sayı 80-81 / ekim - kasım 2006 - Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim

advertisement
editörden...
‹nsanl›k tarihinde iz b›rakm›fl birçok lider vard›r. Bunlardan baz›lar› yaflad›¤› ça¤da yapt›klar›ndan
dolay› nefret ve o nefrete uygun adlarla an›l›r. Türk milletinin tarihe arma¤an etti¤i Mustafa Kemal Atatürk gibileri ise; kendi toplumuna ve insanl›¤a kazand›rd›klar› ile bütün insanl›¤›n takdir etti¤i lider olarak dünya tarihine geçerler.
Atatürk; bütün olumsuzluklara ra¤men Türk milletinin mukadderat›n›; bilgeli¤i, cesareti, fazileti, sorumlulu¤u ve kararl›l›¤›yla olumlu yönde etkileyen, de¤ifltiren bir liderdir.
Dünyan›n en büyük ordular›nca vatan›n›n topraklar› istila edildi¤i, mensubu oldu¤u Türk milletinin
ordusuz, hazinesiz ve e¤itimsiz b›rak›ld›¤› bir dönemde hiç tereddüt etmeden milletinin bafl›na geçen Atatürk; karakter ve hissiyat›na çok inand›¤› milletinin toparlanmas›na vesile olmufl, milletinin gücünü arkas›na alarak ülkesini düflman istilas›ndan kurtarm›flt›r. Kurtar›lan ve millî s›n›rlar› yeniden belirlenen, savafllar sonucunda harap olmufl vatan topraklar› üzerinde; "kay›ts›z flarts›z ba¤›ms›z, millî egemenli¤e dayal›, ça¤dafl uygarl›¤› hedef alm›fl" yepyeni bir Türk devleti kurarak tarihe alt›n harflerle ad›n› yazd›rm›flt›r.
Atatürk'ün savafl s›ras›nda ortaya koydu¤u bilgelik ve cesareti ba¤›ms›zl›k savafl› veren milletlere;
kurdu¤u "demokratik, laik" genç cumhuriyetin de¤erlerini uygulamadaki hassasiyeti ve erdemi ise bar›fl
s›ras›nda dünya devletlerine örnek olmufltur.
Do¤umunun 125 ölümünün 68. y›l›nda Atatürk’ü sayg› ve rahmetle anarken, Atatürk'ün baflar›s›nda büyük pay› oldu¤una inand›¤›m›z karakter ve ruh yap›s› ile birlikte, cumhuriyetimizin temel de¤erlerini de teflkil eden konulara ait fikirlerini, alanlar›nda uzman olan yazar ve akademisyenlerimizin katk›lar›yla Bilim ve Akl›n Ayd›nl›¤›nda E¤itim dergisinde "Özel Say›" olarak iflledik.
Atatürk özel say›m›z› siz de¤erli okurlar›m›zla paylafl›rken yaz›lar› ve görüflleriyle katk› sa¤layan yazar ve akademisyenlerimize flükranlar›m›z› sunar›z.
Bir sonraki say›m›zda buluflmak üzere.
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
Ayl›k E¤itim Dergisi
SAHİBİ
Doç. Dr. Hüseyin ÇELİK
Millî Eğitim Bakanı
YIL: 7
SAYI: 80-81
Genel Yayın Yönetmeni
Şadi KESKİN
Yayımlar Dairesi Başkanı
Yayın Kurulu
Dinçer EŞİTGİN
Şaban ÖZÜDOĞRU
Hakkı USLU
Çağrı GÜREL
Aysun İLDENİZ
Celal ASLAN
Yazı İşleri Müdürü
Selâmi YALÇIN
([email protected])
Tasarım
Hakkı USLU
([email protected])
EK‹M-KASIM 2006
ISSN-1302-5600
Dizgi
Reyhan İLKER
Abone / Dağıtım
Fikri NAYIR
Tel: (0312) 212 76 63 / 14
Baskı
Devlet Kitapları Müdürlüğü
Yönetim Merkezi
Yayımlar Dairesi Başkanlığı Teknikokullar/ANKARA
http://yayim.meb.gov.tr e-posta: [email protected]
Tel: (0 312) 212 81 48 - 213 65 12
Fax: (0 312) 212 81 48
Gönderilen eser ve çalışmalar yayımlansın veya yayımlanmasın, iade edilmez. Yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. Yayın Kurulu
yazılar üzerinde değişiklik yapabilir. “Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim” adı anılmadan alıntı yapılamaz. Millî Eğitim Bakanlığı Yayımlar
Dairesi Başkanlığının 22.12.2005 tarih ve 6088 sayılı oluru ile basılmıştır.
Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları: 4335
Süreli Yayınlar Dizisi: 215
Dergimizin yıllık abone bedeli 20 YTL (öğretmen ve öğrenciler için 15 YTL)’dir.
Abone bedelinin Ziraat Bankası Şehremini-İstanbul şubesindeki Devlet Kitapları Döner Sermayesi Müdürlüğünün 130978 numaralı hesabına
yatırılarak makbuzun ve açık adresin Yayımlar Dairesi Başkanlığı Teknikokullar - ANKARA adresine gönderilmesi gerekmektedir.
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
‹Ç‹NDEK‹LER
Atatürk’ün Hâkimiyet Telakkisi • Hale fi›vg›n
I 4 I
Cesaret Cephesinden • Mustafa Keskin
Mustafa Kemal’in Gâzili¤i
I 8 I
• Cemalettin Taflk›ran
I 12 I
Atatürk’ün E¤itim Görüflü • Tayyip Duman
I 16 I
Cumhuriyetin ‹lk Y›llar›nda E¤itim Hedefi
“Mektep ‹le Hayat Aras›ndaki • Fatma Acun
Çin Seddi Kald›r›lmal›”
I 27 I
Atatürk ve Millî E¤itim • Ayflegül Alt›nova
I 33 I
Prof. Dr. Yahya Akyüz ‹le
Atatürk ve E¤itim Üzerine Söylefli • Dinçer Eflitgin - Hakk› Uslu
I 39 I
Atatürk ve Laiklik (Devlet - Din - Toplum) • Bayram Kodaman
I 46 I
Atatürk’ün Tarih Tezi ve Türkiye’de • Yusuf Halaço¤lu
Tarih Araflt›rmac›l›¤›
I 52 I
Atatürk’te Millî Devlet Anlay›fl› • Mustafa Turan
I 56 I
Mustafa Kemal Atatürk, Miras, Ça¤dafll›k • Azmi Süslü
I 67 I
Türk ‹nk›lâb›n›n Gerçekleflmesinde • Sevim Can
Kad›n E¤itiminin Önemi
I 78 I
Ça¤dafllaflma, Millî Birlik-Beraberlik ve Atatürk ‹lkeleri • Temuçin Faik Ertan
I 84 I
Lider Olarak Mustafa Kemal Atatürk
4
23
48
2
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
EK‹M-KASIM 2006
I 90 I
Prof. Dr. Mehmet Saray ‹le
fiaban Özüdo¤ru - Celal Aslan • Atatürk
ve Atatürkçü Düflünce ÜzerineSöylefli
I 97 I
Kadir Ulusoy • Bir Devrin En Önemli Kayna¤› Nutuk
101I
I1
Bekir Koçlar • Atatürk ve Bat› Meselesi
104I
I1
Atatürk Dönemi Türk D›fl Politikas›
Mustafa Ekincikli • Genel
Özellikleri
112I
I1
fiükrü Hâluk Akal›n • Atatürk ve Türk Dili
100
108
118I
I1
M. Eyyüp Sallabafl • Atatürk ve Türkçe
122I
I1
Muhsin Macit • Atatürkçü Düflüncede Güzel Sanatlar›n Yeri
124I
I1
Atatürk’ün Sanat ve
Serap Buyurgan • Zanaat
Üzerine Görüflleri
130I
I1
Onur Karahalil • Atatürk ve Türküler
134I
I1
M. K. Atatürk’ün Gazeteci Kimli¤i,
Ali Güler • Yazd›¤›
Eserler ve Etkilendi¤i Düflünürler
145I
I1
Cemil Öztürk • Atatürk Dönemi Ekonomi Politikas›
159I
I1
Atatürk’ün Ekonomiyle ‹lgili Görüfllerini
Yasin Do¤an • Yans›tan
Cumhuriyet Dönemi Paralar›
141
165I
I1
Atatürk fiiirleri
ekim-kasım 2006
3
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
ATATÜRK’ÜN
HÂK‹M‹YET TELAKK‹S‹
HALE fiIVGIN*
Hâkimiyet: hükmetmek, hâkim olmak, sözünü
yürütmek, en son nihaî güç ve kuvvet olmakt›r. K›sacas› en üstün irade veya otoritedir.
Devletin oluflmas› için belirli bir toprak parças›,
bunun üzerinde yaflayan insanlar ve bunlara hâkim
olan bir irade, bir otorite gerekir. Yani d›fla karfl› bir
hâkimiyet vard›r. D›flar›ya karfl› olan hâkimiyete yani
devletin d›fla karfl› olan hâkimiyetine biz ba¤›ms›zl›k,
istiklâl diyoruz. ‹çerideki hâkimiyet ise devletin fleklini
belirler. Monarflik, oligarflik veya demokratik yönetimler olabilir.
Türkler, tarihin ilk ça¤lar›ndan itibaren hiçbir
zaman devletsiz kalmam›fllard›r. Dünyaya devlet hâlinde yaflamay› da bizim milletimiz ö¤retmifltir. Türklere
göre en yüksek dünyevî kudret, sosyal ve siyasî en üstün otorite devlettir. Nitekim flu atasözünün Türkçeden
baflka hiçbir dilde karfl›l›¤› yoktur: “Ya devlet bafla ya
kuzgun lefle”. Çünkü devletsiz bir millet hakikaten lefl
tabir edilen yabanc›lar›n üflüfltü¤ü flekilsiz bir y›¤›ndan
ibarettir.
Türk tarihinin iki siyasî rüyas› vard›r ki hep dev-
let üzerinedir. Bunlardan birisi O¤uz Ka¤an’›n rüyas›d›r. O¤uz Ka¤an rüyas›nda do¤udan bat›ya ve kuzeye
uçuflan oklar görür. Bu bir cihangirlik rüyas›d›r. ‹kincisi Osmanl› tarihlerinde okudu¤umuz Osman Gazi’nin
rüyas›d›r ki gö¤sünden do¤an bir hilal ve sonra bir
a¤aç gittikçe dal budak salarak bütün semay› kaplar.
fiimdi kolektif rüyalar›nda bile devleti gören bir
milletin karfl›laflt›¤› güçlükler ne olursa olsun devletsiz
kalmas› mümkün müdür? Elbette ki de¤ildir.
Atatürk’ün rüyas› ise hâkimiyet-i milliyeye dayanan kay›ts›z flarts›z ba¤›ms›z bir Türk devleti tesis etmekti.
Birinci Dünya Savafl›’n›n sonunda imparatorluklar pefl pefle y›k›l›rken tarihte yeni bir ça¤›n, millî devletler ve milliyetler ça¤›n›n bafllad›¤›n› Atatürk çok önceden hissetmiflti. O halde kurtar›lacak olan vatanda
kurulacak olan yeni devlet millî olacak ve Türk milletinin hâkimiyet ve hükümranl›k haklar›na dayanacakt›.
Atatürk’ün hâkimiyet anlay›fl› her fleyden önce
millîdir. Kayna¤›n› millet iradesinden al›r. Atatürk’te
millî hâkimiyet fikri ne zaman olufltu? Buna kesin bir
* Prof. Dr., Gazi Üniversitesi, Atatürk ‹lkeleri ve ‹nk›lap Tarihi Atatürk Araflt›rma ve Uygulama Merkezi Müdürü, Fen –
Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Ö¤retim Üyesi
4
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
ondan sonraki dönemlerde ortaya
at›lm›flt›. fiinasi, ilk kez halk egemenli¤ini ele alan yazard›. Nam›k
Kemal de edebiyat yolu ile özgürlü¤ün savunmas›n› yap›yordu.
Vatan sevgisi ve halk egemenli¤ini savunuyordu. Böylece halk
egemenli¤i terimi dilimize ilk defa edebiyat yolu ile girmiflti. Ziya
Pafla da yaz›lar›nda halk egemenli¤ini övücü fleyler yazm›flt›.
Meflrutiyet döneminde yetiflen baz› yazarlar da halk egemenli¤inden söz etmifllerdi. Ziya
Gökalp, Atatürk’ü en çok etkileyen düflünürlerden birisidir. Türklük ve milliyetçilik bilincinin oluflmas›nda önemli katk›lar› olmufltur. Gökalp, halkç›l›k, uygarl›k,
bat›l›laflma konular›ndaki görüflleriyle de millî egemenlik fikrinin
geliflmesine ›fl›k tutmufltur.
Yenilikçi ak›m›n temsilcilerinden Celal Nuri ‹leri ve Ali Suavî
de devrimci fikirler ileri sürmüfllerdi.
tarih vermek oldukça zordur. Atatürk daha Manast›r
Askerî ‹dadisi’nde iken Frans›z ‹htilali’ni haz›rlayan
Volter, Russo, Monteskiyo’nun eserlerini okumufltu.
Harp Okulu’nda iken en çok ilgilendi¤i konular›n bafl›nda Frans›z ‹htilali ve onun ‹nsan Haklar› Bildirgesi
geliyordu. Atatürk’te ‹ngiltere’deki demokratik eylemlerle ABD’deki ba¤›ms›zl›k ve cumhuriyetçilik ak›mlar›n›n etkileri görülmekte idi. Atatürk’te millî hâkimiyet
düflüncesini oluflturan ve olgunlaflt›ran sadece d›fl etkenler de¤ildi.
Atatürk, Türk tarihini çok iyi incelemiflti. Tanzimat sonras› Türk düflünürlerinden oldukça etkilenmiflti.
Halk egemenli¤i düflüncesi ancak Tanzimat ve
ekim-kasım 2006
19. yüzy›l ve 20. yüzy›l bafllar›ndaki Osmanl› düflünürlerinin
genel olarak fikirlerine bakt›¤›m›zda as›l hedefin Osmanl› Devleti’ni batmaktan kurtarmak ve bunun için de meflrutiyet idaresinin kurulmas› ve gelifltirilmesi oldu¤unu görürüz. Bunlardan hiçbirisi Osmanl› hanedan›n› ve saltanat›n› kald›rmay› düflünmemifllerdir. Halk egemenli¤inden bahsedilse bile bu bir ülkü, bir edebî terim olarak kalm›flt›r.
Millî hâkimiyet, millî irade gibi kavramlar siyasî
hayat›m›za Millî Mücadele ile birlikte girmifltir. Hâkimiyetin padiflaha veya bir zümreye de¤il Türk milletine
âit oldu¤u zihniyetini devlet hayat›m›za kazand›ran
Atatürk olmufltur.
Türk anayasa hukukunda egemenli¤in millete
âit oldu¤unu gösteren bir metnin mevcudiyetine ne
Tanzimat ne de Birinci ve ‹kinci Meflrutiyet devirlerin-
5
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
Millî hâkimiyet, millî irade gibi kavramlar siyasî hayat›m›za Millî Mücadele ile
birlikte girmifltir. Hâkimiyetin padiflaha veya bir zümreye de¤il Türk milletine âit
oldu¤u zihniyetini devlet hayat›m›za kazand›ran Atatürk olmufltur.
de rastlamak mümkün de¤ildir.
Atatürk daha Anadolu’ya ayak basar basmaz hâkimiyet-i milliyeye dayal› kay›ts›z flarts›z ba¤›ms›z bir
Türk devleti kurmak için harekete geçti.
Samsun’a ç›kt›ktan üç gün sonra haz›rlad›¤› rapor Millî Mücadele’nin ilk ana program›n› teflkil eder.
Bu raporda ilk defa resmen millî hakimiyetten söz edilmifltir. Baz› tarihçilere göre bu bir ihtilâl program›ndan
farks›zd›r. Bundan sonra Amasya’da haz›rlad›¤› genelgede yer alan en önemli hüküm “milletin istiklâlini yine milletin azim ve karar› kurtaracakt›r” parolas›d›r.
Amasya Genelgesi de bir ihtilâl beyannâmesidir
ve Anadolu’da ihtilâlin bafllad›¤›n› göstermektedir.
Zorla da olsa milletin istiklâlini elde edece¤i yolunda
milletin karar›n› göstermektedir.
Bilindi¤i gibi millî mücadelenin birçok ilginç
özelli¤i vard›r. Bunlardan birisi onca s›k›nt› kargafla
içerisinde millet egemenli¤ine dayanmak konusunda
özel bir çaba harcanmas›d›r. Bu kutsal savafl›n önderi
Atatürk, yetkileri do¤rudan do¤ruya alabilecek güçte
oldu¤u halde onlar› her defas›nda seçimle ve oyla alma yolunu seçmifltir.
Erzurum ve Sivas kongrelerinden bafllayarak
al›nmas›n› düflündü¤ü kararlar› daima oya sunmufltur.
Savafl s›ras›nda da sonras›nda bafllat›lan reform sürecinde de bu hep böyle olmufltur.
Mustafa Kemal’in seçimsiz de tek adam olmas›
zor de¤ildi. Neden bu yolu seçmedi? Neden Millî Mücadele gibi zor flartlar› olan beklentileri karfl›layamama
ihtimali yüksek olan bir ortamda kendini ve kararlar›n›
hep oya sunma yolunu seçti? Çünkü Atatürk, Türk milletinin kötü durumlara düflmesinin sebebini egemenli¤in milletin elinde olmamas›nda görüyordu. Bir konuflmas›nda: “E¤er egemenlik milletin elinde olsayd› millet 1. Dünya Savafl›’na girer miydi? Girdikten sonra ordular›m›z›n Romanya’da, Makedonya’da oyalanmalar›na ‹ran, Kafkas da¤lar›nda periflan edilmelerine raz›
6
olur muydu?” diye soruyor. Ve cevab›n› “Hay›r” olarak
veriyor. Ona göre mütarekeden sonra da düflman›n çeflitli yerlere Çanakkale, ‹stanbul ve ‹zmir’e girmesi milletin birbiriyle bo¤azlaflacak derecede bölünüp parçalanmas› da egemenli¤in millette olmamas›ndand›r.
Atatürk iflte bu nedenle millete dayanmaman›n getirdi¤i felaketleri gördü¤ü için savafl ortam›nda bile kendini ve kararlar›n› hep oya sundu. Milletin temsilcilerinden destek ve yetki alma yolunu seçti.
Cumhuriyet dönemi nesli olarak bizler flimdi
millet egemenli¤ine dayanman›n erdemini kolayca
kavrayabiliyoruz. Egemenli¤in kay›ts›z flarts›z milletin
olmas› fikri bizim için son derece tart›flmas›z bir fikirdir. Zor olan egemenli¤in babadan o¤ula miras kalan
mal gibi düflünüldü¤ü o günlerde bu fikre bu kadar
ba¤l› olabilmektir.
Üstelik Avrupa’ya bakt›¤›m›zda Almanya’da Hitler, ‹talya’da Mussolini, Sovyetler Birli¤i’nde Stalin ve
daha birçok Avrupa ülkesinde diktatörlük rejimlerinin
hüküm sürdü¤ü bir dönemde Atatürk’ün millî egemenlik fikrine bu kadar s›k› s›k›ya ba¤lanmas› onun büyüklü¤ünü ve fikirlerinin ölmezli¤ini gösterir.
Amasya Genelgesi’nde kararlaflt›r›ld›¤› üzere Erzurum’da toplanan kongrenin temel fikri kay›ts›z flarts›z istiklâl, kay›ts›z flarts›z millî hakimiyet idi. Heyet-i
Temsiliye’nin gerekti¤inde bir hükumet gibi vazife görece¤i aç›klanmakta idi. 4 Eylül’de Sivas Kongresi’nde,
Erzurum’da al›nan kararlar kabul edildi. Bu durumda
Heyet-i Temsiliye, ‹stanbul Hükûmeti’nin yerine geçmifl oluyordu.
Atatürk’ün, Erzurum ve Sivas kongrelerini yaparken, Meclis’i açarken, anayasay› kabul ederken, saltanat ve hilafeti kald›r›rken dayand›¤› temel fikir millî
hakimiyet fikridir. Her iflte millî irade hâkim k›l›nmak
istenmifltir.
Nutuk incelendi¤inde en çok tekrarlanan kavramlar›n millî irade, hâkimiyet-i milliye, vicdân-› milli,
istiklâl-i millî, istiklâl-i tam, mukadderât-› milliye ve hu-
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
kuk-› milliye kavramlar› oldu¤u görülmektedir.
Atatürk’ün emriyle ç›kar›lan iki gazeteden Ankara’da ç›kar›lan›n ad› Hâkimiyet-i Milliye, Sivas’ta ç›kar›lan›n ad› ise ‹râde-i Milliye’dir.
Millet, egemenlik haklar›n› kendi seçti¤i temsilcileri vas›tas›yla kullan›r. Onun için yüce Atatürk meclisin üstünlü¤üne çok önem vermifltir.
Merhum gazetecilerden Yunus Nadi’nin: “Her
kerameti meclisten mi bekleyece¤iz?” fleklindeki bir
sorusuna verdi¤i cevapta: “Evet, her karar meflru olmal›d›r. Bu millete yapmak istediklerini anlat›rsan senden
farkl› düflünmez. Evet ben her kerameti meclisten bekliyorum” demiflti.
Atatürk dönemindeki tek partili döneme gelince, bu dönem çok partili döneme haz›rl›k dönemidir.
Çünkü Atatürkçülük ideolojisinde marksizm- leninizm
gibi nasyonal sosyalizm ve faflizmde oldu¤u gibi tek
parti esas› yoktur. Esas hedef ço¤ulculuktur. Çok partili sisteme bir sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel haz›rl›k
dönemi vard›r. Mustafa Kemal, Terakkiperver ve Serbest F›rka’y› kurdurarak bunu teyit etmifltir. ‹smet ‹nönü 1945’te çok partili rejimi yeniden ilan ederken millî
egemenlikçi Atatürk’ü bu giriflimi ile tamamlad›¤›n›
aç›kça ifade etmiflti.
Türk millî hakimiyetinin baz› özellikleri vard›r.
Atatürk bunu flöyle aç›kl›yor.(1929)
Özetle;
1- Egemenlik bölünmez bir bütündür.
2- Hâkimiyet hiçbir flekilde bir kimseye, s›n›fa
veya zümreye devredilemez.
3- Türk milletinin hâkimiyeti tektir ve efli yoktur.
4- Türk milleti egemenli¤ini anayasaya göre
TBMM vas›tas›yla kullan›r.
5- Egemenli¤i kullanan organlar ve iktidar onun
sahibi de¤il kullan›c›s›d›r.
6- Bu bir halk egemenli¤i de¤il millet egemenli¤idir.
Atatürk’ün egemenlikten kastetti¤i halk egemenli¤i de¤il, millet egemenli¤idir. Atatürk bu ayr›ma
son derece dikkat etmifltir.
Osmanl› Devleti hepinizin bildi¤i gibi çok ulus-
ekim-kasım 2006
e¤itim
lu bir devletti. Türkiye Cumhuriyeti ise Türk ço¤unlu¤unun oldu¤u bir devlettir. Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’ndeki insanlar aras›nda kaynaflmay› ve birli¤i sa¤lamak için zaman zaman Türkiye halk› terimini kullanm›flt›r. Yine bu düflüncenin bir ifadesi olarak “Türkiye
Cumhuriyeti’ni kuran Türk halk›na Türk milleti denir”
demifltir.
Ancak, Atatürk hâkimiyetin sahibinin Türk halk›
de¤il Türk milleti oldu¤unu üstüne basarak söylemifltir. E¤er halk egemenli¤i dese idi egemenlik parçalara
ayr›labilirdi. Fertler, çeflitli insan gruplar› egemenlik
üzerinde hak iddia edebilirlerdi. Egemenli¤i çeflitli
gruplar kendi taraflar›na çekmek isteyebilirlerdi. Atatürk bunu önlemek için “millî hâkimiyet” tabirini kullanm›flt›r. Atatürk, “Ne mutlu Türküm Diyene!” sözünü
söyleyerek kendini Türk kabul eden herkesi Türk milletine dahil etmifltir. Atatürk’ün millî egemenlik konusunda söyledi¤i pek çok sözden birini tekrarlayarak
makalemi noktal›yorum; “Millî egemenlik öyle bir nurdur ki onun karfl›s›nda zincirler erir taç ve tahtlar yok
olur”.
KAYNAKÇA
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I, Ankara, 1945.
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri II, Ankara, 1939.
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri III, Ankara, 1961.
Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri IV, Ankara, 1964.
M. Kemal ATATÜRK, Nutuk I-II-III cilt (Yay. Haz. Zeynep KORKMAZ), Ankara, 1994.
Prof. Dr. Birol EM‹L, Millî Egemenlik, Ankara, 1987.
Y›lmaz ERGUN, Millî Egemenlik, Ankara, 1987.
Prof. Dr. Hamza ERO⁄LU, Atatürk ve Milli Egemenlik, Ankara, 1998.
Prof. Dr. Turhan FEYZ‹O⁄LU, Atatürk ve Milliyetçilik, Atatürkçü Düflünce El Kitab› I, Ankara, 2004.
Prof. Dr. ‹smet G‹R‹TL‹, Atatürkçülük ‹deolojisinin
Dogmatik ‹deolojilere Üstünlü¤ü, Atatürkçü Düflünce El Kitab› I, Ankara, 2004.
Prof. Dr. Utkan KOCATÜRK, Atatürk’ün Fikir ve Düflünceleri, Ankara, 1999.
Prof. Dr. Bayram KODAMAN, Millî Hâkimiyet Fikrinin Geliflmesi, Millî Egemenlik Kavram›n›n Fikrî Geliflmesi,
Ankara, 1986.
Bernard LEWIS, Modern Türkiye’nin Do¤uflu, Ankara, 1970.
Prof. Dr. Metin SÖZEN, Millî Egemenlik, Ankara,
1987.
7
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
CESARET
CEPHES‹NDEN
MUSTAFA KEMAL’‹N
GAZ‹L‹⁄‹
MUSTAFA KESK‹N*
Mustafa Kemal Atatürk, geçen yüzy›la damgas›n› vuran,
yeni yüzy›lda da tesirleri devam eden, Türk milletinin mukadderat›n› olumlu yönde belirleyen çok önemli flahsiyetlerin bafl›nda
geliyor. Ona s›ra d›fl›l›k kazand›ran özellikleri bilgeli¤i, cesareti,
fazileti, kararl›l›¤›, sorumlulu¤u, ak›ll› ve h›rsl› olmas›d›r. Sayd›¤›m›z özelliklerin tamam› bir tarafa, bir kaç›na sahip olan insan
say›s› çok s›n›rl›d›r. Esasen öyle olmasa, s›ra d›fl› olman›n bir anlam› olmazd› diyebiliriz. Cesaretliyim demek yetmez, cesaretini
s›namaya gönüllü talip olmak gerekir. Ak›ll› ve h›rsl›, azimli ve
iradeli, inançl› ve ahlakl› kimselerdir ki cesaretli olurlar ve her
vesile ile cesaretlerini sergilerler.
Mustafa Kemal Atatürk’ün, yukar›da s›ralamaya çal›flt›¤›m›z özelliklerinin tezahürlerine çocuklu¤undan, ö¤rencili¤inden itibaren rastl›yoruz. Onlar› burada zikretmeyi gerekli görmüyoruz. Çünkü onun hakk›nda yaz›lan bil-cümle yaz›larda
özellikleri ayr›nt›lar›yla verilmifltir.
“fiehnâme” yazar›, Firdevsî’nin çok önemsedi¤im ve benimsedi¤im bir sözü vard›r : “Her kim ki bilgilidir, kuvvetlidir.”
Gerçekten de mana ve madde plan›nda güçlü olman›n olmazsa
olmaz› ilimdir, fendir. Bilginin kayna¤› aç›s›ndan bile Mustafa
Kemal Atatürk’ün üstün oldu¤u anlafl›lmaktad›r. “Deha” sahibi
oldu¤unda flüphe yoktur. Bu özelli¤i bile onu kitaplardan uzak*
Prof. Dr., Erciyes Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü
Ö¤retim Üyesi
8
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
laflt›rmam›fl, defter tutmaktan al›koymam›flt›r. Bunlar›
“gazilik” unvan›na sahiptirler. Gazilik, bizzat millet tabirlefltirdi¤imizde onun bilgeli¤ini ve bilgeli¤inden
raf›ndan tevcih edilmekte, unvan sahipleri de bunu hakaynaklanan cesaretini anlayabiliriz. Türk tarihinde
yatlar› boyunca kullanmaktad›rlar. Tarihe böyle geç“gazilik” unvan›n›n üstün cesaret ve feragat sahibi, özmifller, bu unvanla zikredilmifllerdir. Mengücek Gazi,
geci önderlere verildi¤ini görüyoruz. Gaza meydanlar›,
Artuk Gazi, Saltuk Gazi, Emir Gazi, Kara Arslan Gazi
yi¤itli¤in, cesaretin, bilgeli¤in ve erdemlili¤in s›nand›¤›
Süleyman fiah, Gazi Osman Bey, Gazi Mustafa Kemal
yerlerdir. Anadan, yardan ve serden geçilen davalar›n
Atatürk gibi. Mustafa Kemal Atatürk bu anlamda “gagörüldü¤ü alanlard›r. Gaza, sizleri yurtlar›n›zdan ç›karzilik” zincirinin son halkas›d›r ve bu unvan› pek hakl›
mak, sizi temel hak ve özgürlüklerinizden yoksun k›lolarak alm›fl ve ömrü boyunca ad›yla birlikte tafl›m›flt›r.
mak için ordular düzenleyenlere, nihayet “millet-i hâMustafa Kemal Pafla, fiilen sona ermifl, ordusuz,
kime”yi millet-i mahkûme yapmak isteyenlere karfl›
hazinesiz ve e¤itimsiz bir toplumun bafl›na geçmifltir.
“din û devlet ve mülk û milAncak bu toplumun temel
let”i kurtarmak için saf tutde¤erlerini
bilmektedir.
makt›r, öne at›lmakt›r, “niTürk insan›n›n ailesine,
Mustafa Kemal Pafla, Bulgariszâm-› âlem ve intizâm-›
inanc›na ve devletine olan
tan’›n baflkenti Sofya’da askerî atefle
devlet”in bekas› için savaflba¤l›l›¤›n›n -esasen kendisi
iken Çanakkale Muharebeleri bafllamakt›r. Gaza, bütün dünya
de ayn› kaynaktan gelmekm›flt›. Haçl› dünyas›n›n, Osmanl›’ya
“Darü’l-‹slâm” oluncaya kale- bilincinde olan Mustafa
dar sürdürülen savafl de¤ilnihaî sald›r›lar› Birinci Dünya SavaKemal Pafla’n›n “kay›ts›z
dir. Gazan›n zaman içerifl›’n›n en önemli özelli¤i idi. Çanakkaflarts›z ba¤›ms›z, millî egesinde anlam ve mahiyeti de
menli¤e dayal› yepyeni bir
le Muharebeleri’nin ve Birinci Dünya
de¤iflikli¤e u¤ram›fl, “dinler
Türk devleti”ni kurmak için
Savafl›’nda, Mustafa Kemal Pafla’n›n
aras› savafllar”›n oldu¤u zaarkas›ndaki güç Türk milleda müstesna bir yeri vard›r. Anafartamanlarda “Allah için”ken,
ti idi. Samsun’a giderken
lar zaferi, tarihin herhangi bir komutamilliyetlerin ayr›flmaya baflbunu ifade etmesi bofluna
lad›¤›, co¤rafî s›n›rlar›n ten› için ebedî bir flan fleref hatimesi
de¤ildir. O milletine, millet
flekkül etti¤i zamanlarda ise
olabilirken, Mustafa Kemal Pafla için
de ona güveniyordu. ‹rfan
“vatan için”, “namus için”,
dünyam›za s›zabilmifl bozyeni bir bafllang›ç olmufl, Müslüman
“‹stiklâl-i tamme” için, âdeguncu düflüncelerden biri
Türk halk›n›n nezdinde s›n›rs›z bir fleta “fena fil-millet” için saolan “bu dünyada, velev ki
ref ve itibara sahip, nihayet Millî Müvaflmak olmufltur.
baban olsun, kimseye gücadele’de Türk milletinin eflsiz önderi
Mustafa Kemal Pafla,
venmeyeceksin”e ald›r›fl etolmufltur.
Bulgaristan’›n baflkenti Sofmeden, bunu gerçek d›fl›
ya’da askerî atefle iken Çasayarak, karfl›l›kl› güvenin
nakkale Muharebeleri baflemsalsiz uygulamas›na imlam›flt›. Haçl› dünyas›n›n, Osmanl›’ya nihaî sald›r›lar›
zas›n› atm›flt›r. “Türk! Övün, çal›fl, güven” özdeyifli
Birinci Dünya Savafl›’n›n en önemli özelli¤i idi. Çanakonundur. Türk ülkesi, Haçl›lar›n en son savletine makale Muharebeleri’nin ve Birinci Dünya Savafl›’nda,
ruzken, donanmalar› Bo¤aziçi’nde demirlemifl, baflMustafa Kemal Pafla’n›n da müstesna bir yeri vard›r.
kenti ve millî kurulufllar› iflgal edilmifl, milliyetçileri biAnafartalar zaferi, tarihin herhangi bir komutan› için
rer birer veya topluca toplan›p ücra adalara sürgün
ebedî bir flan fleref hatimesi olabilirken, Mustafa Kemal
edilmiflken o hiçbir sars›nt› göstermeden “geldikleri giPafla için yeni bir bafllang›ç olmufl, Müslüman Türk halbi giderler” diyebilme iradesini gösteren adamd›r. Dek›n›n nezdinde s›n›rs›z bir fleref ve itibara sahip, niha¤indi¤imiz hususlar da gösteriyor ki Mustafa Kemal Payet Millî Mücadele’de Türk milletinin eflsiz önderi olfla’y› kuvvetli ve cesaretli k›lan bilgeli¤idir. Bilge olan,
mufltur. Türklerin bu ülkede kurduklar›, beylik ve sulyaln›z kuvvetli de¤il, daha da önemlisi erdemlidir.
tanl›klar›n hepsi “gazi devletler”dir ve kurucular› da
Çünkü bilimi erdemlerin anas›d›r, diye tan›mlamakta-
ekim-kasım 2006
9
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
d›rlar. En büyük erdem “ahde vefa”d›r. Sözünün eri olmakt›r. Mustafa Kemal Pafla, fiilen
savaflt›¤› cephelerde, Millî Mücadele’yi zaferle noktalay›p, onu siyasî, ekonomik ve kültürel zaferlerle taçland›rmaya dair bütün taahhütlerini yerine getirmifl, bütün zamanlar›n
müstesna ve mûtena flahsiyetlerinin ön saf›ndad›r. Bugünün çocuklar›, kendilerine bir örnek flahsiyet ar›yorlarsa, onu kendi tarihlerinde bulabilirler. Bütün tarihimiz, milletimizin
sicilinin temizli¤ine dair örnek flahsiyetlere
sahiptir. Mustafa Kemal Pafla’n›n, kendisini
mukayese etti¤i flahsiyetleri, kendi tarihimizden, kendi büyüklerimizden seçmesi bu yüzden olmal›d›r. “Türk çocuklar› atalar›n› ö¤rendikçe, daha büyük ifller baflarmak için
kendilerinde güç ve kuvvet bulacaklard›r.”
sözü kendi müktesebat›n›n, zengin deneyimlerinin sonucunda has›l olmufl düflüncelerinden biridir.
Millî Mücadele tarihinde Sakarya Savafl›’n›n bir dönüm noktas› oldu¤unda flüphe
yoktur. 22 gün ve gece devam etmekle, dünyan›n say›l› savunma savafllar›n›n bafl›nda
gelmektedir. Çok pahal› bir zafer oldu¤u, verilen 8-9 bin aral›¤›nda flehit say›s›ndan, bir o kadar da
malul gazisinden anlafl›lmaktad›r. Savafla, ça¤dafl metinlerde ve belgelerde “Sakarya Melhame-i Kübrâs›”
denilmesi bundand›r. Melhame-i Kübrâ deyimi, Sultan
Birinci Murad Hüdavendigâr’›n, hem gazi hem flehid
oldu¤u Kosova savafl›, Sultan ‹kinci Murad’›n muzaffer
oldu¤u Varna savafl› ve Mustafa Kemal Pafla’n›n “Gazi”
unvan›n› ald›¤› Sakarya savafl› için kullan›lm›flt›r. Kosova, Varna ve Sakarya savafllar›n›n her biri de birer savunma savafl›d›r ve çok a¤›r bedeller karfl›l›¤›nda vatan›n “harîm-i ismeti”ne düflman aya¤› bast›r›lmam›flt›r.
Mustafa Kemal Pafla, sa¤lam bir iradenin, yüksek bir iman›n, müstesna bir ahlak›n temsilcisidir.
Onun do¤rudan do¤ruya halk›n sinesinden ç›kt›¤›n›
unutmayal›m. Üçüncü Ordu Müfettifli olarak Anadolu’ya gittikten sonra hakk›nda tutuklama ve ‹stanbul’a
iade karar› ç›kt›¤› zaman sergiledi¤i tutum ve davran›fl,
sayd›¤›m›z özelliklerini pekifltirmekle kalm›yor, ayn›
zamanda sab›rl› ve aceleci olmad›¤›n›, teenniyle hareket etti¤ini, bir defa karar verdi mi art›k onda sebat et-
10
ti¤ini de gösteriyor. ‹lave edilmesini gerekli gördü¤üm
bir özelli¤i de, onun s›n›rs›z itibara sahip olufludur.
Kendisinden daha k›demli olan XV. Kolordu Komutan›
Kaz›m Karabekir Pafla’n›n, ‹stanbul’un talimat›n› dinlemeyerek, bütün mevcudat›yla emrinde bulundu¤unu
söylemesi bu yüksek fleref ve itibar›ndan, müstesna
güvenilirli¤inden kaynaklanm›flt›r. Bir toplumun, bir
milletin kendisini içinde bulundu¤u nazik durumdan
kurtarmaya ahdetmifl bir öndere güvenmesi, “hay deyince hayran olur” kabilinden de¤ildir. Onun Trablusgarp’ta, bilhassa Çanakkale’de gösterdi¤i baflar›lar, kan›tlad›¤› cesareti, ahdindeki ve azmindeki samimiyeti
yapacaklar›n›n ve baflaraca¤›n›n teminat› olmufltur. 8
Temmuz 1919’da, bütün üniformalar›n› ç›karan, bunda
bir beis görmeyen ve “bundan böyle sine-i millette bir
ferd-i mücahid olarak çal›flaca¤›m” diyebilmek ancak
Ona özgü bir ahlakî ve millî bir sa¤laml›kt›r. Köktürk
Hakan› Bilge Han’›n “… Türk milletinin ad›, san› kaybolmas›n diye…gündüz oturmad›m, gece uyumad›m” sözlerini, kendisinden yüzlerce y›l sonra gelen ve
kendisi gibi milletini kurtarmaya azmetmifl bir halefi
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
için, Mustafa Kemal Pafla için de söyleyebiliriz. “Türk
ayd›nlanmas›” Mustafa Kemal Pafla ile bafllam›fl, fakat
onun hayat›yla kay›tl› kalmam›flt›r. Osmanl› Devleti’nin
son as›rlar›nda, k›smen de olsa, irdelenmifl, ancak bir
sonuca kavuflturulmam›fl toplumsal ve ekonomik hayat›m›zdaki de¤ifliklikler onun cesareti ve kararl›l›¤› olmasayd› sonuçland›r›lamaz ve hayata geçirilemezdi.
Henüz ‹stanbul’da, Harp Okulu’nda, ö¤rencilik yaparken, çok say›da arkadafllar›yla beraber, ad›n›n sa¤›na
“cumhuriyetçi” notunun düflülmesi, Mustafa Kemal Pafla’n›n Türk Milleti’ne önderli¤inin ve milletin de ona
deste¤inin derecesini göstermektedir.
s›n›z “eflref-i mahlûkât”t›r, yarat›lm›fllar›n en soylusu,
en ulusudur, bakars›n›z “belhûm adal”d›r, yani yarat›lm›fllar›n en çukurudur. Yap›lmas› gereken, insan›n iyi
huylar›n› ihya etmek, onu ilmin ve irfân›n dairesinde
ink›flaf ettirmektir. Türk milletinin, bunca müktesebât›na nazaran, iyi huylu milletler aras›nda, belki önünde
oldu¤u düflüncesindeyim. Bu hükmümüzün kan›t›,
Türk milleti’nin XX. yüzy›l›n bafl›nda verdi¤i “Millî Mücadele” esnas›nda, kendisine reva görülen afla¤›lamalara, varl›¤›n› inkârlara karfl› haysiyetli, flerefli bir duruflta bulunmas›, asla kültürüne yak›flmayan, geçmiflinde görülmeyen basitliklere tenezzül etmemesidir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, 19 Eylül 1921 tarihli oturumunda “‹tilâf devletleri istiklâl-i millimizi tan›d›klar› takdirde derhal sulh teessüs edebilir. Ordumuz, vatan›m›z dahilinde bir tek düflman neferi b›rakmay›ncaya kadar takip, tazyik ve taarruza devam
edecektir” diye konuflan Mustafa Kemal Pafla’ya müflirlik rütbesi ve gazilik unvan› tevcih edilmesine dair teklif oy birli¤i ile kabul edilmifl, Türk milleti, temsilcileri
arac›l›¤› ile kendisine uzun zamanlar sonra müstesna
bir zaferi arma¤an eden meclis baflkan›na, baflkumandan›na, hükümetin fahrî baflkan›na rütbelerin ve unvanlar›n son payelerini tevcih etmifltir. Böyle yapmakla flükranlar›n› sunmufltur.
Mustafa Kemal Pafla “gazilik”ini cesaretiyle, erdemiyle, bilgeli¤i ile, kahramanl›¤› ile elde etmifl, bu
kutlu unvan› kendisine tevcih eden Türk Milleti’nin bir
mensubu olmakla daima iftihar etmifl, bunu yegâne
övüncü olarak ilân etmifltir. Türk Milleti, “aziz Cumhuriyetimiz”in 83. y›l›nda, artan bir sevgi ve sayg›yla, ona
teveccühünü sürdürmekte, karfl›laflt›¤› müflküllerin çözümünde onun hakemli¤ine baflvurmaktad›r. Türk
gençli¤i, b›rakt›¤› en önemli miras olan ilmin ve fennin
yol göstericili¤inde, Türk olman›n, Türk milletine mensup olman›n onur ve heyecan›yla, Türk kimli¤i ile medeniyet ve terakki yolunda yürüme¤e devam edecektir. Do¤umunun 125. y›l›nda, kurdu¤u Türkiye Cumhuriyeti “muas›r milletler seviyesi”ni çoktan yakalam›fl,
üzerine ç›kmak için emin ad›mlarla yol almaktad›r. Savafllar›n her türlüsünü yaflayan Gazi Mustafa Kemal Pafla “yurtta ve dünyada bar›fl”› kurdu¤u devletinin temellerinden biri ilan etmekle kalmam›fl, hayatî bir gerekçesi olmayan savafl› cinayet sayarak ve bar›flç›l›¤›n›n göstergesi olarak, yak›ndan uza¤a halkalar teflkil
eden devletlerle ikili ve çoklu antlaflmalar yapm›fl, yak›n bir gelecekte patlayacak olan ‹kinci Dünya Savafl›’n›n sonuçlar›n› mükemmelen tahmin ve hesap ederek, Türkiye’yi bölgesinde bar›fl üssü yapm›flt›r. Türk
gençli¤i, atas›na verdi¤i sözün gere¤ini mutlaka yerine
getirmeli, Türkiye’yi her alanda, özellikle demokrasi,
insan haklar›, hukukun üstünlü¤ü, sosyal adalet ve
paylafl›m, kültür ve medeniyet aç›lar›ndan infla ve imar
etmeye, hiç durmadan, yorulmadan, büyük bir flevk ve
heyecanla devam etmelidir. Bunlar› gerçeklefltirmek
için muhtaç oldu¤u kudreti kendi tarihinde, “damarlar›ndaki asil kanda” bulacakt›r. Her zaman ve her yerde
“Ne mutlu Türk’üm diyene”.
Mustafa Kemal Pafla, Türk Milleti’nin hâlini de¤il, geçmiflini de gelece¤ini de kurtaran adamd›r. Selçuklu metinlerinde yer alan “din û devlet-mülk û millet” ile Osmanl› metinlerinde gördü¤ümüz “devlet-i
ebed-müddet” düflüncesi Cumhuriyette ve bizzat kurucusunun ifadesiyle “ebediyen payidar kalacak devlet”
olarak ifade edilmifl, “Türklü¤ün mukadderat›” pek
do¤ru olarak Türk gençli¤ine emanet edilmifltir. ‹nançl›lar her zaman muzaffer olmufllard›r ve ayakta kalabilmeyi baflarm›fllard›r. ‹nançlar›n› yitirenlerin hat›ralar›n›, devrald›¤› miras›n›, özgürlük ve ba¤›ms›zl›klar›n›
savunmalar› ve ça¤da kalabilmeleri, yeni ça¤lara uzanabilmeleri mümkün de¤ildir. Ülkelerin geliflmiflli¤i
ça¤dafl insanî de¤erlerin, hukukun üstünlü¤ünün, hukukun yol göstericili¤inin, yöneten demokrasinin bafl
tac› edilmesiyledir.
‹nsan› tan›mlamaya çal›flanlar onun için “zübdei kâinat”t›r demifllerdir. ‹nsan zübde-i kâinat, yani evrenin özeti olmakla, evrende mevcut, bilinen ve bilinmeyen bütün yarat›lm›fllardan bir behreye sahiptir. Bakar-
ekim-kasım 2006
11
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
L‹DER OLARAK
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
CEMALETT‹N TAfiKIRAN*
Mustafa Kemal Atatürk, Türk milletini, birlik ve
beraberlik içinde ortak hedefler etraf›nda birlefltiren,
bütünlefltiren, millî kültürümüzü gelifltirerek ça¤dafl
bir toplum olmam›z› sa¤layan bir liderdir. Bu yüzden
de toplumumuza mal olmufltur. Hiç flüphesiz Mustafa
Kemal Atatürk’ü toplumumuza bu derece benimseten,
kurtuluflumuz için yapt›klar›n›n yan›nda onun liderlik
özellikleridir.
Biz bu k›sa yaz›m›zda gerek askerî hayat›nda,
gerekse sivil hayat›nda gerçek bir lider olarak ortaya
ç›kan Mustafa Kemal Atatürk’ün dikkat çeken baz›
özelliklerini belirtmek ve bu özelliklerin nas›l tezahür
etti¤ini de belgeler ve olaylarla hat›rlatmak istiyoruz.
Mustafa Kemal Atatürk’ün söz etmek istedi¤imiz
liderlik özelli¤i, onun olaylar hakk›nda net bir görüfl
sahibi olmas› ve olaylar› do¤ru de¤erlendirmesidir.
Bu önemli bir özelliktir. E¤er olaylar hakk›nda
do¤ru ve net bir görüfle sahip olunmazsa yap›lacak de¤erlendirmeler s›hhatli olmayabilir ve yanl›fl sonuçlara
var›l›r. Ayr›ca, bu durumda, olaylar› bir gün bir flekilde
ertesi gün bir baflka flekilde de¤erlendirme gibi “kafa
kar›fl›kl›¤›na” ve ikileme düflmek mümkündür. Bu durumlar da lidere olan inanç ve güveni sarsar. Olaylar
hakk›nda net bir görüfl sahibi olman›n ve olaylar› do¤ru de¤erlendirmenin temel yollar›ndan biri kendini yetifltirmektir. Yani okumak, ilgilenmek ve düflünmektir.
Mustafa Kemal Atatürk, daha genç yafl›ndan itibaren, olaylar üzerinde kafa yoran, düflünen, okuyan
ve çözüm üretmeye çal›flan birisidir. Ö¤rencilik ve ilk
subayl›k y›llar›nda ülkesinin ve milletinin meseleleriyle çok ciddi flekilde ilgilenmifl, bunlar› iyi tahlil etmifl
ve sa¤l›kl› say›labilecek sonuçlara varm›flt›r. O kadar
ki; Mustafa Kemal Atatürk’ün vard›¤› sonuçlar ve çözüm önerileri zaman›na göre oldukça ileri ve oldukça
inan›lmas› güç çözümlerdir.
Yak›n s›n›f arkadafl› Lütfi Müfit Özdefl, Harbiye
y›llar›nda Mustafa Kemal Atatürk için flunlar› söylüyor:
“… Daha o zaman mektepte iken, fluursuz, düflüncesiz, kötü bir idareye karfl› vicdan ve ruhundan
f›flk›ran ink›lapç› düflünceleri bilhassa kayda flayand›r. Her okudu¤u ders her mütalaa etti¤i ilim ve fenni, dikkatle tahlil ederek neticeye var›rd›…
* Prof. Dr., K›r›kkale Üniv. ‹‹BF Dekan›
12
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
‹dareye karfl› arkadafllar› ile hasb›hallere, tenkitlere bafllam›fl ve hatta büyük tehlikelere ra¤men,
haftada bir - iki defa gizli olarak gazete bile ç›karm›fllard›r. Daha o zaman evlad› oldu¤u asil Türk milletine ilerde ne büyük hizmetler yapma¤a namzet oldu¤unu pek güzel anlat›yordu. Onun her haline oldu¤u
gibi dürüst düflüncelerine de meftun olan ve candan
inanan arkadafllar› o büyük adam›n etraf›na toplanm›fllard›…”1
Harp akademisinden s›n›f arkadafl› olan General
As›m Gündüz de bu konuda flunlar› söylüyor:
“…Do¤up büyüdü¤ü Selanik’in Bat›’ya daha
çok ba¤lant›l› bulunmas› sebebiyle olacak dikkati çeken fikirleri vard›. Etraf›na toplad›¤› arkadafllarla cesaretle konufluyor ve onlar› güzel konuflmas›yla k›sa
zamanda tesiri alt›na al›yordu… ‹ttihatç›lar›n Paris’te yay›mlad›klar› gazeteleri getirtiyordu…. Bizler,
vatan, millet, Türklük fikirlerini çok defa, Harp Akademisi s›ralar›nda ondan duymufltuk…” 2
S›n›f arkadafl› General As›m Gündüz yine an›lar›nda flunlar› da belirtiyor:
“… Harp Akademisinde her cuma akflam› s›n›fta toplan›yor, kap›lar kapand›ktan sonra Mustafa Kemal kürsüye ç›k›yor, t›pk› konferansç› gibi, Paris’ten
gelen Türkçe ve Frans›zca gazetelerden ö¤rendiklerini
bizlere aktar›yordu. O zamana kadar “Padiflah›m
çok yafla!” demekten baflka bir fley bilmeyen bizler için
Mustafa Kemal’in anlatt›klar› çok dikkat çekiciydi…”3
Ayr›ca ayn› olaylar› General Ali Fuat Cebesoy ve
bizzat Mustafa Kemal Atatürk de an›lar›nda aktarmaktad›rlar. Ali Fuat Cebesoy diyor ki:
“….Fikirlerimizi, toplam› binleri aflan Harp
okulu ö¤rencilerine anlatmak için, daha kurmay s›n›flar›na geçmeden gizli bir teflkilat kurmufl, Muhittin
Baha Pars’›n a¤abeyi ‹smail Hakk› Pars ile Ömer Naci ve birkaç arkadafl›n da gayreti ile el yaz›s› 2 nüsha
dergi ç›karm›flt›k. Liderimiz Mustafa Kemal’di. Gelebilecek sorumlulu¤un en büyük yükü de onun omuzlar›ndayd›…”4.
Mustafa Kemal Atatürk, daha ö¤rencilik y›llar›nda kendisini yetifltirmeye özen göstermifl, vatan millet
ve bunlar›n problemleri ile yak›ndan ilgilenmifl ve
bunlara yönelik çözümler üzerinde düflünmüfl tart›fl-
ekim-kasım 2006
e¤itim
m›fl araflt›rm›fl ve olaylar hakk›nda net bir görüfl sahibi
olmufltur. Ayr›ca bu düflüncelerini arkadafllar›na ve etraf›na f›rsat buldukça aç›kl›yor ve yan›na kendisi gibi
düflünen arkadafllar›n› topluyordu. Daha o dönemlerde Mustafa Kemal Atatürk’te büyük, karizmatik liderlerde gördü¤ümüz, olaylar hakk›nda net bir görüfle sahip olma ve olaylar› do¤ru de¤erlendirebilme özelliklerinin ortaya ç›kt›¤›n› görüyoruz. Elbette bunda do¤ufltan gelen “sezgi” gücünün yan›nda araflt›rmac› tutumunun ve çok okuma özelli¤inin de pay› oldukça
yüksektir. Mustafa Kemal Atatürk’ün flahsi kütüphanesindeki kitaplar›n say›s›n›n 5000’in üzerinde oldu¤unu
unutmamak gerekir 5. Mustafa Kemal Atatürk okuyan,
araflt›ran, tart›flan, düflünen, analiz ve sentez yaparak
kafas›nda baz› çözümlere ulaflan ve uygun flartlar›n ortaya ç›kmas›yla da düflündüklerini hayata geçirmekte
tereddüt etmeyen bir liderdi.
Bu özelliklere dayanarak verdi¤i hayati kararlar
da hep do¤ru ç›kt›. Çünkü olaylar› do¤ru de¤erlendiriyordu. Buna en güzel örneklerden biri, Çanakkale savafllar›nda 25 Nisan 1915’te Kabatepe’ye yap›lan kara
harekat› ç›karmalar›nda yaflanan olayd›r. O gün düflman birlikleri Seddülbahir, Kumkale ve Kabatepe sahillerine ç›karma yapmaya bafllarlar. 75.000 askeri o
gün ç›karacaklard›r. Mustafa Kemal Pafla Bigal›’da, 19.
Tümenin bafl›ndad›r. Bu tümen yedek kuvvettir. O gün
sabaha do¤ru 9.Tümen komutan› Alb. Halil Sami Bey
19.Tümene Seddülbahir ve Kabatepe’ye ç›karman›n
bafllad›¤›n› bildirir. Alb. Halil Sami Bey’in telgraf mesaj› flöyle:
“…Düflman Ar›burnu’ndan Kabatepe s›rtlar›n›
sarmaktad›r. Yak›nl›¤›n›z dolay›s›yla, Maltepe (Bigal›) deki kuvvetinizden bir taburu, Kabatepe’nin kuzeyindeki Ar›burnu’na karfl› olan s›rtlara ivedilikle gönderip, sonucunu bildirmenizi rica ederim…”6
Ç›karman›n ilk saatleridir. Henüz çok net bir
durum yoktur. Ancak M. Kemal Atatürk durumu flöyle
de¤erlendiriyor:
“Düflman›n önemli kuvvetlerle karaya ç›kma
teflebbüsü, demek vuku buluyordu. Bu iflin içinden bir
taburla ç›kmak mümkün olmayaca¤›n›, herhalde, evvelce tahmin etti¤im gibi bütün tümenimle düflmana
yönelmenin kaç›n›lmaz oldu¤unu takdir ediyordum…”7 Ve Mustafa Kemal Atatürk ordunun iznini
beklemeden bir alay ve bir da¤ bataryas› ile Kabatepe
13
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
merkezine yürümeye karar verir 8. Hepimiz biliyoruz ki
bu karar Çanakkale savafllar› ve Türk tarihi için bir dönüm noktas› olmufltur.
üzerine yo¤unlafl›r ve kendi isteklerini size kabul ettirebilir. Özellikle millî meselelerde mutlaka kararl› olmal› ve kararl› davranmal›d›r.
Mustafa Kemal Pafla, olaylar› do¤ru de¤erlendiriyor ve bunun sonucunda da do¤ru kararlar al›yordu.
E¤er bugün, bu topraklarda hür, ba¤›ms›z ve gö¤sümüzü gere gere Türk’üm diyerek yaflayabiliyorsak bunu Mustafa Kemal Atatürk’ün bu do¤ru de¤erlendirmelerine ve kararlar›na borçluyuz.
Mustafa Kemal Atatürk, daha Millî Mücadelenin
bafllar›nda temel karar› vermifltir. Daha önce de söyledi¤i gibi, o temel karar fludur:
Konuyu çok uzatmamak için Mustafa Kemal
Atatürk’ün 1933 y›l›nda 29 Ekim Cumhuriyet balosunda genç bir doktorun Orta Asya Türkleri ile ilgili bir sorusu üzerine yapt›¤› Sovyetler Birli¤i de¤erlendirmesiyle tamaml›yoruz. Atatürk o genç doktoru yan›na ça¤›r›p flunlar› söylüyor:
“…. Bugün Sovyetler Birli¤i dostumuzdur,
komflumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostlu¤a ihtiyac›m›z vard›r. Fakat yar›n ne olaca¤›n› kimse bugünden
kestiremez. T›pk› Osmanl› gibi, t›pk› Avusturya-Macaristan gibi, parçalanabilir, ufalanabilir. Bugün elinde
s›ms›k› tuttu¤u milletler, avuçlar›ndan kaçabilir.
Dünya yeni bir dengeye ulaflabilir.
‹flte o zaman Türkiye ne yapaca¤›n› bilmelidir…. Bizim, bu dostumuzun idaresinde dili bir,
inanc› bir, özü bir kardefllerimiz vard›r. Onlara sahip
ç›kmaya haz›r olmal›y›z. Haz›r olmak, yaln›z o günü
susup beklemek de¤ildir. Haz›rlanmak laz›md›r. Milletler buna nas›l haz›rlan›r.? Manevi köprülerini sa¤lam tutarak. Dil bir köprüdür… ‹nanç bir köprüdür.
Tarih bir köprüdür. Köklerimize inmeli ve olaylar›n
böldü¤ü tarihimizin içinde bütünleflmeliyiz. Onlar›n
bize yaklaflmas›n› bekleyemeyiz. Bizim onlara yaklaflmam›z gerekli…” 9
60 y›l öncesinden, 1990-2000’lerin büyük isabetle yap›lan bir de¤erlendirmesidir bu.
Mustafa Kemal Atatürk’ün liderlik özelliklerinden üzerinde durmak istedi¤imiz bir di¤eri de onun
olaylar karfl›s›nda kararl› olmas› ve kararl› davranmas›d›r. Kararl› olmak bir meselenin çözümünde sonuç getiren en önemli etmenlerin bafl›nda gelir. Bir olay karfl›s›ndaki kararl› tavr›n›z ve tutumunuz karfl› tarafta çok
iyi de¤erlendirilmektedir. Kararl› görünmedi¤iniz zaman, istek ve ç›karlar›n›z› elde etme flans›n›z çok zay›ft›r. Karfl› taraf hemen sizi tereddüde sevk eden konular
14
“…. Bu vaziyet karfl›s›nda bir tek karar vard› o
da hakimiyeti milliyeye müstenit bila kaydüflart, müstakil yeni bir Türk devleti tesis etmek…” 10
Mustafa Kemal Atatürk bütün mücadelesi boyunca da bu kararl›l›¤›n› sürdürmüfl ve yeri geldikçe
ad›m ad›m bu kararlar›n› uygulamaya bafllam›flt›r. Daha Samsun’a ç›k›fl›n›n üçüncü günü Baflbakanl›¤a gönderdi¤i raporlarda ve mücadele s›ras›nda ald›¤›, ald›rd›¤› kararlarda onun bu kararl› tutumunu görebiliyoruz. Millî egemenli¤e dayal›, ba¤›ms›z yeni bir Türk
Devleti kurmak karar›n› bu raporlarda flu flekilde görebiliriz:
22 May›s 1919’da,
“…Millet, millî hakimiyet esas›n› ve Türklük
duygusunu ittihaz etmifltir. Bunun için savafl›lacakt›r...”11 diyor.
22 Haziran 1919’da, Amasya Genelgesi’nde
“Milletin istiklalini yine milletin azim ve karar›
kurtaracakt›r….” diyor. 12
23 Temmuz 1919’da Erzurum kongresinde ise
daha aç›k ifade ediyor:
“Kuvayi milliyeyi amil ve irade-i milliyeyi hakim k›lmak esast›r…” 13
“Milletin iradesini, milletin egemenli¤ini ülke
yönetimine egemen k›lmak esast›r” diyor. Ayn› fleyi Sivas kongresinde de tekrarlayarak bütün millete ilan
edecektir.
Mustafa Kemal Atatürk ne yapaca¤›n› ve ne yapt›¤›n› bilen kararl› bir liderdir. Daha 1912-1913’te Sofya’da askeri atefle olarak bulundu¤u y›llarda, ülkesi ve
toplumu ile ilgili net kararlar sahibidir. O y›llarda arkadafl oldu¤u Avustralyal› Bayan Hilda’ya yazd›¤› mektuplar›n birinde flöyle diyor:
“…. Türkiye’nin bu gidifli iyi de¤il… Türkiye’yi
modern bir memleket yapmal›. T›pk› bat› gibi. Bu
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
memleketi bafltan afla¤› de¤ifltirmeli. Allah nasip ederse, günün birinde Türkiye’nin idaresinde söz sahibi
olursam, bilirim yapaca¤›m yenilikleri… Peçeyi hemen kald›rmal›, sonra bir erkek birden fazla kad›nla
evlenmemeli… Erkekler ve kad›nlar eflit haklara sahip
olmal›…” 14
Mustafa Kemal Atatürk bu kararl›l›¤›n› hayat›n›n
her döneminde sürdürmüfltür. Benzer fleyleri Samsun’da mücadeleyi sürdürürken de belirtiyor. ‹stanbul
hükümetinin bask›lar› sonucu askerlikten ayr›lmaya ve
bütün yetki ve rütbelerini b›rakarak milletin bir ferdi
olarak mücadeleyi sürdürmeye karar verdi¤i gün, o
çok s›k›nt›l› anlar›nda bile kararl›l›¤›n›, yaveri Mazhar
Müfit Beye flöyle gösteriyor. 7-8 Temmuz 1919 gecesi
sabaha karfl›, uyumayan Mustafa Kemal Atatürk yaverini ça¤›r›r. Yaverine not defterini getirtir ve der ki :
“… Yaz! Zaferden sonra hükümet flekli cumhuriyet olacakt›r… Bu bir.
‹ki, Padiflah ve hanedan hakk›nda zaman› gelince icap eden muamele yap›lacakt›r.
Üç, tesettür kalkacakt›r.
Dört, fes kalkacak, medeni milletler gibi flapka
giyilecektir…” 15
Bütün bunlar gösteriyor ki, Mustafa Kemal Atatürk kararl› olan ve hayat› boyunca da kararl› davranan
bir liderdir.
ekim-kasım 2006
e¤itim
_______________
1
Lütfi Müfit, Harbiye’de Gazi Hazretleri ile Bir S›n›fta
Ders, Vakit Gazetesi. 10 A¤ustos 1934.; Semih Yalç›n, Ali Güler, Atatürk Hayat›-Düflünceleri ve Kiflili¤i, Berikan Yay, Ankara, 2000 s.113,114.
2
As›m Gündüz, Hat›ralar›m, Haz›rlayan: ‹hsan Ilgar,
‹st.1973. s.12,13,14.
3
As›m Gündüz, A.g.e. s.14.
4
Ali Fuat Cebesoy, S›n›f Arkadafl›m Atatürk, Okul ve
Genç Subayl›k An›lar›, ‹nk›lap Kitabevi, ‹st. (tarih yok) s.60.
5
Ali Güler, Suat Akgül, Atatürk ve Türk ‹nk›lab›, Ocak
Yay., Ankara, 1998, s.134.
6
Yusuf Hikmet Bayur, Atatürk, Hayat› ve Eseri, Ankara, 1971, s.76.
7
Ruflen Eflref Ünayd›n, Mustafa Kemal ile Mülakat,
‹st.1930, s.19.
8
Celal Erikan. Komutan Atatürk, ‹flbankas› Yay.,
Ank.,1972, s.130.
9
‹smet Bozda¤, Atatürk’ün Sofras›, Emre yay., ‹st.,
1995, s.11-26. (Bu olay› nakleden ‹hsan Sabri Ça¤layangil’dir.
Sabati Ataman, K›l›ç Ali, Tevfik Rüfltü ve Hikmet Bayur’da bu
olay› do¤rulam›fllard›r).
10
Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, MEB Yay., ‹st.1973,
s.12-13.
11
R›fk› Salim Burçak, a.g.e., s.39.
12
R›fk› Salim Burçak, a.g.e., s.43.
13
R›fk› Salim Burçak, a.g.e., s.46.
14
Sadi Borak, Öyküleriyle Atatürk’ün Özel Mektuplar›, ‹stanbul, 1980, s.86, 87.
15
Mazhar Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar
Atatürk’le Beraber. C.I, Ank. 1966. s.131-134.
15
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
ATATÜRK’ÜN E⁄‹T‹M GÖRÜfiÜ
TAYY‹P DUMAN*
Türk ba¤›ms›zl›k savafl›n›n lideri, demokratik ve
laik Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, askerli¤i ve devlet adaml›¤› yan›nda,
seçkin bir fikir ve eylem adam›d›r. Sadece modern Türkiye’yi kurmakla kalmam›fl, kurdu¤u yeni devletin,
oluflturdu¤u yeni milletin siyasi, sosyal, kültürel ve
ekonomik hayat›n› flekillendiren görüflleriyle de, Türk
düflünce hayat›nda seçkin yerini alm›flt›r. Onun görüflleri her dönemde yaln›zca kendi ulusuna de¤il, tüm
uluslara rehberlik edecek niteliktedir.
Atatürk sosyal, kültürel ve ekonomik kalk›nman›n e¤itimle sa¤lanaca¤›na inand›¤› içindir ki ülkenin
e¤itim sorunlar›yla bizzat ilgilenmifl, kurdu¤u Cumhuriyetin korunmas›, yaflat›lmas› ve yüceltilmesi için de,
nas›l bir nesil yetifltirilmesi gerekti¤i; bunun için nas›l
bir e¤itim sistemine ihtiyaç oldu¤u konular›nda görüfllerini aç›klam›flt›r. ‹flte bu makalede Atatürk’ün e¤itime
iliflkin görüflleri incelenmeye çal›fl›lacakt›r.
Atatürk e¤itimle ilgili görüfllerini, çeflitli tarihlerde, çeflitli vesilelerle yapt›¤› konuflmalar›nda dile getirmifltir. Onun e¤itimle ilgili konuflmalar› k›rk civar›ndad›r. Bu konuflmalar›n önemli bir bölümünü, Türkiye
*
16
Büyük Millet Meclisini aç›fl konuflmalar› ile ö¤retmen
topluluklar›na yapt›¤› konuflmalar› oluflturmaktad›r.
Yine onun, görüfllerini en ayr›nt›l› olarak ortaya koydu¤u konuflmalar›, 1921 – 1925 tarihleri aras›na rastlar.
Atatürk’ün e¤itime de¤indi¤i ilk konuflmas›, Sivas Kongresinde Amerikal› gazeteci Mr. Brown’la yapt›¤› görüflmedir. Bu görüflmede o, köylünün okutulmas› ihtiyac›ndan bahseder:
“Türk halk› iyi bir e¤itim görmeli ve iyi bir hükümete sahip olmal›d›r. E¤itim okul demektir. Türk
köylüsünün pek az› okur yazard›r. Ama bu köylüler
evrime isteklidir, çocuklar›n›n iyi bir e¤itim almas›n› ve
Müslümanl›¤›n de¤erleri ile donanmas›n› isterler.”1
Atatürk e¤itime yer veren ilk önemli konuflmas›n› 16-21 Temmuz 1921’de Ankara’da toplanan Maarif
Kongresinde yapar. O bu konuflmas›n›n bafl›nda
“…Bugün Ankara, Millî Türkiye’nin “Millî E¤itimi”ni
kuracak olan Türkiye Ö¤retmenler Kongresinin toplanmas›na da sahne olmak mutlulu¤u ile övünmektedir.” “Yüzy›llar süren derin bir umursamazl›¤›n devlet
yap›s›nda açt›¤› yaralar› sarmak için gerekli olan çaba-
Prof. Dr., Gazi Üniversitesi Mesleki E¤itim Fakültesi Ö¤retim Üyesi
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
Atatürk’ün, ö¤retmenlere görevinin
büyüklü¤ünü, önemini ve kutsall›¤›n› hat›rlat›rken Türkiye’nin içinde bulundu¤u o
flartlarda dahi, onlar›n içinde bulunduklar› yaflam zorluklar›na da de¤inmesi anlaml›d›r.
lar›n en büyü¤ünü, hiç kuflkusuz e¤itim alan›nda, esirgemeden göstermek gerekir”, diyerek, hem toplant›n›n hem de e¤itimin önemine dikkat çekmektedir.
Düflman askerlerinin Ankara yak›nlar›na kadar gelebildi¤i tarihlerde yap›lan bu toplant›n›n, birinci gününde
yapt›¤› aç›l›fl konuflmas›nda Atatürk, âdeta “Türk Millî
E¤itim Program›”n› ortaya koyar. Günün çetin flartlar›na k›saca de¤indikten sonra konuflmas›na flöyle devam
eder:
“…Ancak genifl ve yeterli koflullara ve araçlara
kavufluncaya dek, geçecek savafl günlerinde de, tam
bir dikkat ve özenle ifllenip çizilmifl bir milli e¤itim
program› yapmak ve eldeki e¤itim örgütlerimizi, bugünden verimli bir çal›flmaya yöneltecek ilkeleri haz›rlamak için çal›flmal›y›z.”
“Bugüne dek izlenen e¤itim ve ö¤retim yöntemlerinin, ulusumuzun gerileme tarihinde en önemli etken oldu¤u inanc›nday›m. Onun için bir millî e¤itim
program›ndan söz ederken geçmiflin bofl inançlar›ndan ve yarat›l›fl›m›z›n nitelikleriyle hiç de ilgisi olmayan yabanc› düflüncelerden, Do¤u’dan ve Bat›’dan gelen tüm etkilerden büsbütün uzak, ulusal yarat›l›fl›m›za
ve tarihimize uygun bir kültür düflünüyorum. Çünkü
ulusal deham›z›n tam olarak geliflmesi, ancak böyle bir
kültürle sa¤lanabilir. Herhangi bir yabanc› kültürü,
flimdiye dek izlenen yabanc› kültürlerin y›k›c› sonuçlar›n› tekrar ettirebilir. Kültür yap›ld›¤›, geliflti¤i yerin
özelliklerine ba¤l›d›r. Bu yer, ulusun seciyesidir.”
“Çocuklar›m›z ve gençlerimiz yetifltirilirken onlara, özellikle varl›¤› ile, hakk› ile, birli¤i ile çat›flan bütün yabanc› unsurlarla savaflma gere¤i ve ulusal de¤erleri tam bir coflku ile, her türlü karfl›t düflünce önünde
fliddetle ve özveriyle savunma zorunlulu¤u iyice ö¤retilmelidir. Yeni kufla¤›n bütün ruhi güçlerine bu nitelik
ve yeteneklerin afl›lanmas› önemlidir. Sonsuz ve kor-
ekim-kasım 2006
e¤itim
kunç bir savafl fleklinde beliren milletlerin hayat felsefesi, ba¤›ms›z ve mutlu kalmak isteyen her millet için,
bu olgun özellikleri fliddetle istemektedir”2.
Atatürk’ün bu konuflmas›, e¤itim ve ö¤retimde
flimdiye kadar izlenen yöntemleri, ulusumuzun gerilemesinde en önemli etkenlerden biri olarak görmesi,
ulusal yarat›l›fl›m›za ve kültürümüze dayal› bir e¤itim
önererek çocuklar›m›z›n ve gençlerimizin böyle bir
kültürle donat›lm›fl olarak yetifltirilmelerini istemesi
bak›m›ndan oldukça önemlidir.
Atatürk bu konuflmas›nda, konu ile ilgili ayr›nt›lar› uzmanlara b›rakmak istedi¤ini belirttikten sonra,
yeni kufla¤›n donat›laca¤› de¤erler aras›nda kuvvetli
bir erdem, kuvvetli bir düzen ve disipline de yer verilmesini isteyerek ö¤rencilere, ö¤retmenlere ve ailelere
flu ö¤ütlerde bulunmaktad›r:
“Gelece¤e haz›rlanan yurt çocuklar›na hiçbir
güçlük karfl›s›nda boyun e¤memelerini, olanca güçleriyle b›kmadan ve y›lmadan çal›flmalar›n› ve okumakta olan çocuklar›m›z›n anne ve babalar›na da yavrular›n›n ö¤renimlerini bitirmeleri için ellerinden geleni
esirgememelerini ö¤ütlerim.”
“Büyük tehlikeler karfl›s›nda uyanan uluslar›n
ne ölçüde kararl› olduklar›na tarih tan›kl›k etmektedir.
Silahlar›yla oldu¤u gibi, kafasiyle de savaflmak zorunda olan ulusumuzun, birincisinde gösterdi¤i üstün gücü, ikincisinde de gösterece¤ine hiç kuflkum yoktur.
Ulusumuzun temiz yarat›l›fl›, s›n›rs›z yeteneklerle doludur. Ancak bu do¤ufltan gelen yetenekleri gelifltirebilecek bilgilerle donat›lm›fl yurttafllar gerekir. Bu ödev de
sizlere düflmektedir.”
“Ulusal hükümetimizin tam bir gerçeklik ve içtenlikle diledi¤i ölçüde, Türkiye ö¤retmenlerinin yaflam›na de¤in, rahatl›k ve bollu¤u daha sa¤layamam›fl
oldu¤unu bilirim. Fakat ulusumuzu yetifltirmek gibi
kutsal bir görevi üstüne alm›fl olan yüce Türk ö¤retmen toplulu¤unun, bugünkü durumu göz önünde bulunduraca¤›ndan ve her güçlü¤e gö¤üs gererek, bu
yolda y›lmaks›z›n yürüyece¤inden kuflkum yoktur.
Ödeviniz pek önemli ve millet yaflam› için vazgeçilmez
bir nitelik tafl›maktad›r. Bunun baflar›ya ulaflmas›n› Ulu
Tanr›’dan dilerim.”
Atatürk’ün, ö¤retmenlere görevinin büyüklü¤ünü, önemini ve kutsall›¤›n› hat›rlat›rken Türkiye’nin
17
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
içinde bulundu¤u o flartlarda dahi, onlar›n içinde bulunduklar› yaflam zorluklar›na da de¤inmesi anlaml›d›r.
Atatürk’ün e¤itime iliflkin ikinci önemli konuflmas›, 1 Mart 1922’de yapt›¤› TBMM’yi aç›fl konuflmas›d›r. O bu konuflmas›nda, “Hükümetin en verimli ve en
önemli ödevi e¤itim iflleridir” dedikten sonra, “bu konuda baflar›ya eriflebilmek için öyle bir program uygulamak zorunday›z ki o program ulusumuzun bugünkü
durumuna, toplumsal ihtiyaçlar›na, çevrenin ve yüzy›l›n gereklerine t›pat›p uygun olsun”, diyerek e¤itimin
hem toplumun ihtiyaçlar›na, hem de ça¤›n gereklerine
uygun olmas›na dikkat çekmektedir.
Ayn› konuflmas›nda Atatürk, yüzy›llardan beri
ulusumuzu yöneten hükümetlerin e¤itim ve ö¤retimde
Do¤u’ya ya da Bat›’ya benzemek istediklerini, bu yüzden de baflar›s›z olduklar›n› ve ulusun bilgisizlikten
kurtulamad›¤›n› belirterek izleyece¤i e¤itim politikas›n› flöyle aç›klar:
“ … Demifltim ki bu yurdun gerçek sahibi ve
18
toplumumuzun büyük ço¤unlu¤u köylüdür. ‹flte bu
köylüdür ki bugüne de¤in bilgi ›fl›¤›ndan yoksun b›rak›lm›flt›r. Bundan ötürü bizim izleyece¤imiz millî e¤itim politikas›n›n temeli, önce içinde bulundu¤umuz
bilgisizli¤i gidermektir. Ayr›nt›lar›na girmeden kaç›narak bu düflüncemi birkaç sözcükle aç›klamak için diyebilirim ki genel olarak bütün köylüye okumay›, yazmay›, matematikte dört ifllemi ö¤retmek, yurdunu,
ulusunu, dinini, dünyas›n› tan›tacak kadar co¤rafya, tarih, din ve ahlak bilgisi vermek, millî e¤itim program›m›z›n ilk amac›d›r.”
Bu amaca varman›n e¤itim tarihimizde kutsal
bir aflama olaca¤›n› belirten Atatürk, buna çal›fl›rken
öte yandan da, “ Yurt çocuklar›na toplumsal ve ekonomik alanlarda etken ve verimli k›labilmek için gerekli
olan ön bilgileri ifl üstünde ö¤retmek yöntemi, e¤itim
ve ö¤retimin ana kural› olmal›d›r” diyerek, ö¤retimde
yöntemle ilgili bir konuya dikkat çekmektedir.
Ayr›ca, uygar ve ça¤dafl bir toplum olmak için
bununla yetinilemeyece¤ini belirten Atatürk; “Ulusumuzun dehas›n›n geliflmesi ve buna dayanarak kendi-
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
ne yaraflan uygarl›k düzeyine eriflmesi, hiç kuflkusuz,
yüksek mesleklerin istedikleri insanlar› yetifltirmek ve
ulusal kültürümüzü yüceltmekle olur” diyerek, uygar
bir toplum olabilmek için daha ne yap›lmas› gerekti¤ini aç›klar.
Atatürk bu konuflmas›nda, ortaö¤retim konusuna da de¤inir. “‹lk ve son iki ö¤retim basama¤› aras›nda ortaö¤retimin de gereklili¤i söz götürmez. Ortaö¤retimin amac›, yurdun gerektirdi¤i türlü ifl ve sanat sahiplerini yetifltirmek ve yüksek ö¤renime aday haz›rlamakt›r.”.
“Ortaö¤retimde de e¤itim ve ö¤retim yönteminin ifle ve uygulamaya dayanmas› ilkesine uymak, kesin olarak gereklidir.”
Atatürk’ün bu konuflmas›nda ilk kez de¤indi¤i
bir di¤er konu, Türk kad›n›n›n e¤itimine iliflkindir.
“Kad›nlar›m›z›n da sözü geçen ö¤renim basamaklar›ndan geçerek yetifltirilmesine önem verilecektir” diyerek, kad›n e¤itimine verdi¤i önemi ifade etmektedir.
Atatürk konuflmas›n› bundan önceki konuflmas›nda özenle aç›klad›¤› “ulusal e¤itimle” ilgili flu sözleriyle tamamlar:
“Baylar, yetiflecek çocuklar›m›za ve gençlerimize , görecekleri ö¤renimin s›n›r› ne olursa olsun, en
önce ve her fleyden önce, Türkiye’nin ba¤›ms›zl›¤›na,
kendi benli¤ine, ve millî geleneklerine düflman olan
bütün unsurlarla savaflmak gere¤i ö¤retilmelidir. Uluslararas› dünyada, böyle bir savafl›n gerekli k›ld›¤› güçlerle donat›lmam›fl olan insanlara ve bu nitelikteki insanlardan oluflan toplumlara hayat ve ba¤›ms›zl›k yoktur.”
Atatürk’ün Kurtulufl Savafl› Y›llar›’nda, Büyük
Zafer’den önce yapt›¤› bu iki önemli konuflma birlikte
de¤erlendirildi¤inde, her ikisinde de e¤itimin önemi
ve ulusal e¤itim program› üzerinde ›srarla ve önemle
durulmaktad›r. Fakat ikinci konuflmas›nda, bilgisizlikle mücadele, bunun yan›nda ortaö¤retim, kad›nlar›n
e¤itimi, e¤itim ve ö¤retimde ifle ve uygulamaya dayal›l›k gibi yeni konular üzerinde de durulmufltur. Ayr›ca
e¤itimin toplumun özellikleri ve ihtiyaçlar› yan›nda,
ça¤›n gereklerine de uymas›n›n ve uygar bir toplum olmak için kültürümüzün yüceltilmesinin istenmesi, e¤itimde ulusall›¤›n yan›nda ça¤dafl çizgilere de yer verilmeye baflland›¤›n› göstermesi bak›m›ndan önemlidir.
ekim-kasım 2006
e¤itim
Büyük Atatürk’ün e¤itimle ilgili önemli konuflmalar›ndan biri de, Büyük Zafer’den hemen sonra 27
Ekim 1922’de Bursa’da ö¤retmenlere yapt›¤› konuflmad›r. Atatürk bu konuflmas›nda, önceki konuflmalar›nda
oldu¤u gibi, “ Kesin olarak bilmeliyiz ki iki parça olarak yaflayan uluslar güçsüzdür, hastad›r. Çocuklar›m›za
ve gençlerimize verece¤imiz ö¤renimin s›n›r› ne olursa
olsun, onlara temel olarak flunlar› ö¤retece¤iz:
1.Ulusuna, 2. Türkiye Devleti’ne, 3. Türkiye Büyük Millet Meclisine düflman olanlarla savaflma gere¤i.
Bireyleri bu savafl›n istedi¤i güç ve araçlarla donat›lmayan uluslar için var olma hakk› yoktur” diyerek ulusal
birli¤e ve ulusal e¤itime, bilgisizli¤i gidermeye ve e¤itimin ifle ve uygulamaya dayanmas› ilkesine yer verse
de, öncekilerden farkl› olarak, en çok hurafelerden
ar›nm›fl ilme ve fenne dayal› e¤itime yer vermifl ve bu
konudaki görüfllerini flöyle aç›klam›flt›r:
“… Yurdu ve ulusu kurtarmak isteyenler için
yurtseverlik, iyi niyet, özveri oldukça gerekli olan niteliklerdendir…Fakat bir toplumdaki hastal›¤› görmek,
onu iyilefltirmek, toplumu ça¤›n isteklerine uygun olarak yükseltmek için bu nitelikler yetmez. Bu niteliklerin yan›nda bilim ve teknik gereklidir. Bilim ve teknikle ilgili çal›flmalar›n bafllad›¤› ve gelifltirildi¤i yerse
okuldur. Bunun için okul gereklidir.
…Okul genç beyinlere insanl›¤a sayg›y›, ulus ve
yurt sevgisini, ba¤›ms›zl›k flerefini ö¤retir.”
“Ulusumuzun politik, toplumsal yaflam›nda, düflünce e¤itiminde önderimiz, bilim ve teknik olacakt›r.
Okul yard›m›yla, okulun sa¤layaca¤› bilim ve teknik
yard›m›ylad›r ki Türk ulusu, Türk sanat›, ekonomisi,
Türk fliir ve edebiyat›, bütün incelik ve güzellikleriyle
geliflir.”
“Gözlerimizi kapay›p tek bafl›m›za yaflad›¤›m›z›
düflünemeyiz. Yurdumuzu bir çember içine al›p dünya
ile iliflkisiz yaflayamay›z…. Tersine, geliflmifl ve yükselmifl bir ulus olarak uygarl›k alan› üzerinde yaflayaca¤›z.
Bu yaflam ancak bilimle, teknikle olur. Bilim ve teknik
nerede ise oradan alaca¤›z ve her yurttafl›n kafas›na
koyaca¤›z. Bilim ve teknik için kay›t ve flart yoktur. Dinimiz bu yüce buyru¤u kapsad›¤› içindir ki dinlerin en
yetkinidir. Bilim ve tekni¤i puta tapanlar›n ülkelerinde
arat›r; Çin’de bile arat›r.”
Görüldü¤ü gibi Atatürk, yaln›zca e¤itimde de¤il,
19
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
yaflam›n her alan›nda bilim ve tekni¤in uygulanmas›n› istemektedir.
Konuflmas›n›n bafllar›nda ö¤retmenlere,
“…Bugünün çocuklar›n› yetifltiriniz, onlar› yurda,
ulusa yararl› insanlar yap›n›z. Bunu sizden istiyor ve
rica ediyorum” sözleriyle seslenen Atatürk, bu konuflmas›n› flu anlam yüklü sözleriyle bitirir:
“Ordular›m›z›n kazand›¤› zafer, sizin ve sizin
ordular›n›z›n zaferi için, yaln›zca ortam haz›rlad›...
Gerçek zaferi siz kazanacak ve yaflatacaks›n›z. Ben
ve sars›lmaz inançla bütün arkadafllar›m sizi izleyece¤iz ve sizin karfl›laflaca¤›n›z engelleri k›raca¤›z.”
Cumhuriyetin ilan›ndan önce, Atatürk’ün e¤itimle ilgili konulara genifl yer verdi¤i di¤er bir önemli
konuflma ise, 1 Mart 1923 TBMM’yi Aç›fl Konuflmas›d›r.
O, bu konuflmas›nda millî e¤itim alan›nda yap›lan son
bir y›ll›k çal›flmalar hakk›nda bilgi verirken ö¤retmen
yetifltirme üzerinde durur.
“Yeni y›l içinde yurdumuzda, ilk ve ortaö¤retimin olabildi¤i ölçüde düzeltilebilmesi için Anadolu
on befl ö¤retmen okulu bölgesine ayr›lacakt›r. Buralarda tam devreli birer lise ile, iki yüz kiflilik bir erkek ilkö¤retmen okulu, bir de k›z ilkö¤retmen okulu bulunacakt›r. Bu okullar›n e¤itim ve ö¤retim kadrolar›, yaklafl›k olarak altm›fl kifliyi bulacakt›r. Böylece yurdun çeflitli bölgelerinde güçlü elemanlardan oluflmufl birer
kültür merkezi kurulmufl olacakt›r.”
Atatürk bu merkezlere yükledi¤i önemli görevleri ise flu flekilde aç›klar:
“Bu merkezlerde bilimsel gece toplant›lar› ve
konferanslar düzenlenerek, halk›n okuyup yazamayanlar›n› en kolay yoldan okutarak onlara, birinci derecede gerekli olan› vermek, gece dersleri açmak, bölgelerindeki gazete ve dergilere, özellikle genel e¤itim
ve halk bilgileriyle ilgili konularda yaz›lar yazmak,
buralarda çal›flan ö¤retmenlerin aksatmadan yerine
getirecekleri ödevler olacakt›r.”
20
Atatürk ve arkadafllar› Türkiye
Cumhuriyeti Devleti’nin yaflat›lmas›nda,
sosyal, kültürel ve ekonomik kalk›nman›n
sa¤lanmas›nda e¤itimin oynayaca¤› etkin
rolü bildikleri içindir ki Cumhuriyetin ilan›n› takiben ç›kard›klar› bir dizi yasalarla,
birlik esas›na dayal› millî, ça¤dafl, laik ve
demokratik bir e¤itim sisteminin kurulmas›n› sa¤lam›fllard›r.
hem bir meslek, hem bir ülkü sayacak erdemli ö¤retmenler taraf›ndan yetifltirilmesini sa¤lamak için ö¤retmenlik, di¤er serbest ve yüksek meslekler gibi, giderek
ilerlemeye ve geçim rahatl›¤› sa¤lama¤a elveriflli bir
meslek durumuna konulmal›d›r. Dünyan›n her yerinde
ö¤retmenler, toplumun en özverili ve sayg›de¤er insanlar›d›r.”
Mustafa Kemal Atatürk’ün, henüz Millî Mücadele, yani var ya da yok olma savafl› bitmeden ve Cumhuriyet ilan edilmeden önce yapt›¤›, yukarda özetle
verilmeye çal›fl›lan e¤itimle ilgili konuflmalar› de¤erlendirildi¤inde; o, e¤itimi hükümetin en önemli görevi
olarak görürken e¤itimde izlenecek politika ile e¤itim
programlar›n›n temel özelliklerini aç›klamakta ve bunlar› uygulamaya koymaya çal›flmaktad›r.
Nitekim, 14 A¤ustos 1923’te TBMM’de okunan
‹cra Vekilleri Heyeti Program›’n›n Millî E¤itim bölümünde, e¤itimde izlenecek politikalar›n ve yap›lacak
ifllerin, Atatürk’ün görüfl ve direktifleri do¤rultusunda,
flu flekilde belirlendi¤i görülür:
• Maarif siyaseti birlik esas›na dayanacakt›r.
• Maarifin bafll›ca üç görevi vard›r.Bunlar, çocuklar›n yetifltirilmesi, halk›n e¤itimi ve millî güzidelerin yetifltirilmesidir.
Atatürk bu konuflmas›nda, görevlerini daha iyi
yapabilmeleri için ö¤retmenlik mesle¤inin ilerlemesini, ö¤retmenlerin geçim rahatl›¤›na kavuflmalar›n› gerekli görür. Bu düflüncesini flu sözlerle aç›klar:
• Maarifin bu görevlerini yapabilmesi için gerekli vas›talar temin edilecektir. Bunun için ö¤retmenlerin yetifltirilmesine, binalar›n ›slah›na ve ders aletlerinin teminine çal›fl›lacakt›r.
“… Okullarda ö¤retim görevinin güvenilir ellere
verilmesini, yurt çocuklar›n›n, o görevi kendilerine
• Hükümet bütün e¤itim kademelerinin geliflimi
için azami gayreti gösterecektir.
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
• ‹lk ve ortaö¤retim okullar›na ö¤retmen yetifltirmek için k›z ve erkek ö¤retmen okullar› aç›lacakt›r.
• Kad›nlar›m›z›n e¤itimine erkekler kadar önem
verilecek, bu maksatla k›z ilkö¤retmen okullar›, k›z liseleri ve k›z sanayi orta okullar› aç›lacakt›r.3
Atatürk ve arkadafllar› Türkiye Cumhuriyeti
Devleti’nin yaflat›lmas›nda, sosyal, kültürel ve ekonomik kalk›nman›n sa¤lanmas›nda e¤itimin oynayaca¤›
etkin rolü bildikleri içindir ki Cumhuriyetin ilan›n› takiben ç›kard›klar› bir dizi yasalarla, birlik esas›na dayal›
millî, ça¤dafl, laik ve demokratik bir e¤itim sisteminin
kurulmas›n› sa¤lam›fllard›r.
Yeni Türk Devleti’nin yap›s›na uygun olarak kurulan Cumhuriyet e¤itimi, t›pk› yeni devlet gibi ça¤dafl
bir e¤itim sistemidir. Özellikleri ve ilkeleri Atatürk taraf›ndan belirlenmifltir. Bu ilkeleri, yine Atatürk’ün görüflleri ›fl›¤›nda flu flekilde özetlemek mümkündür.4
E¤itim ve Ö¤retimde Birlik ‹lkesi
Cumhuriyet kuruldu¤unda e¤itimdeki mektepmedrese ikili¤i aynen devam ediyordu. ‹kinci Meflrutiyet’ten itibaren medreselerde giriflilen ›slahat hareketleri, bu ikili¤i yok edememiflti.
Sistemdeki ikilik, yaln›z okullar düzeyinde de¤ildi. Merkezî devlet örgütü içinde de birden fazla idari kurulufl, e¤itim iflleri üzerinde söz sahibiydi. Bir k›s›m s›byan mektepleri vak›flarla ilgili bir bakanl›k olan
Evkaf Nezaretine, medreseler fieyhülislam dairesi olan
Meflihat makam›na ba¤l› iken, Bat› örne¤ine göre kurulmufl yeni okullar ise bugünkü Millî E¤itim Bakanl›¤›n›n yerini tutan Maarif-i Umumiyye Nezaretine ba¤l› bulunuyordu. Taflradaki bir k›s›m s›byan ve mahalle
mektepleri ile medreseler faaliyetlerini merkezi kontrolün d›fl›nda sürdürüyorlard›.
Asl›nda, Bat› örne¤ine göre kurulmufl okullar
aras›nda da birlik yoktu. ‹lk önce, yüksek askerî okullar kendi orta okullar›n› (askeri rüfldiyeler) ve liselerini (askeri idadiler) kurmufllard›. Bunun d›fl›nda her bakanl›k, ihtiyaç duydu¤u eleman› yetifltirmek üzere
okul aç›yordu. Böylece ülkedeki e¤itim kurumlar› Harbiye Nezareti, Maarif-i Umumiyye Nezareti, Evkaf Nezareti, fier’iyye Nezareti, Ziraat, Ticaret, Orman ve Maaden vs... nezaretleri taraf›ndan idare ediliyordu.
Fakat farkl›l›k sadece bununla kalm›yor, eski ve
ekim-kasım 2006
e¤itim
yeni okullarda, dinî ve dünyevi görüfllere a¤›rl›k veren
farkl› okul programlar› uygulan›yordu. Buna ba¤l› olarak da amaçlar› ve dünya görüflü farkl› insan tipleri yetifliyordu.
Atatürk bu durumun yaratt›¤› rahats›zl›¤› gördü¤ü içindir ki öncelikle, e¤itim ve ö¤retimde birli¤in
sa¤lanmas›n› ister. Nitekim bu birli¤i sa¤layacak olan
Tevhid-i Tedrisat Kanunu ç›kmadan üç gün önce, 1
Mart 1924’de yapt›¤› TBMM’yi aç›fl konuflmas›nda flöyle der:
“Ulusça benimsenen e¤itim ve ö¤retimdeki birlik ilkesinin, bir an bile geçirmeden uygulanmas›n› gerekli buluyoruz. Bu yolda gecikmenin zararlar› ve bu
alanda büyük bir istekle hemen ifle bafllaman›n olumlu ve derin sonuçlar›, kararlar›m›z› çabuklaflt›rmal›d›r”5.
Asl›nda Atatürk, e¤itim ve ö¤retimdeki bu ikili¤in do¤uraca¤› sak›ncalar› daha önceden fark etmifltir.
Atatürk, e¤itim sistemindeki ikili¤i, yaln›zca
okullar›n yönetimi ile ilgili bir sorun olarak görmemekte; as›l sorunun, mektep ile medrese aras›ndaki amaç
ve felsefe farkl›l›¤› oldu¤unu düflünmektedir. Çünkü o
çok iyi bilmektedir ki amaç ve felsefeleri farkl› olan
okullardan yetiflen insanlarla ulusal birlik ve bütünlük
sa¤lanamaz.
‹flte, toplumu çat›flmaya götürebilecek olan e¤itim sistemindeki bu ikili ve çeliflkili durumun ortaya ç›kard›¤› sorunlar› yaflam›fl biri olarak Atatürk, Cumhuriyetin ilan›ndan yaklafl›k dört ay sonra 3 Mart 1924’te
Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun ç›kar›lmas›n› sa¤lam›flt›r.
Bu kanunla bütün okullar Millî E¤itim Bakanl›¤›na
ba¤lanarak medreseler kapat›lm›fl, e¤itim ve ö¤retimdeki ikili¤e son verilmifltir.
Millîlik ‹lkesi
E¤itimde millîlik ilkesi, bir ulus devletin e¤itim
sisteminin genel amac› yönünden düflünüldü¤ünde,
e¤itimde birlik ilkesi ile yak›ndan ilgili ve hatta tamlay›c›s› oldu¤u görülür.
Kifli egemenli¤ine dayal› bir yönetim biçimi
olan padiflahl›k yönetimine son vererek, onun yerine
halk›n egemenli¤ine dayanan Cumhuriyet rejimini kuran Atatürk için, flu dört kavram önemlidir. Millî egemenlik, millî birlik, millî kültür ve millî e¤itim.
Atatürk’e göre bu kavramlar, birbiriyle yak›ndan
21
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
ilgili ve hatta birbirinin ön kofluludur. Çünkü O, millet
egemenli¤inin millî birlik istedi¤ini, millî birli¤in ise
millî kültürle güçlendi¤ini, millî kültürün de millî bir
e¤itimle verilebilece¤ini düflünmektedir. Onun içindir
ki Atatürk için e¤itimde millîlik ilkesi, devletimizin ve
cumhuriyetin yaflat›lmas› için de gerekli ve önemlidir.
Millîlik ilkesi, e¤itimde çocuk ve gençlere, bir
toplulu¤u ulus yapan temel de¤er ve inançlar›n yani
ulusal kültürün kazand›r›lmas›n› öngörür. Her ülkenin
e¤itim sistemi, özellikle temel e¤itim kademesinde çocuk ve gençlerine kendi insan toplulu¤unu ulus devlet
yapan ortak, temel, maddi ve manevi de¤er ve inançlar›n› kazand›rmak suretiyle iyi vatandafllar yetifltirmek
ister.
Millet olarak yaflamay› gerçeklefltirmek, Atatürk’ün ana hedeflerinden birisini teflkil etti¤i içindir ki
millilik ilkesi, Atatürk’ün üzerinde önemle durdu¤u,
her program›nda temel ald›¤› ana ilkelerinden biri olmufltur.
Nitekim Atatürk, 16 Temmuz 1921’de Ankara’da
toplanan Maarif Kongresinin aç›l›fl›nda yapt›¤› e¤itimle
ilgili ilk önemli konuflmas›nda, savafl günlerinde de
olunsa tam bir dikkat ve özenle ifllenip çizilmifl bir millî e¤itim program› yap›lmas›n› ister. Millî e¤itim program›n›n da ne oldu¤unu aç›klayarak, çocuklar›m›z›n ve
gençlerimizin ulusal de¤erlerimizle donat›lm›fl olarak
yetifltirilmelerini ister.
Atatürk, mevcut okul programlar›yla bunun sa¤lanamayaca¤›n› çok iyi bilmektedir. Çünkü geleneksel
Osmanl› e¤itimi, hem kurulufl sistemi hem de özü yönünden millî de¤ildir. Bu nedenle de dil, tarih, sanat,
yani topyekün millî kültürün geliflmesine uygun de¤ildir.
Bunun içindir ki Atatürk, henüz cumhuriyetin
ilk y›llar›nda ders kitaplar›n› ve müfredat programlar›n›n yeniden yaz›lmas›n› isterken, 1930’l› y›llar›n hemen
bafllar›nda özel bir çabayla da, dilimizi ve tarihimizi
araflt›rmak üzere, Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti ile Türk
Dili Tetkik Cemiyetinin kurulmas›n› sa¤lam›flt›r.
Bilgisizli¤i Ortadan Kald›rma ‹lkesi
Millî Mücadele y›llar›nda, halk›n çok az›n›n
okur-yazar oldu¤unu, halk aras›nda yayg›n bir bilgisizli¤in bulundu¤unu gören, devletimizin ve cumhuriye-
22
timizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, ça¤dafllaflma
yolunda ilerleyebilmek için, her fleyden önce bu bilgisizli¤in ortadan kald›r›lmas›, bunun için de, e¤itimin
genifl halk kitlelerine yay›lmas› gerekti¤ini düflünüyordu. Bununla ilgili görüfllerini yukarda verilen 1 Mart
1922’de TBMM’yi aç›fl konuflmas›nda aç›k bir flekilde
belirtmiflti.
Bunun için 1928’de yine Atatürk’ün özel bir gayretiyle Latin harfleri kabul edilerek kültür alan›nda
önemli bir ink›lap daha gerçeklefltirilmifltir. Bat›’ya aç›lan ülkede, bu harflerle okuma-yazma ö¤retmenin,
e¤itimi yayg›nlaflt›rmak suretiyle cehaleti gidermenin
daha kolay ve çabuk olaca¤› düflünülüyordu. Nitekim
öyle oldu. Harf ‹nk›lab›’n›n hemen ard›ndan yeni Türk
harflerinin kolay bir flekilde okunup yaz›labilmesinden
bütün milleti faydaland›rabilmek ve büyük halk kitlelerini h›zla okur-yazar duruma getirebilmek için Millet
Mektepleri aç›ld›. Baflö¤retmenli¤ini Gazi Mustafa Kemal’in yapt›¤› bu okullarla milyonlarca kifliye okuma
yazma ve baz› temel bilgiler ö¤retilmifltir.
Millet Mektepleri, bafllang›çta ink›lab›n coflkusuyla halka yaln›zca okuma-yazma ö¤retmeyi amaçlayan bir örgüt olarak ortaya ç›ksa da, daha sonra insanlara okuma-yazma d›fl›nda hayat ve geçimin gerektirdi¤i ana bilgileri kazand›rma görevini de üstlenmifltir.7
Bilimsellik ‹lkesi
Bilimsellik ilkesi, e¤itim ve ö¤retimin amaç, içerik, yöntem ve araç yönünden ilim ve teknolojinin en
son verilerine göre düzenlenmesi anlam›na gelir.
Atatürk, ça¤dafl uygarl›k seviyesine yaln›zca
millî bir e¤itimle de¤il, ayn› zamanda bilime dayal›,
ça¤dafl bir e¤itimle ulafl›laca¤›n› düflünmektedir. Bu
nedenle, ülkenin ça¤dafllaflmas›, uygarl›k yolunda h›zla ilerlemesi için bilim ve fen alan›ndaki geliflmelerin
yol göstericili¤ine güvenilmesini ister. Bunun içindir ki
konuflmalar›nda bu ilkeye de millîlik ilkesi kadar yer
ve önem verir.
27 Ekim 1922’de Bursa’da ö¤retmenler toplulu¤una yapt›¤› konuflmada, yurdu ve ulusu kurtarmak isteyenler için yurtseverlik, iyi niyet ve özveri gibi niteliklerin gerekli oldu¤unu, fakat bir toplumdaki hastal›¤› görmek ve onu iyilefltirmek, toplumu ça¤›m›z›n isteklerine uygun olarak yükseltmek için bu niteliklerin
yetmeyece¤ini; bu niteliklerin yan›nda bilim ve tekni-
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
¤in de gerekli oldu¤unu aç›klar. Ona göre, bilim ve
teknikle ilgili çal›flmalar›n bafllad›¤› ve gelifltirildi¤i yer
ise okuldur; okul yard›m›yla, okulun sa¤layaca¤› bilim
ve teknik yard›m›ylad›r ki, Türk ulusu, Türk sanat›,
ekonomisi, fliir ve edebiyat› bütün incelik ve güzellikleriyle geliflir.
