1992 CiVANET DERGiSi DiNi - iLMi EDEBI ÜÇ A YLlK DERGi • Ocak - Şubat - Mart 1992 • Cilt: 28 Sayı: 1 • Diyanet İşleri BU SAYlDA Veda Hutbesi Hz. Muhammed (S.A.S.) ................................... 3 - 6 Yine Azerbaycan Hal it GÜLER . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. 7 - 20 İnsan Haklarına Mukayeseli Hukuk Açısından Kısa Bir Ba- kış ŞAFAK Prof. Dr. Ali .................................... 21 - 27 Başkanlığı Adına İmtiyaz Sahibi Halit GÜLER Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı • Yazı işleri Müdürü Orhan BALCI Süreli Yayınlar Şube Müdürü Kul Haklarına Riayet ........................................... 28 Peygamberimizin Örnek Ahlakı Prof. Dr. İ. CERRAHOGLU .......................... 29- 40 İslamda İnsan Hakları Beyannamesi ................. 41 - 60 • Mali İşler Sorumlu Müdürü Salim GÜNEY Döner Sermaye İşletme Müdürü Batılı Toplumlarda ve İslam'da İnsan Hakları Yrd. Doç. Dr. Yavuz ATAR ........................... 61 - 98 • Yazı Tetkik Kurulu Orhan BALCI İbrahim URAL Ekrem KELEŞ • Yayına Hazırlayanlar Hilal KOÇ Seyfeddin ERŞAHiN Oruç Tutmanın Gerekleri Doç. Dr. Zeki DUMAN ............................... 99 - 102 İnsan Hakları Doç. Dr. M. Üzerine Bazı Tahliller YILMAZ ...................... 103 - 115 Kazım • Dr. Mediha Eldem Sk. No: 35 • Tlf: 435 52 73 06420 Kızılay/ ANKARA Kur'an-a Göre İnanç Hürriyeti Doç. Dr. Şevki SAKA ................................ 117 - 137 • Dizgi ve Baskı Biçem Dizgi Matbaacılık 2. F. Çakmak Sok. 27/4 Tel: 231 22 56 M.N. Ofset Kazım Karabekir Cad. 85/6 • Tel: 341 80 90 İlk Cumhuriyet Meclisinde Dini Yayıncılık Mehmet Bulut ........................................... 139 - 149 29 PEYGAMBERİMİZiN ÖRNEK AHLAKI VE İNSANI ESASLAR Prof.'Dr. İsmail CERRAHOGLU* Yüce Rabbimiz, insanoğlunu yaratılmlışların en seçkini kılmış ve yaratılan onun emrine arnade etmiştir. Nasıl her yaratılan var olduğu andan, bu alemden yok oluncaya kadar çeşitli gelişmeler ve dönemler geçiriyorsa, insanlık ta çeşitli dönemlerini tamamlamak ve olgunlaşmak için, Allah tarafından gönderilen kitaplara ve onların uygulayıcısı olan peygamberlere muhatap olmuştur. Bunların dışında daha pek çok ahlak mürşidleri de gelmiştir. İnsanlık bu ilahi mürşidler tarafından yönlendirilerek çocukluk ve erginlik çağlarını atlatmış, olgunluk, kemal devresine gelince Yüce Rabbımız, geçmiş nübüvvet silsilesini Hz. Muhammed (s.a.s.) de toplayarak, onu, karanlıkları aydınlatan bir nur olarak göndermiştir. Hz. Peygamberden evvel pekçok peygamberler gelmiş, toplumları ıslah etmeye çalışmışlardı. Fakat bunların eserlerini zaman ve çeşitli ihtiraslar yıkmış, insanlığın doğru yoldan çıkmasına ve şaşkınlık içinde bocçalamasına sebep olmuştu. Bu yüzden aile bağları gevşemiş, topluluklar çözülmeye ve insanlık dağılmaya yüztutmuştu. İnsanlar biribirlerini yemeye ve dünyalık maddi şeylere bel bağlamaya ve onlar üzerine atılarak hayatlarını feda etmeye başlamışlardı. İşte böylece dinini ve Allah'ını unutan insanlık gemisinin, tehlikeli denizierin kuduran dalgaları arasında parçalanıp batması mukadderdi. Böyle bir dönemde Hz. Muhammed, asil bir anne ve babadan Mekke'de dünyaya geldi. Onun doğumu ve risaleti, insanlık tarihinde bir başlangıç ve insani faziletierin bir dayanak noktası oldu. Onun insanlığa getirdiği ilim, ahlak, hürriyet, adalet fikirleri herkesin anlayabileceği şekilde sade olduğu kadar büyüktüde. Büyük kişilerin, insanlık tarihi sahnesine çıkmazdan önceki yaşayışlarında takdire şayan olan ve sonraki yaşayışlarının bir başlangıcı sayılabilen ve bir takım özellikler arzeden durumları vardır. Ama bunların çoğunun yaşantıları­ na dair yeterli bilgilere sahip değiliz. Peygamberlerimizin peygamberlikten önceki hayatında, O'nun Allah'ın elçisi olmaya engel teşkil edebilecek hiç bir kötü alışkanlığı yoktu. O hiçbir zaman bir kral veya hükümdar gibi hareket etherşeyi *. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi 30 ismail CERRAHOGLU medi. Daima kendileriyle beraber bulunan kimseler arasında, onlardan biriymiş gibi oldu. Yemesini içmesini, oturup gezmesini, ibadetlerini açık bir şekil­ de dostları arasında yaptı. Sadeliği sevdi, tekellüften nefret etti. Hz. Peygamberin peygamberlikten önceki hayatı ile sonraki hayatı arasında çelişki gibi birşey bahis konusu değildir. Peygamberimizin şahsiyeti, peygamberliğinden önce de, büyük saygı ve takdir toplamıştı. Onun muarızı ve düşmanları bile kendisini alçaltacak bir şekilde yeremiyorlardı. Çünkü onun şahsiyeti o derece gelişmiş, heybeti o derece büyük, mertliği o derece kabarık, emaneti o derece meşhur ve doğru sözlülüğü o derece tanınmıştı ki, kendisine cahiliye devrinde de "esSadiku'l-Emin" lakabı verilmişti. Kısacası düşmanları bile, hakkında doğru­ luk şahadetinde bulundular. Tarihte böyle bir sahneye rastlamak çok nadirdir. Peygamberimizin