1 KARDİYOJENİK VE NONKARDİYOJENİK AKCİĞER ÖDEMİNDE

advertisement
1
KARDİYOJENİK VE NONKARDİYOJENİK AKCİĞER ÖDEMİNDE TEDAVİ
Dr Gül Gürsel
NONKARDİYOJENİK AKCİĞER ÖDEMİ TEDAVİSİ
Nonkardiyojenik akciğer ödemine neden olan klinik tablolar içinde yoğun
bakım ünitelerinde en sık karşılaşılanı ARDS olup gerek mekanik ventilasyon
gerekse mekanik ventilasyon dışı tedavisi önemli özellikler içermektedir.
MEKANİK VENTİLASYON TEDAVİSİ:
Akciğerleri koruyucu mekanik ventilasyon stratejileri :
Genel anestezi sırasında, travma hastalarında, ilaç aşırı dozu veya şokdaki
hastalarda mekanik ventilasyon tidal ventilasyona destek veren basit bir olayken
ARDS’li hastalarda oldukça komplekstir. Bu hastalarda mekanik ventilasyon
sırasında hastaların kardiyak ve solunum fizyolojilerinin, oksijen transportunun, pozitif
basınçlı ventilasyonun yararlı ve zararlı etkilerinin, diüretik, vazopressör gibi
tedavilerin etkilerinin iyi bilinmesi gerekir. ARDS’li hastalarda mekanik ventilasyonun
amacı yeterli ve istenilen konsantrasyonda oksijen verilebilmesi, solunum işinin ve
solunum kaslarının oksijen tüketiminin azaltılması, kalbe venöz dönüşün biraz
azaltılarak akciğer ödeminin azaltılması(kardiak output ve doku oksijenizasyonunu
çok azaltmadan), atelektatik akciğer alanlarının açılması havalanmasının
sağlanması(recruitment) ve yeterli PEEP düzeyleri ile bunların ekspiryumda
kapanmalarının önlenmesidir(derecruitment). Son yıllarda yapılan çalışmalar
akciğerleri koruyucu mekanik ventilasyon stratejilerinin hastalarda mortaliteyi belirgin
olarak azalttığını göstermiştir. Bu çalışmaların sonuçlarına göre hastaların 5-7 mL/kg
tidal volümle, basınç volüm eğrisindeki alt dönüm noktasına göre ayarlanacak
nisbeten yüksek PEEP düzeyleri ile ve plato basıncının 35 cmH2O’yu geçmeyecek
şekilde mekanik ventilasyonun daha yararlı olduğu düşünülmektedir(1,2,3).
ARDS’de MV’un amacı altta yatan neden tedavi edilene ve akciğerler iyileşene
kadar minimal komplikasyonla yeterli oksijenizasyonu sağlayarak destek tedavisi
vermektir. Bu amacı gerçekleştirirken hasarı artırmamak için 2 esas noktanın göz
önünde bulundurulması gerekir. Bunlardan birincisi tidal volüm ve inspiryum
basınçlarının kontrol altında tutularak alveollerin aşırı gerilmesinin önlenmesi ve
ekspiryumda alveollerin kollabe olmasını engellemeye yetecek kadar yüksek PEEP
düzeylerinin uygulanmasıdır. Bu yaklaşıma açık akciğer ventilasyonu denilmektedir.
Alveollerin aşırı gerilmesi ve atelektazilere meydan vermeden sürdürülen MV
sırasında uygulanan modun önemi daha azdır. Yine bu amacı gerçekleştirirken %
60’ın üzerinde(FiO2<%60) toksik konsantrasyonlarda oksijen verilmesinden
kaçınılması gerekir(Tablo I). Hastanın iyileşme döneminde mekanik ventilasyon
desteğini azaltırken öncelikle FiO2’yi %40’a düşmek daha sonra PEEP’i azaltmaya
başlamak gerekir. PEEP azaltılırken artırırken olduğu gibi yavaş yavaş azaltılmalıdır.
(Ortalama havayolu basıncı saatte 1-2 cmH2O azalacak şekilde).
Tablo I Optimal MV için hedefler
Atelektatik alveollerin açılması ve açık olarak kalmasının devam ettirilmesi
Alveollerin aşırı havalanmasının ve gerilmesinin önlenmesi
Primer ve sekonder ARDS’nin klinikopatolojik farklılıklarının göz önüne
alınması
Plato havayolu basıncının <30-35 cmH2O
FiO2<%60
Arteriyel O2Saturasyonu>%90
2
Tidal volüm:
Artık ARDS’li hastalarda 10-15 mL/kg tidal volümün zararlı olduğu çok iyi
bilinmektedir. Daha önce de söz edildiği gibi ARDS’li hastalarda akciğerler homojen
değildir. Bazı alveoller normalken diğerleri ödem sıvısı ile dolu veya atelektatiktir.
Diğer yandan yapılan deneysel çalışmalarda yüksek basınç ve volümlerle MV
uygulandığında sağlıklı akciğerlerde de ödem ve ventilatöre bağlı akciğer hasarı
geliştiği gösterilmiştir(4,5,6).
ARDS’li hastalarda basınç-volüm eğrisi sigmoid şeklindedir ve sağlıklı
kişilerden farklı olarak alt ve üst dönüm noktaları çok belirgin olarak ortaya çıkar(Şekil
1). Alt dönüm noktası atelektatik alveollerin açılmaya başladığı noktayı gösterir ve 815 cm H2O basınç düzeylerine denk gelir. Üst dönüm noktası ise 20-35 cmH2O
basınç düzeylerine denk gelir ve artık iyi havalanan alveollerin aşırı gerilmeye
başladığı noktayı gösterir. Bu noktadan sonra uygulanan daha yüksek basınçlar daha
fazla volüm değişikliğine neden olamaz. ARDS’li hastalarda tidal volüm ayarlanırken
üst dönüm noktası dikkate alınıp verilen tidal volümle oluşan basıncın bu düzeyleri
geçmemesine dikkat edilebileceği gibi plato basıncıda dikkate alınabilir ki günlük
pratikte kullanılabilen daha çok bu yöntemdir. Plato basıncı sedatize ve paralitik
hastada hastanın soluğu inspiryumda birkaç saniye tutularak çizdirilen basınç-zaman
trasesinden ölçülebilir(Şekil 2). Burada plato basıncının 30-35 cm H2O’un üzerine
çıkmamasına dikkat edilir. Ancak göğüs duvarı kompliansı düşük olan hastalarda
yani abdominal distansiyonu ve asiti olan sekonder ARDS’li hastalarda artan karıniçi
basıncın toraksa yansıması plato basıncının yüksek ölçülmesine neden olabilir. Bu
hastalarda plato basıncının 40-45 cmH2O gibi biraz daha yüksek düzeylere
çıkmasına izin verilebilir. Bu düzeylerde havayolu basınçlarını sürdürebilmek için
gerekli olan tidal volüm genellikle 6-8mL/kg civarındadır.
