ISSN 1300-9672 SÜLEYMAN DEMiREL ÜNiVERSiTESi iLAHiYAT FAKÜLTESi DERGiSi Review of the Faculty of Divinity University of Süleyman Demirel Hakemli Dergi Yıl: 2002 Sayı: 9 DERGiNİN SAHİBİ ProfDr. İsmail YAKIT (Dekan) DERGİNİN EDİTÖRÜ Doç. Dr. M. Saffet SARIKAYA FAKÜLTE YA YIN KURULU ProfDr. İsmail YAKIT (Dekan) ProfDr. Ekrem SARIKÇIOGLU Prof Dr. Orhan Üner ProfDr. Talat Sakallı Doç. Dr. M. Saffet SARIKAYA Doç. Dr. İ. Hakkı GÖKSOY Doç. Dr. Kemal SÖZEN Yard.Doç.Dr.Ahmet YILDIRIM Yard.Doç.Dr. Talip TÜRCAN D İZGi B. YAMAN-İ. ÖZGEL-N. TUGLU- N. DURAK KAPAK SDÜ Basın ve Halkla İlişkiler BASKI Ali ÇOLAK Dergide Yayınlanan Dergide yayınlanan Yazıların Sorumluluğu Yazariarına makale ve yazılar Aittir kaynak gösterilmek şartıyla iktibas ve kullanılabilir ©İlahiyat Fakültesi Isparta-2002 İSTEME ADRESi SDÜ İlahiyat Fakültesi 32260 ISPARTA Tlf: O 246 237 10 61 Fax: O 246 237 10 58 atıf şeklinde KÜLTÜREL MiRAS VE DiL* Yazan: Muhammed ei-Cündiy** Çeviren: Emine Ersöz *** Geri kalmış ülkeler, kültür mirası açısından, çeşitli yönlerden sorunlarla yüz yüze gelmektedirler. Her şeyden önce şu noktayı belirtmemiz gerekmektedir; bu ülkelerde düşünce, arkeoloji ve kültür mirası, Avrupa ülkeleriyle yakın temasıara geçmeden önce de dar anlamda değildir. Pek çok gelenekçi toplumlarda durağan bir yaşam standardı gözlenmektedir. Örneğin Yemen, İmam'ın 2 idare günlerinde Ortaçağı yaşamaktaydı. Bazı hayati fonksiyonları, Ortaçağın çok daha gerisindeydi Orada öyle ilkel topluluklar bulunmaktadır ki, halen eskisi gibi avianınakla veya otlarla beslenerek hayatlarını idame ettirmektedirler. Dünyanın pek çok yerindeki insan topluluklan ilkel tarım yapmakta olup el araçlan ve sabaniarı kullanmaya devam etmektedirler. Aşiret olarak yaşayan topluluklar, dünyada geniş alanlara Bu topluluklar siyasi yönden tembellik ve donukluk ve örflere körü körüne bağlılık göstermektedir. Buradaki durağan hayat, bu sosyal yapıda da çok daha fazla tehlike arz etmektedir. Aşiret yayılmışlardır. Bu makale el-Marifetu dergisi Sayı: 368, Suriye 1994, ss. 77-96 arasında "Turas ve Lugat" başlığıyla yayınlanmıştır. Makale çevrilirken dip notlar tarafımızdan ilave edilmiştir. Ayrıca konuyla ilgili Türk Dilbilimcilerinin görüşleri de eklenerek makale ikmal ve itmam edilmeye çalışılmıştır. Suriyeli Sosyal bilimler araştırmacısı; çalışmalarını el- Va 'yü'l-İctimaiyyu (Toplumsal Bilinç) ve er-Ruhatu 'c-Cemaliyye (Güzel Ruhlar) adlı yapıtlarında toplamı ştır. Okutman, SDÜ, ilahiyat Fakültesi, Arap Dili ve Belagatı Anabilim Dalı. 2 Ahmet b.Yahya, -babası Yahya Hamidilddin (1869-1948)-, babasının ölümüyle imamlık görevini devralır (1949-1962). 1962 yılında Yemen Arap Cumhuriyetinin ilanıyla imamlıktan azledilir. 145 toplumunda yaşayan bu kimseler radyoyu, televizyonu, arabayı ve bilgisayan kullanmalanna ve medeni toplumlarla yakın temas halinde olmalarına rağmen örfe dayalı bir yaşam şeklini benimsemektedir Geri kalmış ülkelerde yaşayan bir çok insan bu durağan yaşam biçimini kültür olarak saymaktadırlar. Gerçek anlamda geçmişteki kültür miraslarını da yok etmektedirler. Örneğin gerçekten tarihi eserlerin pek çoğu geçmişteki medeniyet bölgelerinde istenerek yada istenilmeden yıkılmıştır. Tarihi eserlerin yok edilmesi çeşitli yollarla yapılmaktadır. Örneğin restorasyonda taş eserlerin kullanılması ve aynı şekilde kıymetli madenierin ve hazinelerin araştırılması veya çalınması, eski lahitlerin özen gösterilmemesiyle telef olması ve çalınmalan, ayrıca savaşlar ve çatışmalar tarihi eserlerin yok olmasında en bariz etkenlerdendir. İnsanlarm eski yada çağdaş bütün çalışmalan üzerindeki bu yıkıcı etkenler içerisinde özellikle son etken çok tehlikeli ve halen de tehlikeli olmaya devam etmektedir. Tarihsel olarak savaş yapanlar, düşmanlarını yenmekle yetinmeyip, galibiyetlerinin akabinde düşmanlarıyla bağlantılı her şeyi yıkıp yok etmeye çalışmışlardır. Her ne kadar bunu direkt ifade etmeseler de düşmanlannın evlerini yakmakta, hayvanlarım, ahırlarını ayrıca kutsal değerlerini de yok etmekteydiler. Belki de bu insanın temayülünden kaynaklanmaktadır. Rivayetlere göre; Kraliçe Zenubiyyen 3 geçmişte Mısır' daki İskenderiye kütüphanesini yakmıştır. Moğollar da "Fed' an" (çöl kabileleri) ve Halep kalesini yakıp yok ettikleri gibi Bağdat kütüphanelerini de ateşe vermişlerdir. 4 Medeni toplumlarla yakın temasta olan gelişmekte olan ülkelerdeki entelektüeller idareciler, siyasi sınıflar, kültür mirasıanna kendi özel metotlarıyla itina göstererek sahiplenmektedirler. Gelişmiş ülkeler ise, kendi ülkelerindeki ve dünya kültür akademik bir özenle titizlik göstermektedirler Arkeoloji ve yapılanmasında da bir temel kültürel miras, tarihinin oluşturmaktadırlar. Kelimenin tam anlamıyla da rivayetler, söylentiler tarihe dönüşerek tarih ve bir çok sosyal bilimlerin alanlarını mirasına Zenubiyyen veya Zeynep : Arap Dilini talan eden kraliçedir.(266-272) Mısır'ı fethedince adına sikke bastırır. Antalya-Humus önlerinde yapılan bir savaşta yenilgiye uğrayıp esir olarak Roma'ya götürüldü (272) ve orada öldü bkz: elMüncidfi'l-lugati ve'l-atami, 35. baskı Beyrut 1986, s 280. Geniş bilgi için bkz: Hanna Fahurl, Tarihu'l-Edebi'l-Arabfyyi, 12.baskı Lübnan 1987, s 860. 