Kur’an Araştırmaları Vakfı KURAV Dindarlık Olgusu [SEMPOZYUM TEBLĐĞ VE MÜZAKERELERĐ] 25-26 Aralık 2004 ĐSAM Konferans Salonu, Üsküdar-ĐSTANBUL Editör Hayati HÖKELEKLĐ KURAV YAYINLARI BURSA 2006 MODERNLĐĞĐ ve DĐNDARLIĞI UYUŞUM ve AYRIŞMA HÂSILASININ ÖTESĐNDE OKUMAK MÜMKÜN MÜ? Yard.Doç.Dr. Erdal BAYKAN YYÜ Đlâhiyat Fakültesi Batı’da gerçekleşen dönüşümün etkisi bilindiği üzere sadece Batı’yı değiştirip, dönüştürmedi, Batı-dışı toplumları ve değerleri de etkiledi. Batı için Aydınlanma olarak tanımlanan dönüşümle oluşan dünya görüşü bütün bir dünyayı etkisi altına alabilecek entelektüel ve teknolojik devrimlere, oluşumlara yol açtı. Bugün hayatın hangi alanında olursa olsun yapılacak, düşünülecek, konuşulacak her bir şeyde bu durumun etkisini ya da belirleyiciliğini görmekteyiz. Modern durum evrenselliğini ilân edip kendi alternatiflerini de kendi içerisinden oluşturma heveskârlığında olduğu günümüz dünyasında, hiçbirimiz bu ‘verili durum’un dışına çıkabilmeyi akıl edememektedir. Bu akıl edememe durumu, modernliğin tartışılmaz etki ve gücüyle alâkalı bir sonuç olarak önümüzde durmaktadır. Modernlik tek bir boyuta indirgenemeyecek kadar çok sayıda farklı bileşenlerden oluşan ve her bir bileşenin etkinliği zaman içerisinde değişen bir durum olarak değerlendirilmektedir. Yine modern durum, içerisinde oluştuğu toplumsal yapının ürünü olarak kabul edilmekte ve modernliğin her bir yeni hâli de yine bu yapının ihtiyacına göre şekillendiği görüşü yaygın bir tespit olarak dillendirilmektedir. Đslâm dünyasının modern Batı’yla karşılaşması ve bu karşılaşmanın oldukça uzun süren serencamı ise hâlâ devam etmektedir. Đslam dünyası, sosyo-ekonomik olduğu kadar siyasî ve teolojik yönlerde de bu serüveni yaşayarak hem zihin dünyasında ve hem de pratik hayatta yeni durumlarla yüzleşmek hatta cebelleşmek zorunda kalmıştır. Yeni durum hemen çoğu kesimi olduğu gibi, din üzerine çalışan bilim adamlarını ve dinî tutum ve tavırlar oluşturan kesimleri de yoğun bir şekilde etkilemiş ve çağdaş Batı’ya ve onun ürettiklerine karşı farklı refleksler gelişmiştir. Modern durumla karşı karşıya kalan Müslümanlar, uzun zaman önce oluşturulan din okumalarının mükemmelliğinin verdiği rehavet ve modernliğin ani ve büyük değişim gücü karşısında önce şaşırmış, yaşanılan acı deneyimlerle birlikte ise nereye ve ne zaman savrulduğunu da kavrayamayacak bir hâle gelmiştir. 141 Dindarlık Olgusu Sempozyumu Bu çerçevede dinî olanın moderniteyle hesaplaşması, ağırlıklı olarak son yüzyılın bütün Đslâmî tahayyülatında etkin bir yere ve öneme sahiptir. Batı’yla ilişkilerin nasıl kodlanacağından, modernlik bağlamında Müslüman davranışının hangi kıstaslara göre belirleneceğine kadar bir dizi tartışma, Müslüman entelektüellerin en önemli konuları arasında yer almıştır/almaktadır. Hâsılı son birkaç yüzyıllık akim kalan çabalara baktığımızda çözümün neredeyse mümkün olmadığını söyleyebiliriz. Ancak modern durumu ortaya çıkışından günümüze değişmez ve temel belirleyici olarak ele almadığımızda, içerisinde farklılıklarını da birlikte taşıyan, değişen, dönüşen bir süreç olarak okuduğumuzda ve her şeyi modernliği merkeze alarak okumaktan vazgeçtiğimizde soru ve sorunlar daha doğru ortaya konulacak ve tartışılacaktır diye düşünmekteyiz. Bu varsayımımızı temellendirebilmek için dindarlık ve dinsellik kavramlarının anlamlarını kısaca hatırlamamamız gerekmektedir. Bu çerçeveden bakıldığında görülecektir ki, hem dindarlık hem de dinsellik günümüz realitesi içinde yeni anlamlar da kazanmış olmakla birlikte dindarlıkta kutsalla kurulan