editörden... ‹nsanl›k tarihinde iz b›rakm›fl birçok lider vard›r. Bunlardan baz›lar› yaflad›¤› ça¤da yapt›klar›ndan dolay› nefret ve o nefrete uygun adlarla an›l›r. Türk milletinin tarihe arma¤an etti¤i Mustafa Kemal Atatürk gibileri ise; kendi toplumuna ve insanl›¤a kazand›rd›klar› ile bütün insanl›¤›n takdir etti¤i lider olarak dünya tarihine geçerler. Atatürk; bütün olumsuzluklara ra¤men Türk milletinin mukadderat›n›; bilgeli¤i, cesareti, fazileti, sorumlulu¤u ve kararl›l›¤›yla olumlu yönde etkileyen, de¤ifltiren bir liderdir. Dünyan›n en büyük ordular›nca vatan›n›n topraklar› istila edildi¤i, mensubu oldu¤u Türk milletinin ordusuz, hazinesiz ve e¤itimsiz b›rak›ld›¤› bir dönemde hiç tereddüt etmeden milletinin bafl›na geçen Atatürk; karakter ve hissiyat›na çok inand›¤› milletinin toparlanmas›na vesile olmufl, milletinin gücünü arkas›na alarak ülkesini düflman istilas›ndan kurtarm›flt›r. Kurtar›lan ve millî s›n›rlar› yeniden belirlenen, savafllar sonucunda harap olmufl vatan topraklar› üzerinde; "kay›ts›z flarts›z ba¤›ms›z, millî egemenli¤e dayal›, ça¤dafl uygarl›¤› hedef alm›fl" yepyeni bir Türk devleti kurarak tarihe alt›n harflerle ad›n› yazd›rm›flt›r. Atatürk'ün savafl s›ras›nda ortaya koydu¤u bilgelik ve cesareti ba¤›ms›zl›k savafl› veren milletlere; kurdu¤u "demokratik, laik" genç cumhuriyetin de¤erlerini uygulamadaki hassasiyeti ve erdemi ise bar›fl s›ras›nda dünya devletlerine örnek olmufltur. Do¤umunun 125 ölümünün 68. y›l›nda Atatürk’ü sayg› ve rahmetle anarken, Atatürk'ün baflar›s›nda büyük pay› oldu¤una inand›¤›m›z karakter ve ruh yap›s› ile birlikte, cumhuriyetimizin temel de¤erlerini de teflkil eden konulara ait fikirlerini, alanlar›nda uzman olan yazar ve akademisyenlerimizin katk›lar›yla Bilim ve Akl›n Ayd›nl›¤›nda E¤itim dergisinde "Özel Say›" olarak iflledik. Atatürk özel say›m›z› siz de¤erli okurlar›m›zla paylafl›rken yaz›lar› ve görüflleriyle katk› sa¤layan yazar ve akademisyenlerimize flükranlar›m›z› sunar›z. Bir sonraki say›m›zda buluflmak üzere. Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim Ayl›k E¤itim Dergisi SAHİBİ Doç. Dr. Hüseyin ÇELİK Millî Eğitim Bakanı YIL: 7 SAYI: 80-81 Genel Yayın Yönetmeni Şadi KESKİN Yayımlar Dairesi Başkanı Yayın Kurulu Dinçer EŞİTGİN Şaban ÖZÜDOĞRU Hakkı USLU Çağrı GÜREL Aysun İLDENİZ Celal ASLAN Yazı İşleri Müdürü Selâmi YALÇIN ([email protected]) Tasarım Hakkı USLU ([email protected]) EK‹M-KASIM 2006 ISSN-1302-5600 Dizgi Reyhan İLKER Abone / Dağıtım Fikri NAYIR Tel: (0312) 212 76 63 / 14 Baskı Devlet Kitapları Müdürlüğü Yönetim Merkezi Yayımlar Dairesi Başkanlığı Teknikokullar/ANKARA http://yayim.meb.gov.tr e-posta: [email protected] Tel: (0 312) 212 81 48 - 213 65 12 Fax: (0 312) 212 81 48 Gönderilen eser ve çalışmalar yayımlansın veya yayımlanmasın, iade edilmez. Yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. Yayın Kurulu yazılar üzerinde değişiklik yapabilir. “Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim” adı anılmadan alıntı yapılamaz. Millî Eğitim Bakanlığı Yayımlar Dairesi Başkanlığının 22.12.2005 tarih ve 6088 sayılı oluru ile basılmıştır. Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları: 4335 Süreli Yayınlar Dizisi: 215 Dergimizin yıllık abone bedeli 20 YTL (öğretmen ve öğrenciler için 15 YTL)’dir. Abone bedelinin Ziraat Bankası Şehremini-İstanbul şubesindeki Devlet Kitapları Döner Sermayesi Müdürlüğünün 130978 numaralı hesabına yatırılarak makbuzun ve açık adresin Yayımlar Dairesi Başkanlığı Teknikokullar - ANKARA adresine gönderilmesi gerekmektedir. Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim ‹Ç‹NDEK‹LER Atatürk’ün Hâkimiyet Telakkisi • Hale fi›vg›n I 4 I Cesaret Cephesinden • Mustafa Keskin Mustafa Kemal’in Gâzili¤i I 8 I • Cemalettin Taflk›ran I 12 I Atatürk’ün E¤itim Görüflü • Tayyip Duman I 16 I Cumhuriyetin ‹lk Y›llar›nda E¤itim Hedefi “Mektep ‹le Hayat Aras›ndaki • Fatma Acun Çin Seddi Kald›r›lmal›” I 27 I Atatürk ve Millî E¤itim • Ayflegül Alt›nova I 33 I Prof. Dr. Yahya Akyüz ‹le Atatürk ve E¤itim Üzerine Söylefli • Dinçer Eflitgin - Hakk› Uslu I 39 I Atatürk ve Laiklik (Devlet - Din - Toplum) • Bayram Kodaman I 46 I Atatürk’ün Tarih Tezi ve Türkiye’de • Yusuf Halaço¤lu Tarih Araflt›rmac›l›¤› I 52 I Atatürk’te Millî Devlet Anlay›fl› • Mustafa Turan I 56 I Mustafa Kemal Atatürk, Miras, Ça¤dafll›k • Azmi Süslü I 67 I Türk ‹nk›lâb›n›n Gerçekleflmesinde • Sevim Can Kad›n E¤itiminin Önemi I 78 I Ça¤dafllaflma, Millî Birlik-Beraberlik ve Atatürk ‹lkeleri • Temuçin Faik Ertan I 84 I Lider Olarak Mustafa Kemal Atatürk 4 23 48 2 ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim EK‹M-KASIM 2006 I 90 I Prof. Dr. Mehmet Saray ‹le fiaban Özüdo¤ru - Celal Aslan • Atatürk ve Atatürkçü Düflünce ÜzerineSöylefli I 97 I Kadir Ulusoy • Bir Devrin En Önemli Kayna¤› Nutuk 101I I1 Bekir Koçlar • Atatürk ve Bat› Meselesi 104I I1 Atatürk Dönemi Türk D›fl Politikas› Mustafa Ekincikli • Genel Özellikleri 112I I1 fiükrü Hâluk Akal›n • Atatürk ve Türk Dili 100 108 118I I1 M. Eyyüp Sallabafl • Atatürk ve Türkçe 122I I1 Muhsin Macit • Atatürkçü Düflüncede Güzel Sanatlar›n Yeri 124I I1 Atatürk’ün Sanat ve Serap Buyurgan • Zanaat Üzerine Görüflleri 130I I1 Onur Karahalil • Atatürk ve Türküler 134I I1 M. K. Atatürk’ün Gazeteci Kimli¤i, Ali Güler • Yazd›¤› Eserler ve Etkilendi¤i Düflünürler 145I I1 Cemil Öztürk • Atatürk Dönemi Ekonomi Politikas› 159I I1 Atatürk’ün Ekonomiyle ‹lgili Görüfllerini Yasin Do¤an • Yans›tan Cumhuriyet Dönemi Paralar› 141 165I I1 Atatürk fiiirleri ekim-kasım 2006 3 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim ATATÜRK’ÜN HÂK‹M‹YET TELAKK‹S‹ HALE fiIVGIN* Hâkimiyet: hükmetmek, hâkim olmak, sözünü yürütmek, en son nihaî güç ve kuvvet olmakt›r. K›sacas› en üstün irade veya otoritedir. Devletin oluflmas› için belirli bir toprak parças›, bunun üzerinde yaflayan insanlar ve bunlara hâkim olan bir irade, bir otorite gerekir. Yani d›fla karfl› bir hâkimiyet vard›r. D›flar›ya karfl› olan hâkimiyete yani devletin d›fla karfl› olan hâkimiyetine biz ba¤›ms›zl›k, istiklâl diyoruz. ‹çerideki hâkimiyet ise devletin fleklini belirler. Monarflik, oligarflik veya demokratik yönetimler olabilir. Türkler, tarihin ilk ça¤lar›ndan itibaren hiçbir zaman devletsiz kalmam›fllard›r. Dünyaya devlet hâlinde yaflamay› da bizim milletimiz ö¤retmifltir. Türklere göre en yüksek dünyevî kudret, sosyal ve siyasî en üstün otorite devlettir. Nitekim flu atasözünün Türkçeden baflka hiçbir dilde karfl›l›¤› yoktur: “Ya devlet bafla ya kuzgun lefle”. Çünkü devletsiz bir millet hakikaten lefl tabir edilen yabanc›lar›n üflüfltü¤ü flekilsiz bir y›¤›ndan ibarettir. Türk tarihinin iki siyasî rüyas› vard›r ki hep dev- let üzerinedir. Bunlardan birisi O¤uz Ka¤an’›n rüyas›d›r. O¤uz Ka¤an rüyas›nda do¤udan bat›ya ve kuzeye uçuflan oklar görür. Bu bir cihangirlik rüyas›d›r. ‹kincisi Osmanl› tarihlerinde okudu¤umuz Osman Gazi’nin rüyas›d›r ki gö¤sünden do¤an bir hilal ve sonra bir a¤aç gittikçe dal budak salarak bütün semay› kaplar. fiimdi kolektif rüyalar›nda bile devleti gören bir milletin karfl›laflt›¤› güçlükler ne olursa olsun devletsiz kalmas› mümkün müdür? Elbette ki de¤ildir. Atatürk’ün rüyas› ise hâkimiyet-i milliyeye dayanan kay›ts›z flarts›z ba¤›ms›z bir Türk devleti tesis etmekti. Birinci Dünya Savafl›’n›n sonunda imparatorluklar pefl pefle y›k›l›rken tarihte yeni bir ça¤›n, millî devletler ve milliyetler ça¤›n›n bafllad›¤›n› Atatürk çok önceden hissetmiflti. O halde kurtar›lacak olan vatanda kurulacak olan yeni devlet millî olacak ve Türk milletinin hâkimiyet ve hükümranl›k haklar›na dayanacakt›. Atatürk’ün hâkimiyet anlay›fl› her fleyden önce millîdir. Kayna¤›n› millet iradesinden al›r. Atatürk’te millî hâkimiyet fikri ne zaman olufltu? Buna kesin bir * Prof. Dr., Gazi Üniversitesi, Atatürk ‹lkeleri ve ‹nk›lap Tarihi Atatürk Araflt›rma ve Uygulama Merkezi Müdürü, Fen – Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Ö¤retim Üyesi 4 ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim ondan sonraki dönemlerde ortaya at›lm›flt›. fiinasi, ilk kez halk egemenli¤ini ele alan yazard›. Nam›k Kemal de edebiyat yolu ile özgürlü¤ün savunmas›n› yap›yordu. Vatan sevgisi ve halk egemenli¤ini savunuyordu. Böylece halk egemenli¤i terimi dilimize ilk defa edebiyat yolu ile girmiflti. Ziya Pafla da yaz›lar›nda halk egemenli¤ini övücü fleyler yazm›flt›. Meflrutiyet döneminde yetiflen baz› yazarlar da halk egemenli¤inden söz etmifllerdi. Ziya Gökalp, Atatürk’ü en çok etkileyen düflünürlerden birisidir. Türklük ve milliyetçilik bilincinin oluflmas›nda önemli katk›lar› olmufltur. Gökalp, halkç›l›k, uygarl›k, bat›l›laflma konular›ndaki görüflleriyle de millî egemenlik fikrinin geliflmesine ›fl›k tutmufltur. Yenilikçi ak›m›n temsilcilerinden Celal Nuri ‹leri ve Ali Suavî de devrimci fikirler ileri sürmüfllerdi. tarih vermek oldukça zordur. Atatürk daha Manast›r Askerî ‹dadisi’nde iken Frans›z ‹htilali’ni haz›rlayan Volter, Russo, Monteskiyo’nun eserlerini okumufltu. Harp Okulu’nda iken en çok ilgilendi¤i konular›n bafl›nda Frans›z ‹htilali ve onun ‹nsan Haklar› Bildirgesi geliyordu. Atatürk’te ‹ngiltere’deki demokratik eylemlerle ABD’deki ba¤›ms›zl›k ve cumhuriyetçilik ak›mlar›n›n etkileri görülmekte idi. Atatürk’te millî hâkimiyet düflüncesini oluflturan ve olgunlaflt›ran sadece d›fl etkenler de¤ildi. Atatürk, Türk tarihini çok iyi incelemiflti. Tanzimat sonras› Türk düflünürlerinden oldukça etkilenmiflti. Halk egemenli¤i düflüncesi ancak Tanzimat ve ekim-kasım 2006 19. yüzy›l ve 20. yüzy›l bafllar›ndaki Osmanl› düflünürlerinin genel olarak fikirlerine bakt›¤›m›zda as›l hedefin Osmanl› Devleti’ni batmaktan kurtarmak ve bunun için de meflrutiyet idaresinin kurulmas› ve gelifltirilmesi oldu¤unu görürüz. Bunlardan hiçbirisi Osmanl› hanedan›n› ve saltanat›n› kald›rmay› düflünmemifllerdir. Halk egemenli¤inden bahsedilse bile bu bir ülkü, bir edebî terim olarak kalm›flt›r. Millî hâkimiyet, millî irade gibi kavramlar siyasî hayat›m›za Millî Mücadele ile birlikte girmifltir. Hâkimiyetin padiflaha veya bir zümreye de¤il Türk milletine âit oldu¤u zihniyetini devlet hayat›m›za kazand›ran Atatürk olmufltur. Türk anayasa hukukunda egemenli¤in millete âit oldu¤unu gösteren bir metnin mevcudiyetine ne Tanzimat ne de Birinci ve ‹kinci Meflrutiyet devirlerin- 5 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim Millî hâkimiyet, millî irade gibi kavramlar siyasî hayat›m›za Millî Mücadele ile birlikte girmifltir. Hâkimiyetin padiflaha veya bir zümreye de¤il Türk milletine âit oldu¤u zihniyetini devlet hayat›m›za kazand›ran Atatürk olmufltur. de rastlamak mümkün de¤ildir. Atatürk daha Anadolu’ya ayak basar basmaz hâkimiyet-i milliyeye dayal› kay›ts›z flarts›z ba¤›ms›z bir Türk devleti kurmak için harekete geçti. Samsun’a ç›kt›ktan üç gün sonra haz›rlad›¤› rapor Millî Mücadele’nin ilk ana program›n› teflkil eder. Bu raporda ilk defa resmen millî hakimiyetten söz edilmifltir. Baz› tarihçilere göre bu bir ihtilâl program›ndan farks›zd›r. Bundan sonra Amasya’da haz›rlad›¤› genelgede yer alan en önemli hüküm “milletin istiklâlini yine milletin azim ve karar› kurtaracakt›r” parolas›d›r. Amasya Genelgesi de bir ihtilâl beyannâmesidir ve Anadolu’da ihtilâlin bafllad›¤›n› göstermektedir. Zorla da olsa milletin istiklâlini elde edece¤i yolunda milletin karar›n› göstermektedir. Bilindi¤i gibi millî mücadelenin birçok ilginç özelli¤i vard›r. Bunlardan birisi onca s›k›nt› kargafla içerisinde millet egemenli¤ine dayanmak konusunda özel bir çaba harcanmas›d›r. Bu kutsal savafl›n önderi Atatürk, yetkileri do¤rudan do¤ruya alabilecek güçte oldu¤u halde onlar› her defas›nda seçimle ve oyla alma yolunu seçmifltir. Erzurum ve Sivas kongrelerinden bafllayarak al›nmas›n› düflündü¤ü kararlar› daima oya sunmufltur. Savafl s›ras›nda da sonras›nda bafllat›lan reform sürecinde de bu hep böyle olmufltur. Mustafa Kemal’in seçimsiz de tek adam olmas› zor de¤ildi. Neden bu yolu seçmedi? Neden Millî Mücadele gibi zor flartlar› olan beklentileri karfl›layamama ihtimali yüksek olan bir ortamda kendini ve kararlar›n› hep oya sunma yolunu seçti? Çünkü Atatürk, Türk milletinin kötü durumlara düflmesinin sebebini egemenli¤in milletin elinde olmamas›nda görüyordu. Bir konuflmas›nda: “E¤er egemenlik milletin elinde olsayd› millet 1. Dünya Savafl›’na girer miydi? Girdikten sonra ordular›m›z›n Romanya’da, Makedonya’da oyalanmalar›na ‹ran, Kafkas da¤lar›nda periflan edilmelerine raz› 6 olur muydu?” diye soruyor. Ve cevab›n› “Hay›r” olarak veriyor. Ona göre mütarekeden sonra da düflman›n çeflitli yerlere Çanakkale, ‹stanbul ve ‹zmir’e girmesi milletin birbiriyle bo¤azlaflacak derecede bölünüp parçalanmas› da egemenli¤in millette olmamas›ndand›r. Atatürk iflte bu nedenle millete dayanmaman›n getirdi¤i felaketleri gördü¤ü için savafl ortam›nda bile kendini ve kararlar›n› hep oya sundu. Milletin temsilcilerinden destek ve yetki alma yolunu seçti. Cumhuriyet dönemi nesli olarak bizler flimdi millet egemenli¤ine dayanman›n erdemini kolayca kavrayabiliyoruz. Egemenli¤in kay›ts›z flarts›z milletin olmas› fikri bizim için son derece tart›flmas›z bir fikirdir. Zor olan egemenli¤in babadan o¤ula miras kalan mal gibi düflünüldü¤ü o günlerde bu fikre bu kadar ba¤l› olabilmektir. Üstelik Avrupa’ya bakt›¤›m›zda Almanya’da Hitler, ‹talya’da Mussolini, Sovyetler Birli¤i’nde Stalin ve daha birçok Avrupa ülkesinde diktatörlük rejimlerinin hüküm sürdü¤ü bir dönemde Atatürk’ün millî egemenlik fikrine bu kadar s›k› s›k›ya ba¤lanmas› onun büyüklü¤ünü ve fikirlerinin ölmezli¤ini gösterir. Amasya Genelgesi’nde kararlaflt›r›ld›¤› üzere Erzurum’da toplanan kongrenin temel fikri kay›ts›z flarts›z istiklâl, kay›ts›z flarts›z millî hakimiyet idi. Heyet-i Temsiliye’nin gerekti¤inde bir hükumet gibi vazife görece¤i aç›klanmakta idi. 4 Eylül’de Sivas Kongresi’nde, Erzurum’da al›nan kararlar kabul edildi. Bu durumda Heyet-i Temsiliye, ‹stanbul Hükûmeti’nin yerine geçmifl oluyordu. Atatürk’ün, Erzurum ve Sivas kongrelerini yaparken, Meclis’i açarken, anayasay› kabul ederken, saltanat ve hilafeti kald›r›rken dayand›¤› temel fikir millî hakimiyet fikridir. Her iflte millî irade hâkim k›l›nmak istenmifltir. Nutuk incelendi¤inde en çok tekrarlanan kavramlar›n millî irade, hâkimiyet-i milliye, vicdân-› milli, istiklâl-i millî, istiklâl-i tam, mukadderât-› milliye ve hu- ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında kuk-› milliye kavramlar› oldu¤u görülmektedir. Atatürk’ün emriyle ç›kar›lan iki gazeteden Ankara’da ç›kar›lan›n ad› Hâkimiyet-i Milliye, Sivas’ta ç›kar›lan›n ad› ise ‹râde-i Milliye’dir. Millet, egemenlik haklar›n› kendi seçti¤i temsilcileri vas›tas›yla kullan›r. Onun için yüce Atatürk meclisin üstünlü¤üne çok önem vermifltir. Merhum gazetecilerden Yunus Nadi’nin: “Her kerameti meclisten mi bekleyece¤iz?” fleklindeki bir sorusuna verdi¤i cevapta: “Evet, her karar meflru olmal›d›r. Bu millete yapmak istediklerini anlat›rsan senden farkl› düflünmez. Evet ben her kerameti meclisten bekliyorum” demiflti. Atatürk dönemindeki tek partili döneme gelince, bu dönem çok partili döneme haz›rl›k dönemidir. Çünkü Atatürkçülük ideolojisinde marksizm- leninizm gibi nasyonal sosyalizm ve faflizmde oldu¤u gibi tek parti esas› yoktur. Esas hedef ço¤ulculuktur. Çok partili sisteme bir sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel haz›rl›k dönemi vard›r. Mustafa Kemal, Terakkiperver ve Serbest F›rka’y› kurdurarak bunu teyit etmifltir. ‹smet ‹nönü 1945’te çok partili rejimi yeniden ilan ederken millî egemenlikçi Atatürk’ü bu giriflimi ile tamamlad›¤›n› aç›kça ifade etmiflti. Türk millî hakimiyetinin baz› özellikleri vard›r. Atatürk bunu flöyle aç›kl›yor.(1929) Özetle; 1- Egemenlik bölünmez bir bütündür. 2- Hâkimiyet hiçbir flekilde bir kimseye, s›n›fa veya zümreye devredilemez. 3- Türk milletinin hâkimiyeti tektir ve efli yoktur. 4- Türk milleti egemenli¤ini anayasaya göre TBMM vas›tas›yla kullan›r. 5- Egemenli¤i kullanan organlar ve iktidar onun sahibi de¤il kullan›c›s›d›r. 6- Bu bir halk egemenli¤i de¤il millet egemenli¤idir. Atatürk’ün egemenlikten kastetti¤i halk egemenli¤i de¤il, millet egemenli¤idir. Atatürk bu ayr›ma son derece dikkat etmifltir. Osmanl› Devleti hepinizin bildi¤i gibi çok ulus- ekim-kasım 2006 e¤itim lu bir devletti. Türkiye Cumhuriyeti ise Türk ço¤unlu¤unun oldu¤u bir devlettir. Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’ndeki insanlar aras›nda kaynaflmay› ve birli¤i sa¤lamak için zaman zaman Türkiye halk› terimini kullanm›flt›r. Yine bu düflüncenin bir ifadesi olarak “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türk halk›na Türk milleti denir” demifltir. Ancak, Atatürk hâkimiyetin sahibinin Türk halk› de¤il Türk milleti oldu¤unu üstüne basarak söylemifltir. E¤er halk egemenli¤i dese idi egemenlik parçalara ayr›labilirdi. Fertler, çeflitli insan gruplar› egemenlik üzerinde hak iddia edebilirlerdi. Egemenli¤i çeflitli gruplar kendi taraflar›na çekmek isteyebilirlerdi. Atatürk bunu önlemek için “millî hâkimiyet” tabirini kullanm›flt›r. Atatürk, “Ne mutlu Türküm Diyene!” sözünü söyleyerek kendini Türk kabul eden herkesi Türk milletine dahil etmifltir. Atatürk’ün millî egemenlik konusunda söyledi¤i pek çok sözden birini tekrarlayarak makalemi noktal›yorum; “Millî egemenlik öyle bir nurdur ki onun karfl›s›nda zincirler erir taç ve tahtlar yok olur”. KAYNAKÇA Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I, Ankara, 1945. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri II, Ankara, 1939. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri III, Ankara, 1961. Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri IV, Ankara, 1964. M. Kemal ATATÜRK, Nutuk I-II-III cilt (Yay. Haz. Zeynep KORKMAZ), Ankara, 1994. Prof. Dr. Birol EM‹L, Millî Egemenlik, Ankara, 1987. Y›lmaz ERGUN, Millî Egemenlik, Ankara, 1987. Prof. Dr. Hamza ERO⁄LU, Atatürk ve Milli Egemenlik, Ankara, 1998. Prof. Dr. Turhan FEYZ‹O⁄LU, Atatürk ve Milliyetçilik, Atatürkçü Düflünce El Kitab› I, Ankara, 2004. Prof. Dr. ‹smet G‹R‹TL‹, Atatürkçülük ‹deolojisinin Dogmatik ‹deolojilere Üstünlü¤ü, Atatürkçü Düflünce El Kitab› I, Ankara, 2004. Prof. Dr. Utkan KOCATÜRK, Atatürk’ün Fikir ve Düflünceleri, Ankara, 1999. Prof. Dr. Bayram KODAMAN, Millî Hâkimiyet Fikrinin Geliflmesi, Millî Egemenlik Kavram›n›n Fikrî Geliflmesi, Ankara, 1986. Bernard LEWIS, Modern Türkiye’nin Do¤uflu, Ankara, 1970. Prof. Dr. Metin SÖZEN, Millî Egemenlik, Ankara, 1987. 7 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim CESARET CEPHES‹NDEN MUSTAFA KEMAL’‹N GAZ‹L‹⁄‹ MUSTAFA KESK‹N* Mustafa Kemal Atatürk, geçen yüzy›la damgas›n› vuran, yeni yüzy›lda da tesirleri devam eden, Türk milletinin mukadderat›n› olumlu yönde belirleyen çok önemli flahsiyetlerin bafl›nda geliyor. Ona s›ra d›fl›l›k kazand›ran özellikleri bilgeli¤i, cesareti, fazileti, kararl›l›¤›, sorumlulu¤u, ak›ll› ve h›rsl› olmas›d›r. Sayd›¤›m›z özelliklerin tamam› bir tarafa, bir kaç›na sahip olan insan say›s› çok s›n›rl›d›r. Esasen öyle olmasa, s›ra d›fl› olman›n bir anlam› olmazd› diyebiliriz. Cesaretliyim demek yetmez, cesaretini s›namaya gönüllü talip olmak gerekir. Ak›ll› ve h›rsl›, azimli ve iradeli, inançl› ve ahlakl› kimselerdir ki cesaretli olurlar ve her vesile ile cesaretlerini sergilerler. Mustafa Kemal Atatürk’ün, yukar›da s›ralamaya çal›flt›¤›m›z özelliklerinin tezahürlerine çocuklu¤undan, ö¤rencili¤inden itibaren rastl›yoruz. Onlar› burada zikretmeyi gerekli görmüyoruz. Çünkü onun hakk›nda yaz›lan bil-cümle yaz›larda özellikleri ayr›nt›lar›yla verilmifltir. “fiehnâme” yazar›, Firdevsî’nin çok önemsedi¤im ve benimsedi¤im bir sözü vard›r : “Her kim ki bilgilidir, kuvvetlidir.” Gerçekten de mana ve madde plan›nda güçlü olman›n olmazsa olmaz› ilimdir, fendir. Bilginin kayna¤› aç›s›ndan bile Mustafa Kemal Atatürk’ün üstün oldu¤u anlafl›lmaktad›r. “Deha” sahibi oldu¤unda flüphe yoktur. Bu özelli¤i bile onu kitaplardan uzak* Prof. Dr., Erciyes Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Ö¤retim Üyesi 8 ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim laflt›rmam›fl, defter tutmaktan al›koymam›flt›r. Bunlar› “gazilik” unvan›na sahiptirler. Gazilik, bizzat millet tabirlefltirdi¤imizde onun bilgeli¤ini ve bilgeli¤inden raf›ndan tevcih edilmekte, unvan sahipleri de bunu hakaynaklanan cesaretini anlayabiliriz. Türk tarihinde yatlar› boyunca kullanmaktad›rlar. Tarihe böyle geç“gazilik” unvan›n›n üstün cesaret ve feragat sahibi, özmifller, bu unvanla zikredilmifllerdir. Mengücek Gazi, geci önderlere verildi¤ini görüyoruz. Gaza meydanlar›, Artuk Gazi, Saltuk Gazi, Emir Gazi, Kara Arslan Gazi yi¤itli¤in, cesaretin, bilgeli¤in ve erdemlili¤in s›nand›¤› Süleyman fiah, Gazi Osman Bey, Gazi Mustafa Kemal yerlerdir. Anadan, yardan ve serden geçilen davalar›n Atatürk gibi. Mustafa Kemal Atatürk bu anlamda “gagörüldü¤ü alanlard›r. Gaza, sizleri yurtlar›n›zdan ç›karzilik” zincirinin son halkas›d›r ve bu unvan› pek hakl› mak, sizi temel hak ve özgürlüklerinizden yoksun k›lolarak alm›fl ve ömrü boyunca ad›yla birlikte tafl›m›flt›r. mak için ordular düzenleyenlere, nihayet “millet-i hâMustafa Kemal Pafla, fiilen sona ermifl, ordusuz, kime”yi millet-i mahkûme yapmak isteyenlere karfl› hazinesiz ve e¤itimsiz bir toplumun bafl›na geçmifltir. “din û devlet ve mülk û milAncak bu toplumun temel let”i kurtarmak için saf tutde¤erlerini bilmektedir. makt›r, öne at›lmakt›r, “niTürk insan›n›n ailesine, Mustafa Kemal Pafla, Bulgariszâm-› âlem ve intizâm-› inanc›na ve devletine olan tan’›n baflkenti Sofya’da askerî atefle devlet”in bekas› için savaflba¤l›l›¤›n›n -esasen kendisi iken Çanakkale Muharebeleri bafllamakt›r. Gaza, bütün dünya de ayn› kaynaktan gelmekm›flt›. Haçl› dünyas›n›n, Osmanl›’ya “Darü’l-‹slâm” oluncaya kale- bilincinde olan Mustafa dar sürdürülen savafl de¤ilnihaî sald›r›lar› Birinci Dünya SavaKemal Pafla’n›n “kay›ts›z dir. Gazan›n zaman içerifl›’n›n en önemli özelli¤i idi. Çanakkaflarts›z ba¤›ms›z, millî egesinde anlam ve mahiyeti de menli¤e dayal› yepyeni bir le Muharebeleri’nin ve Birinci Dünya de¤iflikli¤e u¤ram›fl, “dinler Türk devleti”ni kurmak için Savafl›’nda, Mustafa Kemal Pafla’n›n aras› savafllar”›n oldu¤u zaarkas›ndaki güç Türk milleda müstesna bir yeri vard›r. Anafartamanlarda “Allah için”ken, ti idi. Samsun’a giderken lar zaferi, tarihin herhangi bir komutamilliyetlerin ayr›flmaya baflbunu ifade etmesi bofluna lad›¤›, co¤rafî s›n›rlar›n ten› için ebedî bir flan fleref hatimesi de¤ildir. O milletine, millet flekkül etti¤i zamanlarda ise olabilirken, Mustafa Kemal Pafla için de ona güveniyordu. ‹rfan “vatan için”, “namus için”, dünyam›za s›zabilmifl bozyeni bir bafllang›ç olmufl, Müslüman “‹stiklâl-i tamme” için, âdeguncu düflüncelerden biri Türk halk›n›n nezdinde s›n›rs›z bir fleta “fena fil-millet” için saolan “bu dünyada, velev ki ref ve itibara sahip, nihayet Millî Müvaflmak olmufltur. baban olsun, kimseye gücadele’de Türk milletinin eflsiz önderi Mustafa Kemal Pafla, venmeyeceksin”e ald›r›fl etolmufltur. Bulgaristan’›n baflkenti Sofmeden, bunu gerçek d›fl› ya’da askerî atefle iken Çasayarak, karfl›l›kl› güvenin nakkale Muharebeleri baflemsalsiz uygulamas›na imlam›flt›. Haçl› dünyas›n›n, Osmanl›’ya nihaî sald›r›lar› zas›n› atm›flt›r. “Türk! Övün, çal›fl, güven” özdeyifli Birinci Dünya Savafl›’n›n en önemli özelli¤i idi. Çanakonundur. Türk ülkesi, Haçl›lar›n en son savletine makale Muharebeleri’nin ve Birinci Dünya Savafl›’nda, ruzken, donanmalar› Bo¤aziçi’nde demirlemifl, baflMustafa Kemal Pafla’n›n da müstesna bir yeri vard›r. kenti ve millî kurulufllar› iflgal edilmifl, milliyetçileri biAnafartalar zaferi, tarihin herhangi bir komutan› için rer birer veya topluca toplan›p ücra adalara sürgün ebedî bir flan fleref hatimesi olabilirken, Mustafa Kemal edilmiflken o hiçbir sars›nt› göstermeden “geldikleri giPafla için yeni bir bafllang›ç olmufl, Müslüman Türk halbi giderler” diyebilme iradesini gösteren adamd›r. Dek›n›n nezdinde s›n›rs›z bir fleref ve itibara sahip, niha¤indi¤imiz hususlar da gösteriyor ki Mustafa Kemal Payet Millî Mücadele’de Türk milletinin eflsiz önderi olfla’y› kuvvetli ve cesaretli k›lan bilgeli¤idir. Bilge olan, mufltur. Türklerin bu ülkede kurduklar›, beylik ve sulyaln›z kuvvetli de¤il, daha da önemlisi erdemlidir. tanl›klar›n hepsi “gazi devletler”dir ve kurucular› da Çünkü bilimi erdemlerin anas›d›r, diye tan›mlamakta- ekim-kasım 2006 9 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim d›rlar. En büyük erdem “ahde vefa”d›r. Sözünün eri olmakt›r. Mustafa Kemal Pafla, fiilen savaflt›¤› cephelerde, Millî Mücadele’yi zaferle noktalay›p, onu siyasî, ekonomik ve kültürel zaferlerle taçland›rmaya dair bütün taahhütlerini yerine getirmifl, bütün zamanlar›n müstesna ve mûtena flahsiyetlerinin ön saf›ndad›r. Bugünün çocuklar›, kendilerine bir örnek flahsiyet ar›yorlarsa, onu kendi tarihlerinde bulabilirler. Bütün tarihimiz, milletimizin sicilinin temizli¤ine dair örnek flahsiyetlere sahiptir. Mustafa Kemal Pafla’n›n, kendisini mukayese etti¤i flahsiyetleri, kendi tarihimizden, kendi büyüklerimizden seçmesi bu yüzden olmal›d›r. “Türk çocuklar› atalar›n› ö¤rendikçe, daha büyük ifller baflarmak için kendilerinde güç ve kuvvet bulacaklard›r.” sözü kendi müktesebat›n›n, zengin deneyimlerinin sonucunda has›l olmufl düflüncelerinden biridir. Millî Mücadele tarihinde Sakarya Savafl›’n›n bir dönüm noktas› oldu¤unda flüphe yoktur. 22 gün ve gece devam etmekle, dünyan›n say›l› savunma savafllar›n›n bafl›nda gelmektedir. Çok pahal› bir zafer oldu¤u, verilen 8-9 bin aral›¤›nda flehit say›s›ndan, bir o kadar da malul gazisinden anlafl›lmaktad›r. Savafla, ça¤dafl metinlerde ve belgelerde “Sakarya Melhame-i Kübrâs›” denilmesi bundand›r. Melhame-i Kübrâ deyimi, Sultan Birinci Murad Hüdavendigâr’›n, hem gazi hem flehid oldu¤u Kosova savafl›, Sultan ‹kinci Murad’›n muzaffer oldu¤u Varna savafl› ve Mustafa Kemal Pafla’n›n “Gazi” unvan›n› ald›¤› Sakarya savafl› için kullan›lm›flt›r. Kosova, Varna ve Sakarya savafllar›n›n her biri de birer savunma savafl›d›r ve çok a¤›r bedeller karfl›l›¤›nda vatan›n “harîm-i ismeti”ne düflman aya¤› bast›r›lmam›flt›r. Mustafa Kemal Pafla, sa¤lam bir iradenin, yüksek bir iman›n, müstesna bir ahlak›n temsilcisidir. Onun do¤rudan do¤ruya halk›n sinesinden ç›kt›¤›n› unutmayal›m. Üçüncü Ordu Müfettifli olarak Anadolu’ya gittikten sonra hakk›nda tutuklama ve ‹stanbul’a iade karar› ç›kt›¤› zaman sergiledi¤i tutum ve davran›fl, sayd›¤›m›z özelliklerini pekifltirmekle kalm›yor, ayn› zamanda sab›rl› ve aceleci olmad›¤›n›, teenniyle hareket etti¤ini, bir defa karar verdi mi art›k onda sebat et- 10 ti¤ini de gösteriyor. ‹lave edilmesini gerekli gördü¤üm bir özelli¤i de, onun s›n›rs›z itibara sahip olufludur. Kendisinden daha k›demli olan XV. Kolordu Komutan› Kaz›m Karabekir Pafla’n›n, ‹stanbul’un talimat›n› dinlemeyerek, bütün mevcudat›yla emrinde bulundu¤unu söylemesi bu yüksek fleref ve itibar›ndan, müstesna güvenilirli¤inden kaynaklanm›flt›r. Bir toplumun, bir milletin kendisini içinde bulundu¤u nazik durumdan kurtarmaya ahdetmifl bir öndere güvenmesi, “hay deyince hayran olur” kabilinden de¤ildir. Onun Trablusgarp’ta, bilhassa Çanakkale’de gösterdi¤i baflar›lar, kan›tlad›¤› cesareti, ahdindeki ve azmindeki samimiyeti yapacaklar›n›n ve baflaraca¤›n›n teminat› olmufltur. 8 Temmuz 1919’da, bütün üniformalar›n› ç›karan, bunda bir beis görmeyen ve “bundan böyle sine-i millette bir ferd-i mücahid olarak çal›flaca¤›m” diyebilmek ancak Ona özgü bir ahlakî ve millî bir sa¤laml›kt›r. Köktürk Hakan› Bilge Han’›n “… Türk milletinin ad›, san› kaybolmas›n diye…gündüz oturmad›m, gece uyumad›m” sözlerini, kendisinden yüzlerce y›l sonra gelen ve kendisi gibi milletini kurtarmaya azmetmifl bir halefi ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim için, Mustafa Kemal Pafla için de söyleyebiliriz. “Türk ayd›nlanmas›” Mustafa Kemal Pafla ile bafllam›fl, fakat onun hayat›yla kay›tl› kalmam›flt›r. Osmanl› Devleti’nin son as›rlar›nda, k›smen de olsa, irdelenmifl, ancak bir sonuca kavuflturulmam›fl toplumsal ve ekonomik hayat›m›zdaki de¤ifliklikler onun cesareti ve kararl›l›¤› olmasayd› sonuçland›r›lamaz ve hayata geçirilemezdi. Henüz ‹stanbul’da, Harp Okulu’nda, ö¤rencilik yaparken, çok say›da arkadafllar›yla beraber, ad›n›n sa¤›na “cumhuriyetçi” notunun düflülmesi, Mustafa Kemal Pafla’n›n Türk Milleti’ne önderli¤inin ve milletin de ona deste¤inin derecesini göstermektedir. s›n›z “eflref-i mahlûkât”t›r, yarat›lm›fllar›n en soylusu, en ulusudur, bakars›n›z “belhûm adal”d›r, yani yarat›lm›fllar›n en çukurudur. Yap›lmas› gereken, insan›n iyi huylar›n› ihya etmek, onu ilmin ve irfân›n dairesinde ink›flaf ettirmektir. Türk milletinin, bunca müktesebât›na nazaran, iyi huylu milletler aras›nda, belki önünde oldu¤u düflüncesindeyim. Bu hükmümüzün kan›t›, Türk milleti’nin XX. yüzy›l›n bafl›nda verdi¤i “Millî Mücadele” esnas›nda, kendisine reva görülen afla¤›lamalara, varl›¤›n› inkârlara karfl› haysiyetli, flerefli bir duruflta bulunmas›, asla kültürüne yak›flmayan, geçmiflinde görülmeyen basitliklere tenezzül etmemesidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, 19 Eylül 1921 tarihli oturumunda “‹tilâf devletleri istiklâl-i millimizi tan›d›klar› takdirde derhal sulh teessüs edebilir. Ordumuz, vatan›m›z dahilinde bir tek düflman neferi b›rakmay›ncaya kadar takip, tazyik ve taarruza devam edecektir” diye konuflan Mustafa Kemal Pafla’ya müflirlik rütbesi ve gazilik unvan› tevcih edilmesine dair teklif oy birli¤i ile kabul edilmifl, Türk milleti, temsilcileri arac›l›¤› ile kendisine uzun zamanlar sonra müstesna bir zaferi arma¤an eden meclis baflkan›na, baflkumandan›na, hükümetin fahrî baflkan›na rütbelerin ve unvanlar›n son payelerini tevcih etmifltir. Böyle yapmakla flükranlar›n› sunmufltur. Mustafa Kemal Pafla “gazilik”ini cesaretiyle, erdemiyle, bilgeli¤i ile, kahramanl›¤› ile elde etmifl, bu kutlu unvan› kendisine tevcih eden Türk Milleti’nin bir mensubu olmakla daima iftihar etmifl, bunu yegâne övüncü olarak ilân etmifltir. Türk Milleti, “aziz Cumhuriyetimiz”in 83. y›l›nda, artan bir sevgi ve sayg›yla, ona teveccühünü sürdürmekte, karfl›laflt›¤› müflküllerin çözümünde onun hakemli¤ine baflvurmaktad›r. Türk gençli¤i, b›rakt›¤› en önemli miras olan ilmin ve fennin yol göstericili¤inde, Türk olman›n, Türk milletine mensup olman›n onur ve heyecan›yla, Türk kimli¤i ile medeniyet ve terakki yolunda yürüme¤e devam edecektir. Do¤umunun 125. y›l›nda, kurdu¤u Türkiye Cumhuriyeti “muas›r milletler seviyesi”ni çoktan yakalam›fl, üzerine ç›kmak için emin ad›mlarla yol almaktad›r. Savafllar›n her türlüsünü yaflayan Gazi Mustafa Kemal Pafla “yurtta ve dünyada bar›fl”› kurdu¤u devletinin temellerinden biri ilan etmekle kalmam›fl, hayatî bir gerekçesi olmayan savafl› cinayet sayarak ve bar›flç›l›¤›n›n göstergesi olarak, yak›ndan uza¤a halkalar teflkil eden devletlerle ikili ve çoklu antlaflmalar yapm›fl, yak›n bir gelecekte patlayacak olan ‹kinci Dünya Savafl›’n›n sonuçlar›n› mükemmelen tahmin ve hesap ederek, Türkiye’yi bölgesinde bar›fl üssü yapm›flt›r. Türk gençli¤i, atas›na verdi¤i sözün gere¤ini mutlaka yerine getirmeli, Türkiye’yi her alanda, özellikle demokrasi, insan haklar›, hukukun üstünlü¤ü, sosyal adalet ve paylafl›m, kültür ve medeniyet aç›lar›ndan infla ve imar etmeye, hiç durmadan, yorulmadan, büyük bir flevk ve heyecanla devam etmelidir. Bunlar› gerçeklefltirmek için muhtaç oldu¤u kudreti kendi tarihinde, “damarlar›ndaki asil kanda” bulacakt›r. Her zaman ve her yerde “Ne mutlu Türk’üm diyene”. Mustafa Kemal Pafla, Türk Milleti’nin hâlini de¤il, geçmiflini de gelece¤ini de kurtaran adamd›r. Selçuklu metinlerinde yer alan “din û devlet-mülk û millet” ile Osmanl› metinlerinde gördü¤ümüz “devlet-i ebed-müddet” düflüncesi Cumhuriyette ve bizzat kurucusunun ifadesiyle “ebediyen payidar kalacak devlet” olarak ifade edilmifl, “Türklü¤ün mukadderat›” pek do¤ru olarak Türk gençli¤ine emanet edilmifltir. ‹nançl›lar her zaman muzaffer olmufllard›r ve ayakta kalabilmeyi baflarm›fllard›r. ‹nançlar›n› yitirenlerin hat›ralar›n›, devrald›¤› miras›n›, özgürlük ve ba¤›ms›zl›klar›n› savunmalar› ve ça¤da kalabilmeleri, yeni ça¤lara uzanabilmeleri mümkün de¤ildir. Ülkelerin geliflmiflli¤i ça¤dafl insanî de¤erlerin, hukukun üstünlü¤ünün, hukukun yol göstericili¤inin, yöneten demokrasinin bafl tac› edilmesiyledir. ‹nsan› tan›mlamaya çal›flanlar onun için “zübdei kâinat”t›r demifllerdir. ‹nsan zübde-i kâinat, yani evrenin özeti olmakla, evrende mevcut, bilinen ve bilinmeyen bütün yarat›lm›fllardan bir behreye sahiptir. Bakar- ekim-kasım 2006 11 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim L‹DER OLARAK MUSTAFA KEMAL ATATÜRK CEMALETT‹N TAfiKIRAN* Mustafa Kemal Atatürk, Türk milletini, birlik ve beraberlik içinde ortak hedefler etraf›nda birlefltiren, bütünlefltiren, millî kültürümüzü gelifltirerek ça¤dafl bir toplum olmam›z› sa¤layan bir liderdir. Bu yüzden de toplumumuza mal olmufltur. Hiç flüphesiz Mustafa Kemal Atatürk’ü toplumumuza bu derece benimseten, kurtuluflumuz için yapt›klar›n›n yan›nda onun liderlik özellikleridir. Biz bu k›sa yaz›m›zda gerek askerî hayat›nda, gerekse sivil hayat›nda gerçek bir lider olarak ortaya ç›kan Mustafa Kemal Atatürk’ün dikkat çeken baz› özelliklerini belirtmek ve bu özelliklerin nas›l tezahür etti¤ini de belgeler ve olaylarla hat›rlatmak istiyoruz. Mustafa Kemal Atatürk’ün söz etmek istedi¤imiz liderlik özelli¤i, onun olaylar hakk›nda net bir görüfl sahibi olmas› ve olaylar› do¤ru de¤erlendirmesidir. Bu önemli bir özelliktir. E¤er olaylar hakk›nda do¤ru ve net bir görüfle sahip olunmazsa yap›lacak de¤erlendirmeler s›hhatli olmayabilir ve yanl›fl sonuçlara var›l›r. Ayr›ca, bu durumda, olaylar› bir gün bir flekilde ertesi gün bir baflka flekilde de¤erlendirme gibi “kafa kar›fl›kl›¤›na” ve ikileme düflmek mümkündür. Bu durumlar da lidere olan inanç ve güveni sarsar. Olaylar hakk›nda net bir görüfl sahibi olman›n ve olaylar› do¤ru de¤erlendirmenin temel yollar›ndan biri kendini yetifltirmektir. Yani okumak, ilgilenmek ve düflünmektir. Mustafa Kemal Atatürk, daha genç yafl›ndan itibaren, olaylar üzerinde kafa yoran, düflünen, okuyan ve çözüm üretmeye çal›flan birisidir. Ö¤rencilik ve ilk subayl›k y›llar›nda ülkesinin ve milletinin meseleleriyle çok ciddi flekilde ilgilenmifl, bunlar› iyi tahlil etmifl ve sa¤l›kl› say›labilecek sonuçlara varm›flt›r. O kadar ki; Mustafa Kemal Atatürk’ün vard›¤› sonuçlar ve çözüm önerileri zaman›na göre oldukça ileri ve oldukça inan›lmas› güç çözümlerdir. Yak›n s›n›f arkadafl› Lütfi Müfit Özdefl, Harbiye y›llar›nda Mustafa Kemal Atatürk için flunlar› söylüyor: “… Daha o zaman mektepte iken, fluursuz, düflüncesiz, kötü bir idareye karfl› vicdan ve ruhundan f›flk›ran ink›lapç› düflünceleri bilhassa kayda flayand›r. Her okudu¤u ders her mütalaa etti¤i ilim ve fenni, dikkatle tahlil ederek neticeye var›rd›… * Prof. Dr., K›r›kkale Üniv. ‹‹BF Dekan› 12 ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında ‹dareye karfl› arkadafllar› ile hasb›hallere, tenkitlere bafllam›fl ve hatta büyük tehlikelere ra¤men, haftada bir - iki defa gizli olarak gazete bile ç›karm›fllard›r. Daha o zaman evlad› oldu¤u asil Türk milletine ilerde ne büyük hizmetler yapma¤a namzet oldu¤unu pek güzel anlat›yordu. Onun her haline oldu¤u gibi dürüst düflüncelerine de meftun olan ve candan inanan arkadafllar› o büyük adam›n etraf›na toplanm›fllard›…”1 Harp akademisinden s›n›f arkadafl› olan General As›m Gündüz de bu konuda flunlar› söylüyor: “…Do¤up büyüdü¤ü Selanik’in Bat›’ya daha çok ba¤lant›l› bulunmas› sebebiyle olacak dikkati çeken fikirleri vard›. Etraf›na toplad›¤› arkadafllarla cesaretle konufluyor ve onlar› güzel konuflmas›yla k›sa zamanda tesiri alt›na al›yordu… ‹ttihatç›lar›n Paris’te yay›mlad›klar› gazeteleri getirtiyordu…. Bizler, vatan, millet, Türklük fikirlerini çok defa, Harp Akademisi s›ralar›nda ondan duymufltuk…” 2 S›n›f arkadafl› General As›m Gündüz yine an›lar›nda flunlar› da belirtiyor: “… Harp Akademisinde her cuma akflam› s›n›fta toplan›yor, kap›lar kapand›ktan sonra Mustafa Kemal kürsüye ç›k›yor, t›pk› konferansç› gibi, Paris’ten gelen Türkçe ve Frans›zca gazetelerden ö¤rendiklerini bizlere aktar›yordu. O zamana kadar “Padiflah›m çok yafla!” demekten baflka bir fley bilmeyen bizler için Mustafa Kemal’in anlatt›klar› çok dikkat çekiciydi…”3 Ayr›ca ayn› olaylar› General Ali Fuat Cebesoy ve bizzat Mustafa Kemal Atatürk de an›lar›nda aktarmaktad›rlar. Ali Fuat Cebesoy diyor ki: “….Fikirlerimizi, toplam› binleri aflan Harp okulu ö¤rencilerine anlatmak için, daha kurmay s›n›flar›na geçmeden gizli bir teflkilat kurmufl, Muhittin Baha Pars’›n a¤abeyi ‹smail Hakk› Pars ile Ömer Naci ve birkaç arkadafl›n da gayreti ile el yaz›s› 2 nüsha dergi ç›karm›flt›k. Liderimiz Mustafa Kemal’di. Gelebilecek sorumlulu¤un en büyük yükü de onun omuzlar›ndayd›…”4. Mustafa Kemal Atatürk, daha ö¤rencilik y›llar›nda kendisini yetifltirmeye özen göstermifl, vatan millet ve bunlar›n problemleri ile yak›ndan ilgilenmifl ve bunlara yönelik çözümler üzerinde düflünmüfl tart›fl- ekim-kasım 2006 e¤itim m›fl araflt›rm›fl ve olaylar hakk›nda net bir görüfl sahibi olmufltur. Ayr›ca bu düflüncelerini arkadafllar›na ve etraf›na f›rsat buldukça aç›kl›yor ve yan›na kendisi gibi düflünen arkadafllar›n› topluyordu. Daha o dönemlerde Mustafa Kemal Atatürk’te büyük, karizmatik liderlerde gördü¤ümüz, olaylar hakk›nda net bir görüfle sahip olma ve olaylar› do¤ru de¤erlendirebilme özelliklerinin ortaya ç›kt›¤›n› görüyoruz. Elbette bunda do¤ufltan gelen “sezgi” gücünün yan›nda araflt›rmac› tutumunun ve çok okuma özelli¤inin de pay› oldukça yüksektir. Mustafa Kemal Atatürk’ün flahsi kütüphanesindeki kitaplar›n say›s›n›n 5000’in üzerinde oldu¤unu unutmamak gerekir 5. Mustafa Kemal Atatürk okuyan, araflt›ran, tart›flan, düflünen, analiz ve sentez yaparak kafas›nda baz› çözümlere ulaflan ve uygun flartlar›n ortaya ç›kmas›yla da düflündüklerini hayata geçirmekte tereddüt etmeyen bir liderdi. Bu özelliklere dayanarak verdi¤i hayati kararlar da hep do¤ru ç›kt›. Çünkü olaylar› do¤ru de¤erlendiriyordu. Buna en güzel örneklerden biri, Çanakkale savafllar›nda 25 Nisan 1915’te Kabatepe’ye yap›lan kara harekat› ç›karmalar›nda yaflanan olayd›r. O gün düflman birlikleri Seddülbahir, Kumkale ve Kabatepe sahillerine ç›karma yapmaya bafllarlar. 75.000 askeri o gün ç›karacaklard›r. Mustafa Kemal Pafla Bigal›’da, 19. Tümenin bafl›ndad›r. Bu tümen yedek kuvvettir. O gün sabaha do¤ru 9.Tümen komutan› Alb. Halil Sami Bey 19.Tümene Seddülbahir ve Kabatepe’ye ç›karman›n bafllad›¤›n› bildirir. Alb. Halil Sami Bey’in telgraf mesaj› flöyle: “…Düflman Ar›burnu’ndan Kabatepe s›rtlar›n› sarmaktad›r. Yak›nl›¤›n›z dolay›s›yla, Maltepe (Bigal›) deki kuvvetinizden bir taburu, Kabatepe’nin kuzeyindeki Ar›burnu’na karfl› olan s›rtlara ivedilikle gönderip, sonucunu bildirmenizi rica ederim…”6 Ç›karman›n ilk saatleridir. Henüz çok net bir durum yoktur. Ancak M. Kemal Atatürk durumu flöyle de¤erlendiriyor: “Düflman›n önemli kuvvetlerle karaya ç›kma teflebbüsü, demek vuku buluyordu. Bu iflin içinden bir taburla ç›kmak mümkün olmayaca¤›n›, herhalde, evvelce tahmin etti¤im gibi bütün tümenimle düflmana yönelmenin kaç›n›lmaz oldu¤unu takdir ediyordum…”7 Ve Mustafa Kemal Atatürk ordunun iznini beklemeden bir alay ve bir da¤ bataryas› ile Kabatepe 13 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim merkezine yürümeye karar verir 8. Hepimiz biliyoruz ki bu karar Çanakkale savafllar› ve Türk tarihi için bir dönüm noktas› olmufltur. üzerine yo¤unlafl›r ve kendi isteklerini size kabul ettirebilir. Özellikle millî meselelerde mutlaka kararl› olmal› ve kararl› davranmal›d›r. Mustafa Kemal Pafla, olaylar› do¤ru de¤erlendiriyor ve bunun sonucunda da do¤ru kararlar al›yordu. E¤er bugün, bu topraklarda hür, ba¤›ms›z ve gö¤sümüzü gere gere Türk’üm diyerek yaflayabiliyorsak bunu Mustafa Kemal Atatürk’ün bu do¤ru de¤erlendirmelerine ve kararlar›na borçluyuz. Mustafa Kemal Atatürk, daha Millî Mücadelenin bafllar›nda temel karar› vermifltir. Daha önce de söyledi¤i gibi, o temel karar fludur: Konuyu çok uzatmamak için Mustafa Kemal Atatürk’ün 1933 y›l›nda 29 Ekim Cumhuriyet balosunda genç bir doktorun Orta Asya Türkleri ile ilgili bir sorusu üzerine yapt›¤› Sovyetler Birli¤i de¤erlendirmesiyle tamaml›yoruz. Atatürk o genç doktoru yan›na ça¤›r›p flunlar› söylüyor: “…. Bugün Sovyetler Birli¤i dostumuzdur, komflumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostlu¤a ihtiyac›m›z vard›r. Fakat yar›n ne olaca¤›n› kimse bugünden kestiremez. T›pk› Osmanl› gibi, t›pk› Avusturya-Macaristan gibi, parçalanabilir, ufalanabilir. Bugün elinde s›ms›k› tuttu¤u milletler, avuçlar›ndan kaçabilir. Dünya yeni bir dengeye ulaflabilir. ‹flte o zaman Türkiye ne yapaca¤›n› bilmelidir…. Bizim, bu dostumuzun idaresinde dili bir, inanc› bir, özü bir kardefllerimiz vard›r. Onlara sahip ç›kmaya haz›r olmal›y›z. Haz›r olmak, yaln›z o günü susup beklemek de¤ildir. Haz›rlanmak laz›md›r. Milletler buna nas›l haz›rlan›r.? Manevi köprülerini sa¤lam tutarak. Dil bir köprüdür… ‹nanç bir köprüdür. Tarih bir köprüdür. Köklerimize inmeli ve olaylar›n böldü¤ü tarihimizin içinde bütünleflmeliyiz. Onlar›n bize yaklaflmas›n› bekleyemeyiz. Bizim onlara yaklaflmam›z gerekli…” 9 60 y›l öncesinden, 1990-2000’lerin büyük isabetle yap›lan bir de¤erlendirmesidir bu. Mustafa Kemal Atatürk’ün liderlik özelliklerinden üzerinde durmak istedi¤imiz bir di¤eri de onun olaylar karfl›s›nda kararl› olmas› ve kararl› davranmas›d›r. Kararl› olmak bir meselenin çözümünde sonuç getiren en önemli etmenlerin bafl›nda gelir. Bir olay karfl›s›ndaki kararl› tavr›n›z ve tutumunuz karfl› tarafta çok iyi de¤erlendirilmektedir. Kararl› görünmedi¤iniz zaman, istek ve ç›karlar›n›z› elde etme flans›n›z çok zay›ft›r. Karfl› taraf hemen sizi tereddüde sevk eden konular 14 “…. Bu vaziyet karfl›s›nda bir tek karar vard› o da hakimiyeti milliyeye müstenit bila kaydüflart, müstakil yeni bir Türk devleti tesis etmek…” 10 Mustafa Kemal Atatürk bütün mücadelesi boyunca da bu kararl›l›¤›n› sürdürmüfl ve yeri geldikçe ad›m ad›m bu kararlar›n› uygulamaya bafllam›flt›r. Daha Samsun’a ç›k›fl›n›n üçüncü günü Baflbakanl›¤a gönderdi¤i raporlarda ve mücadele s›ras›nda ald›¤›, ald›rd›¤› kararlarda onun bu kararl› tutumunu görebiliyoruz. Millî egemenli¤e dayal›, ba¤›ms›z yeni bir Türk Devleti kurmak karar›n› bu raporlarda flu flekilde görebiliriz: 22 May›s 1919’da, “…Millet, millî hakimiyet esas›n› ve Türklük duygusunu ittihaz etmifltir. Bunun için savafl›lacakt›r...”11 diyor. 