hayatı herzaman müşriklerin ve düşmanlarının tenkidine maruzdu. Eğer, hayatında herhangi bir kapalılık ve gizlilik olsaydı, onu dillerine dolayıp ağır bir şekilde eleştirirlerdi. Tarih boyunca Hz. Peygamber kadar her yönü ile ilgi duyulmuş ve bilcümle özellikleri -bir bütün halinde- inceden ineeye tesbit edilmiş ikinci bir insan daha bulmak mümkün değildir. Nitekim tarihin tanıdığı din, siyaset, hukuk, mezheb, felsefe, sanat... gruplarının meşhur simalarından hiçbirisi, onun gibi olamamıştır. Bundan böyle de olacağı yok gibi gözükmektedir. Hz. Peygambere ait bu bilgilerin inceden ineeye tesbit edilme keyfiyetini, sahabe adı ile arnlan bereketli nesle borçluyuz. Onlar erkeğiyle kadınıyla, yaşhsıyla genciyle, fakiriyle zenginiyle, Allah'ın elçisi hakkında sahip oldukları bilgi, görgü ve duygu mahsil.lü bilgileri, bıkmadan usanmadan bir "ibadet vecdi" içinde anlatıp nakletmişlerdir. Öyle ki, bugün elimizde bulunan oldukça hacimli "Hadis Külfiyatı" hep onların bu nezih gayretlerinin bereketli meyveleridir. Peygamberlerin en mühim vazifelerinin insanları hidayete sevketmek ve onları irşad etmek olduğu, Kur'an'ın hemen hemen her sahifesinde geçmektedir. Nitekim En'am Suresi'nin 90. ayetinde "Bunlar (Peygamberler) Allah'ın hidayet ettiği kimselerdir, Sen de onların yoluna tabi ol .•. " ifadesinden, insanlı­ ğa gönderilen peygamberlerin vazifelerinin aynı olduğu ve peygamberlerimizin de bu yola tabi olması istenmektedir. Onların hidayetinden ve yollarından maksadın, güzel ahlakları olduğu şüphesizdir. Onların güzel ahiaklarına Kur'an'dan orijinal örnekler bulmak mümkündür. Hz. Nuh'un şükrü, Hz. İbra­ him'in kafidere delil getirmesi, Hz. İsmail'in sözünün eri olması, Hz. İshak'ın hilmi, Hz. Musa'nın ihlası, Hz. Harun'un fasih konuşması, Hz. Lut'un hicreti, Hz.Davud'un Allah'ı zikri, Hz. Süleyman'ın alçakgönüllülüğü, Hz. Zekeriyya'nın ibadeti, Hz. Yahya'nın günahlardan uzak durması, Hz. İsa'nın zühdü, kısacası bunların hepsi Hz. Peygamber (s.a.s.)'de toplanmıştır. Kalem Suresi'nin "Gerçekten sen, büyük bir ahlak üzeresin"(4) ayeti bu hususa işaret etmektedir. Hz. Peygamberin her bakımdan mükemmel oluşu, Yüce Rabbimizin büyük bir mudzesidir. Tarih, hiçbir insanı bu kadar mükemmel olarak kaydet- Peygamberimizin Örnek Ahlakı 31 memiştir. Dünyanın ahlak mürşidleri arasında, Buda, Konfüçyüs, Eflatun, Aristo ve hatta Mesih'in en yüksek yeri işgal ettikleri söylenmektedir. Onların hayatları, yani yaşantıları ile prensipleri arasında nasıl bir münasebet bulunup bulunmadığı asla bilinmemektedir. Halbuki Hz. Peygamber, insanlığa tebliğ ve telkin etmiş olduğu ahlaki um delerin canlı örneğini bizzat kendi yaşayışı ile ortaya koymuş bulunmaktadır. Herkesin kemal ve olgunluğunun yanında bir noksanı, eksikliği bulunduğu halde, O'nun ümm1 oluşu da dikkate alınırsa, hiçbir tahsil ve terbiyenin ulaştıramayacağı bir mükemmeliyet kendisinde görülür. Talim ve terbiye ile insan ne kadar yükselse de, mutlaka bir eksikliği ve noksanlığı olacaktır. Halbuki Allah elçisin de, böyle bir şey bahis konusu değildir. Bu bir mucize değil de nedir? O'nun hayatını tetkik edenler, amelinde, sözünde ve özünde hiç bir noksanlık görmezler ve göremeyeceklerdir. Bu bakımdan O, tarihte insanlara en iyi örnek olmuş ve kıyametekadar da olacaktır. Hz. Peygamberin getirdiği eğitim ve öğretim sisteminin temeli "tebliğ" esasına dayanmaktadır. Bu da işitenin işitmeyene, görenin görmeyene, bilenin bilmeyene, duyduğunu, gördüğünü, bildiğini -ilk fırsatta-aktarması le mümkün görülmüştür. İslam! ilimlerde ve tarih ilminde bu bilgi aktarma işine "rivayet etme" denmektedir. Hz. Peygamber hayatta iken sağlam bir şekilde çalışmaya başlayan bu rivayet usUlü, yani, gelecek nesillere bilgi aktarma sistemi, ileriki devirlerde de, ilerleyen bir tempo ile devam etmiş, hem sözlü, hem de yazılı olarak aktarılan bu bilgiler, kısa zamanda büyük bir birikim meydana getirmiştir. Hz. Peygamberin hayatı baştan sona kadar bir edep, bir örnektir. Onun hayatının bütünlüğünü bir tek ilim prensibi ile kavramak, Onun hakikatını bir ilmin terimleriyle ifade etmek mümkün değildir. Bu bakımdan hadis, siyer, magazı, delail veya hasais ve şernail gibi bilim dalları, sadece Hz. Peygamberi konu edinirken, tefsir, fıkıh ve İslam tarihi, tasavvuf v.s ... gibi bilim dalları, çıkış noktasında ana prensiplerinin çoğunu veya bir kısmını ondan gelen haberlere dayandınr. Kur'an-ı Kerim, Allah'ın kelamını tebliğ eden Hz. Peygamber için, binlerce düşmanının yüzüne karşı "gerçekten sen büyük bir ahlak üzeresin" şeklin­ de haykırmıştı. Bu hakikate rağmen, 1400 senedenberi insafsız bir takım tenkitçiler, Hz. Peygamberi merl)ametsizlikle itharn etmeğe kalkışmışlardı. Halbuki Kur'an, Hz. Peygamberin hayatı ile ilgili olayları ele alırken "sen kaba ve katı yürekli olsaydın, onla11 etrafından