TÜRKİYE DİYANET VAKFI iSLAM ARAŞTIRMALARI MERKEZi YAYlNLAR! Sempozyumlar 1 Paneller : 2 II. KUTLU DOGUM iLMI TOPLANTISI istanbul1997 TÜRKiYE•DE SOSYAL BİLİMLER ve DİN OLGUSU Doç. Dr. Mehmet Emin Köktaş Dokuz Eylül Üniversitesi iktisadi ve idari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi O bilinen temel var sayımıyla, sanayileşme ve modernleşme süreci içinde, bu sürece bağlı olarak bilim ve teknolojinin ön plana geçmesiyle ve kapitalizmin iktisadi ilişkiler ağı günlük hayata girip yerleştikçe dinin ve dinselliğin insan ve toplum hayatında giderek etkisini kaybedeceği ve sonunda yok olacağı şeklindeki pozitivist ve aydınlanmacı öngörü günümüzde ciddi anlam kaybına uğramış görünüyor. Bu öngörüye göre din, sanayi toplumu öncesi geleneksel toplumsal özellikler gösteren çağı karakterize eden bir fenomendi ve o dönemin sosyokültürel yapısına özgü bir değerdi. Toplumlar modernleştikçe din de toplumsal ve giderek bireysel hayatta önemini ve etkisini kaybedecektl. Bugün sadece müslüman ülkeler bağlamında değil, gelişmiş sanayi toplumlan bağlamında da bu öngörünün gerçekleşmediği anlaşılıyor. Sanayi toplumlannda, bu değişim süreci içinde dinsellik belli bir anlam kaybına uğramış ve bazı yönleriyle o da değişime uğramış olsa da, kökleri çok derinlerde olsa gerek ki, bu büyük sarsıntıdan sonra yeniden diriliş eğilimi gösteriyor. Çağ­ daş sosyologlann çoğuna göre dinin toplumsal boyurunda bir değişim gözlenmekle birlikte din hala önemini sürdürmektedir. Giderek yaygınlaşan anlayışa göre modernleşme ile dinin kaybelacağını sosyolojik olarak kamtlamak mümkün değildir. Buna bağlı olarak hem bu diriliş sürecinde, hem de önceki dönemde din, başta Amerika olmak üzere Batı ülkelerinde sosyal bilimcilerin önemli ilgi odaklanndan biri olmuştıır. Hangi amaçla olursa olsun din konusunu ciddi olarak analiz etmeyen kurarncı sosyologa rastlamak hemen hemen imkansızdır. Çünkü K. Davis'in de ifade ettiği gibi din, irısan toplumlarında öyle evrensel, devamlı ve her şeye nüfuz eden bir fenomendir ki, eğer onu hak253 iSLAM ve MODERNLEŞME - Modernleşme ve islôm Toplumu kıyla anlayamazsak toplum fenomenini de doğru olarak kavrayamayız ı . Bu nedenle Batı'da sosyologlar din konusunu hep önemli görmüş, araştırmalann gelişmesiyle ve sonuçlannın tartışılmasıyla konuya yeni boyutlar eklenmiştir. E. Durkheim ve M. Weber'in tarihsel-sosyolojik ve l<uramsal çalışmalarından sonra din olgusu, bir yönden tarihsel boyutuyla diğer yandan yaşanan toplumsal gerçeklik içindeki yeri bakımından pek çok araştırmanın konusu olmuştur. Bilhassa dirıi hayatın empirik olarak da araştırılınaya başlanmasıyla, bunun nasıl yapılacağı, yani din gibi temelde ilahi bir boyuta sahip ve insanın manevi dünyasını da içine alan bir gerçekliğin sosyolojik olarak nasıl araştın­ labileceğine ilişkin epistemolojik ve yöntemsel pek çok tartışma yapılmıştır ve yapılmaktadır. Bu tartışmalar literatüre din yanında dindarlık kavramını ekiemiş ve böylece konu somutlaştınlmaya çalışılmıştır. Charles Y. Glock'un ı 959'da yayımlanan"Amerika'da Dinsel Bir Uyanış Var rnı?" adlı makalesi ve özellikle ı 96 ı 'de yayırtlanan "Dindarlığın Boyutlan"3 adlı makalesi, din, dindarlık konulanyla ilgilenen sosyal bilimcilere yeni ufuklar açmış, dinselliğin özellikle empirik düzeyde araştınlmasında yeni tartışmalar başlatınış ve bilhassa din, dindarlık, dilli hayata ilişkin bir uyanışın olup olmadığı sorununun tartışılmasında dinselliğin çok boyutlu bir fenomen olarak ele alınması gereğini göstermiştir. Konu çeşitli yönleriyle tartışılmış, zaman içinde konuya ilişkin geniş bir literatür oluşmuştur. 