içsel bir ilişki başattır ve bir dini bağlılık düzeyi olarak dindarlık kuşkusuz kişisel ve içsel bir ‘hâl’dir. Dindarlığın çeşitli değişkenleri içinde oluşan dinî tutum, zihinsel yönelim ve ahlâkî duruşların, değer ve yargıların yaşanılan hayatta edindiği yerlere işaret etmek amacında olan dinsellik ise sosyolojik okumaya açıktır. Đnanç, ibadet ve cemaatin toplumsal yansı1 maları gündelik hayat içinde bir göstergeler bütünü oluşturmaktadır . Sonuçta bu göstergeler bütünü, dinin sosyolojik bir nesne olarak okunmasını olanaklı kılmakla birlikte elde edilen verilerin dindarane tutumu bütünüyle yansıttığını iddia etmek hem yöntemin ve hem de dindarlığın yapısı/yapısal özerkliği nedeniyle bizce imkânsızdır. O hâlde dindarlık söz konusu olduğunda inananın dinle samimî bağ kurma ve yaşama tarzı olma özelliği sürekli temel alınması gereken bir hareket noktası olmalı ki böylece dindarlığa yön veren asıl kaygının, yani kişinin Tanrı’yla kurduğu ilişkinin doğası kavranabilsin. Yeniden ifade edecek olursak, dindarlığın çeşitlenen farklı deneyimleri gerçekte, kişinin bir kul olarak ‘Tanrı’yla kurduğu ilişkinin ürettiği ‘hâl’leri tasvir eder tanımlamasıyla dinde samimiyetin dindarlık olduğu ifade edilirken, dinsellik ise bu bağlamda oldukça inanç, tutum ve yönelimlerin ortaya çıkardığı toplumsal gerçekliğe denk düşmektedir. Dindarlık, dinsellikte toplumsala dâhil olmakla birlikte her dinsellik görüntüsünün bizlere dindarlık konusunda tam bir bilgi vereceğini ummak yanılgı içerecektir. Öte yandan bir durum olarak modernliğin, içinde yaşadığımız koşullarda dinselliği 1 142 Necdet Subaşı, “Dinselliğin Modern Bileşenleri”, Din-Kültür, Çağdaşlık Sempozyumu, Türkiye Diyanet Vakfı & Dokuz Eylül Üniversitesi Đlâhiyat Fakültesi, Đzmir 2004, s. 4 Modernliği ve Dindarlığı Uyuşum ve Ayrışma … — Tebliğ : Yard.Doç.Dr. Erdal Baykan 2 yeniden biçimlendirdiği inkâr edilemez görünmektedir . Sorun bu etkilemenin neliğinden çok, modernliği din karşısında oldukça yetkin ve bütünsel bir dönüştürücü olarak algılamaktaki ham inanç ve kanaatlerden kaynaklanır. Modernliğin dinî olanı dönüştürme azminin alternatifsizlik duygusuyla sürekli vurgulanması da giderek dinin aşkın tabiatının kolaylıkla aşındırılabileceği anlayışını resmîleştirir. Dinin kendi doğasını dünyevî olanın gerçekliği içinde tartışma arzusu ise son tahlilde modernliği hesap sorulmaz bir nihaî otorite konumuna yükseltmektedir. Böylece dînî yücelik, modern otorite karşısında zayıflatılmaktadır. Öyle ki dinsel alandaki hemen her değişimi modernlik bağlamında ele alan yaklaşımlar, birey ve toplumun manevî yapılanmasında içkin boyutları bilerek/bilmeyerek göz ardı etmektedirler. Bugün modernliğin biçimlendirmeye çalıştığı Müslüman dünyası, kendi konumunu yeniden gözden geçirme konusunda yaşadığı teorik ve pratik tıkanıklıktan kurtulma hususunda henüz başarılı sayabilecek adımlara pek sahip görünmemektedir. Karmaşık sosyal ilişkiler, modernleşme politikaları, yeni koşulların ürettiği huzursuzluklar, yerel kompleksler ve tepkiselliği aşikâr radikal yönelimler bugün birbirinden farklı pek çok dinsel yönelimin görünürlüğünü artırmış olmakla birlikte durum budur. Bu durumun yarattığı gerçeklik ise, ancak modernliğin kuramsal yaklaşımlarıyla açımlanabilen yeni bir çer3 çevede konumlanmış bir hâldedir . Tarihte geri kalmış ve değişimler şenliğine katılmamış uygarlıklardaki zihin çarpıklıklarını betimlemek ve bunun sonucu oluşan ironiyi yansıtmak için kullanılan yaralı bilinçte, içkin olan ontolojik uyumsuzluk, gerçeğin hep başka yerde aranması, skolâstik