dağılıp giderlerdi". Diğer bir ayette de "size kendinizden bir peygamber gelmiştir. Sizin meşakkate uğramanız o.na ağır gelir. Size karşı şefkatlidir. Mü'minler hakkında pek esirgeyici ve bağışlayıcı dır'' huyurulmaktadır. Hatta Hz. Peygamber, dini ve ahlaki yönlerin dışında da incelenecek olursa onun en büyük bir siyası ve kumartdan olduğu görülür. Toplumları idare eden siyasilerin noksan ve hatalı görüşleri, sosyal yapıyı sarsmış ve insanları hüsrana uğratmıştır. Düşmanlarının merhametsizlikle itharn ettikleri Allah elçisi, siyaset bakımından da, öyle güzel hayatı meseleleri ele almıştır ki, insanlar ancak bu esaslarla yükselebilmektedirler. Hz. 32 Peygamberimizin Örnek Ahlakı Peygamberin yaptığı muharebeleri inceleyenler, O'nun savaşlarında bile insarılık için büyük şifalar olduğunu görmüşlerdir. Siyasetinde de, insanlık için hürriyeti temin edici hayati düstürlar görülür. Allah'ın elçisi, Hz. Muhammed, ahlak yönü ile de hiçbir insanın ulaşama­ yacağı ahlaka sahipti. Yukarıda, onun bütün peygamberlere verilen ahlak güzelliklerini kendisinde topladığını söylemiştik. Bu da ne büyük bir mucize olduğunu ortaya koymaktadır. Nitekim Kur'an-ı Kerim daima geçmiş peygamberleri ümmetieri için örnek göstermiştir. Örnek gösterilen peygamberler ve onlara inananlar da, daha sonra geleceklere örnek olarak sunulmuşlardır. Mümtehine Süresi 4. ayetinde "İbralıim'de ve onunla beraber olanlarda sizin için güzel bir örnek vardır .•. " Keza, 6. ayetinde "gerçek şu ki, onlarda sizin için, Allalı'ı ve alıiret gününü uman kimseler için güzel örnekler vardır ... " buyurulmaktadır. Buradan anlaşılıyor ki, Kur'an'da geçen peygamberlerin ve onlara uyanların yaşantıları bizler için uyulması gereken en güzel örneklerdir. Peygamberler sadece kendi kavimlerini ıslah etmek için gönderilmemişlerdir. Onların irşadları bütün insanlık içindir. Bu sebeptendir ki, bütün peygamberlerin ve onlara uyanların yaşantıları, biz müslümanlara örnek olacağı gibi, bütün insanlara da örnektir. Bunun daaa açık ve güzel bir şekli Ahzab Süresi'nin 21. ayetinde "Sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü arzu eden ve Allah'ı çok zikreden kimseler için, Allah'ın Rasiilü'nde güzel bir örnek vardır" denilmek suretiyle, mesele açıklığa kavuşturulmaktadır. Bu ayetle, Hz. Peygamber, diğer peygamberlerin ı_lzel örneklerini kendisinde topladığını ve onu örnek alanların kurtuluşa eren kimseler olacağına işaret etmektedir. Peygamberimizin doğumu, insanlık için bir rahmet, peygamberliği hidayet kaynağı, hayatı nimet oldu. Ona inanıp arkasından gidenler, büyük bir vicdan huzuruna kavuştu. Beraberce bu din uğrunda ihlas ile çalıştılar. Bunların arkasından gelenler de, Allah elçisinin gösterdiği aydın yolda yürüdüler. Böylece İslam Dini, hiç bir dine nasib olmayan bir şekilde yayıldı, İslam ülkeleri genişledi. Toplum fertlerini birbirine bağlayan, biribirlerinin haklarına saygılı kılan, aralarında tam bir ahenk meydana getiren hep ahlaktır. Ahlak adeta, gezegenler arasındaki cazibe kuvveti gibidir. Cazibe kuvvetinin yok olması ile nasıl kainat düzeni bozulursa, ahlaktan yoksun olan toplumlar da aynı şekilde bozulurlar. Fertle toplum arasındaki bu düzeni sağlayan bu güzel ahiakın kaynağı nedir? Onu nereden ve kimden alacağız? diye akla bir sualin gelmesine mani olamıyoruz. Bunun cevabı, nasıl ki şu işi yapmak, farzdır, vacibdir, sünnettir, müstehaptır, helaldir, haramdır ve rnekruhtur gibi hükümler verirken, bunların kaynağı, İslam dini ve onu bize bildiren Kur'an-ı Kerim ve Hz. Peygamberin sünneti oluyorsa, ahlakımızın kaynağı ve başvuracağımız yer, yine aynı kaynaklar olmalıdır. Çünkü İslamiyet Yüce Rabbımız tarafından Hz. Muhammed' e gönderilen, eksiklik ve fazlalık kabul etmeyen, kıyamete kadar korunması bizzat Allah tarafından tefekkül edilen, sağlam dosdoğru bir yoldur. Ondan ayrılan Peygamberimizin Örnek Ahlakı 33 sefalet ve felaket uçurumlarına düşer, perişan olur, şaşkın şaşkın dolaşır, nerede selamet ümit etse, ümidi suya düşer. Nihayet aklı başına gelirse tevbe ve istiğfar ederek, insanlığa canlılık kazandıran prensipiere yani İslam'a sarıla­ rak hem kendisi için hem de topluma faydalı bir uvuz olur. Dünya ve dünyadaki varlıklar fanidir. Dünyanın şeref ve izzeti, nimet ve devleti kötülüklere alet veya böbürlenmeye vesile yapıldığı anda zillet ve azaba dönüşür. Aksine Allah'ın rızası gaye edinilirse, bunların rahmet olacağını biliyoruz. O halde her insana düşen görev, samimi olmak ve Yüce Rabbimizin bizlere ihsan ettiği gücü, kuvveti ve nimeti yine O'nun yolunda harcamasıdır. Yoksa dünyanın nimetleri bulut gibidir. Bazen varlığı görülür ve çabucak geçer gider. Ebedl olan ahiret hayatıdır. Hertürlü saadet, selamet, rahat oradadır. Bir mürşidin, bir öğretmenin, bir terbiyecinin sadece başkalarını doğruya, iyiye ve güzele çağırması veya bir