kök Hücre satacak Rektör Keleştemur, Moleküler Araştırma Merkezi’nin Ağustos ayında faaliyete geçeceğini kaydetti 2 zun zaman alan çalışmalar oluşturduğunu belirterek, bu süreci kısaltmak için İngiltere'de çalışan İran asıllı bir bilim adamından da danışmanlık hizmeti aldıklarını kaydetti. Söz konusu bilim adamının 2-3 ayda bir ekibi ile birlikte Kayseri'ye gelerek çalışmalara yön verdiğini dile getiren Prof. Dr. Keleştemur, şöyle devam etti: "Tabi bu bilim adamı benim de yakından tanıdığım, bizi de seven birisi ama onun da bir ücreti var. 250 bin dolar olan danışmanlık ücretini pazarlıkla 150 bin dolara düşürdük. Ancak, bu ücreti genel bütçeden vermemiz mümkün değildi. Burada da Kayseri Sanayi Odası Başkanı Mustafa Boydak devreye girerek bir kısmını kendisi karşıladı, bir kısmını da oda yönetim kurulu üyeleri verdi. Kendisine ve yönetim kurulu üyelerine çok teşekkür ediyorum. Bunlar unutulacak şeyler değil." Prof. Dr. Fahrettin Keleştemur, merkezin Ağustos ayında çalışmalarına başlayacağına dikkati çekerek, "Burada kök hücre üreterek öncelikle Ortadoğu'ya, ardından da Avrupa'ya satacağız. Merkezi, bir yandan bilimsel tarafını, bir yandan da ticari boyutunu düşünerek dizayn ediyoruz" dedi. Merkezin maliyetinin çok yüksek olduğunu vurgulayan Keleştemur, "Clean Room" adı verilen bazı odaların sadece tek bir kapısının maliyetinin 100 bin lira olduğunu ve dünyada da tek bir yerde üretildiğini sözlerine ekledi. Konuşmaların ardından ödül törenine geçildi. İlk olarak yaptıkları çalışmalarla ulusal ve uluslar arası alanda çeşitli başarılar elden eden öğretim üyelerine protokol davetlileri tarafından başarı teşvik ödülleri verildi. Daha sonra ise profesör, doçent ve yardımcı doçent unvanlarına atanan öğretim üyeleri ile üniversitede 20. yılını dolduran akademik ve idari personele ödül verilmesi ile tören son buldu. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ’NDE (18.11.2008 - 14.03.2011) TARİHLERI ARASINDA “PROF.”, “DOÇ.”, “YRD. DOÇ.” ÜNVANLARINA ATANAN ÖĞRETİM ÜYELERİNİN LİSTESİ PROF. DR. Prof. Prof. Prof. Prof. Prof. Prof. Prof. Prof. Prof. Prof. Prof. Prof. Prof. Prof. Prof. Prof. Prof. Prof. Prof. Prof. Prof. Prof. Prof. Prof. Prof. Prof. Prof. Prof. Prof. Prof. Prof. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Murat Sungur (22.11.2008) Oğuz Ekmekçioğlu (22.11.2008) Selma Gökahmetoğlu (21.11.2008) Salih Özgöçmen (22.04.2009) Mehmet Bilgin (28.05.2009) Deniz Demirci (10.07.2009) Engin Ok (10.07.2009) İbrahim Serdar Serin (10.07.2009) İbrahim Suat Öktem (10.07.2009) Kudret Doğru (10.07.2009) Süleyman Yazar (10.07.2009) Haluk Kutay Taşdemir (19.11.2009) Hakan Ceyran (29.01.2010) Tayfun Turan (12.02.2010) Emel Köseoğlu (18.02.2010) Erdoğan Unur (18.02.2010) Harun Ülger (18.02.2010) Elvan Tercan (11.05.2010) M. Hakan Poyrazoğlu (27.05.2010) Ramazan Topsakal (27.05.2010) Ahmet Menkü (27.05.2010) Bülent Özçelik (27.05.2010) Ayten Ferahbaş (02.06.2010) Mustafa Kula (02.06.2010) Özlem Canöz (10.06.2010) Bünyamin Kaplan (19.10.2010) Mehmet Halıcı (04.03.2011) Mustafa Çalış (04.03.2011) Bülent Tokgöz (04.03.2011) Atilla Çoruh (14.03.2011) Halit Canatan (14.03.2011) Doç. Doç. Doç. Doç. Dr. Dr. Dr. Dr. Mevlüt Başkol (05.12.2008) Leyla Hasdıraz (28.05.2009) İbrahim Özdoğru (10.07.2009) Kemal Deniz (10.07.2009) DOÇ. DR. Doç. Doç. Doç. Doç. Doç. Doç. Doç, Doç. Doç. Doç. Doç. Doç. Doç. Doç. Doç. Doç. Doç. Doç. Doç. Doç. Doç. Doç. Doç. Doç. Doç. Doç. Doç. Doç. Doç. Doç. Doç. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Dr. Mümtaz Mazıcıoğlı (10.07.2009) Polat Durukan (10.07.2009) Alper Celal Akcan (24.07.2009) Çağlar Özdemir (24.07.2009) Hülya Akgün (24.07.2009) Mehmet Güngör Kaya (27.05.2010) Ali Baykan (16.06.2010) Musa Karakükçü (02.07.2010) Salih Kuk (06.07.2010) Yakup Ayyıldız (30.07.2010) Tuncay Özgün (30.07.2010) Sedat Çağlı (30.07.2010) Oğuz Galip Yıldız (30.07.2010) Mehmet Köse (30.07.2010) Ertuğrul Mavili (30.07.2010) Fatih Tanrıverdi (30.07.2010) Hüseyin Per (30.07.2010) Hakan Gümüş (30.07.2010) Basri Ulusoy (03.09.2010) Saliha Özsoy Mustafa Sofikerim Koray Gümüş Zeynep Baykan İsmail Dursun Niyazi Acer Tolga Saka Fatih Sönmez Melis Naçar İskender Gün Gökhan Metan Teoman Eskitaşçıoğlu Yrd. Yrd. Yrd. Yrd. Yrd. Yrd. Yrd. Yrd. Yrd. Yrd. Yrd. Yrd. Yrd. Yrd. Yrd. Yrd. Yrd. Doç. Doç. Doç. Doç. Doç. Doç. Doç. Doç. Doç. Doç. Doç. Doç. Doç. Doç. Doç. Doç. Doç. YRD. DOÇ. DR. Dr. Aysun Çetin (19.11.2008) Dr. Hatice Arda (24.11.2008) Dr. M. Alper Yurci (10.04.2009) Dr. Leylagül Kaynar (10.07.2009) Dr. Meda Kondolot (21.07.2009) Dr. Güven Kahrıman (22.07.2009) Dr. Zuhal Hamurcu (10.11.2009) Dr. Nihat Kalay (29.03.2010) Dr. Celalettin Eroğlu (27.09.2010) Dr. Asiye Kanbay (25.10.2010) Dr. İsmail Dursun (15.12.2010) Fatih Kurnaz (10.01.2011) Dr. Selim Doğanay (10.01.2011) Dr. Halit Karaca (13.01.2011) Dr. Ekrem Ünal (13.01.2011) Dr. Ayşe Ülgey (14.02.2011) Elçin Balcı SAYFA - 3:Layout 3 24.03.2011 14:12 Sayfa 1 3 Bülten Erciyes TIP EK ÖDEMENİN DAĞITILMASINDA UYULACAK USUL VE ESASLAR Prof. Dr. Kudret DOĞRU HASTANELER BAŞHEKİMİ [email protected] Ek Ödeme Dağıtım Esasları, birimin döner sermaye faaliyetleri çerçevesinde; hizmet sunum şartları ve kriterleri de dikkate alınmak suretiyle personelin unvanı, görevi, çalışma şartları ve süresi, eğitim-öğretim ve araştırma faaliyetleri ve mesleki uygulamalar ile ilgili performansı ve özellik arz eden riskli bölümlerde çalışma gibi hizmete katkı unsurları esas alınarak yapılacak ek ödeme oranları ile bu ödemelerin usul ve yöntemlerini belirlemektedir Yapılacak ek ödemeye esas katkı oranlarının belirlenmesinde Yönetmeliğin 5 inci maddesinde belirlenen; kurumsal katkı (A puanı), mesai içi (B1 puanı) ve mesai dışı (B2 puanı) gelir getirici bireysel katkı (B puanı), eğitim-öğretim faaliyeti (C puanı), bilimsel yayın faaliyeti (D puanı) ve diğer faaliyetler (E puanı) esas alınır. Ek ödeme dağıtımı için belirlenen dağıtılacak miktar önce A ve E puanlarına dağıtılır, kalan rakam B1, B2, C ve D puanlarına, üst limitten artanlar A ve E puanlarına ilave edilerek dağıtılır. YÖK Yönetmelik gereği özel kanunlarına göre meslek ve sanatlarını serbest olarak icra edenlere, mesai içi ve dışı faaliyetlerinden dolayı ayrıca döner sermaye ek ödemesi yapılmaz. Poliklinik hastalarında fatura edilemeyen işlemler ve tetkikler nedeniyle ayaktan vaka başı ödeme miktarı aşıldığında bu hastalara yapılan işlemlerden dolayı öğretim üye ve görevlilerine girişimsel işlem puanı verilmez. Ancak bu puanlar birimin ve alt birimin toplam puanlarına dahil edilir. Öğretim üye ve görevlilerinin sağlık hizmeti dışında verdikleri hizmetler karşılığında yapılacak ek ödemede döner sermaye hesabına yatırılan bedelin ilgili mevzuatı gereği yapılan kesintileri, işletme ve hizmetle bağlantılı giderleri ve %20 işletme bedeli düşüldükten sonra geri kalan tutar, hizmet karşılığı olarak gelir tahsilâtının yapıldığı tarihi izleyen bir ay içinde, hizmeti veren öğretim üye ve görevlilerine, memurlara ve sözleşmeli personele ödenir. Kurum kusuruna bağlı fazla ödeme tespit edilmesi halinde süresine bakılmaksızın geri alınır, eksik ödeme tespit edildiğinde ise hesaplanan miktar döner sermaye hesabından karşılanır. Eksik veya fazla ödendiği sonradan tespit edilen miktar bir sonraki ödeme dönemi için belirlenen dağıtılacak miktara eklenir veya bu miktardan düşürülür. İşlerin yoğunluğu, iş akış hızı ve hastane otomasyon sisteme eş zamanlı kayıt için yeterli şartların (sekreterya hizmetleri vb.) bulunmaması nedeniyle; açıklaması madde 5’de verilen B1 ve B2 puanlarına esas olacak faaliyetlerin grup- landırılması (otomasyon sisteminde faaliyet kaydı bulunması koşuluyla) öğretim üyelerinin beyanlarına göre yapılır. Doğabilecek herhangi bir hukuki problemde beyanda bulunan öğretim üyesi sorumludur. Öğretim elemanlarının Eğitim-Öğretim faaliyetleri ve Bilimsel Faaliyetleri ile ilgili verilerin doğruluğundan beyanı yapan öğretim üyesi bizzat sorumludur. Yapılacak ödemelerde gelir gider dengesi gözetilerek, döner sermaye kaynakları uygun olduğu takdirde ek ödeme yapılır. Ek ödeme, personelin birime fiilen katkı sağladığı sürece verilebilir. İlgili alt birimin tüm gelirleri ve her bir gider kalemi bağımsız ve net olarak hesaplanabiliyorsa alt birim ortalamasına, hesaplanamayanların ise birim ortalamasına göre kurumsal katkı (A) puanı hesabı yapılır. Gelir getirici faaliyeti olmayan alt birimlerde birim ortalamasına göre ek ödeme yapılır. Gelir getirici faaliyeti olan ve tüm gelirleri ve her bir gider kalemi bağımsız ve net olarak hesaplanabilen alt birimlerde alt birim ortalaması birim ortalamasının altında ise birim ortalamasından ek ödeme yapılır. Bu yerlerde alt birim ortalaması birim ortalamasından büyük ise alt birim ortalamasından ek ödeme yapılır. Ancak alt birimde çalışan tüm personele alt birim ortalaması dikkate alınarak yapılacak hesaplamalarda hesaplanan toplam ek ödeme miktarı alt birim işlem gelirinin % 40’ından fazla ise alt birim ortalaması dikkate alınmaz, birim ortalamasından ek ödeme yapılır. Kanunda geçen üst limiti %200 olan personel için limit katsayısı (LK) kullanılır. Bu katsayı şu şekilde hesaplanır; Limit katsayısı= 1.10 (A) Kurumsal katkı puanı; birim veya alt birim ortalamasının “ERÜ Kadro Unvan Katsayıları Cetveli” ve aktif çalışılan gün katsayısı ile çarpımı sonucu bulunan puanı ifade eder. (A) = Birim (b-ort) veya alt birim (ab-ort) ortalaması x kadro/görev unvan katsayısı x aktif çalışılan gün katsayısı. (B) Bireysel gelir getirici faaliyet puanı; Birim içinde bireysel gelir getirici faaliyetlerden dolayı alınan mesai içi (B1) ve mesai dışı (B2) puanlarının toplamından oluşan puandır. (C) puanı; döner sermaye kapsamında yapılmayan eğitimöğretim faaliyetleri için “ERÜ TF Eğitici Puan Cetveli”nde yer alan puanlar toplamıdır. (D) puanı; döner sermaye kapsamında bir önceki yıl yapılmayan bilimsel faaliyetleri için, “ERÜ TF Bilimsel Puan Cetveli”nde yer alan puanlar toplamıdır. (“ERÜ TF Bilimsel Puan Cetveli” ne göre alınan toplam puan) / 12 (E) puanı; belirlenen yüzdelik değerlerin, kişinin A puanı ile çarpılması sonucu bulunur. Kişilerin üst limitlerine göre A puanının dağıtımı için limit belirlenmesi için “ERÜ TF Kadro Ünvan&Üst Limit Cetveli” kullanılır. a- Gelir getirmeyen alt birimlerdeki öğretim üye ve görevlileri bireysel net katkı puanı = [A + [(C + D) x KK] + E] b- Gelir getiren alt birimlerdeki öğretim üye ve görevlileri bireysel net katkı puanı = [(A ) + [[((B1 x AK)+ (B2 ))+ (C+ D)] x KK)] + E] c- B2 karşılığı faaliyeti bulunan yöneticilerin bireysel net katkı puanı = [(A ) + [(B2) x KK + E]] d- B2 karşılığı faaliyeti bulunmayan yöneticilerin bireysel net katkı puanı = 0 e- Araştırma görevlileri bireysel net katkı puanı = [(A ) + ((D) x KK)+ E] f- Diğer personel bireysel net katkı puanı = [(A ) + E] + nöbet ücreti haricinde ki her bir mesai dışı saat için (A x 0.01) g- Özellikli alt birimlerde çalışan diğer personel bireysel net katkı puanı = [(A x LK) + E] + nöbet ücreti haricinde ki her bir mesai dışı saat için (A x 0.01) KK= Kalibrasyon katsayısı AK=Amortisman Katsayısı LK= Limit katsayısı Yapılacak ek ödeme miktarı= Dönem ek ödeme katsayısı x Bireysel net katkı puanı. Gelir getiren görevlerde çalışan öğretim üyesi ve öğretim görevlilerine aylık (ek gösterge dahil), yan ödeme, ödenek (geliştirme ödeneği hariç) ve her türlü tazminat (makam, temsil ve görev tazminatı ile yabancı dil tazminatı hariç) toplamından oluşan ek ödeme matrahının yüzde 800'ünü, araştırma görevlilerine ise yüzde 500'ünü; bu yerlerde görevli olmakla birlikte gelire katkısı olmayan öğretim üyesi ve öğretim görevlilerine yüzde 600'ünü, araştırma görevlilerine ise yüzde 300'ünü, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi personel (döner sermaye işletme müdürlüğü ve döner sermaye saymanlık personeli dahil) ile aynı Kanunun 4 üncü maddesinin (B) bendine göre sözleşmeli olarak çalışan personele ek ödeme matrahının; hastaneler başmüdürü ve eczacılar için yüzde 250'sini, başhemşireler için yüzde 200'ünü, diğerleri için yüzde 150'sini, işin ve hizmetin özelliği dikkate alınarak yoğun bakım, doğumhane, yeni doğan, süt çocuğu, yanık, diyaliz, ameliyathane, enfeksiyon, özel bakım gerektiren ruh sağlığı, organ ve doku nakli, acil servis ve benzeri sağlık hizmetlerinde çalışan personel için yüzde 200'ünü geçmeyecek şekilde aylık ek ödeme yapılır. Sözleşmeli personele yapılacak ek ödeme matrahı, sözleşmeli personelin çalıştığı birim ve bulunduğu pozisyon unvanı itibarıyla aynı veya benzer unvanlı memur kadrosunda çalışan, hizmet yılı ve öğrenim durumu aynı olan emsali personel dikkate alınarak belirlenir. Emsali bulunmayan sözleşmeli personelin ek ödeme matrahı ise brüt sözleşme ücretlerinin yüzde 25'ini geçemez. Nöbet ücretleri hariç olmak üzere mesai dışı gelir getirici faaliyette bulunulması halinde bu faaliyetlerine karşılık olarak hesaplanan oran ek ödeme oranının %50’sinden fazla olamaz. Öğretim elemanı dışındaki personele nöbet ücretleri hariç olmak üzere mesai dışı çalışılan her bir saat için (A) puanının %1’ine kadar ek puan verilir. Bu puan ek ödeme oranının %20’sinden fazla olamaz. Nöbet hizmetleri için 130 saate kadar nöbet ücreti ödenir. Mesai dışı çalışma süresi 130 saatin üzerinde olması durumunda her bir saat için (A) puanının %1’ine kadar ek puan verilir. Nöbet karşılığında izin kullanılması talep edilebilir, ancak alt birimin çalışma koşulları sorumlular tarafından değerlendirilir ve onay verilmesi ile nöbet ücreti alınmaması halinde nöbet izni kullanılabilir. Nöbet izni kullanıldığında çalışmış kabul edilir. Hayırsever işadamı Yılmaz Öztaşkın için ERÜ’de “özel gün” tertiplendi E tkinliğin açılış konuşmasını yapan ERÜ Tıp Fakültesi Hastaneler Başhekimi Prof. Dr. Kudret Doğru, 1996 yılında temeli atılıp, 1999 yılında hizmete başlayan Yılmaz-Mehmet Öztaşkın Kalp Hastanesi’nin, gerek kardiyoloji, gerekse kalp-damar cerrahisinde tıptaki son gelişmeler eşiğinde hastalara hizmet verdiğini kaydetti. Başhekim Prof. Dr. Doğru, “Yaklaşık 12 yıldan beri bu hastanemiz; sadece Kayseri’nin değil, çevre illerden gelen hastaların da kalp rahatsızlıklarının tedavisinde bir merkez konumundadır. 