22 Haziran 1919’da, Amasya Genelgesi’nde “Milletin istiklalini yine milletin azim ve karar› kurtaracakt›r….” diyor. 12 23 Temmuz 1919’da Erzurum kongresinde ise daha aç›k ifade ediyor: “Kuvayi milliyeyi amil ve irade-i milliyeyi hakim k›lmak esast›r…” 13 “Milletin iradesini, milletin egemenli¤ini ülke yönetimine egemen k›lmak esast›r” diyor. Ayn› fleyi Sivas kongresinde de tekrarlayarak bütün millete ilan edecektir. Mustafa Kemal Atatürk ne yapaca¤›n› ve ne yapt›¤›n› bilen kararl› bir liderdir. Daha 1912-1913’te Sofya’da askeri atefle olarak bulundu¤u y›llarda, ülkesi ve toplumu ile ilgili net kararlar sahibidir. O y›llarda arkadafl oldu¤u Avustralyal› Bayan Hilda’ya yazd›¤› mektuplar›n birinde flöyle diyor: “…. Türkiye’nin bu gidifli iyi de¤il… Türkiye’yi modern bir memleket yapmal›. T›pk› bat› gibi. Bu ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında memleketi bafltan afla¤› de¤ifltirmeli. Allah nasip ederse, günün birinde Türkiye’nin idaresinde söz sahibi olursam, bilirim yapaca¤›m yenilikleri… Peçeyi hemen kald›rmal›, sonra bir erkek birden fazla kad›nla evlenmemeli… Erkekler ve kad›nlar eflit haklara sahip olmal›…” 14 Mustafa Kemal Atatürk bu kararl›l›¤›n› hayat›n›n her döneminde sürdürmüfltür. Benzer fleyleri Samsun’da mücadeleyi sürdürürken de belirtiyor. ‹stanbul hükümetinin bask›lar› sonucu askerlikten ayr›lmaya ve bütün yetki ve rütbelerini b›rakarak milletin bir ferdi olarak mücadeleyi sürdürmeye karar verdi¤i gün, o çok s›k›nt›l› anlar›nda bile kararl›l›¤›n›, yaveri Mazhar Müfit Beye flöyle gösteriyor. 7-8 Temmuz 1919 gecesi sabaha karfl›, uyumayan Mustafa Kemal Atatürk yaverini ça¤›r›r. Yaverine not defterini getirtir ve der ki : “… Yaz! Zaferden sonra hükümet flekli cumhuriyet olacakt›r… Bu bir. ‹ki, Padiflah ve hanedan hakk›nda zaman› gelince icap eden muamele yap›lacakt›r. Üç, tesettür kalkacakt›r. Dört, fes kalkacak, medeni milletler gibi flapka giyilecektir…” 15 Bütün bunlar gösteriyor ki, Mustafa Kemal Atatürk kararl› olan ve hayat› boyunca da kararl› davranan bir liderdir. ekim-kasım 2006 e¤itim _______________ 1 Lütfi Müfit, Harbiye’de Gazi Hazretleri ile Bir S›n›fta Ders, Vakit Gazetesi. 10 A¤ustos 1934.; Semih Yalç›n, Ali Güler, Atatürk Hayat›-Düflünceleri ve Kiflili¤i, Berikan Yay, Ankara, 2000 s.113,114. 2 As›m Gündüz, Hat›ralar›m, Haz›rlayan: ‹hsan Ilgar, ‹st.1973. s.12,13,14. 3 As›m Gündüz, A.g.e. s.14. 4 Ali Fuat Cebesoy, S›n›f Arkadafl›m Atatürk, Okul ve Genç Subayl›k An›lar›, ‹nk›lap Kitabevi, ‹st. (tarih yok) s.60. 5 Ali Güler, Suat Akgül, Atatürk ve Türk ‹nk›lab›, Ocak Yay., Ankara, 1998, s.134. 6 Yusuf Hikmet Bayur, Atatürk, Hayat› ve Eseri, Ankara, 1971, s.76. 7 Ruflen Eflref Ünayd›n, Mustafa Kemal ile Mülakat, ‹st.1930, s.19. 8 Celal Erikan. Komutan Atatürk, ‹flbankas› Yay., Ank.,1972, s.130. 9 ‹smet Bozda¤, Atatürk’ün Sofras›, Emre yay., ‹st., 1995, s.11-26. (Bu olay› nakleden ‹hsan Sabri Ça¤layangil’dir. Sabati Ataman, K›l›ç Ali, Tevfik Rüfltü ve Hikmet Bayur’da bu olay› do¤rulam›fllard›r). 10 Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, MEB Yay., ‹st.1973, s.12-13. 11 R›fk› Salim Burçak, a.g.e., s.39. 12 R›fk› Salim Burçak, a.g.e., s.43. 13 R›fk› Salim Burçak, a.g.e., s.46. 14 Sadi Borak, Öyküleriyle Atatürk’ün Özel Mektuplar›, ‹stanbul, 1980, s.86, 87. 15 Mazhar Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber. C.I, Ank. 1966. s.131-134. 15 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim ATATÜRK’ÜN E⁄‹T‹M GÖRÜfiÜ TAYY‹P DUMAN* Türk ba¤›ms›zl›k savafl›n›n lideri, demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, askerli¤i ve devlet adaml›¤› yan›nda, seçkin bir fikir ve eylem adam›d›r. Sadece modern Türkiye’yi kurmakla kalmam›fl, kurdu¤u yeni devletin, oluflturdu¤u yeni milletin siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik hayat›n› flekillendiren görüflleriyle de, Türk düflünce hayat›nda seçkin yerini alm›flt›r. Onun görüflleri her dönemde yaln›zca kendi ulusuna de¤il, tüm uluslara rehberlik edecek niteliktedir. Atatürk sosyal, kültürel ve ekonomik kalk›nman›n e¤itimle sa¤lanaca¤›na inand›¤› içindir ki ülkenin e¤itim sorunlar›yla bizzat ilgilenmifl, kurdu¤u Cumhuriyetin korunmas›, yaflat›lmas› ve yüceltilmesi için de, nas›l bir nesil yetifltirilmesi gerekti¤i; bunun için nas›l bir e¤itim sistemine ihtiyaç oldu¤u konular›nda görüfllerini aç›klam›flt›r. ‹flte bu makalede Atatürk’ün e¤itime iliflkin görüflleri incelenmeye çal›fl›lacakt›r. Atatürk e¤itimle ilgili görüfllerini, çeflitli tarihlerde, çeflitli vesilelerle yapt›¤› konuflmalar›nda dile getirmifltir. Onun e¤itimle ilgili konuflmalar› k›rk civar›ndad›r. Bu konuflmalar›n önemli bir bölümünü, Türkiye * 16 Büyük Millet Meclisini aç›fl konuflmalar› ile ö¤retmen topluluklar›na yapt›¤› konuflmalar› oluflturmaktad›r. Yine onun, görüfllerini en ayr›nt›l› olarak ortaya koydu¤u konuflmalar›, 1921 – 1925 tarihleri aras›na rastlar. Atatürk’ün e¤itime de¤indi¤i ilk konuflmas›, Sivas Kongresinde Amerikal› gazeteci Mr. Brown’la yapt›¤› görüflmedir. Bu görüflmede o, köylünün okutulmas› ihtiyac›ndan bahseder: “Türk halk› iyi bir e¤itim görmeli ve iyi bir hükümete sahip olmal›d›r. E¤itim okul demektir. Türk köylüsünün pek az› okur yazard›r. Ama bu köylüler evrime isteklidir, çocuklar›n›n iyi bir e¤itim almas›n› ve Müslümanl›¤›n de¤erleri ile donanmas›n› isterler.”1 Atatürk e¤itime yer veren ilk önemli konuflmas›n› 16-21 Temmuz 1921’de Ankara’da toplanan Maarif Kongresinde yapar. O bu konuflmas›n›n bafl›nda “…Bugün Ankara, Millî Türkiye’nin “Millî E¤itimi”ni kuracak olan Türkiye Ö¤retmenler Kongresinin toplanmas›na da sahne olmak mutlulu¤u ile övünmektedir.” “Yüzy›llar süren derin bir umursamazl›¤›n devlet yap›s›nda açt›¤› yaralar› sarmak için gerekli olan çaba- Prof. Dr., Gazi Üniversitesi Mesleki E¤itim Fakültesi Ö¤retim Üyesi ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında Atatürk’ün, ö¤retmenlere görevinin büyüklü¤ünü, önemini ve kutsall›¤›n› hat›rlat›rken Türkiye’nin içinde bulundu¤u o flartlarda dahi, onlar›n içinde bulunduklar› yaflam zorluklar›na da de¤inmesi anlaml›d›r. lar›n en büyü¤ünü, hiç kuflkusuz e¤itim alan›nda, esirgemeden göstermek gerekir”, diyerek, hem toplant›n›n hem de e¤itimin önemine dikkat çekmektedir. Düflman askerlerinin Ankara yak›nlar›na kadar gelebildi¤i tarihlerde yap›lan bu toplant›n›n, birinci gününde yapt›¤› aç›l›fl konuflmas›nda Atatürk, âdeta “Türk Millî E¤itim Program›”n› ortaya koyar. Günün çetin flartlar›na k›saca de¤indikten sonra konuflmas›na flöyle devam eder: “…Ancak genifl ve yeterli koflullara ve araçlara kavufluncaya dek, geçecek savafl günlerinde de, tam bir dikkat ve özenle ifllenip çizilmifl bir milli e¤itim program› yapmak ve eldeki e¤itim örgütlerimizi, bugünden verimli bir çal›flmaya yöneltecek ilkeleri haz›rlamak için çal›flmal›y›z.” “Bugüne dek izlenen e¤itim ve ö¤retim yöntemlerinin, ulusumuzun gerileme tarihinde en önemli etken oldu¤u inanc›nday›m. Onun için bir millî e¤itim program›ndan söz ederken geçmiflin bofl inançlar›ndan ve yarat›l›fl›m›z›n nitelikleriyle hiç de ilgisi olmayan yabanc› düflüncelerden, Do¤u’dan ve Bat›’dan gelen tüm etkilerden büsbütün uzak, ulusal yarat›l›fl›m›za ve tarihimize uygun bir kültür düflünüyorum. Çünkü ulusal deham›z›n tam olarak geliflmesi, ancak böyle bir kültürle sa¤lanabilir. Herhangi bir yabanc› kültürü, flimdiye dek izlenen yabanc› kültürlerin y›k›c› sonuçlar›n› tekrar ettirebilir. Kültür yap›ld›¤›, geliflti¤i yerin özelliklerine ba¤l›d›r. Bu yer, ulusun seciyesidir.” “Çocuklar›m›z ve gençlerimiz yetifltirilirken onlara, özellikle varl›¤› ile, hakk› ile, birli¤i ile çat›flan bütün yabanc› unsurlarla savaflma gere¤i ve ulusal de¤erleri tam bir coflku ile, her türlü karfl›t düflünce önünde fliddetle ve özveriyle savunma zorunlulu¤u iyice ö¤retilmelidir. Yeni kufla¤›n bütün ruhi güçlerine bu nitelik ve yeteneklerin afl›lanmas› önemlidir. Sonsuz ve kor- ekim-kasım 2006 e¤itim kunç bir savafl fleklinde beliren milletlerin hayat felsefesi, ba¤›ms›z ve mutlu kalmak isteyen her millet için, bu olgun özellikleri fliddetle istemektedir”2. Atatürk’ün bu konuflmas›, e¤itim ve ö¤retimde flimdiye kadar izlenen yöntemleri, ulusumuzun gerilemesinde en önemli etkenlerden biri olarak görmesi, ulusal yarat›l›fl›m›za ve kültürümüze dayal› bir e¤itim önererek çocuklar›m›z›n ve gençlerimizin böyle bir kültürle donat›lm›fl olarak yetifltirilmelerini istemesi bak›m›ndan oldukça önemlidir. Atatürk bu konuflmas›nda, konu ile ilgili ayr›nt›lar› uzmanlara b›rakmak istedi¤ini belirttikten sonra, yeni kufla¤›n donat›laca¤› de¤erler aras›nda kuvvetli bir erdem, kuvvetli bir düzen ve disipline de yer verilmesini isteyerek ö¤rencilere, ö¤retmenlere ve ailelere flu ö¤ütlerde bulunmaktad›r: “Gelece¤e haz›rlanan yurt çocuklar›na hiçbir güçlük karfl›s›nda boyun e¤memelerini, olanca güçleriyle b›kmadan ve y›lmadan çal›flmalar›n› ve okumakta olan çocuklar›m›z›n anne ve babalar›na da yavrular›n›n ö¤renimlerini bitirmeleri için ellerinden geleni esirgememelerini ö¤ütlerim.” “Büyük tehlikeler karfl›s›nda uyanan uluslar›n ne ölçüde kararl› olduklar›na tarih tan›kl›k etmektedir. Silahlar›yla oldu¤u gibi, kafasiyle de savaflmak zorunda olan ulusumuzun, birincisinde gösterdi¤i üstün gücü, ikincisinde de gösterece¤ine hiç kuflkum yoktur. Ulusumuzun temiz yarat›l›fl›, s›n›rs›z yeteneklerle doludur. Ancak bu do¤ufltan gelen yetenekleri gelifltirebilecek bilgilerle donat›lm›fl yurttafllar gerekir. Bu ödev de sizlere düflmektedir.” “Ulusal hükümetimizin tam bir gerçeklik ve içtenlikle diledi¤i ölçüde, Türkiye ö¤retmenlerinin yaflam›na de¤in, rahatl›k ve bollu¤u daha sa¤layamam›fl oldu¤unu bilirim. Fakat ulusumuzu yetifltirmek gibi kutsal bir görevi üstüne alm›fl olan yüce Türk ö¤retmen toplulu¤unun, bugünkü durumu göz önünde bulunduraca¤›ndan ve her güçlü¤e gö¤üs gererek, bu yolda y›lmaks›z›n yürüyece¤inden kuflkum yoktur. Ödeviniz pek önemli ve millet yaflam› için vazgeçilmez bir nitelik tafl›maktad›r. Bunun baflar›ya ulaflmas›n› Ulu Tanr›’dan dilerim.” Atatürk’ün, ö¤retmenlere görevinin büyüklü¤ünü, önemini ve kutsall›¤›n› hat›rlat›rken Türkiye’nin 17 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim içinde bulundu¤u o flartlarda dahi, onlar›n içinde bulunduklar› yaflam zorluklar›na da de¤inmesi anlaml›d›r. Atatürk’ün e¤itime iliflkin ikinci önemli konuflmas›, 1 Mart 1922’de yapt›¤› TBMM’yi aç›fl konuflmas›d›r. O bu konuflmas›nda, “Hükümetin en verimli ve en önemli ödevi e¤itim iflleridir” dedikten sonra, “bu konuda baflar›ya eriflebilmek için öyle bir program uygulamak zorunday›z ki o program ulusumuzun bugünkü durumuna, toplumsal ihtiyaçlar›na, çevrenin ve yüzy›l›n gereklerine t›pat›p uygun olsun”, diyerek e¤itimin hem toplumun ihtiyaçlar›na, hem de ça¤›n gereklerine uygun olmas›na dikkat çekmektedir. Ayn› konuflmas›nda Atatürk, yüzy›llardan beri ulusumuzu yöneten hükümetlerin e¤itim ve ö¤retimde Do¤u’ya ya da Bat›’ya benzemek istediklerini, bu yüzden de baflar›s›z olduklar›n› ve ulusun bilgisizlikten kurtulamad›¤›n› belirterek izleyece¤i e¤itim politikas›n› flöyle aç›klar: “ … Demifltim ki bu yurdun gerçek sahibi ve 18 toplumumuzun büyük ço¤unlu¤u köylüdür. ‹flte bu köylüdür ki bugüne de¤in bilgi ›fl›¤›ndan yoksun b›rak›lm›flt›r. Bundan ötürü bizim izleyece¤imiz millî e¤itim politikas›n›n temeli, önce içinde bulundu¤umuz bilgisizli¤i gidermektir. Ayr›nt›lar›na girmeden kaç›narak bu düflüncemi birkaç sözcükle aç›klamak için diyebilirim ki genel olarak bütün köylüye okumay›, yazmay›, matematikte dört ifllemi ö¤retmek, yurdunu, ulusunu, dinini, dünyas›n› tan›tacak kadar co¤rafya, tarih, din ve ahlak bilgisi vermek, millî e¤itim program›m›z›n ilk amac›d›r.” Bu amaca varman›n e¤itim tarihimizde kutsal bir aflama olaca¤›n› belirten Atatürk, buna çal›fl›rken öte yandan da, “ Yurt çocuklar›na toplumsal ve ekonomik alanlarda etken ve verimli k›labilmek için gerekli olan ön bilgileri ifl üstünde ö¤retmek yöntemi, e¤itim ve ö¤retimin ana kural› olmal›d›r” diyerek, ö¤retimde yöntemle ilgili bir konuya dikkat çekmektedir. Ayr›ca, uygar ve ça¤dafl bir toplum olmak için bununla yetinilemeyece¤ini belirten Atatürk; “Ulusumuzun dehas›n›n geliflmesi ve buna dayanarak kendi- ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında ne yaraflan uygarl›k düzeyine eriflmesi, hiç kuflkusuz, yüksek mesleklerin istedikleri insanlar› yetifltirmek ve ulusal kültürümüzü yüceltmekle olur” diyerek, uygar bir toplum olabilmek için daha ne yap›lmas› gerekti¤ini aç›klar. Atatürk bu konuflmas›nda, ortaö¤retim konusuna da de¤inir. “‹lk ve son iki ö¤retim basama¤› aras›nda ortaö¤retimin de gereklili¤i söz götürmez. Ortaö¤retimin amac›, yurdun gerektirdi¤i türlü ifl ve sanat sahiplerini yetifltirmek ve yüksek ö¤renime aday haz›rlamakt›r.”. “Ortaö¤retimde de e¤itim ve ö¤retim yönteminin ifle ve uygulamaya dayanmas› ilkesine uymak, kesin olarak gereklidir.” Atatürk’ün bu konuflmas›nda ilk kez de¤indi¤i bir di¤er konu, Türk kad›n›n›n e¤itimine iliflkindir. “Kad›nlar›m›z›n da sözü geçen ö¤renim basamaklar›ndan geçerek yetifltirilmesine önem verilecektir” diyerek, kad›n e¤itimine verdi¤i önemi ifade etmektedir. Atatürk konuflmas›n› bundan önceki konuflmas›nda özenle aç›klad›¤› “ulusal e¤itimle” ilgili flu sözleriyle tamamlar: “Baylar, yetiflecek çocuklar›m›za ve gençlerimize , görecekleri ö¤renimin s›n›r› ne olursa olsun, en önce ve her fleyden önce, Türkiye’nin ba¤›ms›zl›¤›na, kendi benli¤ine, ve millî geleneklerine düflman olan bütün unsurlarla savaflmak gere¤i ö¤retilmelidir. Uluslararas› dünyada, böyle bir savafl›n gerekli k›ld›¤› güçlerle donat›lmam›fl olan insanlara ve bu nitelikteki insanlardan oluflan toplumlara hayat ve ba¤›ms›zl›k yoktur.” Atatürk’ün Kurtulufl Savafl› Y›llar›’nda, Büyük Zafer’den önce yapt›¤› bu iki önemli konuflma birlikte de¤erlendirildi¤inde, her ikisinde de e¤itimin önemi ve ulusal e¤itim program› üzerinde ›srarla ve önemle durulmaktad›r. Fakat ikinci konuflmas›nda, bilgisizlikle mücadele, bunun yan›nda ortaö¤retim, kad›nlar›n e¤itimi, e¤itim ve ö¤retimde ifle ve uygulamaya dayal›l›k gibi yeni konular üzerinde de durulmufltur. Ayr›ca e¤itimin toplumun özellikleri ve ihtiyaçlar› yan›nda, ça¤›n gereklerine de uymas›n›n ve uygar bir toplum olmak için kültürümüzün yüceltilmesinin istenmesi, e¤itimde ulusall›¤›n yan›nda ça¤dafl çizgilere de yer verilmeye baflland›¤›n› göstermesi bak›m›ndan önemlidir. ekim-kasım 2006 e¤itim Büyük Atatürk’ün e¤itimle ilgili önemli konuflmalar›ndan biri de, Büyük Zafer’den hemen sonra 27 Ekim 1922’de Bursa’da ö¤retmenlere yapt›¤› konuflmad›r. Atatürk bu konuflmas›nda, önceki konuflmalar›nda oldu¤u gibi, “ Kesin olarak bilmeliyiz ki iki parça olarak yaflayan uluslar güçsüzdür, hastad›r. Çocuklar›m›za ve gençlerimize verece¤imiz ö¤renimin s›n›r› ne olursa olsun, onlara temel olarak flunlar› ö¤retece¤iz: 1.Ulusuna, 2. Türkiye Devleti’ne, 3. Türkiye Büyük Millet Meclisine düflman olanlarla savaflma gere¤i. Bireyleri bu savafl›n istedi¤i güç ve araçlarla donat›lmayan uluslar için var olma hakk› yoktur” diyerek ulusal birli¤e ve ulusal e¤itime, bilgisizli¤i gidermeye ve e¤itimin ifle ve uygulamaya dayanmas› ilkesine yer verse de, öncekilerden farkl› olarak, en çok hurafelerden ar›nm›fl ilme ve fenne dayal› e¤itime yer vermifl ve bu konudaki görüfllerini flöyle aç›klam›flt›r: “… Yurdu ve ulusu kurtarmak isteyenler için yurtseverlik, iyi niyet, özveri oldukça gerekli olan niteliklerdendir…Fakat bir toplumdaki hastal›¤› görmek, onu iyilefltirmek, toplumu ça¤›n isteklerine uygun olarak yükseltmek için bu nitelikler yetmez. Bu niteliklerin yan›nda bilim ve teknik gereklidir. Bilim ve teknikle ilgili çal›flmalar›n bafllad›¤› ve gelifltirildi¤i yerse okuldur. Bunun için okul gereklidir. …Okul genç beyinlere insanl›¤a sayg›y›, ulus ve yurt sevgisini, ba¤›ms›zl›k flerefini ö¤retir.” “Ulusumuzun politik, toplumsal yaflam›nda, düflünce e¤itiminde önderimiz, bilim ve teknik olacakt›r. Okul yard›m›yla, okulun sa¤layaca¤› bilim ve teknik yard›m›ylad›r ki Türk ulusu, Türk sanat›, ekonomisi, Türk fliir ve edebiyat›, bütün incelik ve güzellikleriyle geliflir.” “Gözlerimizi kapay›p tek bafl›m›za yaflad›¤›m›z› düflünemeyiz. Yurdumuzu bir çember içine al›p dünya ile iliflkisiz yaflayamay›z…. Tersine, geliflmifl ve yükselmifl bir ulus olarak uygarl›k alan› üzerinde yaflayaca¤›z. Bu yaflam ancak bilimle, teknikle olur. Bilim ve teknik nerede ise oradan alaca¤›z ve her yurttafl›n kafas›na koyaca¤›z. Bilim ve teknik için kay›t ve flart yoktur. Dinimiz bu yüce buyru¤u kapsad›¤› içindir ki dinlerin en yetkinidir. Bilim ve tekni¤i puta tapanlar›n ülkelerinde arat›r; Çin’de bile arat›r.” Görüldü¤ü gibi Atatürk, yaln›zca e¤itimde de¤il, 19 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim yaflam›n her alan›nda bilim ve tekni¤in uygulanmas›n› istemektedir. Konuflmas›n›n bafllar›nda ö¤retmenlere, “…Bugünün çocuklar›n› yetifltiriniz, onlar› yurda, ulusa yararl› insanlar yap›n›z. Bunu sizden istiyor ve rica ediyorum” sözleriyle seslenen Atatürk, bu konuflmas›n› flu anlam yüklü sözleriyle bitirir: “Ordular›m›z›n kazand›¤› zafer, sizin ve sizin ordular›n›z›n zaferi için, yaln›zca ortam haz›rlad›... Gerçek zaferi siz kazanacak ve yaflatacaks›n›z. Ben ve sars›lmaz inançla bütün arkadafllar›m sizi izleyece¤iz ve sizin karfl›laflaca¤›n›z engelleri k›raca¤›z.” Cumhuriyetin ilan›ndan önce, Atatürk’ün e¤itimle ilgili konulara genifl yer verdi¤i di¤er bir önemli konuflma ise, 1 Mart 1923 TBMM’yi Aç›fl Konuflmas›d›r. O, bu konuflmas›nda millî e¤itim alan›nda yap›lan son bir y›ll›k çal›flmalar hakk›nda bilgi verirken ö¤retmen yetifltirme üzerinde durur. “Yeni y›l içinde yurdumuzda, ilk ve ortaö¤retimin olabildi¤i ölçüde düzeltilebilmesi için Anadolu on befl ö¤retmen okulu bölgesine ayr›lacakt›r. Buralarda tam devreli birer lise ile, iki yüz kiflilik bir erkek ilkö¤retmen okulu, bir de k›z ilkö¤retmen okulu bulunacakt›r. Bu okullar›n e¤itim ve ö¤retim kadrolar›, yaklafl›k olarak altm›fl kifliyi bulacakt›r. Böylece yurdun çeflitli bölgelerinde güçlü elemanlardan oluflmufl birer kültür merkezi kurulmufl olacakt›r.” Atatürk bu merkezlere yükledi¤i önemli görevleri ise flu flekilde aç›klar: “Bu merkezlerde bilimsel gece toplant›lar› ve konferanslar düzenlenerek, halk›n okuyup yazamayanlar›n› en kolay yoldan okutarak onlara, birinci derecede gerekli olan› vermek, gece dersleri açmak, bölgelerindeki gazete ve dergilere, özellikle genel e¤itim ve halk bilgileriyle ilgili konularda yaz›lar yazmak, buralarda çal›flan ö¤retmenlerin aksatmadan yerine getirecekleri ödevler olacakt›r.” 20 Atatürk ve arkadafllar› Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yaflat›lmas›nda, sosyal, kültürel ve ekonomik kalk›nman›n sa¤lanmas›nda e¤itimin oynayaca¤› etkin rolü bildikleri içindir ki Cumhuriyetin ilan›n› takiben ç›kard›klar› bir dizi yasalarla, birlik esas›na dayal› millî, ça¤dafl, laik ve demokratik bir e¤itim sisteminin kurulmas›n› sa¤lam›fllard›r. hem bir meslek, hem bir ülkü sayacak erdemli ö¤retmenler taraf›ndan yetifltirilmesini sa¤lamak için ö¤retmenlik, di¤er serbest ve yüksek meslekler gibi, giderek ilerlemeye ve geçim rahatl›¤› sa¤lama¤a elveriflli bir meslek durumuna konulmal›d›r. Dünyan›n her yerinde ö¤retmenler, toplumun en özverili ve sayg›de¤er insanlar›d›r.” Mustafa Kemal Atatürk’ün, henüz Millî Mücadele, yani var ya da yok olma savafl› bitmeden ve Cumhuriyet ilan edilmeden önce yapt›¤›, yukarda özetle verilmeye çal›fl›lan e¤itimle ilgili konuflmalar› de¤erlendirildi¤inde; o, e¤itimi hükümetin en önemli görevi olarak görürken e¤itimde izlenecek politika ile e¤itim programlar›n›n temel özelliklerini aç›klamakta ve bunlar› uygulamaya koymaya çal›flmaktad›r. Nitekim, 14 A¤ustos 1923’te TBMM’de okunan ‹cra Vekilleri Heyeti Program›’n›n Millî E¤itim bölümünde, e¤itimde izlenecek politikalar›n ve yap›lacak ifllerin, Atatürk’ün görüfl ve direktifleri do¤rultusunda, flu flekilde belirlendi¤i görülür: • Maarif siyaseti birlik esas›na dayanacakt›r. • Maarifin bafll›ca üç görevi vard›r.Bunlar, çocuklar›n yetifltirilmesi, halk›n e¤itimi ve millî güzidelerin yetifltirilmesidir. Atatürk bu konuflmas›nda, görevlerini daha iyi yapabilmeleri için ö¤retmenlik mesle¤inin ilerlemesini, ö¤retmenlerin geçim rahatl›¤›na kavuflmalar›n› gerekli görür. Bu düflüncesini flu sözlerle aç›klar: • Maarifin bu görevlerini yapabilmesi için gerekli vas›talar temin edilecektir. Bunun için ö¤retmenlerin yetifltirilmesine, binalar›n ›slah›na ve ders aletlerinin teminine çal›fl›lacakt›r. “… Okullarda ö¤retim görevinin güvenilir ellere verilmesini, yurt çocuklar›n›n, o görevi kendilerine • Hükümet bütün e¤itim kademelerinin geliflimi için azami gayreti gösterecektir. ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında • ‹lk ve ortaö¤retim okullar›na ö¤retmen yetifltirmek için k›z ve erkek ö¤retmen okullar› aç›lacakt›r. • Kad›nlar›m›z›n e¤itimine erkekler kadar önem verilecek, bu maksatla k›z ilkö¤retmen okullar›, k›z liseleri ve k›z sanayi orta okullar› aç›lacakt›r.3 Atatürk ve arkadafllar› Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yaflat›lmas›nda, sosyal, kültürel ve ekonomik kalk›nman›n sa¤lanmas›nda e¤itimin oynayaca¤› etkin rolü bildikleri içindir ki Cumhuriyetin ilan›n› takiben ç›kard›klar› bir dizi yasalarla, birlik esas›na dayal› millî, ça¤dafl, laik ve demokratik bir e¤itim sisteminin kurulmas›n› sa¤lam›fllard›r. Yeni Türk Devleti’nin yap›s›na uygun olarak kurulan Cumhuriyet e¤itimi, t›pk› yeni devlet gibi ça¤dafl bir e¤itim sistemidir. Özellikleri ve ilkeleri Atatürk taraf›ndan belirlenmifltir. Bu ilkeleri, yine Atatürk’ün görüflleri ›fl›¤›nda flu flekilde özetlemek mümkündür.4 E¤itim ve Ö¤retimde Birlik ‹lkesi Cumhuriyet kuruldu¤unda e¤itimdeki mektepmedrese ikili¤i aynen devam ediyordu. ‹kinci Meflrutiyet’ten itibaren medreselerde giriflilen ›slahat hareketleri, bu ikili¤i yok edememiflti. Sistemdeki ikilik, yaln›z okullar düzeyinde de¤ildi. Merkezî devlet örgütü içinde de birden fazla idari kurulufl, e¤itim iflleri üzerinde söz sahibiydi. Bir k›s›m s›byan mektepleri vak›flarla ilgili bir bakanl›k olan Evkaf Nezaretine, medreseler fieyhülislam dairesi olan Meflihat makam›na ba¤l› iken, Bat› örne¤ine göre kurulmufl yeni okullar ise bugünkü Millî E¤itim Bakanl›¤›n›n yerini tutan Maarif-i Umumiyye Nezaretine ba¤l› bulunuyordu. Taflradaki bir k›s›m s›byan ve mahalle mektepleri ile medreseler faaliyetlerini merkezi kontrolün d›fl›nda sürdürüyorlard›. Asl›nda, Bat› örne¤ine göre kurulmufl okullar aras›nda da birlik yoktu. ‹lk önce, yüksek askerî okullar kendi orta okullar›n› (askeri rüfldiyeler) ve liselerini (askeri idadiler) kurmufllard›. Bunun d›fl›nda her bakanl›k, ihtiyaç duydu¤u eleman› yetifltirmek üzere okul aç›yordu. Böylece ülkedeki e¤itim kurumlar› Harbiye Nezareti, Maarif-i Umumiyye Nezareti, Evkaf Nezareti, fier’iyye Nezareti, Ziraat, Ticaret, Orman ve Maaden vs... nezaretleri taraf›ndan idare ediliyordu. Fakat farkl›l›k sadece bununla kalm›yor, eski ve ekim-kasım 2006 e¤itim yeni okullarda, dinî ve dünyevi görüfllere a¤›rl›k veren farkl› okul programlar› uygulan›yordu. Buna ba¤l› olarak da amaçlar› ve dünya görüflü farkl› insan tipleri yetifliyordu. Atatürk bu durumun yaratt›¤› rahats›zl›¤› gördü¤ü içindir ki öncelikle, e¤itim ve ö¤retimde birli¤in sa¤lanmas›n› ister. Nitekim bu birli¤i sa¤layacak olan Tevhid-i Tedrisat Kanunu ç›kmadan üç gün önce, 1 Mart 1924’de yapt›¤› TBMM’yi aç›fl konuflmas›nda flöyle der: “Ulusça benimsenen e¤itim ve ö¤retimdeki birlik ilkesinin, bir an bile geçirmeden uygulanmas›n› gerekli buluyoruz. Bu yolda gecikmenin zararlar› ve bu alanda büyük bir istekle hemen ifle bafllaman›n olumlu ve derin sonuçlar›, kararlar›m›z› çabuklaflt›rmal›d›r”5. Asl›nda Atatürk, e¤itim ve ö¤retimdeki bu ikili¤in do¤uraca¤› sak›ncalar› daha önceden fark etmifltir. Atatürk, e¤itim sistemindeki ikili¤i, yaln›zca okullar›n yönetimi ile ilgili bir sorun olarak görmemekte; as›l sorunun, mektep ile medrese aras›ndaki amaç ve felsefe farkl›l›¤› oldu¤unu düflünmektedir. Çünkü o çok iyi bilmektedir ki amaç ve felsefeleri farkl› olan okullardan yetiflen insanlarla ulusal birlik ve bütünlük sa¤lanamaz. ‹flte, toplumu çat›flmaya götürebilecek olan e¤itim sistemindeki bu ikili ve çeliflkili durumun ortaya ç›kard›¤› sorunlar› yaflam›fl biri olarak Atatürk, Cumhuriyetin ilan›ndan yaklafl›k dört ay sonra 3 Mart 1924’te Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun ç›kar›lmas›n› sa¤lam›flt›r. Bu kanunla bütün okullar Millî E¤itim Bakanl›¤›na ba¤lanarak medreseler kapat›lm›fl, e¤itim ve ö¤retimdeki ikili¤e son verilmifltir. Millîlik ‹lkesi E¤itimde millîlik ilkesi, bir ulus devletin e¤itim sisteminin genel amac› yönünden düflünüldü¤ünde, e¤itimde birlik ilkesi ile yak›ndan ilgili ve hatta tamlay›c›s› oldu¤u görülür. Kifli egemenli¤ine dayal› bir yönetim biçimi olan padiflahl›k yönetimine son vererek, onun yerine halk›n egemenli¤ine dayanan Cumhuriyet rejimini kuran Atatürk için, flu dört kavram önemlidir. Millî egemenlik, millî birlik, millî kültür ve millî e¤itim. Atatürk’e göre bu kavramlar, birbiriyle yak›ndan 21 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim ilgili ve hatta birbirinin ön kofluludur. Çünkü O, millet egemenli¤inin millî birlik istedi¤ini, millî birli¤in ise millî kültürle güçlendi¤ini, millî kültürün de millî bir e¤itimle verilebilece¤ini düflünmektedir. Onun içindir ki Atatürk için e¤itimde millîlik ilkesi, devletimizin ve cumhuriyetin yaflat›lmas› için de gerekli ve önemlidir. Millîlik ilkesi, e¤itimde çocuk ve gençlere, bir toplulu¤u ulus yapan temel de¤er ve inançlar›n yani ulusal kültürün kazand›r›lmas›n› öngörür. Her ülkenin e¤itim sistemi, özellikle temel e¤itim kademesinde çocuk ve gençlerine kendi insan toplulu¤unu ulus devlet yapan ortak, temel, maddi ve manevi de¤er ve inançlar›n› kazand›rmak suretiyle iyi vatandafllar yetifltirmek ister. Millet olarak yaflamay› gerçeklefltirmek, Atatürk’ün ana hedeflerinden birisini teflkil etti¤i içindir ki millilik ilkesi, Atatürk’ün üzerinde önemle durdu¤u, her program›nda temel ald›¤› ana ilkelerinden biri olmufltur. Nitekim Atatürk, 16 Temmuz 1921’de Ankara’da toplanan Maarif Kongresinin aç›l›fl›nda yapt›¤› e¤itimle ilgili ilk önemli konuflmas›nda, savafl günlerinde de olunsa tam bir dikkat ve özenle ifllenip çizilmifl bir millî e¤itim program› yap›lmas›n› ister. Millî e¤itim program›n›n da ne oldu¤unu aç›klayarak, çocuklar›m›z›n ve gençlerimizin ulusal de¤erlerimizle donat›lm›fl olarak yetifltirilmelerini ister. Atatürk, mevcut okul programlar›yla bunun sa¤lanamayaca¤›n› çok iyi bilmektedir. Çünkü geleneksel Osmanl› e¤itimi, hem kurulufl sistemi hem de özü yönünden millî de¤ildir. Bu nedenle de dil, tarih, sanat, yani topyekün millî kültürün geliflmesine uygun de¤ildir. Bunun içindir ki Atatürk, henüz cumhuriyetin ilk y›llar›nda ders kitaplar›n› ve müfredat programlar›n›n yeniden yaz›lmas›n› isterken, 1930’l› y›llar›n hemen bafllar›nda özel bir çabayla da, dilimizi ve tarihimizi araflt›rmak üzere, Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti ile Türk Dili Tetkik Cemiyetinin kurulmas›n› sa¤lam›flt›r. Bilgisizli¤i Ortadan Kald›rma ‹lkesi Millî Mücadele y›llar›nda, halk›n çok az›n›n okur-yazar oldu¤unu, halk aras›nda yayg›n bir bilgisizli¤in bulundu¤unu gören, devletimizin ve cumhuriye- 22 timizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, ça¤dafllaflma yolunda ilerleyebilmek için, her fleyden önce bu bilgisizli¤in ortadan kald›r›lmas›, bunun için de, e¤itimin genifl halk kitlelerine yay›lmas› gerekti¤ini düflünüyordu. Bununla ilgili görüfllerini yukarda verilen 1 Mart 1922’de TBMM’yi aç›fl konuflmas›nda aç›k bir flekilde belirtmiflti. Bunun için 1928’de yine Atatürk’ün özel bir gayretiyle Latin harfleri kabul edilerek kültür alan›nda önemli bir ink›lap daha gerçeklefltirilmifltir. Bat›’ya aç›lan ülkede, bu harflerle okuma-yazma ö¤retmenin, e¤itimi yayg›nlaflt›rmak suretiyle cehaleti gidermenin daha kolay ve çabuk olaca¤› düflünülüyordu. Nitekim öyle oldu. Harf ‹nk›lab›’n›n hemen ard›ndan yeni Türk harflerinin kolay bir flekilde okunup yaz›labilmesinden bütün milleti faydaland›rabilmek ve büyük halk kitlelerini h›zla okur-yazar duruma getirebilmek için Millet Mektepleri aç›ld›. Baflö¤retmenli¤ini Gazi Mustafa Kemal’in yapt›¤› bu okullarla milyonlarca kifliye okuma yazma ve baz› temel bilgiler ö¤retilmifltir. Millet Mektepleri, bafllang›çta ink›lab›n coflkusuyla halka yaln›zca okuma-yazma ö¤retmeyi amaçlayan bir örgüt olarak ortaya ç›ksa da, daha sonra insanlara okuma-yazma d›fl›nda hayat ve geçimin gerektirdi¤i ana bilgileri kazand›rma görevini de üstlenmifltir.7 Bilimsellik ‹lkesi Bilimsellik ilkesi, e¤itim ve ö¤retimin amaç, içerik, yöntem ve araç yönünden ilim ve teknolojinin en son verilerine göre düzenlenmesi anlam›na gelir. Atatürk, ça¤dafl uygarl›k seviyesine yaln›zca millî bir e¤itimle de¤il, ayn› zamanda bilime dayal›, ça¤dafl bir e¤itimle ulafl›laca¤›n› düflünmektedir. Bu nedenle, ülkenin ça¤dafllaflmas›, uygarl›k yolunda h›zla ilerlemesi için bilim ve fen alan›ndaki geliflmelerin yol göstericili¤ine güvenilmesini ister. Bunun içindir ki konuflmalar›nda bu ilkeye de millîlik ilkesi kadar yer ve önem verir. 27 Ekim 1922’de Bursa’da ö¤retmenler toplulu¤una yapt›¤› konuflmada, yurdu ve ulusu kurtarmak isteyenler için yurtseverlik, iyi niyet ve özveri gibi niteliklerin gerekli oldu¤unu, fakat bir toplumdaki hastal›¤› görmek ve onu iyilefltirmek, toplumu ça¤›m›z›n isteklerine uygun olarak yükseltmek için bu niteliklerin yetmeyece¤ini; bu niteliklerin yan›nda bilim ve tekni- ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında ¤in de gerekli oldu¤unu aç›klar. Ona göre, bilim ve teknikle ilgili çal›flmalar›n bafllad›¤› ve gelifltirildi¤i yer ise okuldur; okul yard›m›yla, okulun sa¤layaca¤› bilim ve teknik yard›m›ylad›r ki, Türk ulusu, Türk sanat›, ekonomisi, fliir ve edebiyat› bütün incelik ve güzellikleriyle geliflir. Atatürk hayatta, yaln›zca e¤itimde de¤il, her fley de bilimin izinde gidilmesi hakk›ndaki düflüncesini 1924 y›l› Eylül ay›nda Samsun ‹stiklal Ticaret Okulu ö¤retmenleri taraf›ndan, onuruna verilen çayda flu flekilde aç›klamaktad›r: “Dünyada her fley için, uygarl›k için, hayat için, baflar› için en gerçek yol gösterici bilimdir, fendir. Bilim ve fen d›fl›nda yol gösterici aramak gaflettir, bilgisizliktir, do¤ru olandan sapmakt›r.”8 Laiklik ‹lkesi Laiklik ilkesi, Atatürk’ün yaln›zca e¤itim program›n›n de¤il, ayn› zamanda siyasi, sosyal ve kültürel ekim-kasım 2006 e¤itim programlar›n›n da ortak bir temel ilkesidir. Atatürk’e göre e¤itimde laiklik ilkesi, e¤itimin bir yandan dinî makamlar›n etkisinden kurtar›larak devletin denetimine al›nmas›, di¤er yandan da e¤itim ve ö¤retimin amaçlar›n›n ve muhtevalar›n›n dünyevi gereklere uygun olarak yeni bafltan düzenlenmesi anlam›n› tafl›maktad›r.9 Cumhuriyet e¤itimine bu ilke, ö¤retimde birli¤i sa¤layan Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile getirilmifltir. Ülkedeki bütün bilim ve ö¤retim kurumlar›n› Millî E¤itim Bakanl›¤›na ba¤layarak ve medreselerin kapat›lmas›n› sa¤layarak, dinî e¤itim kurumlar› ile ça¤dafl e¤itim kurumlar› aras›ndaki ikili¤e son veren bu yasayla, Türk e¤itim sistemini bütünüyle ça¤dafl bir do¤rultuda gelifltirme yolu aç›lm›flt›r. Ulus devlete inanm›fl biri olarak Atatürk, Millî E¤itim Bakanl›¤›na ba¤l›, Bat› örne¤inde aç›lan yeni okullar›n d›fl›nda, fieriyye ve Evkaf Vekaleti veya özel 23 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim vak›flar taraf›ndan yönetilen, yaln›zca dinî e¤itim veren mektep ve medreselerin yaratt›¤› tehlikeyi görüyor ve bundan rahats›zl›k duyuyordu. Bunun içindir ki ülkedeki bütün e¤itim kurumlar›n› Millî E¤itim Bakanl›¤›na devrederek medreseleri kapatan bu yasa, Cumhuriyetin ilan›ndan hemen sonra 3 Mart 1924’te ç›kar›lm›flt›r. Günümüzde, e¤itimde en çok tart›fl›lan ilkelerden birinin laiklik ilkesi oldu¤u görülür. Baz› kimseler, devletin din adam› yetifltiren okullar açmas›n›, din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin ilk ve orta dereceli okullarda okutulmas›n› laikli¤e ayk›r› bir durum olarak de¤erlendirmektedirler. Baz› kimseler de dini, siyasetlerinde ana motif olarak ifllemekte, din e¤itimi veren kurumlar› kendi siyasi amaçlar› için kullanmak istemektedirler. Bu da laiklik tart›flmas›n›n niteli¤ini de¤ifltirerek bu tart›flmay› k›s›r bir döngü içerisine sokmaktad›r. E¤itimde laiklik ilkesi, Tevhidi Tedrisat Kanunu kapsam›nda ve ayr›ca sosyolojik ve psikolojik aç›dan 24 de¤erlendirildi¤inde, devletin din adam› yetifltiren okullar açmas› ya da bu e¤itimle ilgilenmesinin laikli¤e ayk›r› olmad›¤› anlafl›lacakt›r. Çünkü, dinî e¤itim veren medreseleri kapatarak, e¤itime laiklik anlay›fl›n› getiren Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun 4. maddesi, devletin din adam› yetifltirmek üzere okullar açabilece¤ini belirtmektedir.10 Ayr›ca dinin, sosyal bir olgu olarak toplumda, psikolojik bir olgu olarak da bireylerin yaflam›nda yer ald›¤› düflünülürse, herhangi bir telkinde bulunulmadan genel kültürün bir parças› olarak dinlerin ö¤retilmesinin laikli¤e ayk›r› bir durum olmad›¤› anlafl›lacakt›r. Di¤er yandan bu okullar› ve dinî e¤itimi, siyasi amaçlar için kullanmak da e¤itimde laiklik ilkesine büyük zarar vermektedir. Faydal›l›k ‹lkesi Atatürk, e¤itimi kiflileri baflar›ya, toplumlar› ise ilerlemeye götüren bir araç olarak görür. Ona göre okullarda çocuk ve gençlerin haf›zalar›na, hayatta kullanmayacaklar› bilgileri yüklemek do¤ru de¤ildir. ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim Dinin, sosyal bir olgu olarak toplumda, psikolojik bir olgu olarak da bireylerin yaflam›nda yer ald›¤› düflünülürse, herhangi bir telkinde bulunulmadan genel kültürün bir parças› olarak dinlerin ö¤retilmesinin laikli¤e ayk›r› bir durum olmad›¤› anlafl›lacakt›r. Atatürk, Osmanl› okullar›n› en çok bu yönden elefltirerek, e¤itim programlar›n›n içeriklerinin incelenmesini ve bu gibi bilgilerden temizlenmesini ister. 1 Mart 1923’te, TBMM’yi aç›fl konuflmas›nda bu konudaki düflüncesini net olarak flöyle aç›klar: “E¤itim ve ö¤retimde izlenecek yol, bilgiyi insan için bir süs, bir hükmetme arac› ya da uygar bir zevk olmaktan çok, maddi hayatta baflar› sa¤layan pratik ve ifle yarar bir araç hâline getirmektir. Millî E¤itim Bakanl›¤›m›z bu ilkeye önem vermektedir11”. Cumhuriyet Dönemi’nin daha ilk y›llar›ndan itibaren, Atatürk’ün bu görüflleri do¤rultusunda okullar›n müfredat programlar› üzerinde önemli çal›flmalar yap›ld›¤› bilinmektedir. Ancak bu ilkenin, günümüzde bile tam olarak yerine getirildi¤i söylenemez. ‹fle Dayal›l›k ‹lkesi Bu ilke de, Cumhuriyet okullar›n›, Osmanl› okullar›nda uygulanan ve âdeta bir gelenek hâline gelen nakilci ve ezberci ö¤retim yönteminden kurtarmak amac›yla Atatürk taraf›ndan üzerinde, önemle durulan bir ilkedir. ‹fle dayal›l›k ilkesi, ifl üzerinde, uygulamal› bir biçimde yaparak ve yaflayarak ö¤renmeyi esas al›r ki Atatürk, yine 1 Mart 1922’de TBMM’yi aç›fl konuflmas›nda bu ilkeyi flöyle de¤erlendirir: “Bir yandan bilgisizli¤i gidermeye çal›fl›rken, öte yandan da yurt çocuklar›n› toplumsal ve ekonomik alanlarda etkin ve verimli k›labilmek için gerekli olan ön bilgileri ifl üstünde ö¤retmek yöntemi, e¤itim ve ö¤retimin ana kural› olmal›d›r. ... E¤itim ve ö¤retim yönteminin ifle ve uygulamaya dayanmas› ilkesine uymak, kesin olarak gereklidir.”12 Fakat ne yaz›kt›r ki aradan bunca zaman geçmesine ra¤men, bu gün bile bu ilkenin de tam olarak yerine getirildi¤i; okullar›m›zda, ö¤retmen merkezli, nakilci ve ezberci teorik yöntemlerden kurtularak, ifle ve ekim-kasım 2006 uygulamaya dayal›, ö¤renci merkezli yöntemlere geçti¤imiz söylenemez. Karma E¤itim ‹lkesi Karma e¤itim ilkesi, e¤itim ve ö¤retimde cinsiyet ay›r›m›n›n kald›r›lmas›, her iki cinsin de e¤itim hak ve imkânlar›ndan birlikte ve eflit olarak yararlanmalar›n›n sa¤lanmas›n› amaç edinen bir ilkedir. Osmanl›larda, erkeklerle eflit tutulmayan, e¤itim de dahil sosyal hayat›n d›fl›na itilen, ancak Kurtulufl Savafl›’nda, erkeklerle yan yana, omuz omuza mücadele vererek büyük kahramanl›klar gösteren Türk kad›n›n›, toplumda lay›k oldu¤u yere getirmede önemli bir rol oynayan karma e¤itim ilkesi, Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk için büyük önem tafl›yan bir ilkedir. Atatürk, çeflitli vesilelerle yapt›¤› konuflmalarda, dünyan›n hiçbir yerinde kad›n›n, vatan›n› ve milletini kurtulufla ve zafere ulaflt›rmada Anadolu kad›n›ndan daha fazla çal›flt›¤›n›n söylenemeyece¤ini; ulusun, kad›n› ve erke¤i ile bir bütün oluflturdu¤unu, kad›nlar›n› ihmal eden uluslar›n yücelemeyece¤ini; kad›nlar›n ana ve ev kad›n› olmalar› yan›nda, insan ve vatandafl olarak ekonomik ve sosyal hayatta aktif rol almas› gerekti¤ini; erkek nüfusu kadar ve hatta ondan da daha fazla kad›n nüfusunun e¤itilmesini savunmufltur.13 Dünya üzerinde görülen her fleyin kad›n›n eseri oldu¤unu söyleyen Atatürk, toplumlar›n baflar›s›zl›¤›n›n as›l sebebinin kad›nlara karfl› olan bilgisizlikten kaynakland›¤›na inanmaktad›r. Bu inançta oldu¤u içindir ki 31 Ocak 1923 günü ‹zmir’de halka yapt›¤› konuflmada, “Bizim toplumumuza bilim ve fen gerekiyorsa, bunlar› ayn› derecede hem erkek, hem kad›nlar›m›z›n elde etmeleri gereklidir... Kad›nlar›m›z da bilim adam›, fen adam› olacaklar, erkeklerin geçtikleri bütün ö¤renim kademelerinden geçeceklerdir” demektedir.14 Kad›n›n toplumdaki yeri ve e¤itimi konusunda 25 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim böylesine, ça¤›n›n ötesinde evrensel görüfllere sahip bir devlet adam›na sahip oldu¤u içindir ki Türk kad›n›, sosyal ve siyasal alanda, geliflmifl ülkeler de dahil olmak üzere dünyada bir çok ülkenin kad›nlar›ndan önce, haklar kazanm›fllard›r. Nitekim 1926 y›l›nda ç›kar›lan Medeni Kanun ile kad›nlar›n sosyal ve medeni haklar› genifl ölçüde yasal güvence alt›na al›n›rken, 1930’da ç›kar›lan bir yasayla Türk kad›n› belediye, 1933’de ç›kar›lan bir yasayla köy ihtiyar heyeti ve muhtarl›k ve nihayet 1934 ‘de ç›kar›lan Teflkilat-› Esasiye Kanunu ile de milletvekili seçimlerinde seçme ve seçilme haklar›n› elde etmifltir. Atatürk’ün direktifleri do¤rultusunda Türk kad›nlar›na verilen sosyal ve siyasi nitelikteki bu haklar d›fl›nda, önemli bir ad›m daha at›larak, k›z ve erkek çocuklar›n›n okullarda bir arada ö¤renim görmesini sa¤layan karma e¤itim sistemi kabul edilmifltir. Karma e¤itim, kad›n-erkek eflitli¤ini simgelefltiren bir uygulama flekli olmas›n›n yan› s›ra, e¤itimin yayg›nlaflt›r›lmas›n› da kolaylaflt›rm›flt›r. Sonuç ve De¤erlendirme Meslekten bir asker olan Atatürk, büyük bir devlet adam› olarak e¤itim sorunlar›yla da ilgilenmifl; meslekten bir e¤itimci, bir e¤itim düflünürü gibi ülkemizin e¤itim sorunlar›na do¤ru teflhis koyarak; toplumumuzun ve ça¤›n gereklerine uygun; ulusal, demokratik, laik ve ça¤dafl bir e¤itim sistemini kurmay› baflarm›flt›r. Cumhuriyet e¤itiminin kuruluflunda esas al›nan ve devletimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk taraf›ndan belirlenen ve birbiriyle tutarl› olan bu ilkeler, tek tek de¤erlendirildi¤inde her birinin akla ve bilime dayand›¤›, toplumumuzun ihtiyaçlar›na ve ça¤›n gereklerine uygun ilkeler oldu¤u anlafl›lacakt›r. Bugün bu ilkeler, baz› eksikliklere ra¤men büyük ölçüde yerleflmifl bulunmaktad›r. Türk e¤itim sistemi, nitelik yönünden oldu¤u gibi, nicelik yönünden de sistemin her kademesinde, cumhuriyetin ilk y›llar› ile k›yaslanamayacak bir geliflme göstermifltir. ‹lkö¤retim sekiz y›la ç›karken, okulsuz ve ö¤retmensiz köy b›rak›lmam›fl, orta ve yüksek ö¤retim de oldukça yayg›nlaflm›fl, e¤itimin her kademesinde okullaflma oran›nda önemli art›fllar olmufltur. nünden çözüm bekleyen baz› sorunlar›n bulundu¤u da bir gerçektir. Ancak bunlar afl›lamayacak sorunlar de¤ildir. Burada as›l üzerinde durulmas› gereken husus, Atatürk taraf›ndan gösterilen ve e¤itim sistemimize ulusal ve ça¤dafl bir nitelik kazand›ran ilkelerin titizlikle uygulanmas›d›r. Son y›llarda ülkemizde, küreselleflme, insan haklar› gibi baz› kavramlara s›¤›n›larak, özellikle bir ulus devletin e¤itim sistemi için gerekli olan, e¤itimde ulusall›k, birlik, laiklik gibi ilkelerin, maksad› aflacak flekilde tart›fl›ld›¤› görülmektedir. Devletimizin üniter ve laik yap›s›na zarar verebilece¤i düflünülen bu tart›flmalar, Atatürk taraf›ndan ortaya konan e¤itim ve ö¤retimde birlik, ulusall›k ve laiklik gibi ilkelerin önemini bir kez daha ortaya koymaktad›r. _______________ ‹lhan Baflgöz, Howard E. Wilson.Türkiye Cumhuriyeti’nde Millî E¤itim ve Atatürk,.Dost Yay›nlar›, Ankara 1968, s. 235, 236. 