ANTİBİYOTİK DİRENCİ,TRİMETOPRİM SÜLFAMETOXAZOL

advertisement
ANTİBİYOTİK DİRENCİ
Antibiyotik direnci bir bakterinin antimikrobiyal
ilacın öldürme veya üremeyi durdurucu etkisine karşı
koyabilme yeteneğidir. Bakteriler antibiyotiklere doğal
dirençli olabilirler ya da kazanılmış direnç
gelişebilir.
Bakterilerin antibiyotiklere direnç geliştirme
mekanizmaları
Hedef Değişikliği
Bu mekanizma ile ilacın bağlandığı reseptör veya bağlanma
bölgesinde değişiklikler sonucu direnç gelişmektedir.Hedef
değişikliği , beta laktamlar ( Penisilin bağlayan proteinler
(PBP) de değişiklik sonucu ilaca afinite azalması S. aureus,
S. pneumoniae, N. meningitidis, E. faecium da penisilin
direnci görülebilir.), kinolon, glikopeptid, makrolid,
tetrasiklin ve rifampisine direnç gelişmesinde önemlidir.
Enzimatik inaktivasyon
Başta beta laktam ilaçları inaktive eden beta laktamazlar pek
çok gram pozitif ve gram negatif bakterilerde direnç
gelişiminde önemli rol oynar. Aminoglikozidleri inaktive eden
asetilaz, adenilaz ve fosforilaz enzimleri, kloramfenikolü
inaktive eden asetil transferaz ve eritromisini inaktive eden
esteraz enzimleri de enzimatik dirençte önemli rol oynar.
Bakteriyel membran değişiklikleri
İç ve dış membran permeabilitesindeki değişikliklere bağlı
olarak ya ilacın hücre içine alımındaki azalmadan ya da ilacın
hızla dışarı atılmasını sağlayan aktif pompa sistemlerinden
kaynaklanan dirençtir.Gram negatif bakterilerin dış
membranlarındaki porin kanallarındaki değişiklikler özellikle
P. aeruginosa nın beta laktam ilaçlara direnç kazanmasında
önemli bir mekanizmadır. Dış zar geçirgenliğinin azalması
kinolon ve aminoglikozid direncinde de önemlidir.İç membran ya
da
sitoplazmik
membran
geçirgenliğinin
azalması
aminoglikozidlere
direç
gelişmesinde
önemli
bir
mekanizmadır.Aktif pompa sisteminden kaynaklanan direnç
tetrasiklinler, kinolonlar,makrolidler, kloramfenikol ve beta
laktamlara dirençte etkilidir ve pek çok bakteride bulunur.
Antibiyotiklerin uygunsuz ve gelişigüzel kullanımı ile gerek
toplum kökenli gerekse de hastane kökenli enfeksiyonların
tedavisinde önemli sorunlar yaşanmaktadır.
Gelişigüzel antibiyotik kullanımının sakıncaları:
• Direnç gelişimi
• Toksik ve allerjik etkiler
• Hastalık tanısının maskelenmesi
• Yüksek maliyet
• Sonuç alınmada gecikme. Hekime ve ilaca güvensizlik
• Süper enfeksiyon ( Dirençli bakterilere bağlı yeni
enfeksiyon gelişimi)
Antibiyotik tedavisinde başarısızlık.
Bu sonuca ulaşmak için hastada klinik düzelme görülmemesi veya
hastanın klinik olarak kötüleşmesi gerekir. Bu durumda
aşağıdaki durumlar düşünülmelidir.
• Hastalık tanısı doğru değildir. ( Hastanın bakteriyel
enfeksiyonu yoktur, ya da enfeksiyon dışında bir hastalığı
vardır.)
• Mikroorganizma doğru tanımlanmamıştır.
• Polimikrobiyal ( aerob- anaerob) enfeksiyon vardır.
• Bakteri tedavi sırasında direnç geliştirmiştir.
• Süper enfeksiyon gelişmiştir.
• Antibiyotik enfeksiyon yerine ulaşamamaktadır.
• Yetersiz doz, yetersiz süre veya uygun olmayan veriliş
yolu kullanılmıştır.
Antibiyotik kombinasyonları
Birden fazla antibiyotiğin birlikte kullanılmasıdır.
Antibiyotik kombinasyonları; aditif ( İlaçların etkisi tek
başına kullanıldıklarında elde edilen etkilerinin toplamı
kadardır.), sinerjik (İlaçların toplam etki üzerinde bir
antibakteriyel etkinlik göstermesidir) antagonistik( İlaçların
toplamlarından daha düşük bir etkinlik göstermesidir) etki ile
sonuçlanabilir.İdeali sinerjik etki sağlamak ve antagonistik
etkiden kaçınmaktır. İmmün sistemi normal konakta birçok
enfeksiyon tek bir antibiyotikle tedavi edilebilir.
Antibiyotik kombinasyonları ancak gerekli olduğu durumlarda
yapılmalıdır. Bu durumlar aşağıda belirtilmiştir.
• Sinerjik etki sağlamak
Klinik olarak sinerjik etkisi kanıtlanmış kombinasyonlar
kullanılmalıdır. Beta laktam ve aminoglikozid
kombinasyonları, beta laktam ve beta laktamaz inhibitörü
kombinasyonları, trimetoprim ve sulfametoksazol
kombinasyonları sinerjik kombinasyonlardır.
• Ciddi enfeksiyonların başlangıç tedavisi olarak daha
geniş bir spektrum elde etmek
• Direnç gelişimini önlemek
Tüberküloz ilaçları direnç gelişimini önlemek ve
sinerjik etkileri nedeni ile kombine
kullanılır.
• İlaçları daha düşük dozda kombine ederek toksisiteyi
azaltmak
Cryptococcus neoformans menenjitinde amfoterisin B ve 5flusitozinin düşük dozlarda
kombinasyonu klinik olarak etkinliği kanıtlanmış bir
uygulamadır.