125 yataklı kalp hastanemizde, kardiyoloji ve kalp-damar cerrahi poliklinik odalarının yanı sıra, klinikler, eko-efor ünitesi, anjio ünitesi, ameliyat salonu, kardiyoloji ve kalp-damar cerrahi yoğun bakım üniteleri bulunmakta. Kardiyoloji ve Kalp-Damar Cerrahi polikliniklerimizde yılda ortalama 25 bin hasta muayene olmakta. Polikliniklerimizde randevu sistemi uygulanmadığı gibi, hastaların muayeneleri ve tetkikleri aynı gün içerisinde yapılmaktadır” dedi. Konuşmasında hayırseverlerin hastanelerine yaptıkları katkıdan övgüyle bahseden Prof. Dr. Doğru, “Türkiye genelinde örnek alınan bir hastane konumunda isek, bunda siz değerli hayırseverlerimizin emeği gerçekten çok büyüktür” diye konuştu. ERÜ Rektörü Prof. Dr. Fahrettin Keleştemur da, Erciyes Üniversitesi’nde binaların yüzde 90’ını Kayserili hayırseverlerin yaptığına dikkat çekti ve hayırseverlere teşekkür etti. Erciyes Üniversitesi’ne fakülte binası, hastane binası yapan hayırseverlerin bilimsel araştırma merkezlerinin yapımında da üniversitelerine katkıda bulunduğunu belirten Rektör Prof. Dr. Keleştemur, hayırseverlerin katkısı ile inşa edilen bilimsel araştırma merkezlerini en yakın zamanda hizmete açmayı planladıklarını söyledi. Hayırsever Yılmaz Öztaşkın ise konuşmasında, adına düzenlenen özel günden dolayı büyük onur duyduğunu belirtti ve Erciyes Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fahrettin Keleştemur’a teşekkür etti. Hayırsever işadamı Öztaşkın, “Bu gibi yatırımlar bizim gibi Türkiye’de iş hayatına atılan kişilerin bor- cudur. Biz bu borcu yerine getirmekle mükellefiz” dedi. Konuşmaların ardından hayırsever işadamı Yılmaz Öztaşkın’a, ERÜ hastanelerine katkılarından dolayı, Rektör Prof. Dr. Fahrettin Keleştemur, Tıp Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Hakan Poyrazoğlu ve Tıp Fakültesi Hastaneler Başhekimi Prof. Dr. Kudret Doğru, birer plaket takdim etti. Daha sonra davetlilerin ERÜ Tıp Fakültesi YılmazMehmet Öztaşkın Kalp Hastanesi’ni gezmelerinin ardından program son buldu. SAYFA -4:Layout 3 24.03.2011 14:26 Sayfa 1 Bülten Erciyes TIP Özcan ÖZYURT Hastaneler Başmüdürü [email protected] Günümüzde teknolojik gelişmelere bağlı olarak hastanelerde ileri teknolojiyle üretilmiş bilgisayar destekli cihazların kullanımı yaygınlaşmış ve bu cihazların bakım, kalibrasyon ve kontrolü önemli bir görev haline gelmiştir. Bu çerçevede hastanelerde tanı ve tedaviye yönelik, hasta fizyolojik parametrelerini izleme, ölçüm ve tıbbi müdahale amacıyla kullanılan cihazların sürekli bakımı, kalibrasyonu ve kontrol altında tutulmaları, sağlık kuruluşlarında hasta güvenliğiyle ilgili konuyu teşkil etmektedir. Hastaneler, yoğun teknoloji kullanan işletmelerdir. Sağlık sektöründe tanı ve tedavide vazgeçilmez en önemli unsur; izleme, ölçme ve müdahale cihazlarından elde edilen ölçüm sonuçlarına bağlı verilen kararlar ve uygulamalardır. Kalibrasyon, bir ölçüm cihazının veya referansın gösterdiği değerle, göstermesi gereken değer arasındaki farkın belirlenmesidir. Diğer bir deyişle kalibrasyon, ölçüm cihazı ve ölçüm referansının karşılaştırılması sonucu elde edilen sonuçların değerlendirilmesi işlemidir. Hastanedeki tüm cihazların orijinal üretici firmaları tarafından öngörülmüş teknik spesifikasyonlarına uygun olarak çalışması ve mükemmel kalibre edilmiş olduklarının takibi, cihazların ömrünün uzaması nedeniyle hastane cihaz maliyetlerinin azalması kalibrasyonun amaçları arasındadır. Cihazlara yapılan koruyucu bakım ve onarımlarının kontrol altında tutulması nedeniyle teknik servis masraflarının azalması, cihazların daha ekonomik ve verimli kullanılması ve bu kullanıma paralel olarak personelin daha verimli çalışması, cihazların dünya standartlarına uygunluğunun garanti altına alınması nedeniyle hasta memnuniyetinin sağlanması ve sağlık hizmetlerinde meydana gelebilecek risklerinin en alt seviyeye çekilmesi, sağlık hizmetlerinin kalitesine yapılan katkılar nedeniyle hastane imajının yükselmesi, kalibrasyonun bir diğer amaçlarındandır. ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON ANABİLİM DALI ÖĞRETİM ÜYELERİ Prof. Dr. Elvan TERCAN T I B B İ C İ H A Z L A R D A K A L İ B R A S Y O N V E H A S TA G Ü V E N L İ Ğ İ Tıbbi teknoloji, sağlık işletmelerinin faaliyetlerini sürdürmesine ve kaliteli bakım gerçekleştirilmesine olanak sağlayan elektronik alet, araç gereç ve makinelerin tümüdür. Kullanılan teknolojinin kalitesinin devamı ise “kalibrasyon” ile sağlanmaktadır. Tıbbi cihazların ayarları kullanıcılar ve teknik servis personeli tarafından şartnameler, standartlar, kullanıcı el kitapları ve servis el kitapları ile diğer yetkilendirme belgelerine göre, cihazın bulunduğu ortamda ya da atölyelerde yapılabilirken, kalibrasyon işlemleri ise kalibrasyon laboratuarları veya kalibrasyon için gerekli şartların sağlandığı ortamlarda gerçekleştirilmektedir. Tıbbi cihazlara ölçümleme, fiziki, kimyasal ve biyolojik ölçümleme olarak üç farklı alanda yapılır. Cihaz yeni satın alınmışsa, arızalanmış veya mekanik bir darbe görmüşse, kullanma talimatlarına uygun kullanılmamışsa, fonksiyon arızaları meydana gelmişse, belirlenen periyotlarda bakımı yapılmamışsa, ayar mekanizmalarına müdahale edilmişse, cihazdan alınan sonuçlardan şüphe duyuluyorsa; yıllık bakım planlarındaki standartlara göre belirlenen periyotlarda düzenli olarak kalibrasyon yapılır. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından 2005 yılında yayınlanan bir raporda, gelişmekte olan ülkelerdeki tıbbı cihazların yüzde 50’sinden fazlasının düzgün çalışmadığı belirtilmektedir. Tıbbi cihaz kullanırken, ya da tıbbi cihazın kendisinden kaynaklanan bir takım riskler oluşabilmektedir. Tıbbi cihazlar kullanılırken kullanıcı ya da servis veren elemanın yanlışlıkla elini kesmesi, kurallara uygun sabitlenmeyen, hareketli cihazların hasta üzerine düşmesi gibi durumlar olabilmektedir. Bazı hastalar ile tıbbi cihaz kullanıcıları da elektriksel tehlike ile karşılaşabilirler. Hasta veya bakım elemanı, çalışılan ortam ve kullanılan cihazlar itibarıyla kimyasal maddelere temas edip, zehirlenme ya da boğulma tehlikesi geçirebilirler. Hastanelerde gerek hastalardan, gerekse yapılan işlemlerden kaynaklanan enfeksiyon riskleri de ortaya çıkmaktadır. Tıbbi cihazların bazılarından çıkan görünür ve görünmez ışınlar da, insan sağlığı üzerinde tehlike yaratabilir. Bu nedenlerle, hastanelerde bu cihazları kullanacak hastane personeli (doktor, hemşire, teknisyen v.b) ile biyomedikal klinik mühendisleri, cihaz üreticileri ve satıcıları ve teknik problemleri çözmeye yönelik en güncel uygulamalı eğitimi almış kişiler, tıbbi 4 cihazların çalışmasında hasta güvenliğini yürütmekle görevlendirilmelidir. Tıbbi cihazlarla yapılan ölçümlerden doğru ve güvenilir sonuçlar alınması, bu cihazların uluslararası standartlarda yapılan kalibrasyonları sonucunda elde edilebilir. Bunun için hastanelerde kullanılan cihazların envanter listesi çıkarılmalı, bu liste incelenerek test ve kalibrasyon için gerekenler belirlenmeli, cihazların test ve kalibre süreleri ile cihazları kullanacak personelin eğitim ve sorumlulukları iyi belirlenmeli, sistemin takibi için bir program yapılmalı, kalibrasyon kayıtları düzenli olarak tutulmalı, cihazların kalibrasyon sertifikaları kullanıcılar tarafından kolay erişilecek yerde muhafaza edilmeli, cihazlar üzerinde kalibrasyon tarihleri ve gelecek kalibrasyon tarihlerini içeren etiketler bulunmalı, cihazın kullanıcı tarafından performans takibi en iyi şekilde yapılmalıdır. Sonuç olarak; sağlık alanında kullanılan ileri teknoloji ile üretilmiş sistemler ve cihazlar, üretimi, kullanımı ve içerdiği tehlikeler açısından farklılıklar göstermektedir. Tıbbi cihazların düzenli olarak ulusal ve uluslararası standartlara uygun kontrolleri ile doğru ölçümler yapması sağlanarak, cihazda ortaya çıkacak sorunlar önlenir ve cihazların ömrü uzatılmış olur. Hastanelerde kullanılan cihazların tespiti, bu cihazların kalibrasyona tabi olanlarının belirlenmesi, cihazı kullanacak ve bakımını yapacak yetkin kişilerin seçimi, kalibrasyonlarının akredite kurumlara yaptırılması ve kalibrasyon hizmetinin yeterli koşullarda yapıldığının değerlendirilmesi de hastane yönetimlerince sağlanmalıdır. Biz Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastaneleri olarak, Kalibrasyon Merkezimizde yukarıda bahsettiğim tüm uygulamaları 2008 yılından itibaren yürütmekteyiz. Bu çalışma ile tıbbi cihazlarda kalibrasyon ve hasta güvenliği alanında önemli aşama kaydettiğimizi söyleyebiliriz. Hastanelerde kullanılan tıbbi cihazların, belirlenen uluslararası standartlara uygun olarak çalışmasının sağlanması, hasta güvenliğini ve hasta memnuniyetini sağlayacak, tanı ve tedavi hizmetlerinin kalitesini arttıracaktır. Artan rekabet ortamında, sağlık kuruluşlarının verdiği kaliteli hizmet ise, kurumların sektörde saygın bir konum kazanmalarını sağlayacaktır. Bu yüzden tıbbi cihazlarda kalibrasyon ve hasta güvenliğine bütün sağlık kuruluşlarının azami önemi vermesi gerekir. AĞRISIZ DOĞUM de yaygın olarak uygulanması şimdiye kadar mümkün olmamıştır. Doğumun birinci evresinde rahim kasılmaları ve rahim ağzının açılması; ikinci evresinde ise bebeğin önde gelen kısmının doğum kanalında ilerlemesi ve etraf dokularda gerilmeye seDoç. Dr. bep olması anne adayının ağrı duymasına yol açar. Ağrı eşiği Karamehmet yüksek olan anne adayları bu ağrıları çok şiddetli olarak YILDIZ algılamazken, ağrı eşiği düşük olanlar ağrıyı "dayanılmaz" [email protected] [email protected] larak tanımlayabilirler. Bazı anne adayları normal doğum ağrılarını çekmeyi “doğal” kabul ederler ve anne olma gibi Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi hastanelerinde normal dokutsal bir amaca hizmet ettiğine inanarak katlanmaya çalışırğumlar artık ağrısız olacak. Ülkemizde doğumların yaklaşık % lar. Doğal doğum adı verilen bu durumda anne adaylarına 80’i sezaryen ameliyatı ile yaptırılmaktadır. Bu durum Sağlık kendileri talep etmedikçe ağrılarını hafifletmek için herhangi Bakanlığımızın da önemle üzerinde durduğu yanlış bir uygubir müdahalede bulunulmaz. Ancak anne adaylarının önemlamanın sonucudur. Özellikle ilk doğumunu yapacak anne ali bir kısmı doğum ağrılarından korkarlar ve tıbbın sunduğu daylarının birçoğu doğum ağrısından korktuğu için; ikinci veimkanlardan yararlanmak isterler. Hatta doğum ağrısı çekmeya üçüncü doğumunu yapacak anne adayları da önceki yamek için, çoğu zaman doğumu yaptıracak doktoru da zora şadıkları doğum ağrısını bir daha yaşamak istemedikleri için sokarak sezaryen yaptırmayı tercih ederler. İşte epidural aSezaryenle Doğumu tercih etmektedirler. Bir de buna Kadın naljezi bu amaçla geliştirilmiş ve yaygın olarak kullanılan güHastalıkları ve Doğum Uzmanlarının günün herhangi bir saavenli bir yöntemdir. Amacı, doğum olayının verdiği ağrıları tinde başlayan, saatlerce sürebilen doğum eylemi (ilk dotamamen