146 oluşturmaktadır. Sanat, edebiyat, medeniyetin ve çeşitli yapıtların üretiminde ayrıca sanat ve kültür alanlarında gelişmeler olması için özen göstermektedirler. Örneğin, eski efsanelerin canlandırılması için yazılanlar, şiirde, öyküde, romanda, filimde, resimde, musikide ki özellikle klasiklerde, opera ve balede zengin bir kaynak oluşturmaktadır. İnsan gelişiminin (evriminin) tarihine, insanla ilgili bilimlerin gelişim tarihi ve bir çok alandaki bilim tarihlerine şu andaki bilimsel bazı yönlendirmelerden ve geçmişteki bir takım ilmi alıntılardan yararlanmaya kültürel platformlar önem vermektedir. Gelişmiş göstermektedirler. vermektedirler. toplumlar kültür bir anlamda Diğer mirasına geçmişe topyekun özen gelecekleri için önem Gelişmekte olan ülkelerde ise kültür mirası için tutumları, genellikle tam tersi olmaktadır. Kültür mirasına önem vermek maziye bağlı olduğunu ifade eden sözlerden ileriye gitmez ve eskiyle övünürler. Örneğin çağdaş tıp karşısında halk tababetiyle övünmeleri gibi ... Diğer bir ifadeyle kalkınmakta olan ülkeler genellikle kültür mirasına özen göstermeleri geleceklerini yapılandırmak için değil de hayatın genel alanlarında maziye özlemle dönmek içindir. Burada dikkat çekilmesi gereken konu Arap Dünyasında; kültürel mirasa körü körüne bağımlılık, bilim ve sanat hayatında ve normal yaşantıda olumsuz etki göstermesidir. Burada en önemli araç ise Arapça' dır. Fakat her şeyden önce kültürün, dil üzerindeki olumlu etkisine dikkat çekmemiz gerekmektedir. Arap Dil Kültürüne 5 baktığımızda ilk önce Dilbilimcilerin (Filologlann), Felsefecilerin, Fıkıhçılann çalışmalannın tümünden dolayı bunları Dilbilimcileri olarak itibar etmemiz gerekmektedir. Ayrıca İslam öncesi (cahiliye) döneminden günümüze dek yazılanların Arapça olarak aktarıldığını görebiliriz. Önceki bilim adamlarının dildeki çalışmaları gerçekten çok hacimli ve değerlidir. Şu anda da takipçileri de bulunmamaktadır. Ancak bu alandaki boşluk doldurulmaya çalışılmakla birlikte hala önemli derecede yetersizlik bulunmaktadır. Selefi Salihin'in dilin gramerini ortaya koymada, anlam ve kelimelerin türevleri üzerinde yorulmadan çok ciddi ve zorlu bir Arap Dili bilimleri hakkında geniş bilgi için bkz: İbn Haldun, Mukaddime, 4.Baskı İran 1215(hicri tarih) s 545 -553; Mukaddime, c. I, Çev: Zakir Kadiri U gan, Şark İslam Klasikleri Dizisi, İstanbul 1990, s 173- 194. 147 çalışma yaptılar. Bu çalışmalan yaparken statik metot kullanarak zor ve yaratıcı metotlar kullanmışlardır. Onların bu çalışmaları çok hacimli ciltleri kapsamakta ve bütün kütüphaneleri doldurmaktadır. Halen dil çalışmalannın zengin kaynağını oluşturmaktadır. Filoloji alanının derinleşen çalışmalannda metodolajik olarak sözlükler ve ansiklopedileri ortaya koyan ilklerden birisi İbn Cinni6 'dir. Bu sözlükleri ve ansiklopedileri ortaya koyanlar olmasaydı Arap Dili günümüze dek ulaşamazdı. değil, Müslüman felsefecilerin/ Yunan, İran ve Süryanilerin ortaya ilgilenmeleri, bir yönden Arap Dilinde nesrin gelişimine neden olmuş 8 yeni kelimeler, ifadeler ve teknİklerle Arap Dilini zenginleştirmiş kültür mirası olarak bu eserler kaleme alınmıştır. Aksi takdirde dil kültüründe sayılır bir miras olmazdı. Bunun gibi, geçmiş asrın sonlarından günümüz asrın başlangıcına dek başka kültür mirası ise tedrici olarak gelişmiştir. Arap nesri büyük Arap reformİstlerinin gücüyle, yeni bir sıçrama gerçekleştirmiştiL Özellikle de önde gelen Arapça dergi ve gazetelerin yayınlanması sürecinde geçekleşmiştir. Ayrıca üniversitelerdeki öğretim üyelerinin gayretleriyle bilimsel konuların, Arap diline aktanlarak onun öğretimindeki ihtiyaçlar karşılanmıştır . koyduğu çalışmalarla Şimdi kültür mirasının olumsuz etkilerine dönelim; öncekiler doğal olarak ta orta çağdaş-dil bilimiyle fıkhın (İslam Hukuku) 6 Ebu'l-Feth Osman ibn Cinni (ö. 1001) tarafından "etimoloji" daha sistemli bir hale sokulmuştur. İbn Cinni, kelimeleri köklerinden türetmek demek olan "küçük etimoloji (el-iştikakül-asgar) ile kök sırasına bakılmaksızın aynı sessiz hatflerden müteşekkil bütün bileşimierin bir temel anlamdan türetilmesi demek olan " büyük etimoloji" (el-iştikakü ekber) arasında bir ayırım yapmıştır. Etimoloji üzerine yazdığı eserlerin yanı sıra, çekim( tasrit) alanında da en büyük otoriteydi. Onun kurarnları "Kitab Sırrf' s-Sına ve Esrari Belaga" (Sanatın Sırrı ve Belagatın Gizem leri) ile "Kitabu 'l-Hasd 'is fi İlmf Usuli'lArabiyye" (Arapça Kökler Biliminde Özellikler Kitabı) adlı iki büyük kitabında açıklamıştır. 6 daha geniş bilgi için bkz: İgnace Goldziher, A Short History of Classical Arabic Literature (Klasik Arap Literatürü) çev: Azmi Yüksel-Rahmi Er, Ankara 1993 s 76. 7 Müslüman Felsefecilerin Literatürü, s 106-113. çalışmaları için bkz: Goldziher, Klasik Arap Arap dilindenesir için bkz: a.g.e s 103-143. Geniş bilgi için bkz: Şevki Dayf, "el-Fen ve Mezahibuhu fi'n-Nesri'l-Arabiyyi" (Arapça Nesirdeki Sanat ve Akımları) 5.baskı, Mısır 1960. 148 bağlantısını kurdular. Bu bağlantı, aynı zamanda dili kısırlaştırmıştır. Dini alanda çok büyük çabalar sarf edilmesi,dildeki kısıtlanmayı çok açık göstermekteydi. Böylece toplumda ayrı bir şekilde gelişen iki dil ortaya çıkmıştır; Din Dili, diğeri ise günlük hayatın gereksinimlerini karşılayan dil veya dillerdir. Daha sonralanysa çeşitli halk lehçeleri de gelişmiştir9 . Diğer bir çok toplumlarda da bu olmuştur. 