2 Konuya Türkiye açısından baktığımızda, din ve dinsellik konulannın hala büyük oranda ·-bazı istisnalar dışında- medyatik araçlann malzemesi olmayı sürdürdüğü gözlenmektedir. Medyatik olmanın ardından soğukkanlı ve bilimsel olmanın gelmesi beklenirken bu yönde bir gelişme gözlenmemektedir. Öyle anlaşılıyor ki, genellikle referanslarını Batı'dan alan sosyal bilimcilerimizin büyük bir kısmı, Batı fotoğrafının bile ideolojik tercihlerine uygun olan kısmını yansıtınış veya belli bir yüzyılda egemen olan anlayıştan ileri gidemerniştir. Dolayısıyla din konusu baştan beri gereken bilimsel ilgiyi görmemiş­ tir. Türk sosyal bilimcilerinin din konusuna yeterince ilgi göstermediği, ancak iş hüküm verme konusuna gelince kolayca mahkUm edilmeye çalışıldığı söylenebilir. Hiç kuşkusuz bunun Türkiye'ye özgü nedenleri vardır. Kanımca bu nedenlerin başında, uzun yıllar ülkenin entelektüel hayatını egemenlikleri altında tutan Batıcı pozitivist aydın ve bilim adamlannın din ve otıa inanan insanlann günlük hayatlarını hor görmeleri ve artık modem çağda bu konu- 2 3 254 W. Cohn, "lSt Religion universal?"). Matthes (Hrg.), Internationales Jahrbuch tür Religionssoziologie, B.2, Opladen 1966, s. 206. Ch. Y. Glock, "A.B.D. 'de Dinsel Bir Uyanış Var mı?", R. Boudon, P. ı.azarsfeld (Haz.), Toplum Bilimleri Sözlüğü (çev. E. Sinanoglu), Ankara ı982, s. 51-71. Ch. Y. Glock, "Über die Dimensionen der Religiösitat", ). Matthes, Kirche und Gesellschaft, içinde, Reinbeck 1968, s. 150-168. TÜRKiYE'DE SOSYAL BiLiMLER VE DiN OLGUSU - Tebliğ : Doç. Dr. Mehmet Emin KÖKTAŞ nun bir öneminin kalmayacağına inanmalan yatmaktadır. Bu anlayışa bağlı olarak, kurulan yeni sistemin başanlı olacağı ve bu başannın bir sonucu olarak dinY inançlann giderek zayıflayacağı ve marjinalleşeceği var sayılıyordu. Dolayısıyla dinle ilgilenmek, boş, anlamsız, geleceği olmayan bir konuyla ligilenrnek anlamına geliyordu. Bir de buna sosyal bilimcileriri nesnellik üzerinde ısrarla durmalanna rağmen din konusuna çoğu kez öznel yaklaşmalannı eklemek gerekir. Dolayısıyla çoğunlukla dine hep ideolojik tutumlarm etkisiyle yaklaşılmış, "anlama"ya pek önem verilmemiştir. Bunun dışında, sistemin katı, "militan" laiklikanlayışına kilitlenmesinin de din konusunu farklı boyutlanyla ele almayı engellediği söylenebilir. Din konusunun sosyal bilimsel açıdan incelenebileceğini gösteren ve büyük oranda konuya bilimsel meşruiyet kazandıranlarm başında gelenlerden biriolan Şerif Mardin'in de ifade ettiği gibi "Günümüz Türkiye'sinde din araştırmalan büyük ölçüde laiklik ve laikleşme konulan çerçevesinde yoğunlaşmaktadır. Teologlar, dindar insanlar, siyaset bilirncileri, sosyologlar ve ideologlar, ürettikleri teorilerini, münakaşalannı, tahlillerini, münazara ve karşı hükümleririi hep bu konu çerçevesinde ortaya koyuyorlar. Laiklik, hiç şüphe yok ki, zamanırnızın önemli bir konusudur; fakat Türkiye'deki olumsuz laiklik düşkünlüğü, din araştırmalannı önemli ölçüde fakirleştirdi; zira bu yolla dilli araştırmalar, psikolojik ihtiyaç, kültürel önem, alışılagelmiş davranış biçimi, sosyal değerler ve kısmen de olsa kuramsal ortam şeklindeki kendine