dindirmek ya da en azından dayanılabilir bir seviğumlarda ortalama 4-5 saat, ikinci veya üçüncü doğumlarda yeye indirmektir. Günümüzde bu kadar etkili ağrı dindirme 1-3 saat) sırasında hastasını takip etmektense kendisinin beyöntemleri varken anne adayının doğum sancılarına "katlanlirlediği gün ve saatte yarım saat içerisinde yapılabilen sezarmasını" beklemek gereksiz bir yaklaşımdır. yen ameliyatını tercih etmesi eklenince Normal Doğum oranının düşmesi kaçınılmaz olmaktadır. Halbuki yapılan SezarEpidural analjezi nedir? Epidural analjezi ya da sık bilinen yen ameliyatları da birtakım risklere yol açabilmektedir. Buadıyla "ağrısız doğum", doğumda ağrı hissini ortadan kaldırnun için Sağlık Bakanlığımız Normal Doğumu teşvik ederek, mak için kullanılan özel bir bölgesel analjezi şeklidir. Uygun Sezaryenle Doğum oranını azaltmaya çalışmaktadır. dozlarda ilaç kullanıldığında motor lifler (yani kasların çalışmasını sağlayan sinir lifleri) "uyuşmadığından" anne adayı Hastanemizde doğum yapmaya karar veren anne adaylakendini "felç olmuş" gibi hissetmez ve bir kısıtlama olmaksızın rının normal doğum sırasında ağrı duymaması için bölgesel hareket edebilir. yöntemle “doğum analjezisi” uygulanmaktadır. Bu uygulama bilimsel ve etik olarak bütün dünyada kabul edilmiş bir uy- Epidural analjezinin ne gibi riskleri vardır? Epidural analgulamadır. Ülkemizde de bazı üniversite hastaneleri ve özel jezi ağrı hissini ortadan kaldırmada oldukça etkili ve yan etki birçok hastanede uygulanan bu yöntemin bizim hastanemizortaya çıkma riski de oldukça düşük bir yöntemdir. Ancak e- pidural uygulamalarının bu konuda yetişmiş ve tecrübe edinmiş anestezi uzmanları tarafından uygulanması gerekir. - Epidural analjezinin doğum eyleminin seyri ve bebeğin sağlığı üzerine olumsuz bir etkisi var mıdır? Kullanılan ilaçlar kana çok az geçtiklerinden ve geçseler de göbek kordonundan geçip bebeğe ulaştıklarında kısa sürede parçalandıklarından bebek üzerinde olumsuz bir etki beklenmez. - Epidural analjezi ne zaman uygulanır? Doğum eylemi kesin olarak başladığı zaman uygulanır. Epidural analjezi uygun zamanda başlandığında doğumun birinci evresinin süresi üzerine etki etmez. Ancak epidural uygulamalarında en sık gözlenen durum doğumun ikinci evresinin uzamasıdır. Bu durum anne adayının etkili ıkınabilme özelliğinin azalmasına bağlıdır. Doğum eyleminin aşırı uzaması durumunda doğumun vakum, forseps ya da sezaryanla gerçekleşmesi gerekebilir. Epidural analjezi kimlere uygulanmaz? Psikolojik problemi olanlara, kanama-pıhtılaşma bozukluğu olanlara, anatomik bozukluğu olanlara ve istemeyenlere uygulanmaz. Ağrısız Doğumun Avantajları Nelerdir? Doğum ağrılarını hissetmeyen anne doğumun ilk anından itibaren çocuğu ile ilgilenebilir, çocuk sahibi olmanın zevkini doyasıya yaşayabilir. Ağrısız doğum planlanan hasta ile doğumdan önceki günlerde veya doğumdan hemen önce görüşülerek hastanın gebelik süreci ve fizik durumu değerlendirilmekte, ağrısız doğum hakkında hastaya bilgi verilerek yazılı onamı alınmaktadır. Bu konuda özellikle iki Öğretim Üyemiz 7 gün/24 saat hizmet vererek uygulamayı başlatmış ve sürdürmektedir. Tüm bu açıklamalardan sonra normal doğum yapacak anne adaylarına diyoruz ki; “Bize gelin, doğumla ilgili ağrılarınızı giderelim, siz ağrısız normal doğumun mutluluğunu yaşayın, biz de sizin mutluluğunuza ortak olalım.” SAYFA -5:Layout 3 24.03.2011 16:17 Sayfa 1 5 Bülten Erciyes TIP B İ L İ Ş İ M D Ü N YA S I N D A G Ü V E N L İ K Uzm. Murat YENİSU Hastane Müdür Yardımcısı [email protected] M erkezi ABD'de bulunan İnteractive Advertising Bureaunun (IAB) "Türkiye İnternet Ölçümleme Araştırması"na göre, 24 milyon internet kullanıcısının olduğu Türkiye'de kullanıcıların yüzde 86'sı her gün internete bağlanmaktadır. Buradan anlaşılacağı üzere internet olmazsa olmazlarımızın arasına çoktan girmiş durumdadır. E-posta yoluyla iletişimin yanında, bankacılık işlemleri, online alış-verişler, başvurular, dosya yüklemeleri, bilimsel araştırmalar vb. birçok işlemde internet sayesinde büyük bir kolaylık sağlanmıştır. Bütün bu işlemler ve dosya yüklemeleri sırasında şifre, kimlik bilgileri ve şahsi dosyalar ister istemez bu trafiğe dahil olmaktadır. İşte bu yüzden de internet ortamında casus yazılımlar ile kimlik bilgilerinizin çalınması, kullanılmaya çalışılması gibi durumlarla karşı karşıya kalma ihtimali oldukça yüksektir. Bu nedenle bilgisayar güvenliği için bazı önlemlerin alınması gerekir. Şimdi bu önlemleri inceleyelim: Karşıdan Dosya Yükleme Durumu (Download) İnternette en çok kullanılan teknoloji dosya indirme ve göndermedir. Download, Dünya’nın herhangi bir yerinden bir dosyayı (resim, müzik, film vb.) veya gelen bir e-postayı (word, excel, powerpoint veya sıkıştırılmış dosya), bilgisayara internet aracılığıyla indirebilmektir. Peki bu kadar sıklıkla kullanılan bu durum nasıl güvence altına alınabilir? A. ANTİVİRÜS PROGRAMI KULLANIN Antivirüs programı nedir ve ne işe yarar? Antivirüsler, bilgisayara ve kullanıcının şahsi dosyalarına ciddi zararlar verebilecek virusler, solucanlar, truva atları, keylogger, casus yazılımlar vb. yazılımları saptama, silme, kurtarma ve bilgisayarı koruma temel görevlerini gerçekleştiren yazılımlardır. Antivirüs programı kullanırken nelere dikkat edilmelidir? Öncelikle antivirüs programı kesinlikle kapatılmamalı ve mümkün olduğunca güncellemeleri yapılmalıdır. Dışarıdan gelen (usb disk, cd/dvd, disket) dosyalar veya e-posta yoluyla gelmiş dosyalar mutlaka taratıldıktan sonra kullanılmalıdır. Uyarı veren web sayfalarına girilmemelidir. Antivirüs programları neden güncellenmelidir? İnternette sürekli olarak yeni virüsler, casus yazılımlar, solucanlar, keyloggerlar vs. üretilmektedir. Yeni nesil bilgisayar virüsleri, tıpkı grip ve nezle gibi evrim geçirerek daha etkili olmaya başlamışlardır. Antivirüs firmaları, dünya üzerinde virüs haritaları belirleyerek hangi ülkelerde ne tip virüslerin aktif olduğunu, hangi yollarla bulaşıp, sistemlere nasıl zarar verdiğini gözlemlemektedir. Bu gözlemler sonucunda yazılımlarını güncelleme paketleriyle güçlendirmektedir. Bu yüzden antivirüs programının güncellenme özelliği her zaman açık olmalı ve güncelleme ihmal edilmeden yapılmalıdır. D. E-POSTA KONUSUNDA DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR Bilgisayar kullanıcıları hergün birçok e-posta almakta ve göndermektedir. Fakat gelen e-postaların hepsi güvenilir olmayabilir. Çok sık tekrarlanan e-postaları gerek mail şirketleri gerekse de e-posta programları spam mail olarak işaretleyerek kullanıcıya yardım etmektedir. Güvenliğinden emin olunmayan epostaları açmadan önce gönderen kısmına ve mail konu başlığına dikkat edilmelidir. Gelen e-posta bilindik bir kullanıcıdan geliyor dahi olsa e-postanın konu başlığında ilgilenilmeyen bir konu, porno içerik, kazandınız gibi dikkat çekici konu başlıkları varsa, o e-postanın açılmadan silinmesinde fayda vardır. Çünkü zararlı içerikli bir e-postanın açılması durumunda bilgisayar tehdit altında kalabilmektedir. Bu tehdit sadece bilgisayarla kalmayarak e-posta listesinde bulunan tüm kullanıcılara da ulaşabilmektedir. Böyle bir durumda o bilgisayar virüs için bir yuva, hem de taşıyıcı konumuna geçmektedir. B. KİŞİSEL GÜVENLİK DUVARI KULLANIMI Güvenlik duvarı nedir? Güvenlik duvarı, internetten gelen verileri denetleyen ve ardından bilgisayarın güvenlik duvarı ayarlarına göre verileri engelleyen veya geçişine izin veren yazılım veya donanımdır. Güvenlik duvarı neden kullanılmalıdır? Gerek işletim sisteminin gerekse de antivirüs programıyla gelen güvenlik duvarının, kapalı veya devre dışı olarak internete girilmesi durumunda, bilgisayar korsanlarına ve zararlı yazılımlara karşı korunmasız kalınmış demektir. İnternete güvenlik duvarı olmadan girmek, kullanıcının evinin kapısını açık bırakıp gitmesine benzer; kullanıcı ne kadar kolay şekilde bilgisayara ulaşabilirse, kötü niyetli kullanıcılar da o kadar kolay şekilde bilgisayara ulaşabilirler. Bilgisayar korsanları öncelikle güvenlik duvarı olmayan bilgisayarları hedeflemekte ve bu tip bilgisayarları bulabilmek için çeşitli yazılımlar geliştirmektedir. (trojan, solucan, virüs, keylogger..) Bu açıdan güvenlik duvarı kullanmak çok önemlidir. Güvenlik duvarı aktif olduğu durumda ağ üzerindeki tüm bağlantıları izler ve tüm trafiği kontrol eder. İstenmeyen bir bağlantı olduğunda o bağlantıya ait trafiği keser, istenilen bağlantı olduğunda direk ulaşıma izin verir ve güvenliği sağlar. C. İŞLETİM SİSTEMLERİ GÜNCELLEŞTİRMELERİ İşletim sistemi nedir? İşletim sistemi, bilgisayarların çalışabilmesi için gereken temel yazılımdır. Bilgisayarlar, çeşitli donanım ürünlerinin belli bir tasarıma göre bir araya getirilmesiyle oluşturulur. Bilgisayarda yapılan tüm çalışmalar, internet kullanımı ve bunlar gibi birçok uygulamanın gerçekleştirildiği sanal platform denilebilir. İşletim sistemleri neden güncellenmelidir? Bilgisayar korsanları antivirüs ve güvenlik duvarının açıklarını araştırırlarken aynı zamanda kullanılan işletim sisteminin de zayıf yönlerini, arka kapılarını ve boşluklarını araştırırlar. İşletim sistemindeki hataları kendilerine yol belirleyerek bilgisayarlara girmeyi hedeflerler. Bu tip saldırıları tespit eden yazılım firmaları işletim sistemlerine güncelleme ve yama dosyaları hazırlayarak bu tehditleri ortadan kaldırır. Bu yüzden otomatik güncellemeler açık olmalı ve düzenli olarak işletim sistemleri güncel ERÜ’de 14 Mart Tıp Bayramı kutlandı 14 Mart Tıp Bayramı, Erciyes Üniversitesi’nde çeşitli etkinliklerle kutlandı. Sabah saatlerinde kampus alanında bulunan Atatürk Anıtına çelenk konulması ile başlayan etkinlikler, Sabancı Kültür Sitesi’nde Kayseri Tabip Odası Başkanı Doç. Dr. Karamehmet Yıldız, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mustafa Çetin, Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Muhammet Güven, Tıp Fakültesi Hastaneleri Başhekimi Prof. Dr. Kudret Doğru, Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ümit Seviğ, Halil Bayraktar Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Müdürü Prof. Dr. Mahmut Argün, Kayseri Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Doç. Dr. Hüseyin Arınç’ın yaptığı ortak basın açıklaması ile devam etti. Kayseri Tabip Odası Başkanı Doç. Dr. Yıldız, 1 Şubat 2011 tarihinden itibaren uygulanmaya başlanan tam gün yasasının tıp eğitiminin ve hekimlik mesleğinin önünde bir engel olmaması gerektiğini kaydetti. Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Muhammet Güven ise, tutulmalıdır. Türkiye’de iyi bir tıp eğitiminin mevcut olduğunu söyledi. Tıp eğitiminin Türkiye’de ve Dünya’da sürekli tartışıldığını kaydeden Prof. Dr. Güven, "Tıp, yeni eğitim metotlarının ortaya konulmaya çalışıldığı bir alan. Bu nedenle tıp eğitimi, önümüzdeki yıllarda da tartışmalara ve yeniliklere açık olacaktır. Günün ihtiyaçlarına göre her yıl yeniden şekillenecektir. Bu konuda önemli olan sizin buna nasıl adapte olacağınızdır" diye konuştu. Prof. Dr. Güven, Tıpta Uzmanlık Sınavı’nın (TUS) iyi hekim yetiştirmenin bir ölçüsü olmadığını da kaydederken, "İyi hekimler yetiştirmek sizin bölgenize çekebildiğiniz öğrencinin kapasitesi ile ilgilidir. Siz, Üniversite sınavında ilk bine giren öğrencileri alırsanız TUS sınavında da ilk sıralarda yer alıyorsunuz. Çünkü bu öğrencilerin kapasitesi yüksek oluyor, siz ne verirseniz alıyor" şeklinde konuştu. Konuşmasında sözü performansa dayalı ek ödeme sistemine de getiren Dekan Prof. Dr. Güven, kendilerinin performans üniversite hastanelerinde 2005 yılında beri uyguladıklarını, tam gün ya- sası ile bunun şeklinin değiştiğini ifade etti. Prof. Dr. Güven, “Uygulamada bizim açımızdan bir sıkıntı yok. Çünkü biz uygulamaya yabancı değiliz, ama birçok üniversite hastanesinin bu sisteme geçmesi için zamana ihtiyacı var" dedi Tıp Fakültesi Hastaneleri Başhekimi Prof. Dr. Kudret Doğru da, 1 Şubat 2011 tarihinden itibaren hastanelerinde hastalardan öğretim üyesi muayene farkı talep edilmediğini belirtti. Başhekim Prof. Dr. Doğru, “Hastalara bizzat bakmaları konusunda öğretim üyelerimizle görüşmelerimizi sürdürüyoruz. Bu konuda çoğunluk da sağlamış durumdayız. Hastanemizde öğretim üyeleri hasta muayene edecekleri gibi, ameliyatlara da gireceklerdir” dedi. Tıp Fakültesi Hastanelerinde yapılması planlanan tadilat çalışmaları hakkında bilgiler veren Prof. Dr. Doğru, “Hastanelerimizde tıbbi hizmetlerinin yanı sıra, otelcilik hizmetlerini de güçlendirmenin yollarını aramaktayız. Bu çerçevesinde 2011 yılı içerisinde özellikle eski binaya sahip