Üst dönüm
noktası(Aşırı gerilme)
V
o
l
ü
m
Basınç
Alt dönüm
Noktası(PEEP)
Şekil I Basınç volüm eğrisi ve alt ve üst dönüm noktaları
3
Şekil II Havayolu basıncı ve zamantrasesinde plato basıncı ölçümü
PEEP düzeyinin ayarlanması:
PEEP’in oksijenizasyonu düzeltme mekanizmaları; ekspiryum sonunda akciğer
volümlerini artırmak, atelektatik alveolleri açmak, atelektatik alveollerin perfüzyonunu
azaltmak, V/Q oranını düzeltmek, intrapulmoner şantı azaltmakladır.
PEEP ayarlaması yapılırken genellikle alt dönüm noktasının 2 cmH2O
üzerinde olacak şekilde ayarlanması önerilmekle beraber pratikde bu çok mümkün
olamamaktadır. Genellikle PEEP düzeyini 10 cmH2O civarına ayarlayıp havayolu
basınçları<35 cmH2O, max FiO2<%60, arteriyel O2 saturasyonunun> %90 civarında
tutulması amaçları çerçevesinde 2 cm H2O artırıp azaltmak optimal yaklaşım
olacaktır.
ARDS’li bir hastada uygulanan PEEP’in farklı akciğer bölgelerinde etkisi farklı
olacaktır. Sırtüstü yatan bir hastada akciğerlerin ventral bölgeleri aşırı gerilip
ventilasyon azalırken, orta bölgelerde kimi alveoller aşırı gerilecek ancak kapanma
eğiliminde olanlar stabilize olacaklardır. Dorsal akciğer bölgelerinde ise atelektatik
akciğerler açılacaktır. Bu etkiler henüz fibrozizin olmadığı erken dönemde daha
belirgin olarak görülür.
PEEP’in ARDS akciğerinde ortaya çıkan etkisi atelektatik akciğerleri açmaktan
çok açık olan alveolleri açık tutmaya devam etmektir.
Bir diğer PEEP titrasyon yaklaşımı PEEP’i basamaklı olarak 5-10-15 cmH2O
düzeylerine çıkarmak ve bu sırada yapılan recruitment’ı değerlendirmektir. Bu işlem
sırasında dakika ventilasyonu sabit tutulurken PaCO2 cevabı oldukça yararlı bilgiler
verebilir. PEEP düzeyi artıyorken PaO2 de artıyor fakat PaCO2 düşüyorsa bu
atelektatik alveollerin etkili bir şekilde açıldığına işaret ederken PaO2 artıyorken
PaCO2’inde artması bazı bölgelerde atelektazilerin açılmasına rağmen dependent
olmayan bölgelerde aşırı havalanma gerilme olduğuna işaret eder. Bütün bu işlemler
sırasında hastanın hemodinamisine dikkat etmek gerekir.
Son olarakda komplians ölçülerek PEEP’in kompliansın en iyi olduğu noktaya göre
ayarlanması denenebilir.
CL = VT/(Ppl - PEEP)
CL = akciğer kompliansı, VT = tidal volüm, and Ppl = plato basıncı
4
Ancak hiçbir koşulda 15 cmH2O düzeyinden daha yüksek düzeylerde PEEP
hastalara yararlı olmayacaktır ve bu düzeyin üzerine çıkılmamalıdır.
Kullanılan modlar:
ARDS’de belirtilen amaçlara ulaşmak için herhangi bir mod kullanılabilir
bunlardan herhangi birinin diğerine üstünlüğünü gösteren veriler henüz yoktur. Bu
amaçla assist-kontrol, intermittan mandatory ventilasyon gibi volüm sikluslu modlar,
basınç kontrollü, basınç destekli gibi basınç sikluslu modlar veya çok daha farklı
inverse ratio ventilation, high-frequency ventilasyon, airway pressure release
ventilation, proportional assist ventilation gibi yeni modlar kulanılabilir. Volüm sikluslu
modlarla tidal volüm ve dakika ventilasyonu garantilenirken basıncı kontrol altına
almakta zorluk çekilebilir. Basınç kontrollü ventilasyonda ise basınçlar rahatlıkla
kontrol altına alınabilirken tidal volüm ve dakika ventilasyonu komplians ve
resistansla değişir(7,8).