• Polimikrobiyal enfeksiyonların tedavisi
Aspirasyon pnömonisi, akciğer ve beyin apseleri,
abdominal enfeksiyonlar ve diyabetik ayak enfeksiyonları
aerob ve anaerob bakterilerin etken olduğu
enfeksiyonlardır. Tek bir antibiyotikle bu spektrum
kavranamazsa aerob-anaerob etkili iki ilaç kombine
edilir.
Antibiyotik kombinasyonları yaparken antagonistik etkiden
kaçınılmalıdır.Penisilin
tetrasiklin
kombinasyonu
antagonistiktir. Eritromisin, kloramfenikol, linkomisin ve
klindamisin kendi aralarında antagonistiktir. Penisilin ve
kloramfenikol kombinasyonu invitro antagonistik iken
invivo,örneğin menenjit tedavisinde yüksek dozlarda bu etki
görülmez.
TRİMETOPRİM SÜLFAMETOXAZOL
KO TRİMAKSAZOL
Bakteriyostatik bir antibiyotikdir. Tetrahidrofolat yapımını
engelleyerek bakterinin DNA, RNA ve protein sentezini inhibe
ederler. bakterinin gelişimi ve üremesi durur, savunma
hücreleri tarafından parçalanması kolaylaşır.
Sulfonamidler: Dihidrofolat sentetaz inhibitörüdür.
Trimetoprim: Dihidrofolat redüktaz inhibitörüdür.
SPEKTRUM:
E. coli
Proteus mirabilis.
Salmonella, Shigella,
H. influenza,
Brahmanella catarrhalis,
Xantomonas maltophilia,
S. aureus,
Pneumocystis cariini,
Listeria monocytogenes
Nocardia.
Aşağıdaki bakterilere etkisizdir:
Pseudomonas aeruginosa,
Anaeroblar,
Enterokoklar.
KLİNİK KULLANIM:
Üriner enfeksiyonlar , pyelonefrit,
Prostatit,
Sinüzit, otit, bronşit,
PCP prfılaksi ve tedavisinde,
Penisiline allerjik hastalarda Listeria menenjitinde,
Nokardioz,
AİDS li hastalarda Isospora belli enteriti tedavisinde
ko trimaksazol etkilidir.
TETRASİKLİNLER
Tetrasiklinler 30s e bağlanıp protein sentezini inhibe ederek
etki eden bakteriyostatik antibiyotiklerdir.
TETRASİKLİN
DOKSİSİKLİN
MİNOSİKLİN
SPEKTRUM:
Mycoplazma,
Legionella,
Klamidia,
Riketsia,
S. aureus,
Borrelia,
Vibrio,
Bazı anaeroblar.
Spiroketler
Aşağıdaki bakterilere etkisizdir
Grup A streptokoklar,
Enterokoklar,
Klebsiella.
P.aeruginosa.
KLİNİK KULLANIM:
Atipik pnemoniler,
Penisilin allerjik hstaların sifiliz tedavisinde,
Lyme,
Klamidial enfeksiyonlar,
Bruselloz,
Turist antibiyotiğidir. Malarya, leptospira, turist
ishali ve tifo profılaksisinde kullanılır.
Dr. Lermi
Dr. Aydoğan LERMİ
Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik
Mikrobiyoloji
0532 386 94 78
KARACİĞER BİYOPSİSİ
Karaciğer biyopsisi karaciğerden küçük bir parçanın alınıp
mikroskopta incelenmesi ile hastalıkların karaciğere verdiği
zararın tespit edilmesidir. Karaciğer biyopsisi genellikle
ince bir iğne yardımıyla deriden girilerek yapılır ancak çok
nadir hallerde laparoskopi ile yada açık olarak da yapılması
gerekebilir.
Karaciğer nedir?
Karaciğer vücudun en büyük organıdır. Vücudun
fonksiyonu karaciğer tarafından idare edilir.
birçok
Kandan zehirli maddelerin, temizlenmesi,
Mikroplara karşı savaşmak,
Yenilen gıdaların sindirilmesi,
Besin ve vitaminlerin saklanması,
Enerji depolamak,
Protein üretmek gibi temel görevler hep karaciğerin
işidir.
Karaciğer Biyopsisi Ne zaman Yapılır?
Karaciğer biyopsisi kan testleri, ultrason, film ve diğer
teşhis araçları ile karaciğerdeki hastalık teşhis edilemeyince
yapılır. Genellikle kronik hepatit gibi karaciğere zarar veren
hastalıkların ne derece zarar verdiklerini tespit etmek ve
buna göre tedaviyi programlamak için yapılmaktadır.
Karaciğer Biyopsisi İçin Hazırlık Gerekir mi?
Evet karaciğer biyopsisinden en az 1 hafta önce doktorunuzun
ilaçlarınızı kontrol etmesi ve birtakım ayarlamalar yapması
gerekir. Bazı ilaçların karaciğer biyopsisi öncesi ve biyopsi
sonrası bir süre kesilmesi gerekir. Özellikle kan
pıhtılaşmasını bozan ilaçlar, sedatif ilaçlar kesilir.
Karaciğer biyopsisi öncesi kısıtlanan veya kesilen ilaçlar
şunlardır:
Aspirin, ibufen gibi ağrı kesiciler ve kan sulandırıcı
ilaçlar,
Steroid ilaçlar,
Heparin ve benzeri kan sulandırıcılar,
Tansiyon ilaçları,
Diyabet ilaçları,
Anti depresan ilaçlar,
Antibiyotikler,
Astım ilaçları,
Diyet takviyesi amacıyla kullanılan ilaçlar.
Karaciğer biyopsisi öncesi bu ilaçların doktor tarafından
dikkatle gözden geçirilip kesilmesi veya doz ayarlaması
yapılması gereklidir.