10 Örneğin Latin Avrupa ülkelerinde de Klasik Latin dili (kilise dili), günlük konuşulan dilden ayrı bir şekilde gelişmiştir. Nispeten bu değişerek, Latin Asıllı Avrupa dillerine (Fransız, ispanyolca, İtalyanca vs.) dönüşümüyle bir gelişim sürecine girmiştir. Doğal olan bu durum geçmişte bir tezatlık arz etmekteydi Dilin görevi; toplumda anlaşmak için bir araç olarak, çeşitli yönlerden düşüncelerin aktarılmasında, insan bilincinin ifadesini tamamen dini bilincinin anlatımında; gerek kelimelerin ve gerekse cümlelerin anlamlarında ortaya çıkması anlatım ile gerçekleşmiştir. Çeşitli biçim ve koşullarıyla dilden dile nicelik olarak ya da kayıtlarla -bu isterse aktarılma olsun- tüm boyutlarıyla bir süreçte gelişme göstermiştir. Dilin dini yönden vazifesi, küçük bir parçayı oluşturmaktadır. Bunun için ayrı bir şekilde diğer görevler de gelişme göstermektedir. Hangi dil olursa olsun zamanla iki şeyden birisi önde gelir: Ya, dini dil gelişerek geniş hayatın ihtiyaçlarını karşılar, ya da dilin hayatın tüm ihtiyaçlarına başlı başına cevap vermesi artar, ki bu dillerde üretim yapılabil sin. Avrupa' da olduğu gibi Arap Dilinde de ikisi birden benzer bir şekilde gelişemedi. Ayrıca Fasih Arapça yanında çeşitli Arap bölgelerinde halkın konuştuğu bir çok diller (lehçeler) ortaya çıktı. Ancak bu diller fasih Arapçadan ya da birbirlerinden, başlı başına bir yere kadar farklılık göstermediler. Fasih Arapça, Orta Çağdaki nesir yazı yazanların ve kalkınma çağındaki reformistlerin kaleme aldıklanyla gelişmiştir. Bununla beraber bir çok alanda zorlukları yenememiştir. Örneğin, genellikle sanat alanlarından tiyatro, film, şarkılar, fen ve sosyal bilimlerde halk lehçeleri kullanılmıştır. Bu da konulardaki inceliği kaybettirerek bazı tercümelerde güzel düşüncelerin ifadesini imkansızlaştırmıştır. 9 ı o Arapça lehçeler için bkz.: Abdulmunim Hafacı, Tarihu'l-Edebi'l-Arabiyyi (Arap Edebiyat Tarihi) Beyrut 1992 s34-35; Goldziher, KlasikArap Literatürü, çev: s 14 Dillehçeleri için bkz: Doğan Aksan, Her Yönüyle Dil Ana Çizgileriyle Dilbilim, 5. Baskı Ankara 1995 s 141-147 149 Kültürel, bilimsel, siyasal ve basın yayın konulanndaki üretimlerdeki gerçekten gelişim gösterdiği süreçte bu asrın başlangıcından bu yana dilin akademik olarak da gelişmesi bazen direkt bazen de indirekt olarak dini konularla Arap Dili arasındaki bağlantı bir temel olarak alınmaktadır. Arap yazarlar ve okuyucular dilde akademik gelişme olmaksızın iki problemle karşılaşırlar. Bunlardan birincisi bir Arap bölgesinden diğer bir bölgeye göre birçok kelime ve terimierin değişmesi, diğeri ise pek çok sözcüklerin ve ifadelerin anlamlarmdaki inceliğin bilinmesi için sözlükler ve ansiklopediler yeterli dil kaynaklannın bulunrnarnasıdır. Doğal olarak dilin gelişimi dini boyutta olmayıp yalnızca bu gelişmeye yardırncı olmaktadır. Öyle ki fıkıh ve hadis ayrıca eski edebiyat alanlannda çalışanların baş vuracaklan dil ansiklopedileri ortaya konulabilir. Yine bu alanlarda çalışanlar anlarnlarını bilmedikleri, örneğin rnaddecilik, mistik, devinim, yapısalcılık, varoluşçuluk, hiççilik ... gibi, bilimsel gelişme ve teknolojiyle beraber sürekli Arap diline giren, örneğin ekonomik makro, bilgisayar... gibi yeni kelimelerin ve eski kelimelerin anlamlarını ortaya koyan dil ansiklopedilerine de ihtiyaç vardır. Klasik, gelenekçi dil bilirnciler belki de dildeki gelişim kapısının kapandığını düşünebilirler. Geçmişte yapılan çalışmalardan salt alıntılar yapılması, gelenekçi dilcilelin çalışmalarını, fazlasıyla noksanlaştırrnaktadır. Ayrıcı zaman zaman her bir etkin kelimeyi ortaya koymaya da gereksinim vardır. Bu konuda bu kadar sözle yetinip, hangi alanda olursa olsun, -buna dilde dahil- gelişme olmaksızın onunla hükmetmek, onun yokluğuna hükmetmek demektir. Arap Dilini yalnız mazideki gibi ele alıp ona özen gösteren kimselerin aynı zamanda bu dilin geleceği olarak da onu korumalan gerekmektedir. Bilindiği gibi Arap Dili köklü bir dildir. Ancak buna önemli bir de eklememiz gerekmektedir. Selefi Salibin'in yazdıkları, şimdiki zamanda yazılmakta olan ve gelecekte yazılacakların sıhhati üzerine hüküm verecek tek kaynak; Kuran-ı Keıirn ve Hadis argürnanlarına dayanmaktadır. Şunu biraz abartarak söyleyebiliriz; argümanlann hepsi Arap Dilinin akademisini oluşturmaktadır. Kuran'a ve Hadise ilaveten dilin argümanlarından tek başına şiir alınmaktadır ve şüphesiz tek başına şiir de çok dar kapsarnlıdır. Bu nedenle nesre ihtiyaç çok daha fazladır. Değerli metinler dışındaki dilin argümanlarında da anonim rivayetler de vardır. Süreç olarak gecikerek İslam ve Emeviler zamanındaki şiirden ve nesirden düşünce 150 11 toplanmıştır • Dilden dile aktarılma nedeniyle bunların çoğunda kimin hususunda şüphe edilebilir. Ancak bu söylediklerimizden genel olarak Arap Edebiyatından şüpheye düşmememiz gerekir. Bize ulaşan bütün bu edebi zenginliğe özen göstermemiz icap eder. Günümüze kadar gelen bütün bu çalışmaların ne tarihi yönden incelenmesi mümkün ne de bize yararlıdır. Dilden dile söylenerek gelenler halkın hafızasında bir parça olarak kalması ayrı bir konu veya bunlara körü körüne inanmak da ayrı bir konudur. Dil; saydığımız tüm bu argümanlar üzerine kurulur. Yine dil, -doğru olsun ya da olmasın­ bugün ve yarın bu dili kullananların üzerine bina edilmektedir. söylediği Şiir güzel olduğu sürece, şiirin ona ya da buna ait olması edebi miras olduğu için kişiyi ilgilendirmez. Ama bunun en güzel yanı, halkın bilinçli ya da bilinçsiz olsun asırlardır süregelen genel hafızanın sarsılmaması için şiiri söyleyen gerçek şairin bilinmesidir. Yine geçmişten günümüze kadar gelen tüm bu dil argümanlarındaki sıhhatlilik ya da zayıflık bir şekilde önemli değildir. Önemli olan ise Arap Dili gramerinin bunlardan ortaya koyulmasıdır. Amacımız dil kaynakları ve argümanlarında sıhhati önemsenmemek değildir; günümüze kadar gelen bütün bu kaynakların dil zenginliği olarak halen ayakta kalmasını sağlamaktır. Bununla birlikte dilin geleneksel anlamıyla dildeki rivayetlerin değişime uğraması ya da tamamen yok olı;nası ve ya başkalanna nispet edilmesi -ki bunların hepsi dil, siyaset, din amacıyla yapılabilir- gibi nedenlerle bunları kesin bir kanıt ve argüman olarak kişinin gösteremeyeceğini anlamaktayız. Kişi kolaylıkla şunu sorgulayabilir: bu argümanlar içinde çeşitli kabile lehçelerinin eserleri nerede. Anane,' 2 Keşkeşe 13 ••• gibi lehçeleri n eserleri nerede?!.. Bu lehçeler ki günümüze kadar geldiğini görmek için çeşitli Arap bölgelerinde kişinin bunları gözlernlemesi yeterlidir. Çeşitli zaman aralıklannda bir çok insanlara nispet edilen bu eserlerin serap ll Daha 12 Temim ve Kays kabilelerinin lehçesidir.Ayn harfi ile Hemze birbirlerinin yerinde kullanılmaktadır. Şöyle ki; Ente(sen) yerine ante(ayn ile), Ala (üzerine) yerine ela kullanılması gibi ... daha geniş bilgi için bkz: Abdul-Munim Hafacı, Tarihu '-l Edebi 'l-A rab i -Asru 'l-Cahiliyyi-, Beyrut 1992, s. 34 35. 