Hiperkapniye izin verilmesi ve minimuma indirilmesi:
ARDS’li hastalarda akciğerleri koruyucu mekanik ventilasyon stratejileri
çoğunlukla beraberinde hiperkapni problemini de getirmektedir. Düşük tidal volüm,
yüksek PEEP hastalıkta zaten artmış olan ölüboşluk solunumunu daha da artırmakta
ve hiperkapniye neden olmaktadır. Hiperkapni direk olarak vücudun karbondioksit
üretimi ile ilişkili olduğu için öncelikle CO2 üretimi azaltılmaya çalışılmalıdır. Bunun
için nutrisyonla verilen karbonhidratların kontrol altına alınması, aşırı kas aktivitesinin
kontrol altına alınması için gereğinde sedasyon paralizi yapılması, ateşin düşürülmesi
bir miktar yararlı olabilir. Bunun dışında eğer ciddi oksijenizasyon problemi yoksa
PEEP düzeyinin azaltılması, plato basıncı 30 cmH2O’yu geçmeyecek şekilde tidal
volümün arttırılması, solunum sayısının oto-PEEP’e neden olmayacak şekilde 2030/dk arasında ayarlanması, oto-PEEP’in ortadan kaldırılması, hipovoleminin ve
pulmoner perfüzyon basıncının sıvı yüklenmesine ve akciğer ödemine neden
olmayacak şekilde düzeltilmesi ve son olarak da eğer tüm bu önlemlere rağmen CO2
düşürülemiyorsa bir miktar hiperkapniye kontrollü olarak izin verilmesi yapılabilecek
başlıca şeylerdir. Bu hastalarda CO2’in kontrollü olarak 60-70 mmHg ve hatta daha
yüksek düzeylere çıkmasına izin verilmesine permissive hiperkapni denilir. Bu
uygulama sırasında CO2’in saatte 10 mmHg’dan fazla yükselmesine izin vermemek
gerekir. Bir diğer önemli konu respiratuvar asidozun ciddi komplikasyonlara neden
olabileceği hastalarda uygulanmamasıdır. Respiratuvar asidozun hücresel metabolik
fonksiyon bozukluğuna, myokard kontraktilitesinde azalmaya, koroner ve sistemik
vazodilatasyona, pulmoner vazokonstriksiyona, serebral vazodilatasyon ve
intrakranial basınç artmasına ve renal vazokonstriksiyona neden olduğu
unutulmamalıdır. İntrakranial ödem, kitle, kanama, koroner iskemi problemi olan
hastalarda hiperkapniye izin vermemek gerekir.
Atelektazik Akciğerleri Açma Manevraları (Recruitment manevraları):
Düşük volümlerle mekanik ventilasyon alveollerin kollabe olmasına ve
atelektazilere neden olabileceğinden bu atelektazilerin açılması ve oluşumunun
önlenmesine yönelik recruitment manevraları akciğerleri koruyucu mekanik
ventilasyon stratejilerinin önemli bir bölümünü oluşturmaktadır.
ARDS’de akciğerlerde atelektaziler kompresyon ve absorbsiyon atelektazisi
olmak üzere 2 yolla oluşmaktadır. Kompresyon atelektazileri daha çok akciğerlerin
dependent bölümlerinde ödemli ağır akciğerler ve kalbin ağırlığı ile oluşmaktadır.
Bunlar ARDS’nin daha çok erken döneminde olur ve düşük tidal volüm ve PEEP
düzeylerine bağlıdır. Burada kompresyon daha çok küçük havayollarında olup
5
alveollerde bir miktar hava olabilir ve bu atelektaziler 12-20 cmH2O gibi nisbeten
düşük transmural basınçlarla açılabilir(9,10).
Absorbsiyon atelektazilerinde alveollerdeki gazın tamamen kana diffüzyonu ile
alveollerde hiç gaz kalmaması ve total kollaps söz konusudur. Burada alveolleri
açmak için gereken transmural basınç 30 cmH2O’dan fazladır(Transmural basınç
havayolları ve alveolleri açmak için gerekli basınç düzeyi olup alveolar ve plevral
basınç farkına eşittir. Havayollarına uygulanan basınçla akciğer ve göğüs duvarı
elastansının bir fonksiyonudur). Bununla beraber basınç-volüm eğrisinin inspiryum ve
ekspiryum kollarının farklı olduğu göz önüne alınırsa atelektatik alveoller bir kez
açıldıktan sonra onları açık tutmak için gerekli basıncın çok daha düşük olduğu
belirgindir.
ARDS’li hastalarda atelektatik alveolleri açmak için gerekli basınç düzeyleri
onları açık tutmak için gerekenden oldukça yüksektir. Bununla beraber bu alveollerin
tekrar atelektaziye gitme eğilimi de oldukça yüksektir. Bu nedenle normal mekanik
ventilasyon uygulamasına ilaveten belirli aralıklarla özellikle de hastaların
sekresyonlarının aspirasyonu gibi nedenlerle ventilatörden ayrılmalarından sonra
atelektazileri açma manevralarının(recruitment manevrası-RM) yararlı olduğu
gösterilmiştir. Bu hastalarda RM’ları şant fraksiyonunu azaltarak oksijenizasyonu
düzeltir, akciğer volümlerini devam ettirir ve atelektazileri azaltırlar. Henüz bu
manevraların ne sıklıkla, hangi basınç düzeylerine kadar, ne süreyle ve ne şekilde
yapılması gerektiğine dair bir görüş birliği yoktur. Yine primer ARDS’li olgularda esas
olay atelektaziden çok konsolidasyon olduğu için ve lezyonların dağılımının heterojen
olması nedeniyle yapılması önerilmemektedir. Bir diğer önemli konu son derece
deneyimli ellerde dahi fatal olabileceğinin daima akılda tutulmasıdır.
Pron pozisyon- Yüzüstü pozisyon
Sırtüstü yatan ARDS’li hastada akciğerlerin özellikle altta kalan dorsal
bölgeleri bir yandan üstteki ödemli akciğerlerin diğer yandan da kalbin ağırlığı altında
kaldıkları için bu bölgelerde atelektazi çok daha fazla görülür. Bu hastalarda kalp
duvarları da ödemli ve sağ kalp genişlemiş olduğu için kalbin ağırlığı da normal
kişilerden %27 daha fazladır.
Yapılan çalışmalar pron pozisyonda akciğerlerin dorsal bölgelerinin daha iyi
havalandığını ve oksijenizasyonun düzeldiğini göstermiştir. Sırtüstü yatan hastada
göğüs duvarının ventral kısmında komplians oldukça iyidir ve buna bağlı olarak tidal
volümün büyük bir kısmı akciğerlerin zaten iyi havalanmakta olan ventral bölgelerine
yönelir. Pron pozisyonda ise göğüs duvarının ventral bölümünde komplians azalır ve
dorsal bölgelerde komplians biraz daha düzelir ve tidal volüm bu bölgelere yönelir.
Sonuçta oksijenizasyon düzelir ve CO2 atılımı artar(11).