Gevher Nesibe Hastanemizde çok ciddi yatırımlar yapacağız. Bu hastanemizde bazı servisleri yenilemeye devam edeceğiz ve hasta odalarını bir otel konforuna kavuşturacağız” şeklinde konuştu. Toplantıda son konuşmacı Kayseri Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Doç. Dr. Hüseyin Arınç oldu. Doç. Dr. Arınç, performansa dayalı ek ödeme sistemi sayesinde hem hastaların hem de çalışanların memnuniyetini sağladıklarını kaydetti. E. BANKACILIK VE ONLİNE İŞLEMLERDE DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR Günümüzde e-devlet, e-hastane, bankacılık hizmetleri, online alış – veriş, sınav ve iş başvuruları gibi birçok uygulama artık internet üzerinden kolayca yapılabilmektedir.. Bu tip işlemlerde özellikle siteler üzerindeki güvenlik uyarılarına dikkat edilmesi gerekmektedir. Örneğin bazı sitelerde kullanıcı adı ve şifresini önce klavye ile daha sonra fare ile girilmesi belirtilmektedir, ancak çoğu kullanıcı her ikisini de klavyeden girerek daha hızlı siteye girmeyi hedeflemektedir. Böyle bir durumda bilgisayarda keylogger denilen klavye okuma casus programları mevcutsa tüm şifreler bilgisayar korsanlarının eline geçebilir. Bilgisayar korsanlarının normal kullanıcılar üzerindeki en büyük hedefi kimlik bilgileri, banka ve mail şifrelerini alabilmektir. Bu yüzden bankalarla online işlemler yapmadan önce, kullanıcıların öncelikle online işlemlerle neler yapmak istediklerini belirlemeleri ve çalıştıkları bankalardan o isteklere uygun online alan yaratmalarını talep etmelidirler. Online yapılan işlemlerden sonra da mutlaka bilgilendirme verilmesini istemelidirler. Örneğin internetten en fazla 1000 TL’ lik alışverişe izin verilmesini istemek gibi. Yeni nesil online hizmetlerde kullanıcı güvenliği için cep telefonlarına sms yoluyla şifre gönderilmesi sistemi getirilmiştir. Bu tip güvenlik adımlarına önem verilmesi kullanıcıların ciddi maddi kayıplardan korunmasını sağlayacaktır. Online alış – veriş yapılacağı zaman, kendisini ispat etmiş sitelerin tercih edilmesi gerekmektedir. Ürün alırken kapıda ödeme , kargo tahsil gibi seçenekler varsa onları tercih etmek, kullanıcının kredi kartı ve şahsi bilgilerini gönderme zorunluluğunu ortadan kaldıracaktır. Gerek site kayıtları gerekse de alış-verişlerde özellikle anne kızlık soyadı, şifre gibi en önemli kart bilgileri kesinlikle verilmemelidir. Flebolenfoloji Çalıştayı, ERÜ’nün ev sahipliğinde gerçekleştirildi F leboloji Derneği tarafından düzenlenen Flebolenfoloji (Toplardamarlar Hastalıkları Bilimi Çalıştayı) 4-6 Şubat 2011 tarihlerinde Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp Hastanesi ile Erciyes Grand Eras Otel’de yapıldı. Toplardamar hastalıklarıyla ilgili tanı ve tedaviyle ilgili gelişmelerin ele alındığı çalıştayın ilk günü Kalp Hastanesinde, bilim adamları lazerle gerçekleştirilen bir varis ameliyatını canlı yayında izledi. ERÜ Tıp Fakültesi Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Çalıştay Başkanı Prof. Dr. Yiğit Akçalı, varis tedavisinin hastaya günübirlik yapılan bir ameliyatla gerçekleştirildiğini söyledi. Lazer çubuğunun ultrason eşliğinde damar içerisine yerleştirildiğini ve lazer ışığının hastalanan damarı çıkararak hastayı sağlığına kavuşturduğunu ifade eden Prof. Dr. Akçalı, ''Bunun için hastanın yatması gerekmiyor. Estetik olarak bir riski yok. Sinir yaralanması ya da kan pıhtılaşması olayı da gerçekleşmiyor. Her hastaya yapılamıyor ama uygun hastalarda çok daha sağlıklı sonuçlar veriyor'' dedi. Çalıştayda akut ve kronik toplardamar hastalıkları ile tedavi yöntemlerinin tartışıldığını kaydeden Prof. Dr. Akçalı, “Fleboloji Derneğimiz tarafından ikincisi düzenlenen ve yaklaşık 200 bilim adamının katıldığı flebolenfoloji çalıştayı kapsamında lazer tedavisi konusunda kurs düzenledik. Çalıştay oldukça başarılı geçti” diye konuştu. SAYFA -6:Layout 3 24.03.2011 14:57 Sayfa 1 6 Y I L M A Z - M E H M E T Ö Z TA Ş K I N K A L P H A S T A N E S İ Bülten Erciyes TIP Kardiyoloji Anabilim Dalı, 50 yataklı normal servis, 24 yataklı koroner yoğun bakım ünitesi, 3 poliklinik odası ve 12 yataklı koroner anjiografi ünitesiyle Kayseri ve çevre illerden gelen hastalara modern kardiyoloji hizmeti sunmakta. E rciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Yılmaz-Mehmet Öztaşkın Kalp Hastanesi, Kayserili hayırsever işadamları Yılmaz ve Mehmet Öztaşkın kardeşler tarafından yaptırılarak Erciyes Üniversitesi’ne bağışlanmış ve 1999 yılı Nisan ayında hizmete açılmıştır. Hastane 7 kat ve 125 yataktan oluşmakta. Hastanede Kardiyoloji ve Kalp-Damar Cerrahisi poliklinikleri, Eko-Efor ünite-leri, Anjio ünitesi, Kardiyoloji kliniği, KalpDamar Cerrahisi kliniği, Ameliyathane, Kardiyoloji Yoğun Bakım ünitesi, Kalp-Damar Cerrahisi Yoğun Bakım ünitesi bulunmakta. Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Yılmaz – Mehmet Öztaşkın Kalp Hastanesi, gerek sahip olduğu donanım, gerek akademik ve idari personeli ile sadece Kayseri ilindeki hastalara değil, çevre iller Kırşehir, Niğde, Nevşehir, Yozgat, Sivas ve Kahramanmaraş gibi illerden gelen hastalara da hizmet vermekte. Kardiyoloji ve Kalp-Damar Cerrahisi polikliniklerinde yıllık ortalama 25 bin civarında hastaya poliklinik hizmeti verilmekte olup, polikliniklerde randevu sistemi uygulanmamakta ve hastaların muayeneleri ve tetkikleri aynı gün içerisinde yapılmaktadır. Kardiyoloji Anabilim Dalı Kardiyoloji Anabilim Dalı, 12 Aralık 1990 yılında kurulmuştur. Kardiyoloji Anabilim Dalının ilk başkanı Prof. Dr. Ahmet Hulusi Köker olmuştur. Kardiyoloji Anabilim Dalı, 2000 yılı Kasım ayına kadar Gevher Nesibe Hastanesi’nde hizmet verdikten sonra, bu tarihten sonra Mehmet Yılmaz Öztaşkın Kalp Hastanesi’ne taşınmıştır. Prof. Dr. Ahmet Hulusi Köker emekli olduktan sonra, Anabilim Dalı Başkanlığını sırasıyla Prof. Dr. Ali Ergin, Prof. Dr. Servet Çetin ve Doç. Dr. Namık Kemal Eryol yürütmüştür. 2006 yılı Haziran ayından itibaren de Prof. Dr. Abdurrahman Oğuzhan bu görevi yürütmektedir. Ekokardiyografi laboratuarında transtorasik EKO yanında TEE ve stres EKO teknikleri uygulanabilmektedir. Koroner anjiografi ünitesinde ise, koroner balon-stent işlemleri, kalp katerizasyonları, mitral balon valvuloplasti ve ASD, VSD ve PDA perkütan kapatma işlemleri yapılabilmektedir. Ritim bozukluğu olan hastalara elektrofizyolojik çalışma-ablasyon işlemleri uygulanabilmekte ve her türlü kalıcı kalp pili ve ICD implantasyonu yapılmaktadır. Kardiyoloji polikliniğine başvuran hastaların öncelikli olarak tansiyon ölçümü, fizik muayenesi yapılmaktadır. Gerekli hastalardan tam kan sayımı, biyokimya, elektro-kardiyografi, efor testi, ekokardiyografik inceleme, myokard perfüzyon sintigrafisi, teleradyografi istenmektedir. Daha sonra hasta tetkik sonuçları değerlendirilmektedir. Koroner arter hastalığından şüphe edilen hastalara koroner anjio önerilmektedir. Yapılan incelemeler sonucunda ciddi mitral darlığı saptanan hastalara eğer kapak ya-pıları uygunsa katater laboratuarında mitral balon valvuloplasty uygulanmaktadır. Ek hastalığı olanlardan diğer bölümlerden konsültasyon istenmektedir. Aritmi polikliniğinde; pil kontrolü, holter ve ambulatuar kan basıncı takılması, değerlendirilmesi ve tilt-table testi yapılmaktadır. Çarpıntı veya bayılma şikâyeti ile gelip yapılan tetkikler neticesinde kardiyak ritim bozukluğu saptanan hastalara katater laboratuarında elektrofizyolojik çalışma yapılarak ritim bozukluğunun nedeni araştırılmakta ve tedavisi yapılmaktadır. Gerekli görülen hastalara kalıcı pace maker implante edilmektedir. Koroner yoğun bakım ünitesinde sabah ve akşam viziti yapılmaktadır. Hastaların rutin kan tetkikleri alınmakta, elektrokardiyografi değerlendirilmektedir. Gerekli hastalara santral venöz basınç kateteri, arteryel line, pulmoner arter wedge basıncı monitorirasyonu yapılmaktadır. Rutin kan tetkikleri, idrar tetkiki, elektro-kardiyografi ile değerlendirilmektedir. Ekokardiyografi laboratuarında yoğun bakım ve servis hastalarının transtrosik ve transözefagial ekokardiyografik incelemesi yapılmaktadır. Ayrıca çalışmada hastaların ekokardiyografik incelemeleri yapılmaktadır. Koroner anjio ünitesinde günlük ortalama 15 hastaya koroner anjio, 5 hastaya anjioplasti yapılmaktadır. Kalp krizi ile gelen hastalara 7 gün 24 saat koroner anjioplasty işlemi uygulanmaktadır. Belirlenmiş eğitim program saatleriyle asistan eğitimi kardiyoloji rotasyonu yapan intörn eğitimi, dönem 4 staj alan stajyer öğrencilere eğitim verilmektir. SAYFA -7:Layout 3 24.03.2011 15:04 Sayfa 1 7 Bülten Erciyes TIP E Kalp-Damar Cerrahisi Anabilim Dalı rciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp-Damar Cerrahisi Anabilim Dalı, 4 profesör, 1 uzman ve 8 araştırma görevlisi ile Kalp Hastanesi’nin 6. ve 7. katlarında hizmet vermektedir. 6. katta bulunan serviste 29 adet yatak bulunmaktadır. Burada cerrahi öncesi hastaların hazırlıkları, yoğun bakım ünitesinde izlemleri tamamlanan hastaların takip ve tedavisi ile medikal tedavi uygulanan hastaların takipleri yapılmaktadır. Serviste 5 adet 4 yataklı, 5 adet tek yataklı erişkin odası ile 2 adet pediatrik hastalar için odalar bulunmaktadır. Yoğun Bakım Ünitesinde 2’si izolasyon odası olmak üzere, toplam 10 yatak mevcuttur. Kalp-Damar Cerrahisi Anabilim Dalı tarafından her türlü açık kalp ameliyatı, damar cerrahisi, damar hastalarının medikal tedavisi ve konjental kalp cerrahisi yapılmaktadır. Açık kalp ameliyatı olarak koroner ar- S ter hastalıklarının cerrahisi, kalp kapak hastalılarının cerrahisi, aort anevrizma ve diseksiyonlarının cerrahi tedavisi, konjenital kalp hastalıklarından ASD, VSD, PDA, pulmoner binding, şant operasyonları, fallot tetrolojisi gibi hastalıkların tedavileri yapılmaktadır. Kliniğe kabul edilen hastalar servis doktoru tarafından değerlendirildikten sonra medikal tedavileri düzenlenmekte ve hızlıca operasyona hazırlanmaktadır. Damar cerrahisi için yatırılan hastalara medikal tedaviler başlanmakta, aortoiliak, aortofemoral, femorofemoral, femoropolitial, bypass cerrahileri yapılmaktadır. Ayrıca cerrahi yapılmayan olgulara ilaç tedavileri düzenlenmektedir. tedavileri düzenlenmektedir. Kalp-Damar Cerrahisi kliniğinde vasküler malformasyonların takip ve tedavileri başarı ile uygulanmaktadır. 7. katta bulunan yoğun bakım ve ameliyathanede ise, hastaların cerrahi tedavi ve ameliyat sonrası takipleri yapılmaktadır. Poliklinikte günlük ortalama 50 hastanın muayene ve kontrolleri yapılmaktadır. Poliklinikte atar ve toplardamar hastalıkları, kalp ve kapak hastalıkları ile pediatrik vakaların muayene ve kontrolleri de yapılmakta, cerrahi gereken ya da medikal tedavi uygulanacak hastalar ilgili öğretim üyelerine danışılarak kliniğimize yatırılmaktadır. Kalp-Damar Cerrahisi kliniğinde aort diseksiyonu, aort anevrizması, kalp kapaklarının her türlü hastalıkları, koroner arter hastalığının elektif ve acil cerrahisi yapılmakta, bunun dışında haftalık seminer ve makale saatlerinde eğitim programları uygulanmaktadır. Ayrıca dönem 5 öğrencilerine teorik ve pratik, dönem 3 öğrencilerine teorik olarak öğretim üyeleri tarafından ders anlatılmaktadır. Venöz hastalıkların cerrahisi de bu klinikte yapılmakta. Ayrıca endovasküler lazer yöntemi ile kronik venöz hastalığın (varislerin) tedavileri yapılmaktadır. Toplardamar tıkanıklığıyla gelen hastalarda etyolojik faktörlerin araştırılması yapılmakta ve medikal KALP SAĞLIĞI VE HASTANEMİZ ağlık, sıhhat; yeterince önem verilmeyen, ancak kaybedildiğinde değeri anlaşılan birbiriyle aynı anlamlı iki kavram. Osmanlı Padişahlarımızdan Kanuni Sultan Süleyman’ın o meşhur beyitinde olduğu gibi: ‘Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi’ Belki sağlığın önemini en iyi bu beyit ifade etmekte. Evet, sağlığımız ihmale gelmeyecek kadar önemli. Özellikle bahsi olan kalp sağlığı ise hiçbir zaman ihmal edilmemeli. Çünkü gerek dünyada, gerekse ülkemizde olsun, kalp krizi en önemli ölüm nedeni. Her yıl dünya üzerinde 17 milyon kişi kalp krizinden yaşamını yitirmekte. Türkiye’de ise ölümlerin yarısı kalp damar hastalıklarına bağlı. Ülkemizde her yıl 200 bin kişi koroner kalp hastalıkları nedeniyle hayatını kaybetmekte. diyoloji Anabilim Dalında rutin poliklinik hizmetlerinin yanında; yıllık ortalama 6 bin - 6 bin 500 civarında üzerinde hastaya koroner anjiografi, koroner balon-stent işlemi, kalp katetirizayonları, mitral balon valvuloplasti ve ASD, VSD ve PDA perkütan kapatma işlemleri gibi girişimsel kardiyolojik işlemler uygulanmakta. Ritim bozukluğu olan hastalara ise elektrofizyolojik çalışma ablasyon işlemleri ve her türlü kalıcı kalp pili ve ICD implantasyonu yapılmaktadır. Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalımız tarafından ise yılda ortalama bin 500 hastaya her türlü açık kalp ameliyatı, damar cerrahisi, damar hastalıklarının medikal tedavisi ve konjenital kalp cerrahisi uygulanmakta. Ayrıca venöz hastalıkların cerrahisi, endovasküler lazer yöntemi ile kronik venöz hastalığının Kalp sağlığı bu ka(varislerin) tedavisi, Doç. Dr. dar önemli iken, kalp İbrahim ÖZDOĞRU vasküler malformashastalıklarından koyonların takip ve tedarunmak mümkün vileri ile toplardamar Kardiyoloji AD. Öğr. mü? Elbette mümtıkanıklığıyla gelen Üyesi ve Başhekim Yrd. hastalarda etyolojik kün. Doğuştan var olan kalp damar hasfaktörlerin araştırılması [email protected] talıkları dışında, besda yapılmakta ve melenmeye dikkat ederek, stres, sigara alkol gibi kö- dikal tedavileri düzenlenmektedir. Kardiyoloji ve tü alışkanlıklardan uzak durarak, bol egzersizle Kalp Damar Cerrahisi polikliniklerimizde yılda kalp damar hastalıklarından korunmak müm- ortalama 25 bin hastaya poliklinik hizmeti verirkün. ken, polikliniklerimizde randevu sistemi uygulamamaktayız. Gerek Kayseri, gerekse çevre illerKalp sağlığının önemine bu kadar değinmişken, den hastanemize gelen hastalar, aynı gün hem kalp damar hastalıklarının tedavi edildiği branş muayene olabilmekte, hem de tetkiklerini yaphastanelerinden bahsetmemek olmaz. Kayserili tırabilmekteler. Hastalara verdiğimiz sağlık hizhayırsever Yılmaz Öztaşkın tarafından yaptırıla- metinde kalite çıtasını hep yüksek tutmaya azami rak üniversitemize bağışlanan Erciyes Üniversi- gayret gösterirken, sağlıkta yaşanan teknolojik tesi Tıp Fakültesi Yılmaz-Mehmet Öztaşkın Kalp gelişmelerden en iyi şekilde yararlanmaya çalışHastanesi 1999 yılında hizmete başladı. Gerek maktayız. Hedefimiz daha iyi hizmet, daha çok teknik donanım, gerekse hekim kadrosu ile kalp hasta memnuniyeti ve hep örnek alınan bir hashastanemiz, Kayseri ve çevre illerin en modern tane olmak. Bu yolda da emin adımlarla ilerlekalp hastanesi konumundadır. 7 katlı hastane- diğimize inanıyor, tüm okuyucularımıza saygılar mizde 125 yatak bulunmakta. Hastanemiz Kar- sunuyorum… Y HASTANELERİN FİZİKİ YAPILARI VE HASTA GÜVENLİĞİ aşadığımız şu hayatta en acıklı, en üzücü ve ibret verici olaylar bir hizmet veya bir ürün almak için gidilen yerde o madde veya ilintili olaylar sonucunda zarar görmek veya hayatımızı yitirmektir. Bu tip nahoş olaylar içinde belki de en acıklısı sağlık hizmeti almak için başvuran hastanın sağlık hizmeti veren özverili kişilerin istemeden sebep oldukları olumsuzluklar sonucu zarara uğramasıdır. Baygın bir hastanın hastaneye sedye ile getirilirken sedyeden düşmesi, isim karışıklığı nedeniyle yanlış ameliyat edilme veya ilaç verilmesi ve bunun gibi istenmeyen birçok olaya hepimiz ya tanık olmuş ya da yakın zaman da okuyup duymuşuzdur. Necla GÜNGÖR gili sorgulama, muayene, tetkikler, tekrar değerlendirme ve gerekirse ameliyat ve her türlü bakımı büyük oranda hastane sınırları içerisinde sağlanmakta ve gerçek büyük riski de bu alanda yaşanmaktadır. Bu alanları; hastane bahçe girişi ve ana girişi, bina içi merdiven ve koridorlar, bekleme alanları, muayene ve işlem odaları, pencereler, hasta odaları, hemşire istasyonları, bina içi acil durumlar (yangın, deprem) gibi sıralayabiliriz. Hasta güvenliğinin sağlanmasında insan (çalışan kişi), teknoloji, uygulama prosedürleri ve içinde bulunulan mekân özellikleri etkendir. Hasta güvenliğinin sağlanmasında ise en büyük rol belki de hastane binasına düşmektedir. Hasta zaman ve mekân olarak en çok bu alanda bulunmakta; tedavisi ile il- Yeni kavramlar gelişmiş, sağlık politikaları ve ekonomik koşullar değişerek insana hizmet sunumu da hem kalite olarak hem de nicelik olarak artmıştır. Hasta güvenliğinin sağlanmasında etkenlerin tümünü etkileyen mekân özellikleri de gün geçtikçe değişmekte ve gelişmektedir. Hasta ve yakınlarının çok aşina olmadıkları ve farklı psikolojik duygular içinde bulundukları, farklı insan gruplarının bir araya toplandığı, hastaların fiziki risklerle karCAMUSCU Son yıllarda şılaştıkları hasdünyada ve tane alanları Hastane Müdür hemen peşi insanlar ve tasıra ülkemizbii ki hastalar iYardımcısı de sağlık hizçin en güvenimeti sunu- [email protected] lir alanlar olmu sürecinmalıdır. de yaşanan bu trajik olayların önlenmesi amacıyla çeşitli adımlar atılarak Teknoloji, tıp ilmi ve hizmet sektöve çalışmalar yapılarak hasta güven- ründeki hızlı gelişmeler sağlık yapıliğinin gün geçtikçe daha fazla sağlan- larında da önceki yıllara kıyasla büyük masına çalışılmaktadır. değişikliklere sebep olmuştur. SAYFA - 8:Layout 3 24.03.2011 15:11 Sayfa 1 8 Bülten Erciyes TIP SAĞLAM HİPOFİZ SAĞLAM KAFADA BULUNUR Doç. Dr. Fatih TANRIVERDİ Hipofiz bezi nedir ve vücutta ne gibi fonksiyonlar yapar? Endokrinoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi K [email protected] afa Travmaları genç nüfusta sık görülmesi, trafik kazalarının sıklığı ve travma sonucu nörolojik ve fiziksel hasar oluşturması nedeniyle hem dünyada, hem de ülkemizde önemli bir sağlık sorunudur. Ülkemizde trafik kazalarına bağlı her yıl 200.000 civarında yaralanma olmakta ve bunların büyük çoğunluğu kafa travmasına maruz kalmaktadır. Son yıllarda kafa travmasının hipofiz bezinden salgılanan hormonları da etkileyebileceği anlaşılmış ve dünyanın bir çok yerinde Endokrinoloji Uzmanları bu alana ilgi göstermeye başlamıştır. Son 7 yıldır Endokrinoloji ve Beyin Cerrahisi kliniklerimizde çeşitli nedenlere bağlı travmatik beyin hasarı (TBH) sonrasında hipofiz fonksiyonlarının araştırıldığı önemli uluslararası bilimsel projeler yürütülmektedir. Özellikle mücadele sporlarından boks ve kick-boks sporu yapanlarda kronik tekrarlayan kafa travmalarına bağlı hipofiz hormon yetmezliği geliştiğini gösteren çalışmalar kliniğimizde yapılmış ve literatüre önemli katkılar sağlamıştır. Hipofiz bezi beynin alt kısmında bulunan 0.5 gram ağırlığında çeşitli hormonlar salgılayan bir organdır. Hipofiz bezinin vücuttaki tiroid bezi, böbrek üstü bezi ve üreme organları gibi pek çok organın çalışmasını düzenlemektedir. Hipofiz bezinden salgılanan büyüme hormonunun sadece büyüme ile ilgili olmadığı, erişkin yaşta da hem genel sağlığımızı, hem de sporcu sağlığı ve performansını ilgilendiren birçok önemli fonksiyonunun olduğu son yıllarda anlaşılmıştır. Büyüme hormonunun, vücut kompozisyonu yani vücut yağ ve kas oranlarının düzenlenmesi, hafıza ve zihinsel fonksiyonların düzenlenmesi, kas dokusunun kuvvetlenmesi ve egzersiz performansının artması, karın bölgesi yağlanmanın azaltılarak kardiyovasküler hastalık riskinin azaltılması gibi çok önemli fonksiyonları vardır. Hipofiz bezindeki hormonların bir kısmının veya tümünün eksikliğine hipofiz yetmezliği denir. Hipofiz yetmezliği hastada ani belirti vermeyen ve yıllar boyunca sinsi bir şekilde vücuda çeşitli zararlar veren bir hastalıktır. Bu nedenle tanısı zordur ve hekimin aklına gelmezse hastalar yıllarca hormon eksikliği ile yaşayabilirler. Genellikle bu konuda uzmanlaşmış olan endokrinoloji uzmanları tarafından tanı konur ve tedavisi yapılır. Artık günümüzde hipofiz yetmezliğinin tedavisi mümkündür ve eksilen tüm hipofiz Eşine hayat verdi E rciyes Üniversitesi (ERÜ) Tıp Fakültesi Gevher Nesibe Hastanesi’nde başarılı bir organ nakli daha gerçekleştirildi. Büyükşehir Belediyesi’nde zabıta memuru olarak çalışan 43 yaşındaki Ali Osman Özmen, 9 yıldır böbrek hastası olan eşi Gülbeyaz Özmen’e böbreğinin birini bağışlayarak, adeta eşine yeniden hayat verdi. Gevher Nesibe Hastanesi Genel Cerrahi Servisi Salonu’nda gerçekleştirilen toplantıda konuşan ERÜ Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zeki Yılmaz, Kayseri’de ilk defa bir erkek eşin, bayan eşe organ bağışında bulunduğunu kaydetti. Prof. Dr. Yılmaz, “Bugüne kadar hastanemizde yapılan nakillerde sadece bayan eşler kocalarına organ bağışında bulunuyordu. Son nakilde ise ilk defa bir erkek eş, hanımına organ bağışında bulundu” dedi. TEK EKSİK ORGAN Organ bağışının önemine de dikkat çeken Prof. Dr. Zeki Yılmaz, “Üniversite Hastanemizde organ nakli ile ilgili her türlü donanımız var. Fakat tek eksik organ. Son iki yıldır beyin ölümü tanısı konulan hastaların hiçbirinin yakınından organ bağışı için izin alınamadı. Biz canlı organ değil, daha çok beyin ölümü gerçekleşmiş hastalardan bağışlanan organları istemekteyiz. Çok sayıda hasta yaşamak için organ beklerken, organlar toprak olmasın” dedi. Türkiye’de en çok organ bağışının yapıldığı ilin İzmir, bu ili sırasıyla Antalya, İstanbul, Ankara, Bursa, Samsun, Adana, Di- yarbakır ve Erzurum illerinin izlediğine dikkat çeken Prof. Dr. Yılmaz, Kayseri’nin organ bağışında ilk 9 il arasında bile bulunmadığını ifade etti. Prof. Dr. Yılmaz, “Ülkemizde milyon nüfus başına organ bağışı 3,65 iken, İspanya’da bu rakam 35, ABD’de 28, Avrupa ortalaması ise 30’dur. Bu rakamlar gösteriyor ki, ülkemizde halkın organ bağışı konusundaki duyarlılığı bir hayli az” diye konuştu. FEDAKAR KOCA 25 yıldır bir yastığa baş koyduğu hayat arkadaşına böbreğinin birini bağışlayan Ali Osman Özmen ise, çok mutlu olduğunu söyledi. Özmen, “Ne mutlu bana ki, bir can kurtardım. Hem de hayat arkadaşımın canını. Eşim 9 yıldır böbrek hastası idi. Eşime böbreğimin birini bağışlayacağıma söz vermiştim. Böbrek hastalığında son aşamada olan eşime böbreğimin birini bağışlayarak, ona yeniden hayat umudu oldum. Çok mutluyum. O yüzden herkesi organ bağışına davet ediyorum. Organ naklini gerçekleştirilen doktorlar başta olmak üzere, tüm Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi doktorlarına teşekkür ediyorum. Burada bizi evimizdeymişiz gibi rahat ettirdiler” dedi. hormonları dışarıdan verilerek hastalar hayatlarını sağlıklı bir şekilde sürdürebilmektedirler. Endokrinoloji uzmanları olarak önerilerimiz nelerdir? Trafik kazalarına bağlı kafa travması sonrası yaklaşık % 20-25 oranında hipofiz yetmezliğinin geliştiği son yıllarda anlaşılmıştır. Emekli sporcularda daha sık olmak üzere kafa travmasına maruz kalan sporcularda da hipofiz yetmezliği benzer oranlarda mevcuttur. Bu nedenle kafa travmasını öncelikle takip eden beyin cerrahlarının ve bu hastaların rehabilitasyonunda rol alan nörolog ve fizik tedavi uzmanlarının kafa travmasına bağlı hipofiz yetmezliği olabileceği bilinci ile hastaları travmadan 6 ay ile 1 yıl sonra mutlaka bir endokrinoloji uzmanına yönlendirmesi en önemli aşamadır. Yani TBH tedavi ekibinin içinde artık endokrinoloji uzmanları da vardır. Hastalarımız da şunu bilmeleri gereklidir ki; eğer herhangi bir nedenle kafa travması geçirmişler, kısa süreli veya uzun süreli şuur kaybı ile en az 24 saat hastanede gözlenmişlerse endokrinoloji uzmanına başvurmaları daha önce düşünülmemiş ve tanı konamamış hormon eksikliklerinin tanınmasına yardımcı olacaktır. Yine özellikle boks ve kickboks yapmış emekli sporcular hafıza problemleri, aşırı kilo alma, ağır halsizlik gibi problemler yaşıyorlarsa mutlaka hipofiz fonksiyonları yönünden değerlendirilmelidir. Hasta yataklarında karn elerini aldılar E rciyes Üniversitesi (ERÜ) Tıp Fakültesi Fevzi Mercan-Mustafa Eraslan Çocuk Hastanesi’nde uzun süre yatarak tedavi gören ve tedavileri süresince Hastane İlköğretim Okulu’nda eğitim alan 3 öğrenciye geçici karne verildi. Hasta yataklarında öğrencileri tek tek ziyaret ederek karnelerini veren ERÜ Tıp Fakültesi Hastanesi İlköğretim Okulu öğretmenleri, çocukların karnelerinin oldukça başarılı olduğunu belirtti. Okul Müdürü Sezai Yusufbeyoğlu, 1994 yılından bu yana faaliyet gösteren Hastane İlköğretim Okullarında, hastanede yatarak tedavi gören çocuklara eğitim verdiklerini, bu çocuklardan bir aydan fazla hastanede yatarak aynı zamanda okullarından eğitim alanlara ise dönem sonlarında geçici karne verdiklerini kaydetti. Okul Müdürü Yusufbeyoğlu, “Fevzi MercanMustafa Eraslan Çocuk Hastanesinde yatarak tedavi görerek okullarından uzak kalmak zorunda kalan çocuklarımıza, eğitim öğretimi hastane ilköğretim okulumuzda veriyoruz. Çocuklar günlük tedavi durumları göz önüne alınarak, durumları iyi olduğunda okulumuza gelmekte. Okuldaki eğitimlerinin ardından tekrar tedavi gördükleri servislere gitmekteler. Çocukların okulumuza devam zorunluluğu yok. Du- rumları iyi olduklarında ders almaktalar. Yani istedikleri zaman ders vermekteyiz. Bu sayede hastanede yatarak tedavi gören çocuklarımız, okullarında verilen derslerden geri kalmamakta. Bir aydan fazla okulumuzda eğitim gören çocuklarımıza ise geçici karne