13 Beni Eset ve Rabia kabilelerin lehçesidir. Kaftan sonra Şin harfi gelir. "reeytuke (seni gördüm) yerine reeytukeş" kullanılmaktadır. Lehçeler için bkz: a.g.e, s. 34-35. geniş bilgi için bkz: Hanna FahU.ri, Tarihu'-Edebi'l-Arabfyyi, s., 209-339. 151 olması makul müdür? Diğer bir açıdan bu söylenilen argümanları itiraf edilmeyip asnmıza niçin gelinmemektedir? Orta çağda yazının yaygınlaşmasından sonra günümüze kadar ulaşan şiir ve özelliklede nesre bir argüman olarak niçin sayılmamaktadır? Mütenebbi 1\ Ma'arri 15 gibi büyük şairler, Makamtit'ı kaleme alanlar 16 , Cahız 17 gibi nesir yazanların "armoni" dildeki uyum ihtimalini, Orta Çağdaki felsefe ve diğer bihmlerde, insanın kompleks düşüncelerini anlatımında ve Arap dilinin çeşitli yazarlannın eserlerindeki "Ritmi", dildeki ahengi temsil edipte kalkınma asrındaki büyük yazarlarm ve şairlerin niçin çalışmalarına itibar edilmemektedir?!. .. Ahmet Şevld 18 ya da Menfa1Uti 19 , Ahmet Emin20 vs. gibi yazarların eserlerinde -şayet varsa- ritmin, dildeki alıengin belki bir dil kuralına dönüşmesi mümkündür. Bunda ne zarar vardır?!. .. Şair Argümanların eski dil mirasının etkisini dil ansiklopedileri de kapsayabilir. Böylece araştırmacıların bu yapıtıara başvurmaları ve yararlanabilmeleri kolaylaşmaktadır. Bu gibi çalışmaların genişletilmesi geçmiş için değil azaltmaz. genişletilrnesi, Bunları çağdaş 14 Ebu Tayyip Ahmed b.Huseyn (915-965) hayatı için bkz: Ahmet Subhi Furat, Arap Edebiyat Tarihi, İstanbul 1996, s. 320; Hanna Fahfiri, Tarihu'-Edebi'lArabfyyi s 594-598; Goldziher, Klasik Arap Literatürü, s 89-91 15 Ebu'-Ala el-Ma'arri (973-1057) hayatı için bkz: Hanna Fahuri, Tarihu'Edebi'l-Arabfyyi, s 678-699; A. S. Furat, Arap Edebiyat Tarihi, s.322-324. bkz: Goldziher, Klasik Arap Literatürü, s 91-92, 98, 150; Bedrettin Aytaç, Ebu' -Ala el-Ma'arri'nin el-Luzümiyyat'ında Kadın" Nüsha, III, Ankara 2001 s 13-18. Arap Edebi nesil, seeili nesrin, sadece Arap Edebiyatma özgü olan özel bir türünde en üst derecesine ulaşmıştır. daha geniş bilgi için bkz: Goldziher, Klasik Arap Literatürii, s 98-103; Hanna Fahüri, Tarihu'-Edebi'l-Arabfyyi, s 730-741. bkz: A. S. Furat, Arap Edebiyat Tarihi, s.289; Rahmi Er, Bedfu'zZaman el-Hemezanf ve Makamele ri, İstanbul 1994. 16 17 Ebu Osman Amr b.Bahr el-Kinani, (767-868) Cahiz lakabıyla tanınmıştır. Daha geniş bilgi için bkz: A. S. Furat, Arap Edebiyat Tarihi, s.224-229 18 Daha geniş bilgi için bkz: Ahmet Savran 19. Yüzyılda Osmanlılar Döneminde Yeni Arap Edebiyatı, Erzurum 1987, s.l70-186. Daha geniş bilgi için bkz: Emrullah İşler, "Modern Arap Edebiyatında Bir Öncü Mustafa Lutfi El-Menfaluti", Nüsha III s 71-88 Ankara 2001 Ahmet Emin (1886-1954) Mısır'lı alim, edebiyatçı, yazar. En meşhur eserleri; Fecru'l-İslam, Duha İslam, Zuhrul-İsldm. 19 20 152 şimdi ve gelecek için olması gerekmektedir. Daha sürekli çalışmalan da içermelidir. çağdaş ve modern Dilin gelişim meselesi olarak argümanların geniş tutulması gerçekten bir eksiklik değildir. Çünkü dil argümanları işlevseldir. Arap dilinde filolojik programın uygulanması ki bu uygulama dil tarihi ile bağlantılıdır veya linguistik, yani araştırmalann genişletilerek kaleme alınan bir çok esere de bağlı olmasıdır. Bir zamanlar mahkiyye dili (halk ağzı), dilde anlamların gelişim tarihi, cümle diziminde teorilerin ortaya konulması ve bunların dilde uygulanması, makro dil diğer bir ifadeyle dilin toplumla ilişkileri irdeleyerek analizi bunların hepsi psikolojik rnekanİzınayı da kapsayarak iki işlevi göstermektedir. Bunlardan birincisi; dilin güzellik, estetik, ve edebi görevi olarak sözlerin üretimin incelenmesi diğeri ise; bir çok alanı kapsamakta olan makro dil, sosyal dil, antropolitik dil; yani dildeki kültürel ifadelerinin vs. incelenmesidir. 21 Arap ülkelerinde bütün kelimelerin ve ifadelerin tarzlarını kapsayacak ansiklopedilerin ortaya konulmasıyla bir gereksinimi karşılayacaktır. Ancak bu çalışmayı kim yapacak?!. .. Dil akademilerinin çalışmalanndaki en önemli görevleri; sözlüklerin ve Arapça ansiklopedilerin ortaya konmasıdır. Arapça sözlüklerin hepsi -el yazması olsun yada modern olsun- anlam ve tarz bakımından eskidir. Gerçekten bu alanda çok zengin bir mirası var sayalım. Miras zenginliği ayrı bir şey, onunla olduğu gibi yetinmek ise ayrı bir şeydir. Dünyadaki dil kurumlan ise, her yıl sözlüklerinden yeni dil kaynakları oluşturmaktadır; sözcüklerin eklerini ve türevlerini ortaya koyarak böylece dillerinin gelişimini sağlamaktadır Kelimelerin, direkt olarak, alfabetik bir düzen içerisinde Arapça sözlüklerin yenilenmesi de gerekmektedir. Eski tarz, bazı yönlerden belki yararlı olabilir. Bu bağlarndaki dil kaynakları ve argümanları günümüze kadar da ulaşmıştır. Ancak bu kaynaklar, öğrenci ve okuyucu tarafından, basit ve normal kullanımlarda dahi bazı engellerle karşılaşmaktadırlar. Örneğin, kelimenin köküne (süla~i fiile) inilmesi bir sorunu ortaya koymaktadır: Mesela "Eydan ".4.1. kelimesi- ki bu kelime günd_e onlarca kez kullanılmakta- bunu öğrenme isteyenin "ade" ~\ (kök olarak) kelimesine inmeleri 21 Dille toplumun ve kültürün ilişkisi için bkz: Çizgileriyle Dilbilim, s 64-68 153 Doğan Aksan, Her yönüyle Dil Ana gerekmektedir. "Rame" 1"1 .J. kelimesini bulmak için de " Ravame " f' ..J.J kelimesine bakmalan, "Kıymet" ~ veya "kame" ç-\J kelimesi için "ç-~" Kavame "kelimesine bakması lazımdır. Kelimelerin türevlerini bulmak için niçin köklerine inmek gerekmektedir? Akademik açıdan, bir çok eski anlamlarm çağdaş kullanımdan gerekmektedir, yada bireylerin bu ifadeler yerine başka diğer ifadeleri veya çeşitli semboller olarak kullanmalarını gerektirmektedir. Örneğin şu cümleye bir bakalım; kaldırılması ~ o ..:ı~ (...)