Eray ŞAHİN Anılara Giden Köprüler Kelimeler tutarsızdır çoğu zaman. Bazen çok anlamlı olurlar, bazen de bir o kadar anlamsız. Kimi zaman onlarcası yetmez derdimizi anlatmaya, kimi zaman da bir tanesiyle anlaşırız. Bunun sebebi de kelimelerin anılarımıza ve düşüncelerimize giden bağlantılar olmasıdır. Yani sözcükler birer köprü gibidir, içerdikleri harfleri zihnimizdeki olaylara bağlarlar. Bu nedenle kimileri derin bir etki yaratırken kimileri sönük kalır. Aynı zamanda, iletişimi güçlü ve etkili kılan şey de onların farklı zihinlerdeki karşılıklarının örtüşmesiyle başlar. Sözcükler sadece bir bağlantı aracıdır, zihnimizde ilişkilendirildikleri anılara ve olaylara işaret ederler. Yani, onlar -yaşadıklarımızı bir kenara bıraktığımızda- bir araya getirilmiş sembollerden başka bir şey değillerdir, bir işe yaramazlar. Bunun güzel bir örneği farklı adlara duyulan farklı hislerdir. Mesela, yeni doğan bir bebeğe akrabalar çeşit çeşit isimler sunacaktır. Birinin beğendiğini diğeri beğenmeyecektir belki. Buna neden olan şey, bahsedilen adın o insanların hayatlarında farklı anılara karşılık gelmesidir. Adı teklif eden kişi büyük ihtimalle o isimde bir insanla tanışmıştır, sevdiği ve hakkında güzel hatıraları olduğu bir insanla. Aksine, diğeri ise aynı ada sahip bir başkasıyla pek de iyi geçinememiştir belki. O adı hatırlamak, pek de hoşuna gitmeyen o hatıraları hatırlamak demektir onun için kim bilir. Dolayısıyla aynı kelime farklı zihinlerde değişik izler bırakmıştır, gün geçtikçe her biri güncellenen. Öyleyse, bu durum bazı kelimelerin neden birden çok farklı anlama sahip olduğunu da açıklıyor. Bir olayda rol alan insanlar, olayı oluşturan sözcüklerin yeni anlamlarını kodluyorlar akıllarına. Onlar diğerleriyle etkileşime geçtikçe bu yeni anlamlar da hızla yayılıyor. Dilin canlı ve değişmeye müsait bir yapı olması da bunu bir hayli kolaylaştırıyor. Dahası, bu çeşitliliği mümkün kılan başka bir şey de bu kelimelerin anılar üzerinden duygularla desteklenmesi elbette. Bunun aksini örnekleyen güzel bir durum var bilgisayar dilinde. Bilgisayarla iletişime geçerken bazı “objeler” oluşturuyorsunuz ve bunlara birer isim veriyorsunuz. Bu isimler oluşturduğunuz objenin kendisini değil, onun bilgisayar hafızasındaki yerini barındırıyor. Buraya kadar her şey aynı, isimler objelere bağlantı kuruyor. Fakat asıl fark şu ki bilgisayarın duyguları yok. Dolayısıyla, bilgisayar dilinde böylesine bir çeşitlilik yok. Her ne kadar isimler gerçek karşılıklarına hitap etse de sadece bir tek anlam ifade edilebiliyor bilgisayar dilinde. Öyleyse, kelimelerin neden çeşitli tanımlarını duygu yüklü hatıralar üzerinden yaptığını açıklıyor bu durum. Kelimeler duygu dolu anılara bağlanıp iletişimi başlatıyor, ilk bağlantıyı kuruyor öyleyse. Bir sonraki adım ise iletişimi etkili ve güçlü kılmak, geliştirmek. Yani, sözcükler yardımıyla bu sefer de “insanları nesnelere ya da birbirine” bağlamak. Bunun yolu ise sözcüklerin karşılıklarının farklı zihinlerde aynı şeyleri çağrıştırmasından geçiyor. Dolaylı da olsa aynı anıları ya da düşünceleri paylaşmaktan geçiyor yani. Örneğin, Fatih Özgüven’in Küçükburun isimli kitabındaki deniz yılanları ve bitkiler benim zihnimde de –kitapta olduğu gibi- kafa karışıklığına ve vesveseye giden “köprüler”. Çocukken izlediğim –pek de hatırlamadığım- bir filmde görmüştüm bu sahneyi. Deniz yılanları bir kızın aklını çelmeye çalışıyordu, etrafta da deniz bitkileri vardı. Buradan yola çıkarak Fatih Özgüven’in de aynı kelimeleri aynı durum için seçmesinden bir hayli etkilendim. O kadar şaşırdım ki yazarın yaşını internette aratıp çocukken izlediğim o filmi izlemiş olma ihtimalini düşündüm. Belki onunla –dolaylı da olsa- ortak anılarımız vardı dedim. O sayfaya kadar sıkıcı ve sıradan olduğunu düşündüğüm o kitap bir anda ilgimi çekiverdi. Bunu mantıklı kılan asıl şey de insanların ortak noktalar paylaştığını bilmekten keyif alması olsa gerek. Yeni tanıştığımız birisine sorduğumuz sorular sonrası onunla bir yakınlık kurmamız gibi bir şey yani. Benim durumumda birkaç basit kelimenin zihnimizdeki karşılıklarının kesişmesi, aramızdaki iletişimi bir anda çok daha güçlü bir düzeye getirdi. Ve en önemlisi, bu iletişim öylesine güçlüydü ki beni sözcükler hakkında bu kadar detaylı düşünmeye sevk etti. Öyleyse iletişimi başlatan ve geliştiren şey aslında kelimeler değil, biz insanlarız. Onları anılarımızla ve duygularımızla donatıyor, zihnimizdeki anlamlarını yeni tanımlarla besliyoruz sürekli. Onlarla karşılaşır karşılaşmaz hayatımızdaki yerlerini anımsıyoruz ister istemez. Kimi zaman zihnimizdeki kayıtlar bir başkasınınkiyle çakışıyor, duyduklarımızın ya da gördüklerimizin tesiri daha da artıyor. Bu sayede daha kaliteli bir iletişim kuruyoruz. Kaynakça Özgüven, Fatih. Küçükburun. Metis Yayıncılık, 2015.