takım ahlaki prensipler ortaya atması önemli birşey değildir. Önemli olan, sözleriyle davranışlarının biribirine uymasıdır. Ahiakın da en mühim esaslarından biri, bi,r kimsenin kabullendiği ahlaki prensipleri yaşamasıdır. Bu konuda, o kadar titizlik gösterilmelidir ki, herkes onun hakkında "O budur, başka türlü olamaz" diyebilmelidir. Nasıl ki, güneş karanlığı aydınlatır, ağaçlar mevsimlerinde meyvelerini verir, koyunlar melemeden başka bir ses çıkaramazlarsa -ki bunlar onların tabiatı olduğundan, başka türlü olamazlar- kamil bir müslüman da, tabiat edindiği ahlak prensipleriyle Allah'a ve O'nun elçisinin emirlerine itaat eder, ibadetlerini yapar. Ana ve babasına iyilikten başka birşey düşünmez, acizlere, yetimlere, yoksullara yardım eder. Toplumun haynna olan iş ve davranışların içinde bulunur. Eliyle, diliyle kimseye zarar vermez, içki içmez, kumar oynamaz, adam öldürmez. Başkala­ rının ırz ve namuslarma göz koymaz. Kimseyi aldatmaz, yalan söylemez, hır­ sızlık yapmaz, iyi davranış ve güzel düşünceler içinde bulunur. Bir kimse müslüman olduğunu iddia eder ve şu saydığımız güzel işlerin aksini yaparsa, bu onun imanında kemale ermediğini gösterir. O halde insan, böyle güzel şeyleri yapmayı seçtikten sonra, artık kendini ona vermeli, ara vermeden devamlı bir şekilde gereğini yapmalıdır Onu görenler de, onun yüksek ahlaki meziyetlere sahip olduğu kanaatı hasıl olmalıdır. Böyle birisi hakkında, hiçkimse aksine birşey yapmayacağına inanmalıdır. Ona öyle itimad edilmelidir ki, nasıl güneş ışık ve ısı verir, elma ağacı elmadan baş­ ka bir meyve vermezse, üstün edep ve ahlak sahibi insandan yani özellikle iyi bir müslümandan yüksek haslet ve faziletler parlamalı, kendisini, ailesini, çevresini, toplumunu, milletini hatta bütün insanlığı aydınlatmalı, onlara yol gösterici, rehber ve önder olmalıdır. İşte olgun bir mü'minde olması lazım gelen bu hasletlerin hepsi sevgili peygamberimizde mevcuttu. Bu bakımdan o, heryönü ile insanlığa bir örnekti. Bunun içindir ki "Seni alemiere rahmet olarak gönderdik" diye Kur'an'da beyan edilmiştir. Bu sebepten, ferdin ve toplumun huzuru ancak, O'nun ahlakının uygulanmasıyla elde edilebilir. Yaşayış tarzın­ da, emirlerinde, ahlakında, O'na tabi olmanın, insanı Allah sevgisine ulaştıra- 34 Peygamberimizin Örnek Ahlakı cağını "(Ey Muhammed) De ki: Eğer Allalı'ı seviyorsanız bana tabi olun ki, Allah ta sizi sevsin" ayeti, Allah'ın elçisine tabi olmak, hem sevgisinin delili, hem de Allah tarafından sevilmenin sebebi olmaktadır. Bir insanda birkaç haslet en güzel şekilde bulunabilir. Fakat bir kimsenin istisnasız bütün güzel hasletleri en üstün derecesiyle nefsinde toplaması, Hz. Muhammed'e mahsus bir haldir. Güzel hasJetler biribirine zıt olmamakla beraber, kemal derecesinde biri üstün gelirse, diğeri zayıflar. Mesela, cömertlik üstün derecede gelişmiş ise, aynı zamanda iktisada riayet etmesi zor olmakta ve ölçü muhafaza edilememektedir. Şefkat duygusu ağır basıyorsa, Allah'ın düşmaniarına dahi merhamet etmeye başlayabilir. Aslında onların hidayete ermelerini arzulamak iyi bir şeydir. Yalnız Allah için Allah'ın düşmanıarına buğ­ zetmenin bir iman gereği olduğu unutulmamalıdır. Peygamberimiz, elindeki herşeyi bitene kadar başkalarına dağıtırken, kendi nefsi için son derece iktisada riayet ediyor, son derece şefkatli ve merhametli iken, düşmanlarının bu şef­ kat ve merhameti istismar etmelerine fırsat vermiyordu. Suç işleyenleri, acı­ madan cezalandırıyordu. Bizlere ve bütün insanlığa örnek olan peygamberimizin güzel ahiakından bazı sahneleri okuyucularımıza sunmayı bir vazife biliriz. Şüphesiz, bir kimsenin hayatının en gizli sırlarını en iyi olarak O'nun eşi bilebilir. Eşlerinden Hz. Aişe'ye, Peygamberimizin yaşantısı, ahlakı nasıldı diye sorulduğunda: "O'nun ahlakı Kur'an-ı Kerim idi" cevabını vermiştir. O'nun yaşantısı Kur'an'la bütünleşmişti. Peygamberimiz din, Allah'ın birliği bakı­ mından, tevhid ak idesini insanlığa tebliğ eden bir önderdir. Onun tebliğ ve irşadı ile insanlık Allah'ın hakiki birliğine kavuşmuş, yürekler hakka yönelerek, sıkıntı ve zulmetten kurtulmuştur. Peygamberimiz ilk vahye mazhar olunca, onunla yirmi beş yıl hayat arkadaşlığı yapmış olan ilk eşi Hz. Hatice, O'na şu şekilde destek olmuş ve O'nun teselli etmişti: "Müjdeler olsun sana, sen sözün doğrusunu söylersin, emanete riayet edersin, akrabaola ilgilenirsin, güzel ve iyi ahlaklısın. Sehat et. Valiahi ben senin bu ümmetin peygamberi olacağını umarım, hiç korkma, Allah seni hiçbir zaman utandırmaz, üzüntüye uğratmaz. Çünkü sen akrabana bakarsın. işini görmekten aciz olanların yükünü taşırsın. Yoksula kimsenin vermediğini verir, kazandırmarlığını kazandırırsın, misafirleri ağırlarsın, uğradıkları musibetlerde ve felaketlerde halka yardım edersin." (İbn Hişam, Sire I. 249). Bu ifadeler, onun