Bugün 69. ölüm yıldönümünde aziz hatırası için bir araya geldiğimiz Atatürk’ün bütün insanlığın kabul ettiği üstün nitelikleri bulunmaktadır. O, büyük bir asker, bir devlet kurucusu ve devlet adamı, bir devrimci ve nihayet bunların hepsi ile bütünleşen fikir ve düşünce adamıdır. Atatürk, büyük bir asker ve büyük bir komutandır. Bugün bazıları tarafından üzerinde çeşitli spekülasyonlar yapılarak küçük bir mevzi savaşı gibi gösterilip değeri düşürülmeye çalışılsa da Çanakkale’de ortaya konan destansı mücadelenin her yerinde o vardır. Trablusgarp’ta o vardır, Yemen’de o vardır. Ve Kurtuluş Savaşı’nın komutanıdır. Atatürk bir devlet kurucusu ve devlet adamıdır. Kaybolmuş bir imparatorluğun öz cevherinde ulusal bilinci uyandırarak Türk bağımsızlık mücadelesini kazanmış ve bunu takiben laik ve demokratik bir devlet kurmuştur. Bugün Atatürk’ün kurmuş olduğu Cumhuriyetin demokrasi olmadığı şeklindeki görüşleri dillendirenlerin, o devrin şartlarında Çağdaş dünyadaki demokrasi anlayışını ve uygulamalarını göz önüne almaları gerekmektedir. Bunun en güzel örneği Türk kadınının seçme ve seçilme hakkını 1934’te almasıdır. Batı dünyasının birçok ülkesinde bu hakkın İkinci Dünya savaşından sonra elde edilmiş olması, demokrasilerin olmazsa olmazı kabul edilen özgür seçimlerin yapılış sebebine ne kadar uymaktadır? Demek ki her olay devrinin şartlarında yorumlanmalıdır. Bugünkü demokrasi anlayışıyla 84 yıl önceki demokrasi yargılanamaz. Atatürk, bir devrimcidir. İnkılâpçılık olarak da adlandırabileceğimiz bu özelliğinden dolayı doğumunun 100. yılında UNESCO tarafından dünyanın en büyük devrimcilerinden biri olarak ilan edilmiştir. Atatürk devrimlerinin ortaya koyduğu modernleşme, sadece siyasal ve ekonomik değil, kültürel çağdaşlaşmayı da öngördüğü için Osmanlı İmparatorluğu döneminde görülen kısmî modernleşme / batılılaşma hareketlerinden ayrılmakta ve bütüncü bir modernleşme ideolojisi olarak karşımıza çıkmaktadır. İşte Atatürk bu nitelikleri kendinde birleştirilmiş, aynı zamanda fikir ve düşünce adamı olarak tarih sahnesinde yerini almış bir liderdir. Atatürk’ün Türk toplumuna kazandırdığı en büyük değer, kurduğu milli devlet ve bu devletin çağdaşlaşması için ortaya koyduğu düşünce sistemi ile bu yöndeki uygulamalarıdır. Bu hareket, bütünüyle bir Türk uyanışı ve yenilenmesidir. Yeni bir düşünce ve uygulama bütünüdür. Günümüzün önemli bir kısım sorunları farklı kültürler arasındaki uyumsuzluktan kaynaklanmaktadır. Muhtemelen bu durum gelecekte de birçok soruna neden olacaktır. Farklı kültürlerin baskılarına karşı toplumların direnme eğilimi anlaşmazlığın, çatışmaların, hatta savaşların kaynağını oluşturmaktadır. Evrensel düzeydeki egemen kültür çevresi ile bütünleşmeden, bu kültür çevresi içerisinde erimeden, evrensel kültüre uyum sağlanabilmesi için gerekli yöntemi Atatürkçülükte bulmak mümkündür. Batı kültürünün özünden yoksun olan toplumların batı uygarlığına ulaşmayacakları şeklindeki görüş Türk çağdaşlaşması ile değişmektedir. Atatürkçülük batılı olmayan toplumların çağdaş uygarlığa yönelişinin yöntemini vermekte ve öncülüğünü yapmaktadır. Ne Türk tarihine ne de Atatürkçülüğe tek cepheden bakılmalıdır. Atatürkçülüğün kendi içinde var olan özgür düşünceden hareketle onları değişik cephelerden gerçek değerleri ile gündeme getirmek gerekmektedir. Ancak o zaman, Cumhuriyetin emanetçisi olan Türk gençleri, ideallerindeki önderi, ne Güney Amerika gerillaları, ne de etnisizme dayalı teokratik düzen koyucuları arasında arama ihtiyacı hissedecekler, kendilerine önder olabilecek yegane liderin Mustafa Kemal olduğunu daha iyi anlayacaklardır.