-ll _.fi. "Kerrese cuhüdehfi lilbahs" gayretlerini yazıya aktardı): bu cümlenin bir olgu olarak akademik yönden geniş alanda kullanılmakta olduğunu görmekteyiz. Arapça öğrenen bir yabancı öğrenci bunun anlamının inceliklerini bilmek istediğinde .(...)-ll _.fi "keres" sözcüğünün içerdiği anlamlardan buradaki konteksle bir ilgi kurmayabilir; her şeyden bir grup veya denizden çıkartılan her türlü mal... Kuş, bitki isimlerinde, araçların adlarında da aynı sorunla karşılaşabiliriz. Eski sözlük anlamlan yeterli olmayıp yada bazılan kullanılmamaktadır. Kullamlsa da herhangi bir kaynakta bulunmamaktadır. Kullamlan eski kelimeleri araştırdığımızda teknik ve işlevsel ifadelerin çeşitli alanlardaki acizliğinin ortadan kaldırılması için de en iyi vesilenin olmaması inceliğin yok olmasına neden olmaktadır. Arapların kültürlüleri veya Arap dilinde inceleme yapanlar evrensel terimlerden uzak olmaktalar, örneğin:L.ı..:ı.i.tıı "hendese" mühendis sözcüğü bundan türemiştir. Sözcüğün aslı Farsça' dır. Arapça da daha çok kullamlan "geomstry" sözcüğü "engineering" sözcüğünden çok farklıdır. YineJW "kıhal" (=göz doktoru) terimi" oculist" yada "oplitalmolegist" kelimelerin yerine geçemez. Kamu oyunun genel zevki olarak.u.J:ı:JI ~ "tabip uyun" (=göz doktoru) terimini seçmiştir. Bir yönden bu terim zorunlu olarak uzmanlık demek olmayıp diğer bir yönden de iki kelimeden oluşmasından içinden çıkılmaz karmaşıklığa neden olmaktadır. Başka dillerden giren ve bu dilde de anlam yönüyle karşılığı olan bir çok kelimenin bulunmasma rağmen -ki buna dikkat edilmesi icap ederpek çok kelimelere ihtiyaç duyabihriz. Bu durum bilimsel terimlerle de bağlantı gösterebilir. Bu konuda yalnız biz değiliz, örneğin bir çok dillerde müzikte kullanılan bazı terimler mesela İtalyanca; saccado, allegretto vs bu terimierin diğer dillerde değiştirilmesi kolaylıkla mümkün olmasına rağmen aynen kullanılmaktadır. Kelime ve terimlerde, içinden çıkılmaz bir hale gelen problemdeki acizlik ister alıntı yaparak ister yenileyerek isterse kelimelerden terimler (=Araştırmalarda 154 oluşturmakla olsun yalnız kelimeleri ve tümeeleri ortaya koymakla yeterli olmayıp bu kelimelerin temellerini yeniden gözden geçirmemiz gerekmektedir. Genellikle bunlar soyutlanmış kelimeler olmayıp bunlara karşılık bulunabilir; kavram kargaşasını oluşturan kelime öbeklerinin arasındaki bağlantıların -gerek dil, gerek mantık, gerekse bilimsel açılardan olsun- kurulması önemlidir. Ömeğin; . .J_j.l....ıj "dustur" kelimesi Arapça değildir. Aslında talimatname, defter anlamına gelmektedir; Kralların, askerlerin adlarını ve rütbelerini düzenledikleri defterlere denmektedir. "Constitution "anlamından tamamen uzak olup tezat anlam da taşımaktadır. Bu gibi terimleri kabullenmemiz belki mümkündür. Ayrıca "constitution" kullanımları bu terimin yerine de geçemez. Yine "constituent assembly" yerine "cemiyeti tesisiyye "(=tesis edilen demek) dediğimizde hukuki bir deneyime gereksinim hissederiz. Zikredilen derneğin özel bir durumdan dolayı seçilip "dusturun" yasanın ortaya konması yada değiştirilmesi gerekmektedir. Buna benzer örnekleri çoğaltabiliriz. Kişinin bilgisayar (kompitür) yerine Y __,...,.ı6. "hasub" kelimesini koyduğunda "computerization, compulte, computerize" kelimeleri nasıl işlevsel olarak kullanılabilir? Akademik önemli çalışmaların hepsinde Arap dili kurallarını yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir. Eski içtihatlar, kural çıkartmalar bağımsızlığını korumak ve hala daha temel olarak ele alınması devam etmektedir. Kaynaklarda bölümlere ayırarak tasnif edilmesi mümkün olup araştırmacıların da bunları ele alıp ortaya koymalan şarttır. Bunu takip eden pek çok içinden çıkılmaz problemierin de dil kurallan (gramer) ile karşılaştırmalı incelemeler ışığında çözmek gerekmektedir. Özellikle de gelişmiş dillerde bu yapılmalıdır. Örneğin isim cümlesi eski araştırmacıların çözümsüz bir düğümüdür. Bu konuda çok hacimli çalışmalar yapmışlardır. Örnek olarak; bazı edatlar isim cümlesinin başına, bazıları da fiil cümlesinin başına gelmektedir. Örneğin :I) "illa" şart edatı fiil cümlesine gelmeyip " levla" :I) edatı ise fiil cümlesinin başına gelmektedir. :I) "Levla" edatından sonra habeıin hazfı, gizlenmesi niçin gerekir? Klıfe etmişlerdir. 22 ekolü22 , şarttan sonra isim cümlesinin gelebileceğini ifade Kfifelilerin içtihatlarından daha çok burada söylenmek Arap dil ekolleri Literatürü s 77. hakkında daha geniş bilgi için bkz: Goldziher, Klasik Arap 155 istenilen isim cümlelerinde özel bir oluşumun olarak analiz (=irab) bölümüne ihtiyaç olsun. olmaması ki müstakil Yine içinden çıkılmaz problemlerden olan şart isimleri ve soru isimleriyle ilgilidir. Bunlar asıl olarak, zarf, bağlaç ve niteleme sıfatlandır. Cümlede asıl konumlannda geldiklerinde herhangi bir sorun yoktur. Söz diziminde aldığı göreve göre kelime; mebni (hareke değişmez) yada murab (hareke değişir) olarak ismin analizi, irabı olmaktadır. Ancak bu isimlere şart veya soru anlamlan yüklendiğinde pek çok içinden çıkılamaz karışıklıklan oluşturur. Şart ve cevabını oluşturan söz diziminde veya soru cümleler, cümlenin akışına göre kendinden önce gelen kelimeye fonksiyonel olmayıp ayrı ayrı ele alınmalıdır. Ömeğin;.u~~ U"l:ı.