peygamber olmadan önceki durumunu aksettiren bir ayna gibidir. O, Peygamber olmadan önce de en güzel ahlak örneği veren ve yaşayan bir kişi olarak karşımıza çıkmaktadır. Nur Silresi'nin 4. ayetinde: "Gerçekten sen pek büyük bir ahlak üzerindesin" ifiidesiyle, peygamberimizin güzel ahlakı yüce Rabbimiz tarafın­ dan övülmüştür. Kur'an'da Allah tarafından övülen bir kimseyi, biz ne kadar övsek, övmemizde ne kadar mübalağa yapsak, yine onu hakkıyle övmüş olamayız. Ahlak'ın, insan hayatının her safhasında ve kademesinde rolü olduğu Peygamberimizin Örnek Ahlakı 35 görülmektedir. O yine Yüce Rabbimizin diliyle, Tevbe Suresi'nin 128. ayetinde: "(Ey İnananlar) And olsun ki, içinizden size, sıkıntıya uğramanız kendisine ağır gelen, size düşkün, inananlara şefkatli ve merhametli bir peygamber gelmiştir" ifadesiyle mü'minlere karşı olan tutumunu, keza Ali İmran Suresi'nin 159. ayetinde: "(Ey Muhammed) Sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı kalbii olsaydın, şüphesiz, etrafından dağılır giderlerdi" ile Enbiya Suresi'nin 107. ayetinde: "(Ey Muhammed) Biz seni ancak alemiere rahmet olarak gönderdik" ifadelerinden, bütün insanlara karşı olan durumunu görmekteyiz. İşte Allah tarafından bu şekilde övülen bir kişiden daima güzel ahlak örnekleri fışkırmıştır. O, her zaman insanlarla iyi geçinmeyi istemiş ve bizlere de öyle olmayı tavsiye etmiştir. Bu bakımdan İslam' da, insanların biribirleri ile iyi geçinmeleri iyi ahlak örneklerindendir. İyi ahlak, sevgi, dostluk ve arkadaşlık duygularını kuvvetlendirir. Ayrılık, gayrılık yapmak kötü ahlak örneklerindendiL Kötü ahlak ise, kin, kötülük ve ayrılık doğurur. Sevgili peygamberimiz: "İnsanları en çok tavka ve güzel ahlak cennete koyar" diye buyurmuştur. Kendisine "Ey Allah'ın elçisi, insana verilen en hayırlı şey nedir?" diye sorulunca, cevap olarak, "güzel ahlak'tır" buyurmuşlardır. Dinlerin insanlara verdiği nimetler vardır. Bunların karşılığında külfetler olduğunu unutmamak lazımdır. islam dini de insanlara dünya ve ahiret saadetini teklif etmekte, buna karşılık ta bazı veeibeler yüklemektedir. İslam'da bu veeibeler ahlak ve arnellerio güzellikleri ile hafifletilmiş olduğunu da hatırdan çıkarmamak lazımdır. Bu konuda mealen Kur'an'daki şu ifadeleri sıralayabi­ liriz: "Allah'ın nimeti sayesinde kardeş oldunuz", "affa sarıl, iyilikle emret, cahillerden sakın", "iyilik ediniz, zira Allah iyilik edenleri sever", "İnsanlara tatlı söz söyleyin", "İyilik yapan kendine yapar, kötülük eden kendine eder, Allah kullarına zulmetmez" gibi ayetler, insanları daima iyi ahlaka sevkedici mahiyettedir. Onun hayatı objektif bir şekilde tetkik edildiğinde, onun güzel ahlak ve seci yesinden bazı sahnelerini şöylece sıralayabiliriz: Hz. Ali'den edilen rivayete göre, Hz. Peygamber -Allah'a karşı hürmetsizlik yapıldığı hallerin dışında- kendisi için kin tutup öç almamıştır." (Tecrid IX. 276, H.No. 1457). Allah'ın elçisi Peygamberimiz hiç kimseyi azarlamaz, kendisine kötülük edenlere, kötülükle karşılık vermezdi. Affedici idi. Bir kimse hakkında iki şıktan birini seçmek durumunda kaldığında (günaha düşme­ rnek şartı ile) en uygun olanını seçerdi. O, şahsına yapılan kötülüğün intikamı­ nı almaz, fakat Allah'ın emirlerine isyan edilirse, o kimseye hak ettiği cezayı vermekten çekinmezdi. Peygamberimiz hiç bir kadını, köleyi, cariyeyi, hizmetçiyi veya hayvanı döğmemiş, hiç bir kimsenin haram olmayan ricasını reddetmemişti. Evine güleç bir yüzle girer, sahabileri ile beraber oturduğunda asla ayağını uzatmazdı. Sözlerini tane tane anlaşılır bir şekilde söyler ve onu can kulağı ile dinleyenler sözlerini ezberleyebilirlerdi. O, geceleri uykudan uyanıp namaz kılmak itiyadında rdi. Bu adetlerini ömürleri boyunca terketmemişler- 36 Peygamberimizin Örnek Ahlakı di. Sağlık durumları müsaid olmadığı hallerde bu namazı oturarak kılarlardı. Peygamberimiz müslümanlada karşılaştığında güleç bir yüzle selamlaşırdı. İş­ te bu davranışlarındaki intizam, hayatının sonuna kadar devam etmiş, bir peygamber edebi olarak, onun ümmeti olan biz müslümanlara güzel bir örnek olmuştur. Peygamberimiz hoşgörülü bir kimse idi. Bilhassa çocukların yaptıkları yaSahabe'den biri şöyle demektedir: "Çocukken Ensar'dan birinin bahçesine gider, orada hurmaları taşlar düşürürdüm. Bir gün beni yakaladılar ve yaptığım yaramazlıktan ötürü, Hz. Peygamberin yanına götürdüler. Allah'ın elçisi bana, niçin ağaçlara taş attığıını sordu, ben de, hurmaları düşürmek için taş attığıını söyledim. Allah'ın elçisi bana "Hayır öyle yapma, yerlere düşen hurmaları al, ye, fakat ağacı taşlama" buyurdular ve mübarek eliyle alnıını okşadılar. Peygamberimiz sadaka veya hediye verirken, müslim, gayrimüslim farkı gözetmezdi. Müslümanları ve müslüman olmayanları misafir ederdi. Bir kerre müşriklerden biri kendilerini ziyaret etmiş ve peygamberimizin