Atatürk hayatta, yaln›zca e¤itimde de¤il, her fley
de bilimin izinde gidilmesi hakk›ndaki düflüncesini
1924 y›l› Eylül ay›nda Samsun ‹stiklal Ticaret Okulu ö¤retmenleri taraf›ndan, onuruna verilen çayda flu flekilde aç›klamaktad›r:
“Dünyada her fley için, uygarl›k için, hayat için,
baflar› için en gerçek yol gösterici bilimdir, fendir. Bilim ve fen d›fl›nda yol gösterici aramak gaflettir, bilgisizliktir, do¤ru olandan sapmakt›r.”8
Laiklik ‹lkesi
Laiklik ilkesi, Atatürk’ün yaln›zca e¤itim program›n›n de¤il, ayn› zamanda siyasi, sosyal ve kültürel
ekim-kasım 2006
e¤itim
programlar›n›n da ortak bir temel ilkesidir.
Atatürk’e göre e¤itimde laiklik ilkesi, e¤itimin
bir yandan dinî makamlar›n etkisinden kurtar›larak
devletin denetimine al›nmas›, di¤er yandan da e¤itim
ve ö¤retimin amaçlar›n›n ve muhtevalar›n›n dünyevi
gereklere uygun olarak yeni bafltan düzenlenmesi anlam›n› tafl›maktad›r.9
Cumhuriyet e¤itimine bu ilke, ö¤retimde birli¤i
sa¤layan Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile getirilmifltir. Ülkedeki bütün bilim ve ö¤retim kurumlar›n› Millî E¤itim
Bakanl›¤›na ba¤layarak ve medreselerin kapat›lmas›n›
sa¤layarak, dinî e¤itim kurumlar› ile ça¤dafl e¤itim kurumlar› aras›ndaki ikili¤e son veren bu yasayla, Türk
e¤itim sistemini bütünüyle ça¤dafl bir do¤rultuda gelifltirme yolu aç›lm›flt›r.
Ulus devlete inanm›fl biri olarak Atatürk, Millî
E¤itim Bakanl›¤›na ba¤l›, Bat› örne¤inde aç›lan yeni
okullar›n d›fl›nda, fieriyye ve Evkaf Vekaleti veya özel
23
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
vak›flar taraf›ndan yönetilen, yaln›zca dinî e¤itim veren mektep ve medreselerin yaratt›¤› tehlikeyi görüyor
ve bundan rahats›zl›k duyuyordu. Bunun içindir ki ülkedeki bütün e¤itim kurumlar›n› Millî E¤itim Bakanl›¤›na devrederek medreseleri kapatan bu yasa, Cumhuriyetin ilan›ndan hemen sonra 3 Mart 1924’te ç›kar›lm›flt›r.
Günümüzde, e¤itimde en çok tart›fl›lan ilkelerden birinin laiklik ilkesi oldu¤u görülür. Baz› kimseler,
devletin din adam› yetifltiren okullar açmas›n›, din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin ilk ve orta dereceli okullarda okutulmas›n› laikli¤e ayk›r› bir durum olarak de¤erlendirmektedirler. Baz› kimseler de dini, siyasetlerinde ana motif olarak ifllemekte, din e¤itimi veren kurumlar› kendi siyasi amaçlar› için kullanmak istemektedirler. Bu da laiklik tart›flmas›n›n niteli¤ini de¤ifltirerek
bu tart›flmay› k›s›r bir döngü içerisine sokmaktad›r.
E¤itimde laiklik ilkesi, Tevhidi Tedrisat Kanunu
kapsam›nda ve ayr›ca sosyolojik ve psikolojik aç›dan
24
de¤erlendirildi¤inde, devletin din adam› yetifltiren
okullar açmas› ya da bu e¤itimle ilgilenmesinin laikli¤e
ayk›r› olmad›¤› anlafl›lacakt›r. Çünkü, dinî e¤itim veren
medreseleri kapatarak, e¤itime laiklik anlay›fl›n› getiren Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun 4. maddesi, devletin
din adam› yetifltirmek üzere okullar açabilece¤ini belirtmektedir.10 Ayr›ca dinin, sosyal bir olgu olarak toplumda, psikolojik bir olgu olarak da bireylerin yaflam›nda yer ald›¤› düflünülürse, herhangi bir telkinde
bulunulmadan genel kültürün bir parças› olarak dinlerin ö¤retilmesinin laikli¤e ayk›r› bir durum olmad›¤›
anlafl›lacakt›r. Di¤er yandan bu okullar› ve dinî e¤itimi,
siyasi amaçlar için kullanmak da e¤itimde laiklik ilkesine büyük zarar vermektedir.
Faydal›l›k ‹lkesi
Atatürk, e¤itimi kiflileri baflar›ya, toplumlar› ise
ilerlemeye götüren bir araç olarak görür. Ona göre
okullarda çocuk ve gençlerin haf›zalar›na, hayatta kullanmayacaklar› bilgileri yüklemek do¤ru de¤ildir.
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
Dinin, sosyal bir olgu olarak toplumda, psikolojik bir olgu olarak da bireylerin yaflam›nda yer ald›¤› düflünülürse, herhangi bir telkinde bulunulmadan genel kültürün bir parças› olarak dinlerin ö¤retilmesinin laikli¤e ayk›r› bir durum olmad›¤› anlafl›lacakt›r.
Atatürk, Osmanl› okullar›n› en çok bu yönden
elefltirerek, e¤itim programlar›n›n içeriklerinin incelenmesini ve bu gibi bilgilerden temizlenmesini ister. 1
Mart 1923’te, TBMM’yi aç›fl konuflmas›nda bu konudaki düflüncesini net olarak flöyle aç›klar:
“E¤itim ve ö¤retimde izlenecek yol, bilgiyi insan
için bir süs, bir hükmetme arac› ya da uygar bir zevk
olmaktan çok, maddi hayatta baflar› sa¤layan pratik ve
ifle yarar bir araç hâline getirmektir. Millî E¤itim Bakanl›¤›m›z bu ilkeye önem vermektedir11”.
Cumhuriyet Dönemi’nin daha ilk y›llar›ndan itibaren, Atatürk’ün bu görüflleri do¤rultusunda okullar›n
müfredat programlar› üzerinde önemli çal›flmalar yap›ld›¤› bilinmektedir. Ancak bu ilkenin, günümüzde
bile tam olarak yerine getirildi¤i söylenemez.
‹fle Dayal›l›k ‹lkesi
Bu ilke de, Cumhuriyet okullar›n›, Osmanl›
okullar›nda uygulanan ve âdeta bir gelenek hâline gelen nakilci ve ezberci ö¤retim yönteminden kurtarmak
amac›yla Atatürk taraf›ndan üzerinde, önemle durulan
bir ilkedir.
‹fle dayal›l›k ilkesi, ifl üzerinde, uygulamal› bir
biçimde yaparak ve yaflayarak ö¤renmeyi esas al›r ki
Atatürk, yine 1 Mart 1922’de TBMM’yi aç›fl konuflmas›nda bu ilkeyi flöyle de¤erlendirir:
“Bir yandan bilgisizli¤i gidermeye çal›fl›rken,
öte yandan da yurt çocuklar›n› toplumsal ve ekonomik
alanlarda etkin ve verimli k›labilmek için gerekli olan
ön bilgileri ifl üstünde ö¤retmek yöntemi, e¤itim ve ö¤retimin ana kural› olmal›d›r. ... E¤itim ve ö¤retim yönteminin ifle ve uygulamaya dayanmas› ilkesine uymak,
kesin olarak gereklidir.”12
Fakat ne yaz›kt›r ki aradan bunca zaman geçmesine ra¤men, bu gün bile bu ilkenin de tam olarak yerine getirildi¤i; okullar›m›zda, ö¤retmen merkezli, nakilci ve ezberci teorik yöntemlerden kurtularak, ifle ve
ekim-kasım 2006
uygulamaya dayal›, ö¤renci merkezli yöntemlere geçti¤imiz söylenemez.
Karma E¤itim ‹lkesi
Karma e¤itim ilkesi, e¤itim ve ö¤retimde cinsiyet ay›r›m›n›n kald›r›lmas›, her iki cinsin de e¤itim hak
ve imkânlar›ndan birlikte ve eflit olarak yararlanmalar›n›n sa¤lanmas›n› amaç edinen bir ilkedir.
Osmanl›larda, erkeklerle eflit tutulmayan, e¤itim
de dahil sosyal hayat›n d›fl›na itilen, ancak Kurtulufl Savafl›’nda, erkeklerle yan yana, omuz omuza mücadele
vererek büyük kahramanl›klar gösteren Türk kad›n›n›,
toplumda lay›k oldu¤u yere getirmede önemli bir rol
oynayan karma e¤itim ilkesi, Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk için büyük önem tafl›yan
bir ilkedir.
Atatürk, çeflitli vesilelerle yapt›¤› konuflmalarda,
dünyan›n hiçbir yerinde kad›n›n, vatan›n› ve milletini
kurtulufla ve zafere ulaflt›rmada Anadolu kad›n›ndan
daha fazla çal›flt›¤›n›n söylenemeyece¤ini; ulusun, kad›n› ve erke¤i ile bir bütün oluflturdu¤unu, kad›nlar›n› ihmal eden uluslar›n yücelemeyece¤ini; kad›nlar›n
ana ve ev kad›n› olmalar› yan›nda, insan ve vatandafl
olarak ekonomik ve sosyal hayatta aktif rol almas› gerekti¤ini; erkek nüfusu kadar ve hatta ondan da daha
fazla kad›n nüfusunun e¤itilmesini savunmufltur.13
Dünya üzerinde görülen her fleyin kad›n›n eseri
oldu¤unu söyleyen Atatürk, toplumlar›n baflar›s›zl›¤›n›n as›l sebebinin kad›nlara karfl› olan bilgisizlikten
kaynakland›¤›na inanmaktad›r. Bu inançta oldu¤u içindir ki 31 Ocak 1923 günü ‹zmir’de halka yapt›¤› konuflmada, “Bizim toplumumuza bilim ve fen gerekiyorsa,
bunlar› ayn› derecede hem erkek, hem kad›nlar›m›z›n
elde etmeleri gereklidir... Kad›nlar›m›z da bilim adam›,
fen adam› olacaklar, erkeklerin geçtikleri bütün ö¤renim kademelerinden geçeceklerdir” demektedir.14
Kad›n›n toplumdaki yeri ve e¤itimi konusunda
25
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
böylesine, ça¤›n›n ötesinde evrensel görüfllere sahip
bir devlet adam›na sahip oldu¤u içindir ki Türk kad›n›,
sosyal ve siyasal alanda, geliflmifl ülkeler de dahil olmak üzere dünyada bir çok ülkenin kad›nlar›ndan önce, haklar kazanm›fllard›r.
Nitekim 1926 y›l›nda ç›kar›lan Medeni Kanun ile
kad›nlar›n sosyal ve medeni haklar› genifl ölçüde yasal
güvence alt›na al›n›rken, 1930’da ç›kar›lan bir yasayla
Türk kad›n› belediye, 1933’de ç›kar›lan bir yasayla köy
ihtiyar heyeti ve muhtarl›k ve nihayet 1934 ‘de ç›kar›lan Teflkilat-› Esasiye Kanunu ile de milletvekili seçimlerinde seçme ve seçilme haklar›n› elde etmifltir.
Atatürk’ün direktifleri do¤rultusunda Türk kad›nlar›na verilen sosyal ve siyasi nitelikteki bu haklar
d›fl›nda, önemli bir ad›m daha at›larak, k›z ve erkek çocuklar›n›n okullarda bir arada ö¤renim görmesini sa¤layan karma e¤itim sistemi kabul edilmifltir.
Karma e¤itim, kad›n-erkek eflitli¤ini simgelefltiren bir uygulama flekli olmas›n›n yan› s›ra, e¤itimin
yayg›nlaflt›r›lmas›n› da kolaylaflt›rm›flt›r.
Sonuç ve De¤erlendirme
Meslekten bir asker olan Atatürk, büyük bir devlet adam› olarak e¤itim sorunlar›yla da ilgilenmifl; meslekten bir e¤itimci, bir e¤itim düflünürü gibi ülkemizin
e¤itim sorunlar›na do¤ru teflhis koyarak; toplumumuzun ve ça¤›n gereklerine uygun; ulusal, demokratik,
laik ve ça¤dafl bir e¤itim sistemini kurmay› baflarm›flt›r.
Cumhuriyet e¤itiminin kuruluflunda esas al›nan
ve devletimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk taraf›ndan belirlenen ve birbiriyle tutarl› olan bu ilkeler,
tek tek de¤erlendirildi¤inde her birinin akla ve bilime
dayand›¤›, toplumumuzun ihtiyaçlar›na ve ça¤›n gereklerine uygun ilkeler oldu¤u anlafl›lacakt›r.
Bugün bu ilkeler, baz› eksikliklere ra¤men büyük ölçüde yerleflmifl bulunmaktad›r. Türk e¤itim sistemi, nitelik yönünden oldu¤u gibi, nicelik yönünden de
sistemin her kademesinde, cumhuriyetin ilk y›llar› ile
k›yaslanamayacak bir geliflme göstermifltir. ‹lkö¤retim
sekiz y›la ç›karken, okulsuz ve ö¤retmensiz köy b›rak›lmam›fl, orta ve yüksek ö¤retim de oldukça yayg›nlaflm›fl, e¤itimin her kademesinde okullaflma oran›nda
önemli art›fllar olmufltur.
nünden çözüm bekleyen baz› sorunlar›n bulundu¤u
da bir gerçektir. Ancak bunlar afl›lamayacak sorunlar
de¤ildir. Burada as›l üzerinde durulmas› gereken husus, Atatürk taraf›ndan gösterilen ve e¤itim sistemimize ulusal ve ça¤dafl bir nitelik kazand›ran ilkelerin titizlikle uygulanmas›d›r. Son y›llarda ülkemizde, küreselleflme, insan haklar› gibi baz› kavramlara s›¤›n›larak,
özellikle bir ulus devletin e¤itim sistemi için gerekli
olan, e¤itimde ulusall›k, birlik, laiklik gibi ilkelerin,
maksad› aflacak flekilde tart›fl›ld›¤› görülmektedir. Devletimizin üniter ve laik yap›s›na zarar verebilece¤i düflünülen bu tart›flmalar, Atatürk taraf›ndan ortaya konan e¤itim ve ö¤retimde birlik, ulusall›k ve laiklik gibi
ilkelerin önemini bir kez daha ortaya koymaktad›r.
_______________
‹lhan Baflgöz, Howard E. Wilson.Türkiye Cumhuriyeti’nde Millî E¤itim ve Atatürk,.Dost Yay›nlar›, Ankara
1968, s. 235, 236.
1
Atatürk’ün Millî E¤itimle ‹lgili Düflünce ve
Buyruklar›. Türk Dil kurumu Yay›nlar›, Ankara 1970. s.7-10.
2-3
Ziya Karamuk, Cumhuriyetin 50. Y›l›nda Milli
E¤itimimiz. ‹stanbul: Millî E¤itim Bas›mevi, 1973, s. 24-25.
4
Tayyip Duman, “Cumhuriyet E¤itimi ve Atatürk”
. Cumhuriyetin 80. Y›l› Sempozyumu Bildirileri. Ankara: Gazi Üniversitesi, Atatürk ‹lkeleri ve ‹nk›lap Tarihi Araflt›rma ve Uygulama Merkezi Yay›n›, Ankara 2006. s. 77-91.
5
6
Atatürk’ün E¤itimle ‹lgili Düflünce ve Buyruklar›. Ankara: Türk Dil kurumu yay›nlar›, 1970. s. 26.
7
Ayn› eser. s. 18.
Mustafa Ergün. Atatürk Devri Türk E¤itimi. Ankara: Ocak yay›nlar›, 1997, s. 129.
8
Atatürk’ün Millî E¤itimle ‹lgili Düflünce ve Buyruklar›. Ön ver. s. 31.
9
Kemal Aytaç. “Atatürk’ün E¤itim Görüflü”, Atatürkçülük. ‹stanbul: Millî E¤itim Bas›mevi, 2001, s. 103-113.
10
Millî E¤itimle ‹lgili Kanunlar I. ‹stanbul: Millî
E¤itim Bas›mevi, 1981. s. 3.
11
Atatürk’ün Millî E¤itimimizle ‹lgili Düflünce ve
Buyruklar›. Ön ver. s. 21.
12
13
Ayn› eser. s. 12.
Emel Do¤ramac›. Türkiye’de Kad›n›n Dünü ve
Bugünü. Ankara: Türkiye ‹fl Bankas› Kültür Yay›nlar›, 1997.
s. 153-162.
14
15
Ayn› eser, s.153.
Ancak e¤itim sistemimizde, nitelik ve nicelik yö-
26
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
CUMHUR‹YET‹N ‹LK YILLARINDA
E⁄‹T‹M‹N HEDEF‹
“MEKTEP ‹LE HAYAT ARASINDAK‹ Ç‹N SEDD‹ KALDIRILMALI”
FATMA ACUN*
Cumhuriyetin kuruluflunu müteakiben pek çok
alanda ink›laplar yap›larak, yeni ve modern Türkiye’nin, yönetim biçiminden e¤itimine, hukuk sisteminden kültürüne kadar çeflitli konularda takip edece¤i
uygulamalar ve temel prensipler belirlenmifltir. Büyük
bir k›sm› 1923-1930 y›llar› aras›nda, “‹nk›laplar Dönemi” diyebilece¤imiz dönemde gerçeklefltirilen ink›laplar›n yönetim, e¤itim, hukuk vb. sistemlerde ve günlük
yaflamda hakiki ve esasl› bir de¤iflim meydana getirip
getirmedi¤i, getirdi ise bu de¤iflimin mahiyeti, cumhuriyetin ilk dönemlerini yaflayanlar aras›nda enine boyuna tart›fl›lm›flt›r: “‹nk›lab›m›z sathî bir hadise veya
siyasî bir tecrübe midir? Yoksa, esasl› bir tahavvül husule getirebilecek bir mahiyette midir?” biçiminde formüle edilen soruya verilen cevap, ink›lab›n, “hakiki bir
de¤iflim meydana getirecek nitelikte” oldu¤udur. Bu
yaz›da, dönemin düflünürlerinin esasl› tahavvül/köklü
de¤iflim olarak telakki ettikleri de¤iflim unsurlar› üzerinde durulacak ve bir de¤erlendirme yap›lacakt›r. Konu, e¤itim alan›ndaki de¤iflimle, özellikle de, yeni
cumhuriyetin ideal insan tipini belirleme ve bu insanlar›n yetiflece¤i okullar hakk›ndaki telakkinin de¤iflimi
ile s›n›rland›r›lm›flt›r.
‹nk›lab›n ideal insan tipi nas›ld›r? Bu tipte insan
yetifltirmek için, ink›lab›n okullardan ve e¤itimden, o
zaman›n tabiriyle maariften, beklentileri nelerdir? Bunlar üzerinde durmak gerekir. Öncelikle, ink›lap klasik,
Osmanl› tarz› insan tipinden öte bir insan beklemektedir. Dönemin e¤itimcilerinden, ‹stanbul Darülfünunu
müderrislerinden ‹smail Hakk› [Baltac›o¤lu] bu beklentiyi, flu cümleleriyle çok isabetli biçimde ifade etmektedir:
“Sükunet, sekinet, belagat ve mihanikî çal›flkanl›k...” gibi, Bab›ali efendisi evsaf›n› ar›yoruz!.. Yeni cemiyetlere has olan “ictimaî hayat kabiliyeti, ibda’
hassas›, seciye metaneti, bedii idrak, insani mefkure...” gibi kabiliyetlerine çok dikkat etmiyoruz!.. be¤endi¤imiz adam, en ziyade “eski adam”d›r!.. Yeni
adam› ar›yoruz ve yetifltiremiyoruz.1
Sakin, kontrollü, güzel söz söyleyen, çal›flkan
Bab›ali efendisi vas›flar›na sahip bir adam›n hâlen ideal tip olu¤unu; hâlbuki, yeni toplumlara has, sosyal yaflam kabiliyeti, yarat›c›l›k, karakter sa¤laml›¤›, alg›lama
kabiliyeti, ideal sahibi olma gibi niteliklere sahip bir insan tipi yarat›lmas› gerekti¤ini, bu sözlerden anl›yoruz.
* Doç. Dr., Hacettepe Üniversitesi
ekim-kasım 2006
27
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
Foto¤raf: 1
Peki, bu tipte insanlar nas›l yarat›lacakt›r? Cumhuriyetin ilk y›llar›nda okuryazarl›k oran›n›n ancak, %10 civar›nda oldu¤u bilinmektedir. Di¤er bir ifadeyle, nüfusun
çok büyük k›sm›, e¤itim almam›fl kitlelerden oluflmaktad›r. Buna, alfabe de¤iflikli¤i dolay›s›yla yeni harfleri
ö¤retme ihtiyac› da eklenirse, e¤itilmesi gereken insan
kitlesinin nüfusun neredeyse tamam›na tekabül etti¤i
görülür. Bu kadar büyük bir kitlenin e¤itimi, hem de,
“yeni insan tipinde e¤itimi” hedefi düflünüldü¤ünde,
e¤itimin, yeni cumhuriyet için hayati öneme sahip, en
önemli rehber unsur oldu¤u görülür. ‹nk›lab›n genel
hedefi topyekün kalk›nma, buna ulaflman›n yolu da
topyekün e¤itim olarak belirlenmifltir.
E¤itimini ilk, orta ve yüksek derecelerde nas›l
yap›laca¤›, bunu gerçeklefltirecek olan Maarif Vekaleti’nin (Millî E¤itim Bakanl›¤›) merkezde ve taflrada nas›l teflkilatlanaca¤›, bunlar›n da ötesinde, benimsenecek olan yeni e¤itim sisteminin temel prensiplerinin
neler olaca¤› cumhuriyetin ilk y›llar›nda üzerinde tart›fl›lan ve yerli yabanc› pek çok e¤itimcinin dan›flmanl›¤›na ve önerilerine müracaat edilen konular olmufltur.
Cumhuriyetin e¤itim sisteminin niteli¤ini, yeni kurulan
28
cumhuriyet’in niteli¤i belirlemifltir. Yeni cumhuriyet laiktir, o hâlde, e¤itim de laik olacakt›r.
Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nu Cumhuriyet’ten ay›ran en önemli özellik, din ve devlet ifllerini ay›rmas›d›r.
Dinî devlet, o dönemin tabiriyle, ladinî devlete dönüflmüfltür. Bunun anlam›, dünyevî ifllerde art›k akla ve ilme müracaat edilece¤idir. Di¤er bir aç›dan bak›ld›¤›nda, dinle birlikte, dünyaya, devlete, hayata, hükûmete
vs. bak›flta, eski anlay›fllar de¤iflecek, yerini yenileri
alacakt›r. Cumhuriyet’in ink›lapç›lar› bilmektedir ki,
yeni fikirler ve yeni anlay›fllar en iyi, yeni nesiller taraf›ndan benimsenir. Bu nedenle, ink›lab›n, yeni anlay›fla sahip nesiller yetifltirmesi gereklidir. Yeni nesiller,
yeni anlay›fla sahip okullarda yetifltirilebilir. Yeni okullar ise, ancak, yeni e¤itim anlay›fl› ve yeni e¤itim sistemiyle kurulabilir.2 Görüldü¤ü üzere, birbirine ba¤lant›l› biçimde aç›klanan de¤iflim süreci, sonunda e¤itim
sistemine dayanmaktad›r. ‹nk›laba sahip ç›kacak, yeni
hayat tarz›n› ve anlay›fl›n› benimseyecek nesilleri yetifltirmek ancak, yeni e¤itim sistemi ile mümkün olabilecektir.
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
Foto¤raf: 2
Beklentiler bu biçimde belirlenince, yeni e¤itim
sisteminin uygulanaca¤› okullara büyük vazifeler yüklenmifl, okullar âdeta de¤iflimin kilit noktalar› olarak
telakki edilmifltir. Cumhuriyetin yeni nesillerini okullarda yetifltirme, dolay›s›yla, okullar› “de¤iflimin katalizörü olarak görme”, cumhuriyetin ilk y›llar›nda e¤itimin temel çizgisini oluflturmufltur. Bu çizgi do¤rultusunda, okullara yüklenen vazifeler en ince teferruat›na
kadar belirlenmifl, okullar›n teflkilat› de¤ifltirilerek e¤itim ve ö¤retim usulleri yeni esaslara ba¤lanm›flt›r. Burada, cumhuriyetin ilk y›llar›nda e¤itim teflkilat›n›n geçirdi¤i de¤iflimden bahsedilmeyecektir. Bu zaten bilinen bir konudur.3 Daha ziyade, cumhuriyetin ilk y›llar›nda e¤itim ve okul anlay›fl›n›n ne oldu¤u, bunlardan
neler beklendi¤i üzerinde durulacakt›r. Konu incelenirken, 1926 y›l›nda Maarif Vekaleti’ne sunulan bir layiha (rapor) bize yol gösterici olacak, burada öne sürülen görüfller üzerinde durulacakt›r.4
Önerileri önemli bulundu¤u için Maarif Vekaleti Mecmuas›’nda yay›nlanan bu raporda, okullar›n vazifeleri özetle flöyle ifade ediliyor: Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin bilinçli vatandafllar› olarak yeni nesle, ken-
ekim-kasım 2006
dilerine gerekli olan bilgiyi, fikrî, ahlakî, siyasî anlay›fl
ve al›flkanl›klar› kazand›rmak; sahip olduklar› liyakat
ve kabiliyetleri azami ölçüde gelifltirmek suretiyle,
çevrelerine en faydal› hâle getirmek, k›saca, yeni nesli
yeni toplum düzenin ve halk devletinin kurucular› ve
savunucular› olarak yetifltirmektir. Okullara ve burada
yetiflecek olan yeni nesle düflen vazifede, Atatürk’ün
“Gençler, cumhuriyeti biz kurduk, onu yaflatacak ve
yüceltecek sizlersiniz” sözünün yank›land›¤›n› görüyoruz.
Dönemin e¤iticileri, e¤itimin as›l gayesinin insanlar›, kendi kabiliyet ve istekleri ölçüsünde, e¤ilimli
olduklar› alanlara yönlendirmek, bu alanlarda üretici
ve yarat›c› hâle getirmek oldu¤unun fark›ndad›rlar. Yeni neslin gelecekte yaflayaca¤› sosyal, ekonomik ve
kültürel ortam çok farkl› olacakt›r. Bu nedenle, okulun
en önemli vazifesi, yeni nesle, laik Türkiye Cumhuriyeti’nin fluurlu vatandafllar› olmak için gereken bilgileri,
fikrî, ahlakî, siyasî telâkki ve al›flkanl›klar› kazand›rmak ve e¤ilimleri olan alanda kabiliyetlerini gelifltirmektir. Okullarda yetiflecek olan yeni nesil, gelece¤in
meslek sahibi flah›slar›d›r.5 Dolay›s›yla, bu bilinçle ye-
29
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
Foto¤raf: 3
tiflmelidir. Bugün için bize gayet tabii gelen bu düflünceler, ço¤u mesle¤in okullarda de¤il de, usta-ç›rak
usulü ile okul d›fl› ortamlarda ö¤retildi¤i düflünüldü¤ünde, meslek sahibi olman›n bir sisteme ba¤land›¤›n›
göstermesi aç›s›ndan önemlidir. Di¤er bir ifadeyle,
okul hayat› tamam›yla gerçek hayata yönelik olmal›d›r,
ona haz›rlamal›d›r. Bu konuda daha da ileri giden dönemin e¤itim bilimcilerinden ‹smail Hakk›, ‹ngiliz
okullar›nda takip edilen ve amaçlar› yeni nesil yetifltirmek olan New School (Yeni Okul) lardan birinin kurucusu olan Badley’in, “Yeni okullar›n gayesi hayata
haz›rlamak de¤il, fakat bu hayat› do¤rudan do¤ruya
yaflatmakt›r” sözüne at›fta bulunarak, onunla hemfikir
olur.6 Bu görüfllerin do¤rulu¤una kanaat getiren dönemin idarecileri, Amerika’dan meflhur pedagog ve pragmatist filozof John Dewey’i Türkiye’ye getirerek, Maarif Vekaleti’nin yeniden teflkilatland›r›lmas›nda ve e¤itim prensiplerinin belirlenmesinde görüfllerinden istifade etmifllerdir.7 Cumhuriyetin ilk y›llar›nda Dewey’in
pragmatist görüfllerinin, acil e¤itim bekleyen yeni nesil
için en iyi çare olarak benimsendi¤ini ve uygulamaya
30
konuldu¤unu görüyoruz. Bu y›llarda benimsenen
pragmatist yaklafl›m›n bir tezahürü olarak, okullar›n
bütünüyle hayata dönük olmas› ve okul ile hayat aras›nda bir s›n›r olmamas› prensibi benimsenmifltir.
“Mektep ile hayat aras›ndaki Çin Seddi kalkmal›d›r”
cümlesinde ifadesini bulan bu düflünce do¤rultusunda, daha flahsi ve tüketime yönelik oldu¤u belirtilen
Osmanl› e¤itiminin aksine, cumhuriyet e¤itiminin sosyal, kat›l›mc› ve do¤rudan üretime yönelik olmas›
planlanm›flt›r.
Bu çizgide düzenlenen müfredatta talebelerin,
ço¤u dersi tatbiki usullerle ö¤renmesinin programland›¤› ve uyguland›¤›n› görüyoruz. Talebelerin okul çevresine tenezzühlerde (inceleme gezileri) bulunmas›,
okulda mevcut laboratuvarlarda ders yapmalar› ve
özellikle köy okullar›nda, ziraat, hayvanc›l›k, tamirat
gibi ifllere yönelik çal›flmalarda bulunmalar›, okulda
ö¤retilen bilgilerin günlük hayatla birlefltirilmesinin en
güzel örnekleridir. (Cumhuriyetin ilk y›llar›nda (19261927) okullarda derslerin ifllenifli için bkz. 1,2,3).
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
Foto¤raf: 4
Okullarda okutulacak derslerin tatbiki olmas›n›n yan› s›ra, derslerin konular›n› bulundu¤u çevreden
almas› da gerekmektedir. Bu manada, örne¤in s›tman›n oldu¤u mahallerde sivrisinekler, Adana’da pamuk,
ve pamuk ürünleri, flekerkam›fl› (bkz. Foto¤raf 4), ‹zmir’de incir, üzüm ve tütün, di¤er mahallerde ise çeflitli meyveler ve bunlara musallat olan böcekler ve hastal›klar üzerinde inceleme yap›lacak ve bunlara karfl›
al›nmas› gereken tedbirler ö¤retilecektir. Bu suretle,
okul hayat›n› günlük hayata ba¤lamak, gençleri çevrelerindeki servet kaynaklar›n› ve ürünleri incelemeye ve
ihtiyaçlar›n› anlamaya sevk etmek mümkün olacakt›r.8
Okullar›n hayata ba¤lanmas›yla, ailelerin ve
toplumun günlük hayat›yla s›k› ve sürekli temas hâlinde olunacak, neticede, okulun günlük hayattaki faydalar› herkes taraf›ndan bilinecektir. Okuldan al›nan
bilginin günlük hayatta tatbikinin mümkün olmas›,
okulu ailelerin ve toplumun nazar›nda itibarl› bir mevkiye koyacakt›r. Neticede, okullar›n aileler ve toplum
ekim-kasım 2006
üzerindeki tesiri ve nüfuzu artacakt›r. Gençler, bulunduklar› mahallerin zirai ve di¤er türlü faaliyetleriyle,
daha okul hayat›ndan itibaren fiilen meflgul olacak,
kendi mesleklerini belirleyecekler, bu suretle hayata
daha mükemmelen haz›rlanacaklard›r.9
Ülkenin ekonomik yönden kalk›nmas›nda,
mektepler üzerine büyük vazifeler düflmektedir. Ülkenin topra¤›n›n ürünlerinin zengin ve çeflitli olmas›na
karfl›n, çok az ürün elde edilmektedir. Çünkü, ziraat ve
sanayi faaliyetleri tabiata ve talihe terk edilmifltir. Örne¤in, Adana’da toplanan bir Pamuk Kongresinde, uzmanlar 30 milyon de¤erinde olan mevcut pamuk üretimini, fenni usuller sayesinde 600 milyon liraya yükseltmenin kabil olaca¤›n› söylemifllerdi. Durum di¤er
ürünler için de ayn›d›r. S›rf bilgisizlik, vukufsuzluk ve
fenni usullerin kullan›lmamas› yüzünden ürünlerin
önemli bir k›sm› kaybedilmektedir. Netice itibar›yla,
okulun e¤itim ve ö¤retimini mahalli flartlara ve ihtiyaçlara göre düzenlemeyen bir e¤itim sisteminin baflar›l›
31
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
Okulun e¤itim ve ö¤retimini mahalli flartlara ve ihtiyaçlara göre düzenlemeyen bir
e¤itim sisteminin baflar›l› sonuçlar vermesi mümkün de¤ildir. Büyük s›k›nt›larla kazan›lan
siyasi hâkimiyet ve istiklalin ve büyük fedakarl›klarla baflar›lan ink›lab›n, ziraat, ticaret ve
sanayi alanlar›nda yap›lacak ink›laplarla tamamlanmas› gerekmektedir.
sonuçlar vermesi mümkün de¤ildir. Büyük s›k›nt›larla
kazan›lan siyasi hâkimiyet ve istiklalin ve büyük fedakarl›klarla baflar›lan ink›lab›n, ziraat, ticaret ve sanayi
alanlar›nda yap›lacak ink›laplarla tamamlanmas› gerekmektedir. Bunun için de, okullardan beklenenler
çoktur. Okulun bir hayat okulu olmas›, ifl okulu olmas› beklenmektedir. Ekonominin geliflmesi için mahdut
say›da yurt d›fl›na gönderilen talebeler yeterli de¤ildir.
Genifl halk kitlelerinin umumi seviyesini yükseltmek,
bütün vatandafllar› üretici duruma getirmek, bunun
için de onlar› gerekli bilgi ve becerilerle donatmak gerekmektedir.10
Yeni kurulmufl cumhuriyetin okullardan bekledi¤i iki önemli vazife vard›r. ‹lki, yeni nesli yetifltirmek
ve ülkeye faydal› hâle getirmek. ‹kincisi, Osmanl›dan
kalma eski nesli de, eldeki bütün vas›talar arac›l›¤›yla
e¤itmektir. Ekonomik ve kültürel yönden ilerlemeyi temin için yeni neslin yetiflmesini beklemek uzun zaman
al›r, bunu beklemeye vakit yoktur. Bu nedenle, özellikle köy ve kasaba gibi, toplumsal hareketlilikten uzak
kalm›fl muhitlerde okullar›, geliflmenin ve uyan›fl›n
merkezleri hâline getirmek gerekmektedir.
Okullar toplum hayat›n›n muhtelif faaliyetlerine
kat›larak, cemiyet hayat›nda müstesna bir yer iflgal
edeceklerdir: Herkese aç›k kütüphanesi, oyun meydan›, kulüp, numune tarlas›, bahçesi, müzesi, sergisi,
konferanslar›, müsamereleri, temsilleri ve konserleriyle, toplum hayat›n›n gerçekten merkezi ve geliflme
kayna¤› olacakt›r. Okullar bu surette tanzim ve teflkil
32
edildi¤i takdirde, yeni kurulan cumhuriyetin yenileflme
ve ilerleme teflebbüslerinde rehber olacakt›r.
_______________
‹smail Hakk› [Baltac›o¤lu], “Mektepteki Buhran”,
Terbiye, ‹stanbul 1932, s. 124.
1
2
Baltac›o¤lu, “‹nk›lab›m›z ve Maarif ”, Terbiye, s.
43-44.
Cumhuriyetin ilk y›llar›nda e¤itim teflkilat›ndaki de¤iflmeler hakk›nda genel bilgi için bkz. ‹lhan Tekeli, “Osmanl› ‹mparatorlu¤u’ndan Günümüze E¤itim Kurumlar›n›n Geliflimi”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, 660-666.
3
Rapor, “Maarif Teflkilat› Hakk›nda Layiha”, bafll›¤›yla, Maarif Vekâleti Mecmuas›’nda yay›nlanm›flt›r (Say›: 7(May›s 1926), s. 135-246). Rapor metninde haz›rlayan› belirtilmemifltir. Dönemin e¤itim anlay›fl› ve teflkilat›nda on y›ll›k bir
planlamay› öngören bu raporda geliflme program›, okul ve
e¤itim hakk›ndaki anlay›fl›n köklü biçimde de¤ifltirilmesi,
okul sistemi, ö¤retmenlerin yetiflmesi meselesi, Maarif Vekaleti’nin merkez ve taflra teflkilat› vb. konularda yeni görüfller
ve öneriler ileri sürülmüfltür. Bu rapora dikkatimi çeken ve
kendi yapt›¤› Latin harfli çeviriyi istifademe sunan, MEB Atatürk E¤itim Müzesi uzmanlar›ndan Abdurrahman Üzülmez’e
teflekkürlerimi sunar›m.
4
5
“Maarif Teflkilat› Hakk›nda Layiha”, s. 146.
6
Baltac›o¤lu, “Maarifin Mesuliyeti”, Terbiye, s. 16.
Dewey’in Türkiye’ye gelifli ve görüflleri hakk›nda
bkz. Baltac›o¤lu, “John Dewy Kimdir”, Terbiye, s. 293-297.
7
8
“Maarif Teflkilat› Hakk›nda Layiha”, s. 147.
9
“Maarif Teflkilat› Hakk›nda Layiha”, s. 147.
10
“Maarif Teflkilat› Hakk›nda Layiha”, s. 148
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
ATATÜRK VE M‹LLÎ E⁄‹T‹M
AYfiEGÜL ALTINOVA*
“En mühim, en esasl› nokta e¤itim meselesidir. E¤itimdir ki, bir milleti ya hür, müstakil, flanl› yüksek bir cemiyet halinde yaflat›r ya da bir milleti esaret ve sefalete terk
eder.”
M. Kemal ATATÜRK
Türkiye’de Tanzimat’la birlikte pek çok alanda
görülen de¤iflim ve geliflim, e¤itim alan›nda da kendini göstermifltir. Tanzimatla bafllayan e¤itim ö¤retimdeki bu modernleflme, gerçek anlamdaki geliflimini ise,
Cumhuriyet devrinde tamamlayabilmifltir.
Bir milletin terakkisindeki en önemli unsurlardan biri, hiç flüphesiz e¤itimdir. Bir devleti yönetenlerin bu unsuru göz ard› etmeleri mümkün de¤ildir ve olmamal›d›r. Buna ra¤men memleket meseleleri aras›nda ço¤u zaman e¤itim meselesi devleti yönetenler taraf›ndan geri plana itilebilmektedir.
Bir lider olarak Mustafa Kemal Atatürk, e¤itimin
önemini çok iyi kavram›fl, iyi bir e¤itim sisteminin bir
milletin kalk›nmas›ndaki en temel unsurlardan oldu¤unu fark etmifl,1 bu meseleyi ülke meselelerinin yan›nda ilk s›rada ele almay› bir vazife bilmifl ve s›rf bu
hassasiyetiyle bile gerçek bir lider oldu¤unu ispat etmifl bir devlet adam›d›r.
Atatürk’ün e¤itime verdi¤i önem mevzubahis
olunca akla gelen en mühim örnek, hiç flüphesiz 15
Temmuz 1921’de, Sakarya savafl›n›n bafllamas›ndan bir
ay önce, savafl›n dolu dizgin devam etti¤i, düflman›n
Bursa ve Uflak üzerinden sald›r›ya geçti¤i bir s›rada Ankara Maarif Kongresi’ni toplamas› olmufltur. Bir milletin varolma mücadelesi verdi¤i bir s›rada belki pek çok
devlet adam›n›n gündem maddeleri aras›nda dahi yer
alamayacak olan e¤itim meselesi, Atatürk için memleketin en önemli meselelerinden biri olarak görülmüfl
ve böyle bir kongreyi toplamay› baflarm›flt›r. E¤itim tarihimiz aç›s›ndan önemi çok büyük olan bu kongrenin
dünya tarihinde bile efline rastlamak pek mümkün de¤ildir.
* Tarih Ö¤retmeni, MEB Talim ve Terbiye Kurulu Baflkanl›¤›
ekim-kasım 2006
33
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
Dönemin bas›n›nda da önemli yer tutan bu
kongreyle ilgili olarak 18 Temmuz 1921 tarihli Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi’nde flu sözler yer alm›flt›r:
“Cephelerde felah ve istiklâl ordusu Yunanla
mücadele ederken, Ankara’da muallimler ordusu cehalete karfl› müdafa program› haz›rl›yor. Harb ve Maarif cephelerinin ikisinde de faaliyetler var. Vatandan
Millî ordu düflman›, muallim ordusu da cehâlet ve
zulmeti kovacak, iki hizmetin ayn› zamanda tecellisi
ulvi bir tesadüftür...”2
Bu kongrede Atatürk’ün millî kültürün önemi ve
gereklili¤i hakk›ndaki fikirleri flu sözlerle ifadesini bulmufltur:
“fiimdiye kadar takip olunan tahsil ve terbiye
usûllerinin milletimizin gerileme tarihinde en önemli
bir etken oldu¤u kanaatindeyim. Onun için bir millî
terbiye program›ndan bahsederken, eski devrin bat›l
hurafelerinden ve do¤ufltan sahip oldu¤umuz özellik-
34
lerle hiç ilgisi olmayan yabanc› fikirlerden, Do¤udan
ve Bat›dan gelebilen tüm etkilerden tamamen uzak,
millî ve tarihî özelli¤imizle uyumlu bir kültür anl›yorum. Millî deham›z›n inkiflâf› ancak böyle bir kültür
ile kâbildir.” 3
250’den fazla kad›n ve erkek ö¤retmeni bir araya getiren bu kongrede, Halk Mektepleri Projesi, ilkö¤retimin dört y›ldan befl y›la ç›kar›lmas›, ilkokul ve orta
ö¤retim programlar›, ö¤retim programlar›na çal›flma
hayat›na dönük dersler konulmas›, köy ö¤retmeni yetifltirilmesi gibi konular ele al›nmakla birlikte, kongrenin savafl sebebiyle erken sona ermesi ile tam olarak
istenen sonuç elde edilememifltir.4 Buna ra¤men, topland›¤› zaman ülkenin bulundu¤u flartlar5 düflünülecek
olursa, bu kongrenin ehemmiyeti daha iyi anlafl›lacakt›r.
Mustafa Kemal Atatürk, 1 Mart 1922’de
TBMM’de yapt›¤› konuflmada, “Efendiler! Yetiflecek ço-
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
cuklar›m›za ve gençlerimize, görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun, en evvel ve herfleyden evvel Türkiye’nin istiklâline, kendi benli¤ine ve ananat-› millîyesine (milli geleneklerine) düflman olan bütün anas›rla (unsurlarla) mücadele etmek lüzumu ö¤retilmelidir. Uluslararas› durumlara göre, böyle bir savafl›n
gerekli k›ld›¤› unsurlarla donat›lmam›fl olan fertlere
ve bu fertlerden oluflan toplumlara hayat ve istiklâl
yoktur.”6 derken, e¤itim-ö¤retim alan›nda yap›lacak
yeniliklerin temel prensiplerini de flöyle tespit etmifltir;7
• Hükümetin en önemli görevi maarif iflleridir.
• E¤itim-ö¤retim müesseseleri tek bir teflkilat taraf›ndan sosyal ve hayati ihtiyaçlar ile ça¤›n icaplar›na
uygun olmal›d›r.
• E¤itimin hedefi milliyetçi, medeniyetçi ve ilmî
zihniyete sahip bir nesil yetifltirmektir.
3 Mart 1924 tarihinde kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile tüm e¤itim ve ö¤retim kadrolar› Millî
E¤itim Bakanl›¤› bünyesinde toplanm›fl ve Türk e¤itimine “millî” lik vasf› kazand›r›lm›flt›r.
Atatürk’teki “millîlik” telakkisinin yapt›¤› konuflmalarla netlik kazand›¤› görülür. 22 Eylül 1924’te Samsunlu ö¤retmenlere hitaben yapt›¤› konuflmada; “Efendiler, e¤itim sözcü¤ü tek bafl›na kullan›ld›¤› zaman,
herkes kendi anlay›fl›na uygun bir anlam ç›kar›r. Ben
burada yaln›z Türkiye Cumhuriyeti’nin, yeni nesle
verece¤i e¤itimin, milli e¤itim oldu¤unu kesinlikle belirttikten sonra, ötekilerin üzerinde durmayaca¤›m.
(...) Efendiler, millî e¤itimin ne demek oldu¤unu anlamakta hiçbir flüphe kalmamal›d›r. Bir de, millî e¤itim temel olduktan sonra, bunun dilini, yöntemini ve
araçlar›n› da millîlefltirmek zorunlu¤u tart›flma götürmez. Millî e¤itim ile gerçeklefltirilmek ve yükseltilmek istenen genç beyinleri, bir taraftan da pasland›r›c›, uyuflturucu, gerçek olmayan, faydas›z fleylerle
doldurmamaktan da, titizlikle kaç›nmak gerekir.”8 diyerek millî e¤itimin her bak›mdan millîlefltirilmesi gerekti¤ine vurgu yapmaktad›r. Yine 28 Eylül 1925 tarihinde Samsun’da ‹stiklâl Ticaret Mektebinde söyledi¤i
nutukta yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni nesle verece¤i terbiyenin millî terbiye oldu¤unu katiyetle ifade
ederek, terbiyenin millî olmas› için onun lisan›n›n,
usulünün ve vas›tas›n›n da Türkçe olmas›n› gerekti¤ine iflaret eder.9
ekim-kasım 2006
e¤itim
Atatürk’teki millî e¤itim anlay›fl›n›n temelleri
arand›¤›nda karfl›m›za “Millî E¤itim” sorunlar›n› sistemli olarak ilk kez ortaya at›p iflleyen Ziya Gökalp ç›kar.
Daha 1916’da ‹ttihat ve Terakki Kongresi’ne verdi¤i lâyihada Ziya Gökalp, baflka milletlerde en karakterli ve
ahlâkl› kimselerin iyi e¤itim görmüfl insanlar aras›ndan
ç›kt›¤›n›, fakat Türkiye’deki durumun bunun tam aksi
oldu¤unu, vatan için en zararl› kimselerin medrese veya mektepte okumufl olanlar aras›ndan ç›kt›¤›n›, Türkiye’de medrese ve mektebin kiflilerin ahlâk ve seciyesini bozdu¤unu söyler. Bunun sebebini di¤er milletlerin
maarifinin millî olmas›na ra¤men bizim maarifimizin
kozmopolit bir hâlde bulunmas›na ba¤layan Gökalp,
hiç flüphesiz Atatürk’ün ilham ald›¤› ayd›nlardan biri
olmufltur.10
Atatürk’ün bu yöndeki fikirleri onun etraf›ndaki
insanlara da tesir etmifltir. Atatürk’ün en yak›n›ndaki
insanlardan biri olan ‹smet ‹nönü’nün 1925’te Baflbakan olarak, Muallimler Birli¤i’nde ö¤retmenlere hitaben yapt›¤› konuflma, millî e¤itim konusunda çok net
ifadeler içermektedir.
“Millî maarif istiyoruz, bu ne demektir? Bunu
z›dd› ile daha çok anlar›z. Bunun z›dd› dinî terbiye
ya da beynelmilel e¤itimdir. Siz ö¤retmenler, dinî ve
beynelmilel de¤il, millî e¤itim vereceksiniz. Dinî terbiyenin millî e¤itime sald›r› demek olmad›¤›n›, her iki
e¤itimin de kendi yollar›nda gerçekleflebilece¤ini görece¤iz. (...) Dinî e¤itim, bir bak›ma beynelmilel e¤itimdir. Bizim e¤itimimiz ise kendimizin olacak ve kendimiz için olacakt›r. Millî e¤itimde iki k›s›m düflünebiliriz: Siyasal ve vatansal. Bütün bu topraklara Türk
mahiyetini veren bir “Türk” var. Fakat bu millet henüz istedi¤imiz yekpâre millet manzaras›n› göstermiyor. E¤er bu nesil, bilinçle, ilmin ve hayat›n rehberli¤iyle bütün ömrünü vakfederek çal›fl›rsa siyasi Türk
milleti, kültürel, düflünsel ve sosyal tam ve olgun bir
Türk milleti olabilir. (...) Bir milliyet kütlesi içinde ayr› medeniyetler olamaz. Kendilerini baflka camialara
ba¤l› görenlere aç›kça teklif ediyoruz: Türk milliyetiyle beraber olsunlar. Fakat “konfedere” olmufl medeniyetler halinde de¤il, bir tek medeniyet halinde. Bu vatan iflte tek olan bu milletin ve bu milliyetindir. Bu siyaset vatan›n bütün hayat›d›r. Yaflayacaksak yekpâre
bir millet kütlesi olarak yaflayaca¤›z. ‹flte millî terbiye
dedi¤imiz sistemin genel hedefi.” 11
35
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
Cumhuriyetin ilân›ndan sonra yay›nlanan bütün ilk ö¤retmen okullar› müfredat programlar›nda milliyetçilik, en önemli biçimlendirici unsurlardan biri olmufltur. 1924 program›ndan sonra da, yeni yetiflecek ö¤retmenlerin milliyetçilik bilinciyle yetifltirilmesi ilkesi
benimsenmifl; böylece, özellikle Türkçe, tarih ve co¤rafya derslerinin “Türkiye ve Türklük
mihveri” etraf›nda ifllenmesi istenmifltir.
Cumhuriyet Döneminde, e¤itimin lokomotifi
durumundaki ö¤retmenlerin yetifltirilmesinde de millî
bir politika izlenmifltir. Cumhuriyetin ilân›ndan sonra
yay›nlanan bütün ilk ö¤retmen okullar› müfredat programlar›nda milliyetçilik, en önemli biçimlendirici unsurlardan biri olmufltur. 1924 program›ndan sonra da,
yeni yetiflecek ö¤retmenlerin milliyetçilik bilinciyle yetifltirilmesi ilkesi benimsenmifl; böylece, özellikle Türkçe, tarih ve co¤rafya derslerinin “Türkiye ve Türklük
mihveri” etraf›nda ifllenmesi istenmifltir. Zaman zaman
ö¤retmen okullar›na gönderilen genelgelerle, bu konunun üzerinde titizlikle durulmas› gerekti¤i hat›rlat›lm›fl; bu temel ilkeler, ortaö¤retim ö¤retmeni yetifltiren
kurumlardaki e¤itim ve ö¤retim faaliyetleri üzerinde
de belirleyici bir rol oynam›flt›r.12
Atatürk’ün ink›lâplar› gerçeklefltirme sürecinde
“dil” ve “tarih” en ehemmiyet verdi¤i konular aras›nda
yer alm›flt›r. Bilhassa tarih, Atatürk’ün gençli¤inden beri merak etti¤i, ilgilendi¤i ve hakk›nda pek çok eser
okudu¤u bir alan olmufltur. O, Türk tarihinin sahip oldu¤u zengin kültür ve medeniyetin ortaya ç›kar›lmas›13
ve bunun tüm dünyaya gösterilmesi gerekti¤ine inanmaktayd›. Ayn› zamanda tarihi, bir devletin ilerlemesi
için manevi bir destek olarak gören Atatürk’e göre Millî Mücadele sonras›nda Türk halk›n›n benli¤ini bulabilmesinde tarih, en önemli unsur olmufltur.
Atatürk’ün millî tarih konusunda büyük bir titizlikle durmas›n›n sebeplerinden biri de millî heyecan›n ancak millî tarih ve millî kültür ile güçlenece¤ine
inanmas›d›r. O, iktisadi ve siyasi istiklali için mücadele etti¤i milletini manevi istiklaline de kavuflturabilmek için tarih araflt›rmalar›na önem vermifltir.14 Bu
amaçla 15 Nisan 1931’de Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti
kurulmufltur.
Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti’nin tüzü¤ünün dördüncü maddesine göre, amaçlar› flöyle belirlenmifltir.15
36
1- Toplanarak bilimsel görüflmeler yapmak,
2- Türk tarihinin kaynaklar›n› araflt›r›p yay›nlamak,
3- Türk tarihini ayd›nlatmaya yarayacak belge
vb.yi sa¤lamak için gereken yerlere araflt›rma ve inceleme kurullar› göndermek,
4- Cemiyetin çal›flmalar›n›n ürünlerini her türlü
yollarla yay›nlamak.
Yukar›da yer alan hedefler do¤rultusunda ve yap›lan çal›flmalara paralel olarak okullardaki tarih programlar› de¤ifltirilmifltir. ‹nk›lâplar›n temel ilkelerinden
biri olan “milliyetçilik”, Cumhuriyet döneminde ders
programlar›nda dikkat çekici bir flekilde yer alm›flt›r.
Millîleflme e¤iliminin sonraki y›llarda, her seviyedeki
okullar›n programlar›nda gittikçe belirginleflti¤i görülür.16 2 Temmuz 1932’de Ankara’da tarihçilerin kat›ld›¤› ilk “Türk Tarih Kongresi” ni toplayan “Türk Tarihi
Tetkik Cemiyeti”, 1935 y›l›nda “Türk Tarih Kurumu”
ad›n› alm›flt›r. Türk Tarih Tezi’nin tart›fl›ld›¤› bu ilk
kongrede ortaya ç›kan yeni tarih tezi flöyledir: “Türk
Milleti’nin tarihi flimdiye kadar yaz›ld›¤› gibi yaln›z
Osmanl› Tarihi’nden ibaret de¤ildir. Türk’ün Tarihi
çok daha eskidir ve temasta bulundu¤u milletlerin
medeniyetleri üzerine tesir etmifltir.”17
Tarih çal›flmalar› ile ilgili gereken giriflimlerde
bulunduktan sonra, Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti’ne
kardefl bir cemiyet kurmaya karar veren Atatürk, Harf
‹nk›lâb›’n›n da olumlu sonuçlar vermesi üzerine 12
Temmuz 1932’de Türk Dili Tetkik Cemiyeti kurdu.
26 Eylül 1932’de ‹stanbul’da Dolmabahçe Saray›’nda toplanan 1. Türk Dil Kurultay›’n›n amac›, “Türk
dilinin güzelli¤ini meydana ç›karmak, onu dünya dilleri aras›nda de¤erine yarafl›r güzelli¤e erifltirmek” olarak belirlenmifltir. 1934’teki II. Kurultay’dan sonra ad›
Türk Dili Araflt›rma Kurumu’na daha sonra Türk Dil
Kurumu’na çevrilen bu kurum, dilimizin yabanc› etki-
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
lerden kurtar›lmas› konusunda önemli çal›flmalar yapm›flt›r.18
M. Kemal Pafla, Türk Dilindeki gerekli geliflmenin önemini 1932’deki flu konuflmas› ile ifade etmektedir:
“Millî Kültürün her 盤›rda aç›larak yükselmesini Türk Cumhuriyeti’nin temel dile¤i olarak temin
edece¤iz. Türk Dili’nin kendi benli¤ine, asl›ndaki güzellik ve zenginli¤ine kavuflmas› için, bütün devlet teflkilât›m›z›n dikkatli, alâkal› olmas›n› isteriz.”19
Atatürk 1 Kas›m 1936’da yapt›¤› konuflmas›nda
bu kardefl iki kurumun çal›flmalar›na atfen, “Bafllar›nda k›ymetli Maarif Vekilimiz bulunan Türk Tarih Kurumu ile Türk Dil Kurumu’nun her gün yeni hakikat
ufuklar› açan, ciddi ve devaml› mesaisini takdirle yadetmek isterim. Bu iki ulusal kurumun, tarihimizin ve
dilimizin, karanl›klar içinde unutulmufl derinliklerini, dünya kültüründeki anal›klar›n›, reddolunmaz ilmî belgelerle ortaya koydukça, yaln›z Türk milleti için
de¤il ve fakat bütün ilim âlemi için, dikkat ve uyan›fla yol açan, kutsal bir vazife yapmakta olduklar›n›
emniyetle söyleyebilirim.”20 diyerek bu kurumlar›n
Türk milleti için ehemmiyetini bir kez daha gözler
önüne sermifltir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin milî kimli¤ini bulmas›
nokta-i nazar›nda büyük önem arzeden bu iki kurumun çal›flmalar› zamanla semerelerini vermeye bafllam›fl ve meclis kürsüsünden de bu çal›flmalar takdirle
an›lm›flt›r. Atatürk’ün vefat›ndan sadece dokuz gün önce, 1 Kas›m 1938’de TBMM aç›l›fl konuflmas›n› Atatürk
ad›na yapan Baflvekil Celal Bayar övgü dolu flu sözleri
söylemifltir:
“Türk Tarih ve Dil Kurumlar›’n›n çal›flmalar›
takdire lây›k k›ymet ve mahiyet arzetmektedir. Tarih
tezimizi reddedilmez delil ve vesikalarla ilim dünyas›na tan›tan Tarih Kurumu, memleketin muhtelif yerlerinde yeniden kaz›lar yapt›rm›fl ve beynelmilel toplant›lara muvaffakiyetle ifltirak ederek sundu¤u bildirilerle yabanc› uzmanlar›n ilgi ve takdirlerini kazanm›flt›r.
Dil Kurumu, en güzel ve en verimli bir ifl olarak; türlü ilimlere ait Türkçe terimleri haz›rlam›fl ve
böylelikle dilimiz, yabanc› dillerin etkisinden kurtulma yolunda esasl› ad›m›n› atm›flt›r.”21
ekim-kasım 2006
e¤itim
E¤itim konusundaki bir di¤er mesele olan yabanc› okullar, Atatürk’ün üzerinde hassasiyetle durdu¤u konulardan biri olmufltur.
Daha 1921 y›l› Anadolu bas›n›na yans›yan haberlerden, Hamdullah Suphi Bey’in Maarif Vekili oldu¤u dönemde birçok yabanc› ve az›nl›k okulun, “hainane” tutumlar› sebebiyle kapat›ld›¤›, iflgal alt›ndaki kent
ve kasabalarda Yunan güçlerinin ve Rum papazlar›n›n
propagandalara girifltikleri ve okullarda Yunanca ö¤retilmesine çaba gösterdikleri, Merzifon’daki Amerikan
Koleji’nin bir Türk ö¤retmeninin, Millî Hükümete baz›
ihbarlarda bulundu¤u için, okulun yabanc› ö¤retmenleri ve az›nl›k ö¤rencileri taraf›ndan flehit edildi¤i görülmektedir.22
Atatürk’ün bir Frans›zla (Maurice Pernot) yapt›¤› görüflmede; “Biz istiyoruz ki okullar›n›z kals›n.
Ancak oralardaki dinî propagandadan flüphe edebiliriz. Fakat Türkiye’de bizim okullar›m›z›n bile elde
edemedi¤i imtiyazlara yabanc› okullar›n malik olmas›n› kabul edemeyiz. Kurulufllar›n›z ayn› nitelikteki Türk kurulufllar›na konulmufl kanun ve düzenlere uydukça yerinde kalabilir.” diyerek yabanc› okullara karfl› dinî propaganda, dinî imtiyaz iste¤i ve kanunlara uymama noktas›nda duydu¤u flüpheyi ortaya
koymaktad›r. Nitekim bu görüflmeden üç y›l sonra
1927 y›l›nda Bursa Amerikan K›z Okulu’nda Müslüman üç k›z ö¤rencinin Hristiyan olmas› sonucu yabanc› okullar›n faaliyetleri hakk›ndaki flüphe daha da artm›fl ve bu okul kapat›lm›flt›r.2 Görüldü¤ü gibi yabanc›
okullar konusunu millî bir mesele olarak gören Atatürk, kanunlar ölçüsünce bu okullar›n varl›¤›na müsamaha gösterirken, memleket için zararl› faaliyetler
içinde bulunduklar›n› fark edince kapatmakta bir beis
görmemifltir.
Ça¤›n› aflan bir e¤itim anlay›fl›na sahip olan Atatürk, her alanda oldu¤u gibi bilimin, e¤itimde de bize
tek rehber olmas› gerekti¤i inanc›ndayd›. E¤itimimizin
milleti yükseltip ileriye götürecek, bilimsel esaslara dayal›, üretken, insan sevgisine ve fazilete önem veren,
ça¤dafl ve millî yap›m›za uygun olmas› düflüncesindeydi. Bunlardan hareketle yeni bir e¤itim felsefesi benimseyerek zor da olsa çok gerekli ad›mlar atm›flt›r. Onun,
e¤itim konusunda gösterdi¤i hassasiyet ve bu yönde
yapt›¤› çal›flmalar, bizi günümüzde onun ilkeleri do¤rultusunda hareket etmeye sevketmelidir. Bugün, ismi-
37
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
nin önünde “millî” kelimesi olan iki bakanl›ktan biri olma ayr›cal›¤›n› ve sorumlulu¤unu tafl›yan Millî E¤itim
Bakanl›¤›n›n amac› da, Atatürk’ün istedi¤i flekilde, bilimsel, ça¤dafl, millî bir e¤itimle yeni nesilleri yetifltirmek olmal›d›r. Ancak bu sayede milletimizin geliflme
ve yükselmesi mümkün olacakt›r.
_______________
1
Öyle ki Atatürk, Baflkumandanl›k Meydan Savafl›’n›n
Dumlup›nar’daki kutlama töreninde kendisine sorulan,
“Cumhurbaflkan› olmasayd›n›z ne olmak isterdiniz?” sorusunu, “Milli e¤itimin bafl›na geçmek isterdim” diyerek cevaplam›flt›r. Toktam›fl Atefl, Türk Devrim Tarihi, ‹stanbul Bilgi
Üniversitesi Yay›nlar›, ‹stanbul, 2002, s.186.
2
Ensar Aslan, Atatürkçü Düflünce Sisteminde
Türk E¤itimi, D.Ü Atatürk Araflt›rma Merkezi Yay. Diyarbak›r, 1989, s. 28.
3
Mustafa Ergün, Atatürk Devri Türk E¤itimi, Ocak
Yay›nlar›, Ankara, 1997, s. 16, Yahya Akyüz, Türk E¤itim
Tarihi, Pegem A Yay›nc›l›k, Ankara, 2004, s. 293.
4
Necdet Sakao¤lu, Osmanl›’dan Günümüze E¤itim Tarihi, ‹stanbul Bilgi Üniversitesi Yay›nlar›, ‹stanbul
2003, s. 162 Kongrede kad›n ve erkek ö¤retmenlerin birarada bulunmas› TBMM’de medreseli grubun elefltirilerine yol
açm›flt›r. Akyüz, a.g.e, s. 292,293.
5
Hâkimiyet-i Milliye gazetesi, Kongrenin aç›l›fl›na
uzun bir baflyaz› ay›rm›fl ve daha önce iki ‹nönü savafl›n› ve
bafllamak üzere olan Sakarya savafl›n› kastederek; “Mustafa
Kemal Pafla, üçüncü Yunan taarruzunun en ateflli zaman›nda muallimler ordusunun gelecek vazifesiyle meflgul bulunuyor. Bu asil ve yüce örnek Türk tarihinin benzeri ender
bulunan k›ymetli hat›ralar›ndan biri olacakt›r” demektedir.
Akyüz, a.g.e, s. 292.
6
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Türk Tarih Kurumu Bas›mevi, Ankara, 1997, C. I, s.246.
7
Refik Turan, Mustafa Safran, Semih Yalç›n, Atatürk
‹lkeleri ve ‹nk›lâp Tarihi, Siyasal Kitabevi, Ankara, 1994, s.
263.
8
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. II, s. 206.
9
Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi, Eser Matbaas›,
1977, C.5, s.1650,1651.
10
Yahya Akyüz, Türk E¤itim Tarihi, Pegem A Yay›nc›l›k, Ankara, 2004, s. 283.
11
Necdet Sakao¤lu, a.g.e, s. 172, Ergin, a.g.e, C.5, s.
1651, 1652.
12
Cemil Öztürk, Atatürk Devri Ö¤retmen Yetifltirme Politikas›, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1996, s. 250, Ayr›ca bkz. Ergün, a.g.e, s. 99-100.
38
Cumhuriyet’e kadar Türkiye’de tarih e¤itiminde ‹slam Tarihi ve Osmanl› Tarihi esas al›nm›flt›r. Fakat yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihini Türk milleti ile temellendirmek gerekmekteydi. Bunun için de Türklerin tarihinin
çok daha eskilere dayand›¤›n› ispat ederek yeni bir tarih anlay›fl› oluflturulmaya çal›fl›lm›flt›r. Ergün, a.g.e, s.156.
14
Mehmet Saray, Atatürk’ün Millî Tarih ve Millî Kültür fiuurunu Gelifltirme Çal›flmalar›, Türk Dili, Temmuz
2006, s.38.
15
Atefl, a.g.e, s. 192.
16
Programlardaki uygulamalar hakk›nda ayr›nt›l› bilgi
için bkz. Osman Kafadar, Türk E¤itim Düflüncesinde Bat›l›laflma, Vadi Yay. Ankara, 1997, s. 155 ve sonras›.
17
Turan vd, a.g.e, s.266.
18
Atefl, a.g.e, s. 192, 193, Türk Dil Kurultaylar› hakk›nda bilgi için bkz. Ergin, a.g.e, .5, s. 2024, 2025.
19
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. I, s. 390.
20
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. I, s. 405, 406.
21
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. I, s. 429.
22
Sakao¤lu, a.g.e, s. 162.
23
Az›nl›k okullar› hakk›nda genifl bilgi için bkz. M. Hidayet Vahapo¤lu, Osmanl›dan Günümüze Az›nl›k ve Yabanc› Okullar, MEB Yay. ‹stanbul, 2005, s. 213, 214.
13
KAYNAKÇA
AKYÜZ, Yahya, Türk E¤itim Tarihi, Pegem A Yay.,
Ankara, 2004, s. 293.
ASLAN, Aslan, Atatürkçü Düflünce Sisteminde
Türk E¤itimi, D.Ü Atatürk Araflt›rma Merkezi Yay. Diyarbak›r, 1989, s. 28.
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Türk Tarih Kurumu Bas›mevi, Ankara, 1997.
ATEfi, Toktam›fl, Türk Devrim Tarihi, ‹stanbul Bilgi
Üniversitesi Yay., ‹stanbul, 2002.
ERG‹N, Osman, Türk Maarif Tarihi, Eser Matbaas›,
1977, C.5.
ERGÜN, Mustafa, Atatürk Devri Türk E¤itimi,
Ocak Yay., Ankara, 1997.
KAFADAR, Osman, Türk E¤itim Düflüncesinde Bat›l›laflma, Vadi Yay. Ankara, 1997.
ÖZTÜRK, Cemil, Atatürk Devri Ö¤retmen Yetifltirme Politikas›, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1996, s. 250.
SAKAO⁄LU, Necdet, Osmanl›’dan Günümüze E¤itim Tarihi, ‹stanbul Bilgi Üniversitesi Yay., ‹stanbul 2003.
SARAY, Mehmet, Atatürk’ün Millî Tarih ve Millî Kültür fiuurunu Gelifltirme Çal›flmalar›, Türk Dili, Temmuz 2006.
TURAN, Refik, Mustafa Safran, Semih Yalç›n, Atatürk
‹lkeleri ve ‹nk›lâp Tarihi, Siyasal Kitabevi, Ankara, 1994.
VAHAPO⁄LU, M. Hidayet, Osmanl›dan Günümüze
Az›nl›k ve Yabanc› Okullar, MEB Yay. ‹stanbul, 2005.
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
Prof. Dr. Yahya Akyüz ile
ATATÜRK VE E⁄‹T‹M ÜZER‹NE
SÖYLEfi‹: D‹NÇER Efi‹TG‹N • HAKKI USLU
- Say›n hocam, Atatürk’ün ad›n› e¤itimle yan
yana getirince, bu nas›l bir ça¤r›fl›m yapar? ‹sterseniz önce bu ça¤r›fl›m›n izlerini sürerek bafllayal›m...
- Atatürk ve e¤itim deyince, öncelikli olarak onun
e¤itim reformunu konuflmal›y›z. Atatürk’ün hem millî hem
de evrensel yönü için en güzel örnek onun “e¤itim reformu”dur. Atatürk, Türkiye Cumhuriyetini kurduktan sonra,
engin birikimi ve gözlemleri sonucu, öncelikle bir e¤itim
reformu yap›lmas› gerekti¤ine inanm›fl ve bunu gerçeklefltirerek uygulamaya koymufltur.
- Bu e¤itim reformunun dayanaklar›na ve haz›rl›k sürecine iliflkin neler söylemek istersiniz?
- Atatürk’ün e¤itim reformunun kökenleri ve oluflma
süreci dört bafll›k alt›nda ele al›nabilir. Bu bafll›klar› ‘onun
yetiflti¤i ortam’, ‘askerlik mesle¤inin ona kazand›rd›klar›’,
‘devlet kuruculu¤u ve devlet baflkanl›¤›’ ve sonuncu olarak
da ‘e¤itimci kiflili¤i’ olarak s›ralayabiliriz.
- Mustafa Kemal Atatürk’ün yetiflme flartlar›n›n, kiflili¤inin ve e¤itim düflüncesinin oluflumuna
katk›lar› nelerdir?
- Atatürk’ün e¤itim düflüncesinin baz› önemli kökenlerini onun yetiflti¤i, baflka deyiflle çocukluk ve ilk
ekim-kasım 2006
39
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
gençlik dönemlerini geçirdi¤i ortamda aramak gerekir.
Onun yetiflti¤i ortam bu yönüyle üç bafll›k alt›nda incelenebilir: ‘e¤itim ortam›’, ‘sosyal ve siyasî ortam’ ve ‘fikrî ortam’.
Atatürk, “çocuklu¤uma dair ilk hat›rlad›¤›m
fley mektebe gitmek meselesine aittir” der. ‹lk çocukluk
an›s› e¤itimi ile ilgili oldu¤una göre, bunu hayat› boyunca düflündü¤ü, bu an›dan etkilendi¤i söylenebilir.
Atatürk ö¤rencilik hayat›nda birbirine z›t e¤itim yöntemlerini bizzat yaflayarak görmüfltür. Bunlar bask›ya
dayanan, nakilci, ezberci yöntemlerin yan›nda k›smen
serbestiye, deneye, akla dayanan yöntemlerdir. Böylece o, bizzat kendi flahs›nda, Türk çocuklar›n›n, gençlerinin geçen yüzy›lda nas›l yetifltirildiklerini ve bunun
ne gibi sonuçlar verdi¤ini gözlemifl, incelemifltir.
Sosyal ve siyasal ortam aç›s›ndan Atatürk’ün çocukluk ve gençlik y›llar› Osmanl› Devleti’nin son ve en
buhranl›, en çalkant›l› dönemlerine rastlar. Üstelik o,
bu ça¤lar›n› bir kazan gibi kaynayan Balkanlar’da, sonra ‹stanbul ve ülkenin çeflitli yerlerinde geçirmifl, y›k›l-
40
makta olan devletin çöküfl sebeplerini ve kurtar›lma
yollar›n› düflünme f›rsat› bulmufltur. Gerçekten Atatürk, çocukluk ve gençlik y›llar›nda, içinde bulundu¤u
sosyal ve siyasal ortam› dikkatle gözlemifl, Türk ve
dünya tarihini iyi ö¤renerek, bu ortam›n gerçekçi bir
de¤erlendirmesini yapm›fl, bundan dersler ç›karm›flt›r.
fiöyle ki; toplumdaki bafll›ca e¤itim kurumlar› olan
medreseler ve s›byan mektepleri 17. yüzy›ldan beri
yaln›zca din ve Arap kültürü veren okullar hâline dönüflmüfl, yeniliklere cephe al›p tafllaflm›fllard›. Baz›
medreseliler çeflitli yeniliklere karfl› ç›km›fl, Tanzimat
döneminde bafllayan e¤itimde yenileflme hareketlerini
engellemeye çal›flm›flt›. Atatürk, Osmanl›larda yabanc›
okullar›n istedikleri gibi at oynatt›klar›n›, az›nl›klar›n
e¤itim yoluyla iktisaden güçlenip siyasî bak›mdan bilinçlendiklerini ve devleti y›kmaya yöneldiklerini gözlemiflti. Atatürk, sadece Türklerin amaçs›z, etkisiz, c›l›z,
anlams›z, köksüz bir e¤itimin çarklar› içinde bocalad›klar› ve millî benliklerinden habersiz yetifltirildikleri
için kendi öz yurtlar›nda esarete sürüklendiklerini görmüfltü.
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
Fikrî ortam aç›s›ndan ayn› döneme bakt›¤›m›zda, Tanzimat döneminin fikrî ve e¤itimsel ortam›nda
baz› çeliflkiler bulunmakla beraber, e¤itim, Devleti felâkete gidiflten kurtaracak en önemli araçlardan biri
olarak görülmeye bafllanm›fl ve bu teflhis o zamandan
beri her dönemde de¤erini korumufltur. Düflünürler ve
e¤itimcilerimiz bu fikri ifllemifllerdir. Mutlak›yet döneminde fikrî ortamda -bask›lar nedeniyle- bir k›s›rlaflma
görülür. Ancak, Atatürk, çocukluk ve gençli¤inde, Tanzimat döneminde ortaya ç›kan bu temel görüflten ve
çeflitli yeni fikirlerden (Nam›k Kemal ve baflkalar›n›n)
yararlanm›flt›r.
- Atatürk’ün yetiflti¤i ortam genel hatlar›yla böylece ortaya ç›km›fl oluyor. Ald›¤› askerlik
e¤itiminin ve daha sonra da askerlik mesle¤indeki tecrübesinin e¤itim alan›ndaki reformlara
yans›malar›n› nas›l de¤erlendirirsiniz?
- Atatürk, kesintisiz bir askerî ö¤renimden sonra, çeflitli cephelerde savafl deneyimleri kazanm›fl, ülkeyi görevi nedeniyle gezmifl, üstlerini ve astlar›n›,
halk çocuklar›n› yani erleri tan›m›flt›r. Atatürk’ün e¤itim reformu ve çeflitli alanlardaki görüfllerinin temelinde ona askerlik mesle¤inin bu yolla kazand›rd›¤› baz›
temel gözlemleri ve dersleri de görüyoruz.
Çok önemli bir örnek olarak Balkan Savafllar›n›
ekim-kasım 2006
e¤itim
(1912-1913) verelim. Balkan yenilgileri ve felâketleri
Osmanl› ayd›nlar›n›n düflünce yap›s›nda bir dönüm
noktas› olmufltur. Ayd›nlar bu yenilgi ve felâketlerin
nedenlerini araflt›rm›fl, ac›mas›zca özelefltirilerde bulunmufllar, toplumsal sorunlarla daha derinden ilgilenmeye bafllam›fllard›r.
Subaylarda da ayn› zihniyet de¤iflikli¤ini görüyoruz. Örne¤in, Binbafl› Nuri Conker, Nisan 1914’te yay›nlad›¤› Zabit ve Kumandan bafll›kl› kitab›nda, Balkan yenilgilerinin askerî e¤itimimiz ve askerlik ruhu ile
ilgili nedenlerini araflt›r›r. Arkadafl›n›n bu eserini okuyup be¤enen ve onu tamamlay›c› nitelikte Zabit ve Kumandan ile Hasbihâl bafll›kl› bir kitap yay›nlayan
(1918) Yarbay Mustafa Kemal de askerî e¤itimdeki eksiklerimiz, vatan sevgisi, görev duygusu ile ilgili yetersizliklerimiz, hatta annelerin çocuklar›na daha beflikte
iken söyleyecekleri ninnilerin e¤itimsel de¤eri üzerinde durur. Onun bu konuda bafll›ca görüfllerini flöyle
özetlemek mümkündür:
Askerî okullarda subaylar›m›za ruh ve bilim gücü üstünlü¤ü kazand›rma yeterince önemsenmemifltir.
“Harp Okulu’ndaki ö¤retim, subayl›¤›n temel görevlerini subay›n ruhuna sokacak derecede etkili de¤ildi.”
Ancak, Atatürk’e göre, daha iyi bir askerî e¤itim ö¤retim verilseydi bile yeterli olmayacakt›, çünkü gerçek
41
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
askerî bilgiyi verecek as›l okul, birliklerdir, yani uygulamad›r.
lâplar›n› hep bu sab›rl›, ikna edici, güven verici, bilgili
“ö¤retmenli¤i” sayesinde baflarm›flt›r.
- Atatürk’ün askerî kiflili¤inin yan› s›ra ayn› zamanda devlet adam› kiflili¤inin de e¤itim reformlar›nda önemli bir rolü vard›r; biraz da bu
aç›dan bakman›z› istesek...
Günümüzün e¤itim bilimcileri, ö¤retmenli¤in
ve e¤itimcili¤in, k›smen do¤ufltan getirilen (Tanr› vergisi) baz› özelliklere, k›smen de sonradan ö¤renme ile
kazan›lan bilgilere sahip olmay› gerektiren bir sanat,
teknik ve bilim oldu¤unu söylerler. Bu aç›dan bakt›¤›m›zda, Atatürk’ün tam bir ö¤retmen ve e¤itimci özelliklerini tafl›d›¤›n› görüyoruz. O’nun, “as›l kiflili¤ini” ö¤retmenlik olarak de¤erlendirmesi bu bak›mdan yerindedir.
- Elbette... Türk milleti, Atatürk’ün önderli¤inde
ba¤›ms›zl›k mücadelesine giriflirken ve Cumhuriyeti
kurarken, gençli¤in bundan sonra hangi ilkelere,
amaçlara, hangi e¤itim felsefesi ve dünya görüflüne göre yetifltirilmesi gerekti¤inin öncelikle belirlenmesi çok
önem tafl›yordu. E¤itim art›k, süregelen, denenmifl, de¤ersizli¤i hatta zararlar› kan›tlanm›fl bir felsefe ve dünya görüflüne göre yap›lamazd›. Türk milletini ileri götürecek, insanc›l, ak›lc›, yeni bir e¤itime ihtiyaç vard›.
Bu e¤itimin temel ilkelerini de Atatürk’ün belirlemesi
çok do¤ald›. Çünkü o, hem geçmiflten ç›kan dersleri
çok iyi biliyordu, hem de flimdi yeni Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucusu ve baflkan› idi.
Atatürk, böylece, ilk e¤itim bilimcimiz olan Farabi’nin (870-950) bir görüflü do¤rultusunda davran›yordu: Farabi, devlet baflkan›n›n milletinin e¤itimcisi
olmas› gerekti¤ini, onun ö¤renme ve ö¤retmeyi sevmesini, her fleyi kolayca ö¤retmeyi bilmesi gerekti¤ini
söylemiflti. ‹flte Atatürk, tarihimizde pek çok yöneticinin ihmal etti¤i bu e¤itimcilik görevini en iyi biçimde
üstlenmifl, daha sonraki devlet adamlar›na da izlemeleri gereken bir örnek olmufltur. Bu konuda, çok anlaml› bir olay vard›r ve bizi son derece güzel ayd›nlatmaktad›r:
Atatürk 1936’larda ‹stanbul’da Florya köflkündeki toplant›lardan birinde genç flair Behçet Kemal Ça¤lar’a dönerek, “sen çabuk fliir yazars›n, flu odaya çekil,
bende hangi nitelikleri görüyorsan hepsini anlatan bir
fliir yaz” emrini verdi. ‹stenileni yapan flair yar›m saat
sonra uzun bir fliirle geldi ve dizelerini okudu. Atatürk’ün yi¤itli¤i, zaferleri, devrimleri bir bir dile getirilmiflti. Fakat Atatürk, “Olmam›fl!” dedi. “Benim as›l bir
niteli¤im var ki onu hiç yazmam›fls›n.” Herkes flafl›rm›flt›. Bu yaz›lmayan niteli¤i ne olabilirdi? Dinleyenleri fazla bekletmeden Atatürk, “Benim as›l kiflili¤im ö¤retmenli¤imdir” dedi. “Ben milletimin ö¤retmeniyim,
bunu yazmam›fls›n!”
Atatürk, gerçekten, Kurtulufl Savafl›’n› ve ink›-
42
- Yeri gelmiflken, Atatürk’ün ö¤retmen ve
e¤itimci kiflili¤ini belirleyen temel özelliklere k›saca de¤inmek ister misiniz?
- Her biri üzerinde uzun uzun durulmas› mümkün olan bu özelliklerden baz›lar›n› birer cümleyle hat›rlatmak isterim: Atatürk, “Baflö¤retmen” unvan›n› alarak (24 Kas›m 1928), elinde tebeflir, kara tahta bafl›nda
ve halk›n içinde, halka okuma yazma ve çeflitli bilgiler
ö¤retmeye giriflmifltir. Ö¤retmenlere çok de¤er vermifl,
her f›rsatta okullar› gezmifl, s›n›flara, derslere girmifltir.
E¤itimde çocukluk döneminin önemine dikkat çekmifl,
ders kitaplar› yazm›fl, eski e¤itim terimlerinin yerine
çok aç›k ve sade Türkçe terimler bulmufltur. Her yerde
ve her zaman e¤itim ve ö¤retimde bulunma amac›n›
gütmüfltür. Kolay ve ak›lda kal›c› bir ö¤retim uygulam›fl, bunu yaparken, karfl›s›ndaki hedef kifli veya toplulu¤un yafl, meslek, sosyal durum vb. gibi özelliklerini göz önünde tutarak davranm›flt›r. Mesela bu konuda
15 Eylül 1928’de Sinop’ta arabac› Bekir A¤aya yeni
harfleri ö¤retirken önce At ve Ot kelimelerini ö¤retmesi çok önemli bir olayd›r.
Atatürk, çok aç›k, anlafl›l›r ve inand›r›c› konuflur; gerekti¤inde araç gereç kullan›r, krokiler vs. çizerdi. Ö¤retim ve e¤itim yöntemi olarak, takdir, teflvik,
uyar›, elefltiri ve kesin isteklerde bulunmay› yerli yerinde ve beraberce uygulard›. Çok okur ve okuduklar›n›
çevresindekilerle tart›flarak ö¤rendiklerinden toplumun da yararlanmas›na özen gösterirdi.
- Art›k e¤itim reformlar›ndan söz edebiliriz. Tevhid-i Tedrisat Kanunundan bafllasak...
- 1924 tarihli Tevhid-i Tedrisat Kanununu ele almadan önce, Tevhid-i Tedrisata götüren tarihî süreci
k›saca gözden geçirmek uygun olur.
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
Osmanl› Devletinde
1776’lardan itibaren Bat› örne¤ine göre askerî okullar
ve Tanzimat (1839) y›llar›ndan itibaren de yine Bat›l›
sivil ö¤retimden ilham al›narak Rüfldiye, ‹dadî, Sultanî gibi ortaö¤retim ve iptidaî
gibi ilkö¤retim kurumlar›
aç›lmaya bafllanm›fl, Darülfünun kurulmufltur. Maarif
Nezaretine ba¤l› bu yeni
mekteplerin yan›nda Meflihata, fier’iye ve Evkaf Nezaretine ba¤l› medreseler ve
s›byan mektepleri de varl›klar›n›, etkilerini sürdürmüfllerdir.
Yeni aç›lan mekteplere, onlar› medrese ve s›byan mekteplerinden ay›rmak için bazen Tanzimat
mektepleri, Maarif mektepleri de denir. Buralarda yeni
baz› derslerin yan›nda Arapça, din dersleri de yer al›yor,
ö¤rencilere zorunlu olarak
ibadetler de yapt›r›l›yordu. Fakat buna ra¤men medrese zihniyeti onlar› benimsememiflti ve her f›rsatta onlara tepki gösteriyordu.
Bir taraftan da az›nl›k ve yabanc› okullar›, denetimden uzak, ahtapot gibi ülkede yay›l›yor, istedikleri
gibi davran›yorlard›.
1868’de kurulan Galatasaray Lisesi’nin ilk y›llar›nda bu okulda yöneticilik yapan de Salve ad›nda bir
Frans›z e¤itimci, 1874 tarihli bir yaz›s›nda flu gözlemde
bulunur:
“Avrupa’n›n hiçbir baflkentinde ayn› flehir halk›n› oluflturan çeflitli gruplar, ‹stanbul’daki kadar birbirlerinden b›çakla kesilmifl gibi z›t özellikler tafl›maz. E¤itim her ülkede çocuklar› ve gençleri ortak kurumlarda
toplay›p, onlar›n fikir ufuklar›n› geniflleterek, aralar›nda yavafl yavafl birlik ve kardefllik ba¤lar› kurarken, burada e¤itim, flimdiye kadar daha ziyade her türlü yak›nlaflmadan uzaklaflt›rmaya yönelmifltir. Çünkü her top-
ekim-kasım 2006
lum, paras› ile kendi okullar›n› kuruyor ve e¤itim kendi ana dilleri ile veriliyor, böylece dinî geleneklerin ve
siyasî art niyetlerin sürüp gitmesine çal›fl›l›yor.”
Deniliyor ki Osmanl›da devletin resmî okullar›,
medreseler, az›nl›k ve yabanc› okullar› vard› ve bunlar üç ayr› tip insan yetifltiriyorlard›. Bu do¤ru olsa da
eksik bir belirlemedir.
Gerçek flöyle görünüyor: Osmanl›da medreseler, s›byan mektepleri, tekke ve tarikat e¤itimi, cami
dersleri, enderun mektebi, askerî okullar, Tanzimat’tan
sonra aç›lan sivil okullar, az›nl›k okullar›, yabanc›
okullar, baz› edip ve bilginlerin özel dersleri, ahi ve esnaf örgütlerinin verdikleri genel ve ahlâkî e¤itim gibi
en az on bir tür insan yetifltiren kurum ve uygulama
vard›. Bu kurumlar millî bir amaç gütmüyor, birbirlerine z›t görüfllü insanlar yetifltirip gidiyorlard›. Osmanl›
döneminde Ziya Gökalp ve baflka ayd›nlarca bu durumun büyük sak›ncalar› farkedilmifl ve ö¤retimin birlefltirilmesi gerekti¤i düflünülerek baz› görüfller ileri sürül-
43
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
müfltür. Ancak bu konuda çözüm bulunamam›flt›r. Bu
sorun millî bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti’nde sürüp gidemezdi. Ö¤retim birli¤i mutlaka sa¤lanmal›yd›.
Bu amaçla 3 Mart 1924’te 430 say›l› Tevhid-i Tedrisat
Kanunu ç›kar›ld›.
- Bu kanunla getirilen düzenlemeleri k›saca özetleyebilir misiniz?
- “Ö¤retimlerin birlefltirilmesi” anlam›na gelen
bu kanunla öncelikle, ülkedeki tüm bilim ve ö¤retim
kurumlar›, fier’iye ve Evkaf Vekâleti ya da özel vak›flar›nca idare edilen tüm medrese ve mektepler Maarif
Vekâletine ba¤lanm›flt›r. fier’iye ve Evkaf Vekâleti bütçesinde mekteplere ve medreselere ayr›lan paran›n,
Maarif bütçesine devredilmesi öngörülmüfl ayr›ca Maarif Vekâleti yüksek din uzmanlar› yetifltirmek için Darülfünunda bir ‹lahiyat Fakültesi, imam ve hatip yetifltirmek için de ayr› mektepler açmay› kararlaflt›rm›flt›r.
K›saca özetlemeye çal›flt›¤›m Tevhid-i Tedrisat Kanunu
e¤itimimize flu yenilikleri, flu de¤ifliklikleri getirmifl olmaktad›r: Tüm e¤itim ve ö¤retim kurumlar› Millî E¤itim
Bakanl›¤›na ba¤lanmakla e¤itim ifllerinin tek elden yürütülmesi mümkün olmufltur. Fakat askerî okullar
1925’te tekrar Millî Savunma Bakanl›¤›na ba¤lanm›flt›r.
Türk e¤itim tarihinde en uzun süre yaflam›fl ö¤retim kurumlar› olan medreseler kapat›lm›flt›r. Bu kapatma E¤itim Bakan› Vas›f Ç›nar’›n 11 Mart 1924 tarihli
bir genelgesi ile gerçekleflmifltir. O s›rada mevcut 16
bin kadar medrese ö¤rencisi, bulunduklar› yerlerin ilk,
44
ortaokul, lise ve ö¤retmen okullar›na aktar›lm›fl, hocalar›n›n da isterlerse okullarda din dersi ö¤retmenliklerine atanabilecekleri belirtilmifltir.
Yine bu kanunun bir uzant›s› olarak ‹mam ve
Hatip Mektepleri de 6 y›l sonra kapanm›fl ve e¤itimde
laiklik ilkesine do¤ru önemli bir ad›m at›lm›flt›r. ‹lahiyat Fakültesi de 1933 Üniversite Reformunda, Edebiyat
Fakültesine ba¤l› bir araflt›rma enstitüsüne dönüfltürülmüfltür. ‹lk ve orta ö¤retimde Din derslerinin saatleri
azalt›lm›fl, bu dersler bir süre sonra tümüyle kald›r›lm›flt›r.
- Say›n hocam, bu kanunun yan› s›ra e¤itimin millîlefltirilmesi için Atatürk’ün di¤er çal›flmalar›ndan bahseder misiniz?
- Bu konuda en çarp›c› örnek, 15 Temmuz
1921’de Ankara’da toplanan Maarif Kongresi’dir. Bu
kongre yurdun her taraf›ndan gelen iki yüz elliden fazla erkek ve kad›n ö¤retmeni bir araya getirmifltir.
Kongreyi Mustafa Kemal, cepheden gelerek açm›fl ve
çok önemli bir aç›fl konuflmas› yapm›flt›r. Mustafa Kemal bu konuflmas›nda Kongreden “Türkiye’nin millî
e¤itimini kurmas›n› ister” ve kendisi de millî e¤itimi
flöyle aç›klar: “fiimdiye kadar takip olunan tahsil ve
terbiye usûllerinin (yöntemlerinin) milletimizin gerileme tarihinde en mühim bir âmil (etkili sebep) oldu¤u kanaatindeyim. Onun için bir millî e¤itim program›ndan bahsederken, eski devrin bat›l inançlar›ndan
ve do¤ufltan sahip oldu¤umuz özelliklerle hiç ilgisi ol-
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
mayan yabanc› fikirlerden, Do¤u’dan ve Bat›’dan gelebilen tüm etkilerden tamamen uzak, millî ve tarihî
özelli¤imizle uyumlu bir kültür anl›yorum.”
Mart 1923’te Konya gençlerine hitaben yapt›¤›
konuflma da “millî e¤itimin” ne oldu¤unu anlamam›za
›fl›k tutar:
“Ayd›nlar›m›z, ‘milletimizi en mutlu millet yapal›m’derler: ‘Baflka milletler nas›l olmuflsa onu da
aynen öyle yapal›m’ derler. Lâkin düflünmeliyiz ki,
böyle bir görüfl hiç bir devirde baflar›l› olmufl de¤ildir.
Bir millet için mutluluk olan birfley di¤er millet için
felâket olabilir. Ayni sebep ve flartlar birini mutlu etti¤i halde di¤erini mutsuz edebilir. Onun için bu millete gidece¤i yolu gösterirken dünyan›n her türlü ilminden, bulufllar›ndan, ilerlemelerinden yararlanal›m.
Lâkin unutmayal›m ki, as›l temeli kendi içimizden ç›karmak zorunday›z.”
- Atatürk millî bir e¤itimden bahsederken
kuflkusuz e¤itimin evrensel ilkelerini de gözönünde tutuyordu. Bu evrensel ilkelerden bahsetsek...
- Atatürk’ün inanc›na göre Türk milletinin sosyal, ekonomik, bilimsel ve e¤itimsel aç›dan ça¤dafl bir
ulus olmas› gerekiyordu. Bu da ancak devlet yönetiminde ve e¤itimde laikli¤in ve bilimin esas al›nmas› ile
mümkün olabilirdi.
Atatürk bilimin her alanda oldu¤u gibi e¤itimde
de bize tek rehber olmas› gerekti¤ini söylemifltir. Bu
aç›dan da e¤itim tarihimizde yepyeni bir 盤›r açm›flt›r.
Az önce söylemifl olduklar›m› tekrar etmek istemiyorum. Ancak 29 Ekim 1933’teki Onuncu Y›l Söylevi’nden bir cümlesini eklemeden geçemeyece¤im. Bu
cümle sordu¤unuz sorunun özlü bir cevab›n› teflkil
eder: “Türk milletinin yürümekte oldu¤u ilerleme ve
medeniyet yolunda elinde ve kafas›nda tuttu¤u meflale, müspet bilimdir.”
- Atatürk, hayatta baflar›l› olmak ve toplumu ça¤dafl uygarl›k düzeyinin üstüne ç›karmakta e¤itime ne gibi görevler yüklüyor?
- Atatürk, Osmanl›lar›n gerilemesinin ve Osmanl› ülkesinin “yabanc›lar›n sömürgesinden baflka bir
fley olmamas›n›n nedeni olarak özellikle memurculuk
zihniyetini ve pasif insan yetifltirme anlay›fl›n› görür.
ekim-kasım 2006
e¤itim
Bu nedenle o, memur olmaya afl›r› düflkünlü¤ü ortadan kald›rmaya çal›flm›fl, yeni ve aktif bir insan tipi yetifltirmeyi hedef göstermifltir. Ona göre bilgi, bir süs,
zevk ya da bask› arac› de¤il, hayatta baflar›y› sa¤layan,
kullan›labilir bir “araç” olmal›, her ö¤retim düzeyinde,
“iktisadî hayatta” etkili olacak “uygulamal› bilgiler” kazand›r›lmal›d›r.
Atatürk, fiubat 1923’te ‹zmir’de toplanan Türkiye ‹ktisat Kongresinde de bu konu üzerinde önemle
durur. O, “kanaat tükenmez bir hazinedir” fleklindeki
toplumdaki yayg›n deyiflin yanl›fl yorumlanarak ülkeye
büyük “kötülük” edildi¤ini, oysa amac›n, “ülkenin bay›nd›rl›¤›, ulusun refah ve zenginli¤i olmas› gerekti¤ini” vurgular ve der ki: “Çocuklar›m›za o flekilde e¤itim,
ö¤retim, bilim ve irfan vermeliyiz ki, ticaret, tar›m,
sanat alanlar›nda yararl›, etkin, faal, uygulay›c› olsunlar. ‹lk ve orta ö¤retim bu temele göre düzenlenmelidir.”
25 A¤ustos 1924’de Muallimler Birli¤i Kongresinde de flöyle der: “Cumhuriyet fikren, ilmen, fennen,
bedenen kuvvetli ve yüksek karakter ve kiflilik sahibi
koruyucular ister. Ö¤retmenler, sizin baflar›n›z cumhuriyetin baflar›s› olacakt›r. Cumhuriyet sizden fikri hür,
vicdan› hür, irfan› hür nesiller ister.”
Özetleyecek olursak Atatürk, e¤itimin, her fleyi
biraz bilen fakat hiçbir fleyi iyi bilmeyen, sefalet ve açl›¤a mahkûm insanlar de¤il, üretici, yararl›, hayatta baflar›l›, vatansever, cumhuriyeti ve ülkeyi korumay› ilk
amaç bilen, özgür düflünceli ve erdemli nesiller yetifltirmesini istemifltir ve bu görüflü, e¤itim reformunun
temel unsurlar›ndand›r.
- Say›n hocam, e¤itim hakk›ndaki görüflleri, uygulamalar› ve özellikle de e¤itimci yönüyle
Atatürk’ü konuflmak elbette uçsuz bucaks›z bir
sohbet konusu. Söyleflimiz k›sa da olsa, yine de
genel hatlar›yla e¤itim ve Atatürk hakk›ndaki
görüflleriniz tüm okuyucular›m›za yararl› olacakt›r. Teflekkür ederiz.
- Atatürk’ün e¤itim ile ilgili görüfllerini, Bilim ve
Akl›n Ayd›nl›¤›nda E¤itim dergisinin okuyucu kitlesinde önemli bir ço¤unlu¤u oluflturan ö¤renciler ve
Atatürk’ün tan›m›yla “gelecek kurtuluflumuzun sayg›de¤er öncüleri olan” ö¤retmenlerle paylaflmama f›rsat
verdi¤iniz için ben teflekkür ederim.
45
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
ATATÜRK VE LA‹KL‹K
(Devlet - Din - Toplum)
BAYRAM KODAMAN*
Girifl
Bilindi¤i üzere etraf›m›z› çevreleyen ve
içinde yaflad›¤›m›z maddi ve manevi âlemdeki,
ister ilahî kaynakl› olsun ister beflerî kaynakl›
olsun mevcut her fleyde çeflitlilik, farkl›l›k, z›tl›k, benzerlik, birlik, çokluk hâkimdir. Bu çerçevede tarihe bakt›¤›m›zda toplumlarda, milletlerde, dinlerde, inançlarda, fertlerde, olaylarda, devletlerde söz konusu nitelikleri görmek mümkündür. O hâlde tarihin konusuna giren her olay›, olguyu ve her varl›¤› kendi flartlar› içinde ele almak ve
de¤erlendirmek gerekmektedir. Bu itibarla, Atatürk
ve Laiklik (Din-Devlet-Toplum ‹liflkileri) konusunu ifllerken Atatürk’ün farkl› bir lider, Türk milletinin farkl›
bir millet, Anadolu-Türk Müslümanl›¤›n›n pratikte farkl›,
Türkiye Cumhuriyeti’nin farkl› bir devlet olmas› sebebiyle
Anadolu’da Türkiye’ye has farkl› bir laiklik modelinin ortaya ç›kmas›n› makul ve anlafl›l›r k›lmaktad›r.
A-Laiklik Kavram›
Laiklik anlay›fl›n›n ortaya ç›k›fl›na dair kesin bir
tarih vermek mümkün de¤ildir. Tarihî süreç içerisinde felsefi, fikrî ve hukuki geliflmelere paralel olarak
yavafl yavafl oluflmufl ve XIX. yüzy›l sonlar›nda la* Prof. Dr., S. Demirel Üniversitesi Tarih Bölüm Baflkan›
46
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
Laiklik anlay›fl›n›n ortaya ç›k›fl›na dair kesin bir tarih vermek mümkün de¤ildir. Tarihî
süreç içerisinde felsefi, fikrî ve hukuki geliflmelere paralel olarak yavafl yavafl oluflmufl ve
XIX. yüzy›l sonlar›nda laiklik kavram›na ulafl›lm›flt›r. Ancak laikli¤in çekirdek olarak tarih
sahnesine düflmesi 1789 Frans›z ‹htilali’yle, filizlenerek geliflmesi ve yay›lmas› ise XIX. yüzy›l boyunca kilise (din) ve devlet münasebetlerinin evrimiyle olmufltur.
iklik kavram›na ulafl›lm›flt›r. Ancak laikli¤in çekirdek
olarak tarih sahnesine düflmesi 1789 Frans›z ‹htilali’yle,
filizlenerek geliflmesi ve yay›lmas› ise XIX. yüzy›l boyunca kilise (din) ve devlet münasebetlerinin evrimiyle olmufltur. Bu itibarla laiklik fikrinin, XIX. yüzy›lda
Avrupa’da ortaya ç›kan cumhuriyet (republique) ve
demokrasi gibi fikirler ve kavramlarla yak›n ba¤lant›s›
vard›r. Zira laiklik, cumhuriyet ve demokrasi dünyevi
ve uhrevi otoriteyi elinde tutan kilisenin ve ruhban s›n›f›n›n hâkimiyetine karfl› duruflun ve bu hâkimiyete
son veriliflin ifadesini ve fikrî temellerini oluflturmaktad›rlar. Cumhuriyet, kilise ve ruhban s›n›f›na karfl› toplumun menfaatini; demokrasi ferdin menfaatini, laiklik
ise dünyevi alanla uhrevi alan›n, devletle kilisenin, dinî otorite ile dünyevi otoritenin ayr›lmas›n› savunmufltur. Neticede kilisenin ve ruhban s›n›f›n›n düflünce, hukuk ve kamu alan›ndaki nüfuzuna son verilerek, yeni
bir dönem aç›lm›flt›r. 26 A¤ustos 1789 ‹nsan ve Vatandafl Haklar› Evrensel Beyannamesi bu dönemin bafllang›c› kabul edilmifltir.
Frans›z ‹htilali’yle birlikte din ve vicdan hürriyeti, kanunlara uymak flart›yla ibadet serbestli¤i getirilmifltir. Eski rejimi temsil eden taht (kral) ve tap›nak
(kilise), yerini yeni rejimi ve yeni dönemi ça¤r›flt›ran
kanun ve millet’e b›rakm›flt›r1.
Avrupa’da bu noktaya nas›l ve niçin gelindi¤ini
k›saca izah etmek gerekirse flunlar söylenebilir: Ortaça¤ H›ristiyan dünyas›nda kilise ve ruhban s›n›f› her
fleye hâkimdi ve toplum mühendisli¤ini onlar yap›yordu. Ancak Hümanizma, Rönesans ve Reform hareketleriyle kilise ve ruhban s›n›f›na karfl› bir tepki do¤du.
Bunun sonucu fert ve ak›l ön plana ç›kar›ld› ve merkeze kondu. Art›k her fley ferde göre, ak›l yoluyla olmal›
ve fert taraf›ndan yap›lmal›yd›. Ak›l ve fert böylece kutsallaflt›r›lm›flt›. Buna göre kutsal ak›l ve fert ise hür olmal›yd›. Hür olabilmeleri için ise önlerindeki engeller
kald›r›lmal›yd›. Neydi bu engeller? Bunlar›n bafl›nda
ekim-kasım 2006
din, kilise-ruhban s›n›f› ve gelenekler geliyordu. O hâlde bunlar ikinci plana itilmeliydi veya kald›r›lmal›yd›.