has gerekli çerçevelerin dışına itilmiş tir." 4 Nitekim din konusuna ilişkin olarak sosyal bilimcileriri yazdıklanna bakıldığında bunların büyük çoğunluğunun laikliği temellendirmek amacıyla yazıldıklan görülecektir. Bu anlayışın bir uzantısı olarak, "gericilik" diye nitelenen dindarlık olgusunun değişik ve farklılaşan yönleriyle ilgilenmeye gerek görülmemiştir. Buna bağlı olarak da dinin ön plana çıkma çabalan toplumsal bir olgu olarak değil, daha çok dindarlara verilen ödün olarak değerlendirilmiştir. Mardin'in üzerinde durduğu laiklik konusunda yoğunlaşmanın, bu konudaki tartışmalan ve uygulamalan ne kadar ileri götürdüğü ve konuya ne kadar açılım sağladığı da aynca tartışmaya değerdir. Bütün bunlarla birlikte, genel ifadesiyle ı 980'lerden sonra dinin siyasal boyutunun giderek öne çıkmasının ve buna bağlı olarak gündemin merkezine yerleşmesinin bir sonucu olarak din konusunu ele alan çalışmalarda bir artış gözlenmektedir. Bir kısmı hariç, önemli bir bölümü yüzeysel ve bir kısmı ise belli yerlere sunulan raporlar niteliğinde olan bu çalışmalar bile konunun ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Bu bağlamda laiklik ya da din-devlet ilişkileri konusu yeniden yoğun olarak tartışılmaya başlanmıştır. Kuşkusuz bu konu önemli olmakla birlikte, kanımca asıl üzeriride durulması gereken konu4 Ş. Mardin, Türkiye'de Din ve Siyaset, lstanbul1992, s. 81. 255 iSLAM ve MODERNLEŞME- Modernleşme ve islôm Toplumu nun önünü kapatıyor. Asıl konu nedir? Asıl üzerinde durulması gereken konu, toplumsal bir gerçeklik olarakdinin Türk toplumunda ve bireylerin hayatında, onlann dünyaya bakışlannda oynadığı roldür; bu gerçekliğin kentleşme, farklılaşma, uzmanlaşma, örgütleşme boyutlannda karşı karşıya kaldığı sorunlardır. Siyasal bağlamda yapılan tartışmalar bunun bir uzantısıdır. Bu konular açıldığında geleneksel dini hayatın varlığını sürdüren, değişen yönleri ortaya çıkacak; modernliğe direnen ve uyum sağlayan yönleri belirgirılik Is:azanacaktır. Türkiye' de diril hayatın değerlendirilebilmesi için bireysel gözlemlerden ve sığ ölçekli yaklaşımlardan çok, derinliğine ve çok yönlü araştırmalara ihtiyaç vardır. Türkiye'de zaman zaman vurgulandığı biçimiyle dindarlıkta geı::­ çekten bir artış var mıdır? Varsa hangi boyutlarda kendirıi göstei.mektedir? Namaz kılanlann, oruç tutanlarm ya da baş örtüsü bağlayanlarm artması hangi düzeyde dindarlığın artmasımn göstergeleridir? Diridarlık denilirlee ne anlaşıl­ malıdır? Yoksa bir artıştan çok bir uyanış ve kendini ifade etme mi söz konusudur? Artıştan ya da dirilişten söz edenler bu kamya hangi karşılaştırmalann sonucu olarak varmaktadırlar? Acaba bir yandan artış veya uyamştan söz ederken, diğer yandan bir kopmadan, sekülerleşmeden ve uzaktaşmadan söz edilemez mi? Edilecekse bunun boyutu nedir? Bu sorulara sağlıklı ve kalıcı cevaplar verebilmek için derinliğine araştırmalara gerek vardır. Türkiye'de dini grup mensubiyeti hala bir meşruiyet sorunu ile karşı karşıya bulunduğundan, bunlara ilişkirı sağlıklı bilgi sahibi olmak ve bir dini grup tipolojisi yapmak zor görünüyor. Dolayısıyla bu tür mensubiyetler içinde bulunaniann sosyal bilimsel olarak tammlanması, sosyoekonomik, kültürel ve diğer özelliklerinin bilinmesine bağlı olan değerlendirmeler nasıl yapılacak­ tır? Ülkenirı bir diril haritası yoktur. Yaşanılan dini hayatın niteliği, karşı karşıya