misafiri olmuştu. Misafirine keçi sütü ikram etmiş, onu memnun edinceye kadar süt vermişti. Peygamberimiz çok sade yaşar, sade giyinir, gayet sade yemekler yerdi. Elbisenin süslüsünü sevmez, herşeyde sadeliği severdi. İslamiyet'te dünyayı terketmek diye birşey yoktur. Bir müslüman mübah ve meşru bütün dünyevi zevklerden faydalanabilir. Fakat peygamberimiz, zamanını zevk içinde geçirmeyi sevmez ve başkalarını da zevklere dalmaktan menederlerdi. Peygamberimiz çok mütevazi bir kimse idi. Fakir ve kölelerle birlikte yemek yer ve bir merkebe binrnekten çekinmezlerdi. En fakir insanların evine gider, onların hal ve hatıriarını sorarlardı. Arkadaşları arasında oturduğunda, bir yabancı onu ayırt edemezdi. Birgün biri Hz. Peygamberi ziyarete gelmiş, bir peygamber huzurunda olduğunu hissederek titremeye başlamıştı. Bunu gören Allah'ın elçisi "Arkadaş titreme, ben bir melek değilim. Ben Kureyş'ten kuru ekmek yiyen bir kadının oğluyum" diyerek, ne derece de mütevazi olduklarını açıklamışlardır. Peygamberimizin şu sözü de, onun tevazuunu göstermesi bakımından çok ilginçtir: "Hristiyanların Hz. İsa hakkında Allah'ın oğlu dedikleri gibi beni övgüde aşırı gitmeyin. Ben ancak Allah'ın kuluyum. Siz de benim hakkımda, Allah'ın kulu ve elçisi deyin" (Tirmizi, Şemail, 55). Onun güzel ahiakından bazı sahneler sunmaya devam edelim: Habeş imparatoru Necaşi tarafından gönderilen bir heyete, Hz. Peygamber bizzat hizmet etmişler, "Bu hizmetleri biz görelim ya Rasulullah" diye tekiifte bulunan sahabeye cevap olarak "Onlar kendi memleketlerinde benim arkadaşlarımı ağır­ ladılar. Ben de onları burada ağırlamak isterim" karşılığını vermişlerdir. Hz. Peygamber, Sa'd b. Ubade'yi ziyaret etmiş, ayrılışlarında Sa'd oğlu Kays'a, Hz. Peygambere refakat etmesini söylemişti. Allah'ın elçisi, Kays'a kendisi ile birlikte deveye binmesini teklif etmiş, Kays, Peygambere karşı beslediği büyük hürmetten dolayı, kendileriyle deveye binrnek istememiş, bunun ramazlıkları hoşgörürdü. Peygamberimizin Örnek Ahlakı 37 üzerine Hz. Peygamber de "ya benimle beraber deveye bin, yahut evine dön" buyurmuşlardı. Kendileri bir hayvana binmiş durumda iken bir başkasının yaya yürümesine tahammül edemeyeceğini göstermişlerdi. Hz. Peygamberin cömertliği sınırsız olduğu halde, kendileri dilencilikten ve dilencilerden hiç hoşlanmazdı. Bu konuda şöyle derlerdi: "Bir insan dileneceğine, ormana gitsin, birkaç odun kessin, bunlan sırtmda taşısm, çarşıya getirsin, onian satarak geçinsin." Peygamberimiz, kendileri veya akrabaları adına sadaka veya zekat kabul etmezlerdi. Şayet bir kimse Hz. Peygambere birşey getirecek olsa, onun hediye mi, yoksa sadaka mı olduğunu sorarlardı. Hediye olduğu söylenecek olursa, hediye kabul edilir. Fakat sadaka ise başkalarına dağıtılırdı. Peygamberimiz de kendisine hediye gönderenlere karşılık olarak hediyeler verirlerdi. İyilik yapmak ve cömertlik, sanki Hz. Peygamberin ikinci bir tabiatı idi. İbn Abbas'ın bir rivayetine göre, Allah'ın elçisi insanların en alicenabı ve en kerimi idi. Bilhassa Ramazan ayı esnasında, O'nun cömertliği en yüce bir seviyeye ulaşırdı. Peygamberimiz, bir dilenciyi bile geri çevirmemişlerdi. Kendileri daima "Ben ancak dağıtıcıyim, lıazinedanm, veren Allah'tır" bururlardı, kendilerine gelen birşeyi derhal hediye ederler, eğer o şey hane-i saadetlerinde bir gece bile kalsa sıkıntı duyarlardı. Hz. Peygamberin eşi Ümmü Selerne diyor ki: "Bir kerre Allah'ın elçisinin yüzünde bir değişiklik hissettim. Sebebini sordum: Dün yedi dinar aldım, bir kimseye veremedim, yanımda kaldı" buyurdular. Peygamberimiz adaletli idi. İltiması, maksatlı olarak taraf tutmayı, adam kayırınayı yasaklıyordu. Ne kimsenin hakkını yer, ne de kimseye hakkını yedirirdi. Çirkin sözler söylemezdi, haya, terbiye ve nezakete aykırı hiçbir davranışta bulunmazdı. Umumi yerlerde gürültü yapmaz, bağırıp çağırmaz, kimseyi rahatsız etmezdi. Hoşlanmadığı bir şey yüzünden anlaşılırdı. Bir kişide gördüğü kötü davranışı giderirken, o kişinin şahsiyetini incitmemeye özen gösterirdi. Dolayısiyle sırf o kişiyi kastedmeksizin, öyle bir davranışın kötü olduğu­ nu umumi olarak duyururdu. O, mü'minlere karşı çok şefkatli ve merhametli idi. Nitekim Yüce Rabbimiz, Tevbe Süresi'nin 128. ayetinde " •.. çok şefkatli çok merhametli" anlamına gelen "RaUf ve Rabim" isimlerini, peygamberleri arasında sadece Hz. Muhammed hakkında kullanmıştır. İşte bunun içindir ki, düşmanları lanetlemesini isteyen birine Peygamberimiz "Ben lanet okumak için değil, alemiere rahmet olmak için gönderildim" cevabını vermişlerdi. Hz. Peygamberin, adalet ve insafını gösteren pek çok örnekten bir kaçını daha sunalım: Hz. Peygamber, harp ganimetierini dağıttığı bir sırada kalabalık o kadar çok idi ki, sahabenin biri, peygamberimizin sırtına çıkmış gibi idi. Peygamberimiz eliindeki ince sopa ile mütecavize işaret etmiş, sopa yüzüne gelerek biraz çizmişti. Peygamberi~iz sopayı hemen o adamın eline vererek "intikammı al" diye tekiifte bulunmuşlardı. Fakat o adam "Ey Allah'ın elçisi, hayır, ben seni kusurlu bulmuyorum" cevabını vermişti. 