Prosedür sırasında hastanın nefesini tutması istenecektir bu
nedenle hastanın gelmeden önce nefes egzersizleri yapması ve
nefesini 30 – 40 saniye tutmaya çalışması istenir.
Biyopsi öncesinde sabah kan alınıp kanama ve pıhtılaşma
değerleri gözden geçirilir. Ağır karaciğer hastalığı olanlarda
kanama problemi biyopsi sonrası kanama riskini arttırır. Bu
durumda pıhtılaşma sağlayıcı ilaçlar yapılır.
Hastaların biyopsi öncesi ve sonrasında aç olmaları
gereklidir. Biyopsi öncesi 8 saat açlık gerekir. Hastalara
ağrı kesici ve anksiyete giderici sedatif ilaçlar verileceği
için 12 saat boyunca araba kullanmaları sakıncalıdır,
hastaların yalnız gelmemeleri ve dönüşlerini ayarlamaları
gerekir. Prosedür süresince damar yolu açık tutulur ve
gerekirse ilaçlar bu yoldan verilir.
Karaciğer Biyopsisi Nasıl Yapılır?
Karaciğer biyopsisi hastanede yada klinikte yapılabilir. İnce
bir iğne ile karaciğere girilerek küçük bir parça alınır. En
çok tercih edilen yöntem deriden girilerek iğne ile parçanın
alınmasıdır. Bu işlen 20 – 40 saniye kadar sürer. Bu işlen
sırasında hastanın nefesini tutması istenir. Girişim öncesinde
Ultrason veya Tomografi istenebilir.
Hastaya sakinleştirici verilir,
Hastaya pozisyon verilerek sol yanına yatırılır,
Giriş yeri işaretlenir,
Bölge iğne ile uyuşturulur,
Biyopsi iğnesi ile karaciğere girilir ( bu sırada
Ultrason kullanılabilir),
Parça alınarak çıkılır,
Bölgeye 5-10 dakika kompres yapılarak basılır,
Hastaya pozisyon verilerek istirahat yatağına alınır,
Hasta en az 4 – 6 saat kum torbası ile bası altında
yatakta tutulur,
Kontrol ultrasonu yapılarak kanama vb. komplikasyon
varlığı araştırılır,
Her şey normal ise hasta ayağa kaldırılır ve taburcu
edilir.
Anestezinin etkisi 12 saat kadar sürer, bu süre içinde hasta
bayılabilir, araba kullanmak, mutfak işleri gibi tehlikeli
işler ile uğraşmak, tek başına yürümeye kalkışmak
tehlikelidir. Biyopsi sonrası 2 gün istirahat etmek, spor
yapmamak, ağır kaldırmamak gerekir. Biyopsi yerinde bir
haftayı bulan hafif ağrı olabilir. Ağrı olursa parasetamol
içeren, kanama değerlerini bozmayan hafif ağrı kesiciler
kullanılabilir.
Biyopsi Sonucumu Ne Zaman Alırım?
Biyopsi materyali kısa sürede patoloji merkezine gönderilir,
burada yapılan boyama ve özel teknikler ile karaciğerdeki
harabiyet ve hastalığın durumu derecelendirilir. Biyopsi
sonucu genellikle bir hafta içinde alınır.
Karaciğer Biyopsisinin Tehlikesi Nedir?
Karaciğer biyopsisinden sonra en sık görülen komplikasyon
ağrıdır. Hastaların %20 sinde biyopsi sonrası ağrı şikayeti
olur ancak bunların neredeyse tamamı parasetamol ile geçer.
Biyopsi yerinde kanama nadir görülen bir komplikasyon dur
hastaların 500 de birinde görülür. iç organların zedelenmesi,
enfeksiyon, karın iç zarının iltihabı çok nadir görülen yan
etkileridir. Sol omuza vuran ağrı, karın ağrısı, yüksek ateş
yada aşırı halsizlik durumunda doktorunuzu arayınız.
Karaciğer Biyopsisini SGK karşılar mı?
Evet karaciğer biyopsi girişimi SUT tarafından ödenmektedir.
Kısaca Karaciğer Biyopsisi
Karaciğer hastalığının teşhisi veya derecelendirilmesi
için iğne ile karaciğerden küçük parça alınmasıdır,
Parça patolojide değerlendirilir, rapor bir haftada
çıkar,
En sık iğne ile ve hafif uyuşturularak yapılır,
20- 40 saniye süren bir işlemdir,
SUT tarafından parası ödenir,
Bir hafta önceden hazırlık gerekir bazı ilaçların
kesilmesi gerekir, doktorunuza tüm ilaçlarınızı
söyleyin,
Biyopsiden önce nefes tutma egzersizi yapın,
Hastaya ağrı kesici verilecek hasta tek başına dönemez,
12 saat araba kullanamaz, tehlikeli iş yapamaz,
düşebilir, bayılabilir,
Biyopsiden önce 8 saat aç olması gerekir,
Biyopsiden sonra 4- 6 saat hastanede kalması gerekir,
Bir iki gün ev istirahatı gereklidir,
Biyopsi sonrası bir hafta ağır egzersiz, ağır kaldırma
yapmayacak,
Biyopsi yerinde bir hafta hafif ağrı olabilir
parasetamol ile geçer,
Şiddetli karın ağrısı, sol omuz ağrısı, ateş yada
halsizlik olursa doktora başvurulacak.
ZONA
Gece yanığı;
Zona deri sinirlerinin ağrılı döküntülü iltihabıdır. Herpes
zoster virüsü ile meydana gelir. Herpes zoster virüsü çocuk
çağda bulaşır ve ilk olarak suçiçeği yapar daha sonra sinir
hücreleri içinde saklanır yıllar sonra immün sistemin
zayıfladığı bir anda sinir iltihabı yapar, buna ZONA denir.
Suçiçeği
geçirmemiş
insanlarda
zona
olmaz.