1 Atatürk’ün Millî E¤itimle ‹lgili Düflünce ve Buyruklar›. Türk Dil kurumu Yay›nlar›, Ankara 1970. s.7-10. 2-3 Ziya Karamuk, Cumhuriyetin 50. Y›l›nda Milli E¤itimimiz. ‹stanbul: Millî E¤itim Bas›mevi, 1973, s. 24-25. 4 Tayyip Duman, “Cumhuriyet E¤itimi ve Atatürk” . Cumhuriyetin 80. Y›l› Sempozyumu Bildirileri. Ankara: Gazi Üniversitesi, Atatürk ‹lkeleri ve ‹nk›lap Tarihi Araflt›rma ve Uygulama Merkezi Yay›n›, Ankara 2006. s. 77-91. 5 6 Atatürk’ün E¤itimle ‹lgili Düflünce ve Buyruklar›. Ankara: Türk Dil kurumu yay›nlar›, 1970. s. 26. 7 Ayn› eser. s. 18. Mustafa Ergün. Atatürk Devri Türk E¤itimi. Ankara: Ocak yay›nlar›, 1997, s. 129. 8 Atatürk’ün Millî E¤itimle ‹lgili Düflünce ve Buyruklar›. Ön ver. s. 31. 9 Kemal Aytaç. “Atatürk’ün E¤itim Görüflü”, Atatürkçülük. ‹stanbul: Millî E¤itim Bas›mevi, 2001, s. 103-113. 10 Millî E¤itimle ‹lgili Kanunlar I. ‹stanbul: Millî E¤itim Bas›mevi, 1981. s. 3. 11 Atatürk’ün Millî E¤itimimizle ‹lgili Düflünce ve Buyruklar›. Ön ver. s. 21. 12 13 Ayn› eser. s. 12. Emel Do¤ramac›. Türkiye’de Kad›n›n Dünü ve Bugünü. Ankara: Türkiye ‹fl Bankas› Kültür Yay›nlar›, 1997. s. 153-162. 14 15 Ayn› eser, s.153. Ancak e¤itim sistemimizde, nitelik ve nicelik yö- 26 ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim CUMHUR‹YET‹N ‹LK YILLARINDA E⁄‹T‹M‹N HEDEF‹ “MEKTEP ‹LE HAYAT ARASINDAK‹ Ç‹N SEDD‹ KALDIRILMALI” FATMA ACUN* Cumhuriyetin kuruluflunu müteakiben pek çok alanda ink›laplar yap›larak, yeni ve modern Türkiye’nin, yönetim biçiminden e¤itimine, hukuk sisteminden kültürüne kadar çeflitli konularda takip edece¤i uygulamalar ve temel prensipler belirlenmifltir. Büyük bir k›sm› 1923-1930 y›llar› aras›nda, “‹nk›laplar Dönemi” diyebilece¤imiz dönemde gerçeklefltirilen ink›laplar›n yönetim, e¤itim, hukuk vb. sistemlerde ve günlük yaflamda hakiki ve esasl› bir de¤iflim meydana getirip getirmedi¤i, getirdi ise bu de¤iflimin mahiyeti, cumhuriyetin ilk dönemlerini yaflayanlar aras›nda enine boyuna tart›fl›lm›flt›r: “‹nk›lab›m›z sathî bir hadise veya siyasî bir tecrübe midir? Yoksa, esasl› bir tahavvül husule getirebilecek bir mahiyette midir?” biçiminde formüle edilen soruya verilen cevap, ink›lab›n, “hakiki bir de¤iflim meydana getirecek nitelikte” oldu¤udur. Bu yaz›da, dönemin düflünürlerinin esasl› tahavvül/köklü de¤iflim olarak telakki ettikleri de¤iflim unsurlar› üzerinde durulacak ve bir de¤erlendirme yap›lacakt›r. Konu, e¤itim alan›ndaki de¤iflimle, özellikle de, yeni cumhuriyetin ideal insan tipini belirleme ve bu insanlar›n yetiflece¤i okullar hakk›ndaki telakkinin de¤iflimi ile s›n›rland›r›lm›flt›r. ‹nk›lab›n ideal insan tipi nas›ld›r? Bu tipte insan yetifltirmek için, ink›lab›n okullardan ve e¤itimden, o zaman›n tabiriyle maariften, beklentileri nelerdir? Bunlar üzerinde durmak gerekir. Öncelikle, ink›lap klasik, Osmanl› tarz› insan tipinden öte bir insan beklemektedir. Dönemin e¤itimcilerinden, ‹stanbul Darülfünunu müderrislerinden ‹smail Hakk› [Baltac›o¤lu] bu beklentiyi, flu cümleleriyle çok isabetli biçimde ifade etmektedir: “Sükunet, sekinet, belagat ve mihanikî çal›flkanl›k...” gibi, Bab›ali efendisi evsaf›n› ar›yoruz!.. Yeni cemiyetlere has olan “ictimaî hayat kabiliyeti, ibda’ hassas›, seciye metaneti, bedii idrak, insani mefkure...” gibi kabiliyetlerine çok dikkat etmiyoruz!.. be¤endi¤imiz adam, en ziyade “eski adam”d›r!.. Yeni adam› ar›yoruz ve yetifltiremiyoruz.1 Sakin, kontrollü, güzel söz söyleyen, çal›flkan Bab›ali efendisi vas›flar›na sahip bir adam›n hâlen ideal tip olu¤unu; hâlbuki, yeni toplumlara has, sosyal yaflam kabiliyeti, yarat›c›l›k, karakter sa¤laml›¤›, alg›lama kabiliyeti, ideal sahibi olma gibi niteliklere sahip bir insan tipi yarat›lmas› gerekti¤ini, bu sözlerden anl›yoruz. * Doç. Dr., Hacettepe Üniversitesi ekim-kasım 2006 27 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim Foto¤raf: 1 Peki, bu tipte insanlar nas›l yarat›lacakt›r? Cumhuriyetin ilk y›llar›nda okuryazarl›k oran›n›n ancak, %10 civar›nda oldu¤u bilinmektedir. Di¤er bir ifadeyle, nüfusun çok büyük k›sm›, e¤itim almam›fl kitlelerden oluflmaktad›r. Buna, alfabe de¤iflikli¤i dolay›s›yla yeni harfleri ö¤retme ihtiyac› da eklenirse, e¤itilmesi gereken insan kitlesinin nüfusun neredeyse tamam›na tekabül etti¤i görülür. Bu kadar büyük bir kitlenin e¤itimi, hem de, “yeni insan tipinde e¤itimi” hedefi düflünüldü¤ünde, e¤itimin, yeni cumhuriyet için hayati öneme sahip, en önemli rehber unsur oldu¤u görülür. ‹nk›lab›n genel hedefi topyekün kalk›nma, buna ulaflman›n yolu da topyekün e¤itim olarak belirlenmifltir. E¤itimini ilk, orta ve yüksek derecelerde nas›l yap›laca¤›, bunu gerçeklefltirecek olan Maarif Vekaleti’nin (Millî E¤itim Bakanl›¤›) merkezde ve taflrada nas›l teflkilatlanaca¤›, bunlar›n da ötesinde, benimsenecek olan yeni e¤itim sisteminin temel prensiplerinin neler olaca¤› cumhuriyetin ilk y›llar›nda üzerinde tart›fl›lan ve yerli yabanc› pek çok e¤itimcinin dan›flmanl›¤›na ve önerilerine müracaat edilen konular olmufltur. Cumhuriyetin e¤itim sisteminin niteli¤ini, yeni kurulan 28 cumhuriyet’in niteli¤i belirlemifltir. Yeni cumhuriyet laiktir, o hâlde, e¤itim de laik olacakt›r. Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nu Cumhuriyet’ten ay›ran en önemli özellik, din ve devlet ifllerini ay›rmas›d›r. Dinî devlet, o dönemin tabiriyle, ladinî devlete dönüflmüfltür. Bunun anlam›, dünyevî ifllerde art›k akla ve ilme müracaat edilece¤idir. Di¤er bir aç›dan bak›ld›¤›nda, dinle birlikte, dünyaya, devlete, hayata, hükûmete vs. bak›flta, eski anlay›fllar de¤iflecek, yerini yenileri alacakt›r. Cumhuriyet’in ink›lapç›lar› bilmektedir ki, yeni fikirler ve yeni anlay›fllar en iyi, yeni nesiller taraf›ndan benimsenir. Bu nedenle, ink›lab›n, yeni anlay›fla sahip nesiller yetifltirmesi gereklidir. Yeni nesiller, yeni anlay›fla sahip okullarda yetifltirilebilir. Yeni okullar ise, ancak, yeni e¤itim anlay›fl› ve yeni e¤itim sistemiyle kurulabilir.2 Görüldü¤ü üzere, birbirine ba¤lant›l› biçimde aç›klanan de¤iflim süreci, sonunda e¤itim sistemine dayanmaktad›r. ‹nk›laba sahip ç›kacak, yeni hayat tarz›n› ve anlay›fl›n› benimseyecek nesilleri yetifltirmek ancak, yeni e¤itim sistemi ile mümkün olabilecektir. ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim Foto¤raf: 2 Beklentiler bu biçimde belirlenince, yeni e¤itim sisteminin uygulanaca¤› okullara büyük vazifeler yüklenmifl, okullar âdeta de¤iflimin kilit noktalar› olarak telakki edilmifltir. Cumhuriyetin yeni nesillerini okullarda yetifltirme, dolay›s›yla, okullar› “de¤iflimin katalizörü olarak görme”, cumhuriyetin ilk y›llar›nda e¤itimin temel çizgisini oluflturmufltur. Bu çizgi do¤rultusunda, okullara yüklenen vazifeler en ince teferruat›na kadar belirlenmifl, okullar›n teflkilat› de¤ifltirilerek e¤itim ve ö¤retim usulleri yeni esaslara ba¤lanm›flt›r. Burada, cumhuriyetin ilk y›llar›nda e¤itim teflkilat›n›n geçirdi¤i de¤iflimden bahsedilmeyecektir. Bu zaten bilinen bir konudur.3 Daha ziyade, cumhuriyetin ilk y›llar›nda e¤itim ve okul anlay›fl›n›n ne oldu¤u, bunlardan neler beklendi¤i üzerinde durulacakt›r. Konu incelenirken, 1926 y›l›nda Maarif Vekaleti’ne sunulan bir layiha (rapor) bize yol gösterici olacak, burada öne sürülen görüfller üzerinde durulacakt›r.4 Önerileri önemli bulundu¤u için Maarif Vekaleti Mecmuas›’nda yay›nlanan bu raporda, okullar›n vazifeleri özetle flöyle ifade ediliyor: Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin bilinçli vatandafllar› olarak yeni nesle, ken- ekim-kasım 2006 dilerine gerekli olan bilgiyi, fikrî, ahlakî, siyasî anlay›fl ve al›flkanl›klar› kazand›rmak; sahip olduklar› liyakat ve kabiliyetleri azami ölçüde gelifltirmek suretiyle, çevrelerine en faydal› hâle getirmek, k›saca, yeni nesli yeni toplum düzenin ve halk devletinin kurucular› ve savunucular› olarak yetifltirmektir. Okullara ve burada yetiflecek olan yeni nesle düflen vazifede, Atatürk’ün “Gençler, cumhuriyeti biz kurduk, onu yaflatacak ve yüceltecek sizlersiniz” sözünün yank›land›¤›n› görüyoruz. Dönemin e¤iticileri, e¤itimin as›l gayesinin insanlar›, kendi kabiliyet ve istekleri ölçüsünde, e¤ilimli olduklar› alanlara yönlendirmek, bu alanlarda üretici ve yarat›c› hâle getirmek oldu¤unun fark›ndad›rlar. Yeni neslin gelecekte yaflayaca¤› sosyal, ekonomik ve kültürel ortam çok farkl› olacakt›r. Bu nedenle, okulun en önemli vazifesi, yeni nesle, laik Türkiye Cumhuriyeti’nin fluurlu vatandafllar› olmak için gereken bilgileri, fikrî, ahlakî, siyasî telâkki ve al›flkanl›klar› kazand›rmak ve e¤ilimleri olan alanda kabiliyetlerini gelifltirmektir. Okullarda yetiflecek olan yeni nesil, gelece¤in meslek sahibi flah›slar›d›r.5 Dolay›s›yla, bu bilinçle ye- 29 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim Foto¤raf: 3 tiflmelidir. Bugün için bize gayet tabii gelen bu düflünceler, ço¤u mesle¤in okullarda de¤il de, usta-ç›rak usulü ile okul d›fl› ortamlarda ö¤retildi¤i düflünüldü¤ünde, meslek sahibi olman›n bir sisteme ba¤land›¤›n› göstermesi aç›s›ndan önemlidir. Di¤er bir ifadeyle, okul hayat› tamam›yla gerçek hayata yönelik olmal›d›r, ona haz›rlamal›d›r. Bu konuda daha da ileri giden dönemin e¤itim bilimcilerinden ‹smail Hakk›, ‹ngiliz okullar›nda takip edilen ve amaçlar› yeni nesil yetifltirmek olan New School (Yeni Okul) lardan birinin kurucusu olan Badley’in, “Yeni okullar›n gayesi hayata haz›rlamak de¤il, fakat bu hayat› do¤rudan do¤ruya yaflatmakt›r” sözüne at›fta bulunarak, onunla hemfikir olur.6 Bu görüfllerin do¤rulu¤una kanaat getiren dönemin idarecileri, Amerika’dan meflhur pedagog ve pragmatist filozof John Dewey’i Türkiye’ye getirerek, Maarif Vekaleti’nin yeniden teflkilatland›r›lmas›nda ve e¤itim prensiplerinin belirlenmesinde görüfllerinden istifade etmifllerdir.7 Cumhuriyetin ilk y›llar›nda Dewey’in pragmatist görüfllerinin, acil e¤itim bekleyen yeni nesil için en iyi çare olarak benimsendi¤ini ve uygulamaya 30 konuldu¤unu görüyoruz. Bu y›llarda benimsenen pragmatist yaklafl›m›n bir tezahürü olarak, okullar›n bütünüyle hayata dönük olmas› ve okul ile hayat aras›nda bir s›n›r olmamas› prensibi benimsenmifltir. “Mektep ile hayat aras›ndaki Çin Seddi kalkmal›d›r” cümlesinde ifadesini bulan bu düflünce do¤rultusunda, daha flahsi ve tüketime yönelik oldu¤u belirtilen Osmanl› e¤itiminin aksine, cumhuriyet e¤itiminin sosyal, kat›l›mc› ve do¤rudan üretime yönelik olmas› planlanm›flt›r. Bu çizgide düzenlenen müfredatta talebelerin, ço¤u dersi tatbiki usullerle ö¤renmesinin programland›¤› ve uyguland›¤›n› görüyoruz. Talebelerin okul çevresine tenezzühlerde (inceleme gezileri) bulunmas›, okulda mevcut laboratuvarlarda ders yapmalar› ve özellikle köy okullar›nda, ziraat, hayvanc›l›k, tamirat gibi ifllere yönelik çal›flmalarda bulunmalar›, okulda ö¤retilen bilgilerin günlük hayatla birlefltirilmesinin en güzel örnekleridir. (Cumhuriyetin ilk y›llar›nda (19261927) okullarda derslerin ifllenifli için bkz. 1,2,3). ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim Foto¤raf: 4 Okullarda okutulacak derslerin tatbiki olmas›n›n yan› s›ra, derslerin konular›n› bulundu¤u çevreden almas› da gerekmektedir. Bu manada, örne¤in s›tman›n oldu¤u mahallerde sivrisinekler, Adana’da pamuk, ve pamuk ürünleri, flekerkam›fl› (bkz. Foto¤raf 4), ‹zmir’de incir, üzüm ve tütün, di¤er mahallerde ise çeflitli meyveler ve bunlara musallat olan böcekler ve hastal›klar üzerinde inceleme yap›lacak ve bunlara karfl› al›nmas› gereken tedbirler ö¤retilecektir. Bu suretle, okul hayat›n› günlük hayata ba¤lamak, gençleri çevrelerindeki servet kaynaklar›n› ve ürünleri incelemeye ve ihtiyaçlar›n› anlamaya sevk etmek mümkün olacakt›r.8 Okullar›n hayata ba¤lanmas›yla, ailelerin ve toplumun günlük hayat›yla s›k› ve sürekli temas hâlinde olunacak, neticede, okulun günlük hayattaki faydalar› herkes taraf›ndan bilinecektir. Okuldan al›nan bilginin günlük hayatta tatbikinin mümkün olmas›, okulu ailelerin ve toplumun nazar›nda itibarl› bir mevkiye koyacakt›r. Neticede, okullar›n aileler ve toplum ekim-kasım 2006 üzerindeki tesiri ve nüfuzu artacakt›r. Gençler, bulunduklar› mahallerin zirai ve di¤er türlü faaliyetleriyle, daha okul hayat›ndan itibaren fiilen meflgul olacak, kendi mesleklerini belirleyecekler, bu suretle hayata daha mükemmelen haz›rlanacaklard›r.9 Ülkenin ekonomik yönden kalk›nmas›nda, mektepler üzerine büyük vazifeler düflmektedir. Ülkenin topra¤›n›n ürünlerinin zengin ve çeflitli olmas›na karfl›n, çok az ürün elde edilmektedir. Çünkü, ziraat ve sanayi faaliyetleri tabiata ve talihe terk edilmifltir. Örne¤in, Adana’da toplanan bir Pamuk Kongresinde, uzmanlar 30 milyon de¤erinde olan mevcut pamuk üretimini, fenni usuller sayesinde 600 milyon liraya yükseltmenin kabil olaca¤›n› söylemifllerdi. Durum di¤er ürünler için de ayn›d›r. S›rf bilgisizlik, vukufsuzluk ve fenni usullerin kullan›lmamas› yüzünden ürünlerin önemli bir k›sm› kaybedilmektedir. Netice itibar›yla, okulun e¤itim ve ö¤retimini mahalli flartlara ve ihtiyaçlara göre düzenlemeyen bir e¤itim sisteminin baflar›l› 31 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim Okulun e¤itim ve ö¤retimini mahalli flartlara ve ihtiyaçlara göre düzenlemeyen bir e¤itim sisteminin baflar›l› sonuçlar vermesi mümkün de¤ildir. Büyük s›k›nt›larla kazan›lan siyasi hâkimiyet ve istiklalin ve büyük fedakarl›klarla baflar›lan ink›lab›n, ziraat, ticaret ve sanayi alanlar›nda yap›lacak ink›laplarla tamamlanmas› gerekmektedir. sonuçlar vermesi mümkün de¤ildir. Büyük s›k›nt›larla kazan›lan siyasi hâkimiyet ve istiklalin ve büyük fedakarl›klarla baflar›lan ink›lab›n, ziraat, ticaret ve sanayi alanlar›nda yap›lacak ink›laplarla tamamlanmas› gerekmektedir. Bunun için de, okullardan beklenenler çoktur. Okulun bir hayat okulu olmas›, ifl okulu olmas› beklenmektedir. Ekonominin geliflmesi için mahdut say›da yurt d›fl›na gönderilen talebeler yeterli de¤ildir. Genifl halk kitlelerinin umumi seviyesini yükseltmek, bütün vatandafllar› üretici duruma getirmek, bunun için de onlar› gerekli bilgi ve becerilerle donatmak gerekmektedir.10 Yeni kurulmufl cumhuriyetin okullardan bekledi¤i iki önemli vazife vard›r. ‹lki, yeni nesli yetifltirmek ve ülkeye faydal› hâle getirmek. ‹kincisi, Osmanl›dan kalma eski nesli de, eldeki bütün vas›talar arac›l›¤›yla e¤itmektir. Ekonomik ve kültürel yönden ilerlemeyi temin için yeni neslin yetiflmesini beklemek uzun zaman al›r, bunu beklemeye vakit yoktur. Bu nedenle, özellikle köy ve kasaba gibi, toplumsal hareketlilikten uzak kalm›fl muhitlerde okullar›, geliflmenin ve uyan›fl›n merkezleri hâline getirmek gerekmektedir. Okullar toplum hayat›n›n muhtelif faaliyetlerine kat›larak, cemiyet hayat›nda müstesna bir yer iflgal edeceklerdir: Herkese aç›k kütüphanesi, oyun meydan›, kulüp, numune tarlas›, bahçesi, müzesi, sergisi, konferanslar›, müsamereleri, temsilleri ve konserleriyle, toplum hayat›n›n gerçekten merkezi ve geliflme kayna¤› olacakt›r. Okullar bu surette tanzim ve teflkil 32 edildi¤i takdirde, yeni kurulan cumhuriyetin yenileflme ve ilerleme teflebbüslerinde rehber olacakt›r. _______________ ‹smail Hakk› [Baltac›o¤lu], “Mektepteki Buhran”, Terbiye, ‹stanbul 1932, s. 124. 1 2 Baltac›o¤lu, “‹nk›lab›m›z ve Maarif ”, Terbiye, s. 43-44. Cumhuriyetin ilk y›llar›nda e¤itim teflkilat›ndaki de¤iflmeler hakk›nda genel bilgi için bkz. ‹lhan Tekeli, “Osmanl› ‹mparatorlu¤u’ndan Günümüze E¤itim Kurumlar›n›n Geliflimi”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, 660-666. 3 Rapor, “Maarif Teflkilat› Hakk›nda Layiha”, bafll›¤›yla, Maarif Vekâleti Mecmuas›’nda yay›nlanm›flt›r (Say›: 7(May›s 1926), s. 135-246). Rapor metninde haz›rlayan› belirtilmemifltir. Dönemin e¤itim anlay›fl› ve teflkilat›nda on y›ll›k bir planlamay› öngören bu raporda geliflme program›, okul ve e¤itim hakk›ndaki anlay›fl›n köklü biçimde de¤ifltirilmesi, okul sistemi, ö¤retmenlerin yetiflmesi meselesi, Maarif Vekaleti’nin merkez ve taflra teflkilat› vb. konularda yeni görüfller ve öneriler ileri sürülmüfltür. Bu rapora dikkatimi çeken ve kendi yapt›¤› Latin harfli çeviriyi istifademe sunan, MEB Atatürk E¤itim Müzesi uzmanlar›ndan Abdurrahman Üzülmez’e teflekkürlerimi sunar›m. 4 5 “Maarif Teflkilat› Hakk›nda Layiha”, s. 146. 6 Baltac›o¤lu, “Maarifin Mesuliyeti”, Terbiye, s. 16. Dewey’in Türkiye’ye gelifli ve görüflleri hakk›nda bkz. Baltac›o¤lu, “John Dewy Kimdir”, Terbiye, s. 293-297. 7 8 “Maarif Teflkilat› Hakk›nda Layiha”, s. 147. 9 “Maarif Teflkilat› Hakk›nda Layiha”, s. 147. 10 “Maarif Teflkilat› Hakk›nda Layiha”, s. 148 ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim ATATÜRK VE M‹LLÎ E⁄‹T‹M AYfiEGÜL ALTINOVA* “En mühim, en esasl› nokta e¤itim meselesidir. E¤itimdir ki, bir milleti ya hür, müstakil, flanl› yüksek bir cemiyet halinde yaflat›r ya da bir milleti esaret ve sefalete terk eder.” M. Kemal ATATÜRK Türkiye’de Tanzimat’la birlikte pek çok alanda görülen de¤iflim ve geliflim, e¤itim alan›nda da kendini göstermifltir. Tanzimatla bafllayan e¤itim ö¤retimdeki bu modernleflme, gerçek anlamdaki geliflimini ise, Cumhuriyet devrinde tamamlayabilmifltir. Bir milletin terakkisindeki en önemli unsurlardan biri, hiç flüphesiz e¤itimdir. Bir devleti yönetenlerin bu unsuru göz ard› etmeleri mümkün de¤ildir ve olmamal›d›r. Buna ra¤men memleket meseleleri aras›nda ço¤u zaman e¤itim meselesi devleti yönetenler taraf›ndan geri plana itilebilmektedir. Bir lider olarak Mustafa Kemal Atatürk, e¤itimin önemini çok iyi kavram›fl, iyi bir e¤itim sisteminin bir milletin kalk›nmas›ndaki en temel unsurlardan oldu¤unu fark etmifl,1 bu meseleyi ülke meselelerinin yan›nda ilk s›rada ele almay› bir vazife bilmifl ve s›rf bu hassasiyetiyle bile gerçek bir lider oldu¤unu ispat etmifl bir devlet adam›d›r. Atatürk’ün e¤itime verdi¤i önem mevzubahis olunca akla gelen en mühim örnek, hiç flüphesiz 15 Temmuz 1921’de, Sakarya savafl›n›n bafllamas›ndan bir ay önce, savafl›n dolu dizgin devam etti¤i, düflman›n Bursa ve Uflak üzerinden sald›r›ya geçti¤i bir s›rada Ankara Maarif Kongresi’ni toplamas› olmufltur. Bir milletin varolma mücadelesi verdi¤i bir s›rada belki pek çok devlet adam›n›n gündem maddeleri aras›nda dahi yer alamayacak olan e¤itim meselesi, Atatürk için memleketin en önemli meselelerinden biri olarak görülmüfl ve böyle bir kongreyi toplamay› baflarm›flt›r. E¤itim tarihimiz aç›s›ndan önemi çok büyük olan bu kongrenin dünya tarihinde bile efline rastlamak pek mümkün de¤ildir. * Tarih Ö¤retmeni, MEB Talim ve Terbiye Kurulu Baflkanl›¤› ekim-kasım 2006 33 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim Dönemin bas›n›nda da önemli yer tutan bu kongreyle ilgili olarak 18 Temmuz 1921 tarihli Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi’nde flu sözler yer alm›flt›r: “Cephelerde felah ve istiklâl ordusu Yunanla mücadele ederken, Ankara’da muallimler ordusu cehalete karfl› müdafa program› haz›rl›yor. Harb ve Maarif cephelerinin ikisinde de faaliyetler var. Vatandan Millî ordu düflman›, muallim ordusu da cehâlet ve zulmeti kovacak, iki hizmetin ayn› zamanda tecellisi ulvi bir tesadüftür...”2 Bu kongrede Atatürk’ün millî kültürün önemi ve gereklili¤i hakk›ndaki fikirleri flu sözlerle ifadesini bulmufltur: “fiimdiye kadar takip olunan tahsil ve terbiye usûllerinin milletimizin gerileme tarihinde en önemli bir etken oldu¤u kanaatindeyim. Onun için bir millî terbiye program›ndan bahsederken, eski devrin bat›l hurafelerinden ve do¤ufltan sahip oldu¤umuz özellik- 34 lerle hiç ilgisi olmayan yabanc› fikirlerden, Do¤udan ve Bat›dan gelebilen tüm etkilerden tamamen uzak, millî ve tarihî özelli¤imizle uyumlu bir kültür anl›yorum. Millî deham›z›n inkiflâf› ancak böyle bir kültür ile kâbildir.” 3 250’den fazla kad›n ve erkek ö¤retmeni bir araya getiren bu kongrede, Halk Mektepleri Projesi, ilkö¤retimin dört y›ldan befl y›la ç›kar›lmas›, ilkokul ve orta ö¤retim programlar›, ö¤retim programlar›na çal›flma hayat›na dönük dersler konulmas›, köy ö¤retmeni yetifltirilmesi gibi konular ele al›nmakla birlikte, kongrenin savafl sebebiyle erken sona ermesi ile tam olarak istenen sonuç elde edilememifltir.4 Buna ra¤men, topland›¤› zaman ülkenin bulundu¤u flartlar5 düflünülecek olursa, bu kongrenin ehemmiyeti daha iyi anlafl›lacakt›r. Mustafa Kemal Atatürk, 1 Mart 1922’de TBMM’de yapt›¤› konuflmada, “Efendiler! Yetiflecek ço- ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında cuklar›m›za ve gençlerimize, görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun, en evvel ve herfleyden evvel Türkiye’nin istiklâline, kendi benli¤ine ve ananat-› millîyesine (milli geleneklerine) düflman olan bütün anas›rla (unsurlarla) mücadele etmek lüzumu ö¤retilmelidir. Uluslararas› durumlara göre, böyle bir savafl›n gerekli k›ld›¤› unsurlarla donat›lmam›fl olan fertlere ve bu fertlerden oluflan toplumlara hayat ve istiklâl yoktur.”6 derken, e¤itim-ö¤retim alan›nda yap›lacak yeniliklerin temel prensiplerini de flöyle tespit etmifltir;7 • Hükümetin en önemli görevi maarif iflleridir. • E¤itim-ö¤retim müesseseleri tek bir teflkilat taraf›ndan sosyal ve hayati ihtiyaçlar ile ça¤›n icaplar›na uygun olmal›d›r. • E¤itimin hedefi milliyetçi, medeniyetçi ve ilmî zihniyete sahip bir nesil yetifltirmektir. 3 Mart 1924 tarihinde kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile tüm e¤itim ve ö¤retim kadrolar› Millî E¤itim Bakanl›¤› bünyesinde toplanm›fl ve Türk e¤itimine “millî” lik vasf› kazand›r›lm›flt›r. Atatürk’teki “millîlik” telakkisinin yapt›¤› konuflmalarla netlik kazand›¤› görülür. 22 Eylül 1924’te Samsunlu ö¤retmenlere hitaben yapt›¤› konuflmada; “Efendiler, e¤itim sözcü¤ü tek bafl›na kullan›ld›¤› zaman, herkes kendi anlay›fl›na uygun bir anlam ç›kar›r. Ben burada yaln›z Türkiye Cumhuriyeti’nin, yeni nesle verece¤i e¤itimin, milli e¤itim oldu¤unu kesinlikle belirttikten sonra, ötekilerin üzerinde durmayaca¤›m. (...) Efendiler, millî e¤itimin ne demek oldu¤unu anlamakta hiçbir flüphe kalmamal›d›r. Bir de, millî e¤itim temel olduktan sonra, bunun dilini, yöntemini ve araçlar›n› da millîlefltirmek zorunlu¤u tart›flma götürmez. Millî e¤itim ile gerçeklefltirilmek ve yükseltilmek istenen genç beyinleri, bir taraftan da pasland›r›c›, uyuflturucu, gerçek olmayan, faydas›z fleylerle doldurmamaktan da, titizlikle kaç›nmak gerekir.”8 diyerek millî e¤itimin her bak›mdan millîlefltirilmesi gerekti¤ine vurgu yapmaktad›r. Yine 28 Eylül 1925 tarihinde Samsun’da ‹stiklâl Ticaret Mektebinde söyledi¤i nutukta yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni nesle verece¤i terbiyenin millî terbiye oldu¤unu katiyetle ifade ederek, terbiyenin millî olmas› için onun lisan›n›n, usulünün ve vas›tas›n›n da Türkçe olmas›n› gerekti¤ine iflaret eder.9 ekim-kasım 2006 e¤itim Atatürk’teki millî e¤itim anlay›fl›n›n temelleri arand›¤›nda karfl›m›za “Millî E¤itim” sorunlar›n› sistemli olarak ilk kez ortaya at›p iflleyen Ziya Gökalp ç›kar. Daha 1916’da ‹ttihat ve Terakki Kongresi’ne verdi¤i lâyihada Ziya Gökalp, baflka milletlerde en karakterli ve ahlâkl› kimselerin iyi e¤itim görmüfl insanlar aras›ndan ç›kt›¤›n›, fakat Türkiye’deki durumun bunun tam aksi oldu¤unu, vatan için en zararl› kimselerin medrese veya mektepte okumufl olanlar aras›ndan ç›kt›¤›n›, Türkiye’de medrese ve mektebin kiflilerin ahlâk ve seciyesini bozdu¤unu söyler. Bunun sebebini di¤er milletlerin maarifinin millî olmas›na ra¤men bizim maarifimizin kozmopolit bir hâlde bulunmas›na ba¤layan Gökalp, hiç flüphesiz Atatürk’ün ilham ald›¤› ayd›nlardan biri olmufltur.10 Atatürk’ün bu yöndeki fikirleri onun etraf›ndaki insanlara da tesir etmifltir. Atatürk’ün en yak›n›ndaki insanlardan biri olan ‹smet ‹nönü’nün 1925’te Baflbakan olarak, Muallimler Birli¤i’nde ö¤retmenlere hitaben yapt›¤› konuflma, millî e¤itim konusunda çok net ifadeler içermektedir. “Millî maarif istiyoruz, bu ne demektir? Bunu z›dd› ile daha çok anlar›z. Bunun z›dd› dinî terbiye ya da beynelmilel e¤itimdir. Siz ö¤retmenler, dinî ve beynelmilel de¤il, millî e¤itim vereceksiniz. Dinî terbiyenin millî e¤itime sald›r› demek olmad›¤›n›, her iki e¤itimin de kendi yollar›nda gerçekleflebilece¤ini görece¤iz. (...) Dinî e¤itim, bir bak›ma beynelmilel e¤itimdir. Bizim e¤itimimiz ise kendimizin olacak ve kendimiz için olacakt›r. Millî e¤itimde iki k›s›m düflünebiliriz: Siyasal ve vatansal. Bütün bu topraklara Türk mahiyetini veren bir “Türk” var. Fakat bu millet henüz istedi¤imiz yekpâre millet manzaras›n› göstermiyor. E¤er bu nesil, bilinçle, ilmin ve hayat›n rehberli¤iyle bütün ömrünü vakfederek çal›fl›rsa siyasi Türk milleti, kültürel, düflünsel ve sosyal tam ve olgun bir Türk milleti olabilir. (...) Bir milliyet kütlesi içinde ayr› medeniyetler olamaz. Kendilerini baflka camialara ba¤l› görenlere aç›kça teklif ediyoruz: Türk milliyetiyle beraber olsunlar. Fakat “konfedere” olmufl medeniyetler halinde de¤il, bir tek medeniyet halinde. Bu vatan iflte tek olan bu milletin ve bu milliyetindir. Bu siyaset vatan›n bütün hayat›d›r. Yaflayacaksak yekpâre bir millet kütlesi olarak yaflayaca¤›z. ‹flte millî terbiye dedi¤imiz sistemin genel hedefi.” 11 35 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim Cumhuriyetin ilân›ndan sonra yay›nlanan bütün ilk ö¤retmen okullar› müfredat programlar›nda milliyetçilik, en önemli biçimlendirici unsurlardan biri olmufltur. 1924 program›ndan sonra da, yeni yetiflecek ö¤retmenlerin milliyetçilik bilinciyle yetifltirilmesi ilkesi benimsenmifl; böylece, özellikle Türkçe, tarih ve co¤rafya derslerinin “Türkiye ve Türklük mihveri” etraf›nda ifllenmesi istenmifltir. Cumhuriyet Döneminde, e¤itimin lokomotifi durumundaki ö¤retmenlerin yetifltirilmesinde de millî bir politika izlenmifltir. Cumhuriyetin ilân›ndan sonra yay›nlanan bütün ilk ö¤retmen okullar› müfredat programlar›nda milliyetçilik, en önemli biçimlendirici unsurlardan biri olmufltur. 1924 program›ndan sonra da, yeni yetiflecek ö¤retmenlerin milliyetçilik bilinciyle yetifltirilmesi ilkesi benimsenmifl; böylece, özellikle Türkçe, tarih ve co¤rafya derslerinin “Türkiye ve Türklük mihveri” etraf›nda ifllenmesi istenmifltir. Zaman zaman ö¤retmen okullar›na gönderilen genelgelerle, bu konunun üzerinde titizlikle durulmas› gerekti¤i hat›rlat›lm›fl; bu temel ilkeler, ortaö¤retim ö¤retmeni yetifltiren kurumlardaki e¤itim ve ö¤retim faaliyetleri üzerinde de belirleyici bir rol oynam›flt›r.12 Atatürk’ün ink›lâplar› gerçeklefltirme sürecinde “dil” ve “tarih” en ehemmiyet verdi¤i konular aras›nda yer alm›flt›r. Bilhassa tarih, Atatürk’ün gençli¤inden beri merak etti¤i, ilgilendi¤i ve hakk›nda pek çok eser okudu¤u bir alan olmufltur. O, Türk tarihinin sahip oldu¤u zengin kültür ve medeniyetin ortaya ç›kar›lmas›13 ve bunun tüm dünyaya gösterilmesi gerekti¤ine inanmaktayd›. Ayn› zamanda tarihi, bir devletin ilerlemesi için manevi bir destek olarak gören Atatürk’e göre Millî Mücadele sonras›nda Türk halk›n›n benli¤ini bulabilmesinde tarih, en önemli unsur olmufltur. Atatürk’ün millî tarih konusunda büyük bir titizlikle durmas›n›n sebeplerinden biri de millî heyecan›n ancak millî tarih ve millî kültür ile güçlenece¤ine inanmas›d›r. O, iktisadi ve siyasi istiklali için mücadele etti¤i milletini manevi istiklaline de kavuflturabilmek için tarih araflt›rmalar›na önem vermifltir.14 Bu amaçla 15 Nisan 1931’de Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti kurulmufltur. Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti’nin tüzü¤ünün dördüncü maddesine göre, amaçlar› flöyle belirlenmifltir.15 36 1- Toplanarak bilimsel görüflmeler yapmak, 2- Türk tarihinin kaynaklar›n› araflt›r›p yay›nlamak, 3- Türk tarihini ayd›nlatmaya yarayacak belge vb.yi sa¤lamak için gereken yerlere araflt›rma ve inceleme kurullar› göndermek, 4- Cemiyetin çal›flmalar›n›n ürünlerini her türlü yollarla yay›nlamak. Yukar›da yer alan hedefler do¤rultusunda ve yap›lan çal›flmalara paralel olarak okullardaki tarih programlar› de¤ifltirilmifltir. ‹nk›lâplar›n temel ilkelerinden biri olan “milliyetçilik”, Cumhuriyet döneminde ders programlar›nda dikkat çekici bir flekilde yer alm›flt›r. Millîleflme e¤iliminin sonraki y›llarda, her seviyedeki okullar›n programlar›nda gittikçe belirginleflti¤i görülür.16 2 Temmuz 1932’de Ankara’da tarihçilerin kat›ld›¤› ilk “Türk Tarih Kongresi” ni toplayan “Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti”, 1935 y›l›nda “Türk Tarih Kurumu” ad›n› alm›flt›r. Türk Tarih Tezi’nin tart›fl›ld›¤› bu ilk kongrede ortaya ç›kan yeni tarih tezi flöyledir: “Türk Milleti’nin tarihi flimdiye kadar yaz›ld›¤› gibi yaln›z Osmanl› Tarihi’nden ibaret de¤ildir. Türk’ün Tarihi çok daha eskidir ve temasta bulundu¤u milletlerin medeniyetleri üzerine tesir etmifltir.”17 Tarih çal›flmalar› ile ilgili gereken giriflimlerde bulunduktan sonra, Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti’ne kardefl bir cemiyet kurmaya karar veren Atatürk, Harf ‹nk›lâb›’n›n da olumlu sonuçlar vermesi üzerine 12 Temmuz 1932’de Türk Dili Tetkik Cemiyeti kurdu. 26 Eylül 1932’de ‹stanbul’da Dolmabahçe Saray›’nda toplanan 1. Türk Dil Kurultay›’n›n amac›, “Türk dilinin güzelli¤ini meydana ç›karmak, onu dünya dilleri aras›nda de¤erine yarafl›r güzelli¤e erifltirmek” olarak belirlenmifltir. 1934’teki II. Kurultay’dan sonra ad› Türk Dili Araflt›rma Kurumu’na daha sonra Türk Dil Kurumu’na çevrilen bu kurum, dilimizin yabanc› etki- ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında lerden kurtar›lmas› konusunda önemli çal›flmalar yapm›flt›r.18 M. Kemal Pafla, Türk Dilindeki gerekli geliflmenin önemini 1932’deki flu konuflmas› ile ifade etmektedir: “Millî Kültürün her 盤›rda aç›larak yükselmesini Türk Cumhuriyeti’nin temel dile¤i olarak temin edece¤iz. Türk Dili’nin kendi benli¤ine, asl›ndaki güzellik ve zenginli¤ine kavuflmas› için, bütün devlet teflkilât›m›z›n dikkatli, alâkal› olmas›n› isteriz.”19 Atatürk 1 Kas›m 1936’da yapt›¤› konuflmas›nda bu kardefl iki kurumun çal›flmalar›na atfen, “Bafllar›nda k›ymetli Maarif Vekilimiz bulunan Türk Tarih Kurumu ile Türk Dil Kurumu’nun her gün yeni hakikat ufuklar› açan, ciddi ve devaml› mesaisini takdirle yadetmek isterim. Bu iki ulusal kurumun, tarihimizin ve dilimizin, karanl›klar içinde unutulmufl derinliklerini, dünya kültüründeki anal›klar›n›, reddolunmaz ilmî belgelerle ortaya koydukça, yaln›z Türk milleti için de¤il ve fakat bütün ilim âlemi için, dikkat ve uyan›fla yol açan, kutsal bir vazife yapmakta olduklar›n› emniyetle söyleyebilirim.”20 diyerek bu kurumlar›n Türk milleti için ehemmiyetini bir kez daha gözler önüne sermifltir. Türkiye Cumhuriyeti’nin milî kimli¤ini bulmas› nokta-i nazar›nda büyük önem arzeden bu iki kurumun çal›flmalar› zamanla semerelerini vermeye bafllam›fl ve meclis kürsüsünden de bu çal›flmalar takdirle an›lm›flt›r. Atatürk’ün vefat›ndan sadece dokuz gün önce, 1 Kas›m 1938’de TBMM aç›l›fl konuflmas›n› Atatürk ad›na yapan Baflvekil Celal Bayar övgü dolu flu sözleri söylemifltir: “Türk Tarih ve Dil Kurumlar›’n›n çal›flmalar› takdire lây›k k›ymet ve mahiyet arzetmektedir. Tarih tezimizi reddedilmez delil ve vesikalarla ilim dünyas›na tan›tan Tarih Kurumu, memleketin muhtelif yerlerinde yeniden kaz›lar yapt›rm›fl ve beynelmilel toplant›lara muvaffakiyetle ifltirak ederek sundu¤u bildirilerle yabanc› uzmanlar›n ilgi ve takdirlerini kazanm›flt›r. Dil Kurumu, en güzel ve en verimli bir ifl olarak; türlü ilimlere ait Türkçe terimleri haz›rlam›fl ve böylelikle dilimiz, yabanc› dillerin etkisinden kurtulma yolunda esasl› ad›m›n› atm›flt›r.”21 ekim-kasım 2006 e¤itim E¤itim konusundaki bir di¤er mesele olan yabanc› okullar, Atatürk’ün üzerinde hassasiyetle durdu¤u konulardan biri olmufltur. Daha 1921 y›l› Anadolu bas›n›na yans›yan haberlerden, Hamdullah Suphi Bey’in Maarif Vekili oldu¤u dönemde birçok yabanc› ve az›nl›k okulun, “hainane” tutumlar› sebebiyle kapat›ld›¤›, iflgal alt›ndaki kent ve kasabalarda Yunan güçlerinin ve Rum papazlar›n›n propagandalara girifltikleri ve okullarda Yunanca ö¤retilmesine çaba gösterdikleri, Merzifon’daki Amerikan Koleji’nin bir Türk ö¤retmeninin, Millî Hükümete baz› ihbarlarda bulundu¤u için, okulun yabanc› ö¤retmenleri ve az›nl›k ö¤rencileri taraf›ndan flehit edildi¤i görülmektedir.22 Atatürk’ün bir Frans›zla (Maurice Pernot) yapt›¤› görüflmede; “Biz istiyoruz ki okullar›n›z kals›n. Ancak oralardaki dinî propagandadan flüphe edebiliriz. Fakat Türkiye’de bizim okullar›m›z›n bile elde edemedi¤i imtiyazlara yabanc› okullar›n malik olmas›n› kabul edemeyiz. Kurulufllar›n›z ayn› nitelikteki Türk kurulufllar›na konulmufl kanun ve düzenlere uydukça yerinde kalabilir.” diyerek yabanc› okullara karfl› dinî propaganda, dinî imtiyaz iste¤i ve kanunlara uymama noktas›nda duydu¤u flüpheyi ortaya koymaktad›r. Nitekim bu görüflmeden üç y›l sonra 1927 y›l›nda Bursa Amerikan K›z Okulu’nda Müslüman üç k›z ö¤rencinin Hristiyan olmas› sonucu yabanc› okullar›n faaliyetleri hakk›ndaki flüphe daha da artm›fl ve bu okul kapat›lm›flt›r.2 Görüldü¤ü gibi yabanc› okullar konusunu millî bir mesele olarak gören Atatürk, kanunlar ölçüsünce bu okullar›n varl›¤›na müsamaha gösterirken, memleket için zararl› faaliyetler içinde bulunduklar›n› fark edince kapatmakta bir beis görmemifltir. Ça¤›n› aflan bir e¤itim anlay›fl›na sahip olan Atatürk, her alanda oldu¤u gibi bilimin, e¤itimde de bize tek rehber olmas› gerekti¤i inanc›ndayd›. E¤itimimizin milleti yükseltip ileriye götürecek, bilimsel esaslara dayal›, üretken, insan sevgisine ve fazilete önem veren, ça¤dafl ve millî yap›m›za uygun olmas› düflüncesindeydi. Bunlardan hareketle yeni bir e¤itim felsefesi benimseyerek zor da olsa çok gerekli ad›mlar atm›flt›r. Onun, e¤itim konusunda gösterdi¤i hassasiyet ve bu yönde yapt›¤› çal›flmalar, bizi günümüzde onun ilkeleri do¤rultusunda hareket etmeye sevketmelidir. Bugün, ismi- 37 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim nin önünde “millî” kelimesi olan iki bakanl›ktan biri olma ayr›cal›¤›n› ve sorumlulu¤unu tafl›yan Millî E¤itim Bakanl›¤›n›n amac› da, Atatürk’ün istedi¤i flekilde, bilimsel, ça¤dafl, millî bir e¤itimle yeni nesilleri yetifltirmek olmal›d›r. Ancak bu sayede milletimizin geliflme ve yükselmesi mümkün olacakt›r. _______________ 1 Öyle ki Atatürk, Baflkumandanl›k Meydan Savafl›’n›n Dumlup›nar’daki kutlama töreninde kendisine sorulan, “Cumhurbaflkan› olmasayd›n›z ne olmak isterdiniz?” sorusunu, “Milli e¤itimin bafl›na geçmek isterdim” diyerek cevaplam›flt›r. Toktam›fl Atefl, Türk Devrim Tarihi, ‹stanbul Bilgi Üniversitesi Yay›nlar›, ‹stanbul, 2002, s.186. 2 Ensar Aslan, Atatürkçü Düflünce Sisteminde Türk E¤itimi, D.Ü Atatürk Araflt›rma Merkezi Yay. Diyarbak›r, 1989, s. 28. 3 Mustafa Ergün, Atatürk Devri Türk E¤itimi, Ocak Yay›nlar›, Ankara, 1997, s. 16, Yahya Akyüz, Türk E¤itim Tarihi, Pegem A Yay›nc›l›k, Ankara, 2004, s. 293. 4 Necdet Sakao¤lu, Osmanl›’dan Günümüze E¤itim Tarihi, ‹stanbul Bilgi Üniversitesi Yay›nlar›, ‹stanbul 2003, s. 162 Kongrede kad›n ve erkek ö¤retmenlerin birarada bulunmas› TBMM’de medreseli grubun elefltirilerine yol açm›flt›r. Akyüz, a.g.e, s. 292,293. 5 Hâkimiyet-i Milliye gazetesi, Kongrenin aç›l›fl›na uzun bir baflyaz› ay›rm›fl ve daha önce iki ‹nönü savafl›n› ve bafllamak üzere olan Sakarya savafl›n› kastederek; “Mustafa Kemal Pafla, üçüncü Yunan taarruzunun en ateflli zaman›nda muallimler ordusunun gelecek vazifesiyle meflgul bulunuyor. Bu asil ve yüce örnek Türk tarihinin benzeri ender bulunan k›ymetli hat›ralar›ndan biri olacakt›r” demektedir. Akyüz, a.g.e, s. 292. 6 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Türk Tarih Kurumu Bas›mevi, Ankara, 1997, C. I, s.246. 7 Refik Turan, Mustafa Safran, Semih Yalç›n, Atatürk ‹lkeleri ve ‹nk›lâp Tarihi, Siyasal Kitabevi, Ankara, 1994, s. 263. 8 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. II, s. 206. 9 Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi, Eser Matbaas›, 1977, C.5, s.1650,1651. 10 Yahya Akyüz, Türk E¤itim Tarihi, Pegem A Yay›nc›l›k, Ankara, 2004, s. 283. 11 Necdet Sakao¤lu, a.g.e, s. 172, Ergin, a.g.e, C.5, s. 1651, 1652. 12 Cemil Öztürk, Atatürk Devri Ö¤retmen Yetifltirme Politikas›, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1996, s. 250, Ayr›ca bkz. Ergün, a.g.e, s. 99-100. 38 Cumhuriyet’e kadar Türkiye’de tarih e¤itiminde ‹slam Tarihi ve Osmanl› Tarihi esas al›nm›flt›r. Fakat yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihini Türk milleti ile temellendirmek gerekmekteydi. Bunun için de Türklerin tarihinin çok daha eskilere dayand›¤›n› ispat ederek yeni bir tarih anlay›fl› oluflturulmaya çal›fl›lm›flt›r. Ergün, a.g.e, s.156. 14 Mehmet Saray, Atatürk’ün Millî Tarih ve Millî Kültür fiuurunu Gelifltirme Çal›flmalar›, Türk Dili, Temmuz 2006, s.38. 15 Atefl, a.g.e, s. 192. 16 Programlardaki uygulamalar hakk›nda ayr›nt›l› bilgi için bkz. Osman Kafadar, Türk E¤itim Düflüncesinde Bat›l›laflma, Vadi Yay. Ankara, 1997, s. 155 ve sonras›. 17 Turan vd, a.g.e, s.266. 18 Atefl, a.g.e, s. 192, 193, Türk Dil Kurultaylar› hakk›nda bilgi için bkz. Ergin, a.g.e, .5, s. 2024, 2025. 19 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. I, s. 390. 20 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. I, s. 405, 406. 21 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. I, s. 429. 22 Sakao¤lu, a.g.e, s. 162. 23 Az›nl›k okullar› hakk›nda genifl bilgi için bkz. M. Hidayet Vahapo¤lu, Osmanl›dan Günümüze Az›nl›k ve Yabanc› Okullar, MEB Yay. ‹stanbul, 2005, s. 213, 214. 13 KAYNAKÇA AKYÜZ, Yahya, Türk E¤itim Tarihi, Pegem A Yay., Ankara, 2004, s. 293. ASLAN, Aslan, Atatürkçü Düflünce Sisteminde Türk E¤itimi, D.Ü Atatürk Araflt›rma Merkezi Yay. Diyarbak›r, 1989, s. 28. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Türk Tarih Kurumu Bas›mevi, Ankara, 1997. ATEfi, Toktam›fl, Türk Devrim Tarihi, ‹stanbul Bilgi Üniversitesi Yay., ‹stanbul, 2002. ERG‹N, Osman, Türk Maarif Tarihi, Eser Matbaas›, 1977, C.5. ERGÜN, Mustafa, Atatürk Devri Türk E¤itimi, Ocak Yay., Ankara, 1997. KAFADAR, Osman, Türk E¤itim Düflüncesinde Bat›l›laflma, Vadi Yay. Ankara, 1997. ÖZTÜRK, Cemil, Atatürk Devri Ö¤retmen Yetifltirme Politikas›, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1996, s. 250. SAKAO⁄LU, Necdet, Osmanl›’dan Günümüze E¤itim Tarihi, ‹stanbul Bilgi Üniversitesi Yay., ‹stanbul 2003. SARAY, Mehmet, Atatürk’ün Millî Tarih ve Millî Kültür fiuurunu Gelifltirme Çal›flmalar›, Türk Dili, Temmuz 2006. TURAN, Refik, Mustafa Safran, Semih Yalç›n, Atatürk ‹lkeleri ve ‹nk›lâp Tarihi, Siyasal Kitabevi, Ankara, 1994. VAHAPO⁄LU, M. Hidayet, Osmanl›dan Günümüze Az›nl›k ve Yabanc› Okullar, MEB Yay. ‹stanbul, 2005. ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim Prof. Dr. Yahya Akyüz ile ATATÜRK VE E⁄‹T‹M ÜZER‹NE SÖYLEfi‹: D‹NÇER Efi‹TG‹N • HAKKI USLU - Say›n hocam, Atatürk’ün ad›n› e¤itimle yan yana getirince, bu nas›l bir ça¤r›fl›m yapar? ‹sterseniz önce bu ça¤r›fl›m›n izlerini sürerek bafllayal›m... - Atatürk ve e¤itim deyince, öncelikli olarak onun e¤itim reformunu konuflmal›y›z. Atatürk’ün hem millî hem de evrensel yönü için en güzel örnek onun “e¤itim reformu”dur. Atatürk, Türkiye Cumhuriyetini kurduktan sonra, engin birikimi ve gözlemleri sonucu, öncelikle bir e¤itim reformu yap›lmas› gerekti¤ine inanm›fl ve bunu gerçeklefltirerek uygulamaya koymufltur. - Bu e¤itim reformunun dayanaklar›na ve haz›rl›k sürecine iliflkin neler söylemek istersiniz? - Atatürk’ün e¤itim reformunun kökenleri ve oluflma süreci dört bafll›k alt›nda ele al›nabilir. Bu bafll›klar› ‘onun yetiflti¤i ortam’, ‘askerlik mesle¤inin ona kazand›rd›klar›’, ‘devlet kuruculu¤u ve devlet baflkanl›¤›’ ve sonuncu olarak da ‘e¤itimci kiflili¤i’ olarak s›ralayabiliriz. - Mustafa Kemal Atatürk’ün yetiflme flartlar›n›n, kiflili¤inin ve e¤itim düflüncesinin oluflumuna katk›lar› nelerdir? - Atatürk’ün e¤itim düflüncesinin baz› önemli kökenlerini onun yetiflti¤i, baflka deyiflle çocukluk ve ilk ekim-kasım 2006 39 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim gençlik dönemlerini geçirdi¤i ortamda aramak gerekir. Onun yetiflti¤i ortam bu yönüyle üç bafll›k alt›nda incelenebilir: ‘e¤itim ortam›’, ‘sosyal ve siyasî ortam’ ve ‘fikrî ortam’. Atatürk, “çocuklu¤uma dair ilk hat›rlad›¤›m fley mektebe gitmek meselesine aittir” der. ‹lk çocukluk an›s› e¤itimi ile ilgili oldu¤una göre, bunu hayat› boyunca düflündü¤ü, bu an›dan etkilendi¤i söylenebilir. Atatürk ö¤rencilik hayat›nda birbirine z›t e¤itim yöntemlerini bizzat yaflayarak görmüfltür. Bunlar bask›ya dayanan, nakilci, ezberci yöntemlerin yan›nda k›smen serbestiye, deneye, akla dayanan yöntemlerdir. Böylece o, bizzat kendi flahs›nda, Türk çocuklar›n›n, gençlerinin geçen yüzy›lda nas›l yetifltirildiklerini ve bunun ne gibi sonuçlar verdi¤ini gözlemifl, incelemifltir. Sosyal ve siyasal ortam aç›s›ndan Atatürk’ün çocukluk ve gençlik y›llar› Osmanl› Devleti’nin son ve en buhranl›, en çalkant›l› dönemlerine rastlar. Üstelik o, bu ça¤lar›n› bir kazan gibi kaynayan Balkanlar’da, sonra ‹stanbul ve ülkenin çeflitli yerlerinde geçirmifl, y›k›l- 40 makta olan devletin çöküfl sebeplerini ve kurtar›lma yollar›n› düflünme f›rsat› bulmufltur. Gerçekten Atatürk, çocukluk ve gençlik y›llar›nda, içinde bulundu¤u sosyal ve siyasal ortam› dikkatle gözlemifl, Türk ve dünya tarihini iyi ö¤renerek, bu ortam›n gerçekçi bir de¤erlendirmesini yapm›fl, bundan dersler ç›karm›flt›r. fiöyle ki; toplumdaki bafll›ca e¤itim kurumlar› olan medreseler ve s›byan mektepleri 17. yüzy›ldan beri yaln›zca din ve Arap kültürü veren okullar hâline dönüflmüfl, yeniliklere cephe al›p tafllaflm›fllard›. Baz› medreseliler çeflitli yeniliklere karfl› ç›km›fl, Tanzimat döneminde bafllayan e¤itimde yenileflme hareketlerini engellemeye çal›flm›flt›. Atatürk, Osmanl›larda yabanc› okullar›n istedikleri gibi at oynatt›klar›n›, az›nl›klar›n e¤itim yoluyla iktisaden güçlenip siyasî bak›mdan bilinçlendiklerini ve devleti y›kmaya yöneldiklerini gözlemiflti. Atatürk, sadece Türklerin amaçs›z, etkisiz, c›l›z, anlams›z, köksüz bir e¤itimin çarklar› içinde bocalad›klar› ve millî benliklerinden habersiz yetifltirildikleri için kendi öz yurtlar›nda esarete sürüklendiklerini görmüfltü. ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında Fikrî ortam aç›s›ndan ayn› döneme bakt›¤›m›zda, Tanzimat döneminin fikrî ve e¤itimsel ortam›nda baz› çeliflkiler bulunmakla beraber, e¤itim, Devleti felâkete gidiflten kurtaracak en önemli araçlardan biri olarak görülmeye bafllanm›fl ve bu teflhis o zamandan beri her dönemde de¤erini korumufltur. Düflünürler ve e¤itimcilerimiz bu fikri ifllemifllerdir. Mutlak›yet döneminde fikrî ortamda -bask›lar nedeniyle- bir k›s›rlaflma görülür. Ancak, Atatürk, çocukluk ve gençli¤inde, Tanzimat döneminde ortaya ç›kan bu temel görüflten ve çeflitli yeni fikirlerden (Nam›k Kemal ve baflkalar›n›n) yararlanm›flt›r. - Atatürk’ün yetiflti¤i ortam genel hatlar›yla böylece ortaya ç›km›fl oluyor. Ald›¤› askerlik e¤itiminin ve daha sonra da askerlik mesle¤indeki tecrübesinin e¤itim alan›ndaki reformlara yans›malar›n› nas›l de¤erlendirirsiniz? - Atatürk, kesintisiz bir askerî ö¤renimden sonra, çeflitli cephelerde savafl deneyimleri kazanm›fl, ülkeyi görevi nedeniyle gezmifl, üstlerini ve astlar›n›, halk çocuklar›n› yani erleri tan›m›flt›r. Atatürk’ün e¤itim reformu ve çeflitli alanlardaki görüfllerinin temelinde ona askerlik mesle¤inin bu yolla kazand›rd›¤› baz› temel gözlemleri ve dersleri de görüyoruz. Çok önemli bir örnek olarak Balkan Savafllar›n› ekim-kasım 2006 e¤itim (1912-1913) verelim. Balkan yenilgileri ve felâketleri Osmanl› ayd›nlar›n›n düflünce yap›s›nda bir dönüm noktas› olmufltur. Ayd›nlar bu yenilgi ve felâketlerin nedenlerini araflt›rm›fl, ac›mas›zca özelefltirilerde bulunmufllar, toplumsal sorunlarla daha derinden ilgilenmeye bafllam›fllard›r. Subaylarda da ayn› zihniyet de¤iflikli¤ini görüyoruz. Örne¤in, Binbafl› Nuri Conker, Nisan 1914’te yay›nlad›¤› Zabit ve Kumandan bafll›kl› kitab›nda, Balkan yenilgilerinin askerî e¤itimimiz ve askerlik ruhu ile ilgili nedenlerini araflt›r›r. Arkadafl›n›n bu eserini okuyup be¤enen ve onu tamamlay›c› nitelikte Zabit ve Kumandan ile Hasbihâl bafll›kl› bir kitap yay›nlayan (1918) Yarbay Mustafa Kemal de askerî e¤itimdeki eksiklerimiz, vatan sevgisi, görev duygusu ile ilgili yetersizliklerimiz, hatta annelerin çocuklar›na daha beflikte iken söyleyecekleri ninnilerin e¤itimsel de¤eri üzerinde durur. Onun bu konuda bafll›ca görüfllerini flöyle özetlemek mümkündür: Askerî okullarda subaylar›m›za ruh ve bilim gücü üstünlü¤ü kazand›rma yeterince önemsenmemifltir. “Harp Okulu’ndaki ö¤retim, subayl›¤›n temel görevlerini subay›n ruhuna sokacak derecede etkili de¤ildi.” Ancak, Atatürk’e göre, daha iyi bir askerî e¤itim ö¤retim verilseydi bile yeterli olmayacakt›, çünkü gerçek 41 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim askerî bilgiyi verecek as›l okul, birliklerdir, yani uygulamad›r. lâplar›n› hep bu sab›rl›, ikna edici, güven verici, bilgili “ö¤retmenli¤i” sayesinde baflarm›flt›r. - Atatürk’ün askerî kiflili¤inin yan› s›ra ayn› zamanda devlet adam› kiflili¤inin de e¤itim reformlar›nda önemli bir rolü vard›r; biraz da bu aç›dan bakman›z› istesek... Günümüzün e¤itim bilimcileri, ö¤retmenli¤in ve e¤itimcili¤in, k›smen do¤ufltan getirilen (Tanr› vergisi) baz› özelliklere, k›smen de sonradan ö¤renme ile kazan›lan bilgilere sahip olmay› gerektiren bir sanat, teknik ve bilim oldu¤unu söylerler. Bu aç›dan bakt›¤›m›zda, Atatürk’ün tam bir ö¤retmen ve e¤itimci özelliklerini tafl›d›¤›n› görüyoruz. O’nun, “as›l kiflili¤ini” ö¤retmenlik olarak de¤erlendirmesi bu bak›mdan yerindedir. - Elbette... Türk milleti, Atatürk’ün önderli¤inde ba¤›ms›zl›k mücadelesine giriflirken ve Cumhuriyeti kurarken, gençli¤in bundan sonra hangi ilkelere, amaçlara, hangi e¤itim felsefesi ve dünya görüflüne göre yetifltirilmesi gerekti¤inin öncelikle belirlenmesi çok önem tafl›yordu. E¤itim art›k, süregelen, denenmifl, de¤ersizli¤i hatta zararlar› kan›tlanm›fl bir felsefe ve dünya görüflüne göre yap›lamazd›. Türk milletini ileri götürecek, insanc›l, ak›lc›, yeni bir e¤itime ihtiyaç vard›. Bu e¤itimin temel ilkelerini de Atatürk’ün belirlemesi çok do¤ald›. Çünkü o, hem geçmiflten ç›kan dersleri çok iyi biliyordu, hem de flimdi yeni Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucusu ve baflkan› idi. Atatürk, böylece, ilk e¤itim bilimcimiz olan Farabi’nin (870-950) bir görüflü do¤rultusunda davran›yordu: Farabi, devlet baflkan›n›n milletinin e¤itimcisi olmas› gerekti¤ini, onun ö¤renme ve ö¤retmeyi sevmesini, her fleyi kolayca ö¤retmeyi bilmesi gerekti¤ini söylemiflti. ‹flte Atatürk, tarihimizde pek çok yöneticinin ihmal etti¤i bu e¤itimcilik görevini en iyi biçimde üstlenmifl, daha sonraki devlet adamlar›na da izlemeleri gereken bir örnek olmufltur. Bu konuda, çok anlaml› bir olay vard›r ve bizi son derece güzel ayd›nlatmaktad›r: Atatürk 1936’larda ‹stanbul’da Florya köflkündeki toplant›lardan birinde genç flair Behçet Kemal Ça¤lar’a dönerek, “sen çabuk fliir yazars›n, flu odaya çekil, bende hangi nitelikleri görüyorsan hepsini anlatan bir fliir yaz” emrini verdi. ‹stenileni yapan flair yar›m saat sonra uzun bir fliirle geldi ve dizelerini okudu. Atatürk’ün yi¤itli¤i, zaferleri, devrimleri bir bir dile getirilmiflti. Fakat Atatürk, “Olmam›fl!” dedi. “Benim as›l bir niteli¤im var ki onu hiç yazmam›fls›n.” Herkes flafl›rm›flt›. Bu yaz›lmayan niteli¤i ne olabilirdi? Dinleyenleri fazla bekletmeden Atatürk, “Benim as›l kiflili¤im ö¤retmenli¤imdir” dedi. “Ben milletimin ö¤retmeniyim, bunu yazmam›fls›n!” Atatürk, gerçekten, Kurtulufl Savafl›’n› ve ink›- 42 - Yeri gelmiflken, Atatürk’ün ö¤retmen ve e¤itimci kiflili¤ini belirleyen temel özelliklere k›saca de¤inmek ister misiniz? - Her biri üzerinde uzun uzun durulmas› mümkün olan bu özelliklerden baz›lar›n› birer cümleyle hat›rlatmak isterim: Atatürk, “Baflö¤retmen” unvan›n› alarak (24 Kas›m 1928), elinde tebeflir, kara tahta bafl›nda ve halk›n içinde, halka okuma yazma ve çeflitli bilgiler ö¤retmeye giriflmifltir. Ö¤retmenlere çok de¤er vermifl, her f›rsatta okullar› gezmifl, s›n›flara, derslere girmifltir. E¤itimde çocukluk döneminin önemine dikkat çekmifl, ders kitaplar› yazm›fl, eski e¤itim terimlerinin yerine çok aç›k ve sade Türkçe terimler bulmufltur. Her yerde ve her zaman e¤itim ve ö¤retimde bulunma amac›n› gütmüfltür. Kolay ve ak›lda kal›c› bir ö¤retim uygulam›fl, bunu yaparken, karfl›s›ndaki hedef kifli veya toplulu¤un yafl, meslek, sosyal durum vb. gibi özelliklerini göz önünde tutarak davranm›flt›r. Mesela bu konuda 15 Eylül 1928’de Sinop’ta arabac› Bekir A¤aya yeni harfleri ö¤retirken önce At ve Ot kelimelerini ö¤retmesi çok önemli bir olayd›r. Atatürk, çok aç›k, anlafl›l›r ve inand›r›c› konuflur; gerekti¤inde araç gereç kullan›r, krokiler vs. çizerdi. Ö¤retim ve e¤itim yöntemi olarak, takdir, teflvik, uyar›, elefltiri ve kesin isteklerde bulunmay› yerli yerinde ve beraberce uygulard›. Çok okur ve okuduklar›n› çevresindekilerle tart›flarak ö¤rendiklerinden toplumun da yararlanmas›na özen gösterirdi. - Art›k e¤itim reformlar›ndan söz edebiliriz. Tevhid-i Tedrisat Kanunundan bafllasak... - 1924 tarihli Tevhid-i Tedrisat Kanununu ele almadan önce, Tevhid-i Tedrisata götüren tarihî süreci k›saca gözden geçirmek uygun olur. ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim Osmanl› Devletinde 1776’lardan itibaren Bat› örne¤ine göre askerî okullar ve Tanzimat (1839) y›llar›ndan itibaren de yine Bat›l› sivil ö¤retimden ilham al›narak Rüfldiye, ‹dadî, Sultanî gibi ortaö¤retim ve iptidaî gibi ilkö¤retim kurumlar› aç›lmaya bafllanm›fl, Darülfünun kurulmufltur. Maarif Nezaretine ba¤l› bu yeni mekteplerin yan›nda Meflihata, fier’iye ve Evkaf Nezaretine ba¤l› medreseler ve s›byan mektepleri de varl›klar›n›, etkilerini sürdürmüfllerdir. Yeni aç›lan mekteplere, onlar› medrese ve s›byan mekteplerinden ay›rmak için bazen Tanzimat mektepleri, Maarif mektepleri de denir. Buralarda yeni baz› derslerin yan›nda Arapça, din dersleri de yer al›yor, ö¤rencilere zorunlu olarak ibadetler de yapt›r›l›yordu. Fakat buna ra¤men medrese zihniyeti onlar› benimsememiflti ve her f›rsatta onlara tepki gösteriyordu. Bir taraftan da az›nl›k ve yabanc› okullar›, denetimden uzak, ahtapot gibi ülkede yay›l›yor, istedikleri gibi davran›yorlard›. 1868’de kurulan Galatasaray Lisesi’nin ilk y›llar›nda bu okulda yöneticilik yapan de Salve ad›nda bir Frans›z e¤itimci, 1874 tarihli bir yaz›s›nda flu gözlemde bulunur: “Avrupa’n›n hiçbir baflkentinde ayn› flehir halk›n› oluflturan çeflitli gruplar, ‹stanbul’daki kadar birbirlerinden b›çakla kesilmifl gibi z›t özellikler tafl›maz. E¤itim her ülkede çocuklar› ve gençleri ortak kurumlarda toplay›p, onlar›n fikir ufuklar›n› geniflleterek, aralar›nda yavafl yavafl birlik ve kardefllik ba¤lar› kurarken, burada e¤itim, flimdiye kadar daha ziyade her türlü yak›nlaflmadan uzaklaflt›rmaya yönelmifltir. Çünkü her top- ekim-kasım 2006 lum, paras› ile kendi okullar›n› kuruyor ve e¤itim kendi ana dilleri ile veriliyor, böylece dinî geleneklerin ve siyasî art niyetlerin sürüp gitmesine çal›fl›l›yor.” Deniliyor ki Osmanl›da devletin resmî okullar›, medreseler, az›nl›k ve yabanc› okullar› vard› ve bunlar üç ayr› tip insan yetifltiriyorlard›. Bu do¤ru olsa da eksik bir belirlemedir. Gerçek flöyle görünüyor: Osmanl›da medreseler, s›byan mektepleri, tekke ve tarikat e¤itimi, cami dersleri, enderun mektebi, askerî okullar, Tanzimat’tan sonra aç›lan sivil okullar, az›nl›k okullar›, yabanc› okullar, baz› edip ve bilginlerin özel dersleri, ahi ve esnaf örgütlerinin verdikleri genel ve ahlâkî e¤itim gibi en az on bir tür insan yetifltiren kurum ve uygulama vard›. Bu kurumlar millî bir amaç gütmüyor, birbirlerine z›t görüfllü insanlar yetifltirip gidiyorlard›. Osmanl› döneminde Ziya Gökalp ve baflka ayd›nlarca bu durumun büyük sak›ncalar› farkedilmifl ve ö¤retimin birlefltirilmesi gerekti¤i düflünülerek baz› görüfller ileri sürül- 43 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim müfltür. Ancak bu konuda çözüm bulunamam›flt›r. Bu sorun millî bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti’nde sürüp gidemezdi. Ö¤retim birli¤i mutlaka sa¤lanmal›yd›. Bu amaçla 3 Mart 1924’te 430 say›l› Tevhid-i Tedrisat Kanunu ç›kar›ld›. - Bu kanunla getirilen düzenlemeleri k›saca özetleyebilir misiniz? - “Ö¤retimlerin birlefltirilmesi” anlam›na gelen bu kanunla öncelikle, ülkedeki tüm bilim ve ö¤retim kurumlar›, fier’iye ve Evkaf Vekâleti ya da özel vak›flar›nca idare edilen tüm medrese ve mektepler Maarif Vekâletine ba¤lanm›flt›r. fier’iye ve Evkaf Vekâleti bütçesinde mekteplere ve medreselere ayr›lan paran›n, Maarif bütçesine devredilmesi öngörülmüfl ayr›ca Maarif Vekâleti yüksek din uzmanlar› yetifltirmek için Darülfünunda bir ‹lahiyat Fakültesi, imam ve hatip yetifltirmek için de ayr› mektepler açmay› kararlaflt›rm›flt›r. K›saca özetlemeye çal›flt›¤›m Tevhid-i Tedrisat Kanunu e¤itimimize flu yenilikleri, flu de¤ifliklikleri getirmifl olmaktad›r: Tüm e¤itim ve ö¤retim kurumlar› Millî E¤itim Bakanl›¤›na ba¤lanmakla e¤itim ifllerinin tek elden yürütülmesi mümkün olmufltur. Fakat askerî okullar 1925’te tekrar Millî Savunma Bakanl›¤›na ba¤lanm›flt›r. Türk e¤itim tarihinde en uzun süre yaflam›fl ö¤retim kurumlar› olan medreseler kapat›lm›flt›r. Bu kapatma E¤itim Bakan› Vas›f Ç›nar’›n 11 Mart 1924 tarihli bir genelgesi ile gerçekleflmifltir. O s›rada mevcut 16 bin kadar medrese ö¤rencisi, bulunduklar› yerlerin ilk, 44 ortaokul, lise ve ö¤retmen okullar›na aktar›lm›fl, hocalar›n›n da isterlerse okullarda din dersi ö¤retmenliklerine atanabilecekleri belirtilmifltir. Yine bu kanunun bir uzant›s› olarak ‹mam ve Hatip Mektepleri de 6 y›l sonra kapanm›fl ve e¤itimde laiklik ilkesine do¤ru önemli bir ad›m at›lm›flt›r. ‹lahiyat Fakültesi de 1933 Üniversite Reformunda, Edebiyat Fakültesine ba¤l› bir araflt›rma enstitüsüne dönüfltürülmüfltür. ‹lk ve orta ö¤retimde Din derslerinin saatleri azalt›lm›fl, bu dersler bir süre sonra tümüyle kald›r›lm›flt›r. - Say›n hocam, bu kanunun yan› s›ra e¤itimin millîlefltirilmesi için Atatürk’ün di¤er çal›flmalar›ndan bahseder misiniz? - Bu konuda en çarp›c› örnek, 15 Temmuz 1921’de Ankara’da toplanan Maarif Kongresi’dir. Bu kongre yurdun her taraf›ndan gelen iki yüz elliden fazla erkek ve kad›n ö¤retmeni bir araya getirmifltir. Kongreyi Mustafa Kemal, cepheden gelerek açm›fl ve çok önemli bir aç›fl konuflmas› yapm›flt›r. Mustafa Kemal bu konuflmas›nda Kongreden “Türkiye’nin millî e¤itimini kurmas›n› ister” ve kendisi de millî e¤itimi flöyle aç›klar: “fiimdiye kadar takip olunan tahsil ve terbiye usûllerinin (yöntemlerinin) milletimizin gerileme tarihinde en mühim bir âmil (etkili sebep) oldu¤u kanaatindeyim. Onun için bir millî e¤itim program›ndan bahsederken, eski devrin bat›l inançlar›ndan ve do¤ufltan sahip oldu¤umuz özelliklerle hiç ilgisi ol- ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında mayan yabanc› fikirlerden, Do¤u’dan ve Bat›’dan gelebilen tüm etkilerden tamamen uzak, millî ve tarihî özelli¤imizle uyumlu bir kültür anl›yorum.” Mart 1923’te Konya gençlerine hitaben yapt›¤› konuflma da “millî e¤itimin” ne oldu¤unu anlamam›za ›fl›k tutar: “Ayd›nlar›m›z, ‘milletimizi en mutlu millet yapal›m’derler: ‘Baflka milletler nas›l olmuflsa onu da aynen öyle yapal›m’ derler. Lâkin düflünmeliyiz ki, böyle bir görüfl hiç bir devirde baflar›l› olmufl de¤ildir. Bir millet için mutluluk olan birfley di¤er millet için felâket olabilir. Ayni sebep ve flartlar birini mutlu etti¤i halde di¤erini mutsuz edebilir. Onun için bu millete gidece¤i yolu gösterirken dünyan›n her türlü ilminden, bulufllar›ndan, ilerlemelerinden yararlanal›m. Lâkin unutmayal›m ki, as›l temeli kendi içimizden ç›karmak zorunday›z.” - Atatürk millî bir e¤itimden bahsederken kuflkusuz e¤itimin evrensel ilkelerini de gözönünde tutuyordu. Bu evrensel ilkelerden bahsetsek... - Atatürk’ün inanc›na göre Türk milletinin sosyal, ekonomik, bilimsel ve e¤itimsel aç›dan ça¤dafl bir ulus olmas› gerekiyordu. Bu da ancak devlet yönetiminde ve e¤itimde laikli¤in ve bilimin esas al›nmas› ile mümkün olabilirdi. Atatürk bilimin her alanda oldu¤u gibi e¤itimde de bize tek rehber olmas› gerekti¤ini söylemifltir. Bu aç›dan da e¤itim tarihimizde yepyeni bir 盤›r açm›flt›r. Az önce söylemifl olduklar›m› tekrar etmek istemiyorum. Ancak 29 Ekim 1933’teki Onuncu Y›l Söylevi’nden bir cümlesini eklemeden geçemeyece¤im. Bu cümle sordu¤unuz sorunun özlü bir cevab›n› teflkil eder: “Türk milletinin yürümekte oldu¤u ilerleme ve medeniyet yolunda elinde ve kafas›nda tuttu¤u meflale, müspet bilimdir.” - Atatürk, hayatta baflar›l› olmak ve toplumu ça¤dafl uygarl›k düzeyinin üstüne ç›karmakta e¤itime ne gibi görevler yüklüyor? - Atatürk, Osmanl›lar›n gerilemesinin ve Osmanl› ülkesinin “yabanc›lar›n sömürgesinden baflka bir fley olmamas›n›n nedeni olarak özellikle memurculuk zihniyetini ve pasif insan yetifltirme anlay›fl›n› görür. ekim-kasım 2006 e¤itim Bu nedenle o, memur olmaya afl›r› düflkünlü¤ü ortadan kald›rmaya çal›flm›fl, yeni ve aktif bir insan tipi yetifltirmeyi hedef göstermifltir. Ona göre bilgi, bir süs, zevk ya da bask› arac› de¤il, hayatta baflar›y› sa¤layan, kullan›labilir bir “araç” olmal›, her ö¤retim düzeyinde, “iktisadî hayatta” etkili olacak “uygulamal› bilgiler” kazand›r›lmal›d›r. Atatürk, fiubat 1923’te ‹zmir’de toplanan Türkiye ‹ktisat Kongresinde de bu konu üzerinde önemle durur. O, “kanaat tükenmez bir hazinedir” fleklindeki toplumdaki yayg›n deyiflin yanl›fl yorumlanarak ülkeye büyük “kötülük” edildi¤ini, oysa amac›n, “ülkenin bay›nd›rl›¤›, ulusun refah ve zenginli¤i olmas› gerekti¤ini” vurgular ve der ki: “Çocuklar›m›za o flekilde e¤itim, ö¤retim, bilim ve irfan vermeliyiz ki, ticaret, tar›m, sanat alanlar›nda yararl›, etkin, faal, uygulay›c› olsunlar. ‹lk ve orta ö¤retim bu temele göre düzenlenmelidir.” 25 A¤ustos 1924’de Muallimler Birli¤i Kongresinde de flöyle der: “Cumhuriyet fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakter ve kiflilik sahibi koruyucular ister. Ö¤retmenler, sizin baflar›n›z cumhuriyetin baflar›s› olacakt›r. Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdan› hür, irfan› hür nesiller ister.” Özetleyecek olursak Atatürk, e¤itimin, her fleyi biraz bilen fakat hiçbir fleyi iyi bilmeyen, sefalet ve açl›¤a mahkûm insanlar de¤il, üretici, yararl›, hayatta baflar›l›, vatansever, cumhuriyeti ve ülkeyi korumay› ilk amaç bilen, özgür düflünceli ve erdemli nesiller yetifltirmesini istemifltir ve bu görüflü, e¤itim reformunun temel unsurlar›ndand›r. - Say›n hocam, e¤itim hakk›ndaki görüflleri, uygulamalar› ve özellikle de e¤itimci yönüyle Atatürk’ü konuflmak elbette uçsuz bucaks›z bir sohbet konusu. Söyleflimiz k›sa da olsa, yine de genel hatlar›yla e¤itim ve Atatürk hakk›ndaki görüflleriniz tüm okuyucular›m›za yararl› olacakt›r. Teflekkür ederiz. - Atatürk’ün e¤itim ile ilgili görüfllerini, Bilim ve Akl›n Ayd›nl›¤›nda E¤itim dergisinin okuyucu kitlesinde önemli bir ço¤unlu¤u oluflturan ö¤renciler ve Atatürk’ün tan›m›yla “gelecek kurtuluflumuzun sayg›de¤er öncüleri olan” ö¤retmenlerle paylaflmama f›rsat verdi¤iniz için ben teflekkür ederim. 45 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim ATATÜRK VE LA‹KL‹K (Devlet - Din - Toplum) BAYRAM KODAMAN* Girifl Bilindi¤i üzere etraf›m›z› çevreleyen ve içinde yaflad›¤›m›z maddi ve manevi âlemdeki, ister ilahî kaynakl› olsun ister beflerî kaynakl› olsun mevcut her fleyde çeflitlilik, farkl›l›k, z›tl›k, benzerlik, birlik, çokluk hâkimdir. Bu çerçevede tarihe bakt›¤›m›zda toplumlarda, milletlerde, dinlerde, inançlarda, fertlerde, olaylarda, devletlerde söz konusu nitelikleri görmek mümkündür. O hâlde tarihin konusuna giren her olay›, olguyu ve her varl›¤› kendi flartlar› içinde ele almak ve de¤erlendirmek gerekmektedir. Bu itibarla, Atatürk ve Laiklik (Din-Devlet-Toplum ‹liflkileri) konusunu ifllerken Atatürk’ün farkl› bir lider, Türk milletinin farkl› bir millet, Anadolu-Türk Müslümanl›¤›n›n pratikte farkl›, Türkiye Cumhuriyeti’nin farkl› bir devlet olmas› sebebiyle Anadolu’da Türkiye’ye has farkl› bir laiklik modelinin ortaya ç›kmas›n› makul ve anlafl›l›r k›lmaktad›r. A-Laiklik Kavram› Laiklik anlay›fl›n›n ortaya ç›k›fl›na dair kesin bir tarih vermek mümkün de¤ildir. Tarihî süreç içerisinde felsefi, fikrî ve hukuki geliflmelere paralel olarak yavafl yavafl oluflmufl ve XIX. yüzy›l sonlar›nda la* Prof. Dr., S. Demirel Üniversitesi Tarih Bölüm Baflkan› 46 ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim Laiklik anlay›fl›n›n ortaya ç›k›fl›na dair kesin bir tarih vermek mümkün de¤ildir. Tarihî süreç içerisinde felsefi, fikrî ve hukuki geliflmelere paralel olarak yavafl yavafl oluflmufl ve XIX. yüzy›l sonlar›nda laiklik kavram›na ulafl›lm›flt›r. Ancak laikli¤in çekirdek olarak tarih sahnesine düflmesi 1789 Frans›z ‹htilali’yle, filizlenerek geliflmesi ve yay›lmas› ise XIX. yüzy›l boyunca kilise (din) ve devlet münasebetlerinin evrimiyle olmufltur. iklik kavram›na ulafl›lm›flt›r. Ancak laikli¤in çekirdek olarak tarih sahnesine düflmesi 1789 Frans›z ‹htilali’yle, filizlenerek geliflmesi ve yay›lmas› ise XIX. yüzy›l boyunca kilise (din) ve devlet münasebetlerinin evrimiyle olmufltur. Bu itibarla laiklik fikrinin, XIX. yüzy›lda Avrupa’da ortaya ç›kan cumhuriyet (republique) ve demokrasi gibi fikirler ve kavramlarla yak›n ba¤lant›s› vard›r. Zira laiklik, cumhuriyet ve demokrasi dünyevi ve uhrevi otoriteyi elinde tutan kilisenin ve ruhban s›n›f›n›n hâkimiyetine karfl› duruflun ve bu hâkimiyete son veriliflin ifadesini ve fikrî temellerini oluflturmaktad›rlar. Cumhuriyet, kilise ve ruhban s›n›f›na karfl› toplumun menfaatini; demokrasi ferdin menfaatini, laiklik ise dünyevi alanla uhrevi alan›n, devletle kilisenin, dinî otorite ile dünyevi otoritenin ayr›lmas›n› savunmufltur. Neticede kilisenin ve ruhban s›n›f›n›n düflünce, hukuk ve kamu alan›ndaki nüfuzuna son verilerek, yeni bir dönem aç›lm›flt›r. 26 A¤ustos 1789 ‹nsan ve Vatandafl Haklar› Evrensel Beyannamesi bu dönemin bafllang›c› kabul edilmifltir. Frans›z ‹htilali’yle birlikte din ve vicdan hürriyeti, kanunlara uymak flart›yla ibadet serbestli¤i getirilmifltir. Eski rejimi temsil eden taht (kral) ve tap›nak (kilise), yerini yeni rejimi ve yeni dönemi ça¤r›flt›ran kanun ve millet’e b›rakm›flt›r1. Avrupa’da bu noktaya nas›l ve niçin gelindi¤ini k›saca izah etmek gerekirse flunlar söylenebilir: Ortaça¤ H›ristiyan dünyas›nda kilise ve ruhban s›n›f› her fleye hâkimdi ve toplum mühendisli¤ini onlar yap›yordu. Ancak Hümanizma, Rönesans ve Reform hareketleriyle kilise ve ruhban s›n›f›na karfl› bir tepki do¤du. Bunun sonucu fert ve ak›l ön plana ç›kar›ld› ve merkeze kondu. Art›k her fley ferde göre, ak›l yoluyla olmal› ve fert taraf›ndan yap›lmal›yd›. Ak›l ve fert böylece kutsallaflt›r›lm›flt›. Buna göre kutsal ak›l ve fert ise hür olmal›yd›. Hür olabilmeleri için ise önlerindeki engeller kald›r›lmal›yd›. Neydi bu engeller? Bunlar›n bafl›nda ekim-kasım 2006 din, kilise-ruhban s›n›f› ve gelenekler geliyordu. O hâlde bunlar ikinci plana itilmeliydi veya kald›r›lmal›yd›. Bu ak›m›n öncülü¤ünü, XVIII. yüzy›lda Condercet, Voltaire, Diderot, J.J. Rousseau gibi entelektüeller yapt›. XIX. yüzy›lda deneye ve gözleme dayal› ilmin, insanlar› flafl›rtacak derecede dev ad›mlarla ilerleyerek yeni icatlar, keflifler yapmas›yla, toplumda ilme olan güven ve inanc› art›rm›flt›r. Art›k hakikate ulaflmada ve do¤ruyu bulmada, ilimcilik (scientisme) öne ç›kt›. ‹lmin ortaya koydu¤u her fleye kanun gözüyle bak›lmaya baflland›. Böylece ilim kutsallaflt›r›ld› ve din hâline getirilmek istendi. ‹limcilik moda oldu ve ilmin d›fl›nda hiçbir fleye itibar edilmez oldu. Bu tav›r devrin entelektüellerinin ço¤unu, materyalizme ve otoritarizme sevk etti. Çünkü flu inanç do¤du; mademki ilmin ortaya koydu¤u her fley kanundur, mutlak hakikattir, do¤rudur; o hâlde bütün insanl›¤a bu zorla kabul ettirilmelidir. ‹lmin do¤rular›n› reddedenler ya cahildir ya yobazd›r ya da gericidir; dolay›s›yla yola getirilmelidirler görüflleri benimsenmiflti. Jakoben ve Marksistler bu ak›m› benimseyenler aras›ndan ç›km›flt›r2. XIX. yüzy›l›n sonlar›na do¤ru ilmî tenkid ve ilmî flüphecilik ak›mlar›n›n geliflmesiyle, baz› ilmî bilgilerin yanl›fll›¤› yine ilimle ortaya konulmufl ve ilme olan güven az da olsa sars›lm›flt›. Yani ilmin de yan›labilirli¤i kabul edilmifltir. Bu geliflme din ve maneviyat›n itibar›n› yeniden art›rd›. Bunun sonucu dinî alan ile ilmî alan›n s›n›rlar› belirlenmeye ve ayr›lmaya baflland›. Art›k ayr› ayr› dinî hürriyetten ve ilmî hürriyetten bahsedilir oldu ve din ile ilim aras›ndaki çekiflmeye böylece son verildi. Bu durum laiklik fikrinin kuvvetlenmesine ve müesseseleflmesine yol açt›. Bu aç›klamalara ra¤men, laikli¤i tarif etmek oldukça zordur. Zira laiklik, Allah kelam› ve bir peygamber sözü de¤ildir. Ayr›ca herhangi bir kutsal kitapta ve 47 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim ve devlet nazar›nda eflit olmas›d›r. 10-‹nanç ve ak›l, dünyevi ve uhrevi alan aras›nda denge kurulmas›d›r. 11-Devletin bütün dinlere sayg› göstermesi ve tarafs›zl›¤›d›r. 12-Devletin resmî dininin bulunmamas›d›r. Yukar›da say›lan 12 maddeyi üç alana indirgemek mümkündür: 1- Felsefi Laiklik: Dünyevi ve kamu alan›nda akla ve ilme öncelik-üstünlük tan›nmas›; 2- Siyasi Laiklik: Egemenli¤in millete ait olmas›; 3- Hukuki Laiklik: Devletin befleri kanunlarla yönetilmesi ve bir kanunun meflrulu¤unu dinden almamas› temeline dayan›r. Bilindi¤i gibi akl›n ve ilmin konusu olmas› aç›s›ndan dünyevi alanlarda her türlü fikir tart›fl›labilir ve ileri sürülebilir. Bundan dolay› ferdî veya kiflisel baflar› vard›r ve kriterleri de tart›fl›labilir unsurlard›r; bu kriterler: kutsal metinde yer almam›flt›r3. Zorluk buradan kaynaklanmaktad›r. Bu itibarla laiklik, tarihî süreç içerisinde yavafl yavafl oluflmufl, kendini zamana, zemine, toplumlara, dinlere, mezheplere ve siyasî rejimlere göre tarif etmeye çal›flm›flt›r. Bu hâliyle statik de¤il, dinamik bir kavramd›r. Dolay›s›yla çok çeflitli ve farkl› tarifleri içermektedir. Bunlar› flu flekilde s›ralamak mümkündür; laiklik: 1-Din ve ibadet hürriyetidir. 2-Vicdan hürriyetidir. 3-Din ve devlet ayr›l›¤›d›r. 4-Dünyevi ve uhrevi alan ayr›l›¤›d›r. 5-Dinin, kendi özel alan›nda kalmas›d›r. 6-Dinin, ferdin özel hayat›nda kalmas›d›r. 7-Bütün insanlar için ortak bir kanun ortaya konulmas›d›r. 8-Hiçbir kimsenin dinî inanc›n› ileri sürerek kanunlar› reddedememesidir. 9-Dinî inanc› ne olursa olsun herkesin, kanun 48 1-Ticari baflar›n›n ölçüsü zenginliktir (paramal-mülk). 2-Siyasi baflar›n›n ölçüsü seçim kazanmak ve iktidar olmakt›r. 3-Sanayide baflar›n›n ölçüsü üretimdir. 4-‹limde baflar›n›n ölçüsü bulufl ve kefliftir, orijinal fikir üretmektir. 5-Askerî baflar›n›n ölçüsü zaferdir. 6-Sporda baflar›n›n ölçüsü galibiyet veya dereceye girmektir. 7-Sanatta baflar›n›n ölçüsü flöhrettir. 8-Bürokraside baflar›n›n ölçüsü makam ve mevkidir. Dünyan›n her yerinde bu alanlarda baflar›n›n kriterleri ve kurallar› elle tutulur, gözle görülür niteliktedir. Bu alanlarda fertler ve toplumlar, laik anlay›fl› yani akl›n ve ilmin gösterdi¤i yol ve yöntemleri esas alarak servet-kudret-flöhret sahibi olabilirler. Bu bak›mdan baflar›ya götüren tek araç bilgi ve yetenektir. Dinî alanda ise baflar›l› olman›n dünyevi, akli ve ilmî ölçüsü yoktur. Dinde baflar›n›n ölçüsünü yapan ve terazisini tutan Tanr›’d›r ve muhasebesi öbür dünyada yap›l›r. ‹nanc›n ölçüsü dindarl›k gibi görünse de, o da flekilden ibaret olan ibadetlerle s›n›rl› olmas› itibariyle, kimin Allah’›n nezdinde makbul oldu¤u bilinemez. O ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim Laiklik, ruhani otoriteyi temsil eden din ile dünyevi otoriteyi temsil eden devlet ay›r›m›n› gerekli görür ama yeterli görmez. Ayr›ca din ile devletin bar›fl›k olmas›n› yani her iki otoritenin bar›fl içinde birlikte yaflamas›n› ister. Dinin devleti devletin de dini reddetti¤i yerde laiklik söz konusu de¤ildir. ‹ki otoritenin aras›nda bar›fl›, devletin hukuk sistemi vatandafllar›na din hürriyetini yani hem iman hem de amel hürriyetini vererek temin edebilir. hâlde hiçbir kimsenin dinine, mezhebine ve ibadetlerine, ne devletin ne toplumun ne tarikat›n ne de cemaat önderlerinin müdahale etmesi uygun düflmemektedir. Her fleyden önce nas›l zevkler ve renkler tart›fl›lamaz ise inançlar da tart›fl›lamaz ve tart›flma d›fl› tutulmal›d›r. ‹flte bunun içindir ki laikli¤e, inançlar› tart›flma konusu olmaktan ç›karman›n tek ve vazgeçilmez metodu olarak bak›lmal›d›r. Siyasetin, felsefenin, hukukun velhas›l dünyevi, akli konular›n özünde ve tabiat›nda tart›flma vard›r, olmal›d›r. Medeniyetlerin, kültürlerin, ilimlerin ilerlemesi zamana ve zemine göre de¤iflmesi bu tart›flman›n sonucunda olmufltur. Dinler ve inançlar ilahî kökenlidir. De¤iflmez ve de¤ifltirilemez özelli¤e sahiptirler. Bu yönüyle bütün dinler dogmatiktir. Bu sebeple de¤iflmeyen ve ilahî kaynakl› olan dinlerle, her an de¤iflebilen beflerî kaynakl› ve özellikle özünde tart›flma olan siyaset, devlet gibi dünyevi konular› bir arada bulundurmak, birbirine kar›flt›rmak tarihte görüldü¤ü gibi pek çok huzursuzlu¤un sebebi olagelmifltir. De¤iflmez ve tart›flma kabul etmeyen din, devletin resmî dini oldu¤u takdirde, toplumda resmî dini benimseyenler ile baflka dinden olanlar ve inanmayanlar (ateist ve dinsiz) aras›nda psikolojik ve manevi ayr›l›klar meydana getirir. Ayn› flekilde devletin ve iktidar›n, bir mezhebin bir tarikat›n yan›nda yer almas› dahi farkl› mezhepler ve tarikatlar aras›nda psikolojik ve moral bölünmelere yol açar. Bu ayr›l›klar›n ve bölünmelerin siyasete yans›mas› kaç›n›lmaz hâle gelir. Bunun içindir ki laiklik, birbirlerini reddetmemek flart›yla din-devlet, din-siyaset ve dünyevi-ruhani ay›r›m›n› öngörmüfltür. Laiklik, ruhani otoriteyi temsil eden din ile dünyevi otoriteyi temsil eden devlet ay›r›m›n› gerekli görür ama yeterli görmez. Ayr›ca din ile devletin bar›fl›k olmas›n› yani her iki otoritenin bar›fl içinde birlikte yaflamas›n› ister. Dinin devleti devletin de dini reddetti¤i yerde laiklik söz konusu de¤ildir. ‹ki otoritenin aras›nda bar›fl›, devletin hukuk sistemi vatandafllar›na din hürriyetini yani hem iman hem de amel hürriyetini ve- ekim-kasım 2006 rerek temin edebilir4. Bu takdirde devlet, vatandafll›k ba¤›yla kendisine ba¤l› olan fertlerin ve toplumun dinî, beflerî ve millî duygular aras›nda denge ve bar›fl sa¤layarak hâkimiyetini güçlendirmifl ve meflrulaflt›rm›fl olur. Ayn› zamanda devlet, ilahî kaynakl› din, beflerî kaynakl› ak›l-ilim ve millî kaynakl› gelenek-kültür gibi toplum hayat›nda vazgeçilmez üç güçten birini di¤erine hâkim k›lmadan, bunlardan kamu yarar›na faydalanabilmeyi esas almal›d›r. B-Osmanl› Devleti’ndeki Geliflmeler Türkiye, her fleyden önce Müslüman bir ülke ve Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun mirasç›s› olarak, laiklik konusunda farkl› bir konuma sahiptir ve farkl› da olmal›d›r. Türk milletinin mensup oldu¤u ‹slam dininde, H›ristiyanl›kta oldu¤u gibi, teflkilatlanm›fl ve siyasi egemenlik iddias›nda bulunan ve hatta dinî ve dünyevi egemenli¤i ele geçiren, ne bir kilise ne de bir ruhban s›n›f› vard›r. Bu itibarla yine Avrupa’da oldu¤u gibi kral ile papa, ruhani ve dünyevi otorite aras›nda hâkimiyet kavgas› olmam›flt›r. Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nda, her cemaate inanç ve ibadet hürriyeti tan›nd›¤›, dinî hukuk yan›nda örfi hukuka da yer verildi¤i dikkate al›n›rsa devlet, ne tam teokratiktir ne de tam laiktir. Baflka bir ifadeyle biraz teokratik, biraz laiktir. Yani din ile devlet iç içedir. Osmanl›, din ve devlet ad›na kamu yarar›n› aram›fl ve kamu yarar›n› da adalet zemini üzerine oturtmufltur. Böylece din-devlet münasebetini adalet üzerine kurmufl ve bunu fleriat ve örfi hukukla gerçeklefltirmifltir5. Osmanl› Devleti’nde problem, teorik ‹slam’dan yani Kur’an’dan kaynaklanmam›flt›r. Problem, din hizmeti veren ulema veya ilmiye s›n›f›n› meydana getiren fleyhülislamlardan, müderrislerden, kad›lardan ve müftülerden, k›saca dini temsil etme iddias›nda bulunanlardan kaynaklan›yordu. Bunlar›n hepsi halife-padiflaha ba¤l›yd›lar ve maafllar›n› devletten ald›klar› için 49 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim özerk de¤ildiler. Bununla beraber siyasi otoriteyi yani padiflah›n otoritesini meflrulaflt›rmada önemli görevleri vard›. Bu sebeple de, padiflah ile ulema denen bu s›n›f aras›nda bir ç›kar iliflkisi söz konusuydu. Laiklik Türkiye’de müstakil bir ink›lap olarak de¤il, bütün yeniliklerin genel niteli¤i olarak ele al›nm›flt›r. Bütün yeni müesseselere ve yeni zihniyete hâkim bir unsurdur. Gayesi akl›, ilmi, millî iradeyi toplum hayat›nda hâkim k›lmak ve devam ettirmektir. Fakat bu zor bir iflti. Zira, laikli¤in Bat›da oldu¤u gibi ideolojik ve teorik haz›rl›k devri ve zemini yoktu. Bu yüzden Türk laikli¤i farkl›d›r. ‹lk defa Müslüman bir ülkede uygulamaya konulmas›yla ve ayr›ca teori ve prensiplerinden hareketle de¤il, tarihî olaylar›n sonunda ortaya ç›kmas›yla da orijinaldir. Osmanl› Devleti, gerileme dönemine girince her müessese gibi din hizmeti veren müesseseler ve buralarda yetiflen din adamlar› da gerilemeden nasibini alm›fl ve bozulmufltur. Osmanl›Müslüman toplumunun % 90’› cahil ve önemli bir k›sm› fakir ve yoksuldu. Cehaletin ve fakirli¤in hâkim oldu¤u bir toplumda, dinî taassubun ve hurafelerin artaca¤›, dolay›s›yla da din istismarc›l›¤›n›n fazlalaflaca¤› muhakkakt›r. Osmanl› Devleti’nde bu durum yaflanm›flt›r. Nitekim bunun fark›na varan Osmanl› Devleti, Tanzimat Dönemi’nde her müessesede oldu¤u gibi, dinî müesseselerde de Avrupa kaynakl› laik nitelikli reform hareketlerine giriflmifltir. Ancak devlet yeni müesseseler kurarken, dejenere olmufl ve vaktini doldurmufl müesseselere dokunamam›fl, onlar›n varl›klar›n› sürdürmesine müsaade etmifltir. Dolay›s›yla imparatorlukta farkl› zihniyetleri temsil eden, farkl› kaynaklardan ilham alan ve birbirleriyle çekiflen-rekabet eden müesseseler yan yana yaflamaya devam etmifltir. Bu durum zihniyet ikili¤ine yol açm›flt›r. Bu ikilik Osmanl›’da müthifl bir zaaf yaratm›flt›r. Buna ra¤men yenilikler konusunda Osmanl› Devleti önemli birikim ve tecrübe kazanm›fl oldu. Ama bütün bunlar Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nu kurtarmaya yetmemekle birlikte, Cumhuriyet Türkiyesi için önemli olan haz›rl›k safhas›n› oluflturmufl oldu. C-Mustafa Kemal Atatürk ve Laiklik Atatürk’ün birinci hedefi, her fleyden önce s›ras›yla Millî Mücadele ve Misak-› Millî ile s›n›rlar›n› çizdi¤i Türk vatan›n› kurtarmak ve Türk milletine istiklalini kazand›rmakt›. ‹kinci hedefi, Millî Mücadele esnas›nda edindi¤i tecrübe ve karfl›laflt›¤› olaylar neticesinde millî bir devlet kurmakt›. Üçüncü hedefi, kurdu¤u millî 50 devleti modern ve ça¤dafl hâle getirmekti. Birinci hedefi, 1919-1922 y›llar› aras›nda savaflla gerçeklefltirdi. ‹kinci hedefe, 29 Ekim 1923’te Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kurarak ulaflt›. Üçüncü hedefi ise 1923-1938 y›llar› aras›nda gerçeklefltirmeye çal›flt›. Dikkat edilirse Atatürk’ün do¤rudan do¤ruya ‹slam dinine yönelik bir hareketi veya hedefi olmam›flt›r6. Çünkü onun ifli ‹slam diniyle de¤ildi. Zira, ‹slam diniyle herhangi bir problemi söz konusu olmam›flt›r. Kald› ki Atatürk, ‹slam dinine sayg›s›n›, söylev ve demeçlerinde ‹slam’›n son din ve Hz. Muhammed’in son peygamber oldu¤unu daima söyleyerek göstermifltir. Onun meflguliyetinin ana hedefi, modern ve ça¤dafl bir Türk milleti, millî bir Türk Devleti kurmak, bu hedefe varmak için önünde bulunan engelleri ortadan kald›rmak, yani Osmanl›dan kalma miad›n› doldurmufl ve enkaz hâline gelmifl müesseseleri ve zihniyetleri temizleyerek infla edece¤i ça¤dafl devletin yolunu açmakt›. Atatürk bu yolda yürürken önüne engel olarak ç›kan ‹slam dini de¤il, sözde dini temsil eden halifepadiflah, din adamlar› ve hayatiyetini kaybeden dinî müesseselerdi (medreseler, tekkeler, zaviyeler…). ‹flte Atatürk’ü, laik bir devlet anlay›fl›n› benimsemeye sevk eden sebeplerin bafl›nda bunlar gelmekteydi. Zira bu müesseseler, taassuplar› yüzünden ilmin ve ça¤dafllaflman›n, ümmetçilik anlay›fl›yla da millîleflmenin -milletleflmenin önünde engeldi. Nitekim, Osmanl›’y› getirdikleri nokta biliniyordu. Mustafa Kemal, Osmanl›dan, okuma yazma oran› % 6-7’lerde bulunan ve hayat seviyesi fevkalade düflük, ilkel flartlarda yaflayan bir toplum devralm›flt›. Yani toplumda cehalet ve yoksulluk hâkimdi. Cehalet ve yoksulluk toplumu kaderci yapm›flt›. Kadercili¤in bulundu¤u yerde ise manevi ve dinî duygular›n istismar› kolaylaflmaktad›r. O hâlde yoksulluk ve cehaletle mü- ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında cadele edilmeliydi. Bu mücadele dinî müesseselerle de¤il, ancak e¤itimle, okulla, ticaretle, iktisatla, ilimle, hukukla yap›labilirdi. Bu mücadelenin yolunu açmak için, önünde engel olan hilafet, medreseler, tekke ve zaviyeler, fier’iye Vekaleti kald›r›larak laikli¤e do¤ru önemli ad›mlar at›ld›. Ancak din d›fllanmad›, Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤› kurularak dinle devlet bar›fl›k tutulmaya çal›fl›lm›flt›r. Bu yap›lanlara muhalefet eden din istismarc›lar›na da hoflgörülü davran›lmam›flt›r. Laiklik Türkiye’de müstakil bir ink›lap olarak de¤il, bütün yeniliklerin genel niteli¤i olarak ele al›nm›flt›r. Bütün yeni müesseselere ve yeni zihniyete hâkim bir unsurdur. Gayesi akl›, ilmi, millî iradeyi toplum hayat›nda hâkim k›lmak ve devam ettirmektir. Fakat bu zor bir iflti. Zira, laikli¤in Bat›da oldu¤u gibi ideolojik ve teorik haz›rl›k devri ve zemini yoktu. Bu yüzden Türk laikli¤i farkl›d›r. ‹lk defa Müslüman bir ülkede uygulamaya konulmas›yla ve ayr›ca teori ve prensiplerinden hareketle de¤il, tarihî olaylar›n sonunda ortaya ç›kmas›yla da orijinaldir7. Sonuç Sonuç olarak Mustafa Kemal, laik zihniyeti getirmekle ve hâkim k›lmakla flu neticeleri elde etmek istemifltir. 1- ‹lahî kaynakl› ‹slam dinini yani Kur’an’›n getirdi¤i dini, bu dinin türevi ve bozulmufl flekli olan tarihi süreç içerisinde ortaya ç›kan beflerî kaynakl› görüfllerin gölgesinden ve istilas›ndan kurtarmak ve gerçek ifllevine kavuflturmak, 2- ‹slam dini ile insanlar›, dünyevi menfaatler için birbirine ba¤lamadan, moral yönden birleflik hâle getirmek, 3- Dünyevi ifllerde akla ve ilme öncelik vermek, 4- Fertleri, kulun kulu ve menfaatin kulu de¤il, sadece Allah’›n kulu hâline getirmek, 5- E¤itim yoluyla fertlerin karar verme yetene¤ini gelifltirmek ve evrensel bir anlay›fl kazanmalar›n› sa¤lamak, 6- Kanunlar çerçevesinde, kamu düzenine zarar vermeden fertlere inanç ve ibadet serbestli¤ini tan›mak. Bu hedeflerin tam anlam›yla gerçekleflmesi elbette ki uzun zaman ve kararl›l›k istiyordu. Ayr›ca muhafazakâr, mütedeyyin insanlar›n ve özellikle din adamlar›n›n deste¤i gerekiyordu. Mustafa Kemal’de sa- ekim-kasım 2006 e¤itim dece kararl›l›k vard›, ama zaman› azd›. Muhafazakâr ayd›nlar ve dinî çevreler laikli¤in zaruretine ikna edilemedi¤inden laik anlay›fla muhalif kald›lar. Laiklik uygulamalar›n›n en zay›f noktas›, bu gruplar›n tavr› oldu; sessiz kald›lar, yer alt›na indiler ve muhalefetlerini sürdürdüler. Hâlbuki bu muhafazakar ve mütedeyyin kesimin karfl› ç›kmas› gereken fley, laiklikten ziyade, bat›l inanç ve görüfllerini ‹slam’›n bir parças› hatta bizatihi kendisi gibi gösteren ve asl›nda dinsizlik de diyebilece¤imiz bu görüfller ve insanlar olmal›yd›. Bununla birlikte laiklik, Marksist ve liberal ayd›nlar elinde de dejenere edilerek din düflmanl›¤› ve dinsizlik hâline getirildi. Bu, muhalif gruplar›n laikli¤e sald›r›lar›n› hem fliddetlendirdi, hem de meflru hâle getirdi8. Bu noktada yap›lacak fley fludur; dini daha iyi ö¤retme iddias›ndaki bu gruplar›n, dine ve dinî e¤itime müdahalesi kesinlikle engellenmeli ve dinî e¤itim mutlaka devletin denetimine ve kontrolüne al›nmal›d›r. Din asli hüviyetine kavuflturulmal› ve Kur’an’›n getirdi¤i ‹slam insanlara ö¤retilmelidir. Laiklik ile, bir taraftan dinin dünyevi ifllere ve devlete müdahalesi engellenirken, di¤er taraftan tarikat ve cemaatlerden dine, inançlara ve ibadetlere yap›labilecek müdahaleler engellenmelidir. Bu yönüyle laiklik, laik kesimlerin oldu¤u kadar, muhafazakar ve mütedeyyin çevrelerin de arzu etti¤i, be¤endi¤i ve istedi¤i bir hâle getirilmelidir. ________________ 1 Fabien Collet, La Laicité, une doktrine de l’education nationale, http://perso.vanadoo.fr/fabien.collet/laicite.htm 2 Bayram Kodaman, Cumhuriyet’in Tarihi-Fikri Temelleri ve Atatürk, Isparta 2001, s.141-142. 3 Fabien Collet, ayn› yer. 4 Ali Fuad Baflgil, “Din Hürriyeti”, Atatürk-Din ve Laiklik, ‹stanbul 1968, s.34-37. 5 Osmanl› Devleti’nin dinî-siyasi yap›lanmas› için bkz. Davut Dursun, Yönetim-Din ‹liflkileri Aç›s›ndan Osmanl› Devleti’nde Siyaset ve Din, ‹stanbul 1992. 6 Enver Ziya Karal, “Devrim ve Laiklik”, Atatürk, Din ve Laiklik, ‹stanbul 1968, s.28-29. 7 Enver Ziya Karal, ayn› makale, s.25. 8 Laiklik ve sekülerizm gibi konularda detayl› bilgi için bkz. Durmufl Hocao¤lu, Laisizm’den Millî Sekülerizm’e Laiklik Sorununun Felsefi Çözümlenmesi, ‹stanbul 1995, 503 sayfa. 