köhneleşme, paradigma değişikliği ve iki 4 paradigma arasındaki çelişki zamanıdır vurgulanan . Yani bir yandan endüstrileşme, demokratikleşme, ulus devlet, bürokrasi, kentleşme, iletişimde yeni sistemler, yeni iktidar ilişkileri, bilginin kullanımı, bireyin ortaya çıkışı, sınıf şekilleri ve dünya kapitalist sistemiyle toplumun gündelik yaşam kalıpları yeniden üretilirken öte yandan toplumun içine doğduğu paradigma yenilenen kalıplar tarafından sürekli aşağılanarak işlevsiz kılınmaktadır. Çünkü dinselliğin modern bileşenleri sözcüğüyle ifadelendirilebilecek rasyonelleşme, bireyselleşme ve bunların zorunlu bir sonucu olarak da dünyevîleşme, insan hayatının bütün yönlerinde geleneksel normlara başvurmayı saf dışı bırakan genel kurallar ve talimatlara dayanarak büyüyen hesaplılık ve sistematik de5 netim şeklinde kendini gösteren rasyonelleşme kurgusunu oluşturmaktadır . Bu kurgu dünyanın büyük bir kısmında olduğu gibi bizde de bir kısım aktörler tarafından dinin aklîleştirilmesi, modern bilgi kullanımının ortaya çıkardığı sorulara makul cevaplar vermek vb. savunularla dillendirildi. Bu gerekçeler içerisinde dinin böylece kurtarılabileceği inancım iyi niyetle taşıyanlar olsa bile, merkeze modern pa2 3 4 5 E. Yaşar Demirci, “Dindarlık Üzerine”, Bilge Adam, sy. 5 (2003), s. 8-9. Subaşı, a.g.e., s. 7-8. Daryush Shayegan, Yaralı Bilinç -Geleneksel Toplumlarda Kültürel Şizofreni- (trc. Haldun Bayrı), Đstanbul 1997, 3. bs., s. 7. Bryan S. Turner, Max Weber ve Đslâm (çev. Yasin Aktay), Ankara 1991, s. 201-202. 143 Dindarlık Olgusu Sempozyumu radigmayı alarak, farklı epistemolojik halkaların karşılaşmasından doğacak olan sonuç, dinin ve dinî kabullerin rasyonaliteye boyun eğdirilmesi olacaktır. Nihayet bu talep dinin birçok boyutunu ya yok etmek ya da kabul edilemez kılmakla sonuçlanacak bir sürecin başlamış olması gerçeğiyle bizleri yüz yüze bırakmaktadır. Görünen o ki bugün için asıl sorun bizzat sekülerleşmenin baskısı altında niteliksel düzeyde dinî özünden ve dinin özünden uzaklaş(ıl)ması durumudur. Modernliğin egemen bir hayat tasarımı sunduğu bu süreçte dinin nasıl tanımlandığı ya da dine ni6 çin inanıldığı sorusunun yeniden sorulması önemlidir . Bu ve benzeri süreçler nihayetinde hem dinde ve hem de dinin bilinçteki yerinde farklılaşmaların yanı sıra rekabet, tüketim ve yabancılaşma gibi yaşam ölçütlerinin ekseninde yeni bir algı oluşturdu. Oluşan algı, dini modernliğin kullanılabilir bir konusu hâline getirdiği bir sürecin de başlangıcı olmaktadır. Sonuçta bu süreç çoğu zaman dinî olanın içinin boşaltılmasına neden olmaktadır ve aslında bizce soru ve sorunlarımız da buradan kaynaklanmaktadır. Çünkü tasarlanan yaşam kalıplarıyla modernlik, ‘öteki dünya saplantısı’ olarak kodladığı ahiret inancını bir tarafa atmakla kalmayarak, dikkatleri ‘buradaki ve şimdiki’ hayata çeviriyor ve yaşamsal etkinlikleri dünyevi hedef ve değerler olan farklı anlatılar etrafında yeniden kurgulayarak ölümü unutturmak istiyordu. Tüm bunlar ölümlülüğün farkında olmanın doğurduğu etkileri azaltmak ve -daha da önemlisi7 ölümü dinsel anlamından koparmak için yapılmıştır . Özetlemek gerekirse yukarıda değinildiği üzere Batı’da Aydınlanma düşüncesi sonrasında oluşan değişim insanların dini anlama ve yaşama pratiklerini de etkilemiştir. Böylece din, dindar ve dindarlık indirgenerek siyaset, kültür, ekonomi vs. gibi diğer alanlardan ayrışmayacak bir şekilde yeniden belirlenmeye çalışılmıştır. Elbette ki, toplumsal ve kültürel etkenlerden bütünüyle bağımsız bir varlığa sahip olmayan dinî anlayış