Bu ak›m›n öncülü¤ünü, XVIII. yüzy›lda Condercet,
Voltaire, Diderot, J.J. Rousseau gibi entelektüeller yapt›.
XIX. yüzy›lda deneye ve gözleme dayal› ilmin,
insanlar› flafl›rtacak derecede dev ad›mlarla ilerleyerek
yeni icatlar, keflifler yapmas›yla, toplumda ilme olan
güven ve inanc› art›rm›flt›r. Art›k hakikate ulaflmada ve
do¤ruyu bulmada, ilimcilik (scientisme) öne ç›kt›. ‹lmin ortaya koydu¤u her fleye kanun gözüyle bak›lmaya baflland›. Böylece ilim kutsallaflt›r›ld› ve din hâline
getirilmek istendi. ‹limcilik moda oldu ve ilmin d›fl›nda
hiçbir fleye itibar edilmez oldu. Bu tav›r devrin entelektüellerinin ço¤unu, materyalizme ve otoritarizme sevk
etti. Çünkü flu inanç do¤du; mademki ilmin ortaya
koydu¤u her fley kanundur, mutlak hakikattir, do¤rudur; o hâlde bütün insanl›¤a bu zorla kabul ettirilmelidir. ‹lmin do¤rular›n› reddedenler ya cahildir ya yobazd›r ya da gericidir; dolay›s›yla yola getirilmelidirler görüflleri benimsenmiflti. Jakoben ve Marksistler bu
ak›m› benimseyenler aras›ndan ç›km›flt›r2.
XIX. yüzy›l›n sonlar›na do¤ru ilmî tenkid ve ilmî
flüphecilik ak›mlar›n›n geliflmesiyle, baz› ilmî bilgilerin
yanl›fll›¤› yine ilimle ortaya konulmufl ve ilme olan güven az da olsa sars›lm›flt›. Yani ilmin de yan›labilirli¤i
kabul edilmifltir. Bu geliflme din ve maneviyat›n itibar›n› yeniden art›rd›. Bunun sonucu dinî alan ile ilmî alan›n s›n›rlar› belirlenmeye ve ayr›lmaya baflland›. Art›k
ayr› ayr› dinî hürriyetten ve ilmî hürriyetten bahsedilir
oldu ve din ile ilim aras›ndaki çekiflmeye böylece son
verildi. Bu durum laiklik fikrinin kuvvetlenmesine ve
müesseseleflmesine yol açt›.
Bu aç›klamalara ra¤men, laikli¤i tarif etmek oldukça zordur. Zira laiklik, Allah kelam› ve bir peygamber sözü de¤ildir. Ayr›ca herhangi bir kutsal kitapta ve
47
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
ve devlet nazar›nda eflit olmas›d›r.
10-‹nanç ve ak›l, dünyevi ve uhrevi alan
aras›nda denge kurulmas›d›r.
11-Devletin bütün dinlere sayg› göstermesi
ve tarafs›zl›¤›d›r.
12-Devletin resmî dininin bulunmamas›d›r.
Yukar›da say›lan 12 maddeyi üç alana indirgemek mümkündür:
1- Felsefi Laiklik: Dünyevi ve kamu alan›nda akla ve ilme öncelik-üstünlük tan›nmas›;
2- Siyasi Laiklik: Egemenli¤in millete ait olmas›;
3- Hukuki Laiklik: Devletin befleri kanunlarla yönetilmesi ve bir kanunun meflrulu¤unu
dinden almamas› temeline dayan›r.
Bilindi¤i gibi akl›n ve ilmin konusu olmas›
aç›s›ndan dünyevi alanlarda her türlü fikir tart›fl›labilir ve ileri sürülebilir. Bundan dolay› ferdî veya
kiflisel baflar› vard›r ve kriterleri de tart›fl›labilir
unsurlard›r; bu kriterler:
kutsal metinde yer almam›flt›r3. Zorluk buradan kaynaklanmaktad›r. Bu itibarla laiklik, tarihî süreç içerisinde yavafl yavafl oluflmufl, kendini zamana, zemine, toplumlara, dinlere, mezheplere ve siyasî rejimlere göre
tarif etmeye çal›flm›flt›r. Bu hâliyle statik de¤il, dinamik
bir kavramd›r. Dolay›s›yla çok çeflitli ve farkl› tarifleri
içermektedir. Bunlar› flu flekilde s›ralamak mümkündür; laiklik:
1-Din ve ibadet hürriyetidir.
2-Vicdan hürriyetidir.
3-Din ve devlet ayr›l›¤›d›r.
4-Dünyevi ve uhrevi alan ayr›l›¤›d›r.
5-Dinin, kendi özel alan›nda kalmas›d›r.
6-Dinin, ferdin özel hayat›nda kalmas›d›r.
7-Bütün insanlar için ortak bir kanun ortaya konulmas›d›r.
8-Hiçbir kimsenin dinî inanc›n› ileri sürerek kanunlar› reddedememesidir.
9-Dinî inanc› ne olursa olsun herkesin, kanun
48
1-Ticari baflar›n›n ölçüsü zenginliktir (paramal-mülk).
2-Siyasi baflar›n›n ölçüsü seçim kazanmak
ve iktidar olmakt›r.
3-Sanayide baflar›n›n ölçüsü üretimdir.
4-‹limde baflar›n›n ölçüsü bulufl ve kefliftir,
orijinal fikir üretmektir.
5-Askerî baflar›n›n ölçüsü zaferdir.
6-Sporda baflar›n›n ölçüsü galibiyet veya dereceye girmektir.
7-Sanatta baflar›n›n ölçüsü flöhrettir.
8-Bürokraside baflar›n›n ölçüsü makam ve mevkidir.
Dünyan›n her yerinde bu alanlarda baflar›n›n
kriterleri ve kurallar› elle tutulur, gözle görülür niteliktedir. Bu alanlarda fertler ve toplumlar, laik anlay›fl› yani akl›n ve ilmin gösterdi¤i yol ve yöntemleri esas alarak servet-kudret-flöhret sahibi olabilirler. Bu bak›mdan baflar›ya götüren tek araç bilgi ve yetenektir.
Dinî alanda ise baflar›l› olman›n dünyevi, akli ve
ilmî ölçüsü yoktur. Dinde baflar›n›n ölçüsünü yapan ve
terazisini tutan Tanr›’d›r ve muhasebesi öbür dünyada
yap›l›r. ‹nanc›n ölçüsü dindarl›k gibi görünse de, o da
flekilden ibaret olan ibadetlerle s›n›rl› olmas› itibariyle,
kimin Allah’›n nezdinde makbul oldu¤u bilinemez. O
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
Laiklik, ruhani otoriteyi temsil eden din ile dünyevi otoriteyi temsil eden devlet ay›r›m›n› gerekli görür ama yeterli görmez. Ayr›ca din ile devletin bar›fl›k olmas›n› yani her iki otoritenin bar›fl
içinde birlikte yaflamas›n› ister. Dinin devleti devletin de dini reddetti¤i yerde laiklik söz konusu de¤ildir. ‹ki otoritenin aras›nda bar›fl›, devletin hukuk sistemi vatandafllar›na din hürriyetini yani hem
iman hem de amel hürriyetini vererek temin edebilir.
hâlde hiçbir kimsenin dinine, mezhebine ve ibadetlerine, ne devletin ne toplumun ne tarikat›n ne de cemaat
önderlerinin müdahale etmesi uygun düflmemektedir.
Her fleyden önce nas›l zevkler ve renkler tart›fl›lamaz
ise inançlar da tart›fl›lamaz ve tart›flma d›fl› tutulmal›d›r.
‹flte bunun içindir ki laikli¤e, inançlar› tart›flma konusu
olmaktan ç›karman›n tek ve vazgeçilmez metodu olarak bak›lmal›d›r. Siyasetin, felsefenin, hukukun velhas›l dünyevi, akli konular›n özünde ve tabiat›nda tart›flma vard›r, olmal›d›r. Medeniyetlerin, kültürlerin, ilimlerin ilerlemesi zamana ve zemine göre de¤iflmesi bu tart›flman›n sonucunda olmufltur. Dinler ve inançlar ilahî
kökenlidir. De¤iflmez ve de¤ifltirilemez özelli¤e sahiptirler. Bu yönüyle bütün dinler dogmatiktir. Bu sebeple de¤iflmeyen ve ilahî kaynakl› olan dinlerle, her an
de¤iflebilen beflerî kaynakl› ve özellikle özünde tart›flma olan siyaset, devlet gibi dünyevi konular› bir arada
bulundurmak, birbirine kar›flt›rmak tarihte görüldü¤ü
gibi pek çok huzursuzlu¤un sebebi olagelmifltir. De¤iflmez ve tart›flma kabul etmeyen din, devletin resmî dini oldu¤u takdirde, toplumda resmî dini benimseyenler ile baflka dinden olanlar ve inanmayanlar (ateist ve
dinsiz) aras›nda psikolojik ve manevi ayr›l›klar meydana getirir. Ayn› flekilde devletin ve iktidar›n, bir mezhebin bir tarikat›n yan›nda yer almas› dahi farkl› mezhepler ve tarikatlar aras›nda psikolojik ve moral bölünmelere yol açar. Bu ayr›l›klar›n ve bölünmelerin siyasete
yans›mas› kaç›n›lmaz hâle gelir. Bunun içindir ki laiklik, birbirlerini reddetmemek flart›yla din-devlet, din-siyaset ve dünyevi-ruhani ay›r›m›n› öngörmüfltür.
Laiklik, ruhani otoriteyi temsil eden din ile dünyevi otoriteyi temsil eden devlet ay›r›m›n› gerekli görür
ama yeterli görmez. Ayr›ca din ile devletin bar›fl›k olmas›n› yani her iki otoritenin bar›fl içinde birlikte yaflamas›n› ister. Dinin devleti devletin de dini reddetti¤i
yerde laiklik söz konusu de¤ildir. ‹ki otoritenin aras›nda bar›fl›, devletin hukuk sistemi vatandafllar›na din
hürriyetini yani hem iman hem de amel hürriyetini ve-
ekim-kasım 2006
rerek temin edebilir4. Bu takdirde devlet, vatandafll›k
ba¤›yla kendisine ba¤l› olan fertlerin ve toplumun dinî, beflerî ve millî duygular aras›nda denge ve bar›fl
sa¤layarak hâkimiyetini güçlendirmifl ve meflrulaflt›rm›fl olur. Ayn› zamanda devlet, ilahî kaynakl› din, beflerî kaynakl› ak›l-ilim ve millî kaynakl› gelenek-kültür
gibi toplum hayat›nda vazgeçilmez üç güçten birini di¤erine hâkim k›lmadan, bunlardan kamu yarar›na faydalanabilmeyi esas almal›d›r.
B-Osmanl› Devleti’ndeki Geliflmeler
Türkiye, her fleyden önce Müslüman bir ülke ve
Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun mirasç›s› olarak, laiklik
konusunda farkl› bir konuma sahiptir ve farkl› da olmal›d›r. Türk milletinin mensup oldu¤u ‹slam dininde,
H›ristiyanl›kta oldu¤u gibi, teflkilatlanm›fl ve siyasi egemenlik iddias›nda bulunan ve hatta dinî ve dünyevi
egemenli¤i ele geçiren, ne bir kilise ne de bir ruhban
s›n›f› vard›r. Bu itibarla yine Avrupa’da oldu¤u gibi kral
ile papa, ruhani ve dünyevi otorite aras›nda hâkimiyet
kavgas› olmam›flt›r.
Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nda, her cemaate inanç
ve ibadet hürriyeti tan›nd›¤›, dinî hukuk yan›nda örfi
hukuka da yer verildi¤i dikkate al›n›rsa devlet, ne tam
teokratiktir ne de tam laiktir. Baflka bir ifadeyle biraz
teokratik, biraz laiktir. Yani din ile devlet iç içedir. Osmanl›, din ve devlet ad›na kamu yarar›n› aram›fl ve kamu yarar›n› da adalet zemini üzerine oturtmufltur.
Böylece din-devlet münasebetini adalet üzerine kurmufl ve bunu fleriat ve örfi hukukla gerçeklefltirmifltir5.
Osmanl› Devleti’nde problem, teorik ‹slam’dan
yani Kur’an’dan kaynaklanmam›flt›r. Problem, din hizmeti veren ulema veya ilmiye s›n›f›n› meydana getiren
fleyhülislamlardan, müderrislerden, kad›lardan ve müftülerden, k›saca dini temsil etme iddias›nda bulunanlardan kaynaklan›yordu. Bunlar›n hepsi halife-padiflaha ba¤l›yd›lar ve maafllar›n› devletten ald›klar› için
49
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
özerk de¤ildiler. Bununla beraber siyasi otoriteyi yani padiflah›n otoritesini meflrulaflt›rmada
önemli görevleri vard›.
Bu sebeple de, padiflah
ile ulema denen bu s›n›f
aras›nda bir ç›kar iliflkisi
söz konusuydu.
Laiklik Türkiye’de müstakil bir ink›lap olarak
de¤il, bütün yeniliklerin genel niteli¤i olarak ele
al›nm›flt›r. Bütün yeni müesseselere ve yeni zihniyete hâkim bir unsurdur. Gayesi akl›, ilmi, millî iradeyi toplum hayat›nda hâkim k›lmak ve devam ettirmektir. Fakat bu zor bir iflti. Zira, laikli¤in Bat›da oldu¤u gibi ideolojik ve teorik haz›rl›k devri ve
zemini yoktu. Bu yüzden Türk laikli¤i farkl›d›r. ‹lk
defa Müslüman bir ülkede uygulamaya konulmas›yla ve ayr›ca teori ve prensiplerinden hareketle
de¤il, tarihî olaylar›n sonunda ortaya ç›kmas›yla da
orijinaldir.
Osmanl› Devleti,
gerileme dönemine girince her müessese gibi
din hizmeti veren müesseseler ve buralarda yetiflen din adamlar› da gerilemeden nasibini alm›fl ve bozulmufltur. Osmanl›Müslüman toplumunun % 90’› cahil ve önemli bir k›sm› fakir ve yoksuldu. Cehaletin ve fakirli¤in hâkim oldu¤u bir toplumda, dinî taassubun ve hurafelerin artaca¤›, dolay›s›yla da din istismarc›l›¤›n›n fazlalaflaca¤›
muhakkakt›r. Osmanl› Devleti’nde bu durum yaflanm›flt›r. Nitekim bunun fark›na varan Osmanl› Devleti,
Tanzimat Dönemi’nde her müessesede oldu¤u gibi, dinî müesseselerde de Avrupa kaynakl› laik nitelikli reform hareketlerine giriflmifltir. Ancak devlet yeni müesseseler kurarken, dejenere olmufl ve vaktini doldurmufl
müesseselere dokunamam›fl, onlar›n varl›klar›n› sürdürmesine müsaade etmifltir. Dolay›s›yla imparatorlukta farkl› zihniyetleri temsil eden, farkl› kaynaklardan ilham alan ve birbirleriyle çekiflen-rekabet eden müesseseler yan yana yaflamaya devam etmifltir. Bu durum
zihniyet ikili¤ine yol açm›flt›r. Bu ikilik Osmanl›’da
müthifl bir zaaf yaratm›flt›r. Buna ra¤men yenilikler konusunda Osmanl› Devleti önemli birikim ve tecrübe
kazanm›fl oldu. Ama bütün bunlar Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nu kurtarmaya yetmemekle birlikte, Cumhuriyet
Türkiyesi için önemli olan haz›rl›k safhas›n› oluflturmufl oldu.
C-Mustafa Kemal Atatürk ve Laiklik
Atatürk’ün birinci hedefi, her fleyden önce s›ras›yla Millî Mücadele ve Misak-› Millî ile s›n›rlar›n› çizdi¤i Türk vatan›n› kurtarmak ve Türk milletine istiklalini
kazand›rmakt›. ‹kinci hedefi, Millî Mücadele esnas›nda
edindi¤i tecrübe ve karfl›laflt›¤› olaylar neticesinde millî bir devlet kurmakt›. Üçüncü hedefi, kurdu¤u millî
50
devleti modern ve
ça¤dafl hâle getirmekti. Birinci hedefi, 1919-1922 y›llar›
aras›nda
savaflla
gerçeklefltirdi. ‹kinci
hedefe, 29 Ekim
1923’te
Türkiye
Cumhuriyeti Devleti’ni kurarak ulaflt›.
Üçüncü hedefi ise
1923-1938
y›llar›
aras›nda gerçeklefltirmeye çal›flt›.
Dikkat edilirse Atatürk’ün do¤rudan do¤ruya ‹slam dinine yönelik
bir hareketi veya hedefi olmam›flt›r6. Çünkü onun ifli ‹slam diniyle de¤ildi. Zira, ‹slam diniyle herhangi bir
problemi söz konusu olmam›flt›r. Kald› ki Atatürk, ‹slam dinine sayg›s›n›, söylev ve demeçlerinde ‹slam’›n
son din ve Hz. Muhammed’in son peygamber oldu¤unu daima söyleyerek göstermifltir. Onun meflguliyetinin ana hedefi, modern ve ça¤dafl bir Türk milleti, millî bir Türk Devleti kurmak, bu hedefe varmak için
önünde bulunan engelleri ortadan kald›rmak, yani
Osmanl›dan kalma miad›n› doldurmufl ve enkaz hâline
gelmifl müesseseleri ve zihniyetleri temizleyerek infla
edece¤i ça¤dafl devletin yolunu açmakt›.
Atatürk bu yolda yürürken önüne engel olarak
ç›kan ‹slam dini de¤il, sözde dini temsil eden halifepadiflah, din adamlar› ve hayatiyetini kaybeden dinî
müesseselerdi (medreseler, tekkeler, zaviyeler…). ‹flte
Atatürk’ü, laik bir devlet anlay›fl›n› benimsemeye sevk
eden sebeplerin bafl›nda bunlar gelmekteydi. Zira bu
müesseseler, taassuplar› yüzünden ilmin ve ça¤dafllaflman›n, ümmetçilik anlay›fl›yla da millîleflmenin -milletleflmenin önünde engeldi. Nitekim, Osmanl›’y› getirdikleri nokta biliniyordu.
Mustafa Kemal, Osmanl›dan, okuma yazma oran› % 6-7’lerde bulunan ve hayat seviyesi fevkalade düflük, ilkel flartlarda yaflayan bir toplum devralm›flt›. Yani toplumda cehalet ve yoksulluk hâkimdi. Cehalet ve
yoksulluk toplumu kaderci yapm›flt›. Kadercili¤in bulundu¤u yerde ise manevi ve dinî duygular›n istismar›
kolaylaflmaktad›r. O hâlde yoksulluk ve cehaletle mü-
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
cadele edilmeliydi. Bu mücadele dinî müesseselerle
de¤il, ancak e¤itimle, okulla, ticaretle, iktisatla, ilimle,
hukukla yap›labilirdi. Bu mücadelenin yolunu açmak
için, önünde engel olan hilafet, medreseler, tekke ve
zaviyeler, fier’iye Vekaleti kald›r›larak laikli¤e do¤ru
önemli ad›mlar at›ld›. Ancak din d›fllanmad›, Diyanet
‹flleri Baflkanl›¤› kurularak dinle devlet bar›fl›k tutulmaya çal›fl›lm›flt›r. Bu yap›lanlara muhalefet eden din istismarc›lar›na da hoflgörülü davran›lmam›flt›r.
Laiklik Türkiye’de müstakil bir ink›lap olarak
de¤il, bütün yeniliklerin genel niteli¤i olarak ele al›nm›flt›r. Bütün yeni müesseselere ve yeni zihniyete hâkim bir unsurdur. Gayesi akl›, ilmi, millî iradeyi toplum
hayat›nda hâkim k›lmak ve devam ettirmektir. Fakat
bu zor bir iflti. Zira, laikli¤in Bat›da oldu¤u gibi ideolojik ve teorik haz›rl›k devri ve zemini yoktu. Bu yüzden
Türk laikli¤i farkl›d›r. ‹lk defa Müslüman bir ülkede uygulamaya konulmas›yla ve ayr›ca teori ve prensiplerinden hareketle de¤il, tarihî olaylar›n sonunda ortaya
ç›kmas›yla da orijinaldir7.
Sonuç
Sonuç olarak Mustafa Kemal, laik zihniyeti getirmekle ve hâkim k›lmakla flu neticeleri elde etmek istemifltir.
1- ‹lahî kaynakl› ‹slam dinini yani Kur’an’›n getirdi¤i dini, bu dinin türevi ve bozulmufl flekli olan tarihi süreç içerisinde ortaya ç›kan beflerî kaynakl› görüfllerin gölgesinden ve istilas›ndan kurtarmak ve gerçek
ifllevine kavuflturmak,
2- ‹slam dini ile insanlar›, dünyevi menfaatler
için birbirine ba¤lamadan, moral yönden birleflik hâle
getirmek,
3- Dünyevi ifllerde akla ve ilme öncelik vermek,
4- Fertleri, kulun kulu ve menfaatin kulu de¤il,
sadece Allah’›n kulu hâline getirmek,
5- E¤itim yoluyla fertlerin karar verme yetene¤ini gelifltirmek ve evrensel bir anlay›fl kazanmalar›n›
sa¤lamak,
6- Kanunlar çerçevesinde, kamu düzenine zarar
vermeden fertlere inanç ve ibadet serbestli¤ini tan›mak.
Bu hedeflerin tam anlam›yla gerçekleflmesi elbette ki uzun zaman ve kararl›l›k istiyordu. Ayr›ca muhafazakâr, mütedeyyin insanlar›n ve özellikle din
adamlar›n›n deste¤i gerekiyordu. Mustafa Kemal’de sa-
ekim-kasım 2006
e¤itim
dece kararl›l›k vard›, ama zaman› azd›. Muhafazakâr
ayd›nlar ve dinî çevreler laikli¤in zaruretine ikna edilemedi¤inden laik anlay›fla muhalif kald›lar. Laiklik uygulamalar›n›n en zay›f noktas›, bu gruplar›n tavr› oldu;
sessiz kald›lar, yer alt›na indiler ve muhalefetlerini sürdürdüler. Hâlbuki bu muhafazakar ve mütedeyyin kesimin karfl› ç›kmas› gereken fley, laiklikten ziyade, bat›l inanç ve görüfllerini ‹slam’›n bir parças› hatta bizatihi kendisi gibi gösteren ve asl›nda dinsizlik de diyebilece¤imiz bu görüfller ve insanlar olmal›yd›. Bununla
birlikte laiklik, Marksist ve liberal ayd›nlar elinde de
dejenere edilerek din düflmanl›¤› ve dinsizlik hâline
getirildi. Bu, muhalif gruplar›n laikli¤e sald›r›lar›n› hem
fliddetlendirdi, hem de meflru hâle getirdi8.
Bu noktada yap›lacak fley fludur; dini daha iyi
ö¤retme iddias›ndaki bu gruplar›n, dine ve dinî e¤itime müdahalesi kesinlikle engellenmeli ve dinî e¤itim
mutlaka devletin denetimine ve kontrolüne al›nmal›d›r. Din asli hüviyetine kavuflturulmal› ve Kur’an’›n getirdi¤i ‹slam insanlara ö¤retilmelidir. Laiklik ile, bir taraftan dinin dünyevi ifllere ve devlete müdahalesi engellenirken, di¤er taraftan tarikat ve cemaatlerden dine, inançlara ve ibadetlere yap›labilecek müdahaleler
engellenmelidir. Bu yönüyle laiklik, laik kesimlerin oldu¤u kadar, muhafazakar ve mütedeyyin çevrelerin de
arzu etti¤i, be¤endi¤i ve istedi¤i bir hâle getirilmelidir.
________________
1
Fabien Collet, La Laicité, une doktrine de l’education nationale, http://perso.vanadoo.fr/fabien.collet/laicite.htm
2
Bayram Kodaman, Cumhuriyet’in Tarihi-Fikri Temelleri ve Atatürk, Isparta 2001, s.141-142.
3
Fabien Collet, ayn› yer.
4
Ali Fuad Baflgil, “Din Hürriyeti”, Atatürk-Din ve Laiklik, ‹stanbul 1968, s.34-37.
5
Osmanl› Devleti’nin dinî-siyasi yap›lanmas› için bkz.
Davut Dursun, Yönetim-Din ‹liflkileri Aç›s›ndan Osmanl›
Devleti’nde Siyaset ve Din, ‹stanbul 1992.
6
Enver Ziya Karal, “Devrim ve Laiklik”, Atatürk, Din
ve Laiklik, ‹stanbul 1968, s.28-29.
7
Enver Ziya Karal, ayn› makale, s.25.
8
Laiklik ve sekülerizm gibi konularda detayl› bilgi
için bkz. Durmufl Hocao¤lu, Laisizm’den Millî Sekülerizm’e
Laiklik Sorununun Felsefi Çözümlenmesi, ‹stanbul 1995, 503
sayfa.
51
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
ATATÜRK’ÜN TAR‹H TEZ‹ VE
TÜRK‹YE’DE TAR‹H ARAfiTIRMACILI⁄I
YUSUF HALAÇO⁄LU*
Bu y›l Türkiye Cumhuriyeti’nin
kuruluflunun 83. y›l›n› kutluyoruz. Bir
devlet için 83 y›l pek uzun say›lmaz, hatta çok k›sa bir ömürdür. Öyle ki en uzun
ömürlü devletlerden biri olma unvan›n›
tafl›yan Osmanl› Devleti bile Türk tarihi
içinde k›sa bir zaman diliminde yer al›r.
Gerçekten de Türk tarihini bir bütün olarak ele alacak olursak, milattan önce II.
binlere kadar giden ve farkl› co¤rafyalarda çeflitli isimlerle kurulan birçok Türk
devletini içine alan bir büyük tarih oldu¤u görülür. Her devletin kurulufl aflamas›nda at›lan sa¤lam temeller, gelece¤inin
bir teminat› olaca¤› gibi, devletin di¤er
devletler nezdinde sayg›nl›¤›n›n da belirleyicisi olmufltur. Bu temelin sa¤lam
at›lmas› ise tecrübeye, yani bilgi ve kültür birikimine ba¤l›d›r. Kültür ise tarihî
bilgilerle sa¤lan›r. Tarihî bilgiler ise, kaynaklar›n tahlili sonucu elde edilir.
Bu bak›mdan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk de “Tarih, belgelere dayanan milletlerdir ki, kendi as* Prof.Dr.; Türk Tarih Kurumu Baflkan›
52
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
Özellikle tarihi, millî kimli¤i kazanman›n en önemli vas›tas› sayan Atatürk, imparatorluk anlay›fl›ndan do¤an millî olmayan tarihçili¤in yerine kültür de¤erlerini ortaya ç›karan, millet olman›n gere¤i olan ortak de¤erlerin ön plana al›nd›¤› bir tarih anlay›fl›n› getirmifltir. Gerçekte Atatürk geçmifl dönemlerdeki tarih anlay›fl›ndan çok farkl› olarak tarihimize bakmakta ve Türk tarihini bir bütün olarak görmekteydi.
l›n› bulur ve tan›r. ‹flte bizim tarihimiz, Türk tarihi,
bu ilim belgelerine dayan›r. Yeter ki, bugünün münevver gençli¤i bu belgeleri vas›tas›z tan›s›n ve tan›ts›n” demiflti ve Türk tarih ve medeniyetini ilmî olarak
araflt›rmak ve bunlar› neflretmek üzere bir Türk Tarih
Heyeti teflkil ettirmifl ve böylece 1930 y›l›nda Türk Tarih Kurumunu kurdurtmufltur. Türk Tarih Kurumu,
Atatürk’ün direktifleriyle ilk çal›flmas›n› bir komisyon
hâlinde Orta Asya Türk tarihi konusunda yapt› ve
“Türk Tarihinin Ana Hatlar›” ad›yla bir kitap neflretti.
‹mparatorluklar döneminde hükümdarlar, yapt›klar›n› kaydettirmek ve gelecek nesillere aktar›lmas›n› sa¤lamak düflüncesiyle her türlü ifllemi belgelemifller ve devletlerinin tarihlerini yazd›rm›fllard›r. Bu flekilde resmî yaz›l› tarih belgeleri günümüze kadar gelmifl
ve araflt›r›c›lar›n en itibar ettikleri yaz›l› materyal olarak
incelemeye tabi tutulmufltur. Bunun yan›s›ra flah›slar
taraf›ndan veya yazar› belli olmayan ve genellikle olaylar›n bir yoruma tabi tutulmadan oldu¤u gibi aktar›ld›¤› kronik dedi¤imiz tarih kitaplar› da günümüze kadar
gelmifltir. Özellikle XVII. yüzy›ldan itibaren Mustafa
Naima Efendi ile bafllayan resmî tarihçilik (Vak‘anivüslik), Ahmed Cevdet Pafla ile büyük geliflme kaydetmifl,
Cevdet Pafla sadece devlet belgelerine dayanan bir tarih yaz›c›l›¤la yetinmeyerek, devlet adamlar›n›n han›mlar›n›n dedikodular›na da yer veren yeni bir anlay›fl› ortaya ç›karm›flt›r. Meflhur devlet adamlar›n›n güvendi¤i bir flahsiyet olan Cevdet Pafla’n›n, çeflitli komisyonlar›n baflkan› veya üyesi bulunmas›, yine müfettifllik, valilik ve naz›rl›k gibi devlet hizmetlerine getirilmesi, onun içinde bulundu¤u dönemi çok iyi tasvir edebilmesine, devrin sosyal ve ahlaki yönünü kitaplar›na
(özellikle Tezâkir ve Ma‘rûzât gibi eserlerinde) aktarmas›na yard›mc› olmufltur . Ayr›ca onun devlet adamlar› ve olaylar hakk›ndaki de¤erlendirmeleri ve yorumlar› günümüz modern tarih anlay›fl›n›n da bafllang›c›
olarak de¤erlendirilebilir. Gerçekten de Osmanl› Dev-
ekim-kasım 2006
rinin son vak‘anüvisi olan Abdurrahman fieref Efendi,
Mekteb-i Sultanî (Galatasaray Lisesi) mezunu olmas›n›n da verdi¤i avantajla Bat› tarihçilerini takip etmifl,
modern tarih yazma usullerini mektepler için yazd›¤›
kitaplarda denemifltir. Bununla beraber o da di¤er
vak‘anüvisler gibi yak›n tarihe ait bilgi ve düflüncelerini aç›kca ortaya koymaktan kaç›nm›fl, tarih kitaplar›nda di¤er devletlerin görüfllerine yer vermekte eksik
kalm›flt›r.
Bu tarih anlay›fl› Cumhuriyet Dönemi’nde millî
bir hüviyet kazanm›flt›r. Özellikle tarihi, millî kimli¤i
kazanman›n en önemli vas›tas› sayan Atatürk, imparatorluk anlay›fl›ndan do¤an millî olmayan tarihçili¤in
yerine kültür de¤erlerini ortaya ç›karan, millet olman›n
gere¤i olan ortak de¤erlerin ön plana al›nd›¤› bir tarih
anlay›fl›n› getirmifltir. Gerçekte Atatürk geçmifl dönemlerdeki tarih anlay›fl›ndan çok farkl› olarak tarihimize
bakmakta ve Türk tarihini bir bütün olarak görmekteydi. Onun dünya Türklü¤ü konusunda Türkiye Büyük
Millet Meclisinde yapt›¤› bir konuflmas›nda “Efendiler!
Bu dünya-y› befleriyette asgarî yüz milyonu mütecaviz nüfustan mürekkep bir Türk millet-i azîmesi vard›r; ve bu milletin saha-i arzdaki vüs‘ati nisbetinde
saha-i tarihte de bir derinli¤i vard›r... En bariz ve en
kat‘î ve en maddî delâil-i tarihiyyeye istinâden beyan
edebiliriz ki, Türkler onbefl as›r evvel Asya’n›n göbe¤inde muazzam devletler teflkil etmifl ve insanl›¤›n her
türlü kabiliyetine tecelligâh olmufl birer unsurdur. Sefirlerini Çin’e gönderen ve Bizans’›n sefirlerini kabul
eden bir Türk devleti, ecdad›m›z olan Türk milletinin
teflkil eyledi¤i bir devlettir.” sözü, Türkleri boy ve afliret
olmaktan ç›kar›p millet yapma hedefinde oldu¤unu
göstermektedir. Bu bak›mdan tarih araflt›rmalar›yla ilgili görüfllerini dile getirirken “Mazide say›s›z medeniyet kurmufl bir ›rk›n ve milletin çocuklar› oldu¤umuzu ispat etmek için yapmam›z lâz›m gelen fleylerin
hepsini yapt›¤›m›z› ileri süremeyiz. Bugüne ve yar›na
53
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
Atatürk’ün tarihe verdi¤i önem, zaman zaman tarihçileri yan›na ça¤›r›p onlarla tarihî konularda sohbet etmesi ve özellikle Tarih Kurumu taraf›ndan tertip edilen Tarih Kongrelerine bizzat tart›flmac› olarak kat›lmas›ndan anlafl›lmaktad›r. Ayr›ca tarih ve kültürümüzün araflt›r›labilmesi için 1935 y›l›nda kurdurdu¤u Dil ve Tarih-Co¤rafya Fakültesi, tarihimizin ulaflt›¤› co¤rafyalardaki dillerin ö¤renilebilece¤i bir e¤itim kurumu olarak düflünülmüfltü.
b›rak›lm›fl daha birçok büyük ifllerimiz vard›r. ‹lmî
araflt›rmalar da bunlar aras›ndad›r.” demekteydi. Nitekim tarihin ilmî ve objektif bir flekilde araflt›r›lmas›n›
istemiflti: “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sad›k kalmazsa de¤iflmeyen hakikat insanl›¤› flafl›rtacak bir mahiyet al›r.” derken :
“Biz daima hakikat arayan ve onu buldukça ve buldu¤umuza kani oldukça ifadeye cür’et gösteren
adamlar olmal›y›z”.
Atatürk burada millî kimli¤imizi ortaya koyacak
tarih araflt›rmalar›n›n muhakkak bir an önce yap›lmas›
gerekti¤ini söylerken do¤rulardan da vazgeçilmemesini belirtiyordu. Nitekim: “Tarihi, belgelere dayanan
milletlerdir ki kendi asl›n› bulur ve tan›r. ‹flte bizim tarihimiz, Türk tarihi, bu ilim belgelerine dayan›r. Yeter
ki bugünün münevver gençli¤i bu belgeleri vas›tas›z
tan›s›n ve tan›ts›n”. Atatürk’ün bu anlay›fl› ona 1930 y›l›nda ilk olarak Türk Oca¤› bünyesinde olmak üzere,
bugün Türk Tarih Kurumu olarak an›lan Türk Tarihi
Tedkik Heyetini kurdurmufltu (1931 y›l›nda müstakil
olarak Türk Tarihi Tedkik Cemiyeti ad›n› alm›flt›r). Atatürk bu cemiyetin teflkil sebebini de flöyle belirtiyordu:
“Cemiyeti ben niçin kurdum. Buradaki üyeler yurt
içinde ve d›fl›nda tarihe ait yap›lan çal›flmalarda ve
kendi tetkikleri neticelerinden, birbirlerini haberdâr
ederek, birbirlerini tamamlayarak çal›fl›rlarsa netice
daha müsbet olur”.
Gerçekten de tarihimize dair ilk ciddi çal›flma,
teflkil edilen bir komisyon taraf›ndan yap›lm›fl ve hemen o y›l “Türk Tarihinin Ana Hatlar›” isimli eser ortaya konmufltur. Bu eser, Türk tarihi hakk›nda yepyeni bir görüflü “Tarih Tezi” olarak sunmufltur. Bu tezde
özetle “Tarihin en eski devirlerinden bafllayarak Orta
Asya’dan do¤uya, bat›ya ve güneye kurakl›k ve ekonomik nedenlerle büyük göçler olmufltur. Bu göçmen-
54
ler brakisefal alpin tipte, Türkçe konuflan insanlard›r.
Bunlar gittikleri yerlere ileri bir uygarl›¤› da birlikte
götürmüfllerdir.” denmektedir. Bu eserin 74 sahifelik
bir bölümü 1931 y›l›nda “Türk Tarihinin Ana Hatlar›
Medhal K›sm›” ad› alt›nda bas›lm›flt›r. Bu k›s›mda da
Türk milletinin sadece kahramanl›k ve cengâverlikle
de¤il, fikir ve medeniyette de insanl›¤›n flerefi oldu¤u
vurgulanmaktad›r. Cemiyet taraf›ndan oluflturulan di¤er bir komisyon da ikinci eser olarak Türk milletinin
ve devletin gelece¤inin teminat› olarak görülen gençlere hitap eden dört ciltlik liseler için tarih ders kitab›d›r.
Atatürk’ün tarihe verdi¤i önem, zaman zaman
tarihçileri yan›na ça¤›r›p onlarla tarihî konularda sohbet etmesi ve özellikle Tarih Kurumu taraf›ndan tertip
edilen Tarih Kongrelerine bizzat tart›flmac› olarak kat›lmas›ndan anlafl›lmaktad›r. Ayr›ca tarih ve kültürümüzün araflt›r›labilmesi için 1935 y›l›nda kurdurdu¤u Dil
ve Tarih-Co¤rafya Fakültesi, tarihimizin ulaflt›¤› co¤rafyalardaki dillerin ö¤renilebilece¤i bir e¤itim kurumu
olarak düflünülmüfltü. Gerçekten de bu dönem tarihçili¤ine flöyle bir göz att›¤›m›zda, Osmanl› Dönemi’nden
çok farkl› bir tarih araflt›rmac›l›¤›n›n ve yaz›c›l›¤› farkedilir. Cumhuriyetin bu ilk dönem tarihçili¤inin en ünlü
simalar›ndan Sovyetler Birli¤i’nden Türkiye’ye gelen
Zeki Velidi Togan, Yusuf Akçura, Nihal Ats›z gibi âlimler ile Fuat Köprülü, ‹smail Hakk› Uzunçarfl›l›, Halil Edhem, fiemsettin Günaltay, Yusuf Hikmet Bayur, Sadri
Maksudî Arsal, ‹smail Hami Daniflmend, Mükrimin Halil Yinanç, Ömer Lutfi Barkan, Osman Turan Türk tarihinin çeflitli kaynaklar›n› yay›mlad›lar ve ilmî tarihçili¤in örne¤i olan eserler verdiler. Bunlardan sonra gelen
ve yukar›da belirtilen hocalar›n talebeleri olan ‹brahim
Kafeso¤lu, Mehmet Altay Köymen, Oktay Aslanapa,
Faruk Sümer, Cengiz Orhonlu, Bekir Kütüko¤lu gibi
ilim adamlar› da bu ekolü devam ettirdiler. Bu ekol ay-
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
n› zamanda Türkiye’de tarih araflt›rmalar›n›n hedefini
de¤ifltirmifl, Türk tarih tezi Türkistan, Asya, Karadeniz’in Kuzeyi, Ortado¤u ve Balkanlara kadar uzanan
bir co¤rafyada yaflayan Türk topluluklar›n› kapsayacak
flekilde genifllemifltir. Bundan dolay›d›r ki Türkiye
Cumhuriyeti’nin kuruluflundan itibaren orta ö¤retimde
gençlere en eski devirlerden bafllayarak Türk tarihi ö¤retilmifl ve bunu ö¤renmeden hiçbir genç, s›n›f geçememifltir. Ayr›ca bu dönemin en büyük özelliklerinden
biri, harf de¤iflikli¤inden kaynaklanan kopuklu¤un giderilmesi ve Türk tarihinin kaynaklar›n›n yeni Türk
harflerine aktar›lmas› için, önemli say›da kaynak eserin
Latin harflerine çevrilmesi ve yay›mlanmas›d›r.
80 y›l› aflan Cumhuriyet Dönemi’nde tarih anlay›fl›nda önemli baz› de¤iflimlerden de söz etmek gerekirse; bunlardan biri, Bat›’da kabul edildi¤i flekilde tarihin Eski, Orta, Yeni ve Yak›n zamanlar fleklinde ça¤lara ayr›lmas›d›r. Bu flekildeki ayr›m, tarihin bir bütün
olarak incelenmesine ve de¤erlendirilmesine engel olmufl, kiflisel araflt›rmac›l›k ön plana ç›km›flt›r. Buna karfl›l›k tarih araflt›rmalar›ndaki en önemli geliflme ise, tek
tarafl› kaynak kullan›m›ndan vazgeçilerek, taraf devlet-
ekim-kasım 2006
e¤itim
lerin belgelerinin de de¤erlendirilmeye bafllanmas› ve
daha objektif tarih yaz›lmas›d›r. Bununla beraber nakilci tarihçilikten hâlen vazgeçilememifl, çok fazla olmayan say›da Türk tarihçisi, geçmifli yorumlayan ve
gelece¤e ait planlar yapan bir anlay›flla eser vermifltir.
Öte yandan ilmî araflt›rma usullerinden habersiz baz›
amatör tarihçilerin tarih ad›na ortaya sürdü¤ü bilgiler,
her yönüyle abart›lm›fl tarih anlay›fl›ndan daha az zarar
vermemifltir. Nitekim sadece milliyetçilik veya belli bir
ideoloji ad›na yaz›lan tarihler de bunlardan farkl› de¤ildir. Yap›lmas› gereken fley ise, kollektif bir çal›flma sergilenmek suretiyle, bafllang›c›ndan sonuna kadar araflt›r›lan ve de¤erlendirilen, do¤rusu ve yanl›fl›n›n, iyi veya kötüsünün, baflar› veya hatalar›n›n ortaya kondu¤u,
sadece siyasi de¤il, ilim, kültür, hukuk ve sosyal konular›n da yer ald›¤› bir tarih anlay›fl›n› yayg›nlaflt›rmakt›r.
Bu flekilde tarihi, sadece geçmifl zamanlar hakk›nda elde edilen bilgilerden ibaret bir bilim dal› olmaktan ç›kar›p, yeni oluflumlar› programlayan, sosyal düzen içerisinde k›sa ve uzun vadeli de¤iflmeler meydana getiren fiiller hâline getirebiliriz. Yani bir anlamda tarihi,
gelece¤imizi teminat alt›na alan, ufkumuzu açan bir bilim dal› hâlinde düflünebiliriz.
55
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
ATATÜRK’TE
M‹LLÎ DEVLET ANLAYIfiI
MUSTAFA TURAN*
Peflpefle 1877-1878 Osmanl›-Rus Harbi, 19111912 Trablusgarp Harbi, 1912-1913 Balkan Harplerini
yaflayan Osmanl› Devleti, 1914 y›l› sonlar›nda kendini
I. Dünya Harbi içinde bulmufltur. Müttefiklerinin çekilmesi üzerine Osmanl› Devleti de Cihan Savafl›’ndan yenik olarak ç›km›flt›r. 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros
Mütarekesi’ni imzalamak zorunda kalan devlet, mütareke hükümleri gere¤ince ordusunu terhis etmifl, silah
ve cephanesini teslim etmifl, gelece¤ini de galip devletlerin insaf›na b›rakm›flt›.
Müttefiklerin, mütareke maddelerini isteklerine
uygun bir tarzda uygulamaya bafllamalar›, hatta mütareke hükümlerine ayk›r› olmas›na ra¤men iflgallere
bafllamalar›, Mondros Mütarekesi’nin ihtiva etti¤i flartlar ile yetinmeyeceklerini ve aralar›nda yapt›klar› gizli
anlaflmalar›n1 hükümlerini aç›kça uygulayacaklar›n›
gösteriyordu. Baflka bir ifade ile müttefiklerin Osmanl›
topraklar›n› parçalamak emelinde olduklar› aç›kt›r.
Müttefiklerin Anadolu’yu parçalayacaklar›n› çok
iyi bilen Mustafa Kemal Pafla da2, y›k›lan bir devletten
millî ve ba¤›ms›z yeni bir Türk devleti ç›karmak fikir ve
hissiyat› hâkimdir. Y›llard›r ac›larla cepheden cepheye
koflan Türk milletinin sorumlulu¤u âdeta onun omuzlar›na yüklenmifl gibidir.
I. Dünya Harbi sonunda devlet, imzalad›¤› mütareke ile sadece atefl kesmifl olmuyor, fiilen ve hukuken varl›¤›na da son vermifl oluyordu. Nitekim çok
geçmeden imzalanacak olan Sevres Antlaflmas› ile de
bu husus tescil edilmifl olacakt›r. Mesele “fiark Meselesi” çerçevesinde de¤erlendirilirse, yaflama hakk› elinden al›nmak istenen sadece Osmanl› Devleti de¤il,
onu y›llarca yüceltmifl, onun u¤runda her fleyini feda
etmekten çekinmemifl olan Türk milletidir. Ancak I.
Dünya Harbi boyunca cephelerdeki mücadele göstermifltir ki var olmak inisiyatifini kaybeden Osmanl› Devleti’dir. Türk milleti, bu çetin mücadele boyunca var oldu¤unu ve var kalmak istedi¤ini göstermifltir. Harp boyunca na-müsait flartlarda cereyan eden mücadelede
Türk milleti, hür yaflamak azmiyle yaflayaca¤›n› ispat
etmifltir. I. Dünya Harbi sonunda savafl, Türk milleti
için bitmeyecek, yeniden bafllayacakt›r. Art›k bu savafl,
Atatürk’ün liderli¤inde Türk milletinin her bak›mdan
ba¤›ms›z, millî bir devlet kurma yolunda verece¤i bir
savafl olacakt›r.
* Prof. Dr., Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi
56
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
1919 y›l› May›s’›n›n 19. günü Samsun’a ç›kan
Mustafa Kemal Pafla, Nutuk’a “Umumî durum ve manzara: Osmanl› Devleti’nin içinde bulundu¤u grup,
Dünya Savafl›’nda yenilmifl, Osmanl› ordusu her tarafta zedelenmifl, flartlar› a¤›r bir ateflkes anlaflmas›
imzalanm›fl. Büyük harbin uzun y›llar› boyunca,
millet yorgun ve fakir bir hâlde.” diye bafllar ve k›saca
bir durum tespitinde bulunur. Sonra düflünülen kurtulufl çarelerini s›ralar ve flunlar› söyler:
ti çok yüksek ve büyük olan Türk milletinin esir yaflamas›n› istemeyen Atatürk’ü, millî hâkimiyete dayanan,
ba¤›ms›z yeni bir Türk devleti kurmak düflüncesine ve
karar›na sevk eden yegâne sebebin mevcut netameli
flartlar oldu¤unu anlamaktay›z. Ancak Osmanl› Devleti’nin, 19. yüzy›l boyunca yaflad›¤› s›k›nt›lar› ve hâkim
oldu¤u co¤rafyan›n özelliklerini düflünürsek “millî
devlet” fikrinin daha önceki tarihlerde belirgin hâle
geldi¤ini söylememiz gerekmektedir.
“Efendiler, bu durum karfl›s›nda tek bir karar
vard›. O da millî hâkimiyete dayanan kay›ts›z flarts›z,
ba¤›ms›z yeni bir Türk Devleti kurmak... ‹flte ‹stanbul’dan ç›kmadan önce düflündü¤ümüz ve Samsun’da, Anadolu topraklar›na ayak basar basmaz uygulanmas›na bafllad›¤›m›z karar, bu karar olmufltur...Türk’ün haysiyeti ve gururu ve kaabiliyeti çok
yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaflamaktansa, mahvolsun daha iyidir. Öyleyse ya istiklâl ya
ölüm!”3
1905 y›l›nda Harp Akademisinden kurmay yüzbafl› olarak mezun olup ayn› y›l merkezi fiam’da bulunan V. Ordu’ya tayin olan Mustafa Kemal, fiam’a giderken Beyrut’taki arkadafllar›na, “As›l mesele y›k›lmak
üzere bulunan imparatorluktan bir Türk devleti ç›karmakt›r.” diyordu. Mustafa Kemal, iki y›l sonra da
özetle flu görüflleri ifade ediyordu: “Meflrutiyet, köhneleflmifl ve insicâm›n› kaybetmifl olan Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun gövdesi üzerinde de¤il, aksine Türk ço¤unlu¤unun yaflad›¤› k›s›m üzerinde, düflmanlar›n
yani büyük devletlerin yapaca¤› bir tasfiye yerine,
Bu ifadelerden, haysiyeti ve gururu ve kabiliye-
ekim-kasım 2006
57
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
kendi bafl›na bir Türk devleti kurmal›d›r. Nüfusun yar›s› Türk olmayan ve hâlbuki, genifl bir saha iflgal
eden devletin bütün varl›¤› ve müdâfaas› Türk’ün
omuzlar›na yüklenmifl, Hristiyan az›nl›klar ise yaln›z
kendi ç›karlar›n› sa¤lamakla kalm›yor, komflu ve ayn› ›rktaki devletlerle birleflmek için f›rsat› kaç›rmak istemiyorlar. Geriye kalan Türkler ve Araplar, ayr› ayr›
devletlerin sömürgeleri hâline getirilecek, Türk’ten
baflka unsurlar, düflman devletlerin taraf›n› tutacaklar. fiu hâlde devlet gövdesinin çökmesiyle has›l olacak
enkaz›n alt›nda ezilip periflan olmak m›, yoksa ço¤unlu¤u Türk olan millî s›n›rlara çekilerek buras›n›
m› savunmak daha do¤ru ve hay›rl› olacak? Ben selâmeti ikinci fikrin tatbikinde görüyorum”4.
Daha I. Dünya, Balkan ve Trablusgarp savafllar›ndan önceki bir tarihte ifade edilen bu sözler, Atatürk’te millî bir Türk devleti kurmak fikrinin 1919 y›l›ndan çok önceleri olufltu¤unu göstermektedir. Bu durumda Atatürk’ün gençlik y›llar›n› yaflad›¤› dönemde
meydana gelen olaylar ile çökmekte olan devletin içinde bulundu¤u s›k›nt›lara dair gözlemlerinin, Atatürk’te
millî devlet fikrini oluflturan temel sebep oldu¤unu belirtmeliyiz. Buna ba¤l› olarak Misak-› Millî’nin ortaya
ç›kmas›ndaki temel saiki de Türk milletinin yaflad›¤›
co¤rafyada ba¤›ms›z yaflamak arzusu belirlemifltir. Tabiat›yla y›k›lan bir devletin s›k›nt›lar› ile Türk toplumumun mekan tuttu¤u co¤rafyan›n jeopolitik yap›s›, ba¤›ms›zl›k fikrini Atatürk’e empoze eden bir husustur.
Tarihin hemen her döneminde büyük siyasî organizasyonlar› gerçeklefltiren devletleri ç›karan ve büyük siyasî, askerî ve kültürel olaylar›n cereyan etti¤i,
dünya hâkimiyeti amac›n› kamç›layan, di¤er sahalara
göre önem arz eden co¤rafyalar vard›r. Misâk-› Millî
esaslar› üzerinde kurulacak olan devletin yer ald›¤›
Anadolu co¤rafyas› da jeopolitik ve jeostratejik bak›mdan hassas bir mevkide yer almaktad›r. Bu mevki, Asya ile Avrupa aras›nda tabii bir köprü oluflturmakta,
Kafkaslar, Balkanlar ve Ortado¤u ile Akdeniz ve Karadeniz’i kontrol etmek ve etkili olmak imkân› vermektedir. Bu itibarla Türkiye, Orta ve Yak›n Do¤u, Balkanlar, Akdeniz, Karadeniz ve Kafkaslarda stratejik avantaj› elde etmek isteyen devletlerin ilgi ve ihtiras sahas›n›n
merkezini teflkil etmektedir. Osmanl› Devleti, jeopolitik önemi hâiz bu co¤rafyan›n üzerinde bulunmas› sebebiyle varl›¤›n› koruyacak tedbirleri alamad›¤›ndan
ve ça¤›n gereklerine uygun yap›lanmay› gerçeklefltire-
58
medi¤inden dolay› y›k›lmaktan kurtulamam›flt›r.
Üç k›tada medeni hayata müsait genifl bir saha
üzerinde hükümran olan, yüzlerce y›l Türk devletinin
yönetimi alt›nda Türk varl›¤›, Türk dili ve Türk kültürünün kesintisiz hayat buldu¤u gerçe¤i, 20. yüzy›la gelindi¤inde yerini, ilmî ve teknolojik açmazlar› sebebiyle çepeçevre kuflat›lm›fl, jeopolitik üstünlü¤ünü Bat›l›
güçlere kapt›rm›fl, politik güç unsurlar›n› büyük oranda kaybetmifl, y›k›lmas› mukadder görünen bir devlet
ve hayatta kalmaya çal›flan bir millet gerçe¤ine b›rakm›flt›r. Osmanl› Devleti ve toplumunun iç dinamiklerini kaybetti¤i hemen her müesseseden anlafl›l›r. Yeni
kurtar›c›lar da devletin dünya siyasetinde kendi iradesiyle ciddi bir varl›k göstermesini sa¤layamayacaklard›r.
20. Yüzy›l bafllar›nda Osmanl› Devleti, varl›¤›n›
sürdürebilecek büyüklükte bir sahaya sahip ise de siyasi s›n›rlar› içinde bile serbest hareket edemeyen bir
devlet, Osmanl› toplumu da birlikte yaflama azmini
kaybetmifl bir topluluk durumunda idi.
Bu görüfllerden hareketle devletlerin kurulmalar›, büyümeleri, y›k›lmalar› veya yaflamalar›ndaki temel
sebebin millî kültür, millî kimlik ve millî bilinç ekseninde de¤erlendirilmesi gerekmektedir. Burada tarihte ve
bugün milletlerin ve devletlerin yaflamas›n› temin
eden, da¤›lmas›na, di¤er milletler içerisinde erimesine,
yok olup gitmesine mani olan hususun fertlerin mensup oldu¤u millet ve devlete ba¤l›l›k hissi oldu¤unun
da belirtilmesi gerekmektedir. Bu fikirler muvacehesinde de¤erlendirilse, siyasi, idari, iktisadi, askerî ve
sosyal çözülme içerisinde bulunan Osmanl› Devleti’nin y›k›lmas›n›n mukadder oldu¤u hemen anlafl›l›r.
Devletin böyle bir duruma düflmesinin temelinde, kendi kültür dinamiklerini kaybetmesi, kültürel k›r›lmaya
u¤ramas›, ilim ve teknolojide ça¤dafl› oldu¤u devletlerin seviyesini yakalayamam›fl olmas› bulunmaktad›r.
Burada millî devlet modelinin ortaya ç›k›fl› üzerinde durmakta fayda vard›r.
18. yüzy›lda Fransa’da güçlü bir monarflik idare
hüküm sürüyordu. Öte yandan geliflen deniz afl›r› ticareti, milletleraras› etkileflim ve düflünce alan›nda meydana gelen de¤ifliklikler halk aras›nda huzursuzluklara
yol açm›fl, geleneksel Frans›z idari yap›s›na, özellikle
toprak düzenine karfl› tepkilere sebep olmufltur. Avrupa’da bafllayan Ayd›nlanma Felsefesi ak›m› ile Frans›z
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
Osmanl› toplumunda baflgösteren kar›fl›kl›klar›n nedeni yine Frans›z ‹htilali’nin yayd›¤› fikirlerle aç›klanmak istenmifltir. Oysa 1789’dan sonra büyük devletlerin Osmanl›
Devleti’ne yönelik politikalar›na ve Osmanl› toplum düzenine bak›l›rsa meselenin “tabii
haklar ve özgürlükler”in ötesinde siyasi bir mesele oldu¤u anlafl›lmaktad›r.
düflünürlerinin hürriyetçi fikirleri yayg›nl›k kazanm›fl
ve geleneksel Frans›z idari yap›s›na karfl› tepkiler gittikçe artm›flt›r. Amerika’daki ‹ngiliz kolonilerinin ‹ngiltere’ye karfl› ayaklanarak ba¤›ms›zl›klar›na kavuflmalar› Fransa’da etkisini gösterdi¤i gibi 1776’da Amerikal›lar›n yay›nlad›klar› “Ba¤›ms›zl›k Bildirisi” de sempatiyle karfl›lanm›flt›5. Montesquieu, Jean Jacques Rousseau,
Diderot, Voltaire gibi ayd›nlardan hiçbiri ak›llar›ndan
ihtilali geçirmemifller, mevcut sistemin do¤ru ve adil
olmad›¤›n› ve daha iyi bir düzenin mevcut olabilece¤ini göstermek istemifllerdir6. Paris’te vuku bulan olaylar
ve Kral›n hâkimiyetini zorlayan geliflmeler k›sa sürede
genel bir ayaklanmaya dönüflmüfltür. Halk meclisi 20
Haziran 1789’da bir anayasa haz›rlama karar› alm›flt›r.
Esasen meclis üyeleri, Krall›¤›n y›k›lmas›n› de¤il, Kral›n yetkilerinin s›n›rland›r›lmas›n› ve milleti teflkil eden
fertlerin hak ve hürriyetlerinin verilmesini istiyorlard›7.
27 A¤ustos günü de ‹nsan ve Vatandafl Haklar› Bildirisini kabul eden Kurucu Meclisin haz›rlad›¤› anayasa 14
Eylül 1791 tarihinde kabul edilerek meflruti monarfli
idaresine geçilmifltir. Daha sonra Paris’te ayaklanan
halk mevcut anayasay› da yetersiz bularak kral› tahttan
indirip 22 Eylül 1792 tarihinde cumhuriyet ilan edilmifltir.
Fransa’da kral›n taht›ndan indirilerek yeni bir
yönetimin ihdas edilmesinden ziyade milleti oluflturan
fertlere hak ve özgürlüklerinin verilmesi anlam›na gelen bu geliflimin Avusturya-Macaristan ‹mparatorlu¤u
gibi Osmanl› Devleti’ni de etkileyece¤i aflikard›r. Bu
sebepledir ki milletlerin kendi kaderlerini tayin etmeleri fikrinin uluslararas› politikada kabul görmeye bafllamas› umumiyetle 1789 Frans›z ‹htilali’ne ba¤lanmaktad›r. 17. yüzy›l›n ortalar›ndan itibaren hemen her alanda çözülmeye bafllayan Osmanl› Devleti’ndeki gerilemenin Frans›z ‹htilali’nden sonraki y›llarda gözle görülür bir hâl almas› sebebiyle Osmanl› toplumunda
baflgösteren kar›fl›kl›klar›n nedeni yine Frans›z ‹htilali’nin yayd›¤› fikirlerle aç›klanmak istenmifltir. Oysa
ekim-kasım 2006
1789’dan sonra büyük devletlerin Osmanl› Devleti’ne
yönelik politikalar›na ve Osmanl› toplum düzenine bak›l›rsa meselenin “tabii haklar ve özgürlükler”in ötesinde siyasi bir mesele oldu¤u anlafl›lmaktad›r.
19. yüzy›lda kurulmaya çal›fl›lan yeni dünya düzeninde “tabii haklar ve özgürlükler”in politik merkeze yerleflmesi sebebiyle Osmanl› Devleti’nde öncelikle
Balkanlarda yaflayan gayr› Müslim unsurlar›n yüzlerce
y›l müreffeh bir flekilde yaflad›klar› devletlerinden kopar›lmak amac›yla tahrik edildiklerini ve isyana teflvik
edildiklerini görürüz. Bununla birlikte ortaya ç›kmaya
bafllayan isyanlar›n nedeni, Frans›z ‹htilali’nden ilham
alan salt fikrî bir geliflimin tezahürü olarak ifade edilmek istenmifltir.
19. yüzy›l›n bafllar›nda özellikle Balkanlarda birbiri ard›nca bafl gösteren isyanlar farkl› sebeplerle aç›klanabilir. Ancak Osmanl› Devleti’nin zay›flamas›yla birlikte Osmanl› hukuku ve toplum yap›s›n›n, gayr›müslim unsurlar›n ayr›lma temayülünü belirgin hâle getirdi¤ini de görmemiz gerekmektedir. Özellikle Osmanl›
devleti/toplumu içinde önemli ve imtiyazl› bir konumda bulunan gayr› müslim unsurlar›n ba¤›ms›zl›k düflüncesine kap›lmas› için uygun bir ortam kendili¤inden oluflmufltu.
Yunan ‹syan›’ndan örnek verirsek; ayd›nlanma
ça¤›n›n bafllad›¤› bir dönemde Yunan düflüncesine yeniden hayat kazand›rarak Avrupa’y› yeniden yaratma
fikrine kap›lan Avrupal› ayd›nlar›n Helen medeniyetine dair hissiyatlar› ve çal›flmalar›, Rum unsuru heyecanland›rd›¤› gibi kurulmak istenen yeni dünya düzeninde büyük devletlerin emperyalist gayelerini de âdeta meflrulaflt›rm›flt›r. Bu heyecan ve büyük devletlerin
deste¤i ile Bizans ve Pontus topraklar›nda (!) ba¤›ms›z
bir Yunan devleti kurmay› isteyen Megali ‹dea, bu topraklarda tek bir Türk ve Müslüman b›rak›lmamas›n› hedef göstermekte gecikmeyecektir8.
Osmanl› siyasetinde Frans›z dostlu¤unun tarihî
bir zaruret ve de¤erli bir gelenek olarak görülmesi, ih-
59
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
flimleri neticesinde
Yunanistan ve Cezayir’den sonra Romanya da Osmanl› Devleti’nden ayr›lacakt›r.
Mesele sadece
Fransa’n›n emperyalist politikalar› ve faaliyetleriyle
s›n›rl›
kalmayacak, modern
yurttafll›k ve milliyetçilik fikirlerinin Osmanl› Devleti’nin ç›lg›n mozai¤ine uygulanamayaca¤›na inanan Avrupal›lar, günün birinde Osmanl›
topraklar›n›n denetimini ele geçirmek
amac›yla
hareket
9
edeceklerdir . Fransa’n›n Avrupa co¤rafyas›nda da yay›lmaya
çal›flmas› baflta ‹ngiltere olmak üzere di¤er Bat›l› devletleri
rahats›z etmifl, Fransa’n›n bu fütursuz siyaseti önlenmek istenmifltir.
tilalden hemen sonra Fransa’n›n Osmanl› Devleti’ni
paylaflmak niyetinin anlafl›lmas›n› geciktirmifltir. Fransa, Osmanl› Devleti’ndeki az›nl›k haklar› ile yak›ndan
ilgilenmeye bafllam›fl ve kapitülasyonlarla Katoliklere
verilen haklar› resmen talep etmeye bafllam›flt›r. Osmanl› topraklar›ndaki Katoliklerin hamili¤ini sa¤lamak
isteyen Fransa’n›n bu yöndeki çal›flmalar› Osmanl›Frans›z diplomasisinin önemli bir yönünü oluflturacakt›r. Fransa’n›n gayr› müslim unsurlar›n hamili¤ini sa¤lamak suretiyle Osmanl› Devleti üzerindeki siyasî bask›lar›n› art›rmak istedi¤i hemen her diplomatik münasebette görülecektir. Fransa’n›n bu yöndeki politik giri-
60
Fransa’n›n ihtilalden sonra yay›lmac› bir politika takip etmesi üzerine 1815 y›l›nda toplanan Viyana Kongresi’nde befl büyük devletin (Avusturya-Macaristan, ‹ngiltere, Fransa, Rusya ve
Prusya) kat›l›m›yla Avrupa’da güç dengesi oluflturulmufltur. Bu kongreden sonra devletleraras› ikili iliflkilerin yerini art›k çok tarafl› diplomasi kurallar› alacakt›r.
Kongrede al›nan kararlar gere¤i ink›laptan önceki s›n›rlar›na çekilen Fransa’n›n, Avrupa topraklar› d›fl›nda
baflta ‹ngiltere olmak üzere Avrupal› di¤er devletler ile
sömürgecilik rekabeti devam etmifltir. Denizafl›r› yerleri ele geçirerek denizlerdeki hâkimiyetini güçlendirip
dünyada birinci derecede söz sahibi bir devlet hâline
gelen ‹ngiltere’den sonra Fransa10 da Türk topraklar›
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
üzerinde emperyalist rakip olarak yerini alacakt›r.
Kongre’ye itibar etmemifl olsa da Osmanl› Devleti’nin d›fl politikas› da bu yönde geliflecektir. Rusya’n›n Osmanl› Devleti’nin Avrupa topraklar› üzerinde
geniflleme gayretleri ve Do¤u Avrupa’da destekledi¤i
milliyetçilik ak›mlar› güçlenmeye bafllay›nca Viyana
sistemi çökecekse de Bat›l› devletlerin Osmanl› Devleti üzerindeki emperyalist emelleri ve faaliyetleri daha
belirgin bir hâlde devam edecektir.
Osmanl›’n›n, gerilemeye bafllad›¤› bir dönemde
vuku bulan Frans›z ‹htilali’nden, bir cihan devleti olmas› ve muhtelif unsurlar› bünyesinde bar›nd›rmas›
hasebiyle etkilenmemesi mümkün de¤ildi. Burada as›l
göz önünde bulundurulmas› gereken husus Frans›z ‹htilâli’nin yayd›¤› fikirlerin emperyalist amaçlar için bir
vas›ta olarak kullan›lmas› meselesidir. Esasen Osmanl›
Devleti’nin ihtilalin ortaya ç›kard›¤› fikirlerin devlet
üzerinde ne kadar müessir olaca¤›n› düflünüp ona göre tedbirler alamad›¤›n› görmekteyiz. ‹htilali, Fransa’n›n bir iç meselesi gibi gören Osmanl› erkân›, Napoleon’un M›s›r’› iflgale teflebbüs etmesi ve akabinde di¤er devletlerle münasebetlerinde gerçe¤i görmeye
bafllayacakt›r. Nitekim bu tarihlerden sonra emperyalist Bat›l› devletlerin, gayr›müslim ve gayr› Türk unsurlar›n haklar› gibi bahaneler ekseninde politikalar takip
etmeye bafllam›fllard›r.
Amerika’da “herkesin eflit yarat›ld›¤›n›n” ve
Fransa’da “insan ve vatandafl haklar›n›n” ilanlar›ndan
sonra yay›lan milliyetçilik ak›mlar› öncelikle gayr›müslim unsurlar› etkilemifltir. Çocuklar›n› Avrupa’da okutup Bat› kültürüyle yetiflmelerini sa¤layan, askere gitmemelerinden ve dil bilmelerinden kaynaklanan üstünlüklerini iyi kullanarak, Osmanl› ekonomisinde üstün bir yere sahip olan gayr›müslimler ba¤›ms›zl›k iste¤iyle ayaklanmaya bafllam›fllard›r. Büyük devletler, bu
durumu kendi ç›karlar› için kullanmakta gecikmemifller, gayr›müslim tebaay› kendi himayelerine almak suretiyle Osmanl› topraklar› üzerindeki emellerini gerçeklefltirmek amac›yla Hristiyan tebaa lehine reformlar
yap›lmas›n› istemeye bafllam›fllard›r. Osmanl› devlet
adamlar›, meseleyi salt eflitlik kavram›yla halledebileceklerini ve böylece büyük devletlerin bask›lar›n›n sona erece¤ini düflünmüfllerdi. Asl›nda mesele, Bat›l›
devletlerin gösterdikleri gibi, “bir ‹slam devletinde yaflayan z›mmilerin haklar›n› korumak olmay›p, büyük
devletlerin siyasî ç›karlar›n›n gerçeklefltirilebilmesiydi.
ekim-kasım 2006
e¤itim
Bu amaçla Osmanl› Devleti’ne sürekli bask›lar yap›lm›fl, böylece z›mmilerin hukukî statüleri, devletin en
büyük iç ve d›fl meselesi hâline gelmifltir11.
Osmanl› devlet erkan› ise “Revab›t-› kalbiye-i
vatandafli ile birbirine merbut olan…”12 yani Osmanl›
vatandafll›k ba¤› ile birbirine ba¤l› bulunan güruhun
devleti ayakta tutaca¤›n› düflünmüfllerse de Avrupa
devletleri ve özellikle Rusya, Osmanl› Devleti üzerindeki emellerini gerçeklefltirmek yolunda az›nl›k unsurlara verilen tavizleri çok iyi kullanm›fl ve gerek Balkanlardaki, gerekse Anadolu’daki gayr›müslim unsurlar›
devlet aleyhinde mütemadiyen k›flk›rtm›fllard›r.
Bu bilgilerden anlafl›laca¤› gibi Frans›z ‹htilali’nden sonra bütün dünyada yay›lan milliyet fikirleri
Osmanl› Devleti’ni de do¤rudan etkilemifltir. Ancak bu
etki öncelikle Hristiyan tebaa üzerinde kendini göstermifl, güçlü devletlerin de destekleriyle Hristiyan unsurlar müstakil veya muhtar idareler kurarak devletten
kopmaya bafllam›fllard›r. 19. yüzy›l bafllar›nda gerçekleflen bu yöndeki geliflmelerle birlikte ayr›l›k fikri Türk
olmayan Müslüman unsurlar›n yo¤un olarak yaflad›klar› yerlerde de yay›lmaya bafllam›flt›r. Misyoner faaliyetleri ve Bat›l› devletlerin tahrik ve teflvikleri ile ivme
kazanan bu hareketler 20. yüzy›l bafllar›ndan itibaren
önüne geçilemez bir hâl alm›flt›r. Özellikle Arap ve Arnavut unsurlar›n, Hristiyan topluluklar›n yapt›klar› gibi
siyasi ve idari ›slahat ve muhtariyet isteklerinin ba¤›ms›zl›k iste¤ine dönüflmesi kaç›n›lmaz hale gelmifltir. Nitekim Arap milletinin uyan›fl› isimli kitaplar yay›nlanmaya bafllanm›fl, Millî Arap Komitesi kurularak k›sa ve
uzun vadeli hedefler belirlenmifltir. Bu programa göre
Arap memleketleri Osmanl› Devleti’nden ayr›l›p Dicle
ve F›rat nehirlerinden bafllay›p Süveyfl’e kadar, Akdeniz’den Umman Denizi’ne kadar uzanan sahada bir
Arap ‹mparatorlu¤u kuracak, bu imparatorlu¤un bafl›na geçecek olan sultan ve halife Arap olacakt›. Araplar
aras›nda oldu¤u gibi Arnavutlar aras›nda da millî bilinç
kendini Arnavutluk’ta ›slahat ve daha sonra muhtariyet
iste¤i olarak göstermifl ve bu yönde yay›nlar yap›lmak
suretiyle faaliyetler bafllam›flt›r13.
Bütün bu geliflmeler ve özellikle Türk olmayan
unsurlar aras›nda milliyet bilincinin uyanmas› Türkler
üzerinde derin bir etki yaratmaktan uzak kalmam›flt›r.
Ancak bu tepki sistematik siyasi bir anlay›fla dönüflmemiflti. Türklerin aç›ktan a盤a bir Türkçülük siyaseti takip etmeleri, di¤er unsurlar›n milliyetçilik duygusuyla
61
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
“Bir milliyet prensibi vard›r; bir de onu inhilale (da¤›tmaya) sevk etmek isteyen nazariyat vard›r. Lakin milliyet nazariyesini, milliyet fikrini, milletlerdeki milliyet mefkuresini inhilal ettirmeye çal›flan nazariyelerin dünya üzerinde kabiliyet-i tatbikiyesi bulunamam›flt›r.”
hareket etmelerine yol açabilirdi. Bu da devletin da¤›lmas› demekti. Esasen II. Abdülhamid döneminde milliyet fikrini aflan Osmanl›c›l›k ve ‹slamc›l›k denemeleri
de devletin birli¤ini korumak amac›na matuf denemelerdi.
Böyle bir ortam içinde kültürel bir hareket olarak Türkçülük fikrinin ortaya ç›kt›¤›n› görmekteyiz. Bu
ak›m ilk olarak dil konusunda kendini hissettirmifltir.
Kanun-i Esasi’de Türkçenin resmi dil olarak kabul edilmesi, daha sonra devletin dili, dini, soyu ve ülküsü bir
olan bir topluma dayanmas› gerekti¤i yönünde beyan
edilen fikirler, Türkçülük ak›m›n› siyasi bir kimlik kazanma hareketine dönüfltürmüfltür. ‹ttihat Terakki’nin
iktidarda bulunmas›, Rusya ve K›r›m’dan gelen Türklerin etkisi, Avrupa’n›n etkisiyle Türklük aleyhtar› hareketler, Osmanl›c›l›k ve ‹slamc›l›k siyasetlerinden beklenen sonucun al›namamas›, Türkçülük hareketinin
sistematik siyasi bir hareket haline gelmesini sa¤lam›flt›r.
Türkçülük’e dair fikirlerin tart›fl›lmas› sonunda
millî tarih, millî vatan ve millî kültür kavramlar› Türk
ayd›nlar› ve Türk halk› taraf›ndan yaflanan dramatik
olaylar›n da etkisiyle kabul görecek, millî bir hassasiyetin canlanmas› söz konusu olacakt›r. Türkçülük hareketi her ne kadar devletin da¤›lmas›n› önleyemeyecek ise de Türk milliyetçilerinin inançl› ve kararl› mücadeleleri sonunda y›k›lan bir devletten yeni bir Türk
devleti hayat bulacakt›r.
Mustafa Kemal Pafla Samsun’a ç›kt›ktan sonra
s›kça kullan›lan Millî Mücadele, Millî ‹stiklal, Millî Hareket, Millî Zafer, Büyük Millet Meclisi, Hâkimiyet-i
Milliye, Kuva-y› Milliye tabirleri, Osmanl› Türkçülerinin yapmak istedikleri telifçilik gayretine yabanc› bir
millî devlet/toplum infla edilmek istendi¤i anlafl›lmaktad›r. Y›k›lan imparatorluk enkaz› üzerinde kurulmak
istenen cemiyetin temel vasf› mücadelenin bafl›nda çizilmifl oluyordu. 1923 y›l›nda Konya Türkoca¤›’nda
yapt›¤› konuflmas›nda Mustafa Kemal Pafla flunlar› söylüyordu:
62
“Bir milliyet prensibi vard›r; bir de onu inhilale
(da¤›tmaya) sevk etmek isteyen nazariyat vard›r. Lakin
milliyet nazariyesini, milliyet fikrini, milletlerdeki milliyet mefkuresini inhilal ettirmeye çal›flan nazariyelerin
dünya üzerinde kabiliyet-i tatbikiyesi bulunamam›flt›r.”14
Samsun’dan Amasya’ya gelen Mustafa Kemal
Pafla, 21/22 Haziran 1919 gecesi meflhur Amasya Tamimi’ni yay›nlar15. Amasya Tamimi’nde: “Vatan›n bütünlü¤ünün ve milletin istiklâlinin tehlikede oldu¤u belirtildikten sonra “‹stanbul Hükûmeti üzerine ald›¤› sorumlulu¤un icaplar›n› yerine getirememektedir. Bu hal
milletimizi adeta yok olmufl gösteriyor.” denilmek suretiyle ‹stanbul yönetiminin meflruiyeti sorgulanmaktad›r. Bu ifade, ‹stanbul Hükûmeti’ne karfl›, daha henüz
hiç bir hukukî oluflum olmad›¤› halde büyük bir cesaretle cephe al›nd›¤›n› göstermektedir. Bu durumda,
milletin içinde bulundu¤u durum ve flartlara göre harekete geçmek ve haklar›n› yüksek sesle cihana iflittirmek için her türlü tesir ve kontrolden uzak millî bir heyetin vücuda getirilmesi gerekmektedir. ‹flte Anadolu’nun her bak›mdan en emniyetli yeri olan Sivas’ta
millî bir kongrenin acele toplanmas›n›n kararlaflt›r›lmas›n›n sebebi de budur.
Amasya Tamimi’nin maddeleri incelendi¤i zaman millî devlet kavram›n›n ihtiva etti¤i manay› bulmak mümkündür. Zaten Amasya Tamimi’nden, Erzurum Kongresi-Sivas Kongresi-Türkiye Büyük Millet
Meclisi’nin aç›l›fl› ve Cumhuriyet’in ilan›na kadar giden
hareket çizgisi tamamen bu fikir ile kâim olmufltur. Bizce en önemlisi burada, üçüncü maddede belirtilen “istiklâlin yine milletin azim ve karar›yla kurtar›laca¤›”
ifadesidir. Böylece “‹râde-i Milliye” ve “Hâkimiyet-i
Milliye” esas› art›k Millî Mücâdele ve Türk Devleti için
temel ve sars›lmaz bir âmil olacakt›r.
Ayr›ca, hukukî zemini haz›rlayacak olan millî bir
heyetin toplanmas› karar› da tarihî bir karar olmufltur.
Zira millî bir heyet olmaks›z›n millî bir devletin kurulmas› mümkün olamazd›.
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
Amasya’dan sonra 23 Temmuz 1919 günü aç›lan
Erzurum Kongresi’nde Mustafa Kemal Pafla kongre
baflkanl›¤›na getirilmifl ve tarihî kararlar al›nm›flt›r:
1- Millî hudutlar içinde vatan bir bütündür. Ayr›l›k kabul etmez.
2- Her türlü yabanc› iflgal ve müdahalesine karfl› ve Osmanl› Hükümeti’nin da¤›lmas› halinde millet
birlikte müdafaa ve mukavemet edecektir.
3- Vatan›n ve istiklâlin muhafaza ve teminine
merkezî hükümet muktedir olmad›¤› takdirde maksad›n temini için geçici bir hükûmet teflekkül edecektir.
Bu hükûmet heyeti, Millî Kongre’ce seçilecektir. Kongre toplanm›fl de¤ilse, bu seçimi Heyet-i Temsiliye yapacakt›r.
4- Kuvâ-y› Milliye’yi âmil ve irade-i milliye’yi hâkim k›lmak esast›r.
5- Hristiyan unsurlara siyasî hâkimiyetimizi ve
içtimaî muvazenemizi bozucu imtiyazlar verilemez.
6- Manda ve himaye kabul olunamaz.
7- Millî Meclis’in derhal toplanmas›na ve icraat›n›n meclisin denetimine konulmas› için çal›fl›lacakt›r.
Erzurum Kongresi’nde al›nan kararlara bakt›¤›m›z zaman bütün maddelerin millî devletin kurulmas›na matuf kararlar›n aç›kça ifade edildi¤i görülür. ‹lk
defa millî s›n›rlar içinde bir bütün olan vatan›n her türlü yabanc› iflgal ve müdahalesine karfl› milletin birlikte
müdafaa ve mukavemet edece¤i ifade ediliyor, “H›ristiyan unsurlara siyasi hâkimiyetimizi ve sosyal dengemizi bozucu imtiyazlar verilemez”, “Manda ve himaye
kabul olunamaz” hükümleriyle de millî bilinç ve millî
ba¤›ms›zl›k konusundaki kararl›l›k ortaya konulmufl
oluyordu. Bu kararlar›n gerçekleflmesi için Kuvâ-y›
Milliye’nin âmil ve irade-i milliyenin hâkim k›l›nmas›
esas›ndan hareketle millî bir meclisin derhal toplanmas› kararlaflt›r›l›yordu.
Erzurum Kongresi’nden sonra en önemli geliflme flüphesiz ki 4-11 Eylül 1919’da Sivas Kongresi’nin
toplanmas› olmufltur. Sivas Kongresi’nde, Erzurum
Kongresi kararlar› kabul edilmifl, yaln›z bu kararlar bütün Anadolu ve Rumeli’yi kapsayacak biçimde geniflletilmifltir.
Sivas Kongresi’nin toplanmas› Bat›l› devletlerce
devlete karfl› bir baflkald›r› olarak nitelenirken ‹stanbul
Hükümeti de bu kongreyi meflru olmayan bir hareket
ekim-kasım 2006
e¤itim
olarak de¤erlendirecektir. Sadrazam Damat Ferit Pafla’n›n “sönmüfl bir saman atefli gibidir” dedi¤i Anadolu’daki hareket sa¤lam ad›mlarla yoluna devam edecektir.
Kongre’de en çok tart›fl›lan konulardan birisi de
“manda meselesi” olmufltur. Erzurum Kongresi’nde her
türlü mandan›n kabul edilemeyece¤i hakk›nda aç›k ve
kesin olarak verilen karara karfl›l›k Sivas Kongresi’nde
manda taraftarlar›, Millî Mücâdele’yi, daha bafllang›çta
akîm b›rakmak tehlikesini yaratacak ölçüde a¤›r basm›fllard›r. Amerikan mandas›n› savunanlar16, Amerika’n›n dünya üzerindeki insanî de¤erleri sürdüren en
büyük demokrasi oldu¤unu, Amerika sayesinde Türkiye’nin de kurtulabilece¤ini ve kendi kendini yönetebilece¤ini öne sürüyorlard›17. Netice itibariyle manda fikrini Mustafa Kemal Pafla, fliddetle reddedecek ve “Biz
az›nl›kta kalsak da manday› kabul etmeyece¤iz. Parolam›z tektir ve de¤iflmez: Ya istiklal ya ölüm!” diyecektir18.
Sivas Kongresi’nin bitiminden bir hafta kadar
sonra, Amerika’y› ilgilendiren konular› incelemek üzere Baflkan Wilson’un emriyle Ermenistan’a gönderilen
General J.G.Harbord baflkanl›¤›nda bir Amerikan Heyeti Sivas’a gelmifltir. Burada Mustafa Kemal Pafla ile iki
buçuk saat kadar devam eden bir görüflme yapan General Harbord, görüflme s›ras›nda;
- “fiimdi ne yapmak niyetindesiniz?” diye bir soru sordu.
Parmaklar› aras›nda çevirdi¤i bir tesbihle oynamakta olan Mustafa Kemal, bu soru ile muhatap oldu¤u anda sinirli bir hareketle tesbihin sicimini koparm›flt›. Mustafa Kemal, yere düflüp da¤›lan taneleri teker teker toplarken bunun Generalin cevab› oldu¤unu söyler. Böylece, ülkenin da¤›lm›fl parçalar›n› bir araya getirmek, çeflitli düflmanlardan temizlemek, ba¤›ms›z ve
medeni bir devlet kurmak iste¤ini belirtmifl oluyordu.
Harbord, böyle bir umudun ne mant›¤a, ne askerî gerçeklere uydu¤unu söylemifl ve “Birtak›m insanlar›n kendi canlar›na k›yd›klar›n› biliyoruz. fiimdi de
bir ulusun intihar›na m› tan›k olaca¤›z?” sorusunu sormufltur.
Mustafa Kemal, General Harbord’u da etkileyecek olan flu cevab› vermifltir:
-”Sözleriniz do¤rudur General. ‹çinde bulundu¤umuz durumda yapmak istedi¤imiz fley, ne askerlik
63
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
aç›s›ndan, ne de baflka bir aç›dan aç›klanabilir. Ancak
her fleye ra¤men, yurdumuzu kurtarmak, özgür ve uygar bir Türk devleti kurmak, insan gibi yaflayabilmek
için yapaca¤›z bunu... Baflaramazsak, bir kufl gibi düflman›n avucu içine düflecek ve a¤›r ve flerefsiz bir ölüme katlanacak yerde atalar›m›z›n çocuklar› olarak, dövüflerek ölmeyi tercih ederiz.”19
Buradaki ifadelerden de aç›kça anlafl›laca¤› gibi
Mustafa Kemal Pafla, ne pahas›na olursa olsun tam ba¤›ms›z millî bir devlet kurmak karar›ndan asla vaz geçmeyecektir.
rak benimsenmifltir. Gerek Cumhuriyet’in ilan› ve gerekse daha sonra gerçeklefltirilen Türk ‹nk›lâb›n›n as›l
sebebi de budur. Ayr›ca Atatürk, dünya üzerinde haysiyetle yaflayabilmek ve ça¤dafl medeniyet seviyesine
ulaflabilmek için millî birlik ve beraberli¤in önemini de
her f›rsatta dile getirmifltir.
Millî ba¤›ms›zl›¤› sa¤lad›ktan sonra Atatürk’ün
temel amac›, Türkiye’yi her bak›mdan ça¤dafl medeniyetin bir orta¤› ve bir parças› haline getirmek ve böylece zaman içinde Türkiye’nin tam ba¤›ms›z kalmas›n›
sa¤lamakt›r. As›l önemli hedef, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilelebet yaflamas›n› sa¤lamakt›r.
Osmanl› topraklar› üzerinde y›llard›r büyük
emeller besleyen Bat›l› büyük devletlerin I. Dünya
Millî tarih, millî kültür ve millî ülkü temelinde
Harbi sonunda imzalatt›klar› mütareke ile yetinmeyebir devlet/toplum amaçlanm›fl oldu¤u için kurulan yecekleri, aralar›nda kararlaflt›rd›klar› paylafl›m› hukuken
ni Türk Devleti’nde bütün ifller bu hassasiyet üzerine
tescil ettirecek bir tav›r izleyecekleri anlafl›l›yordu. Niyürütülecektir. Atatürk, Türk kültürünün iki önemli untekim bunu 10 A¤ustos 1920 tarihinde imsuru olan Türk dili ile Türk tarihine de milzalatt›klar› Sèvres Andlaflmas› ile gerlî bir hassasiyetle önem vermifl, Türk
çeklefltirmeye çal›flm›fllard›r. Andilinin zenginlefltirilmesi ve millî
cak Millî Mücadele boyunca
tarihin incelenmesi için önemli
Millî tarih, millî kültür ve
Kuvâ-y› Milliye’nin gösterdi¤i
çal›flmalar yapm›flt›r. 1 Kas›m
millî
ülkü
temelinde
bir
direnifl ve ba¤›ms›z bir dev1934’de TBMM’de “Kültür ifldevlet/toplum amaçlanm›fl oldu¤u
let kurma yolundaki azim ve
lerimiz üzerine ulusça göiçin kurulan yeni Türk Devleti’nde
kararl›l›k baflta ‹ngilizler olnüllerimizin titredi¤ini bilirmak üzere iflgalci devletleri
siniz.
Bu ifllerin bafl›nda da
bütün ifller bu hassasiyet
endifleye sevk edecek ve millî
Türk tarihini, do¤ru temelleri
üzerine yürütülecektir.
bilincin k›r›lmas›n›n mümkün
üstüne kurmak, öz Türk diline
olamayaca¤›n› göreceklerdir. Netide¤eri olan geniflli¤i vermek için
cede Mustafa Kemal Pafla’n›n Samcandan çal›fl›lmakta oldu¤unu söylesun’a ç›kmadan önce tasarlad›¤› gibi y›k›lan
meliyim.”20 Baflka bir konuflmas›nda da,
“Millî fluurun ayakta kalabilmesi ve uyan›k bulunmas›
bir devletten yepyeni ve millî bir Türk devleti hayat buiçin dil ve tarih u¤runda çal›flmaya mecburuz.” diyen
lacakt›r.
Atatürk, 1 Kas›m 1932’de TBMM’nde yapt›¤› konuflma9 Eylül 1922 tarihinde neticelenen büyük zafer,
s›nda da, “Millî kültürün her 盤›rda aç›larak yükselmeMillî Mücadele’nin tamamland›¤› anlam›na gelmiyorsini Türk Cumhuriyeti’nin temel dire¤i olarak temin
du. Zira baflta Atatürk olmak üzere zaferi kazananlar›
edece¤iz. Türk dilinin, kendi benli¤ine, asl›ndaki güiki önemli mesele bekliyordu. Birisi kazan›lan zaferi
zellik ve zenginli¤ine kavuflmas› için bütün devlet teflflerefli bir bar›fl ile taçland›rmak ikincisi de ayakta kalakilat›m›z›n dikkatli, alakal› olmas›n› isteriz” demifltir21.22
bilecek sistemin oluflmas›d›r. Nitekim Cumhuriyet ilan
edilecek ve çetin bir diplomatik mücadeleden sonra
Lozan’da yap›lan antlaflma ile Türk zaferi flerefli bir bar›flla taçland›r›lacakt›r.
Atatürk’ün önderli¤inde gerçeklefltirilen Millî
Mücadele’den sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti
Devleti’nin ba¤›ms›z olarak yaflayabilmesi ve ilelebet
payidar olabilmesi için tam ba¤›ms›zl›k temel ilke ola-
64
Atatürk’ün Cumhuriyet kurulduktan sonra üzerinde yapt›¤› çal›flmalar, ‹stiklal Savafl›’n›n kültür alan›nda devam›ndan baflka bir fley de¤ildir. Türk millî
kültürünü muas›r medeniyet seviyesine ç›karmak gayesiyle yürüttü¤ü çal›flmalar›n yan› s›ra “Dünyan›n bize hürmet göstermesini istiyorsak, evvela bizim kendi
benli¤imize ve milliyetimize bu hürmeti hissen, fikren,
fiilen bütün efal ve harekat›m›zla gösterelim. Bilelim
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
ki, millî benli¤ini bulamayan milletler baflka milletlerin
flikar›d›r (av›d›r).”23 demek suretiyle millî kültüre yönelik tehditlere de dikkat çekmekte, medeniyete giden
yolda millî kültür ve millî benli¤in muhafazas›n› elzem
görmektedir. Bu da millî tarihin ortaya ç›kar›lmas›yla
olacakt›r.
Burada Atatürk’ün “Kültür bir milletin bütün tarihî seyrini gösteren bir harekettir. Bugün yaflayan milletler varl›klar›n› ispat ve devam ettirebilmek için çal›fl›rlar, fakat onlar›n dayanaca¤› bir esas, kökünü kendisinden alaca¤› bir kültürleri bulunmazsa, temel sa¤lam
olmaz. Onun içindir ki, tarihlerinde kültür izi b›rakmayan milletlerin nihayet yaln›z adlar› kalm›flt›r.”24 sözleri,
konunun önemini göstermesi aç›s›ndan önemlidir.
Tam ba¤›ms›zl›¤›n gerçekleflebilmesi için iktisadi ba¤›ms›zl›¤›n gere¤inden hareketle “Siyasi, askeri
muzafferiyetler ne kadar büyük olursa olsunlar, iktisadi muzafferiyetler ile tetviç edilemezlerse husûle gelen
zaferler payidar olamaz, az zamanda söner. Bu itibarla
en kuvvetli ve parlak zaferimizin dahi temin edebildi¤i
ve daha edebilece¤i semerât› nafiay› tespit için iktisadiyat›m›z›n, hâkimiyeti iktisadiyemizin temin ve tarsin
ve tevsii laz›md›r.” diyen Atatürk, “Efendiler bu kadar
feyizli ve bu kadar kuvvetli olan hükümetimizin, düflmans›z kalaca¤›n› farz etmek do¤ru de¤ildir. Bu güzel
temellerin dahi içine kundak koyarak onu münhedim
etmeye çal›flacaklar olacakt›r. Onun hayat›na feyzine
karfl› suikastlar tertip etmeye teflebbüs edecekler bulunacakt›r. Bütün bunlara karfl› en kuvvetli silah›m›z iktisadiyattaki vüsat, resanet ve muvaffakiyetimiz olacakt›r. Efendiler, dahil oldu¤umuz halk devrinin, millî devrin, millî tarihini dahi yazabilmek için kalemlerimiz sapanlar olacakt›r. Bence halk devri, iktisat devri, mefhumu ile ifade olunur.” sözleriyle bu hususun önemine
dikkat çekmifltir.
Atatürk, 1922 y›l›nda yapt›¤› bir konuflmada
“Bugünkü mücadelemizin amac› tam ba¤›ms›zl›kt›r.
Ba¤›ms›zl›¤›n bütünlü¤ü ise ancak mali ba¤›ms›zl›k ile
mümkündür. Bir devletin maliyesi ba¤›ms›zl›ktan yoksun olunca o devletin bütün hayati kurulufllar›nda ba¤›ms›zl›k felç olur. Çünkü her devlet organ› ancak mali kuvvetle yaflar.”25 demek suretiyle tam ba¤›ms›zl›¤›n
mali ba¤›ms›zl›kla mümkün olabilece¤ini önemle vurgulamaktad›r.
ekim-kasım 2006
e¤itim
Bu bilgilerden sonra ulaflaca¤›m›z iki önemli sonuç vard›r:
1-Mustafa Kemal Pafla liderli¤inde yürütülen
Millî Mücadele hareketi, her bak›mdan millî ve ba¤›ms›z bir Türk devletinin kurulmas›n› amaçlam›fl, millî
kimlik ve millî bilinç, ba¤›ms›z Türk devletini kurmufltur.
2-Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduktan sonra da üzerinde hassasiyetle durdu¤u konu “devlet ebet müddet” fikri do¤rultusunda millî ba¤›ms›zl›¤›n muhafaza ve müdafaas› olmufltur.
_______________
‹tilaf Devletlerinin I. Dünya Savafl› s›ras›nda aralar›nda yapt›klar› gizli anlaflmalar için bkz. Mustafa Turan, Millî
Mücadele’de Siyasi Çözüm Aray›fllar›, 2. bask›, Ankara,
2006, s. 6 vd.
1
Mustafa Kemal Pafla, Perapalas’ta Daily Mail muhâbiri G. Ward Price ile yapt›¤› mülâkatta, “...Anadolu’nun Müttefik Devletler taraf›ndan taksime u¤rayaca¤›n› tamamen biliyorum.” demifltir. Bkz. Gotthard Jaeschke, Kurtulufl Savafl› ‹le ‹lgili ‹ngiliz Belgeleri, (Çev.Cemal Köprülü), TTK
yay., Ankara, 1991, s. 98.
2
Kemal Atatürk, Nutuk, (1919-1927), Atatürk Araflt›rma Merkezi yay., Ankara, 1989, s. 1 vd.
3
Ali Fuat Cebesoy, S›n›f Arkadafl›m Atatürk, 2.bsk.,
‹stanbul, 1981, s. 114 vd.
4
5
R›fat Uçarol, Siyasi Tarih, ‹stanbul, 1985, s. 13.
A.Aulard, Fransa ‹nk›lab›n›n Siyasi Tarihi, (Çev.
Naz›m Poray), Ankara, 1987, s.49; ‹smail Soysal, Frans›z ‹htilali ve Türk-Frans›z Diplomasi Münasebetleri, 17891802, Ankara, 1964, s. 81; Durmufl Y›lmaz, Osmanl›’n›n
Son Yüzy›l›, Konya, 2001, s. 84.
6
7
Yusuf Sar›nay, Türk Milliyetçili¤inin Tarihi Geliflimi ve Türk Ocaklar›, 1912-1931, ‹stanbul, 1994, s. 14.
Mustafa Turan-Musa Gürbüz, “Yunan Ba¤›ms›zl›k
Düflüncesinin Tarihi Temelleri ve Tripoliçe Katliam›”, Uluslar aras› Suçlar ve Tarih Dergisi, S.1, (Ankara-yaz-2006),
s. 11.
8
Dav›t Fromk›n, Bar›fla Son Veren Bar›fl, Modern
Ortado¤u Nas›l Yarat›ld› ? 1914-1922, (Çeviren. Mehmet
Harmanc›), ‹stanbul, 1989, s. 24.
9
1871-1900 y›llar› aras›nda mevcut sömürge topraklar›na 3,5 milyon milkare geniflli¤inde yeni topraklar eklemifl
olan Fransa flüphesiz ‹ngiltere’den sonra en büyük denizafl›r› imparatorlu¤una sahipti. Bkz. Paul Kennedy, Büyük Güçlerin Yükselifl ve Çöküflleri, (Çeviren. Birtane Karanakç›).
10
65
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
‹fl Bankas› yay›n›, 6. Bask›, Ankara, 1996, s. 256.
Gülnihal Bozkurt, Alman-‹ngiliz Belgelerinin ve
Siyasi Geliflmelerin Ifl›¤› Alt›nda Gayrimüslim Osmanl›
Vatandafllar›n›n Hukukî Durumu, (1839-1914), TTK
yay., Ankara, 1989, s. 2 vd.
11
Nevzat Köseo¤lu, Millî Kültür ve Kimlik, 2. bask›, ‹stanbul, 1995, s. 116.
12
Enver Ziya Karal, Osmanl› Tarihi, C.VIII, TTK yay›n›, Ankara, 1983, s. 554.
13
Atatürk, Kemal, Nutuk, (1919-1927), Atatürk Araflt›rma Merkezi yay., Ankara, 1989.
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, (1906-1938),
(Toplayan: Nimet Arslan), C. I, Türk ‹nk›lap Tarihi Enstitüsü
yay., 3.bsk., Ankara 1981.
14
Atatürkçülük, Atatürk’ün Görüfl ve Direktifleri,
MEB yay., C.I, ‹stanbul, 1988.
15
Aulard, A., Fransa ‹nk›lab›n›n Siyasi Tarihi, (Çev.
Naz›m Poray), Ankara, 1987.
Peyami Safa,Türk ‹nk›lâb›na Bak›fllar, ‹stanbul,
1990, s. 84.
Amasya Tamimi’nin Maddeleri için bkz. Nutuk, s.
21.
Bu Amerikan taraftarl›¤›n›n nedenleri, önce devrin
a¤›r ekonomik flartlar›nda, gelece¤in karanl›k görülmesinde
bu yüzden baflka kurtulufl çaresi görmeyenlerin düfltükleri
umutsuzluk ve kötümserlik havas›nda aranmal›d›r. Ayr›ca
Wilson prensiplerinden 12. maddeye ba¤lanan umutlarla,
Amerika’n›n memleketimiz üzerinde do¤rudan do¤ruya siyasi emeller besleyen di¤er galip devletlerden çok daha olumlu davranaca¤› kanaati yer almaktayd›. Bkz. Kemal Ar›burnu,
Sivas Kongresi, Samsun’dan Ankara’ya Kadar Olaylar
ve An›larla, Atatürk Araflt›rma Merkezi yay›n›, Ankara, 1997,
s. 106.
16
Ergün Aybars, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, C. I,
‹zmir, 1984, s. 178.
17
18
Ar›burnu, a.g.e, s. 115.
Lord Kinross, Atatürk, Bir Milletin Yeniden Do¤uflu, (Çev. Necdet Sander), ‹stanbul, 1984, s. 297-298.
19
20
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, (1906-1938),
(Toplayan: Nimet Arslan), C. I, Türk ‹nk›lap Tarihi Enstitüsü
yay., 3.bsk., Ankara 1981, s. 377.
21
Söylev I, s. 372.
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, (1906-1938),
(Toplayan: Nimet Arslan), C. II, Türk ‹nk›lap Tarihi Enstitüsü
yay., 3.bsk., Ankara 1981 s. 107-108.
22
23
Söylev II, s 143.
Afet ‹nan, “Atatürk ve Kültür”, Cumhuriyetin 50.
Y›ldönümü Semineri, Seminere Sunulan Bildiriler,
TTK yay. Ankara, 1973, s. 104.
24
Atatürkçülük, Atatürk’ün Görüfl ve Direktifleri, MEB yay., C.I, ‹stanbul, 1988, s. 423.
25
KAYNAKÇA
A. Afet ‹nan, “Atatürk ve Kültür”, Cumhuriyetin 50.
Y›ldönümü Semineri, Seminere Sunulan Bildiriler,
TTK yay. Ankara, 1973.
66
Ar›burnu, Kemal, Sivas Kongresi, Samsun’dan Ankara’ya Kadar Olaylar ve An›larla, Atatürk Araflt›rma Merkezi yay., Ankara, 1997.
Aybars, Ergün, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, C. I,
‹zmir, 1984.
Bozkurt, Gülnihal, Alman-‹ngiliz Belgelerinin ve
Siyasi Geliflmelerin Ifl›¤› Alt›nda Gayrimüslim Osmanl›
Vatandafllar›n›n Hukukî Durumu, (1839-1914), TTK
yay., Ankara, 1989.
Cebesoy, Ali Fuat, S›n›f Arkadafl›m Atatürk, 2.bsk.,
‹stanbul, 1981.
Fromk›n, Dav›t, Bar›fla Son Veren Bar›fl, Modern
Ortado¤u Nas›l Yarat›ld› ? 1914-1922, (Çeviren. Mehmet
Harmanc›), ‹stanbul, 1989.
Jaeschke, Gotthard, Kurtulufl Savafl› ‹le ‹lgili ‹ngiliz Belgeleri, (Çev.Cemal Köprülü), TTK yay., Ankara, 1991.
Karal, Enver Ziya, Osmanl› Tarihi, C.VIII, TTK yay.,
Ankara, 1983.
Kennedy, Paul, Büyük Güçlerin Yükselifl ve Çöküflleri, (Çeviren. Birtane Karanakç›). ‹fl Bankas› yay., 6.
Bask›, Ankara, 1996.
Kinross, Lord, Atatürk, Bir Milletin Yeniden Do¤uflu, (Çev. Necdet Sander), ‹stanbul, 1984.
Köseo¤lu, Nevzat, Millî Kültür ve Kimlik, 2. bask›,
‹stanbul, 1995
Safa, Peyami,Türk ‹nk›lâb›na Bak›fllar, ‹stanbul,
1990
Sar›nay, Yusuf, Türk Milliyetçili¤inin Tarihi Geliflimi ve Türk Ocaklar›, 1912-1931, ‹stanbul, 1994.
Soysal, ‹smail, Frans›z ‹htilali ve Türk-Frans›z
Diplomasi Münasebetleri, 1789- 1802, Ankara, 1964.
Turan, Mustafa, Millî Mücadele’de Siyasi Çözüm
Aray›fllar›, 2. bask›, Ankara, 2006.
Turan, Mustafa-Musa Gürbüz, “Yunan Ba¤›ms›zl›k
Düflüncesinin Tarihi Temelleri ve Tripoliçe Katliam›”, 2006.
Uçarol, R›fat, Siyasi Tarih, ‹stanbul, 1985.
Y›lmaz, Durmufl, Osmanl›’n›n Son Yüzy›l›, Konya,
2001.