Zona
tekrarlayabilir. Zonanın aşısı vardır. Zona aşısı 60 yaş üstü
herkese yapılabilir. Aşı zonanın ortaya çıkışını, ağırlığını,
komplikasyonlarını azaltır.
Zona Kimlerde olur ?
Aşağıdaki durumlar zona riskini arttırır;
50 yaş üstü kişiler,
İmmün sistemin bozulduğu durumlar,
Kanser tedavisi gören,
Kortizon kullanan,
Kemoterapi alan
Radyoterapi alan hastalar
Aşırı yorgunluk,
Kötü beslenme,
Fiziksel ve psikolojik stres,
Yukarıda sayılan faktörler olmadan da zona çıkabilir. Zona
kişiden kişiye bulaştırılmaz ancak zona geçiren kişi etrafa
suçiçeği bulaştırır.
Zona belirtileri nelerdir?
Bir sinir bölgesinde sınırlı içi sıvı dolu kaşıntılı
kabarçıklar,
Kırmızı zeminde içi sıvı dolu kesecikler görülür,
Tipik olarak vücudun bir yarısında bir sinir
alanında sınırlıdır öbür tarafa geçmez,
Hastalık birkaç sinir bölgesini tutabilir,
Kabarcıklar birkaç gün içinde kurur, kabuklanır
dökülür,
En çok göğüs gövde ve yüzde çıkar,
Kabarcıklar başlamadan 2 gün önce ve kabarcıklar
kabuklandıktan 5 gün sonraya kadar bulaşıcıdır,
Gözü tutar ise görmeyi ciddi şekilde bozar,
Döküntünün olduğu bölgede yanma tarzında çok şiddetli
ağrılar olur, bu ağrılar normal ağrıkesiciler ile
geçmez,
Hasta ağrıdan dolayı bitkin kalır,
Baş ağrısı vardır,
Döküntü çıkmadan birkaç gün önce o bölgede uyuşukluk ve
kaşıntı olur,
Döküntünün olduğu bölge dokunmaya karşı çok hassastır,
Ateş vardır,
Hastalık geçtikten sonra ağrısı kalabilir.
Hastalıktan sonra ağrı tekrar ortaya çıkabilir, bu zona
komplikasyonudur buna post herpetik nöralji denir, çok
şiddetli ve kontrolü güç ağrılar olabilir.
Zona hastalığının teşhisi nasıl konur?
Hastalık klinik görüntü ve kan testleri ile konur.
Zona hastalığının tedavisi:
Zona tedavisinde amaç ağrının dindirilmesi ve iyileşmenin
hızlandırılması ve iyileşme sonrası ağrının ortaya çıkmasını
engellemektir. Antiviral ilaçlar ilk 48-72 saat içinde
başlanır ise ağrıyı hafifletip iyileşmeyi hızlandırırlar.
Antiviral ilaçlar hastanın durumuna göre 7 – 21 gün
kullanılabilirler. Ağrıların dindirilmesi için ağrı kesiciler,
kaşıntı ve kabuklanma için lokal ilaçlar kullanılabilir.
Tedavide kortizon kullanılabilir, kortizonlu ilaçların ağrıyı
azalttığı iddia edilmektedir.
Post Herpetik Nöralji:
Zona sonrasında gelişen şiddetli, kontrolü zor ağrılardır.
Zona komplikasyonudur. Halsiz bırakan yıpratıcı ağrılarıdır.
Tedavide antiviral ilaçların kullanılması nöralji ağrılarının
gelişme şansını azaltır. Bu ağrıların kontrolu için ağrı
kesiciler, anti depresanlar, lokal anestezik maddeler hatta
sinirlerin
bloke
edilmesi
bile
tedavi
amacıyla
kullanılmaktadır.
Zona dan korunma:
Zona başlayan kişi etrafa suçiçeği
aşağıdaki önlemleri almalıdır:
bulaştırmamak
için
Döküntüler kuruyup dökülmeye başladıktan 5 gün sonraya
kadar bulaşıcıdır, bu süre içinde
hamileler,
çocuklar,
suçiçeği geçirmemiş erişkinler,
yeni doğmuş bebekler,
kanser tedavisi görenler, steroid kulanlar dan
uzak durmak gerekir.
Zona tekrarlayabilir.
Zona aşı ile önlenebilen bir hastalıktır.
Referanslar
1. Sampathkumar P, Drage LA, Martin DP. Herpes zoster
(shingles) and postherpetic neuralgia. Mayo Clin Proc. 2009
Mar;84(3):274-80. [PubMed: 19252116]
2. Whitley RJ. Varicella-Zoster virus. In: Mandell GL, Bennett
JE, Dolin R, eds. Principles and Practice of Infectious
Diseases. 7th ed. Philadelphia, Pa: Elsevier Churchill
Livingstone; 2009:chap 137.
3. Advisory Committee on Immunization Practices. Recommended
adult immunization schedule: United States, 2010. Ann Intern
Med. 2010;152:36-39
TÜBERKÜLOZ
Verem; TB; TBC;
Hava yoluyla yayılan bulaşıcı akciğer hastalığıdır. Akciğer
dışında kemik, lenf bezleri, böbrek, beyin zarları gibi diğer
organları da tutabilir. Tüberküloz bakterisi Mycobacterium
tuberculosis yavaş ürer, dış ortamda uzun süre canlı
kalabilir.
Tüberküloz nasıl yayılır ?
Tüberküloz kişiden kişiye solunum yoluyla havadan bulaşır.
Hasta kişilerin öksürük, hapşırığı ile havaya yayılan
bakteriler diğer insanlara bulaşır.
Kimleri etkiler?
Tüberküloz yaş, cins ayrımı gözetmeden herkesi hasta eder.