\1 ~l 0~ <.JA LJl " inne men yusiline yuakabun" (=kesinlikle, insanlara kötülük yapanlar cezalandırılır), cümlesinde gramer yönünden her hangi bir karışıklık bulunmamaktadır. Analiz ettiğimizde ; ila'n-nası, uJ."inne" (Kesinlikle): fiile benzeyen bir harf. ÜA ."men" (kim): bağlaç isim ve (inne) nin ismi. L.J.ı.~l:ı.\1 ~) l.J~ ."yusiune ila'n-nas": yapanlar ): sıla cümlesi (insanlara kötülük 0~~. "yuakabun" ( cezalandırılır ): fiil cümlesi ve (inne) nin haberi Ancak bu cümleyi şu şekilde ifade ettiğimizde; ~) ~ l,JA ü) ~~ U"l:ı.\1. "inne men yusi' ila 'n- nasi yuakab" (kesinlikle insanlara kim kötülük yaparsa, o, ceza görür), büyük bir karışıklık meydana gelmektedir. Bu cümlenin analizini ise şöyledir: ül. "inne" ( kesinlikle ): fiile benzeyen harf ül İnnenin ismi: takdiri bir zarnirdir. <.JA "men " (kim ): şart ve cezm edatı, (kötülük yaparsa) fiilin faili L.J.ı.ll:ı.\1 ~) ~ "yusi ila'n-nas" (kötülük yapar): şart fiil ~~. "yuakab" (ceza görür): şaıiın cevabı. Bu cümlenin irapta mahalli yoktur. Şart ve cevabını içeren cümle(ül inne)nin haberidir. 156 Gördüğümüz değişiklikler bu cümlelerdeki gramer yönünden tüm bu niçin meydana gelmiştir? . Yine şart edatlanndan L~)"iza" (zaman) şartın cevabı diğer şart tersine fonksiyonel midir yada edilgen (mamul) midir? Bu konudaki görüşler farlılık arz etmededir. Yine problemlerden diğer birisi ise; aynı kelirnenip aynı konumda farklı gramer ihtimallerini taşıması dır. Örneğin;~\ .J ~ ~~ ~~ "ekeltu semekete hatta resihi"; =(balığı başıyla yedim.) "Resihi" (baş )kelimesi rnecrur olarak esre: "hatta reseha" balık kelimesine bağlantılı olarak fetha, "reeshu" hatta ile başlangıç cümlesi olmasından dolayı ötre olarak okunmaktadır. Gramer durumunun değişimine rağmenr anlarndaki değişikliğe özen gösterilrnernesi söz konusudur. Böylece Arap Dili gramerinde araştırma teknikleri açısından problemler ortaya çıkmış olmaktadır. Arapça gramer kitaplarına baktığımızda genellikle "rnebni" (hareke değişmez) ve "rnurab" (hareke değişir) bu gibi dil öğelerinin tasnifine odaklanıldığını görmekteyiz; Mebni olarak fetha, damme, kesra, rnurab olarak: rnerfuat, rnensubat, v.s. Bu metotta da çeşitli dil vazifelerinde bulunan durumlan kapsamaktadır. Dilin öğeleri içerisinde "ifadelerin" önemine burada işaret etmemiz gerekmektedir. Müsnet-müsnet ileyh, tabi-matbu, ve arnillerine (etkenler) dil öğelerin aldığı harekeden daha çok önemli olduğunu gözlernlemekteyiz. Elbette bu dil öğelerinin aldıklan harekeler; ancak bu paralelliğe yardım ettiği sürece önem arz eder .. edatların Görülmekte olan diğer dil problemlerden \...ı" ma" kelirnesidir; Basralı ekolün hepsi \...ı "ma"nm cümlede olumsuzluk verdi~ini ifade etmektedirler. Yalnız tek olumsuzluk edatı mı dır? ~ "leyse" (=değildir) işlevini görmekte "ma"nın cümlede ifade hükmünü olumsuzlaştınnaktadır. Fiile olumsuzluk vermektedir. Ayet-i Kerime'de ~~ W ~~~.J. "ve semudan fe ma ebka" 23 \...ı "ma" burada ~~ "ebka" nın meffilu bihidir( tümleç). Başka bir örnek ise; J~ "kavl" sözcüğüdür. Eski dil bilirnciler kendisinden sonra gelen kelimeyi rneffil mutlak (fiilin masdan olarak gelen türnleç) saymış! ardır. Direkt nesne olarak ta gelebilir; Dil bilirnciler "kavl" kelimesinin çe~itli olduğunu açıklarlar. Bu kelimeden sonra ul "inne" gelir, ul "enne" olarak geldiğinde ~ "zanne" (zannetrnek) anlamına gelir. Çağdaş dilbilimcilerin pek çoğu, 23 -Necm (53 )suresi, ayet 51: "SemG.du da, böylece geriye bir 157 şey bırakmadı". dilin geleneksel ilkelerine bağlı ve hatta bazen de dikkatli ve doğru olmamakla birlikte fazlasıyla içinden çıkılmaz problemleri de beraberinde getirmektedir. Bu çağın başlangıcından bu yana kullanılmakta olan yaygın hatalı cüıplelerden; ~"nefs" kelimesiyle tamlanan yapılan isim cümlesi: y':l\ vıii "nefs'ül- emr" (=aynı iş) ~\ vıii "nefsü'ş-şahıs" (=aynı kişi), ~~ ~ "nefsü'l-fikre" (=aynı düşünce), v.s. Dilcilerip görüşü "nefs" kelimesinin tekit olarak cümlede gelmesidir; ~ y')}l "el-emr nefsuhu" ~\ ~"eş­ şahsu nefsuhu", v.s. Gerçek şu ki; "nefs" sözcüğünün bir çok anlama gelmesidir. sayabiliriz: ruh, kan, cisim, bir şeyin gerçeği, bir şeyin özü, izzet, v.s. İsme tamlanan (muzaf) olarak geldiğinde ruh anlamı kastedilemez, burada bir şeyin hakikatı söylenmek istenmektedir, "nefsu'l emr" diğer bir anlamda işin hakikati demektir. Burada "ruh" kelimesi ne cümlenin yapısında ne de isim tamlamasında ne de teyit anlamında gelemez .Yine ~.J."reis", "esas" kelimelerinin sıfat olarak kullanımlan bir yönden doğrudur. Birinci kelime "bir ~opluluğun başı, efendisi" burada mecazi olarak kullanılmaktadır: Ikincisi ise" yapının temeli, bir şeyin aslı" anlamın dadır. ~ )\ y \11 "el-emru'r-reisi" (=birinci iş","el-emru'r-reisi" (=işlerin aslı) demektir. Arapça da muhtemel olan biçimleri gözlemlemek dilin önemli ihtiyaçlarından dır. Yabancı dillerdeki biçimi karşılayan Arapça ifadelerin dikkatli bir şekilde kullanılmaları gerekmektedir. Ömeği_n, "I would come" cümlesinin karşılığı olarak "I will come" yani, ~\.....