51 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim ATATÜRK’ÜN TAR‹H TEZ‹ VE TÜRK‹YE’DE TAR‹H ARAfiTIRMACILI⁄I YUSUF HALAÇO⁄LU* Bu y›l Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluflunun 83. y›l›n› kutluyoruz. Bir devlet için 83 y›l pek uzun say›lmaz, hatta çok k›sa bir ömürdür. Öyle ki en uzun ömürlü devletlerden biri olma unvan›n› tafl›yan Osmanl› Devleti bile Türk tarihi içinde k›sa bir zaman diliminde yer al›r. Gerçekten de Türk tarihini bir bütün olarak ele alacak olursak, milattan önce II. binlere kadar giden ve farkl› co¤rafyalarda çeflitli isimlerle kurulan birçok Türk devletini içine alan bir büyük tarih oldu¤u görülür. Her devletin kurulufl aflamas›nda at›lan sa¤lam temeller, gelece¤inin bir teminat› olaca¤› gibi, devletin di¤er devletler nezdinde sayg›nl›¤›n›n da belirleyicisi olmufltur. Bu temelin sa¤lam at›lmas› ise tecrübeye, yani bilgi ve kültür birikimine ba¤l›d›r. Kültür ise tarihî bilgilerle sa¤lan›r. Tarihî bilgiler ise, kaynaklar›n tahlili sonucu elde edilir. Bu bak›mdan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk de “Tarih, belgelere dayanan milletlerdir ki, kendi as* Prof.Dr.; Türk Tarih Kurumu Baflkan› 52 ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim Özellikle tarihi, millî kimli¤i kazanman›n en önemli vas›tas› sayan Atatürk, imparatorluk anlay›fl›ndan do¤an millî olmayan tarihçili¤in yerine kültür de¤erlerini ortaya ç›karan, millet olman›n gere¤i olan ortak de¤erlerin ön plana al›nd›¤› bir tarih anlay›fl›n› getirmifltir. Gerçekte Atatürk geçmifl dönemlerdeki tarih anlay›fl›ndan çok farkl› olarak tarihimize bakmakta ve Türk tarihini bir bütün olarak görmekteydi. l›n› bulur ve tan›r. ‹flte bizim tarihimiz, Türk tarihi, bu ilim belgelerine dayan›r. Yeter ki, bugünün münevver gençli¤i bu belgeleri vas›tas›z tan›s›n ve tan›ts›n” demiflti ve Türk tarih ve medeniyetini ilmî olarak araflt›rmak ve bunlar› neflretmek üzere bir Türk Tarih Heyeti teflkil ettirmifl ve böylece 1930 y›l›nda Türk Tarih Kurumunu kurdurtmufltur. Türk Tarih Kurumu, Atatürk’ün direktifleriyle ilk çal›flmas›n› bir komisyon hâlinde Orta Asya Türk tarihi konusunda yapt› ve “Türk Tarihinin Ana Hatlar›” ad›yla bir kitap neflretti. ‹mparatorluklar döneminde hükümdarlar, yapt›klar›n› kaydettirmek ve gelecek nesillere aktar›lmas›n› sa¤lamak düflüncesiyle her türlü ifllemi belgelemifller ve devletlerinin tarihlerini yazd›rm›fllard›r. Bu flekilde resmî yaz›l› tarih belgeleri günümüze kadar gelmifl ve araflt›r›c›lar›n en itibar ettikleri yaz›l› materyal olarak incelemeye tabi tutulmufltur. Bunun yan›s›ra flah›slar taraf›ndan veya yazar› belli olmayan ve genellikle olaylar›n bir yoruma tabi tutulmadan oldu¤u gibi aktar›ld›¤› kronik dedi¤imiz tarih kitaplar› da günümüze kadar gelmifltir. Özellikle XVII. yüzy›ldan itibaren Mustafa Naima Efendi ile bafllayan resmî tarihçilik (Vak‘anivüslik), Ahmed Cevdet Pafla ile büyük geliflme kaydetmifl, Cevdet Pafla sadece devlet belgelerine dayanan bir tarih yaz›c›l›¤la yetinmeyerek, devlet adamlar›n›n han›mlar›n›n dedikodular›na da yer veren yeni bir anlay›fl› ortaya ç›karm›flt›r. Meflhur devlet adamlar›n›n güvendi¤i bir flahsiyet olan Cevdet Pafla’n›n, çeflitli komisyonlar›n baflkan› veya üyesi bulunmas›, yine müfettifllik, valilik ve naz›rl›k gibi devlet hizmetlerine getirilmesi, onun içinde bulundu¤u dönemi çok iyi tasvir edebilmesine, devrin sosyal ve ahlaki yönünü kitaplar›na (özellikle Tezâkir ve Ma‘rûzât gibi eserlerinde) aktarmas›na yard›mc› olmufltur . Ayr›ca onun devlet adamlar› ve olaylar hakk›ndaki de¤erlendirmeleri ve yorumlar› günümüz modern tarih anlay›fl›n›n da bafllang›c› olarak de¤erlendirilebilir. Gerçekten de Osmanl› Dev- ekim-kasım 2006 rinin son vak‘anüvisi olan Abdurrahman fieref Efendi, Mekteb-i Sultanî (Galatasaray Lisesi) mezunu olmas›n›n da verdi¤i avantajla Bat› tarihçilerini takip etmifl, modern tarih yazma usullerini mektepler için yazd›¤› kitaplarda denemifltir. Bununla beraber o da di¤er vak‘anüvisler gibi yak›n tarihe ait bilgi ve düflüncelerini aç›kca ortaya koymaktan kaç›nm›fl, tarih kitaplar›nda di¤er devletlerin görüfllerine yer vermekte eksik kalm›flt›r. Bu tarih anlay›fl› Cumhuriyet Dönemi’nde millî bir hüviyet kazanm›flt›r. Özellikle tarihi, millî kimli¤i kazanman›n en önemli vas›tas› sayan Atatürk, imparatorluk anlay›fl›ndan do¤an millî olmayan tarihçili¤in yerine kültür de¤erlerini ortaya ç›karan, millet olman›n gere¤i olan ortak de¤erlerin ön plana al›nd›¤› bir tarih anlay›fl›n› getirmifltir. Gerçekte Atatürk geçmifl dönemlerdeki tarih anlay›fl›ndan çok farkl› olarak tarihimize bakmakta ve Türk tarihini bir bütün olarak görmekteydi. Onun dünya Türklü¤ü konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapt›¤› bir konuflmas›nda “Efendiler! Bu dünya-y› befleriyette asgarî yüz milyonu mütecaviz nüfustan mürekkep bir Türk millet-i azîmesi vard›r; ve bu milletin saha-i arzdaki vüs‘ati nisbetinde saha-i tarihte de bir derinli¤i vard›r... En bariz ve en kat‘î ve en maddî delâil-i tarihiyyeye istinâden beyan edebiliriz ki, Türkler onbefl as›r evvel Asya’n›n göbe¤inde muazzam devletler teflkil etmifl ve insanl›¤›n her türlü kabiliyetine tecelligâh olmufl birer unsurdur. Sefirlerini Çin’e gönderen ve Bizans’›n sefirlerini kabul eden bir Türk devleti, ecdad›m›z olan Türk milletinin teflkil eyledi¤i bir devlettir.” sözü, Türkleri boy ve afliret olmaktan ç›kar›p millet yapma hedefinde oldu¤unu göstermektedir. Bu bak›mdan tarih araflt›rmalar›yla ilgili görüfllerini dile getirirken “Mazide say›s›z medeniyet kurmufl bir ›rk›n ve milletin çocuklar› oldu¤umuzu ispat etmek için yapmam›z lâz›m gelen fleylerin hepsini yapt›¤›m›z› ileri süremeyiz. Bugüne ve yar›na 53 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim Atatürk’ün tarihe verdi¤i önem, zaman zaman tarihçileri yan›na ça¤›r›p onlarla tarihî konularda sohbet etmesi ve özellikle Tarih Kurumu taraf›ndan tertip edilen Tarih Kongrelerine bizzat tart›flmac› olarak kat›lmas›ndan anlafl›lmaktad›r. Ayr›ca tarih ve kültürümüzün araflt›r›labilmesi için 1935 y›l›nda kurdurdu¤u Dil ve Tarih-Co¤rafya Fakültesi, tarihimizin ulaflt›¤› co¤rafyalardaki dillerin ö¤renilebilece¤i bir e¤itim kurumu olarak düflünülmüfltü. b›rak›lm›fl daha birçok büyük ifllerimiz vard›r. ‹lmî araflt›rmalar da bunlar aras›ndad›r.” demekteydi. Nitekim tarihin ilmî ve objektif bir flekilde araflt›r›lmas›n› istemiflti: “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sad›k kalmazsa de¤iflmeyen hakikat insanl›¤› flafl›rtacak bir mahiyet al›r.” derken : “Biz daima hakikat arayan ve onu buldukça ve buldu¤umuza kani oldukça ifadeye cür’et gösteren adamlar olmal›y›z”. Atatürk burada millî kimli¤imizi ortaya koyacak tarih araflt›rmalar›n›n muhakkak bir an önce yap›lmas› gerekti¤ini söylerken do¤rulardan da vazgeçilmemesini belirtiyordu. Nitekim: “Tarihi, belgelere dayanan milletlerdir ki kendi asl›n› bulur ve tan›r. ‹flte bizim tarihimiz, Türk tarihi, bu ilim belgelerine dayan›r. Yeter ki bugünün münevver gençli¤i bu belgeleri vas›tas›z tan›s›n ve tan›ts›n”. Atatürk’ün bu anlay›fl› ona 1930 y›l›nda ilk olarak Türk Oca¤› bünyesinde olmak üzere, bugün Türk Tarih Kurumu olarak an›lan Türk Tarihi Tedkik Heyetini kurdurmufltu (1931 y›l›nda müstakil olarak Türk Tarihi Tedkik Cemiyeti ad›n› alm›flt›r). Atatürk bu cemiyetin teflkil sebebini de flöyle belirtiyordu: “Cemiyeti ben niçin kurdum. Buradaki üyeler yurt içinde ve d›fl›nda tarihe ait yap›lan çal›flmalarda ve kendi tetkikleri neticelerinden, birbirlerini haberdâr ederek, birbirlerini tamamlayarak çal›fl›rlarsa netice daha müsbet olur”. Gerçekten de tarihimize dair ilk ciddi çal›flma, teflkil edilen bir komisyon taraf›ndan yap›lm›fl ve hemen o y›l “Türk Tarihinin Ana Hatlar›” isimli eser ortaya konmufltur. Bu eser, Türk tarihi hakk›nda yepyeni bir görüflü “Tarih Tezi” olarak sunmufltur. Bu tezde özetle “Tarihin en eski devirlerinden bafllayarak Orta Asya’dan do¤uya, bat›ya ve güneye kurakl›k ve ekonomik nedenlerle büyük göçler olmufltur. Bu göçmen- 54 ler brakisefal alpin tipte, Türkçe konuflan insanlard›r. Bunlar gittikleri yerlere ileri bir uygarl›¤› da birlikte götürmüfllerdir.” denmektedir. Bu eserin 74 sahifelik bir bölümü 1931 y›l›nda “Türk Tarihinin Ana Hatlar› Medhal K›sm›” ad› alt›nda bas›lm›flt›r. Bu k›s›mda da Türk milletinin sadece kahramanl›k ve cengâverlikle de¤il, fikir ve medeniyette de insanl›¤›n flerefi oldu¤u vurgulanmaktad›r. Cemiyet taraf›ndan oluflturulan di¤er bir komisyon da ikinci eser olarak Türk milletinin ve devletin gelece¤inin teminat› olarak görülen gençlere hitap eden dört ciltlik liseler için tarih ders kitab›d›r. Atatürk’ün tarihe verdi¤i önem, zaman zaman tarihçileri yan›na ça¤›r›p onlarla tarihî konularda sohbet etmesi ve özellikle Tarih Kurumu taraf›ndan tertip edilen Tarih Kongrelerine bizzat tart›flmac› olarak kat›lmas›ndan anlafl›lmaktad›r. Ayr›ca tarih ve kültürümüzün araflt›r›labilmesi için 1935 y›l›nda kurdurdu¤u Dil ve Tarih-Co¤rafya Fakültesi, tarihimizin ulaflt›¤› co¤rafyalardaki dillerin ö¤renilebilece¤i bir e¤itim kurumu olarak düflünülmüfltü. Gerçekten de bu dönem tarihçili¤ine flöyle bir göz att›¤›m›zda, Osmanl› Dönemi’nden çok farkl› bir tarih araflt›rmac›l›¤›n›n ve yaz›c›l›¤› farkedilir. Cumhuriyetin bu ilk dönem tarihçili¤inin en ünlü simalar›ndan Sovyetler Birli¤i’nden Türkiye’ye gelen Zeki Velidi Togan, Yusuf Akçura, Nihal Ats›z gibi âlimler ile Fuat Köprülü, ‹smail Hakk› Uzunçarfl›l›, Halil Edhem, fiemsettin Günaltay, Yusuf Hikmet Bayur, Sadri Maksudî Arsal, ‹smail Hami Daniflmend, Mükrimin Halil Yinanç, Ömer Lutfi Barkan, Osman Turan Türk tarihinin çeflitli kaynaklar›n› yay›mlad›lar ve ilmî tarihçili¤in örne¤i olan eserler verdiler. Bunlardan sonra gelen ve yukar›da belirtilen hocalar›n talebeleri olan ‹brahim Kafeso¤lu, Mehmet Altay Köymen, Oktay Aslanapa, Faruk Sümer, Cengiz Orhonlu, Bekir Kütüko¤lu gibi ilim adamlar› da bu ekolü devam ettirdiler. Bu ekol ay- ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında n› zamanda Türkiye’de tarih araflt›rmalar›n›n hedefini de¤ifltirmifl, Türk tarih tezi Türkistan, Asya, Karadeniz’in Kuzeyi, Ortado¤u ve Balkanlara kadar uzanan bir co¤rafyada yaflayan Türk topluluklar›n› kapsayacak flekilde genifllemifltir. Bundan dolay›d›r ki Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluflundan itibaren orta ö¤retimde gençlere en eski devirlerden bafllayarak Türk tarihi ö¤retilmifl ve bunu ö¤renmeden hiçbir genç, s›n›f geçememifltir. Ayr›ca bu dönemin en büyük özelliklerinden biri, harf de¤iflikli¤inden kaynaklanan kopuklu¤un giderilmesi ve Türk tarihinin kaynaklar›n›n yeni Türk harflerine aktar›lmas› için, önemli say›da kaynak eserin Latin harflerine çevrilmesi ve yay›mlanmas›d›r. 80 y›l› aflan Cumhuriyet Dönemi’nde tarih anlay›fl›nda önemli baz› de¤iflimlerden de söz etmek gerekirse; bunlardan biri, Bat›’da kabul edildi¤i flekilde tarihin Eski, Orta, Yeni ve Yak›n zamanlar fleklinde ça¤lara ayr›lmas›d›r. Bu flekildeki ayr›m, tarihin bir bütün olarak incelenmesine ve de¤erlendirilmesine engel olmufl, kiflisel araflt›rmac›l›k ön plana ç›km›flt›r. Buna karfl›l›k tarih araflt›rmalar›ndaki en önemli geliflme ise, tek tarafl› kaynak kullan›m›ndan vazgeçilerek, taraf devlet- ekim-kasım 2006 e¤itim lerin belgelerinin de de¤erlendirilmeye bafllanmas› ve daha objektif tarih yaz›lmas›d›r. Bununla beraber nakilci tarihçilikten hâlen vazgeçilememifl, çok fazla olmayan say›da Türk tarihçisi, geçmifli yorumlayan ve gelece¤e ait planlar yapan bir anlay›flla eser vermifltir. Öte yandan ilmî araflt›rma usullerinden habersiz baz› amatör tarihçilerin tarih ad›na ortaya sürdü¤ü bilgiler, her yönüyle abart›lm›fl tarih anlay›fl›ndan daha az zarar vermemifltir. Nitekim sadece milliyetçilik veya belli bir ideoloji ad›na yaz›lan tarihler de bunlardan farkl› de¤ildir. Yap›lmas› gereken fley ise, kollektif bir çal›flma sergilenmek suretiyle, bafllang›c›ndan sonuna kadar araflt›r›lan ve de¤erlendirilen, do¤rusu ve yanl›fl›n›n, iyi veya kötüsünün, baflar› veya hatalar›n›n ortaya kondu¤u, sadece siyasi de¤il, ilim, kültür, hukuk ve sosyal konular›n da yer ald›¤› bir tarih anlay›fl›n› yayg›nlaflt›rmakt›r. Bu flekilde tarihi, sadece geçmifl zamanlar hakk›nda elde edilen bilgilerden ibaret bir bilim dal› olmaktan ç›kar›p, yeni oluflumlar› programlayan, sosyal düzen içerisinde k›sa ve uzun vadeli de¤iflmeler meydana getiren fiiller hâline getirebiliriz. Yani bir anlamda tarihi, gelece¤imizi teminat alt›na alan, ufkumuzu açan bir bilim dal› hâlinde düflünebiliriz. 55 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim ATATÜRK’TE M‹LLÎ DEVLET ANLAYIfiI MUSTAFA TURAN* Peflpefle 1877-1878 Osmanl›-Rus Harbi, 19111912 Trablusgarp Harbi, 1912-1913 Balkan Harplerini yaflayan Osmanl› Devleti, 1914 y›l› sonlar›nda kendini I. Dünya Harbi içinde bulmufltur. Müttefiklerinin çekilmesi üzerine Osmanl› Devleti de Cihan Savafl›’ndan yenik olarak ç›km›flt›r. 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Mütarekesi’ni imzalamak zorunda kalan devlet, mütareke hükümleri gere¤ince ordusunu terhis etmifl, silah ve cephanesini teslim etmifl, gelece¤ini de galip devletlerin insaf›na b›rakm›flt›. Müttefiklerin, mütareke maddelerini isteklerine uygun bir tarzda uygulamaya bafllamalar›, hatta mütareke hükümlerine ayk›r› olmas›na ra¤men iflgallere bafllamalar›, Mondros Mütarekesi’nin ihtiva etti¤i flartlar ile yetinmeyeceklerini ve aralar›nda yapt›klar› gizli anlaflmalar›n1 hükümlerini aç›kça uygulayacaklar›n› gösteriyordu. Baflka bir ifade ile müttefiklerin Osmanl› topraklar›n› parçalamak emelinde olduklar› aç›kt›r. Müttefiklerin Anadolu’yu parçalayacaklar›n› çok iyi bilen Mustafa Kemal Pafla da2, y›k›lan bir devletten millî ve ba¤›ms›z yeni bir Türk devleti ç›karmak fikir ve hissiyat› hâkimdir. Y›llard›r ac›larla cepheden cepheye koflan Türk milletinin sorumlulu¤u âdeta onun omuzlar›na yüklenmifl gibidir. I. Dünya Harbi sonunda devlet, imzalad›¤› mütareke ile sadece atefl kesmifl olmuyor, fiilen ve hukuken varl›¤›na da son vermifl oluyordu. Nitekim çok geçmeden imzalanacak olan Sevres Antlaflmas› ile de bu husus tescil edilmifl olacakt›r. Mesele “fiark Meselesi” çerçevesinde de¤erlendirilirse, yaflama hakk› elinden al›nmak istenen sadece Osmanl› Devleti de¤il, onu y›llarca yüceltmifl, onun u¤runda her fleyini feda etmekten çekinmemifl olan Türk milletidir. Ancak I. Dünya Harbi boyunca cephelerdeki mücadele göstermifltir ki var olmak inisiyatifini kaybeden Osmanl› Devleti’dir. Türk milleti, bu çetin mücadele boyunca var oldu¤unu ve var kalmak istedi¤ini göstermifltir. Harp boyunca na-müsait flartlarda cereyan eden mücadelede Türk milleti, hür yaflamak azmiyle yaflayaca¤›n› ispat etmifltir. I. Dünya Harbi sonunda savafl, Türk milleti için bitmeyecek, yeniden bafllayacakt›r. Art›k bu savafl, Atatürk’ün liderli¤inde Türk milletinin her bak›mdan ba¤›ms›z, millî bir devlet kurma yolunda verece¤i bir savafl olacakt›r. * Prof. Dr., Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi 56 ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim 1919 y›l› May›s’›n›n 19. günü Samsun’a ç›kan Mustafa Kemal Pafla, Nutuk’a “Umumî durum ve manzara: Osmanl› Devleti’nin içinde bulundu¤u grup, Dünya Savafl›’nda yenilmifl, Osmanl› ordusu her tarafta zedelenmifl, flartlar› a¤›r bir ateflkes anlaflmas› imzalanm›fl. Büyük harbin uzun y›llar› boyunca, millet yorgun ve fakir bir hâlde.” diye bafllar ve k›saca bir durum tespitinde bulunur. Sonra düflünülen kurtulufl çarelerini s›ralar ve flunlar› söyler: ti çok yüksek ve büyük olan Türk milletinin esir yaflamas›n› istemeyen Atatürk’ü, millî hâkimiyete dayanan, ba¤›ms›z yeni bir Türk devleti kurmak düflüncesine ve karar›na sevk eden yegâne sebebin mevcut netameli flartlar oldu¤unu anlamaktay›z. Ancak Osmanl› Devleti’nin, 19. yüzy›l boyunca yaflad›¤› s›k›nt›lar› ve hâkim oldu¤u co¤rafyan›n özelliklerini düflünürsek “millî devlet” fikrinin daha önceki tarihlerde belirgin hâle geldi¤ini söylememiz gerekmektedir. “Efendiler, bu durum karfl›s›nda tek bir karar vard›. O da millî hâkimiyete dayanan kay›ts›z flarts›z, ba¤›ms›z yeni bir Türk Devleti kurmak... ‹flte ‹stanbul’dan ç›kmadan önce düflündü¤ümüz ve Samsun’da, Anadolu topraklar›na ayak basar basmaz uygulanmas›na bafllad›¤›m›z karar, bu karar olmufltur...Türk’ün haysiyeti ve gururu ve kaabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaflamaktansa, mahvolsun daha iyidir. Öyleyse ya istiklâl ya ölüm!”3 1905 y›l›nda Harp Akademisinden kurmay yüzbafl› olarak mezun olup ayn› y›l merkezi fiam’da bulunan V. Ordu’ya tayin olan Mustafa Kemal, fiam’a giderken Beyrut’taki arkadafllar›na, “As›l mesele y›k›lmak üzere bulunan imparatorluktan bir Türk devleti ç›karmakt›r.” diyordu. Mustafa Kemal, iki y›l sonra da özetle flu görüflleri ifade ediyordu: “Meflrutiyet, köhneleflmifl ve insicâm›n› kaybetmifl olan Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun gövdesi üzerinde de¤il, aksine Türk ço¤unlu¤unun yaflad›¤› k›s›m üzerinde, düflmanlar›n yani büyük devletlerin yapaca¤› bir tasfiye yerine, Bu ifadelerden, haysiyeti ve gururu ve kabiliye- ekim-kasım 2006 57 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim kendi bafl›na bir Türk devleti kurmal›d›r. Nüfusun yar›s› Türk olmayan ve hâlbuki, genifl bir saha iflgal eden devletin bütün varl›¤› ve müdâfaas› Türk’ün omuzlar›na yüklenmifl, Hristiyan az›nl›klar ise yaln›z kendi ç›karlar›n› sa¤lamakla kalm›yor, komflu ve ayn› ›rktaki devletlerle birleflmek için f›rsat› kaç›rmak istemiyorlar. Geriye kalan Türkler ve Araplar, ayr› ayr› devletlerin sömürgeleri hâline getirilecek, Türk’ten baflka unsurlar, düflman devletlerin taraf›n› tutacaklar. fiu hâlde devlet gövdesinin çökmesiyle has›l olacak enkaz›n alt›nda ezilip periflan olmak m›, yoksa ço¤unlu¤u Türk olan millî s›n›rlara çekilerek buras›n› m› savunmak daha do¤ru ve hay›rl› olacak? Ben selâmeti ikinci fikrin tatbikinde görüyorum”4. Daha I. Dünya, Balkan ve Trablusgarp savafllar›ndan önceki bir tarihte ifade edilen bu sözler, Atatürk’te millî bir Türk devleti kurmak fikrinin 1919 y›l›ndan çok önceleri olufltu¤unu göstermektedir. Bu durumda Atatürk’ün gençlik y›llar›n› yaflad›¤› dönemde meydana gelen olaylar ile çökmekte olan devletin içinde bulundu¤u s›k›nt›lara dair gözlemlerinin, Atatürk’te millî devlet fikrini oluflturan temel sebep oldu¤unu belirtmeliyiz. Buna ba¤l› olarak Misak-› Millî’nin ortaya ç›kmas›ndaki temel saiki de Türk milletinin yaflad›¤› co¤rafyada ba¤›ms›z yaflamak arzusu belirlemifltir. Tabiat›yla y›k›lan bir devletin s›k›nt›lar› ile Türk toplumumun mekan tuttu¤u co¤rafyan›n jeopolitik yap›s›, ba¤›ms›zl›k fikrini Atatürk’e empoze eden bir husustur. Tarihin hemen her döneminde büyük siyasî organizasyonlar› gerçeklefltiren devletleri ç›karan ve büyük siyasî, askerî ve kültürel olaylar›n cereyan etti¤i, dünya hâkimiyeti amac›n› kamç›layan, di¤er sahalara göre önem arz eden co¤rafyalar vard›r. Misâk-› Millî esaslar› üzerinde kurulacak olan devletin yer ald›¤› Anadolu co¤rafyas› da jeopolitik ve jeostratejik bak›mdan hassas bir mevkide yer almaktad›r. Bu mevki, Asya ile Avrupa aras›nda tabii bir köprü oluflturmakta, Kafkaslar, Balkanlar ve Ortado¤u ile Akdeniz ve Karadeniz’i kontrol etmek ve etkili olmak imkân› vermektedir. Bu itibarla Türkiye, Orta ve Yak›n Do¤u, Balkanlar, Akdeniz, Karadeniz ve Kafkaslarda stratejik avantaj› elde etmek isteyen devletlerin ilgi ve ihtiras sahas›n›n merkezini teflkil etmektedir. Osmanl› Devleti, jeopolitik önemi hâiz bu co¤rafyan›n üzerinde bulunmas› sebebiyle varl›¤›n› koruyacak tedbirleri alamad›¤›ndan ve ça¤›n gereklerine uygun yap›lanmay› gerçeklefltire- 58 medi¤inden dolay› y›k›lmaktan kurtulamam›flt›r. Üç k›tada medeni hayata müsait genifl bir saha üzerinde hükümran olan, yüzlerce y›l Türk devletinin yönetimi alt›nda Türk varl›¤›, Türk dili ve Türk kültürünün kesintisiz hayat buldu¤u gerçe¤i, 20. yüzy›la gelindi¤inde yerini, ilmî ve teknolojik açmazlar› sebebiyle çepeçevre kuflat›lm›fl, jeopolitik üstünlü¤ünü Bat›l› güçlere kapt›rm›fl, politik güç unsurlar›n› büyük oranda kaybetmifl, y›k›lmas› mukadder görünen bir devlet ve hayatta kalmaya çal›flan bir millet gerçe¤ine b›rakm›flt›r. Osmanl› Devleti ve toplumunun iç dinamiklerini kaybetti¤i hemen her müesseseden anlafl›l›r. Yeni kurtar›c›lar da devletin dünya siyasetinde kendi iradesiyle ciddi bir varl›k göstermesini sa¤layamayacaklard›r. 20. Yüzy›l bafllar›nda Osmanl› Devleti, varl›¤›n› sürdürebilecek büyüklükte bir sahaya sahip ise de siyasi s›n›rlar› içinde bile serbest hareket edemeyen bir devlet, Osmanl› toplumu da birlikte yaflama azmini kaybetmifl bir topluluk durumunda idi. Bu görüfllerden hareketle devletlerin kurulmalar›, büyümeleri, y›k›lmalar› veya yaflamalar›ndaki temel sebebin millî kültür, millî kimlik ve millî bilinç ekseninde de¤erlendirilmesi gerekmektedir. Burada tarihte ve bugün milletlerin ve devletlerin yaflamas›n› temin eden, da¤›lmas›na, di¤er milletler içerisinde erimesine, yok olup gitmesine mani olan hususun fertlerin mensup oldu¤u millet ve devlete ba¤l›l›k hissi oldu¤unun da belirtilmesi gerekmektedir. Bu fikirler muvacehesinde de¤erlendirilse, siyasi, idari, iktisadi, askerî ve sosyal çözülme içerisinde bulunan Osmanl› Devleti’nin y›k›lmas›n›n mukadder oldu¤u hemen anlafl›l›r. Devletin böyle bir duruma düflmesinin temelinde, kendi kültür dinamiklerini kaybetmesi, kültürel k›r›lmaya u¤ramas›, ilim ve teknolojide ça¤dafl› oldu¤u devletlerin seviyesini yakalayamam›fl olmas› bulunmaktad›r. Burada millî devlet modelinin ortaya ç›k›fl› üzerinde durmakta fayda vard›r. 18. yüzy›lda Fransa’da güçlü bir monarflik idare hüküm sürüyordu. Öte yandan geliflen deniz afl›r› ticareti, milletleraras› etkileflim ve düflünce alan›nda meydana gelen de¤ifliklikler halk aras›nda huzursuzluklara yol açm›fl, geleneksel Frans›z idari yap›s›na, özellikle toprak düzenine karfl› tepkilere sebep olmufltur. Avrupa’da bafllayan Ayd›nlanma Felsefesi ak›m› ile Frans›z ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim Osmanl› toplumunda baflgösteren kar›fl›kl›klar›n nedeni yine Frans›z ‹htilali’nin yayd›¤› fikirlerle aç›klanmak istenmifltir. Oysa 1789’dan sonra büyük devletlerin Osmanl› Devleti’ne yönelik politikalar›na ve Osmanl› toplum düzenine bak›l›rsa meselenin “tabii haklar ve özgürlükler”in ötesinde siyasi bir mesele oldu¤u anlafl›lmaktad›r. düflünürlerinin hürriyetçi fikirleri yayg›nl›k kazanm›fl ve geleneksel Frans›z idari yap›s›na karfl› tepkiler gittikçe artm›flt›r. Amerika’daki ‹ngiliz kolonilerinin ‹ngiltere’ye karfl› ayaklanarak ba¤›ms›zl›klar›na kavuflmalar› Fransa’da etkisini gösterdi¤i gibi 1776’da Amerikal›lar›n yay›nlad›klar› “Ba¤›ms›zl›k Bildirisi” de sempatiyle karfl›lanm›flt›5. Montesquieu, Jean Jacques Rousseau, Diderot, Voltaire gibi ayd›nlardan hiçbiri ak›llar›ndan ihtilali geçirmemifller, mevcut sistemin do¤ru ve adil olmad›¤›n› ve daha iyi bir düzenin mevcut olabilece¤ini göstermek istemifllerdir6. Paris’te vuku bulan olaylar ve Kral›n hâkimiyetini zorlayan geliflmeler k›sa sürede genel bir ayaklanmaya dönüflmüfltür. Halk meclisi 20 Haziran 1789’da bir anayasa haz›rlama karar› alm›flt›r. Esasen meclis üyeleri, Krall›¤›n y›k›lmas›n› de¤il, Kral›n yetkilerinin s›n›rland›r›lmas›n› ve milleti teflkil eden fertlerin hak ve hürriyetlerinin verilmesini istiyorlard›7. 27 A¤ustos günü de ‹nsan ve Vatandafl Haklar› Bildirisini kabul eden Kurucu Meclisin haz›rlad›¤› anayasa 14 Eylül 1791 tarihinde kabul edilerek meflruti monarfli idaresine geçilmifltir. Daha sonra Paris’te ayaklanan halk mevcut anayasay› da yetersiz bularak kral› tahttan indirip 22 Eylül 1792 tarihinde cumhuriyet ilan edilmifltir. Fransa’da kral›n taht›ndan indirilerek yeni bir yönetimin ihdas edilmesinden ziyade milleti oluflturan fertlere hak ve özgürlüklerinin verilmesi anlam›na gelen bu geliflimin Avusturya-Macaristan ‹mparatorlu¤u gibi Osmanl› Devleti’ni de etkileyece¤i aflikard›r. Bu sebepledir ki milletlerin kendi kaderlerini tayin etmeleri fikrinin uluslararas› politikada kabul görmeye bafllamas› umumiyetle 1789 Frans›z ‹htilali’ne ba¤lanmaktad›r. 17. yüzy›l›n ortalar›ndan itibaren hemen her alanda çözülmeye bafllayan Osmanl› Devleti’ndeki gerilemenin Frans›z ‹htilali’nden sonraki y›llarda gözle görülür bir hâl almas› sebebiyle Osmanl› toplumunda baflgösteren kar›fl›kl›klar›n nedeni yine Frans›z ‹htilali’nin yayd›¤› fikirlerle aç›klanmak istenmifltir. Oysa ekim-kasım 2006 1789’dan sonra büyük devletlerin Osmanl› Devleti’ne yönelik politikalar›na ve Osmanl› toplum düzenine bak›l›rsa meselenin “tabii haklar ve özgürlükler”in ötesinde siyasi bir mesele oldu¤u anlafl›lmaktad›r. 19. yüzy›lda kurulmaya çal›fl›lan yeni dünya düzeninde “tabii haklar ve özgürlükler”in politik merkeze yerleflmesi sebebiyle Osmanl› Devleti’nde öncelikle Balkanlarda yaflayan gayr› Müslim unsurlar›n yüzlerce y›l müreffeh bir flekilde yaflad›klar› devletlerinden kopar›lmak amac›yla tahrik edildiklerini ve isyana teflvik edildiklerini görürüz. Bununla birlikte ortaya ç›kmaya bafllayan isyanlar›n nedeni, Frans›z ‹htilali’nden ilham alan salt fikrî bir geliflimin tezahürü olarak ifade edilmek istenmifltir. 19. yüzy›l›n bafllar›nda özellikle Balkanlarda birbiri ard›nca bafl gösteren isyanlar farkl› sebeplerle aç›klanabilir. Ancak Osmanl› Devleti’nin zay›flamas›yla birlikte Osmanl› hukuku ve toplum yap›s›n›n, gayr›müslim unsurlar›n ayr›lma temayülünü belirgin hâle getirdi¤ini de görmemiz gerekmektedir. Özellikle Osmanl› devleti/toplumu içinde önemli ve imtiyazl› bir konumda bulunan gayr› müslim unsurlar›n ba¤›ms›zl›k düflüncesine kap›lmas› için uygun bir ortam kendili¤inden oluflmufltu. Yunan ‹syan›’ndan örnek verirsek; ayd›nlanma ça¤›n›n bafllad›¤› bir dönemde Yunan düflüncesine yeniden hayat kazand›rarak Avrupa’y› yeniden yaratma fikrine kap›lan Avrupal› ayd›nlar›n Helen medeniyetine dair hissiyatlar› ve çal›flmalar›, Rum unsuru heyecanland›rd›¤› gibi kurulmak istenen yeni dünya düzeninde büyük devletlerin emperyalist gayelerini de âdeta meflrulaflt›rm›flt›r. Bu heyecan ve büyük devletlerin deste¤i ile Bizans ve Pontus topraklar›nda (!) ba¤›ms›z bir Yunan devleti kurmay› isteyen Megali ‹dea, bu topraklarda tek bir Türk ve Müslüman b›rak›lmamas›n› hedef göstermekte gecikmeyecektir8. Osmanl› siyasetinde Frans›z dostlu¤unun tarihî bir zaruret ve de¤erli bir gelenek olarak görülmesi, ih- 59 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim flimleri neticesinde Yunanistan ve Cezayir’den sonra Romanya da Osmanl› Devleti’nden ayr›lacakt›r. Mesele sadece Fransa’n›n emperyalist politikalar› ve faaliyetleriyle s›n›rl› kalmayacak, modern yurttafll›k ve milliyetçilik fikirlerinin Osmanl› Devleti’nin ç›lg›n mozai¤ine uygulanamayaca¤›na inanan Avrupal›lar, günün birinde Osmanl› topraklar›n›n denetimini ele geçirmek amac›yla hareket 9 edeceklerdir . Fransa’n›n Avrupa co¤rafyas›nda da yay›lmaya çal›flmas› baflta ‹ngiltere olmak üzere di¤er Bat›l› devletleri rahats›z etmifl, Fransa’n›n bu fütursuz siyaseti önlenmek istenmifltir. tilalden hemen sonra Fransa’n›n Osmanl› Devleti’ni paylaflmak niyetinin anlafl›lmas›n› geciktirmifltir. Fransa, Osmanl› Devleti’ndeki az›nl›k haklar› ile yak›ndan ilgilenmeye bafllam›fl ve kapitülasyonlarla Katoliklere verilen haklar› resmen talep etmeye bafllam›flt›r. Osmanl› topraklar›ndaki Katoliklerin hamili¤ini sa¤lamak isteyen Fransa’n›n bu yöndeki çal›flmalar› Osmanl›Frans›z diplomasisinin önemli bir yönünü oluflturacakt›r. Fransa’n›n gayr› müslim unsurlar›n hamili¤ini sa¤lamak suretiyle Osmanl› Devleti üzerindeki siyasî bask›lar›n› art›rmak istedi¤i hemen her diplomatik münasebette görülecektir. Fransa’n›n bu yöndeki politik giri- 60 Fransa’n›n ihtilalden sonra yay›lmac› bir politika takip etmesi üzerine 1815 y›l›nda toplanan Viyana Kongresi’nde befl büyük devletin (Avusturya-Macaristan, ‹ngiltere, Fransa, Rusya ve Prusya) kat›l›m›yla Avrupa’da güç dengesi oluflturulmufltur. Bu kongreden sonra devletleraras› ikili iliflkilerin yerini art›k çok tarafl› diplomasi kurallar› alacakt›r. Kongrede al›nan kararlar gere¤i ink›laptan önceki s›n›rlar›na çekilen Fransa’n›n, Avrupa topraklar› d›fl›nda baflta ‹ngiltere olmak üzere Avrupal› di¤er devletler ile sömürgecilik rekabeti devam etmifltir. Denizafl›r› yerleri ele geçirerek denizlerdeki hâkimiyetini güçlendirip dünyada birinci derecede söz sahibi bir devlet hâline gelen ‹ngiltere’den sonra Fransa10 da Türk topraklar› ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında üzerinde emperyalist rakip olarak yerini alacakt›r. Kongre’ye itibar etmemifl olsa da Osmanl› Devleti’nin d›fl politikas› da bu yönde geliflecektir. Rusya’n›n Osmanl› Devleti’nin Avrupa topraklar› üzerinde geniflleme gayretleri ve Do¤u Avrupa’da destekledi¤i milliyetçilik ak›mlar› güçlenmeye bafllay›nca Viyana sistemi çökecekse de Bat›l› devletlerin Osmanl› Devleti üzerindeki emperyalist emelleri ve faaliyetleri daha belirgin bir hâlde devam edecektir. Osmanl›’n›n, gerilemeye bafllad›¤› bir dönemde vuku bulan Frans›z ‹htilali’nden, bir cihan devleti olmas› ve muhtelif unsurlar› bünyesinde bar›nd›rmas› hasebiyle etkilenmemesi mümkün de¤ildi. Burada as›l göz önünde bulundurulmas› gereken husus Frans›z ‹htilâli’nin yayd›¤› fikirlerin emperyalist amaçlar için bir vas›ta olarak kullan›lmas› meselesidir. Esasen Osmanl› Devleti’nin ihtilalin ortaya ç›kard›¤› fikirlerin devlet üzerinde ne kadar müessir olaca¤›n› düflünüp ona göre tedbirler alamad›¤›n› görmekteyiz. ‹htilali, Fransa’n›n bir iç meselesi gibi gören Osmanl› erkân›, Napoleon’un M›s›r’› iflgale teflebbüs etmesi ve akabinde di¤er devletlerle münasebetlerinde gerçe¤i görmeye bafllayacakt›r. Nitekim bu tarihlerden sonra emperyalist Bat›l› devletlerin, gayr›müslim ve gayr› Türk unsurlar›n haklar› gibi bahaneler ekseninde politikalar takip etmeye bafllam›fllard›r. Amerika’da “herkesin eflit yarat›ld›¤›n›n” ve Fransa’da “insan ve vatandafl haklar›n›n” ilanlar›ndan sonra yay›lan milliyetçilik ak›mlar› öncelikle gayr›müslim unsurlar› etkilemifltir. Çocuklar›n› Avrupa’da okutup Bat› kültürüyle yetiflmelerini sa¤layan, askere gitmemelerinden ve dil bilmelerinden kaynaklanan üstünlüklerini iyi kullanarak, Osmanl› ekonomisinde üstün bir yere sahip olan gayr›müslimler ba¤›ms›zl›k iste¤iyle ayaklanmaya bafllam›fllard›r. Büyük devletler, bu durumu kendi ç›karlar› için kullanmakta gecikmemifller, gayr›müslim tebaay› kendi himayelerine almak suretiyle Osmanl› topraklar› üzerindeki emellerini gerçeklefltirmek amac›yla Hristiyan tebaa lehine reformlar yap›lmas›n› istemeye bafllam›fllard›r. Osmanl› devlet adamlar›, meseleyi salt eflitlik kavram›yla halledebileceklerini ve böylece büyük devletlerin bask›lar›n›n sona erece¤ini düflünmüfllerdi. Asl›nda mesele, Bat›l› devletlerin gösterdikleri gibi, “bir ‹slam devletinde yaflayan z›mmilerin haklar›n› korumak olmay›p, büyük devletlerin siyasî ç›karlar›n›n gerçeklefltirilebilmesiydi. ekim-kasım 2006 e¤itim Bu amaçla Osmanl› Devleti’ne sürekli bask›lar yap›lm›fl, böylece z›mmilerin hukukî statüleri, devletin en büyük iç ve d›fl meselesi hâline gelmifltir11. Osmanl› devlet erkan› ise “Revab›t-› kalbiye-i vatandafli ile birbirine merbut olan…”12 yani Osmanl› vatandafll›k ba¤› ile birbirine ba¤l› bulunan güruhun devleti ayakta tutaca¤›n› düflünmüfllerse de Avrupa devletleri ve özellikle Rusya, Osmanl› Devleti üzerindeki emellerini gerçeklefltirmek yolunda az›nl›k unsurlara verilen tavizleri çok iyi kullanm›fl ve gerek Balkanlardaki, gerekse Anadolu’daki gayr›müslim unsurlar› devlet aleyhinde mütemadiyen k›flk›rtm›fllard›r. Bu bilgilerden anlafl›laca¤› gibi Frans›z ‹htilali’nden sonra bütün dünyada yay›lan milliyet fikirleri Osmanl› Devleti’ni de do¤rudan etkilemifltir. Ancak bu etki öncelikle Hristiyan tebaa üzerinde kendini göstermifl, güçlü devletlerin de destekleriyle Hristiyan unsurlar müstakil veya muhtar idareler kurarak devletten kopmaya bafllam›fllard›r. 19. yüzy›l bafllar›nda gerçekleflen bu yöndeki geliflmelerle birlikte ayr›l›k fikri Türk olmayan Müslüman unsurlar›n yo¤un olarak yaflad›klar› yerlerde de yay›lmaya bafllam›flt›r. Misyoner faaliyetleri ve Bat›l› devletlerin tahrik ve teflvikleri ile ivme kazanan bu hareketler 20. yüzy›l bafllar›ndan itibaren önüne geçilemez bir hâl alm›flt›r. Özellikle Arap ve Arnavut unsurlar›n, Hristiyan topluluklar›n yapt›klar› gibi siyasi ve idari ›slahat ve muhtariyet isteklerinin ba¤›ms›zl›k iste¤ine dönüflmesi kaç›n›lmaz hale gelmifltir. Nitekim Arap milletinin uyan›fl› isimli kitaplar yay›nlanmaya bafllanm›fl, Millî Arap Komitesi kurularak k›sa ve uzun vadeli hedefler belirlenmifltir. Bu programa göre Arap memleketleri Osmanl› Devleti’nden ayr›l›p Dicle ve F›rat nehirlerinden bafllay›p Süveyfl’e kadar, Akdeniz’den Umman Denizi’ne kadar uzanan sahada bir Arap ‹mparatorlu¤u kuracak, bu imparatorlu¤un bafl›na geçecek olan sultan ve halife Arap olacakt›. Araplar aras›nda oldu¤u gibi Arnavutlar aras›nda da millî bilinç kendini Arnavutluk’ta ›slahat ve daha sonra muhtariyet iste¤i olarak göstermifl ve bu yönde yay›nlar yap›lmak suretiyle faaliyetler bafllam›flt›r13. Bütün bu geliflmeler ve özellikle Türk olmayan unsurlar aras›nda milliyet bilincinin uyanmas› Türkler üzerinde derin bir etki yaratmaktan uzak kalmam›flt›r. Ancak bu tepki sistematik siyasi bir anlay›fla dönüflmemiflti. Türklerin aç›ktan a盤a bir Türkçülük siyaseti takip etmeleri, di¤er unsurlar›n milliyetçilik duygusuyla 61 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim “Bir milliyet prensibi vard›r; bir de onu inhilale (da¤›tmaya) sevk etmek isteyen nazariyat vard›r. Lakin milliyet nazariyesini, milliyet fikrini, milletlerdeki milliyet mefkuresini inhilal ettirmeye çal›flan nazariyelerin dünya üzerinde kabiliyet-i tatbikiyesi bulunamam›flt›r.” hareket etmelerine yol açabilirdi. Bu da devletin da¤›lmas› demekti. Esasen II. Abdülhamid döneminde milliyet fikrini aflan Osmanl›c›l›k ve ‹slamc›l›k denemeleri de devletin birli¤ini korumak amac›na matuf denemelerdi. Böyle bir ortam içinde kültürel bir hareket olarak Türkçülük fikrinin ortaya ç›kt›¤›n› görmekteyiz. Bu ak›m ilk olarak dil konusunda kendini hissettirmifltir. Kanun-i Esasi’de Türkçenin resmi dil olarak kabul edilmesi, daha sonra devletin dili, dini, soyu ve ülküsü bir olan bir topluma dayanmas› gerekti¤i yönünde beyan edilen fikirler, Türkçülük ak›m›n› siyasi bir kimlik kazanma hareketine dönüfltürmüfltür. ‹ttihat Terakki’nin iktidarda bulunmas›, Rusya ve K›r›m’dan gelen Türklerin etkisi, Avrupa’n›n etkisiyle Türklük aleyhtar› hareketler, Osmanl›c›l›k ve ‹slamc›l›k siyasetlerinden beklenen sonucun al›namamas›, Türkçülük hareketinin sistematik siyasi bir hareket haline gelmesini sa¤lam›flt›r. Türkçülük’e dair fikirlerin tart›fl›lmas› sonunda millî tarih, millî vatan ve millî kültür kavramlar› Türk ayd›nlar› ve Türk halk› taraf›ndan yaflanan dramatik olaylar›n da etkisiyle kabul görecek, millî bir hassasiyetin canlanmas› söz konusu olacakt›r. Türkçülük hareketi her ne kadar devletin da¤›lmas›n› önleyemeyecek ise de Türk milliyetçilerinin inançl› ve kararl› mücadeleleri sonunda y›k›lan bir devletten yeni bir Türk devleti hayat bulacakt›r. Mustafa Kemal Pafla Samsun’a ç›kt›ktan sonra s›kça kullan›lan Millî Mücadele, Millî ‹stiklal, Millî Hareket, Millî Zafer, Büyük Millet Meclisi, Hâkimiyet-i Milliye, Kuva-y› Milliye tabirleri, Osmanl› Türkçülerinin yapmak istedikleri telifçilik gayretine yabanc› bir millî devlet/toplum infla edilmek istendi¤i anlafl›lmaktad›r. Y›k›lan imparatorluk enkaz› üzerinde kurulmak istenen cemiyetin temel vasf› mücadelenin bafl›nda çizilmifl oluyordu. 1923 y›l›nda Konya Türkoca¤›’nda yapt›¤› konuflmas›nda Mustafa Kemal Pafla flunlar› söylüyordu: 62 “Bir milliyet prensibi vard›r; bir de onu inhilale (da¤›tmaya) sevk etmek isteyen nazariyat vard›r. Lakin milliyet nazariyesini, milliyet fikrini, milletlerdeki milliyet mefkuresini inhilal ettirmeye çal›flan nazariyelerin dünya üzerinde kabiliyet-i tatbikiyesi bulunamam›flt›r.”14 Samsun’dan Amasya’ya gelen Mustafa Kemal Pafla, 21/22 Haziran 1919 gecesi meflhur Amasya Tamimi’ni yay›nlar15. Amasya Tamimi’nde: “Vatan›n bütünlü¤ünün ve milletin istiklâlinin tehlikede oldu¤u belirtildikten sonra “‹stanbul Hükûmeti üzerine ald›¤› sorumlulu¤un icaplar›n› yerine getirememektedir. Bu hal milletimizi adeta yok olmufl gösteriyor.” denilmek suretiyle ‹stanbul yönetiminin meflruiyeti sorgulanmaktad›r. Bu ifade, ‹stanbul Hükûmeti’ne karfl›, daha henüz hiç bir hukukî oluflum olmad›¤› halde büyük bir cesaretle cephe al›nd›¤›n› göstermektedir. Bu durumda, milletin içinde bulundu¤u durum ve flartlara göre harekete geçmek ve haklar›n› yüksek sesle cihana iflittirmek için her türlü tesir ve kontrolden uzak millî bir heyetin vücuda getirilmesi gerekmektedir. ‹flte Anadolu’nun her bak›mdan en emniyetli yeri olan Sivas’ta millî bir kongrenin acele toplanmas›n›n kararlaflt›r›lmas›n›n sebebi de budur. Amasya Tamimi’nin maddeleri incelendi¤i zaman millî devlet kavram›n›n ihtiva etti¤i manay› bulmak mümkündür. Zaten Amasya Tamimi’nden, Erzurum Kongresi-Sivas Kongresi-Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin aç›l›fl› ve Cumhuriyet’in ilan›na kadar giden hareket çizgisi tamamen bu fikir ile kâim olmufltur. Bizce en önemlisi burada, üçüncü maddede belirtilen “istiklâlin yine milletin azim ve karar›yla kurtar›laca¤›” ifadesidir. Böylece “‹râde-i Milliye” ve “Hâkimiyet-i Milliye” esas› art›k Millî Mücâdele ve Türk Devleti için temel ve sars›lmaz bir âmil olacakt›r. Ayr›ca, hukukî zemini haz›rlayacak olan millî bir heyetin toplanmas› karar› da tarihî bir karar olmufltur. Zira millî bir heyet olmaks›z›n millî bir devletin kurulmas› mümkün olamazd›. ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında Amasya’dan sonra 23 Temmuz 1919 günü aç›lan Erzurum Kongresi’nde Mustafa Kemal Pafla kongre baflkanl›¤›na getirilmifl ve tarihî kararlar al›nm›flt›r: 1- Millî hudutlar içinde vatan bir bütündür. Ayr›l›k kabul etmez. 2- Her türlü yabanc› iflgal ve müdahalesine karfl› ve Osmanl› Hükümeti’nin da¤›lmas› halinde millet birlikte müdafaa ve mukavemet edecektir. 3- Vatan›n ve istiklâlin muhafaza ve teminine merkezî hükümet muktedir olmad›¤› takdirde maksad›n temini için geçici bir hükûmet teflekkül edecektir. Bu hükûmet heyeti, Millî Kongre’ce seçilecektir. Kongre toplanm›fl de¤ilse, bu seçimi Heyet-i Temsiliye yapacakt›r. 4- Kuvâ-y› Milliye’yi âmil ve irade-i milliye’yi hâkim k›lmak esast›r. 5- Hristiyan unsurlara siyasî hâkimiyetimizi ve içtimaî muvazenemizi bozucu imtiyazlar verilemez. 6- Manda ve himaye kabul olunamaz. 