olduğu sorunlar, bireysel ve grupsal yaşantımn farklılaşması, karşı karşıya kalınan sorunlara üretilen çözüm yollan, otorite ve güç ilişkileri, dirıe ilişkin bilgisel özellikler gibi sorular ve sorunlar doğru dürüst cevaplar ve çözümlemeler beklerken, bunlann yerine gündemirnizi kimliği ve niteliği bile doğru dürüst tammlanamayan bazı kavramlar yoğun olarak meşgul ediyor. Din, dirıseilik, dini hayata ilişkirı sağ­ lıklı çözümlemeler yapılabilecekse bu sorunlara ciddi olarak eğilrnekten daha fazla kaçınmak mümkün değildir. Biz istemesek de olayın gelişme seyri bizi buna zorlamaktadır. Türkiye' de din konusunun zaman zaman yer airnak durumunda olduğu -özellikle alan araştırmalannda- araştırmalar gözden geçirildiğinde pek çok sorunun olduğu görülecektir. Bu sorunlar, başta bilgisel, sonra yöntemkavramsal ve kuramsal olarak karşımıza çıkmaktadır. Açık ideolojik tutumlan ve belki pek önemsenmeyecek olan, örneğin İslamiyet konusunda yazan bir sosyal bilimcirıirı bir ayete ingilizce bir makaleniri Türkçe çevirisirıi kaynak göstermesi gibi usul konulannı bir yana bırakıp alan araştırmalanndan bir-iki 256 TüRKiYE'DE SOSYAL BiLiMLER 11€ DiN OLGUSU - Tebliğ : Doç. Dr. Mehmet Emin KÖKTAŞ örnek verrnek istiyorum. Fulya Atacan'ın, Türkiye'de tarikatlar konusunda bir sosyolojik araştırma örneği olarak yararlı bir araştırma olan çalışmasında5 şeyh-mürid ilişkisini neden patronaj sistemine bağlı olarak patron-yanaşma ilişkisi kavramsallaştırnıasına oturttuğunu anlamak zor görünüyor. Türkiye'de alan araştırmalarının klasiklerinden kabul edilen İbrahim Ya"Ramazanda camiye gidebilmek için kadınların 'hayızdan kesilmesi'ni köylüler şart koş­ maktadır" gibi bilimsel (!) tesbitler yapılmakta; cirıler ve şeytana inanma "boş­ inanlar" arasında sayılmakta; sadaka verme, yağmur duasına çıkma ve ev içinde kadınların baş örtüsü kullanması "boş eylerrıler" arasında değerlendiril­ mektect.i.r6 . Yıne alan araştırmalannın klasikleri arasına girmiş kabul edilen Mübeccel Kıray'ın "Ereğli: Ağır Sanayiden önce Bir Sahil Kasabası" adlı araş­ tırnıasında, Ereğlililer'in, bilimin her şeyi halledebileceğini şüphe ile karşıla­ malan ve bilimin birçok şeyi açıklayabilmesine karşın, insan zihninin kavrayamayacağı pek çok şey olduğu inancında olmalan, araştımıacı tarafından "dünya görüşlerinde bütün gerçekçi ve akılcı eğilimlerine karşın son bir noktada mistisizmden pek kurtulamadıklannı göstermektedir" şeklinde yorumlanınaktadır7 . sa'nın "Yirrnibeş Yıl Sonra Hasanoğlan Köyü" adlı araştımıasında Yıne aynı sosyolog tarafından Türk toplumunda dinsellik ve dinselliğin kaybının (sekülerleşme) hangi düzeyde olduğunu tesbit amacıyıiı. Adana'nın bazı köylerinde yapılmış olan alan araştımıasında sekülerleşmenin göstergeleri olarak traktör kullanına, faiz, alkollü içki tüketimi, eve resini asma kullanılmaktadır. Kendilerine "traktör kullanmanın günah olup olmadığı" sorulanlarm bu soruya çok şaşırrnalan, hatta kızınalan araştımıacı tarafından "makinenin dinsellikle hiç ilişkisi kalmamıştır" şeklinde sekülerleşmenin göstergesi olarak değerlendirilmektedirB. Oysa ne dinsellik ne de sekillerlik bu kadar basittir. Bu tür örnekleri çağaltmak mümkün. Din konusuna ilişkin kuramsal bakış açılannın değerlendirilmesi ise müstakil olarak ele alınması gerekecek kadar sorunlu görünınektedir. Türkiye'de sosyal bilimcilerin din konusuna ne kadar önem