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK, M‹RAS,
ÇA⁄DAfiLIK*
AZM‹ SÜSLÜ**
1. G‹R‹fi
Dünya tarihinde iyi, kötü iz b›rakan birçok lider
vard›r. Kimisi kurucu, kimisi y›k›c›d›r. Kimisi erdemli,
kimisi kan dökücü. Kimisi âlim, kimisi zalim. Kimisi savaflç›, kimisi bar›flç›. Kimisi flair, edip, bilge, kimisi filozof veya deli. Kimisi tarih yapan, kimisi tarih yazan. Kimisi kurnaz, ifl bilen, ifl yapan, kimisi vehimli, bat›ran,
söndüren. Kimisi Tanr›’n›n gerçek elçisi, devlet adam›,
kimisi de gücünü Tanr›’dan ald›¤›n› san›p insanlar› ve
duygular›n› sömüren. Kimisi bir ideolojinin kurucusu,
kimisi ideolojiyle milletleri yok eden. Kimisi insan haklar›n›, demokrasiyi getirece¤ini ilan eden, milletin deste¤ini ald›ktan sonra onlar› rafa kald›ran, milletin bafl›nda boza pifliren. Kimisi haks›zl›¤›, iflgali, terörü veya
nükleer silahlar› bahane ederek ülkeleri, uzak co¤rafyalar› bile kan gölüne çeviren, kimisi kan döktükçe
dökme saral›¤›na, sendromuna tutulan. Kimisi bölgesel, bölgeler aras› veya uluslararas› ittifaklarla dünyan›n kalan k›sm›na tahakküm etmeye çal›flan, kimisi evrensel, global idealler veya ortak dünya nizam› tesis et-
mek ad›na yeniden emperyalizmi hortlatan. Kimisi küçük, köhne dünyaya s›¤may›p uzay yar›fl›na, paylafl›m›na veya dünyaya fezadan hükmetmeye çal›flan. Kimisi bar›fl› içtenlikle gerçeklefltirmeye, yayg›nlaflt›rmaya çal›flan, kimisi de bar›fl› savafla alet eden. Kimisi
enerjiyi, paray› veya ticareti tekellefltirip kartellefltiren,
bunlar› birer silah veya tahakküm unsuru hâline getirmeye çal›flan veya ticaretle dünya hâkimiyetine oynayan liderler. Kimisi de da¤dan gelip ba¤dakini kovmaya çal›flan, insanlar› yerlerinden, yurtlar›ndan, canlar›ndan, mallar›ndan eden liderler… Di¤er bir ifadeyle bar›flç›, adaletli, fatih, rehber, karizmatik veya savaflç›,
kan dökücü, despot, diktatör, vehimli veya hasta ruhlu
liderler.
Sa¤l›¤›nda veya ölümünden sonra bir lider hakk›nda karar verebilmek için ise, belirli kriterler vard›r.
Kiflinin özü baflkalar› taraf›ndan bilinemedi¤i için sözüne, yapt›klar›na, y›kt›klar›na ve, varsa, eserlerine bakmak gerekir. Yani kiflinin akl›n›n, gönlünün rütbesi
eserleri ile ölçülebilmektedir.
* Bu inceleme, Genelkurmay Baflkanl›¤› Silahl› Kuvvetler Dergisi (Say›: 387, Ocak 2006, Y›l:125)’nde Baflmakale olarak
yay›mlanm›fl olan makalenin gözden geçirilmifl ve geniflletilmifl fleklidir.
** Prof. Dr., Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Co¤rafya Fakültesi Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Ö¤retim Üyesi
ekim-kasım 2006
67
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
Dünya liderleri içinde iyileri kendinde toplayan,
özü de, sözü de, eserleri de iyi olan, milletini kurtulufla, sulha, sükûna, refaha götüren say›l› liderler vard›r.
Mustafa Kemal Atatürk de bu nadir öncülerden biridir.
Özü, sözü, davran›fl› ayn› bir insan, bir savafl
adam›, bir devlet adam›, bir bar›fl adam›, ça¤›na ve ça¤›m›za ›fl›k tutan, yön veren bir lider, Atatürk. Türkler’in ve Dünya’n›n sayg›s›n› kazanan Atatürk’ün bu erdemleri ile ilgili olarak 57 y›ll›k ömrünün hemen her
günü için kitaplar, makaleler, bildiriler yay›mland›¤› gibi; onun adlar›, s›fatlar› ve bunun dünya dillerindeki
karfl›l›klar›yla elektronik taramalar yap›ld›¤›nda da milyonlarca veri ile karfl›lafl›lmaktad›r. Dün, bugün ve yar›n onun milyarlarca hayran› bulunmaktad›r.
Bununla birlikte, onun flahs›na, ad›na, ailesine,
kurdu¤u Türkiye Cumhuriyeti’ne dil uzatanlar da yok
de¤ildir. Atatürk’e, prensiplerine, eserlerine yönelik ithamlar› k›saca gözden geçirdikten sonra biz konuyu,
onun ailesi, askerî, siyasi, ekonomik ve sosyal yönleri,
temel ilkeleri, yeminleri, ça¤dafl liderler aras›ndaki ve
uluslararas› kurulufllardaki yeri, an›l›fl›, miras› ve ça¤-
68
dafll›¤› bafll›klar› alt›nda incelemeye çal›flaca¤›z.
2. ATATÜRK’E, A‹LES‹NE, ‹NKILAPLARINA
YÖNEL‹K ‹THAMLAR
Daha çocuklu¤undan itibaren Mustafa Kemal’i
zeki, ileri görüfllü, ayk›r› fikirli, yak›fl›kl›, kavgac› bulan
veya çekemeyen kifliler olmufltur. Selanik fiemsi Efendi ‹ptidaisi’nde, Frères (Papaz) Okulu (Frans›zcas›n›
gelifltirmek için Selanik’te gitmifltir)’nda, Mülkiye ‹dadisi’nde, Askerî Rüfldiyesi (1896’da bitirmifltir)’nde, Manast›r Askerî ‹dadîsi (1898’de bitirmifltir)’nde, ‹stanbul’daki Harbiye Mektebi (10 Ocak 1902’de te¤men
rütbesiyle bitirmifltir)’nde ve Erkân-› Harbiye (Harp
Akademisi’ni 11 Ocak 1905’te bitirmifltir)’de okurken1
matematik, edebiyat, fliir, Frans›zca, askerlik, devlet
yönetimi, rejim, dünya görüflü ve bar›fl konular›nda
hocalar›ndan, arkadafllar›ndan, meslektafllar›ndan, idarecilerden hatta annesinden bile takdir, teflvik görürken, bazen de tekdir görmüfltür.2
Müteakiben ‹stanbul’da, fiam’da, Selanik’te,
Trablusgarp’ta, Picardie manevralar›nda, Edirne’de,
Bingazi’de, Derne’de, Sofya’da, Çetine’de, S›rbistan’da
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
ve Çanakkale’de, Diyarbak›r’da, Mufl’ta, Halep’te ve ‹stanbul’daki askerî, idari görevlerinde gerek meslektafllar› ve gerekse Türk ve Alman komutanlar› (Enver Pafla, Limon Von Sanders, Falkenhayn…) taraf›ndan isabetli kararlar› ve baflar›lar› nedeniyle3 bazen hayranl›k
bazen de k›skançl›klarla karfl› karfl›ya kalm›flt›r.
Millî Mücadele y›llar›nda da 9. Ordu Müfettifli
olarak Anadolu’ya gidiflinde Padiflah, sadrazam ve genelkurmay baflkan› taraf›ndan oldu¤u kadar, 15 May›s
1919’da Çanakkale Vapuru’yla ‹stanbul’dan ayr›ld›¤›
andan itibaren de ‹tilaf komiserleri ve subaylar› taraf›ndan da takdire, takibe, tenkide u¤ram›fl, çok sevdi¤i askerlik mesle¤inden bile istifa etmifl (8-9 Temmuz
1919), müteakiben idama mahkum edilmifl ve bulundu¤u yerde öldürülmesine karar verilmifltir.4 Onun “vatan mücadelesi”, “Anadolu isyan›, ihtilali” olarak da nitelendirilmifltir. Ancak, bütün bunlar onun mücadelesine h›z ve güç vermekten ileri gidememifltir.
Kurulufl döneminde de Mustafa Kemal’in baflar›lar›n›, ink›laplar›n› çekemeyen, engellemeye çal›flan
birçok kifli olmufltur. Onu, Hatay meselesinde bile yaln›z b›rakmak isteyenler ç›km›fl, “verelim kurtulal›m”
diyenler görülmüfltür. O, iç ve d›fl muhaliflere konunun ehemmiyetini göstermek üzere bir yandan “40
as›rl›k Türk yurdu düflman eline terk edilemez” mesaj›n› verirken, di¤er yandan da “yine Millî Mücadele y›llar›nda oldu¤u gibi cumhurbaflkanl›¤› görevinden de
istifa ederek, tek bafl›na kalsa bile, bir nefer gibi, mücadeleye devam edece¤i” kararl›l›¤›n› ifade etmifltir.
Önce Ankara’da, daha sonra da ‹zmir’de 1926
Haziran›’nda, kendisine suikast teflebbüsünde bulunup yakalanan Ziya Hurflit’in iki adam›ndan birini ça¤›rt›p sorgularken bile, Mustafa Kemal’in insani duygular›n›n ve cesaretinin yüceli¤ini kendi ifadesinde görebiliyoruz:
“-Sen Mustafa Kemal’i öldürecekmiflsin öyle mi?
-Evet.
-Mustafa Kemal ne yapm›flt› ki onu öldüreceksin?
-Fena bir adamm›fl da. Memlekette çok fenal›k
yapm›fl!.. Sonra, bize, onu öldürmek için para da vereceklerdi!...
-Sen Mustafa Kemal’i tan›yor musun?
ekim-kasım 2006
e¤itim
-Hay›r!
-O hâlde tan›mad›¤›n bir adam› nas›l öldürecektin?
-Geçerken iflaret edecekler, “Mustafa Kemal iflte
budur!” diyeceklerdi. Biz de öldürecektik.
O zaman cebimden tabancam› ç›kararak kendisine uzatt›m.
-Mustafa Kemal benim! Haydi, al tabancay›. Öldür, dedim.
Adam, benden bu cevab› al›nca, y›ld›r›mla vurulmufl gibi oldu. Bir müddet flaflk›n flaflk›n yüzüme
bakt›ktan sonra diz üstü kapanarak hüngür hüngür a¤lad›.”5
Son y›llarda Mustafa Kemal’i, annesini, babas›n›
ve ink›laplar›n› karalamaya yönelik Türkçe ve yabanc›
dillerde baz› kitaplar ve makaleler yay›mlanm›flt›r.
Bunlardan biri de Türkçe olarak Almanya’da yay›mlanm›fl ve Türkiye’de de da¤›t›lm›flt›r. Sözde “Selanik Asliye Hukuk Mahkemesi’nin Osmanl›ca bir karar›yla!”
Mustafa Kemal’in annesi ve babas›n› itham eden yay›n›n ilk sayfalar›ndaki metinde bile Osmanl›ca yaz›ma,
kronolojiye uymayan hatalar›n yan›s›ra, her sat›rda tarihî, hukuki cahillik ve iftira diz boyudur.6
Henry Picker’in 1977 y›l›nda yine Almanya’da
Hitler’in Masa Notlar› “Tischgesprache im Führer Hauptquartier” (Ulestein yay›n› s. 225) bafll›kl› kitap, 2000
y›l› Haziran›’nda Londra’da (17 Strerling) Phemix Presse’de “Hitler table talk” ad›yla ‹ngilizce olarak da yay›mlanm›flt›r. Burada “Do¤u Anadolu’da zulme u¤ram›fl birçok Kürt Alman ›rkdafl›m›z vard›r. Mustafa Kemal Atatürk de bunlar›n flefidir. Yine Kuzey Afrika’da
da zulme u¤ram›fl Berberî Almanlar›m›z bulunmaktad›r.” gibi Kürtleri, Mustafa Kemal’i, Berberîleri Alman
›rk›ndan sayan yeni bir ›rkç›, bölücü Alman “Hayat Alan›” efsanesi daha gündeme getirilmeye çal›fl›lmaktad›r.
Yine baz› Avrupa Parlamentosu üyeleriyle a¤›z
birli¤i yaparcas›na “Atatürkçülük, modas› geçmifl bir
modeldir”7, “ilkeleri iflas etmifltir, ça¤a uygun de¤ildir”
diyenlerle, ikinci Cumhuriyetçiler veya “Avrupa Birli¤i’ne girerken milliyetçilik diye bir ilke olamaz, zaten
Avrupa Birli¤i ülkelerinde de bu ilke kalmam›flt›r” diyenler de ç›km›flt›r.
Hatta 19 May›s 1919’u ve 9 Eylül 1922’yi “Yunan
69
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
“…ben milletin vicdan›nda ve istikbâlinde hissetti¤im büyük geliflme istidad›n›, millî
bir s›r gibi vicdan›mda tafl›yarak, yavafl yavafl bütün milletimize uygulamak mecburiyetinde
idim”
soyk›r›m günleri” olarak ilan eden parlamentolar oldu¤u gibi, “Saddamc› Atatürkçüler!”den, “Hitler hayran›
Atatürk’ten!” “Stalin’le veya Mussolini ile özdeflleflmifl
Kemalizm!”den veya “Ultra sa¤ Atatürkçülükten!” bile
söz edenler bulunmaktad›r.8
Bu menfi yaklafl›mlar, ya Mustafa Kemal’i yeterince tan›yamamaktan ya da kasten yanl›fl tan›tmak çabalar›ndan kaynaklanmaktad›r. O hâlde kimdir Mustafa Kemal Atatürk? K›saca onu, ailesini, çevresini, gözden geçirmekte yarar bulunmaktad›r.
3. ATATÜRK, A‹LES‹, SOYU
Birçok uluslararas› toplant›da Makedon, Yunan,
Bulgar meslektafllar›m›z›n “hemflehrimiz Atatürk” diye
g›ptayla söz ettikleri; son zamanlarda “Konyarlar’dan,
Konyac›k’tan, Kocac›k’tan”d›r diye bahsedilen, hatta
baz› muhtarlar›n, belediye baflkanlar›n›n “Makedonya’daki Kocac›k’tan”, “Konya’daki, Karaman’daki falanca ilçedendir” diye incelemeler yapt›rd›klar› Mustafa Kemal, eski (Osmanl›ca) ve yeni nüfus cüzdanlar›nda hep Selanik do¤umlu olarak görülmektedir. Baz›
sohbetlerinde ve TBMM’deki baz› konuflmalar›nda da
asl›n›n “Yörük, Türkmen” oldu¤unu ve “Konyarl›” oldu¤unu bizzat kendisi söylemifltir.
Eski nüfus cüzdan›nda 1296, yani 1881 do¤umlu olmas›na ve yeni nüfus cüzdan›nda 1881 yazmas›na
ra¤men, son zamanlarda, bir pul ve bir ö¤retmenin ifadesine dayan›larak, bir televizyon kanal›nda onun
1880 do¤umlu oldu¤u da iddia edilmifltir. Bu konuda
Atatürk Araflt›rma Merkezi’nde haz›rlay›p Cumhurbaflkanl›¤›’na sundu¤umuz ve ilgililere gönderdi¤imiz raporlarda onun 1881 do¤umlu oldu¤u ifade edilmifl ve
dostlar›n›n ve ‹ngiliz Kral›’n›n y›l dönümü kutlama mesaj› gönderme iste¤i karfl›s›nda “19 May›s olamaz m›?”
denmesi üzerine, bizzat kendisi “olabilir” diyerek ay›
ve gününü de belirlemifltir.
Kendisinin, annesinin, k›z kardefli Makbule Atadan’›n ifadelerinde, devrindeki birçok fikir ve silah arkadafl›n›n hat›rat›nda9 ve son zamanlardaki iddialar ve
70
iftiralar üzerine yap›lm›fl olan araflt›rmalarda Mustafa
Kemal’in Rumeli’nin, Balkanlar’›n Türkleflmesi sürecinde Anadolu’dan göç eden anne ve babadan oldu¤u kesinleflmifltir.
Mustafa Kemal’in annesi Zübeyde Han›m, “Hac›
Sofu, Sofuzade, Sofuo¤ullar›” veya “Varyemezo¤ullar›”
ailesinden Feyzullah A¤a’n›n k›z›d›r. ‹stanbul’un fethinden ve Karamano¤ullar›’n›n etkisiz hâle getirilmesinden sonra Rumeli’ye giden ve 1878-1880’li y›llarda
da Selanik’e yerleflen Yörükler’dendir. Selanik’in iflgalinden sonra Zübeyde Han›m, ‹stanbul’a, Ankara’ya
gitmifl, sa¤l›k nedeniyle oradan da ‹zmir’e geçmifl ve
1923’te de orada vefat etmifltir.
Babas› Ali R›za Efendi ise, “K›rm›z› Hâf›z” diye
de an›lan Hâf›z Ahmet Efendi’nin o¤ludur. O da Makedonya’n›n “Kocac›k” veya “K›z›l O¤uz” diye an›lan Yörük köyünden, bugün “Atatürk’ün torunlar›y›z” diye
övünen, iki yüzden fazla Türk’ün yaflad›¤› köyden, Selanik’e göç eden ailedendir. Ali R›za Efendi, 1876’da
S›rbistan’la da savafl bafllad›ktan sonra, Selanik’te kurulan gönüllüler birli¤i (Asâkir-i Milliye) taburunda üste¤menlik yapt›ktan, Selanik Vak›flar ‹daresi’ndeki ve
Gümrük Memurlu¤u’ndaki görevlerinden sonra da,
kereste ve tuz tüccarl›¤› yapm›flt›r.10
Mustafa Kemal Atatürk, anne taraf›ndan “sayg›n,
mütedeyyin”; baba taraf›ndan “sayg›n, aç›k görüfllü,
modern”, her iki taraftan da “orta hâlli” bir ailenin
“Türk o¤lu Türk” çocu¤udur. O, baflar›lar›na ald›¤› terbiye, tahsil, bilgi, beceri, azim, karar, cesaret, inanç ve
eserleri ile ulaflm›flt›r. Orta hâlli bir ailenin manevi miras› ile büyümüfl ve ça¤dafl› birçok liderin aksine “kendisi sayesinde edindi¤ini söyledi¤i milletine” maddi
miras›n›n tamam›na yak›n›n› ba¤›fllay›p, manevi miraslar b›rakarak hayata gözlerini kapam›flt›r.
4. KURTULUfi’TA VE KURULUfi’TA ATATÜRK’ÜN TEMEL ‹LKELER‹
Millî Mücadele’nin ‹stanbul’dan de¤il, Anadolu’dan topyekun bir seferberlikle bafllayabilece¤i kara-
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
r›n› veren Mustafa Kemal için 30 Nisan 1919’da 9. Ordu Birlikleri Müfettiflli¤i görevine atan›rken bile, Osmanl› Erkân-› Harbiye Reisli¤i’nden gönderilen generaller listesinde “dirayetlidir, fakat cumhuriyetcidir”
ibaresine ra¤men, “bu ifli ondan baflkas› baflaramaz”
denilmifltir. 7 May›s 1919’da Genelkurmay Baflkanl›¤›’nca kendisine verilen talimat ise, hem askerî, hem
de mülki idi ve sadece Trabzon’u, Erzurum’u, Sivas’›,
Van’› de¤il, ayn› zamanda Erzincan’›, Bitlis’i, Elaz›¤’›,
Ankara’y› ve Kastamonu’yu da kaps›yordu.11
“Seyr ü Sefâin (‹daresi)’in küçük bir vapuruna
binerek karargâh›mla birlikte alelacele yola ç›kt›m. Baz› dostlar›m bana ‹ngilizler’in yolda gemiyi bat›rmas›
ihtimali oldu¤unu söyledikleri hâlde kulak asmad›m,
k›ymet vermedim. Hareketimiz gecesini Karadeniz’de
büyük bir f›rt›na içinde geçirdik. Korkunç bir f›rt›na!
Küçük vapur bazen mukavemetini kaybediyor, sulara
dal›p gidecekmifl tesirini veriyordu. Bir aral›k kaptan
köprüsüne ç›kt›m. Kaptana nas›l bir rota takip ediyorsunuz? diye sordum. Kaptan bana:
Bu resmî görevinin yan› s›ra, onun kendisine
verdi¤i vicdani bir görevi daha vard›. Nutuk’un 11. sayfas›nda bunu “…ben milletin vicdan›nda ve istikbâlinde hissetti¤im büyük geliflme istidad›n›, millî bir s›r gibi vicdan›mda tafl›yarak, yavafl yavafl bütün milletimize
uygulamak mecburiyetinde idim” fleklinde ifade etmifltir.12
-Muntazam bir rota takip etme imkân› yok. Allah’a s›¤›nd›k (k›y›ya yak›n) gidiyoruz! deyince
Bu iki görevi baflaraca¤›na inanc›n› ise, 15 May›s
1919 Cuma günü ‹stanbul K›z Kulesi önündeki düflman
z›rhl›lar›n› Band›rma Vapuru’yla geçerken flöyle dile
getirmifltir:
“Bunlar, iflte yaln›z demire, çeli¤e, silah kuvvetine dayan›rlar. Bildikleri fley, yaln›z madde!... Bunlar
hürriyet u¤runa karar verenlerin kuvvetini anlayamazlar. Biz Anadolu’ya ne silah, ne cephane götürüyoruz,
biz, ideali ve iman› götürüyoruz.”
Mustafa Kemal’in yedi buçuk ay fikrî cephesi ve
toplam üç buçuk y›l da fikrî, hissî ve fiilî cephesi olan
Millî Mücadele’de ve ölümüne kadarki kurulufl döneminde dayand›¤› ve hiçbir zaman vazgeçmedi¤i ilk ve
tek deste¤i ise, milleti olmufltur. Bunu da flöyle ifade
etmifltir:
-Niçin böyle gidiyoruz? diye sordum. Kaptan:
-Paflam, harekât için iki gün evvel emir verdiler.
Gemiyi gözden geçirdim. Birçok noksanlar› vard›r, kalkamam dedim. Fakat kimseye dinletemedim. Pusulas›
yok, paraketesi bozuk. Bu vaziyette rota mevzubahis
olabilir mi? cevab›n› verdi.
Pafla bunlar› anlatt›ktan sonra flunlar› ilave etti:
“-Bizi böyle bir gemi ile yola ç›karmak bir cinayetti ve muhakkak bir ölüme göndermekti. ‹stanbul’daki temaslar›mdan, gizli faaliyetlerimden ürken,
endifleye düflen Ferit Pafla, hiç flüphesiz ki, bu cinayeti
bilerek irtikâp etmifltir.”13
‹flte, polemi¤i de yap›lm›fl olan, “Band›rma
Transatlanti¤i”nin!’ gerçek hikayesi budur.
K›y›ya yak›n giderek kah›r yüzünden lutfa u¤rayan Mustafa Kemal, kaptana, “flayet ‹ngiliz gemileri, bizi yakalamaya yeltenirlerse, gemilerine bordo yap›p
ölünceye kadar savaflaca¤›z” emrini zaten çoktan vermiflti.
“Ben, 1919 y›l› May›s›’nda Samsun’a ç›kt›¤›m
gün, elimde maddi hiçbir kuvvet yoktu. Yaln›z büyük
Türk milletinin asaletinden do¤an ve benim vicdan›m›
dolduran yüksek ve manevi bir kuvvet vard›. ‹flte ben
bu kuvvete, Türk milletine güvenerek ifle bafllad›m.”
Amasya dönüflü Ruflen Eflref (Ünayd›n)’e Tasviri Efkâr için yapt›¤› mülakatta esas cevherin millet oldu¤unu, onunla baflar›ya ulafl›labilece¤ini ve o cevheri ifllemenin yani onun sosyal seviyesini yükseltmenin esas
mücadele oldu¤unu flöyle belirtmifltir:
Hep zor ifllerin baflar›l› adam›yd› Mustafa Kemal. 18 kiflilik mürettebat›yla Band›rma Vapuru’nda
yola ç›karken, hem ‹ngilizlerin takip ve bat›r›lma tehlikesiyle, hem de onun baflar›s›z olmas›n› isteyen ‹stanbul Hükûmeti’nden birçok kiflinin tehdidi alt›nda kalm›flt›. K›l›ç Ali, bu Samsun’a gidifli onun dilinden flöyle
anlatm›flt›r:
“-Bak birader, böyle milletten nas›l ayr›l›rs›n! Bu
palasparelerin içinde periflan gördü¤ün insanlar yok
mu? Onlarda öyle yürek, öyle cevher vard›r ki, olmaz
fley! Çanakkale’yi kurtaran bunlard›r.
ekim-kasım 2006
Kafkas’ta, Galiçya’da, flurada burada arslan gibi
çarp›flan, mahrumiyete ald›rmayan bunlard›r. fiimdi bu
71
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
adamca¤›zlar›n seviyesini ictimaen yükseltmek herhangi bir hükümetcilik h›rs-› câh›ndan (mevki h›rs›ndan) daha iyi de¤il midir? Bu insani mücadelelerin yan›nda siyasi mücadeleler baya¤› kal›rlar, de¤il mi ya?”14
Kurtuluflu millette gören Mustafa Kemal’in bu
yüzden ilk Millî Mücadele parolas› da “‹rade-i Milliye”
olmufl, onu ayn› zamanda bir gazete hâline getirmifl ve
Kongreler’de al›nan “her konudaki tam ba¤›ms›zl›k”
karar›yla, Sivas’tan dönerken Sivasl›lar “Kusura bakma
Paflam! ‹rade-i Milliye bizim oldu, sana vermeyiz” deyince, bu defa Mustafa Kemal, 27 Aral›k 1919’da Heyet-i Temsiliye Reisi s›fat›yla, Ankara’ya gönlündeki
ikinci plan›yla dönmüfltür. Bu da, yine bir bas›n organ›
hâline getirilen “Hâkimiyet-i Milliye”dir. Ömrünün sonuna kadar da hep bu millet hâkimiyeti ve refah› için
mücadele etmifltir.
5. ÇA⁄DAfi L‹DERLER ARASINDA VE ULUSLARARASI KURULUfiLARDA ATATÜRK
Mustafa Kemal’i ça¤›ndaki dünya liderlerinden
ay›ran birçok hususiyeti vard›r. ‹lk ‹nk›lap Tarihi Ders
Notlar›’nda Mahmut Esat Bozkurt “Atatürk’ün içinde
bulunup da muvaffak oldu¤u flartlarla, ça¤dafl› liderler
aras›nda da¤lar kadar farklar vard›. Ortaya konulan
eserler ise, birbirleriyle mukayese edilemeyecek kadar
yüksek olmufltur” derken Atatürk ile Vashington’u,
Mussolini’yi, Hitler’i karfl›laflt›rm›flt›r.
Vashington, karfl›s›nda sadece ‹ngilizleri bulurken, Atatürk karfl›s›nda bütün dünyay› bulmufltur. Vashington ülke içinde fazla bir güçlükle karfl›laflmazken,
Atatürk bin y›ll›k fiark âdet ve hukukunu Garb’›nkiyle
de¤ifltirebilmifltir.
Eski Amerika Birleflik Devletleri Ankara Büyükelçisi General Sherill, Üç Adam adl› eserinde ise, Atatürk’ü Mussolini ve Roosevelt ile karfl›laflt›rm›fl ve Atatürk’ün her yönüyle, her ikisinden de baflar›l› oldu¤unu belirtmifltir. Hatta Mussolini’nin Atatürk için “ C’est
un autre homme” (O, bambaflka bir adamd›r) derken,
Hitler’in her zaman Atatürk’ü örnek ald›¤›n› ifade etmifltir. Hitler’e göre Atatürk “Bütün vas›talardan mahrum edilse dahi bir milletin kendi kendini kurtarabilme
vas›talar›n› yaratabilece¤ini isbat eden adamd›r.”15 Sherill’e göre Mussolini baflar›s›n› dünya savafl›ndan galip
ç›kan ‹talya’ya borçluyken, Roosevelt bir fley yapt›ysa,
bunu o zamanki 130 milyonluk ve dünyan›n en zengin
72
memleketi olan Amerika Birleflik Devletleri’ne borçludur.16
Benzer bir karfl›laflt›rmay›, kitab›n› Boston-Oregon’da bir kitapç›da buldu¤umuz A.B.D. Eski Genelkurmay Baflkan› ve sonradan Londra Büyükelçisi de
olan Amiral William James Crowe, Jr., Atefl Hatt› (The
Line of fire) adl› eserinde yüz dünya liderini karfl›laflt›rarak yapm›flt›r.17
Amiral Crowe, Atatürk d›fl›ndaki dünya liderlerini, ya zengin bir ülkenin lideri oldu¤u için, ya güçlü bir
orduya sahip oldu¤u için, ya her ikisine sahip oldu¤u
veya güçlü müttefiklere sahip oldu¤u için baflar›l› oldu¤unu belirtmifl,ancak Atatürk’ün bunlardan hiçbirine sahip olmamas›na ve bütün âlemin ülkesine düflman olmas›na ra¤men, yokluklar, imkâns›zl›klar içinde, s›f›r› tüketmifl olarak, baflar›ya ulaflm›fl bir lider oldu¤unu ve bu yüz dünya lideri içinde hiç flüphesiz en
büyü¤ünün, en baflar›l›s›n›n Mustafa Kemal Atatürk oldu¤unu belirtmifltir.
S›k s›k bozulan, iç lasti¤i o zamanki ad›yla flamriyeli (chambre à air) olmad›¤› için içine çaput doldurulan Benz (Mercedes) otomobille 27 Aral›k 1919’da
Mustafa Kemal Ankara’ya geldi¤inde, Millî Mücadele’nin ilk harc›n› R›fat Börekçi, dokuz yüz küsur Liray›
fakir halktan toplayarak koymufltu.18
Ankara’da a¤›rlad›¤› yabanc› bir konuk için “Hiç
olmazsa birkaç çeflit yemek ç›kar›n›z” diye emir verdi¤inde çaresiz fakat kurnaz aflç›, Mustafa Kemal’in konu¤una “kuru fasulye, piyaz ve pilaki” ikram edebilmiflti.
Falih R›fk› Atay’›n Çankaya adl› eserinde ifade
etti¤i gibi, “sadece yüz küsur milyonluk bir bütçe ile
dört harpten ç›kan, yanm›fl, y›k›lm›fl, da¤›lm›fl, üstelik
binlerce göçmen bar›nd›rmak zorundaki Türkiye’nin
hemen hemen yoktan varolufl mesuliyeti ve baflar›s›n›n
bir destan›yd› bu” (s.451).
Savafl y›llar›nda ilk Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin sadece bir milyon lira bularak ordu için bir istisna yapmas›n› isteyen Mustafa Kemal’in uzun konuflmas›na cevaben ve bir “atlatma” çaresi olarak,
“-Efendim, bir defa bütçede buna imkân olup
olmad›¤›n› anlamak için meseleyi yar›na b›rakal›m”
teklifini yapmak zorunda kalmas›nda görüyoruz.
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
Yazd›¤›, yazd›rd›¤› tarih kitaplar›nda,
sosyal, kültürel hayatta düflmanl›¤a, düflmanlar›n adlar›na yer vermemifltir. Bugün
hâlâ Yunan, Ermeni hatta baz› Avrupa
ders kitaplar›nda Türk-Müslüman düflmanl›¤› yap›lmaktad›r. Annelerin ninnilerindeki veya hikayelerindeki “öcü” hep
Türklerdir (“Arkedo Turko”, “Oh les
Turcs”, “Tête de Turc”, “Ser cabeza de
Turco”, “Cabeza de Turco”...). Halbuki
Türk annelerinin “öcü”sü, o gün bu gündür
hiç “Rum, Ermeni, ‹ngiliz, Frans›z, ‹talyan
veya Amerikal›” olmam›flt›r.
Bu teklife karfl›, Maliye Bakan› olmad›¤› için o
gün vekil seçilen (Kör lakapl›) Ferit Bey,
“-‹mkân› vard›r, efendim” deyince,
“-Bre dalkavuk, daha dün vekilin vekili seçildin,
ne vakit bütçeyi okudun!” denince Ferit Bey,
“-Daha bütçeyi elime al›nca ne görsem be¤enirsiniz? K⤛t paray› k›ymetlendirmek için her y›l bir milyon lira yakmay› düflünmüfller. Yakacak yerde zabitlere verelim” demifltir.19
Silahl› mücadeleyi yokluktan baflaran Mustafa
Kemal bugün bile hasretini çekti¤imiz “denk bütçe” ile
ülkeyi idare ederken, y›k›lan bir enkaz içinde, bir taraftan düyûn-› umumiye (d›fl borçlar)’yi ödemifl, di¤er
yandan da Türk Liras›’n›n de¤erini yabanc› paralar karfl›s›nda korurken, kalk›nmay› da, birkaç y›l d›fl›nda hep
% 10’larda gerçekleflmifltir.20
Bütün bunlar, Bat›l›larca bir “Anadolu Mucizesi”
olarak da gösterilmifltir. Ancak bu bir mucize de¤il, bir
inanc›n, bir kendine güvenin ve milletle birlikte çal›flman›n zaferidir.
Uluslararas› kurulufllar ise, Mustafa Kemal’i sadece ça¤›n en büyük “savafl adam›” olarak de¤il, onu
ayn› zamanda yüzy›l›n en büyük “bar›fl adam›” olarak
da göstermektedir.
“Zaruri olmad›kça savafl› bir cinayet olarak” va-
ekim-kasım 2006
e¤itim
s›fland›ran ve ça¤dafl liderlerin aksine, kazand›¤› savafllardan kendisine pay ç›karmay›p baflar›y› Türk milletine, Türk ordusuna atfeden21 Mustafa Kemal, en yak›n düflmanlar›yla bile, hemen bir dostluk çemberi,
bar›fl halkas› oluflturmaya yönelmifltir. ‹ç ve d›fl politikada, askeriyede, e¤itimde, iktisatta, özellikle de sosyal hayatta bir bar›fl devri bafllatm›flt›r. Hemen her aileden birkaç kiflinin flehit düfltü¤ü, gazi oldu¤u; liselerden, üniversiteden beyin gücünün söndü¤ü; aktif
gücün, 7’den 70’e erkek neslinin, hatta birçok kad›n›n, k›z›n, yafll›n›n yok oldu¤u; Anadolu’nun birçok
yerinde Ermeni ve Rum soyk›r›mlar›yla köylerin, kasabalar›n, hatta baz› illerin tamamen helak oldu¤u ve
tabii olarak kinin, nefretin, düflmanl›¤›n kol gezdi¤i
bir ortamda Mustafa Kemal, o güne kadar ne edebiyat, ne siyaset kitaplar›nda görülmeyen, uygulamas›
hiç olmayan yeni bir hayat felsefesini ve uygulamas›n› Türk ve dünya diplomasisine, literatürüne yerlefltirmifltir. Bu da onun “Yurtta sulh, cihanda sulh” düsturudur. Uluslararas› kurulufllar›n hemen tamam›n›n misak›nda yer alan “bölgesel, bölgeleraras›, uluslararas›,
evrensel bar›fl” mefhumu XX.yüzy›l›n bafllar›nda Mustafa Kemal’le yeflermeye bafllam›flt›r.
Yazd›¤›, yazd›rd›¤› tarih kitaplar›nda, sosyal,
kültürel hayatta düflmanl›¤a, düflmanlar›n adlar›na yer
vermemifltir. Bugün hâlâ Yunan, Ermeni hatta baz› Avrupa ders kitaplar›nda Türk-Müslüman düflmanl›¤› yap›lmaktad›r. Annelerin ninnilerindeki veya hikayelerindeki “öcü” hep Türklerdir (“Arkedo Turko”, “Oh les
Turcs”, “Tête de Turc”, “Ser cabeza de Turco”, “Cabeza
de Turco”...). Halbuki Türk annelerinin “öcü”sü, o gün
bu gündür hiç “Rum, Ermeni, ‹ngiliz, Frans›z, ‹talyan
veya Amerikal›” olmam›flt›r.
K›rk küsur y›ld›r “niflanl› kal›p, hâlâ birleflemedi¤imiz Avrupa Birli¤i’nden daha önce, daha büyük olan
ve bugün Birleflmifl Milletler ad›yla dünyan›n en büyük
uluslararas› kuruluflu olan Cemiyet-i Akvâm’a Türkiye’nin girifli, Fransa’n›n deste¤i ve ‹spanya’n›n teklifi
üzerine Türk Hükûmeti’nin “lütfen ve keremen” kabulüyle gerçekleflmifltir. ‹flte Atatürk diplomasisinin inceli¤i, a¤›rl›¤› ve onuru.
Sonraki y›llarda NATO (OTAN)’ya giriflte bile
Türkiye, ancak birkaç y›ll›k bir çaba sarfetmifltir (18 fiubat 1952’de TBMM’nin onay›yla üyelik kesinleflmifltir).
Osmanl› Devleti’nin aksine Mustafa Kemal, Ba-
73
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
t›’y› da, Do¤u’yu da, savafl de¤il, bar›fl çemberi içine almaya çal›flm›fl ve 1930’larda bafllayan diplomasi ata¤›
ile 1935’te Balkan Antant›’yla ve 1937’de Sadabat Pakt›’yla düflmanl›klar› dostlu¤a çevirmeye çal›flm›flt›r. Avrupa ile olan münasebetlerde de kendi ifadesi ile “Bat›
ile savaflarak” ve Bat› emperyalizmini yani koloniyalizmi dekoloniyalizme (sömürgecilikten kurtulufla) çevirmek suretiyle, Bat›’ya yaklaflarak gerçeklefltirmeye çal›flm›flt›r.
Ayr›ca bar›fl› tesis için kurulan bütün uluslararas› kuruluflu teflvik etmifl, destek vermifltir. ‹çte ve d›flta
hep bar›fl› egemen k›lmaya çal›flm›flt›r. Onun bu çal›flmalar› içeride ve d›flar›da hep takdir toplam›fl ve birçok
ülkenin ve kuruluflun hayranl›¤›n› kazanm›flt›r. Bunlardan baz›lar›n› inceleyelim:
Türkiye’nin en son savafltan ç›kt›¤› ve dün oldu¤u gibi bu gün de hâlâ düflmanca tav›rlar› görülen ülkenin,Yunanistan’›n, Baflbakan› Venizelos bile, 12
Ocak 1934’te “Yak›ndo¤u’da gerçek bir bar›fl öncüsü”
tan›mlamas› ile Atatürk’ü Nobel Bar›fl Ödülü’ne aday
göstermekten kendini alamam›flt›r.
Birleflmifl Milletler’in en önemli kurumlar›ndan
olan UNESCO, dünyada iz b›rakan liderleri “insanl›¤a
örnek olmak üzere, do¤um veya ölümlerinin 50. ve
100. y›llar›nda anarken, bir istisna yaparak ölümünün
25. y›l›nda”, 1965 bar›fl y›l› münasebetiyle, Atatürk’ü de
anm›flt›r. Onun 100. y›l›n› ise, 1981’de çok daha büyük
bir etkinlikle anm›flt›r.
McLaughlin Group ise, Internet üzerinden yapt›¤› anketlerle 2000 y›l›n›n Ocak ay›nda Atatürk’ü “son
bin y›l›n en büyük flahs›” seçmifltir.22
6. ATATÜRK’ÜN YEM‹NLER‹, GENEL ‹LKELER‹
57 y›ll›k ömrünün 12. y›l›nda askerli¤e bafllam›fl,
30 y›l› eli silahl› geçmifl, dört büyük savafla cephelerde
kat›lm›fl, her generale nasip olmayan en yüksek rütbeye, mareflalli¤e ve gazili¤e kadar yükselmifl olan Atatürk, Cumhuriyet’in kuruluflu ile birlikte ç›kard›¤› askerî üniformas›n› bir daha giymemifl ve hayat›n›n son 15
y›l›n› hep iç ve d›fl bar›fla adam›flt›r.
Onun cumhuriyetçilik, milliyetcilik, halkc›l›k,
devletcilik, laiklik ink›lapc›l›k olarak bilinen alt› ilkesinin yan› s›ra dört yemini,iki elin parmaklar› kadar da
74
genel prensipleri ve üçde manevi vasiyeti bulunmaktad›r.
Yeminlerinden ilki, “toprak” veya “vatan” yemini, yani Misak-› Millî’dir. Misak; ant, anlaflma, sözleflme,
anayasa anlamlar›na geldi¤i gibi, yemin anlam›n› da tafl›maktad›r. 28 Ocak 1920’de son Osmanl› Meclis-i Mebûsân›’n›n kabul etti¤i Misak-› Millî’nin asl› 1914’ün ortalar›na kadar uzanmaktad›r. Birçok ülke gibi büyük
bir savafl›n yaklaflmakta oldu¤unu sezen Osmanl› Devleti yetkilileri, Rusya’n›n da yapt›¤› gibi, bir nüfus say›m› ve istatisti¤i yapm›flt›r. Osmanl›ca ve Frans›zca olarak yap›lan istatistik ve haritada, Türklerin ço¤unlukta,
yo¤unlukta oldu¤u yerler, yani Misak-› Millî hudutlar›,
çok az bir farkla bugünkü Türkiye Cumhuriyeti s›n›rlar› tesbit edilmifltir. Cumhurbaflkanl›¤›, Genelkurmay
Baflkanl›¤› ve Ankara Üniversitesi Türk ‹nk›lâp Tarihi
Arflivleri’nden bulup, 1990 y›l›nda yay›mlad›¤›m›z bu
harita ve istatistik, Osmanl› Devleti’nin “1914 Osmanl›
Resmî ‹stati¤i” (Statistique officel de 1914) ad›n› tafl›maktad›r.23
Osmanl› Devleti’nin eninde sonunda parçalanaca¤›n› ve en az›ndan Türklerin ço¤unlukta olan yerlerde yeni bir devlet kurulabilece¤ini öngören kiflilerce
haz›rland›¤› bilinen bu harita ve istatistikten Mustafa
Kemal’in haberdar oldu¤u hatta öncülük yapt›¤› bilinmektedir. Zira; Selanik’te, Trablusgarp’ta, ‹stanbul’da
ve daha sonraki Millî Mücadele y›llar›nda hep bu hususu düflünmüfl ve birçok yerde dile getirmifltir. Ayr›ca ‹stanbul’a giden milletvekillerine de Misak-› Millî’nin hudutlar›n› çizmifl ve olmazsa olmaz bir yemin hâline getirmifltir. Son Osmanl› Meclisi’nin ald›¤› karar ise, Mustafa Kemal’in bu toprak yemini karar› olmufltur. Ömrünün sonuna kadar da, seferde, hazarda, Meclis’te, eserlerinde hep bu vatan yeminini savunmufltur.
Mustafa Kemal’in ikinci yemini, “e¤itim yemini”dir. Sakarya Savafl›’n›n haz›rl›klar› devam etti¤i s›rada, 15-21 Temmuz 1921’de, içeride ve d›flar›da yine
hayretle karfl›lanan, hatta “delilik” olarak nitelendirilen
bir baflka yeminini de Mustafa Kemal, Ankara’da Maarif Kongresi’ni toplayarak yapm›flt›r. Bununla içerideki mandac› ve himayecilere ve d›flar›daki ve içerdeki
istilac›lara iki mesaj vermifltir: Düflman›n eninde sonunda denize dökülece¤i ve e¤itime en az savafl kadar
önem verilmesi gerekti¤i mesajlar›. Bu sonuncu mesaj› de¤iflik flekillerde ve birçok yerde vermifltir. “Bu
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
memleketin asker ordusundan çok irfan ordusuna ihtiyac› vard›r” derken, Misak-› Maarif ad›yla da bilinen,
Maarif Kongresi’nde yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini e¤itimle atm›flt›r.
Mustafa Kemal’in üçüncü yeminini de, Lozan
görüflmelerinin kesintiye u¤rad›¤› bir s›rada, 17 fiubat4 Mart 1923 tarihlerinde yap›lan Misak-› ‹ktisadî ile yani ‹zmir’de yap›lan ‹ktisat Kongresi’yle etmifltir. Burada
bir taraftan askerî zaferler ne kadar büyük olursa olsun, ekonomik zaferlerle taçland›r›lmazlarsa, kazan›lacak baflar›lar yaflayamaz ve sürekli olamaz denilirken,
Misak-› ‹ktisadî’nin 12. maddesinde “Türk kad›n› ve
ö¤retmeni çocuklar›n› “ekonomi and›na ( yeminine )
göre yetifltirir” denilerek iktisad›n hayatiyeti ortaya konulmufltur.
Onun dördüncü yemini ise, Selanik’ten ‹stanbul’a, Amasya’dan Erzurum’a kadar de¤iflik adlarla telaffuz edip tam ad›n› hemen hiç dile getirmedi¤i ve sadece birkaç arkadafl›na tevdi etti¤i24, Cumhuriyet yemini olmufltur. 27 Ocak 1923’te ‹zmir’de annesinin mezar›n›n bafl›nda bile “Validemin cenazesi önünde ve Allah’›n huzurunda söz verip, yemin ediyorum, bu kadar
kan dökerek milletin kazand›¤› ve tesbit etti¤i hâkimiyetin muhafaza ve müdafaas› için gerekirse, annemin
yan›na gitmekte asla tereddüt etmeyece¤im. Hâkimiyet-i Milliye u¤runda can›m› vermek, benim için vic-
ekim-kasım 2006
e¤itim
dan ve namus borcu olsun.”25 derken ad›n› dolayl› telaffuz etti¤i Cumhuriyeti en son gün, 28 Ekim 1923 akflam›, Çankaya’da “Yar›n Cumhuriyeti ilan edece¤iz:
Anayasa’ya “Türkiye’nin flekl-i hükûmeti, Cumhuriyettir fleklinde yazaca¤›z” diyerek alenen söylemifl ve bir
daha dilinden düflürmemifltir. “Fazilettir, demokrasinin
en geliflmifl fleklidir” deyip, halk› reaya de¤il; efendi
olarak gördü¤ü; yönetimde veraseti de¤il, vekâleti getirdi¤i Cumhuriyetin temelini ise, bir gün sonra, 29
Ekim’de “Az zamanda çok ve büyük ifller yapt›k. Bu ifllerin en büyü¤ü, temeli Türk kahramanl›¤› ve yüksek
Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti’dir.” fleklinde
ifade etmifltir.
Bugün bile, kimilerinin bilerek, kimilerinin de
bilmeyerek aç›klamaktan kaç›nd›klar› “Türk kimli¤i”ni
Mustafa Kemal, basit, fakat aç›k sosyolojik bir tarifle
“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halk›na Türk
milleti denir.” fleklinde aç›klam›flt›r.
Mustafa Kemal’in Kurtulufl’ta da, Kurulufl’ta da
benimsedi¤i, uygulad›¤› ve bugün baz›lar›na hasret
kald›¤›m›z genel prensiplerini ise k›saca flöyle s›ralayabiliriz: Her konuda tam ba¤›ms›zl›k, gerçekçilik, iç ve
d›fl politikada aç›kl›k, de¤iflimcilik-geliflimcilik, vizyon
sahiplili¤i, bar›flç›l›k, cesaret, taktikte ustal›k, samimiyet, sebat ve kararl›l›k.
75
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
7. ATATÜRK’ÜN M‹RASI VE ÇA⁄DAfiLI⁄I
Ça¤dafllar›ndaki ve günümüzdeki birçok liderin
say›s›z serveti varken ve bundan vazgeçemezlerken
Atatürk, daha sa¤l›¤›nda servetini üç vasiyetiyle halk›na ba¤›fllam›fl ve hiçbir maddi miras b›rakmam›flt›r.
Birincisi, Türkçe ve birçok yabanc› dilde binlerce bask›s› yap›lm›fl olan Nutuk’un telif ve tercüme haklar›n› 1925 y›l›nda kurdurttu¤u Türk Teyyare Cemiyeti’ne ba¤›fllam›flt›r. Ayr›ca, her paketteki yirmi sigaradan birinin, kurban derileriyle, fitre ve zekât gelirlerinin de ba¤›fllanmas›n› tavsiye eden ve bütçeden de para aktaran Mustafa Kemal’in gayretleriyle, Türk Tayyare Cemiyeti onun sa¤l›¤›nda uçak sanayi, millî bir sanayi hâline gelmifl ve Avrupa’ya bile uçak ihrac edilmifltir.
Atatürk, ikinci vasiyetini bir Karadeniz gezisi s›ras›nda, 11 Haziran 1937’de Trabzon’daki Köflk’te yapm›fl ve “Mal ve mülk bana a¤›rl›k veriyor. Bunlar› milletime ba¤›fllamakla ferahl›k duyaca¤›m. ‹nsan›n serveti kendi manevi kiflili¤inde olmal›d›r. Ben büyük milletime daha çok fleyler vermek istiyorum.” diyerek bütün
mal ve mülkünü hazineye ba¤›fllad›¤›n› tescil ettirmifl
ve Baflbakan ‹nönü’ye bir telgrafla “Bütün çiftliklerini
(sadece Atatürk Orman Çiftli¤i arazisi 154.729 dönümdür), mallar›n› millete ba¤›fllad›¤›n›…” bildirmifltir.26
5 Eylül 1938 tarihinde, Dolmabahçe’deki üçüncü vasiyetinde ise, bütün nükût ve hisse senetleriyle,
Çankaya’daki menkul ve gayr-i menkul emvalini, ‹fl
Bankas›’nca nemaland›r›lmak üzere, mülkiyetini Cumhuriyet Halk Partisi’ne, nemas›n› ise kendi kurdu¤u iki
bilimsel kurulufla, Türk Tarih ve Türk Dil Kurumlar›na
yar› yar›ya b›rakm›fl, k›z kardefli Makbule (Atadan) ile
manevî k›zlar› Afet (‹nan), Sabiha (Gökçen), Ülkü (Çukuro¤lu), Rukiye ve Nebile’ye27 yaflad›klar› müddetçe,
binden yüz liraya kadar birer ayl›k ba¤latm›fl ve yüksek
tahsilleri boyunca ‹smet ‹nönü’nün çocuklar›na gereken e¤itim yard›m›n›n yap›lmas›n› vasiyet etmifltir.
Görüldü¤ü üzere bütün maddi servetini halk›na
ba¤›fllayan Atatürk, birçok liderin aksine, hiçbir ideolojiyi, dogmay› empoze etmemifltir. Buna karfl›l›k b›rakt›¤› manevi miras›n› ise söyle aç›klam›flt›r: “Benim Türk
milleti için yapmak istediklerim ve baflarmaya çal›flt›klar›m ortadad›r. Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet,
hiçbir dogma, hiçbir donmufl ve kal›plaflm›fl kural b›-
76
rakm›yorum. Benim manevi miras›m ilm ve ak›ld›r…
Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel
eksen üzerinde ak›l ve ilmin rehberli¤ini kabul ederlerse, manevi mirasc›lar›m olurlar.”
Onun ilim ve akl›n d›fl›nda b›rakt›¤› üçüncü manevi miras› ise, “ bizim hiçbir fleye ihtiyac›m›z yok. Yaln›z bir fleye ihtiyac›m›z var, o da çal›flmakt›r.” fleklinde
ifade etti¤i çal›flmak olmufltur.
Her üç manevi miras; ilm, ak›l ve çal›flmak, dün
oldu¤u gibi bugün de, yar›n da insanl›k için elzem olan
üç temel unsurdur. Bunlar Atatürk zaman›nda da, günümüzde de, bundan sonraki nesiller için de insanlar›
yücelten, kalk›nd›ran, eskimeyen, insanl›¤›n temel de¤erleridir.
Atatürk de ça¤dafl liderler gibi dogmalar, “-izmler” b›rakm›fl, empoze etmifl bir lider olsayd›, o da unutulur giderdi. Ama insanl›¤›n de¤iflmez, demode olmaz
de¤erlerini benimsedi¤i, miras b›rakt›¤› için Atatürk’e
ne elveda denilebilir, ne de onun b›rakt›¤› manevi de¤erler terk edilebilir.
Onun sadece Türk milleti için de¤il, bütün milletler için b›rakt›¤› iki manevi vasiyeti, tavsiyesi daha
vard›r ki, bunlar, millî benlik ve buna karfl› olanlarla
mücadele ruhudur. TBMM’nin, üçüncü toplanma y›l›
aç›fl konuflmas›nda, 1 Mart 1922’de, Mustafa Kemal bunu flöyle aç›klam›flt›r:
“Efendiler, yetiflecek çocuklar›m›za ve gençlerimize, görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun, en
evvel Türkiye’nin istiklaline, benli¤ine, gelenek-göreneklerine, kimli¤ine düflman olan bütün unsurlarla
mücadele etmek lüzumu ö¤retilmelidir. Uluslararas›
prensiplere göre, böyle bir savafl›n gerektirdi¤i ruhî
unsurlara sahip olmayan fertlere ve bu flekildeki fertlerden oluflmayan topluluklara hayat ve istiklal yoktur.”
_______________
1
Azmi Süslü, Mustafa Balc›o¤lu, Atatürk’ün Silah
Arkadafllar›-Atatürk Araflt›rma Merkezi fieref Üyeleri,
Ankara, 1999, Atatürk Araflt›rma Merkezi Yay›n›, Atatürk k›sm›, s. 1-19.
2
Yusuf Hikmet Bayur, Atatürk, Hayat› ve EseriDo¤umundan Samsun’a Ç›k›fl›na Kadar, Ankara, 1990,
Atatürk Araflt›rma Merkezi Yay›n›, s. 6-13.
3
Genelkurmay Baflkanl›¤› Kara Kuvvetleri Ko-
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
mutanl›¤› Arflivi, Atatürk Dosyas›’nda en sa¤l›kl› bilgiler
bulunmaktad›r.
lâp Tarihi Ders Notlar›, ‹stanbul, 1977, Türk Dünyas› Araflt›rmalar› Vakf› Yay›n›, s. 72-73.
11 May›s 1920’de Divan-› Harb’de verilen idam karar›, 24 May›s’ta Padiflah taraf›ndan onaylanm›flt›r: Zeki Saruhan, Kurtulufl Savafl› Günlü¤ü, Ankara, 1995, C:3, s.35,53
vdl.
Admiral William James, Crowe, Jr., The Line of Fire, New York, 1993.
4
Kâz›m Özalp-Teoman Özalp, Atatürk’ten An›lar,
Ankara, 1995, Türkiye ‹fl Bankas› Yay›n›, 3. bask›, s. 40-42;
Yahya Galip’ten naklen Muzaffer Erendil, ‹lginç Olaylarla
Atatürk, Ankara, 1988, Genelkurmay Baflkanl›¤› Yay›n›, s.
136.
5
6
Mustafa Kemal’in Babas› Kim?, Köln,1988.
7
Bkz. Daniel Chon-Bendit, (1968’lerin liderlerinden
ve Avrupa Parlamentosu’nun Yefliller Grubu üyelerinden) “Is
it adieu to Ataturk ?”, The Economist, 18 Aral›k 1999.
Bkz. Hadi Uluengin, “Suç ve Atatürk”, Hürriyet, 23
Kas›m 2004; Özdemir ‹nce, “Ulus-Devlet Düflmanl›¤›” Hürriyet, ayn› tarih.
8
Birço¤unu Yusuf Hikmet Bayur zikretmektedir, a. g.
e., s. 6-7.
9
Bkz. Burhan Göksel, Atatürk’ün Soy Kütü¤ü Üzerine Bir Çal›flma, Ankara, 1987; ‹hsan Sungu, “Atatürk’ün
Babas› ve Ali Efendi ve Mensup Oldu¤u Asâkir-i Milliye Taburu”, TTK. Belleten, III/10 (1939), s. 289-348; Ali Güler,
Atatürk, Soyu, Ailesi ve Ö¤renim Hayat›, Ankara, 1999, s.
9, 17 vdl.
10
Baflbakanl›k Osmanl› Arflivi Daire Baflkanl›¤›, Atatürk ‹le ‹lgili Arfliv Belgeleri (1911-1921 Tarihleri Aras›nda Aid 106 Belge), Ankara, 1982, s. 22-27.
11
12
Gazi Mustafa Kemal, Nutuk, 1927, C. I, s. 11.
K›l›ç Ali, K›l›ç Ali Hat›ralar›n› Anlat›yor, ‹stanbul, 1955, s. 12.
13
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara,1997,
Atatürk Araflt›rma Merkezi, 5. bask›, C. III, s. 15
14
Falih R›fk› Atay, Çankaya, 1881-1838, Atatürk’ün
Do¤umundan Ölümüne Kadar Bütün Hayat Hikayesi,
‹stanbul, 1969, s. 451.
15
Mahmut Esat Bozkurt, Recep Peker, Yusuf Kemal
Tengirflenk (Yay›ma Haz›rlayan: Oktay Aslanapa), ‹lk ‹nk›16
ekim-kasım 2006
17
18
Zaten, Müdafaa-› Hukûk Cemiyeti’nin elindeki son
paralar Erzurum Kongresi’nde harcand›¤› için Sivas Kongresi masraflar› da, Mustafa Kemal’in g›yab›nda, Emekli Binbafl›
Süleyman Bey’in verdi¤i 900 Lira ile, arkadafllar›n›n toplad›¤›
100 Lira’dan karfl›lanm›flt›: Muzaffer Erendil, a.g.e., s.14.
19
Falih R›fk› Atay, a. g. e., s. 516.
Benzer örnekler için Bkz. Alptekin Müderriso¤lu,
Kurtulufl Savafl›’n›n Mali Kaynaklar›, Ankara, 1990, Atatürk Araflt›rma Merkezi Yay›n›.
20
Mustafa Kemal’in Nutuk’unda, Söylev ve Demeçleri’nde, Zab›t Cerideleri’nde bunlar›n örnekleri çoktur. Bunlardan Sakarya Savafl› ve Zaferi üzerine TBMM’ce kendisine
“Gazi” ve “Müflir” (Mareflal) unvanlar› verilmesi üzerine, 20
Eylül 1921 tarihinde ve 9 Eylül 1922’de düflman›n denize dökülmesinin ard›ndan, 13 Eylül 1922 tarihinde TBMM Reisi s›fat›yla Meclis’te irad etti¤i “Asil Türk Milletine” bafll›kl› beyannameleri onun tevazuunun ve devlet adaml›¤›n›n birer örne¤idir. Bkz. Mehmet Kaplan, ‹nci Enginün, Birol Emil, Nejat
Birinci, Abdullah Uçman, Devrin Yazarlar›n›n Kalemiyle
Millî Mücadele ve Gazi Mustafa Kemal, ‹stanbul 1981,
Kültür Bakanl›¤› Yay›n›, C. I, s. XIV-XVIII.
21
22
http://www. McLaughlin.com//11index.cfm.
Azmi Süslü, Ermeniler ve 1915 Tehcir Olay›, Ankara, 1990, s. 21-23, 179, 182-183, Yüzüncü Y›l Üniversitesi
Yay›n›. ‹ngilizcesi, Armenians and the 1915 Event of
Displacement ad›yla, Ankara, 1994’te yay›mlanm›flt›r.
23
Mahzar Müfit Kansu, Do¤umundan Ölümüne Kadar Ad›m Ad›m Atatürk’le Beraber, Ankara, 1966, C.I,
s.30-31
24
25
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, a.g.e. C.II, s.78.
Utkan Kocatürk, Atatürk ve Türk Devrimi Kronolojisi, Ankara, 1973, s. 387.
26
Di¤er manevi çocuklar› ise, ‹kbâl, Nigâr, Zöhre, Afife ile ‹hsan, Ömer, Mustafa (S›¤›rtmaç) ve Abdurrahim (Tunçok, Diyarbak›rl›)’dir.
27
77
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
TÜRK ‹NKILABININ
GERÇEKLEfiMES‹NDE
KADIN E⁄‹T‹M‹N‹N ÖNEM‹
SEV‹M CAN*
Türk Milleti, Kurtulufl Savafl›’n›n kazan›lmas›n›n
ard›ndan yeni bir mücadeleye bafllam›flt›r. Bu mücadelenin hedefi; yeni Türk devletini siyasi, ekonomik, kültürel ve sosyal alanlarda gerçeklefltirilen ink›lâplarla
muas›r medeniyet seviyesinin üzerine ç›karmakt›r. Millî devleti oluflturan bireyler cumhuriyetin temel niteliklerini benimseyerek hür, ba¤›ms›z ve demokratik de¤erlere sahip vatandafllar olarak bunu gerçeklefltirmifllerdir.
Mustafa Kemal Atatürk, kökenleri on dokuzuncu yüzy›l›n sonlar›nda at›lan kad›n›n özgürlük ve eflitlik mücadelesinin1 sistematik hâle gelmesini ve bu mücadelede kad›n›n daha aktif rol almas›n› sa¤lam›flt›r. Bu
aç›dan Türk ‹nk›lâb› kad›na ve kad›n haklar›na verilen
önemin de artmas›n› sa¤lam›flt›r.
Atatürk 21 Mart 1923’te Konya’da kad›nlara hitaben yapt›¤› konuflmada Türk kad›n›n›n Millî Mücadele
s›ras›nda göstermifl oldu¤u fedakârl›¤› “Dünyan›n hiçbir yerinde, hiçbir milletinde, Anadolu köylü kad›n›n›n fevkinde kad›n mesaisi zikretmek imkân› yoktur
ve dünyada hiçbir milletin kad›n› ‘Ben Anadolu kad›n›ndan daha fazla çal›flt›m, milletimi halâsa ve zafere götürmekte Anadolu kad›n›ndan daha fazla çal›flt›m, milletimi halâsa ve zafere götürmekte Anadolu
kad›n› kadar himmet gösterdim’ diyemez”2 sözleri ile
belirtmifltir.
Yeni Türk devletinin hedeflerini ve toplumsal
dönüflümü gerçeklefltirecek yeni nesillerin yetifltirilmesi her iki cinsin de görevleri aras›nda yer alm›flt›r. Atatürk Türk ‹nk›lâb›n›n gerçekleflmesinde kad›n ve erke¤in birlikte mücadele etmesi gerekti¤ini flu sözleriyle
vurgulam›flt›r: “Bir sosyal hayat, bir millet, erkek ve kad›n denilen iki cins insandan oluflmaktad›r. Mümkün
müdür ki, bir kitlenin bir parças›n› ilerletelim. Di¤erini görmezden gelelim de kitlenin genel durumu ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki bir camian›n yar›s› topraklara zincirlerle ba¤l› kald›kça di¤er k›sm› semalara yükselebilsin. fiüphe yok ki, ilerleme ad›mlar›, dedi¤im gibi iki cins taraf›ndan beraber arkadaflça at›lmak, ilerleme ve yenilenme alan›nda mesafe kaydetmek laz›md›r. ‹flte böyle olursa ink›lâp baflar›l› olur.”3
Atatürk :“Kad›nlar›m›z haddi zat›nda hayat›
içtimaiyede erkeklerimizle her vakit yanyana yaflad›lar. Bugün de¤il, eskiden beri, uzun zamanlardan
beri, kad›nlar›m›z erkeklerle baflbafla, hayat-› cidalde,
hayat› ziraatte, hayat› maiflette, erkeklerimizden yar›m hatve geri kalmayarak yürüdüler. Belki erkeklerimiz memleketi istilâ eden düflmana karfl› süngüleriy-
*Dr.; Tarih Ö¤retmeni, Talim ve Terbiye Kurulu E¤itim Ö¤retim ve Program Dairesi Baflkanl›¤›
78
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
le, düflman›n süngülerine gö¤üslerini germekle düflman karfl›s›nda ispat› vücut ettiler. Fakat erkeklerimizin teflkil etti¤i ordunun hayat menbalar›n› kad›nlar›m›z iflletmifltir. Memleketin esbab› mevcudiyetini haz›rlayan kad›nlar›m›z olmufl ve kad›nlar›m›z olmaktad›r. Kimse inkâr edemez ki bu harpte ve ondan evvelki, harplerde milletin hayatiyesini tutan hep kad›nlar›m›zd›r. Çift süren, tarlay› eken, ormandan odunu, keresteyi getiren, mahsulât› pazara götürerek paraya kalbeden, aile ocaklar›n›n duman›n› tüttüren,
bütün bunlarla beraber s›rtiyle, ka¤n›siyle, kuca¤›ndaki yavrusiyle, ya¤mur demeyip, k›fl demeyip, s›cak
demeyip cephenin mühimmat›n› tafl›yan hep onlar,
hep o ulvî, o fedakâr, o ilâhî Anadolu kad›nlar› olmufltur. Binaenaleyh hepimiz bu büyük ruhlu ve büyük duygulu kad›nlar›m›z› flükran ve minnetle ebediyyen tâziz ve takdis edelim.” 4 sözleri ile Türk kad›n›n geçmiflten beri sosyal hayat›n içinde oldu¤unu ve
Türk erke¤iyle birlikte mücadele etti¤ini belirtmifltir.
ekim-kasım 2006
e¤itim
‹lerleme ve uygarl›k seviyesine ulaflman›n her
iki cinsin geliflmesi ile birlikte mümkün oldu¤unu Atatürk baflka bir konuflmas›nda flu sözleriyle ifade eder:
“Bir heyeti içtimaiyye ayn› gayeye bütün kad›nlar› ve
erkekleriyle beraber yürümezse terakki ve temeddün
etmesine imkân› fennî ve ihtimali ilmî yoktur.”5
Türk ‹nk›lâb› ile Türk halk› büyük bir toplumsal de¤iflim ve dönüflüm süreci yaflam›flt›r. Bu aç›dan
e¤itim bireylerin var olma, hak elde etme ve elde edilen haklar›n devam›n›n sa¤lanmas›nda “bilinç” kazan›lmas› önemlidir. ‹nk›lâb›n gerçekleflmesinde, benimsenmesi ve devam›n›n sa¤lanmas›nda da özellikle bu
hareketin öznesi/nesnesi olan kad›nlar›n e¤itimine büyük önem verilmifltir.
Atatürk 1 Mart 1922 tarihinde Meclis aç›l›fl konuflmas›nda millî e¤itimin kad›n ve erkekler için ayn›
derecede önemli oldu¤unu “Kad›nlar›m›z›n da ayni
dereceyi tahsilden geçerek atf› ehemmiyet olunacak-
79
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
t›r”6 sözleri ile ifade etmifltir. Ayr›ca Atatürk e¤itimin
milli bir görev oldu¤u vurgusunu “Bilgi edinmenin bir
süs, bir tahakküm vas›tas› ve medeni bir zevkten ziyade, maddi hayatta muvaffak olmak için zaruri bir ihtiyaçt›r” cümlesi ile yapm›flt›r.
Türk kad›n›n›n Türk ‹nk›lâb› içinde yüklendi¤i
iki önemli görev vard›:
1. ‹yi bir efl ve anne olarak ideal “Cumhuriyet ev
kad›n›”7,
2. E¤itim alarak kamusal alanda yer edinmesi
sonucu “meslek sahibi Cumhuriyet kad›n›”
Cumhuriyet Dönemi kad›n› geleneksel “efl” ve
“anne” rollerinin yan›nda “milleti e¤itmek” görevi ile
e¤itim görmüfl “yeni Türk kad›n›” rolünü üstlenmifltir.
Bu anlamda Türk ‹nk›lâb›n›n hedefledi¤i kad›n hem
“kurtar›lan” hem de “kurtar›c›”olmufltur. 8
Atatürk: “Kad›nlar›m›z›n her millette oldu¤u gibi, bizim milletimiz için de ne kadar ehemmiyeti oldu¤unu söyleme¤e lüzum yoktur. Bizim milletimizde
kad›n eskiden bu ehemmiyeti hakikaten en ulvî derecede ihraz eylemifltir. Büyük atalar›m›z ve onlar›n
analar›, tarihin, vukuat›n flahadetiyle sabittir ki, cidden yüksek faziletler göstermifllerdir. Burada birçok
noktalardan sayabilece¤imiz o faziletlerin en büyü¤ü
ve en ehemmiyetlisi k›ymetli evlatlar yetifltirmeleriydi.
Hakikaten Türk milletinin bütün cihanda yaln›z Asya’da de¤il Avrupa’da dahi azîm satvetler göstermifl
olmas›, mutantan harekât icra eylemifl bulunmas›,
hep öyle k›ymetli atalar›n faziletli evlatlar yetifltirmesi
ve daha beflikten çocuklar›n›n ruhuna mertlik ve fazilet telkin eylemesi sayesinde idi. fiunu söylemek istiyorum ki, kad›nlar›m›z›n vezaifi umumiyede uhdelerine düflen hisselerden baflka kendileri için en ehemmiyetli, en hay›rl›, en faziletkâr bir vazifeleri de iyi valide olmakt›r.” 9 sözleri ile Türk kad›n›n›n gelecek nesillerin flekillenmesinde üstlendi¤i rollerden birinin de
çocu¤un yetifltirilmesi aç›s›ndan annelik oldu¤unu vurgulam›flt›r:
Millî e¤itimin amac›n› Millî E¤itim Bakan› Esat
(Sagay) Bey, 1931 y›l›nda yay›nlanan genelgede “Milli
hayata uyumlu ve Türk milletine ve Türk Cumhuriyetine son derece faydal› birer vatandafl hâline getirmektir” fleklinde aç›klar. Baflka bir genelgede ise “Türk
mektebi, eline teslim edilmifl olan her Türk çocu¤unu
Cumhuriyet rejiminin psikolojisi ve ideolojisini tamam›yla kavram›fl, Türk milleti ve Türk Cumhuriyeti için
son derece faydal› bir Türk vatandafl› hâline getirme¤e mecburdur” 10 fleklinde ifade etmifltir.
E¤itim kurumlar›n›n birlefltirilmesi, karma e¤itimin gerçekleflmesi, k›z çocuklar›n›n e¤itim imkânlar›n›n art›r›lmas› ve k›z çocuklar›n›n okullara kay›tlar›n›n
yap›lmas› ve okula devam›n›n sa¤lanmas›, k›zlar›n
mesleki e¤itime yönlendirilmesi için okullar›n aç›lmas›, meslek sahibi kad›nlar›n say›s›n›n artmas› ve meslek
sahibi kad›nlar›n çal›flma hayat›na kat›lmas› kad›n e¤itimin gerçeklefltirmeyi hedefledi¤i amaçlardand›r. Bu
amaçla 1925 y›l›nda toplanan Üçüncü Heyet-i ‹lmiye’de, k›zlar›n e¤itimine iliflkin olarak;
1. Tek okul düzeninin kurulmas›,
2. K›zlar›n e¤itimindeki eksikliklerin giderilmesi,
3. K›zlar›n ve erkeklerin bir arada e¤itim görmeleri,
4. Üretici e¤itimine a¤›rl›k verilmesi ilkeleri kabul edilmifltir”11.
Kad›nlar›n e¤itim alabilmesi amac›yla at›lan en
önemli ad›mlar›ndan biri k›z çocuklar›n›n zorunlu e¤itim almas› karar›n›n verilmesidir. Atatürk’ün “Milletimizin, memleketimizin darülirfanlar› bir olmal›d›r. Bütün memleket evlad› kad›n erkek oradan ç›kmal›d›r”
sözleri Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun habercisi olmufltur. Ö¤retimin birlefltirilmesi ile tüm e¤itim kurumlar›
Millî E¤itim Bakanl›¤›na ba¤lanarak k›z ve erkek ö¤renciler millî e¤itim sisteminin içine dâhil edilmifltir.12
Kad›n e¤itiminin tüm boyutlar› ile gerçeklefltirilmesi için ilkö¤retim, ortaö¤retim (lise, mesleki teknik
Cumhuriyet Dönemi kad›n› geleneksel “efl” ve “anne” rollerinin yan›nda “milleti e¤itmek” görevi ile e¤itim görmüfl “yeni Türk kad›n›” rolünü üstlenmifltir. Bu anlamda Türk ‹nk›lâb›n›n hedefledi¤i kad›n hem “kurtar›lan” hem de “kurtar›c›”olmufltur.
80
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
ö¤retim, k›z orta sanat okullar›, k›z enstitüleri, ticaret liseleri, sa¤l›k okullar›), konservatuarlar ve yüksek ö¤retim kurumlar› k›z ö¤renci say›s›n›n artmas›n›, ayn› zamanda kad›nlar›n bilinçlenmesini sa¤lam›flt›r.
1922 y›l›nda ‹stanbul’da bulunan Erenköy Yat›l›
K›z Lisesi ve Gündüzlü K›z Lisesi’ne ilaveten Ankara’da
Ankara Gündüzlü K›z Lisesi, ‹zmir’de Yat›l› K›z Lisesi
aç›lm›fl ve 1925 y›l› itibar›yla toplam ö¤renci say›s›
821’e ulaflm›flt›r.”13 ‹lk k›z okullar› olarak 1865’te Mithat
Pafla taraf›ndan aç›lan K›z Sanayi Mektepleri 19281929 ders y›l›ndan itibaren K›z Enstitüleri olmufltur.
1921 y›l›ndan sonra k›z çocuklar›n›n üniversitelere kabulü, k›z liseleri ve k›z sanat okullar›n›n say›s›n›n artmas›, kad›nlara meslek sahibi olma yolunu açm›flt›r. 1921–1922 ö¤renim y›l›nda Süreyya (A¤ao¤lu)
ile Saime, Melahat ve Bedia adlar›nda dört k›z ö¤renci
Hukuk Fakültesine kabul edilmifltir. 1922 y›l› Eylülünde ise T›p Fakültesi’ne Sabiha Süleyman, Suat Rasim,
F›tnat Cemal ve Hamidiye Abdurrahim’in de aralar›nda
bulundu¤u 7 k›z ö¤rencinin yaz›lmas› önemli tepkiler
yaratm›flt›r. Kad›nlar›n doktorluk yapamayacaklar› savunulmufl, kamuoyunda s›kça bu konu tart›fl›lm›flt›r.14
Tüm bu tart›flmalara ra¤men 1928 y›l›nda Türkiye’nin
ilk kad›n doktorlar› diplomalar›n› alm›fllard›r. 1925 y›l›nda ‹stanbul Üniversitesi Fen Fakültesinde matematik
bölümünde 7, fizikte 8, tabii bilimlerde 48, kimyada 26,
t›p fakültesinde 17, diflçilikte 4, hukuk fakültesinde 23
k›z ö¤renci okumufltur. 1930–31 y›llar›nda Edebiyat fakültesinde 155, fen fakültesinde 90, hukukta 72, t›p fakültesinde 11 k›z ö¤renci ö¤renim görmüfltür. 15
E¤itim alan k›z ö¤rencilerin bir üst okula devam
etme oran› zamanla artm›flt›r. Üniversitelerin çeflitli bölümlerine devam eden k›z ö¤renci say›s› iki haneli rakamlara nadiren ulaflabilmifltir.16 Bunun yan›nda Cumhuriyetin ilk y›llar›nda meslek sahibi olan kad›nlar›n
büyük bölümünün ö¤retmenlik mesle¤ini seçtikleri
görülmektedir. Türkiye’de 1923 y›l›nda 1.217 olan kad›n ö¤retmen say›s› 1930’da 4.814’e ulaflm›flt›r. 17
Ö¤retimin her alan› ile ilgili, döneme ait yeterli
say›sal veri olmamas›na ra¤men eldeki bilgiler Cumhuriyetin ilk y›llar›nda kad›nlar›n e¤itim hayat›na iliflkin
olumlu geliflmeler oldu¤unu göstermektedir. 1935 y›l›nda okuma yazma bilmeyen kad›nlar›n oran› %
90’larda iken 1940’l› y›llarda bu oran % 87’lere düflmüfltür.18 1923–24 y›llar›nda ilkö¤retime devam eden ö¤-
ekim-kasım 2006
e¤itim
renci say›s› erkeklerde 273.107 iken k›zlarda
62.954’tür. Bu rakamlar 1933–34 y›llar›nda erkeklerde
385.247’ye k›zlarda ise 205.992’ye yükselmifltir. Bu art›fl›n ve k›z-erkek ö¤renciler aras›nda say›sal oran›n
azalmas›n›n en önemli sebebi ilkö¤retimin zorunlu olmas› olarak düflünülebilir.19 1933–34 y›llar›nda ortaokullardaki 42.332 ö¤renciden 11.294’ü k›z ö¤rencidir.
1943-44’te ise bu say› 22.005’e ç›km›flt›r.20 Liselerdeki
k›z ö¤renci say›s› 1933’te 2237, 1943’te 6.030’dur.
Okul say›s›n›n artmas› sonucu 1927 y›l›nda, var
olan iki k›z sanat okulu erkek sanat okullar› gibi befl y›l
e¤itim veren sanat enstitüleri hâline getirilmifltir. 1938
y›l›nda bu okullar›n say›s› 14’e ulaflm›flt›r.21 “Bu okullar›n ö¤retmen ihtiyac›n› karfl›lamak için, 1935 y›l›nda
Ankara’da K›z Sanat Ö¤retmen Okulu aç›lm›flt›r.”22
1928’te aç›lan Millet Mektepleri, yayg›n e¤itim
çal›flmalar›n›n ilk örneklerindendir. 1928 Harf ‹nk›lâb›n›n hedeflerinden birini, Mustafa Kemal “Yeni Türk
harflerini çabuk ö¤renmelidir. Vatandafla, kad›na,
erke¤e, hamala sandalc›ya ö¤retiniz. Bunu vatanseverlik ve milliyetseverlik vazifesi biliniz. Hepimiz hususi ve umumi hayat›m›zda rastgeldi¤imiz okuyup
yazma bilmeyen erkek, kad›n her vatandafl›m›za ö¤retmek için can atmal›y›z.”23 olarak aç›klar. Buna paralel olarak 1928 –29 y›llar›nda Millet Mekteplerine kat›lan 507.020 kifliden 199.544’ü, 1929–30 y›llar›nda ise
262.423 kifliden 22.168’ini kad›nlar oluflturmufltur.24
Kad›nlara yönelik yayg›n e¤itim faaliyetleri Millet Mektepleri yan›nda, Pratik K›z Sanat Okullar›, Köy
Kad›nlar› Gezici Kurslar›, K›z Teknik Ö¤retim Olgunlaflma Enstitüleri K›z Teknik Ö¤retim bünyesinde devam etmifltir.
Cumhuriyet döneminde okullarda okutulan
ders kitaplar›nda yer alan ifadeler, resimler, foto¤raflar
hedeflenen “Türk kad›n›” imaj›n› destekler nitelikte olmufltur. Firdevs Gümüflo¤lu 1930-1940’l› y›llarda okutulan ders kitaplar›nda cinsiyetçi unsurlarla ilgili olarak
“Genç Cumhuriyet’in e¤itimcileri esas a¤›rl›¤› kad›nlar›n toplumsal yaflama etkin olarak kat›lmas› hedefine vermifllerdir. Bu anlay›fl, hem tüm temel ö¤retim
ders kitaplar›na yans›m›flt›r, hem de Cumhuriyet’in
bizzat kurucular› ve önderleri bu hedefi çok zor koflullara karfl›n cesaretle dile getirmifllerdir. Onlar, esas
olarak, aktif, haklar›na kavuflmufl, bafl› dik, meslek
sahibi, e¤itimli kad›n› hedeflemifllerdir.
81
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
Hukuki, ekonomik,
sosyal, kültürel ve siyasi
alanlarda yap›lan ink›lâplar
e¤itim alan›nda gerçeklefltirilen yeniliklerle desteklenmifl ve her alanda Türk kad›n›n›n kendine güvenen
bir “birey” olmas› sa¤lanm›flt›r. Erkeklerin yönlendirdi¤i ve s›n›rlar›n› belirledi¤i
bir hareket olarak da alg›lanan Cumhuriyet kad›n›n›n
hak mücadelesinde siyasi
haklar›n verilmesi ile “her
fleyi elde ettik” anlay›fl›n›n
hâkim olmas› daha sonraki
dönemlerde kad›n hareketinin h›z›n› kaybetmesinin de
nedenlerinden biridir.
Toplumun içinde yaflad›¤› verili koflullar göz
önüne al›nd›¤›nda hedeflenen kad›n tipine az say›da
kad›n›n›n ulaflabilece¤i de bir gerçekti. K›z ö¤rencilerin büyük ço¤unlu¤u yüksek ö¤renim görmeyecek ve
ev kad›n› olacakt›. Bu nedenle, bu büyük ço¤unlu¤a
yönelik politikalar›n da gelifltirilmesi gerekiyordu. Bu
politikay›, mümkün oldu¤unca bilgili, insiyatifli, ev
idaresinde sorumlu, üretici kocan›n üretime haz›rlan›fl›n› eksiksiz sa¤layabilen, yurda yararl›, Cumhuriyet ideolojisini benimsemifl çocuklar yetifltirebilecek
düzeyde ev kad›nlar› yaratmak olmufltur.”25 vurgusunu yapmaktad›r.
E¤itim alan kad›nlar mesleklerini yapabilmek
için çal›flma hayat›na at›lm›fllard›r. Doktor, mühendis,
mimar, akademisyen, bankac›, sanatç›, sporcu, hâkim,
ziraatç›, pilot gibi çok farkl› meslek dallar›nda görev
yapm›fllard›r.
Fatma Aliye, Ayfle S›d›ka, Emine Semiye, fiuküfe Nihal, Halide Edib’in bafllatt›¤› Türk kad›n›n›n hak
arama mücadelesi Muazzez ‹lmiye Ç›¤, Halet Çambel,
Afet ‹nan, Süreyya A¤ao¤lu, Refet Ang›n, Nüzhet Gökdo¤an, Safiye Ali, Selma Soysal, Tezer Taflk›ran, Nezihe Muhittin gibi Cumhuriyetin öncü kad›nlar› ile devam etmifltir.
82
Ancak her dönemin
kendi flartlar› içinde de¤erlendirilmesi gerekti¤i dikkate al›nd›¤›nda Leyla K›rkp›nar’›n flu tespiti önemlidir: “Tanzimat’la birlikte bafllayan ça¤dafllaflma hareketi çerçevesinde Türk kad›n›,
gerek düflünce alan›nda, gerekse do¤rudan do¤ruya
siyasi toplumsal haklar yönünde ciddi ad›mlar atabilmifltir. Bu geliflmeler, ancak, söz konusu dönemlerin
düflünce yap›lar›n›n ve ideolojik kal›plar›n›n kendine
özgü karakterleri çerçevesinde anlam kazanabilmektedir. Tarihsel ak›fl içinde her dönemin, genel karakteristiklerini belirleyen koflullar de¤iflti¤ine göre, kad›n›n statüsü de, de¤iflen koflullara göre özellikler kazanm›flt›r.”26
Cumhuriyet kad›n›, bölgeler ve kültürler aras›ndaki farkl›l›klara ve yaflanan yo¤un çeliflkilere ra¤men, önceki dönemlerden k›yaslanamayacak ölçüde
farkl›d›r. Bu farkl›l›k, yaln›zca d›fl görünüflünde de¤il,
toplumsal statüsünde, kültürel yap›s›nda, kiflilik tan›mlamas›nda tan›k olunan çok yönlü bir farl›l›kt›r.
Bu de¤iflmeler hiç kuflku yok ki, ülkede yaflanm›fl, ekonomik, toplumsal, kültürel alandaki yo¤un de¤iflmelerle paralellik göstermektedir.”27
Yo¤un toplumsal de¤iflme süreçleri içinde kad›nlar›n, günümüzde Türk toplumunda istenilen düzeye varm›fl olduklar› söylenemez. Türk kad›n›, Cum-
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
huriyetle birlikte toplumsal statüsünde büyük s›çramalar gerçeklefltirmifltir; ama bütün bunlar, ça¤dafl
dünyan›n sa¤lad›¤› olanaklar aç›s›ndan bak›ld›¤›nda yetersizdir.”28
Zihinsel anlamda gerçekleflen toplumsal de¤iflimin somut verilere yans›mas› kimi zaman istenilen ölçüde gerçekleflmemifltir. Tüm geliflme ve ilerlemelere
ra¤men bugün e¤itim alan›nda baz› s›k›nt›lar yaflanmaktad›r. K›z çocuklar›n›n okullaflma oran›, okuma
yazma bilmeyen nüfusun büyük oran›n›n kad›nlardan
oluflmas›, okula kay›tl›, okula devam eden ve diploma
sahibi k›z ö¤renci say›s›ndaki farkl›l›k, okullar›n fiziki
flartlar›n›n elveriflsizli¤i, e¤itim-ö¤retim materyallerinde cinsiyet eflitsizli¤ini destekleyen bilgi, foto¤raf, resimlerin bulunmas› gibi sorunlar kad›n e¤itiminin sorunlar›n›n farkl›laflt›¤›n› ancak devam etti¤ini göstermektedir.
Türkiye’de yaflanan siyasi, sosyal, ekonomik ve
kültürel de¤iflim cumhuriyetin ilk y›llar›nda yaflanan
köklü de¤iflimin 83 y›ld›r ayn› h›zda devam etmedi¤ini
göstermektedir. Tüm olumsuzluklara ra¤men Türk kad›n› “hak verilen” olmaktan ç›karak “hak arayan”, “eflitlikçi” ve “özgürlükçü” hayat anlay›fl›n› sürdürerek tüm
dünya kad›nlar› aras›nda farkl› bir yere sahip oldu¤unu kan›tlamaya devam etmektedir.
Türk kad›n›n›n kendileri için belirlenen tan›mlara ne kadar uyduklar›, rolleri ve statüleri, bunu ne derece de¤ifltirebildikleri, otoriteleri nas›l etkiledikleri,
toplumsal bir dönüflüme katk›lar›n›n ne oldu¤u sorular› ayn› zamanda Türk ‹nk›lâb›’n›n içinde kad›n›n yerinin belirlenmesini sa¤lam›flt›r. Türk ‹nk›lâb› Bat›l› taraflar›n›n yan›nda kendine özgü millî de¤erleri koruma
anlay›fl› ile bir farkl›l›k ortaya koymufltur. Bu farkl›l›k
bugün de Türk kad›n›n› Bat›l› ve Do¤ulu kad›ndan ay›ran özellikler tafl›mas›n› sa¤lam›flt›r.
______________________
Serpil Çak›r; Osmanl› Kad›n Hareketi, Metis Yay›nlar›, ‹stanbul 1996; fiefika Kurnaz; Cumhuriyet Öncesinde Türk Kad›n› (1839-1923), Milli E¤itim Bakanl›¤› Yay›nlar›, Ankara 1995.
1
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araflt›rma Merkezi, Ankara 1997, C. II, s. 152.
2
Ayfle Ayata-Ayça Ergün, “ Atatürk ve Türk Kad›n›”
Erdem Cumhuriyet Özel Say›s›-I, C.11, Sa: 31, Atatürk Kül3
ekim-kasım 2006
e¤itim
tür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yay›nlar›, Ankara, 1999, s.
14.
4
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. II, s. 152.
5
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. II, s. 153.
6
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C.I, s. 245.
Filiz Çetin, “ Cumhuriyet Döneminde Kad›n E¤itimi”
Milli E¤itim Dergisi, Milli E¤itim Bakanl›¤› Yay›nlar›, Say›:
160, Güz 2003, s. 144.
7
Ayfle Ayata-Ayça Ergün; “ Atatürk ve Türk Kad›n›”
Erdem Cumhuriyet Özel Say›s›-I, C.11, Sa: 31, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yay›nlar›, Ankara, 1999, s.
12.
8
9
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri C. II, s. 156.
Yahya Akyüz; Türk E¤itim Tarihi, PegemA Yay›nc›l›k, Ankara 2005, s. 301
10
11
Çetin, a.g.m., s. 141.
Osmanl›dan Cumhuriyete Kad›n ve E¤itim; Kad›n Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakf›; ‹stanbul
1998.
12
Tezer Taflk›ran; Cumhuriyetin 50. Y›l›nda Türk
Kad›n Haklar›, Ankara 1973, s. 151
13
Leyla K›rkp›nar; Türkiye’de Toplumsal De¤iflme
ve Kad›n; Kültür Bakanl›¤› Yay›nlar›, Ankara 2001, s. 220;
Taflk›ran; a.g.e., s. 160-161
14
15
Çetin, a.g.m., s. 150.
Sema U¤urcan; “ Osmanl›’dan Cumhuriyet’e Türk
Kad›n›” Erdem Cumhuriyet Özel Say›s› III, C: 11, Sa: 33, Ankara 1999, s. 995.
16
17
U¤urcan; a.g.m.; s. 995
Emel Do¤ramac›, Türkiye’de Kad›n›n›n Dünü ve
Bugünü, Türkiye ‹fl Bankas› Yay›nlar›, Ankara 1992, s. 94.
18
19
Çetin, a.g.m., s. 143.
20
Çetin, a.g.m., s. 145-146.
21
Çetin, a.g.m., s. 146.
22
Çetin, a.g.m., s.146.
23
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. I, s. 378.
Afet ‹nan, Atatürk ve Türk Kad›n Haklar›n›n
Kazan›lmas› Tarih Boyunca Türk Kad›n›n›n Hak ve Görevleri, Milli E¤itim Bas›mevi, ‹stanbul 1975, s. 151.
24
25
Firdevs Gümüflo¤lu, “ Cumhuriyet Döneminin Ders
Kitaplar›nda Cinsiyet Rolleri ( 1928-1998), 75 Y›lda Kad›nlar ve Erkekler, Tarih Vakf› Yay›nlar›, ‹stanbul 1998, s. 127
Leyla K›rkp›nar, “ Türkiye’de Toplumsal De¤iflme
Sürecinde Kad›n”, 75 Y›lda Kad›nlar ve Erkekler, Tarih
Vakf› Yay›nlar›, ‹stanbul 1998, s. 14.
26
27
Leyla K›rkp›nar, a.g.e., s. 15.
28
Leyla K›rkp›nar, a.g.e., s. 28.
83
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
ÇA⁄DAfiLAfiMA,
M‹LLÎ B‹RL‹K-BERABERL‹K
ve ATATÜRK ‹LKELER‹
TEMUÇ‹N FA‹K ERTAN*
Ça¤dafl ve Ça¤dafllaflman›n Tan›m›
Ça¤dafllaflma ve milli birlik-beraberlik kavramlar› birbirlerinden ayr›lmayan, birbirlerini bütünleyen
ve tamamlayan kavram ve anlay›fllard›r. Ça¤dafl bir
toplumun, millî birlik ve beraberlik yolundaki kargaflaya son vermifl bir toplum oldu¤u söylenebilece¤i gibi,
milli birlik-beraberlik yolundaki engelleri ortadan kald›rm›fl bir toplumun da, ça¤dafllaflma tart›flmalar›n› aflm›fl bir toplum oldu¤u ileri sürülebilir.
Ça¤dafl kavram› günümüze gelinceye kadar muas›r, modern ve ça¤dafl fleklinde geliflim izlerken, ça¤dafllaflma terimi ise muas›rlaflma, modernleflme, ça¤dafllaflma çizgisiyle günümüze kadar ulaflm›flt›r. Ça¤dafllaflma kavram›, bilim devriminden bu yana toplumsal sorunlardaki ve bu sorunlar› çözme konusundaki h›zl› de¤iflim sürecini anlatan bir deyim olarak görülmektedir. Önce Latince, daha sonralar› ‹ngilizce ve
di¤er dillerde, yaflanan ça¤›n ve geçmifl dönemin görüfl ve düflüncelerini, düflünürlerini birbirinden ay›rt etmek üzere kullan›lan “ça¤dafl ve ça¤dafllaflma” kavramlar›, son dönemlerdeki bilgi patlamas› sonucunda
ortaya ç›kan, yenileflme sürecinin ald›¤› dinamik biçi-
mi tan›mlamakta da kullan›lmaktad›r.
Ça¤dafl olma sözcü¤ü günümüzde baflkalar›yla
ayn› dönemde yaflama anlam›na geldi¤i gibi, içinde
bulunulan en son dönemde yaflama anlam› da tafl›maktad›r. Bundan da anlafl›ld›¤› gibi ça¤dafl olma, vurguya göre hem ayn› zamanda olmay›, hem de en son
ça¤›n içinde olmay›, ondan pay almay› ve etkilenmeyi
karfl›lamaktad›r.
Baz› Bat›l› yazarlar ça¤dafllaflma-modernleflmemuas›rlaflma kavramlar›n› Bat›l›laflma olarak ele alm›fllard›r. Bu yazarlara göre ça¤dafllaflma, Bat› Avrupa’da
ve Kuzey Amerika’da gelifltirilmifl olan toplumsal, ekonomik ve siyasal sistemlere yönelik bir de¤iflme sürecidir. Bu anlamda ça¤dafllaflma ya da modernleflme,
18. yüzy›lda Avrupa’da bafllayan ve sonraki dönemlerde bütün dünyay› etkisi alt›na alan toplumsal yaflam ve
örgütlenme biçimi olarak da ele al›nabilir.
Bu bilgiler ›fl›¤›nda ça¤dafl ve ça¤dafllaflma kavramlar›n›n en k›sa yoldan tan›mlar›n› yapacak olursak,
en fazla kulland›¤›m›z Türk Dil Kurumuna ait Türkçe
Sözlük’te ça¤dafl (muas›r, modern); ayn› ça¤da yaflayan, bulunulan ça¤›n anlay›fl›na, flartlar›na uygun olan
* Prof. Dr.; Ankara Üniversitesi, Türk ‹nk›lâp Tarihi Enstitüsü Ö¤retim Üyesi
84
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
anlam›ndad›r. Ça¤dafllaflma (muas›rlaflma, modernleflme) ise ça¤›n tutumuna, anlay›fl›na uymak demektir.
Türk ça¤dafllaflmas› ya da modernleflmesine gelince; Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün görüfllerinde etkili oldu¤u, çok say›da
tarihçi, sosyolog ve siyaset bilimci taraf›ndan kabul
edilen Ziya Gökalp ça¤dafllaflmay›; “muas›rlaflmak demek Avrupal›lar gibi otomobiller, tayyareler yap›p kullanmak demektir. fiekilce ve maifletçe Avrupal›lara
benzemek de¤ildir. Ne zaman bilgi ve sanayi gere¤i ve
sat›n al›nmas› için Avrupal›lara ihtiyaç duymad›¤›m›z› görürsek, o zaman muas›rlaflm›fl oldu¤umuzu
anlar›z” fleklinde tan›mlam›flt›r.
Bu ba¤lamda, Atatürk’ün ça¤dafllaflma anlay›fl›n› kavrayabilmek için, öncelikle onun uygarl›k=medeniyet anlay›fl› üzerinde durmal›y›z. Atatürk “Medeniyetin ne oldu¤unu baflka baflka tarif edenler vard›r.
Bence medeniyeti kültürden ay›rmak güçtür ve lüzumsuzdur. Bu görüflümü aç›klamak için kültür ne
ekim-kasım 2006
e¤itim
demektir, tarif edeyim. Bir insan toplulu¤unun devlet
hayat›nda, fikir hayat›nda, yani ilimde, toplum hayat›nda ve güzel sanatlarda, ekonomik hayatta yani tar›mda, sanatta, ticarette, kara, deniz ve hava ulaflt›rmac›¤›nda yapabildi¤i fleylerin ortak sonucudur”
fleklindeki kültür tan›m›yla kültür ile uygarl›k kavramlar› aras›nda bir fark görmemekte, daha aç›k bir ifadeyle yüksek kültürleri uygarl›k olarak görmektedir.
Osmanl› Devleti’ndeki Ça¤dafllaflma Hareketlerine Genel Bir Bak›fl
Bilindi¤i gibi Osmanl› Devleti 17. Yüzy›ldan itibaren eski gücünü kaybetmeye bafllam›fl ve önce duraklama, ard›ndan gerileme ve parçalanma sürecine
girmifltir. Osmanl› Devleti’nin eski gücünü kaybetmesinde Bat›’daki geliflmelerin d›fl›nda kalmas› ve yükselme dönemine damgas›n› vuran klasik kurumlar›n yozlaflmas›n› önleyememesi temel nedenler olarak gösterilebilir. Yap›sal nedenlere dayanan duraklama, gerileme ve çöküfl karfl›s›nda Osmanl› devlet adamlar›, duru-
85
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
mun fark›nda olmad›klar› uzun bir dönem tedbir bile
almaya yönelmemifllerdir. 18. Yüzy›lda Avusturya ve
Rusya karfl›s›nda al›nan askeri yenilgiler Osmanl›lar›n
geri kal›nd›¤›n› anlamalar›na yol açm›fl ve sonuçta baz› düzenlemeler yap›lmas› zorunlu hâle gelmifltir. Ancak bu kez de teflhis yanl›fl koyulmufltur. Osmanl› yöneticilerine göre geri kal›nman›n nedeni askerî idi ve
orduda yenilikler yap›l›rsa, eski parlak günlere dönülebilirdi. Bu nedenle Osmanl›’da ›slahat hareketleri 18.
yüzy›lda askeri alanda bafllam›fl ve uzun y›llara askeri
alan a¤›rl›kl› olarak devam etmifltir. Bu dönemde askeri alanda yenilikler konusunda ciddi hamleler yapan
III. Mustafa ile ilgili flu öykü dönemin yenileflme çabalar›n›n niteli¤ine ›fl›k tutmas› aç›s›ndan önemlidir. III.
Mustafa, o dönemlerde Avrupa’da büyük baflar›lar kazanm›fl olan Prusya Kral› II. Friedrich’e Ahmet Resmi
Efendi’yi elçi olarak göndermifl ve kendisinden baflar›y› sa¤layan üç müneccim istemifltir. Friedrich, Osmanl›
elçisine flu ilginç cevab› vermifltir: “Kuvvetli bir orduya
sahip olmak, onu bar›fl zaman›nda da savafla girebilecek flekilde e¤itmek; hazineyi daima dolu tutmak;
tarih okumak”. Verilen bu cevaptan anlafl›ld›¤› gibi baflar› için kuvvetli bir ordu, iyi bir ekonomi ve geçmiflten yararlanmak gerekti¤i vurgulanm›flt›r. Günümüz
için de bunun pek fazla de¤iflti¤i söylenemez.
18. yüzy›l›n sonlar›nda III. Selim, 19. Yüzy›l bafllar›ndan itibaren ise II. Mahmut dönemlerinde askeri
alanlar›n d›fl›nda da yenileflme çabalar›n› giriflilmiflse
de, çöküflün önüne geçilememifltir. Türk ça¤dafllaflmas›nda, Tanzimat kendisinden önceki dönemlere göre
oldukça özgün bir anlay›fl› temsil eder. Tanzimat Ferman› ve bu fermanla birlikte bafllayan dönem Osmanl›’da bir zihniyet de¤iflikli¤ini simgeler. Bu döneme de¤in gerçeklefltirilen yenilikler, genel olarak kurumsal
alanda yapm›flt›r. Buna karfl›l›k Tanzimat düflünsel anlamda yenileflme, ça¤dafllaflma ya da bat›l›laflman›n kap›s›n› aralam›flt›r. Bununla birlikte Tanzimat, günümüze de¤in devam eden kimlik bunal›m› ve ayd›n-halk
kopuklu¤unda da bir bafllang›çt›r.
Tanzimat sonras›ndaki I. ve II. Meflrutiyet dönemlerindeki anayasal geliflmeler ve ça¤dafllaflma çabalar›, Cumhuriyete giden yolda, ciddi ön ad›mlar olmufllard›r. Özellikle II Meflrutiyet ve ‹ttihat - Terakki
Partisi dönemindeki geliflmeler, baflta Mustafa Kemal
Atatürk olmak üzere, cumhuriyet kadrolar›n›n ortaya
86
ç›kmas›nda önemli rol oynam›fllard›r. Önemli bir bilim
adam›m›z›n “‹kinci Meflrutiyet dönemi cumhuriyetin
siyasi laboratuar›d›r” fleklindeki sözü hemen herkes
taraf›ndan kabul edilen bir tarihsel sürece ve gerçe¤e
vurgu yapmas› aç›s›ndan önemlidir. Atatürk’ün II. Meflrutiyet dönemi fikir hareketlerinden etkilendi¤inin ve
özellikle de Bat›c›lar›n düflüncelerini yak›ndan takip
etti¤inin kan›t› olarak, Bat›c›lar›n program›n›n bir k›sm›n› buraya almay› uygun gördüm. 1910’lu y›llara ait
olan bu programa göre ça¤dafllaflmak için;
1-Fes kald›r›l›p yerine yeni bir serpufl kabul olunacakt›r.
2-Yerli mallar›n kullan›lmas› teflvik edilecektir.
3-Kad›nlar diledikleri tarzda giyinebilecekler,
yaln›z israf etmeyeceklerdir. Kad›nlar vatan›n en büyük velinimeti say›larak kendilerine erkekler taraf›ndan hürmet ve riayet gösterilecektir.
4-Erkekler kendi gözüyle gördü¤ü, be¤endi¤i
ve seçti¤i k›zla evleneceklerdir. Görücülük âdetine son
verilecektir.
5-Birer tembellik yuvas› olan bütün tekkeler ve
zaviyeler kald›r›lacakt›r.
6-Bütün medreseler kapat›lacakt›r.
7-Mevcut Osmanl› alfabesi at›larak, yerine Latin harfleri kabul edilecektir.
8-Avrupa Medeni kanun kabul edilerek, bugünkü evlenme ve boflanma flartlar› tamamen de¤ifltirilecektir. Birden fazla kad›nla evlenmek ve bir sözle
kar› boflamak kalkacakt›r.