Pron pozisyona cevap ARDS’nin erken dönemlerinde ve sekonder ARDS’de
daha iyidir. Sekonder ARDS’de esas problem interstisyel ödem ve atelektazidir.
Primerde ise esas olay konsolidasyondur ve yapılan çalışmalar primer ARDS’de pron
pozisyon ve RM cevabının iyi olmadığını göstermektedir(12).
Patogenez morfoloji ilişkisi ve primer ve sekonder ARDS arasındaki
farklılıkların özetlenmesi:
Son yıllarda yapılan çalışmalar aspirasyon pnömonisi gibi direk hasara bağlı
ARDS’de akciğer mekaniklerinin farklı olduğunu ve atelektazilerin açılma(recruitment)
potansiyelinin abdominal sepsis gibi indirek hasara bağlı ARDS’den daha az
olduğunu göstermiştir. Direk hasarda etken havayolu ile gelir ve konsolidasyona bağlı
multifokal değişiklikler ve nonhomojen görünüm söz konusu iken indirek hasarda
etken hematojen yolla gelir ve interstisyel ödeme bağlı daha diffüz ve homojen bir
görünüm söz konusudur. Abdominal patolojiye bağlı alt loblarda belirgin atelektaziler
6
söz konusudur. Primer ve sekonder ARDS’li hastalarda dikkat edilmesi gerekli bir
diğer konu total akciğer kompliansının paylaşımının değişmesidir. Normalde total
akciğer kompliansının yarısını akciğer diğer yarısını ise göğüs duvarı kompliansı
oluşturur. Primer ARDS’de esasen akciğer kompliansı azalırken sekonder ARDS’de
göğüs duvarı kompliansı azalır. Sadece total akciğer kompliansına bakıldığında
arada fark yokmuş gibi görünmekle beraber ayrı ayrı hesaplandıklarında belirgin fark
vardır. Sekonder ARDS’li hastalarda intraabdominal basınç ölçümü göğüs duvarı
kompliansındaki azalmanın tahmin edilmesine yardımcı olabilir(13). Bu mesane içi
basınç ölçülerek kolaylıkla tahmin edilebilir. Normalde 5-10 cmH2O’dur.
İntrabdominal sepsis veya diğer sekonder ARDS’ye neden olan abdominal
patolojilerde artar. Yine bu nedenlerle primer ARDS’li hastalarda uygulanan yüksek
PEEP düzeyleri kalp boyutlarında değişikliğe neden olmazken(kalbin etrafında plevral
basıncın düşük olması nedeniyle), sekonder ARDS’de kalp boyutları belirgin olarak
küçülür(göğüs duvarı kompliansı azaldığı için intraplevral basınç artar). Sonuçta her
iki patolojik durumda yüksek PEEP düzeylerine hemodinamik cevap farklı olacaktır.
Primer ARDS’de esas problemin konsolidasyon, sekonderde ise interstisyel
ödem ve atelektaziler olduğu göz önüne alınırsa her iki durumda uygulanacak
mekanik ventilasyon yönteminin aynı olamayacağı açıktır. Bir diğer önemli fark primer
nonhomojen dağılım gösterme eğilimindeyken sekonderde pulmoner infiltratların
nisbeten daha homojen dağılım göstermesidir. Bu nedenlerle primer ARDS’li hastada
yüksek PEEP düzeylerinden(>10 cmH2O), RM’dan kaçınılmalıdır(14). Yine pron
pozisyon bu hastalarda daha az yararlı olacaktır(Tablo 2).
Yapılan çalışmalarda multisistem organ yetmezliği ile seyreden ARDS’ler ile
karşılaştırıldığında pnömoniye bağlı olarak gelişen ARDS’de refrakter hipoksemiye
bağlı ölümlerin çok daha fazla olduğunu gösterilmiştir(15).
Tablo II PULMONER VE EKSTRAPULMONER ARDS ARASINDAKİ FARKLAR
PRİMER-PULMONER
SEKONDER-EKSTRAPULMONER
Etyolojik ajan havayoluyla gelir
Radyolojik gölgeler heterojendir
Konsolidasyon hakimdir
Akciğer kompliansı daha çok azalır
Etyolojik ajan dolaşımla gelir
Radyolojik gölgeler homojendir
İnterstisyel ödem, atelektaziler
Göğüs duvarı kompliansı daha çok azalır
azalır
Karıniçi basınç genellikle artmıştır
Yüksek PEEP hemodinamiyi bozar
Yüksek PEEP yararlıdır
RM yararlıdır
Prone yararlıdır
Karıniçi basınç genellikle normaldir
Yüksek PEEP hemodinamiyi bozmayabilir
Yüksek PEEP zararlı olabilir
RM zararlı olabilir
Prone yararlı değildir
DESTEK TEDAVİSİ
Hemodinamik destek tedavisi:
Her ne kadar sıvı kısıtlanması ve akciğer ödeminin azaltılarak
oksijenizasyonun düzeltilmesinin ARDS’li hastalarda yararlı olduğunu gösteren
çalışmalar mevcutsa da sıvı kısıtlamasının kardiyak outputu düşürdüğü ve organların
perfüzyon ve oksijenizasyonunu azalttığını gösteren çalışmalarda mevcuttur. Sonuçta
uluslararası uzlaşı konferansı raporunda belirtilen, zamanında sıvı resusitasyonu ve
hemodinaminin normale getirilmeye çalışılması esastır(16). Başlangıçta öncelikle
intravasküler volümün normale getirilmesi esastır. Bunun kristaloidlerle mi yoksa
7
kolloidlerle mi yapılması gerektiğine dair kesin veriler yoktur. Bu tedaviler sırasında
kan Hb düzeyinin 10 g/dL nin üzerinde tutulmaya çalışılması gerekir. Santal venöz
basınç 4-12 mmHg üzerinde veya pulmoner arter wedge basıncı 6-14 mmHg
arasında ise bu genellikle yeterli hidrasyona işaret eder ve hala hastanın kan basıncı
düşükse ortalama kan basıncını 55-65 mmHg düzeylerinde tutmak için vazopressör
vermek gerekir. Özellikle verilmesi gerekli belli bir vazopressör yoktur. Sıvı ve
vazopressör tedavisi organ perfüzyonunun klinik indeksleri olan, idrar çıkımı , kan
pH’sı, baz defisiti ile takip edilebileceği gibi pulmoner hipertansiyonu ve sol kalp
yetmezliği olan hastalarda pulmoner arter kateteri kardiak output ve wedge basıncı
değerlendirme imkanı vererek daha yararlı olabilir.