7- Millî Meclis’in derhal toplanmas›na ve icraat›n›n meclisin denetimine konulmas› için çal›fl›lacakt›r. Erzurum Kongresi’nde al›nan kararlara bakt›¤›m›z zaman bütün maddelerin millî devletin kurulmas›na matuf kararlar›n aç›kça ifade edildi¤i görülür. ‹lk defa millî s›n›rlar içinde bir bütün olan vatan›n her türlü yabanc› iflgal ve müdahalesine karfl› milletin birlikte müdafaa ve mukavemet edece¤i ifade ediliyor, “H›ristiyan unsurlara siyasi hâkimiyetimizi ve sosyal dengemizi bozucu imtiyazlar verilemez”, “Manda ve himaye kabul olunamaz” hükümleriyle de millî bilinç ve millî ba¤›ms›zl›k konusundaki kararl›l›k ortaya konulmufl oluyordu. Bu kararlar›n gerçekleflmesi için Kuvâ-y› Milliye’nin âmil ve irade-i milliyenin hâkim k›l›nmas› esas›ndan hareketle millî bir meclisin derhal toplanmas› kararlaflt›r›l›yordu. Erzurum Kongresi’nden sonra en önemli geliflme flüphesiz ki 4-11 Eylül 1919’da Sivas Kongresi’nin toplanmas› olmufltur. Sivas Kongresi’nde, Erzurum Kongresi kararlar› kabul edilmifl, yaln›z bu kararlar bütün Anadolu ve Rumeli’yi kapsayacak biçimde geniflletilmifltir. Sivas Kongresi’nin toplanmas› Bat›l› devletlerce devlete karfl› bir baflkald›r› olarak nitelenirken ‹stanbul Hükümeti de bu kongreyi meflru olmayan bir hareket ekim-kasım 2006 e¤itim olarak de¤erlendirecektir. Sadrazam Damat Ferit Pafla’n›n “sönmüfl bir saman atefli gibidir” dedi¤i Anadolu’daki hareket sa¤lam ad›mlarla yoluna devam edecektir. Kongre’de en çok tart›fl›lan konulardan birisi de “manda meselesi” olmufltur. Erzurum Kongresi’nde her türlü mandan›n kabul edilemeyece¤i hakk›nda aç›k ve kesin olarak verilen karara karfl›l›k Sivas Kongresi’nde manda taraftarlar›, Millî Mücâdele’yi, daha bafllang›çta akîm b›rakmak tehlikesini yaratacak ölçüde a¤›r basm›fllard›r. Amerikan mandas›n› savunanlar16, Amerika’n›n dünya üzerindeki insanî de¤erleri sürdüren en büyük demokrasi oldu¤unu, Amerika sayesinde Türkiye’nin de kurtulabilece¤ini ve kendi kendini yönetebilece¤ini öne sürüyorlard›17. Netice itibariyle manda fikrini Mustafa Kemal Pafla, fliddetle reddedecek ve “Biz az›nl›kta kalsak da manday› kabul etmeyece¤iz. Parolam›z tektir ve de¤iflmez: Ya istiklal ya ölüm!” diyecektir18. Sivas Kongresi’nin bitiminden bir hafta kadar sonra, Amerika’y› ilgilendiren konular› incelemek üzere Baflkan Wilson’un emriyle Ermenistan’a gönderilen General J.G.Harbord baflkanl›¤›nda bir Amerikan Heyeti Sivas’a gelmifltir. Burada Mustafa Kemal Pafla ile iki buçuk saat kadar devam eden bir görüflme yapan General Harbord, görüflme s›ras›nda; - “fiimdi ne yapmak niyetindesiniz?” diye bir soru sordu. Parmaklar› aras›nda çevirdi¤i bir tesbihle oynamakta olan Mustafa Kemal, bu soru ile muhatap oldu¤u anda sinirli bir hareketle tesbihin sicimini koparm›flt›. Mustafa Kemal, yere düflüp da¤›lan taneleri teker teker toplarken bunun Generalin cevab› oldu¤unu söyler. Böylece, ülkenin da¤›lm›fl parçalar›n› bir araya getirmek, çeflitli düflmanlardan temizlemek, ba¤›ms›z ve medeni bir devlet kurmak iste¤ini belirtmifl oluyordu. Harbord, böyle bir umudun ne mant›¤a, ne askerî gerçeklere uydu¤unu söylemifl ve “Birtak›m insanlar›n kendi canlar›na k›yd›klar›n› biliyoruz. fiimdi de bir ulusun intihar›na m› tan›k olaca¤›z?” sorusunu sormufltur. Mustafa Kemal, General Harbord’u da etkileyecek olan flu cevab› vermifltir: -”Sözleriniz do¤rudur General. ‹çinde bulundu¤umuz durumda yapmak istedi¤imiz fley, ne askerlik 63 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim aç›s›ndan, ne de baflka bir aç›dan aç›klanabilir. Ancak her fleye ra¤men, yurdumuzu kurtarmak, özgür ve uygar bir Türk devleti kurmak, insan gibi yaflayabilmek için yapaca¤›z bunu... Baflaramazsak, bir kufl gibi düflman›n avucu içine düflecek ve a¤›r ve flerefsiz bir ölüme katlanacak yerde atalar›m›z›n çocuklar› olarak, dövüflerek ölmeyi tercih ederiz.”19 Buradaki ifadelerden de aç›kça anlafl›laca¤› gibi Mustafa Kemal Pafla, ne pahas›na olursa olsun tam ba¤›ms›z millî bir devlet kurmak karar›ndan asla vaz geçmeyecektir. rak benimsenmifltir. Gerek Cumhuriyet’in ilan› ve gerekse daha sonra gerçeklefltirilen Türk ‹nk›lâb›n›n as›l sebebi de budur. Ayr›ca Atatürk, dünya üzerinde haysiyetle yaflayabilmek ve ça¤dafl medeniyet seviyesine ulaflabilmek için millî birlik ve beraberli¤in önemini de her f›rsatta dile getirmifltir. Millî ba¤›ms›zl›¤› sa¤lad›ktan sonra Atatürk’ün temel amac›, Türkiye’yi her bak›mdan ça¤dafl medeniyetin bir orta¤› ve bir parças› haline getirmek ve böylece zaman içinde Türkiye’nin tam ba¤›ms›z kalmas›n› sa¤lamakt›r. As›l önemli hedef, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilelebet yaflamas›n› sa¤lamakt›r. Osmanl› topraklar› üzerinde y›llard›r büyük emeller besleyen Bat›l› büyük devletlerin I. Dünya Millî tarih, millî kültür ve millî ülkü temelinde Harbi sonunda imzalatt›klar› mütareke ile yetinmeyebir devlet/toplum amaçlanm›fl oldu¤u için kurulan yecekleri, aralar›nda kararlaflt›rd›klar› paylafl›m› hukuken ni Türk Devleti’nde bütün ifller bu hassasiyet üzerine tescil ettirecek bir tav›r izleyecekleri anlafl›l›yordu. Niyürütülecektir. Atatürk, Türk kültürünün iki önemli untekim bunu 10 A¤ustos 1920 tarihinde imsuru olan Türk dili ile Türk tarihine de milzalatt›klar› Sèvres Andlaflmas› ile gerlî bir hassasiyetle önem vermifl, Türk çeklefltirmeye çal›flm›fllard›r. Andilinin zenginlefltirilmesi ve millî cak Millî Mücadele boyunca tarihin incelenmesi için önemli Millî tarih, millî kültür ve Kuvâ-y› Milliye’nin gösterdi¤i çal›flmalar yapm›flt›r. 1 Kas›m millî ülkü temelinde bir direnifl ve ba¤›ms›z bir dev1934’de TBMM’de “Kültür ifldevlet/toplum amaçlanm›fl oldu¤u let kurma yolundaki azim ve lerimiz üzerine ulusça göiçin kurulan yeni Türk Devleti’nde kararl›l›k baflta ‹ngilizler olnüllerimizin titredi¤ini bilirmak üzere iflgalci devletleri siniz. Bu ifllerin bafl›nda da bütün ifller bu hassasiyet endifleye sevk edecek ve millî Türk tarihini, do¤ru temelleri üzerine yürütülecektir. bilincin k›r›lmas›n›n mümkün üstüne kurmak, öz Türk diline olamayaca¤›n› göreceklerdir. Netide¤eri olan geniflli¤i vermek için cede Mustafa Kemal Pafla’n›n Samcandan çal›fl›lmakta oldu¤unu söylesun’a ç›kmadan önce tasarlad›¤› gibi y›k›lan meliyim.”20 Baflka bir konuflmas›nda da, “Millî fluurun ayakta kalabilmesi ve uyan›k bulunmas› bir devletten yepyeni ve millî bir Türk devleti hayat buiçin dil ve tarih u¤runda çal›flmaya mecburuz.” diyen lacakt›r. Atatürk, 1 Kas›m 1932’de TBMM’nde yapt›¤› konuflma9 Eylül 1922 tarihinde neticelenen büyük zafer, s›nda da, “Millî kültürün her 盤›rda aç›larak yükselmeMillî Mücadele’nin tamamland›¤› anlam›na gelmiyorsini Türk Cumhuriyeti’nin temel dire¤i olarak temin du. Zira baflta Atatürk olmak üzere zaferi kazananlar› edece¤iz. Türk dilinin, kendi benli¤ine, asl›ndaki güiki önemli mesele bekliyordu. Birisi kazan›lan zaferi zellik ve zenginli¤ine kavuflmas› için bütün devlet teflflerefli bir bar›fl ile taçland›rmak ikincisi de ayakta kalakilat›m›z›n dikkatli, alakal› olmas›n› isteriz” demifltir21.22 bilecek sistemin oluflmas›d›r. Nitekim Cumhuriyet ilan edilecek ve çetin bir diplomatik mücadeleden sonra Lozan’da yap›lan antlaflma ile Türk zaferi flerefli bir bar›flla taçland›r›lacakt›r. Atatürk’ün önderli¤inde gerçeklefltirilen Millî Mücadele’den sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ba¤›ms›z olarak yaflayabilmesi ve ilelebet payidar olabilmesi için tam ba¤›ms›zl›k temel ilke ola- 64 Atatürk’ün Cumhuriyet kurulduktan sonra üzerinde yapt›¤› çal›flmalar, ‹stiklal Savafl›’n›n kültür alan›nda devam›ndan baflka bir fley de¤ildir. Türk millî kültürünü muas›r medeniyet seviyesine ç›karmak gayesiyle yürüttü¤ü çal›flmalar›n yan› s›ra “Dünyan›n bize hürmet göstermesini istiyorsak, evvela bizim kendi benli¤imize ve milliyetimize bu hürmeti hissen, fikren, fiilen bütün efal ve harekat›m›zla gösterelim. Bilelim ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında ki, millî benli¤ini bulamayan milletler baflka milletlerin flikar›d›r (av›d›r).”23 demek suretiyle millî kültüre yönelik tehditlere de dikkat çekmekte, medeniyete giden yolda millî kültür ve millî benli¤in muhafazas›n› elzem görmektedir. Bu da millî tarihin ortaya ç›kar›lmas›yla olacakt›r. Burada Atatürk’ün “Kültür bir milletin bütün tarihî seyrini gösteren bir harekettir. Bugün yaflayan milletler varl›klar›n› ispat ve devam ettirebilmek için çal›fl›rlar, fakat onlar›n dayanaca¤› bir esas, kökünü kendisinden alaca¤› bir kültürleri bulunmazsa, temel sa¤lam olmaz. Onun içindir ki, tarihlerinde kültür izi b›rakmayan milletlerin nihayet yaln›z adlar› kalm›flt›r.”24 sözleri, konunun önemini göstermesi aç›s›ndan önemlidir. Tam ba¤›ms›zl›¤›n gerçekleflebilmesi için iktisadi ba¤›ms›zl›¤›n gere¤inden hareketle “Siyasi, askeri muzafferiyetler ne kadar büyük olursa olsunlar, iktisadi muzafferiyetler ile tetviç edilemezlerse husûle gelen zaferler payidar olamaz, az zamanda söner. Bu itibarla en kuvvetli ve parlak zaferimizin dahi temin edebildi¤i ve daha edebilece¤i semerât› nafiay› tespit için iktisadiyat›m›z›n, hâkimiyeti iktisadiyemizin temin ve tarsin ve tevsii laz›md›r.” diyen Atatürk, “Efendiler bu kadar feyizli ve bu kadar kuvvetli olan hükümetimizin, düflmans›z kalaca¤›n› farz etmek do¤ru de¤ildir. Bu güzel temellerin dahi içine kundak koyarak onu münhedim etmeye çal›flacaklar olacakt›r. Onun hayat›na feyzine karfl› suikastlar tertip etmeye teflebbüs edecekler bulunacakt›r. Bütün bunlara karfl› en kuvvetli silah›m›z iktisadiyattaki vüsat, resanet ve muvaffakiyetimiz olacakt›r. Efendiler, dahil oldu¤umuz halk devrinin, millî devrin, millî tarihini dahi yazabilmek için kalemlerimiz sapanlar olacakt›r. Bence halk devri, iktisat devri, mefhumu ile ifade olunur.” sözleriyle bu hususun önemine dikkat çekmifltir. Atatürk, 1922 y›l›nda yapt›¤› bir konuflmada “Bugünkü mücadelemizin amac› tam ba¤›ms›zl›kt›r. Ba¤›ms›zl›¤›n bütünlü¤ü ise ancak mali ba¤›ms›zl›k ile mümkündür. Bir devletin maliyesi ba¤›ms›zl›ktan yoksun olunca o devletin bütün hayati kurulufllar›nda ba¤›ms›zl›k felç olur. Çünkü her devlet organ› ancak mali kuvvetle yaflar.”25 demek suretiyle tam ba¤›ms›zl›¤›n mali ba¤›ms›zl›kla mümkün olabilece¤ini önemle vurgulamaktad›r. ekim-kasım 2006 e¤itim Bu bilgilerden sonra ulaflaca¤›m›z iki önemli sonuç vard›r: 1-Mustafa Kemal Pafla liderli¤inde yürütülen Millî Mücadele hareketi, her bak›mdan millî ve ba¤›ms›z bir Türk devletinin kurulmas›n› amaçlam›fl, millî kimlik ve millî bilinç, ba¤›ms›z Türk devletini kurmufltur. 2-Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduktan sonra da üzerinde hassasiyetle durdu¤u konu “devlet ebet müddet” fikri do¤rultusunda millî ba¤›ms›zl›¤›n muhafaza ve müdafaas› olmufltur. _______________ ‹tilaf Devletlerinin I. Dünya Savafl› s›ras›nda aralar›nda yapt›klar› gizli anlaflmalar için bkz. Mustafa Turan, Millî Mücadele’de Siyasi Çözüm Aray›fllar›, 2. bask›, Ankara, 2006, s. 6 vd. 1 Mustafa Kemal Pafla, Perapalas’ta Daily Mail muhâbiri G. Ward Price ile yapt›¤› mülâkatta, “...Anadolu’nun Müttefik Devletler taraf›ndan taksime u¤rayaca¤›n› tamamen biliyorum.” demifltir. Bkz. Gotthard Jaeschke, Kurtulufl Savafl› ‹le ‹lgili ‹ngiliz Belgeleri, (Çev.Cemal Köprülü), TTK yay., Ankara, 1991, s. 98. 2 Kemal Atatürk, Nutuk, (1919-1927), Atatürk Araflt›rma Merkezi yay., Ankara, 1989, s. 1 vd. 3 Ali Fuat Cebesoy, S›n›f Arkadafl›m Atatürk, 2.bsk., ‹stanbul, 1981, s. 114 vd. 4 5 R›fat Uçarol, Siyasi Tarih, ‹stanbul, 1985, s. 13. A.Aulard, Fransa ‹nk›lab›n›n Siyasi Tarihi, (Çev. Naz›m Poray), Ankara, 1987, s.49; ‹smail Soysal, Frans›z ‹htilali ve Türk-Frans›z Diplomasi Münasebetleri, 17891802, Ankara, 1964, s. 81; Durmufl Y›lmaz, Osmanl›’n›n Son Yüzy›l›, Konya, 2001, s. 84. 6 7 Yusuf Sar›nay, Türk Milliyetçili¤inin Tarihi Geliflimi ve Türk Ocaklar›, 1912-1931, ‹stanbul, 1994, s. 14. Mustafa Turan-Musa Gürbüz, “Yunan Ba¤›ms›zl›k Düflüncesinin Tarihi Temelleri ve Tripoliçe Katliam›”, Uluslar aras› Suçlar ve Tarih Dergisi, S.1, (Ankara-yaz-2006), s. 11. 8 Dav›t Fromk›n, Bar›fla Son Veren Bar›fl, Modern Ortado¤u Nas›l Yarat›ld› ? 1914-1922, (Çeviren. Mehmet Harmanc›), ‹stanbul, 1989, s. 24. 9 1871-1900 y›llar› aras›nda mevcut sömürge topraklar›na 3,5 milyon milkare geniflli¤inde yeni topraklar eklemifl olan Fransa flüphesiz ‹ngiltere’den sonra en büyük denizafl›r› imparatorlu¤una sahipti. Bkz. Paul Kennedy, Büyük Güçlerin Yükselifl ve Çöküflleri, (Çeviren. Birtane Karanakç›). 10 65 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim ‹fl Bankas› yay›n›, 6. Bask›, Ankara, 1996, s. 256. Gülnihal Bozkurt, Alman-‹ngiliz Belgelerinin ve Siyasi Geliflmelerin Ifl›¤› Alt›nda Gayrimüslim Osmanl› Vatandafllar›n›n Hukukî Durumu, (1839-1914), TTK yay., Ankara, 1989, s. 2 vd. 11 Nevzat Köseo¤lu, Millî Kültür ve Kimlik, 2. bask›, ‹stanbul, 1995, s. 116. 12 Enver Ziya Karal, Osmanl› Tarihi, C.VIII, TTK yay›n›, Ankara, 1983, s. 554. 13 Atatürk, Kemal, Nutuk, (1919-1927), Atatürk Araflt›rma Merkezi yay., Ankara, 1989. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, (1906-1938), (Toplayan: Nimet Arslan), C. I, Türk ‹nk›lap Tarihi Enstitüsü yay., 3.bsk., Ankara 1981. 14 Atatürkçülük, Atatürk’ün Görüfl ve Direktifleri, MEB yay., C.I, ‹stanbul, 1988. 15 Aulard, A., Fransa ‹nk›lab›n›n Siyasi Tarihi, (Çev. Naz›m Poray), Ankara, 1987. Peyami Safa,Türk ‹nk›lâb›na Bak›fllar, ‹stanbul, 1990, s. 84. Amasya Tamimi’nin Maddeleri için bkz. Nutuk, s. 21. Bu Amerikan taraftarl›¤›n›n nedenleri, önce devrin a¤›r ekonomik flartlar›nda, gelece¤in karanl›k görülmesinde bu yüzden baflka kurtulufl çaresi görmeyenlerin düfltükleri umutsuzluk ve kötümserlik havas›nda aranmal›d›r. Ayr›ca Wilson prensiplerinden 12. maddeye ba¤lanan umutlarla, Amerika’n›n memleketimiz üzerinde do¤rudan do¤ruya siyasi emeller besleyen di¤er galip devletlerden çok daha olumlu davranaca¤› kanaati yer almaktayd›. Bkz. Kemal Ar›burnu, Sivas Kongresi, Samsun’dan Ankara’ya Kadar Olaylar ve An›larla, Atatürk Araflt›rma Merkezi yay›n›, Ankara, 1997, s. 106. 16 Ergün Aybars, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, C. I, ‹zmir, 1984, s. 178. 17 18 Ar›burnu, a.g.e, s. 115. Lord Kinross, Atatürk, Bir Milletin Yeniden Do¤uflu, (Çev. Necdet Sander), ‹stanbul, 1984, s. 297-298. 19 20 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, (1906-1938), (Toplayan: Nimet Arslan), C. I, Türk ‹nk›lap Tarihi Enstitüsü yay., 3.bsk., Ankara 1981, s. 377. 21 Söylev I, s. 372. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, (1906-1938), (Toplayan: Nimet Arslan), C. II, Türk ‹nk›lap Tarihi Enstitüsü yay., 3.bsk., Ankara 1981 s. 107-108. 22 23 Söylev II, s 143. Afet ‹nan, “Atatürk ve Kültür”, Cumhuriyetin 50. Y›ldönümü Semineri, Seminere Sunulan Bildiriler, TTK yay. Ankara, 1973, s. 104. 24 Atatürkçülük, Atatürk’ün Görüfl ve Direktifleri, MEB yay., C.I, ‹stanbul, 1988, s. 423. 25 KAYNAKÇA A. Afet ‹nan, “Atatürk ve Kültür”, Cumhuriyetin 50. Y›ldönümü Semineri, Seminere Sunulan Bildiriler, TTK yay. Ankara, 1973. 66 Ar›burnu, Kemal, Sivas Kongresi, Samsun’dan Ankara’ya Kadar Olaylar ve An›larla, Atatürk Araflt›rma Merkezi yay., Ankara, 1997. Aybars, Ergün, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, C. I, ‹zmir, 1984. Bozkurt, Gülnihal, Alman-‹ngiliz Belgelerinin ve Siyasi Geliflmelerin Ifl›¤› Alt›nda Gayrimüslim Osmanl› Vatandafllar›n›n Hukukî Durumu, (1839-1914), TTK yay., Ankara, 1989. Cebesoy, Ali Fuat, S›n›f Arkadafl›m Atatürk, 2.bsk., ‹stanbul, 1981. Fromk›n, Dav›t, Bar›fla Son Veren Bar›fl, Modern Ortado¤u Nas›l Yarat›ld› ? 1914-1922, (Çeviren. Mehmet Harmanc›), ‹stanbul, 1989. Jaeschke, Gotthard, Kurtulufl Savafl› ‹le ‹lgili ‹ngiliz Belgeleri, (Çev.Cemal Köprülü), TTK yay., Ankara, 1991. Karal, Enver Ziya, Osmanl› Tarihi, C.VIII, TTK yay., Ankara, 1983. Kennedy, Paul, Büyük Güçlerin Yükselifl ve Çöküflleri, (Çeviren. Birtane Karanakç›). ‹fl Bankas› yay., 6. Bask›, Ankara, 1996. Kinross, Lord, Atatürk, Bir Milletin Yeniden Do¤uflu, (Çev. Necdet Sander), ‹stanbul, 1984. Köseo¤lu, Nevzat, Millî Kültür ve Kimlik, 2. bask›, ‹stanbul, 1995 Safa, Peyami,Türk ‹nk›lâb›na Bak›fllar, ‹stanbul, 1990 Sar›nay, Yusuf, Türk Milliyetçili¤inin Tarihi Geliflimi ve Türk Ocaklar›, 1912-1931, ‹stanbul, 1994. Soysal, ‹smail, Frans›z ‹htilali ve Türk-Frans›z Diplomasi Münasebetleri, 1789- 1802, Ankara, 1964. Turan, Mustafa, Millî Mücadele’de Siyasi Çözüm Aray›fllar›, 2. bask›, Ankara, 2006. Turan, Mustafa-Musa Gürbüz, “Yunan Ba¤›ms›zl›k Düflüncesinin Tarihi Temelleri ve Tripoliçe Katliam›”, 2006. Uçarol, R›fat, Siyasi Tarih, ‹stanbul, 1985. Y›lmaz, Durmufl, Osmanl›’n›n Son Yüzy›l›, Konya, 2001. ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim MUSTAFA KEMAL ATATÜRK, M‹RAS, ÇA⁄DAfiLIK* AZM‹ SÜSLÜ** 1. G‹R‹fi Dünya tarihinde iyi, kötü iz b›rakan birçok lider vard›r. Kimisi kurucu, kimisi y›k›c›d›r. Kimisi erdemli, kimisi kan dökücü. Kimisi âlim, kimisi zalim. Kimisi savaflç›, kimisi bar›flç›. Kimisi flair, edip, bilge, kimisi filozof veya deli. Kimisi tarih yapan, kimisi tarih yazan. Kimisi kurnaz, ifl bilen, ifl yapan, kimisi vehimli, bat›ran, söndüren. Kimisi Tanr›’n›n gerçek elçisi, devlet adam›, kimisi de gücünü Tanr›’dan ald›¤›n› san›p insanlar› ve duygular›n› sömüren. Kimisi bir ideolojinin kurucusu, kimisi ideolojiyle milletleri yok eden. Kimisi insan haklar›n›, demokrasiyi getirece¤ini ilan eden, milletin deste¤ini ald›ktan sonra onlar› rafa kald›ran, milletin bafl›nda boza pifliren. Kimisi haks›zl›¤›, iflgali, terörü veya nükleer silahlar› bahane ederek ülkeleri, uzak co¤rafyalar› bile kan gölüne çeviren, kimisi kan döktükçe dökme saral›¤›na, sendromuna tutulan. Kimisi bölgesel, bölgeler aras› veya uluslararas› ittifaklarla dünyan›n kalan k›sm›na tahakküm etmeye çal›flan, kimisi evrensel, global idealler veya ortak dünya nizam› tesis et- mek ad›na yeniden emperyalizmi hortlatan. Kimisi küçük, köhne dünyaya s›¤may›p uzay yar›fl›na, paylafl›m›na veya dünyaya fezadan hükmetmeye çal›flan. Kimisi bar›fl› içtenlikle gerçeklefltirmeye, yayg›nlaflt›rmaya çal›flan, kimisi de bar›fl› savafla alet eden. Kimisi enerjiyi, paray› veya ticareti tekellefltirip kartellefltiren, bunlar› birer silah veya tahakküm unsuru hâline getirmeye çal›flan veya ticaretle dünya hâkimiyetine oynayan liderler. Kimisi de da¤dan gelip ba¤dakini kovmaya çal›flan, insanlar› yerlerinden, yurtlar›ndan, canlar›ndan, mallar›ndan eden liderler… Di¤er bir ifadeyle bar›flç›, adaletli, fatih, rehber, karizmatik veya savaflç›, kan dökücü, despot, diktatör, vehimli veya hasta ruhlu liderler. Sa¤l›¤›nda veya ölümünden sonra bir lider hakk›nda karar verebilmek için ise, belirli kriterler vard›r. Kiflinin özü baflkalar› taraf›ndan bilinemedi¤i için sözüne, yapt›klar›na, y›kt›klar›na ve, varsa, eserlerine bakmak gerekir. Yani kiflinin akl›n›n, gönlünün rütbesi eserleri ile ölçülebilmektedir. * Bu inceleme, Genelkurmay Baflkanl›¤› Silahl› Kuvvetler Dergisi (Say›: 387, Ocak 2006, Y›l:125)’nde Baflmakale olarak yay›mlanm›fl olan makalenin gözden geçirilmifl ve geniflletilmifl fleklidir. ** Prof. Dr., Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Co¤rafya Fakültesi Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Ö¤retim Üyesi ekim-kasım 2006 67 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim Dünya liderleri içinde iyileri kendinde toplayan, özü de, sözü de, eserleri de iyi olan, milletini kurtulufla, sulha, sükûna, refaha götüren say›l› liderler vard›r. Mustafa Kemal Atatürk de bu nadir öncülerden biridir. Özü, sözü, davran›fl› ayn› bir insan, bir savafl adam›, bir devlet adam›, bir bar›fl adam›, ça¤›na ve ça¤›m›za ›fl›k tutan, yön veren bir lider, Atatürk. Türkler’in ve Dünya’n›n sayg›s›n› kazanan Atatürk’ün bu erdemleri ile ilgili olarak 57 y›ll›k ömrünün hemen her günü için kitaplar, makaleler, bildiriler yay›mland›¤› gibi; onun adlar›, s›fatlar› ve bunun dünya dillerindeki karfl›l›klar›yla elektronik taramalar yap›ld›¤›nda da milyonlarca veri ile karfl›lafl›lmaktad›r. Dün, bugün ve yar›n onun milyarlarca hayran› bulunmaktad›r. Bununla birlikte, onun flahs›na, ad›na, ailesine, kurdu¤u Türkiye Cumhuriyeti’ne dil uzatanlar da yok de¤ildir. Atatürk’e, prensiplerine, eserlerine yönelik ithamlar› k›saca gözden geçirdikten sonra biz konuyu, onun ailesi, askerî, siyasi, ekonomik ve sosyal yönleri, temel ilkeleri, yeminleri, ça¤dafl liderler aras›ndaki ve uluslararas› kurulufllardaki yeri, an›l›fl›, miras› ve ça¤- 68 dafll›¤› bafll›klar› alt›nda incelemeye çal›flaca¤›z. 2. ATATÜRK’E, A‹LES‹NE, ‹NKILAPLARINA YÖNEL‹K ‹THAMLAR Daha çocuklu¤undan itibaren Mustafa Kemal’i zeki, ileri görüfllü, ayk›r› fikirli, yak›fl›kl›, kavgac› bulan veya çekemeyen kifliler olmufltur. Selanik fiemsi Efendi ‹ptidaisi’nde, Frères (Papaz) Okulu (Frans›zcas›n› gelifltirmek için Selanik’te gitmifltir)’nda, Mülkiye ‹dadisi’nde, Askerî Rüfldiyesi (1896’da bitirmifltir)’nde, Manast›r Askerî ‹dadîsi (1898’de bitirmifltir)’nde, ‹stanbul’daki Harbiye Mektebi (10 Ocak 1902’de te¤men rütbesiyle bitirmifltir)’nde ve Erkân-› Harbiye (Harp Akademisi’ni 11 Ocak 1905’te bitirmifltir)’de okurken1 matematik, edebiyat, fliir, Frans›zca, askerlik, devlet yönetimi, rejim, dünya görüflü ve bar›fl konular›nda hocalar›ndan, arkadafllar›ndan, meslektafllar›ndan, idarecilerden hatta annesinden bile takdir, teflvik görürken, bazen de tekdir görmüfltür.2 Müteakiben ‹stanbul’da, fiam’da, Selanik’te, Trablusgarp’ta, Picardie manevralar›nda, Edirne’de, Bingazi’de, Derne’de, Sofya’da, Çetine’de, S›rbistan’da ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında ve Çanakkale’de, Diyarbak›r’da, Mufl’ta, Halep’te ve ‹stanbul’daki askerî, idari görevlerinde gerek meslektafllar› ve gerekse Türk ve Alman komutanlar› (Enver Pafla, Limon Von Sanders, Falkenhayn…) taraf›ndan isabetli kararlar› ve baflar›lar› nedeniyle3 bazen hayranl›k bazen de k›skançl›klarla karfl› karfl›ya kalm›flt›r. Millî Mücadele y›llar›nda da 9. Ordu Müfettifli olarak Anadolu’ya gidiflinde Padiflah, sadrazam ve genelkurmay baflkan› taraf›ndan oldu¤u kadar, 15 May›s 1919’da Çanakkale Vapuru’yla ‹stanbul’dan ayr›ld›¤› andan itibaren de ‹tilaf komiserleri ve subaylar› taraf›ndan da takdire, takibe, tenkide u¤ram›fl, çok sevdi¤i askerlik mesle¤inden bile istifa etmifl (8-9 Temmuz 1919), müteakiben idama mahkum edilmifl ve bulundu¤u yerde öldürülmesine karar verilmifltir.4 Onun “vatan mücadelesi”, “Anadolu isyan›, ihtilali” olarak da nitelendirilmifltir. Ancak, bütün bunlar onun mücadelesine h›z ve güç vermekten ileri gidememifltir. Kurulufl döneminde de Mustafa Kemal’in baflar›lar›n›, ink›laplar›n› çekemeyen, engellemeye çal›flan birçok kifli olmufltur. Onu, Hatay meselesinde bile yaln›z b›rakmak isteyenler ç›km›fl, “verelim kurtulal›m” diyenler görülmüfltür. O, iç ve d›fl muhaliflere konunun ehemmiyetini göstermek üzere bir yandan “40 as›rl›k Türk yurdu düflman eline terk edilemez” mesaj›n› verirken, di¤er yandan da “yine Millî Mücadele y›llar›nda oldu¤u gibi cumhurbaflkanl›¤› görevinden de istifa ederek, tek bafl›na kalsa bile, bir nefer gibi, mücadeleye devam edece¤i” kararl›l›¤›n› ifade etmifltir. Önce Ankara’da, daha sonra da ‹zmir’de 1926 Haziran›’nda, kendisine suikast teflebbüsünde bulunup yakalanan Ziya Hurflit’in iki adam›ndan birini ça¤›rt›p sorgularken bile, Mustafa Kemal’in insani duygular›n›n ve cesaretinin yüceli¤ini kendi ifadesinde görebiliyoruz: “-Sen Mustafa Kemal’i öldürecekmiflsin öyle mi? -Evet. -Mustafa Kemal ne yapm›flt› ki onu öldüreceksin? -Fena bir adamm›fl da. Memlekette çok fenal›k yapm›fl!.. Sonra, bize, onu öldürmek için para da vereceklerdi!... -Sen Mustafa Kemal’i tan›yor musun? ekim-kasım 2006 e¤itim -Hay›r! -O hâlde tan›mad›¤›n bir adam› nas›l öldürecektin? -Geçerken iflaret edecekler, “Mustafa Kemal iflte budur!” diyeceklerdi. Biz de öldürecektik. O zaman cebimden tabancam› ç›kararak kendisine uzatt›m. -Mustafa Kemal benim! Haydi, al tabancay›. Öldür, dedim. Adam, benden bu cevab› al›nca, y›ld›r›mla vurulmufl gibi oldu. Bir müddet flaflk›n flaflk›n yüzüme bakt›ktan sonra diz üstü kapanarak hüngür hüngür a¤lad›.”5 Son y›llarda Mustafa Kemal’i, annesini, babas›n› ve ink›laplar›n› karalamaya yönelik Türkçe ve yabanc› dillerde baz› kitaplar ve makaleler yay›mlanm›flt›r. Bunlardan biri de Türkçe olarak Almanya’da yay›mlanm›fl ve Türkiye’de de da¤›t›lm›flt›r. Sözde “Selanik Asliye Hukuk Mahkemesi’nin Osmanl›ca bir karar›yla!” Mustafa Kemal’in annesi ve babas›n› itham eden yay›n›n ilk sayfalar›ndaki metinde bile Osmanl›ca yaz›ma, kronolojiye uymayan hatalar›n yan›s›ra, her sat›rda tarihî, hukuki cahillik ve iftira diz boyudur.6 Henry Picker’in 1977 y›l›nda yine Almanya’da Hitler’in Masa Notlar› “Tischgesprache im Führer Hauptquartier” (Ulestein yay›n› s. 225) bafll›kl› kitap, 2000 y›l› Haziran›’nda Londra’da (17 Strerling) Phemix Presse’de “Hitler table talk” ad›yla ‹ngilizce olarak da yay›mlanm›flt›r. Burada “Do¤u Anadolu’da zulme u¤ram›fl birçok Kürt Alman ›rkdafl›m›z vard›r. Mustafa Kemal Atatürk de bunlar›n flefidir. Yine Kuzey Afrika’da da zulme u¤ram›fl Berberî Almanlar›m›z bulunmaktad›r.” gibi Kürtleri, Mustafa Kemal’i, Berberîleri Alman ›rk›ndan sayan yeni bir ›rkç›, bölücü Alman “Hayat Alan›” efsanesi daha gündeme getirilmeye çal›fl›lmaktad›r. Yine baz› Avrupa Parlamentosu üyeleriyle a¤›z birli¤i yaparcas›na “Atatürkçülük, modas› geçmifl bir modeldir”7, “ilkeleri iflas etmifltir, ça¤a uygun de¤ildir” diyenlerle, ikinci Cumhuriyetçiler veya “Avrupa Birli¤i’ne girerken milliyetçilik diye bir ilke olamaz, zaten Avrupa Birli¤i ülkelerinde de bu ilke kalmam›flt›r” diyenler de ç›km›flt›r. Hatta 19 May›s 1919’u ve 9 Eylül 1922’yi “Yunan 69 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim “…ben milletin vicdan›nda ve istikbâlinde hissetti¤im büyük geliflme istidad›n›, millî bir s›r gibi vicdan›mda tafl›yarak, yavafl yavafl bütün milletimize uygulamak mecburiyetinde idim” soyk›r›m günleri” olarak ilan eden parlamentolar oldu¤u gibi, “Saddamc› Atatürkçüler!”den, “Hitler hayran› Atatürk’ten!” “Stalin’le veya Mussolini ile özdeflleflmifl Kemalizm!”den veya “Ultra sa¤ Atatürkçülükten!” bile söz edenler bulunmaktad›r.8 Bu menfi yaklafl›mlar, ya Mustafa Kemal’i yeterince tan›yamamaktan ya da kasten yanl›fl tan›tmak çabalar›ndan kaynaklanmaktad›r. O hâlde kimdir Mustafa Kemal Atatürk? K›saca onu, ailesini, çevresini, gözden geçirmekte yarar bulunmaktad›r. 3. ATATÜRK, A‹LES‹, SOYU Birçok uluslararas› toplant›da Makedon, Yunan, Bulgar meslektafllar›m›z›n “hemflehrimiz Atatürk” diye g›ptayla söz ettikleri; son zamanlarda “Konyarlar’dan, Konyac›k’tan, Kocac›k’tan”d›r diye bahsedilen, hatta baz› muhtarlar›n, belediye baflkanlar›n›n “Makedonya’daki Kocac›k’tan”, “Konya’daki, Karaman’daki falanca ilçedendir” diye incelemeler yapt›rd›klar› Mustafa Kemal, eski (Osmanl›ca) ve yeni nüfus cüzdanlar›nda hep Selanik do¤umlu olarak görülmektedir. Baz› sohbetlerinde ve TBMM’deki baz› konuflmalar›nda da asl›n›n “Yörük, Türkmen” oldu¤unu ve “Konyarl›” oldu¤unu bizzat kendisi söylemifltir. Eski nüfus cüzdan›nda 1296, yani 1881 do¤umlu olmas›na ve yeni nüfus cüzdan›nda 1881 yazmas›na ra¤men, son zamanlarda, bir pul ve bir ö¤retmenin ifadesine dayan›larak, bir televizyon kanal›nda onun 1880 do¤umlu oldu¤u da iddia edilmifltir. Bu konuda Atatürk Araflt›rma Merkezi’nde haz›rlay›p Cumhurbaflkanl›¤›’na sundu¤umuz ve ilgililere gönderdi¤imiz raporlarda onun 1881 do¤umlu oldu¤u ifade edilmifl ve dostlar›n›n ve ‹ngiliz Kral›’n›n y›l dönümü kutlama mesaj› gönderme iste¤i karfl›s›nda “19 May›s olamaz m›?” denmesi üzerine, bizzat kendisi “olabilir” diyerek ay› ve gününü de belirlemifltir. Kendisinin, annesinin, k›z kardefli Makbule Atadan’›n ifadelerinde, devrindeki birçok fikir ve silah arkadafl›n›n hat›rat›nda9 ve son zamanlardaki iddialar ve 70 iftiralar üzerine yap›lm›fl olan araflt›rmalarda Mustafa Kemal’in Rumeli’nin, Balkanlar’›n Türkleflmesi sürecinde Anadolu’dan göç eden anne ve babadan oldu¤u kesinleflmifltir. Mustafa Kemal’in annesi Zübeyde Han›m, “Hac› Sofu, Sofuzade, Sofuo¤ullar›” veya “Varyemezo¤ullar›” ailesinden Feyzullah A¤a’n›n k›z›d›r. ‹stanbul’un fethinden ve Karamano¤ullar›’n›n etkisiz hâle getirilmesinden sonra Rumeli’ye giden ve 1878-1880’li y›llarda da Selanik’e yerleflen Yörükler’dendir. Selanik’in iflgalinden sonra Zübeyde Han›m, ‹stanbul’a, Ankara’ya gitmifl, sa¤l›k nedeniyle oradan da ‹zmir’e geçmifl ve 1923’te de orada vefat etmifltir. Babas› Ali R›za Efendi ise, “K›rm›z› Hâf›z” diye de an›lan Hâf›z Ahmet Efendi’nin o¤ludur. O da Makedonya’n›n “Kocac›k” veya “K›z›l O¤uz” diye an›lan Yörük köyünden, bugün “Atatürk’ün torunlar›y›z” diye övünen, iki yüzden fazla Türk’ün yaflad›¤› köyden, Selanik’e göç eden ailedendir. Ali R›za Efendi, 1876’da S›rbistan’la da savafl bafllad›ktan sonra, Selanik’te kurulan gönüllüler birli¤i (Asâkir-i Milliye) taburunda üste¤menlik yapt›ktan, Selanik Vak›flar ‹daresi’ndeki ve Gümrük Memurlu¤u’ndaki görevlerinden sonra da, kereste ve tuz tüccarl›¤› yapm›flt›r.10 Mustafa Kemal Atatürk, anne taraf›ndan “sayg›n, mütedeyyin”; baba taraf›ndan “sayg›n, aç›k görüfllü, modern”, her iki taraftan da “orta hâlli” bir ailenin “Türk o¤lu Türk” çocu¤udur. O, baflar›lar›na ald›¤› terbiye, tahsil, bilgi, beceri, azim, karar, cesaret, inanç ve eserleri ile ulaflm›flt›r. Orta hâlli bir ailenin manevi miras› ile büyümüfl ve ça¤dafl› birçok liderin aksine “kendisi sayesinde edindi¤ini söyledi¤i milletine” maddi miras›n›n tamam›na yak›n›n› ba¤›fllay›p, manevi miraslar b›rakarak hayata gözlerini kapam›flt›r. 4. KURTULUfi’TA VE KURULUfi’TA ATATÜRK’ÜN TEMEL ‹LKELER‹ Millî Mücadele’nin ‹stanbul’dan de¤il, Anadolu’dan topyekun bir seferberlikle bafllayabilece¤i kara- ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim r›n› veren Mustafa Kemal için 30 Nisan 1919’da 9. Ordu Birlikleri Müfettiflli¤i görevine atan›rken bile, Osmanl› Erkân-› Harbiye Reisli¤i’nden gönderilen generaller listesinde “dirayetlidir, fakat cumhuriyetcidir” ibaresine ra¤men, “bu ifli ondan baflkas› baflaramaz” denilmifltir. 7 May›s 1919’da Genelkurmay Baflkanl›¤›’nca kendisine verilen talimat ise, hem askerî, hem de mülki idi ve sadece Trabzon’u, Erzurum’u, Sivas’›, Van’› de¤il, ayn› zamanda Erzincan’›, Bitlis’i, Elaz›¤’›, Ankara’y› ve Kastamonu’yu da kaps›yordu.11 “Seyr ü Sefâin (‹daresi)’in küçük bir vapuruna binerek karargâh›mla birlikte alelacele yola ç›kt›m. Baz› dostlar›m bana ‹ngilizler’in yolda gemiyi bat›rmas› ihtimali oldu¤unu söyledikleri hâlde kulak asmad›m, k›ymet vermedim. Hareketimiz gecesini Karadeniz’de büyük bir f›rt›na içinde geçirdik. Korkunç bir f›rt›na! Küçük vapur bazen mukavemetini kaybediyor, sulara dal›p gidecekmifl tesirini veriyordu. Bir aral›k kaptan köprüsüne ç›kt›m. Kaptana nas›l bir rota takip ediyorsunuz? diye sordum. Kaptan bana: Bu resmî görevinin yan› s›ra, onun kendisine verdi¤i vicdani bir görevi daha vard›. Nutuk’un 11. sayfas›nda bunu “…ben milletin vicdan›nda ve istikbâlinde hissetti¤im büyük geliflme istidad›n›, millî bir s›r gibi vicdan›mda tafl›yarak, yavafl yavafl bütün milletimize uygulamak mecburiyetinde idim” fleklinde ifade etmifltir.12 -Muntazam bir rota takip etme imkân› yok. Allah’a s›¤›nd›k (k›y›ya yak›n) gidiyoruz! deyince Bu iki görevi baflaraca¤›na inanc›n› ise, 15 May›s 1919 Cuma günü ‹stanbul K›z Kulesi önündeki düflman z›rhl›lar›n› Band›rma Vapuru’yla geçerken flöyle dile getirmifltir: “Bunlar, iflte yaln›z demire, çeli¤e, silah kuvvetine dayan›rlar. Bildikleri fley, yaln›z madde!... Bunlar hürriyet u¤runa karar verenlerin kuvvetini anlayamazlar. Biz Anadolu’ya ne silah, ne cephane götürüyoruz, biz, ideali ve iman› götürüyoruz.” Mustafa Kemal’in yedi buçuk ay fikrî cephesi ve toplam üç buçuk y›l da fikrî, hissî ve fiilî cephesi olan Millî Mücadele’de ve ölümüne kadarki kurulufl döneminde dayand›¤› ve hiçbir zaman vazgeçmedi¤i ilk ve tek deste¤i ise, milleti olmufltur. Bunu da flöyle ifade etmifltir: -Niçin böyle gidiyoruz? diye sordum. Kaptan: -Paflam, harekât için iki gün evvel emir verdiler. Gemiyi gözden geçirdim. Birçok noksanlar› vard›r, kalkamam dedim. Fakat kimseye dinletemedim. Pusulas› yok, paraketesi bozuk. Bu vaziyette rota mevzubahis olabilir mi? cevab›n› verdi. Pafla bunlar› anlatt›ktan sonra flunlar› ilave etti: “-Bizi böyle bir gemi ile yola ç›karmak bir cinayetti ve muhakkak bir ölüme göndermekti. ‹stanbul’daki temaslar›mdan, gizli faaliyetlerimden ürken, endifleye düflen Ferit Pafla, hiç flüphesiz ki, bu cinayeti bilerek irtikâp etmifltir.”13 ‹flte, polemi¤i de yap›lm›fl olan, “Band›rma Transatlanti¤i”nin!’ gerçek hikayesi budur. K›y›ya yak›n giderek kah›r yüzünden lutfa u¤rayan Mustafa Kemal, kaptana, “flayet ‹ngiliz gemileri, bizi yakalamaya yeltenirlerse, gemilerine bordo yap›p ölünceye kadar savaflaca¤›z” emrini zaten çoktan vermiflti. “Ben, 1919 y›l› May›s›’nda Samsun’a ç›kt›¤›m gün, elimde maddi hiçbir kuvvet yoktu. Yaln›z büyük Türk milletinin asaletinden do¤an ve benim vicdan›m› dolduran yüksek ve manevi bir kuvvet vard›. ‹flte ben bu kuvvete, Türk milletine güvenerek ifle bafllad›m.” Amasya dönüflü Ruflen Eflref (Ünayd›n)’e Tasviri Efkâr için yapt›¤› mülakatta esas cevherin millet oldu¤unu, onunla baflar›ya ulafl›labilece¤ini ve o cevheri ifllemenin yani onun sosyal seviyesini yükseltmenin esas mücadele oldu¤unu flöyle belirtmifltir: Hep zor ifllerin baflar›l› adam›yd› Mustafa Kemal. 18 kiflilik mürettebat›yla Band›rma Vapuru’nda yola ç›karken, hem ‹ngilizlerin takip ve bat›r›lma tehlikesiyle, hem de onun baflar›s›z olmas›n› isteyen ‹stanbul Hükûmeti’nden birçok kiflinin tehdidi alt›nda kalm›flt›. K›l›ç Ali, bu Samsun’a gidifli onun dilinden flöyle anlatm›flt›r: “-Bak birader, böyle milletten nas›l ayr›l›rs›n! Bu palasparelerin içinde periflan gördü¤ün insanlar yok mu? Onlarda öyle yürek, öyle cevher vard›r ki, olmaz fley! Çanakkale’yi kurtaran bunlard›r. ekim-kasım 2006 Kafkas’ta, Galiçya’da, flurada burada arslan gibi çarp›flan, mahrumiyete ald›rmayan bunlard›r. fiimdi bu 71 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim adamca¤›zlar›n seviyesini ictimaen yükseltmek herhangi bir hükümetcilik h›rs-› câh›ndan (mevki h›rs›ndan) daha iyi de¤il midir? Bu insani mücadelelerin yan›nda siyasi mücadeleler baya¤› kal›rlar, de¤il mi ya?”14 Kurtuluflu millette gören Mustafa Kemal’in bu yüzden ilk Millî Mücadele parolas› da “‹rade-i Milliye” olmufl, onu ayn› zamanda bir gazete hâline getirmifl ve Kongreler’de al›nan “her konudaki tam ba¤›ms›zl›k” karar›yla, Sivas’tan dönerken Sivasl›lar “Kusura bakma Paflam! ‹rade-i Milliye bizim oldu, sana vermeyiz” deyince, bu defa Mustafa Kemal, 27 Aral›k 1919’da Heyet-i Temsiliye Reisi s›fat›yla, Ankara’ya gönlündeki ikinci plan›yla dönmüfltür. Bu da, yine bir bas›n organ› hâline getirilen “Hâkimiyet-i Milliye”dir. Ömrünün sonuna kadar da hep bu millet hâkimiyeti ve refah› için mücadele etmifltir. 5. ÇA⁄DAfi L‹DERLER ARASINDA VE ULUSLARARASI KURULUfiLARDA ATATÜRK Mustafa Kemal’i ça¤›ndaki dünya liderlerinden ay›ran birçok hususiyeti vard›r. ‹lk ‹nk›lap Tarihi Ders Notlar›’nda Mahmut Esat Bozkurt “Atatürk’ün içinde bulunup da muvaffak oldu¤u flartlarla, ça¤dafl› liderler aras›nda da¤lar kadar farklar vard›. Ortaya konulan eserler ise, birbirleriyle mukayese edilemeyecek kadar yüksek olmufltur” derken Atatürk ile Vashington’u, Mussolini’yi, Hitler’i karfl›laflt›rm›flt›r. Vashington, karfl›s›nda sadece ‹ngilizleri bulurken, Atatürk karfl›s›nda bütün dünyay› bulmufltur. Vashington ülke içinde fazla bir güçlükle karfl›laflmazken, Atatürk bin y›ll›k fiark âdet ve hukukunu Garb’›nkiyle de¤ifltirebilmifltir. Eski Amerika Birleflik Devletleri Ankara Büyükelçisi General Sherill, Üç Adam adl› eserinde ise, Atatürk’ü Mussolini ve Roosevelt ile karfl›laflt›rm›fl ve Atatürk’ün her yönüyle, her ikisinden de baflar›l› oldu¤unu belirtmifltir. Hatta Mussolini’nin Atatürk için “ C’est un autre homme” (O, bambaflka bir adamd›r) derken, Hitler’in her zaman Atatürk’ü örnek ald›¤›n› ifade etmifltir. Hitler’e göre Atatürk “Bütün vas›talardan mahrum edilse dahi bir milletin kendi kendini kurtarabilme vas›talar›n› yaratabilece¤ini isbat eden adamd›r.”15 Sherill’e göre Mussolini baflar›s›n› dünya savafl›ndan galip ç›kan ‹talya’ya borçluyken, Roosevelt bir fley yapt›ysa, bunu o zamanki 130 milyonluk ve dünyan›n en zengin 72 memleketi olan Amerika Birleflik Devletleri’ne borçludur.16 Benzer bir karfl›laflt›rmay›, kitab›n› Boston-Oregon’da bir kitapç›da buldu¤umuz A.B.D. Eski Genelkurmay Baflkan› ve sonradan Londra Büyükelçisi de olan Amiral William James Crowe, Jr., Atefl Hatt› (The Line of fire) adl› eserinde yüz dünya liderini karfl›laflt›rarak yapm›flt›r.17 Amiral Crowe, Atatürk d›fl›ndaki dünya liderlerini, ya zengin bir ülkenin lideri oldu¤u için, ya güçlü bir orduya sahip oldu¤u için, ya her ikisine sahip oldu¤u veya güçlü müttefiklere sahip oldu¤u için baflar›l› oldu¤unu belirtmifl,ancak Atatürk’ün bunlardan hiçbirine sahip olmamas›na ve bütün âlemin ülkesine düflman olmas›na ra¤men, yokluklar, imkâns›zl›klar içinde, s›f›r› tüketmifl olarak, baflar›ya ulaflm›fl bir lider oldu¤unu ve bu yüz dünya lideri içinde hiç flüphesiz en büyü¤ünün, en baflar›l›s›n›n Mustafa Kemal Atatürk oldu¤unu belirtmifltir. S›k s›k bozulan, iç lasti¤i o zamanki ad›yla flamriyeli (chambre à air) olmad›¤› için içine çaput doldurulan Benz (Mercedes) otomobille 27 Aral›k 1919’da Mustafa Kemal Ankara’ya geldi¤inde, Millî Mücadele’nin ilk harc›n› R›fat Börekçi, dokuz yüz küsur Liray› fakir halktan toplayarak koymufltu.18 Ankara’da a¤›rlad›¤› yabanc› bir konuk için “Hiç olmazsa birkaç çeflit yemek ç›kar›n›z” diye emir verdi¤inde çaresiz fakat kurnaz aflç›, Mustafa Kemal’in konu¤una “kuru fasulye, piyaz ve pilaki” ikram edebilmiflti. Falih R›fk› Atay’›n Çankaya adl› eserinde ifade etti¤i gibi, “sadece yüz küsur milyonluk bir bütçe ile dört harpten ç›kan, yanm›fl, y›k›lm›fl, da¤›lm›fl, üstelik binlerce göçmen bar›nd›rmak zorundaki Türkiye’nin hemen hemen yoktan varolufl mesuliyeti ve baflar›s›n›n bir destan›yd› bu” (s.451). Savafl y›llar›nda ilk Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin sadece bir milyon lira bularak ordu için bir istisna yapmas›n› isteyen Mustafa Kemal’in uzun konuflmas›na cevaben ve bir “atlatma” çaresi olarak, “-Efendim, bir defa bütçede buna imkân olup olmad›¤›n› anlamak için meseleyi yar›na b›rakal›m” teklifini yapmak zorunda kalmas›nda görüyoruz. ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında Yazd›¤›, yazd›rd›¤› tarih kitaplar›nda, sosyal, kültürel hayatta düflmanl›¤a, düflmanlar›n adlar›na yer vermemifltir. Bugün hâlâ Yunan, Ermeni hatta baz› Avrupa ders kitaplar›nda Türk-Müslüman düflmanl›¤› yap›lmaktad›r. Annelerin ninnilerindeki veya hikayelerindeki “öcü” hep Türklerdir (“Arkedo Turko”, “Oh les Turcs”, “Tête de Turc”, “Ser cabeza de Turco”, “Cabeza de Turco”...). Halbuki Türk annelerinin “öcü”sü, o gün bu gündür hiç “Rum, Ermeni, ‹ngiliz, Frans›z, ‹talyan veya Amerikal›” olmam›flt›r. Bu teklife karfl›, Maliye Bakan› olmad›¤› için o gün vekil seçilen (Kör lakapl›) Ferit Bey, “-‹mkân› vard›r, efendim” deyince, “-Bre dalkavuk, daha dün vekilin vekili seçildin, ne vakit bütçeyi okudun!” denince Ferit Bey, “-Daha bütçeyi elime al›nca ne görsem be¤enirsiniz? K⤛t paray› k›ymetlendirmek için her y›l bir milyon lira yakmay› düflünmüfller. Yakacak yerde zabitlere verelim” demifltir.19 Silahl› mücadeleyi yokluktan baflaran Mustafa Kemal bugün bile hasretini çekti¤imiz “denk bütçe” ile ülkeyi idare ederken, y›k›lan bir enkaz içinde, bir taraftan düyûn-› umumiye (d›fl borçlar)’yi ödemifl, di¤er yandan da Türk Liras›’n›n de¤erini yabanc› paralar karfl›s›nda korurken, kalk›nmay› da, birkaç y›l d›fl›nda hep % 10’larda gerçekleflmifltir.20 Bütün bunlar, Bat›l›larca bir “Anadolu Mucizesi” olarak da gösterilmifltir. Ancak bu bir mucize de¤il, bir inanc›n, bir kendine güvenin ve milletle birlikte çal›flman›n zaferidir. Uluslararas› kurulufllar ise, Mustafa Kemal’i sadece ça¤›n en büyük “savafl adam›” olarak de¤il, onu ayn› zamanda yüzy›l›n en büyük “bar›fl adam›” olarak da göstermektedir. “Zaruri olmad›kça savafl› bir cinayet olarak” va- ekim-kasım 2006 e¤itim s›fland›ran ve ça¤dafl liderlerin aksine, kazand›¤› savafllardan kendisine pay ç›karmay›p baflar›y› Türk milletine, Türk ordusuna atfeden21 Mustafa Kemal, en yak›n düflmanlar›yla bile, hemen bir dostluk çemberi, bar›fl halkas› oluflturmaya yönelmifltir. ‹ç ve d›fl politikada, askeriyede, e¤itimde, iktisatta, özellikle de sosyal hayatta bir bar›fl devri bafllatm›flt›r. Hemen her aileden birkaç kiflinin flehit düfltü¤ü, gazi oldu¤u; liselerden, üniversiteden beyin gücünün söndü¤ü; aktif gücün, 7’den 70’e erkek neslinin, hatta birçok kad›n›n, k›z›n, yafll›n›n yok oldu¤u; Anadolu’nun birçok yerinde Ermeni ve Rum soyk›r›mlar›yla köylerin, kasabalar›n, hatta baz› illerin tamamen helak oldu¤u ve tabii olarak kinin, nefretin, düflmanl›¤›n kol gezdi¤i bir ortamda Mustafa Kemal, o güne kadar ne edebiyat, ne siyaset kitaplar›nda görülmeyen, uygulamas› hiç olmayan yeni bir hayat felsefesini ve uygulamas›n› Türk ve dünya diplomasisine, literatürüne yerlefltirmifltir. Bu da onun “Yurtta sulh, cihanda sulh” düsturudur. Uluslararas› kurulufllar›n hemen tamam›n›n misak›nda yer alan “bölgesel, bölgeleraras›, uluslararas›, evrensel bar›fl” mefhumu XX.yüzy›l›n bafllar›nda Mustafa Kemal’le yeflermeye bafllam›flt›r. Yazd›¤›, yazd›rd›¤› tarih kitaplar›nda, sosyal, kültürel hayatta düflmanl›¤a, düflmanlar›n adlar›na yer vermemifltir. Bugün hâlâ Yunan, Ermeni hatta baz› Avrupa ders kitaplar›nda Türk-Müslüman düflmanl›¤› yap›lmaktad›r. Annelerin ninnilerindeki veya hikayelerindeki “öcü” hep Türklerdir (“Arkedo Turko”, “Oh les Turcs”, “Tête de Turc”, “Ser cabeza de Turco”, “Cabeza de Turco”...). Halbuki Türk annelerinin “öcü”sü, o gün bu gündür hiç “Rum, Ermeni, ‹ngiliz, Frans›z, ‹talyan veya Amerikal›” olmam›flt›r. K›rk küsur y›ld›r “niflanl› kal›p, hâlâ birleflemedi¤imiz Avrupa Birli¤i’nden daha önce, daha büyük olan ve bugün Birleflmifl Milletler ad›yla dünyan›n en büyük uluslararas› kuruluflu olan Cemiyet-i Akvâm’a Türkiye’nin girifli, Fransa’n›n deste¤i ve ‹spanya’n›n teklifi üzerine Türk Hükûmeti’nin “lütfen ve keremen” kabulüyle gerçekleflmifltir. ‹flte Atatürk diplomasisinin inceli¤i, a¤›rl›¤› ve onuru. Sonraki y›llarda NATO (OTAN)’ya giriflte bile Türkiye, ancak birkaç y›ll›k bir çaba sarfetmifltir (18 fiubat 1952’de TBMM’nin onay›yla üyelik kesinleflmifltir). Osmanl› Devleti’nin aksine Mustafa Kemal, Ba- 73 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim t›’y› da, Do¤u’yu da, savafl de¤il, bar›fl çemberi içine almaya çal›flm›fl ve 1930’larda bafllayan diplomasi ata¤› ile 1935’te Balkan Antant›’yla ve 1937’de Sadabat Pakt›’yla düflmanl›klar› dostlu¤a çevirmeye çal›flm›flt›r. Avrupa ile olan münasebetlerde de kendi ifadesi ile “Bat› ile savaflarak” ve Bat› emperyalizmini yani koloniyalizmi dekoloniyalizme (sömürgecilikten kurtulufla) çevirmek suretiyle, Bat›’ya yaklaflarak gerçeklefltirmeye çal›flm›flt›r. Ayr›ca bar›fl› tesis için kurulan bütün uluslararas› kuruluflu teflvik etmifl, destek vermifltir. ‹çte ve d›flta hep bar›fl› egemen k›lmaya çal›flm›flt›r. Onun bu çal›flmalar› içeride ve d›flar›da hep takdir toplam›fl ve birçok ülkenin ve kuruluflun hayranl›¤›n› kazanm›flt›r. Bunlardan baz›lar›n› inceleyelim: Türkiye’nin en son savafltan ç›kt›¤› ve dün oldu¤u gibi bu gün de hâlâ düflmanca tav›rlar› görülen ülkenin,Yunanistan’›n, Baflbakan› Venizelos bile, 12 Ocak 1934’te “Yak›ndo¤u’da gerçek bir bar›fl öncüsü” tan›mlamas› ile Atatürk’ü Nobel Bar›fl Ödülü’ne aday göstermekten kendini alamam›flt›r. Birleflmifl Milletler’in en önemli kurumlar›ndan olan UNESCO, dünyada iz b›rakan liderleri “insanl›¤a örnek olmak üzere, do¤um veya ölümlerinin 50. ve 100. y›llar›nda anarken, bir istisna yaparak ölümünün 25. y›l›nda”, 1965 bar›fl y›l› münasebetiyle, Atatürk’ü de anm›flt›r. Onun 100. y›l›n› ise, 1981’de çok daha büyük bir etkinlikle anm›flt›r. McLaughlin Group ise, Internet üzerinden yapt›¤› anketlerle 2000 y›l›n›n Ocak ay›nda Atatürk’ü “son bin y›l›n en büyük flahs›” seçmifltir.22 6. ATATÜRK’ÜN YEM‹NLER‹, GENEL ‹LKELER‹ 57 y›ll›k ömrünün 12. y›l›nda askerli¤e bafllam›fl, 30 y›l› eli silahl› geçmifl, dört büyük savafla cephelerde kat›lm›fl, her generale nasip olmayan en yüksek rütbeye, mareflalli¤e ve gazili¤e kadar yükselmifl olan Atatürk, Cumhuriyet’in kuruluflu ile birlikte ç›kard›¤› askerî üniformas›n› bir daha giymemifl ve hayat›n›n son 15 y›l›n› hep iç ve d›fl bar›fla adam›flt›r. Onun cumhuriyetçilik, milliyetcilik, halkc›l›k, devletcilik, laiklik ink›lapc›l›k olarak bilinen alt› ilkesinin yan› s›ra dört yemini,iki elin parmaklar› kadar da 74 genel prensipleri ve üçde manevi vasiyeti bulunmaktad›r. Yeminlerinden ilki, “toprak” veya “vatan” yemini, yani Misak-› Millî’dir. Misak; ant, anlaflma, sözleflme, anayasa anlamlar›na geldi¤i gibi, yemin anlam›n› da tafl›maktad›r. 28 Ocak 1920’de son Osmanl› Meclis-i Mebûsân›’n›n kabul etti¤i Misak-› Millî’nin asl› 1914’ün ortalar›na kadar uzanmaktad›r. Birçok ülke gibi büyük bir savafl›n yaklaflmakta oldu¤unu sezen Osmanl› Devleti yetkilileri, Rusya’n›n da yapt›¤› gibi, bir nüfus say›m› ve istatisti¤i yapm›flt›r. Osmanl›ca ve Frans›zca olarak yap›lan istatistik ve haritada, Türklerin ço¤unlukta, yo¤unlukta oldu¤u yerler, yani Misak-› Millî hudutlar›, çok az bir farkla bugünkü Türkiye Cumhuriyeti s›n›rlar› tesbit edilmifltir. Cumhurbaflkanl›¤›, Genelkurmay Baflkanl›¤› ve Ankara Üniversitesi Türk ‹nk›lâp Tarihi Arflivleri’nden bulup, 1990 y›l›nda yay›mlad›¤›m›z bu harita ve istatistik, Osmanl› Devleti’nin “1914 Osmanl› Resmî ‹stati¤i” (Statistique officel de 1914) ad›n› tafl›maktad›r.23 Osmanl› Devleti’nin eninde sonunda parçalanaca¤›n› ve en az›ndan Türklerin ço¤unlukta olan yerlerde yeni bir devlet kurulabilece¤ini öngören kiflilerce haz›rland›¤› bilinen bu harita ve istatistikten Mustafa Kemal’in haberdar oldu¤u hatta öncülük yapt›¤› bilinmektedir. Zira; Selanik’te, Trablusgarp’ta, ‹stanbul’da ve daha sonraki Millî Mücadele y›llar›nda hep bu hususu düflünmüfl ve birçok yerde dile getirmifltir. Ayr›ca ‹stanbul’a giden milletvekillerine de Misak-› Millî’nin hudutlar›n› çizmifl ve olmazsa olmaz bir yemin hâline getirmifltir. Son Osmanl› Meclisi’nin ald›¤› karar ise, Mustafa Kemal’in bu toprak yemini karar› olmufltur. Ömrünün sonuna kadar da, seferde, hazarda, Meclis’te, eserlerinde hep bu vatan yeminini savunmufltur. Mustafa Kemal’in ikinci yemini, “e¤itim yemini”dir. Sakarya Savafl›’n›n haz›rl›klar› devam etti¤i s›rada, 15-21 Temmuz 1921’de, içeride ve d›flar›da yine hayretle karfl›lanan, hatta “delilik” olarak nitelendirilen bir baflka yeminini de Mustafa Kemal, Ankara’da Maarif Kongresi’ni toplayarak yapm›flt›r. Bununla içerideki mandac› ve himayecilere ve d›flar›daki ve içerdeki istilac›lara iki mesaj vermifltir: Düflman›n eninde sonunda denize dökülece¤i ve e¤itime en az savafl kadar önem verilmesi gerekti¤i mesajlar›. Bu sonuncu mesaj› de¤iflik flekillerde ve birçok yerde vermifltir. “Bu ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında memleketin asker ordusundan çok irfan ordusuna ihtiyac› vard›r” derken, Misak-› Maarif ad›yla da bilinen, Maarif Kongresi’nde yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini e¤itimle atm›flt›r. Mustafa Kemal’in üçüncü yeminini de, Lozan görüflmelerinin kesintiye u¤rad›¤› bir s›rada, 17 fiubat4 Mart 1923 tarihlerinde yap›lan Misak-› ‹ktisadî ile yani ‹zmir’de yap›lan ‹ktisat Kongresi’yle etmifltir. Burada bir taraftan askerî zaferler ne kadar büyük olursa olsun, ekonomik zaferlerle taçland›r›lmazlarsa, kazan›lacak baflar›lar yaflayamaz ve sürekli olamaz denilirken, Misak-› ‹ktisadî’nin 12. maddesinde “Türk kad›n› ve ö¤retmeni çocuklar›n› “ekonomi and›na ( yeminine ) göre yetifltirir” denilerek iktisad›n hayatiyeti ortaya konulmufltur. Onun dördüncü yemini ise, Selanik’ten ‹stanbul’a, Amasya’dan Erzurum’a kadar de¤iflik adlarla telaffuz edip tam ad›n› hemen hiç dile getirmedi¤i ve sadece birkaç arkadafl›na tevdi etti¤i24, Cumhuriyet yemini olmufltur. 