Yine dönemin Türkçülerin program›nda yer
alan Türk tarihi ve kültürü, Türk dili, milli ekonomi ve
milli edebiyat gibi ilkeler Atatürk’ün ça¤dafllaflma ve
milli birlik-beraberlik fikirlerinin oluflmas›nda etkili olmufltur. Bütün bunlarla birlikte Atatürk’e kadar Türkiye’deki ça¤dafllaflma hamlelerinin sistematik bir biçimde yap›ld›¤› söylenemez. Öyle ki, Türk ça¤dafllaflmas›ndan yaklafl›k olarak 50 y›l kadar sonra bu sürece giren Japonlar, ça¤dafllaflma ve ilerleme konusunda 20.
yüzy›l›n bafllar›ndan itibaren hemen tüm sorunlar›n›
çözerken, Türk toplumu geçen sürede hem eski Türk‹slam kimli¤ini yitirmifl hem de Bat›l› anlamda ça¤dafl
özelliklere kavuflamam›flt›r.
Atatürk ‹lkeleri ve Ça¤dafllaflma
Atatürk’ün uygarl›¤› bir bütün ve d›fl›nda kalanlar› yok eden bir güç olarak görmesinde, do¤du¤u ve
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
büyüdü¤ü dönemin özelliklerinin ve yaflad›¤› kentlerin
etkisi büyük olmufltur. Atatürk, Osmanl›’n›n h›zl› bir
flekilde toprak kaybetti¤i bir dönemde dünyaya gelen,
Bat›’y› bu y›llarda tan›yan ve bilinçlenen bir kiflidir.
Özellikle Selanik gibi bir anlamda imparatorlu¤un aynas› say›labilecek bir kentte dünyaya gelmesi ve yetiflmesi, onun sonraki dönemde devlet kurucusu olmas›nda ve ça¤dafl bir lider olarak belirmesinde önemli
rol oynam›flt›r. Selanik birçok etnik grubu bünyesinde
bar›nd›ran ve bu etnik gruplar aras›nda kanl› çat›flmalara sahne olan bir yerleflim merkeziydi. Selanik deneyimi, Atatürk’te milli devlet anlay›fl›n›n geliflmesinde
do¤rudan etki yapm›flt›r.
Selanik ve ard›ndan Manast›r günlerinden sonra, ‹stanbul’daki harp okulu ve harp akademisi y›llar›
ise Atatürk’ün saltanat ve istibdat rejimlerin çaresizli¤ini görmesini sa¤lam›flt›r. Bu y›llarda Atatürk, Osmanl›
ça¤dafllaflma çabalar›n›n sonuçsuz kald›¤›n› ve devletin yüzeysel reform çabalar›yla kurtulamayaca¤›n› yak›ndan görmüfltür. Çünkü 20. yüzy›l›n bafllar›na gelindi¤inde kendini yenilemeyen ve ça¤›n gerisinde kalan
Osmanl› Devleti, art›k geliflme ve kendini yenileyebilme özelli¤ini tümüyle yitirmifltir.
Atatürk, Milli Kurtulufl Savafl›n› örgütlemek için
Anadolu’ya geçti¤inde, Osmanl› Devleti’nin yaflama
flans›n›n kalmad›¤›n› ve Anadolu merkezli bir devlet
yeni bir devletin kurulmas›n›n zorunlu oldu¤unu kesin
olarak görmüfltür. Bu nedenle Kurtulufl Savafl› boyunca att›¤› her ad›mda aç›k ya da örtülü olarak yeni bir
devletin kurulmas›n›n izlerini görmek mümkündür.
Daha aç›k bir ifadeyle Atatürk, d›fla karfl› ba¤›ms›zl›k
mücadelesiyle, içteki egemenlik mücadelesini birlikte
yürütmüfltür. Savafl›n en s›cak günlerinde bile yeni bir
devletin kurulmas› ve kurulduktan sonra ça¤dafl esaslara dayanmas› yolunda ad›mlar atmaktan geri durmam›flt›r. 23 Nisan 1920’de TBMM’nin aç›lmas›yla bafllayan devrimler süreci, onun ölümüne de¤in devam etmifltir.
Atatürk’ü baflar›l› k›lan en önemli etkenlerden
birisi, onun Osmanl› Devleti’nin y›k›lmas›n›n nedenlerini çok iyi tahlil etmifl olmas›d›r. Dünyadaki geliflmelerin d›fl›nda kalan ve bunlara ayak uyduramayan Osmanl› Devleti’nin Bat› taraf›ndan d›flland›¤›n› ve do¤al
olarak da geliflmifl ülkeler taraf›ndan ekonomik, siyasal
ve kültürel aç›dan bask› alt›na al›nd›¤›n› tespit etmifl ve
ekim-kasım 2006
e¤itim
içine düflülen edilgenli¤i ortadan kald›rmak için düflünce üretmifltir.
“Memleketler çeflitlidir. Fakat medeniyet birdir.
Ve bir milletin ilerlemesi için de bu tek medeniyete ortak olmas› laz›md›r. Osmanl› ‹mparatorlu¤unun düflüflü bat›ya karfl› elde etti¤i baflar›lardan çok, bofl bir
gururla kendisini Avrupa milletlerine ba¤layan ba¤lar› kesti¤i gün bafllam›flt›r. Bu bir hata idi, bunu tekrar etmeyece¤iz” fleklindeki 1923 y›l›na ait sözlerinde,
gerek Osmanl›’n›n y›k›l›fl›n›n tahlili, gerekse yaflamak
için ne yap›lmas› gerekti¤i yatmaktad›r.
Atatürk’e göre, ça¤dafl uygarl›¤›n›n bir parças›
olmak, ancak ona katk› sa¤lamakla mümkün olabilirdi. Bu ayn› zamanda Türk devletinin varl›¤›n›n ve ba¤›ms›zl›¤›n›n korunmas› için de temel çözümdü. Uygarl›¤›n d›fl›nda kalan toplumlar›n, Bat› karfl›s›nda nas›l acze düfltüklerine ve ezildiklerine yak›ndan tan›k
olan Atatürk için, ça¤dafllaflma bir amaç de¤il, araç olmufltur. Temel amaç ça¤dafllaflarak Türk ulusunun varl›¤›n›n korunmas›d›r. “Medeni dünya çok ilerdedir.
Buna yetiflmek, o medeniyet çemberine girmek mecburiyetindeyiz. Medeni olmayan insanlar, medeni
olanlar›n ayaklar› alt›nda kalmaya mahkûmdurlar”
fleklindeki ifadeler, bu anlay›fl› en çarp›c› biçimde ortaya koymaktad›r.
Kültür ve uygarl›k ayr›m›na gitmeyen Atatürk’ün ça¤dafllaflma hamleleri olarak görebilece¤imiz
devrimlerinin tümünde, hem millilik hem de Bat›c›l›k
söz konusudur. Atatürk, Türk ulusunun ça¤dafl uygarl›¤›n bir parças› olmakla birlikte, ayn› zamanda kimli¤ini ve kültürünü de koruyabilece¤ine inanm›flt›r. Nas›l ki, Bat› uygarl›¤› bünyesinde, Frans›z kültürü, Alman kültürü, ‹ngiliz kültürü, ‹talyan kültürü gibi milli
kültürler varl›klar›n› koruyabiliyorlarsa, Türk kültürü
de ça¤dafl uygarl›¤›n bir parças› olarak özgün konumunu koruyabilmelidir.. Atatürk’ün “…biz, bat› medeniyetini bir taklitçilik yapal›m diye alm›yoruz. Onda
iyi olarak gördüklerimizi, kendi bünyemize uygun
buldu¤umuz için dünya medeniyet seviyesi içinde benimsiyoruz” fleklindeki sözleri, bu gerçe¤i en çarp›c›
flekilde belirtmektedir.
Yine Atatürk’e ait olan “Efendiler, yapt›¤›m›z ve
yapmakta oldu¤umuz ink›lâplar›n gayesi, Türkiye
Cumhuriyeti halk›n› tamamen ça¤dafl ve bütün anlam ve görünüflüyle uygar bir toplum haline ulaflt›r-
87
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
makt›r” fleklindeki ifadeler de, Türk Devrimi’nin temel
amac›n› tart›flmaya meydan vermeyecek bir biçimde
ortaya koymaktad›r.
Atatürk ilke ve devrimleri incelendi¤inde, hemen hepsinin iki ortak özelli¤inin oldu¤u görülür. Birincisi ça¤dafllaflma teorileri ve uygulamalar› oldu¤u,
ikincisi ise milli birlik ve beraberli¤in hedeflendi¤idir.
Atatürk, milli birlik ve beraberli¤i de, ça¤dafllaflmada
oldu¤u gibi salt kuru bir slogan olarak kullanmam›flt›r.
Her fleyden evvel ça¤dafl bir toplum olman›n gereklerinden en önemlisi iç bar›fl›n sa¤lanm›fl olmas›d›r. ‹ç
bar›fl ise milli birlik-beraberlikle gerçekleflebilir.
Atatürk ‹lkeleri olarak bilinen ve devletin temel
niteli¤ini de oluflturan, alt› ilke(Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkç›l›k, Devletçilik, Laiklik ve ‹nk›lâpç›l›k)
tek tek ele al›nacak olursa, tümünde ça¤dafllaflma ve
milli birlik-beraberlik idealinin temel yaklafl›m oldu¤u
görülür.
Cumhuriyetçilik ilkesine damgas›n› vuran milli
egemenlik anlay›fl› ve demokrasi, bugün ça¤dafl olan
tüm toplumlar için vazgeçilmez de¤erler olurken, demokratik toplumlar›n hiçbirinde ciddi etnik ya da dinsel çat›flmalar da görülmemektedir. O halde demokratik ve ça¤dafl bir cumhuriyetin, hemen her türlü toplumsal çat›flmay› önleyecek ve iç bar›fl› saplayacak bir
anahtar oldu¤unu söylemek mümkündür.
Ça¤dafllaflma sürecinde milli birlik-beraberli¤in
sa¤lanmas›nda di¤er bir ilke ise milliyetçiliktir. Atatürk,
gerçeklefltirdi¤i devrimlerle Türk toplumunu ça¤dafl
uygarl›klar düzeyine yükseltirken, bu anlay›fla uygun
olarak milliyetçili¤e de yeni bir anlam ve anlay›fl kazand›rm›flt›r. Atatürk’ün milliyetçilik anlay›fl› gerçekçi,
ileriye dönük, ça¤dafl ve birlefltirici bir nitelik tafl›r. Milliyetçilik ilkesi, milli birlik-beraberli¤in sa¤lanmas› yolundaki vazgeçilmez dayanakt›r.
Milli birlik ve beraberlik duygusu ulusun bireylerini birbirine ba¤lar. Atatürk, Kurtulufl Savafl›n›n bafllang›c›ndan itibaren milli devlet, milli güç, milli birlik
ve beraberlik konular›na büyük önem vermifltir. Kurtulufl Savafl› Atatürk önderli¤inde, Türk ulusunun milli
birlik ve beraberli¤inin bir sonucudur. Yeni kurulan
Türk devletinin yaflamas› ve ça¤dafllaflmas›n›n da, milli birlik ve beraberlik çerçevesinde gerçekleflmesi düflünülmüfltür.
88
Buradaki milliyetçilikte temel harç manevidir,
kültürdür. Atatürk kendisini Türk hisseden herkesi
Türk olarak kabul etmifltir. “Türkiye Cumhuriyetini
kuran Türkiye halk›na Türk milleti denir” diyerek,
önemli olan›n ›rk veya etnik köken birli¤i olmad›¤›n›,
birlikte yaflamak arzusunun ve dayan›flma duygusunun temel öge oldu¤unu vurgulam›flt›r. “Ne mutlu Türküm diyene!” sözünün s›rr› da buradad›r. Atatürk’ün
“Ne mutlu Türk olana!” dememesi bilinçli bir tercihtir
ve millet olgusuna yeni bir boyut kazand›racak anlay›flt›r.
Atatürk, s›kça kulland›¤› ve hemen her sözünde
ifade etti¤i “Türk” sözcü¤ünü, bir ›rk› ya da etnik bir
grubu tan›mlamak için de¤il, co¤rafi ve hukuksal anlamda kullan›lm›flt›r. Co¤rafi anlamda Türkiye Cumhuriyeti s›n›rlar› içinde yaflayan ve kendisini Türk olarak
hisseden herkes Türk’tür. Yine hukuksal anlamda Türkiye Cumhuriyeti devletine vatandafll›k ba¤›yla ba¤l›
olan her Türk vatandafl› da Türk’tür. Bütün bunlar›n ›fl›¤›nda Atatürk’ün toplay›c› ve birlefltirici nitelik tafl›yan
milliyetçilik anlay›fl›, Türk ulusunu ›rk, mezhep ve s›n›f
kavgalar›na bölmeye kalkacak olanlara karfl› kullan›lacak en sa¤lam savunma arac›d›r.
Milli birlik ve beraberli¤in sa¤lanmas›nda do¤rudan etkili olan bir di¤er Atatürk ilkesi, halkç›l›kt›r.
Atatürk halkç›l›¤› da iç bar›fl›n sa¤lanmas›nda vazgeçilmez bir ilkedir. Halkç›l›¤›n en önemli özelliklerinden
biri, s›n›f kavram›n› ve s›n›f mücadelesini reddederek,
ifl bölümüyle toplumsal dayan›flmay› esas almas›d›r.
Atatürk, Türk toplumunu teflkil eden köylü, çiftçi, iflçi,
esnaf, sanatkâr, sanayici, memur ve tüccar gibi her çeflit meslek grubunu, birbirine karfl› birer toplumsal s›n›f
olarak de¤il, birer mesleki zümre olarak görmüfltür. Bu
meslek gruplar›n›n sosyal adalete uygun bir flekilde,
uyumlu bir flekilde iflbirli¤i yapmalar› milli birlik ve beraberli¤in sa¤lanmas› için temel zorunluluk olarak alg›lanm›flt›r.
Hem toplumsal hem de ekonomik boyutu olan
devletçilik ilkesi ise sadece devlet müdahalecili¤i olarak ele al›nmamal›d›r. Çünkü Atatürk’ün halkç›l›k ilkesinin hayata geçmesinin ve bu ilke ilgili programlar›n
uygulanmas›n›n temel yolu, ekonomik kalk›nman›n
gerçeklefltirilmesidir. Ancak bu kalk›nma soysal adaleti sarsmayacak ve gelir da¤›l›m›n› adaletli k›lacak bir
flekilde gerçekleflmelidir. Ayn› zamanda ba¤›ms›zl›k il-
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
kesi de korunmal›d›r. Bütün bunlar›n gerçekleflmesi,
devletçilik ilkesinin uygulanmas›yla do¤rudan ba¤lant›l›d›r. Herhangi bir toplumsal grubun veya kesimin, di¤erinin aleyhine geliflmesini ve büyümesini önlemek,
bu yolla toplumsal dengeyi kurmak, halkç›l›kla oldu¤u
kadar devletçilik ile de ilgilidir.
Bir di¤er ilke ise laikliktir. Laik bir toplumda din,
mezhep ve inanç özgürlü¤ünün sa¤lanm›fl olmas› nedeniyle, din ve mezhep çat›flmalar› gündemden kalkacakt›r. Laik bir cumhuriyet ve laik bir Türk toplumu
ideali, dünyada sayg›n bir konuma gelinmesinin bir temel koflul oldu¤u kadar, iç bar›fl›n, daha do¤ru bir ifadeyle milli birlik-beraberli¤in sa¤lanmas›n›n da yolunu
açacakt›r. Laiklik devlet yönetiminin, e¤itimin, hukukun ve ekonominin de dinden ar›nd›r›lmas› anlam› tafl›d›¤› için, din toplum aç›s›ndan inanç ve ibadet özgürlü¤ünün sa¤land›¤› bir yaflam alan› olarak kalacakt›r.
Böylelikle inanç farkl›l›klar›, bir çat›flman›n de¤il, toplumsal uzlaflman›n yolunu açacakt›r.
‹nk›lâpç›l›k ilkesine gelince; Atatürk’ün ink›lâpç›l›k ilkesi, siyasal iktidara karfl› ç›kmak ve onu yok
etmek anlam›nda de¤ildir. ‹nk›lâpç›l›k, yeni geliflmelere aç›k olmak, ça¤›n gereklerine göre davranmak ve
ça¤›n gerisinde kalmamakt›r. Geliflmenin temel koflulu, birlik ve beraberlik yolundaki pürüzlerin giderilmesi ve ça¤dafl uygarl›¤›n›n gereklerinin al›nmas›d›r. Geliflmifl ülkelere bakt›¤›m›zda hemen hemen hepsinin,
dinsel çat›flmalardan ar›nd›¤›n› ve bu konuda toplumsal hoflgörüyü hayata geçirdiklerini görürüz.
Bütün bu ilkeler bir bütün olarak ele al›nd›¤›nda, hiç de soyut ve uygulanamaz olmad›klar› gibi, aksine toplumun hem k›sa vadeli hem de uzun vadeli sorunlar›n› çözebilecek nitelik tafl›d›klar› görülür.
ekim-kasım 2006
e¤itim
Sonuç
“Ça¤dafllaflma, Milli Birlik-Beraberlik ve Atatürk ‹lkeleri” bafll›¤› Türkiye’nin ve dünyan›n flu an
içinde bulundu¤u durum; siyasal, sosyal, ekonomik ve
kültürel geliflmelerle do¤rudan ilgilidir. Ça¤dafllaflma
ve milli birlik-beraberlik kavramlar›na dayanan Atatürkçü düflünce sistemini oluflturan temel ilkeler güncelli¤ini hala korumaktad›r. Bu ilkelere dayanan toplum düzeninin ve siyasal sisteminin uzun bir dönemde
de önemini koruyaca¤› bir gerçektir.
Atatürk’e kadar geçen dönemlerdeki ça¤dafllaflma çabalar›nda en çok tart›fl›lan konu neyin al›naca¤›,
neyin al›nmayaca¤› ve neyin, ne kadar al›naca¤› söz
konusu olmufltur. Do¤al olarak da bu Türk toplumu
için büyük bir zaman kayb›na yol açm›fl ve Bat› ile olan
mesafe aç›lm›flt›r. Yine Osmanl› dönemindeki ça¤dafllaflma hamlelerinde, Türk toplumunun ihtiyaçlar›ndan
çok Bat›’n›n bir dayatmas› ve Bat›’ya yaranmak kayg›lar› ön plana ç›km›flt›r. Bir anlamda Osmanl› döneminde zorla benimsetme, Atatürk döneminde ise bilinçli
bir benimseme söz konusudur.
Bütün bunlara karfl›n, günümüzde Türk toplumunun ça¤dafllaflma sorununu çözdü¤ünü ve bu konudaki tart›flmalar›n güncelli¤ini yitirdi¤ini iddia etmek
mümkün de¤ildir. Ayr›ca küreselleflmenin gündemde
oldu¤u bir dönemde, millet, milliyetçilik ve milli birlik
gibi kavramlar da önemini yitiren, de¤erini kaybeden
ve ça¤›n gerisinde kalan kavramlar gibi gösterilmektedir. Uluslara, küreselleflmenin ve milli kimlikten
uzaklaflman›n, ça¤dafllaflman›n bir gere¤i olarak kabul
ettirilmeye çal›fl›ld›¤› bir dönemde, Atatürk taraf›ndan
biçimlendirilen ve yaflanan olaylarla da do¤rulu¤u
s›nanm›fl olan Cumhuriyet’in temel de¤erlerinin Türk
ulusunun gelece¤ine ›fl›k tutaca¤›na kuflku yoktur..
89
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
Prof. Dr. Mehmet Saray ile
ATATÜRK ve ATATÜRKÇÜ DÜfiÜNCE
ÜZER‹NE
SÖYLEfi‹: fiABAN ÖZÜDO⁄RU • CELAL ASLAN
- Baflkan› oldu¤unuz Atatürk
Araflt›rma Merkezinin Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumu ile ba¤lant›s› – kurulufl kanununa göre- nas›ld›r, aç›klar m›s›n›z?
- Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu birbiriyle koordineli dört
kurumdan oluflur. Bu kurumlar; Atatürk
Araflt›rma Merkezi, Atatürk Kültür Merkezi, Dil ve Tarih kurumlar›d›r. Anayasan›n 134. maddesine göre müstakil olarak
faaliyet gösteren bu kurumlar›n daha verimli ve ahenk içinde çal›flmas› için Yüksek Kurum Baflkanl›¤› koordine görevi
ile yükümlüdür. Bu kurumlar›n mali denetimini Say›fltay kanal›yla Yüksek Kurum yapt›rmaktad›r.
- Atatürk Araflt›rma Merkezi
hangi amaçlarla kurulmufltur?
- Atatürkçü düflünceyi yaymak
üzere, Millî Mücadele’ye nas›l gelindi¤i-
90
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
ni, Millî Mücadele’nin nas›l ve hangi flartlarda verildi¤ini anlatmak kurumumuzun asli görevlerindendir. Di¤er yandan, Atatürk’ün önderli¤inde kazan›lan zaferlerden sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ni, ça¤dafl
bir devlet hâline getiren Atatürk ilke ve ink›laplar›n›
anlatmak ve Türkiye’mizin karfl›laflt›¤› ana problemler
üzerinde bilim insanlar›na objektif bir flekilde ilmi araflt›rmalar yapt›r›p baflta e¤itim kurumlar› olmak üzere
di¤er ilgili kurumlar›n istifadesine sunmak kurulufl
amaçlar›m›z aras›ndad›r.
- Baflkanl›k olarak, Atatürk ve Atatürkçü
düflüncenin tan›t›lmas› ve yayg›nlaflt›r›lmas› konusunda yürüttü¤ünüz yurt içi ve yurt d›fl› faaliyetlerinizden söz eder misiniz?
- Atatürk’ümüzü ve Atatürkçü düflünceyi tan›tmak için Atatürk’ün Nutuk’unu ‹ngilizce, Frans›zca, Almanca, Rusça, Farsça, K›rg›zca ve Kazakçaya çevirmifl
bulunmaktay›z. fiu anda Arapça, Çince ve Türkmenceye çevrilmekte olup önümüzdeki y›llarda Özbekçe, Japonca ve ‹spanyolcaya da çevrilecektir.
Atatürk üzerinde araflt›rma yapan bilim insanla-
ekim-kasım 2006
e¤itim
r›n› muhtelif vesilelerle Türkiye’ye davet edip onlar›n
Atatürk hakk›ndaki düflüncelerini yapt›¤›m›z kongrelerde hem bilim insanlar›m›z hem de ayd›nlar›m›za duyurmaktay›z.
Ayr›ca Rus arflivlerinde, ‹ngiliz arflivlerinde,
Frans›z arflivlerinde, Alman arflivlerinde, Amerikan,
Yunan, Bulgar, ‹ran ve Pakistan arflivlerinde bulunan
Atatürk ile ilgili belgeleri toplam›fl bulunmaktay›z. Bu
belgeler ile birlikte Türk arfliv belgelerinin müfltereken
incelenmesi sonucunda Atatürk’ümüzün Türk milletine yapt›¤› hizmetleri daha kapsaml› bir flekilde ortaya
koyma f›rsat›n› elde etmifl bulunuyoruz.
- Sizce Atatürk’ün düflünceleri do¤ru bir flekilde anlat›labildi mi ya da toplumun farkl› kesimleri taraf›ndan Atatürk ilke ve ink›laplar› yeterince anlafl›labildi mi?
- Türk toplumu giderek okuma özürlü hale gelmifl bulunmaktad›r. Bu konu bir üniversite ö¤retim
üyesi olarak bendenizi ve bütün ö¤retmen ve ö¤retim
üyesi arkadafllar›m› son derece üzmektedir. Bir toplumda okuma arzusu bu kadar az olunca önemli konu-
91
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
larda bilgi sahibi olunmas› son derece zor olmaktad›r.
Bu sebeplerden dolay› Türkiye’de iki önemli konuda
k›s›r ve yetersiz bilgi bulunmaktad›r. Birisi Atatürk’ümüz, di¤eri ise dinimizdir. Üzülerek ifade edeyim, Müslüman Türk milleti ne ‹slam dini ve ne de Atatürk hakk›nda yeterli bilgiye sahip de¤ildir. ‹lk emri
okumak üzerine olan ve 80 ayette ilmin faydas›ndan ve
zaruretinden bahseden Kur’an-› Kerim ortada iken,
“hayatta en hakiki mürflit ilimdir, fendir” diyen Atatürk’ümüzün millî e¤itim davam›za verdi¤i önem ortada iken, nas›l oluyor da ülkemizde cehaleti yenemiyoruz ve ö¤renimde, e¤itimde ve bilimde arzu edilen seviyeye gelemiyoruz anlamak mümkün de¤ildir. Bu
gerçekler de göstermektedir ki bizim cahil kalmaya,
e¤itimde vasat bir hayat› kabullenmeye hakk›m›z yoktur. Biz cehaleti yendi¤imiz, arzu etti¤imiz e¤itim seviyesine ulaflt›¤›m›z takdirde hem güzel dinimizi ve hem
de Atatürk’ümüzü ve onlar›n hayat›m›za katt›¤› güzellikleri ö¤renmifl olaca¤›z.
- Atatürkçü düflünceyi do¤ru biçimde ö¤renmek isteyenler veya bu konuda her seviyeden
araflt›rma yapmak isteyenler kurumunuzdan nas›l yararlanabilirler?
- Atatürkçü düflünceyi do¤ru ö¤renmek için Atatürk Araflt›rma Merkezi Kütüphanesi, yapt›¤›m›z yay›nlar ve toplad›¤›m›z belgeler ilgililerin istifadesine aç›k
bulunmaktad›r. Arzu eden herkes bu kaynaklardan yararlanabilir.
- Atatürk hakk›nda yap›lan çal›flmalar› yeterli buluyor musunuz? Söz konusu çal›flmalar›n
niteli¤i hakk›nda neler söylersiniz?
- Atatürk’ümüz hakk›nda yap›lan çal›flmalar› yeterli bulmak mümkün de¤ildir. Yap›lan çal›flmalar›n k›sa zamanda tamamlanabilmesi için daha önce arz etti¤imiz kaynaklar›n iyi etüt edilerek kullan›lmas› ile arzu
edilen seviyede çal›flmalar ortaya koymam›z mümkün
olacakt›r. Fakat flu ana kadar Atatürk Araflt›rma Merkezinin tertip etti¤i ilmi toplant›larla ve baz› akademisyenlerimizin ortaya koydu¤u çal›flmalarla Atatürk’ümüz hakk›nda bilimsel metotlarla derlenmifl
do¤ru bilgiler ortaya konmufl bulunmaktad›r. Ne var
ki, bu çal›flmalar yeterlidir demek Atatürk’ün yapt›klar›n› ve yapmaya çal›flt›klar›n› anlamakta eksik kalmak
anlam›na gelmektedir. Bu anlay›fltan hareketle daha
kapsaml› çal›flmalar yapt›rarak yak›nda kamuoyunun
92
istifadesine sunmak arzusunday›z.
Bu arada Atatürk’ümüzün milletimizin ve ülkemizin her alanda kalk›nmas› ve muas›r medeniyet seviyesine ulaflmas› için ileri sürdü¤ü fikirleri ihtiva eden
belgeleri ve bu hususta bilim adamlar›m›z›n yorumlar›n› ihtiva eden, baflta e¤itimcilerimiz olmak üzere, ilgili kiflilerin istifadesine sunulacak çal›flmalar› da bafllatm›fl bulunmaktay›z. Örne¤in “Atatürk’ün ‹slam’a Bak›fl›: Belgeler ve Görüfller”, “Atatürk ve Ça¤dafllaflma:
Belgeler ve Görüfller”, “Atatürk ve D›fl Politika: Belgeler ve Görüfller”, “Atatürk ve Millî E¤itim: Belgeler ve
Görüfller”, “Atatürk ve ‹ktisat: Belgeler ve Görüfller”,
“Atatürk ve Demokrasi: Belgeler ve Görüfller”, “Atatürk
ve Kad›n haklar›: Belgeler ve Görüfller” yay›na haz›rlanm›fl olup 2 ay içinde neflredilmifl olacakt›r. Yukar›da
bahsedilen ilk iki çal›flma bas›lm›fl ve 5 ay içinde bitmifltir. Bu eserler yeniden bask›ya verilmifltir. En k›sa
sürede tekrar ilgililerin istifadesine sunulacakt›r. Bu
eserlerin tamam› yay›nland›¤›nda eksikli¤i hissedilen
önemli bir bofllu¤u dolduraca¤›na inan›yoruz. Biz, görevimiz gere¤i Atatürk’ün yapt›klar›n› ve yapmaya çal›flt›klar›n› nas›l daha iyi anlayabiliriz ve anlatabiliriz,
bunun gayreti içerisindeyiz.
- Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve Cumhurbaflkan› olarak izledi¤i d›fl siyasetin ana ilkelerinden k›saca bahseder misiniz?
- Atatürk’ün takip etti¤i d›fl siyasetin temelini;
“Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” prensibi oluflturmaktad›r.
Koca bir imparatorlu¤u kaybettikten sonra yokluk içinde kurulan yeni cumhuriyetin d›fl politikas›n› gelifltirirken Atatürk, öncelikle komflu ülkelerle aram›zdaki itilaflar› halledip, onlarla her alanda dostane ifl birli¤ine
girilmesini sa¤lam›flt›r. Bununla da yetinmeyen Atatürk, d›fl tehlikelerden korunmak amac›yla paktlar
kurma yoluna gitmifl, önce Sadabat Pakt›’n›n, arkas›ndan Balkan Antant›’n›n kurulmas›n› sa¤lam›flt›r.
K›saca Atatürk’ün d›fl politikas›nda önce komflu
ülkelerle olan iliflkiler düzeltilerek dost ülkelerden oluflan bir komfluluk siyaseti takip edilmifl, arkas›ndan da
genifl anlamda büyük devletlerle olan iliflkilerimizde
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin istiklaline ve egemenli¤ine halel getirmeyecek dostluk iliflkilerine önem vermifl ve kendisi, ne Türkiye’nin iç ifllerine baflkalar›n›n
kar›flmas›na ne de baflka ülkelerin problemlerine mü-
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
dahaleye izin vermifltir.
kifli olmufltur.
- Atatürk’ün genel anlamda dinlere, Müslüman bir ülkenin önderi olarak da ‹slamiyet’e bak›fl› nas›ld›r?
- Atatürk’ün hedefledi¤i “muas›r medeniyet” sözünden neyi anlamal›y›z? Yani bu sözle
kastedilen belirli ülkeler veya bir k›ta m›d›r, yoksa idealize edilmifl, geliflmifl medeniyetler midir?
- Atatürk’ün dinlere bak›fl› tarihimizdeki di¤er
devlet adamlar›n›nkine benzer bir bak›fl aç›s› olmufltur.
Nitekim, Amerikal› bir gazetecinin sormas› üzerine
Atatürk: “Dünyada baflka milletlerin diline, kültürüne
ve dinine sayg›l› davranan Türk milleti gibi baflka bir
millet yoktur. Tarihimiz bunun örnekleriyle doludur”
demifltir. Atatürk’ün ‹slam dinine bak›fl›na gelince:
Cumhuriyet döneminde Türk devlet adamlar› içinde
Atatürk kadar ‹slam’a vak›f bu güzel dinin ana prensiplerini onun kadar do¤ru yorumlayan bir lidere rastlayam›yoruz. Onun Bal›kesir Za¤nos Pafla Camiinde yapt›¤› konuflma baflta olmak üzere dinimiz ile ilgili di¤er
görüfllerini içine alan; “Atatürk’ün ‹slam’a Bak›fl›: Belgeler ve Görüfller” adl› bilimsel araflt›rma kitab›n› baflta e¤itimcilerimiz ve diyanet teflkilat›m›z olmak üzere
ilgili kiflilerin ve mercilerin mutlaka okumalar›n› tavsiye ederim. Atatürk, güzelliklerle dolu dinimizin siyasete sokulmas›na izin vermeyen laik sistemi ülkemizde
gelifltirerek belki de ‹slam’a en büyük hizmeti yapan
ekim-kasım 2006
- Atatürk’ün hedefledi¤i “muas›r medeniyet” konusu her fleyden evvel cumhuriyetimizin ve Türk milletinin cehaleti yenerek e¤itim ve bilim baflta olmak
üzere her alanda Türk milletinin medeni milletlerin seviyesine ulaflmas› mücadelesidir. Burada sorun flu; biz
Türkiye ve Türk milleti olarak, arzu etti¤imiz hamleleri yaparak her alanda medeni milletler seviyesine ulaflabildik mi? Buna evet demek mümkün de¤ildir. Ülkemizde 7,5 milyon okuma yazma bilmeyen var ise, (Burada bir parantez aç›p Millî E¤itim Bakanl›¤›n›n ilkö¤retim ça¤›ndaki k›z çocuklar›n›n okula yönlendirilmesi
kampanyas›n›n takdire flayan oldu¤unu belirtmeliyim)
ülke nüfusunun % 54’ü eski usûl ilkokul mezunu ise,
dinimizin ve yasalar›m›z›n emrine ra¤men k›z çocuklar›m›z›n tamam›n› hâlâ okutam›yor isek, yine dinimizin
ve yasalar›m›z›n emri hilaf›nda çok kad›n ile yaflayan
insanlar›m›z var ise ve kad›nlar›m›za kötü muamele yap›l›yorsa, muas›r medeniyet seviyesine ulaflmaktan
93
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
sa¤lanamam›flt›r. ‹nsan nas›l maddi ve manevi unsurlardan olufluyorsa, ülkeler de maddi ve kültürel boyutlar›yla geliflirler ve di¤er ülkeler içinde yerlerini al›rlar.
O bak›mdan bir ülkenin ekonomik ve kültürel geliflimi
dengeli olursa sa¤l›kl› bir geliflimden ve ilerlemeden
söz edilebilir.
- Kültür sahas›nda Atatürk’ün tarihe, kültüre ve dile özel bir önem verdi¤ini biliyoruz. Bu ilginin sebepleri nas›l aç›klanabilir? Toplum olarak yaflad›¤›m›z kültürel bozulmaya karfl› Atatürk’ün kültür politikas›n›n hangi dinamikleri
hayata geçirilebilir?
- Atatürk’ün tarihimize, kültürümüze ve güzel
Türkçemize verdi¤i önem bu sahada bafllatt›¤› çal›flmalar maalesef ayn› heyecan ve duyarl›l›kla devam ettirilememifltir. “Atatürk’ün Tarih Tezi ve Tarih Araflt›rmalar›m›z” konusunda yapt›¤›m›z bir araflt›rmada Atatürk’ün millî tarihimize, millî kültürümüze ve Türkçemize verdi¤i önem ve bu sahada bafllatt›¤› çal›flmalar
belgeleriyle ortaya konulmufltur. Bas›m safhas›na gelen bu çal›flma k›ymetli e¤itimcilerimizin ve ilgililerin
istifadesine sunulacakt›r.
bahsetmemiz mümkün de¤ildir.
Atatürk, muas›r medeniyet sözü ile belirli bir ülkeyi veya ülkeleri de¤il her alanda kalk›nm›fl medeni
ülkeler veya toplumlar› kastetmifltir. Türk milleti baflta
cehaleti yenmek suretiyle yapaca¤› hamlelerle her
alanda kalk›nmay› en iyi flekilde gerçeklefltirip muas›r
medeniyet seviyesinin üstüne de ç›k›lmas›n› arzu etmektedir.
- Atatürkçü düflüncede ça¤dafll›¤›n ve geliflmiflli¤in ölçüsü nedir? Soruyu biraz açarsak, örne¤in ekonomik geliflmifllik tek bafl›na ça¤dafll›¤›n ölçüsü kabul edilebilir mi?
- Bir ülkenin ekonomik alanda geliflmesi onun
bütün alanlarda geliflmifl oldu¤unu göstermez. Ekonomik alanda geliflmiflli¤in yan› s›ra sosyal alanda, kültürel alanda, sanat alan›nda ve bilhassa e¤itim ve bilim
alan›nda çok iyi seviyeye gelmek mecburiyeti vard›r.
Ülkemizde bilhassa cumhuriyet döneminde baz› siyasi
iktidarlar›n ekonomik kalk›nmada s›çrama yapt›¤› görülmüfltür. Fakat sosyal ve kültürel alan ile e¤itim ve bilim alan›nda arzu edilen s›çramalar yap›lamad›¤› için
ülkenin ve milletin her alanda topyekün kalk›nmas›
94
I. Dünya Savafl› öncesinde, esnas›nda ve sonras›nda Avrupa’n›n emperyalist devletlerinin Türkiye’yi
parçalama ve Türk milletini esarete sokma çal›flmalar›
çerçevesinde milletimiz, kültür ve medeniyetimiz aleyhinde yapt›¤› kesif bir propaganda var idi. ‹flte bu propagandan›n gerçek d›fl› oldu¤unu göstermek için Atatürk, Türk tarihinin, kültürünün ve medeniyetinin bütün yönleri ile ortaya ç›kar›lmas›n› istemifl, bu sahada
millî ve milletleraras› kongreler tertip ettirmifltir. Türk
‹slam tarihi ve kültürü ile ilgili yerli ve yabanc› bütün
uzmanlar›n kat›ld›¤› bu kongreleri bizzat takip eden
Atatürk, ortaya konan bilgiler çerçevesinde tarih ve
edebiyat kitaplar›m›z›n yeniden yazd›r›lmas›n› istemifltir.
4000 kitaba yak›n bir kütüphanesi olan ve bu
kütüphanenin kitaplar›n›n her birini, kitaplar›n kenar›na ald›¤› notlarla, sat›rlar›n alt›n› çizmesiyle okudu¤unu gösteren Atatürk, muhakkak ki tarihimizin yetifltirdi¤i bilge insanlardan biridir. Bu okuma zevki ve flevki
ile muazzam bir bilgi birikimine sahip olan Atatürk, bu
bilginin verdi¤i ›fl›kla olaylara genifl bir ufuktan bakm›fl, “Türk ‹nk›lab›”n› gerçeklefltirirken tarih, kültür ve
medeniyetimizin ne kadar güzelliklerle dolu oldu¤unu
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
ve medeniyet dünyas›na pek çok katk›lar›m›z›n bulundu¤unun gösterilmesini istemifl ve bu maksatla da Türk Dil
Kurumu ile Türk Tarih Kurumlar›n›
kurdurmufltur. 1930’lu y›llarda kurulan
bu iki kurumumuz tarihimizi, kültürümüzü ve dilimizi ifllemek, araflt›rmak
ve bunlar›n sonuçlar›n› hem Türk ve
hem de dünya kamuoyuna ve bilim
dünyas›na duyurmay› amaç edinmifltir.
Bu iki kurumumuza ilaveten
1982 Anayasas› ile Atatürk Araflt›rma
Merkezi ile Atatürk Kültür Merkezi kurulmufl, Tarih ve Dil Kurumlar› ile birlikte hem Atatürk’ün fikirleri, hem de
tarih, kültür ve dil çal›flmalar›m›z daha
genifl ve kapsaml› bir çal›flma yöntemiyle ifllenmeye bafllanm›flt›r.
Burada akla flöyle bir soru gelebilir. Acaba bu kurumlar üzerlerine düfleni tam olarak yapt›lar m›? Ve istenen
neticeleri ortaya koydular m›? Bu sorulara tam olarak
“evet” cevab›n› vermek elbette mümkün de¤ildir. Fakat bu kurumlar›m›z›n zaman zaman ihmale u¤ramas›na ra¤men çal›flmalar›nda büyük baflar›lar elde etti¤ini,
ilgi gösterilip teflvik edilmesi halinde çok daha baflar›l›
çal›flmalar yapabileceklerine inanc›m›z tamd›r.
Londra’da aç›lan “Türkler” adl› Türk kültürü ve
tarihi ile ilgili 1000 y›ll›k devreyi ihtiva eden sergide
sergilenenler, kültür ve sanat eserlerimizin ancak üçte
birini teflkil etmektedir. Yetkililerin deste¤i ile inan›yorum ki bu kurumlar›m›z yapt›klar› araflt›rmalar ile kimi
toprak alt›nda, kimi toprak üstünde, kimi de kütüphane, arfliv ve depolar›n tozlu raflar›nda bekleyen kültür
ve sanat›m›zla ilgili eserleri ortaya ç›karacak, Türk ve
dünya kamuoyunun bilgi ve istifadesine sunacaklard›r.
- Atatürk’ün Kurtulufl Mücadelesi’nin en
kritik zamanlar›nda bile kongreler toplamas› ve
kararlar›n Meclis karar›yla al›nmas›na önem vermesine ra¤men Cumhuriyet’in ilan›ndan sonra
çok partili sisteme geçilemeyiflinin sebepleri nelerdir?
- Atatürk, ayn› zamanda Türk tarihinin en demokrat liderlerinden biriydi. Milletin kendi kendini
ekim-kasım 2006
idare etmesi gerekti¤i zaruretine bütün kalbiyle inanan
Atatürk, Millî Mücadele’ye bafllarken yapt›¤› kongrelere, milletin temsilcilerini davet ederek kararlar ald›rm›fl
ve millet temsilcilerinin ald›¤› bu kararlar çerçevesinde
mücadeleyi yürütmüfltü.
Türk milletinin II.Meflrutiyet ile birlikte faaliyete
geçen Meclisi, yani “Meclis-i Mebusan”, “Misak-› Millî”
kararlar›n› al›nca iflgal kuvvetleri taraf›ndan da¤›t›lmas›
üzerine Atatürk, bu Mecliste vazife gören bir k›s›m milletvekili ve Anadolu vilayetlerinden seçilip gelen temsilcilerle birlikte 23 Nisan 1920’de TBMM’yi açm›fl ve
bu Meclisin kararlar› do¤rultusunda Millî Mücadele’yi
yürütmüfltür.
Atatürk, cumhuriyetin ilan›ndan sonra çok partili hayata geçmemizi arzu etmifl ve bu alanda yap›lan
teflebbüsleri de desteklemifltir. Ne var ki, 1924 Terakkiperver Cumhuriyet F›rkas› ile 1930’da kurulan Serbest
Cumhuriyet F›rkas›’n›n çal›flmalar›na hem Atatürk’ün
flahs› ve hem de yapt›¤› ink›laplar aleyhinde tav›r alan
kiflilerin bu partilere s›zmas› dolay›s›yla, arzu edilen
çok partili demokratik sisteme geçilememifltir. Atatürk
bu duruma son derece üzülmüfltür. Bu üzüntüsünü
son baflbakan› Celal Bayar’a hasta yata¤›nda dile getirmifltir. Üçüncü Cumhurbaflkan›m›z Celal Bayar ile yap-
95
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
kal›nmas›n, di¤er branfl
dersi olan ö¤retmen
kardefllerimiz de lütfen
Atatürk’ü iyi okusunlar.
Çünkü büyük bir kumandan, büyük bir bar›fl ve demokrasi, büyük bir ink›lapç› ve e¤itimci ve bilge bir insan
olan Atatürk, Türk milletinin her alanda çok
iyi yetiflerek ça¤dafl
medeniyet seviyesine
ulaflmas›n›n onuruyla,
mensup oldu¤u milletin yaratt›¤› kültürüyle,
medeniyetiyle, sanat›yla övünen bir toplum
olsun istemifltir.
t›¤›m ve yak›nda neflre sunaca¤›m›z mülakatlarda da
görülece¤i gibi Atatürk, bu üzüntüsünü dile getirince
Bayar, kendi kendine karar vererek Atatürk’ün ruhunu
flad etmek için Cumhurbaflkan› seçilen ‹smet ‹nönü’nün baflbakanl›¤› devam ettirmesini rica etmesine
ra¤men, baflbakanl›ktan ayr›larak arkadafllar›yla Demokrat Partinin kuruluflunu gerçeklefltirmifl ve ülkemizde çok partili hayat›n bafllamas›n› sa¤layarak Atatürk’ün ruhunu flad etmeye çal›flt›¤›n› ifade etmifltir.
- Say›n Baflkan, okuyucular›m›za M. Kemal
Atatürk’ü and›¤›m›z bu söylefli vesilesiyle iletmemizi istedi¤iniz mesajlar›n›z var m›?
- Atatürk’ümüzü gençlerimize anlatacak olan tarih, Türk Dili ve Edebiyat› ile Sosyal Bilgiler ö¤retmenleri kardefllerimize derim ki; lütfen Atatürk’ümüz hakk›nda bolca okuyun. Atatürk ile ilgili okudu¤unuz o
güzel kitaplar› ö¤rencilerinize de okutturun. Onlarla
96
Türk milleti için
bu kadar güzel düflünceler tafl›yan ve bu güzel düflünceleri hayata
geçirmek için gece
gündüz çal›flan Atatürk’ü bilmek, ö¤renmek ve onun
fikirleri çerçevesinde yeni hamleler yapmak baflta e¤itimcilerimiz olmak üzere Türk milleti için mutlaka yerine getirilmesi gereken vicdani bir borçtur.
Sonuç olarak halk›m›z, tüm bu yukar›da belirtti¤imiz esaslar hakk›nda do¤ru bilgileri atam.gov.tr adl› web sayfam›zdan edinebileceklerdir. Ayr›ca yay›nlar›m›z›n elektronik ortamda güvenli bir flekilde sat›fl› ise
http//e-magaza.atam.gov.tr adresinden yap›lmaktad›r.
Bunu da arac›l›¤›n›zla tüm ilgililere ulaflt›rm›fl olmaktan son derece bahtiyar›m.
- Hocam, bize zaman ay›rd›¤›n›z bu güzel
söylefli için teflekkür ederiz.
- Bana Atatürk’ümüzü anlatma f›rsat› verdi¤iniz
için bilakis ben teflekkür ederim.
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
B‹R DEVR‹N EN ÖNEML‹ KAYNA⁄I:
NUTUK
KAD‹R ULUSOY*
Nutuk, Atatürk taraf›ndan 1927 y›l›nda Cumhuriyet Halk F›rkas›n›n II. Büyük Kongresinde, 15 Ekim
1927–20 Ekim 1927 tarihleri aras›nda 6 gün süre ile
okunmufl ve daha sonra kitap olarak yay›nlanm›flt›r.
Tarihçiler için belgeler oldukça önemlidir. Birinci elden kaynak olan Nutuk, tarih ve tarihçiler nazar›nda çok de¤erlidir. Bir dönemi ayd›nlatan bu kaynak,
her Türk vatandafl› taraf›ndan mutlaka okunmal›d›r.
Atatürk, Nutuk’un yaz›l›fl› esnas›nda Millî Mücadele, ‹stiklâl Savafl› ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulufluna kaynak teflkil eden birçok belgeyi gözden geçirmifl, bu arada kiflisel yaz›flmalardan, Erzurum ve Sivas
Kongreleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi tutanaklar›ndan ve gazete koleksiyonlar›ndan büyük ölçüde yararlanm›flt›r.
Atatürk, Nutuk’ta Kurtulufl Savafl›’n›n askeri ve
politik yönlerini belgelerle analiz eder, Osmanl› imparatorlu¤unun nas›l çöktü¤ünü ve yeni Cumhuriyetin
nas›l do¤du¤unu anlat›r. Atatürk, “1919 senesi May›s›n›n 19’uncu günü Samsun’a ç›kt›m.” diye bafllad›¤› Nutuk’u Türk Gençli¤ine sesleniflle bitirmifltir.
Nutuk bir rapor olmas› sebebiyle geriye dönük
olaylar› kronolojik olarak aç›klamaktad›r. Atatürk Nutuk’un birçok yerinde “Efendiler” diyerek kendisini
dinlemekte olanlara hitap etmifl ve geriye dönük olaylar› anlatm›flt›r. Son bölüme geldi¤inde “Ey Türk Gençli¤i” diyerek gözlerini ufka dikmifl Türk milletine, Türk
gençli¤ine ve gelecek kuflaklara seslenmifltir. Nutuk’ta
Türk milletinin uymas› tavsiye edilen bir yol haritas› çizilmifltir.
Nutuk, ink›lap tarihimizin önemli ve gerçek
kaynaklar›ndand›r. Türk Kurtulufl Savafl›n›n dününe,
bugününe ve yar›n›na ait her yönü Nutuk’ta bulmak
imkân› vard›r. Nutuk, tam olarak belgelere ve gerçeklere dayanmaktad›r. Osmanl›ca yaz›l› ilk nüshas› iki
cilttir. Nutuk’un haz›rlan›fl›n› yak›ndan bilen Falih R›fk›
Atay flunlar› söylemektedir: “Çal›flma odas›nda yar›
ayaküstü, yar› oturarak ve yüzlercesi aras›ndan vesikalar ay›rarak Nutuk’unu söylerdi. Yorulan de¤iflirdi.
Bir defas›nda pek genç bir arkadafl› bayg›nl›k geçirmiflti. Akflama do¤ru bir banyo ald›ktan sonra, hiç
dinlenmeden sofraya iner, o gün yazd›klar›n› bize
okur veya okutur; hadiseler üzerinde tart›flmalar yapard›.”(Akçakayal›o¤lu, 1988 S. 246-247 )
* Gazi Üni., E¤itim Bilimleri Enstitüsü, Tar‹h Ö¤retmenli¤i Bölümü, Doktora Ö¤rencisi
ekim-kasım 2006
97
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
Mustafa Kemal Atatürk Nutuk’u Söylerken
Nutuk metni bizzat Atatürk taraf›ndan okunmufl, s›ra vesika sunmaya geldi¤i zaman Atatürk, her
vesikay› kürsüden kongrede kâtiplik yapan Ruflen Eflref Ünayd›n’a uzatm›fl, belgelerde onun taraf›ndan
okunmufltur. Atatürk, Nutuk’un yaz›l›fl›nda ifade flekline büyük önem vermifltir. Anlat›lan veya yorumlanan
olaylardan herhangi bir yanl›fl anlamay› önlemek için,
Nutuk’un okunuflunu takiben dikkatini çeken baz› hususlarda, bask› esnas›nda gerekli düzeltmelerin yap›lmas› için ilgililere talimat vermifltir. (Kocatürk, 1985s.
609)
Nutuk, Atatürk’ün deyimiyle dokuz y›ll›k bir
devreyi kapsamaktad›r. Türk Ba¤›ms›zl›k Savafl›n›n
bafllang›c› olarak, Mondros Mütarekesi’nin imzaland›¤›
tarihi (30 Ekim 1918) izleyen günlerde Türkiye’nin her
98
yerinde ve ayn› zamanda kurulmaya bafllayan ulusal
örgütlenmeyi kabul eder (Akçakayal›o¤lu, 1988S.
248).
Atatürk’ün 1927’de iki cilt halinde Osmanl›ca
yay›mlad›¤› Nutuk, 1919–1927 y›llar› aras›nda geçen
Kurtulufl Savafl›, Cumhuriyetin ilan› ve ink›lap olaylar›n› anlat›r. ‹lk bas›m›1934’de Türk Tayyare Cemiyeti taraf›ndan 3 cilt hâlinde yay›mlanm›fl ve 3. cildinde vesikalara yer verilmifltir. Üç cilt halinde bas›lan bu eserin
tamam› 1010 sayfad›r. ‹lk sayfas› 22.8.1919 tarihli vesika ile bafllar, 19.11.1922 tarihli vesika ile sona erer
(Mustafa Kemal Atatürk, 1934, s.1-320).
1963-64’de Türk Dil Kurumu eseri “Söylev”
ad›yla yay›mlar ve dilini sadelefltirir. 1973-75’de Kültür
Bakanl›¤›’n›n sadelefltirilmifl flekilde 2 cilt halinde ya-
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
‹stiklâl Savafl›’n›, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluflunu ve ink›laplar›n yap›l›fl›n› anlatan Nutuk, siyasî ve millî tarihimizin birinci elden, pek de¤erli bir kaynak eseridir.
y›mlamas›n›n ard›ndan eserin, birçok yay›nevi taraf›ndan özeti ç›kar›lm›flt›r. Bu eserin; ‹ngilizce, Frans›zca,
Almanca, Rusça, Arapça, Farsça gibi birçok dilde çevrileri bulunmaktad›r.
Gençli¤e hitabeyi okumadan önce flu konuflmay› yapar:
Sayg›de¤er Efendiler, sizi günlerce iflgal eden
uzun ve teferruatl› nutkum, nihayet geçmifle kar›flm›fl
bir devrin hikâyesidir. Bunda milletim için ve gelecekteki evlâtlar›m›z için dikkat ve uyan›kl›k sa¤layabilecek baz› noktalar› belirtebilmifl isem kendimi bahtiyar
sayaca¤›m.
Efendiler, bu nutkumla, millî varl›¤› sona ermifl
say›lan büyük bir milletin, istiklâlini nas›l kazand›¤›n›, ilim ve tekni¤in en son esaslar›na dayanan millî
ve ça¤dafl bir devleti nas›l kurdu¤unu anlatmaya çal›flt›m.
Bugün ulaflt›¤›m›z sonuç, as›rlardan beri çekilen millî felâketlerin yaratt›¤› uyan›kl›¤›n eseri ve bu
aziz vatan›n her köflesini sulayan kanlar›n bedelidir.
Bu sonucu, ‘Türk gençli¤ine emanet ediyorum.
Ey Türk gençli¤i!
Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti’ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir…
… Ey Türk istikbalinin evlâd›! ‹flte, bu ahval ve
flerait içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmakt›r! Muhtaç oldu¤un kudret, damarlar›ndaki asil kanda mevcuttur! (Mustafa Kemal Atatürk, 1934, s.336,337). diyerek Türk gençli¤ine vatan›n› korumas›, ülkesini daha iyiye ve ileriye götürmesi için neler yapmas› gerekti¤ini vurgular.
Nutuk; hedefinin bilincinde olan, kararl›l›kla yürüyece¤i yolu seçen büyük önderin yapt›klar›n› da anlatmaktad›r. Ulusal ba¤›ms›zl›¤a do¤ru ilerlerken ne
büyük ac›lara katlan›ld›¤›, ne çetin zorluklar›n afl›ld›¤›n›n alt› çizilmektedir.
ekim-kasım 2006
Nutuk’un önsözü bu eseri oldukça net bir flekilde özetlemektedir. Yurdumuzun parçalan›p iflgal edildi¤i günlerden bafllayarak, Türk tarihinde bir dönüm
noktas› olan ‹stiklâl Savafl›’n›, Türkiye Cumhuriyeti’nin
kuruluflunu ve ink›laplar›n yap›l›fl›n› anlatan Nutuk, siyasî ve millî tarihimizin birinci elden, pek de¤erli bir
kaynak eseridir. Çünkü eserin sahibi, tarihî olaylar› yaln›zca belgelerle inceleyerek objektif gerçe¤e ulaflmak
isteyen bir tarih yazar› de¤il, do¤rudan do¤ruya o tarihi yapan›n kendisidir. Tarihi yapan ile yazan›n ayn›
flahsiyette birleflmifl olmas›, Nutuk’u, benzerleri ile karfl›laflt›r›lamayacak üstün de¤erde bir eser durumuna
getirmifltir.
Bu eserde, kendini her fleyi ile milletine adam›fl
ola¤anüstü yetenekleri ile liderli¤in en iyi örne¤ini vermifl büyük bir komutan›n, ink›lapç› ve ileri görüfllü bir
devlet adam›n›n, askerî ve siyasî aksiyonlar› ile Türkiye Cumhuriyeti’ne flekil veren temel düflünce ve görüfller yer alm›flt›r. Ayr›ca, eserde millî de¤erler sistemine
ba¤l› Cumhuriyet rejiminin, tarih fluuru içindeki geliflmesinin ad›m ad›m nas›l olgunlaflt›r›ld›¤›n›, sosyal ve
kültürel alanlara yön verici siyasî ve idari flartlar›n nas›l
haz›rland›¤›n› yak›ndan görülmektedir.
Bu eser, yak›n tarihimizden al›nan ibret dolu
tecrübelerle, millî varl›¤›m›z›n bugününe de yar›n›na
da ›fl›k tutabilen yüksek bir de¤er tafl›maktad›r. Nutuk,
tarihin ak›fl›n› de¤ifltirme gücüne sahip bir liderin, varl›¤› sona ermifl say›lan büyük bir milleti, temelleri çökmüfl, ömrü tamamlanm›fl olan bir imparatorlu¤un y›k›nt›lar› aras›ndan çekip ç›kararak nas›l ça¤dafl ve millî bir devlet haline getirebildi¤inin belgelere dayanan
eserdir.
Nutuk, Çanakkale Muharebesi’nde: “Size ben
taarruz emretmiyorum ölmeyi emrediyorum” diyerek,
kendi flahs›nda da savaflan ordusunda da ölüm korkusunu ve manevî çöküntüyü yenmifl olan bir kahraman›n, bafls›z kalm›fl ve olup bitecekleri karanl›klar içinde
beklemekte olan bir millete, yaflama s›rr›n›n, “millî hâ-
99
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
kimiyete dayanan kay›ts›z flarts›z ba¤›ms›z bir Türk
devleti kurabilme” karar›nda sakl› oldu¤unu anlatan
bir eserdir.
Nutuk, millet ad›na yap›lan bütün ifllerin, meflruluk ilkesine dayand›r›larak yürütüldü¤ünü, verilen
kararlar›n, geçilen uygulamalar›n, derinlemesine bir
düflüncenin, uzak bir görüflün, ince bir hesaplaman›n,
yerinde bir mant›¤›n ve ihtiyatl› bir davran›fl›n ürünü
oldu¤unu ortaya koyan bir eserdir. Yap›lan her iflte
Türk milletinin haysiyet ve flerefinin ön planda tutuldu¤unun, bütün düflünce ve görüfllerde akl›n, mant›¤›n ve ilmin gereklerine uygun bir millî politikan›n yer
ald›¤›n›n göstergesi durumundad›r. (KORKMAZ.
http://www.anitkabir.org)
cektir. Bizde bunu görmekle bahtiyar olaca¤›z” (Borak, 1960,135)
“Cesurlu¤umuzu destekleyecek ve sürdürecek
sizsiniz. Siz edinmekte oldu¤unuz e¤itim ve anlay›fl
ile insanl›k de¤erlerinin, vatan sevgisinin, düflünce
özgürlü¤ünün en de¤erli belirtisi olacaks›n›z. Ey yükselen yeni nesil, gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk; onu yükseltecek ve yaflatacak sizlersiniz.” (Gülek, 2001,63).”
Ülkesinin ba¤›ms›zl›¤› için verilecek mücadeleyi ve di¤er sosyal ekonomik, siyasi vb. olaylarda gençlerin yapmas›n› istedi¤i davran›fllar› vurgulayarak nutkunu tamamlam›flt›r. Böylece, bu eserinde Atatürk,
Türk gençli¤inin de görev tan›m›n› yapm›flt›r.
SONUÇ
Atatürk bu eserinde, millî varl›¤› sona ermifl say›lan büyük bir milletin ba¤›ms›zl›¤›n› nas›l kazand›¤›n›, bilim ve tekni¤in ça¤dafl ilkelerine dayanan bir devleti nas›l kurdu¤unu anlatm›flt›r.
Nutuk, askerî, siyasî ve sosyal olaylar› yeri geldikçe, belgelerle de de¤erlendiren bir tarihî eserdir.
Atatürk, konuflma ve yazma sanat›na, kendisini dinleyenleri ve okuyanlar›, düflüncelerinin peflinde sürükleyebilecek eflsiz bir anlat›m gücüde kazand›rabilmifltir.
Türk milletinin en buhranl› günlerinin anlat›ld›¤› bu eserde Atatürk, Türk gençli¤ine insanlar›n canlar› pahas›na kurdu¤u ülkemizi emanet etti¤ini belirtmifltir.
Her f›rsatta Türk gençli¤ine önem verdi¤ini belirten Atatürk birçok sözü ile de bunu vurgulam›flt›r:“Sizler, yeni Türkiye’nin genç evlatlar›! Yorulsan›z
dahi beni takip edeceksiniz… Türk gençli¤i, bizim
yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüye-
100
KAYNAKÇA
A. ‹lhan Gülek, Atatürk ve Gençlik, Truva Folklor
Araflt›rmalar› Derne¤i, ‹stanbul, 2001.
Akçakayal›o¤lu, Cihat. Nutuk Nas›l ‹ncelenmeliNas›l Tan›t›lmal› Ve Ö¤retilmelidir? Atatürk Araflt›rma
Merkezi Dergisi, Cilt:5, Say›:13 Ankara, Kas›m 1988.
Atatürk Araflt›rma Merkezi Dergisi, Cilt:1, Say›:2 Ankara, Mart 1985.Nutukta An›lan Komutanlar›n Biyografileri, T.C. Genelkurmay Askeri Tarih Ve Stratejik Etüt Baflkal›¤› Askeri Tarih Yaz›lar› Atatürk Serisi, No: 12, Genelkurmay
Bas›mevi, Ankara, 1981.
Atatürk, Mustafa Kemal, Nutuk, Cilt.1.2.3 Devlet Matbaas›, ‹stanbul, 1934.
Günefl, ‹hsan. Nutuk, Kültür Bakanl›¤›, Ankara,1998.
Kocatürk, Utkan. Büyük Nutkun Bas›l›fl› Esnas›nda Atatürk Taraf›ndan Yap›lan ‹ki Düzeltme.
Sadi Borak, Atatürk, Gençlik ve Hürriyet, An›l Yay›nevi, ‹stanbul,1960.
http://www.anitkabir.org/index.php?action=viewarticle&artid=13
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
ATATÜRK VE BATI MESELES‹
BEK‹R KOÇLAR*
Türk toplumu için Bat›, ça¤dafl medeniyeti
temsil etmesi aç›s›ndan olumluluk, emperyalist
olmas›ndan dolay› olumsuzluk ifade eden iki
boyutlu bir olgudur.
Türkler, Bat› ile XI. yüzy›ldan beri sürekli muhatap olmufl ve neredeyse tarihsel bir bütünlük oluflturmufl
bir millettir. Bu nedenle ne Türk tarihini ne de Bat› tarihini birbirinden
ba¤›ms›z olarak yazabilmek pek
mümkün de¤ildir. Pek tabii olarak
bu tarihsel bütünlük ayn› zamanda sürekli olarak, karfl›l›kl› etkilenifli de ortaya ç›karacakt›r.
XVII. yüzy›la kadar Bat› ile
olan iliflkide Türklerin belirgin bir üstünlü¤ü söz konusu ise de bu üstünlük,
dengeleri tamamen yok eden özellikte
de¤ildi. Bu nedenle güce dayal› ve gücün dayatmas›yla flekillenen bir iliflkiden
bahsedilemez. Ancak XVII. yüzy›ldan itibaren, Bat›’da meydana gelen geliflme ve bu geliflmeye paralel olarak ortaya ç›kan maddi güç, medeniyetler aras› güç dengesini oldukça bozacakt›r.
Böylece bu bozulan güç dengesine göre yeni bir
iliflki biçimi ortaya ç›kacakt›r. Bu iliflki biçiminde
Bat› belirleyici, Türkler ve Bat› medeniyetinin mensubu olmayan di¤er toplumlar ise edilgendir. Bu
* Yrd. Doç. Dr., Yüzüncü Y›l Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü
ekim-kasım 2006
101
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
Atatürk’ün amac›, laik, Bat› medeniyetinin temelleri üzerine oturmufl, bir ulus oluflturmakt›r. Ancak yukar›da da söyledi¤imiz gibi Bat› medeniyetine, Bat›l›laflmac›lardan farkl›
olarak elefltirel bir anlay›flla yaklaflm›fl, onu içsellefltirmifl ve Türkiye’nin gerçeklerine göre
alg›lamaya çal›flm›flt›r. Bu alg›lay›fl biçimi daha sonra Türk ink›lapç›lar›nda, biz bize benzeriz ifadesiyle sloganlaflt›r›lan özgünlük ve Bat› medeniyetini aflma iddias›na dönüflmüfltür.
dönemde Avrupal› da kendi hayat tarz›n›n üstünlü¤üne dair bir anlay›fl geliflmifltir.
Bu geliflme önce sömürgecili¤i ard›ndan da XIX.
yüzy›ldan itibaren emperyalizm denilen olgular› ortaya
ç›karm›flt›. Bat›l› olmayan toplumlar, bir yandan Bat›’n›n üretti¤i evrensel de¤er ve anlay›fl do¤rultusunda
bir dönüflüm problemi yaflarken, di¤er yandan dâhil
olmak istedi¤i medeniyetin mensuplar›n›n emperyalist
dayatmalar›na maruz kal›yordu. Bu nedenle zaten s›k›flt›r›lm›fl zaman dilimi içerisinde yeni zamana uyum
sa¤lama problemi yaflayan bu toplumlar›n ayd›nlar›,
emperyalist bask›lar ve yönlendirmelerden dolay› Bat›’y› anlama ve keflfetme noktas›nda problemler yaflamaya bafllam›flt›r.
‹flte bu durum Bat›l› olmayan toplumlar›n ayd›nlar› aras›nda bir kafa kar›fl›kl›¤›na yol açm›flt›r. Böylece,
ya tamamen Bat›’ya teslim olmufl teslimiyetçi veya iflbirlikçi ya da tamamen Bat› karfl›t›, onun üretti¤i evrensel de¤erlerle, emperyalist olgular› efl de¤er tutan ayd›n tipleri ortaya ç›km›flt›r. Bu ayd›nlar, ça¤dafllaflmay›
Bat›l›laflmak olarak alg›lam›fllard›r. Bunlar hiçbir zaman Bat›l› de¤erlere sahip olunarak Bat›’ya göre öteki
olunabilece¤ine inanmam›fllard›r. Bat›l› de¤erleri
özümseyerek özgün medeniyet oluflturmak yerine, Bat›’y› taklide dayal› bir yönelim içinde olmufllard›r. Di¤erleri ise Bat›’y› her fleyi ile reddeden bir üslûbu benimsemifllerdir. Evrensel de¤erlere karfl› gösterdikleri
tepki, antiemperyalist direnifllerinin de temelini oluflturmufltur. Ancak bu anlay›fl, emperyalistlerin istedi¤i
bir durumdu. Böyle bir anlay›fl, emperyalizme karfl› direnifli güçlü k›lmak yerine, emperyalist hâkimiyeti güçlendirecek özellikteydi. Bu anlay›fl biçimi daha çok,
Bat›’n›n sömürgesi olmufl toplumlar›n ayd›nlar› aras›nda yayg›n olarak görülmüfltür. Bu ayd›nlar, kendileri
için de özlem olmaktan öteye bir anlam ifade etmeyen,
evrensel özelliklerini yitirmifl bir medeniyeti ihya etmek iddias›ndad›rlar. Yeni bir medeniyet oluflturma id-
102
dialar› yoktur.
Türk tarihinde, yukar›da bahsedilen ayd›n tiplerinden teslimiyetçi ve iflbirlikçi ayd›n tipine en iyi örnek Tanzimatç› ayd›nlard›r. Bu ayd›nlar, olmas› gereken bir eylemi, yaflad›klar› toplumun sorunlar›n› anlayamama ve Bat› medeniyetini özümseyememe zay›fl›¤›ndan dolay› teslimiyetçi veya iflbirlikçi bir tav›rla baflar›s›zl›¤a u¤ratm›fllard›r.
Tanzimatç› ayd›nlar›n d›fl›nda kalan, teslimiyetçi
ve iflbirlikçi anlay›fl› reddeden ayd›nlar ise düflüncelerinde bat› medeniyetiyle iliflkilerin nas›l olmas› gerekti¤i konusunda bir belirsizlik yaflam›fllard›r. Bu durum
eylemlerine de yans›m›flt›r. Bu özellik daha çok ‹ttihatç› ayd›nlarda görülmüfltür. ‹ttihatç›lar›n tarihsel ve siyasal gerçeklerden uzak bak›fl aç›lar›, do¤rularla yanl›fllar›n bir arada yaflanmas›na sebebiyet vermifltir.
Bat› medeniyetiyle ilgili en sa¤l›kl› tan›mlama
Atatürk taraf›ndan yap›lm›flt›r. Atatürk her fleyden önce
Bat› medeniyetini ulafl›lmas› gereken bir gaye olarak
görmemifltir. Onun düflüncesinde Bat›, ulafl›lmas› gereken de¤il, rekabet edilmesi gereken bir olgudur.
Yine ona göre Avrupa’n›n en önemli devletlerinin mevcudiyeti, Türk milletinin gücüyle ters orant›l›d›r. Bu devletler, Türkiye’nin gerilemesiyle ortaya ç›km›flt›r. Avrupa’n›n ilerlemesine, yükselmesine ve medenileflmesine ra¤men, Türk milleti gerilemifltir. Geliflen Bat›, gelece¤ini Türk milletinin ortadan kald›r›lmas›nda görmüfl ve bu noktada ittifak etmifltir. Bu ittifak
Bat›’n›n Türk milletine karfl› geleneksel olumsuz bak›fl
aç›s›n› ve uygulamalar›n› ortaya ç›karm›flt›r. Bu bak›fl
aç›s›, Türkiye’yi medenilefltirmek gibi bahanelerle
Türk milleti üzerinde yönlendirici bir güce eriflmifltir.
Atatürk, Bat› meselesini ele al›p de¤erlendirirken, yukar›da bahsetti¤imiz teslimiyetçi ve iflbirlikçi
ayd›n ve siyasetçi tavr›n› elefltirmifltir. Ona göre Ba-
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
t›’n›n karfl› konulmaz görünen gücüne karfl›, art›k durumu düzeltmek, hayat bulmak, insan olmak için, mutlaka Avrupa’dan nasihat almak, bütün iflleri Avrupa’n›n
emellerine uygun yürütmek gibi bir anlay›fl ortaya ç›km›flt›r. Bu da Osmanl› Devleti’nin çöküflünü h›zland›rm›flt›r.
Atatürk, elefltirdi¤i bu anlay›fltan farkl› olarak,
meseleyi bir Bat›l›laflma meselesi olarak de¤il, ça¤dafllaflma meselesi olarak görmüfltür. Ona göre Türk milletinin Do¤u’yla ba¤lar› zay›flam›flt›r. Do¤u’yla Bat›’n›n
birleflti¤i yerde bulunmas› gerekti¤ini belirtmifltir. Atatürk’ün dünya görüflü aç›s›ndan Do¤u’dan tamamen
soyutlanmak da, Bat›’dan uzak durmak da ciddi sorundur.1 Yani esas olan ne misyonunu tamamlam›fl Do¤ulu de¤erleri ihya etmektir, ne de anlams›z bir flekilde
Bat›’y› taklit etmektir. 1930 y›l›nda söyledi¤i gibi esas
olan ufku de¤il, ufkun ötesini görmektir.2 Ufkun ötesi
asla Bat› medeniyeti de¤ildir. Bat› medeniyeti olsa olsa
ufuktur. Ufkun ötesi Bat› medeniyetinin argümanlar›n›
da kullanarak Türk milleti taraf›ndan kurgulanacak
olan özgün bir medeniyettir.
Atatürk’ün, düflüncelerinde ve eylemlerinde tarihsel birikim ve onun sa¤lad›¤› öngörü, önemli bir belirleyici olmufltur. Osmanl› entelektüel yap›s›nda ça¤›n
problemlerini çözmek için daha çok tarihsel gerçeklerden uzak, gelene¤in oluflturdu¤u flablonlar ya da içsellefltirilmemifl modern düflünce ak›mlar› belirleyici olmufltur. Atatürk ise meseleyi tarihsel gerçekçilik aç›s›ndan ele alm›flt›r. O, dünyada yeni sosyal, ekonomik ve
siyasal güçlerin ç›kt›¤›n›n fark›na varm›fl ve buna göre
bir bak›fl aç›s› gelifltirmifltir.3
e¤itim
bir temele dayand›r›lm›flt›r. Atatürk’ün amac›, laik, Bat›
medeniyetinin temelleri üzerine oturmufl, bir ulus
oluflturmakt›r. Ancak yukar›da da söyledi¤imiz gibi Bat› medeniyetine, Bat›l›laflmac›lardan farkl› olarak elefltirel bir anlay›flla yaklaflm›fl, onu içsellefltirmifl ve Türkiye’nin gerçeklerine göre alg›lamaya çal›flm›flt›r. Bu alg›lay›fl biçimi daha sonra Türk ink›lapç›lar›nda, biz bize
benzeriz ifadesiyle sloganlaflt›r›lan özgünlük ve Bat›
medeniyetini aflma iddias›na dönüflmüfltür.4
Bu iddiaya göre Bat› medeniyeti, insanl›¤›n bir
ihtiyac› olarak ortaya ç›km›fl, insanl›k ad›na bir tak›m
yeni ve ileri de¤erler üretmifl, insanl›¤a dinamizm kazand›rm›flt›r. Bat›’n›n üretti¤i bu de¤erler, bütün insanl›¤›n kabul edebilece¤i erdemlerdir. Ancak Bat›l› toplumlar, bu erdemleri kendi uygulamalar› ile yozlaflt›rm›flt›r. Bunun sonucu olarak da, emperyalizm gibi olgular, Bat› medeniyetinin erdemleriyle çat›flmas›na ra¤men meflrulaflm›flt›r. Türk medeniyeti, yozlaflm›fl Bat›
de¤erlerininin de üstüne ç›karak, daha mükemmel bir
medeniyet seviyesine ulaflmal›d›r.
________________
Atatürk’ün Bat› meselesine bak›fl› ile ilgili olarak 6
Mart 1922 tarihinde Meclis’te yapt›¤› bir konuflma için bak›n›z; Atatürk’ün Bütün Eserleri (1921-1922), XII, ‹stanbul
2003, s.312-313
1
2
Attila ‹lhan; Hangi Atatürk, ‹stanbul 1999, s.23
Bu düflünce, Türk milliyetçili¤inin önemli temsilcilerinden Yusuf Akçura’n›n fikirleriyle benzerlik gösterir. Bak›n›z, François Georgeon; Türk Milliyetçili¤inin Kökenleri, Çeviren: Alev Er, ‹stanbul 1999, s. 138
3
Genifl bilgi için bak›n›z; Bekir Koçlar; Recep Peker,
(Bas›lmam›fl doktora tezi), Ondokuz May›s Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Samsun 1996.
4
Bu bak›fl aç›s› onun ink›laplar›na da yans›m›fl,
Türk ink›lab› onun taraf›ndan milliyetçi, laik ve ak›lc›
ekim-kasım 2006
103
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
ATATÜRK DÖNEM‹ TÜRK DIfi
POL‹T‹KASI GENEL ÖZELL‹KLER‹
MUSTAFA EK‹NC‹KL‹*
Türkiye, Avrupa ve Asya aras›ndaki köprü konumuyla jeopolitik aç›dan oldukça önemli bir ülkedir.
Bu sebeple böylesine hassas bir co¤rafyada bulunan
ülkenin varl›¤›n› korumak sadece askerî güçle mümkün de¤ildir. Bunun için iyi bir diplomasi de gerekmifltir. Birçok yabanc› yazar›n Türk devlet adamlar›n›, “do¤ufltan diplomat” olarak görmesi bu sebebe dayan›r.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün de kiflili¤inde öne ç›kan özelli¤i, devlet
adaml›¤› ve diplomatl›¤› olmufltur. Bu özelli¤ini, çok
kitap okuyarak ve çevresinde yaflanan olaylar› çok iyi
tahlil ederek gelifltirmifltir. fiayet yeterli bilgi birikimine
sahip olmam›fl olsayd›, Türk milletinin gelece¤ini yak›ndan ilgilendiren önemli kararlar› vermesi son derecede zor olurdu. Çünkü devlet adamlar›n›n her zaman
karfl› karfl›ya bulundu¤u ç›kmaz, hareket alanlar›n›n en
fazla oldu¤u zaman, bilgilerinin en az seviyede olmas›d›r. Yeteri kadar bilgi toplad›klar› zaman ise, belirleyici
bir eylem için f›rsat kaç›r›lm›fl olur.1
Atatürk gibi bütün büyük liderler yollar›nda yaln›z yürürler. Yaln›zl›klar›, ça¤dafllar›n›n görmedi¤i sorunlar› zaman›nda fark etme yeteneklerinden ileri gelmektedir.2
Atatürk’ün hareket noktas›n› hürriyet ve istiklal
kavramlar› oluflturmaktad›r. “Hürriyet ve ‹stiklal benim
karakterimdir… Bence bir millette flerefin, haysiyetin,
namusun ve insanl›¤›n do¤up yaflayabilmesi mutlak o
milletin hürriyet ve istiklaline sahip olmas›yla mümkündür. Ben flahsen bu sayd›¤›m vas›flara çok önem
veririm ve bu vas›flar›n kendimde varl›¤›n› iddia edebilmek için milletimin de ayn› vas›flarla nitelenmesini flart ve esas bilirim. Ben yaflayabilmek için mutlaka müstakil bir milletin evlad› kalmal›y›m. Bu sebeple milli istiklal bence bir hayat meselesidir.”3
Atatürk dönemi Türk d›fl politikas› genel özellikleri flu bafll›klar alt›nda özetlenebilir:
1. Türk Devletinin Tam Ba¤›ms›zl›¤›n› Esas
Al›r
Atatürk, Nutuk’ta tam ba¤›ms›zl›ktan ne anlafl›lmas› gerekti¤ini flu flekilde aç›klam›flt›r:
“Esas, Türk milletinin haysiyetli ve flerefli bir
millet olarak yaflamas›d›r. Bu esas ancak tam ba¤›ms›zl›kla temin olunabilir. Ne kadar zengin ve müreffeh
olursa olsun, ba¤›ms›zl›ktan yoksun bir millet, medeni insanl›k karfl›s›nda uflak olmak mevkiinden yüksek
bir muameleye lay›k olamaz. Yabanc› bir devletin ko-
* Yrd. Doç. Dr., Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü
104
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
ruyuculuk ve kollay›c›l›¤›n› kabul etmek insanl›k vas›flar›ndan yoksunlu¤u, aciz ve beceriksizli¤i itiraftan baflka bir fley de¤ildir. Gerçekten bu duruma düflmemifl olanlar›n isteyerek bafllar›na bir yabanc› efendi getirmelerine asla ihtimal verilemez.
Hâlbuki Türk’ün haysiyeti ve izzet-i nefsi ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaflamaktansa mahvolsun evlad›r !
Binaenaleyh, ya istiklal ya ölüm!”4
Birinci Dünya Savafl›, Osmanl› devleti Mondros
Mütarekesi’ni imzalamakla hukukî bak›mdan sona ermifltir. Mütarekenin uygulanmas› ile birlikte fiilî bak›mdan da devletin ba¤›ms›zl›¤›ndan bahsetmek imkâns›zlaflm›flt›r. Mütareke döneminde Mustafa Kemal Pafla,
memleket meselelerinin d›fl›nda veya gerisinde kalmam›flt›r. O, herkesin her fleyden ümidini kesti¤i bir dönemde, kendisine, devletine ve milletine olan güvenini yitirmemifltir. Kurtuluflu baflka bir devletin himaye
ve deste¤inde de¤il, kendi gücümüzde görmüfltür.5
ekim-kasım 2006
e¤itim
Birinci Dünya Savafl› sonunda y›k›lan sadece
Osmanl› hanedan› de¤ildi. Savafla giren dört Avrupal›
hanedandan üçü; yani Alman, Avusturya ve Rusya devrildiler. Sadece ‹ngiliz krall›k hanedan› ayakta kald›.
Dört y›ll›k savaflta yirmi milyon insan öldü.6 Savafl›n
bafl›ndaki heyecan, Avrupa halklar› ve hükümetlerinin,
kan dökme yeteneklerinin zafer veya bar›fl yapma yetenekleri ile orant›l› olmad›¤›n› anlamaya bafllay›nca
kendili¤inden uçtu gitti. Sonuç olarak ortaya ç›kan girdapta, birliktelikleri Kutsal ‹ttifak günlerinde Avrupa
bar›fl›n› ayakta tutan Do¤u saraylar› devrildi. Avusturya-Macaristan ‹mparatorlu¤u, tamamen tarihten silindi.
Rusya ‹mparatorlu¤u Bolflevikler taraf›ndan devral›nd›
ve yirmi y›l boyunca Avrupa’n›n d›fl›na çekildi. Almanya, birbiri ard›na gelen yenilgi, ihtilal, enflasyon, ekonomik çöküntü ve diktatörlüklerle çalkaland› durdu.
Fransa ve Büyük Britanya da düflmanlar›n›n zay›f durumundan yararlanamad›. Düflman›, savafltan önceki
jeopolitik durumuna göre daha da kuvvetli yapan bir
105
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
bar›fl için, genç kuflaklar›n›n en iyilerini feda etmifllerdi.7
Atatürk’ün, Anadolu’ya geçtikten sonra Millî
Mücadele’nin lideri olarak seçti¤i yol, 23 Temmuz
1919’da toplanan Erzurum Kongresi’nde belirlenen flekilde “tam ba¤›ms›zl›k”t›r. O, bu yolu tercih etti¤ini
flöyle ifade ediyordu: “Efendiler, bu vaziyet karfl›s›nda
bir tek karar vard›. O’da, hâkimiyeti millîyeye müstenit, bilakaydüflart müstakil yeni bir Türk Devleti tesis
etmek.” 8
Erzurum Kongresi sonunda, d›fl politikada tam
ba¤›ms›zl›¤›n temel kabul edilece¤ine dair yay›nlanan
bildiri dikkat çekicidir. Buna göre; Millî s›n›rlar içinde
vatan bir bütündür, onun muhtelif k›s›mlar› birbirinden
ayr›lamaz, yabanc› müdahalesi karfl›s›nda Osmanl› hükümetinin düflmesi hâlinde millet birlikte savunmada
ve direnmede bulunacakt›r, yabanc›lara siyasi egemenli¤imizi ve toplumsal dengemizi bozucu imtiyazlar verilmeyecektir, manda ve himaye kabul edilmeyecektir.
Bundan baflka, Erzurum Kongresi’nde, ‹stanbul hükümeti memleketin ba¤›ms›zl›¤›n› temine muktedir olmad›¤› takdirde, bunu sa¤lamak amac›yla bir geçici hükümetin kurulmas› da kabul edilmiflti.9
Tam ba¤›ms›zl›¤›n çok aç›k bir flekilde vurguland›¤› en önemli belge Misak-› Millîdir. Misak-› Millî,
‹stiklal Harbi’mizin s›ras›nda Türk milletinin maksad›n›
özetleyen ve Millî Mücadele’nin bafl›ndan sonuna kadar de¤iflmeyen program›n ad›d›r. Mustafa Kemal Pafla, esaslar›n› Millî Mücedele’den y›llar önce tesbit etti¤i ve cesaretle ortaya koydu¤u bu program›n ilk müsveddelerini 1919 y›l› Aral›k ay› sonunda yazm›flt›r. Misak-› Millî metni üzerindeki ilk görüflmeler Ankara’da
Mustafa Kemal Pafla’n›n idare etti¤i Heyet-i Temsiliye
toplant›lar›nda yap›lm›flt›r. Meclis-i Mebusan’a intikal
eden metin, 28 Ocak 1920’de resmî olmayan gizli toplant›da oylanarak mevcut bütün üyelerin ittifak› ile kabul edilmifltir. Ad› geçen meclisin yapt›¤› bafll›ca ifle yarar faaliyet de bu olmufltur. Misak-› Millî veya Ahd-›
Millî Beyannamesi olarak adland›r›lan bu belge, ‹stanbul’un 16 Mart 1920’de iflgali ve 18 Mart’ta Meclis-i Mebusan’›n tasfiyesi üzerine Ankara’da 23 Nisan 1920’de
toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisinin “tek ve yegâne varolufl sebebi” olmufltur. Topland›¤› ilk gün Millî
Misak’a ba¤l›l›¤›n› aç›klayan meclis, bu sadakatini sars›lmaz bir flekilde sürdürmüfl ve onun gerçekleflmesini
amaç edinmifltir.
106
Misak-› Millî s›n›rlar›, esasen Birinci Dünya Savafl›’nda ‹tilaf devletlerinin Osmanl› devletine taahhütleri idi. Müttefikimiz Almanlar›n yenilmesi ile Mondros
Mütarekesi’nin tatbikat›ndan önce, Ahd-› Millî ile çizilen s›n›rlar› bize garanti etmifllerdi. Yenik olarak ç›kt›¤›m›z bir savafl›n sonunda dahi, Hatay, Musul-Kerkük,
hatta Batum ve Halep Türk s›n›rlar› içerisinde bulunuyordu. Bat› Trakya Türkiye’ye kat›lmaya haz›r, Bo¤azlar ise Türk hâkimiyetinde idi. K›br›s iade edilmek üzere ‹ngilizlere kiralanm›flt›. K›sacas› ‹ngilizler ve Frans›zlar, Türkiye ile ilgili politikalar›nda menfaatleri do¤rultusunda farkl› ve haks›z bir yol takip etmemifl olsalard›
Türk milletinin, ‹stiklal Savafl› olmadan da Millî Misak
s›n›rlar›n› korumas› mümkün olacakt›.10
Atatürk’e göre ba¤›ms›zl›k, biçimsel veya sözde
bir ba¤›ms›zl›k de¤il, her alanda tam ve gerçek ba¤›ms›zl›kt›r. Nitekim 1921 Haziran›nda Frans›zlarla yap›lan
bar›fl görüflmeleri s›ras›nda, Ankara’da bulunan Frans›z
temsilcisi Franklin Bouillon’a flunlar› söylemifltir:
“Tam ba¤›ms›zl›k denildi¤i zaman, elbette siyasi, mali, iktisadi, adli, askerî, kültürel ve benzeri her
hususta tam ba¤›ms›zl›k ve tam serbestlik demektir.
Bu sayd›klar›m›n herhangi birinde ba¤›ms›zl›ktan
yoksunluk, millet ve memleketin gerçek manas›yla bütün ba¤›ms›zl›¤›ndan yoksunlu¤u demektir.”11
Nitekim bu esas üzerinden yap›lan görüflmeler
sonunda, Ankara Hükümeti ile Fransa aras›nda 20
Ekim1921 tarihinde Ankara ‹tilafnamesi imzalanm›flt›r.
Atatürk, 1 Mart 1922’de Büyük Millet Meclisinin üçüncü toplant› y›l›n› açarken, mali ba¤›ms›zl›k konusunda
da flu görüfllere yer vermektedir:
“Bugünkü savaflmalar›m›z›n gayesi tam ba¤›ms›zl›kt›r. Ba¤›ms›zl›¤›m›z›n bütünlü¤ü ise ancak
mali ba¤›ms›zl›kla mümkündür. Bir devletin maliyesi
ba¤›ms›zl›ktan yoksun olunca, o devletin bütün hayat
kollar›nda ba¤›ms›zl›k felce u¤ram›flt›r. Çünkü her
devlet organ› ancak maliye kuvveti ile yaflar. Mali ba¤›ms›zl›¤›n korunmas› için ilk flart, bütçenin ekonomik bünye ile orant›l› ve denk olmas›d›r. Dolay›s›yla,
devlet bünyesini yaflatmak için d›flar›ya baflvurmaks›z›n memleketin gelir kaynaklar›yla idareyi temin çare ve tedbirlerini bulmak laz›m ve mümkündür.”12
Türk topraklar›n› sömürgelefltirmek Türk halk›n› kölelefltirmek ve Türk topraklar› üzerinde yeni devletçikler kurarak bu topraklar› parçalamak amac›yla
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
haz›rlanan 10 A¤ustos 1920 tarihli Sevr Projesi, Atatürk’ün liderli¤inde gerçeklefltirilen “Türk mucizesi” ile
geçersiz k›l›nm›flt›r. Millî Mücadele’nin zaferle tamamlanmas› sonucunda 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaflmas› ile Türkiye Cumhuriyeti’nin ba¤›ms›z
bir devlet olarak varl›¤› bütün dünyaya kabul ettirilmifltir. Osmanl› devletinin yüzy›llard›r biriktirdi¤i, Türk
milletinin siyasi ve ekonomik ba¤›ms›zl›¤›n› yaralay›c›
tüm kay›tlar birer birer Lozan’da yok edilmifltir. Kapitülasyonlar›n ve özel ayr›cal›klar›n kald›r›lmas›yla ekonomi, ülkede yaflayan Rumlar›n Yunanistan’a gönderilmesiyle de ülkemiz tümüyle Türklefltirilmifltir.
tik. Biz Panislamizm yapmad›k. Belki ‘yap›yoruz, yapaca¤›z’ dedik. Düflmanlar da ‘yapt›rmamak için bir
an evvel öldürelim’ dediler. Panturanizm yapmad›k.
‘Yapar›z, yap›yoruz’ dedik, ‘yapaca¤›z ’ dedik ve yine
‘öldürelim’ dediler. Bütün dava bundan ibarettir. Biz
böyle yapmad›¤›m›z ve yapamad›¤›m›z kavramlar
üzerinde koflarak düflmanlar›m›z›n say›s›n› ve üzerimize olan bask›lar› artt›rmaktan ise, tabii duruma,
meflru duruma dönelim. Haddimizi bilelim. Binaenaleyh efendiler, biz hayat ve istiklal isteyen milletiz. Yaln›z ve ancak bunun için hayat›m›z› esirgemeden veririz.”15
Lozan Antlaflmas›, 1923 tarihinden sonra Türk
devletinin d›fl politikas›nda tam ba¤›ms›zl›k esas›n›n
teminat›, dayanak noktas›d›r. Atatürk, Osmanl› Devleti’nin son dönemlerinde tam ba¤›ms›zl›ktan yoksunlu¤unu flu cümlelerle vurgulamaktad›r:
Lozan antlaflmas›, Birinci Dünya Savafl›’ndan
sonra galip devletler taraf›ndan ma¤lup devletlere zorla kabul ettirilen bar›fl antlaflmalar› mahiyetinde de¤ildir. Bu antlaflma, Osmanl› devletine Sevr’in zorla kabul
ettirilmek istenmesi üzerine Millî Mücadele Hareketi’ne giriflen ve bu mücadeleden baflar› ile ç›kan yeni
Türk devleti ile Birinci Dünya Savafl›’n›n galipleri aras›nda eflit flartlara göre yap›lan bir antlaflmad›r. Birinci
Dünya Savafl›’nda yenilgiye u¤rayan devletler aras›nda
yaln›z Türkiye böyle bir antlaflma yapmaya muvaffak
olabilmifltir.
“Osmanl› Devleti, eski antlaflmalar ad› alt›nda
birtak›m ayr›cal›k haklar›n›n tutsa¤› idi. Hristiyanlara ayr›cal›klar tan›nm›flt›. Osmanl› Devleti’nin, Osmanl› topraklar› üzerinde yaflayan yabanc›lar› yarg›lama hakk› yoktu. Kendi ülkesinde bulunan Türk unsurlardan ald›¤› vergiyi yabanc›lardan alamazd›. Ülkeyi bay›nd›rlaflt›ramaz; demir yolu, okul yapt›ramazd›. Bu gibi giriflimlere yabanc› devletler engel
olurdu.”13 Lozan bu tabloyu tersine çevirmifltir. Bu sebeple de Lozan, Atatürk’ün ifadesiyle, “Osmanl› devrine ait tarihte emsali görülmemifl bir siyasi zafer eseridir.”14
2. Gerçekçidir
Gerçekçilik, amaçlarla araçlar aras›nda makul
bir denge gözetmeyi, eldeki araçlarla gerçeklefltirilmesine imkân olmayan hayalî hedefler peflinden koflmamay› gerektirir. Baflka bir ifade ile bir devletin kendi
gücünü ve kapasitesini do¤ru tesbit edip buna göre bir
politika takip etmesidir. Gücüyle do¤ru orant›l› bir flekilde yapabilece¤inin en iyisini (ne eksik ne de fazla)
yapmas›na gerçekçilik ad› verilmektedir.
Atatürk gerçekçilik konusunda, 1 Aral›k 1921 tarihli bir meclis konuflmas›nda flu görüfllere yer vermektedir; “Büyük hayaller peflinden koflan, yapamayaca¤›m›z fleyleri yapar gibi görünen sahtekâr insanlardan de¤iliz. Büyük ve hayalî fleyleri yapmadan yapm›fl gibi görünmek yüzünden bütün dünyan›n husumetini, garaz›n›, kinini bu memleketin üzerine çek-
ekim-kasım 2006
Osmanl› devletinin yerini alan Türkiye Cumhuriyeti, 16 milyon nüfusa sahip küçük bir devlet idi; bununla beraber, imparatorluktan daha kuvvetli ve daha
mütecanis bir topluluktu. Yeni Türk devletinin, milletleraras› münasebetlerde Osmanl› dönemine göre üstünlü¤ü de buradan ileri geliyordu. Ancak, Osmanl›
devleti gibi Türkiye de, o zaman›n güçlü devletlerinin
d›fl politika emellerine hedef olmufltur. Lozan’dan sonra Türkiye’nin stratejik önemi azalmam›fl, aksine artm›flt›r. Çünkü 1923’ten sonra Türkiye, Avrupa’n›n bütün güçlü devletleri ile komflu durumuna gelmiflti. Sovyetler Birli¤i kuzey bölgesinde, ‹ngiltere Irak mandas›
ve K›br›s vas›tas›yla, Fransa Suriye mandas›yla, ‹talya
ise Oniki ada ve Meis adas›n› eline geçirdi¤i için Türkiye ile s›n›rdafl olmufllard›. Güçlü devletlerle komflu olmas› üzerine stratejik önemi artan Türkiye’nin Millî
Mücadele’den sonra gerçekçi bir d›fl politika izlemesi
gerekmifltir.
Millî Mücadele ile kazan›lan büyük zafer Türk liderlerinin güvenini artt›rm›fl ve Türk milletinin moralini yükseltmifltir. Birinci Dünya Savafl›’ndan sonra galip
devletlerin insafs›zca hareketlerine maruz kalan Türkiye tehlikeli bir geniflleme politikas› izleyebilirdi. Fakat,
107
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
Türk önderleri bu yola gitmemifllerdir. Gerçekten, Türkiye’nin Lozan’dan sonraki politikas›, ma¤lup devletler
aras›nda özel bir yer iflgal etmektedir. Hissî sebeplerin
etkisi alt›nda gerçekçe olmayan bir politika takip edilseydi, Türkiye’nin di¤er baz› devletler grubuna kat›lmas› pekâlâ mümkün olabilirdi.16
Lozan’dan sonra, Birinci Dünya Savafl›’n›n galip
devletleri taraf›ndan ç›kar›lan birçok meselede Türkiye
hiçbir zaman so¤ukkanl›l›¤›n› elden b›rakmam›flt›r. Lozan’dan arta kalan meseleler yüzünden Türkiye ile eski düflmanlar› aras›ndaki münasebetler on y›la yak›n
bir süre dostluktan uzak bir flekilde yürümüfltür.
tika izlemesine karfl›l›k, anti-revizyonist grup yat›flt›rma ve taviz politikas› gütmüfltür.
Nihayet, Avrupa’n›n güçlü devletlerinden biri
olan Sovyetler Birli¤i, bafllang›çta gerçekçi bir d›fl politika ile bu gruplaflman›n d›fl›nda kalmay› tercih etmifltir. Ancak Do¤u’da Japon, Bat›’da Alman tehlikesinin
gittikçe büyümesi karfl›s›nda Sovyetler Birli¤i Status
Quo’cu gruba yaklaflmak durumunda kalm›flt›r.
1930 y›l›ndan sonra görülen bu ideoloji ve ç›kar
gruplaflmalar› karfl›s›nda Türkiye’nin davran›fl›, ‹kinci
Dünya Savafl› ile sonuçlanan felakette memleketin kaderini tayin edecek durumda idi. Türkiye, Birinci Dün1932-1938 y›llar› aras›nda yürütülen Türk d›fl
ya Savafl›’ndan sonra galip devletlerin insafs›zca harepolitikas›na, milletleraras› geliflmeler yön vermesine
ketlerine maruz kalarak bir sömürge statüsüne indirilra¤men gerçekçilikten uzaklafl›lmam›flt›r.
mek istendi¤i ve birçok haks›z muameleBirinci Dünya Savafl›’ndan ma¤lup
lere maruz b›rak›ld›¤› hâlde d›fl poliç›kan Almanya ile bu savafltan
tikas›n›n hedeflerini tayin ederHer fleyden önce Türkiye’nin
galip ç›kmas›na ra¤men kenken hissî sebeplerle hareket
fiziki yap›s› gibi, sosyal yap›s› da
disini tatmin olmam›fl sayan
etmemifltir. Memleketin ç›mütecanistir. Türkiye’nin harp meydanla‹talya, Versailles’de kurukarlar› ile milletleraras› por›nda oldu¤u gibi d›fl politikas›nda da ortaya
lan Status Quo’yu de¤ifltirlitika gerçeklerini telif
koydu¤u
güç
bu
kaynaktan
gelmifltir.
Bu
kaynamek isteyen bir d›fl politieden gerçekci bir yol se礛n fluurunda olan Atatürk daima Türk milletine
ka izlemeye bafllam›fllarmifltir. fiayet Türkiye hissî
müstenit,
ondan
güç
alan
bir
d›fl
politika
takip
etd›r. Bu devletler, önceliksebeplerin tesiriyle haremifltir. Türk milletinin mütecanis özelli¤i, ülkemile milletleraras› alanda iflket etmifl olsayd› revizyoze d›fltan gelen bask›lara karfl› mukavim ve dabirli¤ini gerçeklefltirmek
nist gruba kat›lmas› peka¤›lmaz sa¤lam bir bütünlük ve manevi bir
için kurulan müesseseler
la mümkün olabilirdi. Anvas›tas›yla amaçlar›na ulaflcak, Türkiye’nin d›fl politikakudret vermifltir. ‹flte Atatürk dönemi
maya çal›flm›fllar ve müesseses›n›n
ana hedeflerini tayin etTürkiye’nin s›rr›, bu mütecanis
lerin çal›flmalar›na fiilen kat›lm›flmek görevini üzerine alm›fl bulusosyal yap›da sakl›d›r.
lard›r. Bu iki devlet amaçlar› için bir
nan Atatürk, Türkiye’nin yeni s›n›rlar›
vas›ta olarak kullanabilecekleri umuduyla
ile tatmin edilmifl oldu¤unu kabul ederek
Milletler Cemiyeti’ne üye olmufllard›r. Fakat, esasen
gerçekçilik ilkesini baflar›l› bir flekilde uygulam›flt›r.17
Versailles düzenini devam ettirmek için kurulmufl bu3. Türk Milletinin Millî Gücüne Dayanm›flt›r
lunan Milletler Cemiyeti vas›tas›yla bu devletlerin isAsya ve Avrupa k›talar›n›n aras›nda köprü duruteklerini elde edemeyecekleri tabii idi. Bu devletler
munda olan Türkiye’nin Asya kesimine Anadolu, AvruVersailles antlaflmas›nda kaybettiklerini geri almak istipa kesimine Trakya ad› verilir. Anadolu yar›madas›
yorlard›.
mütecanis bir kütledir. Etraf›n› çeviren denizlerin sa¤Versailles sistemini de¤ifltirmek isteyen bu revizlad›¤› nispi emniyet çemberine, Kuzey Do¤u ve Güney
yonist grup karfl›s›nda, Birinci Dünya Savafl›’ndan galip
Do¤u Anadolu da¤lar›n›n sa¤lad›¤› nispi koruma imç›kan ve bu yüzden de bu sistemin devam› için çal›flan
kânlar›n›n eklenmesiyle bir kale vasf›n› kazanm›flt›r.
anti-revizyonist grup bulunuyordu. Birinci Dünya SaTürkiye, birbirine z›t çok de¤iflik jeopolitik vas›flar›
vafl›’ndan sonra ABD’nin Milletler Cemiyeti’ne girmeolan ve her f›rsatta kolayca Balkanlar ile istikrars›z bir
yerek tekrar yaln›zl›k politikas›na dönmesi üzerine, ‹njeopolitik duruma sahip Orta ve Yak›n Do¤u aras›nda
giltere ve Fransa Status Quo’nun savunucular› olarak
bulunmaktad›r. Ayr›ca Türkiye; Orta Do¤u, Basra Körkalm›fllard›. Revizyonist grubun mütecaviz bir d›fl poli-
108
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
fezi ve Ege dahil bütün Do¤u Akdeniz’i kontrol edebilecek bir co¤rafi konuma sahiptir. Bu sebeple, bölge
ülkeleri, birbirleri ve di¤er ülkelerle kuracaklar› siyasi,
iktisadi ve askerî iliflkilerde Türkiye faktörünü daima
hesaba katmak zorundad›rlar.
Bir ülkenin fiziki co¤rafyas›n›n bahfletmifl oldu¤u jeopolitik ve jeostratejik de¤erinden gere¤i gibi istifade edebilmesi, ancak yeterli sosyo-ekonomik güce
sahip olmas›yla mümkündür. Türkiye Cumhuriyeti’nin
kurulmas›yla birlikte Türkiye’nin fiziki co¤rafyas›n›n
bahfletmifl oldu¤u jeopolitik ve jeostratejik de¤erinin
ekonomik, siyasi, sosyal ve askerî gücü ile takviye edildi¤i görülmektedir. Her fleyden önce Türkiye’nin fiziki
yap›s› gibi, sosyal yap›s› da mütecanistir. Türkiye’nin
harp meydanlar›nda oldu¤u gibi d›fl politikas›nda da
ortaya koydu¤u güç bu kaynaktan gelmifltir. Bu kayna¤›n fluurunda olan Atatürk daima Türk milletine müstenit, ondan güç alan bir d›fl politika takip etmifltir. Türk
milletinin mütecanis özelli¤i, ülkemize d›fltan gelen
bask›lara karfl› mukavim ve da¤›lmaz sa¤lam bir bütünlük ve manevi bir kudret vermifltir. ‹flte Atatürk dönemi
Türkiye’nin s›rr›, bu mütecanis sosyal yap›da sakl›d›r.