Özellikle:
Bebekler ve küçük çocuklar,
Yaşlılar,
Yakınında tüberküloz olan kişiler ( aile bireyi,
çalışma arkadaşı, oyun arkadaşı tüberküloz olan vb.),
Kötü hijyen ve sanitasyon koşulları,
Kötü sağlık koşulları,
Tüberkülozun yaygın görüldüğü bölgelere seyahat eden,
Kalabalık ortamlarda kalan ( yurt, kışla, vb. ),
İmmün sistemi zayıf olan ( diyabetik, steroid kullanan,
kemoterapi alan vb. )
Kişilerde tüberküloz enfeksiyonu daha sık görülür.
Tüberküloz şikayetleri nelerdir?
Akciğer ve diğer organ tüberkülozları nın ortak şikayeti
Kilo kaybı,
İştahsızlık,
Yorgunluk,
Gece terlemesi ve
Ateş tir.
Akciğer tüberkülozu ise bu şikayetlere öksürük, balgam
çıkarma, kanlı balgam ve göğüs ağrısı şikayetleri eklenir.
Özellikle 2 haftadan uzun süren öksürük ve kanlı balgam var
ise tüberkülozdan şüphelenmek gerekir.
Tüberküloz kan ve lenf damarları ile tüm vücuda yayılabilir.
Kemik tüberkülozunda sırt ağrıları olur. Beyin tüberkülozunda
baş ağrısı, şuur bozukluğu vardır. Diğer organ tutulumlarına
göre şikayetlerin değerlendirilmesi gerekir.
Tüberküloz bakterisi vücudumuzda hastalık yapmadan uzun yıllar
saklanabilir. Buna inaktif tüberküloz denir. İmmün sistemin
zayıfladığı anlarda hastalık yapar. Buna aktif tüberküloz
hastalığı denir. Aktif tüberküloz hastalığı olanlar tedavi
edilmez ise hastalık ilerleyerek ölüme neden olur. Sadece
aktif akciğer tüberkülozu hastaları bulaştırıcıdır.
Tüberküloz tedavisi olmasına rağmen dünyada hızla yayılan ve
en çok ölüme neden olan bulaşıcı hastalıkların başında
gelmektedir.
Dünya nüfusunun üçte birinin yani iki milyar kişinin
inaktif tüberküloz olduğu,
Yılda 9 milyon insanın aktif tüberküloz hastası olduğu,
Yılda 2 milyon kişinin tüberküloz nedeniyle hayatını
kaybettiği tahmin edilmektedir.
Tüberküloz
dünya
nüfusunu
ciddi
şekilde
tehdit
eden
hastalıkların başına gelmektedir. Aktif akciğer tüberkülozu
olan bir hasta her yıl 10 – 15 kişiyi hasta etmektedir.
Tüberküloz teşhisi?
Tüberküloz teşhisi deri testi, kan testleri, tüberküloz
kültürü, balgam incelemesi ve akciğer filmi ile konur.
Tüberküloz tespit edilen kişinin yakınları incelenmelidir.
Tüberküloz tedavisi:
Tüberküloz tedavisi uzun süreli bir tedavidir. Tedavi 6 ay ve
daha uzun sürebilir. Tüberküloz tedavisi başladıktan 2 hafta
sonra hastanın bulaştırıcılığı kalmaz. Tüberküloz bakterisinin
direnç kazanmasını engellemek amacıyla ilaçlar kombinasyon
halinde verilir. İlaçların dozları ve süresi ile oynamamak
gerekir. İlaçların düzensiz kullanımı, tedavinin kesilmesi
ilaca dirençli tüberküloz vakalarının artmasına neden
olmaktadır.
İlaca dirençli tüberküloz nedir?
İlaca dirençli tüberküloz verilen ilaçların bir ya da
birkaçına direnç kazanmış mikroplarla ortaya çıkan
hastalıklardır, tedavisi güçtür, bu hastalarda ölüm oranı daha
yüksektir.
Tüberkülozdan korunma:
BCG tüberküloz aşısı tüberküloz vakalarının önlemez ancak ağır
tüberküloz enfeksiyonları gelişmesini engeller.
Tüberküloz şikayetlerinin mutlak doktora tarafından
değerlendirilmesi gerekir.
Yakınında tüberküloz tespit edilen ev halkının taramadan
geçirilmesi gerekir.
Referanslar:
1. Updated Guidelines for Using Interferon Gamma Release
Assays to Detect Mycobacterium tuberculosis Infection—United
States, 2010. Centers for Disease Control and Prevention
website. http://www.cdc.gov/mmwr/preview/mmwrhtml/rr5905a1.htm
. Published June 2010.
2. Division of Tuberculosis Elimination. Centers for Disease
Control website. http://www.cdc.gov/tb/default.htm .
3. Harrison TR, Braunwald E, Fauci AS, Kasper DL, Hauser SL,
Longo DL, et al. Harrisons Guide to Internal Medicine . 16th
ed. New York, NY: McGraw Hill; 2001
TİROİD KANSERİ
Tiroid kanseri tiroid dokusundan kaynaklanan kanserdir. Tiroid
bezi tiroid hormonunu üretir. Tiroid hormonu vücudumuzun
normal çalışması için gereklidir ( bkz:Hipotiroidi,
Hipertiroidi ). Tiroid bezi boyun ön kısmında bulunur ve
kelebek şeklindedir. Tiroid tümörleri bazen nodül şeklinde
ortaya çıkabilir, bunlara tiroid nodülleri denir. Tiroid
nodüllerinin büyük kısmı kanser değildir. Tüm diğer kanserler
gibi tiroid kanserleride vücuda yayılma ve diğer organlara
atlama özelliği gösterirler.
Tiroid kanserleri giderek artmaktadır. Tiroid kasnerleri göğüs
kanserinden 7 kat, Prostat kanserlerinden 6 kat daha hızlı
artmaktadır.
Kaç çeşit tiroid kanseri vardır?
Tiroid kanserleri birkaç çeşittir.