Hidralazin ve nitrik oksit gibi bazı vasodilator maddelerin yararlı olabileceğini
gösteren çalışmalar olmakla beraber henüz ARDS’nin standart tedavisinde yerleri
yoktur.
ARDS’li hastalarda enfeksiyonların tedavisi:
ARDS’li hastalarda enfeksiyonların tedavisi üç farklı şekilde karşımıza çıkacaktır.
Sekonder ARDS’li hastalarda abdominal sepsis, üriner enfeksiyonlar gibi
enfeksiyonun primer kaynağının tedavisi hastalığın tedavisi için çok önemliyken
primer ARDS’li hastalarda ağır toplum kökenli pnömoni gibi esas olayın tedavisi
büyük önem taşımaktadır. Bunlara ilaveten ve yine çok önemli olarak hastalığın
ilerleyen dönemlerinde bir komplikasyon olarak ortaya çıkan ventilatöre bağlı
pnömonilerde hastalığın seyrini oldukça etkiler. Hastalarda ventilatöre bağlı pnömoni
hastalığın yaklaşık 7. gününde ortaya çıkar ve görülme sıklığı çeşitli çalışmalarda
%15-60 arasında değişmektedir. İlginç olarak tüm bu çalışmalarda ventilatöre bağlı
pnömoni mortalite ile ilişkili bulunmamıştır. Tanı amacıyla bronkoskopik yöntemlerin
mi yoksa endotrakeal aspirat kültürlerinin mi kullanılması gerektiğine dair bir görüş
birliği olmamakla beraber kültür sonucunu beklemeden ve yoğun bakım ünitesinin
florası ve direnç paterni göz önüne alınarak başlanacak ampirik antibiyotik tedavisinin
önemi tartışmasızdır.
Beslenme:
ARDS’li hastalarda genellikle enteral nutrisyon uygulaması için bir kontrendikasyon
yoksa bu yolun tercih edilmesi aksi taktirde parenteral nutrisyon verilmesi
önerilmektedir. Verilen enteral nutrisyon solüsyonunun içeriğinden(lipitten zengin
solüsyonların tercih edilmesi gibi) çok hastaya gereksiniminden daha fazla miktarda
kalori vermemek esastır. Bununla beraber son yıllarda yapılan bazı çalışmalar
immünonutrisyonun(arginin, glutamin, ribonükleotitler ve omega-3 yağ asitlerinden
zengin solüsyonlar) özellikle de argininden zengin solüsyonların yoğun bakım
enfeksiyonlarını azalttığına işaret etmektedir. ARDS’li hastalarda yapılan bir diğer
çalışmada balık yağı, gama linolenik asit ve antioksidanlardan zengin bir solüsyonun
bu hastalarda oksijenizasyonu düzelttiği, mekanik ventilasyon süresini kısalttığı, diğer
organ yetmezliklerini azalttığı ancak mortaliteyi etkilemediğini göstermiştir(17,18).
DİĞER TEDAVİ YÖNTEMLERİ:
ARDS’li hastalarda oksijenizasyonu düzeltmek için çok sayıda tedavi yöntemi
üzerinde oldukça çok sayıda çalışma yapılmış olmakla beraber bunlardan çoğunun
klinik yararı gösterilememiş ve rutine girememiştir. Bunlar: Trakeal gaz insuflasyon,
inhaler nitric oksit tedavisi, sürfaktan replasman tedavisi, likit ventilasyon,
ekstrakorporeal oksijenizasyon veya CO2 removaldır(19).
8
KARDİYOJENİK AKCİĞER ÖDEMİ TEDAVİSİ
Kardiyojenik akciğer ödeminde tedavi neden olan spesifik sendroma göre değişir(20).
Akut koroner sendromda tedavi:
Akut myokard enfarktüsü şüphesinde acil kardiyoloji konsültasyonu istenmesi ve
hastanın durumuna göre trombolitik tedavi veya kardiak kateterizasyonla
revaskülarizasyon düşünülmelidir. ST segment yüksekliği ile birlikte olmayan akut
koroner sendromlarda düşük molekül ağırlıklı heparin veya glikoprotein GPIIb/IIIa
reseptör blokürlerinin ölüm veya myokard enfarktüsünü azalttığı gösterilmiştir.
Kardiyojenik Şok
Hipotansiyon(Sistemik kan basıncı<90 mmHg), hipoperfüzyon(kardiak indeks<
2L/dk) ve konjesyon varlığında(pulmoner kapiller wedge basıncı>20 mmHg) kliniği ile
seyreden akut kardiyojenik şokda mortalite %85 in üzerindedir. Bu durumda hasta
hızla değerlendirilip hipotansiyonun diğer nedenleri ekarte edilmelidir. Neden akut MI
sa derhal kalp kateterizasyonu yapıp reperfüzyon düşünülmelidir(21). Bu hastalarda
yapılan son çalışmalardan birinde trombolitik tedavi ve intraaortik balonla
karşılaştırıldığında akut anjioplasti veya coroner arter by-pass graft(CABG)
cerrahisinin mortaliteyi %88 den %45 e indirdiği gösterilmiştir.
Aşağıda verilen düzeltilebilir mekanik lezyonlar transtorasik EKO ile kolaylıkla
saptanabilir.
Akut ventriküler septal defekt
Serbest duvar rüptürü
Ciddi mitral regürjitasyona neden olan chordae tendineae veya papiller kas rüptürü
Akut aort yetmezliği
Akut aort disseksiyonu
Akut protez valv obstrüksiyonu veya yetmezliği
Aort diseksiyonundaki yapısal anormallikler ve protez kapakların disfonksiyonunda
MRI veya TEE yapısal anormalliği daha iyi gösterebilir.