Atatürk, takip edilen d›fl siyasetin Türk’ün millî
gücüne dayanmas› gerekti¤ini flu sözleriyle aç›klam›flt›r:
“D›fl siyasetin, en çok alakadar oldu¤u ve dayand›¤› husus, devletin iç teflkilat›d›r. D›fl siyaset, iç
teflkilatla mütenasip (orant›l›) olmak laz›md›r. Garpta ve fiarkta baflka huylara ve kültüre ve emele malik
birbirine uymaz unsurlar› biraraya getiren bir devletin iç teflkilat›, özellikle millî olmaktan uzak oldu¤u
gibi, siyasi program› da millî olamaz. Buna nazaran,
Osmanl› devletinin siyaseti millî de¤il, fakat vuzuhsuz
ve istikrars›z idi. Milletimizin, güçlü, mesut ve istikrarl› yaflayabilmesi için devletin tamamen millî bir siyaset takip etmesi ve bu siyasetin, iç teflkilat›m›za tamamen mutab›k ve müstenit olmas› laz›md›r.”18
“Hâlbuki d›fl siyaset, iç teflkilata ve iç siyasete
dayand›r›lmak zorundad›r, yani iç teflkilat›n tahammül edemeyece¤i derecede genifl olmamal›d›r. Yoksa
hayalî d›fl siyasetler peflinde dolaflanlar, dayanak noktalar›n› kendili¤inden kaybederler.”19
4. Bar›flç›d›r
D›fl politikada, devletleraras› münasebetlerde
diplomasiye öncelik vererek savafl ihtimalini en sona
ekim-kasım 2006
e¤itim
b›rakmaya bar›flç›l›k denir. Bar›fl›n korunmas› da güçlü
bir orduya ve her an savafla haz›r olmaya ba¤l›d›r. Atatürk dönemi Türk d›fl politikas› da bar›flç› bir yol takip
ederken, her fleye ra¤men bar›fl veya hayati millî menfaatlerden fedakârl›k pahas›na da olsa bar›fl anlam›na
gelebilecek “pasifist” bir uygulamada bulunmam›flt›r.
Atatürk’ün ifadesiyle; “Yurtta sulh, cihanda
sulh”un Türk ink›lab›n›n gerçeklefltirilebilmesi için de
hayati öneme sahip oldu¤u gözden uzak tutulmamal›d›r. Çünkü Lozan’dan sonra Türkiye, toplum hayat›nda
köklü de¤ifliklikler yapan önemli ink›lap ve kalk›nma
hareketlerine giriflmiflti. Bu hareketlerin baflar› ile sonuçlanabilmesi için yurt içinde oldu¤u kadar milletleraras› alanda da bar›fl ortam›na ihtiyaç vard›. Türk ink›lab›n›n baflar›ya ulaflmas› ve elde edilen olumlu sonuçlar›n devam ettirilebilmesi Türkiye’nin bütün devletlerle iyi geçinmesini gerektiriyordu. Türkiye’nin bu devrede izledi¤i d›fl politikan›n ink›laplarla olan s›k› iliflkisi ve bar›fla olan samimi inanc›n›, Atatürk 1 Kas›m
1928’de Türkiye Büyük Millet Meclisinin üçüncü dönem ikinci toplanma y›l›n› aç›fl konuflmas›nda flu sözlerle aç›klamaktad›r:
“Efendiler ! Harici siyasetimizde dürüstlük,
memleketimizin emniyetine ve inkiflaf›n›n masuniyetine dikkat, fliar-› hareketimize k›lavuz olmaktad›r.
Esasl› ›slahat ve inkiflafat içinde bulunan bir memleketin hem kendisinde, hem muhitlerinde sulh ve huzuru cidden arzu etmesinden daha kolay izah olunabilecek bir keyfiyet olamaz. Bu samimi arzudan mülhem olan haricî siyasetimizde memleketin masuniyetini, emniyetini, vatandafllar›n haklar›n› herhangi bir
tecavüze karfl› bizzat müdafaa edebilmek kudreti de
bilhassa gözde tuttu¤umuz noktad›r. Kara ve deniz,
hava ordular›m›z› bu memlekette sulhu ve emniyeti
masun bulunduracak bir kuvvette muhafazaya bunun için çok ehemmiyet veriyoruz. Cumhuriyet Hükümeti, milletleraras›nda emniyet misaklar› akdi için
hususi bir gayret göstermektedir. Bize teklif olunan
Kellog Misak›’na iltihak için de ayn› samimiyetle muvafakatimizi bildirdik.”20
Türkiye’nin, “Yurtta sulh, cihanda sulh” düsturunu d›fl politikas›n›n esas› olarak kabul etmesi, milletleraras› alanda yeni gruplaflma hareketlerinin bafllad›¤›
zamana tesadüf eder. Atatürk, Türkiye’nin bar›flç› bir
d›fl politikay› kendisine hedef tayin etti¤ini 1 Kas›m
1931’de yapt›¤› bir konuflmada flöyle ifade etmifltir:
109
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
Atatürk’ün bafl›nda bulundu¤u dönemde Türk devleti, kararl›, istikrarl› ve hedefini bilen
bir d›fl politika takip etmifltir. Bu sayede devletleraras› münasebetlerde eflit haklara sahip tam
ba¤›ms›z bir devlet olabilmifltir. Komflular›yla daima iyi iliflkilere özen göstermifl, sözüne güvenilir bir devlet oldu¤unu da her vesile ile ispatlam›flt›r. Takip edilen millî siyasetin özünü bar›fl
ve uluslararas› hukuka sayg› oluflturmufltur. Atatürk döneminde Türk devleti, gücünün s›n›rlar›n› bilen ve buna göre ad›m atan gerçekçi bir d›fl politika takip etmifltir. D›fl siyasette her zaman kendi millî gücüne dayanm›fl hiçbir zaman baflka devletlerin muavenetine güvenmemifltir.
Atatürk’ün gerçekçi hedeflere ulaflmadaki baflar›s›, tarihteki hakl› yerini alm›flt›r.
“Türkiye’nin emniyetini gaye tutan, hiçbir milletin
aleyhinde olmayan bir sulh istikameti bizim daima
düsturumuz olacakt›r.”21
Bu d›fl politika düsturu ile hareket eden Türkiye, bütün devletlerle iyi münasebetlerini devam ettirmeye çal›flm›fl, fakat Atatürk’ün yukar›daki konuflmas›nda da belirtildi¤i üzere, güvenlik unsurunu da hesaba katarak milletleraras› bar›fl› bozmak isteyen devletlere karfl› bar›flç› devletlerle daha s›k› iflbirli¤i yapmak
yoluna gitmifltir. Gerçekten Türkiye 1932-1938 y›llar›
aras›nda izledi¤i d›fl politikada, bar›flç› emeller yan›nda
güvenlik endiflesini de ön plana alm›fl ve milletleraras›
toplumda flekillenmeye bafllayan ortak güvenlik vas›talar›n› desteklemek, bir baflka ifadeyle bar›fl›n korunmas›nda yard›mc› olmak için çaba sarf etmifltir.22 Nitekim, Atatürk 1 Kas›m 1933’te TBMM’de yapt›¤› bir konuflmas›nda; “Türkiye Cumhuriyeti, beynelmilel sulh
ve emniyeti kuvvetlendirmek için, kendi tesiri ve iktidar› olan sahada ve ayn› arzuda olanlarla beraber,
hay›rl› faaliyetlerde bulunmufltur,”23 sözleri ile Türkiye’nin bar›fl›n korunmas› çabalar›na olan samimi katk›lar›n› teyit etmifltir.
5. D›fl Politika Belirli Hedefler ‹stikametinde Yürütülmüfltür
Atatürk dönemi Türk d›fl politikas›n›n yak›n, orta ve uzun vadedeki hedefleri konusunda baz› tesbitler
yapmak mümkündür. Yak›n hedeflerin bafl›nda, Misak-› Millî’yi gerçeklefltirmek gelmektedir. Atatürk, bu
hedefe ulaflmak için bütün imkânlar› seferber etmifl,
bütün mesaisini sarf etmifltir. Lozan’dan itibaren düflünceleri ile yön verdi¤i Türk d›fl politikas›nda, iyi
komfluluk iliflkilerine özel bir de¤er vererek yak›n hedeflerini gerçeklefltirirken komflular›m›z›n husumetini
çekmemeye özen göstermifltir.
Atatürk’ün uygulad›¤› d›fl politika, tamam›yla
millet menfaatine dayanan bir “Millî siyaset”tir. Millî si-
110
yaset uygulamas›nda, millî ba¤›ms›zl›k, millî misak,
milletleraras› hukuka sayg› en önemli hedefler aras›ndad›r. Atatürk bu hedeflere, yurtta ve dünyada bar›fl›
sa¤layarak varmay› düflünmüfltür.24
Atatürk, yak›n hedeflerin s›n›rlar›n› çizerken
gerçekçi bir yaklafl›m tarz› içerisinde flunlar› söylemektedir:
“Çeflitli milletleri, ortak ve genel bir unvan alt›nda toplamak ve bu çeflitli unsur kütlelerini ayn› hukuk ve flartlar alt›nda bulundurarak güçlü bir devlet
kurmak, parlak ve çekici bir siyasi görüfltür. Fakat aldat›c›d›r. Hatta, hiçbir hudut tan›mayarak, dünyada
mevcut bütün Türkleri dahi bir devlet hâlinde birlefltirmek, gerçeklefltirilmesi mümkün olmayan bir hedeftir. Bu, as›rlar›n ve as›rlarca yaflamakta olan insanlar›n çok ac›, çok kanl› hadiselerle ortaya koydu¤u bir
hakikattir. Panislamizm, Panturanizm siyasetinin
muvaffak oldu¤una ve dünyay› tatbik sahas› yapabildi¤ine tarihte tesadüf edilmemektedir. Irk fark› gözetmeksizin, bütün befleriyete flamil, cihangirâne devlet
teflkili h›rslar›n›n sonuçlar› da tarihte bellidir. ‹stilac›
olmak hevesleri, konumuzun d›fl›ndad›r. ‹nsanlara
her türlü özel duygu ve ba¤lar›n› unutturup onlar›
kardefllik ve tam eflitlik içerisinde birlefltirerek, insani
bir devlet kurmak nazariyesi de kendine mahsus flartlara ba¤l›d›r. Bizim aç›kl›k ve tatbik kabiliyeti gördü¤ümüz siyasi program, millî siyasettir. Dünyan›n bugünkü genel flartlar› ve as›rlar›n dima¤larda ve karakterlerde biriktirdi¤i hakikatler karfl›s›nda hayalperest olmak kadar büyük hata olamaz. Tarihin ifadesi
budur, ilmin, akl›n, mant›¤›n ifadesi böyledir. Millî siyaset dedi¤im zaman, kastetti¤im mana ve anlafl›lmas› gereken fley, fludur: Millî hudutlar›m›z içinde her
fleyden evvel kendi kuvvetimize dayanmak suretiyle
varl›¤›m›z› koruyarak millet ve memleketin hakiki saadet ve bay›nd›rl›¤›na çal›flmak. Genel olarak sonsuz
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
emeller peflinde milleti u¤raflt›r›p zarara sokmamak;
medeni dünyadan, medeni ve insanca muamele ve
karfl›l›kl› dostluk beklemektir.”25
Atatürk, sa¤l›¤›nda yak›n vadeli d›fl politika hedeflerinin ço¤una ulaflm›flt›r. Misak-› Millî’de belirtilen
s›n›rlar, genel olarak 1923’te Lozan’da gerçeklefltirilmifltir. 1936’da Bo¤azlar Türk hâkimiyetine geçmifl,
Hatay önce 1938’de ba¤›ms›z, sonra 1939’da bir Türk
vilayeti haline gelmifltir. Elviye-i Selase’den Batum, güney s›n›rlar›m›zdan da Musul ve Kerkük Türkiye d›fl›nda kalm›flt›r. Atatürk’ün d›fl politika hedeflerine ulaflmada gösterdi¤i kararl›l›k ve baflar›ya bakarak fazla de¤il bir on y›ll›k süre daha Cumhurbaflkan› olarak Türkiye’nin bafl›nda kalmas› hâlinde, flimdi bu bölgelerin
de s›n›rlar›m›z dahilinde olabilece¤ini söylemek herhalde kehanet olmasa gerektir.
Atatürk’ün orta ve uzun vadeli d›fl politika hedefleri konusunda da bir tesbit yapmak gerekirse flunlar söylenebilir: Orta vadede, dünyan›n en güçlü, muas›r medeniyet seviyesinin üstüne ç›km›fl bir Türk devleti meydana getirmek. Uzun vadeli d›fl politika hedefi
için tesbit yapmak zor olsa da tahmini hedefler söylenebilir. Önce ülkesinde, sonra bölgesinde, daha sonra
da dünyada bar›fl› sa¤layabilmifl bir Türkiye ve bu bar›fl›n teminat› güçlü bir Türk devleti hâline gelebilmek
(Geçmiflte “Pax Ottoman” örne¤inde oldu¤u gibi). Muas›r medeniyet seviyesinin üstüne ç›kma hedefini Atatürk, flu veciz sözlerle ifade etmektedir:
“Fakat yapt›klar›m›z› asla yeterli görmeyiz.
Çünkü daha çok ve daha büyük ifller yapmak mecburiyetinde ve azmindeyiz. Yurdumuzu dünyan›n en
bay›nd›r ve en medeni ülkeleri seviyesine ç›karaca¤›z.
Milletimizi en genifl refah vas›ta ve kaynaklar›na sahip k›laca¤›z. Millî kültürümüzü ça¤dafl medeniyet
seviyesinin üstüne ç›karaca¤›z. Daha az zamanda,
daha büyük ifller baflaraca¤›z. Bunda da muvaffak
olaca¤›m›za flüphem yoktur. Çünkü Türk milletinin
karakteri yüksektir. Türk milleti çal›flkand›r. Türk milleti zekidir. Çünkü Türk milleti, millî birlik ve beraberlik içerisinde güçlükleri yenmesini bilmifltir. Ve çünkü,
Türk milletinin yürümekte oldu¤u ilerleme ve medeniyet yolunda, elinde ve kafas›nda tuttu¤u meflale müsbet ilimdir (29 Ekim 1933, Onuncu Y›l Nutku).”26
e¤itim
devleti, kararl›, istikrarl› ve hedefini bilen bir d›fl politika takip etmifltir. Bu sayede devletleraras› münasebetlerde eflit haklara sahip tam ba¤›ms›z bir devlet olabilmifltir. Komflular›yla daima iyi iliflkilere özen göstermifl,
sözüne güvenilir bir devlet oldu¤unu da her vesile ile
ispatlam›flt›r. Takip edilen millî siyasetin özünü bar›fl
ve uluslararas› hukuka sayg› oluflturmufltur. Atatürk
döneminde Türk devleti, gücünün s›n›rlar›n› bilen ve
buna göre ad›m atan gerçekçi bir d›fl politika takip etmifltir. D›fl siyasette her zaman kendi millî gücüne dayanm›fl hiçbir zaman baflka devletlerin muavenetine
güvenmemifltir. Atatürk’ün gerçekçi hedeflere ulaflmadaki baflar›s›, tarihteki hakl› yerini alm›flt›r.
_______________
Henry Kissinger, Diplomasi, (Çev: ‹brahim H.
Kurt), ‹stanbul 2004, s. 288.
2
KISSINGER, Diplomasi, s. 350.
3
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, c. III, Ankara
1981, s. 24.
4
Nutuk, I, ‹stanbul 1982, s. 13.
5
E. Semih Yalç›n, Salim Koca, Mustafa Kemal Pafla’n›n Anadolu’ya Geçifli, Ankara 2005, s. 326.
6
KISSINGER, Diplomasi, s. 211.
7
KISSINGER, Diplomasi, s. 215.
8
Nutuk, I, s. 12.
9
Mehmet Gönlübol-Cem Sar, Olaylarla Türk D›fl
Politikas›, Ankara 1987, s. 10.
10
E. Semih Yalç›n, Atatürk’ün Millî D›fl Siyaseti,
Ankara 2000, s. 63-64.
11
Nutuk, II, s. 624.
1
12
Söylev ve Demeçler, I, s. 228-229.
13
Nutuk, II, s. 702.
14
Nutuk, II, s. 767.
15
Söylev ve Demeçler, I, s. 201.
16
GÖNLÜBOL-SAR, Olaylarla Türk, I, s. 59-60.
17
GÖNLÜBOL-SAR, Olaylarla Türk., I, s. 92-94.
18
Nutuk, II, s. 435-436.
19
Söylev ve Demeçler, II, s. 101.
20
Söylev ve Demeçler, I, 356-357.
21
Söylev ve Demeçler, I, s. 370.
22
GÖNLÜBOL-SAR, Olaylarla Türk., I, s. 94.
23
Söylev ve Demeçler, I, s. 374.
24
E. Semih YALÇIN, Atatürk’ün Millî D›fl Siyaseti,
SONUÇ
25
Nutuk, II, s. 436-437.
Atatürk’ün bafl›nda bulundu¤u dönemde Türk
26
Söylev ve Demeçler, II, s. 275
ekim-kasım 2006
s. 195.
111
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
ATATÜRK VE TÜRK D‹L‹
fiÜKRÜ HALÛK AKALIN*
Do¤umunun 125. y›l dönümünde sayg› ve rahmetle and›¤›m›z yüce Atatürk’ün en büyük eseri Türkiye Cumhuriyeti’dir. Kurdu¤u cumhuriyeti Türk gençli¤ine arma¤an eden ve emanet b›rakan Atatürk, ayn›
zamanda Türk kültür tarihinde çok önemli at›l›mlar›
gerçeklefltirmifl eflsiz bir düflünce adam›d›r. Kültür alan›nda yapt›¤› at›l›mlarla Türkiye’nin ça¤dafllaflmas› yolunda büyük ad›mlar atm›flt›r. Atatürk, kültür ve düflünce sorunlar›yla sadece ilgilenmekle kalmam›fl, sürekli
olarak bu konulardaki çal›flmalara katk›da bulunmufl,
pek ço¤una da öncülük etmifltir. Askerli¤inin ve devlet
adaml›¤›n›n yan› s›ra kültür ve düflünce adam› niteli¤ine de sahip oldu¤unu bu çal›flmalara olan katk›lar›yla
kan›tlam›flt›r.
Türkiye Cumhuriyeti’nin “yüksek Türk kültürü”
temeli üzerinde kuruldu¤unu söyleyen Atatürk, kültürün en önemli ögesi olan dile de lay›k oldu¤u de¤eri
her zaman vermifltir. Atatürk’ün dile bu kadar önem
vermesi sebepsiz de¤ildir. Dil bilgisi ve dil bilimi uzmanlar›, dilin en önemli ifllevi olan insanlar aras›nda
anlaflmay› ve iletiflimi sa¤lamas› niteli¤inden hareketle
dilin tan›m›n› yapm›fllard›r. Bir toplumda anlaflma ve
bireyler aras›nda do¤al iletiflim dil arac›l›¤›yla sa¤lan›r.
Uluslaflma da ancak dil birli¤inin sa¤lanmas›yla mümkündür. Ayn› dili konuflmayan insanlar›n anlaflmalar›,
iletiflim sa¤lamalar›, ortak de¤erlere sahip olmalar›
mümkün de¤ildir. Bu gerçeklerin fark›nda olan Atatürk, dil ve yaz› konusuna genç bir subayken e¤ilmifltir. Cumhuriyetin kuruluflundan çok önce, daha
1907’de, Bulgar Türkolo¤u ‹van Manolof’a yaz› de¤iflikli¤inin yap›lmas› gerekti¤ini söyledi¤ini, dil ve yaz›
konular›nda ayr›nt›l› düflüncelere sahip oldu¤unu biliyoruz. Mustafa Kemal, Erzurum Kongresi günlerinde
de zaferden sonra yap›lacaklar› Mazhar Müfit Bey’e
yazd›r›rken Latin kaynakl› alfabenin kabul edilece¤ini
belirtmiflti.
Millî Mücadele’nin zaferle sonuçlanmas›ndan
sonra genç Türkiye Cumhuriyeti kurulmufltu. Yap›lacak pek çok fley vard›; son yirmi y›l pek çok cephede
aç›lan savafllarla geçmifl, ülke iflgal döneminden sonra
ba¤›ms›zl›¤›n› elde etmiflti. Cumhuriyetin ilan›n›n ard›ndan çeflitli alanlarda at›l›mlar yap›l›rken, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal,
kültür konular›na büyük önem veriyor, s›k s›k bu konular› dile getiriyor, kültür alan›nda yeni uygulamalara
girifliyordu. Atatürk’ün bu dönemde çeflitli kültür ku-
* Prof. Dr., Türk Dil Kurumu Baflkan›
112
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
rumlar›n›n kurulufluna öncülük etti¤ine, hatta kimi kurumlar› bizzat
kurdu¤una, kurdurdu¤una tan›k
oluruz.
Atatürk’ün Türk dili, Türk tarihi ve Türk kültürü konular›nda
araflt›rma ve çal›flma yapmak üzere
kurdurdu¤u ilk kurum Türkiyat Enstitüsüdür. Atatürk’ün eski ça¤lardan
bafllayarak Türk kültürünün çeflitli
kollar›nda araflt›rma ve yay›nlar yapmak amac›yla bir enstitü kurma düflüncesi, cumhuriyetin ilan›ndan,
çok de¤il, dört-befl gün sonra ortaya
ç›km›flt›. Gazi Mustafa Kemal, Fuat
Köprülü’yü ça¤›r›p flöyle söyler:
“Fuat Bey, cumhuriyeti kurduk. Art›k cumhuriyeti ve devletimizi ilmî temeller üzerinde yükseltmek
zaman› gelmifltir. Lütfen ‹stanbul
Dârülfünunu bünyesinde Türkiyat
Enstitüsünü kurunuz.” 1
Atatürk’ten ald›¤› talimatla ifle
giriflen Fuat Köprülü, ‹stanbul Dârülfünununda on ayl›k bir haz›rl›k
çal›flmas› yapar. Haz›rlanan dosya
Gazi Mustafa Kemal’e sunulur. Savafltan yeni ç›km›fl genç Türkiye
Cumhuriyeti’nin k›t bütçesinden
ödenek ayr›larak enstitü kurulur.
Türkiyat Enstitüsünün kuruluflu, hutbenin Türkçe okutulmas›, Gazi Mustafa Kemal’in daha sonra dil ve tarih
alanlar›nda yapaca¤› çal›flmalar›n ilk iflaretleridir.
Bütün Türkler aras›nda kullan›lacak ortak bir alfabenin tart›fl›lmas› amac›yla Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin baflkenti Bakü’de Türkoloji Kurultay› toplanaca¤› haberi gelmesi üzerine Türkiyat Enstitüsü Müdürü Köprülüzade Fuat Bey, aslen Azerbaycan
Türklerinden olan Hüseyinzade Ali Bey, Atatürk’ün
bilgisi dahilinde Türkoloji Kurultay›’na kat›lm›fllard›r.
Atatürk, böylece bu ilk Türkoloji Kurultay›’ndaki alfabe tart›flmalar›n› yak›ndan takip etmifltir. Bilindi¤i gibi
Bakü Türkoloji Kurultay›’nda Latin alfabesi esas al›narak haz›rlanan Birlefltirilmifl Türk Elifbas› ad›yla yeni
bir alfabe oluflturulmufl ve kabul edilmifltir.
ekim-kasım 2006
Atatürk’ün dil ve kültür alan›nda gerçeklefltirdi¤i ilk büyük at›l›m ise 1928 y›l›nda yap›lan Yaz› Devrimi’dir. Türk ayd›nlar› aras›nda y›llard›r tart›fl›lan ve bir
türlü çözülemeyen yaz› sorunu, birkaç ayl›k çal›flma
sonucunda yap›lan Yaz› Devrimi ile çözülmüfltür. Osmanl› Devletinde 19. yüzy›lda tart›fl›lmaya bafllanan ve
çeflitli giriflimlere ra¤men bir türlü sonuç al›namayan
yaz› konusu Atatürk’ün kararl› ve isabetli uygulamas›yla sonuca ulaflm›flt›r. Yaz› devrimi müjdesini verirken
söyledi¤i flu sözler yaz›n›n yan› s›ra Türkçeye bak›fl› ve
Türkçeye verdi¤i de¤eri göstermesi bak›m›ndan son
derece önemlidir:
“Güzel dilimizi ifade etmek için yeni Türk harflerini kabul ediyoruz. Bizim ahenktar, zengin lisan›m›z yeni Türk harfleriyle kendini gösterecektir.”
113
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
Yeni Türk yaz›s›n›n halka ö¤retilmesinde Atatürk bir ö¤retmen gibi, yaz› tahtas›n›n önünde elinde
tebeflirle kad›na, erke¤e, çocu¤a, gence, yafll›ya yeni
harfleri tan›tm›flt›r.
Kimilerinin befl on y›lda, kimilerinin on befl y›lda yap›labilece¤ini söyledi¤i yaz› de¤iflimini Atatürk
“Ya üç ayda, ya da hiç…” diyerek, gerçekten de üç
aydan daha k›sa sürede tamamlam›flt›r.
Atatürk, dile bak›fl›n› ve dil konusunda bafllataca¤› çal›flmalar› “Dil
devrimi”nden iki y›l
önce, Sadri Maksudi
Arsal’›n Türk Dili
‹çin adl› kitab›na
yazd›¤› sunufl yaz›s›nda özlü bir anlat›mla dile getirir. Her
sat›r› anlam yüklü bu
sunufl yaz›s›; düflünülerek, üzerinde dikkatle durularak okundu¤unda Atatürk’ün
dile verdi¤i önem ve
Türkçe için yap›lmas›
gerekenler konusundaki düflüncesi aç›kça görülür. 2 Eylül
1930 tarihini tafl›yan
ve bizzat el yaz›s›yla
yaz›lan bu sunufl yaz›s›nda Atatürk flunlar› söylemektedir:
“Millî his ile
dil aras›ndaki ba¤
çok kuvvetlidir. Dilin
millî ve zengin olmas›, millî hissin inkiflaf›nda bafll›ca
müessirdir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir;
yeter ki bu dil fluurla ifllensin.
Ülkesini, yüksek istiklâlini korumas›n› bilen
Türk milleti, dilini de yabanc› diller boyunduru¤undan kurtarmal›d›r.”
Atatürk, uluslaflman›n dil birli¤i ile gerçekleflece¤i düflüncesindeydi. Bu sebeple millet olman›n gere¤ini ortak bir dile sahip olmakta görmüfltür. 1931 y›l›n-
114
da Adana’da yapt›¤› konuflmada bu düflüncesini flöyle
dile getirir:
“Türk demek dil demektir. Milliyetin çok bariz
vas›flar›ndan birisi dildir. Türk milletindenim diyen
insanlar, her fleyden önce ve behemehâl Türkçe konuflmal›d›r. Türkçe konuflmayan bir insan Türk hars›na, camias›na mensubiyetini iddia ederse buna
inanmak do¤ru olmaz.
Hâlbuki
Adana’da
Türkçe konuflmayan
20.000’den fazla vatandafl vard›r. E¤er
Türk Oca¤› buna
müsamaha gösterirse; gençler, siyasal ve
sosyal bütün kurulufllar bu durum karfl›s›nda duyars›z kal›rsa, en afla¤› yüz
seneden beri devam
edegelen bu durum
daha yüzlerce sene
devam edebilir. Bunun neticesi ne olur?
Efendiler! Herhangi bir felaketli
gününüzde bu insanlar, baflka dille
konuflan insanlarla
el ele vererek aleyhimize hareket edebilirler. Türk Ocaklar›m›z›n bafll›ca vazifesi bu gibi unsurlar›,
bizim dilimizi konuflan hakikî Türk yapmaya çal›flmakt›r. Bunlar Türk vatandafllar›d›r. Bugün ve yar›n talihimiz ve kaderimiz birdir.”
Yine ayn› y›l yay›mlanan Vatandafl ‹çin Medenî
Bilgiler kitab›na Türk dili için Atatürk flu sözleri yazd›r›r:
“Türk milletinin dili Türkçedir. Türk dili dünyada en güzel, en zengin ve en kolay olabilecek bir
dildir. Onun için her Türk, dilini çok sever ve onu
yükseltmek için çal›fl›r. Bir de Türk dili, Türk milleti
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
na kadar kurultay› izler. Sadece birinci kurultay› de¤il, 1934 ve 1936
y›llar›ndaki ikinci ve üçüncü kurultay› da büyük bir ilgi ve dikkatle izlemifltir. Oturum aralar›nda dil bilginleriyle sohbet etmifltir.
için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk milleti geçirdi¤i nihayetsiz felâketler içinde ahlâk›n›n, an’anelerinin, hat›ralar›n›n, menfaatlerinin k›sacas› bugün
kendi milliyetini yapan her fleyin dili sayesinde muhafaza olundu¤unu görüyor. Türk dili Türk milletinin
kalbidir, zihnidir.”
Uluslaflman›n bir di¤er önemli temeli de toplumun geçmifli, yani tarihidir. Atatürk, bu düflünceden
hareketle 1931 y›l›nda Türk Tarihi Tetkik Cemiyetinin
kurulufluna öncülük etmifltir. Daha sonra ad› Türk Tarih Kurumuna çevrilecek olan bu kurumun çal›flmalar›
ilerledikçe tarih konusunun yan› s›ra, hatta ondan da
önce dil konusunun ele al›nmas› düflüncesi ortaya ç›km›flt›.
“Millî bilincin ayakta kalabilmesi ve uyan›k
bulunmas› için dil ve tarih u¤runda çal›flmaya mecburuz.” diyerek dil ve tarih konusundaki duyarl›l›¤›n›
her zaman dile getiren ve bafllang›çtan beri dil konusuna önem veren Atatürk, Birinci Türk Tarih Kurultay›n›n
son günü, dil konusunda çal›flmalar yapmak üzere
Türk Dili Tetkik Cemiyetinin kurulmas› için talimat vermifltir. Cemiyetin kurucular› ve yapaca¤› ifller o gece
belirlenmifl, ertesi gün 12 Temmuz 1932 günü daha
sonra ad› Türk Dil Kurumu olarak de¤ifltirilecek olan
Türk Dili Tetkik Cemiyeti kurulmufltur. Türk Dil Kurumunun çal›flmalar›yla birlikte Atatürk’ün öncülü¤ünde
ülkede bir dil seferberli¤i bafllam›flt›r.
Atatürk, dil çal›flmalar›n›n nas›l ve hangi alanlarda yürütülece¤i konular›n› ele almak üzere büyük bir
dil kurultay› toplanmas›n› ister. Kurultay haz›rl›klar›na
hemen bafllan›r. Kurumun kuruluflundan iki buçuk ay
sonra, 26 Eylül 1932’de Birinci Türk Dil Kurultay› Dolmabahçe Saray›’nda toplan›r. Atatürk, bafl›ndan sonu-
ekim-kasım 2006
Türk Dil Kurumunun kurulmas›n›n ard›ndan Kuruma gösterdi¤i
ilgi ve verdi¤i önem Türkçeye verdi¤i önemle efl de¤erdedir. Kurumun
kurucu ve koruyucu baflkanl›¤›n›
aram›zdan ayr›ld›¤› güne kadar sürdüren Atatürk, yo¤un devlet ifllerinden zaman ay›rarak
Türkçeye lay›k oldu¤u de¤eri ve önemi her zaman vermifltir. Atatürk’ün Türkçeye verdi¤i önemin pek çok
göstergesi var ama kamuoyunda az bilinen iki olay,
Ulu Önder’in devlet iflleri gündeminde Türkçenin
önem s›ralamas›ndaki yerini göstermesi bak›m›ndan
son derece ilgi çekicidir.
Bu örneklerden ilki, ‹ngiltere Kral›’n›n Türkiye’yi ziyareti s›ras›nda yaflanm›flt›r. ‹ngiltere Kral›’n›n
Türkiye’yi resmî ziyareti s›ras›nda Atatürk, misafiriyle
yak›ndan ilgilenmiflti. Bu ziyaret, geçmiflte bozulan
Türkiye ‹ngiltere iliflkilerinin düzeltilmesi bak›m›ndan
büyük önem tafl›yordu. Bu önemin gere¤ini yerine getirmekle birlikte Kral›n ‹stanbul’daki program› sürerken 5 Eylül 1936 günü Atatürk Türk Dil Kurumu yöneticilerini Dolmabahçe Saray›’nda kabul etmifl ve onlarla birlikte bütün gün ve gece çal›flm›flt›r. Konu Üçüncü
Türk Dil Kurultay›’d›r. Bilindi¤i gibi bu kurultayda
“Günefl-Dil Teorisi” ifllenmifltir. Dil devriminde önemli
bir yeri olan “Günefl-Dil Teorisi”nin ele al›nd›¤› kurultay ile ilgili çal›flmalara Atatürk bizzat kat›lm›fl ve o gün
Dolmabahçe Saray›’ndan ç›kmam›flt›r.
Di¤er örnek ise, Atatürk’ün bilim dili olarak
Türkçenin gelifltirilmesi çal›flmalar›nda terimlere verdi¤i önem ve bu konudaki çal›flmalar›d›r. Atatürk, Türkçenin bilim dili olarak geliflmesi için yeni bilim terimleri türetilmesi düflüncesindeydi. Bu düflüncesini flu sözlerle dile getirmifltir:
“Öyle istiyorum ki, Türk dili bilim yöntemleriyle kurallar›n› ortaya koysun ve her dalda yaz› yazanlar bütün terimleriyle ço¤unlu¤un anlayabilece¤i güzel, ahenkli dilimizi kullans›nlar.”
Terim konusuna gereken önemi veren Atatürk,
115
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
lât›m›z›n dikkatli, alâkal› olmas›n› isteriz.”
Atatürk’ün Türkçeye verdi¤i önemin bir baflka göstergesi de, Türk dili üzerine çal›flmalar yapan Türk Dil Kurumuna
miras›ndan pay ay›rmas›d›r. Ulu önder,
vasiyetnamesinin 6. maddesinde ‹fl Bankas›ndaki hisselerinin gelirlerinden Türk
Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumunun yararlanmas›n› sa¤lam›flt›r. Türkçeye ve Türk
Dil Kurumuna her zaman manen destek
olan ulu önder Atatürk, ayn› zamanda
maddeten de Türkçeyi ve Türk Dil Kurumunu desteklemifltir.
bilim terimlerini türetme çal›flmalar›na bizzat kat›lm›fl
ve 12 Mart 1937 günü Türk Dil Kurumuna gelerek 6 saat süreyle Terim Kolu uzmanlar›yla gece yar›s›na kadar
çal›flm›flt›r. Bugün matematikte, geometride kulland›¤›m›z “üçgen, dörtgen, aç›, bölü, art›, eksi, çarp›m, boyut” gibi pek çok terimi Atatürk’e borçluyuz.
Türkçeye lay›k oldu¤u de¤eri her zaman veren
ve dil konusunda son derece duyarl› olan Atatürk, bir
vasiyet niteli¤indeki flu sözüyle bütün devlet kurumlar›n›n Türkçeye vermesi gereken önemi vurgulamaktad›r:
“Türk dilinin kendi benli¤ine, asl›ndaki güzellik ve zenginli¤ine kavuflmas› için, bütün devlet teflki-
116
Atatürk, sadece günlük çal›flma saatlerinde de¤il, gece geç saatlere kadar süren yemek
sohbetlerinde de dil konular› üzerinde çal›fl›rd›. Atatürk’ün sofras› âdeta bir bilim kürsüsüydü. Bilim adam›
ve sanatç›lar›n ço¤unlukta oldu¤u sofrada, dil tart›flmalar› yap›l›rd›. Bu yemekleri Atatürk, ‘sofra dil dersleri’
olarak adland›rmaktayd›. Günefl-Dil Teorisi üzerine
tart›flmalar, görüflmeler bu sofrada sürüyordu. Tarih,
edebiyat, sanat konular› da bu sofran›n bafll›ca konular›ndand›.
Son yetmifl dört y›lda dilimizde yaflanan geliflme, zenginleflme ve özleflme, ulu önder Atatürk’ün
Türkçeye verdi¤i önem, gösterdi¤i ilgi sayesindedir.
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
bir edebiyat, kültür, sanat ve bilim dilidir. Türkçenin
sorunlar›n›n afl›lmas›nda izlenecek yol da, Atatürk’ün
Türkçe ile ilgili sözlerinde aç›kça belirtilmektedir. Türk
Dil Kurumu, Atatürk’ün dilimiz konusundaki sözlerini
kendisine ilke edinerek Türkçenin gelifltirilmesi, zenginlefltirilmesi, özlefltirilmesi yolundaki çal›flmalar›n›
sonsuza kadar sürdürecektir.
____________________
Prof. Dr. Osman Fikri Sertkaya, “Atatürk ve Türk Dili”, Türk Dili dergisi, , S. 599, Ankara, Kas›m 2001, s. 549
1
Türkçenin kullan›l›fl›ndan kaynaklanan birtak›m güncel sorunlara karfl›l›k Türkçe, bugün geliflmifl, zengin
ekim-kasım 2006
117
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
ATATÜRK VE TÜRKÇE
M. EYYÜP SALLABAfi*
Dil, insanlar aras›nda iletiflimi sa¤layan en
önemli vas›tad›r. Dil hakk›nda günümüze dek çeflitli
tarifler yap›lm›flt›r. Bu tariflerin her biri dilin çeflitli
özelliklerini vurgulamaktad›r. Genel olarak dil, nesiller
boyunca geliflerek günümüze gelen ve iletiflim vas›tas›
olarak kullan›lan kurallar bütünü olarak tan›mlanabilir.
Di¤er taraftan dil, “bir milletin kâinat› kendisine göre
seslendirmesi, kâinat› ve hayat› kendisine göre adland›rmas›, ona kendi damgas›n› vurmas›d›r.” 1
Bir toplulu¤un millet olabilmesi için öncelikle
bir ana dile sahip olmas› gerekir. Nesilden nesile de¤erler ve bu de¤erlerin bütünü olan kültür ana dil vas›tas›yla aktar›l›r. Türk milletinin dili olan Türkçe, de¤erlerimizin ve kültürümüzün aktar›lmas› için en
önemli araçt›r ve Türk milletinin devaml›l›¤›n›n vaz geçilmez unsurudur.
Cumhuriyetimizin kurucusu olan Mustafa Kemal Atatürk de gençlik ça¤lar›ndan hayata gözlerini
yumdu¤u ana kadar Türkçenin millet hayat›ndaki önemini bilerek bu yönde çaba sarf etmifltir. Atatürk çeflitli konuflmalar›nda birçok defa Türkçenin önemine de¤inmifltir.
Atatürk, millî dilimiz olan Türkçeyi millet hayat›n›n temeli kabul etmifltir: “Kat’i olarak bilinmelidir ki
Türk milletinin millî dili ve millî benli¤i bütün hayat›nda hâkim ve esas kalacakt›r.” diyen Atatürk, millî
dilimiz ve kimli¤imizin Türk milletinin hayat›ndaki ana
unsurlar oldu¤unu ortaya koymufltur.
Atatürk, e¤itime çok önem vermifl ve bizzat e¤itim faaliyetlerinin içinde yer alarak bunlara yön vermifl
bir liderdir. 15 Temmuz 1921’de henüz Millî Mücadele
devam ederken Ankara’da Maarif Kongresi toplanm›fl,
Atatürk toplant›ya cepheden gelerek kat›lm›fl ve kongrenin aç›l›fl konuflmas›n› yapm›flt›r. Bu konuflmada Atatürk; “fiimdiye kadar takip olunan tahsil ve terbiye
usullerinin milletimizin gerileme tarihinde en önemli
bir etken oldu¤u kanaatindeyim. Onun için bir millî
terbiye program›ndan bahsederken, eski devrin bat›l
inançlar›ndan ve do¤ufltan sahip oldu¤umuz özelliklerle hiç ilgisi olmayan yabanc› fikirlerden, Do¤udan
ve Bat›’dan gelebilen tüm etkilerden tamamen uzak,
millî ve tarihî özelli¤imizle uyumlu bir kültür anl›yorum.” diyerek kültürümüzde bir millîleflme gere¤inden
bahsetmifltir. Kültürün ana unsuru olan dilde de bir
* Arfl. Gör.; Gazi Üniversitesi Gazi E¤itim Fakültesi Türkçe E¤itimi Bölümü
118
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
edilen “‹ktisadî Müesseselerde Mecburi
Türkçe Kullan›lmas› Hakk›nda Kanun” ile
Türkiye’deki bütün ticari kurulufllar›n her
türlü yaz›flma, haberleflme, hesap ve defter
tutma ifllemlerini Türkçe ile yapma mecburiyeti getirilmifltir.3 Bunlardan da anlafl›laca¤› gibi Atatürk, Türkçenin sadece e¤itim
alan›nda de¤il, hayat›n her alan›nda hâkim
olmas› için çaba göstermifltir.
millîleflme kaç›n›lmaz olmufltur. Dil ink›lab›, Türk dilini yabanc› dillerin bask›s›ndan kurtarmak üzere yap›lm›flt›r ve yaln›z millî birlik ve bütünlü¤ümüz bak›m›ndan de¤il, millî varl›¤›m›z bak›m›ndan da büyük bir de¤er ve anlam tafl›maktad›r.2
Atatürk, 1 Mart 1922’de Türkiye Büyük Millet
Meclisinde yapt›¤› konuflmada; “Minberlerden halk›n
anlayabilece¤i lisanla ruh ve dima¤a hitap olunmakla ehl-i ‹slam’›n vücudu canlan›r, dima¤› saflan›r,
iman› kuvvetlenir.” sözleriyle Türkçenin halk›n anlayabilece¤i bir hâle getirilmesi gerekti¤ini belirtmifl ve
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmas›yla dil ink›lab›n›
gerçeklefltirerek bu yönde önemli ad›mlar atm›flt›r.
3 Nisan 1926’da yürürlü¤e giren “Maarif Teflkilat›na Dair Kanun”un ilk maddesi bir dil komisyonu kurulmas› ile ilgilidir. Yine 10 Nisan 1926 tarihinde kabul
ekim-kasım 2006
Osmanl› Devleti’nin son dönemlerinden itibaren, Latin harfleri esas al›narak
yeni bir Türk alfabesi düzenlenmesi hususu tart›fl›lmaya bafllanm›flt›r. Henüz cumhuriyet kurulmadan Atatürk de Latin harflerinin kullan›lmas› gerekti¤ini düflünenlerdendi. Cumhuriyetin kurulmas›yla birlikte
alfabe meselesi üzerine tart›flmalar yo¤unlaflm›fl ve Latin alfabesinin dilimize uygunlu¤unu araflt›rmak üzere “Dil Encümeni”
kurulmufltur. Encümenin olumlu rapor
vermesi üzerine Atatürk, Gülhane Park›nda halka harf ink›lâb›n› flu sözleriyle duyurmufltur: “Arkadafllar, güzel dilimizi ifade etmek için yeni Türk harflerini kabul
ediyoruz. Bizim güzel, ahenktar, zengin
lisan›m›z, yeni Türk harfleriyle kendini
gösterecektir. As›rlardan beri kafalar›m›z›
demir çerçeve içinde bulunduran, anlafl›lmayan ve anlamad›¤›m›z iflaretlerden
kendimizi kurtarmak ve bu lüzumu anlamak mecburiyetindeyiz, lisan›m›z› muhakkak anlamak istiyoruz.
Bu yeni harflerle behemehâl pek çabuk bir zamanda
mükemmel bir surette anlayaca¤›z.” 4
1 Kas›m 1928’de “Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakk›ndaki Kanun” kabul edilmifltir. Atatürk,
Türkçenin Latin harfleriyle daha iyi ö¤renilece¤ini ve
Latin alfabesinin Türkçeye uygun oldu¤unu bildirmifl
ve bu harflerin memleketin tamam›nda bir an evvel ö¤renilmesi gerekti¤ini söylemifltir: “Vatandafllar, yeni
Türk harflerini çabuk ö¤reniniz. Bütün millete, köylüye, çobana, hamala, sandalc›ya ö¤retiniz. Bunu
vatanperverlik ve milliyetperverlik vazifesi biliniz. Bu
vazifeyi yaparken düflününüz ki bir milletin, bir heyet-i içtimaiyenin yüzde onu, yirmisi okuma yazma
bilir, yüzde sekseni bilmez; bu ay›pt›r. Bundan insan
119
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
olarak utanmak laz›md›r. Bu millet, utanmak için
yarat›lm›fl bir millet de¤ildir. ‹ftihar etmek için yarat›lm›fl ve tarihini iftiharlarla doldurmufl bir millettir.
Milletin yüzde sekseni okuma yazma bilmiyorsa hata
bizlerde de¤ildir. Hata onlardad›r ki Türk’ün seviyesini anlamayarak bir tak›m zincirlerle saranlardad›r.”5
Atatürk bu sözleriyle Türkçe ö¤retimini, vatan ve millet sevgisinin yüklemifl oldu¤u bir görev olarak nitelemifltir.
Latin harfli alfabenin ö¤retilmesi amac›yla il, ilçe ve köylerde kurslar düzenlenmifl ve “millet mektepleri” aç›lm›flt›r. Yeni harflerin sosyal hayatta kullan›lmas› için çeflitli faaliyetler yürütülmüfltür. Çeflitli millî
ve mesleki teflekküller Türkçe ö¤retimi ile ile ilgili
kurslar düzenlemifllerdir. Resmî daire levhalar›, sokak
ve istasyon isimleri, iflletmelerin levhalar› yeni Türk
harfleri ile yaz›l› levhalarla de¤ifltirilmifltir.
Halk› yeni Türk harflerine al›flt›rmak amac›yla
fliir, roman, atasözleri; roman ve hikâyeler bast›r›lm›fl,
kitaplar yay›mlanm›flt›r. ‹flletme sahiplerine, çal›flt›rd›¤›
elemanlar›na yeni harfli alfabeyi ö¤retme mükellefiyeti getirilmifltir. Okullarda her s›n›ftaki ö¤rencilere yönelik kurslar aç›lm›flt›r. Yine memurlar için mesai saatlerine uygun olacak flekilde kurslar düzenlenmifltir.6 Bütün bu faaliyetler, Atatürk’ün yeni harflerin ö¤retilmesine ne kadar önem verdi¤ini aç›k bir flekilde göstermektedir.
Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’nin temelinin millî kültür oldu¤unu söylemifl ve millî kültürün dil ve tarih boyutlar›yla derinlemesine araflt›r›l›p incelenmesi
için iki önemli kurumu hayata geçirmifltir. Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu bu amaçla kurulan iki
önemli kurumdur. Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu Türk milletinin tarihinin ve dilinin araflt›r›lmas›
ve derinlemesine incelenmesi için kurulan kurumlard›r. Atatürk döneminde üç defa Türk Dili Kurultay›
toplanm›flt›r. Bu kurultaylarda Türkçenin kökeni, gramer yap›s›, zenginli¤i, di¤er dillere kaynakl›k teflkil etmesi ve yabanc› kelimelerden ar›nd›r›lmas› gibi çeflitli
konular ele al›nm›flt›r.
Kurultaylardan sonra, dil hususunda tespit edilen sorunlar›n çözümü için çeflitli çal›flmalar yap›lm›flt›r. Bu alanda bilimsel araflt›rmalar yapacak fakültenin
kurulmas›na karar verilmifl ve 9 Ocak 1936’da Dil ve
Tarih-Co¤rafya Fakültesi kurulmufltur.
120
Atatürk yap›lan dil çal›flmalar›na önderlik yapmakla kalmam›fl, Türkçenin terim kazanmas›nda katk›lar sa¤lam›flt›r. 1936-1937 y›llar›nda Atatürk, bilim terimleri üzerinde çal›flmaya bafllam›fl, bugün de kullan›lan pek çok geometri terimini dilimize kazand›rm›flt›r.7
Atatürk, Türkçeyi düzgün ve yerinde kullanan
bir liderdir. Hitabet sanat›n›n en mühim örneklerinden
biri olan “Gençli¤e Hitabe” Atatürk’ün Türkçeyi ne
denli düzgün, ustal›kla, sa¤lam ve zevkli bir tarzda kulland›¤›n› gösteren harika bir örnektir. Gençli¤e Hitabe’yi teflkil eden dil malzemesi, seçilmesi ve infla tekni¤i yönünden Atatürk’ün dil konusunda mükemmeliyetçi bir karakter tafl›d›¤›n› göstermektedir. 8 Atatürk
hitabesinde, kelime oyunu yapmadan, anlatmak istedi¤ini kuvvetli ifadelerle ve müzikaliteyle aktarmaktad›r.
Atatürk, millet hayat›n›n devaml›l›¤›n›n sa¤lanmas›nda, milletin bütün fertlerinin aras›nda s›k› bir ba¤
kurulmas›nda en önemli vas›tan›n dil oldu¤unu flu sözleriyle dile getirmifltir: “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran
Türk milletidir. Türk milleti demek, Türk dili demektir.
Türk dili, Türk milleti için mukaddes bir hazinedir.
Çünkü Türk milleti, geçirdi¤i nihayetsiz badireler
içinde ahlak›n›n, ananelerinin, hat›ralar›n›n, menfaatlerinin, velhâs›l bugün kendi milliyetini yapan
her fleyinin dili sayesinde muhafaza oldu¤unu görüyor. Türk dili, Türk milletinin kalbidir, zihnidir.” Bu
sözlerle Atatürk, Türk milletinin bu günlere dilini muhafaza ederek geldi¤ini vurgulamaktad›r. Nas›l bir insan vücudunun en önemli organ› kalp ve zihinse, Türk
milletinin kalbinin ve zihninin de Türkçe oldu¤u yukar›daki sözlerde ifadesini bulmaktad›r.
Dilin milletle millî kültürü birbirine ba¤layan ve
millî bilinci canl› tutan bir varl›k oldu¤u Atatürk’ün,
“Millî his ile dil aras›ndaki ba¤ çok kuvvetlidir. Dilin
millî ve zengin olmas› millî hissin inkiflaf›nda müessirdir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki
bu dil, fluurla ifllensin. Ülkesini, yüksek istiklâlini korumas›n› bilen Türk milleti, dilini de yabanc› dillerin
boyunduru¤undan kurtaracakt›r.” 9 sözleriyle bir kez
daha ortaya konmufltur. Ayr›ca Türkçenin yabanc› kelimelerden kurtar›lmas› gerekti¤ini belirten Atatürk, bir
bak›ma bugün de dilimizi tehdit eden, dilimizin h›zla
yabanc› kelimelerin istilas›na u¤ramas›na neden olan
tehlikeye y›llar öncesinden iflaret etmifltir.
Atatürk, Türkçenin çok zengin bir dil oldu¤unu
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
söylemekte ve bu inanc›n› flu sözlerle aç›klamaktad›r:
“Türk dili zengin, genifl bir dildir. Her mefhumu ifadeye kabiliyeti vard›r. Yaln›z onun bütün varl›klar›n›
aramak, bulmak, toplamak, onlar üzerinde ifllemek
laz›md›r.”10
Bugün bizlere düflen en önemli görevlerden biri, dilimizi do¤ru ve kurallar›na uygun kullanmakt›r. Zira dilimizi kullan›rken yapt›¤›m›z yanl›fllar zamanla dilimize yerleflmekte ve dilin bozulmas›na sebep olmaktad›r. Dilimizdeki yozlaflmalar kültürümüzün de yozlaflmas›na sebep olmaktad›r. Bunun en basit örne¤i
caddelerdeki ifl yerlerinin isimleridir. Bu isimlerdeki
yabanc›laflma, dil ve kültür yozlaflmas›n›n hangi boyutlara ulaflt›¤›n› göstermesi bak›m›ndan önemlidir.
e¤itim
lanarak hem de bu yönde ç›kard›¤› kanunlarla Türkçe
ö¤retiminin uygulay›c›s› olmufltur.
_______________
Fahri Temizyürek. “Yabanc› Dille E¤itimin Sak›ncalar› Üzerine”, Türk Yurdu, C.21, S.162-163, fiubat-Mart
2001, s.404.
1
Hasan Eren. “Millî Kültür Unsuru Olarak Türk Dili”, Millî Kültür Unsurlar›m›z Üzerine Genel Görüfller, Atatürk
Kültür Merkezi Yay›n›, Ankara, 1990, s.56.
2
Fahri Temizyürek. “Atatürk Dönemi Türkçenin Ö¤retimi ile ‹lgili Gelifltirilen Devlet Politikalar›”, Türk Yurdu,
C.20, S.151, Mart 2000, s.58.
3
Mustafa Ergün. Atatürk Devri Türk E¤itimi,
Ocak Yay›nlar›, Ankara, 1997, s. 110.
4
Bilâl N. fiimflir. Türk Yaz› Devrimi, TTK Yay›nlar›,
Ankara, 1992, s.161-162.
5
Türkçenin bugün içinde bulundu¤u s›k›nt›lar›n
çeflitli sebepleri olmakla birlikte flüphesiz bunda en
büyük paylardan biri gazete ve televizyonlara aittir.
Gazeteler ve televizyonlarda Türkçenin kötü kullan›m›
topluma olumsuz tesir etmekte ve dilin daha da bozulmas›na yol açmaktad›r. Hâlbuki Atatürk, Türkçe’nin
herkes taraf›ndan do¤ru kullan›lmas› gerekti¤ini flu flekilde ifade eder: “Türk dilinin sadelefltirilmesi, zenginlefltirilmesi ve kamuoyuna bunlar›n benimsetilmesi
için her yay›n vas›tas›ndan faydalanmal›y›z. Her ayd›n hangi konuda olursa olsun, yazarken buna dikkat edebilmeli, konuflma dilimizi ise ahenkli, güzel bir
hâle getirmeliyiz.” Bu bak›mdan ayd›nlar›m›za ve yazarlar›m›za önemli bir görev düflmektedir.
Atatürk, cumhuriyeti kurduktan sonra, Türkçenin sadeleflmesinde, zenginleflmesinde ve ö¤retilmesinde çok önemli ad›mlar atm›flt›r. Bütün yapt›klar›na
ra¤men hastal›¤›n›n son günlerinde, “dil iflimizde henüz bir istikrara varamad›k” diyerek, hâlâ yap›lmas›
gereken pek çok ifl oldu¤unu vurgulam›flt›r. Atatürk’ün
yapt›klar› ve iflaret etti¤i hususlar dikkate al›nd›¤›nda,
bugün Türkçenin içinde bulundu¤u s›k›nt›larla bafl etmesini sa¤lamak ve hak etti¤i de¤ere ulaflmas›na çaba
sarf etmek dil fluuruna sahip olan herkese düflen bafll›ca sorumluluklardand›r.
Sonuç olarak diyebiliriz ki Atatürk, Türkçenin
Türk milleti için sahip oldu¤u önemi çeflitli sözleriyle
aç›klamakla kalmam›fl, bizzat hem Türkçeyi do¤ru kul-
ekim-kasım 2006
Temizyürek. “Atatürk Dönemi Türkçenin Ö¤retimi
ile ‹lgili Gelifltirilen Devlet Politikalar›”, s.59.
6
7
Ergün, age, s.164.
fiuayip Karakafl, “Atatürk ve Türk Dili”, Türk Yurdu, C.21, S.162-163, fiubat-Mart 2001, s.204.
8
Zeynep Korkmaz. Atatürk ve Türk Dili Belgeler,
TDK Yay›nlar›, Ankara, 1992, s.190.
9
10
Karakafl, agm, s.205.
KAYNAKÇA
EREN, Hasan. “Millî Kültür Unsuru Olarak Türk Dili”, Millî Kültür Unsurlar›m›z Üzerine Genel Görüfller,
Atatürk Kültür Merkezi Yay›n›, s.45-56, Ankara, 1990, s.56.
ERGÜN, Mustafa. Atatürk Devri Türk E¤itimi,
Ocak Yay›nlar›, Ankara, 1997.
KARAKAfi, fiuayip. “Atatürk ve Türk Dili”, Türk Yurdu, C.21, S.162-163, s.203-205, fiubat-Mart 2001.
KORKMAZ, Zeynep. Atatürk ve Türk Dili Belgeler,
TDK Yay›nlar›, Ankara, 1992.
fi‹Mfi‹R, Bilâl N. Türk Yaz› Devrimi, TTK Yay›nlar›,
Ankara, 1992.
TEM‹ZYÜREK, Fahri. “Atatürk Dönemi Türkçenin
Ö¤retimi ile ‹lgili Gelifltirilen Devlet Politikalar›”, Türk
Yurdu, C.20, S.151, s.58-59, Mart 2000.
TEM‹ZYÜREK, Fahri. “Yabanc› Dille E¤itimin Sak›ncalar› Üzerine”, Türk Yurdu, C.21, S.162-163, s.404-406, fiubat-Mart 2001.
121
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
ATATÜRKÇÜ DÜfiÜNCEDE
GÜZEL SANATLARIN YER‹
MUHS‹N MAC‹T*
Mustafa Kemal Atatürk, sadece bir devlet kurucusu de¤il, ayn› zamanda bir ink›lapç›d›r. Yapt›¤› ink›laplar›n dayand›¤› temel ilke, Türkiye Cumhuriyeti’ni
siyasal anlamda oldu¤u kadar sosyal ve kültürel bak›mdan da ça¤dafl bir devlet hâline getirmektir. Atatürk’ün söylev ve demeçlerinde; “asri, medeni, muas›r
medeniyet” kavramlar›yla ifade edilen ça¤dafllaflma;
geçmiflten süregelen kal›plaflm›fl de¤erlerin ça¤›n koflullar›na göre yenilefltirilmesi demektir. Bunu gerçeklefltirmek kolay de¤ildir. Çünkü geleneksel gücünü
tehlikede gören her toplum de¤iflime karfl› direnç gösterir. Oysa de¤iflmeyen toplum yoktur. Fakat de¤iflmenin flekli, sonucunu etkiler. E¤er de¤iflme tedricen
meydana geliyorsa siyasal ve toplumsal k›r›lma meydana gelmez. Hatta böyle de¤iflmelerde gelene¤e yabanc› de¤erler bile zamanla gelene¤in bir parças› hâline gelir ve gelenek taraf›ndan özümsenir. Fakat gelenekten ba¤›ms›z ve d›fl flartlar›n zorlamas›yla ortaya ç›kan de¤iflmeler siyasal ve toplumsal k›r›lmalar meydana getirir ve tutucu bir direnifl oluflturur. Osmanl› zihniyetinde özellikle Lale Devri’nden itibaren görülen
çözülmenin sonucu olarak geleneksel yap›daki k›r›lmalar, Kurtulufl Savafl› sonras›ndaki modernleflme
ad›mlar›n› nispeten kolaylaflt›rm›flt›r.
Bu süreçte dönüflüm ve de¤iflimin yönünü Atatürk ink›laplar› belirlemifltir. Atatürk’ün hedefi, Türkiye
Cumhuriyeti halk›n› tam anlam›yla modern bir toplum
haline getirmektir. Bu sonucun en önemli göstergesi
ise güzel sanatlardaki dönüflümdür. Çünkü Atatürk’e
göre; “güzel sanatlarda baflar›, ink›laplar›n baflar›l›
oldu¤unun en kesin delili” olacakt›r. Güzel sanatlarda
baflar›l› olmayan milletlerin “medeniyet alan›nda yüksek insanl›k s›fat›yla tan›nmalar›” imkâns›zd›r.
Atatürkçü düflüncede güzel sanatlar›n yerini bu
çerçevede belirlemek gerekir. fiunu hemen belirtmeliyim ki Atatürk’ün güzel sanatlara ilgisi devleti yönetme
sorumlulu¤unu yüklendi¤i y›llarda bafllamaz. Çok
genç yaflta edebiyata ilgi duydu¤unu “ben fliir ve edebiyat› severim” dedi¤ini biliyoruz. Atatürk’ün okudu¤u
kitaplar aras›nda dil ve edebiyata dair olanlar›n say›s›
hiç de az›msanacak say›da de¤ildir. Sadece Anadolu
Türklü¤ünün önemli eserlerini de¤il, ayn› zamanda
Orta Asya Türklerinin tarih ve edebiyatlar›na da ilgi
duydu¤u okudu¤u kitaplardan anlafl›lmaktad›r1. Bir
yandan Tanzimat ve Servet-i fünûn neslinden Nam›k
* Prof. Dr., Yüzüncü Y›l Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyat› Bölüm Baflkan›.
122
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
Atatürk
flair ve yazarlara ilgi
göstermekle kalmaz,
kendisi de yazd›¤›
metinlerle Türkçe’nin
güzelliklerine ne denli
vak›f oldu¤unu
gösterir.
Kemal ve Tevfik Fikret’i okuyup onlar›n düflünceleri
do¤rultusunda zihnî geliflimini sürdürürken di¤er yandan da özellikle sohbet ortamlar›nda eski flairlerden,
özellikle Fuzûlî ve Nedîm’den beyitler okudu¤u bilinmektedir. Nam›k Kemal ve Tevfik Fikret, millî bilincin
uyanmas›nda öncülük eden Ziya Gökalp, Mehmet
Emin Yurdakul ve nihayet Yahya Kemal gibi flair ve
edipler Atatürk’ün üzerinde etkili olmufl, Türk ink›lab›n›n flekillenmesinde önemli ifllevler yerine getirmifllerdir.
Atatürk eskilerin ifadesiyle sahib-i seyf ü kalemdir. Yani k›l›ç ve kalem sahibi. K›l›ç kahramanl›¤›,
kalem genifl anlam›yla yaz›l› kültürü simgeler. Atatürk
flair ve yazarlara ilgi göstermekle kalmaz, kendisi de
yazd›¤› metinlerle Türkçe’nin güzelliklerine ne denli
vak›f oldu¤unu gösterir.
Gazi, güzel sanatlar›n di¤er dallar›yla resim,
heykel, mimari ve musikiyle de son derece ilgilidir.
Özellikle anma toplant›lar›nda Atatürk’ün sevdi¤i flark›lardan sunulan örnekler onun zevk ve tercihlerini
yans›tacak niteliktedir. Sanat anlay›fl›m›zdaki dönüflüm
ekim-kasım 2006
kadar güzel sanatlar›n kurumsallaflmas› aç›s›ndan da
Atatürk ink›laplar›n›n katk›s› göz ard› edilemez.
Atatürkçü düflüncede sanat›n ve sanatkâr›n yerini saptamak aç›s›ndan flu anekdot çok önemlidir: Atatürk, bir ressam grubuna seslenirken; “size sanat› ve
sanatkâr› bildi¤iniz tan›mlar›n d›fl›nda, daha do¤rusu askerce bir tan›mla anlatmak istiyorum” dedikten sonra sözlerini flöyle sürdürür: “Daha gün do¤madan bir tepeyi ele geçirmekle görevli bir birlik, çok
çetin flartlar içinde dövüfle dövüfle doru¤a ulaflmak ister. Karfl›lafl›lan direnifl ve güçlükler beklenenden fazlad›r. Günefl do¤mak üzeredir. Emir yerine getirilememifl ve tepe ele geçirilememifltir. Birden bire birkaç er,
bütün güçleriyle öne at›l›p doru¤a Türk bayra¤›n›
dikerler ve o anda, terlemifl al›nlar›na günün ilk
›fl›¤›n›n vurdu¤unu hissederler. ‹flte, sanatç› da
toplumda uzun çal›flma ve çabalamalardan sonra
aln›nda ›fl›¤› ilk hisseden insand›r.”
_______________
1
Atatürk’ün Okudu¤u Kitaplar, An›tkabir Derne¤i
Yay›nlar›, Ankara 2001.
123
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
ATATÜRK’ÜN SANAT VE ZANAAT
ÜZER‹NE GÖRÜfiLER‹
SERAP BUYURGAN*
Bir ulusun varolufl mücadelesini bafllatan, vatan›n her kar›fl topra¤›n›n ve özgürlü¤ünün savafl›n› veren ulu önderimiz, savafl y›llar›nda ve sonras›nda sanata ve sanatç›ya ayr› bir sevgi ve sayg› duymufltur.
Ulusal Kurtulufl Savafl› y›llar›, Anadolu’nun dört
bir yan› düflmanlarca iflgal edilmifl, 23 Nisan 1920’de
Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi aç›lm›fl; 1921
y›l› Ocak ve Nisan aylar›nda I. ve II ‹nönü Zaferleri kazan›lm›fl olmas›na ra¤men düflman Ankara’ya kadar
yaklaflm›fl, 21 A¤ustos 1921 tarihinde Ankara’n›n burnunun dibinde Sakarya Meydan Muharebeleri yap›l›yor. Ortada bir belirsizlik hüküm sürüyor. ‹flte böyle bir
ortam içerisinde bile kültür faaliyetleri devam ediyor.
Hars (Kültür) Müdürü Mübarek Galip Bey, 1921 y›l›nda Ankara Kalesinin zirvesindeki bugün bayra¤›m›z›n
dalgaland›¤› Akkale Burcunda Ankara’n›n ilk müzesinin temellerini at›yor (Gerçek, 1999, 363). Mustafa Kemal daha varolma mücadelesi veren bir ülkede, birçok
askeri malzemeye, yiyecek içecek ve sa¤l›k malzemelerine ihtiyac› olan bir orduya ra¤men, sanat›n, bilimin,
kültürün, tarihin yaflat›ld›¤› müzelerin önemini görüyor ve ona göre hareket ediyor.
Yine y›l 1922, Kurtulufl Savafl›’n›n en s›k›nt›l›
günleri, son vatan topraklar› için yap›lan adeta bir
ölüm kal›m mücadelesi yaflan›yor. 26 A¤ustos’ta bafllayan Büyük Taarruz ve ad›m ad›m zafere giden yollar,
iflgal alt›ndaki yörelerimizin teker teker kurtulufllar›. 9
Eylül’de Türk Ordusu ‹zmir’e giriyor. 11 Ekim 1922’de
Mudanya Mütarekesi imzalan›yor. ‹flte bu s›ralarda
Hars Müdürü Mübarek Galip vilayetlere gönderilmek
üzere 10 maddelik genelge haz›rl›yor (Gerçek, 1999,
139). Daha cumhuriyet ilan edilmeden, birçok s›k›nt›n›n yafland›¤› topraklar›m›zda Mustafa Kemal çok ilerileri görüyor. Geçmiflte yaflanan yanl›fll›klara, soygunlara, kültür ve tarih miras›n›n yok edilifline dur demek istiyor. Mübarek Galip Bey’in 10 maddelik genelgesinde
müzecili¤in çal›flma prensipleri belirleniyor, bir disiplin alt›na al›n›yor, eski eserlere ve onlar›n korunmas›na
ve al›nacak önlemlere aç›kl›k getiriliyor.
Milli kültürün birlefltirici, yönlendirici ve itici gü-
*Doç. Dr., Gazi Üniversitesi, Gazi E¤itim Fakültesi, Güzel Sanatlar E¤itimi Bölümü
124
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
cünü sezen Gazi Mustafa Kemal Atatürk bu gücü harekete geçirerek Türk Milletinin “Kurtulufl ve Yeniden
Do¤ufl” mücadelesini baflar›ya ulaflt›r›p, Anadolu’da
ça¤dafl bir milletleflme mücadelesi gerçeklefltiriyor
(Akyol, 1991, 8).
lip Ata’ya: “Paflam, müsaade ederseniz sanatkâr
arkadafllar ayr›lmadan önce elinizi öpmek istiyorlar” der. Mustafa Kemal “Hay›r” diye gürler sanki.
“Hay›r” diye tekrarlar. “Hay›r. Çünkü sanatkârlar
el öpmez. Biz hepimiz mebus oluruz, vekil oluruz, reisicumhur oluruz, ama sanatkâr olamaKültürün önemli halkalar›n› oluflturan sanat daly›z. ‹flte bunun içindir ki, sanatkârlar el öpmez
lar›ndan baz›lar› Atatürk’ün yaflam›nda önemli yere saama onun eli öpülür” der. Bu sözler, alçakgönüllühip olmufltur. Özellikle müzik, edebiyat ve tarih bunlü¤ün ve sanatç›ya duyulan sayg›n›n en güzel örneklelardan baz›lar›d›r. Buyurgan (1995), “Atatürk ve Sanat”
ridir. Atatürk’ün sanatç›ya olan sevgisini harp alanlar›nadl› yaz›s›nda, ulu önderin resim, heykel, mimari,
da bile görmek mümkündür. I. Dünya Savafl›
Türk tiyatrosu, edebiyat ve Türk sinemas›
s›ras›nda Çanakkale’de muharebe deile ilgili düflüncelerini, bu alanlarla ilvam ederken teftifle gelen Atatürk;
gili duyarl›l›¤›n› ve giriflimlerini
Cumhuriyet resim ve
siper duvarlar›nda as›l› olan hat
ifade etmifltir. Mustafa Kemal
heykelimizin pek çok ustas›,
yaz›lar›n› görür, yaz›lar› be¤emüzik ile ilgili duygular›n› en
ö¤retmenliklerinden baflka elifllerinde
nir ve yaz›lar›n kime ait olduçarp›c› flu cümlelerle aç›klade an›labilecek nitelikte kiflilerdir. Zeki
¤unu sorar. Tan›nm›fl hat usm›flt›r: “Musiki ile ilgili oltalar›ndan Macit Ayral’›n olmayan yarat›klar insan de- Kocamemi marangoz, Cemal Tollu iyi bir
du¤unu ö¤renince yan›ndatesviyeciydi. Genç heykelt›rafl Tamer
¤ildir. E¤er, söz konusu
kilere: “Bu sanat eseri yaz›olan hayat, insan hayat›
Baflo¤lu, yurtd›fl›ndaki görgülenmesi
lar, memleket böyle sanatise, müzik mutlaka vard›r.
s›ras›nda, bir y›ldan fazla yaln›z
kârlar› kolay yetifltiremez, bu
Müziksiz hayat zaten olamermer-tafl iflçisi olarak çal›fl›p,
sanatkâr›n burada ifli ne! Kenmaz” “Müzik zevkini hesaba
gerekmese bile eliflçili¤ini
disini yar›n terhis edeceksiniz”
katmadan bir ulusu yetifltirmek
diye emir verir. Atatürk’ün mücadekazanm›flt›r.
olanaks›zd›r” (Alt›ner, 1986, 514).
lesini kazanmak için insan gücüne olan
Ulu Önder, sinema sanat› ile ilgili göihtiyac›na ra¤men, savafl›n en zor anlar›nda birüfllerini ifade ederken de ileriyi gören fikirlerini ortale sanatkâr› düflünmesi, korumas›, sanatç›ya olan sevya koymufltur. Bu konuda flöyle der: “Sinema öyle bir
gisinin en güzel örne¤idir (Elibal, 1973’den, Erbay,
kefliftir ki, bir gün gelecek barutun, elektri¤in ve k›taFethiye ve Mutlu Erbay, 2006, 65).
lar›n keflfinden çok, dünya medeniyetini cephesini deMustafa Kemal, 3 Nisan 1922 günü Konya Aske¤ifltirece¤i görülecektir. Sinema dünyan›n en uzak köri Nalbant Okulunda yap›lan diploma töreninde, askerflelerinde oturan insanlar›n birbirlerini tan›malar›n›,
lik sanat›n›n yan›nda, onu tamamlayan bir örgütlenmesevmelerini temin edecektir. Sinema, insanlar aras›nnin gere¤ine iflaret ederek flöyle der: “Efendiler; Memdaki görüfl ve düflünüfl farklar›n› silecek, insanl›k ideleketimizin feyyaz topraklar›ndan, namütenahi fezaalinin tahakkukuna en büyük yard›m› yapacakt›r. Siilinden, mütenevvi ve zengin menabiinden kimseye
nemaya lay›k oldu¤u yeri vermeliyiz” (Alt›ner, 1986,
muhtaç olmaks›z›n hakkiyle istifade edebilmek için ve
731).
binaenaleyh milletimizi mes’ut ve müreffeh, ordumuAtatürk’ün sanatç›lara verdi¤i de¤eri flu olay ile
zu tamamen ihtiyaçtan musta¤ni ve kavi yaflatabilörnekleyebiliriz: fiehir tiyatrosu sanatç›lar›ndan Vasfi
mek için, sanat elzemdir.” “Sanat›n en basiti, en fleR›za Zobu da Atatürk’ün sohbet toplant›lar›nda, sofrareflisidir. Kundurac›, terzi, marangoz, saraç, demirs›nda bulunmufl ve onun sanatkâra ne kadar önem verci, nalbant, hayat› içtimaiyemizde, hayat› askeriyedi¤ine ve nas›l ön planda tuttu¤una flahit olmufltur. Anmizde hürmet ve haysiyet mevkiine elyak sanatkârlarkara’da Gazi Çiftli¤i Marmara Köflk’ünde, Gazi Mustafa
d›r…” Bu söylev bir bak›ma de¤inme ve dilek anlay›Kemal Pafla devlet adamlar› ve sanatkârlarla geçen bir
fl›ndan buyruk niteli¤ine kadar yelpazelenme gücü
gecenin ard›ndan ayr›lma zaman› gelince Dr. Reflit Gagösteriyor. Ancak, resim, heykel ve bu dallar›n çevre-
ekim-kasım 2006
125
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
sinde oluflan di¤er yaratmalar›, eliflçili¤i, eliflleri, zanaat kesimi desteklemez, gelifltirmede bir birliktelik sa¤lanmazsa, sanat yap›t›n›n tüme ulaflm›fl baflar›s› söz konusu olamaz. Di¤er bir deyiflle burada Mustafa Kemal
Pafla, asl›nda bir Nalbant Okulu mensuplar›na bu sanatlar›n güzel sanatlardan olmad›¤›n›, küçüksanatlar,
elsanatlar› oldu¤unu aç›kl›yor, ama; güzel sanatlar kesimi için de bir disiplin olarak bu çabalar›n yerini ve
gere¤ini saptam›fl, teflvik etmifl say›l›yordu. Çünkü bir
ressam, bir heykelt›rafl da iflinin teknik yan›nda elsanatlar›n›, zanaat›n› bilmek ve bunu uygulamak zorundad›r. Ressam, heykelt›rafl iflinin ustas›d›r. Cumhuriyet
resim ve heykelimizin pek çok ustas›, ö¤retmenliklerinden baflka elifllerinde de an›labilecek nitelikte kiflilerdir. Zeki Kocamemi marangoz, Cemal Tollu iyi bir
tesviyeciydi. Genç heykelt›rafl Tamer Baflo¤lu, yurtd›fl›ndaki görgülenmesi s›ras›nda, bir y›ldan fazla yaln›z
mermer-tafl iflçisi olarak çal›fl›p, gerekmese bile eliflçili¤ini kazanm›flt›r (Elibal, 1973, 36-37).
Ulu Önder, 27 Ekim 1922’de Bursa’da Büyük
Zafer’i kutlamak üzere ‹stanbul’dan Bursa’ya gelen ve
Bursa’daki ö¤retmenlere fiark Tiyatrosu salonunda
yapt›¤› söylevin bir bölümünde flöyle der: “…Düflman› ma¤lup eden zaferin s›rr› nerededir, bilir misiniz? Ordular›n sevk ve idaresinde, ilim ve fen
düsturlar›n› rehber ittihaz etmektedir. Milletimizi yetifltirmek için as›l olan mekteplerimizin, darülfünunlar›m›z›n teessüsünde ayn› mesleki takip edece¤iz. Evet, milletimizin siyasî, içtimaî
hayat›nda; milletimizin fikrî terbiyesinde de rehberimiz ilim ve fen olacakt›r. Mektep sayesinde,
mektebin verece¤i ilim ve fen sayesindedir ki
Türk Milleti, Türk sanat›, iktisadiyat›, Türk fliiri
ve edebiyat›, bütün bedayiile inkiflaf eder” (Palazo¤lu, 1990, 16).
Gazi Mustafa Kemal Pafla, 13 fiubat 1923’de ‹zmir Sanat Mektebini ziyaret eder. Okulda Pafla’ya ve
beraberindeki heyete çay ziyafeti verilir. Çay ziyafetinden sonra demircilik flubesinden bir ö¤renci samimi ve
etkili bir konuflma yapar, örsünü, çekicini kullanarak
“Demirci” adl› güzel bir fliir okur. Konuflmas›ndan sonra bir kutu içinde demirci aletlerinin küçük örneklerinden bir tak›m› Pafla’ya arma¤an eder. Pafla arma¤an›
al›rken: “‹flte bu memlekete saadet vaad eden bir eser!
Memleketimizde sanat ve iflçilik teessüs etmedikçe za-
126
ferin noksan kalaca¤›n› ve fliirde dermeyan olunan
azimkâr vaadlerin tahakkukunu temenni ve verilen
hediyenin hayat›nda en k›ymetli hediye olaca¤›n›”
söyler ve ilave eder, “…Memleketimiz bafltan bafla
sanat memleketi olmad›kça hakikî salâh ve terakkiye kavuflma imkân› yoktur.” Daha sonra,
Torna, Tesviye, Döküm, Tamir-Marangoz, Kundura,
Oymac›l›k atelyelerini ziyaret eder ve gördü¤ü intizam›
takdir eder ( Palazo¤lu, 1990, 24).
Gazi’nin 16 Mart 1923 günü Türk Oca¤›nda, Esnaf Cemiyetinin çay›ndaki söylevinde, sanat ve sanatç›
üzerine söyledikleri son derece dikkat çekicidir ve
önemlidir: “…Bir milleti yaflatmak için bir tak›m
temeller lâz›md›r ve bilirsiniz ki, bu temellerin
en mühimlerinden biri sanatt›r. Bir millet sanattan ve sanatkârdan mahrumsa tam bir hayata
malik olamaz. Böyle bir millet bir aya¤› topal,
bir kolu çolak, sakat ve âlil bir kimse gibidir.
Hattâ kasdetti¤im mânay› bu söz de ifadeye kâfi de¤ildir. Sanats›z kalan bir milletin hayat damarlar›ndan biri kopmufl olur. Yaln›z flunu söyleyeyim ki, milletlere ferden sanatkâr yetifltirmek kâfi
de¤ildir…Her hangi sanatta emniyetle terakki arzu
edilirse ayn› meslek ve sanatta bulunan insanlar›n
mütesanit bir flekil alt›na girmesi lâz›md›r. Bir millet
sanata ehemmiyet vermedikçe büyük bir felâkete
mahkûmdur… Yaln›z gördüklerimizle iktifa etmiyelim. Bu görgü bugün için kâfi de¤ildir. Babalar›m›z,
babalar›m›z›n babalar› sanatla, millete hayat ve saadet verecek sahalarla lüzumu kadar ifltigal ettirilmemifller…” (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri Cilt II’den,
Elibal, 1973, 49-50).
24 Temmuz 1923’de Lozan Bar›fl Andlaflmas› imzalan›r; Türk Devleti resmen tescil edilir; 6 Ekim’de
Türk Ordusu ‹stanbul’a girer; 13 Ekim 1923’de Ankara
baflkent olur.
Art›k yaralar›n sar›lmas› ve yeniden yap›lanma
dönemi bafllar. Bu yeni yap›lanmada, kültür konular›
da a¤›rl›kl› olarak yer al›r. Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi ve Ankara Mebusu Mustafa Kemal Pafla, 1923
y›l›nda meclisin I. devre 4. toplant› y›l›n› aç›fl nutkunda
kültür konular›na verdi¤i önemi flu sözleriyle ifade
eder: “Amelî ve flamil bir maarif için hududu vatan›n
merakizi mühimmesinde asri kütüphaneler, nebatat
ve hayvanat bahçeleri, konservatuvarlar, darülmesa-
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
iler, müzeler ve sanayi-i nefise meflherleri tesisi lâz›m
oldu¤u gibi, bilhassa flimdiki teflkilat› mülkiyeye nispetle kaza merkezlerine kadar bütün memleketin
matbaalarla techizi icabetmektedir” (Gerçek, 1999,
144). Bu konuflmada bir ülkenin kalk›nmas›nda önemli rol oynayacak sanat kurumlar›n›n, müzelerin, kasabalara kadar ulaflmas› gereken matbaalar›n önemi ve
gereklili¤ini bir kez daha vurgular.
29/30 Ekim 1923 gecesi saat 20.30’da Cumhuriyet ilan edilir. On befl dakika sonra, 20.45’te Mustafa
Kemal Pafla Cumhurbaflkan› seçilir. O gece yapt›¤› konuflmas›nda “Türkiye Cumhuriyeti, dünya devletleri aras›nda tuttu¤u yere lây›k oldu¤unu eserleriyle ispat edecektir” der ( Nutuk II. Cilt, 1984, 551).
Ulu Önderimizin burada bahsetti¤i eserleri, ülkemizin
müzeleri; edebiyat, fliir, resim, heykel, el sanatlar›, tiyatro, sinema, mimari ve opera alanlar›ndaki eserleri;
ilim ve fen alan›ndaki geliflmeleridir.
Cumhuriyet dönemi kültür tarihimizin canl› ve
parlak bir dönemidir. Yeni bir ulus olma, toplum olma
yolunda ça¤dafllaflmaya do¤ru bir süreç yaflan›r. Dil
devrimi baflta olmak üzere yenilikler birbirini izler. Sanat›n, temel kültür sorunlar›ndan biri oldu¤u s›k s›k
vurgulan›r. Sanat e¤itiminin sorunlar› ulusal e¤itim sorunlar›ndan ba¤›ms›z düflünülemez. Ülkeye pek çok
yabanc› uzman davet edilir. 1926 y›l›nda uygulamaya
koyulan J. Dewey’in raporu flöyledir:
1- Okullarda resim ve el iflleri atölyelerinin kurulmas› ve bu iflliklerin gerekli araç ve gereçle donat›lmas›,
2- Yüksek ö¤retime devam etmeyeceklerin yaflamlar›nda kendilerine yetecek bilgi ve becerilerin kazand›r›lmas›nda ve de bilginin yaflama geçirilmesinde
uygulamaya ve özellikle el ifllerine önem verilmesi,
3- Görsel sanatlarda (Resim, çizgi, boya sanatlar›
olarak raporda yer al›r) yeteneklerin gelifltirilmesinin
bireysel ve toplumsal önemi ve yarar› üzerinde durulur
(K›r›flo¤lu, 2002, 36’dan, Dewey, 1938). O tarihe kadar
Sanayi-i Nefise Mektebi mezunlar› resim ö¤retmeni olarak görev yapmaktad›r. Dewey’in raporundan sonra,
ortaokullara ö¤retmen yetifltirmek amac› ile 1926 y›l›nda Ankara’da Gazi E¤itim Enstitüsü (Gazi Orta Ö¤retmen Okulu) aç›l›r. ‹lk, orta, lise resim-ifl programlar› de¤ifltirilir. Okullarda resim-ifl odalar› ve ifllikler oluflur.
ekim-kasım 2006
e¤itim
Çocuk resimlerinden oluflan sergiler aç›l›r. Bir grup e¤itimci Avrupa’ya sanat alan›nda uzmanl›k e¤itimi için
gönderilir (fiinasi Barutçu, Malik Aksel, Hayrullah Örs,
‹. Hakk› Uluda¤). Bunlar›n dönüfllerinde, 1932-1933
e¤itim ö¤retim y›l›nda Gazi Orta Ö¤retmen Okulu içinde “Resim Bölümü” aç›l›r (K›r›flo¤lu, 2002, 36-37).
Atatürk, bir ülkenin kimli¤inde kültürün önemini her girifliminde hissettirir. Kurtulufl savafl›ndan zaferle ç›kan Türkiye, kendi tarihi, kültürü ve folklorunu yaflatmak ve bu alanlardaki maddi kültür varl›klar›n›n
kaybolmas›n› önlemek amac›yla çal›flmalara bafllar. ‹stanbul ve Ankara’da çal›flmalar yürütülür. ‹stanbul’da
toplanan eserler Süleymaniye Külliyesi’nin içinde bir
binaya getirilir. Ankara’da 1924 y›l›nda yap›m›na karar
verilen Etno¤rafya Müzesi 1927 y›l›nda aç›l›r. So¤uk,
karl›, tipili bir k›fl günü Mustafa Kemal Pafla müze binas›n›n inflaat›na gelir ve bilgi al›r (Gerçek, 1999, 398399). Cumhuriyetin ilan›ndan sonra varolan müzelerimizin ihtiyaçlar› daha çok dikkate al›n›r, yeni birçok
müze aç›l›r. Müzecili¤in geliflimini h›zland›racak ve
destekleyecek kurumlar aç›l›r. 1933 y›l›nda Ahlatl›bel’de ilk millî kaz› bafllat›l›r. Atatürk çeflitli yurt gezilerinde müzeleri, antik kentleri gezer, her zaman kültürümüzün, tarihimizin, sanat›m›z›n korunmas›nda, nesilden nesile aktar›lmas›nda en önemli görevi yüklenen müzelerimize ve müzecili¤e gereken deste¤i ve
önemi verir. 1925 y›l›nda tekke, türbe ve zaviyelerin
kapat›lmas› ile bu tür yerlerdeki eserler müzelere devredilir. Mustafa Kemal, Konya’daki Mevlana Dergah› ve
Türbesi’ni daha önce gezip görmüfl ve içindeki eserlere hayran olmufltur. 1927’de Konya Asar-› Atika Müzesi ad› alt›nda ziyarete aç›l›r. Mevlana Dergah›’n›n müze
olarak ziyarete aç›lmas›ndan sonra daha önceki y›llarda toplanan Konya Müzesine ait eserler de dergaha tafl›n›r. 1930’da ‹zmir-Selçuk Efes Müzesi kurulur; Atatürk 1924 ve 1934 y›llar›nda iki kez Efes Antik Kentini
ziyaret eder. 1934 y›l›nda Ayasofya Bakanlar Kurulu
karar› ile müze olarak kap›lar›n› açar; 1937’de ‹stanbul
Resim ve Heykel Müzesi aç›l›r.
Mustafa Kemal, 1 Kas›m 1932’de meclis aç›l›fl
nutkunda: “Milli kültürün her 盤›rda aç›larak yükselmesini Türk Cumhuriyeti’nin temel dire¤i olarak temin edece¤iz” der (Yaz›c›, 1984, 31). Millî de¤erlerimizi cumhuriyetimizin ana ö¤esi olarak kabul eder. Cumhuriyetimizin geliflmesi ve ilerlemesi ad›na at›lan ve
127
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
Foto¤raf 1: Hikmet Onat “Cephede
Mektup”
Foto¤raf 2: Turgut Zaim “Do¤u ve Bat›
Halk›n›n Atatürk’e Arz-› fiükran›”
“Atatürk ve Ankara Kalesi” 1933
at›lacak bütün ad›mlarda millî kültürümüzün korunmas› ve yaflat›lmas›n›, ça¤dafllaflman›n gere¤i kadar
önemli sayar, korur ve kollar.
Atatürk’ün sanatç›lara yapt›¤› destekler; sanat ve
sanatç› sevgisi, onun kiflili¤inin ve yapmak istediklerinin baflar›ya ulaflmas›nda önemli bir etken olmufltur.
Bir yandan halk› ayd›nlatan yayg›n kültür at›l›mlar›n›
sürdürürken, tek tek Türk sanatç›lar›n›n bat› düzeyine
ulaflmas› için çaba göstermesini de istemifl, böylece
ulafl›lacak hedefi göstermifltir. 1926 y›l›nda Alman ressam Arthur Kamph’a Çankaya Köflkü’nde resmini yapmas› için, heykelt›rafl Kenan Yontuç’a büstünü yapmas› için modellik etmifltir ( Erbay, Fethiye ve
Mutlu Erbay, 2006, 65).
Türkiye’de Güzel Sanatlar E¤itiminin bafllang›c›n› 1881 y›l›nda Sanayi-i Nefise Mektebi (Güzel Sanatlar Akademisi) ile
bafllat›r›z. Bu okul uzun y›llar boyunca resim ve heykel dünyam›z›n tek oca¤› olur,
hemen hemen bütün ressam ve heykelt›rafllar oradan yetiflir. Ama kültür ve sanat›m›zdaki ça¤dafll›k hareketinin yeni devlet
bilinciyle birleflerek olgunluk aflamas›na
varmas›, yeni sanatç› kuflaklar›n›n elinde
ifllenip zenginleflmesi ancak cumhuriyet
yönetiminin açm›fl oldu¤u özgür ve ba¤›ms›z yola girilmesiyle mümkün olur
128
Foto¤raf 3: Yavuz Güney - H. Atamulu,
“Atatürk ve Gençlik An›t›” 1955
(Berk ve Özsezgin, 1983, 9-18). Cumhuriyetin ilan›ndan sonra, Atatürk’ün talimatlar› ile, Türk Plastik Sanatlar›n›n geliflimini h›zland›rmak, ça¤dafllaflmak ve dünyaya aç›labilmek amac›yla 1924 y›l›nda 22 kiflilik bir
ö¤renci kafilesi Avrupa’ya e¤itime yollan›r. Bunun yan›s›ra yine ayn› y›l, kültür faaliyetlerinin halkla bütünleflmesini sa¤layabilmek amac›yla, bir süredir çal›flmalar›na ara veren Türkocaklar› Ankara’da yeniden örgütlenir (Ar›k, 1986’dan, Buyurgan, Ufuk, 1995, 34).
3 Ekim 1926’da ilk kez Sarayburnu Park›’nda, ‹stanbul Belediyesi taraf›ndan Atatürk heykeli diktirilir.
Aç›l›fl töreninden sonra çekilen sevinç ve flükran telg-
Foto¤raf 4: Atatürk Dolmabahçe Saray›’nda aç›l›fl›n› yapt›¤› resim ve
heykel sergisini gezerken. (20 Eylül 1937)
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
raf›na Atatürk’ün gönderdi¤i flu cevap ‹stanbul flehrinin mahzar oldu¤u flerefi hakl› k›lmaktad›r: “Muhterem
‹stanbul halk›n›n ilk defa heykelimi dikmek suretiyle
gösterdi¤i yüksek kadirflinasl›ktan ve resm-i küflat münasebetiyle hakk›mda izhar buyurulan necip hissiyattan dolay› samimi teflekkürlerimi arzederim.” “Sözün
bundan sonras› heykeltrafl›nd›r” (Elibal, 1973, 194).
Birçok ressam ve heykelt›rafl Kurtulufl Savafl› y›llar›n›,
cumhuriyeti ve Atatürk’ü resimlerinde, heykellerinde
yaflat›r (‹lk üç foto¤raf bu eserlerden baz›lar›n› göstermektedir).
Atatürk’ün sanata, sanatkâra ve sanat eserine
karfl› olan yak›n ilgi ve sevgisi 1938 y›l›na kadar hiç eksilmeden sürer. Heykel ve özellikle resim sanat›n›n en
güzel örnekleri bu y›llarda verilir. Geleneksel sanatlar›m›z›, güzel sanatlarla birlefltirirken zanaatlar ve sanatç›lar› da unutmaz. Atatürk, yapt›¤› at›l›mlarda, geçmiflteki Türk varl›¤›, bugünkü Türk milleti ve gelecekteki
olmas› gereken Türk bileflimini hep birlikte ele al›p inceler. Ulusal kaynaflma ve bilincin do¤mas›nda kültürel ve sanatsal at›l›mlarda bu düflünce etkili olur (Tümel, s. 64’den, Erbay, Fethiye ve Mutlu Erbay, 2006,
66). Sergi aç›l›fllar›na, konserlere, tiyatro ve operaya giderek sanatç›lar› yerinde tebrik eder (Foto¤raf: 4).
Mustafa Kemal Atatürk, yaflad›¤›m›z yüzy›l›n dahisi olma kimli¤ini, her alandaki zekas›, yarat›c›l›¤› ve
ileriyi görme yetene¤i ile kazanm›flt›r. Bir ulusun varl›¤›n›n en temel tafllar›ndan olan kültürün oluflumunda,
sanat›n, el sanatlar›n›n ve zanaat›n önemi ve gereklili¤ini daha savafl y›llar›nda vurgulam›fl ve desteklemifltir.
Cumhuriyet ile her alanda oldu¤u gibi sanat›n gelifliminde de yap›c› ve ileriye dönük ad›mlar at›lm›flt›r.
Onuncu Y›l Nutku’nda Türk milletine sesleniflinde:
“…fiunu da ehemmiyetle tebarüz ettirmeliyim ki,
yüksek bir insan cemiyeti olan Türk Milleti’nin
tarihî bir vasf› da, güzel sanatlar› sevmek ve onda yükselmektir. Bunun içindir ki, milletimizin
ekim-kasım 2006
e¤itim
yüksek karakterini, yorulmaz çal›flkanl›¤›n›, f›trî zekâs›n›, ilme ba¤l›l›¤›n›, güzel sanatlara sevgisini ve millî birlik duygusunu mütemadiyen ve
her türlü vas›ta ve tedbirlerle besleyerek inkiflaf
ettirmek, millî ülkümüzdür” demifltir. Biz Türk milletinin de en önemli görevi “Atatürk ülküsünü devam
ettirmek ve daha ilerilere tafl›makt›r.”
KAYNAKÇA
Akyol, Avni (1991). Milli E¤itim Milletleflme Demokratikleflme Ça¤dafllaflma. Ankara.
Alt›ner, Avni (1986). Her Yönüyle Atatürk. Bak›fl
Ofset, ‹stanbul.
Berk, Nurullah ve Kaya Özsezgin (1983). Cumhuriyet Dönemi Türk Resmi. Türkiye ‹fl Bankas› Kültür Yay›nlar›, Ankara.
Buyurgan, Ufuk (1995). “Atatürk ve Sanat”, Ça¤dafl
E¤itim. S. 210, s.33-37.
Elibal, Gültekin (1973). Atatürk ve Resim Heykel.
Türkiye ‹fl Bankas› Kültür Yay›nlar›: 121, K›ral Matbaas›, ‹stanbul.
Erbay, Fethiye ve Mutlu Erbay (2006). Cumhuriyet
Dönemi (1923-1938) Atatürk’ün Sanat Politikas›. Bo¤aziçi Üniversitesi Matbaas›, ‹stanbul.
Gerçek, Ferruh (1999). Türk Müzecili¤i. Türk Tarih
Kurumu Bas›mevi, Ankara.
K›r›flo¤lu, Olcay Tekin (2002). Sanatta E¤itim Görmek Ö¤renmek Yaratmak. Pegem A Yay›nc›l›k, Ankara.
Nutuk II. Cilt (1984). Bugünkü Dille Yay›na Haz›rlayan: Prof. Dr. Zeynep Korkmaz. Baflbakanl›k Bas›mevi, Ankara.
Palazo¤lu, Ahmet Bekir (1990). Atatürk ve E¤itim.
Ajans-Türk Matbaac›l›k, Ankara.
Ülger, S.Erifl (1994). Mustafa Kemal Atatürk. Verlag
Anadolu.
Yaz›c›, Mustafa (1984). Atatürk’ün ‹zinde Milli E¤itim Kültür ve Turizm Bakanl›klar› Tarihi. Emel Matbaac›l›k, Ankara.
129
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
ATATÜRK VE TÜRKÜLER
ONUR KARAHAL‹L*
Ulusal müzi¤imiz, parmak izimiz olan Türk halk
müzi¤i Kurtulufl Savafl›’ndan önce, Osmanl›’dan bu yana çalma söyleme üslûbuyla, yani ozanl›k gelene¤iyle
daha çok öne ç›km›fl ve bu flekilde yay›lm›fl, sevilmifltir. Cumhuriyet Dönemi’nde türkülere olan duyarl›l›k
daha da ço¤alarak devam etmifltir. Kurtulufl Savafl›’n›n
zor flartlar› ve sonunda yaz›lan kahramanl›k destan›,
türkülere dökülmüfl ve onlar arac›l›¤›yla Türk milletinin yüre¤ine akm›flt›r. Atatürk’ün müzi¤e olan ilgisi
çok fazlayd›; herhangi bir müzik e¤itimi olmamas›na
ra¤men, bütün müzik türlerini sever, ilgilenirdi. Bu ilgisini 14 Ekim 1925’te ‹zmir K›z Ö¤retmen Okulu’nu
ziyaretlerinde ö¤renciler: “Hayatta musiki laz›m m›d›r? ” diye sormufllar kendileri de: “Hayatta musiki laz›m de¤ildir, çünkü hayat musikidir. Musiki ile ilgisi
olmayan mahlukat insan de¤ildir. E¤er mevzuu bahs
olan hayat, insan hayat› ise musiki behemehal(kesinlikle) vard›r. Musikisiz hayat zaten mevcut olamaz.
Musiki hayat›n neflesi, ruhu, süruru (coflkusu) ve herfleyidir. Yaln›z musikinin nev-i flayan› mütalaad›r
(takdire de¤en çeflidi tercihtir)” diyerek belirtmifltir.
Atatürk’ün hayat›nda özellikle Türk halk ve Türk sanat
müzi¤inin yeri ayr›d›r. Bu konuda Atatürk, Ziya Gökalp’in Türkçülü¤ün Esaslar› adl› eserindeki görüflünü
benimsemifltir. Bu görüflte Gökalp: “Memleketimizde
bunlardan baflka yan yana yaflayan iki musiki vard›r. Bunlardan birisi halk aras›nda kendi kendine
do¤mufl olan Türk musikisi, di¤eri Farabi taraf›ndan
Bizans’tan tercüme ve iktibas (al›nt›) olunan Osmanl› Musikisi’dir. Türk musikisi ilham ile vücuda gelmifl,
taklitle hariçten al›nmam›flt›r. Osmanl› musikisi ise
taklit vas›tas›yla hariçten al›nm›fl ve ancak usulle devam ettirilmifltir. Bunlardan birincisi hars›m›z›n (kültürümüzün ) ikincisi ise medeniyetimizin musikisidir.” demifltir. Atatürk, bizim hakiki musikimiz dedi¤i
halk müzi¤imizin derlenmesine ve teknik olarak gelifltirilmesine çok önem vermifl; bu önemi 1 Kas›m 1934
tarihinde TBMM’nin aç›l›fl konuflmas›nda: “Güzel sanatlar›n hepsinde, millet gençli¤inin ne türlü ilerletilmesini istedi¤inizi bilirim. Bu yap›lmaktad›r. Ancak
bunda en çabuk, en önde götürülmesi gerekli olan
Türk musikisidir. Bir milletin yeni de¤iflikli¤inde ölçü,
musikide de¤iflikli¤i alabilmesi, kavrayabilmesidir.
Bu gün dinletme¤e yeltenilen musiki yüz a¤artacak
* fienköy Ayd›n Acun ‹lkö¤retim Okulu Müzik Ö¤retmeni, Türk Halk Müzi¤i Sanatç›s›, Midyat / MARD‹N
130
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
olmaktan uzakt›r. Bunu aç›kça bilmeliyiz. Millî, ince
duygular›, düflünceleri anlatan, yüksek deyiflleri, söyleyiflleri toplamak, onlar› bir gün önce genel son musiki kaidelerine göre ifllemek gerekir. Ancak bu flekilde
Türk millî musikisi yükselebilir, cihan flümul musikide
yerini alabilir. Kültür ‹flleri Bakanl›¤›n›n buna de¤erince önem vermesini, kamunun da bunda ona yard›mc› olmas›n› dilerim.” diyerek bu konudaki düflüncesini dile getirmifltir. Yine 1 Kas›m 1935’teki TBMM
aç›l›fl konuflmas›nda: “Kültür kavram›m›z› yeni ve modern esaslara göre teflkilatland›rmaya durmadan devam ediyoruz. Ulusal musikimizi modern teknik içinde yükseltme çal›flmalar›na bu y›l daha çok emek verilecektir.” sözleriyle konuyu bir kez daha gündeme
getirmifltir.
Atatürk’ün 1934’teki konuflmas› üzerine Türk
müzi¤iyle ilgili gelifltirici çal›flmalara bafllanaca¤› yerde
zaman›n ‹çiflleri Bakan› fiükrü Kaya ve Bas›n Yay›n Genel Müdürü Vedat Nedim Tör, Türk müzi¤i yay›nlar›n›
radyodan kald›rm›fllard›r. Bu yasaklama sekiz ay sürmüfl, Atatürk’ün emriyle sona ermifltir. Ayn› flekilde
Atatürk’ün çevresindekilerin onun görüfllerini yanl›fl
de¤erlendirmeleriyle 8/9 A¤ustos Sarayburnu nutkundan sonra da ‹stanbul’da ayd›nlar Türk müzi¤ini inkâr
yolunda birbirleriyle yar›flm›fllar, Türk müzi¤i yay›nlar›n› yasaklam›fllard›r. Vasfi R›za Zobu, hat›ralar›nda bu
durumu ac› ac› dile getirmekte Atatürk’ün flu sözlerini
nakletmektedir:
“Ne yaz›k ki benim sözlerimi yanl›fl anlad›lar.
fiu okunan ne güzel bir eser. Ben zevkle dinledim. Sizler de öyle. Ama bir Avrupal›ya bu eseri böyle okuyup
da bir zevk vermeye imkân var m› ? Ben demek istedim ki bizim seve seve dinledi¤imiz Türk bestelerini
onlara da dinletmek çaresi bulunsun. Onlar›n tekni¤i, onlar›n ilmiyle, onlar›n sazlar›, onlar›n orkestralar› ile çaresi her ne ise, mesela Ruslar ne yapm›fllarsa
biz de Türk musikisini milletleraras› bir sanat hâline
getirelim. Türk’ün na¤melerini kald›r›p atal›m da sadece Bat› milletlerinin haz›rdan musikisini al›p kendimize mal edelim, yaln›z onlar› dinleyelim demedim. Yanl›fl anlad›lar sözlerimi, ortal›¤› öyle bir velveleye verdiler ki ben de bir daha laf›n› edemez oldum.”