verdiklerini anlamak için, sosyologlar tarafından genellikle toplurrıların temel gerçekliklerinden ve temel kururrılanndan biri olarak kabul edilen dine ilişkin olarak Türkiye'de yapılan araştırmalarla, herhangi bir toplumsal soruna ilişkin olarak yapılan araştımıalan karşılaştırmak yeterlidir. Türkiye'de din konusu kaç sosyoloji bölümünde eğitim programına girebilmiştir? Eğer din konusu, sosyal bilimsel açıdan üzerinde araştımıalar yapılan bildiğimiz birçok konu kadar önemli değilse zaten üzerinde konuşulmaya ve tartışılmaya değmez, ama yaşanan somut gerçekler durumun hiç de böyle olmadığını göstermektedir. 5 6 7 8 F. Atacan, Sosyal Değişme Ve Tarikat: Cerrahiler,lstanbul1990, s. 17, 135. y-ırmibeş Yıl Sonra Hasanoğlan Köyü, Ankara 1969, s. 242, 249. M. Kıray, Ereğli, Ağır Sanayiden Önce Bir Sahil KaSabası, Istanbul, ts., s. 176. M. Kıray, "1bplum Yapısı ve Laiklik", Toplumbilim Yazılan içinde, Ankara 1982, s. 67-87. 1. Yasa, 257 iSLAM ve MODERNLEŞME - Modernleşme ve islôm Toplumu Mümtaz'er Türköne'nin yaptığı şu değerlendirme Türkiye'de sosyal bilimler ve din ilişkisinin durumunu göstermek bakımından kanımca oldukça önemlidir: Türk toplumunu "anlamaya" çalışan her insan, İslamiyet'in toplum hayatında gördüğü girift fonksiyonlan, nüfuz ettiği alanı "anlamak" zorundadır. Bu alanı ihmal eden her anlama teşebbüsü eksik ve yanıltıcıdır. Türkiye'de sosyal bilimlerle uğraşan bilim adamlan için bu hüküm bedilli bir hakikattir. Günümüzden geriye doğru dönüp baktığımızda, bu kadar açıkbir hakikatin nasıl olup da bu kadar ihmal edUdiğine şaşırmamak mümkün değildir. Din, Türk sosyalbiliminin "yok" saydığı, adeta gözlerini kapadığı bir sosyal vfıkıa olarak kalmıştır. Din ve sosyal bilimler, adeta su geçirmez kaplar gibi birbirind'en yalıtılarak düşünülmüş ve İslamiyet sadece ideolojik-siyası tartışmalarda bir tahlil olarak yer almıştır. "İslamiyet, laik Cumhuriyet için bir tehdit oluştu­ ruyor mu?" sorusunun cevabı olarak artan araştırmalar kurduklan problemin yalınkadığı oranında soluksuz araştırmalar olarak kalacaktır". Bu nedenle kanımca sosyal bilimcilerin, başta sosyoloji bölümleri olmak üzere sosyal bilim eğitimi yapan bölümlerin bu konuya çok ciddi olarak eğilmeleri gerekmektedir. Yoksa konu, gazetecilerle özelliklerini ve amaçlaı;ını hepimizin bildiği televizyÔn programianna kalmaktadır. Onlann da böyle hassas bir konuda toplumu nasıl gerilim noktalanna getirdiklerini hepimiz her gün yaşıyoruz. Bu arada doğrudan dini eksen alan ilahiyat fakültelerinde de dinin daha çok tarihsel boyutuyla ve islamı ilimler geleneği içinde ele alındığını, sosyal bilimsel yaklaşırnın yeteri kadar ilgi görmediğini belirtmek gerekmektedir. Şu ana kadar yaptığı bilimsel çalışmalar ve kurduğu kütüphane ile Türkiye'de önemli bir boşluğu dolduran islam Araştırmalan Merkezi'nin bünyesinde oluşturulacak bir sosyal bilimsel din araştırmalan bölümünün çok yararlı çalışmalar yapabileceğini ve buna ihtiyaç olduğunu belirtmek isterim. Sonuç olarak Glock'un 1959'da Amerika için söylediğini Türkiye için de söyleyebiliriz: Değişik boyutlarda din belirtileri arasındaki bağhlaşmanın ne olduğu ve hangi şartlarda dinselliğin değişik derecelerinin ortaya çıktığı bilinirse, kültürümüzün belki de en karmaşık öğesi olan din üzerinde bilgimiz genişleyecektir. 9 258 Mümtaz'erTürköne, Modernleşme, Laiklik ve Demokrasi, Ankara 1994, s. 77.