Diyastolik fonksiyon bozukluğu:
Diastolik kalp yetmezliği kalp yetmezliği bulgu ve belirtileri ile seyreden ancak
ejeksiyon fraksiyonunun normal olduğu(>%50) ve kalbin diyastolik fonksiyonunun
bozulduğu bir sendromdur. Tek başına veya sistolik kalp yetmezliği ile birlikte
bulunabilir. Bu konuda tanıdaki zorluklar nedeni ile randomize kontrollü çalışmalar
sınırlıdır(22,23).
Tedavide 3 amaç vardır. Birincisi istirahatte ve egzersizde pulmoner venöz basıncı
azaltarak semptomları tedavi etmektir. Tedavinin ikinci amacı diyastolik kalp
yetmezliğine neden olan koroner arter hastalığı, hipertansif kalp hastalığı, aort
stenozu gibi patolojilerin tedavisidir. Üçüncü amaç da altta yatan mekanizmayı
hedefleyen tedavidir.
9
Diyastolik kalp yetmezliği tedavisi
Semptomlara yönelik tedavi
Pulmoner venöz basıncın azaltılması
Sol ventrikül volümünün azaltılmaı
Atrial kontraksiyonları devam ettirilmesi
Taşikardinin önlenmesi
Egzersiz toleransının düzeltilmesi
Pozitif inotropik ajnların dikkatli kullanılması
Farmakolojik olmayan tedavi
Sodyum kısıtlanması ve volüm yüklenmesinin önlenmesi
Sıvı kısıtlanması ve volüm yüklenmasinin önlenmesi
Orta şiddette aerobik egzersizler yaparak kardiyovasküler performansın
düzeltilmesi ve iskelet kaslarının fonksiyonlarının devam ettirilmesi
Farmakolojik tedavi
Loop diüretikleri, tiazidler spiranolakton
Uzun etkili nitratlar
Beta blokürler
Kalsiyum kanal blokürleri
Renin-anjiotensin aldosteron antagonistleri(ACE inhibitörleri,
Anjiotensin II reseptör blokürleri, aldosteron antagonistleri)
Hastalığa Yönelik Tedavi
Myokardial iskemiden korunulması ve tedavisi
Ventrikül hipertrofisinden korunma ve tedavisi
Mekanizmaya yönelik tedavi
Myokardial ve ekstramyokardial mekanizmaların modifiye edilmesi
İntraselüler ve ekstraselüler mekanizmaların modifiye edilmesi
Sistolik ve diyastolik kalp yetmezliğinin farmakolojik tedavisi arasındaki farklılıklar
Genellikle her iki kalp yetmezliğinde kullanılan ilaçlar bir ikisi dışında aynıdır. Ancak
kullanılış amaçları ve dozları tamamen farklıdır. Örneğin Beta blokürler her iki kalp
yetmezliğinde de kullanılmakla beraber diyastolik kalp yetmezliğinde kalp hızını
azaltmak, diyastol süresini uzatmak ve egzersize hemodinamik cevabı düzeltmek
amacı ile kullanılırken, sistolik kalp yetmezliğinde kronik olarak inotropik durumu
artırmak ve sol ventrikü remodellingi modifiye etmek için kullanılırlar.Sistolik kalp
yetmezliğinde Beta blokürleri uzun sürede yavaşça ve dikkatli olarak titre etmek
gerekirken diyastolik kalp yetmezliğinde bu gerekli değildir.
Yine diüretikler sistolik kalp yetmezliğinde oldukça yüksek dozlarda kullanılırken
diyastolik kalp yetmezliğinde çok daha düşük dozlarda kullanılır. Diltiazem, nifedipin
verapamil gibi kalsiyum kanal blokürleri sistolik kalp yetmezliğinde kullanılmazken
diyastolik kalp yetmezliğinde yararlı olabilirler.
MEDİKAL TEDAVİ
Günümüzde elimizdeki randomize kontrollü çalışmaların çoğu sistolik fonksiyon
bozukluğu olan hastalarda yapılmıştır. Akut dekompanse kalp yetmezliğinde
tedavinin amacı hemodinamiyi stabilize etmek ve semptomları azaltmaktır.
Nitratlar:
Dilaltı, oral veya intravenöz nitratlar eksojen nitrik oksit aracılığı ile endotelden
bağımsız vazodilatör etki yaparlar. Arteriolar resistans ve venöz kapasitans
damarların vazodilatasyonu etkin olarak kalbin yükünü azaltır, sol ventrikül duvar
stresini azaltır, koroner arter konstrüksiyonunu düzeltir, kan akımını kollaterallere
yönlendirerek myokardiyal iskemiyi azaltır. Parenteral vazodilatörlerden nitrogliserin
10
ve nitroprisst akut kalp yetmezliğinde oldukça sık kullanılır.Nitrogliserin daha çok
myokard iskemisi veya infarktüsü sonucu gelişen pulmoner vesistemik konjesyonda
kullanılıp esasen kapasitans damarlara etkili olduğu için volüm klerensini artırmaz ve
sistemik volüm yüklenmesine neden olabilir. Nitroprussit ise potent arterioler
vazodilatör olması nedeniyle sistemik kan basıncı yüksek ve pulmoner ödemi olan
hastalarda tercih edilir. Toksik metabolitlerinin birikimi nedeniyle uzun süre
kullanılamaz.Morfin sülfat akut akciğer ödeminde oldukça etkili bir venodilatör
olmasına rağmen solunum problemi olan hastalarda solunumu baskılayabileceği
akıldan çıkarılmamalıdır.
Diüretikler:
İntravenöz diüretikler akut konjesyonda akut semptomları azaltırlar, kronik
kullanımlarında ise preloadu azaltarak biventriküler dilatasyonu geciktirirler. Akut kalp
yetmezliğinde oral kullanımları etkili değildir. Loop diüretikleri Na, K, 2Cl
cotransporterı reversible olarak inhibe eder ve kalp yetmezliğine bağlı akut akciğer
ödeminde çok daha etkilidir(24). Bolüs infüzyondan sonra dakikalar içinde pulmoner
kapiller wedge basıncı azalır ve venöz kapasitans artar. Refrakter kalp yetmezliği
veya diüretik resistansında reboundu önlemek için furosemid infüzyonla verilebilir
veya matolazon veya spiranolakton gibi farklı bölgeye etki eden ilaçlar verilebilir.