Bu duruma üzülen Atatürk “‹ki fleyde ink›lap olmaz
dilde ve musikide” diyerek yanl›fl anlafl›lmas›ndan do¤an s›k›nt›y› aktarm›flt›r. Burada bir kez daha Ata-
ekim-kasım 2006
e¤itim
türk’ün ne kadar ilkeli ve demokratik bir siyaset adam›
oldu¤unu görüyoruz; çünkü bu yasaklaman›n yanl›fl
bir uygulama oldu¤unu görmüfl fakat verilen karar› hemen de¤ifltirmeyip iflleyiflini gördükten 8 ay sonra yasa¤›n kald›r›lmas›n› emretmifltir. Atatürk ayn› zamanda
çok iyi bir müzik kula¤›na sahip bir dinleyici olarak bu
konudaki hassasiyetini yanl›fl icralarda hemen göstermifl ve bunun düzeltilmesini istemifltir. Türk halk müzi¤i repertuar›nda Atatürk’ten derlenen türküler de vard›r. Bu konuda yap›lan bir araflt›rma sonucunda Bülbülüm Alt›n Kafeste ve Pencere Aç›ld› Bilal O¤lan adl›
Rumeli türkülerinin Atatürk’ten al›nd›¤› tespit edilmifltir. En sevdi¤i türküler aras›nda Atlad›m Bahçene Girdim, fiahane Gözler, Köflküm Var Deryaya Karfl›, Aliflim’in Kafllar› Kare, Da¤lar Da¤lar Viran Da¤lar, Maya
Da¤dan Kalkan Kazlar, Manast›r, Zeynep, Aya¤›na Giymifl Sedef Nalini, Yemenimin Uçlar›, Gide Gide Yarenlerim Dar›ld› ve Artvin halk›n›n Ata’ya arma¤an ettikleri Atabar› türküleri vard›r. fiüphesiz Atatürk’e ithaf edilen türküler de bir hayli çoktur ancak bunlardan en
dikkat çekeni Sivas fiark›flla’l› ünlü ozan›m›z Afl›k Veysel’in yazd›¤› övgü ve hüzün dolu A¤layal›m Atatürk’e
adl› türküdür.
A¤layal›m Atatürk’e
Bütün dünya kan a¤lad›,
Süleyman olmufltu mülke,
Geldi ecel, can a¤lad›,
Atatürk’ün eserleri,
Söylenecek bundan geri,
Bütün dünyan›n her yeri
Ah çekti, vatan a¤lad›.
Bu ne kuvvet, bu ne kudret,
Var idi bunda bir hikmet
Bütün Türkler, ‹nönü ‹smet,
Gözlerinden kan a¤lad›.
Uzatma Veysel bu sözü
Dayanmaz herkesin özü,
Koruyal›m yurdumuzu,
Dost de¤il, düflman a¤lad›.
Atatürk, müzi¤imizin özünün korunarak gelifli-
131
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
Ne yaz›k ki Atatürk’ün ölümünden sonra gerek derleme çal›flmalar› gerekse müzi¤imizin
geliflimi için yap›lan çal›flmalar hiçbir zaman bu dönemdeki kadar h›zl› ve gayretli
olmam›flt›r.
minin sa¤lanmas› için çok gayret sarf etmifl bunun için
okullar aç›lmas› ve yurt d›fl›na ö¤renci gönderilmesini
sa¤lam›flt›r.
• Muz›ka-y› Humayun ‹stanbul’dan Ankara’ya
nakledilerek Riyaseti-Cumhur Orkestras› ad›n› alm›flt›r
(1924).
• Müzik ö¤retmeni yetifltirmek amac›yla Musiki
Muallim Mektebi aç›lm›flt›r (1924). Bu okuldan yetiflen
ö¤retmenler okullarda Bat› müzi¤ine dayal› ö¤retim
yapm›fllard›r.
• ‹stanbul Darülelhan fiark Musikisi fiubesi kapat›lm›fl, okulun ad› da ‹stanbul Konservatuar› olarak
de¤ifltirilmifltir (1926). fiimdiki ad› ‹stanbul Belediye
Konservatuar›d›r.
• 1927 y›l›ndan itibaren Avrupa’ya müzik ö¤rencisi gönderilmifltir. Cemal Reflit Bey, Ulvi Cemal Erkin,
A. Adnan Saygun, Necil Kaz›m Akses, H. Ferit Alnar gibi tan›nm›fl kompozitörlerimiz bu imkândan faydalanm›fllard›r.
• Alman müzikolog Paul Hindemith’in yard›mlar›yla Ankara Devlet Konservatuar› kurulmufltur
(1936). Devlet Opera ve Balesinin, Devlet Tiyatrolar›n›n, senfoni orkestralar›n›n sanatç› kadrolar›n›n önemli bir bölümü bu okuldan yetiflmifltir.
Atatürk döneminde derleme çal›flmalar› da h›z
kazanm›fl, yurdun dört bir taraf›nda çeflitli kaynaklardan yararlan›larak birçok türkü derlenmifltir.
1924 y›l›nda halk müzi¤i derlemelerine bafllanm›flt›. ‹stanbul Konservatuar›’n›n 1924’teki halk müzi¤i
derleme anketinden sonra MEB Hars Müdürlü¤ü Seyfettin-Sezai (Asaf) Kardeflleri Bat› Anadolu’ya derlemeye gönderdi. Derlenen türküler “Yurdumuzun Na¤meleri” ad› alt›nda yay›mland› (1925). ‹stanbul Konservatuar› 1926-1929 y›llan aras›nda Anadolu’ya dört derleme gezisi düzenlemifl, bu gezilerde derlenen ezgiler
“Halk Türküleri” ad› alt›nda 15 defter hâlinde yay›m-
132
lanm›flt›r. 1929’daki 4. gezi s›ras›nda baz› halk oyunlar›m›z filme de al›nm›flt›r. Devlet ödene¤iyle yap›lan
dört derleme gezisine baflta Konservatuar Müdürü Yusuf Ziya (Demircio¤lu), Rauf Yekta, Dürri Turan ve Ekrem Besim Beyler, Muhittin Sad›k (Sadak), Mahmut Rag›p (Gazimihal), Ferruh (Arsunar), Abdülkadir (‹nan)
Beyler kat›lm›fllard›r. ‹stanbul Konservatuar› devlet
ödene¤i almaks›z›n Halk Bilgisi Derne¤i uzmanlar›n›n
ifltirakiyle 1932 y›l›nda beflinci bir derleme gezisi daha
düzenlemifltir. Bu arada geçen zamanda derleme çal›flmalar›na bir süre ara verildi ancak 1 Kas›m 1934 ve 1
Kas›m 1935 nutuklar›ndan ve Ankara Devlet Konservatuar›n›n kurulmas›ndan sonra halk müzi¤i derlemelerine yeni bir ruhla tekrar baflland›. 1936 y›l›nda Ankara
Halkevinin daveti üzerine tan›nm›fl Macar müzikologu
ve bestecisi Bela Bartok (1881-1945) Ankara’ya gelmiflti. Bartok, üç konferans vererek halk müzi¤i ürünlerinin derlenmesinin önemine dikkatleri çekti. Kendisi de
Adana yöresinde derlemeler yapt› (18-25 Kas›m 1936).
Halk Müzi¤i derlemelerine Millî E¤itim Bakanl›¤› Güzel Sanatlar Genel Müdürlü¤ünün idare ve himayesi alt›nda 1937 y›l›nda bafllanm›flt›r. Atatürk döneminde
1937 ve 1938 y›llar›nda iki büyük derleme gezisi yap›ld›. 1937 y›l›ndaki geziye Ferit Alnar, Necil Kaz›m Akses, Ulvi Cemal Erkin, Halil Bedii Yönetken, Muzaffer
Sar›sözen ve teknisyen Arif Etikan; 1938 y›l›ndaki iki
derleme gezisine ise Ferit Alnar, Cevat Memduh Altar,
Halil Bedii Yönetken, Tahsin Banguo¤lu, Ulvi Cemal
Erkin, Nurullah Taflk›ran, Muzaffer Sar›sözen, teknisyenler Arif Etikan ve R›za Yetiflen kat›lm›fllard›r.
Halk müzi¤i derleme gezilerine Atatürk’ün ölümünden sonra da 1953 y›l›na kadar devam edilmifl,
afla¤› yukar› bütün iller dolafl›lm›fl 10.000 civar›nda ezgi derlenmifl, 2000 kadar Muzaffer Sar›sözen taraf›ndan
notaya al›narak Yurttan Sesler programlar›yla yurda yay›lm›flt›r. Ne yaz›k ki Atatürk’ün ölümünden sonra gerek derleme çal›flmalar› gerekse müzi¤imizin geliflimi
için yap›lan çal›flmalar hiçbir zaman bu dönemdeki ka-
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
dar h›zl› ve gayretli olmam›flt›r. Günümüzde müzi¤imizin geldi¤i noktaya bakacak olursak kendi de¤erlerimiz dil, müzik, gelenek, oyun ve benzeri bizi biz, toplumu da millet yapan de¤erlerimiz h›zla afl›nmakta ve
gün geçtikçe unutulmaktad›r. Dünyan›n belki de en
genç nüfusuna sahip nadir ülkelerinden biriyiz. Kültür
ve sanat birbirinden asla ayr›lamayacak iki kardefltir.
Sanatta olan geliflim an›nda kültüre yans›r ve yay›l›r.
Günümüz gençli¤inin millî müzi¤imize olan ilgisi, bu
müzi¤i gelecek nesillere do¤ru ve eksiksiz aktarabilmemiz için yeterli de¤ildir. Popüler kültür, öz müzi¤imize b›rak›n destek vermeyi fliddetle zarar vermektedir. Bugün birçok pop albümünde ba¤lama enstrüman› yayg›n olarak kullan›lmakta ve be¤enilmektedir. Ancak bu enstrüman›n bir araçtan çok, amaç olmas› gerekir. Çok özel bir ses sistemine sahip olan bu enstrümanla dünyan›n her türlü müzi¤inden her türlü eseri,
örne¤in Beethoven’›n Ay Ifl›¤› Sonat›’n› ya da Michael
Jackson’un Bad eserini çalabilirsiniz ancak bu müzikleri yapan müzisyenlerin kendi ulusal enstrümanlar›yla herhangi bir türküyü ses sistemine uyarak çalmas›
ekim-kasım 2006
e¤itim
imkâns›zd›r. fiüphesiz bahsetti¤im eserleri kendi enstrümanlar›yla çalmak en güzelidir, sadece örnek teflkil
etmesi aç›s›ndan bu yaz›lm›flt›r. Konfüçyus der ki: “Bir
milleti yok etmek istiyorsan önce müzi¤inden baflla.”
Sahip ç›kmam›z gereken çok güzel bir kültürümüz, dilimiz ve müzi¤imiz var, günümüzün popüler eserleri
yar›nlar›n unutulmufl saman alevleridir. Kuflkusuz çok
özel ve kaliteli yap›tlar da var içlerinde ancak bu, verilen eserlerin birço¤u için geçerli de¤ildir. Oysa türkülerimiz binlerce y›ld›r dilden dile söylenmifl, destan olmufl ve eminim ki Türk milleti var oldukça yaflayacak
parmak izimizdir. Bize düflen bu kültüre sahip ç›kmak,
geliflmesi için elimizden geleni yapmakt›r. Atatürk’e ve
bu mücadeleyi veren yüce Türk milletine bir kez daha
sonsuz flükranlar›m›z› sunarken Afl›k Veysel’in de
dedi¤i gibi:
Türküz Türkler yoldafl›m›z
Hesaba gelmez yafl›m›z
Nerde olsa savafl›m›z
Türküz, türkü ça¤›r›r›z...
133
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN
GAZETEC‹ K‹ML‹⁄‹, YAZDI⁄I ESERLER
VE ETK‹LEND‹⁄‹ DÜfiÜNÜRLER
AL‹ GÜLER*
I. Girifl
Dünyada yirminci yüzy›la damgas›n› vuran bir
kaç “Dönüfltürücü” (Transformational) liderden1 birisi, hatta en önemlisi olan Mustafa Kemal Atatürk’ün yetiflme sürecinin incelenmesi, onun dar anlamda “kiflilik
özellikleri”, genifl anlamda “liderlik özellikleri”nin ortaya konulabilmesi bak›m›ndan önemlidir.
Bir liderin kiflili¤inin oluflmas›nda, yetiflmesinde
flüphesiz, içinde yaflad›¤› “çevre” etkin rol oynamaktad›r. Liderin çevresi ise; ailesi, okudu¤u okullar, meslek
ortam›, yapt›¤› görevler, okudu¤u kitaplar, yazd›¤› kitap ve makaleler ile insanl›k idealleri ve birikimlerinden oluflur. “Okul” veya “e¤itim-ö¤renim” ortam› da,
bu çevrenin ve yetiflme sürecinin önemli bir bölümünü, kesitini meydana getirir.2
Bir dönüfltürücü lider olarak Atatürk’ün yetiflmesinde de, ald›¤› e¤itimin önemli bir etkisi ve katk›s›
vard›r. Bu süreçte aile çevresi, ilkö¤renimi, Mülki ve
Askerî Rüfltiye, Manast›r Askerî ‹dadisi, Harp Okulu ve
Harp Akademisindeki e¤itim ve ö¤renimleri bilgi birikiminin oluflmas›nda ve kiflili¤inin flekillenmesinde
flüphesiz, tart›fl›lmaz etkiler yapm›flt›r. Esasen Mustafa
Kemal’in bir lider olarak düflünce yap›s›n›n oluflmas›
ve ileriye dönük fikirlerinin flekillenmesi, ilerde gerçeklefltirece¤i önemli ifllerle ilgili bilinçli bir fikrî altyap›n›n oluflmas› da bu y›llardan bafllayarak gerçekleflmifltir.
Bu bak›mdan, aile çevresi ve çocuklu¤u da dikkate al›nd›¤›nda 1881’den Harp Akademisini bitirdi¤i
1905 y›l›na kadar olan dönem önem tafl›maktad›r. Bu
dönem bir bak›ma “haz›rl›k dönemi” olarak da isimlendirilebilir. Yaklafl›k yirmi befl y›ll›k bu zaman diliminde d›fl çevre olarak, çocuklu¤unun geçti¤i de¤iflik
mekânlar, okullar, Manast›r ve Selanik flehirleri söz konusudur. ‹ç çevre aç›s›ndan ise, genç Mustafa Kemal’i
etkileyen arkadafllar›, dersler, ö¤retmen ve yöneticiler,
olaylar, düflünürler, flairler, yazarlar, okudu¤u kitaplar
birikim ve kiflili¤in kaynaklar›d›r. Bütün bunlar›n yan›nda, genç Mustafa Kemal’in bilinçli ö¤renme iste¤i
ve çabalar› ile üstün kavray›fl, alg› ve sezgi gücü, kitap
okuma al›flkanl›¤› ve kitap sevgisi liderlik oluflumunu
etkileyen temel kiflilik özellikleridir.
Mustafa Kemal’in bu yirmi befl y›ll›k süreçteki
* Dr.; Emekli Albay, Tarihçi
134
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
askerî e¤itim ve ö¤renim yaflant›s›n›n; onun baflar›l› bir
asker, komutan, devlet adam›, ink›lapç› ve düflünce
adam› k›saca, dünya çap›nda “vizyon” sahibi baflar›l›
bir dönüfltürücü lider olmas›na do¤rudan etki yapt›¤›
görülmektedir. Atatürk’ün söyledikleri ve gerçeklefltirdiklerinin daha iyi anlafl›l›p, anlat›lmas›nda bu sürecin
çok iyi bilinmesinin önemli oldu¤u ortadad›r.
Mustafa Kemal’in kiflili¤inin geliflmesi bak›m›ndan ikinci olarak 1905–1938 dönemi
önem tafl›maktad›r. Harp Akademisini bitirerek, genç bir kurmay yüzbafl› olarak göreve bafllad›¤›
1905’ten, ölüm tarihi olan 1938’e
kadar geçen yaklafl›k 33 y›ll›k bu
dönem onun hayat›ndaki “olgunluk dönemi”dir. Mustafa Kemal’den Atatürk’e giden bu dönem; mevcut birikimini hayata aktard›¤›, meslek hayat›nda yeni birikimler edindi¤i, çeviriler yapt›¤›,
kitaplar yazd›¤›, gazetecilikle
u¤raflt›¤› ve nihayet bütün bu
birikimleri yeni bir Türk
devleti kurmak yolunda kulland›¤›, âdeta bir
milleti yeniden
flekillendirdi¤i
bir dönemdir.
e¤itim
yazarl›k dahil düflünce donan›m›n›n tamam› “beyin
teknolojisini gelifltirme” kavram› ile ifade edilmektedir.
Biz bu araflt›rmada, bu kavram bak›m›ndan bir düflünce adam› olarak Mustafa Kemal Atatürk’ü de¤erlendirece¤iz. Onun gazeteci kimli¤i, çevirdi¤i ve yazd›¤›
eserler, etkilendi¤i yerli ve yabanc› düflünce adamlar›yazarlar bu kapsamda ele al›nacakt›r.
II. Atatürk’ün Gazeteci Kimli¤i ve Baflyaz›lar›
Mustafa Kemal Atatürk, daha Harbiyedeki ö¤rencilik y›llar›ndan bafllayarak “gazetecilik” merak›
olan ve zaman zaman “baflyazarl›¤a” uzanan bir çizgide
düflüncelerini önce yak›n
çevresindekilere, sonra da
kamuoyuna ulaflt›rmaya çal›flan bir insand›. Onun bu konudaki çal›flmalar›n›, yetiflmesi
ve kiflili¤inin flekillenmesi çerçevesinde de¤erlendirmek gerekmektedir.
Ö¤rencilik y›llar›nda
güzel yaz› yazma ve konuflmaya e¤ilim gösteren Mustafa Kemal, “gazetecilik
ve
yazarl›¤›n
içinde ikinci bir
meslek gibi yeflermifl ve dalgalanm›fl” oldu¤unu söylemifltir. Yazm›fl
oldu¤u Anafartalar Savafl›’na
iliflkin bir tarihçeyi
Sabiha Gökçen’e verirken bu konuyu flu flekilde
aç›klam›flt›r:
Atatürk,
Arapça ve Frans›zcay› iyi derecede, Almancay›
çeviri yapabilecek, sonradan ö¤rendi¤i ‹ngilizceyi
de anlayabilecek düzeyde
olmak üzere dört yabanc› dil biliyordu. Okul s›ralar›nda bafllayarak, son nefesini verdi¤i tarihe kadar sürdürdü¤ü ve âdeta tutku düzeyinde sevdi¤i okuma faaliyeti ile de dikkati çeken M. Kemal Atatürk, çok zengin bir
kütüphaneye de sahipti. Özel kütüphanesinde kitap
say›s› 4.289’u, bibliyografik künye de 10.000’i buluyordu.3
“Do¤rusu, yazmak, yazabilmek ve görüfllerini
baflkalar›na, genifl okuyucu kitlelerine iletmek ne kadar güzel bir fleydir kimbilir? Bunun içindir ki ben yazarlar›, gazetecileri, sanatç›lar› çok ama pek çok sever
ve takdir ederim.
Günümüzde e¤itim bilimciler taraf›ndan okur-
Çocuklu¤umda henüz ilkokul s›ralar›nda öy-
ekim-kasım 2006
135
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
küler karalamaya niyet ettim, ama olmad›. Daha sonralar› askerî okulda gazetecili¤e iyiden iyiye merak
sard›m. Diyebilirim ki gazetecilik ve yazarl›k içimde
bir ikinci meslek gibi yeflermifl, dalgalanm›flt›.
fiimdi bir soru gelebilir Gökçen akl›na, klasik
bir soru: Asker olmasayd›n›z, devlet adam› olmasayd›n›z, gazeteci ya da yazar olur muydunuz? Hiç flüphen olmas›n, bu mesle¤e girerdim. Üstelik yazarl›k da,
gazetecilik de bir asker kadar, bir devlet adam› kadar,
bir e¤itimci kadar sorumluluk isteyen kutsal mesleklerden biridir. Fikirlerdir ki insanlar› ya karanl›¤a ya
da ayd›nl›¤a götürürler. Üstelik bir yaratma mevzuubahistir. Buna, mesle¤in kendine özgü heyecan›n›
da eklersen, bana hak verirsin.”4
Mustafa Kemal henüz genç bir Harbiye ö¤rencisi iken, baz› arkadafllar› ile birlikte bir el gazetesi ç›karm›fl, bu gazete ile istibdat yönetimine karfl› savafl açm›flt›r. Bu gazete okulun dört duvar› aras›nda kalacakt›, ama pek k›sa bir süre sonra imparatorlu¤un her köflesine yay›lacak olan subay adaylar›na özgürlük fikrini
afl›layacakt›. Bu görevi baflta M. Kemal olmak üzere
Ömer Naci, Ali Fuat (Cebesoy), ‹smail Hakk› (Muhittin
Baha Pars’›n a¤abeyi) ve di¤er birkaç arkadafl üzerlerine alm›fllard›.
Harp Okulunda çekirde¤i at›lan bu duvar gazetesi ancak üç say› kadar ç›kar›labilmifltir. Harp Okulunda Mustafa Kemal’in liderli¤inde ç›kar›lan bu el gazetesi ayn› amaçla Harp Akademisinde de ç›kar›lmaya devam edilmifltir. Lider yine Mustafa Kemal’dir. Gazete,
Harp Akademisi birinci s›n›f›n›n yan›nda veteriner subaylar›na ayr›lm›fl bulunan odada (veteriner dershanesi) gizlice haz›rlanm›flt›r. Gazetenin amac› edebî olmaktan çok, siyasidir ve orduda önemli görevler alacak olan kurmay subaylar› muhatap almaktad›r. Harbiye ve Akademi ayn› bina içinde oldu¤u için de Harbiyelilere de da¤›t›lmaktad›r. Fakat bir gün gazeteyi haz›rlayan ekip, Okul Naz›r› Ali R›za Pafla taraf›ndan suçüstü yakalanm›flt›. Namuslu ve vicdanl› bir insan olan
Ali R›za Pafla ö¤rencilere nasihat etmifl, ceza vermemifltir.5
Mustafa Kemal’in “gazetecili¤i” ile ilgili önemli
bir an› da Trablusgarp’a gidiflleri ve oradan dönüflleri
s›ras›nda yaflanm›flt›r. ‹talyanlar›n 28/29 Eylül 1911’de
Trablusgarp’a sald›rmalar› üzerine, Osmanl› Devleti
müdahale imkân› bulamay›nca, vatansever baz› subay-
136
lar›n gönderilmesine ve yerel afliretlerin örgütlenerek
‹talyanlara karfl› mücadele edilmesine karar verilmiflti.
Teflkilat-› Mahsusa taraf›ndan gizlice Trablusgarp’a götürülen Mustafa Kemal ve arkadafllar›na baflka kimlikler ve meslekler bulunmufltu. Mustafa Kemal giderken
ve dönerken pasaportunun “meslek” hanesine “gazeteci”, ad›n› da “Mustafa fierif” yazd›rtm›flt›r.
Mustafa Kemal, gidifli s›ras›nda 17 Ekim 1911
(‹skenderiye)’de ‹stanbul’daki Fuat Bulca’ya; 15 ve 28
Kas›m 1911 (‹skenderiye)’de Selanik’teki Salih Bozok’a
yazd›¤› mektuplarda Mustafa fierif takma ismini kullanm›flt›r. Yine ‹skenderiye’de bulunan Nuri Conker de
Selanik’teki Salih Bozok’a yazd›¤› 15 Kas›m 1911 tarihli mektupta Mustafa Kemal’den “bizim fierif” diye bahsetmekte idi.6
Derne’de gözlerinden rahats›zlanan M. Kemal,
çocukluk arkadafl› ve akrabas› ayn› zamanda Trablusgarp’ta birlikte görev yapt›¤› Fuat Bulca ile Viyana’ya
dönecekti. Grup Komutan› Binbafl› Enver Bey (Enver
Pafla) pasaport ve para meselelerini halletmekle Teflkilat-› Mahsusa lideri Eflref Bey(Sencer Kuflçubafl›)’i görevlendirdi. Eflref Bey’in “Hangi mesle¤i tercih edersiniz? Pasaportta ne oldu¤unu kaydettireyim?” sorusu
üzerine, Eflref Bey’in çad›r›nda yata¤a uzanm›fl olan M.
Kemal, düflünmeden “gazetecili¤i” cevab›n› verdi. F.
Bulca bu sahnenin devam›n› an›lar›nda flu flekilde anlat›yor:
“Bu onun gerçekten sevdi¤i bir iflti: Güzel yazar, güzel konuflurdu… Fakat hemen ilave etti:
- E¤er Eflref Bey pasaporta böyle bir meslek yazd›rtmay› muvaf›k görürse…
Eflref Bey hemen cevap verdi:
- Ne demek. Elbette muvaf›k görürüm. Lisan bilirsiniz, güzel yazar güzel konuflursunuz. Her hâlde
bizim Bab-› Ali mensuplar›n› aratmazs›n›z.
Hep beraber güldük. Ve ikimiz de, Viyana yolculu¤unda birer ‘gazeteci’ idik. Anlafl›lan o devirde,
gazeteci demek kâfi geliyordu. Çünkü pasaportumuzda hangi gazetenin mensubu oldu¤umuz kay›tl› de¤ildi amma, yolda Mustafa Kemal böyle bir sual karfl›s›nda kal›rsak ne cevap verece¤imizi de düflündü.
Be¤endi¤i gazetenin ad›n› söyleyip bir münakaflaya
vesile olmak istemem. Fakat bu be¤enilen isimde, hür
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
ve serbest ruhunun izlerine rastlanabilir.”7
Mustafa Kemal’in gazetecilik merak› Minber Gazetesi ortakl›¤› ile daha ciddi bir merhaleye tafl›nm›flt›r.
Mustafa Kemal Pafla, Ali Fethi (Okyar) Bey ile birlikte
bu gazetenin ortaklar› aras›ndad›r. 1 Kas›m 1918’de yay›m hayat›na bafllayan Minber Gazetesi’nin imtiyaz sahibi ‹stanbul Milletvekili Ali Fethi (Okyar) Bey; mesul
müdürü de Dr. Rasim Ferit idi. Sonradan milletvekili
olan Dr. Rasim Ferit, M. Kemal’in ‹stanbul’da bulundu¤u s›ralarda s›k s›k görüfltü¤ü bir arkadafl› idi. Gazetenin ç›k›fl haz›rl›klar› 1917 y›l› içinde bafllam›flt›r. Ayn›
y›l›n 7 Ekim’inde, 7. Ordu’dan istifa ederek ‹stanbul’a
dönen Mustafa Kemal, Cemal Pafla taraf›ndan Halep’te
sat›lan taylar›n›n sat›fl›ndan elde etti¤i para ile Minber
Gazetesi’ne ortak olmufltur.
Minber Gazetesi, hemen her say›s›nda özgür
kurulufllar›, adalet, özgürlük ve eflitlik ilkelerini savunmakta, özellikle bas›n özgürlü¤ü üzerinde önemle durmaktad›r. Gazetede “Mustafa Kemal” imzal› hiçbir yaz› yoktur. Fakat Mustafa Kemal’e ait birçok aktüel haberi röportaj, kendi mektuplar›ndan aktarmalar vard›r.
Kesin olarak tespit edilememifl olmakla birlikte, Gazetede “Hatip” mahlas› ile yaz›lan yaz›lar M. Kemal taraf›ndan kaleme al›nm›flt›r.
Ali Fethi Okyar, an›lar›nda gazeteyi ç›karma fikrinin Mustafa Kemal taraf›ndan kendisine telkin edildi¤ini; gazetenin “Minber” (Kürsü) ismini de M. Kemal’in
buldu¤unu anlatmaktad›r. Mustafa Kemal’in, arkadafl›
Nuri Conker’in “Zabit ve Kumandan” ismiyle yazd›¤›
kitaptan hareketle 1914’te tamamlad›¤› “Zabit ve Kumandan ‹le Hasbihal” isimli kitab› da 1918’de Minber
Gazetesi’nin matbaas›nda bas›lm›flt›r.
Minber Gazetesi, 1 Kas›m 1918’den itibaren 22
Aral›k 1918 gününe kadar 51 say› ç›kt›ktan sonra kapanm›flt›r.8
Mustafa Kemal Atatürk, gazete iflinin peflini b›rakmayacak, Sivas’ta milli mücadelenin sesi olacak bir
gazete ç›kartacakt›r: ‹rade-i Milliye. Bu gazete, Heyeti Temsiliye’nin Ankara’ya gelmesinden sonra da Hâkimiyet-i Milliye ismiyle yay›n hayat›na devam edecektir. Anlafl›laca¤› gibi, her iki gazetenin ad› da Atatürk’ün “demokrasi” özlemi ve inanc›n› yans›tmaktad›r.
Atatürk’ün gazeteci kimli¤i ve merak› konusun-
ekim-kasım 2006
e¤itim
da üzerinde durulmas› gereken bir di¤er husus da yazd›¤› veya “dikte ettirdi¤i bafl makaleler”dir. Atatürk,
cumhurbaflkanl›¤› döneminde çözmeye çal›flt›¤› d›fl
diplomatik meselelere iliflkin görüfllerini gazete makaleleri biçiminde kaleme alm›fl, fakat bunlar baflka yazar
ya da gazetecilerin imzas›yla ç›km›flt›r.
“Bo¤azlar” konusunda Montreux görüflmeleri
sürerken Pravda Gazetesi’nde ç›kan elefltirilere cevaben yazd›¤› makale, Yunus Nadi’nin imzas› ile Cumhuriyet Gazetesi’nde yay›mlanm›flt›r (10 Temmuz 1936).
“Hatay meselesi” s›ras›nda yazd›¤› makaleler ise
Cumhuriyet ve Vakit Gazetelerinde ç›km›flt›r. “‹skenderun Sanca¤›”na verdi¤i “Hatay” ad›na iliflkin yaz›s›
“Tarihten Bir Yaprak: Bir Türk Camias›n›n Ad›” bafll›¤› ve ‹smail Müfltak Mayokan imzas›yla Cumhuriyet
(10 Ekim 1936)’te yay›nlanm›flt›r.9
Mustafa Kemal Atatürk, önce ad› “Kurun” olan
“Vakit” Gazetesi’nde de “As›m Us” imzas›yla befl adet
bafl yaz› yay›mlam›flt›r. O tarihte ayn› gazetenin yaz› ifllerinde çal›flan Hikmet Münir Ebcio¤lu ve Niyazi Ahmet Bano¤lu “dikte” olay›n›n tan›klar›d›r. Bano¤lu, bu
olaya ilk kez 1949 y›l›nda günlük bir gazetede yay›mlad›¤› “Atatürk ve Hususi Hayat›” adl› tefrikada de¤inmifltir. Sonradan, Atatürk’ün dikte etti¤i bu bafl makalelerden beflini As›m Us’la birlikte koleksiyonlardan tespit ederek bir kitapta toplam›flt›r. 22-27 Ocak 1937’de
yay›nlanan bu makalelerin hepsinde Atatürk’ün “Hatay Meselesi”ni konu edindi¤i ve Frans›zlar›n davran›fllar›n› elefltirdi¤i görülmektedir.10
III. M. Kemal Atatürk’ün Eserleri
Tutku derecesinde büyük bir okuma sevgisine
ve devlet adam› olarak döneminde ve bugün örne¤ine
rastlanmayacak büyüklükte bir özel kütüphaneye sahip olan Mustafa Kemal Atatürk’ün eser vermemesi, kitap yazmamas› düflünülemezdi. Çünkü bu tutku ve birikim, yani geliflmifl “beyin teknolojisi” do¤al olarak bir
ürün ya da birçok ürün verecekti. Nitekim öyle olmufl,
Atatürk de¤iflik dönemlerde baflta “Büyük Nutuk” olmak üzere pek çok eser yazm›flt›r.
Yazd›¤› veya çevirdi¤i eserlerden yaln›zca askerli¤e dair olan 7 kitap ile Nutuk, onun ad›n› tafl›makta; di¤erlerinde ismi bulunmamaktad›r. Ders kitab› ola-
137
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
rak yazd›¤› “Geometri” kitab›nda yazar ad› belirtilmemifl, büyük k›sm›n› yazd›¤› “Medeni Bilgiler”de Afet
‹nan’›n ad› kullan›lm›fl, bir bölümünün yaz›m›n› üstlendi¤i “Tarih” kitaplar› da Tarih Kurumu yay›n› olarak
ç›km›flt›r. Çeflitli konuflma, demeç, telgraf ve mektuplar› da derlemeciler taraf›ndan yay›nlanm›flt›r. Atatürk’ün
eserleri Say›n Prof. Dr. fierafettin Turan’›n yapt›¤› tasnife göre flu flekilde s›ralanabilir:11
A. Askerli¤e ‹liflkin Eserleri
1. Bölü¤ün Muharebe Talimi: General Litzman’dan Çeviri, Tab’› ve nafliri: ‹brahim Hilmi, ‹stanbul, 1323 (1907), 46 s.
2. Tak›m›n Muharebe Talimi: General Litzman’dan Çeviri, As›r Matbaas›, Selanik, 1324 (1908), 64
s.
6. Atatürk’ün Hat›ra Defterine Yazd›klar›:
Derleyen: U. Kocatürk, Ankara, 1971.
7. Atatürk’ün Toplanmam›fl Telgraflar›:
Derleyen: U. Kocatürk, Ankara, 1971.
8. Atatürk’ün Sohbetleri: Derleyen: U. Kocatürk, Ankara, 1971.
9. Atatürk’ün Yazd›rd›klar›: Derleyen: U. Kocatürk, Ankara, 1971.
10. Atatürk’ün ‹zmit Bas›n Toplant›s›: Haz›rlayan: ‹. Arar, ‹stanbul, 1969.
3. Cumal› Ordugâh›, Süvari, Bölük, Alay, Liva Talim ve Manevralar›: Selanik, 1325 (1909), 41 s.
11. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 1923 Eskiflehir-‹zmit Konuflmalar›: Haz›rlayan: A. ‹nan, Ankara, 1982.
4. Tabiye Tatbikat Seyahati: Selanik, 1327
(1911), 40 s.
12. M. Kemal Atatürk’ten Yazd›klar›m: Afet
‹nan, Ankara, 1969.
5. Tabiye Meselesinin Halli ve Emirlerin Suret-i Tahririne Dair Nesayih: Edirne Sanayi Mektebi
Matbaas›, 1331 (1916).
13. Gizli Oturumlarda Atatürk’ün Konuflmalar›: Haz›rlayan: S. Borak, ‹stanbul, 1977.
6. Zabit ve Kumandan ‹le Hasbihal: Minber
Matbaas›, ‹stanbul, 1334, 32 s.
7. Anafartalar Muharebat›na Ait Tarihçe:
Yay›nlayan: U. ‹¤demir, Ankara, 1962, I-XXV., 1-88 s.
8. Ar›burnu Muharebeleri Raporu: Yay›nlayan: U. ‹¤demir, Ankara, 1968, I-VIII., 1-200 s.
B. Söylev ve Demeçleri ile Meclis Konuflmalar›
1. Nutuk: 2 Cilt, Eski harflerle özgün bask›,
Türk Hava Kurumu Yay›nlar›, ‹stanbul, 1927
2. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri: 3 Cilt,
Derleyen: N. Unan (Arsan), MEB Yay›nlar›, Ankara,
1945-1954.
3. Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri-IV.: Derleyen: N. Arsan, Türk ‹nk›lap Tarihi
Enstitüsü (T‹TE) Yay›nlar›, Ankara, 1964.
4. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri-Tamim
ve Telgraflar›-V.: Derleyen: S. Borak, U. Kocatürk, T‹TE Yay›nlar›, Ankara, 1972.
138
5. Atatürk’ün Resmi Yay›nlara Girmemifl
Söylev, Demeç, Yaz›flma ve Söyleflileri: Haz›rlayan:
S. Borak, Ankara, 1980.
14. Atatürk’ün TBMM Aç›k ve Gizli Oturumlardaki Konuflmalar›: 2 Cilt., Haz›rlayan: K. Öztürk,
Kültür Bakanl›¤› Yay›nlar›, Ankara, 1990.
15. Atatürk’ün Kurtulufl Savafl› Yaz›flmalar›:
2 Cilt, Haz›rlayan: M. Onar, Kültür Bakanl›¤› Yay›nlar›,
Ankara, 1995.
C. Ders Kitaplar›
1. Medeni Bilgiler: ‹stanbul, 1931. A. ‹nan,
Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk’ün El Yaz›lar›, Türk Tarih Kurumu Yay›nlar›, Ankara, 1969.
2. Tarih C: II., IV.: Türk Tarih Kurumu Yay›n›,
Ankara, 1931. Bu kitaplar› gözden geçiren Atatürk,
‹kinci Cilt’in, “Selçuklular, Timur, Peygamber Muhammed’in Yaflam› ve Halifelik” gibi baz› bölümlerini kendisi yazm›flt›r.
3. Geometri: MEB Yay›nlar›, Ankara, 1937.
Türk Dil Kurumu Yay›nlar›, Ankara, 1971, 1981.
D. An›, Günlük ve Mektuplar
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
1. Atatürk’ün
An›lar›: Yay›na Haz›rlayan: ‹. Görgülü,
Bilgi Yay›nevi, Ankara, 1997. Atatürk’ün
15 May›s 1919’da
Samsun’a gitmek için
‹stanbul’dan ayr›ld›¤›
güne kadar olan an›lar›d›r. Bir bak›ma 19
May›s 1919’da bafllayan Büyük Nutuk’un
öncesinin anlat›ld›¤›
bu an›lar, önce Atatürk’ün sa¤l›¤›nda Vakit, Hâkimiyet-i Milliye, Milliyet ve Cumhuriyet gazetelerinde
(1922, 1926) yay›mlanm›flt›r. Bu an›lar
zaman içinde kitap
olarak de¤iflik isimlerle ve farkl› yay›nevlerinde yay›mlanm›flt›r.
2. Atatürk’ün Hat›ra Defteri: Haz›rlayan: fi.
Tezer, Türk Tarih Kurumu Yay›n›, Ankara, 1972.
3. M. Kemal Atatürk’ün Karlsbad Hat›ralar›:
Yay›na Haz›rlayan: A. ‹nan, Türk Tarih Kurumu Yay›nlar›, Ankara, 1983.
4. Atatürk’ün Not Defterleri: ‹nceleme: A. M.
‹nan, Ankara, 1996. ATASE’deki Atatürk Özel Arflivi’nde M. Kemal’in üste¤menli¤inden bafllayarak tuttu¤u günlük notlar› içeren 24, An›tkabir Atatürk ve Kurtulufl Savafl› Müzesi’nde ise 9 adet küçük defter bulunmaktad›r. Atatürk’ün biyografisi ve düflüncelerinin anlafl›labilmesi için çok önemli kaynaklar durumunda
bulunan bu defterlerin tamam› flu s›rada TSK Atatürk
Araflt›rma ve E¤itim Merkezi Genel Sekreterli¤i taraf›ndan yay›na haz›rlanmaktad›r. 2006 y›l› itibar›yla not
defterlerini içeren 6 kitap yay›nlanm›flt›r.
5. Atatürk’ün Özel Mektuplar›: Derleyen: S.
Borak, Varl›k Yay›nlar›, ‹stanbul, 1961.
6. Atatürk’ten Mektuplar: Yay›na Haz›rlayan:
A. ‹nan, Türk Tarih Kurumu Yay›nlar›, Ankara, 1981.
ekim-kasım 2006
7. Mustafa Kemal ve Corinne Lütfü-Bir
Dostlu¤un Öyküsü, Yay›nlayan: M. Özverim, Milliyet
Yay›nlar›, ‹stanbul, 1998.
IV. Atatürk’ün Etkilendi¤i fiair, Yazar ve Düflünce Adamlar›
Bu araflt›rman›n giriflinde belirtildi¤i gibi, insanlar›n kiflili¤inin oluflmas›nda birçok etkenle birlikte, yaflad›¤› çevre ile dönemin derin düflünce ak›mlar›, flairleri, yazarlar› ve düflünce adamlar› belirleyici etkiler
yapmaktad›r. Mustafa Kemal’in kiflili¤inin ve düflüncelerinin oluflmas›nda da yaflad›¤› döneme damgas›n› vuran baz› olaylar›n ve insanlar›n temel bir etki yapt›¤›
görülmektedir.
Mustafa Kemal, tarihî bir dönemeçte dünyaya
gelmifltir. O süreci iki büyük olgu belirliyordu: Frans›z
Büyük Devriminin temel ilkeleri olan “insan haklar›”,
“özgürlük”, “ba¤›ms›zl›k” ve “milliyetçilik” gibi kavramlar›n Avrupa’dan sonra Asya’da yay›l›p etkilerini art›rmas› ve yüzy›llar›n gerisinden gelen Osmanl› Devleti’nin parçalan›p çöküflünün h›zlanmas›. Art›k çok mil-
139
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
Atatürk daha ö¤rencilik y›llar›ndan itibaren bu flairlerden etkilenmifltir. Bu konuda
onu etkileyen de arkadafl› Ömer Naci’dir. Ömer Naci’nin Mustafa Kemal’in fikri altyap›s›n›n oluflmas›nda di¤er faktörlerle birlikte önemli bir rol oynad›¤› kesindir. Nitekim genç
Mustafa Kemal’in dönemin “vatan ve hürriyet” flairi Nam›k Kemal ile “Türkçü” flairi Mehmet Emin Yurdakul’un fliirleri ile tan›flmas›nda Ömer Naci’nin etkili oldu¤u bilinmektedir.
letli, çok kültürlü, çok dilli, çok dinli imparatorluklar
y›k›l›yor, tek millete dayanan milli devletler kuruluyordu. Sanayi Devrimi ile birlikte ak›lc›l›¤a, pozitif bilimlere dayal› yeni bir bilim felsefesi gelifliyordu. Tar›m
toplumu y›k›l›yor, yerine sanayi toplumu olufluyordu.
Mustafa Kemal, yönetimin tüm yasaklar›na ra¤men ö¤rencilik y›llar›nda Frans›z Devrimi ve yayd›¤› fikirler hakk›nda ilk bilgileri edinmifl (‹dadideki tarih ö¤retmeni Mehmet Tevfik Bilge’nin etkisi), sonralar› ilgi
alan›n›n geniflli¤i, okuma zevki ve ö¤rendi¤i yabanc›
dil sayesinde dünyada olup bitenleri, döneminin bütün düflünce ak›mlar›n› ana çizgileriyle de olsa takip etme imkân›n› bulmufltur. Öte yandan, de¤iflik flehirlerde tamamlad›¤› (Selanik, Manast›r, ‹stanbul) ö¤reniminden sonra genç bir subay olarak baflka baflka bölgelerde ve koflullarda ald›¤› görevler nedeniyle, görünüflte kocaman olan imparatorlu¤un nas›l çöktü¤ünü
gözleriyle görmüfltür.
Ça¤›n etkisinin imparatorluk içerisinde en belirgin oldu¤u Rumeli’de geçen ö¤rencilik y›llar›ndan sonra, 1910’da askerî manevralara kat›lmak için gitti¤i
Fransa’daki günler ve özellikle ba¤›ms›zl›¤›na yeni kavuflan Bulgaristan’›n baflkentindeki Ateflemiliterlik y›llar›, Mustafa Kemal’in Bat›’y›, Avrupa’y› oldukça yak›ndan tan›mas›n› sa¤lam›flt›. Trablusgarp’ta da bu uygar
görünüflün “sömürgeci” öteki yüzüyle karfl› karfl›ya
gelmifl, vatan savunmas›n›n ilk uygulamalar›n› orada
yapm›flt›. fiam’da geçen günlerde Balkan bozgunu ise
imparatorlu¤u kurtarman›n art›k mümkün olamayaca¤›n› göstermiflti.
‹flte bu tarihî dönemeç, Mustafa Kemal’in çökmekte olan Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun yerine, millî
de¤erlere ve ça¤dafl ilkelere dayanan, Türk ço¤unlu¤unu esas alan yeni bir Türkiye’nin kurulmas›n› düflünmeye sevk etmifl ve onun düflüncelerinin “mayas›n›” oluflturmufltur.12
140
A. Türk fiair, Yazar ve Düflünce Adamlar›
M. Kemal Atatürk’ün biyografisi ve özel kütüphanesi incelendi¤inde en çok okudu¤u ve etkilendi¤i
üç büyük Türk flairinin isimleri ile karfl›lafl›yoruz: “Osmanl›l›k” yerine “Türklü¤ü, Türkçülü¤ü” ve “Türklük
duygusunu” dile getiren Türkçü flair Mehmet Emin
Yurdakul; “vatan” ve “hürriyet” kavramlar›n› yeni kuflaklara afl›lam›fl olan Nam›k Kemal ve bask›ya karfl›
direnen, insanl›¤a yükselmeye yönelen ve “ça¤dafllaflma”y› hedefleyen Tevfik Fikret.
Atatürk daha ö¤rencilik y›llar›ndan itibaren bu
flairlerden etkilenmifltir. Bu konuda onu etkileyen de
arkadafl› Ömer Naci’dir. Ömer Naci’nin Mustafa Kemal’in fikri altyap›s›n›n oluflmas›nda di¤er faktörlerle
birlikte önemli bir rol oynad›¤› kesindir. Nitekim genç
Mustafa Kemal’in dönemin “vatan ve hürriyet” flairi
Nam›k Kemal ile “Türkçü” flairi Mehmet Emin Yurdakul’un fliirleri ile tan›flmas›nda Ömer Naci’nin etkili
oldu¤u bilinmektedir. ‹dadi’de, Nam›k Kemal’i tan›mak, duymak, onun gizlice elden ele dolaflan vatan fliirlerini bulmak, okumak iflini Hatip Ömer Naci sa¤lam›flt›r.13
1. Mehmed Emin Yurdakul
Millî Edebiyat ve Türkçülük ak›m›n›n önde gelen temsilcilerinden olan ve “Osmanl›c›l›k” ve “‹slâmc›l›k” ak›mlar›na karfl› “Türkçülük” fikrini savunan M.
Emin Yurdakul ile Manast›r ‹dadisi’nde ö¤renci iken tan›flan Atatürk, sonradan 14 Eylül 1931’de yapt›¤› bir
konuflmada, Mehmet Emin Yurdakul ile ilgili flunlar›
söylemifltir: “...fiair Mehmet Emin Yurdakul’un ilk kez
Manast›r Askeri ‹dadisi’nde ö¤renciyken okudu¤um
‘Ben bir Türküm, dinim, cinsim uludur’ dizeleriyle
bafllayan manzumesinde bana ulusal benli¤imin gururunu tatt›ran ilk anlat›m› bulmufltum...”14
Atatürk’ün burada bahsetti¤i fliir, Mehmet
Emin’in 1897 Türk-Yunan Harbi’nden hemen önce
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
bafllayarak temiz bir Türkçe ile kaleme ald›¤› ve “Türkçe fiiirler” bafll›¤› alt›nda toplad›¤› dokuz manzumeden
en çok be¤enilip sevilmifl olan fliirdir. fiiir; “Anadolu’dan Bir Ses Yahut Cenge Giderken” ad›n› tafl›yordu.
Atatürk Özel Kitapl›¤›’nda, M. Emin’in üç eseri
bulunmaktad›r. Bunlar, “Türkçe fiiirler (Çoban Arma¤an› Çam Sak›z›), Zafer Yolunda, Kral Corc’a” isimli
eserlerdir.
2. Nam›k Kemal
Nam›k Kemal, Türk milliyetçi hareketini ve Jön
Türkleri etkilemifl, Türk edebiyat›n›n Bat›l›laflmas›na
önemli katk›lar yapm›fl bir flair ve yazard›r. Vatan ve
hürriyet fikirlerini, bütün yurttafllar›n yasalar karfl›s›nda
eflitli¤ini savunmufltur. Bunu gerçeklefltirmek için istibdat yönetiminin y›k›larak halk›n ç›karlar›n› koruyacak
bir “meflrutiyet” yönetiminin kurulmas› yolunda çal›flm›flt›r.
Atatürk’ün daha ö¤rencilik y›llar›ndan bafllayarak Nam›k Kemal’den etkilenmifl ve eserlerini gizlice
okumufl oldu¤unu biliyoruz. As›m Gündüz ve Ali Fuat
Cebesoy an›lar›nda Mustafa Kemal’in Nam›k Kemal’i,
“Türk milletinin yüzy›llardan beri bekledi¤i sesi” olarak de¤erlendirdi¤ini anlatmaktad›rlar.
Silvan’da hat›ra defterine yazd›klar›, Mustafa Kemal’in Nam›k Kemal’in eserlerini sonraki y›llarda da s›k
s›k okudu¤unu kan›tlamaktad›r. Özellikle onun, “fiark
Meselesi, Hürriyet-i Efkâr” ve “Usul-i Meflveret
Hakk›nda Mektuplar” gibi N. Kemal’in Do¤u sorunu,
düflünce özgürlü¤ü ve Meflrutiyet sistemi hakk›ndaki
görüfllerini içeren “Makalât-› Siyasiye ve Edebiye”sini bir savafl döneminde ve uzak, küçük bir Anadolu
kasabas›nda okumas›, Mustafa Kemal’in söz konusu
kitaplar› yan›nda tafl›d›¤› izlenimini vermektedir.
Mustafa Kemal, Kurtulufl Savafl› y›llar›nda Nam›k Kemal’in düflüncelerini ve fliirlerini TBMM kürsüsünden bile dile getirecek, Birinci ‹nönü Zaferi’nden
sonra yapt›¤› bir konuflmay›, vatan flairi Nam›k Kemal’in ünlü dizeleri, “Vatan›n ba¤r›na düflman dayam›fl hançerini – Bulunur kurtaracak baht-› kara maderini” biçiminde de¤ifltirerek bitirecektir.
fiuras›n› da vurgulamak gerekir ki, Nam›k Kemal’i çok seven ve ondan etkilenen Mustafa Kemal,
onun “romantizm’ini” asla benimsememifl ve tam bir
ekim-kasım 2006
e¤itim
“ak›lc›”, “gerçekçi” olarak vatan ve hürriyet flairinden
apayr› bir yol tutmufltur. Yine belirtmemiz gerekir ki,
“Osmanl› Devleti’nin s›n›rlar›” anlam›nda bir “vatansever” olan N. Kemal’in tersine Mustafa Kemal, daha
kurmay yüzbafl›l›¤›ndan itibaren daima “Türk ço¤unlu¤una dayal›” bir vatandan ve orada “yeni bir Türk
devleti kurmaktan” bahsetmifltir.
Atatürk Özel Kitapl›¤›’nda Nam›k Kemal’in 7 ayr› kitab› bulunmaktad›r. Bunlar; “Osmanl› Tarihi (2
Cilt), ‹mtizac-› Akvam ve Vaka-i Ahd, Renan Müdafaanamesi, Makalât-› Siyasiye ve Edebiye, Efl’ar-› Kemal,
Kara Bela ve Tarih-i Harabat” isimli eserlerdir.
3. Tevfik Fikret
Edebiyat-› Cedide’nin en önemli temsilcilerinden olan Tevfik Fikret, ö¤rencilik y›llar›ndan itibaren
Mustafa Kemal Atatürk’ü etkilemifl olan flairlerden biridir. Toplumsal içerikli fliirlerinden dolay› ilerici düflünenlerin simgesi hâline gelmifl, Türkiye’de Bat›l› sanat
anlay›fl›n›n yerleflmesinde büyük rol oynam›flt›r. ‹stibdata karfl› mücadele etmifl ve ‹kinci Meflrutiyet’in ateflli savunucular› aras›nda yer alm›flt›r.
Mustafa Kemal’in ink›lapç› ve ça¤dafllaflmac› kiflili¤inin Tevfik Fikret’in fliirlerinden etkilendi¤i, onun
özellikle ”Sis, Ferda, Rücu ve hatta Zangoç” isimli fliirlerini çok sevdi¤ini ve zaman zaman ezbere okudu¤unu biliyoruz. Mustafa Kemal 19 A¤ustos 1918’de arkadafllar› ile birlikte Afliyan’a giderek oradaki deftere yazd›¤› flu sözler; “Tavaf-› tahatturunda bulunmakla mübâhi perestiflkâran-› Fikret” (Anma ziyaretinde bulunmakla k›vanç duyan Fikret dostlar›) ondaki Fikret sevgisini çok aç›k bir flekilde göstermektedir.
Nam›k Kemal’in o¤lu Ali Ekrem Bolay›r’›n Tevfik Fikret’in el yaz›s› ile yaz›lm›fl olan “Efl’ar-› Kemal”
adl› derlemeyi Mustafa Kemal’e arma¤an etmesi ve bunun Atatürk’ün özel kitapl›¤›nda N. Kemal ve T. Fikret’in kitaplar›n›n yan› bafl›nda yer almas› da ayr› bir
önem ve özellik tafl›maktad›r.
Atatürk’ün yaflant›s› süresince özel sohbetlerinde ve meclislerinde edebiyat konusu ve bunlar›n içinde de Fikret konusu s›k s›k gündeme gelmifltir. Bir Karadeniz vapur gezisinde sohbet konusu yine Fikret’tir.
Orada bulunan Rag›p fievki’nin anlat›m› ile; “Bir aral›k
Atatürk etraf›na bütün gençleri toplam›fl, onlara Fikret’e olan hayranl›¤›n› anlat›yor: ‘Onu biz mektep s›-
141
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
ralar›nda okurduk. Ondaki heybet, ondaki vakur
ahenk hiçbir flairimizde yok!’ diyor. Sonra gençlerden
Fikret’in bir fliirini istiyor. Bir genç gür sesle: ‘Ben Ferda’s›n› söyleyebilirim Atam!’ diyor. Atatürk’ün yüzünde tatl› çizgiler belirdi: ‘Ferda’y› m›? Ah, delikanl›, benim en çok sevdi¤im fliirdir o… Onu sana söyletmeyece¤im… Kendim söyleyece¤im. Ve Atatürk gür bir sesle, gençlerin yüzüne bakarak okuma¤a bafllad›:
Ferda senin senin bu teceddüt, bu ink›lâp
Her fley senin de¤il mi zaten? Ey flebap.”
Yine Atatürk’ün çocukluk arkadafllar›ndan Asaf
‹lbay’›n anlatt›¤› bir anekdot da flu flekildedir: “16 Ocak
1937. Yüksek Ticaret Okulu Mezunlar› mutat toplant›lar›n› Perapalas salonlar›nda yapm›flt›… Bir aral›k
söz edebiyata geçti. Atatürk, Tevfik Fikret’i çok sevdi¤ini ve onun edebî k›ymetinin çok yüksek oldu¤unu
ve bilhassa Fikret’in ink›lâpç›l›¤›n› çok be¤endi¤ini
ilave etti… ‹smail Müfltak Mayokan’› ça¤›rarak, Fikret’in Ferda’s›n› sahneye ç›karak okumas›n› emretti.
Arkadan Sis ve Rücu okundu. Rücu’dan sonra Atatürk güldü, çok neflelendi ve etraf›na dönerek: ‘Hangi
Türk flairi böyle ink›lâpç› fliirler yazm›flt›r? dedi.”
Atatürk Özel Kitapl›¤›’nda Tevfik Fikret’in iki
eseri bulunmaktad›r. Bunlar, “Rübab-› fiikeste ve Haluk’un Defteri” isimli eserlerdir.
4. Ziya Gökalp
“Türkçülük” düflüncesini sistemli bir hâle getiren, ‹kinci Meflrutiyet ve Cumhuriyet Dönemlerinde
düflünce ve siyaset alanlar›na önemli etkiler yapm›fl
olan Ziya Gökalp’in Mustafa Kemal’in düflünce ve uygulamalar› üzerinde derin etkileri oldu¤u bilinmektedir. Bu anlamda bak›ld›¤›nda, Cumhuriyet öncesinde
ve Cumhuriyet’in oluflmas›nda Ziya Gökalp’in sosyolog ve mütefekkir olarak çok özel ve önemli bir yeri oldu¤u görülür.
Atatürk’ün baz› düflünceleri ile Gökalp’in düflünceleri aras›nda baz› ayr›l›klar bulunmas›na ra¤men;
Türk tarihine bütünlülük ve devaml›l›k içinde bak›fl,
halkç›l›k ilkesi, Tevhid-i Tedrisat (e¤itim ve ö¤retimin
birlefltirilmesi), laiklik ve Türk kimli¤ini koruyarak ça¤dafllaflma modeli gibi Türk ink›lâb›n›n temelini oluflturan pek çok konuda Ziya Gökalp’in etkileri aç›kt›r.
142
Z. Gökalp, dönemin ünlü sosyologu E. Durkheim ekolünün güçlü bir temsilcisi idi. Atatürk, E. Durkheim’in fikirlerini sadece Gökalp arac›l›¤› ile ö¤renmemifl; onun iki eserini MEB Yay›nlar›nda Türkçeye çevirterek yay›nlatm›fl ve 1932’de ‹stanbul Dolmabahçe’de
iken onun bir eserini kütüphaneden getirterek Frans›zca asl›ndan okumufltur.
Atatürk Özel Kitapl›¤›’nda Ziya Gökalp’in üç
önemli eseri bulunmaktad›r. Bunlar, “Türk Medeniyeti
Tarihi, Türk Töresi ve Alt›n Ifl›k” isimli eserlerdir.
5. fiehbender-Zade Filibeli Ahmet Hilmi
Atatürk’ün “toplumsal, özgürlükçü ve devrimci”
görüfllerinin oluflmas›nda etkili olan düflünür ve yazarlar aras›nda fiehbender-zade Ahmet Hilmi’nin ayr› bir
yeri vard›r. Cemiyet-i ‹slâmiye (1861’de kurulan ve
Mecmua-i Fünun ad›yla ülkemizde ilk bilim dergisini
ç›karan dernek) üyelerinden, Tasvir Gazetesi yazarlar›ndan ve Hikmet Gazetesi’nin de sahibi olan A. Hilmi’nin özellikle “Allah’› ‹nkar Mümkün müdür?” ve
“‹slâm Tarihi” eserlerinin Atatürk’ü çok etkiledi¤i görülmektedir.
Bu iki eserdeki görüfllerin özellikle laiklik ilkesi bak›m›ndan Atatürk’e etki yapt›¤› kabul edilmektedir. Allah’› ‹nkar Mümkün müdür? kitab›nda Osmanl› toplumunun Ortaça¤ hayat›ndan ça¤dafl yaflama
geçmek zorunda oldu¤unu öne süren ve bu konuda
yavafl yavafl bir ilerlemeyi de¤il h›zl› bir de¤iflimi, ilerlemeyi yani bir nevi devrimi zorunlu gören A. Hilmi,
ayn› zamanda ateflli bir “özgürlükçü” olup, özgürlü¤ü,
“insanl›¤›n temel koflullar›ndan biri” olarak de¤erlendiriyordu.
1911’de bas›lm›fl olan Allah’› ‹nkar Mümkün
müdür? kitab›n› Silvan’da görevli iken üç gün içinde
dikkatlice okudu¤unu bildi¤imiz Atatürk’ün, Özel Kitapl›¤›’nda fiehbender-zade Filibeli Ahmet Hilmi’nin
“Tarih-i ‹slâm” isimli eseri bulunmaktad›r.
B. Yabanc› Yazar ve Düflünce Adamlar›
Yukar›da de¤inildi¤i gibi, Mustafa Kemal Atatürk’ün düflünce sistemi ve kurdu¤u millî, laik, tam ba¤›ms›z ve millî egemenli¤i esas alan Türkiye Cumhuriyeti döneme derin etkiler yapan mesela Frans›z ‹htilali
gibi büyük geliflmelerden önemli oranda etkilenmifltir.
Bu anlamda bak›ld›¤› zaman Atatürk’ün fikri altyap›s›-
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
n›n oluflmas›nda, Frans›z ‹htilali’nin de fikri altyap›s›n›
oluflturan yazar ve düflünürlerin etkilerinin oldu¤u görülmektedir.
Atatürk’ün düflüncelerinde ve gerçeklefltirdi¤i
Türk ink›lab›nda “ak›lc›l›k” (rasyonalizm) ve “olguculuk” (pozitivizm)’un izleri bulunmaktad›r. Akl› ve bilimi k›lavuz edinen ve hurafelere karfl› ç›kan Atatürk’te
belirgin bir ak›lc›l›k ile gerçekçili¤in temel kiflilik özelliklerinden oldu¤u görülmektedir. Bu nedenle onun
bu konuda etkilendi¤i düflünürlerin bafl›nda ak›lc›l›¤›n
büyük temsilcisi “Descartes” ve yine bu ak›m›n ünlü
temsilcisi “Kant” gelmektedir.
Frans›z ‹htilali’nin yaln›zca ak›lc› yönlerini benimseyerek geliflen “Auguste Comte” olguculu¤u, o
dönemdeki Türk ayd›nlar› aras›nda da yay›lm›fl, özellikle Ahmet R›za Bey’in yay›nlar› ve çabalar› ile ‹ttihat
ve Terakki çevrelerinde etkili olmufltur. Mustafa Kemal’in gençlik y›llar›, olguculu¤un Türkiye’de etkili oldu¤u bir döneme rastlam›flt›. Ancak “hayatta en gerçek
yol gösterici bilimdir” diyen Atatürk’ün olguculuk anlay›fl›; Comte’un basit bir takipçili¤i fleklinde de¤il, insan düflüncesinin eriflti¤i bir aflama olarak ortaya ç›kar.
Atatürk’ün, Frans›z ‹htilali’nin fikri haz›rlay›c›lar› aras›nda üzerinde en çok durdu¤u, eserlerini okudu¤u ve kendi düflünce hayat›n›n oluflmas›nda en çok yararland›¤› düflünürlerden biri flüphesiz “J. J. Rousseau” dur. Türk ayd›nlar›n›n daha Yeni Osmanl›lar hareketinden itibaren bilip, tan›d›¤› Rousseau ile M. Kemal
daha ö¤rencilik y›llar›nda tan›flm›flt›r. Bu düflünürün en
çok, kifli için “özgürlükçü”, toplumda siyasal rejim olarak da “cumhuriyetçi” yönü Mustafa Kemal’i etkilemifltir. Mustafa Kemal, J. J. Rousseau’nun bütün eserlerini
inceledi¤ini TBMM kürsüsünden biraz da övünerek
aç›klam›flt›r. Onun, Rousseau’nun “Toplum Sözleflmesi”
(Contrat Social)’nin 1913’te yap›lan Türkçe çevirisini
çok dikkatle okuyup, iflaretledi¤ini biliyoruz.
Bundan baflka Mustafa Kemal’in esasen bir “monarfli” yanl›s› olan “Montesquieu”nün “De l’esprit de
Lois” (Kanunlar›n Ruhu) eserini de okudu¤unu biliyoruz. Mustafa Kemal bu kitapta daha çok “cumhuriyet” ile ilgili k›s›mlar›n üzerinde durmufl ve “cumhuriyet rejiminin erdem rejimi” oldu¤unun anlat›ld›¤› sat›rlar›n alt›n› çizmifltir.
Mustafa Kemal’in “özgürlük” anlay›fl› konusunda ise “J. J. Rousseau” ve “Frans›z Yurttafl ve ‹nsan
ekim-kasım 2006
e¤itim
Haklar› Bildirisi”ndeki hükümlerden etkilendi¤i; Hüseyin Cahit Yalç›n taraf›ndan dilimize çevrilen ”Leon
Mariller” ve “Stuart Mill”in eserlerinin de onun “özgürlük” düflünce ve anlay›fl›n› gelifltirdi¤i bilinmektedir.
“Özgürlük ve ba¤›ms›zl›k benim karakterimdir”
diyen Mustafa Kemal’de özgürlük kavram›, Frans›z ‹htilali’nden sonra kazand›¤› anlamla, düflünce ve siyasal
alandaki özgürlükler kadar “vicdan özgürlü¤ü”nü de
içerir. O, toplumda de¤iflik düflüncelerin ve de¤iflik
inançlar›n bulunmas›n›, özgürlü¤ün do¤al bir sonucu
olarak kabul etmekte, dahas›, tek tip düflünce ve inanc›n toplum için tehlikeli bir durum, bir ölüm belirtisi
oldu¤unu söylemektedir. Atatürk’ün bu konudaki fikirlerinin temelinde Nam›k Kemal ve Tevfik Fikret gibi
Türk flairlerinin de etkisi bulunmaktad›r.
Mustafa Kemal Atatürk’ün toplumsal olaylar› de¤erlendiriflinde ve dünya görüflünde, “tarih”in önemli,
yönlendirici bir etkisi oldu¤unu biliyoruz. Yukar›da
kütüphanesinden bahsederken de belirtildi¤i gibi, kitaplar›n›n konu yüzdesi içinde “tarih”le ilgili olanlar
birinci s›ray› almakta idi. Tarihî olaylar› aralar›ndaki
“sebep-sonuç iliflkisi”ni kavrayarak de¤erlendiren Atatürk’teki tarih bilinci, olaylar› tarihsel geliflimi içerisinde görecek ve de¤erlendirebilecek bir tarih kültürüne
dönüflmüfltür. Bu kültür; kurdu¤u, Türk unsuruna ve
Türk milliyetçili¤ine dayanan millî, laik ve demokratik
karakterli Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tarihsel dayanaklar›n› ortaya ç›karmay›, Türklere yönelik önyarg›lar› ortadan kald›rmay› amaçlayan “Tarih Tezi”ne ve
tarih çal›flmalar›na yol açm›flt›r.
Bu anlamda Atatürk’ün etkilendi¤i veya eserlerini üzerlerinde önemle durarak okudu¤u yabanc›
isimler ve Atatürk’e örneklik teflkil eden tarih görüflleri
ise flunlard›r:
Mustafa Celâlettin (Leon Cahun): Türk tarihinin eskili¤i,
Deguignes: Türk tarihini ve uygarl›¤›n› bir bütün olarak ele alma,
Leone Caetani: ‹slam tarihini de¤iflik bir aç›dan
yorumlama ve Hilafet meselesi,
H. G. Wells: Dünya tarihini bir bütün olarak de¤erlendirme, uluslararas› iflbirli¤i, bölgesel antlaflmalar
ve bir Dünya Federasyonu konular›,
143
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
E. Pittard, Gobineau, A. Cort Haddon ve George Montandon: Türklerin ›rki özellikleri ve yetenekleri ile uygarl›klar› sorunu,
Edouard Driault, Albert Sorel, M. S›lberschmidt, P. Sadyk, K. Marx, T. S›nclair ve L. Halphen:
Bat›’dan kaynaklanan “Do¤u Surunu” (fiark Meselesi),
Max Beer: Sosyal mücadelelerin tarihi.15
________________
1
Bu kavram ve Atatürk’ün dönüfltürücü liderli¤i hakk›nda bak›n›z: A. Güler, “Dönüfltürücü (Transformational) Liderlik Kavram› ve Dönüfltürücü Lider Olarak Atatürk”, Atatürk Haftas› Arma¤an›, Genelkurmay Bas›mevi, Ankara,
2000, s. 15-22.
2
A. Güler, “Mustafa Kemal’i Atatürk Yapan Süreçte Aile Çevresi ‹le ‹lk ve Orta Ö¤renim Yaflant›s›n›n Rolü”, 12-13
Ekim 1998 tarihlerinde Manast›r/Makedonya’da düzenlenen
“Atatürk ve Manast›r” konulu sempozyuma sunulan bildiri
metni. Atatürk Haftas› Arma¤an› Genkur. ATASE Bflk.l›¤› (10 Kas›m 1998), s. 53.
3
Bu konuda bak›n›z: A. Güler, Sar› Pafla ‹nsan Atatürk, Türk Metal Sendikas› Türk-Ar Yay›nlar›, Ankara, 2006,
s. 210 vd.
4
fi. Turan, Kemal Atatürk Kendine Özgü Bir Yaflam ve Kiflilik, Bilgi Yay›nevi, Ankara, 2004, s. 694.
5
S. Borak, Atatürk ve Edebiyat, K›rm›z› Beyaz Yay›nlar›, ‹stanbul, 2004, s. 87-90. Bu olayla ilgili an›lar› Ali Fuat Cebesoy ünlü an›lar›nda ayr›nt›l› bir flekilde anlatmaktad›r.
6
Bu mektuplar için bak›n›z: U. Kocatürk, Do¤umundan Ölümüne Kadar Kaynakçal› Atatürk Günlü¤ü, ‹fl
Bankas› Kültür Yay›nlar›, Ankara, s. 13-14. S. Borak, Atatürk’ün Özel Mektuplar›, K›rm›z› Beyaz Yay›nlar›, ‹stanbul, 2004, s. 28-31 ve 44 vd.
7
Çok fazla bilinmeyen bu anekdot için bak›n›z: C.
Kutay, Trablus-Garp’de Bir Avuç Kahraman, Tarih Yay›nlar› Müessesesi, ‹stanbul, 1963, s. 59-60.
8
Minber Gazetesi hakk›nda bak›n›z: F. Teveto¤lu,
“Atatürk’le Okyar’›n Ç›kard›klar› Gazete: Minber”, Atatürk
Araflt›rma Merkezi D., C: V., Say›: 13 (Kas›m 1988), s. 183-
144
193. S. Borak, Atatürk’ün ‹stanbul’daki Çal›flmalar›
(1899-16 May›s 1919), K›rm›z› Beyaz Yay›nlar›, ‹stanbul,
2004, s. 179-184.
9
fi. Turan, a. g. e., s. 699-700.
10
S. Borak, Atatürk ve Edebiyat, s. 105-118. Burada
makalelerin metinleri de yer almaktad›r.
11
Bu listede eserlerin ilk yay›m tarihlerindeki künye
bilgileri verilecektir. Say›n Turan’›n eserinde eserlerin sonraki bask›lar› ve içerikleri hakk›nda derli toplu bilgiler vard›r.
Bak›n›z: fi. Turan, Mustafa Kemal Atatürk Kendine Özgü
Bir Yaflam ve Kiflilik, EK: XI: Atatürk’ün Yap›tlar›, s. 695699,
12
fi. Turan, Atatürk’ün Düflünce Yap›s›n› Etkileyen Olaylar, Düflünürler, Kitaplar, 3. Bask›, Ankara, 1999,
s. 3.
13
fi. S. Aydemir, Tek Adam C: I., ‹stanbul 1981., s. 72.
A. Güler, Atatürk’te Cumhuriyet ve ‹nk›lap Fikrinin Geliflmesi, K.H.O. Bas›mevi, Ankara, 1997, s. 2. Atatürk’te
Ömer Naci sevgisini ve etkisini gösteren bir baflka olay da;
onun, Ziya Gökalp taraf›ndan 24 A¤ustos 1916’da yaz›lan
“Ömer Naci” isimli fliiri “Hat›ra Defteri”ne yazm›fl olmas›d›r.
Bak›n›z: C. Sönmez, Atatürk ve Okuma Sevgisi, Ankara,
1993, s. 25-26.
14
S. Turhan, Atatürk’te Konular Ansiklopedisi,
Yap› Kredi Yay›nlar›, ‹stanbul, 1993, s. 529.
15
Atatürk’ün etkilendi¤i yerli ve yabanc› flairler, yazarlar ve düflünürler ile bunlar›n görüflleri hakk›nda Say›n Prof.
Dr. fierafettin Turan taraf›ndan ayr›nt›l› bir çal›flma yap›lm›flt›r: Atatürk’ün Düflünce Yap›s›n› Etkileyen Olaylar, Düflünürler, Kitaplar, 3. Bask›, Türk Tarih Kurumu Bas›mevi,
1-74 s. Say›n Turan’›n bu çal›flmas›; kitap olarak yay›nland›¤›
1982 y›l›ndan itibaren yaklafl›k 23 y›l gibi uzun bir süre geçmifl olmas›na ra¤men henüz afl›lamayan bir eser durumundad›r. Araflt›rman›n bu bölümünde verdi¤imiz bilgiler de büyük
ölçüde bu eserden al›nm›flt›r. Bu konuda ayr›ca bak›n›z: S.
Borak, Atatürk ve Edebiyat, K›rm›z› Beyaz Yay›nlar›, ‹stanbul, 2004, s. 75-84, 149 vd. G. Kazda¤l›, Atatürk ve Bilim, 2.
Bask›, TÜB‹TAK Yay›nlar›, Ankara, 2003, s. 87-92. ‹. Çeliko¤lu, B. Öncü, S. Saraç, Atatürk’ün Düflünce Yap›s›n› Etkileyen Yazar ve Düflünürler, Yay›nlanmam›fl Bilgi Notu,
Ankara, 2005, 1-13 s.
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
ATATÜRK DÖNEM‹ EKONOM‹
POL‹T‹KASI
CEM‹L ÖZTÜRK*
G‹R‹fi
Türk ‹nk›lab›, kökleri yüz y›ldan fazla geriye gitmekle beraber fiilen Millî Mücadele ile bafllay›p, büyük
ölçüde Atatürk’ün vefat›yla sona erer. Hemen her alanda oldu¤u gibi ekonomide de Türkiye Cumhuriyeti,
Osmanl› miras› üzerinde, köklü bir de¤iflim ve yap›lanmaya giderek, ça¤›n›n en etkin/verimli ekonomik modellerinden birini oluflturmay› baflarm›flt›r. Millî Mücadele Dönemi ve Cumhuriyet’in ilk y›llar›nda izlenen
politikalar› biçimlendiren faktörlerin belki de en
önemlisi, hiç kuflkusuz, Osmanl›’n›n enkaz›ndan geriye kalan yar› sömürge ekonomisidir. Bu nedenle bu
bölümde, ilk önce Kemalist kadronun yar› sömürgelikten kurtulup tam ba¤›ms›z yeni bir Türkiye kurma mücadelesi irdelenecek, daha sonra ülke kalk›nmas› için
izlenen ekonomi politikalar› ele al›nacakt›r.
YARI SÖMÜRGEL‹KTEN TAM BA⁄IMSIZLI⁄A
Osmanl› Miras›
Osmanl› Devleti’nin bir yar› sömürge hâline geldi¤ini gösteren olgular, (1) giderek a¤›rlaflan ve kapsam› geniflleyen kapitülasyonlar, (2) çevrilemez hale gelen d›fl borçlar ve Düyun-› Umumiye ‹daresi [DU‹] ile
(3) ayr›cal›kl› yabanc› sermaye yat›r›mlar›d›r. Türkiye,
önce bu üç olgu dolay›s›yla iktisadi, sonra da büyük
ölçüde askerî ve siyasi alanlarda emperyalizmin denetimine girmifltir.1
Osmanl› Devleti, özellikle XIX. yüzy›l boyunca,
bir yandan siyasi ve askerî gücünü kaybederken, öte
yandan da siyasi ve askerî destek ald›¤› Bat›l› devletlere, sonraki y›llarda Japonya gibi dünyan›n baflka co¤rafyalar›nda bulunan ülkelere verdi¤i kapitülasyonlarla adli, mali ve iktisadi ba¤›ms›zl›¤›n› yitirmifltir. Bu
ba¤lamda 1838 Balta Liman› Anlaflmas›’ndan itibaren
yerli sanayiyi koruyacak gümrük düzenlemeleri yapma
olana¤›n› kaybetmifltir. Öyle ki, Tanzimat’tan itibaren
Osmanl› pazarlar›ndaki yabanc› ticari ürünler, yerli
olanlardan daha az vergiye tabiydi. Bu nedenle, yerli
mallar›n kaliteli ve ucuz ithal mallarla rekabet etme
flans› kalmam›flt›. Nitekim bu koflullar yüzünden iç pazar›n taleplerini karfl›layacak durumdaki Osmanl› tekstil sanayi, Tanzimat’›n son y›llar›na gelindi¤inde neredeyse çökmüfltü.2 Osmanl› Devleti için her geçen gün
a¤›rlaflan milletleraras› siyasi koflullarda, yerli sanayi
için y›k›c› bir hâl alan kapitülasyonlardan kurtulma,
âdeta olanaks›z bir hâle gelmiflti.
* Prof. Dr.; Marmara Üni., Atatürk E¤itim Fakültesi
ekim-kasım 2006
145
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
K›r›m Harbi (1853–1856) s›ras›nda bafllayan d›fl
borçlanma, Tanzimat Devrinin sonuna do¤ru Osmanl›
maliyesinin alt›ndan kalkamayaca¤› bir boyuta ulaflm›flt›. Osmanl› hükûmeti, 1875’te ald›¤› iç ve d›fl borçlar›
ödeyemeyece¤ini duyurmak, yani moratoryum ilan etmek zorunda kalm›flt›. Bu olay›n sonunda Osmanl› vergi gelirlerinin önemli bir k›sm›, önce Galata bankerleri,
ard›ndan da yabanc› alacakl›lar› temsil eden DU‹ taraf›ndan yönetilmeye bafllanm›flt›. En önemli Osmanl›
vergi gelirlerinin yaklafl›k % 30’unu yöneten bu idare,
her geçen gün özerk statüsünü güçlendirerek, âdeta
“devlet içinde devlet” gibi hareket eder3 olmufltu. Osmanl› Devleti’nin son y›llar›nda, personel say›s› bak›m›ndan Maliye Nezareti’ninkinden daha genifl bir kadroya sahip olan DU‹, Bâb-› Âli’ye karfl› kay›ts›z tutumunu, Trablusgarp Savafl› s›ras›nda Osmanl› Devleti’yle sa-
146
vaflan ‹talya’ya kredi verecek kadar ileri götürmüfltü. Bu
kurum, I. Dünya Savafl› y›llar›nda Almanya ve Avusturya, Mütareke y›llar›nda (1918–1922) ise ‹tilâf Devletleri
ile iflbirli¤ine giderek, do¤rudan emperyalizme hizmet
eden bir vas›ta hâline gelmiflti.4
Tanzimat’tan sonra ülkeye girmeye bafllayan yabanc› sermaye, anavatanlar›n›n sahip oldu¤u genifl kapitülasyonlardan da faydalanarak, tam bir sömürü arac›na dönüflmüfltür. Gerçi yabanc› sermaye, ülkeye demiryolu ulafl›m›, deniz tafl›mac›l›¤›, tramvay iflletmecili¤i, elektrikli ayd›nlatma, havagaz›, telgraf gibi modern
ulafl›m ve haberleflme tekniklerini getirmiflti.5 Fakat,
bunlar üretimi art›r›p ülkenin kalk›nmas›na katk›da bulunmaktan ziyade Bat›’n›n ekonomik ç›karlar›na hizmet etmiflti.6 Örne¤in ulafl›m sektöründeki yat›r›mlar
Osmanl› ekonomisinin bütünleflmesine katk›da bulun-
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
maktan çok, ülkenin zenginliklerini Bat›’ya aktaran birer vantuz [emici ] ifllevi görmüfltü. Öte yandan Osmanl› Devleti, yabanc› sermayeye infla ettikleri demiryollar› için ‘kilometre garantisi’ denen kâr güvenceleri
vermiflti. Dolay›s›yla, bunlar›n birer ekonomik iflletme
olmas› gerekmiyordu. Çünkü iyi iflletilmedi¤i veya gerekli iflletme yat›r›mlar› yap›lmad›¤› için zarar etseler
bile, öngördükleri kârlar Bâb-› Âli taraf›ndan ödeniyordu. Böylece, sözü edilen yat›r›mlar, ülkenin kalk›nmas›na katk›da bulunmak flöyle dursun, zaman içinde
devlet hazinesi üzerinde a¤›r bir yük hâline gelmiflti.
Osmanl› Devleti’nin son k›rk y›l›nda yar› sömürge niteli¤ini pekifltiren olgulardan biri de k›saca Reji
‹daresi diye adland›r›lan Osmanl› ‹mparatorlu¤u Müflterek Menfaatli Reji fiirketi’nin varl›¤›yd›. Yabanc› yat›r›mc›lardan oluflan bir konsorsiyum un kurdu¤u bu flirket, Osmanl› topraklar›ndaki tütün ekim, iflleme ve ticaretini tekeline alm›flt›. Bu ba¤lamda, Osmanl› köylülerinin hangi topraklara tütün ekebilece¤ine karar verme
hakk›, kendisine verilmiflti. Dahas› devlet, egemenlik
sembollerinden birini, -tütünle s›n›rl› da olsa- vergi toplama hakk›n› bu flirkete devretmiflti.7 Reji ‹daresi’nin
kolcu denen kendi kolluk kuvvetleri de bulunuyordu.
Kolcular, yasak tütün ekimi yapan köylüleri veya tütün
kaçakç›lar›n› güç kullanarak engelleyebiliyordu. Bu gibi olaylarda, kolcularla köylüler ve/veya kaçakç›lar aras›nda ç›kan çat›flmalarda binlerce Osmanl› vatandafl›
hayat›n› kaybetmiflti.8 Bu olaylar Anadolu’da birer a¤›t
niteli¤indeki ay›ngac› türküleri ne konu olmufltu.
Bu yar› sömürge ekonomik yap›s›, yukar›da da
belirtildi¤i gibi, ülkenin siyasi ve askerî yönden de emperyalizmin denetimine girmesine zemin haz›rlam›flt›r.
Bundan dolay› 1910’lu y›llarda Osmanl› hükûmetleri,
özellikle de ‹ttihat ve Terakki Partisi rejimi, ülkeye ekonomik ba¤›ms›zl›¤›n› yeniden kazand›racak bir “millî
iktisat” politikas› izlemeye bafllam›flt›r. Bu politikan›n
en önemli hedeflerinden biri, gayrimüslim Osmanl›
burjuvazisine karfl› bir Türk burjuvazisi oluflturmakt›. I.
Dünya Savafl› öncesi ve boyunca, bu yolda bir hayli
mesafe al›nm›flt›.9 Bir di¤er hedef ise, kapitülasyonlardan kurtularak mali ve iktisadi ba¤›ms›zl›¤› geri almakt›. Bu yolda da somut bir ad›m at›larak, I. Dünya Savafl› bafllar bafllamaz kapitülasyonlar kald›r›lm›flt› (9 Eylül
1914).10 Ne var ki, kapitülasyonlar›n kald›r›lmas›, yaln›z
savaflt›¤›m›z ‹tilâf Devletleri de¤il, ayn› saflarda savafl-
ekim-kasım 2006
e¤itim
t›¤›m›z, müttefikimiz Almanya taraf›ndan da protesto
edilmiflti. Zira müttefikimiz olmakla birlikte Almanya
da Bat› kapitalizminin bir temsilcisiydi ve Osmanl› ülkesinde büyük ekonomik ç›karlar› bulunuyordu. Kapitülasyonlar›n kalkmas›, onun bu ç›karlar›n›n tehlikeye
girmesi demekti.
Millî Mücadele’nin “Tam Ba¤›ms›zl›k” Misyonu
‹ttihat ve Terakki rejiminin ‘tam ba¤›ms›zl›k’ yolundaki çabalar›, I. Dünya Savafl›’n›n Osmanl› Devleti’nin yenilgisiyle sona ermesiyle sonuçsuz kalm›flt›r.
Bununla beraber, tam ba¤›ms›zl›k ülküsü, baflta Mustafa Kemal Pafla olmak üzere Millî Mücadele’nin lider
kadrosu taraf›ndan güçlü bir biçimde sahiplenilmifltir.
19 May›s 1919’da kurtulufl meflalesini yakmak üzere
Samsun’a ç›kt›¤›nda Mustafa Kemal’in tek hedefi, millî
egemenli¤e dayal› tam ba¤›ms›z yeni bir Türk Devleti
kurmak t›r. Ona göre tam ba¤›ms›zl›k, siyasi, askerî,
adli, sosyal, ekonomik vs. alanlarda hiçbir yabanc› gücün nüfuz ve denetimi alt›nda bulunmamak demektir.11
Bunu baflarmak, Mustafa Kemal’in önderli¤indeki Millî Mücadele’nin temel hedefi olmufltur. Nitekim gerek
Erzurum Kongresi, gerekse Sivas Kongresi kararlar›,
aç›k olarak bu hedefi vurgulam›flt›.
Mustafa Kemal’in fikir ve telkinleriyle Osmanl›
Meclis-i Mebusan› taraf›ndan kabul edilen, Millî Mücadele’nin hedeflerini aç›klayan bir manifesto [bildiri] niteli¤indeki Misak-› Millî’nin en önemli maddesi de tam
ba¤›ms›zl›kla ilgili olan›d›r. Bu maddede, ülkenin geliflebilmesi ve daha ça¤dafl bir yönetim flekline sahip
olabilmesi için, her devlet gibi, Türkiye’nin de tam bir
serbestli¤e ve ba¤›ms›zl›¤a sahip olmas›n›n flart oldu¤u
belirtilmifltir. Bundan dolay›, siyasi, adli ve ekonomik
geliflmeye engel olabilecek kay›tlara [kapitülasyonlar]
karfl› olundu¤u aç›klanm›flt›r. Ayr›ca, Türkiye’ye düflecek d›fl borçlar›n ödenmesinde de tam ba¤›ms›zl›k anlay›fl›ndan ödün verilmeyece¤i belirtilmifltir.12
Sevr Modeli: Bir Emperyalizm Projesi
Bununla beraber Sadrazam Damat Ferit Pafla
Hükûmeti, eski sadrazamlardan Tevfik Pafla’n›n ifadesiyle Türkiye’yi “‹tilâf Devletlerinin ortak egemenli¤i
alt›nda her türlü istiklâl hakk›ndan mahrum bir
müstemleke hâline getirmekte” olan Sevr Antlaflmas›’n›13 10 A¤ustos 1920’de imzalam›flt›r. Bu ‘sözde’ ant-
147
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
Bu direktifleri alan ‹smet Pafla [‹nönü]’n›n baflkanl›¤›ndaki Türk heyeti,
Sirkeci Gar›’ndan “Yaflas›n Misak-i
Millî” tezahüratlar›yla u¤urlanm›flt›.
laflma, Türkiye’ye Çatalca’n›n do¤usu ile Sivas’›n bat›s› aras›ndaki topraklar› b›rak›yor; Do¤u ve Güneydo¤u Anadolu’da ba¤›ms›z bir Ermenistan ile özerk bir
Kürdistan kurulmas›n› öngörüyordu. Dahas›, geriye
kalan topraklarda Türkiye’ye tam ba¤›ms›z bir egemenlik kurma hakk› da tan›m›yordu. Bu ba¤lamda ülke maliyesi, kurulan bir Milletleraras› Mali Komisyon
arac›l›¤›yla do¤rudan yabanc›lar›n yönetim ve denetimine b›rak›l›yordu.14 Bu Antlaflmaya ek olarak ‹tilâf
Devletlerinin aralar›nda imzalad›klar› bir Üçlü Antlaflma ile de Anadolu’nun büyük bir bölümü iflgal devletlerinin ekonomik nüfuz alan› haline getiriliyordu. ‹ngiliz tarihçi Arnold Toynbee’nin ifadesiyle bu plan,
“Bat› emperyalizminin en flafl›rt›c› örneklerinden biri”15 idi.
Bu arada, savafl sürerken diplomatik platformda tam ba¤›ms›zl›¤›n tan›nmas› yönünde baz› geliflmeler kaydedilmifltir. Bat› emperyalizmine karfl› Kemalist hareketi desteklemeyi kendi politikalar›na uygun bulan Rus Sovyet Hükûmeti, Misak-› Millî’yi tan›d›¤›n›, Osmanl› Dönemine ait kapitülasyon antlaflmalar›n› reddetti¤ini aç›klam›flt›r.16 Ayr›ca, TBMM Hükûmeti
Fransa ile imzalad›¤› Ankara ‹tilâfnamesi ile bir ‹tilâf
devletine meflruiyetini tescil ettiriyor; millî egemenli¤inden ödün vermeden Suriye s›n›r›n›, –Hatay hariçMisak-› Millî’de öngörüldü¤ü gibi çizmeyi baflar›yordu.17
Lozan Antlaflmas›: Tam Ba¤›ms›z Türkiye’nin Tescillenmesi
Kurtulufl Savafl›’n›n Türk ordusunun galibiyetiyle sona ermesinin ard›ndan ‹tilâf Devletleri, kendi ifadeleriyle “Do¤u Sorunu”nu diplomatik bir çözüme kavuflturmak üzere, Türkiye’yi Lozan Bar›fl Konferans›’na
davet etti. Konferansa kat›lmak üzere Lozan’a hareket
eden Türk heyetine, mali ve iktisadi ba¤›ms›zl›kla ilgili flu direktifler verilmiflti: (1) Konferans›n kesilmesine
yol açsa bile kapitülasyonlar›n kald›r›lmas› talebinden
vazgeçilmeyecektir. (2) Osmanl› borçlar›, bu devletten
kopan ülkeler aras›nda eflit olarak paylaflt›r›lacakt›r. (3)
Osmanl› borçlar›ndan Türkiye’ye düflen hissenin Yunanistan’dan istenecek savafl tazminat›na karfl›l›k silinmesi sa¤lanacakt›r. (4) Bu mümkün olmazsa, borcun
20 y›l içinde ödenmesi ve Düyun-› Umumiye ‹daresinin kald›r›lmas› temin edilmelidir.18 (5) Türkiye’deki
yabanc› kurulufllar Türk yasalar›na tâbi tutulmal›d›r. Bu
direktifleri alan ‹smet Pafla [‹nönü]’n›n baflkanl›¤›ndaki
Türk heyeti, Sirkeci Gar›’ndan “Yaflas›n Misak-i Millî”
tezahüratlar›yla u¤urlanm›flt›. Özetle, Lozan’a giden
Türk heyetine Millî Mücadele’nin tam ba¤›ms›zl›k hedefini milletleraras› diplomatik zeminde kabul ettirme
görevi verilmiflti.
Türk ordusunun Yunan kuvvetlerine karfl› kazand›¤› askerî zaferler, ‹tilâf Devletlerine Sevr Antlaflmas›’n› Türk milletine dayatamayacaklar›n› göstermifltir. Öyle ki, her askerî zaferden sonra bu devletler
TBMM Hükümeti’ne bu antlaflman›n daha yumuflat›l-
Mustafa Kemal Atatürk’ün ifadesiyle “Lozan Bar›fl Konferans›, son iki yüzy›l›n birikmifl tüm sorunlar›n› halletmek” için toplanm›flt›. Dolay›s›yla, konferanstaki müzakereler tahmin edildi¤i gibi son derece
yo¤un ve çetin geçmiflti. Bununla beraber, Kas›m
Elbette, Türk milletini temsil eden TBMM Hükûmeti, Sevr’in Türkiye için öngördü¤ü ya¤maya ve sömürge düzenine raz› olmam›flt›r. Gazi Mustafa Kemal
Pafla’n›n önderli¤indeki Türk milleti, Misak-› Millî’de
aç›k ifadesini bulan tam ba¤›ms›zl›k hedefine ulaflmak
için tam bir ölüm kal›m savafl› vermeye raz›yd›. Eylül
1922’de Yunan ordusunun Anadolu’dan ç›kar›lmas›yla,
ülke askerî iflgalden kurtulmufltu. fiimdi s›ra, yüz y›ld›r
Türkiye’yi gerili¤e mahkûm eden yar› sömürge düzeninden kurtulmaya gelmiflti. Bu düzen, milletleraras›
antlaflmalarla kurulmufltu. Ortadan kald›r›lmas› da yine
diplomatik bir zeminde mümkün olabilirdi. Bu zemin
de Kas›m 1922’de bafllayacak Lozan Bar›fl Konferans›
olacakt›.
148
m›fl bir sürümünü teklif etmifllerdir. Örne¤in, I. ‹nönü
Zaferi’nden sonra, 27 fiubat – 12 Mart 1921 tarihlerinde toplanan Londra Konferans›’nda teklif edilen bar›fl
plan›nda, Sevr’e göre daha genifl mali ve iktisadi haklar önerilmifltir. Fakat Ankara, tam ba¤›ms›zl›¤›n d›fl›nda hiçbir seçene¤i kabul etmemifltir.
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
1922’de aç›lan Lozan Bar›fl Konferans›’nda, fiubat
1923’e gelinene de¤in sorunlar›n çok büyük bir k›sm›
çözümlenmiflti. Fakat müzakereler, Fransa ve ‹talya’n›n
kapitülasyonlar›n devam›nda ›srar etmesi, buna karfl›l›k Türkiye’nin tam ba¤›ms›zl›ktan ödün vermemesi
yüzünden19 4 fiubat’ta kesintiye u¤ram›flt›. Bu arada,
Osmanl› borçlar› ve savafl tazminat› gibi mali sorunlarda da kayda de¤er anlaflmazl›klar bulunuyordu.20 ‹smet
Pafla, görüflmelerin kesintiye u¤ramas› üzerine gazetecilerle yapt›¤› bir mülakatta, “Bütün fedakârl›klar›
yapt›m, her fleyi kabul ettim, fakat memleketin iktisadî esaretini reddettim.” diyecekti.21
Lozan Bar›fl Konferans›’n›n kesintiye u¤ramas›,
Türkiye’de ve dünyada genifl yank›lar uyand›rm›flt›.
Bat›’n›n ülkeyi yar› sömürgelefltiren emperyalist uygulamalar›n devam›nda ›srar etmesi dolay›s›yla Türkiye’de ciddi bir öfke seli meydana gelmiflti. Mustafa Kemal Pafla, 17 fiubat 1923 günü ‹zmir’de toplanan Türkiye ‹ktisat Kongresi’ni açarken yapt›¤› konuflmada, son
yüzy›lda Osmanl› ülkesinin verilen mali, iktisadi ve adli kapitülasyonlar yüzünden “ecnebilerin müstemlekesi” hâline geldi¤ini, art›k Türkiye’nin “esir ülkesi” yap›lmas›na izin verilmeyece¤ini söylemiflti. Pafla, böylece
bir bak›ma Bat›’ya, bar›fl görüflmelerinde tam ba¤›ms›zl›¤› zedeleyecek herhangi bir koflulun kabul edilmeyece¤i mesaj›n› veriyordu. Bu arada Mustafa Kemal, Türkiye’nin Sovyet tipi bir rejime yönelmeyece¤ini vurgulamak için, millî ç›karlara ayk›r› olmamak kayd›yla her
türlü yabanc› sermaye yat›r›m›n› destekleyeceklerini
de aç›klam›flt›.22
Bir buçuk ayl›k bir aradan sonra 23 Nisan
1923’te tekrar bafllayan Lozan Bar›fl Konferans›’n›n
ikinci devresinde Türkiye, Misak-› Millî’de ortaya konan tam ba¤›ms›zl›k hedefini gerçeklefltirmeyi baflard›.
Gerçekten de uzun ve yorucu görüflmelerden sonra ‹tilâf Devletleri, Türkiye’nin bu yöndeki taleplerine raz›
olmak mecburiyetinde kald›. 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Bar›fl Antlaflmas›’na göre, yabanc›lar Türkiye’deki tüm adli, mali ve iktisadi kapitülasyon haklar›ndan vazgeçiyordu. Bundan böyle Türkiye’de yabanc›lar kendi hukuklar›na göre konsolosluklar›n›n mahkemelerinde de¤il, Türk mahkemelerinde yarg›lanacakt›. Türkiye, gümrük tarifelerini tek tarafl› olarak belirleyebilecek; fakat ülkeye yat›r›m yapm›fl yabanc› sermayenin zarar görmemesi için bu hakk›n› 5 y›l sonra
ekim-kasım 2006
e¤itim
kullanabilecekti. Osmanl› borçlar› Osmanl› Devleti’nin
topraklar› üzerinde kurulan devletler aras›nda paylaflt›r›l›yor; Düyun-› Umumiye ‹daresi’nin yetkileri, Türkiye’nin pay›na düflen borçlarla ilgili alacaklar›n tahsiliyle s›n›rland›r›l›yordu. Dolay›s›yla, borçlar bitti¤inde bu
kurumun varl›¤› da sona erecekti. K›saca, Atatürk’ün
Nutuk’ta “emsali görülmemifl bir siyasî zafer”23 olarak
nitelendirdi¤i Lozan Antlaflmas›, Türkiye’ye yaln›z Misak-› Millî s›n›rlar› içerisinde siyasi ba¤›ms›zl›¤›n› getirmemiflti; fakat ayn› zamanda onu yar› sömürgelikten
de kurtarm›flt›.
L‹BERAL SANAY‹LEfiME VE KALKINMA POL‹T‹KASI YILLARI (1923–1929)
Boratav’a göre, 1923–1929 y›llar› aras› Cumhuriyet Dönemi, Türkiye iktisat tarihi aç›s›ndan “aç›k ekonomi koflullar›nda yeniden infla” dönemidir. Bu dönem Lozan Antlaflmas› ile bafllamakta ve 1929 dünya
ekonomik krizi ile sona ermektedir. Bu y›llarda izlenen
ekonomi politikas›n›n genel yap›s›, Cumhuriyet’in ilan›yla yaflanan siyasi kopufla ra¤men, 1908–1918 y›llar›nda izlenen “millî iktisat” siyasetiyle flafl›lacak ölçüde
bir devaml›l›k/paralellik göstermektedir. Nitekim
Cumhuriyet rejimi de, 1920’li y›llarda, kendinden önceki dönem gibi, devlet eliyle yerli ve millî burjuvazi
yetifltirmeyi, modernleflmenin temel mekanizmas› olarak görmüfltür.24 Devletin ekonomiye olan müdahalelerinden do¤an çekincelere ra¤men, bu politika genel
özellikleri bak›m›ndan “liberal” olarak nitelenmifltir.25
Hiç kuflkusuz, bu y›llarda izlenen iktisadi politikan›n
flekillenmesinde devral›nan ekonomik miras önemli
bir rol oynam›flt›r.
Devral›nan Ekonomik Miras
Cumhuriyet, bir ülkenin iktisadi geliflmesini etkileyen temel faktörler aç›s›ndan çok kötü bir miras
devralm›flt›r. fiöyle ki, on y›l› aflk›n savafllarda nüfusun
üretken kesiminin önemli bir bölümü kaybedilmiflti.
Sanayi ve ticaret büyük ölçüde gayrimüslimlerin elindeydi. Zaten sanayi de yok denecek kadar zay›ft›. Öyle ki, 1913 sanayi say›m›na göre, 1923 s›n›rlar› içinde
100’den fazla iflçi istihdam eden kurulufl say›s› yaln›zca
56 idi. Tar›m ise âdeta “tarih öncesinden kalma” teknikler, araç gereçler kullan›larak yap›lmaktayd›. Madencilik birkaç yabanc› sermaye yat›r›m›yla s›n›rl› kalm›flt›. 4.100 km demiryolu devral›nm›flt›; bunlar gerek
savafllar, gerekse uzun süre bak›m ve onar›m görme-
149
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
dikleri için, harap durumdayd›. Üç taraf› denizlerle
çevrili olmas›na ra¤men denizcilik de yeterince geliflmemiflti. Kara ulafl›m›n›n durumu ise daha da ‘vahim’di. Öyle ki yollar›n kötülü¤ü yüzünden otomobille yap›lacak bir ‹stanbul – Ankara yolculu¤u 80 saat sürüyordu. Kamusal e¤itim ve sa¤l›k hizmetlerinde okul
ve hastane gibi tesisler say›l›yd›. Enerji kullan›m› ve
enerji kaynaklar›n›n niteli¤i yönünden de tablo iç karart›c›yd›. Yabanc› sermaye yat›r›mlar› ise, bu az geliflmifl ülkenin dünya piyasas›yla ticarî iliflkilerini kolaylaflt›racak alanlara yap›ld›¤› için, mevcut sosyoekonomik tabloyu de¤ifltirmeye önemli bir katk›da bulunmam›flt›.26
Türkiye ‹ktisat Kongresi
1923–1929 y›llar›nda izlenen ekonomik politikalar›n temel ilkeleri, Cumhuriyet’in ilan›ndan bir süre
önce, 17 fiubat – 4 Mart 1923 tarihlerinde ‹zmir’de toplanan Türkiye ‹ktisat Kongresi’nde belirlenmifltir.27 Yukar›da belirtildi¤i gibi Mustafa Kemal Pafla, kongreyi
açarken yapt›¤› konuflmada, bir yandan Bat›ya tam ba¤›ms›zl›k ilkesinden ödün verilmeyece¤i mesaj›n› verirken, di¤er yandan da Türkiye’nin bundan sonra izleyece¤i politikaya iliflkin ipuçlar› veriyordu. Mustafa
Kemal, içinde yaflan›lan yüzy›l›n bir ekonomi ça¤› oldu¤unu, bu alanda güçlü olmayan bir ülkenin siyasi ve
askerî alanda da güçsüz kalaca¤›n› vurgulam›flt›. Ona
göre, Osmanl› Devleti’nin en önemli çöküfl sebebi, kapitülasyonlar›n meydana getirdi¤i haks›z rekabet ortam›nda yabanc›lar›n bir sömürgesi hâline gelmesiydi.
Zira kapitülasyonlar rejiminde güçlü millî bir ekonomiye sahip olmak mümkün de¤ildi. Bu arada Mustafa Kemal, yeni Türk Devleti’nin, ülkenin yasalar›na uymay›
kabul etmek kayd›yla her türlü yabanc› sermaye yat›r›m›n› destekleyece¤ini de aç›klam›flt›.