ı "seati =geleceğim" anlamında Arap Diline çevrilmektedir. İngilizce de ise bu iki cümle arasında farklılık bulunmaktadır. Bunları şöyle Verilen tüm bu örnekler dilin gelişiminin zorunluluğuna ve somut olarak işaret etmektedir. Ancak gerçekte dilde var olan problemler çok daha geniş alanlardadır. Akademik olarak çok fazla gayretleri ve çalışmaları gerektirmektedir. zorluğuna Akademik Önemli Bir Mesele: Arapça Alfabesi Türk Dilinde yapılan reforma benzer bir yapıda Arap harflerinin Latin harflerle değiştirilmesi düşünceleri bu çağın başlannda ortaya konulmuştur. Bu düşünce, sert reaksiyonlada karşılanmıştır. Zaman zaman da düşünceler ,bitişik olarak yazılan harflerin ayrı ayrı yazılarak değiştirilmesi yönünde olup buna ise hiç kimse karşılık vermemektedir. Direkt olarak şunu burada sorgulayabiliriz: asıl olarak Arapça harfleri konusunda bir canlandırma 158 zorunluluğumu var? Bunun dilin gelişimiyle bir ilişkisi bulunmakta mı?! gereğini iddia edenlerin getirdikleri yersizdir. Avrupa' dakine paralel olarak Arapça kelimelerinin incelikleri sınırlanmaktadır. Latin Harfler de ise kullandığımız her bir dilde özel bir telaffuzla da olsa telaffuz edilmektedir. Örneğin, Fransız, Almanca okuyamaz (tabi ki öğrenmediyse); Polonyalı, Fransızca'yı, Türk Polanya'nın kullandığı dili -ki bunların hepsi aynı harfleri kullanmalanna rağmen- bilemez. Alışılmış yabancı dildeki bir harfin telaffuzu Arapça kelimelerin telaffuzunda, yazıldığında okunabilir. Türk Dilinde olduğu gibi. Yabancı Dillerdeki kelimelerin telaffuzu ineelikle çizilmiş olmayıp çok yada az her bir kelimenin telaffuzu dil kültürüne ve dilin pratikliğine dayanmaktadır. Arapça kelimelerde ise harfleri seslendiren harekelerin bir sorun yarattığı ortadadır. Çünkü bunlar genellikle (semai) işitilerek öğrenilen harfiere ses veren işaretlerdir. Yine Arapça kelimelerdeki med (ses uzatması) harflerinin telaffuzu sorun meydana getirmektedir. Bu da yeniden düzenlemeye sokulabilir; İngilizce ve Rusça' da olduğu gibi, kısaltılarak ihtiyaç karşılanabilir; doğal olarak aksana uyar ya da uymaya da bilir. Avrupa Dillerindeki gibi sözcük terkibindeki telaffuz başka bir harfle de değişikliğe uğramış olabilir. Öyle ise Arap Dili Harflerinden Latin Harflerine geçiş olamaz. Ne aksan sorununa bir çözüm ne de doğru anlam bakımından bir örtüşme, evrensel yazıyla beraber olamaz. Diğer bir açıdan da Arap Harfleri fonksiyoneldir. Ve son derece karmaşık değildir. Harflerin noktalarnalarında yeterli olup süratle de kısaltarak yazıya geçirmesi (stenografi) ile pratiklik kazanabilir. Geçmişte bu güzeldi. Günümüzde de halen sayılamayacak süslemeli levhaların sanatsal temasını oluşturmakla Arap yazısı, kendine has sanatı o Iuşturmaktadır. Harflerin kanıtların değişiminin çoğu Arapların kalkınma asrından bugüne dek yazılannın şimdiki haliyle istenilen ihtiyaçlara cevap vermektedir. Buna rağmen yazıdaki bazı açıkların tamamlanması gerekmektedir. Bu konudaki en önemli açıksa harflerin harekelenmesidir. Harekelerin hazfi (okunmaması) söz konusu olabilir. Örneğin "sülasi" (üç harften oluşan) fiiller harekelendirilmeden okunduğunda anlam kargaşasına neden olmaktadır. Bundan dolayı bazı çağdaş dil araştırmacılanna göre; harekeler ve med (kendinden önceki sesin uzatılması) harfleri yalnız bir öğe olup kelime türevlerinin oluşumunda asıl parçalardan değildir. 159 "Bu ise mantığa ters düşmektedir. Çünkü hangi dil olursa olsun önemli olmayan harflerin kullanımdan düşmesi gerekmektedir. Aynı zamanda da Arap Dilinin realitesine bu ters düşmektedir. Çünkü bir sesin değişimiyle anlamda farklılıklar ortaya çıkmaktadır. Örneğin w y::- "arefe" (bildi), w y::- "arufe "(bilindi), w y "arife" (güzelliği terk etti) görüldüğü gibi anlamlarda çok büyük farklılıklar bulunmaktadır. Bu farklılık yazıyla değil ancak harekelendirilmede fark edilmektedir. Buna çok örnek verebiliriz; ~.J "rakaa", ~.J "rakua", ~"sahabe" ~ " sahibe", ~ "sahara" ~ "sahıra", ylS. "kelebe" ylS. kelibe" v.s. Med (uzatma) harflerinin değişimiyle anlamdaki farklılaşmayı da şu şekilde örneklendirebiliriz; "sara- yesuru" .J~ .J~ ( yakın oldu), "sara-yesıru" ~ .J~ (bir halden diğer bir hale geçti), u~ rj\.5. "kane-yekunu" (meydana geldi), "rj\.S._~ kane-yekınu "(zillete düştü). Aynı meramdaki kelimelerde dahi harekenin değişimi ya da med harflerinin değişikliği anlamda farklılıklara neden olmaktadır. Örneğin ~~ "amel" (fiil, eylem), J..ılc"amil"(etken ),4.kıJI "amletu" (ihanet, hırsızlık), 4.kıJl "ımletu" (teşkilata verilen ad), 4.kıJ\ "umletu "(işin fiyatı). Öyleyse harekeler ve med harfleri sözcüklerin anlamlarında ince farklılıklar, nüansları yaratmaktadır. Bu anlamlar cümledeki sözcüğün görev ilişkisinden anlaşılmaktadır. Harflerdeki seslendirmeyi sağlayan harekelerin gizlenmesi, Arap Dilini öğrenen öğrenciler önünde gerçek bir engel teşkil etmektedir. ifade ve anlamlarda dikkatsizlik sonucu karmaşaya neden olur. Örneğin okuyucu~ "musta'mir" ile~" musta'mer" yada ~ "sanaa" ile ~ "sunia" arasındaki faklılığı kıyasla nasıl ayırabilir? Anlamlarda direkt olarak değişikliğe neden olmaktadır. Matbaalar binlerce yazılı eserler basarken tamamen açıklık ve dikkatsizlik neticesinde binlerce de hatalar meydana gelmektedir. Diğer ise; muttasıl (bitişik olarak) yazılan harflerden Bunlar el yazısıyla yazıldığında herhangi bir sorun teşkil etmeyip bilgisayarlarda veya daktilolarda yazıldığında bir çok tuşların manasız ve gereksiz olduğundan işlevsel yönden engel oluşturmaktadır. Tuşların düzensiz olmasıyla da daha da kanşıklığa neden olmaktadır. Ancak aletlerdeki düzen bu temel üzerine planlanmıştır. Böylece bu sorunla da başa çıkılmaktadır. Aletlerin değişimine daha hacimli olanak yaratmaya çok büyük çabalara gereksinim vardır. bir açık kaynaklanmaktadır. 