Papillar karsinom:tiroid papillar karsinomu en sık
görülen tiroid kanseridir. Yavaş büyür, boyundaki lenf
bezlerine yayılır. Erken yakalanır ise tedavi şansı çok
yüksektir.
Folliküler karsinom:en sık rastlanan ikinci tiroid
kanseridir. Genellikle tiroid bezinin içinde saklanır,
nadiren akciğer, kemik gibi organlara sıçrar. Lenf
bezlerine pek gitmez. Erken yakalanır ise tedavi
edilebilir.
Anaplastik karsinom:Tiroid anaplastik karsinomu
nadirdir fakat hızla tiroid ve diğer dokulara yayılır,
hızlı ilerler.
Medullar tiroid kanseri:Tiroid içinde bir tümör tespit
edilmeden akciğer, karaciğer ve lenf bezlerine yayılır.
İki tip medüller kanser vardır:
Sporadik Medüller Tiroid Kanseri,
Familyal Medüller Tiroid Kanseri.
Tiroid Lenfoması:çok nadir görülür. Genellikle Hasimoto
tiroiditi hastalarında ortaya çıkar.
Tiroid kanseri neden olur?
Tiroid kanserine neden olan sebepler bilinmemektedir, ancak
bazı tiroid kanserleri genetik özellik göstermektedir. Ailede
tiroid kaseri olması risk sebebidir. Radyasyon ve nükleer
ışımaların tiroid kanserine yol açtığını gösteren bulgular
vardır.
Tiroid kanseri
nelerdir?
riskini
arttıran
faktörler
Aşağıdaki faktörler tiroid kanseri gelişmesi riskini arttıran
sebeplerdir.
Düşük iyot ile beslenme,
Boyun, göğüs bölgesine radyasyon ( özellikle çocuk
çağda radyasyona maruz kalmak riski daha çok
arttırmaktadır),
Ailede tiroid kanseri olması,
Tiroid kasnerleri kadınlarda erkeklerden daha sık
görülür,
30 yaş üstü,
Radyoaktif ışıma, nükleer atıklara maruz kalmak (
özellikle çocuk çağda radyasyon ve nükleer atıklara
maruz kalmak tiroid kanser riskini çok arttırır).
Tiroid kanseri ne şikayete neden olur?
Aşağıda yer alan şikayetler genellikle tiroid kanseri
dışındaki sebebplere bağlıdır. Ancak varlığında inceleme
gerekir:
Boyunda kitle,
Kulaklara vuran boyun, ense ağrısı,
Boğukluk, seste kabalaşma,
Yutma güçlüğü,
Nefes almakta zorluk,
İnatçı öksürük,
Boyunda büyümüş lenf bezleri.
Tiroid kanseri nasıl teşhis edilir?
Hastanın şikayetleri ve muayene bulguları genellikle ileri
dönemde teşhis koydurur. Erken dönemde tiroid kanseri teşhisi
laboratuar ve radyolojik incelemelerle konur.
Eğer bir kitle var ise ince iğne aspirasyonu
yapılabilir,
Kan testleri,
Tiroid sintigrafisi; radyoaktif ilaç verilerek tiroid
bezinin çalışması görüntülenir,
Tiroid Ultrasonu: tiroid nodüllerini kanserlerden
ayırmaya yardımcı olur,
Cerrahi biyopsi: kesin teşhis koydurur.
Tiroid kanserlerinin tedavisi:
Tiroid kasnerleri tespit edildikten sonra kanserin durumu
tespit edilmeye çalışılır (staging). Kanserin nereye kadar
yayıldığı tespit edilmeye çalışılır. Tedavi şekli kanserin
yaygınlığına göre planlanır.
Cerrahi Tedavi: kanserli tiroid dokusu çıkarılabilir.
Radyoaktif İyot Tedavisi:tiroid dokusu ve kanserli
dokuyu ortadan kaldırmak ve etraf dokulara zarar
vermemek için radyoaktif iyot tedavisi yapılabilir. Bu
yöntem tiroid dokusu cerrahi olarak alınamayan, kanseri
lenf bezleri ve etraf dokulara yayılmış hastalara
uygulanabilir.
Radyoterapi:Dışarıdan radyasyon ışını vererek yapılan
tedavidir. Kanserli hücrelerin ölmesi ve tümör
kitlesinin küçülmesi amacıyla kullanılır.
Kemoterapi: kanser hücrelerini öldürmek amacıyla
yapılan ilaç tedavisidir. İlaçlar hap, iğne yada
kateterle verilebilir. Kanser hücreleri ile beraber
normal hücrelerede zarar verebilir.
Tiroid kanserleri yukarıdaki tedavi yöntemlerinin bir yada
birkaçı ile tedavi edilebilmektedir. Tiroid kasnerinde tedavi
başarısı erken teşhise bağlıdır. Erken teşhis tedavi
başarısını çok arttırır.
Tiroid kanserinden korunma:
Tiroid kanserinin gerçek sebebi tam olarak bilinmemektedir.
Düzenli Check Up tiroid kanserlerinden korunmanın en iyi
yoludur.
20-39 yaş arası her 3 yılda bir tiroid muayenesi ve
testleri ,
40 yaş üstü her yıl tiroid muayenesi ve testleri
yapılması korunmanın en güvenli yoldudur.
Radyasyona maruz kalmak tiroid kanseri riskini
arttırmaktadır, bu ndenle:
Gereksiz radyasyon almamak, gereksiz röntgen
filmi çektirmememk,
Eğer göğüs, boyun bölgesine radyasyon almışsanız
tiroid testleri ve muayenenizi sık sık yaptırmanız
önerilir.
Referanslar:
1. American Cancer Society
http://www.cancer.org/
2. Thyroid Cancer Survivors Association, Inc.
http://www.thyca.org/
3. Canadian Cancer Society
http://www.cancer.ca/
4. Thyroid Foundation of Canada
http://www.thyroid.ca/
5. Beers MH, Fletcher AJ. The Merck Manual of Medical
Information—Home Edition . New York, NY: Simon and Schuster,
Inc.; 2000.