Küçük esnaf, sanayici, çiftçi, iflçi vb. gruplar›n›
temsil eden delegelerin kat›ld›¤› Türkiye ‹ktisat Kongresi, ekonomide hükümete yol gösterici nitelikte kararlar› içeren bir “misak-› iktisadî” [iktisadi and] kabul etmiflti. Bu belgede yer verilen kararlardan baz›lar› flunlard›r: (i) Bütün çabalar, ülkenin ekonomik kalk›nmas›na yönelecektir. (ii) Yerli üretimin gelifltirilmesine çal›fl›lacakt›r. (iii) Ekonomik geliflmeye katk›s› bulunmak
kayd›yla yabanc› sermayeye karfl› olunmayacakt›r. (iv)
Reji idaresi kald›r›lacakt›r. (v) Aflar kald›r›lacak, yerine
uygun bir vergi konacakt›r. (vi) Demiryollar›, limanlar
150
ve di¤er ulafl›m altyap›s› gelifltirilecektir. (vii) ‹hracat
teflvik edilecek, lüks ithalattan kaç›n›lacakt›r. (viii) Yeni bir gümrük tarifesi haz›rlanacakt›r. (ix) Sanayicilere
kredi vermek üzere bir sanayi bankas›n›n kurulmas›
sa¤lanacakt›r. (x) Harp sanayi tesisleri gelifltirilecektir.28
Bütün bunlardan daha önemlisi “misak-› iktisadî”, toplumun farkl› kesimlerinin ekonomik ba¤›ms›zl›k hedefinde Mustafa Kemal ve ekibini destekledi¤inin ilan›
demekti. Bundan dolay› bu and, Lozan’da siyasi ba¤›ms›zl›¤›n yeniden kuruldu¤u ve ekonomik ba¤›ms›zl›¤›n tart›fl›ld›¤› bir s›rada, güncel bir boyut ve diplomatik bir önem kazan›yordu. Kongre kararlar›n›n bir diplomatik boyutu da Bat› ülkelerine güven vermeyi sa¤layacak biçimde liberalizme dayanm›fl olmas›yd›.29
Gerçekten de bu kararlar, 1929’a kadar izlenen liberal
ekonomi politikalar›n›n nüvesini oluflturacakt›.30
Aflar Vergisinin Kald›r›lmas›
Cumhuriyet’in ilan›n› izleyen y›llarda tar›m alan›ndaki ilk ve en köklü icraat, yar› feodal bir Ortaça¤
vergisi olan aflar›n kald›r›lmas›d›r. “Aflar” veya “öflür”
Osmanl› Devleti’nin en önemli vergisiydi ve geleneksel olarak tar›msal ürünün % 10’una eflit miktarda al›nmaktayd›. Zamanla bu oran % 12.5’e ç›km›flt›; Cumhuriyet’in ilk y›llar›nda da bu oranda al›nmaktayd›. Köylü
her y›l bu vergiyi aynî olarak [ürün vererek] öderdi.
Devlet, aflar› genellikle eflraftan, a¤alardan olan mültezim denen arac›lar vas›tas›yla toplard›. Cumhuriyet kuruldu¤u s›rada, zaten savafllarda maddi ve manevi varl›¤›n› kaybedip yoksul düflmüfl köylü, bir taraftan vergi
yükü, öte taraftan mültezim bask›s› alt›nda inliyordu.
Üstelik toplanan vergi gelirinin önemli bir k›sm›, iflletme gideri ve kâr olarak mültezimlerin cebine giriyordu. Dolay›s›yla, aflar devlet ile köylüden çok mültezimlerin kazand›¤› bir vergiydi. Bu arada, üretim giderleri
hesaba kat›lmadan tahsil edildi¤inden, aflar, topra¤a ve
modern tar›ma yat›r›m yap›lmas›n› engelleyen bir faktör hâline gelmiflti. Ne var ki, Tanzimat’tan beri gündemde olmas›na ra¤men hiçbir yönetim, aflar› kald›rmaya cesaret edememiflti. Çünkü geleneksel olarak
Türkiye maliyesinde bu vergi, nüfusun % 80’inden fazlas› köylü oldu¤u için, en önemli gelir kayna¤›yd›. Örne¤in 1924 y›l›nda devlet gelirlerinin % 20’ye yak›n› bu
vergiden sa¤lanm›flt›.31
Cumhuriyet için aflar› kald›rmak daha da zordu.
Çünkü savafllar yüzünden ülke harabeye dönmüfl, halk
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
Bu y›llarda borçlanmadan, hele d›fl borçlanmadan fliddetle kaç›n›lm›flt›r.
Demiryolu inflas› için bile 10 milyon dolarl›k kibrit istikraz› [borçlanmas›]
haricinde d›fl borçlanmaya gidilmemifltir.
yoksul düflmüfltü. Ülkenin imar› ve halk›n yaflam koflullar›n›n iyilefltirilmesi için paraya gereksinim vard›.
Ne var ki, hangi sebeple olursa olsun, köylüler bu kronik dertle bafl bafla b›rak›lamazd›. Bu nedenledir ki Kemalist kadro, Türkiye ‹ktisat Kongresi’nde al›nan karara uyarak bu vergiyi kald›rd› (17 fiubat 1925). Bu reform nedeniyle devlet gelirlerinde meydana gelebilecek azalma, arazi vergisi ile tüketim vergisinde yap›lan
düzenlemelerle giderilmeye çal›fl›ld›.
Maliye Politikas›
1920’li y›llarda Cumhuriyet’in malî politikalar›nda göze çarpan özellikler aras›nda ‘denk bütçe’ ve
‘düzgün ödeme’ ilkelerine uyulmaya çal›fl›lm›fl olmas›,
önemli yer tutmaktad›r. Atatürk, 1 Mart 1922’de
TBMM’yi açarken yapt›¤› konuflmada “Malî istiklâlin
ilk flart›, bütçenin ekonomik yap›ya uygun ve denk olmas›d›r.” diyerek, bu yönde izlenecek politikan›n
ipuçlar›n› vermifltir. Aflar›n kald›r›lmas›na ra¤men 1925
y›l›nda devletin gelirleri, giderlerini aflm›flt›r. Bütçe
denkli¤inin sa¤lanmas› için gerekti¤inde yeni vergi
koymaktan kaç›n›lmam›flt›r. I. Dünya Savafl› s›ras›ndaki enflasyonun b›rakt›¤› ac› an›lar dolay›s›yla, bütçe gelir ve giderlerinin denk olmas›na büyük önem verilmifltir.
Bu arada öteden beri var olan vergilerde de reformlar yap›lm›flt›r. Bu ba¤lamda karine usûlüyle toplanan Temettü Vergisi’nde baz› mükellefler için ‘beyanname’ verme mecburiyeti getirilmifl, verginin ad› da
Kazanç Vergisi olarak de¤ifltirilmifltir.
Bu y›llarda borçlanmadan, hele d›fl borçlanmadan fliddetle kaç›n›lm›flt›r. Demiryolu inflas› için bile 10
milyon dolarl›k kibrit istikraz› [borçlanmas›] haricinde
d›fl borçlanmaya gidilmemifltir.32
Sanayileflme ve Finans Sektörü
“Millî iktisat” politikalar›n›n uyguland›¤› 1910’lu
y›llardaki k›p›rdanmaya ra¤men, Cumhuriyet kuruldu¤unda Türkiye’de kayda de¤er bir sanayi bulunmuyor-
ekim-kasım 2006
du. Türkiye ‹ktisat Kongresi’nde al›nan kararlara paralel olarak devlet, özel giriflimciler arac›l›¤›yla kalk›nmay› planl›yordu. Ne var ki, özel sektörün elinde ciddi bir
sermaye birikimi yoktu. Ayr›ca, koruyucu gümrük tarifelerinin uygulanmas›n› 5 y›l süreyle erteleyen Lozan
Antlaflmas› sebebiyle, kurulacak yerli sanayi için gerekli korumay› sa¤lamak da mümkün de¤ildi. Bu nedenle, özel sektörü desteklemek ve böylece varl›¤›
modernleflmenin önkoflulu kabul edilen millî burjuvazinin oluflumunu desteklemek için, 1924 y›l›nda ‹fl
Bankas› kuruldu. Bu, sermayesi özel olan ilk büyük
Türk mali kurulufluydu. Görevleri, her türlü banka ifllemleri yapmak, tar›m, sanayi ve madencilikle ilgili ifllere giriflmek, yani gayrimenkul al›m sat›m›ndan baflka
bütün ticari ve s›nai ifllerle u¤raflmakt›. K›sa sürede geliflen ‹fl Bankas›, fleker sanayisi, dokuma sanayisi ve
cam sanayisi gibi sektörlerde fabrikalar›n kurulmas›na
imkân sa¤lad›. Ayr›ca Türkiye’de, bir yandan bankac›l›k bilgi ve deneyiminin artmas›na, öte yandan da halkta tasarruflar›n› bankada de¤erlendirme kültürünün
yerleflmesine zemin haz›rlad›.
Bu arada 1925 y›l›nda sanayi ve madencilikle
u¤raflacak yat›r›mc›lar› mali bak›mdan desteklemek
üzere, Sanayi ve Maadin Bankas› kuruldu. Fakat bu
banka ‹fl Bankas› kadar baflar›l› olamad›.
Ayn› y›l, Türkiye’de fleker sanayini gelifltirmek
amac›yla bir dizi teflvik tedbiri getiren bir yasal düzenleme yap›ld›. Ücretsiz arsa sa¤lama ve vergi indirim ve
muafiyetleri bu tedbirler aras›ndayd›. Ayr›ca, Lozan
Antlaflmas›’yla çeliflmeyecek flekilde, fleker ithalat›n›
zorlaflt›racak önlemler al›nd›. Böylece, fleker sanayisinin gelifliminin önü aç›lm›fl oldu. Nitekim birkaç y›l
içinde Uflak, Alpullu, Eskiflehir ve Turhal’da kurulan
fleker fabrikalar› faaliyete geçti. Kurulan bütün fleker
fabrikalar› ‹fl Bankas› ile Sanayi ve Maadin Bankas› taraf›ndan kredi verilerek ve sermayelerine ortak olunarak desteklendi.33
Sanayileflmeyi h›zland›rmak amac›yla 1913’te ç›-
151
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
kar›lan Teflvik-i Sanayi Kanunu 1927 y›l›nda yeniden
düzenlenerek, özel giriflimcilere yeni imkânlar sa¤land›. Bu kanun özel sanayi yat›r›mlar›na (i) genifl vergi
muafiyetleri, (ii) paras›z arazi, (iii) ucuz hammadde ve
enerji temini ve (iv) tenzilatl› ulaflt›rma tarifeleri gibi bir
dizi ayr›cal›k tan›yordu.34
Bu olumlu çabalara ra¤men, 1929 krizine kadar
sanayileflmede ciddi bir geliflme kaydedilememifltir.
Türkiye ekonomisi, küçük s›çramalara ra¤men, Osmanl› ekonomisi içindeki boyutlar›ndan fazla ileri gidememifltir. ‹statistiksel verilere göre, 1923–1929 döneminde, sanayide y›ll›k ortalama % 8,5 büyüme gerçeklefltirilmifltir. Fakat bu büyüme, gerçek bir büyüme olmay›p, c›l›z Osmanl› sanayinin aynen korunarak ve daha çok savafl koflullar›n›n do¤urdu¤u at›l kapasitenin
yeniden üretime tahsisi ile gerçekleflmifltir.35
Sanayinin yeterince geliflememesinin baz› nedenleri vard›r. Bunlar aras›nda ülkede gerekli sermaye,
bilgi ve teknoloji birikiminin olmay›fl› ile koruyucu
gümrük politikalar› için Lozan Antlaflmas›’n›n gere¤i
olarak 1929 y›l›na kadar bekleme zorunlulu¤u ve nihayet bireylerde giriflimcilik ruhunun geliflmemifl olmas›,
önemli yer tutmaktad›r.36
Ulafl›m Politikas› ve Demiryolu Seferberli¤i
Cumhuriyet Hükûmeti, 1920’li y›llarda, yaln›z
ekonomik de¤il fakat ayn› zamanda siyasi ve askerî nedenlerle, ulafl›m›n geliflmesine büyük önem vermifltir.37
Ulafl›m politikas›nda ise, demiryolu ulafl›m›n›n gelifltirilmesi hayati öneme sahip olmufltur. Atatürk 13 Kas›m
1931’de Malatya’da yapt›¤› konuflmada, “Demiryollar›
memleketin, tüfekten, toptan daha mühim bir emniyet
silâh›d›r… Muayyen zamanlar zarf›nda vatan›n bütün m›nt›kalar› çelik raylarla birbirine ba¤lanacakt›r.” sözleriyle demiryollar›na verilen önemi vurgulam›flt›r. Türkiye’de 1924 y›l›nda Osmanl›’dan kalan yaklafl›k 4,086 km demiryolu hatt› bulunuyordu. Bunlar›n
yaklafl›k % 62’si yabanc› flirketler, % 38’i ise devlet taraf›ndan iflletiliyordu. Vaktiyle bir Alman flirketi taraf›ndan yap›lm›fl olan ve ona ait oldu¤u hâlde bir süreden
beri devlet taraf›ndan iflletilen 1,378 kmlik Anadolu –
Ba¤dat hatt›, ikinci grupta yer al›yordu. Cumhuriyet
hükûmetleri 1931’de devletçili¤e geçmeden önce,
1,630 km. yeni demiryolu hatt› infla etti. Ayr›ca, Anadolu – Ba¤dat hatt› sat›n al›nd›. Demiryolu yap›m› için gereksinim duyulan paran›n ço¤u bütçeden, küçük bir
152
k›sm› ise iç borçlanma yoluyla karfl›land›.
Denizcili¤in gelifltirilmesi yolunda da önemli
ad›mlar at›ld›. Baflka ülkelerde, kendi limanlar› aras›ndaki deniz tafl›mac›l›¤› [kabotaj] ulusal gemilere ait oldu¤u halde, Türkiye’de kapitülasyonlar nedeniyle yabanc›lara b›rak›lm›flt›. Bu yüzden, ulusal deniz tafl›mac›l›¤›n› gelifltirmek için, Lozan Antlaflmas› ile kapitülasyonlar›n kalkmas›ndan faydalan›larak 1926’da yap›lan
bir yasal düzenlemeyle kabotaj hakk› Türk gemilerine
verildi. Gerek bu düzenleme, gerekse al›nan öteki tedbirler Türkiye’de denizcili¤in geliflmesini h›zland›rd›.
Nitekim 1926–1931 y›llar› aras›nda Türk deniz ticaret
filosunun tonaj itibariyle büyüklü¤ü yaklafl›k % 300 artt›.
Bu y›llarda karayolu ulafl›m›n›n gelifltirmesine
yönelik giriflimler s›n›rl› kald›. Bunun en önemli nedeni, bütçe imkânlar›n›n k›s›tl› olmas›yd›. Nitekim köy ve
kasaba yollar›n›n yap›m› için mali kaynak bulunamad›¤› için, Cumhuriyet Hükûmeti 1925’te yurttafllara yol
inflaatlar›nda çal›flma yükümlülü¤ü getiren Yol Mükellefiyeti Kanunu’nu ç›karmak mecburiyetinde kald›.38
Ekonomik Ba¤›ms›zl›¤›n Tamamlanmas›
Önemli ölçüde liberal iktisat politikalar›n›n izlendi¤i y›llarda (1923–1929), ekonomide meydana gelen en önemli geliflmelerden biri, hiç kuflkusuz, Lozan’da uluslararas› hukukta sa¤lanan ekonomik ba¤›ms›zl›¤›n uygulamada da tamamlanmas› olmufltur.
Hat›rlanaca¤› gibi, Lozan Antlaflmas› ile kapitülasyonlar› kald›rmay› baflaran Türkiye, gümrük tarifelerini belirleme hakk›n› elde etmifltir. Fakat Antlaflma, bu hakk›n kullan›labilmesi için befl y›l bekleme koflulunu getirmifltir. Bu süre 1929 y›l›nda dolunca Türkiye, ülkede
sanayinin geliflimini h›zland›racak korumac› gümrük
tarifeleri koyma olana¤›n› bulmufltur.39 Bu olanak,
1930’lu y›llarda devlet eliyle yüksek bir sanayileflme h›z›n›n yakalanmas›nda önemli rol oynam›flt›r.
Ekonomik ba¤›ms›zl›¤› tamamlayan icraatlardan
bir di¤eri de yukar›da belirtildi¤i gibi, Türk karasular›nda deniz tafl›mac›l›¤› [kabotaj] hakk›n›n ulusal kifli ve
kurulufllara verilmesidir. Böylece, Tanzimat’tan beri,
yabanc›larla rekabet etme olana¤›ndan yoksun oldu¤u
için her geçen gün biraz daha geriye giden Türk denizcili¤i, 1926’da kabul edilen Kabotaj Kanunu ile kayda
de¤er bir geliflme h›z›na ulaflm›flt›r.
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
Türkiye, bu koflullarda Osmanl›’dan kalan d›fl borçlar›, belirlenenden on y›l daha
önce, 1944 y›l›nda tümüyle ödemeyi baflarm›flt›r.
1929 dünya ekonomik krizi öncesinde izlenen
ekonomi politikas›n›n en ak›lc› yanlar›ndan biri, flüphesiz ak›lc› yabanc› sermaye siyasetidir. Kemalist hareket, bafl›ndan beri, Osmanl› Devleti’ni yar› sömürge
hâline getiren faktörlerden biri olan kapitülasyonlar›n
sa¤lad›¤› ayr›c›l›kl› konumdaki yabanc› sermayeye
kuflkuyla bakm›flt›r. Buna karfl›l›k, Türk hukuk sistemine tâbi olmay› kabul eden, millî menfaatlere ayk›r› olmayan her türlü yabanc› sermaye yat›r›m›n› destekleyece¤ini de ilân etmifltir. Bu nedenle, 1920’li y›llarda,
bir k›s›m yabanc› sermaye yat›r›mlar› desteklenmifltir.
Örne¤in kibrit tekeli önce bir Belçika, sonra bir Amerikan flirketine; petrol ve benzin tekeli ise Amerikan
Standart Oil flirketine verilmifltir. Öte yandan iyi iflletilmeyen ve stratejik de¤eri bulunan baz› yabanc› sermaye yat›r›mlar› devlet taraf›ndan sat›n al›nmak suretiyle
millîlefltirilmifltir.40
Bu arada Osmanl› d›fl borçlar›, bir süre daha
Cumhuriyet Hükûmeti’ni meflgul eden sorunlardan biri olmay› sürdürmüfltür. 1928 y›l›nda, yabanc› alacakl›
temsilcileriyle yap›lan görüflmeler sonunda ödenecek
borcun anaparas› 107.5 milyon TL olarak belirlenmifltir. Türkiye bu paray›, 2 milyon TL’den bafllay›p zamanla 3.4 milyon TL’ye yükselecek y›ll›k taksitler halinde ödeyecekti. Ancak, 1929 Dünya Ekonomik Buhran›n›n Türkiye’de ve dünyada meydana getirdi¤i istikrars›zl›k nedeniyle, bu taksitler ödenemez bir hâl alm›flt›r. Türkiye’nin ça¤r›s› üzerine, 1933’te yap›lan yeni
görüflmeler sonunda, borç anaparas› 78.3 milyon
TL’ye, taksitler de 700 bin alt›n TL’ye indirilmifltir. Daha sonra alacakl›lar›n en büyük temsilcisi olan Fransa
ile taksitlerin Türk mal› gönderilerek ödenmesi kararlaflt›r›lm›flt›r. Türkiye, bu koflullarda Osmanl›’dan kalan
d›fl borçlar›, belirlenenden on y›l daha önce, 1944 y›l›nda tümüyle ödemeyi baflarm›flt›r.41
DEVLETÇ‹ SANAY‹LEfiME VE KALKINMA
DÖNEM‹ (1930 – 1938)
1930’tan bafllay›p II. Dünya Savafl› arifesine kadar süren dönemin iktisat politikalar› bak›m›ndan iki
temel özelli¤i bulunmaktad›r: korumac›l›k ve devletçi-
ekim-kasım 2006
lik. Di¤er taraftan, izlenen iktisat politikalar›n›n temel
amaçlar› ve sonuçlar› bak›m›ndan ise bu dönemi, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk sanayileflme y›llar› olarak nitelendirmek uygundur.42 Bu dönemde ortaya ç›kan
ekonomik yap›y›, izlenen devletçili¤in özel sektörü gözetici/destekleyici niteli¤i dolay›s›yla karma ekonomik
sistem olarak adland›rmak da yayg›n bir e¤ilimdir. Afla¤›da, bu y›llarda izlenen iktisadi politikalar›n tarihsel
arka plan› ve boyutlar› ana hatlar›yla ele al›nacakt›r.
Ekonomi Politikas›nda Köklü De¤iflimin
Nedenleri
Görüldü¤ü gibi 1923–1929 y›llar›nda Türkiye
Cumhuriyeti hükûmetleri, genel hatlar›yla liberal bir
ekonomi politikas› izlemifltir. Bu politika, genel hatlar›yla, 1910’lu y›llarda yürütülen “millî iktisat” politikas›yla büyük bir süreklilik gösteriyordu.43 Ne var ki bu
iktisadi politikan›n ortaya ç›kard›¤› tablo, Akat’›n da
belirtti¤i gibi, “liberal ilkelerin kendi hâline b›rakt›¤› bir
tar›m ekonomisinde sanayileflmenin gerçekleflmeyece¤ini” göstermifltir.44 Gerek bu tablo, gerekse 1930’da
meydana gelen iki önemli olay, Kemalist rejimi köklü
bir iktisadi politika de¤iflimine yöneltmifltir.
‹ktisadi politika de¤iflimini tetikleyen ilk olay,
1929’da dünya ekonomisinde meydana gelen büyük
ekonomik krizdir. Önce ABD ve Bat› Avrupa ülkelerinde bafllayan ve daha sonra bütün dünya ülkelerini etkisi alt›na alan kriz, dünya ticaret hacminde ola¤anüstü bir küçülmeye yol açm›flt›. Buna paralel olarak,
özellikle hammadde ve tar›msal ürünlerin fiyatlar›nda
büyük bir düflüfl yafland›. Ticari kredi bulunamaz oldu.
Yabanc› sermaye ak›mlar› durdu. Dünyan›n belli bafll›
para birimlerinde ciddi bir devalüasyon meydana geldi. Bu geliflmeler, dünyan›n ekonomisi geliflmifl ülkelerinde bile korumac› – devletçi iktisadi görüfl ve politikalar›n güçlenmesine zemin haz›rlad›.45 Gerçekten de
1929 krizi, sosyalist ve Marksist olmayan çevrelerde
dahi klasik kapitalizmin serbest piyasa ideolojisine
olan güveni sars›p, korumac› – devletçi e¤ilimleri güçlendirdi.46
153
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
1929 Dünya Ekonomik Krizi, Bat› ülkelerindeki
kadar olmasa da, sanayileflmede henüz emekleme aflamas›ndaki Türkiye’de de y›k›c› bir etki yapm›flt›r. Krizin en çok tar›msal ürün fiyatlar›n› düflürmesi, tar›msal
ürün ihracatç›s› bir ülke olan Türkiye’nin d›fl ticaret a盤›n›n büyümesine yol açm›flt›r. Tar›msal ürünlerin fiyatlar›n›n düflmesi, ayn› zamanda köylünün al›m gücünü ve buna paralel olarak yaflam standard›n› da düflürmüfltür. Öte yandan kentlerde de iflsizlik artm›fl, fiyatlar yükselmifltir. Tüccar ve sanayicinin iflleri de bozulmufl, iflaslar birbirini izlemeye bafllam›flt›r. K›saca her
kesim bu dönemde iktidardan hoflnutsuzdur.47
‹ktisadi politika de¤iflimini tetikleyen ikinci
olay, birincisiyle de ba¤›nt›l› olarak, 1930 y›l›nda gerçeklefltirilen çok partili demokratik sisteme geçifl denemesidir. Mustafa Kemal Atatürk’ün rejimin kendini denetleyebilmesi için yararl› gördü¤ü ve bu nedenle kuruluflunu destekledi¤i Serbest Cumhuriyet F›rkas›
[SCF]’n›n yerel seçimlerde elde etti¤i baflar›, Atatürk ve
Cumhuriyet Halk F›rkas› [CHF] taraf›ndan halk›n yukar›da sözü edilen hoflnutsuzlu¤unun d›fla vurumu olarak alg›lanm›flt›r. Gerek bu alg›lama, gerekse özellikle
de kriz öncesi dönemde izlenen sanayileflme politikas›n›n beklenen sonuçlar› vermemesi, Atatürk ve yak›n
çal›flma arkadafllar›n› bir iktisadi model de¤iflikli¤ine
zorlam›flt›r. 1932 y›l›ndaki bir dizi devletçi ve devletlefltirici kanunla bu model de¤iflikli¤i uygulamaya konuldu.48 Bu de¤iflim sürecinde (1932–1934), liberalizme
karfl› olan Kadro dergisi, CHF’nin devletçi politikalar›n› teflvik edici bir rol oynad›.49
Devletçili¤in Karakteristik Özelli¤i
Atatürk’ün Genel Baflkan› oldu¤u CHF
[CHP]’nin May›s 1931’de yap›lan kurultay›nda ‘devletçilik’, parti program›n›n ana ilkelerinden biri olarak kabul edilmifltir. 1937’de yap›lan bir anayasa de¤iflikli¤iyle devletçilik, Türk Devleti’nin ana ilkelerinden biri
olarak ilan edilmifltir.
1930’lu y›llarda, yaflanan büyük ekonomik krizin ard›ndan dünyada farkl› devletçilik ler ortaya ç›km›flt›r. Bunlardan biri de Türkiye’de uygulamaya konan devletçilik anlay›fl›d›r. Atatürk ve yak›n çal›flma arkadafllar›, özellikle sosyalist/komünist devletçilik anlay›fl›yla kar›flt›r›lmamas› için Türk devletçili¤ini tan›mlama ihtiyac›n› duymufllard›r. Buna göre Türk devletçili¤i, özel giriflimcili¤i sosyal düzenin temel ö¤esi say›yor
154
ve bireysel çal›flma ve faaliyetleri esas tutuyordu. Böylelikle, özel giriflimcili¤i reddeden sosyalist/komünist
devletçilik anlay›fl›ndan tamamen ayr›l›yordu. Türk
devletçili¤i, doktriner bir aray›fltan ziyade, pragmatik
bir anlay›fl›n ürünüydü. Bu anlay›fl, mümkün olan en
k›sa sürede ulusu refaha kavuflturmak ve ülkeyi bay›nd›r hâle getirmek için “milletin umumi ve yüksek menfaatlerinin icap ettirdi¤i ifllerde” devletin fiilî giriflimcili¤ini öngörmekteydi. Böylece devlet, özel giriflimin
gücünün yetmedi¤i sektörlerde do¤rudan yat›r›m ve iflletmecilik yapacakt›.50
Görüldü¤ü gibi Kemalist devletçilik, özel giriflimcili¤i reddetmiyor, hatta teflvik ediyordu. Öyle ki
kurulacak sanayinin bir gün özel sektöre devrini bile
öngörüyordu.51 Örne¤in devletçi sanayileflme politikas›n›n ana uygulama örgütü olan Sümerbank’›n kurulufl
kanununun gerekçesinde, sanayi yat›r›m programlar›n›n uygulanmas›nda yerli özel giriflimci ile iflbirli¤i yap›laca¤›, devletçe kurulacak sanayi iflletmelerinin mülkiyetinin bir süre sonra özel giriflimcilere aktar›laca¤›
belirtilmifltir. 1938’de ç›kar›lan iktisadi devlet teflekkülleri kanununda da ayn› yola iflaret edilmifltir. Bu niteli¤iyle, kendine özgü bir karakteristi¤i olan Türk devletçili¤i, bizzat Baflvekil ‹smet Pafla taraf›ndan “mutedil
devletçilik” olarak da tan›mlanm›flt›r.52
Devletçili¤e Geçifl
1929 krizi ile devletçili¤in tam anlam›yla uygulamaya konuldu¤u 1933 y›l› aras›ndaki ‘aray›fl’ dönemi,
bir yönüyle de ‘kurulufl’ dönemi olmufltur. Çünkü bu
y›llarda devlet, o zamana kadar elinde toplamad›¤› ifllevleri yerine getirecek baz› temel kurumlar› oluflturmaya bafllam›flt›r. Örne¤in, para basma ayr›cal›¤› ve
dolay›s›yla para politikas› –gerekli altyap› oluflturulamad›¤› için- hâlâ Osmanl› Bankas›’n›n elindeydi. Cumhuriyet Hükümeti, 1931 y›l›nda Merkez Bankas›’n› faaliyete geçirerek bu önemli denetim mekanizmas›n›
yürütmeyi üstüne ald›. Ayn› y›l ç›kar›lan Türk Paras›n›n
K›ymetini Koruma Kanunu ile kambiyo rejimini düzenleme yetkisi de hükümete verildi. Yeni gümrük tarifesine ek olarak, ithalata kota koyma ve ihracat› denetlene konular›nda hükûmete yetki veren yasal düzenlemeler yap›ld›. 1933 y›l›na gelindi¤inde, devletçi uygulamalara zemin oluflturacak kurumsal düzenlemeler
önemli ölçüde gerçeklefltirilmiflti.53
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
Sanayileflme
Kemalist devletçilik, kendini daha fazla sanayi
politikas› üzerinde göstermifltir. Atatürk ve çal›flma arkadafllar›, Türkiye’de sanayileflmeyi h›zland›rmak için,
o günkü koflullarda bu ifli bizzat devletin yapmas›ndan
baflka ç›kar yol olmad›¤›n› görmüfltür. Sanayileflmeyi
belli bir program çerçevesinde gerçeklefltirmek için,
1932 y›l›n›n sonuna do¤ru Sovyet uzmanlar›n›n katk›s›yla befl y›ll›k bir sanayi plan› haz›rlanmaya bafllanm›flt›r. 1933’te, sanayi yat›r›mlar›n› finanse etmek amac›yla Sümerbank kurulmufltur. 1934’te Birinci Befl Y›ll›k
Sanayi Plan›54 [BBYSP] uygulamaya konmufltur. BBYSP
(i) hammadde yönünden d›fla ba¤›ml› olmayan s›nai
tesislere, (ii) özel giriflimcilerin alt›ndan kalkamayaca¤› büyüklükte sermaye ve ileri teknoloji gerektiren
projelere öncelik veriyor, (iii) kurulacak tesislerin yurt
içi tüketimi karfl›layabilmesini öngörüyordu.
Bir yandan BBYSP uygulamaya konurken di¤er
yandan da devletçili¤in temel kurum ve kurulufllar›n›n
oluflturulmas›na devam edildi. Özellikle enerji ve madencilik alanlar›ndaki araflt›rma ve iflletmeleri denetlemek ve yönetmek üzere, 1935’te Etibank aç›ld›. Ayn›
y›l, yeralt› zenginliklerinin araflt›r›lmas› ve belirlenmesi
göreviyle Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü kuruldu.
Bunlar›n yan› s›ra, 1933’te küçük özel giriflimciyi desteklemek üzere bir kamu bankas› olarak kurulan, ancak kaynak yetersizli¤i nedeniyle faaliyete bafllayamayan Halk Bankas› 1938’de hizmete sokuldu.
BBYSP, 1938 y›l›na gelinene de¤in büyük oranda gerçeklefltirildi. Bu plan›n uyguland›¤› dönemde
Türkiye’de dokuma, a¤›r sanayi, maden sanayii, selüloz sanayi, seramik, flifle, cam, porselen, kimya sanayi
dallar›nda toplam 16 fabrika aç›ld›.55 BBYSP için 44
milyon TL harcanmas› öngörülmüflken, bu rakam 100
milyon TL’yi bulmufltu. Bu paran›n çok büyük bir k›sm› devlet bütçesinden karfl›lanm›flt›. Kullan›lan d›fl
kaynak, Rusya’dan al›nan 8 milyon dolarl›k (16,5 milyon TL) faizsiz krediden ibaretti.56
Bir yandan BBYSP uygulan›rken di¤er yandan
‹kinci Befl Y›ll›k Sanayi Plan› [‹BYSP]’n›n haz›rl›klar›na
baflland›. ‹BYSP, birincisine göre tesis say›s› ve kapsad›¤› alan yönünden daha genifl tutulmufltu. Ne var ki
‹BYSP, II. Dünya Savafl› bafllamadan, savafl rüzgârlar›
esmeye bafllay›nca rafa kald›r›ld›; yerine ‹ktisadi Sa-
ekim-kasım 2006
e¤itim
vunma Plan› yürürlü¤e kondu.
Sonuç olarak, 1930’lu y›llar Türkiye’de sanayileflme yolunda ilk ciddi ad›mlar›n at›ld›¤› y›llar olmufltur. Sabit fiyatlarla sanayinin y›ll›k büyüme h›z› ortalama 11.6’d›r. Bu oran, 1923–1929 y›llar›nda savafl y›llar›ndaki at›l kapasitenin yeniden üretime tahsisiyle sa¤lanan % 8.5’lik büyümeyle karfl›laflt›r›ld›¤›nda, çok h›zl› bir büyüme anlam›na gelmektedir. Sanayideki bu büyüme h›z›, gelecek on y›llar boyunca bir daha yakalanamayacakt›r. BBYSP temel tüketim mallar› ihtiyac›n›n
yerli mallarla karfl›lanmas›n› hedeflemifltir. Plan›n uygulama dönemi son buldu¤unda Türkiye art›k ‘üç beyazlar’› yani un, fleker ve dokumay› yerli üretimle karfl›lar hâle gelmifltir. Öte taraftan metalürji, özellikle demir – çelik, k⤛t ve kimya sanayi kollar›nda ilk modern tesisler 1930’lu y›llarda kurulmufl; inflaat malzemesi ve çimento üretiminde büyük bir s›çrama kaydedilmifltir.57 Elde edilen bu baflar›, XX. yüzy›lda ilk kez,
geri kalm›fl ve d›fla ba¤›ml› bir ülkenin, d›fl aç›klar, kronik d›fl borçlar ve mali esaret olmadan sanayileflmesinin bir hayal olmad›¤›n› göstermifltir.
Tar›m
1930’lu y›llarda tar›m kesiminde sanayideki kadar olmasa da –bütün olumsuz koflullara ra¤menolumlu bir geliflme kaydedilmifltir. 1929 krizi dolay›s›yla çiftçinin u¤rad›¤› zararlar› hafifletmeye yönelik politika sürdürülmüfltür. Özellikle kredi kooperatifleri yay›lmaya çal›fl›lm›fl, Ziraat Bankas›’n›n kredi faiz oranlar› düflürülmüfl, pamuk, yonca, pirinç, turunçgiller gibi
bitkilerin üretimini artt›rmaya yönelik çal›flmalar yap›lm›flt›r. Bu dönemde tar›m› ilgilendiren bafll›ca devletçi
önlem, 1932 y›l›ndan itibaren bu¤day fiyatlar›n›n devlet taraf›ndan desteklenmesi ve böylece çiftçinin, bu¤day›n› elinden düflük fiyatla ç›karmaktan kurtar›lmas›yd›. Destekleme, Ziraat Bankas› arac›l›¤›yla gerçeklefltiriliyordu. Bu uygulamaya paralel olarak, silolar›n
çok yetersiz durumdaki kapasitelerini artt›rmaya yönelik yat›r›mlara bafllanm›flt›.58 Bu giriflimlerin sonunda tar›msal üretimde kayda de¤er geliflmeler kaydedilmifltir.59
Yabanc› Sermaye, “Millîlefltirme” ve D›fl
Borçlar
1930’lu y›llarda Türkiye’nin yeni yabanc› sermaye yat›r›mlar›na bak›fl› da de¤iflmifl, negatif bir tutuma
155
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
dönüflmüfltür. ‹ktisat Vekili Celâl Bayar 1933’te “bu
memleketin çocuklar› memlekette sanayi vücuda gelsin diye büyük bir külfete katlan›rken bunun nimetini ecnebilere kapt›racak de¤iliz.” diyerek, bu tutumun
ipuçlar›n› vermifltir.60 Buna paralel olarak, sözü edilen
y›llarda Türkiye’de bulunan imtiyazl› yabanc› flirketler
sat›n al›narak millîlefltirilmifltir. 1931–1938 y›llar› aras›nda ‹zmir – Kasaba demiryolu (1934), ‹zmir – Ayd›n
demiryolu (1935), Ere¤li Kömür fiirketi (1937), fiark
Demiryollar› (1937), Ergani Bak›r Madeni, ‹stanbul su,
r›ht›m, telefon, elektrik, tünel, tramvay flirketleri ile ‹zmir, Ankara ve Bursa’daki benzer flirketler millîlefltirilmifltir. Daha sonra meflgul olduklar› faaliyetlerin daha
rasyonel bir flekilde yürütülmesini sa¤lamak için baz›
Türk flirketleri de devlet taraf›ndan sat›n al›nm›flt›r.61
Millîlefltirilen yabanc› flirketlerin bedelleri genellikle nakden ödenmeyip, flirket sahiplerine borçlan›lm›flt›r. Bu borçlar›n geri ödemesi 1950’lere kadar sürmüfltür.
1930’lu y›llarda Türkiye, sanayileflme program›n›n gerçeklefltirilmesi için elbette d›fl kayna¤a ihtiyaç
duymufltur. Nitekim zaman›n devlet adamlar› 1932 y›l›na kadar Bat› baflkentlerinde kredi aray›fllar›n› sürdürmüfltür. Fakat, bu giriflimlerden bir sonuç al›namam›flt›r. Böyle bir sonucun ortaya ç›kmas›nda, 1929 krizi
sonras›nda dünyadaki yabanc› sermaye ak›fl›n›n önemli ölçüde azalmas› da önemli rol oynam›flt›r.62 Nihayet,
ilk d›fl kredi BBYSP için kullan›lmak üzere Sovyetler
Birli¤i’nden al›nm›flt›. 8 milyon dolar tutar›ndaki bu
kredi, faizsiz olup geri ödemesi Türk ihraç ürünleriyle
yap›lacakt›. ‹kinci d›fl kredi, 1936 y›l›nda Karabük Demir – Çelik Fabrikas› yap›m ihalesinin bir ‹ngiliz firmas›na verilmesine karfl›l›k olarak ‹ngiltere’den al›nm›flt›.
3 milyon sterlin tutar›ndaki bu kredinin geri ödemesi
de Türk ihraç ürünleri gönderilerek gerçeklefltirilecekti.63
Özel Sektörün Geliflmesi
Devletçili¤in ekonomiye yön verdi¤i 1930’lu y›llarda Türkiye Cumhuriyeti, s›n›rlay›c› olarak yorumlanabilecek baz› önlemlere ra¤men, özel giriflimciyi teflvik etmeye devam etmifltir.64 Bu dönemde, özel giriflimcilerden durumu kötüye gidenler, ithalata getirilen k›s›tlamalar dolay›s›yla, d›fl ticaretten büyük kazançlar
elde eden ticaret burjuvazisiydi. Buna karfl›l›k, iç ticaret erbab›, müteahhitler ve sanayiciler iktisaden büyü-
156
meyi sürdürmüfllerdi. Bunlardan en kazançl› kesim,
devlet ihalelerine giren müteahhitlerdi. Sanayide devletle özel giriflimci, rekabet içinde olmaktan ziyade,
karfl›l›kl› bir tamamlay›c›l›k iliflkisi içindeydi. Teflvik-i
Sanayi Kanunu hâlâ yürürlükteydi ve bu kanundan yararlanan iflletmeler, 1932–1939 y›llar› aras›nda cari fiyatlarla üretim de¤erinde 3.2 misli bir art›fl kaydetmifllerdi.65
Ulaflt›rma
Ulaflt›rman›n gelifltirilmesine yönelik yat›r›mlarda demiryolu yap›m› önceli¤ini korumufltur. Bu dönemde ülkedeki demiryolu hatlar›n›n toplam uzunlu¤u, 7.148 km.ye ç›km›flt›r. Ulaflt›rma alan›ndaki en
önemli devletçilik uygulamas›, yabanc›lara ait demiryollar›n›n millîlefltirilmesiydi. ‹kinci önemli devletçilik
giriflimi ise deniz tafl›mac›l›¤› alan›ndayd›. 1932’de ç›kar›lan bir yasaya dayan›larak, ulusal limanlar aras›ndaki düzenli posta seferleri devlet tekeline al›nm›flt›r.
1937 y›l›nda denizcilik hizmetleri, yeniden düzenlenerek kurulan Denizbank’a ba¤lanm›flt›r.
D›fl Ticaret
D›fl ticaret politikas›nda da önemli de¤ifliklikler
meydana gelmifltir. 1930 y›l›nda ç›kar›lan Türk Paras›n›n De¤erini Koruma Kanunu, hükümete, gerekli durumlarda ithal edilecek mallar›n cins, tür ve miktarlar›n› belirleyip saptama, zorunlu olmayanlar›n ithalat›n›
s›n›rlama ya da yasaklama hakk›n› veriyordu. Hükûmet, bu hükümlere dayanarak, birçok mal›n ithal edilmesini yasaklam›fl veya ruhsata ba¤lam›flt›. 1931’de ç›kar›lan bir kararnameyle de ithal edilebilecek mallarla
ilgili kontenjanlar belirlenmiflti. Bunlardan baflka, çeflitli ülkelerle yap›lan ticareti dengeye oturtacak –ve
hatta mümkünse Türkiye lehine fazla verdirecek- ikili
ticaret anlaflmalar› imzaland›. D›fl ticaret, bu gibi anlaflmalar›n imzaland›¤› ülkelere kayd›r›ld›. 1934’ten itibaren ikili anlaflmalara ‘takas’ [ithalata karfl›l›k ihracat]
yöntemi de eklendi. Al›nan bu önlemler sonunda Türkiye’nin d›fl ticaret dengesi, 1938 y›l› d›fl›nda sürekli
fazlal›k gösterdi.66
SONUÇ
Atatürk Dönemi ekonomi politikalar›n›n genel
nitelikleri flöyle özetle özetlenebilir:
1. Lozan Bar›fl Antlaflmas› ile yar› sömürgelikten
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
kurtulan Türkiye, ekonomik ba¤›ms›zl›¤›na da kavuflmufltur.
2. Atatürk Dönemi’nin –yaklafl›k olarak- ilk yar›s›nda liberal, ikinci yar›s›nda devletçi ekonomi politikalar› izlenmifltir. Türk devletçili¤i, devletin özel sektörün yetersiz kald›¤› alanlarda yat›r›m yapmas›n› ve özel
sektörü desteklemesini öngören “mutedil” [›l›ml›] bir
devletçiliktir.
3. Bir bütün olarak incelendi¤inde Atatürk Dönemi, Türkiye ekonomisi bak›m›ndan ‘mutlu bir dönem’ olarak de¤erlendirilebilir. Bu dönemin baflar›l›
ekonomik sonuçlar› flunlard›r:
a. Türk milleti açl›ktan kurtulmufl, yoksulluk göreceli olarak azalm›flt›r. Üç temel beyaz›, yani unu, flekeri ve bezi ithal eden Türkiye, dönemin sonunda bu
alanlarda kendi kendine yeter bir ülke hâline gelmifltir.
b. Dönemin ikinci yar›s›ndan itibaren d›fl ticaret
sürekli fazla vererek, Türk liras›n›n ABD dolar› karfl›s›nda de¤er kazanmas› sa¤lanm›flt›r. Merkez Bankas›’nda 36 milyon liral›k döviz, 26 ton alt›n birikmifltir.
c. Ekonominin geliflmesini ve bütünleflmesini
h›zland›ran altyap›n›n kurulmas›nda ve demiryolu a¤›n›n örülmesinde çok büyük baflar›lar elde edilmifltir.
d. Devletin öncülü¤ünde bafllat›lan sanayi yat›r›mlar› baflar›ya ulaflm›fl ve dönem sonunda ülke pek
çok s›nai iflletmeye kavuflmufltur.
e. Baflar›yla uygulanan anti enflasyonist bütçe
ve para politikas›yla iç fiyatlarda ve para de¤erinde istikrar yakalanm›flt›r. Böylece, bozuk olan gelir da¤›l›m›n›n daha da kötüleflmesi önlenmifltir. Ayr›ca, vergi
sisteminde yap›lan reformlarla yoksul kesimlerin yükü
hafifletilmifltir.
f. Bütün bu geliflmelere paralel olarak 15 y›ll›k
dönemde gayrisafi millî has›lada ortalama % 8 oran›nda büyüme kaydedilmifltir.67 Bu büyümenin lokomotif
sektörü sanayi olmufltur. Gerçekten de 1937 y›l› verilerine göre, dünyan›n sanayisi en h›zl› geliflen ülkesi, Japonya ve Rusya’dan sonra Türkiye’dir.68 Atatürk Türkiyesi bu geliflmeyi, bir yar› sömürge ekonomik miras›
üzerinde gerçeklefltirmifltir.
_______________
1
Korkut Boratav, Türkiye ‹ktisat Tarihi 1908–1985,
‹stanbul 1988, s. 11–13.
ekim-kasım 2006
e¤itim
Osmanl› Devleti’ndeki kapitülasyon rejimi hakk›nda
bkz. Osman Nebio¤lu, Bir ‹mparatorlu¤un Çöküflü ve Kapitülasyonlar, 2. Bask›, Ankara 1986.
3
Alfred Bonné, State and Economics in the Middle
East, London 1948, s. 61.
4
Donald C. Blaisdell, Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nda
Avrupa Malî Denetimi “Düyunuumumiye”, (Çev. Ali ‹hsan
Dalk›l›ç), ‹stanbul 1979, s. 379, 215.
5
Bkz. Ekmelettin ‹hsano¤lu – Mustafa Kaçar (Haz.),
Ça¤›n› Yakalayan Osmanl› !, Osmanl› Devleti’nde Modern
Haberleflme ve Ulaflt›rma Teknikleri, ‹stanbul 1995.
6
fievket Pamuk, Osmanl› Ekonomisi ve Dünya Kapitalizmi (1820–1913), Ankara 1984, s. 7–8, 53.
7
Mehmet Zeki Pakal›n, Maliye Teflkilât› Tarihi, IV,
Ankara 1978, s. 20–22 vd.
8
Reji ‹daresi ve faaliyetleri hakk›nda bkz. Charles Morawitz, Türkiye Maliyesi, (Der. Maliye Tetkik Kurulu), Ankara 1979; Donald Quataert, Osmanl› Devleti’nde Avrupa ‹ktisadî Yay›l›m› ve Direnifl (1881–1908), Ankara 1987.
9
“Millî iktisat” politikas› hakk›nda bkz. Zafer Toprak,
Türkiye’de “Millî ‹ktisat” (1908–1918), Ankara 1982.
10
“‹mtiyazat-› Ecnebiyyenin ‹lgas› Hakk›nda Kanun”,
Düstur, 2. Tertip, VI, 1273.
11
Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, II, (Haz. Birol Emil
– Melin Has-Er), ‹stanbul 1980, s. 222.
12
Maarif Vekâleti [MV], Tarih, IV, ‹stanbul 1931, s. 46;
Stanford J. ve Ezel K. Shaw, Osmanl› ‹mparatorlu¤u ve Modern Türkiye, (Çev. Mehmet Harmanc›), ‹stanbul 1983, II,
414.
13
A. Afet ‹nan, Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Devrimi,
(2. Bask›), Ankara 1977, s. 70.
14
Sevr Antlaflmas›’n›n hükümleri hakk›nda bkz. Yusuf
Hikmet Bayur, Türkiye Devleti’nin D›fl Siyasas›, Ankara 1973,
s. 51–60.
15
Arnold Toynbee, Türkiye / Bir Milletin Yeniden Do¤uflu, (Çev. Kas›m Yarg›c›), ‹stanbul 1971, s. 94.
16
‹smail Soysal, Türkiye’nin D›fl Münasebetleriyle ‹lgili Bafll›ca Siyasî Andlaflmalar›, Ankara 1965, s. 9–16; Yusuf
Kemal Tengirflek, Vatan Hizmetinde, Ankara1981, s.
277–287.
17
Tarih, IV, Maarif Vekâleti Neflriyat›, ‹stanbul 1931, s.
106.
18
Salâhi R. Sonyel, Türk Kurtulufl Savafl› ve D›fl Politika, II, 2. Bask›, Ankara 1991, s. 295–296.
19
Lozan Telgraflar› (1922–1923), I, (Haz. Bilâl N.
fiimflir), Ankara 1990, s. 496.
20
“Turks refuse to sign”, The Financial Times, 5 February 1923.
21
Ali Naci Karacan, Lozan, 2. Bask›, ‹stanbul 1977, s.
298.
22
A. Afetinan, ‹zmir ‹ktisat Kongresi, 2. Bask›, Anka2
157
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
ra 1989, s. 61 vd.; Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri [ASD], II,
4. Bask›, Ankara 1989, s. 108.
23
Kemal Atatürk, Nutuk, II, ‹stanbul 1997, s. 767.
24
K. Boratav, Türkiye ‹ktisat Tarihi, s. 28.
25
Örnek olarak bkz: Ça¤lar Keyder, Dünya Ekonomisi ‹çinde Türkiye (1923–1929), Ankara 1982, s. 9-10; Mükerrem Hiç – Erol Manisal›, “Sanayide Kaydedilen Geliflmeler”,
Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ekonomisi 1923-1978, (Ed.
Memduh Yafla), ‹stanbul 1980, s. 180 vd.; Tevfik Çavdar,
“Cumhuriyet Döneminde Türk ‹ktisadî Düflüncesi”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi [CDTA], IV, 1076-1077; ‹lhan Tekeli – Selim ‹lkin, 1929 Buhran›nda Türkiye’nin ‹ktisadi Politika Aray›fllar›, Ankara 1977, s. 1-2, 35.
26
Yahya S. Tezel, Cumhuriyet Döneminin ‹ktisadî
Tarihi, 3. Bask›, ‹stanbul 1994, s. 97–108; Ömer Celal Sarc,
“Cumhuriyetin Kuruluflu S›ras›nda Türkiye Ekonomisi”,
Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ekonomisi 1923–1978, (Ed.
Memduh Yafla), ‹stanbul 1980, s. 3–18.
27
“‹zmir ‹ktisat Kongresi” diye de adland›r›lan Türkiye ‹ktisat Kongresi hakk›nda bkz. A. Afetinan, ‹zmir ‹ktisat
Kongresi, 2. Bask›, Ankara 1989; Gündüz Ökçün, ‹zmir ‹ktisat Kongresi, Ankara 1968.
28
Erol Manisal›, “‹ktisat Politikas›: ‹lkeler ve Uygulamalar”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ekonomisi 1923–1978,
(Ed. Memduh Yafla), ‹stanbul 1980, s. 77–78.
29
T. Çavdar, a.g.m., IV, 1076; M. Hiç – E. Manisal›,
a.g.m., s. 180.
30
Devlet ‹statistik Enstitüsü [D‹E], Türkiye’de Toplumsal ve Ekonomik Geliflmenin 50 Y›l›, Ankara 1973, s. 148.
31
K. Boratav, Türkiye ‹ktisat Tarihi, s. 40–41; Ça¤lar
Keyder, Dünya Ekonomisi…, s. 52–53; Taner Timur, Türk
Devrimi ve Sonras›, Ankara 1993, s. 75–76, 80–81.
32
1923–1929 y›llar› mali politikalar› için bkz. Ömer
Celal Sarc, “Atatürk Döneminde Türkiye Ekonomisi ve ‹ktisat
Politikalar›, Ça¤dafl Düflüncenin Ifl›¤›nda Atatürk, 2. Bask›,
‹stanbul 1986, s. 350–351.
33
Ö. C. Sarc, “Atatürk Döneminde…”, s. 354–356.
34
Necdet Serin, Türkiye’nin Sanayileflmesi, Ankara
1963, s. 105 vd.
35
K. Koratav, a.g.e., s. 40, 47; Ç. Keyder, Dünya Ekonomisi…, s. 183.
36
Ö. C. Sarc, “Atatürk Döneminde…”, s. 364; M. Hiç –
E. Manisal›, a.g.m., s. 181.
37
T. Timur, a.g.e., 88-89.
38
Ö. C. Sarc, “Atatürk Döneminde…”, s. 352–353.
Ulafl›mdaki geliflme ve bunun ekonomi üzerindeki etkileri
için bkz: Ç. Keyder, Dünya Ekonomisi…, s. 47-61.
39
Erdo¤an Alkin, “D›fl Ekonomik ‹liflkiler”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ekonomisi, (Ed. Memduh Yafla), ‹stanbul
1980, s. 338–339; “E. Manisal›, a.g.m., s. 79.
40
Ö. C. Sarc, “Atatürk Döneminde…”, s. 352–353.
41
‹smail Hakk› Yeniay, Yeni Osmanl› Borçlar› Tarihi,
158
‹stanbul 1964, s. 183–185, 237–239.
42
K. Boratav, Türkiye ‹ktisat Tarihi, s. 45.
43
Ça¤lar Keyder, “‹ktisadî Geliflmenin Evreleri”,
CDTA, IV, 1066–1068.
44
Asaf Savafl Akat, “‹ktisadî Politikalar”, CDTA, IV,
1102.
45
1929 dünya ekonomik krizi ve do¤urdu¤u sonuçlar
hakk›nda bkz: Jacques Néré, 1929 Krizi, (Çev. Nam›k Toprak), Ankara 1980, s. 55–96 vd.
46
Ç. Keyder, “‹ktisadî Geliflmenin …”, s. 1068; Ö. C.
Sarc, “Atatürk Döneminde…”, s. 365–366.
47
Ç. Keyder, ayn› yer; Ö. C. Sarc, “Atatürk Döneminde…”, s. 364–365; ‹. Tekeli – S. ‹lkin, a.g.e., s. 197 vd.
48
K. Boratav, Türkiye ‹ktisat Tarihi, s. 49, 52; ‹. Tekeli – S. ‹lkin, a.g.e., s. 209 vd.
49
Ayfle Trak, “Liberalizm – Devletçilik Tart›flmas›
(1923–1939)”, CDTA, IV, 1086–1087.
40
Y. S. Tezel, a.g.e., s. 243-244; E. Manisal›, a.g.m., s.
82.
41
E. Manisal›, a.g.m., s. 82-83; Y. S. Tezel, a.g.e., s.
246.
42
‹. Tekeli – S. ‹lkin, a.g.e., s. 163-164.
43
Ç. Keyder, “‹ktisadî Geliflmenin …”, s. 1068.
44
BBYSP hakk›nda genifl bilgi için bkz: Afetinan, Devletçilik ‹lkesi ve Türkiye Cumhuriyetinin Birinci Sanayi Plan› 1933, Ankara 1972, ek: I.
45
D‹E, a.g.e., s. 155.
46
T. Timur, a.g.e., s. 138; Ö. C. Sarc, “Atatürk Döneminde…”, s. 369.
47
K. Boratav, Türkiye ‹ktisat Tarihi, s. 54–55.
48
Demir Demirgil, “Tar›mda Geliflmeler”, Cumhuriyet
Dönemi Türkiye Ekonomisi, (Ed. Memduh Yafla), ‹stanbul
1980, s. 135–136.
49
K. Boratav, Türkiye ‹ktisat Tarihi, s. 55–56.
40
K. Boratav, Türkiye ‹ktisat Tarihi, s. 53; Korkut Boratav, “Türkiye’de Devletçilik”, CDTA, II, 415.
41
Ö. C. Sarc, “Atatürk Döneminde…”, s. 370–371.
42
Y. S. Tezel, a.g.e., s. 213, 215;
43
Memduh Yafla – Ömer Faruk Bat›rel, “Kamu Maliyesi”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ekonomisi 1923–1978,
(Ed. Memduh Yafla), ‹stanbul 1980, s. 605.
44
E. Manisal›, a.g.m., s. 84–85.
45
K. Boratav, Türkiye ‹ktisat Tarihi, s. 56–59.
46
Erdo¤an Alkin, “D›fl Ekonomik ‹liflkiler”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ekonomisi 1923–1978, (Ed. Memduh
Yafla), ‹stanbul 1980, s. 338–340; Ö. C. Sarc, “Atatürk Döneminde…”, s. 371.
47
Erdinç Tokgöz, “Cumhuriyet Döneminde Ekonomik Geliflmeler”, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, II, Ankara
2002, s. 327–328.
48
Ahmet Mumcu, Atatürk ‹lkeleri ve ‹nk›lâp Tarihi, II,
3. Bask›, (Ed. ‹hsan Günefl), Eskiflehir 2001, s. 439.
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
ATATÜRK’ÜN EKONOM‹YLE ‹LG‹L‹
GÖRÜfiLER‹N‹ YANSITAN CUMHUR‹YET
DÖNEM‹ PARALARI
YAS‹N DO⁄AN*
Ça¤lar boyunca, ideolojik ve siyasi simgelerin
toplumlar üzerinde derin etki yapt›¤› görülmüfltür. Bu
simgelerin özgürce ifade edilebildi¤i paralar› basmak
da bir ba¤›ms›zl›k göstergesi hâline gelmifltir.
Anadolu Selçuklular› ve Anadolu beylikleri döneminde, az say›da örne¤e ra¤men Türk hükümdarlar›n›n paralar›nda simgesel resimlerin çok uzun süre
kullan›lmad›¤› ve geleneksel ‹slami sikke biçimine dönüldü¤ü anlafl›lmaktad›r.1 Geleneksel ‹slami form, hükümdar›n tan›t›ld›¤› bir ön yüz yaz›s› ile genellikle Kelime-i fiahadetin yer ald›¤› arka yüz kal›b›ndan oluflmaktad›r. Osmanl› Devleti de bafllang›çta bu tipte sikkeler basm›flt›r. Fakat, çok uluslu bir imparatorluk olan
Osmanl› Devleti’nde, paralar›n propaganda amac›yla
kullan›lmas›na rastlanmaz. Osmanl› da daha sonralar›
kifli egemenli¤inin vurgulan›fl›nda küçük bir de¤ifliklik
yap›lm›fl, “tu¤ray-› garra” ad› verilen, padiflah›n ve babas›n›n isminin “el muzaffer daima” ibaresiyle harmanlanm›fl hâli olan girift(karmafl›k) yaz› kümesi portrenin
yerini tutmufltur. Osmanl› Döneminde ise, II. Mahmut’a kadar resim kullan›m› minyatür d›fl›nda pek gö-
rülmez. II. Mahmut’un reformlar›ndan biri de ilk kez
padiflah›n resminin resmî dairelere as›lmas› olmufltur.
Bu önemli bir geliflmedir; çünkü bundan sonra halk
padiflah›n simas›ndan haberdar olabilmifltir. Buna ra¤men Osmanl› paralar›, bu tarihten sonra da klasik formunu korumufltur. Ön yüzdeki tu¤ra padiflahla birlikte
de¤iflirken, arka yüz sabit kalm›flt›r. Bundan dolay› ço¤u paran›n arka yüzü birbirine benzer. K›r›m Savafl›’yla birlikte kullan›m› yayg›nlaflan Osmanl› k⤛t paras›
kaimede de durum ayn›d›r. Ön yüzde tu¤ra yer al›rken,
üzerlerindeki yaz›larda banknotlar›n ç›kar›l›fl amac› anlat›l›r; bundan dolay› da birer bonoya benzerler. 2 Türkiye Cumhuriyeti, Kurtulufl Savafl›’n›n b›rakt›¤›, ac›lar›n
giderilebilmesi ve yeni ekonomik yap›n›n yerlefltirilebilmesi için Osmanl› paralar›n›n tedavülüne bir süre
için izin vermiflti. Ancak bu durum genç Cumhuriyeti
yönetenleri rahats›z ediyordu. Türk gelene¤inde para
önemli egemenlik iflaretlerinden biri oldu¤u için, bir
an önce yeni para bast›r›lmal› ve art›k “Konstantiniyye
El Mahrusa” (Baflkent ‹stanbul’dur) sözcükleri haf›zalardan silinmeliydi. 3
* Arfl. Gör., Gazi Üniversitesi Gazi E¤itim Fakültesi
ekim-kasım 2006
159
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
Atatürk’ün ekonomiyle ilgili görüfllerinin ortaya konuldu¤u önemli kongrelerden birisi ‹zmir ‹ktisat Kongresi’dir. Ülkenin iktisadi geliflmesi için takip edilecek iktisadi program›n belirlenmesi amac› ile 17 fiubat - 4 Mart 1923’de toplanan ‹zmir ‹ktisat Kongresi’ne tüccar, sanayici, çiftçi ve iflçi temsilcilerinden 1135 delege kat›lm›flt›r.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti, Ankara’da 23 Nisan 1920 tarihinde kurulmufl ve ‹stanbul’da,
Kas›m 1922 bafl›nda ulusal egemenli¤in kurulmas› üzerine “Darphane-i Amire” de “Darphane-i Millî” ad›n›
alarak Büyük Millet Meclisi Hükûmetinin Maliye Bakanl›¤›na ba¤lanm›flt›r.4 Fakat 23 Nisan 1920’den sonra
Ankara’da TBMM Hükûmeti taraf›ndan madeni paralar
bas›lmad›¤› gibi darphanede de Kas›m 1922’den sonra
cumhuriyetin ilan›na kadar madeni para bas›lmam›flt›r.5
Millî Mücadele’nin zaferle sonuçlanmas›yla birlikte yeni Türk Devleti ekonomik alan›nda toparlanmaya bafllam›fl, ekonomi alan›ndaki gücünü yans›tmak
ad›na alt›n para bast›rma çal›flmalar› bafllatm›flt›r. ‹lk
cumhuriyet alt›n›n ç›kar›lmas› ile ilgili meclis görüflmelerinde bu konunun önemi tart›flmalardan ç›kar›labilmektedir. Kars Mebusu Fahreddin Bey meclise verdi¤i
teklifte: “Paralar›n flekli ile ilgili olarak her iki tarafta
defne dal› bu¤day bafla¤› ile bir çiçek, bunun afla¤›
taraf› Mehmetçi¤in tüfenk ve süngüsü ile beraber yer
almal›d›r. Yukar› tarafta ay ve y›ld›z olmal› yaz›s›na
gelince bas›m yeri ve tarihi için ‘darabe fi Ankara’
1336 yaz›lmal›d›r,” fleklinde aç›klama yapm›flt›r. Bir
tarafa TBMM ibaresi yaz›lmal› eski Konstantiniyye ismi
sikkeden (madeni para) kald›r›lmal›d›r.6
Bu paran›n flekli hakk›nda TBMM Genel Kurulunun 24.1.1924 tarih ve 64 say›l› karar›yla kabul edilen
mazbatada, “Sikkenin yüzünde: Mefle dallar›ndan yap›lm›fl iki kavis bir baflak ile ba¤lanacak ve ortas›na
Türkiye Cumhuriyeti ibaresi ve bas›ld›¤› tarih konacakt›r.”
Cumhuriyetin kurulufl döneminde önemli bir
konu da, Osmanl› Döneminden kalan kurumlar›n tasfiye edilmesi veya denetim alt›na al›nmas›yd›. Bunlar›n
bafl›nda bankalar ve bu bankalar içinde özel bir konuma sahip olan Osmanl› Bankas› gelmekteydi. Bir sözleflme ile bu banka Türkiye Cumhuriyeti’nin denetimi-
160
ne girmiflti, ancak Osmanl› Bankas› banknot ç›karma
yetkisini hâlâ üzerinde tafl›yor ve daha önce bu yetkiye dayanarak ç›kard›¤› 891.475 liral›k banknot henüz
tedavülde bulunuyordu. K⤛t paran›n pek itibar görmedi¤i böyle bir ortamda, kötü izlenimlerden ar›nm›fl,
güvenilir yeni banknotlar ç›karmak çok güç bir iflti.
Türkiye Cumhuriyeti, bu yüzden aceleci davranmam›fl
ve engelleri bir bir ortadan kald›rarak gerekli ortam›
haz›rlam›flt›r. Daha önce Düyun-u Umumiye idaresiyle
anlaflan Türkiye Cumhuriyeti, Osmanl› banknotlar›ndan kurtulmufl, ard›ndan Osmanl› Bankas›’yla yap›lan
anlaflma gere¤ince, bu banknotlar›n tedavülden çekilmesi için 10 Mart 1924 son tarih olarak belirlenmiflti.
Bu anlaflmayla elindeki banknot ç›karma yetkisi de Osmanl› Bankas›’ndan al›n›yordu.7
30 Aral›k 1925’te kabul edilen 701 say›l› yasa ile
Düyun-u Umumiye’nin tedavüldeki evrak-› nakdiyesinin (k⤛t para) de¤ifltirilerek, yerine Türkiye Cumhuriyeti’nin ka¤›t paralar› piyasaya sürülece¤i belirtilmifltir.
Ressam Ali Sami Bey, Londra’da bast›r›lan posta
pullar›n›n haz›rlanmas›yla ilgilendi¤i ve bilgi sahibi oldu¤u için 16 Mart 1926 tarih ve 3284 say›l› kanunla ç›kar›lmas› kesinleflen Cumhuriyet’in ilk banknotlar›n›n
resim, yaz› ve süslemeleriyle ilgili ön çal›flmalar› yapmakla görevlendirilmiflti.8 Bu paralarda yer alacak resimler üzerinde etrafl›ca düflünüldü¤ü ve bunlar›n birer sanat eseri gibi ifllenildi¤i banknotlardan bellidir. 5
Aral›k 1927’den, yani banknotlar›n tedavüle ç›kt›¤› tarihten itibaren Ali Sami Bey’in paralar üzerindeki resimlerde nelerin anlat›lmak istendi¤i, kendisiyle yap›lan röportajlar›nda yer ald›¤› Cumhuriyet Gazetesi’ne
verdi¤i demeçlerde anlat›lmaktad›r. Komisyonun onay›n› alan resimlerin bask›ya geçirilmesi ve bas›m›n denetlenmesi için Ali Sami Bey’in de aralar›nda bulundu¤u bir heyet Londra’ya gider. Bu kliflelerde yer alacak
yaz› ve resimler komisyonca flu flekilde belirlenmifltir:
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
50; 100; 500 ve 1000 liral›k kupürlerde Gazi Mustafa
Kemal’in, l; 5 ve 10 liral›klar›n üzerilerinde de Cumhuriyet’i simgeleyen bir sembolün resmi bulunacakt›r.
Özellikle yayg›n olarak kullan›lan 1,5 ve 10’luk banknotlar›n halk›n eline geçmesi daha kolay oldu¤undan
yeni devletin sembolik tan›t›m› da yap›lmaya çal›fl›lm›flt›r.
Atatürk’ün ekonomiyle ilgili görüfllerinin ortaya
konuldu¤u önemli kongrelerden birisi ‹zmir ‹ktisat
Kongresi’dir. Ülkenin iktisadi geliflmesi için takip edilecek iktisadi program›n belirlenmesi amac› ile 17 fiubat - 4 Mart 1923’de toplanan ‹zmir ‹ktisat Kongresi’ne
tüccar, sanayici, çiftçi ve iflçi temsilcilerinden 1135 delege kat›lm›flt›r.9 Mustafa Kemal kongrenin aç›l›fl›nda
yapt›¤› konuflmada “Bence yeni devletimizin yeni
hükûmetimizin bütün esaslar›, bütün
programlar› ‹ktisat Politikas›’ndan
ç›kmal›d›r” diyerek iktisad›n millet
hayat›ndaki önemini belirttikten
sonra “Bence halk devri, iktisat
devri mefhumu ile ifade olunur. Öyle bir iktisat devri ki,
memleketimiz mamur milletimiz müreffeh ve zengin olsun” diyerek iktisat politikas›n›n hedefini de göstermifltir.10
Kongrede ülkenin iktisadi
sorunlar› tart›fl›lm›fl “Misak-› ‹ktisadî”
kamuoyuna aç›klanm›flt›r. Kongrede
çiftçilerle ilgili olarak tütün tekelinin kald›r›lmas›, tar›m için gerekli malzemenin ithalat›nda gümrük muafiyetinin sa¤lanmas›, üretim bölgelerini ihraç
limanlar›na ba¤layacak demiryollar› ve limanlar›n yap›lmas›, kredi flartlar›n›n iyilefltirilmesi ile aflar›n kald›r›lmas› gibi esaslar belirlenmifltir.11
1927 ve 1929 y›llar›nda toprak reformu uygulanm›fl olup topraks›z köylülere toprak da¤›t›lm›flt›r. Ziraat Bankas› 1929–1932 döneminde büyük iflletmelere
kredi vermifltir. 1929 da Tar›m Kredi Kooperatifleri kurulmufltur. Atatürk pek çok yerde yapm›fl oldu¤u konuflmalarda tar›m›n ve köylünün önemine vurgu yapm›flt›r. “Memleketin bafl›nda ortaça¤›n en insafs›z belas› olarak hâlâ musallat duran aflar›n kald›r›lmas›n›
yüce meclise teklif edebilecek bir ekonomik seviyeye
ekim-kasım 2006
e¤itim
Cumhuriyet idaresinin bir senede ulaflm›fl olmas›, cidden memnuniyet vericidir.” (1924), “Köylümüz ve ziraatimiz üzerindeki aflar kâbusunun ortadan kald›r›lmas› ile meydana gelen rahatl›k, milletin daha çok
üretmek, daha rahat olmak için çal›flmak arzular›n›
teflekkür edilecek bir derecede artt›rm›flt›r.” (1925),
“Arkadafllar, dünyada zaferlerin iki vas›tas› vard›r.
Biri k›l›ç, di¤eri saban… Hakiki zafer k›l›çla de¤il, sabanla yap›land›r. Milletleri vatanlar›nda yerlefltirmenin, millete istikrar vermenin arac› saband›r, saban,
k›l›ç gibi de¤ildir. O kullan›ld›kça kuvvetlenir… Türk
çiftçisi bir eliyle k›l›c›n› kullan›rken, di¤er elindeki saban› topraktan ayr›lmad›. E¤er milletimizin ço¤unlu¤u çiftçi olmasayd›, biz bugün dünya yüzünde bulunmayacakt›k.” (1923), “Çiftçi ve çoban bu millet için
temel unsurdur. Gerçi, di¤er unsurlar bu temel unsur için laz›m ve faydal›d›r. Fakat hiçbir kuruntuya kap›lmadan
bilmeliyiz ki o temel unsur olmazsa di¤er unsurlar da yoktur.” (1923), “Memleketimiz
flu iki fleyin memleketidir: biri çiftçi, di¤eri asker. Biz çok
iyi çiftçi ve çok iyi asker yetifltiren bir milletiz. ‹yi çiftçi
yetifltirdik: Çünkü topraklar›m›z çoktur, iyi asker yetifltirdik: Çünkü o topraklara kasteden düflmanlar fazlad›r. O topraklar› sürenler, o topraklar› koruyanlar hep sizlersiniz…” (1923), “Memleketimizde devletin, esas konusu çiftçiliktir. Tüketici yaflamak iyi de¤ildir, üretici olal›m !” (1925),
“Bir defa, memlekette topraks›z çiftçi b›rak›lmamal›d›r. Bundan daha önemli olan› ise, bir çiftçi ailesini
geçindirebilen topra¤›n, hiçbir sebep ve suretle, bölünemez bir mahiyet almas›. Büyük çiftçi ve çiftlik sahiplerinin iflletebilecekleri arazi geniflli¤i, arazinin
bulundu¤u memleket bölgelerinin nüfus yo¤unlu¤una ve toprak verim derecesine göre s›n›rland›rmak laz›md›r.”, “Türkiye’nin gerçek sahibi ve efendisi, hakiki üretici olan köylüdür. O hâlde, herkesten daha çok
refah, mutluluk ve servete hak kazanm›fl olan köylüdür.” (1922).
Cumhuriyetin kuruluflundan sonra, bas›lan ilk
madeni paralar üzerindeki motifleri Darphane Müdürü
161
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
Niyazi As›m Bey çizmiflti. Resimlerin sade, anlafl›labilir,
ayn› zamanda da zarif olmas›na dikkat edilmiflti. Bugün bu paralara bakt›¤›m›zda dikkati çeken ilk özellik,
kifli egemenli¤inin son iflaretlerinin de kalkm›fl olmas›d›r. Bu yaz›y› çevreleyen baflak resmi ise cumhuriyetin
ekonomi politikas›n› göstermekte, bu politikan›n tar›ma ve Türk köylüsüne yönelmifl bulundu¤unu anlatmaktad›r.12
Atatürk’ün bu görüfllerini yans›tan en aç›k para
1927 y›l›nda bas›lan 1 liral›k banknottur. l liral›k banknotun ön yüzünde bafl›nda kasketiyle çift süren bir
köylü ve hemen arkas›nda ‹kinci TBMM binas› görülür.
Köylü Meclis’e inançla ve gülümseyerek bakmaktad›r.
Bu çok önemli bir de¤iflimin vurgulanmas›d›r. Meclis,
millet egemenli¤inin simgesi ve onun da önünde milletin efendisi köylü ve köylünün bafl›nda fiapka ‹nk›lab›’n› simgeleyen kasket bulunmaktad›r. Burada verilen
iç içe mesajlar Türk ink›lab›n›n baflar›s›n›n bir ürününü
gözler önüne sermektedir. Ali Sami Bey, l liral›klar
hakk›nda flu bilgileri vermektedir. l liral›klar›n yüz taraf›nda ortada ziraat› temsil eden bir resim vard›r. Bu resimde genç Türk köylüsünün çift sürdü¤ü görülüyor.13
l liral›k bu kupür ayn› zamanda dolafl›m› en fazla olan bir banknottur. Halk›n pek büyük bir bölümü,
5 ve 10 liral›klar d›fl›ndaki banknotlara yabanc› kalacakt›r. Çünkü bu kupürlerin d›fl›ndakiler al›m gücü olarak çok büyük miktarlara ulaflt›klar› için sözgelimi 100,
162
500 ve 1000 liral›k banknotlar bankalar, bankalarla çal›flan büyük tüccarlar veya veznedarlar d›fl›nda, çok nadir kimsenin görebilece¤i paralard›r.
10 Liral›k Banknotlar
10 liral›kta da ayn› tablo tekrar edilmifltir. Arka
yüzde Ankara’n›n simgesi tiftik keçileri ile bir çoban,
Bent Deresi üzerindeki bir köprünün yan›ndan geçmektedir. Arka planda yine Ankara Kalesi görülmektedir. Ulusun zafer yolundaki mücadelenin merkezi, zaferden sonra baflkent olmufl ve art›k eski baflkent payitaht olarak tarihe kar›flm›flt›r, ulusun baflkenti paralar
üzerinde bunu bir kez daha vurgulamaktad›r.
1000 Liral›k Banknotlar
Atatürk döneminde özellikle ulafl›ma çok önem
verilmifl ve bu görevinde devletçilik ilkesi gere¤ince
devletin yerine getirmesine karar verilmifltir. O döneme kadar ulaflt›rman›n yetersiz oluflu ülke içinde mal
ak›fl›n› ve ulafl›m› aksat›yordu.1924 y›l›nda imparatorluktan kalma 4 bin 86 kilometre uzunlu¤undaki demiryolu 2 bin 352 kilometresi yabanc› flirketlerce iflletiliyordu ve daha sonra millîlefltirildi; hizmetler sektöründe; öncelikle demiryolu uzunlu¤u %67 oran›nda art›r›lm›flt›r. Atatürk, TBMM’nin 1 Mart 1922 tarihli toplant›s›nda: “‹ktisad hayat›n›n faaliyet ve canl›l›¤› ancak
tafl›ma araçlar›n›n, yollar›n, flimendiferlerin(tren), limanlar›n durumu ve derecesi ile uygundur.”
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
Yine Atatürk ayn› tarihlerde gazetelere verdi¤i demeçte: “Memleketin bütün merkezleri bir di¤erine az zamanla flimendiferle ba¤lanacakt›r. Mühim maden hazineleri aç›lacakt›r. Memleketimizin bafltan sona kadar harap manzaras›n› mamureye dönüfltürmekten
ibaret olan amac›n temel tafllar› her yerde gözleri sevindirecektir.” Atatürk 1931 y›l›nda Malatya’da yapt›¤›
konuflmada: “Demiryollar› memleketin tüfekten, toptan daha mühim bir emniyet silah›d›r. Demiryollar›,
bir ülkenin bay›nd›rl›k, bolluk yoludur. Belirli zamanlar aras›nda vatan›n bütün bölgeleri çelik raylarla birbirine ba¤lanacak.” demifltir.
on günden bir güne indiren iflte bu demirlerdir. Kurak tarlalarla, k›raç ovalara bolluk ve zenginlik getiren iflte bu demirlerdir. fiimdi bir lira eden bir ruble(Rusya para birimi) tah›l› yar›ndan sonra befl liraya ç›karacak iflte bu demirlerdir. Bu demir de¤il, alt›n
yoludur. Yol yerin damar›d›r. Nabz› çarpmayan toprak kangren olmufl demektir. Topra¤›n yaflayabilmesi
için vücudumuzu saran kan damarlar› gibi onun vücudunu da yol damarlar› sarmal›d›r. Topra¤›n nabz›, insan›nki gibi bir dakika durmadan ifllemelidir.
Bir ekini yetiflene kadar su, yetifltikten sonra yol besler.”14
Cumhuriyetimizin ilk y›llar›nda demiryolu sevdas› herkesi sarm›flt›. ‹flte, demiryolunun önemini, kazand›rd›klar›n› Hariciye fiefi Op. Doktor M. Necdet
Bey’in 30 A¤ustos 1930’da demiryolunun Sivas’a ulaflmas› nedeniyle yap›lan törendeki konuflmas› çarp›c›
bir biçimde ortaya koyuyor: “Gözümüz ayd›n. ‹flte
tren geldi. Demiryolu Cumhuriyetin çelik koludur. Art›k Sivas hiçbir yere uzak de¤ildir. fiimdi Ankara bize
bir günlük yoldur. Bu demirleri topra¤›n pas›n› silmek için bu yerlere döfledik. Sar› baflakl› ekinleri alt›na çevirmek için ucuca ekledik. Ankara-Sivas aras›n›
Paralara bak›ld›¤›nda Atatürk’ün ulafl›ma ve
demiryollar›na verdi¤i de¤er iyice anlafl›labilir. 1000 liral›k kupürde tüm imkâns›zl›klar›n, çaresizliklerin, geri kalm›fll›¤›n ilac› olarak düflünülen bir at›l›m›n simgelefltirildi¤ini görülüyor: Demiryolu... 15 Yukar›da da belirtti¤imiz gibi, demiryollar›n›n Türkiye Cumhuriyeti
için önemi çok büyüktür, iç ve d›fl siyasette baflar›, bütünlüklü bir güç olmak, sa¤lam bir ulafl›m ve iletiflimle
gerçekleflir. Yüzy›llard›r gözard› edilmifl topraklara
uzanan birer flefkatli eldir demiryollar›. Kurtulufl Savafl› s›ras›nda önemi bir kez daha anlafl›lm›flt›r. Yol de-
ekim-kasım 2006
163
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
mek yaflam demektir. Ürünün tarlada kalmamas› için,
da¤, tepe günlerce çile çekmemek için, h›zla sanayileflmek ve güçlenmek için, kendi ya¤›m›zla kavrulmak
için, kavuflup daima bir olmak için yol flartt›r. Kömürün
kendi madenlerimizden ç›kt›¤›, kendi lokomotiflerimizin çekti¤i katarlarda, kendi yükümüzü tafl›mak, kendimiz üretip, kendimiz satmak için yol; ama ille de demiryolu flartt›r.
1000 liral›k banknot ilk emisyonun en büyük
kupürüdür . Ön yüzünde Mustafa Kemal, arka yüzünde demiryollar›n›n figürleri vard›r. Bozk›ra uzanan flefkatli bir el gibi, susam›fl topraklara akan gür bir nehir
gibi.
Bu banknotlar›n tedavüle, ç›kt›¤› 5 Aral›k 1927
günü Osmanl› kaimeleri için tedavülden kald›r›lma süreci bafllam›flt›r.16
Sonuç olarak, Atatürk, halk›n ço¤unlu¤unun
meflguliyeti olan tar›m ve hayvanc›l›¤›n ekonomik
kalk›nmada önemli oldu¤u vurgulam›flt›r. Tar›m
ekonomisinin baflat oldu¤u cumhuriyetin kurulufl
y›llar›nda kalk›nman›n halkla beraber gerçeklefltirilece¤i fikrini Atatürk pekçok yerde belirtmifltir. Millî
ekonomi; milletin el birli¤iyle katk› sa¤lad›¤› bir
süreçtir. Özellikle üretim alan› olan tar›m ve
hayvanc›l›k ile ürünlerin pazarlara ulaflt›r›lmas›n›
sa¤layacak olan demiryollar›, Türkiye Cumhuriyeti’nin
bast›rd›¤› ilk paralarda, ifadesini bulmufltur.
164
_____________
‹brahim Artuk , ‹stanbul Arkeoloji Müzeleri Teflhirindeki ‹slami Sikkeler Katolo¤u I-II, ‹stanbul 1970, s.194.
2
Ali Aky›ld›z, Osmanl› Finans Sisteminde Dönüm Noktas› Ka¤›t Para ve Sosyo-Ekonomik
Etkileri, ‹stanbul 1996, s.207.
3
TBMM Zab›t Ceridesi, D: 2, ‹:1, C.4, s.391-393.
4
Cumhuriyet Arflivi, 030–18, Kutu No: 11, Dosya No:
53 Belge No: 11.
5
Avni Zade Hüseyin Tahsin, Osmanl› Dönemi Borsa
ve Mali Sistemi (Çev. Rag›p Batumlu), ‹stanbul 1990, s.147.
6
Cumhuriyet Arflivi, 030-18 Kutu No: 129, Belge No: 7.
7
Cüneyt Ölçer, Cumhuriyet Dönemi Türk K⤛t
Paralar›, Ankara 1983, s.10.
8
Ali Sami Bey’le Mülakat, Cumhuriyet, 7 Kanuni San›, 1927.
9
Afet ‹nan, ‹zmir ‹ktisat Kongresi (17 fiubat - 4
Mart 1923), Ankara, 1989, s. 12.
10
Gündüz Ökçün, Türkiye ‹ktisat Kongresi, Ankara, 1981, s. 255-262.
11
Gündüz Ökçün, a.g.e., s. 384-437.
12
Tanju Demir, 75.Y›l›nda Paran›n Serüveni, s.13.
13
Düstur, 3. Tertip, C.7, s.659; Yeni Paralar›m›z Hakk›nda
Müfid Malumat, Cumhuriyet, 7 Kanuni Sani, 1927.
14
http://www.tcdd.gov.tr/genel/tarihce.htm..
15
Cüneyt Ölçer, a.g.e., s.13.
16
Komisyon, 75. Y›l›nda Paran›n Serüveni, Ankara 1999, s.1-5.
1
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
ATATÜRK
Cahit S›tk› TARANCI
Atatürk’üm e¤ilmifl vatan haritas›na
Görmedim tunç yüzünde böylesine geceler
Atatürk neylesin memleketin yaras›na
Uçup gitmifl elinden eski makbul çareler
Nerde ‹stiklâl Harbi’nin o mutlu günleri
Türlü düflmana karfl› kazan›lan zaferi
Hiç sanmam öyle a¤ars›n bir daha tan yeri
Atatürk’üm ben ölecek adam de¤ildim der.
Git hemflehrim git kardeflim topra¤›na yüz sür
Odur karfl› k›y›dan cümlemizi düflünür
Resimlerinde bile melul mahzun düflünür
Atatürk’üm kabrinde rahat uyumak ister.
ekim-kasım 2006
165
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
ATATÜRK ORATORYOSU
Selâhattin BATU
‹HT‹YARLAR KOROSU
Yol kapal›, yol uzun, tanyeri karanl›k,
Yürür Atatürk elinde ›fl›k...
Geceler mi çöktü? Karalar m› bast›?
Çat›lar m› göçtü? Damlar m› y›k›k?
Yetiflir Atatürk imdada o zaman,
Atatürk baflta o zaman
‹flte Atatürk o zaman büyük.
ANALAR KOROSU
Hey çelik gö¤üslü, kaya omuzlu!
Düflman binlerle, engel yüz bin!
Doruklar yüce tepeler flahin,
Okla, k›l›çla kesildi önün!
GENÇL‹K KOROSU
Gene de onun buyru¤u: ‹leri!
Yüre¤i, solu¤u ileri...
Ordular, at›l›n ileri!
Kartallar s›n›rdan s›n›ra uçun!...
Yi¤itler, koflun ileri!
HALK KOROSU
Nas›l at›ld›nd› düflmana ac›nla,
Ellerin kanda, k›r›lm›fl kaburgan.
166
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
Nas›l dö¤üfltündü yenilmez gücünle,
‹nmeden bir soluk at›ndan.
Büyüktü savafl›n, büyüktü ulusun da,
Bast›¤›n toprak kahraman.
ANALAR KOROSU
Sana ba¤land› gönüller o gün,
Bafl kodu yoluna bafl› olan
Sana eklendi sevgiler, sayg›lar,
Yüceydin daha da yüceldin o zaman...
Atatürk bir destan oldu koskoca.
‹HT‹YARLAR KOROSU
Aç›klar, açlar, yenikler, yitikler,
Bir uçtan bir uca ç›rp›nan bir vatan.
‹nifller, yokufllar, göçüfller, çöküfller,
Ka¤n› ka¤n› atefl, oluk oluk kan.
Nineler dizlerini uzatt› bafl›na,
Analar saçlar›n› örttü üstüne,
Yorgun kanatlar›, omuzlar› kan...
Saf saft› ölüler meydanlarda,
Vurulmufl devlerdi aç›kta yatan.
GENÇLER KOROSU
Göz seni görmeyince kör oldu o gün,
Bir seni bulmayan umutsuzdu.
Ad›n› anmayan mutsuzdu,
‹zinde yürüyen yol ald› o gün.
ekim-kasım 2006
167
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
ANALAR KOROSU
Ömrün koskoca bir ac›yd›, Atatürk,
Kimse çekmedi sencileyin.
Bafl baflt› yüre¤in göz gözdü.
GENÇLER KOROSU
Karayd› geceler do¤ularca,
Bir sen güneflce gürledin.
‹nan›n dedin ulusa inan›nca,
Güvenin dedin.
HALK KOROSU
Elele ç›kt›k yola seninle,
Sen eyittin biz eyittik seninle,
Atefle, ölüme gittik seninle
‹flte önümüz sonumuz seninle,
Ya var›z ya yo¤uz seninle...
GENÇLER KOROSU
Sen gel bize gene, Atatürk!
Yürü bizimle ölüme dirime,
Hep sen ol bizimle,
Kal bizimle,
Yürü bizimle,
Ara, bul bizimle,
Hep sen ol bizimle
Atatürk
168
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
DAH‹-‹ TECEDDÜD’E
Abdülhak Hamid TARHAN
Büyük gazâ, büyük zafer bu ink›lâp!
Büyük gazâ tagallübe...
Büyük zafer taassub u teseyyübe
Gazâ-y› Mustafa Kemal
Evet, cehalete ilmin bu bir büyük zaferi.
Cihan - flümül olacakt›r onun bu flaheseri!
Yar›n bu seyre denir kahramanlar›n seferi...
Kuvâ-y› Mustafa Kemal
Dehâ-y› Mustafa Kemal!
ekim-kasım 2006
169
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
HAVZA YOLLARINDA
MUSTAFA KEMAL
Ceyhun At›f KANSU
Mahmur Da¤›’n›n bafl›nda bir duman, bir duman,
Mustafa Kemal’in bafl›nda daha bir duman
Da¤ düflünür gündüz gece bafl›ndan duman gitmez,
Mustafa Kemal düflünür gündüz gece bafl›ndan duman gitmez,
Da¤lar›n bafl›nda duman eksik olmaz,
Soy yi¤idin bafl›ndan duman eksik olmaz.
Mahmur Da¤›’n›n dumanlar›na bakt› da dedi.
Mustafa Kemal, Köro¤lu olmak ne güzel flu da¤larda,
Tutmak gece gündüz denizlerin yolunu, yol vermemek,
Üflümek, atefl yakmak, yola düflmek ne güzel,
Bölmek orta yerinden gemilerin getirdi¤i günefli,
Bir sana bir bana vermek ne güzel!
Çakal Da¤›’n›n ete¤ine vard› ki Mustafa Kemal,
Vakit alaca karanl›k, da¤›n ete¤inde bir kahve,
Kahvede düze inmifl eflk›yalar, Karadeniz uflaklar›,
Kayn›yor Erzurum ifli semaver, çay demleniyor.
Uyanm›fl su, gözleri adamlar›n, susuz gözleri s›cak,
Mustafa Kemal bakt›, tan›d›, hepsi halk.
170
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
Oturdular, hep beraber çay içtiler,
Ordan burdan, dereden tepeden konufltular,
Sabah günefli gelip ba¤dafl kurdu bir yana,
Yar› karanl›kt› yüzleri birden ayd›nland›lar,
Ac› çekmifl, susam›fl, da¤ çizgileri sert
Mustafa Kemal’in gözlerinde tek tek ›fl›d›lar.
Ç›kt› kavak yaylas›na “oh!” dedi, Mustafa Kemal,
Ölmez be, insan bu vatan› sevince,
Halk kokusudur, güller çimenlerden gelir,
Ovalar› sürenler afla¤›da, ormanlarda b›çk› sesleri,
Da¤›lm›fl Mahmur Da¤›’n›n dumanlar›
Çekip cümle türküleri bir dere ›fl›lt›s›yla akar.
Havza’ya vard›m ki, kula¤›m›z› koyal›m bir,
Ba¤›ms›z yaflamak diyelim bir, dinle ne ses verir?
Havza Pazar›’na inmifl all› morlu köylüler,
Ç›karlar ormanlardan gizli gizli ça¤›ral›m, bir,
Gelirler toplan›rlar ateflimize, onlar için yakt›k,
Özgür yüreklerin solu¤unu üflesinler bir.
Sevelim dedi, Mustafa Kemal, sevelim bir,
Selam verelim bir, selam alal›m bir,
Halk olmak ne güzel fleydir arkadafllar,
fiu sabah çay›n› içelim bir, kardeflçe s›cak.
Yüzümüzü yunal›m flu dereden bir,
Sonra kursunlar dara¤ac›n› kavgam›za,
Asarlarsa ass›nlar bizi düfllerimizden!
ekim-kasım 2006
171
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
MUSTAFA KEMAL’‹N
KA⁄NISI
Faz›l Hüsnü DA⁄LARCA
Yediyordu Elif ka¤n›s›n›,
Kara geceden geceden.
Sanki elif elif uzuyordu, inceliyordu,
Uzak cephelerin ac›s›yd› g›c›rt›lar,
‹nliyordu da¤›n ard›, yasla,
Her bir heceden heceden.
Mustafa Kemal’in ka¤n›s› derdi, ka¤n›s›na
Mermi tafl›rd› öteye, da¤ tafl aflard›.
Çabuk giderdi, çok götürürdü Elifçik,
Nam salm›flt› asker içinde.
Bu kez yine herkesten evvel alm›flt› yükünü,
Do¤rulmufltu yola önceden önceden.
Öküzleriyle kardefl gibiydi Elif,
Yemezdi, içmezdi, yemeden içmeden onlar,
Kocabafl, çok ihtiyard›, çok zay›ft›,
Mahzundu bütün bütün Sar›k›z, yan› s›ra,
Gecenin ulu a¤›rl›¤›na karfl›,
Hafiftiler, inceden inceden.
172
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
‹riydi Elif, kuvvetliydi ka¤n› bafl›nda
Elma elmayd› yanaklar› üzüm üzümdü gözleri,
K›nal› ellerinden rüzgâr geçerdi, daim;
Toprak gülümserdi çar›kl› ayaklar›na.
Al›n› yeflilini kapm›flt›, geçirmiflti,
Niceden, niceden.
Durdu birdenbire Kocabafl, ova bay›r durdu,
Nazar m› de¤di göklerden, ne?
Dah etti, yok. Dahha dedi, gitmez,
Ta gerilerden baflka ka¤n›lar yetiflti geçti gac›r gucur
Nas›l dururdu Mustafa Kemal’in ka¤n›s›.
Kahroldu Elifçik, düflünceden düflünceden
Aman Kocabafl, aya¤›n› öpeyim Kocabafl,
Vur beni, öldür beni, koma yollarda beni.
Geçer götürür ana, çocuk, mermisini askerci¤in,
Koma yollarda beni, kulun köpe¤in olay›m.
Bak hele üzerinden ses seda uzaklafl›r,
Düflerim gerilere, iyceden iyceden.
Kocabafl y›¤›ld› çamura,
Büyüdü gözleri, büyüdü yürek kadar,
Örtüldü gözleri örtüldü hep.
Kal›r m› Mustafa Kemal’in ka¤n›s›, bac›m,
Kocabafl›n yerine kofltu kendini Elifçik,
Yürüdü düflman üstüne, yüceden yüceden.
ekim-kasım 2006
173
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
MUSTAFA KEMAL’‹N
MANGASI
Cahit KÜLEB‹
Askerler geceyi beklediler,
Bozk›r gecesini!...
S›cak toprak üstünden
Bir bu¤u yükseliyordu.
Y›ld›zlara bakt› Hasan Çavufl,
Dedi: “Emme de parlak bu gece”
Bir sigara yakt›.
Mangas›ndan tekmil getirdi Memifl Onbafl›:
Ayd›nl› ‹smail’in baca¤›nda s›z› varm›fl,
Tireli Hüseyin sabaha kadar uykusuz kalm›fl.
Bodur Ali ah diyor bir memlekete gitsem,
Yine hafiften bir türkü tutturmufl,
Giresun’lu Rüstem
Tüfe¤i elinden düflmez Bergama’l› Ahmet’in,
Avrat, tüfek, at,
Namus sözüdür, diyor,
Büyük taarruz bir an önce bafllas›n istiyor.
174
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
Az ötede Mustafa Kemal’in Çad›r›
Gecede bir gümüfl ehram gibi p›r›ldar.
Kap›s›nda bir nöbetçi
Kulak vermifl içerdekileri dinliyor.
Silâh sesleri duyar gibi
Ürperiyor ya¤›z teni
Kulaklar› pusuda bir kaplan gibi dikilmifl,
Düflünüyor Büyük Taarruzun neticesini!...
“Mustafa Kemal”i gördüm,
Bir fleyler süzüldü ›fl›k ›fl›k içime.
Daha da¤, daha kaleyim.
Bir bafllas›n top sesleri hele,
Afyon’a girmezsek iki saatte,
Öleyim” diyor...
Mustafa Kemal’in mangas›nda,
Korkudan eser yok
Günlerdir yar› aç, yar› tok
Bir kafl›k tuzu bulunsun diye vatan maceras›nda,
Paflalar Paflan›n kumandas›nda
Zaferden zafere kofluyor
ekim-kasım 2006
175
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
A⁄IT
Âfl›k VEYSEL
A¤layal›m Atatürk’e
Bütün dünya kan a¤lad›.
Süleyman olmufltu mülke
Geldi ecel, can a¤lad›.
Do¤u, bat›, cenup, flimal!
Aman Tanr›’m bu nas›l hâl?
Atatürk’e erdi zeval,
Memur, meb’usan a¤lad›.
Atatürk’ün eserleri,
Söylenecek bundan geri,
Bütün dünyan›n her yeri,
Ah çekti, vatan a¤lad›.
Fabrikalar icat etti,
Atal›¤›n isbat etti.
Varl›¤›n Türk’e terk etti
Döndü çarh, devran a¤lad›.
176
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
Bu ne kuvvet, bu ne kudret,
Var›d› bunda bir hikmet
Bütün Türkler, ‹nön’‹smet,
Gözlerinden kan a¤lad›.
Tiren hatt›, tayyareler...
Türkler giydi hep karalar,
Semerkant’la Buharalar
‹flitti her an a¤lad›.
Siz sa¤ olun Türk gençleri,
Çal›flanlar kalmaz geri,
Meraflalin askerleri,
Ordular, te¤men a¤lad›.
Zannetme a¤layan gülmez,
Aslan yata¤› bofl kalmaz.
Yaln›z gidenler gelmez
Her gelen insan a¤lad›.
Uzatma Veysel bu sözü
Dayanmaz herkesin gözü
Koruyal›m yurdumuzu,
Dost de¤il düflman a¤lad›.
ekim-kasım 2006
177
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
RES‹M
BEHÇET NECAT‹G‹L
her gün,
enginlerden engin,
yücelerden yüce
bir duygu sarar bizi
bu s›n›fa girince.
yanda, bir uçtan bir uca,
mavi deniz,
odan›n içinde güneflleri bulunca,
›s›n›r›z.
enginlerden engini deniz olsa
deniz ufak!
yücelerden yücesi günefl olsa
günefl küçücük!
ilk günü gördük, nerden geldi:
duvardayd›
denizleri, güneflleri
küçülten büyüklük.
kürsünün üstünde bir resim:
gözleri denizlerden mavi
bak›fllar› günefllerden s›cak,
dört mevsim.
178
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
kürsünün üstünde:
atatürk’üm arkas›nda al bayrak,
kollar›n› kavuflturmufl gö¤sünde.
bu resimle bafllar bizim günümüz,
karfl›m›zda atatürk’ü gördükçe,
k›vançla dolar, taflar gönlümüz.
ö¤retmenimizin kürsüde
verdi¤i dersi
dinler bizimle birlikte
atatürk’ün resmi.
çal›flkan›z çünkü,
çal›fl›nca,
bakar›z, atatürk güldü...
bir yaln›fll›k yapsak,
bulutlan›r gözleri,
anlar›z, atatürk üzüldü.
gelsek kürsünün dibine
görür bizi
e¤ilince.
kalksak gitsek gerilere,
otursak arkalarda;
bafl›m›z› kald›rmadan duyar›z
atatürk orada.
ekim-kasım 2006
179
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
öteki odalarda
baflka baflka resimleri atam›n
atatürk’üm art›k ömrüm oldukça
bu resminle karfl›mdas›n!
yok hiç birinde
bundaki t›ls›m,
de¤iflen çizgilerle
canl› gibi bu resim.
öyle canl› ki san›r›m,
ben de birgün okulu bitirince,
uzanan ellerinle
okflanacak s›rt›m.
öyle canl› ki san›r›m,
karanl›k bile olsa
ayd›nlan›r yollar›m.
t›pk› s›n›ftaki gibi,
yapaca¤›m bir iflte
bu resmindir rehberim;
kötülü¤e uzan›rsam
çat kafllar›n›,
tutulsun ellerim.
t›pk› s›n›ftaki gibi,
bütün ömrüm boyunca
yapt›¤›m bir iflte
iyi, do¤ru oldumsa,
sevincini belli et.
gülümse!
yaprak yaprak dökülürken önümde
her y›l, dört mevsim;
s›n›flar içinde yaln›z bu s›n›f!
resimler içinde yaln›z bu resim!
180
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
ONSUZ
Ziya Osman SABA
Ah iflte duyuyorum mesut günler içinden,
Sana "sevimli yüzün asla solmas›n" diyen,
Bütün ad›nla dolu o coflkun flark›lar›...
- Sen öldü¤ün için mi flimdi bayraklar yar›?
Görüyorum ilk defa seni gördü¤üm günü;
Alt›ndan, alk›fllarla geçiyorsun bir tak’›n.
O gün bana gelmifltin babamdan daha yak›n
Me¤er duyacakm›fl›m bir sabah öldü¤ünü...
Me¤er görecekmifliz bir sabah gidiflini,
‹stanbul'un önünden son defa geçiflini...
Bizler seninle nas›l, ne kadar beraberdik,
Bizler ki az s›k›lsak "o bafl›m›zda" derdik;
Nas›l yok bilece¤iz o güzel günefl yüzü?
Ana, baba de¤il bu, bizler Ata öksüzü
Tatmad›k, bilmiyoruz bu bambaflka yaray›,
Ö¤ret bize Yarabbim ah onsuz yaflamay›!
ekim-kasım 2006
181
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
Ö⁄RETMEN ATATÜRK
‹. Zeki BURDURLU
Yine derse giriyorsun Samsun kap›s›ndan
Selaml›yor, seviyor tek ö¤retmenini
‹l il, köy köy, can can
Tüm Anavatan.
Hemen bafll›yor mutlu ders
Erzurum'dan
Sonra derinlefliyor volkan-ö¤ütle
Sivas'taki son oturumdan.
Bütün memleket tek s›n›f
Bir yön bayrak, bir yön tan
Öyle bir ödev veriyorsun ki ö¤retmenim
Süngü-kalemle bafll›yoruz Afyon'dan.
S›n›f›m›z her an kutlu bir savafl
Ö¤retiyor, e¤itiyorsun Ankara'dan
Hep birden söylüyoruz özgürlük türkümüzü
Vatan›n uzakl›klar› kalk›yor da aradan.
182
ekim-kasım 2006
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
Mavi gözlerin hep bar›fl bar›fl
Mavi yüceli¤in hep duman duman
Öyle alev alev bir ders ki
Yan›yor, yanmas› gerekti¤inde her düflman.
Anlat›fl tad›, k›vam k›vam öz
Son bölüm: ‹lk hedef, Dumlup›nar'dan
Kocatepe, yaln›z co¤rafya de¤il
Da¤ da¤ atefl ya¤d›r›yorsun her damla kandan
Öpüyorsun hepimizi göz göz
fiehitler birinci geldikçe hep destan destan.
Ya¤murlafl›yoruz er er Akdeniz'e
Ektiklerini biçiyorsun ‹zmir yollar›ndan
Bir özgür meyva do¤uyor Türklü¤ümüze
Tatt›r›yorsun utku yemifli utku dallar›ndan.
Ö¤renmeye son yok
Cumhuriyet, bir ders ayn› konudan
Ö¤rendikçe özlefliyoruz da hep geçiyoruz
Senin yaratt›¤›n vatan-kan›ndan.
ekim-kasım 2006
183
Bilim ve Aklın
Aydınlığında
e¤itim
Anlat›yorsun aç›k ve seçik
Y›k›l›yor her gölge fikir-kurflundan
Dövüyorsun her yüre¤i örsünde devrimlerin
Tümleniyor her eksik, senin vuruflundan.
Yaflatarak ö¤retmek senin elinde
Sonsuz ders, tek hayat, bize bayraktan
Seni özledikçe bellemek güzel
Fikir-toprak oldu vatan, gerçek topraktan.
Sor bize her fleyi, konuflsun her öz
Bafllay›versin en zor imtihan
Özgürlük güneflin ilk cevap, inan
Ey vatan-s›n›fta ey Ata-vatan...
184
ekim-kasım 2006
Download