ve yaşayış, öteki toplumsal ve kültürel olaylar ve anlayışlarla karşılıklı etkileşim hâlinde olacaktır. Ancak, etkileşimin belirleyicilik konumuna çıkması durumu sadece dinin kutsallık ve aşkınlığına saldırı olarak kalmamakta bizatihi inananı da yanıltmaktadır. Burada dindarlık ve dinselliğe üçüncü bir kavram olarak dinciliği ekleyerek dindarlık ve dincilik arasında bir ayırım yapmak ve ayırımın altını çizmek gerekmektedir. Daha önceki bir çalışmamızda modern paradigma içerisinde kalmanın, çatışan, metalaşan, siyasallaşan bir din anlayışını oluşturabildiği kabulünü, sakıncalarının olduğunu reddetmeyerek, dincilik olarak adlandırmış ve inanan insanların hayatta dindarane bir tutum geliştirebilecekleri gibi dinci bir anlayış içerisine de girebilecekle8 rini iddia etmiştik . Đnanan insanın dinci bir tutuma yönelmesinin, sadece kendisinin 6 7 8 144 A. Zeki Ünal, “Dinselliğin Dönüşümü ve Sekülerlik Tartışmaları”, Đslâmiyât, V/4 (Ekim-Aralık 2002), s. 68. Zygmunt Bauman, Postmodernlik ve Hoşnutsuzlukları (trc. Đsmail Türkmen), Đstanbul 2000, s. 249. Erdal Baykan, “Takva Zengini Olmak Yoksulluğu”, Yoksulluk, Đstanbul 2003, II, 281. Modernliği ve Dindarlığı Uyuşum ve Ayrışma … — Tebliğ : Yard.Doç.Dr. Erdal Baykan bireysel bir yanılgısı olmayıp, bunun asıl nedenlerinin din karşıtı yapılanmalar ve egemen anlayışlar olduğu fikrini dillendirdiğimiz bu çalışmamızda ulaştığımız sonuçlardan biri de bu modern ve saldırgan iddialara karşı oluşan tepkisel din anlayışının paradoksal olarak yine inanan insana zarar vermesi ve onun dinle ilişkisini zedeleyerek takva sahibi/dindar bir inanan olmasını engelleyebilecek bir süreci oluşturabileceği idi. Çünkü artık dinî anlam evreni modern söylem kalıplarına indirgenmiş olmakta, 9 hakikat dilinin yerini ideolojik savunma ve sağlamlaştırma çabası almaktadır . Bu ise dinin, metafizik, kozmolojik, aklî ve hissî dünyayı şekillendiren bir güç olmasından çıkarılması, dinle kurulan ilişkinin manevî tecrübelerden yoksun, iç zenginliğini kaybetmesi ve böylece söze indirgenmiş bir şey olarak karşımıza çıkması durumunu 10 oluşturacaktır . Hâlbuki bilindiği gibi dindar, hayatın olgu, ahlâk ve inanç boyutlarını birlikte gören ve yaşayan insandır. Đnanç boyutu; onun kişiliğinin en küçük ayrıntısına kadar sinmiş durumda olup, bu boyut, onun gözünde, en az diğer boyutlar kadar gerçektir. Đnanç boyutu dindarı öyle bir noktaya götürür ki, orada o, başkalarının belki sadece ahlâkî olarak değerlendirdikleri şeyi, iman hayatının ayrılmaz bir parçası olarak gö11 rür, takdir eder ve yaşar . Sonuç olarak tekrarlamak gerekirse Müslümanlar yeniden dindar/takva sahibi olmanın yollarını aramaya başladıklarında kendileri kalarak modernlikle hesaplaşma ya da yaşama imkânını da aramış olacaklardır. Dindarane bir hayatı amaçlamak; Đlâhî iradenin fiilen bizimle birlikte olduğunu kavramayı ve bu hayatta yalnız bırakılmadığımızı idrakle sonuçlanacak ve bu idrak Müslümanların birkaç yüzyıllık modernlik serüveninde yeni bir adımın başlangıcı olacaktır. Prof.Dr. Bayraktar BAYRAKLI Teşekkür ediyoruz. Güzel bir bildiri. Ancak çok yabancı kelime var içerisinde. Bu cümlelerin içindeki “dır” takısı ancak Türkçe bir kelime olduğunu hissettiriyor bize. Kelimeler tamamen yabancı. Yabancı kelimelerden arındırıp Türkçeleştirmesini istirham ediyorum. Şimdi Prof.Dr. Ali Köse bey, buyurun. 9 Baykan, a.g.e., II, 281-282. 10 Hüseyin Yılmaz, “Türk Müslümanlığı, Dindarlık ve Modernlik”, Đslâmiyât, V/4 (Ekim-Aralık 2002), s 5766. 11 Mehmet S. Aydın, Din Felsefesi, Đstanbul 1990, s. 256-57. 145