27 Ocak 1923’te ‹zmir’de annesinin mezar›n›n bafl›nda bile “Validemin cenazesi önünde ve Allah’›n huzurunda söz verip, yemin ediyorum, bu kadar kan dökerek milletin kazand›¤› ve tesbit etti¤i hâkimiyetin muhafaza ve müdafaas› için gerekirse, annemin yan›na gitmekte asla tereddüt etmeyece¤im. Hâkimiyet-i Milliye u¤runda can›m› vermek, benim için vic- ekim-kasım 2006 e¤itim dan ve namus borcu olsun.”25 derken ad›n› dolayl› telaffuz etti¤i Cumhuriyeti en son gün, 28 Ekim 1923 akflam›, Çankaya’da “Yar›n Cumhuriyeti ilan edece¤iz: Anayasa’ya “Türkiye’nin flekl-i hükûmeti, Cumhuriyettir fleklinde yazaca¤›z” diyerek alenen söylemifl ve bir daha dilinden düflürmemifltir. “Fazilettir, demokrasinin en geliflmifl fleklidir” deyip, halk› reaya de¤il; efendi olarak gördü¤ü; yönetimde veraseti de¤il, vekâleti getirdi¤i Cumhuriyetin temelini ise, bir gün sonra, 29 Ekim’de “Az zamanda çok ve büyük ifller yapt›k. Bu ifllerin en büyü¤ü, temeli Türk kahramanl›¤› ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti’dir.” fleklinde ifade etmifltir. Bugün bile, kimilerinin bilerek, kimilerinin de bilmeyerek aç›klamaktan kaç›nd›klar› “Türk kimli¤i”ni Mustafa Kemal, basit, fakat aç›k sosyolojik bir tarifle “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halk›na Türk milleti denir.” fleklinde aç›klam›flt›r. Mustafa Kemal’in Kurtulufl’ta da, Kurulufl’ta da benimsedi¤i, uygulad›¤› ve bugün baz›lar›na hasret kald›¤›m›z genel prensiplerini ise k›saca flöyle s›ralayabiliriz: Her konuda tam ba¤›ms›zl›k, gerçekçilik, iç ve d›fl politikada aç›kl›k, de¤iflimcilik-geliflimcilik, vizyon sahiplili¤i, bar›flç›l›k, cesaret, taktikte ustal›k, samimiyet, sebat ve kararl›l›k. 75 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim 7. ATATÜRK’ÜN M‹RASI VE ÇA⁄DAfiLI⁄I Ça¤dafllar›ndaki ve günümüzdeki birçok liderin say›s›z serveti varken ve bundan vazgeçemezlerken Atatürk, daha sa¤l›¤›nda servetini üç vasiyetiyle halk›na ba¤›fllam›fl ve hiçbir maddi miras b›rakmam›flt›r. Birincisi, Türkçe ve birçok yabanc› dilde binlerce bask›s› yap›lm›fl olan Nutuk’un telif ve tercüme haklar›n› 1925 y›l›nda kurdurttu¤u Türk Teyyare Cemiyeti’ne ba¤›fllam›flt›r. Ayr›ca, her paketteki yirmi sigaradan birinin, kurban derileriyle, fitre ve zekât gelirlerinin de ba¤›fllanmas›n› tavsiye eden ve bütçeden de para aktaran Mustafa Kemal’in gayretleriyle, Türk Tayyare Cemiyeti onun sa¤l›¤›nda uçak sanayi, millî bir sanayi hâline gelmifl ve Avrupa’ya bile uçak ihrac edilmifltir. Atatürk, ikinci vasiyetini bir Karadeniz gezisi s›ras›nda, 11 Haziran 1937’de Trabzon’daki Köflk’te yapm›fl ve “Mal ve mülk bana a¤›rl›k veriyor. Bunlar› milletime ba¤›fllamakla ferahl›k duyaca¤›m. ‹nsan›n serveti kendi manevi kiflili¤inde olmal›d›r. Ben büyük milletime daha çok fleyler vermek istiyorum.” diyerek bütün mal ve mülkünü hazineye ba¤›fllad›¤›n› tescil ettirmifl ve Baflbakan ‹nönü’ye bir telgrafla “Bütün çiftliklerini (sadece Atatürk Orman Çiftli¤i arazisi 154.729 dönümdür), mallar›n› millete ba¤›fllad›¤›n›…” bildirmifltir.26 5 Eylül 1938 tarihinde, Dolmabahçe’deki üçüncü vasiyetinde ise, bütün nükût ve hisse senetleriyle, Çankaya’daki menkul ve gayr-i menkul emvalini, ‹fl Bankas›’nca nemaland›r›lmak üzere, mülkiyetini Cumhuriyet Halk Partisi’ne, nemas›n› ise kendi kurdu¤u iki bilimsel kurulufla, Türk Tarih ve Türk Dil Kurumlar›na yar› yar›ya b›rakm›fl, k›z kardefli Makbule (Atadan) ile manevî k›zlar› Afet (‹nan), Sabiha (Gökçen), Ülkü (Çukuro¤lu), Rukiye ve Nebile’ye27 yaflad›klar› müddetçe, binden yüz liraya kadar birer ayl›k ba¤latm›fl ve yüksek tahsilleri boyunca ‹smet ‹nönü’nün çocuklar›na gereken e¤itim yard›m›n›n yap›lmas›n› vasiyet etmifltir. Görüldü¤ü üzere bütün maddi servetini halk›na ba¤›fllayan Atatürk, birçok liderin aksine, hiçbir ideolojiyi, dogmay› empoze etmemifltir. Buna karfl›l›k b›rakt›¤› manevi miras›n› ise söyle aç›klam›flt›r: “Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve baflarmaya çal›flt›klar›m ortadad›r. Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmufl ve kal›plaflm›fl kural b›- 76 rakm›yorum. Benim manevi miras›m ilm ve ak›ld›r… Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde ak›l ve ilmin rehberli¤ini kabul ederlerse, manevi mirasc›lar›m olurlar.” Onun ilim ve akl›n d›fl›nda b›rakt›¤› üçüncü manevi miras› ise, “ bizim hiçbir fleye ihtiyac›m›z yok. Yaln›z bir fleye ihtiyac›m›z var, o da çal›flmakt›r.” fleklinde ifade etti¤i çal›flmak olmufltur. Her üç manevi miras; ilm, ak›l ve çal›flmak, dün oldu¤u gibi bugün de, yar›n da insanl›k için elzem olan üç temel unsurdur. Bunlar Atatürk zaman›nda da, günümüzde de, bundan sonraki nesiller için de insanlar› yücelten, kalk›nd›ran, eskimeyen, insanl›¤›n temel de¤erleridir. Atatürk de ça¤dafl liderler gibi dogmalar, “-izmler” b›rakm›fl, empoze etmifl bir lider olsayd›, o da unutulur giderdi. Ama insanl›¤›n de¤iflmez, demode olmaz de¤erlerini benimsedi¤i, miras b›rakt›¤› için Atatürk’e ne elveda denilebilir, ne de onun b›rakt›¤› manevi de¤erler terk edilebilir. Onun sadece Türk milleti için de¤il, bütün milletler için b›rakt›¤› iki manevi vasiyeti, tavsiyesi daha vard›r ki, bunlar, millî benlik ve buna karfl› olanlarla mücadele ruhudur. TBMM’nin, üçüncü toplanma y›l› aç›fl konuflmas›nda, 1 Mart 1922’de, Mustafa Kemal bunu flöyle aç›klam›flt›r: “Efendiler, yetiflecek çocuklar›m›za ve gençlerimize, görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun, en evvel Türkiye’nin istiklaline, benli¤ine, gelenek-göreneklerine, kimli¤ine düflman olan bütün unsurlarla mücadele etmek lüzumu ö¤retilmelidir. Uluslararas› prensiplere göre, böyle bir savafl›n gerektirdi¤i ruhî unsurlara sahip olmayan fertlere ve bu flekildeki fertlerden oluflmayan topluluklara hayat ve istiklal yoktur.” _______________ 1 Azmi Süslü, Mustafa Balc›o¤lu, Atatürk’ün Silah Arkadafllar›-Atatürk Araflt›rma Merkezi fieref Üyeleri, Ankara, 1999, Atatürk Araflt›rma Merkezi Yay›n›, Atatürk k›sm›, s. 1-19. 2 Yusuf Hikmet Bayur, Atatürk, Hayat› ve EseriDo¤umundan Samsun’a Ç›k›fl›na Kadar, Ankara, 1990, Atatürk Araflt›rma Merkezi Yay›n›, s. 6-13. 3 Genelkurmay Baflkanl›¤› Kara Kuvvetleri Ko- ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim mutanl›¤› Arflivi, Atatürk Dosyas›’nda en sa¤l›kl› bilgiler bulunmaktad›r. lâp Tarihi Ders Notlar›, ‹stanbul, 1977, Türk Dünyas› Araflt›rmalar› Vakf› Yay›n›, s. 72-73. 11 May›s 1920’de Divan-› Harb’de verilen idam karar›, 24 May›s’ta Padiflah taraf›ndan onaylanm›flt›r: Zeki Saruhan, Kurtulufl Savafl› Günlü¤ü, Ankara, 1995, C:3, s.35,53 vdl. Admiral William James, Crowe, Jr., The Line of Fire, New York, 1993. 4 Kâz›m Özalp-Teoman Özalp, Atatürk’ten An›lar, Ankara, 1995, Türkiye ‹fl Bankas› Yay›n›, 3. bask›, s. 40-42; Yahya Galip’ten naklen Muzaffer Erendil, ‹lginç Olaylarla Atatürk, Ankara, 1988, Genelkurmay Baflkanl›¤› Yay›n›, s. 136. 5 6 Mustafa Kemal’in Babas› Kim?, Köln,1988. 7 Bkz. Daniel Chon-Bendit, (1968’lerin liderlerinden ve Avrupa Parlamentosu’nun Yefliller Grubu üyelerinden) “Is it adieu to Ataturk ?”, The Economist, 18 Aral›k 1999. Bkz. Hadi Uluengin, “Suç ve Atatürk”, Hürriyet, 23 Kas›m 2004; Özdemir ‹nce, “Ulus-Devlet Düflmanl›¤›” Hürriyet, ayn› tarih. 8 Birço¤unu Yusuf Hikmet Bayur zikretmektedir, a. g. e., s. 6-7. 9 Bkz. Burhan Göksel, Atatürk’ün Soy Kütü¤ü Üzerine Bir Çal›flma, Ankara, 1987; ‹hsan Sungu, “Atatürk’ün Babas› ve Ali Efendi ve Mensup Oldu¤u Asâkir-i Milliye Taburu”, TTK. Belleten, III/10 (1939), s. 289-348; Ali Güler, Atatürk, Soyu, Ailesi ve Ö¤renim Hayat›, Ankara, 1999, s. 9, 17 vdl. 10 Baflbakanl›k Osmanl› Arflivi Daire Baflkanl›¤›, Atatürk ‹le ‹lgili Arfliv Belgeleri (1911-1921 Tarihleri Aras›nda Aid 106 Belge), Ankara, 1982, s. 22-27. 11 12 Gazi Mustafa Kemal, Nutuk, 1927, C. I, s. 11. K›l›ç Ali, K›l›ç Ali Hat›ralar›n› Anlat›yor, ‹stanbul, 1955, s. 12. 13 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara,1997, Atatürk Araflt›rma Merkezi, 5. bask›, C. III, s. 15 14 Falih R›fk› Atay, Çankaya, 1881-1838, Atatürk’ün Do¤umundan Ölümüne Kadar Bütün Hayat Hikayesi, ‹stanbul, 1969, s. 451. 15 Mahmut Esat Bozkurt, Recep Peker, Yusuf Kemal Tengirflenk (Yay›ma Haz›rlayan: Oktay Aslanapa), ‹lk ‹nk›16 ekim-kasım 2006 17 18 Zaten, Müdafaa-› Hukûk Cemiyeti’nin elindeki son paralar Erzurum Kongresi’nde harcand›¤› için Sivas Kongresi masraflar› da, Mustafa Kemal’in g›yab›nda, Emekli Binbafl› Süleyman Bey’in verdi¤i 900 Lira ile, arkadafllar›n›n toplad›¤› 100 Lira’dan karfl›lanm›flt›: Muzaffer Erendil, a.g.e., s.14. 19 Falih R›fk› Atay, a. g. e., s. 516. Benzer örnekler için Bkz. Alptekin Müderriso¤lu, Kurtulufl Savafl›’n›n Mali Kaynaklar›, Ankara, 1990, Atatürk Araflt›rma Merkezi Yay›n›. 20 Mustafa Kemal’in Nutuk’unda, Söylev ve Demeçleri’nde, Zab›t Cerideleri’nde bunlar›n örnekleri çoktur. Bunlardan Sakarya Savafl› ve Zaferi üzerine TBMM’ce kendisine “Gazi” ve “Müflir” (Mareflal) unvanlar› verilmesi üzerine, 20 Eylül 1921 tarihinde ve 9 Eylül 1922’de düflman›n denize dökülmesinin ard›ndan, 13 Eylül 1922 tarihinde TBMM Reisi s›fat›yla Meclis’te irad etti¤i “Asil Türk Milletine” bafll›kl› beyannameleri onun tevazuunun ve devlet adaml›¤›n›n birer örne¤idir. Bkz. Mehmet Kaplan, ‹nci Enginün, Birol Emil, Nejat Birinci, Abdullah Uçman, Devrin Yazarlar›n›n Kalemiyle Millî Mücadele ve Gazi Mustafa Kemal, ‹stanbul 1981, Kültür Bakanl›¤› Yay›n›, C. I, s. XIV-XVIII. 21 22 http://www. McLaughlin.com//11index.cfm. Azmi Süslü, Ermeniler ve 1915 Tehcir Olay›, Ankara, 1990, s. 21-23, 179, 182-183, Yüzüncü Y›l Üniversitesi Yay›n›. ‹ngilizcesi, Armenians and the 1915 Event of Displacement ad›yla, Ankara, 1994’te yay›mlanm›flt›r. 23 Mahzar Müfit Kansu, Do¤umundan Ölümüne Kadar Ad›m Ad›m Atatürk’le Beraber, Ankara, 1966, C.I, s.30-31 24 25 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, a.g.e. C.II, s.78. Utkan Kocatürk, Atatürk ve Türk Devrimi Kronolojisi, Ankara, 1973, s. 387. 26 Di¤er manevi çocuklar› ise, ‹kbâl, Nigâr, Zöhre, Afife ile ‹hsan, Ömer, Mustafa (S›¤›rtmaç) ve Abdurrahim (Tunçok, Diyarbak›rl›)’dir. 27 77 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim TÜRK ‹NKILABININ GERÇEKLEfiMES‹NDE KADIN E⁄‹T‹M‹N‹N ÖNEM‹ SEV‹M CAN* Türk Milleti, Kurtulufl Savafl›’n›n kazan›lmas›n›n ard›ndan yeni bir mücadeleye bafllam›flt›r. Bu mücadelenin hedefi; yeni Türk devletini siyasi, ekonomik, kültürel ve sosyal alanlarda gerçeklefltirilen ink›lâplarla muas›r medeniyet seviyesinin üzerine ç›karmakt›r. Millî devleti oluflturan bireyler cumhuriyetin temel niteliklerini benimseyerek hür, ba¤›ms›z ve demokratik de¤erlere sahip vatandafllar olarak bunu gerçeklefltirmifllerdir. Mustafa Kemal Atatürk, kökenleri on dokuzuncu yüzy›l›n sonlar›nda at›lan kad›n›n özgürlük ve eflitlik mücadelesinin1 sistematik hâle gelmesini ve bu mücadelede kad›n›n daha aktif rol almas›n› sa¤lam›flt›r. Bu aç›dan Türk ‹nk›lâb› kad›na ve kad›n haklar›na verilen önemin de artmas›n› sa¤lam›flt›r. Atatürk 21 Mart 1923’te Konya’da kad›nlara hitaben yapt›¤› konuflmada Türk kad›n›n›n Millî Mücadele s›ras›nda göstermifl oldu¤u fedakârl›¤› “Dünyan›n hiçbir yerinde, hiçbir milletinde, Anadolu köylü kad›n›n›n fevkinde kad›n mesaisi zikretmek imkân› yoktur ve dünyada hiçbir milletin kad›n› ‘Ben Anadolu kad›n›ndan daha fazla çal›flt›m, milletimi halâsa ve zafere götürmekte Anadolu kad›n›ndan daha fazla çal›flt›m, milletimi halâsa ve zafere götürmekte Anadolu kad›n› kadar himmet gösterdim’ diyemez”2 sözleri ile belirtmifltir. Yeni Türk devletinin hedeflerini ve toplumsal dönüflümü gerçeklefltirecek yeni nesillerin yetifltirilmesi her iki cinsin de görevleri aras›nda yer alm›flt›r. Atatürk Türk ‹nk›lâb›n›n gerçekleflmesinde kad›n ve erke¤in birlikte mücadele etmesi gerekti¤ini flu sözleriyle vurgulam›flt›r: “Bir sosyal hayat, bir millet, erkek ve kad›n denilen iki cins insandan oluflmaktad›r. Mümkün müdür ki, bir kitlenin bir parças›n› ilerletelim. Di¤erini görmezden gelelim de kitlenin genel durumu ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki bir camian›n yar›s› topraklara zincirlerle ba¤l› kald›kça di¤er k›sm› semalara yükselebilsin. fiüphe yok ki, ilerleme ad›mlar›, dedi¤im gibi iki cins taraf›ndan beraber arkadaflça at›lmak, ilerleme ve yenilenme alan›nda mesafe kaydetmek laz›md›r. ‹flte böyle olursa ink›lâp baflar›l› olur.”3 Atatürk :“Kad›nlar›m›z haddi zat›nda hayat› içtimaiyede erkeklerimizle her vakit yanyana yaflad›lar. Bugün de¤il, eskiden beri, uzun zamanlardan beri, kad›nlar›m›z erkeklerle baflbafla, hayat-› cidalde, hayat› ziraatte, hayat› maiflette, erkeklerimizden yar›m hatve geri kalmayarak yürüdüler. Belki erkeklerimiz memleketi istilâ eden düflmana karfl› süngüleriy- *Dr.; Tarih Ö¤retmeni, Talim ve Terbiye Kurulu E¤itim Ö¤retim ve Program Dairesi Baflkanl›¤› 78 ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında le, düflman›n süngülerine gö¤üslerini germekle düflman karfl›s›nda ispat› vücut ettiler. Fakat erkeklerimizin teflkil etti¤i ordunun hayat menbalar›n› kad›nlar›m›z iflletmifltir. Memleketin esbab› mevcudiyetini haz›rlayan kad›nlar›m›z olmufl ve kad›nlar›m›z olmaktad›r. Kimse inkâr edemez ki bu harpte ve ondan evvelki, harplerde milletin hayatiyesini tutan hep kad›nlar›m›zd›r. Çift süren, tarlay› eken, ormandan odunu, keresteyi getiren, mahsulât› pazara götürerek paraya kalbeden, aile ocaklar›n›n duman›n› tüttüren, bütün bunlarla beraber s›rtiyle, ka¤n›siyle, kuca¤›ndaki yavrusiyle, ya¤mur demeyip, k›fl demeyip, s›cak demeyip cephenin mühimmat›n› tafl›yan hep onlar, hep o ulvî, o fedakâr, o ilâhî Anadolu kad›nlar› olmufltur. Binaenaleyh hepimiz bu büyük ruhlu ve büyük duygulu kad›nlar›m›z› flükran ve minnetle ebediyyen tâziz ve takdis edelim.” 4 sözleri ile Türk kad›n›n geçmiflten beri sosyal hayat›n içinde oldu¤unu ve Türk erke¤iyle birlikte mücadele etti¤ini belirtmifltir. ekim-kasım 2006 e¤itim ‹lerleme ve uygarl›k seviyesine ulaflman›n her iki cinsin geliflmesi ile birlikte mümkün oldu¤unu Atatürk baflka bir konuflmas›nda flu sözleriyle ifade eder: “Bir heyeti içtimaiyye ayn› gayeye bütün kad›nlar› ve erkekleriyle beraber yürümezse terakki ve temeddün etmesine imkân› fennî ve ihtimali ilmî yoktur.”5 Türk ‹nk›lâb› ile Türk halk› büyük bir toplumsal de¤iflim ve dönüflüm süreci yaflam›flt›r. Bu aç›dan e¤itim bireylerin var olma, hak elde etme ve elde edilen haklar›n devam›n›n sa¤lanmas›nda “bilinç” kazan›lmas› önemlidir. ‹nk›lâb›n gerçekleflmesinde, benimsenmesi ve devam›n›n sa¤lanmas›nda da özellikle bu hareketin öznesi/nesnesi olan kad›nlar›n e¤itimine büyük önem verilmifltir. Atatürk 1 Mart 1922 tarihinde Meclis aç›l›fl konuflmas›nda millî e¤itimin kad›n ve erkekler için ayn› derecede önemli oldu¤unu “Kad›nlar›m›z›n da ayni dereceyi tahsilden geçerek atf› ehemmiyet olunacak- 79 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim t›r”6 sözleri ile ifade etmifltir. Ayr›ca Atatürk e¤itimin milli bir görev oldu¤u vurgusunu “Bilgi edinmenin bir süs, bir tahakküm vas›tas› ve medeni bir zevkten ziyade, maddi hayatta muvaffak olmak için zaruri bir ihtiyaçt›r” cümlesi ile yapm›flt›r. Türk kad›n›n›n Türk ‹nk›lâb› içinde yüklendi¤i iki önemli görev vard›: 1. ‹yi bir efl ve anne olarak ideal “Cumhuriyet ev kad›n›”7, 2. E¤itim alarak kamusal alanda yer edinmesi sonucu “meslek sahibi Cumhuriyet kad›n›” Cumhuriyet Dönemi kad›n› geleneksel “efl” ve “anne” rollerinin yan›nda “milleti e¤itmek” görevi ile e¤itim görmüfl “yeni Türk kad›n›” rolünü üstlenmifltir. Bu anlamda Türk ‹nk›lâb›n›n hedefledi¤i kad›n hem “kurtar›lan” hem de “kurtar›c›”olmufltur. 8 Atatürk: “Kad›nlar›m›z›n her millette oldu¤u gibi, bizim milletimiz için de ne kadar ehemmiyeti oldu¤unu söyleme¤e lüzum yoktur. Bizim milletimizde kad›n eskiden bu ehemmiyeti hakikaten en ulvî derecede ihraz eylemifltir. Büyük atalar›m›z ve onlar›n analar›, tarihin, vukuat›n flahadetiyle sabittir ki, cidden yüksek faziletler göstermifllerdir. Burada birçok noktalardan sayabilece¤imiz o faziletlerin en büyü¤ü ve en ehemmiyetlisi k›ymetli evlatlar yetifltirmeleriydi. Hakikaten Türk milletinin bütün cihanda yaln›z Asya’da de¤il Avrupa’da dahi azîm satvetler göstermifl olmas›, mutantan harekât icra eylemifl bulunmas›, hep öyle k›ymetli atalar›n faziletli evlatlar yetifltirmesi ve daha beflikten çocuklar›n›n ruhuna mertlik ve fazilet telkin eylemesi sayesinde idi. fiunu söylemek istiyorum ki, kad›nlar›m›z›n vezaifi umumiyede uhdelerine düflen hisselerden baflka kendileri için en ehemmiyetli, en hay›rl›, en faziletkâr bir vazifeleri de iyi valide olmakt›r.” 9 sözleri ile Türk kad›n›n›n gelecek nesillerin flekillenmesinde üstlendi¤i rollerden birinin de çocu¤un yetifltirilmesi aç›s›ndan annelik oldu¤unu vurgulam›flt›r: Millî e¤itimin amac›n› Millî E¤itim Bakan› Esat (Sagay) Bey, 1931 y›l›nda yay›nlanan genelgede “Milli hayata uyumlu ve Türk milletine ve Türk Cumhuriyetine son derece faydal› birer vatandafl hâline getirmektir” fleklinde aç›klar. Baflka bir genelgede ise “Türk mektebi, eline teslim edilmifl olan her Türk çocu¤unu Cumhuriyet rejiminin psikolojisi ve ideolojisini tamam›yla kavram›fl, Türk milleti ve Türk Cumhuriyeti için son derece faydal› bir Türk vatandafl› hâline getirme¤e mecburdur” 10 fleklinde ifade etmifltir. E¤itim kurumlar›n›n birlefltirilmesi, karma e¤itimin gerçekleflmesi, k›z çocuklar›n›n e¤itim imkânlar›n›n art›r›lmas› ve k›z çocuklar›n›n okullara kay›tlar›n›n yap›lmas› ve okula devam›n›n sa¤lanmas›, k›zlar›n mesleki e¤itime yönlendirilmesi için okullar›n aç›lmas›, meslek sahibi kad›nlar›n say›s›n›n artmas› ve meslek sahibi kad›nlar›n çal›flma hayat›na kat›lmas› kad›n e¤itimin gerçeklefltirmeyi hedefledi¤i amaçlardand›r. Bu amaçla 1925 y›l›nda toplanan Üçüncü Heyet-i ‹lmiye’de, k›zlar›n e¤itimine iliflkin olarak; 1. Tek okul düzeninin kurulmas›, 2. K›zlar›n e¤itimindeki eksikliklerin giderilmesi, 3. K›zlar›n ve erkeklerin bir arada e¤itim görmeleri, 4. Üretici e¤itimine a¤›rl›k verilmesi ilkeleri kabul edilmifltir”11. Kad›nlar›n e¤itim alabilmesi amac›yla at›lan en önemli ad›mlar›ndan biri k›z çocuklar›n›n zorunlu e¤itim almas› karar›n›n verilmesidir. Atatürk’ün “Milletimizin, memleketimizin darülirfanlar› bir olmal›d›r. Bütün memleket evlad› kad›n erkek oradan ç›kmal›d›r” sözleri Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun habercisi olmufltur. Ö¤retimin birlefltirilmesi ile tüm e¤itim kurumlar› Millî E¤itim Bakanl›¤›na ba¤lanarak k›z ve erkek ö¤renciler millî e¤itim sisteminin içine dâhil edilmifltir.12 Kad›n e¤itiminin tüm boyutlar› ile gerçeklefltirilmesi için ilkö¤retim, ortaö¤retim (lise, mesleki teknik Cumhuriyet Dönemi kad›n› geleneksel “efl” ve “anne” rollerinin yan›nda “milleti e¤itmek” görevi ile e¤itim görmüfl “yeni Türk kad›n›” rolünü üstlenmifltir. Bu anlamda Türk ‹nk›lâb›n›n hedefledi¤i kad›n hem “kurtar›lan” hem de “kurtar›c›”olmufltur. 80 ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında ö¤retim, k›z orta sanat okullar›, k›z enstitüleri, ticaret liseleri, sa¤l›k okullar›), konservatuarlar ve yüksek ö¤retim kurumlar› k›z ö¤renci say›s›n›n artmas›n›, ayn› zamanda kad›nlar›n bilinçlenmesini sa¤lam›flt›r. 1922 y›l›nda ‹stanbul’da bulunan Erenköy Yat›l› K›z Lisesi ve Gündüzlü K›z Lisesi’ne ilaveten Ankara’da Ankara Gündüzlü K›z Lisesi, ‹zmir’de Yat›l› K›z Lisesi aç›lm›fl ve 1925 y›l› itibar›yla toplam ö¤renci say›s› 821’e ulaflm›flt›r.”13 ‹lk k›z okullar› olarak 1865’te Mithat Pafla taraf›ndan aç›lan K›z Sanayi Mektepleri 19281929 ders y›l›ndan itibaren K›z Enstitüleri olmufltur. 1921 y›l›ndan sonra k›z çocuklar›n›n üniversitelere kabulü, k›z liseleri ve k›z sanat okullar›n›n say›s›n›n artmas›, kad›nlara meslek sahibi olma yolunu açm›flt›r. 1921–1922 ö¤renim y›l›nda Süreyya (A¤ao¤lu) ile Saime, Melahat ve Bedia adlar›nda dört k›z ö¤renci Hukuk Fakültesine kabul edilmifltir. 1922 y›l› Eylülünde ise T›p Fakültesi’ne Sabiha Süleyman, Suat Rasim, F›tnat Cemal ve Hamidiye Abdurrahim’in de aralar›nda bulundu¤u 7 k›z ö¤rencinin yaz›lmas› önemli tepkiler yaratm›flt›r. Kad›nlar›n doktorluk yapamayacaklar› savunulmufl, kamuoyunda s›kça bu konu tart›fl›lm›flt›r.14 Tüm bu tart›flmalara ra¤men 1928 y›l›nda Türkiye’nin ilk kad›n doktorlar› diplomalar›n› alm›fllard›r. 1925 y›l›nda ‹stanbul Üniversitesi Fen Fakültesinde matematik bölümünde 7, fizikte 8, tabii bilimlerde 48, kimyada 26, t›p fakültesinde 17, diflçilikte 4, hukuk fakültesinde 23 k›z ö¤renci okumufltur. 1930–31 y›llar›nda Edebiyat fakültesinde 155, fen fakültesinde 90, hukukta 72, t›p fakültesinde 11 k›z ö¤renci ö¤renim görmüfltür. 15 E¤itim alan k›z ö¤rencilerin bir üst okula devam etme oran› zamanla artm›flt›r. Üniversitelerin çeflitli bölümlerine devam eden k›z ö¤renci say›s› iki haneli rakamlara nadiren ulaflabilmifltir.16 Bunun yan›nda Cumhuriyetin ilk y›llar›nda meslek sahibi olan kad›nlar›n büyük bölümünün ö¤retmenlik mesle¤ini seçtikleri görülmektedir. Türkiye’de 1923 y›l›nda 1.217 olan kad›n ö¤retmen say›s› 1930’da 4.814’e ulaflm›flt›r. 17 Ö¤retimin her alan› ile ilgili, döneme ait yeterli say›sal veri olmamas›na ra¤men eldeki bilgiler Cumhuriyetin ilk y›llar›nda kad›nlar›n e¤itim hayat›na iliflkin olumlu geliflmeler oldu¤unu göstermektedir. 1935 y›l›nda okuma yazma bilmeyen kad›nlar›n oran› % 90’larda iken 1940’l› y›llarda bu oran % 87’lere düflmüfltür.18 1923–24 y›llar›nda ilkö¤retime devam eden ö¤- ekim-kasım 2006 e¤itim renci say›s› erkeklerde 273.107 iken k›zlarda 62.954’tür. Bu rakamlar 1933–34 y›llar›nda erkeklerde 385.247’ye k›zlarda ise 205.992’ye yükselmifltir. Bu art›fl›n ve k›z-erkek ö¤renciler aras›nda say›sal oran›n azalmas›n›n en önemli sebebi ilkö¤retimin zorunlu olmas› olarak düflünülebilir.19 1933–34 y›llar›nda ortaokullardaki 42.332 ö¤renciden 11.294’ü k›z ö¤rencidir. 1943-44’te ise bu say› 22.005’e ç›km›flt›r.20 Liselerdeki k›z ö¤renci say›s› 1933’te 2237, 1943’te 6.030’dur. Okul say›s›n›n artmas› sonucu 1927 y›l›nda, var olan iki k›z sanat okulu erkek sanat okullar› gibi befl y›l e¤itim veren sanat enstitüleri hâline getirilmifltir. 1938 y›l›nda bu okullar›n say›s› 14’e ulaflm›flt›r.21 “Bu okullar›n ö¤retmen ihtiyac›n› karfl›lamak için, 1935 y›l›nda Ankara’da K›z Sanat Ö¤retmen Okulu aç›lm›flt›r.”22 1928’te aç›lan Millet Mektepleri, yayg›n e¤itim çal›flmalar›n›n ilk örneklerindendir. 1928 Harf ‹nk›lâb›n›n hedeflerinden birini, Mustafa Kemal “Yeni Türk harflerini çabuk ö¤renmelidir. Vatandafla, kad›na, erke¤e, hamala sandalc›ya ö¤retiniz. Bunu vatanseverlik ve milliyetseverlik vazifesi biliniz. Hepimiz hususi ve umumi hayat›m›zda rastgeldi¤imiz okuyup yazma bilmeyen erkek, kad›n her vatandafl›m›za ö¤retmek için can atmal›y›z.”23 olarak aç›klar. Buna paralel olarak 1928 –29 y›llar›nda Millet Mekteplerine kat›lan 507.020 kifliden 199.544’ü, 1929–30 y›llar›nda ise 262.423 kifliden 22.168’ini kad›nlar oluflturmufltur.24 Kad›nlara yönelik yayg›n e¤itim faaliyetleri Millet Mektepleri yan›nda, Pratik K›z Sanat Okullar›, Köy Kad›nlar› Gezici Kurslar›, K›z Teknik Ö¤retim Olgunlaflma Enstitüleri K›z Teknik Ö¤retim bünyesinde devam etmifltir. Cumhuriyet döneminde okullarda okutulan ders kitaplar›nda yer alan ifadeler, resimler, foto¤raflar hedeflenen “Türk kad›n›” imaj›n› destekler nitelikte olmufltur. Firdevs Gümüflo¤lu 1930-1940’l› y›llarda okutulan ders kitaplar›nda cinsiyetçi unsurlarla ilgili olarak “Genç Cumhuriyet’in e¤itimcileri esas a¤›rl›¤› kad›nlar›n toplumsal yaflama etkin olarak kat›lmas› hedefine vermifllerdir. Bu anlay›fl, hem tüm temel ö¤retim ders kitaplar›na yans›m›flt›r, hem de Cumhuriyet’in bizzat kurucular› ve önderleri bu hedefi çok zor koflullara karfl›n cesaretle dile getirmifllerdir. Onlar, esas olarak, aktif, haklar›na kavuflmufl, bafl› dik, meslek sahibi, e¤itimli kad›n› hedeflemifllerdir. 81 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim Hukuki, ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi alanlarda yap›lan ink›lâplar e¤itim alan›nda gerçeklefltirilen yeniliklerle desteklenmifl ve her alanda Türk kad›n›n›n kendine güvenen bir “birey” olmas› sa¤lanm›flt›r. Erkeklerin yönlendirdi¤i ve s›n›rlar›n› belirledi¤i bir hareket olarak da alg›lanan Cumhuriyet kad›n›n›n hak mücadelesinde siyasi haklar›n verilmesi ile “her fleyi elde ettik” anlay›fl›n›n hâkim olmas› daha sonraki dönemlerde kad›n hareketinin h›z›n› kaybetmesinin de nedenlerinden biridir. Toplumun içinde yaflad›¤› verili koflullar göz önüne al›nd›¤›nda hedeflenen kad›n tipine az say›da kad›n›n›n ulaflabilece¤i de bir gerçekti. K›z ö¤rencilerin büyük ço¤unlu¤u yüksek ö¤renim görmeyecek ve ev kad›n› olacakt›. Bu nedenle, bu büyük ço¤unlu¤a yönelik politikalar›n da gelifltirilmesi gerekiyordu. Bu politikay›, mümkün oldu¤unca bilgili, insiyatifli, ev idaresinde sorumlu, üretici kocan›n üretime haz›rlan›fl›n› eksiksiz sa¤layabilen, yurda yararl›, Cumhuriyet ideolojisini benimsemifl çocuklar yetifltirebilecek düzeyde ev kad›nlar› yaratmak olmufltur.”25 vurgusunu yapmaktad›r. E¤itim alan kad›nlar mesleklerini yapabilmek için çal›flma hayat›na at›lm›fllard›r. Doktor, mühendis, mimar, akademisyen, bankac›, sanatç›, sporcu, hâkim, ziraatç›, pilot gibi çok farkl› meslek dallar›nda görev yapm›fllard›r. Fatma Aliye, Ayfle S›d›ka, Emine Semiye, fiuküfe Nihal, Halide Edib’in bafllatt›¤› Türk kad›n›n›n hak arama mücadelesi Muazzez ‹lmiye Ç›¤, Halet Çambel, Afet ‹nan, Süreyya A¤ao¤lu, Refet Ang›n, Nüzhet Gökdo¤an, Safiye Ali, Selma Soysal, Tezer Taflk›ran, Nezihe Muhittin gibi Cumhuriyetin öncü kad›nlar› ile devam etmifltir. 82 Ancak her dönemin kendi flartlar› içinde de¤erlendirilmesi gerekti¤i dikkate al›nd›¤›nda Leyla K›rkp›nar’›n flu tespiti önemlidir: “Tanzimat’la birlikte bafllayan ça¤dafllaflma hareketi çerçevesinde Türk kad›n›, gerek düflünce alan›nda, gerekse do¤rudan do¤ruya siyasi toplumsal haklar yönünde ciddi ad›mlar atabilmifltir. Bu geliflmeler, ancak, söz konusu dönemlerin düflünce yap›lar›n›n ve ideolojik kal›plar›n›n kendine özgü karakterleri çerçevesinde anlam kazanabilmektedir. Tarihsel ak›fl içinde her dönemin, genel karakteristiklerini belirleyen koflullar de¤iflti¤ine göre, kad›n›n statüsü de, de¤iflen koflullara göre özellikler kazanm›flt›r.”26 Cumhuriyet kad›n›, bölgeler ve kültürler aras›ndaki farkl›l›klara ve yaflanan yo¤un çeliflkilere ra¤men, önceki dönemlerden k›yaslanamayacak ölçüde farkl›d›r. Bu farkl›l›k, yaln›zca d›fl görünüflünde de¤il, toplumsal statüsünde, kültürel yap›s›nda, kiflilik tan›mlamas›nda tan›k olunan çok yönlü bir farl›l›kt›r. Bu de¤iflmeler hiç kuflku yok ki, ülkede yaflanm›fl, ekonomik, toplumsal, kültürel alandaki yo¤un de¤iflmelerle paralellik göstermektedir.”27 Yo¤un toplumsal de¤iflme süreçleri içinde kad›nlar›n, günümüzde Türk toplumunda istenilen düzeye varm›fl olduklar› söylenemez. Türk kad›n›, Cum- ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında huriyetle birlikte toplumsal statüsünde büyük s›çramalar gerçeklefltirmifltir; ama bütün bunlar, ça¤dafl dünyan›n sa¤lad›¤› olanaklar aç›s›ndan bak›ld›¤›nda yetersizdir.”28 Zihinsel anlamda gerçekleflen toplumsal de¤iflimin somut verilere yans›mas› kimi zaman istenilen ölçüde gerçekleflmemifltir. Tüm geliflme ve ilerlemelere ra¤men bugün e¤itim alan›nda baz› s›k›nt›lar yaflanmaktad›r. K›z çocuklar›n›n okullaflma oran›, okuma yazma bilmeyen nüfusun büyük oran›n›n kad›nlardan oluflmas›, okula kay›tl›, okula devam eden ve diploma sahibi k›z ö¤renci say›s›ndaki farkl›l›k, okullar›n fiziki flartlar›n›n elveriflsizli¤i, e¤itim-ö¤retim materyallerinde cinsiyet eflitsizli¤ini destekleyen bilgi, foto¤raf, resimlerin bulunmas› gibi sorunlar kad›n e¤itiminin sorunlar›n›n farkl›laflt›¤›n› ancak devam etti¤ini göstermektedir. Türkiye’de yaflanan siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel de¤iflim cumhuriyetin ilk y›llar›nda yaflanan köklü de¤iflimin 83 y›ld›r ayn› h›zda devam etmedi¤ini göstermektedir. Tüm olumsuzluklara ra¤men Türk kad›n› “hak verilen” olmaktan ç›karak “hak arayan”, “eflitlikçi” ve “özgürlükçü” hayat anlay›fl›n› sürdürerek tüm dünya kad›nlar› aras›nda farkl› bir yere sahip oldu¤unu kan›tlamaya devam etmektedir. Türk kad›n›n›n kendileri için belirlenen tan›mlara ne kadar uyduklar›, rolleri ve statüleri, bunu ne derece de¤ifltirebildikleri, otoriteleri nas›l etkiledikleri, toplumsal bir dönüflüme katk›lar›n›n ne oldu¤u sorular› ayn› zamanda Türk ‹nk›lâb›’n›n içinde kad›n›n yerinin belirlenmesini sa¤lam›flt›r. Türk ‹nk›lâb› Bat›l› taraflar›n›n yan›nda kendine özgü millî de¤erleri koruma anlay›fl› ile bir farkl›l›k ortaya koymufltur. Bu farkl›l›k bugün de Türk kad›n›n› Bat›l› ve Do¤ulu kad›ndan ay›ran özellikler tafl›mas›n› sa¤lam›flt›r. ______________________ Serpil Çak›r; Osmanl› Kad›n Hareketi, Metis Yay›nlar›, ‹stanbul 1996; fiefika Kurnaz; Cumhuriyet Öncesinde Türk Kad›n› (1839-1923), Milli E¤itim Bakanl›¤› Yay›nlar›, Ankara 1995. 1 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araflt›rma Merkezi, Ankara 1997, C. II, s. 152. 2 Ayfle Ayata-Ayça Ergün, “ Atatürk ve Türk Kad›n›” Erdem Cumhuriyet Özel Say›s›-I, C.11, Sa: 31, Atatürk Kül3 ekim-kasım 2006 e¤itim tür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yay›nlar›, Ankara, 1999, s. 14. 4 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. II, s. 152. 5 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. II, s. 153. 6 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C.I, s. 245. Filiz Çetin, “ Cumhuriyet Döneminde Kad›n E¤itimi” Milli E¤itim Dergisi, Milli E¤itim Bakanl›¤› Yay›nlar›, Say›: 160, Güz 2003, s. 144. 7 Ayfle Ayata-Ayça Ergün; “ Atatürk ve Türk Kad›n›” Erdem Cumhuriyet Özel Say›s›-I, C.11, Sa: 31, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yay›nlar›, Ankara, 1999, s. 12. 8 9 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri C. II, s. 156. Yahya Akyüz; Türk E¤itim Tarihi, PegemA Yay›nc›l›k, Ankara 2005, s. 301 10 11 Çetin, a.g.m., s. 141. Osmanl›dan Cumhuriyete Kad›n ve E¤itim; Kad›n Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakf›; ‹stanbul 1998. 12 Tezer Taflk›ran; Cumhuriyetin 50. Y›l›nda Türk Kad›n Haklar›, Ankara 1973, s. 151 13 Leyla K›rkp›nar; Türkiye’de Toplumsal De¤iflme ve Kad›n; Kültür Bakanl›¤› Yay›nlar›, Ankara 2001, s. 220; Taflk›ran; a.g.e., s. 160-161 14 15 Çetin, a.g.m., s. 150. Sema U¤urcan; “ Osmanl›’dan Cumhuriyet’e Türk Kad›n›” Erdem Cumhuriyet Özel Say›s› III, C: 11, Sa: 33, Ankara 1999, s. 995. 16 17 U¤urcan; a.g.m.; s. 995 Emel Do¤ramac›, Türkiye’de Kad›n›n›n Dünü ve Bugünü, Türkiye ‹fl Bankas› Yay›nlar›, Ankara 1992, s. 94. 18 19 Çetin, a.g.m., s. 143. 20 Çetin, a.g.m., s. 145-146. 21 Çetin, a.g.m., s. 146. 22 Çetin, a.g.m., s.146. 23 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. I, s. 378. Afet ‹nan, Atatürk ve Türk Kad›n Haklar›n›n Kazan›lmas› Tarih Boyunca Türk Kad›n›n›n Hak ve Görevleri, Milli E¤itim Bas›mevi, ‹stanbul 1975, s. 151. 24 25 Firdevs Gümüflo¤lu, “ Cumhuriyet Döneminin Ders Kitaplar›nda Cinsiyet Rolleri ( 1928-1998), 75 Y›lda Kad›nlar ve Erkekler, Tarih Vakf› Yay›nlar›, ‹stanbul 1998, s. 127 Leyla K›rkp›nar, “ Türkiye’de Toplumsal De¤iflme Sürecinde Kad›n”, 75 Y›lda Kad›nlar ve Erkekler, Tarih Vakf› Yay›nlar›, ‹stanbul 1998, s. 14. 26 27 Leyla K›rkp›nar, a.g.e., s. 15. 28 Leyla K›rkp›nar, a.g.e., s. 28. 83 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim ÇA⁄DAfiLAfiMA, M‹LLÎ B‹RL‹K-BERABERL‹K ve ATATÜRK ‹LKELER‹ TEMUÇ‹N FA‹K ERTAN* Ça¤dafl ve Ça¤dafllaflman›n Tan›m› Ça¤dafllaflma ve milli birlik-beraberlik kavramlar› birbirlerinden ayr›lmayan, birbirlerini bütünleyen ve tamamlayan kavram ve anlay›fllard›r. Ça¤dafl bir toplumun, millî birlik ve beraberlik yolundaki kargaflaya son vermifl bir toplum oldu¤u söylenebilece¤i gibi, milli birlik-beraberlik yolundaki engelleri ortadan kald›rm›fl bir toplumun da, ça¤dafllaflma tart›flmalar›n› aflm›fl bir toplum oldu¤u ileri sürülebilir. Ça¤dafl kavram› günümüze gelinceye kadar muas›r, modern ve ça¤dafl fleklinde geliflim izlerken, ça¤dafllaflma terimi ise muas›rlaflma, modernleflme, ça¤dafllaflma çizgisiyle günümüze kadar ulaflm›flt›r. Ça¤dafllaflma kavram›, bilim devriminden bu yana toplumsal sorunlardaki ve bu sorunlar› çözme konusundaki h›zl› de¤iflim sürecini anlatan bir deyim olarak görülmektedir. Önce Latince, daha sonralar› ‹ngilizce ve di¤er dillerde, yaflanan ça¤›n ve geçmifl dönemin görüfl ve düflüncelerini, düflünürlerini birbirinden ay›rt etmek üzere kullan›lan “ça¤dafl ve ça¤dafllaflma” kavramlar›, son dönemlerdeki bilgi patlamas› sonucunda ortaya ç›kan, yenileflme sürecinin ald›¤› dinamik biçi- mi tan›mlamakta da kullan›lmaktad›r. Ça¤dafl olma sözcü¤ü günümüzde baflkalar›yla ayn› dönemde yaflama anlam›na geldi¤i gibi, içinde bulunulan en son dönemde yaflama anlam› da tafl›maktad›r. Bundan da anlafl›ld›¤› gibi ça¤dafl olma, vurguya göre hem ayn› zamanda olmay›, hem de en son ça¤›n içinde olmay›, ondan pay almay› ve etkilenmeyi karfl›lamaktad›r. Baz› Bat›l› yazarlar ça¤dafllaflma-modernleflmemuas›rlaflma kavramlar›n› Bat›l›laflma olarak ele alm›fllard›r. Bu yazarlara göre ça¤dafllaflma, Bat› Avrupa’da ve Kuzey Amerika’da gelifltirilmifl olan toplumsal, ekonomik ve siyasal sistemlere yönelik bir de¤iflme sürecidir. Bu anlamda ça¤dafllaflma ya da modernleflme, 18. yüzy›lda Avrupa’da bafllayan ve sonraki dönemlerde bütün dünyay› etkisi alt›na alan toplumsal yaflam ve örgütlenme biçimi olarak da ele al›nabilir. Bu bilgiler ›fl›¤›nda ça¤dafl ve ça¤dafllaflma kavramlar›n›n en k›sa yoldan tan›mlar›n› yapacak olursak, en fazla kulland›¤›m›z Türk Dil Kurumuna ait Türkçe Sözlük’te ça¤dafl (muas›r, modern); ayn› ça¤da yaflayan, bulunulan ça¤›n anlay›fl›na, flartlar›na uygun olan * Prof. Dr.; Ankara Üniversitesi, Türk ‹nk›lâp Tarihi Enstitüsü Ö¤retim Üyesi 84 ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında anlam›ndad›r. Ça¤dafllaflma (muas›rlaflma, modernleflme) ise ça¤›n tutumuna, anlay›fl›na uymak demektir. Türk ça¤dafllaflmas› ya da modernleflmesine gelince; Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün görüfllerinde etkili oldu¤u, çok say›da tarihçi, sosyolog ve siyaset bilimci taraf›ndan kabul edilen Ziya Gökalp ça¤dafllaflmay›; “muas›rlaflmak demek Avrupal›lar gibi otomobiller, tayyareler yap›p kullanmak demektir. fiekilce ve maifletçe Avrupal›lara benzemek de¤ildir. Ne zaman bilgi ve sanayi gere¤i ve sat›n al›nmas› için Avrupal›lara ihtiyaç duymad›¤›m›z› görürsek, o zaman muas›rlaflm›fl oldu¤umuzu anlar›z” fleklinde tan›mlam›flt›r. Bu ba¤lamda, Atatürk’ün ça¤dafllaflma anlay›fl›n› kavrayabilmek için, öncelikle onun uygarl›k=medeniyet anlay›fl› üzerinde durmal›y›z. Atatürk “Medeniyetin ne oldu¤unu baflka baflka tarif edenler vard›r. Bence medeniyeti kültürden ay›rmak güçtür ve lüzumsuzdur. Bu görüflümü aç›klamak için kültür ne ekim-kasım 2006 e¤itim demektir, tarif edeyim. Bir insan toplulu¤unun devlet hayat›nda, fikir hayat›nda, yani ilimde, toplum hayat›nda ve güzel sanatlarda, ekonomik hayatta yani tar›mda, sanatta, ticarette, kara, deniz ve hava ulaflt›rmac›¤›nda yapabildi¤i fleylerin ortak sonucudur” fleklindeki kültür tan›m›yla kültür ile uygarl›k kavramlar› aras›nda bir fark görmemekte, daha aç›k bir ifadeyle yüksek kültürleri uygarl›k olarak görmektedir. Osmanl› Devleti’ndeki Ça¤dafllaflma Hareketlerine Genel Bir Bak›fl Bilindi¤i gibi Osmanl› Devleti 17. Yüzy›ldan itibaren eski gücünü kaybetmeye bafllam›fl ve önce duraklama, ard›ndan gerileme ve parçalanma sürecine girmifltir. Osmanl› Devleti’nin eski gücünü kaybetmesinde Bat›’daki geliflmelerin d›fl›nda kalmas› ve yükselme dönemine damgas›n› vuran klasik kurumlar›n yozlaflmas›n› önleyememesi temel nedenler olarak gösterilebilir. Yap›sal nedenlere dayanan duraklama, gerileme ve çöküfl karfl›s›nda Osmanl› devlet adamlar›, duru- 85 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim mun fark›nda olmad›klar› uzun bir dönem tedbir bile almaya yönelmemifllerdir. 18. Yüzy›lda Avusturya ve Rusya karfl›s›nda al›nan askeri yenilgiler Osmanl›lar›n geri kal›nd›¤›n› anlamalar›na yol açm›fl ve sonuçta baz› düzenlemeler yap›lmas› zorunlu hâle gelmifltir. Ancak bu kez de teflhis yanl›fl koyulmufltur. Osmanl› yöneticilerine göre geri kal›nman›n nedeni askerî idi ve orduda yenilikler yap›l›rsa, eski parlak günlere dönülebilirdi. Bu nedenle Osmanl›’da ›slahat hareketleri 18. yüzy›lda askeri alanda bafllam›fl ve uzun y›llara askeri alan a¤›rl›kl› olarak devam etmifltir. Bu dönemde askeri alanda yenilikler konusunda ciddi hamleler yapan III. Mustafa ile ilgili flu öykü dönemin yenileflme çabalar›n›n niteli¤ine ›fl›k tutmas› aç›s›ndan önemlidir. III. Mustafa, o dönemlerde Avrupa’da büyük baflar›lar kazanm›fl olan Prusya Kral› II. Friedrich’e Ahmet Resmi Efendi’yi elçi olarak göndermifl ve kendisinden baflar›y› sa¤layan üç müneccim istemifltir. Friedrich, Osmanl› elçisine flu ilginç cevab› vermifltir: “Kuvvetli bir orduya sahip olmak, onu bar›fl zaman›nda da savafla girebilecek flekilde e¤itmek; hazineyi daima dolu tutmak; tarih okumak”. Verilen bu cevaptan anlafl›ld›¤› gibi baflar› için kuvvetli bir ordu, iyi bir ekonomi ve geçmiflten yararlanmak gerekti¤i vurgulanm›flt›r. Günümüz için de bunun pek fazla de¤iflti¤i söylenemez. 18. yüzy›l›n sonlar›nda III. Selim, 19. Yüzy›l bafllar›ndan itibaren ise II. Mahmut dönemlerinde askeri alanlar›n d›fl›nda da yenileflme çabalar›n› giriflilmiflse de, çöküflün önüne geçilememifltir. Türk ça¤dafllaflmas›nda, Tanzimat kendisinden önceki dönemlere göre oldukça özgün bir anlay›fl› temsil eder. Tanzimat Ferman› ve bu fermanla birlikte bafllayan dönem Osmanl›’da bir zihniyet de¤iflikli¤ini simgeler. Bu döneme de¤in gerçeklefltirilen yenilikler, genel olarak kurumsal alanda yapm›flt›r. Buna karfl›l›k Tanzimat düflünsel anlamda yenileflme, ça¤dafllaflma ya da bat›l›laflman›n kap›s›n› aralam›flt›r. Bununla birlikte Tanzimat, günümüze de¤in devam eden kimlik bunal›m› ve ayd›n-halk kopuklu¤unda da bir bafllang›çt›r. Tanzimat sonras›ndaki I. ve II. Meflrutiyet dönemlerindeki anayasal geliflmeler ve ça¤dafllaflma çabalar›, Cumhuriyete giden yolda, ciddi ön ad›mlar olmufllard›r. Özellikle II Meflrutiyet ve ‹ttihat - Terakki Partisi dönemindeki geliflmeler, baflta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, cumhuriyet kadrolar›n›n ortaya 86 ç›kmas›nda önemli rol oynam›fllard›r. Önemli bir bilim adam›m›z›n “‹kinci Meflrutiyet dönemi cumhuriyetin siyasi laboratuar›d›r” fleklindeki sözü hemen herkes taraf›ndan kabul edilen bir tarihsel sürece ve gerçe¤e vurgu yapmas› aç›s›ndan önemlidir. Atatürk’ün II. Meflrutiyet dönemi fikir hareketlerinden etkilendi¤inin ve özellikle de Bat›c›lar›n düflüncelerini yak›ndan takip etti¤inin kan›t› olarak, Bat›c›lar›n program›n›n bir k›sm›n› buraya almay› uygun gördüm. 1910’lu y›llara ait olan bu programa göre ça¤dafllaflmak için; 1-Fes kald›r›l›p yerine yeni bir serpufl kabul olunacakt›r. 2-Yerli mallar›n kullan›lmas› teflvik edilecektir. 3-Kad›nlar diledikleri tarzda giyinebilecekler, yaln›z israf etmeyeceklerdir. Kad›nlar vatan›n en büyük velinimeti say›larak kendilerine erkekler taraf›ndan hürmet ve riayet gösterilecektir. 4-Erkekler kendi gözüyle gördü¤ü, be¤endi¤i ve seçti¤i k›zla evleneceklerdir. Görücülük âdetine son verilecektir. 5-Birer tembellik yuvas› olan bütün tekkeler ve zaviyeler kald›r›lacakt›r. 6-Bütün medreseler kapat›lacakt›r. 7-Mevcut Osmanl› alfabesi at›larak, yerine Latin harfleri kabul edilecektir. 