İntravasküler volüm yüklenmesi olan kalp yetmezlikli hastalarda sistemik kan basıncı
düşük dahi olsa bu tedavi diyastolik intrakaviter basıncı veya mitral regürjitasyonu
azaltarak kardiak performansı düzeltebilir.
Vazodilatörler:
Vazodilatörler kalp yetmezliğinde nörohümoral ve hemodinamik cevapları düzeltirler,
iyi tolere edilirler, semptom ve bulguları azaltırlar, fonksiyonel bozulmanın derecesine
bağlı olarak mortaliteyi %15-40 oranında azaltırlar. Kaptopril, enalapril, trandolapril ve
ramipril gibi ACE inhibitörlerinin uzun süreli morbidite ve mortalite üzerine etkisi çok
iyi gösterilmekle beraber başlangıçta ACE inhibitörü başlanan hipovolemik ve
hiponatremik hastalarda hipotansiyon ve böbrek fonksiyonlarında bozulma daha sık
görülmektedir. Bu durumda diüretikler azaltılmalı veya prerenal azotemi tolere
edilmelidir.
İsosorbit dinitrat ve hidralazin kombinasyonu ACE inhibitörlerini tolere edemeyenler
için alternatif olabilir morbidite ve mortalite yararları ACE inhibitörlerinden az
plasebodan fazladır. Nifedipin, nikardipin ve diltiazem gibi kalsiyum kanal blokürleri
morbidite ve mortaliteyi kötüleştirebilir.
Sodyum nitroprussitpotent vazodilatördür ve vasküler resistans ve oksijen tüketimini
azaltır ve kardiak outputu artırır özellikle ciddi valvüler regürjitasyon ve sistemik
hipertansiyona bağlı akciğer ödeminde oldukça etkilidir. Siyanid intoksikasyonu ve
sistemik kan basıncında hızlı düşme önemli yan etkileridir.
Malign hipertansiyona bağlı akciğer ödeminde dopamin antagonistleri(DA1)
fenoldopam siyanid toksisitesi yapmadan ve renal kan akımını düzelterek
vazodilatasyon yapan diğer bir alternatiftir.
Beta adrenerjik blokürler:
Kronik tedavide bu ilaçlar kalp yetmezliğindeki kötüleşmeleri ve hastaneye yatışları
azaltıp, sürviyi uzatatırlar. Ancak hastalar akut kalp yetmezliği atağı ile yoğun bakım
ünitesine yatırıldıkları zaman beta blokür başlanmamalı eğer kullanıyorlarsa doz
yarıya indirilmelidir.
11
İnotroplar:
Akut konjestif kalp yetmezliğinde Pulmoner arter kateteri ile elde edilen hemodinamik
bulgular rehberliğinde parenteral inotropik vermek gerekebilir. İnotroplar kardiak
output ve böbrek kan akımını geçici olarak düzeltirler . Dobutamin potent inotropik,
hafif kronotropik ve vazodilatördür ve bu etkileri 1 2 ve 2 reseptörler aracılığı ile
gerçekleştirir. 10 g/kg/dk dan daha düşük dozlar taşikardi, ventriküler aritmi
myokard iskemisi gibi yan etlilere daha az neden olur. 48-72 saat sonra meydana
gelen ventrikül fonksiyonu ve semptomlardaki düzelme haftalar ve aylar boyunca
devam edebilir. Uzun süreli devamlı infüzyon morbiditayi düzeltmeksizin mortaliteyi
artırabilir. Ancak transplant öncesi dönemde bu şekilde kullanımı önerilmektedir.
Düşük doz dopamin(2-5 g/kg/dk) 2 reseptörleri uyararak ventriküler kontraksiyonu
düzeltir ve renal kortikal kan akımını ve diürezi arttırır, daha yüksek dozlarda 1
adrenerjik reseptörleri uyararak perifrik arterioler konstriksiyona, afterloadda, duvar
stresi ve myakard oksijen tüketiminde artmaya neden olur. Bu birlikte verilen
nitroprussit veya nitrogliserinle dengelenebilir.
Milrinon, amrinone gibi yeni fosfodiesteraz inhibitörleri(PDI) damar düz kası ve
myositlerdeki siklik adenozin monofosfatın yıkımını önleyerek potent inotrop ve
vazodilatör etki gösterir. Sistemik vasküler resistans üzerine bu etki myokardın O2
tüketiminin artmasını engeller ve pulmoner vasküler resistansı azaltarak sağ
ventrikülün yükünü azaltır.Sepsisli ve hipovolemik hastalar bu ilaçların periferik
etkilerini tolere edemezler.
Digoksin nörohumoral ve elektrofizyolojik etkilerle atrial fibrilasyondaki veya sinüs
ritmindeki hastalarda akut olarak hemodinamiyi düzeltir kronik olarakda hastaneye
yatışları azaltır. En son çalışmalarda digoksinin mortalite üzerine etkisi nötral
çıkmıştır. Bu kalp yetmezliğine bağlı mortalitede azalmanın aritmilere bağlı ölümlerde
artma ile dengelenmesi sonucudur.Akut koroner sendromlarda iskemi aritmi eşiğini
düşüreceği için digoksin başlanmamalıdır.
DİĞER TEDAVİLER
Pozitif Basınçlı ventilasyon:
PEEP’le birlikte yapılan pozitif basınçlı ventilasyon ödemli akciğer dokusunu açar,
akciğer kompliansı ve gaz değişimini düzeltir ve solunum işini azaltır. Preloadu ve sol
ventrikül afterloadunuda azaltır.
Mekanik ventriküler destek:
Akut MI, valvüler regürjitasyon,VSD gibi inotroplara rağmen devam eden nisbeten
reversible şok durumlarında intraaortik balon(IABP)tanı ve tedavi girişimleri sırasında
kalbe zaman tanıyabilir. Floroskopi altında perkütan olarak yerleştirilebilir. Aort
diseksiyonu, ciddi aort yetmezliği ve trombostopenide kontrendikedir.