vermekteyiz. Bu çocuklarımız asıl karnelerini bağlı oldukları ilköğretim okullarından almakta” dedi. Okul Müdürü Yusufbeyoğlu, 2010-2011 Eğitim-Öğretim yılı ilk döneminde okullarında 11 öğrenciye eğitim verdiklerini, fakat bu öğrencilerden 8’inin hastaneden taburcu olup evlerine gittiğinden karnelerini okullarını gönderdiklerini söyledi. Yusufbeyoğlu, “Hastanede tedavisi süren 3 öğrencimize geçici karnelerini verdik. Karneleri oldukça başarılı olan bu çocuklarımıza acil şifalar diliyoruz” diye konuştu. Sigara kadınları daha çok etkiliyor A raştırmayı ERÜ Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı doktorları yaptı. Araştırma ile ilgili bilgiler veren ERÜ Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Abdurrahman Oğuzhan, sigaranın başta akciğer kanseri olmak üzere birçok kanser türünden, kalp krizinden ve kalp damar hastalıklarından sorumlu olduğunu kaydetti. Araştırmalarda sigara dumanına maruz kalan kişilerde kanın pıhtılaşmasını sağlayan homosistein ve fibrojen adlı maddelerin seviyesiÇOCUKLARIMLA ÇOK MUTLU nin arttığının görüldüğünü ifade eOLACAĞIM den Prof. Dr. Oğuzhan, pasif sigaEşinin bağışladığı organla yeniden ra içiciliğinin de kalp-damar hastahayat bulan 43 yaşındaki Gülbeyaz Özmen, lığı için bir risk faktörü olduğunun artık kaeşine çok teşekkür etti. Gülbeyaz Özmen, “Ebul edildiğini anlattı. şimi çok seviyorum. Böbreğini bağışlayarak beni çok mutlu etti. Bana can verdi. Şimdi eSigara dumanına maruz kalmanın koroner şim ve iki çocuğumla daha mutlu olacağım” arter hastalığı ölüm riskini yüzde 25-30 oraşeklinde konuştu. nında artırdığını belirten Prof. Dr. Oğuzhan, ”Önlenebilir ölüm nedenleri arasında birinci sırada aktif sigara içimi, ikinci sırada alkol kullanımı, üçüncü sırada da pasif sigara içimi geliyor. Annesi babası yanında sigara içilen bebeklerin büyüdüklerinde bronşite yakalanma ihtimali de diğer çocuklara oranla daha fazladır” dedi. Prof. Dr. Abdurrahman Oğuzhan, aktif sigara içiciliğinin zararlarının yapılan birçok araştırma ile ortaya konulduğunu ve bu konuda tereddüt olmadığını ifade ederek, pasif içiciliğin zararları hakkında ise çalışmaların sürdüğünü anlattı. Prof. Dr. Oğuzhan, kendilerinin de bu konuda iki ayrı araştırma yaptıklarını ve bu araştırmaların sonuçlarının ABD’deki 2 farklı dergide yayımlandığını belirtti. SAYFA -9:Layout 3 30.03.2011 09:24 Sayfa 1 ERÜ HASTANELERİNDE BİR İLK 9 Bülten Erciyes TIP M ERKAM açılışa hazır erkezlerinin tıbbi teknolojinin gelişimine önemli katkı sağlayacağını kaydeden Prof. Dr. Kenan Danışman, “Ülkemizde kullanılan biyomedikal cihaz ve yazılım sayısı son yıllarda büyük bir hızla artış göstermiştir. Çoğu ileri teknoloji ürünü olan medikal cihazların güvenli, verimli ve standartlara uygun bir biçimde hastaya, kullanıcıya ve çevreye zarar vermeden kullanılabilmelerini sağlamak için birçok yasal düzenleme yapılmış ve yapılmaktadır. Ulusal ve uluslararası standartlar ile sınırları çizilen ve nihai amacı daha kaliteli bir sağlık hizmeti sağlamak olan söz konusu faaliyetlerin ancak yetkin bir biyomedikal mühendisliği ekibinin cihaz alım fikrinin ortaya çıktığı andan başlayarak cihazın hurdaya ayrılacağı güne kadar geçireceği tüm süreçlerde aktif olarak rol oynaması ile hayata geçirebileceği açıktır. Bu perspektifle yola çıkan Erciyes Üniversitesi Klinik Mühendisliği Araştırma ve Uygulama Merkezi (ERKAM)’ın yönetmeliği 03 Ağustos 2009 tarihli Resmi Gazete ’de yayımlanmıştır. Merkezin laboratuvar ve atölyelerini içeren, yaklaşık bin 500 metre kare kapalı alandan oluşan yönetim binasının yapımı ise Kayseri’li hayırsever HASÇELİK grubu tarafından üstlenilmiştir. Çocuk Hastanesinin hemen arkasında 2010 yılının Mart ayında başlayan inşaat 10 ay gibi kısa bir sürede bitirilmiştirr” dedi. Tıbbi cihaz yönetiminin cihaz alım fikrinin ortaya çıktığı andan başlayarak alınan cihazın hurda- ya ayrılacağı ana kadar cihazla ilgili bütün teknik ve idari parametrelerin takip altında tutulmasını gerektiren uzun bir süreProf. Dr. Kenan Danışman ci kapsadığını belirten Prof. Dr. Danışman, sürecin doğru yönetilmesi takdirde amaca uygun en verimli teknolojilerin tespit ve tedarik edileceğini, cihazların uzun süreler boyunca maksimum kapasitede kullanımının mümkün olacağını, cihaz onarım ve yatırım maliyetlerinin azalacağını söyledi. Prof. Dr. Danışman, “ERKAM binasını yaptıran HASÇELİK grubu 30 cihazlık bir kalibrasyon laboratuvarını da donatmıştır. ERKAM Kalibrasyon Laboratuvarı X-Ray cihazlarından hemodiyaliz cihazlarına, NST cihazlarından otoklavlara kadar geniş bir yelpazede hizmet verecektir ERKAM ayrıca Erciyes Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Biyomedikal Mühendisliği bölümü ve Kayseri Meslek Yüksek Okulu Biyomedikal Cihaz Teknolojisi Programı öğrencilerine de bünyesinde barındırdığı 2 adet laboratuvar ile eğitim desteği verecektir. Laboratuvarların deney setleri, osiloskop ve fonksiyon jeneratörü gibi ihtiyaçları da yine HASÇELİK grubu tarafından sağlanmıştır. Öğrencilerin bu laboratuvarlarda kalibrasyon, bakım, arıza arama ve giderme konula-rında bilgi ve becerilerini artırmaları sağla-nacaktır. ERKAM’ın bir diğer faaliyet alanı ise Ar-Ge faaliyetleri olacaktır. Tıp Fakültesi, Diş Hekimliği Fakültesi ve diğer sağlık birimlerinin ana bilim ve bilim dallarıyla Mühendislik Fakültesi ve diğer ilgili fakülte ve bölümler arasında işbirliğini tesis ederek yüksek lisans ve doktora çalışmaları yoluyla araştırma ve geliştirme faaliyetlerinde bulunacak ve tıbbi teknolojinin gelişimine katkı sağlayacaktır” diye konuştu. Prof. Dr. Abdurrahman OĞUZHAN Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanı [email protected] K endisi sigara içmediği halde sigara içilen ortamda bulunduğu için sigara dumanına maruz kalma durumu pasif sigara içiciliği denir. Pasif sigara içiciliği kalp ve damar hastalıklarına yakalanma riskini büyük ölçüde artırmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) raporlarına göre pasif sigara içiciliği önlenebilir ölüm nedenlerinde 3. sıradadır. Pasif sigara içiciliği kalp krizi riskini yüzde 25 ile 31 arasında artırmaktadır. ABD’de her yıl 50 binden fazla ölümden pasif sigara içiciliği sorumlu tutulmaktadır. Ülkemizde ise yaklaşık 100 bin ölüm sigara dolayısıyla olmaktadır. Bu ölümlerin yaklaşık 17 bini pasif içiciliğe bağlı gelişmektedir. Üflenen sigara dumanında karbondioksit, karbonmonoksit, nikotin, asetaldehid, formaldehid, acrolein gibi karboniller, benzen, toluen ve bazı polisiklik aromatik hidrokarbonlar, nitrojen oksit, nitrozaminler ve hidrojen siyanid gibi oldukça zararlı maddeler bulunur. Bu bahsedilen zararlı maddelerin miktarları yanan sigaradan yayılan dumanda, içenlerin üflediği dumandan daha fazladır. Yayılan dumanda kanserojen benzen 10 kat, aminobifenil 30 kat, nikotin 2 kat daha fazladır. Pasif sigara içicileri aktif sigara içcilerine göre karbonmonoksite 5 kat daha fazla maruz kalırlar. Sonuç olarak üflenen sigara dumanı içilen sigara dumanına göre 3-4 kat daha zehirlidir. Kalp krizi ve pasif sigara içiciliği arasında doğru orantı yoktur, düşük maruziyette bile risk hızlıca artmaktadır. Çok az sigara dumanına maruziyet bile pıhtılaşmaya yarayan kan hücrelerinin kümelenmesine, damar cidar yapısının bozulmasına yol açarak kalp damar hastalığı ve kalp krizi riskini artırmaktadır. Kliniğimizde yapılan ve Amerikan Ekokardiyografi Cemiyeti Dergisi’nde yayınlanan bir çalışma ile sigara içmeyen kişilerin sigara dumanına maruz bırakılması ile kalp işlevlerinin bozulduğunu gözlemledik. 30 dakika boyunca sigara dumanına maruz kalan sağlıklı gönüllülerde kandaki karbonmonoksit miktarı ciddi oranda P 6 yaşındaki çocuğun aort kapağındaki darlık, hibrid yöntemle (kalp cerrahisi ve çocuk kardiyoloji ortak çalışması) giderildi rof. Dr. Nazmi Narin, şunları söyledi: “6 yaşındaki Çağla Dinç adındaki hastamızda doğuştan kalp rahatsızlığı bulunmaktaydı ve devamlı takip ettiğimiz bir hastaydı. Kalbindeki aort kapağında bulunan darlık, hastada göğüs ağrısı, solunum sıkıntısı gibi şikâyetlere yol açıyordu. Hasta en küçük eforda nefes nefese kalıyordu. Tedavi edilememesi durumunda hastanın ölüm riski vardı. Biz bu hastamızın transkatater yöntemle kalp kapağını genişletmek istedik. Fakat kasıktaki ana damarın çok dar ve kalpteki basınç farkının çok yüksek olması nedeniyle başarılı olamadık. Hastanın sağlığına kavuşması için girişimsel ve cerrahi yöntemle, yani hibrid yöntemi ile kalp kapağının genişletilmesinin uygun olacağını planladık. Kalp Cerrahimizin de yardımı ile Anjiyo laboratuarımızda çalışan kalbi göğüs kafesinden çıkardık. Kalp Cerrahımız, kalbin alt ucundan girişim yapacağımız yeri bize gösterdi. Bizde iğne katater yardımı ile kalbe girip, kalp kapağını tersten geçmek sureti ile uygulamamızı gerçekleştirdik. Balonla kapağı genişlettik. Kalpte işlemimiz öncesi 120 olan basınç farkını 30’a düşürdük. Dolayısıyla göğsü açarak kalbi durdurmadan minimum cerrahi ile bu işlemi tamamladık. Şimdi küçük çocuğumuzun kalp kapağı genişlemiş oldu ve kalpteki sıkıntıları giderildi. Sağlığı da çok iyi.” Gerçekleştirdikleri bu uygulama- Pasif Sigara İçiciliği ve Kalp-Damar Hastalıkları artmaktadır. Kalbin gevşeme ve kasılma fonksiyonlarının azaldığını bu çalışma ile göstermiş olduk. Bu da kalp yetmezliği gelişme riskini artırmakta ve kalp yetmezliği bulunan hastalarda kalp yetmezliğinin kötüleşmesine neden olmaktadır. Kliniğimizde yapılan başka bir çalışma ile pasif sigara dumanına maruz kalan sağlıklı bayanlarda kan basıncının ve kalp hızının arttığını gösterdik. Japonya’dan yapılan bir çalışmada evde ve işte sigaraya dolaylı maruz kalan bayanlarda kan basıncının anlamlı arttığı izlenmiştir. Ayrıca doğum kontrol hapı kullanan kadınlarda sigara maruziyeti kalp krizi ve inme riskini çok fazla artırmaktadır. Bu bilgiler ışığında bayanların sigara dumanına daha hassas olduğu saptanmıştır. İngiltere’den yapılan bir çalışmada pasif sigara içicilerinde aktif sigara içicilerine benzer şekilde kalp krizi riskini artıran zararlı iltihabi ve pıhtılaşmaya yatkınlık yapan kan belirteçlerinin arttığı gösterilmiştir. Pasif sigara içiciliği bu çalışmalarda da gösterildiği gibi kalp damar sağlığı açısından oldukça zararlıdır. Çocuklarda sigara maruziyeti yine çok önemli sağlık problemlerine yol açmaktadır. Bebeklerde ani ölüm, akut astım, orta kulak iltihabı, zatürre gibi hastalıklara sigara dumanına maruz kalan çocuklar daha sık yakalanmaktadır. Pasif sigara içicisi çocuklar ileriki yaşamlarında çok daha sık sigara bağımlısı olmaktadırlar. Çocukların sigara dumanından korunmasına ve çocukların etrafında sigara içilmemesine özellikle dikkat edilmelidir. Bunlarla birlikte kapalı ortamlarda sigara içme yasağı getirilmesi birçok ülkede kalp damar hastalığı ve kalp krizi sıklığını anlamlı şekilde azaltmıştır. Bu etkilerin kısa dönem içinde ortaya çıktığı birçok ülkede yapılan araştırmalarla kanıtlanmıştır. ABD’den yapılan bir analizde ABD, İtalya, İskoçya ve Kanada’da toplu alanlarda sigara yasağının kalp krizi görülme sıklığını yüzde 17 azalttığı ortaya konulmuştur. Yine İzlanda’da sigaranın toplu alanlarda yasaklanması ile kalp krizi görülme sıklığının yüzde 21’lik bir düşüş sağlanmıştır. İtalya’da sigara yasağı ile 35-65 yaş arasında kalp krizi sıklığı yüzde 11,2, 65-75 yaş arasında yüzde 7,9 oranında azalma izlenmiştir. Kalp krizi sıklığındaki bu düşüşler pasif sigara içiciliğinin önlenmesi ile ne kadar büyük fayda sağlayacağını göstermektedir. Tüm bu bilgiler ışığında ülkemizdeki toplu alanlarda sigara yasağını son derece olumlu buluyoruz. Bu yasağın olumlu etkilerinin ülkemizde de görüleceğini inanıyoruz. Pasif ve aktif sigara içiciliğin önlenmesi için gayretlerin artırılması toplum sağlığı için büyük faydalar getirecektir. nın transkateter ile geçilemeyen aort darlığı olan hastada kalpteki aort kapağının hibrid anjiyo yöntemi ile genişletilen Türkiye’de ilk işlem olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Nazmi Narin, “Türkiye’de çocuklarda doğuştan kalp rahatsızlığı bulunma oranı % 0,6- 0,8. Doğuştan kalp rahatsızlığı bulunan çocuklarda, bu tür aort rahatsızlığının görülme oranı ise yüzde 3-6’dır. Dolayısıyla bu yöntem sıkıntılı bu problemi gidermek için bize yeni bir ufuk olacaktır. Aynı zamanda bu işlemin Türkiye’nin ilk hibrid pediatrik anjiyo laboratuarı olan ünitemizde gerçekleştirilmiş olması da gurur kaynağıdır” diye konuştu. ERÜ Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mustafa Öztürk ise, bu operasyonun Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi'nin, cerrahların ve kardiyologların becerisini gösterdiğini belirtti. Prof. Dr. Öztürk, “Eğitim, teknoloji ve bilim ilerledikçe insanlar daha kaliteli bir yaşam sürüyorlar, daha kolay ameliyatlar geçirebiliyorlar. Kardiyologlarımıza ve cerrahlarımıza teşekkür ediyorum” dedi. Rehber öğretmenlere diyabet eğitimi verildi Sabancı Kültür Sitesi’nde düzenlenen seminerin açış konuşmasını Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Endokrinoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Selim Kurtoğlu yaptı. Prof. Dr. Kurtoğlu, Kayseri'de çocukların yüzde 14'ünün fazla kilolu, yüzde 5'inin de obez olduğunu söyledi. Türkiye'de her yıl bin 700 çocuğun şeker hastalığına yakalandığını kaydeden Prof. Dr. Kurtoğlu, Kayseri'de yaptıkları araştırmalarda bel çevresi kalınlığının 5 yıl önceye oranla 2-4 santimetre arttığını tespit ettiklerini anlattı. Prof. Dr. Kurtoğlu, “Bir insanın bel çevresinin boyunun yarısını geçmemesi gerekir. Kayseri’de çocuklar üzerine yaptığımız araştırmada, kentte çocukların yüzde 14'ünün fazla kilolu, yaklaşık yüzde 5'inin de obez olduğu sonucuna vardık” dedi. Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Endokrinoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Kendirci ise, çocukluk döneminde şeker hastalığının genellikle 10-14 yaşları arasında ortaya çıktığını kaydetti. Son yıllarda bebeklik döneminde de şeker hastalığı görülmeye başlandığını ifade eden Prof. Dr. Kendirci, ''Kayseri'de de her yıl toplam 70-80 çocuğa şeker hastalığı tanısı konuluyor. Son 10 yılda hastalığın görülme oranı 2 kat arttı'' diye konuştu. Psikolog Aslı Hilal Kılıçarslan, Diyetisyen Zeynep Caferoğlu ve Diyabet Eğitim Hemşiresi Nurten Variyenli’nin diyabet ile ilgili sunumlarının ardından seminer, soru cevaplarla sona erdi. SAYFA -10:Layout 3 24.03.2011 15:29 Sayfa 1 10 Bülten Erciyes TIP PSİKİYATRİSLER, AHLAKIN GELİŞİMİ VE NÖROBİYOLOJİSİ’Nİ ELE ALDI E rciyes Üniversitesi (ERÜ) Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı tarafından düzenlenen panelde “Ahlakın Gelişimi ve Nörobiyolojisi” ele alındı. Gevher Nesibe Hastanesi Başhekimlik Toplantı Salonu’nda gerçekleştirilen panelin ilk konuşmasını ERÜ Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Didem Behice Öztop yaptı. Çocuklarda ahlak gelişimiyle ilgili sunumunda Yrd. Doç. Dr. Öztop, ahlakın bireyin topluma uyum sağlamak için değerler sistemi oluşturma sürecini, ahlak gelişiminin ise doğru ve yanlış esaslarla ilişkili düşünceler, duygular ve davranışları içerdiğini kaydetti. Ahlak gelişim kuralları ve ahlaksal gerçeklik evrelerini sıralayan Yrd. Doç. Dr. Öztop, “Adalet duygusu çocukların, kendi aralarında kurdukları işbirliği, karşılıklı saygı ve dayanışmalar sonucu gelişir. Birinci Evre (5-7 yaş) adaletin otorite ve kanunla eş anlamlı olduğu evredir. İkinci Evre (7-12 yaş), eşitlik kavramının itaatin üstünde algılandığı, emirlere adil olmaması halinde uyulmadığı evredir. Üçüncü Evre ise (12-14 yaş), her bi- reye içinde bulunduğu koşullar dahilinde adil davranmayı kapsayan eşit adalet evresidir. Erken ahlaki gelişimde, insanların farkında olma ve rol üstlenme gerekliliği; sonraki ahlak gelişiminde de güncel ahlaki yargıda bulunma deneyimleri ortaya çıkar” dedi. ERÜ Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ertuğrul Eşel de, “Ahlakın Evrimsel Gelişimi ve Nörobiyolojik Temelleri” başlığı altında sunum yaptı. Prof. Dr. Eşel, ahlakın doğru ve yanlış olan davranışları belirleyen bir kavram, ahlaki gelişmenin, psikolojik, sosyal ve biyolojik faktörlerin etkileşmesinin sonucu, ahlaki karar vermenin ise duygusal bir işlem olduğunu ifade etti. Ahlakın neden nörobiyolojik olduğunun üzerinde duran Prof. Dr. Eşel, son yıllardaki çalışmaların ahlaki yargıların çoğunda hızlı ve otomatik çalışan affektif sezgilerin rolünün büyük olduğunu ortaya koyduğunu belirtti. İnsanların çoğu ahlaklı olma eğiliminde Sunumunda ahlakın evrimsel temeli, sosyalleşme sonuçlarına da dikkat çeken Prof. Dr. Eşel, “Ahlaki davranışların ilkel şekilleri sosyal yaşamı tercih eden hayvan gruplarında ortaya çıkar. Sosyal hayvanlarda grupta Prof. Dr. Cemal KAHRAMAN Kalp-Damar Cerrahisi Anabilim Dalı Başkanı [email protected] G ünümüzde giderek artan önemli sağlık sorunlarından birisi de venöz trombozdur. Bu patoloji sıklıkla uyluk ve bacak bölgesindeki derin venlerde görülür. Damar içi pıhtılaşmanın oluşmasıyla hastanın ilgili ekstremitesinde ağrı, ödem, şişlik ve yürümekle şiddetli hassasiyet dikkati çeker. Başlangıç dönemini takiben ilk bir haftalık süreçte pıhtı (trombüs) damar iç duvarına zayıf olarak tutunduğu için yürüme esnasında koparak dolaşım yoluyla akciğer damarlarına giderek damar tıkanıklığına (pulmoner emboli) sebep olabilir. Bu durumda hastada ani gelişen nefes darlığı, derin nefes alma esnasında göğüs ağrısı ve kanlı balgam çıkmasına neden olur. Bazen de ani ölüm görülebilir. Alt ekstremitede gelişen diğer belirtiler damar tıkanıklığının lokalizasyonuna göre kızarıklıktan morluğa kadar değişen renk değişikliği, solukluk, soğukluk ve hareket kısıtlığı şeklindeki bulgular olabilir. Hastaya acil tedavi uygulanmadığı takdirde birkaç gün içinde ayakta gangren gelişebilir. Bu nedenle hasta gangren nedeniyle ayağını kaybedebilir. Ilımlı seyreden klinik bulgular varlığında erken dönemde başarılı tedavi yapılmadığı durumlarda ayakta çap farkı kalıcı olur. Geç dönemde (tıkanıklıktan 3-5 yıl sonra) kronik venöz yetmezlik olarak tanımlanan bulgular gelişir. Bu bulgular ödem ve çap farkı eşliğinde ayak bileği düzeyinde deri ülserleri, enfeksiyon varlığı ve uzun süre ayakta kalmakla aşırı yorgunluk hissi ve ağrının oluşmaya başlamasıdır. Kişi bu rahatsız nedeniyle işini göremez duruma gelir. Uzun süreli hastane tedavilerine rağmen başarı sonuç elde edilemez. yaşamak uğruna hangi dürtülerin baskılanması, hangilerinin değiştirilmesi gerektiği bilgisi az çok gelişmiştir. Özellikle insana yakın olan primatlarda ahlaki davranışın birçok örneklerine rastlanmakta. Birçok maymun türünde kendi yakınlarını ve arkadaşlarını agresyondan korumak için ona sarılma, saldırgandan uzaklaştırma davranışı sıkça görülür. Hayvanların yakını olmayan türdeşleri ile yiyeceklerini paylaştıkları, hatta bazen hasta olana yardım ettiklerine dair anekdotal bilgiler vardır. Bu davranışlar aslında hayvanlarda da empatinin bir miktar gelişmiş olduğunu gösterir. Primatlarda bir kavgada yenilmiş olan hayvanı, arkadaşlarının kollarını onun omzuna atmak suretiyle teselli ettikleri bildirilmiştir. Evcil hayvanların evdeki herhangi birisi hastalandığında ‘distres’ işaretleri gösterdikleri bildirilmektedir. Sıçanların yemek pedalına basmayı öğrendikten sonra, bu pedala basmanın gözlerinin önünde bir arkadaşlarına acı verdiğini gördükten sonra basmamaya başladıkları gözlenmiş. Maymunlar haksızlığa uğradıklarında ya da birisinin haksızlığa uğradığını gördüklerinde olumsuz tepkiler veriyorlar. Yani; ilkel bir adalet duygusu maymunlarda da var. Sonuç olarak, evrimsel süreç insanları sosyal grup içinde ahlaklı davranacak biçimde programlamıştır. Dolayısıyla tüm kültürlerde insanların çoğu ahlaklı olma eğilimindedir. Bu görüş insanın temelde kötü içgüdülerle donatılmış olduğunu, uygarlığın bu doğal güçler üzerinde baskı kurarak, bir kültürel süper ego oluşturmak suretiyle onları kontrol ettiğini ileri süren Freudien görüşe terstir” diye konuştu. İsteklerin anında doyurulma isteği, sıklıkla engellemelere karşı aşırı reaksiyon, affektif yüzeysellik, dürtüsellik, yargı kusurları (yapılacak veya seçilecek davranışın kısa ve uzun dönem getirileri konusunda hatalı karar verme), hatalardan öğrenememe ve manüpülatif davranış görüntülerinin anti sosyal kişiliği ifade ettiğini kaydeden Prof. Dr. Gönül, duygular üzerine şunları söyledi: “Kişilerin kendilerinin dahil olduğu durumlarda, beynin yargı ve karar alma yetenekleri ile ilgili bölgelerde işlev kaybı oluyor ve karar süreci doğru durum için uzuyor. Kişilerin kendilerinin dahil olmadığı durumlardaki yargıları, ahlaki ikilem içermeyen durumlarınkine benziyor” dedi. Soru cevap kısmının ardından panel sona erdi. Panelin son konuşmacısı Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Saffet Gönül ise, “Ahlaki Değerlendirme Beyinde Görüntülenebilir mi?” şeklinde sunum yaptı. YA Ş A M I T E H D İ T E D E N Ö N E M L İ S A Ğ L I K S O R U N L A R I N D A N V E N Ö Z T R O M B O Z İ S Derin venöz trombozun bu özellikleri nedeniyle ani gelişen ağrı, ödem ve diğer ekstremiteye göre belirgin şişliğin gözlenmesi durumunda kişinin zaman geçirmeden doktora başvurması gerekir. Yukarıda belirtildiği gibi erken dönemde yaşamı tehdit eden akciğer damar tıkanıklığı ve venöz gangren sonucu ayağın kaybı ve başarısız tedavi sonrası geç dönemde gelişen klinik bulgularla yaşam boyu eziyet çekmemek ve iş kaybına kadar gidebilen bu hastalıktan olumsuz yönde etkilenmemek için olayla ilgili kısa bilgi vermek gerekir. Hastalık daha çok kimlerde görülür. Koruyucu tedavisi var mıdır. Böyle bir durumda ne yapmalıdır. Bunlardan bahsetmek yararlı olacaktır. Hastalık için en önemli riskler: uzun süre haraketsiz yatmak (yatak istirati), yaşlılık, obezite, gebelik (özellikle gebeliğin son üç ayı), lohusalık (doğumdan sonraki ilk 15-20 günlük süre), doğum önleyici ilaçların (oral kontraseptiflerin) kullanılması, ailesel yatkınlık, bazı kan hastalıklarının varlığı (protein cs eksikliği), travma (otomobil kazaları, kemik kırıkları), uzun süren operasyonlar olarak sınıflandırılabilir. Özellikle iki saati aşan ameliyatlardan sonra görülme olasılığı artar Bu risk faktörlerinin varlığında venöz tromboza karşı koruyucu önlemler alınabilir. Örneğin gebelik ve gebelik sonrası ilk bir ay içinde hareketli olmak ve varis çoraplarının kullanılması yararlı olabilir. Ailesel yatkınlık varsa doktor kontrolü ve risk faktörlerinin araştırılması, protein C-S eksikliğinde yaşam boyu antikoagulan tedavinin uygulanması gerekebilir. Venöz tromboza ait yukarda belirtilen bulgular geliştiğinde hiç zaman kaybetmeden hastanın hastaneye ve mutlaka kardiyovasküler bir kliniğe başvurması gerekir. Hastalığın başarılı tedavisi ilk günlerde başvuran hastalarda elde edilir. İyi bir fizik muayene, venöz Doppler USG ve venografik tetkikler ile tanı konulabilir. Tanılamadan sonra hastanın mutlaka hastaneye yatırılması gerekir. Hastane tedavisi yaklaşık 7-10 gün sürmektedir. Venöz tromboz geliştikten sonraki ilk 3 günlük süre başarılı tedavi açısından en kıymetli zamanı teşkil etmektedir. Erken başvuru döneminde (ilk üç gün) damar içinde gelişmiş olan trombüs pıhtı eritici (trombolitik) ilaçların kullanılması ile tamamen eriyip kaybolmakta ve tıkanan damar yeniden dolaşıma açılmaktadır. Yine bu sü- reçte yapılan cerrahi uygulamalarla damar içindeki pıhtının çıkarılmasıyla yüzde yüz başarılı sonuçlar alınmaktadır. Bu tedavilerden sonra radyolojik tetkiklerde damar tıkanıklığının tamamen geçtiği tespit edildikten sonra hastalar taburcu edilmektedir. Ancak hastaların en az altı ay ve bazı durumlarda bir yıl süreyle ilaç tedavisi eşliğinde poliklinik kontrolü zorunlu olmaktadır. Bir haftadan sonraki başvurularda tedavinin başarısı önemli oranda azalmakta ve geç dönemde sık sık olmak üzere uzun süren hastane tedavileri, rahatsızlık nedeniyle iş görememe gibi ciddi sorunlar söz konusu olmaktadır. Kronik venöz yetmezlik olarak bilinen geç dönem komplikasyonları vasküler cerrahi, plastik cerrahi ve dermatoloji uzmanlarından oluşan bir ekip tarafından tedavi edilmelidir. Venöz ülser, deri değişiklikleri, ödem ve hareket kısıtlılığını içeren bu sorunlar tıbbi tedavi, istirahat tedavileri, intermittant kompresyon cihazlarının tatbiki ve kombine cerrahi girişimleri ile tedavi edilmektedir. Tüm bu yoğun tedavi olanıklarına rağmen çoğu kez başarılı sonuçlar temin edilememektedir. Tedavideki yanlış uygulamalarla (yalnız kanı sulandırıcı ilaçların kullanılması) ve yanlış teşhis nedeniyle etkin tedavi süresinin geçirilmemesi gerekir. Ülkemizde venöz tromboz için en önemli risk grubunu; gebelik, lohusalık dönemi, kemik kırıkları ve buna bağlı uzun süren ameliyatlar ile yaşlı kesim teşkil etmektedir. Tedavide başarılı sonuçlar erken dönemde uygulan etkin tedavi sayesinde elde edilmektedir. Riskli grupta hastalıktan korunmanın en iyi yolu; aktif ve hareketli olmak,günlük yeterli sıvı alımını temin etmek, özellikle gebelik ve lohusalık döneminde hareketli olmak, geçici olarak varis çorapları kullanmak, yatarken ayakların kalp seviyesinden yukarıda tutulmasını sağlamak, protein C-S eksikliği gibi kalıcı sorunlar varsa yaşam boyu