6. Bonn D. New hope for thyroid cancer. Lancet . 2000 Aug
26;356(9231):742.
7. General information about thyroid cancer. National Cancer
Institute, National Institutes of Health (NIH) website.
Available
at:
http://www.cancer.gov/cancertopics/pdq/treatment/thyroid/patie
nt .
8. What are the risk factors for thyroid cancer? American
Cancer
Society
website.
Available
at:
http://www.cancer.org/docroot/CRI/content/CRI_2_4_2X_What_are_
the_risk_factors_
for_thyroid_cancer_43.asp?sitearea= . Updated October 3, 2007.
9. Ziegler J. What causes thyroid cancer? J Natl Cancer Inst
1997 Dec; 89:1754
AKNE
Sivilce; Acne; Acne Vulgaris; Pimples;
Sivilce kıl köklerinin tıkanması ve iltihaplanmasıdır. Tıkalı
kıl kökleri kara noktalar, ak noktalar veya sivilceler olarak
ortaya çıkabilirler. Tüm bu görünümler kıl köklerinin
tıkanması ile başlar. Akne gençlerde daha sık görülse de bazı
çeşitleri ileri yaşlarda da ortaya çıkar.
Akne neden olur?
Akne cildin yağ bezlerinde başlar. Cildin yağ bezleri sebum
adı verilen yağlı salgıyı üretir. Sebum kıl follikülünden
çıkarak cilde yayılır. Bazen sebum katılaşır, kıl
follikülündeki ölü dokular ve bakteriler ile karışır ve
follikülden dışarı çıkamaz ise akneler oluşmaya başlar.
Akne oluşumunda şu faktörler yer alır:
Erkek hormonları ( androjen ) seviyesi,
Sebum yapımının artması,
Kıl follikülünde değişiklikler,
Bakteriler.
Akne oluşumun arttıran risk faktörleri nelerdir?
Yaş: 12- 24 yaş arası gençler,
Beyaz ırk,
Hormonal değişiklikler;
Püberte,
Gebelik,
Menses öncesi dönem,
Stres,
Bazı ilaçlar;
Androjen içeren ilaçlar,
Lityum,
Barbituratlar,
Birtakım kozmetik ilaçların kullanımı akne gelişme
riskini arttırırlar.
Akne ne şikayete neden olur?
Akne bazen çok şiddetli ve cilt, cilt altı dokulara zarar
verecek derecede yaygın olabilir. En sık karşılaşılan
şikayetler:
Cidde aşır yağlanma,
Ciltte siyah noktacıklar,
Sık sivilceleşme,
Papül ( büyük ve hassas sivilce ),
Püstül ( içi irin dolu etrafı kızarık apse),
Nodül ( cilt altına doğru uzanan hassas iri, içi irin
dolu ağrılı apse),
Kist ( ağrılı ve içi dolu birleşmiş püstüller. İz
bırakarak iyileşirler).
Akne teşhisi:
Yüz, alın, boyun, sırt, göğüs ve omuzlar aknenin en sık
görüldüğü alanlardır. Hastanın şikayetleri ve görünüm tanı
koydurur.
Akne tedavisi:
Akne çok yönlü tedavi gerektiren bir durumdur. Birçok tedavi
modalitesi birkaç hafta sürer.
Akne de ilaç tedavisi:
Her yerde bulunabilen ve reçetesiz satılan krem,
losyon, temizleyici ilaçların amacı cildin yağ oranı ve
bakterilerin sayısını azaltarak akne gelişimini
durdurmaktır. İçlerinde
Benzoyl peroksit,
Salisilik asit,
Sülfür,
Resorcinol vb. maddeler içerirler.
Reçete ile satılan akne ilaçları, temizleyici kremler
ve losyonlar da ciltteki yağ miktarını azaltmayı,
bakteri sayısını azaltmayı ve akne gelişimini durdurmayı
amaçlar. İçlerinde genellikle:
Antibiyotik ( klindamisin, eritromisin ),
Tretionin,
Adaptalene,
Azelaic acid,
Tazarotene,
Dapsone bulunan ilaçlardır.
Antibiyotikler: ciltteki bakteri sayısını azaltarak
akne gelişimini azaltmaya çalışırlar. Bu amaçla
kullanılan antibiyotikler;
Doksisiklin,
Minosiklin,
Tetrasiklin,
Eritromisin,
Klindamisin,
Amoksilin,
Sefalosporinler,
Trimetoprim/ sulfametaksazol.
Antibiyotikler lüzum halinde kullanılmalıdır.
Androjen seviyesini düşürerek akne gelişimini azaltan
ilaçlar:
Doğum kontrol ilaçları, kombine Östrojen ve
Progesteron içeren ilaçlar akne tedavisinde çok
kullanılırlar,
Sprinolakton,
Retinoidler: sebase glandların salgısını ve sayısını
azaltarak akne gelişimini durdururlar. Son derece sıkı
kontrol altında satılan ilaçlardır. Çok ciddi kistik
akne vakaları dışında kullanılmazlar. Hamile veya 2 yıl
içinde hamile kalmak isteyenlere verilmemelidir çünkü
çocukta ciddi sakatlıklara neden olur.
İzothreonin Bu gurup içinde kullanılan maddedir.