38 Peygamberimizin Örnek AhiAkı Peygamberimiz son hastalığında bile halka hitap etmiş "şayet bir kimseye karşı bir hata işlemişsem, maddi veya manevi bir şekilde incitmişsem, malına, canına, şerefine herhangi bir şekilde tedivüz etmişsem, benden bu dünyada tazminat istesin" buyurmuştur. Bu teklif derin bir sessizlikle karşılanmış, ancak bir adam, Allah elçisinden birkaç dirhem alacağı olduğunu söylemiş ve parası­ nı almıştı. Bir insanın karakterinde çok az rastlanan vasıflardan biri, O'nun düşman­ affetmesi, bağışlamasıdır. Peygamberimiz, işte bu vasıf ile de meşhur­ du. Bir insanın intikamını alması kanuni hakkıdır. Fakat ahlak görüşü bakı­ mından, bu hakkın elde edilmesi hoş görülmemektedir. Bütün rivayetlerden anlaşılacağma göre, peygamberimiz bu haktan istifade etmemişlerdir. Kendi çocuklarına, mü'minlerin çocuklarına ve bütünümmetine en büyük şefkati göstermiş olan Hz. Peygamber, hanımiara karşı da çok nazik davranırlardı. Hz. Peygambere on yıl hizmet eden Enes b. Malik: "Ona on yıl hizmet ettim. Allah'a yemin ederim ki bana bir defa "of" demedi. Herhangi bir şey için de bana, bunu niçin böyle yaptın, şöyle yapsaydın ya, dememiştir?" (Müslim, Fedail, 51; Tecrid XII. 136. H. No: 1987). Peygamberimiz ,çocukları çok sever, onlar arasına karışır, onlarla latife ederdi. Sahabeden Akra b. Habis, peygamberimizi torunu Hasan'ı okşayıp öperken görür ve "Benim on çocuğum vardır. Onlardan hiç birisi öpmedim" demesi üzerine, Allah'ın elçisi "Merhamet etmeyene merhamet olunmaz" buyurdular. (Müslim, Fedail, 65). Peygamberimiz temiz ve düzenli olmayı sever, bu hususa çok dikkat ederler ve müslümanları da temiz ve düzenli olmaya davet ederlerdi. Peygamberimize, bir gün saçı sakalı birbirine karışmış bir adam geldi, saç ve sakalım düzeltip gelmesini işaret buyurdular. O da d üzeltip döndü. Peygamberimiz: "Birinizin, şeytan gibi başı saçı dağınık olmasından, böylesi daha iyi değil mi?" buyurdular. Yine birgün Peygamberimiz, üzerinde kirli elbiseler bulunan birini göstererek: "Şu kişi, acaba elsilerini yıkayacak birşey bulamıyor mu?" dediler. Müşkili olan herkes, Peygamberimizin huzuruna endişe duymaksızın girer, dileğini rahatça il etirdi. Hastalada ilgilenir, onlara geçmiş olsun der, cenazeye gider, yakınlarına başsağlığı dil er, teselli eder, cenaze sahiplerine teselli verilmesini, onlara yardımcı ve destek olunmasını isterdi. Ev içindeki davranışları da onun ne kadar mütevazi olduğunu göstermektedir. Hz. Aişe' den, ev içinde peygamberimizin davranışlarından sorulduğun­ da şu bilgiyi verdi: "Peygamberimiz, evine girdiği zaman herhangi bir fevkaladelik göstermeden, insanlardan herhangi biri gibi tevazuu ile davranırdı. Kendi elbisesinin söküğü ile meşgul olur, koyunları eliyle sa ğar, ailelerine ev işlerin­ de gerekli olan kısımlarda yardımcı olurdu. Çarşıya pazara gider, bizzat alış­ veriş yapar ve yükünü kendisi taşudı. Sahabiler: ~'müsaade buyurunuz da, biz taşıyalım" derlerse de: "Herkes kendi yükünü kendi taşısın" buyururdu. (Tirmizi, Şemail, 57). larını Peygamberimizin Örnek Ahlakı 39 İnsanlara örnek olan peygamberler "Artık Allah'tan sakının, bana da itaat edin. Bu davetime mukabil sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim yalnız alemierin Rabbına aittir. Artık Allah'tan sakının, bana da itaat edin" (Şu­ ara Suresi, 108-110) diyerek, Kur'an'ın diliyle en güzel diğergamlık örneği göstermişlerdir. Ahlaki hasletler yönünden insanlara en güzel örnek olan peygamberler, diyönünden de örnek olmuşlardır. Kur'an-ı Kerim, hadisler ve sair kitapları, onların bu husustaki örnekleriyle doludur. Bütün peygamberler tebliğle mükellef oldukları için, bu vazifelerini yerine getirirken maddi menfaat, şöhret ve mevkiye asla itibar etmemişler, insan oğlunu doğru yola, hi dayete ulaştırmayı ve Allah'ın rızasını kazanmayı ön plana almışlardır. Kendilerini yalancılıkla itharn eden kavimlerine "bu davetime mukabil sizden hiçbir ücret istemiyorum. Bana verilecek ücret alemierin Rabbı olan Allah'a düşer" demek suretiyle, günümüzdeki menfaatçı ve fırsatçıların durumu göz önüne alınacak olursa, bu yüce şahsiyetlerin büyüklükleri kendiliğinden ortaya çıkmış olur. Hz. Musa'nın Medyen suyu (kuyusu) kenarında iki zavallı kıza yardımı, Hz. İsmail'in kendisini kurban etmeye niyet eden babasına "İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın" ~emesi, Hz. Eyyfib'un başına gelenlere, sabır ve metanetle karşılaması birer diğergamlık örneği değil midir? Hele her iyinin, güzelin, faydalının alınmasını, kötünün, çirkinin, zararlının atılmasını isteyen sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed'in "Ben ahlakı tamamlamak için gönderildim" (Malik, Muvatta, Husnu'l-Halk, 8) demesi ve "AIIah'ın rasulünde sizin için, Allah'a, ahiret gününe inananlar ve Allah'ı çok zikredenler için, güzel bir örnek vardır'! (Ahzab Suresi, 21) şeklinde Allah'ın kelamı ile teyid edilişi, onun risalet tahtına oturtuluşunun sebebini en güzel şekilde izah etmektedir. O her zaman dostuna ve düşmanına ve yakınlarına adaletle muamele etmiş, asla hislerinin esiri olmamıştır. Onun sayılamayacak kadar çok olan diğergamlık örneklerinden bir tanesini ele alalım: "Bir kadın dokudoğu kumaşı (bürdeyi) Hz. Peygambere getirir. Bunu size giydirmek için bizzat kendim dokumuştum, der. Hz. Peygamber, ihtiyacı olduğu için, o kumaşı alır ve onu izar olarak giyer ve sahabenin huzuruna çıkar. Sahabeden biri, ne güzel kumaş, bunu bana verseniz deyince, Hz. Peygamber de, olur der ve bir müddet oturduktan sonra, evine döner ve o kumaşı dürüp isteyene gönderir. Bunun üzerine sahabe, o zata kumaşı Peygamberden istemekle iyi yapmadın. Peygamber onu ihtiyacı olduğundan dolayı giymişti. Hz. Peygamberin kendisinden isteyenleri boş çevirmediğini bildiğİn halde, o kumaşı istedin dedi. Sehl'in dediğine göre adı geçen bu kumaş, o zatın kefeni olmuştur" (Sahihu'l-Buhari, Cenaiı, 28, Libas 18, Edep 39, Musnedu Ahmed, V. 333, 334). Allah ve Rasulünün sevgisini bütün sevgilerin üstüne çıkaran, İslam'ın emirlerine ittiba eden sahabedediğimiz muhterem zevat, kendileri için değil de, Allah ve Rası1lü için yaşamışlar, O'nun için yemiş ve içmişler, damarlarındaki kanlar O'nun için dolaşmış, duyu organları O'nun için vazife yapmıştı. Kısağergamlık 40 cası, Peygamberimizin Örnek Ahlakı bütün varlık ve imkanlarını Allah ve Peygamberinin emrine arnade kıl­ mışlardı. O'nu kendi canlarından daha fazla sevmişler ve seve seve şehidlik şer­ betini içmişler, bu sebepledir ki sahabenin herbiri, insanların örnek ittihaz edebileceği birer yıldız olmuşlardır. Kendilerine, çoluk çocuğun için ne bıraktın denildiği zaman "Allah ve Rasôlünü bıraktık" diyen, yaşarken de, öldükten sonra da hak yol üzere olduklarının neşvesine erişmiş, biribirleriyle iyilikte yarışan feragat sahibi insanlar dı onlar. Hz. Peygamber, takviyesiyle insanlara en güzel bir şekilde örnek olmuş­ tur. Dünyada hiçbir kimse onun kadar Allah'tan kor kup, O'na sığınmamıştır. O, muharebelerde bile, ister yaya, isterse at üzerinde olsun, daima Allah'ı tebcil, O'na secde ve şükrettiği görülür. Herkesin savaşta yorgun düşüp kendinden geçtiği anlarda, O'nun Rabbına secde etmekte olduğunu tarihler kaydeder. Allah elçisinde görülen bu büyük hasletler, insanlığın varoluşundan beri görülmemiş, kıyamete kadar da görülemeyecektir. Çünkü o, Yüce Rabbimizin medhederek ve insanlara örnek olarak yarattığı bir mucizedir. Bütün fazilet ve meziyetleri kendisinde toplayan bir zatı tarihte bulabilmenin mümkün olup olmadığını, tarihi iyi araştıranlara sormak la~ım. Hiç şüphe yoktur ki tarihçiler, peygamberimizden başka bir kimseyi gösteremeyeceklerdir. Hele onun ümmiliği (okuma yazma bilmediği) de dikkate alınırsa, onun mucizevi olan bu mükemmelliğine inanmak gerekecektir. Tarihte devletler kurmuş, toplumlar yönetmiş pek çok hükümdar ve kumandandan bahsedilir. Ama onların hususi hayatlarını, şahsiyetlerini inceleyenler' onların bazılarını pek zalim, bazılarını nefsine üşkün, bazılarını şehvetperest ve daha pek çok ahlaksızlıklara bulaş­ tıklarını görürler. Bu gibi insanlar, insanlığa örnek olabilir mi? Bunlar, insanlığı doğru yola sevkedip, onların huzur ve sükununu temin edebilirler mi? Bunları alkışiayan dalkavuklar, onun günalıma ortak olmazlar mı? Zalimi alkışla­ mak, o topluma ihanet değil midir? İnsanlık hakikaten sulh, selamet ve saadet istiyorsa, tarafsız olarak örnek (numune) olabilecek insanları tetkik ettikten sonra, bütün olgunluk ve faziletleri üzerinde toplayan ve Yüce Yaratanımızın da örnek olarak sunduğu Peygamberimizi iyi bilmeli ve kendine onun yolunu ayarlayabilmelidir. O'nun faziletli nur lu yaşantısı kalbieri istila etmelidir. Dünyanın huzur ve sükunu, ancak insanlığın O'nu örnek bildiği, onun sevgisini kalbiere yerleştirdİğİ ölçüde olacaktır. Günümüz toplumlarında maddi ve manevi ve mekanik imkanlar ne kadar gelişirse gelişsin, insanoğlu, Hz. Peygamber gibi bir örneği asla göremeyecektir. Şayet bu güzel örneği görmemezlikten gelip, benimsemeyecek olursak, Allah icin değil, şan ve şeref için koşan, dışı insan, içi hayvanı duygulardan kurtuL .amış insanlar, toplurnlara rehber olmaya kalkışırlar. Bütün bunlar gözönünde tutularak insanların kimi alkışladıklarına, kime inandıklarına dikkatle bakmak lazım. Zalimi alkışiayan onunla birlikte haşrolur. Hepimiz büyük rehberin hayatını tetkik edip ona inanmadıkça, onun yolunu takip etmedikçe zalim olmaktan kurtulamayız.