kanı sulandırıcı ilaçların kullanılmasını ihmal etmemek gerekir. SAYFA -11:Layout 3 30.03.2011 09:14 Sayfa 1 11 Bülten Erciyes TIP Doç. Dr. Alper AKCAN Genel Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi acakcan @erciyes.edu.tr Ü lkemizde tiroid hastalığı her 10 kişiden 3 tanesini etkilemektedir. Tiroid hastalıkları bayanlarda daha sık görülmektedir. Tiroid hastalıkları ülkemizin bazı bölgelerinde daha sık görülmekte olup şehrimizde bu yerlerden bir tanesidir. Tiroid bezi boynun ön kısmında, Adem elması diye adlandırılan kıkırdak çıkıntının altında yer alan, kelebek şeklinde, küçük bir endokrin bezdir. Sağ ve sol olmak üzere iki kısımdan (lob) oluşmaktadır. Normalde her lob ortalama 4 cm uzunluğunda ve 1-2 cm genişliğindedir. “Tiroid” eski Yunanca kökenli bir kelime olup “kalkan” anlamına gelmektedir. Yalnızca 15-20 gram ağırlığında olmasına rağmen salgıladığı hormonlar ile büyüme ve gelişmede temel rol oynamaktadır. Tiroid bezi, “tüm vücut fonksiyonlarının düzenleyicisi” olarak ta adlandırılır. Günümüzde tiroid hastalıklarının birçoğunun tedavisi mümkündür. Tedavi edilmemiş tiroid hastalıkları ise ciddi ve kalıcı sorunlara neden olabilmektedir. Halkın bu konuda bilinçli olması, kişilerin ve ailelerin tiroid hastalıkları konusunda uyanık olmaları gerekmektedir. Bu kişiler en ufak bir şüphede hekimleri ile temasa geçerek, erken dönemde hastalığın kontrol altına alınmasını sağlayabilirler. Tiroid bezi hastalıkları, basit guatrdan yaşamı tehdit eden tiroid kanserine kadar değişir. En sık rastlanan hastalıklar, tiroid hormonları üretimindeki düzensizliklerdir. Tiroid hormonları aşırı miktarda salgılandığında hipertirodizm, yetersiz miktarda salgılandığında ise hipotirodizm meydana gelir. Tiroid bezinin iltihaplanmasına tiroidit adı verilirken tiroid bezinin normalden büyük olmasına ise guatr olarak adlandırılır. Guatrda, tiroid bezi büyümüştür ancak fonksiyonlarında bozulma yoktur. Bu büyüme tek yada çok sayıda (multinoduler guatr) nodüller şeklinde olabilir. Guatr, her zaman hastalık anlamına gelmemektedir. Ergenlik çağında ve hamilelikte tiroid bezi büyüyebilmektedir. Bu tip büyümeler “fizyolojik büyümeler” olarak adlandırılır ve hastalık olarak kabul edilmezler. Multinodüler guatr özellikle yaşlı kişilerde sıktır ve sıklıkla yakınmasız seyrederler. Tek nodüllü guatr ise toplumun %5’inde görülmektedir. Tek nodüllü hastaların çoğu tiroid bezinde bir problem olduğundan habersizdir. Tiroid bezinde nodül yapan pek çok neden vardır. Bunlardan biri ve en önemlisi de kanserdir. Bu nodüller sıvı içeren (kistik), iyi huylu tümör (adenom) yada kanser olabilir. Tiroid bezinin kalan dokusu sıklıkla normal olduğundan bezin fonksi- Uzm. Baki MURATOĞLU Döner Sermaye İşletmesi Müdür Yardımcısı Ü [email protected] niversite hastanesi döner sermayeleri verilen sağlık hizmet bedellerine ilişkin geri ödemeleri yıllardır Sağlık Uygulama Tebliğlerinde belirtilen fiyatlar ve kriterler üzerinden almaktadırlar. Sağlık Uygulama Tebliğlerinde 2004 yılına kadar belirli oranlarda bir fiyat artışı gözlenirken 2004 yılında ciddi bir fiyat düşüşü yaşanmış ve takip eden yıllarda da hemen hemen tüm hizmetlerde nerdeyse reel bir fiyat artışı olmamıştır. Üniversite hastaneleri 3.basamak sağlık kurumları olmasından dolayı baktıkları hastaların çoğunluğu komplike vakalardan oluşmaktadır. Dolayısıyla bu komplike vakaların maliyetleri de yüksek olmaktadır. Oysa yayınlanan tebliğlerdeki fiyatlar üniversite hastanelerinin hasta maliyetlerini karşılamaktan uzaktır. Sağlık Uygulama Tebliğlerinde hizmet fiyatlandırması 3 ana başlıkta sınıflandırılabilir. Birincisi ayaktan tedavilerde 50 branş için Vaka Başı Ödeme modeli uygulanmaktadır. Hasta hangi branşta muayene olursa o branşta yapılan her türlü tetkik ve işlem için tek bir fiyat ödenmekte ve 10 gün içerisinde aynı branşa yapılan diğer başvurulara ilave ücret ödenmemektedir. İkinci olarak yatan ve günübirlik hastalarda yaklaşık 5100 hizmetin fiyatının olduğu hizmet başı ödeme uygulamasıdır. Üçüncü olarakta 2396 paket işlem fiyatının olduğu Tanıya Dayalı Paket Fiyat uygulamasıdır. T İ R O İ D H A S TA L I K L A R I yonu sıklıkla normaldir. Bu hastalıklarda ne gibi yakınmalar olmaktadır? Hipertiroidizm tablosunda; tiroid bezinde büyüme, iştah artışına rağmen kilo kaybı, sinirlilik, terleme, sıcağa tahammülsüzlük, kalpte çarpıntı, hipertansiyon, sık dışkılama, kas güçsüzlüğü, ellerde titreme, göz kapağının yukarıya doğru gerilmesi, göz kapağında şişme, göz kürelerinin öne doğru çıkması, saç dökülmesi, saç tellerinde incelme gibi yakınmalar söz konusu iken hipotiroidizm varlığında ise halsizlik, çabuk yorulma, hareketlerde yavaşlama, kalp atışlarının yavaşlaması, uykuya eğiliminin artması, soğuğa karşı dayanıksızlık ve sürekli sıcak ortamlarda bulunma isteği, ses kalınlaşması, yavaş ve kısık sesle konuşma, deride kalınlaşma, kuruluk, saç dökülmesi, kabızlık, terleme azlığı, yüzde ve gözkapaklarında şişkinlik ve tiroid bezinde büyüme gibi yakınmalar olmaktadır. Tiroid bezinin mikrobik olmayan iltihabı olan tiroidit tablosunda ise tiroid bezi üzerinde ağrı, sıcaklık, kırmızılık, boyun hareketlerinde ağrı ve kısıtlanma, tiroid bezinde akut, ağrılı büyüme, yutma güçlüğü gibi yakınmalar olurken guatr durumunda çoğunlukla tiroid bezindeki büyüme dışında belirti veya bulgu yoktur. Büyümeden dolayı çevre dokularda bası belirtileri ortaya çıkabilir. Nefes darlığı ve yutma güçlüğü görülebilir. Muayenede nodülün sert olması ve nodülün olduğu tarafta boyunda ele gelen lenf bezlerinin olması kanseri düşündürmekle birlikte fizik muayene tek başına nodülün doğasını belirlemede yeterli değildir. Tiroid hastalıklarının tanısında en önemli testler ultrasonografi ve sintigrafidir. Her iki yöntem nodül(ler) ve nodül çevresindeki tiroid dokusu hakkında bilgi verir. Sintigrafide radyoaktif tutulum göstermeyen nodül “soğuk nodül” olarak adlandırılır. Radyoaktif iyotu bezin diğer kısımlarına göre daha çok tutan nodül ise “sıcak nodül” olarak adlandırılır. Nodülün soğuk karakterde olması kanser riskinin %15-20 kadar yüksek olması anlamına gelmektedir. Sıcak nodüllerde ise kanser olma riski daha düşüktür (%5-10). Tanı için ikinci basamak biyopsidir. Nodüllerin doğasını belirlemede en etkin yöntem ince iğne aspirasyon biyopsisi ile hücre örneklemesidir. Bir zamanlar tiroid hastalıklarının tek tedavisi cerrahi idi. 1909’da İsviçreli Theodor Kocher tiroidektomiyi güvenilir bir yöntem olarak uyguladığı için Nobel ödülünü almıştı. Son 50 yılda tiroid bezi hastalılarının tedavisinde birçok gelişmeler olmasına karşın cerrahi tedavi halen pek çok tiroid hastalığında en etkili tedavi şeklidir. Cerrahi tedavi sırasında, tiroid bezinden alınan örnekleme “kanser ya da kanser şüpheli doku” olarak bildiriliyorsa tüm tiroid dokusu alınmalıdır. Cerrah, aynı zamanda boynu dikkatli bir şekilde inceleyip kanserli doku içeren ya da kanser şüphesi olan lenf bezlerini uzaklaştırmalıdır. Son dönemde, ameliyat öncesi değerlendirmede şüpheli lenf nodu saptanmayan hastalarda dahi hem hastalığın yaygınlığını daha iyi değerlendirmek hem de kanser tarafından tutulma olasılığı olan lenf nodlarını vucuttan uzaklaştırmak amacıyla tiroid bezine en yakın bölgedeki lenf nodlarının çıkartılması gerektiğini ileri süren yazarlar giderek artmaktadır. Nodülün tedavisi nodülün doğasına bağlıdır. Sintigrafik olarak sıcak ve biyopside kanser hücrelerin saptanmadığı nodüller rahatlıkla iyi huylu olarak değerlendirilebilirler. İyi huylu nodüller, hormon tedavisi ile kontrol altına alınabilir, boyutları azalabilir. Bu tür hastaların kontrol tetkikleri mutlaka her 6 ayda bir yapılmalıdır. Çoğu iyi huylu nodüllerin boyutları, hormon tedavisine rağmen değişmemektedir, artmamaktadır. İlaç tedavisine rağmen büyüyen bir nodül varsa mutlaka kanserden şüphelenmek gerekir. Kötü huylu tümörlerin cerrahi tedavisi çok etkilidir ve bu hastalarda tedavi şansı oldukça yüksektir. Tiroid nodülü nedeniyle ameliyat edilen hastaların büyük kısmı, kalan tiroid dokusunda nüksün önlenmesi amacıyla, tiroid hormonu içeren hapları ömür boyu kullanırlar. Hormon kullanılmasına rağmen nodül nüksleri, fazla bırakılan tiroid dokusunda çok küçük olup farkedilemeyen nodüllerin zaman içinde büyümesi sonucunda gelişir. Hastaları ikinci bir cerrahi riskine maruz bırakmamak için multinodüler guatrda tiroid bezinin tamamının çıkartılması günümüzde tercih edilen cerrahi tedavi şeklidir. Bu hastalar daha sonra kullanması gereken tiroid hormon tabletleri ise hasta kontrol altında olduğu sürece hiçbir sorun teşkil etmemektedir. Asıl problem, yetersiz cerrahi ya da radyoaktif iyot tedavisi sonucu hastalığın tekrar ortaya çıkması ile olmaktadır. Tiroidektomi uygulanan hastalar kısa sürede, sıklıkla tiroid ameliyatından sonraki gün, taburcu olmaktadır. Cerrahinin yan etkileri mümkün olduğunca az olmalı ve cerrahın bu konuda deneyimli ve iyi eğitimli olmasına özen gösterilmelidir. Hipertiroidizmde ise bugün için 3 farklı tedavi yöntemi mevcuttur: Bunlar antitiroid ilaç tedavisi, cerrahi tedavi ve radyoaktif iyot tedavisidir. Antitiroid ilaçlar hastalığın alevlenmesini önleyebildiği gibi cerrahi tedaviye ya da radyoaktif iyot tedavisine hazırlamak amacıyla da kullanılmaktadır. Bu ilaçları kullanmadan önce, hastaların bu ilaçları uzun süre kullanmaları gerekebileceği ve tedavi kesildiğinde her iki hastadan birinde hastalığın tekrar alevlenebileceği mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. Cerrahi tedavi; tiroid bezi bası yapacak kadar büyüyen, antitiroid ilaç tedavisine rağmen tekrarlayan hastalığı olan, ilaca bağlı ciddi yan etki gelişen, büyümüş tiroid bezi nedeniyle estetik kaygısı olan, hastalığı ilaç tedavisi ile kontrol altına alınamayan, tedavinin hemen ardından gebe kalmayı düşünen ve çocuk hastalara önerilir. Radyoaktif iyot tedavisi ise yaşlı ve ek problemlerinin ağırlığı nedeniyle cerrahi uygulanamayacak olgularda tercih edilmelidir. ÜNİVERSİTE HASTANELERİ ve SUT Son yıllarda yayınlanan Sağlık Uygulama Tebliğlerinde Tanıya Dayalı Paket Fiyat uygulaması sayısının artması yönünde bir eğilim vardır. Bu uygulamada örneğin sezeryan, katarak, açık kalp ameliyatı vb. ameliyatlar için hastaneye hastanın maliyeti ne olursa olsun tek bir paket ücret ödenmektedir. Dolayısıyla üniversite hastaneleri zaten düşük fiyatlarla vermiş oldukları sağlık hizmetinden zarar etmemek için kendi maliyet analizlerini çok iyi bir şekilde yapmalıdır. Maliyet analizini doğru yapmak için her türlü verinin (işlem, tahlil, tetkik, malzeme, ilaç vb. ) otomasyon sistemine kayıt edilmesi ve kaçakların minimize edilmesi gereklidir. Kaçakları minimize etmek ve verilen hizmetin tamamını kayıt altına almak ve hatasız işlem yapmak için kurumda çalışan ve sağlık hizmeti halkasının içinde olan sekreter, memur, teknisyen, eczacı, hemşire, asistan ve öğretim üyelerine sistemin bir parçası oldukları olgusunun yerleştirilmesi gerekir. Unutulmamalıdır ki bir zincirin dayanıklılığı en zayıf halkanın dayanıklılığı kadardır. Eğer halkadan bir kişi görevini tam yapmıyorsa ve bunu başka kişiler üzerine aktarıyorsa orada hata ve eksik işlem yapma olasılığı her zaman fazladır. Zaten SUT’ta maliyetini bile karşılamayacak bir ücretle SGK’na fatura edilen bir işlem daha sonra SGK tarafından inceleme esnasında epikrizde belirtilmeyen bir husustan, fazla kullanılan bir ilaçtan veya hatalı kayıt edilen bir malzemeden dolayı kesintiye uğradığında bu kesinti hastanemiz döner sermayesine zarar olarak yansıyacak ve bu hataların artması sürdürülebilir kaliteli sağlık hizmeti vermeyi gün be gün zorlaştıracaktır. Bilimsel gelişmişliği önde tutarak kaliteli ve etkin sağlık hizmeti veren kurumumuz, bundan sonrada gerekli her türlü özverili çalışmayla halkımız ve ülkemiz için en iyisini yapma çabası ve azmi içinde olacaktır. Bülten Erciyes TIP SAHİBİ Prof. Dr. Kudret DOĞRU GENEL YAYIN YÖNETMENİ Doç. Dr. Murat BORLU İDARİ KOORDİNATÖR Özcan ÖZYURT YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Üstün TUNCER EDİTÖR Şevket ATALAY YAYIN KURULU Doç. Dr. Can KÜÇÜK Doç. Dr. Emine Alp MEŞE Doç. Dr. İbrahim ÖZDOĞRU Aydemir KAYABAŞI Mustafa DOĞAN Aysel UĞUR İbrahim BARIN FOTOĞRAFLAR Hamza AKTAŞ DİZGİ- TASARIM Şerife ÜNEL HUKUK DANIŞMANI Av. Tuğba TANRIVERDİ İLETİŞİM Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastaneleri Basın-Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü KAYSERİ Tel: (0352) 437 9334 Faks: (0352) 437 5273 Önder Ofset Matbaacılık Tesislerinde basılmıştır SAYFA -12:Layout 3 24.03.2011 15:39 Sayfa 1