Kardiak Transplantasyon:
YBÜ sonrası bakım:
Hastalar oral ACE inhibitörleri, Beta blokürler, diüretik ve digoksinle stabilize
edilmelidir. Atrial fibrilasyonu, embolik olayları, sol ventrikül trombüsü olan ve
EF<%20 olan hastalarda warfarin yararlı olabilir.
12
KAYNAKLAR
1- Amato, MBP, Barbas, CSV, Medieros, DM, Magaldi RB, Schettino GP, LorenziFilho G, Kairalla RA, Deheinzelin D, Munoz C, Olivera R, Takagahi TY, Carvalho
CRR. Effect of a protective-ventilation strategy on mortality in the acute respiratory
distress syndrome. N Engl J Med 1998; 338:347.
2-Stewart, TE, Meade, MO, Cook, DJ, Granton JT, Hodder RV, Lapinski SE, Mazer
CD, McLean RF, Rogovein TS, Schouten DB, Todd TRJ, Slutsky AS and the
pressure-andvolume limited ventilation strategy group. Evaluation of a ventilation
strategy to prevent barotrauma in patients at high risk for acute respiratory distress
syndrome. N Engl J Med 1998; 338:355.
3- The Acute Respiratory Distress Syndrome Network.Ventilation with lower tidal
volumes as compared with traditional tidal volumes for acute lung injury and the
acute respiratory distress syndrome. N Engl J Med 2000; 342:1301.
4- Tsuno K, Prato P, Kolobow T. Acute lung injury from mechanical ventilation at
moderately high airway pressures. J Appl Physiol 1990; 69:956-961
5- Dreyfuss D, Saumon G. Ventilator-induced lung injury. Lessons from experimental
studies. A J Respir Crit Care Med 1998;157:294-323
6- Ranieri VM, Suter PM, Tortorella C, Tullio RD, Dayer JM, Brienza A, Bruno F,
Slutsky AS. Effect of mechanical ventilation on inflammatory mediators in patients
with acute respiratory distress sydrome. A randomised controlled trial. JAMA
1999;282:54-61
7- Marini JJ, Crooke PS, Truwit JD. Determinants and limits of pressure preset
ventilation: a mathematical model of pressure control. J Appl Physiol 1989;67:1081-1092
8- Blanch PB, Jones M, Layon AJ, Camner N. Pressure-preset ventilation. Part 1:
Physiologic and mechanical considerations. Chest 1993;104:590-599
9- Marini JJ, Amato MB. Lung recruitment during ARDS. In Marini JJ, Evans TW(Eds).
Update in intensive care and emergency medicine . Berlin: Springer-Verlag 1998;236-257
10- Sottiaux T Lung recruitment and stabilization in ARDS. InVicent JL(Ed). Yearbook
of Intensive Care and Emergency Medicine . Berlin: Springer-Verlag 2001; 418-434
11 -Guerin C; Badet M, Rosselli s, et al. Effects of prone position on alveolar
recruitment and oxygenation in acute injury. Intensive Care Medicine 1999;25:1222-1230
12-Cakar N, Van der Kloot T, Youngblood M, Adams A, Nahum A. Oxygenation
response to a recruitment maneuver during supine and prone positions in an oleic
acid-induced lung injury model. Am J Respir Crit Care Med 2000; 161:1949-1956
13-Gattinoni N, Pelosi P, Suter PM, Pedoto A, Vecesi P, Lissoni. Acute respiratory
distress syndrome due to pulmonary and extrapulmonary disease. Different
sydromes? Am J Respir Crit Care Med 1998; 158: 3-11
13
14-Gattinoni L, Pelosi P, Brazzi L, Valenza F.Acute respiratory distress syndrome.In:
Albert RK, Spiro SG, Jett JR(Eds).Comprehensive Respiratory Medicine. First
Edition. London:Harcourt Brace and Company, 1999; 69.1-69.16
15- Suchyta MR, Clemmer TP, Elliot CG, Orme JF, Weaver LK. The adult respiratory
distress sydrome. A report of survival and modifying factors. Chest 1992; 101:10741079
16- Tissue hypoxia: how to detect, how to correct, how to prevent; consencus
conference: Am J Respir Crit Care Med 1996;154: 1573-1578
17-Gadek J, DeMichele S, Karlstad M, et al Effect of enteral feeding with
eicosapentaenoik acid, gamma-linolenic acid, and antiaxidants in patients with acute
respiratory dystress syndrome. Crit Care Med 1999; 27: 1409-1420
18-Cranshaw J, Griffiths MJD, Evans TW. The pulmonary physician in critical
care.9:Nonventilatory strategies in ARDS. Thorax 2002;57:823-829
19-Cordingley JJ, Keogh BF. The pulmonary physician in critical care.8: Ventilatory
management of ALI/ARDS. Thorax 2002;57:729-734
20-Williams J, Bristow M, Fowler M, Francis G. Guidelines for the evaluationand
management of heart failure. Report on the American College of
Cardiology/American Heart Association Task Force on Practice
Guidelines(Committee on evaluation and Management of Heart Failure). Circulation
2000;92:2764-2784
21-Poppas A, Rounds S. Congestive Heart Failure. Am J Respir Crit Care Med
2002;165:4-8
22- Zile MR, Brutsaert DL New concepts in diastolic dysfunction and diastolic heart
failure:Part I. Diagnosis, prognosis, and measurements of diastolic function.
Circulation 2002;105:1387-1393
23- Zile MR, Brutsaert DL New concepts in diastolic dysfunction and diastolic heart
failure:Part II. Causal mechanisms and treatment. Circulation 2002;105:1503-1508
Kao W, Surjancev BP Management of acute heart failure exacerbation. Critical Care
Clinics 2001;17(2):321-335
24- Kramerb, Schweda F, Riegger G. Diüretic treatment and diüretic resistance in
heart failure. Am J Med 1999;106:90-96
Download