Akne tedavisinde uygulanan prosedürler:
Kortizon enjeksiyonu: kist içine kortizon enjeksiyonu
sadece büyük iltihabi kistlere iz bırakmaması için
uygulanır,
Akne cerrahisi: nadir kistik vakalarda kistin cerrahi
olarak boşaltılması gerekebilir,
Akne de skar revizyonu: akne izlerinin
düzeltilmesi amacıyla yapılır, bu amaçla en sık;
Kimyasal peeling: glikolik asit yada diğer hafif
asitler ile cildin soyulmasıdır. Hem akne izlerini
azaltır hem akne gelişimini azaltır,
Dermabrazyon:
cildin
mekanik
olarak
zımparalanmasıdır,
Skar eksizyonu: skarlı dokunun cerrahi olarak
alınmasıdır,
Kollajen dolgu: skar nedeniyle çökmüş alanların
kollajen ile doldurulmasıdır,
Lazer resurfasing: cildin lazer ile üst dokusunun
yakılarak alınmasıdır. Hem skar dokusunun düzeltir
hem de akne gelişimini azaltır.
Fototerepi: ciltdin ultraviyole ışık ile
tedavisidir. Akne gelişimini azaltır.
Bu prosedürlerden bir çoğu skar gelişimini arttırma ve
enfeksiyon nedeniyle risk taşır.
Akneden korunma:
Akne nedeni olan faktörleri kontrol etmek zor olduğundan akne
gelişiminden korunmak da kolay değildir. Ancak birtakım basit
önlemler akne gelişimini azaltmakta etkilidir.
Yüzün günde en fazla 2 kez hafif bir sabunla yıkanması
fazla yağı alır, cildi keselemek yada mekanik olarak
fazla ovalamak, sık sık yıkamak akne gelişimini
arttırır,
Yüz yıkanırken;
Ellerinizi kullanın,
Hafif sabunlar kullanın,
Yüzünüze losyon vb. uygulamadan önce iyice
kurumasını bekleyin,
Sivilceleri sıkmayın,
Cildinizdeki porları tıkamayan losyon sabun ve
kozmetikleri kullanın bunlar üzerinde Non Comedogenic
diye uyarılar bulunmalıdır.
Akne ilaçlarını yerinde ve dozunda kullanın, aşır
ıkullanım akneyi azdırır,
Stresten uzak durun ve stres ile mücadeleyi öğrenin,
Koruyucu güneş kremlerini yıl boyunca kullanın
özellikle bazı sivilce tedavisi ilaçları cildi güneşe
karşı daha da hassas yapar.
Akne (sivilce) tedavisi olan bir hastalıktır. Akne ile kendi
bildiğiniz şekilde başa çıkmaya çalışmak durumu daha da
kötüleştirip kalıcı izler bırakır.
Referanslar:
1. The Acne Resource Center Online
http://www.acne-resource.org/
2. The American Academy of Dermatology
http://www.aad.org/
3. Canadian Dermatology Association
http://www.dermatology.ca/
4. Dermatologists.ca
http://www.dermatologists.ca/
5. Questions and answers about acne. National Institute of
Arthritis and Musculoskeletal and Skin Diseases website.
Available at: http://www.niams.nih.gov/hi/topics/acne/acne.htm
. Accessed June 4, 2008.
6. Safer D. Phototherapy. EBSCO Health Library website.
Available
at:
http://www.ebscohost.com/thisTopic.php?marketID=15topicID=81 .
Updated November 2008. Accessed October 20, 2009.
7. What is acne? American Academy of Dermatology website.
Available
at:
http://www.skincarephysicians.com/acnenet/index.html
.
Accessed June 4, 2008.
8. 9/2/2009 DynaMed Systematic Literature Surveillance
DynaMeds Systematic Literature Surveillance : Arowojolu A,
Gallo M, Lopez L, Grimes D, Garner S. Combined oral
contraceptive pills for treatment of acne. Cochrane Database
Syst Rev. 2009;(3):CD004425
ANTİ İNSÜLİN ANTİKORU
İnsülin kan şekerini kontrol eden en önemli hormondur. İnsülin
pankreas bezinden kana salgılanır. Anti insülin antikor
laboratuar testi kanda insüline karşı antikor varlığını
araştırır.
Anti İnsülin Antikor için normal değerler:
normalde anti insülin antikor negatif olmalıdır.
Kanda insülin antikoru ne için bakılır?
Tip 1 diyabet teşhisinde,
İnsülin kullanan hastalarda insüline karşı alerjik
cevap varsa,
İnsülin kullanan hastada insüline rağmen kan şekerini
kontrol etmek zor ise bakılır.
Kanda insülin antikoru varlığı ne demektir?
Kanda IgG veya IgM tipi antikor var ise vücut insülin i
yabancı olarak kabul edip ona karşı savaşıyor anlamına gelir.
Bu durumda insülin işini yapamaz. İnsülin etkisiz olunca kan
şekeri artar. Kan şekerini kontrol etmek için daha fazla
insüline ihtiyaç olur. Buna insülin direnci denir.
Tip 1 diyabetli hastalarda insülin antikorları vardır.
Uzun süre insülin kullanan hastalarda insülin antikorları
insülinin etkisini azaltır, hastalar giderek daha yüksek
dozlarda insülinle kan şekerini kontrol etmek zorunda
kalırlar. İnsüline karşı giderek artan bir direnç gelişir.
Eğer insüline karşı IgE tipi antikorlar gelişir ise insüline
karşı alerji vardır denir. İnsülin alerjik reaksiyona yol
açar. Bu durumda cilt reaksiyonları, döküntü ve ciddi alerjik
reaksiyonlar ortaya çıkabilir. Bu durumda insülin kortizon ve
alerji ilaçları ile birlikte kullanılır.
Referanslar:
1. Buse JB, Polonsky KS, Burant CF. Diabetes mellitus. In:
Kronenberg HM, Melmed S, Polonsky KS, Larsen PR. Williams
Textbook of Endocrinology. 11th ed. Philadelphia, Pa: Saunders
Elsevier; 2008:chap 30.
2. Eisenbarth S, Polonsky KS, Buse JB. Type 1 diabetes
mellitus. In: Kronenberg HM, Melmed S, Polonsky KS, Larsen PR.
Williams Textbook of Endocrinology. 11th ed. Philadelphia, Pa:
Saunders Elsevier; 2008:chap 31
Download