160 Munfasıl (ayrı ayrı) olarak yazılan Arap Harflerinin biçimsel yönden gelişimi kolaydır. Hattatlar çok çeşitli modeller ortaya koyabilirler. Hala kullanılmakta olan araçların günden güne değişikliğe uğrayacağı kesindir. Kültür mirası dil yada dil dışında olsun çok önemlidir. Bundan hareketle gelecek için gelişimin sağlanması gerekir. İslam kültürü çok zengindir. Bu kültürle evrensel medeniyet arasmda iletişim kurulabilir. Yalnız bu geleceğin yapılandmıması için olup yoksa sadece geçmişin günümüze ve geleceğe aktarılması için olmamalıdır. Geliştirilmekte olan geçmiş bizden; onu anlamak, kavramak, bilimsel ve sanatsal ve genel olarak medeniyet hazinelerinden yararlanmak üzere daha çok gelişmişliği şart koymaktadır. Sonuç Dilin pek çok alandaki gücü kesinlikle yadsınılmayacağı şu sözlerle net bir şekilde belirtilmektedir: "Dilin güçlü etkisi kültür varlığının her yanında kendini duyurur: toplum, din, edebiyat, tarih, bilim, eğitim gibi kültürün her yöresi en iç öğelerine dek zorunluyla dilin damgasını taşır." 24 Dilin önemını ve kültür ilintisini düşünür determinik bir biçimde çok güzel özetlemektedir: Konfüçyüs' e "Bir memleketi sordular: ilk iş ne olurdu?" Konfüçyüs yönetmeye çağnlsaydmız yapacağınız Büyük filozof şöyle cevap verdi: "Hiç geçirmekle işe başlardım". şüphesiz dili gözden V e dinleyenlerin hayret dolu bakışlan karşısında sözlerine devam etti: "Dil kusurlu olursa,sözcükler düşünceyi iyi anlatamaz. Düşünce iyi anlatılmazsa, yapılması gereken şeyler doğru yapılamaz. Ödevler gereği gibi yapılmazsa ,töre ve kültür bozulur. Töre ve kültür bozulursa, adalet yanlış yola sapar. Adalet yoldan çıkarsa şaşkınlık içerisine düşen halk ne yapacağını işin nereye varacağını bilmez. İşte bunun içindir ki hiçbir şey dil kadar önemli değildir." 25 Türk Edebiyatçılanndan Mehmet Kaplan da "Dil ve Kültür" ilintiyi kısaca şöyle özetlemektedir: "Bir milletin bütün arasındaki 24 Necmi Uygur, Dilin Gücü, İstanbull997, s 7. 25 Seyit Kemal Karaalioğlu , Kompozisyon Sanatı, İstanbul, trz. s. 6 161 duygu ve düşünce hazinesi, dil kabına ve ya kalıbına dökülür ve bu dil ile yerden yere nesilden nesillere aktarılır" kabı Kültür ve Dil ilişkisini ünlü Dilbilimci Humbolt (1767-1835) belirtir: "Bir ulusun dilinden o ulusun kültürüne inilebileceğini"ulusun dili, ruhudur; ruhu da dili demektir". K. Vossier' e göre ise dil, kültürün aynasıdır. ise şöyle 26 Bireyi insanlığa yükselten etkenin toplum olduğu savını ortaya koyan sosyologlara göre-ki bunların başında Durkheim ve Ziya Gökalp vardır- dil, bireyin eseri olmayıp toplumun eseridir. Bundan dolayıdır Id dil bireylerin isteiderine uymayıp ancak toplumun gereksinimlerine göre değişir. 27 Kelimelerin ifade ettikleri anlamlar bireyler tarafından belirlenmeyip bilakis toplum tarafından belirlenmiştir. Söylemlerin sistemini, beyan ilmini dilin mantığını ve epistemolojisini bu açıdan ele almamız gerekmektedir. 28 Tanınmış Arap Edebiyatı eleştinnenlerinden şair Edonis (Ali Sait) Kültür, dil ve Arap dilinin epistemolojisinden ve Arap dünyasının gerçeklerinden şöyle bahsetmektedir9 : Arap Toplumunda, kültürel yönelim genellikle geçmişteki kültürün varlığını korumaya bağımlılık olarak değerlendirilmektedir. Bu bağımlılık ise değerlendirilmekte kalmayıp hayatm her alanında, kültür kurumlarında, eğitim programlannda ve düşünce hareketlerinde somut bir biçim almaktadır. Kültür bu şeldlde belirli bir olgu olarak yansıtılmaktadır. Niteldm eski kitaplardaki ve diğer bilgiler de bunu onamakta bu olguyla zıtlık göstermemektedir. Genellikle bu akımın temsilcilerinden yazar ve düşünürler, neredeyse kutsayarak onurla kültürel bilimden bahsetmektedirler. Arap Toplumunun gücünü, geçmişteki kültürlerinin gücünde, devammda işlevselliğindeki süreçte görmektedirler. Bu nedenden dolayı Arap kültürü halen eski kültürü 26 Dilin toplum ve kültür ilişkilerinde daha geniş bilgi için bkz: Yönüyle Dil Ana Çizgileriyle Dilbilim , s 64-68 27 Mustafa Şekip, Ruhiyat, 4.basım İstanbul, 1933 s 110. 28 Daha geniş bilgi için bkz: Muhammed Abid el-Cabiri, Doğan Ak:san, Her Arap-İslam Kültürünün Akıl Yapısı -Arap- İslam Kültüründeki Bilgi Sistemlerinin Eleştirel Bir Analizi, çev: Burhan Köroğlu-Hasan Hacak-Ekrem Demirli İstanbul 1999. 29 Edonis (Ali Sait) Zanıanu'ş-Şiir, Beyrut 1978, s.l28-129. 162 korumak ve nakletmek olarak değer kazanmaktadır. Arapların kendi aralarmdaki ilişkilerinde de bu konuyla ilintili olarak masumca yanlışlığın içindedirler: Öğrenci-öğretmen, sorgulama- karşılık bulma ve haddin aşıını olarak bunların hepsinde kültüre karşı çıkmak anlamına gelmeyip toplumun kendisine karşı koymak anlamına gelmektedir. Alışılmışlığın dışmda bir enteresanlık, yaratıcılık olarak görülmeyip. buna abesle iştigal ya da bir çeşit delilik diye şaşkınlıkla karşılarlar. Günlük yaşamdaki kültürün profili bundan başka bir şey değildir: Yasaklamacılık ya da yaptırımcıhktan ibaret, korkunç bir dünya !. .. Dil de yalnızca ifade aracı olmayıp düşünme metodudur .Her bir toplumsal konumda bu durumda bir dil ortaya çıkmaktadır: Egemen dil topluma egemen olan konumdaki dildir. Çeşitli düzeyliklerdeki konumlarda dilin farklılığı görülmektedir: Beyan Dili, Yapmacık dil, Süslü Dil. Toplum sözcükleri bireysel bir mal gibi tüketmektedir. Böylece dilde yaratıcılığın canlılığı, ve hayatın aktivitesi kaybolrnaktadır. işlevsellik karşısında dinginlik ve durağanlık ayrıca çalışmayla değil de konuşrnayla onurlanrnak. Bu da tüketicilik olup üreticilik kesinlikle olamaz. Miras bilinci "okumak" ya da "öğrenrnekle" doğrnamaktadır. Bu okuma işlevsel yaşamından dışından ya da yukarılardan yalnızca kültürün aktanını olarak gerçekleşip soyut bir kültürün aktanlmasıyla öğretilmektedir. Buna ek olarak da Arap Topluluklan kapalı dairelerde yaşamaktadırlar. Dinamik bir toplum değildir. Kültürleri öncekilerinin kültürlerini bir parçası olup yaşamları da öncekilerin yaşamlan olarak yansımaktadır. Kaygılan üretmek ve yaratıcılık olmayıp yalnızca nakletmektir. Uzarnış bir geçmişte yaşamaktadırlar. Diğer bir anlarnda Arap Toplulukları ölmüş zamanda yaşamaktadırlar. Bundan dolayıdır ki tarih, onları tarih dışına çıkararak yönlendirmektedir." Kültürel 163