8-Avrupa Medeni kanun kabul edilerek, bugünkü evlenme ve boflanma flartlar› tamamen de¤ifltirilecektir. Birden fazla kad›nla evlenmek ve bir sözle kar› boflamak kalkacakt›r. Yine dönemin Türkçülerin program›nda yer alan Türk tarihi ve kültürü, Türk dili, milli ekonomi ve milli edebiyat gibi ilkeler Atatürk’ün ça¤dafllaflma ve milli birlik-beraberlik fikirlerinin oluflmas›nda etkili olmufltur. Bütün bunlarla birlikte Atatürk’e kadar Türkiye’deki ça¤dafllaflma hamlelerinin sistematik bir biçimde yap›ld›¤› söylenemez. Öyle ki, Türk ça¤dafllaflmas›ndan yaklafl›k olarak 50 y›l kadar sonra bu sürece giren Japonlar, ça¤dafllaflma ve ilerleme konusunda 20. yüzy›l›n bafllar›ndan itibaren hemen tüm sorunlar›n› çözerken, Türk toplumu geçen sürede hem eski Türk‹slam kimli¤ini yitirmifl hem de Bat›l› anlamda ça¤dafl özelliklere kavuflamam›flt›r. Atatürk ‹lkeleri ve Ça¤dafllaflma Atatürk’ün uygarl›¤› bir bütün ve d›fl›nda kalanlar› yok eden bir güç olarak görmesinde, do¤du¤u ve ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında büyüdü¤ü dönemin özelliklerinin ve yaflad›¤› kentlerin etkisi büyük olmufltur. Atatürk, Osmanl›’n›n h›zl› bir flekilde toprak kaybetti¤i bir dönemde dünyaya gelen, Bat›’y› bu y›llarda tan›yan ve bilinçlenen bir kiflidir. Özellikle Selanik gibi bir anlamda imparatorlu¤un aynas› say›labilecek bir kentte dünyaya gelmesi ve yetiflmesi, onun sonraki dönemde devlet kurucusu olmas›nda ve ça¤dafl bir lider olarak belirmesinde önemli rol oynam›flt›r. Selanik birçok etnik grubu bünyesinde bar›nd›ran ve bu etnik gruplar aras›nda kanl› çat›flmalara sahne olan bir yerleflim merkeziydi. Selanik deneyimi, Atatürk’te milli devlet anlay›fl›n›n geliflmesinde do¤rudan etki yapm›flt›r. Selanik ve ard›ndan Manast›r günlerinden sonra, ‹stanbul’daki harp okulu ve harp akademisi y›llar› ise Atatürk’ün saltanat ve istibdat rejimlerin çaresizli¤ini görmesini sa¤lam›flt›r. Bu y›llarda Atatürk, Osmanl› ça¤dafllaflma çabalar›n›n sonuçsuz kald›¤›n› ve devletin yüzeysel reform çabalar›yla kurtulamayaca¤›n› yak›ndan görmüfltür. Çünkü 20. yüzy›l›n bafllar›na gelindi¤inde kendini yenilemeyen ve ça¤›n gerisinde kalan Osmanl› Devleti, art›k geliflme ve kendini yenileyebilme özelli¤ini tümüyle yitirmifltir. Atatürk, Milli Kurtulufl Savafl›n› örgütlemek için Anadolu’ya geçti¤inde, Osmanl› Devleti’nin yaflama flans›n›n kalmad›¤›n› ve Anadolu merkezli bir devlet yeni bir devletin kurulmas›n›n zorunlu oldu¤unu kesin olarak görmüfltür. Bu nedenle Kurtulufl Savafl› boyunca att›¤› her ad›mda aç›k ya da örtülü olarak yeni bir devletin kurulmas›n›n izlerini görmek mümkündür. Daha aç›k bir ifadeyle Atatürk, d›fla karfl› ba¤›ms›zl›k mücadelesiyle, içteki egemenlik mücadelesini birlikte yürütmüfltür. Savafl›n en s›cak günlerinde bile yeni bir devletin kurulmas› ve kurulduktan sonra ça¤dafl esaslara dayanmas› yolunda ad›mlar atmaktan geri durmam›flt›r. 23 Nisan 1920’de TBMM’nin aç›lmas›yla bafllayan devrimler süreci, onun ölümüne de¤in devam etmifltir. Atatürk’ü baflar›l› k›lan en önemli etkenlerden birisi, onun Osmanl› Devleti’nin y›k›lmas›n›n nedenlerini çok iyi tahlil etmifl olmas›d›r. Dünyadaki geliflmelerin d›fl›nda kalan ve bunlara ayak uyduramayan Osmanl› Devleti’nin Bat› taraf›ndan d›flland›¤›n› ve do¤al olarak da geliflmifl ülkeler taraf›ndan ekonomik, siyasal ve kültürel aç›dan bask› alt›na al›nd›¤›n› tespit etmifl ve ekim-kasım 2006 e¤itim içine düflülen edilgenli¤i ortadan kald›rmak için düflünce üretmifltir. “Memleketler çeflitlidir. Fakat medeniyet birdir. Ve bir milletin ilerlemesi için de bu tek medeniyete ortak olmas› laz›md›r. Osmanl› ‹mparatorlu¤unun düflüflü bat›ya karfl› elde etti¤i baflar›lardan çok, bofl bir gururla kendisini Avrupa milletlerine ba¤layan ba¤lar› kesti¤i gün bafllam›flt›r. Bu bir hata idi, bunu tekrar etmeyece¤iz” fleklindeki 1923 y›l›na ait sözlerinde, gerek Osmanl›’n›n y›k›l›fl›n›n tahlili, gerekse yaflamak için ne yap›lmas› gerekti¤i yatmaktad›r. Atatürk’e göre, ça¤dafl uygarl›¤›n›n bir parças› olmak, ancak ona katk› sa¤lamakla mümkün olabilirdi. Bu ayn› zamanda Türk devletinin varl›¤›n›n ve ba¤›ms›zl›¤›n›n korunmas› için de temel çözümdü. Uygarl›¤›n d›fl›nda kalan toplumlar›n, Bat› karfl›s›nda nas›l acze düfltüklerine ve ezildiklerine yak›ndan tan›k olan Atatürk için, ça¤dafllaflma bir amaç de¤il, araç olmufltur. Temel amaç ça¤dafllaflarak Türk ulusunun varl›¤›n›n korunmas›d›r. “Medeni dünya çok ilerdedir. Buna yetiflmek, o medeniyet çemberine girmek mecburiyetindeyiz. Medeni olmayan insanlar, medeni olanlar›n ayaklar› alt›nda kalmaya mahkûmdurlar” fleklindeki ifadeler, bu anlay›fl› en çarp›c› biçimde ortaya koymaktad›r. Kültür ve uygarl›k ayr›m›na gitmeyen Atatürk’ün ça¤dafllaflma hamleleri olarak görebilece¤imiz devrimlerinin tümünde, hem millilik hem de Bat›c›l›k söz konusudur. Atatürk, Türk ulusunun ça¤dafl uygarl›¤›n bir parças› olmakla birlikte, ayn› zamanda kimli¤ini ve kültürünü de koruyabilece¤ine inanm›flt›r. Nas›l ki, Bat› uygarl›¤› bünyesinde, Frans›z kültürü, Alman kültürü, ‹ngiliz kültürü, ‹talyan kültürü gibi milli kültürler varl›klar›n› koruyabiliyorlarsa, Türk kültürü de ça¤dafl uygarl›¤›n bir parças› olarak özgün konumunu koruyabilmelidir.. Atatürk’ün “…biz, bat› medeniyetini bir taklitçilik yapal›m diye alm›yoruz. Onda iyi olarak gördüklerimizi, kendi bünyemize uygun buldu¤umuz için dünya medeniyet seviyesi içinde benimsiyoruz” fleklindeki sözleri, bu gerçe¤i en çarp›c› flekilde belirtmektedir. Yine Atatürk’e ait olan “Efendiler, yapt›¤›m›z ve yapmakta oldu¤umuz ink›lâplar›n gayesi, Türkiye Cumhuriyeti halk›n› tamamen ça¤dafl ve bütün anlam ve görünüflüyle uygar bir toplum haline ulaflt›r- 87 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim makt›r” fleklindeki ifadeler de, Türk Devrimi’nin temel amac›n› tart›flmaya meydan vermeyecek bir biçimde ortaya koymaktad›r. Atatürk ilke ve devrimleri incelendi¤inde, hemen hepsinin iki ortak özelli¤inin oldu¤u görülür. Birincisi ça¤dafllaflma teorileri ve uygulamalar› oldu¤u, ikincisi ise milli birlik ve beraberli¤in hedeflendi¤idir. Atatürk, milli birlik ve beraberli¤i de, ça¤dafllaflmada oldu¤u gibi salt kuru bir slogan olarak kullanmam›flt›r. Her fleyden evvel ça¤dafl bir toplum olman›n gereklerinden en önemlisi iç bar›fl›n sa¤lanm›fl olmas›d›r. ‹ç bar›fl ise milli birlik-beraberlikle gerçekleflebilir. Atatürk ‹lkeleri olarak bilinen ve devletin temel niteli¤ini de oluflturan, alt› ilke(Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkç›l›k, Devletçilik, Laiklik ve ‹nk›lâpç›l›k) tek tek ele al›nacak olursa, tümünde ça¤dafllaflma ve milli birlik-beraberlik idealinin temel yaklafl›m oldu¤u görülür. Cumhuriyetçilik ilkesine damgas›n› vuran milli egemenlik anlay›fl› ve demokrasi, bugün ça¤dafl olan tüm toplumlar için vazgeçilmez de¤erler olurken, demokratik toplumlar›n hiçbirinde ciddi etnik ya da dinsel çat›flmalar da görülmemektedir. O halde demokratik ve ça¤dafl bir cumhuriyetin, hemen her türlü toplumsal çat›flmay› önleyecek ve iç bar›fl› saplayacak bir anahtar oldu¤unu söylemek mümkündür. Ça¤dafllaflma sürecinde milli birlik-beraberli¤in sa¤lanmas›nda di¤er bir ilke ise milliyetçiliktir. Atatürk, gerçeklefltirdi¤i devrimlerle Türk toplumunu ça¤dafl uygarl›klar düzeyine yükseltirken, bu anlay›fla uygun olarak milliyetçili¤e de yeni bir anlam ve anlay›fl kazand›rm›flt›r. Atatürk’ün milliyetçilik anlay›fl› gerçekçi, ileriye dönük, ça¤dafl ve birlefltirici bir nitelik tafl›r. Milliyetçilik ilkesi, milli birlik-beraberli¤in sa¤lanmas› yolundaki vazgeçilmez dayanakt›r. Milli birlik ve beraberlik duygusu ulusun bireylerini birbirine ba¤lar. Atatürk, Kurtulufl Savafl›n›n bafllang›c›ndan itibaren milli devlet, milli güç, milli birlik ve beraberlik konular›na büyük önem vermifltir. Kurtulufl Savafl› Atatürk önderli¤inde, Türk ulusunun milli birlik ve beraberli¤inin bir sonucudur. Yeni kurulan Türk devletinin yaflamas› ve ça¤dafllaflmas›n›n da, milli birlik ve beraberlik çerçevesinde gerçekleflmesi düflünülmüfltür. 88 Buradaki milliyetçilikte temel harç manevidir, kültürdür. Atatürk kendisini Türk hisseden herkesi Türk olarak kabul etmifltir. “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halk›na Türk milleti denir” diyerek, önemli olan›n ›rk veya etnik köken birli¤i olmad›¤›n›, birlikte yaflamak arzusunun ve dayan›flma duygusunun temel öge oldu¤unu vurgulam›flt›r. “Ne mutlu Türküm diyene!” sözünün s›rr› da buradad›r. Atatürk’ün “Ne mutlu Türk olana!” dememesi bilinçli bir tercihtir ve millet olgusuna yeni bir boyut kazand›racak anlay›flt›r. Atatürk, s›kça kulland›¤› ve hemen her sözünde ifade etti¤i “Türk” sözcü¤ünü, bir ›rk› ya da etnik bir grubu tan›mlamak için de¤il, co¤rafi ve hukuksal anlamda kullan›lm›flt›r. Co¤rafi anlamda Türkiye Cumhuriyeti s›n›rlar› içinde yaflayan ve kendisini Türk olarak hisseden herkes Türk’tür. Yine hukuksal anlamda Türkiye Cumhuriyeti devletine vatandafll›k ba¤›yla ba¤l› olan her Türk vatandafl› da Türk’tür. Bütün bunlar›n ›fl›¤›nda Atatürk’ün toplay›c› ve birlefltirici nitelik tafl›yan milliyetçilik anlay›fl›, Türk ulusunu ›rk, mezhep ve s›n›f kavgalar›na bölmeye kalkacak olanlara karfl› kullan›lacak en sa¤lam savunma arac›d›r. Milli birlik ve beraberli¤in sa¤lanmas›nda do¤rudan etkili olan bir di¤er Atatürk ilkesi, halkç›l›kt›r. Atatürk halkç›l›¤› da iç bar›fl›n sa¤lanmas›nda vazgeçilmez bir ilkedir. Halkç›l›¤›n en önemli özelliklerinden biri, s›n›f kavram›n› ve s›n›f mücadelesini reddederek, ifl bölümüyle toplumsal dayan›flmay› esas almas›d›r. Atatürk, Türk toplumunu teflkil eden köylü, çiftçi, iflçi, esnaf, sanatkâr, sanayici, memur ve tüccar gibi her çeflit meslek grubunu, birbirine karfl› birer toplumsal s›n›f olarak de¤il, birer mesleki zümre olarak görmüfltür. Bu meslek gruplar›n›n sosyal adalete uygun bir flekilde, uyumlu bir flekilde iflbirli¤i yapmalar› milli birlik ve beraberli¤in sa¤lanmas› için temel zorunluluk olarak alg›lanm›flt›r. Hem toplumsal hem de ekonomik boyutu olan devletçilik ilkesi ise sadece devlet müdahalecili¤i olarak ele al›nmamal›d›r. Çünkü Atatürk’ün halkç›l›k ilkesinin hayata geçmesinin ve bu ilke ilgili programlar›n uygulanmas›n›n temel yolu, ekonomik kalk›nman›n gerçeklefltirilmesidir. Ancak bu kalk›nma soysal adaleti sarsmayacak ve gelir da¤›l›m›n› adaletli k›lacak bir flekilde gerçekleflmelidir. Ayn› zamanda ba¤›ms›zl›k il- ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında kesi de korunmal›d›r. Bütün bunlar›n gerçekleflmesi, devletçilik ilkesinin uygulanmas›yla do¤rudan ba¤lant›l›d›r. Herhangi bir toplumsal grubun veya kesimin, di¤erinin aleyhine geliflmesini ve büyümesini önlemek, bu yolla toplumsal dengeyi kurmak, halkç›l›kla oldu¤u kadar devletçilik ile de ilgilidir. Bir di¤er ilke ise laikliktir. Laik bir toplumda din, mezhep ve inanç özgürlü¤ünün sa¤lanm›fl olmas› nedeniyle, din ve mezhep çat›flmalar› gündemden kalkacakt›r. Laik bir cumhuriyet ve laik bir Türk toplumu ideali, dünyada sayg›n bir konuma gelinmesinin bir temel koflul oldu¤u kadar, iç bar›fl›n, daha do¤ru bir ifadeyle milli birlik-beraberli¤in sa¤lanmas›n›n da yolunu açacakt›r. Laiklik devlet yönetiminin, e¤itimin, hukukun ve ekonominin de dinden ar›nd›r›lmas› anlam› tafl›d›¤› için, din toplum aç›s›ndan inanç ve ibadet özgürlü¤ünün sa¤land›¤› bir yaflam alan› olarak kalacakt›r. Böylelikle inanç farkl›l›klar›, bir çat›flman›n de¤il, toplumsal uzlaflman›n yolunu açacakt›r. ‹nk›lâpç›l›k ilkesine gelince; Atatürk’ün ink›lâpç›l›k ilkesi, siyasal iktidara karfl› ç›kmak ve onu yok etmek anlam›nda de¤ildir. ‹nk›lâpç›l›k, yeni geliflmelere aç›k olmak, ça¤›n gereklerine göre davranmak ve ça¤›n gerisinde kalmamakt›r. Geliflmenin temel koflulu, birlik ve beraberlik yolundaki pürüzlerin giderilmesi ve ça¤dafl uygarl›¤›n›n gereklerinin al›nmas›d›r. Geliflmifl ülkelere bakt›¤›m›zda hemen hemen hepsinin, dinsel çat›flmalardan ar›nd›¤›n› ve bu konuda toplumsal hoflgörüyü hayata geçirdiklerini görürüz. Bütün bu ilkeler bir bütün olarak ele al›nd›¤›nda, hiç de soyut ve uygulanamaz olmad›klar› gibi, aksine toplumun hem k›sa vadeli hem de uzun vadeli sorunlar›n› çözebilecek nitelik tafl›d›klar› görülür. ekim-kasım 2006 e¤itim Sonuç “Ça¤dafllaflma, Milli Birlik-Beraberlik ve Atatürk ‹lkeleri” bafll›¤› Türkiye’nin ve dünyan›n flu an içinde bulundu¤u durum; siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel geliflmelerle do¤rudan ilgilidir. Ça¤dafllaflma ve milli birlik-beraberlik kavramlar›na dayanan Atatürkçü düflünce sistemini oluflturan temel ilkeler güncelli¤ini hala korumaktad›r. Bu ilkelere dayanan toplum düzeninin ve siyasal sisteminin uzun bir dönemde de önemini koruyaca¤› bir gerçektir. Atatürk’e kadar geçen dönemlerdeki ça¤dafllaflma çabalar›nda en çok tart›fl›lan konu neyin al›naca¤›, neyin al›nmayaca¤› ve neyin, ne kadar al›naca¤› söz konusu olmufltur. Do¤al olarak da bu Türk toplumu için büyük bir zaman kayb›na yol açm›fl ve Bat› ile olan mesafe aç›lm›flt›r. Yine Osmanl› dönemindeki ça¤dafllaflma hamlelerinde, Türk toplumunun ihtiyaçlar›ndan çok Bat›’n›n bir dayatmas› ve Bat›’ya yaranmak kayg›lar› ön plana ç›km›flt›r. Bir anlamda Osmanl› döneminde zorla benimsetme, Atatürk döneminde ise bilinçli bir benimseme söz konusudur. Bütün bunlara karfl›n, günümüzde Türk toplumunun ça¤dafllaflma sorununu çözdü¤ünü ve bu konudaki tart›flmalar›n güncelli¤ini yitirdi¤ini iddia etmek mümkün de¤ildir. Ayr›ca küreselleflmenin gündemde oldu¤u bir dönemde, millet, milliyetçilik ve milli birlik gibi kavramlar da önemini yitiren, de¤erini kaybeden ve ça¤›n gerisinde kalan kavramlar gibi gösterilmektedir. Uluslara, küreselleflmenin ve milli kimlikten uzaklaflman›n, ça¤dafllaflman›n bir gere¤i olarak kabul ettirilmeye çal›fl›ld›¤› bir dönemde, Atatürk taraf›ndan biçimlendirilen ve yaflanan olaylarla da do¤rulu¤u s›nanm›fl olan Cumhuriyet’in temel de¤erlerinin Türk ulusunun gelece¤ine ›fl›k tutaca¤›na kuflku yoktur.. 89 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim Prof. Dr. Mehmet Saray ile ATATÜRK ve ATATÜRKÇÜ DÜfiÜNCE ÜZER‹NE SÖYLEfi‹: fiABAN ÖZÜDO⁄RU • CELAL ASLAN - Baflkan› oldu¤unuz Atatürk Araflt›rma Merkezinin Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumu ile ba¤lant›s› – kurulufl kanununa göre- nas›ld›r, aç›klar m›s›n›z? - Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu birbiriyle koordineli dört kurumdan oluflur. Bu kurumlar; Atatürk Araflt›rma Merkezi, Atatürk Kültür Merkezi, Dil ve Tarih kurumlar›d›r. Anayasan›n 134. maddesine göre müstakil olarak faaliyet gösteren bu kurumlar›n daha verimli ve ahenk içinde çal›flmas› için Yüksek Kurum Baflkanl›¤› koordine görevi ile yükümlüdür. Bu kurumlar›n mali denetimini Say›fltay kanal›yla Yüksek Kurum yapt›rmaktad›r. - Atatürk Araflt›rma Merkezi hangi amaçlarla kurulmufltur? - Atatürkçü düflünceyi yaymak üzere, Millî Mücadele’ye nas›l gelindi¤i- 90 ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında ni, Millî Mücadele’nin nas›l ve hangi flartlarda verildi¤ini anlatmak kurumumuzun asli görevlerindendir. Di¤er yandan, Atatürk’ün önderli¤inde kazan›lan zaferlerden sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ni, ça¤dafl bir devlet hâline getiren Atatürk ilke ve ink›laplar›n› anlatmak ve Türkiye’mizin karfl›laflt›¤› ana problemler üzerinde bilim insanlar›na objektif bir flekilde ilmi araflt›rmalar yapt›r›p baflta e¤itim kurumlar› olmak üzere di¤er ilgili kurumlar›n istifadesine sunmak kurulufl amaçlar›m›z aras›ndad›r. - Baflkanl›k olarak, Atatürk ve Atatürkçü düflüncenin tan›t›lmas› ve yayg›nlaflt›r›lmas› konusunda yürüttü¤ünüz yurt içi ve yurt d›fl› faaliyetlerinizden söz eder misiniz? - Atatürk’ümüzü ve Atatürkçü düflünceyi tan›tmak için Atatürk’ün Nutuk’unu ‹ngilizce, Frans›zca, Almanca, Rusça, Farsça, K›rg›zca ve Kazakçaya çevirmifl bulunmaktay›z. fiu anda Arapça, Çince ve Türkmenceye çevrilmekte olup önümüzdeki y›llarda Özbekçe, Japonca ve ‹spanyolcaya da çevrilecektir. Atatürk üzerinde araflt›rma yapan bilim insanla- ekim-kasım 2006 e¤itim r›n› muhtelif vesilelerle Türkiye’ye davet edip onlar›n Atatürk hakk›ndaki düflüncelerini yapt›¤›m›z kongrelerde hem bilim insanlar›m›z hem de ayd›nlar›m›za duyurmaktay›z. Ayr›ca Rus arflivlerinde, ‹ngiliz arflivlerinde, Frans›z arflivlerinde, Alman arflivlerinde, Amerikan, Yunan, Bulgar, ‹ran ve Pakistan arflivlerinde bulunan Atatürk ile ilgili belgeleri toplam›fl bulunmaktay›z. Bu belgeler ile birlikte Türk arfliv belgelerinin müfltereken incelenmesi sonucunda Atatürk’ümüzün Türk milletine yapt›¤› hizmetleri daha kapsaml› bir flekilde ortaya koyma f›rsat›n› elde etmifl bulunuyoruz. - Sizce Atatürk’ün düflünceleri do¤ru bir flekilde anlat›labildi mi ya da toplumun farkl› kesimleri taraf›ndan Atatürk ilke ve ink›laplar› yeterince anlafl›labildi mi? - Türk toplumu giderek okuma özürlü hale gelmifl bulunmaktad›r. Bu konu bir üniversite ö¤retim üyesi olarak bendenizi ve bütün ö¤retmen ve ö¤retim üyesi arkadafllar›m› son derece üzmektedir. Bir toplumda okuma arzusu bu kadar az olunca önemli konu- 91 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim larda bilgi sahibi olunmas› son derece zor olmaktad›r. Bu sebeplerden dolay› Türkiye’de iki önemli konuda k›s›r ve yetersiz bilgi bulunmaktad›r. Birisi Atatürk’ümüz, di¤eri ise dinimizdir. Üzülerek ifade edeyim, Müslüman Türk milleti ne ‹slam dini ve ne de Atatürk hakk›nda yeterli bilgiye sahip de¤ildir. ‹lk emri okumak üzerine olan ve 80 ayette ilmin faydas›ndan ve zaruretinden bahseden Kur’an-› Kerim ortada iken, “hayatta en hakiki mürflit ilimdir, fendir” diyen Atatürk’ümüzün millî e¤itim davam›za verdi¤i önem ortada iken, nas›l oluyor da ülkemizde cehaleti yenemiyoruz ve ö¤renimde, e¤itimde ve bilimde arzu edilen seviyeye gelemiyoruz anlamak mümkün de¤ildir. Bu gerçekler de göstermektedir ki bizim cahil kalmaya, e¤itimde vasat bir hayat› kabullenmeye hakk›m›z yoktur. Biz cehaleti yendi¤imiz, arzu etti¤imiz e¤itim seviyesine ulaflt›¤›m›z takdirde hem güzel dinimizi ve hem de Atatürk’ümüzü ve onlar›n hayat›m›za katt›¤› güzellikleri ö¤renmifl olaca¤›z. - Atatürkçü düflünceyi do¤ru biçimde ö¤renmek isteyenler veya bu konuda her seviyeden araflt›rma yapmak isteyenler kurumunuzdan nas›l yararlanabilirler? - Atatürkçü düflünceyi do¤ru ö¤renmek için Atatürk Araflt›rma Merkezi Kütüphanesi, yapt›¤›m›z yay›nlar ve toplad›¤›m›z belgeler ilgililerin istifadesine aç›k bulunmaktad›r. Arzu eden herkes bu kaynaklardan yararlanabilir. - Atatürk hakk›nda yap›lan çal›flmalar› yeterli buluyor musunuz? Söz konusu çal›flmalar›n niteli¤i hakk›nda neler söylersiniz? - Atatürk’ümüz hakk›nda yap›lan çal›flmalar› yeterli bulmak mümkün de¤ildir. Yap›lan çal›flmalar›n k›sa zamanda tamamlanabilmesi için daha önce arz etti¤imiz kaynaklar›n iyi etüt edilerek kullan›lmas› ile arzu edilen seviyede çal›flmalar ortaya koymam›z mümkün olacakt›r. Fakat flu ana kadar Atatürk Araflt›rma Merkezinin tertip etti¤i ilmi toplant›larla ve baz› akademisyenlerimizin ortaya koydu¤u çal›flmalarla Atatürk’ümüz hakk›nda bilimsel metotlarla derlenmifl do¤ru bilgiler ortaya konmufl bulunmaktad›r. Ne var ki, bu çal›flmalar yeterlidir demek Atatürk’ün yapt›klar›n› ve yapmaya çal›flt›klar›n› anlamakta eksik kalmak anlam›na gelmektedir. Bu anlay›fltan hareketle daha kapsaml› çal›flmalar yapt›rarak yak›nda kamuoyunun 92 istifadesine sunmak arzusunday›z. Bu arada Atatürk’ümüzün milletimizin ve ülkemizin her alanda kalk›nmas› ve muas›r medeniyet seviyesine ulaflmas› için ileri sürdü¤ü fikirleri ihtiva eden belgeleri ve bu hususta bilim adamlar›m›z›n yorumlar›n› ihtiva eden, baflta e¤itimcilerimiz olmak üzere, ilgili kiflilerin istifadesine sunulacak çal›flmalar› da bafllatm›fl bulunmaktay›z. Örne¤in “Atatürk’ün ‹slam’a Bak›fl›: Belgeler ve Görüfller”, “Atatürk ve Ça¤dafllaflma: Belgeler ve Görüfller”, “Atatürk ve D›fl Politika: Belgeler ve Görüfller”, “Atatürk ve Millî E¤itim: Belgeler ve Görüfller”, “Atatürk ve ‹ktisat: Belgeler ve Görüfller”, “Atatürk ve Demokrasi: Belgeler ve Görüfller”, “Atatürk ve Kad›n haklar›: Belgeler ve Görüfller” yay›na haz›rlanm›fl olup 2 ay içinde neflredilmifl olacakt›r. Yukar›da bahsedilen ilk iki çal›flma bas›lm›fl ve 5 ay içinde bitmifltir. Bu eserler yeniden bask›ya verilmifltir. En k›sa sürede tekrar ilgililerin istifadesine sunulacakt›r. Bu eserlerin tamam› yay›nland›¤›nda eksikli¤i hissedilen önemli bir bofllu¤u dolduraca¤›na inan›yoruz. Biz, görevimiz gere¤i Atatürk’ün yapt›klar›n› ve yapmaya çal›flt›klar›n› nas›l daha iyi anlayabiliriz ve anlatabiliriz, bunun gayreti içerisindeyiz. - Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve Cumhurbaflkan› olarak izledi¤i d›fl siyasetin ana ilkelerinden k›saca bahseder misiniz? - Atatürk’ün takip etti¤i d›fl siyasetin temelini; “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” prensibi oluflturmaktad›r. Koca bir imparatorlu¤u kaybettikten sonra yokluk içinde kurulan yeni cumhuriyetin d›fl politikas›n› gelifltirirken Atatürk, öncelikle komflu ülkelerle aram›zdaki itilaflar› halledip, onlarla her alanda dostane ifl birli¤ine girilmesini sa¤lam›flt›r. Bununla da yetinmeyen Atatürk, d›fl tehlikelerden korunmak amac›yla paktlar kurma yoluna gitmifl, önce Sadabat Pakt›’n›n, arkas›ndan Balkan Antant›’n›n kurulmas›n› sa¤lam›flt›r. K›saca Atatürk’ün d›fl politikas›nda önce komflu ülkelerle olan iliflkiler düzeltilerek dost ülkelerden oluflan bir komfluluk siyaseti takip edilmifl, arkas›ndan da genifl anlamda büyük devletlerle olan iliflkilerimizde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin istiklaline ve egemenli¤ine halel getirmeyecek dostluk iliflkilerine önem vermifl ve kendisi, ne Türkiye’nin iç ifllerine baflkalar›n›n kar›flmas›na ne de baflka ülkelerin problemlerine mü- ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim dahaleye izin vermifltir. kifli olmufltur. - Atatürk’ün genel anlamda dinlere, Müslüman bir ülkenin önderi olarak da ‹slamiyet’e bak›fl› nas›ld›r? - Atatürk’ün hedefledi¤i “muas›r medeniyet” sözünden neyi anlamal›y›z? Yani bu sözle kastedilen belirli ülkeler veya bir k›ta m›d›r, yoksa idealize edilmifl, geliflmifl medeniyetler midir? - Atatürk’ün dinlere bak›fl› tarihimizdeki di¤er devlet adamlar›n›nkine benzer bir bak›fl aç›s› olmufltur. Nitekim, Amerikal› bir gazetecinin sormas› üzerine Atatürk: “Dünyada baflka milletlerin diline, kültürüne ve dinine sayg›l› davranan Türk milleti gibi baflka bir millet yoktur. Tarihimiz bunun örnekleriyle doludur” demifltir. Atatürk’ün ‹slam dinine bak›fl›na gelince: Cumhuriyet döneminde Türk devlet adamlar› içinde Atatürk kadar ‹slam’a vak›f bu güzel dinin ana prensiplerini onun kadar do¤ru yorumlayan bir lidere rastlayam›yoruz. Onun Bal›kesir Za¤nos Pafla Camiinde yapt›¤› konuflma baflta olmak üzere dinimiz ile ilgili di¤er görüfllerini içine alan; “Atatürk’ün ‹slam’a Bak›fl›: Belgeler ve Görüfller” adl› bilimsel araflt›rma kitab›n› baflta e¤itimcilerimiz ve diyanet teflkilat›m›z olmak üzere ilgili kiflilerin ve mercilerin mutlaka okumalar›n› tavsiye ederim. Atatürk, güzelliklerle dolu dinimizin siyasete sokulmas›na izin vermeyen laik sistemi ülkemizde gelifltirerek belki de ‹slam’a en büyük hizmeti yapan ekim-kasım 2006 - Atatürk’ün hedefledi¤i “muas›r medeniyet” konusu her fleyden evvel cumhuriyetimizin ve Türk milletinin cehaleti yenerek e¤itim ve bilim baflta olmak üzere her alanda Türk milletinin medeni milletlerin seviyesine ulaflmas› mücadelesidir. Burada sorun flu; biz Türkiye ve Türk milleti olarak, arzu etti¤imiz hamleleri yaparak her alanda medeni milletler seviyesine ulaflabildik mi? Buna evet demek mümkün de¤ildir. Ülkemizde 7,5 milyon okuma yazma bilmeyen var ise, (Burada bir parantez aç›p Millî E¤itim Bakanl›¤›n›n ilkö¤retim ça¤›ndaki k›z çocuklar›n›n okula yönlendirilmesi kampanyas›n›n takdire flayan oldu¤unu belirtmeliyim) ülke nüfusunun % 54’ü eski usûl ilkokul mezunu ise, dinimizin ve yasalar›m›z›n emrine ra¤men k›z çocuklar›m›z›n tamam›n› hâlâ okutam›yor isek, yine dinimizin ve yasalar›m›z›n emri hilaf›nda çok kad›n ile yaflayan insanlar›m›z var ise ve kad›nlar›m›za kötü muamele yap›l›yorsa, muas›r medeniyet seviyesine ulaflmaktan 93 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim sa¤lanamam›flt›r. ‹nsan nas›l maddi ve manevi unsurlardan olufluyorsa, ülkeler de maddi ve kültürel boyutlar›yla geliflirler ve di¤er ülkeler içinde yerlerini al›rlar. O bak›mdan bir ülkenin ekonomik ve kültürel geliflimi dengeli olursa sa¤l›kl› bir geliflimden ve ilerlemeden söz edilebilir. - Kültür sahas›nda Atatürk’ün tarihe, kültüre ve dile özel bir önem verdi¤ini biliyoruz. Bu ilginin sebepleri nas›l aç›klanabilir? Toplum olarak yaflad›¤›m›z kültürel bozulmaya karfl› Atatürk’ün kültür politikas›n›n hangi dinamikleri hayata geçirilebilir? - Atatürk’ün tarihimize, kültürümüze ve güzel Türkçemize verdi¤i önem bu sahada bafllatt›¤› çal›flmalar maalesef ayn› heyecan ve duyarl›l›kla devam ettirilememifltir. “Atatürk’ün Tarih Tezi ve Tarih Araflt›rmalar›m›z” konusunda yapt›¤›m›z bir araflt›rmada Atatürk’ün millî tarihimize, millî kültürümüze ve Türkçemize verdi¤i önem ve bu sahada bafllatt›¤› çal›flmalar belgeleriyle ortaya konulmufltur. Bas›m safhas›na gelen bu çal›flma k›ymetli e¤itimcilerimizin ve ilgililerin istifadesine sunulacakt›r. bahsetmemiz mümkün de¤ildir. Atatürk, muas›r medeniyet sözü ile belirli bir ülkeyi veya ülkeleri de¤il her alanda kalk›nm›fl medeni ülkeler veya toplumlar› kastetmifltir. Türk milleti baflta cehaleti yenmek suretiyle yapaca¤› hamlelerle her alanda kalk›nmay› en iyi flekilde gerçeklefltirip muas›r medeniyet seviyesinin üstüne de ç›k›lmas›n› arzu etmektedir. - Atatürkçü düflüncede ça¤dafll›¤›n ve geliflmiflli¤in ölçüsü nedir? Soruyu biraz açarsak, örne¤in ekonomik geliflmifllik tek bafl›na ça¤dafll›¤›n ölçüsü kabul edilebilir mi? - Bir ülkenin ekonomik alanda geliflmesi onun bütün alanlarda geliflmifl oldu¤unu göstermez. Ekonomik alanda geliflmiflli¤in yan› s›ra sosyal alanda, kültürel alanda, sanat alan›nda ve bilhassa e¤itim ve bilim alan›nda çok iyi seviyeye gelmek mecburiyeti vard›r. Ülkemizde bilhassa cumhuriyet döneminde baz› siyasi iktidarlar›n ekonomik kalk›nmada s›çrama yapt›¤› görülmüfltür. Fakat sosyal ve kültürel alan ile e¤itim ve bilim alan›nda arzu edilen s›çramalar yap›lamad›¤› için ülkenin ve milletin her alanda topyekün kalk›nmas› 94 I. Dünya Savafl› öncesinde, esnas›nda ve sonras›nda Avrupa’n›n emperyalist devletlerinin Türkiye’yi parçalama ve Türk milletini esarete sokma çal›flmalar› çerçevesinde milletimiz, kültür ve medeniyetimiz aleyhinde yapt›¤› kesif bir propaganda var idi. ‹flte bu propagandan›n gerçek d›fl› oldu¤unu göstermek için Atatürk, Türk tarihinin, kültürünün ve medeniyetinin bütün yönleri ile ortaya ç›kar›lmas›n› istemifl, bu sahada millî ve milletleraras› kongreler tertip ettirmifltir. Türk ‹slam tarihi ve kültürü ile ilgili yerli ve yabanc› bütün uzmanlar›n kat›ld›¤› bu kongreleri bizzat takip eden Atatürk, ortaya konan bilgiler çerçevesinde tarih ve edebiyat kitaplar›m›z›n yeniden yazd›r›lmas›n› istemifltir. 4000 kitaba yak›n bir kütüphanesi olan ve bu kütüphanenin kitaplar›n›n her birini, kitaplar›n kenar›na ald›¤› notlarla, sat›rlar›n alt›n› çizmesiyle okudu¤unu gösteren Atatürk, muhakkak ki tarihimizin yetifltirdi¤i bilge insanlardan biridir. Bu okuma zevki ve flevki ile muazzam bir bilgi birikimine sahip olan Atatürk, bu bilginin verdi¤i ›fl›kla olaylara genifl bir ufuktan bakm›fl, “Türk ‹nk›lab›”n› gerçeklefltirirken tarih, kültür ve medeniyetimizin ne kadar güzelliklerle dolu oldu¤unu ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim ve medeniyet dünyas›na pek çok katk›lar›m›z›n bulundu¤unun gösterilmesini istemifl ve bu maksatla da Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumlar›n› kurdurmufltur. 1930’lu y›llarda kurulan bu iki kurumumuz tarihimizi, kültürümüzü ve dilimizi ifllemek, araflt›rmak ve bunlar›n sonuçlar›n› hem Türk ve hem de dünya kamuoyuna ve bilim dünyas›na duyurmay› amaç edinmifltir. Bu iki kurumumuza ilaveten 1982 Anayasas› ile Atatürk Araflt›rma Merkezi ile Atatürk Kültür Merkezi kurulmufl, Tarih ve Dil Kurumlar› ile birlikte hem Atatürk’ün fikirleri, hem de tarih, kültür ve dil çal›flmalar›m›z daha genifl ve kapsaml› bir çal›flma yöntemiyle ifllenmeye bafllanm›flt›r. Burada akla flöyle bir soru gelebilir. Acaba bu kurumlar üzerlerine düfleni tam olarak yapt›lar m›? Ve istenen neticeleri ortaya koydular m›? Bu sorulara tam olarak “evet” cevab›n› vermek elbette mümkün de¤ildir. Fakat bu kurumlar›m›z›n zaman zaman ihmale u¤ramas›na ra¤men çal›flmalar›nda büyük baflar›lar elde etti¤ini, ilgi gösterilip teflvik edilmesi halinde çok daha baflar›l› çal›flmalar yapabileceklerine inanc›m›z tamd›r. Londra’da aç›lan “Türkler” adl› Türk kültürü ve tarihi ile ilgili 1000 y›ll›k devreyi ihtiva eden sergide sergilenenler, kültür ve sanat eserlerimizin ancak üçte birini teflkil etmektedir. Yetkililerin deste¤i ile inan›yorum ki bu kurumlar›m›z yapt›klar› araflt›rmalar ile kimi toprak alt›nda, kimi toprak üstünde, kimi de kütüphane, arfliv ve depolar›n tozlu raflar›nda bekleyen kültür ve sanat›m›zla ilgili eserleri ortaya ç›karacak, Türk ve dünya kamuoyunun bilgi ve istifadesine sunacaklard›r. - Atatürk’ün Kurtulufl Mücadelesi’nin en kritik zamanlar›nda bile kongreler toplamas› ve kararlar›n Meclis karar›yla al›nmas›na önem vermesine ra¤men Cumhuriyet’in ilan›ndan sonra çok partili sisteme geçilemeyiflinin sebepleri nelerdir? - Atatürk, ayn› zamanda Türk tarihinin en demokrat liderlerinden biriydi. Milletin kendi kendini ekim-kasım 2006 idare etmesi gerekti¤i zaruretine bütün kalbiyle inanan Atatürk, Millî Mücadele’ye bafllarken yapt›¤› kongrelere, milletin temsilcilerini davet ederek kararlar ald›rm›fl ve millet temsilcilerinin ald›¤› bu kararlar çerçevesinde mücadeleyi yürütmüfltü. Türk milletinin II.Meflrutiyet ile birlikte faaliyete geçen Meclisi, yani “Meclis-i Mebusan”, “Misak-› Millî” kararlar›n› al›nca iflgal kuvvetleri taraf›ndan da¤›t›lmas› üzerine Atatürk, bu Mecliste vazife gören bir k›s›m milletvekili ve Anadolu vilayetlerinden seçilip gelen temsilcilerle birlikte 23 Nisan 1920’de TBMM’yi açm›fl ve bu Meclisin kararlar› do¤rultusunda Millî Mücadele’yi yürütmüfltür. Atatürk, cumhuriyetin ilan›ndan sonra çok partili hayata geçmemizi arzu etmifl ve bu alanda yap›lan teflebbüsleri de desteklemifltir. Ne var ki, 1924 Terakkiperver Cumhuriyet F›rkas› ile 1930’da kurulan Serbest Cumhuriyet F›rkas›’n›n çal›flmalar›na hem Atatürk’ün flahs› ve hem de yapt›¤› ink›laplar aleyhinde tav›r alan kiflilerin bu partilere s›zmas› dolay›s›yla, arzu edilen çok partili demokratik sisteme geçilememifltir. Atatürk bu duruma son derece üzülmüfltür. Bu üzüntüsünü son baflbakan› Celal Bayar’a hasta yata¤›nda dile getirmifltir. Üçüncü Cumhurbaflkan›m›z Celal Bayar ile yap- 95 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim kal›nmas›n, di¤er branfl dersi olan ö¤retmen kardefllerimiz de lütfen Atatürk’ü iyi okusunlar. Çünkü büyük bir kumandan, büyük bir bar›fl ve demokrasi, büyük bir ink›lapç› ve e¤itimci ve bilge bir insan olan Atatürk, Türk milletinin her alanda çok iyi yetiflerek ça¤dafl medeniyet seviyesine ulaflmas›n›n onuruyla, mensup oldu¤u milletin yaratt›¤› kültürüyle, medeniyetiyle, sanat›yla övünen bir toplum olsun istemifltir. t›¤›m ve yak›nda neflre sunaca¤›m›z mülakatlarda da görülece¤i gibi Atatürk, bu üzüntüsünü dile getirince Bayar, kendi kendine karar vererek Atatürk’ün ruhunu flad etmek için Cumhurbaflkan› seçilen ‹smet ‹nönü’nün baflbakanl›¤› devam ettirmesini rica etmesine ra¤men, baflbakanl›ktan ayr›larak arkadafllar›yla Demokrat Partinin kuruluflunu gerçeklefltirmifl ve ülkemizde çok partili hayat›n bafllamas›n› sa¤layarak Atatürk’ün ruhunu flad etmeye çal›flt›¤›n› ifade etmifltir. - Say›n Baflkan, okuyucular›m›za M. Kemal Atatürk’ü and›¤›m›z bu söylefli vesilesiyle iletmemizi istedi¤iniz mesajlar›n›z var m›? - Atatürk’ümüzü gençlerimize anlatacak olan tarih, Türk Dili ve Edebiyat› ile Sosyal Bilgiler ö¤retmenleri kardefllerimize derim ki; lütfen Atatürk’ümüz hakk›nda bolca okuyun. Atatürk ile ilgili okudu¤unuz o güzel kitaplar› ö¤rencilerinize de okutturun. Onlarla 96 Türk milleti için bu kadar güzel düflünceler tafl›yan ve bu güzel düflünceleri hayata geçirmek için gece gündüz çal›flan Atatürk’ü bilmek, ö¤renmek ve onun fikirleri çerçevesinde yeni hamleler yapmak baflta e¤itimcilerimiz olmak üzere Türk milleti için mutlaka yerine getirilmesi gereken vicdani bir borçtur. Sonuç olarak halk›m›z, tüm bu yukar›da belirtti¤imiz esaslar hakk›nda do¤ru bilgileri atam.gov.tr adl› web sayfam›zdan edinebileceklerdir. Ayr›ca yay›nlar›m›z›n elektronik ortamda güvenli bir flekilde sat›fl› ise http//e-magaza.atam.gov.tr adresinden yap›lmaktad›r. Bunu da arac›l›¤›n›zla tüm ilgililere ulaflt›rm›fl olmaktan son derece bahtiyar›m. - Hocam, bize zaman ay›rd›¤›n›z bu güzel söylefli için teflekkür ederiz. - Bana Atatürk’ümüzü anlatma f›rsat› verdi¤iniz için bilakis ben teflekkür ederim. ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim B‹R DEVR‹N EN ÖNEML‹ KAYNA⁄I: NUTUK KAD‹R ULUSOY* Nutuk, Atatürk taraf›ndan 1927 y›l›nda Cumhuriyet Halk F›rkas›n›n II. Büyük Kongresinde, 15 Ekim 1927–20 Ekim 1927 tarihleri aras›nda 6 gün süre ile okunmufl ve daha sonra kitap olarak yay›nlanm›flt›r. Tarihçiler için belgeler oldukça önemlidir. Birinci elden kaynak olan Nutuk, tarih ve tarihçiler nazar›nda çok de¤erlidir. Bir dönemi ayd›nlatan bu kaynak, her Türk vatandafl› taraf›ndan mutlaka okunmal›d›r. Atatürk, Nutuk’un yaz›l›fl› esnas›nda Millî Mücadele, ‹stiklâl Savafl› ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulufluna kaynak teflkil eden birçok belgeyi gözden geçirmifl, bu arada kiflisel yaz›flmalardan, Erzurum ve Sivas Kongreleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi tutanaklar›ndan ve gazete koleksiyonlar›ndan büyük ölçüde yararlanm›flt›r. Atatürk, Nutuk’ta Kurtulufl Savafl›’n›n askeri ve politik yönlerini belgelerle analiz eder, Osmanl› imparatorlu¤unun nas›l çöktü¤ünü ve yeni Cumhuriyetin nas›l do¤du¤unu anlat›r. Atatürk, “1919 senesi May›s›n›n 19’uncu günü Samsun’a ç›kt›m.” diye bafllad›¤› Nutuk’u Türk Gençli¤ine sesleniflle bitirmifltir. Nutuk bir rapor olmas› sebebiyle geriye dönük olaylar› kronolojik olarak aç›klamaktad›r. Atatürk Nutuk’un birçok yerinde “Efendiler” diyerek kendisini dinlemekte olanlara hitap etmifl ve geriye dönük olaylar› anlatm›flt›r. Son bölüme geldi¤inde “Ey Türk Gençli¤i” diyerek gözlerini ufka dikmifl Türk milletine, Türk gençli¤ine ve gelecek kuflaklara seslenmifltir. Nutuk’ta Türk milletinin uymas› tavsiye edilen bir yol haritas› çizilmifltir. Nutuk, ink›lap tarihimizin önemli ve gerçek kaynaklar›ndand›r. Türk Kurtulufl Savafl›n›n dününe, bugününe ve yar›n›na ait her yönü Nutuk’ta bulmak imkân› vard›r. Nutuk, tam olarak belgelere ve gerçeklere dayanmaktad›r. Osmanl›ca yaz›l› ilk nüshas› iki cilttir. Nutuk’un haz›rlan›fl›n› yak›ndan bilen Falih R›fk› Atay flunlar› söylemektedir: “Çal›flma odas›nda yar› ayaküstü, yar› oturarak ve yüzlercesi aras›ndan vesikalar ay›rarak Nutuk’unu söylerdi. Yorulan de¤iflirdi. Bir defas›nda pek genç bir arkadafl› bayg›nl›k geçirmiflti. Akflama do¤ru bir banyo ald›ktan sonra, hiç dinlenmeden sofraya iner, o gün yazd›klar›n› bize okur veya okutur; hadiseler üzerinde tart›flmalar yapard›.”(Akçakayal›o¤lu, 1988 S. 246-247 ) * Gazi Üni., E¤itim Bilimleri Enstitüsü, Tar‹h Ö¤retmenli¤i Bölümü, Doktora Ö¤rencisi ekim-kasım 2006 97 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim Mustafa Kemal Atatürk Nutuk’u Söylerken Nutuk metni bizzat Atatürk taraf›ndan okunmufl, s›ra vesika sunmaya geldi¤i zaman Atatürk, her vesikay› kürsüden kongrede kâtiplik yapan Ruflen Eflref Ünayd›n’a uzatm›fl, belgelerde onun taraf›ndan okunmufltur. Atatürk, Nutuk’un yaz›l›fl›nda ifade flekline büyük önem vermifltir. Anlat›lan veya yorumlanan olaylardan herhangi bir yanl›fl anlamay› önlemek için, Nutuk’un okunuflunu takiben dikkatini çeken baz› hususlarda, bask› esnas›nda gerekli düzeltmelerin yap›lmas› için ilgililere talimat vermifltir. (Kocatürk, 1985s. 609) Nutuk, Atatürk’ün deyimiyle dokuz y›ll›k bir devreyi kapsamaktad›r. Türk Ba¤›ms›zl›k Savafl›n›n bafllang›c› olarak, Mondros Mütarekesi’nin imzaland›¤› tarihi (30 Ekim 1918) izleyen günlerde Türkiye’nin her 98 yerinde ve ayn› zamanda kurulmaya bafllayan ulusal örgütlenmeyi kabul eder (Akçakayal›o¤lu, 1988S. 248). Atatürk’ün 1927’de iki cilt halinde Osmanl›ca yay›mlad›¤› Nutuk, 1919–1927 y›llar› aras›nda geçen Kurtulufl Savafl›, Cumhuriyetin ilan› ve ink›lap olaylar›n› anlat›r. ‹lk bas›m›1934’de Türk Tayyare Cemiyeti taraf›ndan 3 cilt hâlinde yay›mlanm›fl ve 3. cildinde vesikalara yer verilmifltir. Üç cilt halinde bas›lan bu eserin tamam› 1010 sayfad›r. ‹lk sayfas› 22.8.1919 tarihli vesika ile bafllar, 19.11.1922 tarihli vesika ile sona erer (Mustafa Kemal Atatürk, 1934, s.1-320). 1963-64’de Türk Dil Kurumu eseri “Söylev” ad›yla yay›mlar ve dilini sadelefltirir. 1973-75’de Kültür Bakanl›¤›’n›n sadelefltirilmifl flekilde 2 cilt halinde ya- ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim ‹stiklâl Savafl›’n›, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluflunu ve ink›laplar›n yap›l›fl›n› anlatan Nutuk, siyasî ve millî tarihimizin birinci elden, pek de¤erli bir kaynak eseridir. y›mlamas›n›n ard›ndan eserin, birçok yay›nevi taraf›ndan özeti ç›kar›lm›flt›r. Bu eserin; ‹ngilizce, Frans›zca, Almanca, Rusça, Arapça, Farsça gibi birçok dilde çevrileri bulunmaktad›r. Gençli¤e hitabeyi okumadan önce flu konuflmay› yapar: Sayg›de¤er Efendiler, sizi günlerce iflgal eden uzun ve teferruatl› nutkum, nihayet geçmifle kar›flm›fl bir devrin hikâyesidir. Bunda milletim için ve gelecekteki evlâtlar›m›z için dikkat ve uyan›kl›k sa¤layabilecek baz› noktalar› belirtebilmifl isem kendimi bahtiyar sayaca¤›m. Efendiler, bu nutkumla, millî varl›¤› sona ermifl say›lan büyük bir milletin, istiklâlini nas›l kazand›¤›n›, ilim ve tekni¤in en son esaslar›na dayanan millî ve ça¤dafl bir devleti nas›l kurdu¤unu anlatmaya çal›flt›m. Bugün ulaflt›¤›m›z sonuç, as›rlardan beri çekilen millî felâketlerin yaratt›¤› uyan›kl›¤›n eseri ve bu aziz vatan›n her köflesini sulayan kanlar›n bedelidir. Bu sonucu, ‘Türk gençli¤ine emanet ediyorum. Ey Türk gençli¤i! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti’ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir… … Ey Türk istikbalinin evlâd›! ‹flte, bu ahval ve flerait içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmakt›r! Muhtaç oldu¤un kudret, damarlar›ndaki asil kanda mevcuttur! (Mustafa Kemal Atatürk, 1934, s.336,337). diyerek Türk gençli¤ine vatan›n› korumas›, ülkesini daha iyiye ve ileriye götürmesi için neler yapmas› gerekti¤ini vurgular. Nutuk; hedefinin bilincinde olan, kararl›l›kla yürüyece¤i yolu seçen büyük önderin yapt›klar›n› da anlatmaktad›r. Ulusal ba¤›ms›zl›¤a do¤ru ilerlerken ne büyük ac›lara katlan›ld›¤›, ne çetin zorluklar›n afl›ld›¤›n›n alt› çizilmektedir. ekim-kasım 2006 Nutuk’un önsözü bu eseri oldukça net bir flekilde özetlemektedir. Yurdumuzun parçalan›p iflgal edildi¤i günlerden bafllayarak, Türk tarihinde bir dönüm noktas› olan ‹stiklâl Savafl›’n›, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluflunu ve ink›laplar›n yap›l›fl›n› anlatan Nutuk, siyasî ve millî tarihimizin birinci elden, pek de¤erli bir kaynak eseridir. Çünkü eserin sahibi, tarihî olaylar› yaln›zca belgelerle inceleyerek objektif gerçe¤e ulaflmak isteyen bir tarih yazar› de¤il, do¤rudan do¤ruya o tarihi yapan›n kendisidir. Tarihi yapan ile yazan›n ayn› flahsiyette birleflmifl olmas›, Nutuk’u, benzerleri ile karfl›laflt›r›lamayacak üstün de¤erde bir eser durumuna getirmifltir. Bu eserde, kendini her fleyi ile milletine adam›fl ola¤anüstü yetenekleri ile liderli¤in en iyi örne¤ini vermifl büyük bir komutan›n, ink›lapç› ve ileri görüfllü bir devlet adam›n›n, askerî ve siyasî aksiyonlar› ile Türkiye Cumhuriyeti’ne flekil veren temel düflünce ve görüfller yer alm›flt›r. Ayr›ca, eserde millî de¤erler sistemine ba¤l› Cumhuriyet rejiminin, tarih fluuru içindeki geliflmesinin ad›m ad›m nas›l olgunlaflt›r›ld›¤›n›, sosyal ve kültürel alanlara yön verici siyasî ve idari flartlar›n nas›l haz›rland›¤›n› yak›ndan görülmektedir. Bu eser, yak›n tarihimizden al›nan ibret dolu tecrübelerle, millî varl›¤›m›z›n bugününe de yar›n›na da ›fl›k tutabilen yüksek bir de¤er tafl›maktad›r. Nutuk, tarihin ak›fl›n› de¤ifltirme gücüne sahip bir liderin, varl›¤› sona ermifl say›lan büyük bir milleti, temelleri çökmüfl, ömrü tamamlanm›fl olan bir imparatorlu¤un y›k›nt›lar› aras›ndan çekip ç›kararak nas›l ça¤dafl ve millî bir devlet haline getirebildi¤inin belgelere dayanan eserdir. Nutuk, Çanakkale Muharebesi’nde: “Size ben taarruz emretmiyorum ölmeyi emrediyorum” diyerek, kendi flahs›nda da savaflan ordusunda da ölüm korkusunu ve manevî çöküntüyü yenmifl olan bir kahraman›n, bafls›z kalm›fl ve olup bitecekleri karanl›klar içinde beklemekte olan bir millete, yaflama s›rr›n›n, “millî hâ- 99 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim kimiyete dayanan kay›ts›z flarts›z ba¤›ms›z bir Türk devleti kurabilme” karar›nda sakl› oldu¤unu anlatan bir eserdir. Nutuk, millet ad›na yap›lan bütün ifllerin, meflruluk ilkesine dayand›r›larak yürütüldü¤ünü, verilen kararlar›n, geçilen uygulamalar›n, derinlemesine bir düflüncenin, uzak bir görüflün, ince bir hesaplaman›n, yerinde bir mant›¤›n ve ihtiyatl› bir davran›fl›n ürünü oldu¤unu ortaya koyan bir eserdir. Yap›lan her iflte Türk milletinin haysiyet ve flerefinin ön planda tutuldu¤unun, bütün düflünce ve görüfllerde akl›n, mant›¤›n ve ilmin gereklerine uygun bir millî politikan›n yer ald›¤›n›n göstergesi durumundad›r. (KORKMAZ. http://www.anitkabir.org) cektir. Bizde bunu görmekle bahtiyar olaca¤›z” (Borak, 1960,135) “Cesurlu¤umuzu destekleyecek ve sürdürecek sizsiniz. Siz edinmekte oldu¤unuz e¤itim ve anlay›fl ile insanl›k de¤erlerinin, vatan sevgisinin, düflünce özgürlü¤ünün en de¤erli belirtisi olacaks›n›z. Ey yükselen yeni nesil, gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk; onu yükseltecek ve yaflatacak sizlersiniz.” (Gülek, 2001,63).” Ülkesinin ba¤›ms›zl›¤› için verilecek mücadeleyi ve di¤er sosyal ekonomik, siyasi vb. olaylarda gençlerin yapmas›n› istedi¤i davran›fllar› vurgulayarak nutkunu tamamlam›flt›r. Böylece, bu eserinde Atatürk, Türk gençli¤inin de görev tan›m›n› yapm›flt›r. SONUÇ Atatürk bu eserinde, millî varl›¤› sona ermifl say›lan büyük bir milletin ba¤›ms›zl›¤›n› nas›l kazand›¤›n›, bilim ve tekni¤in ça¤dafl ilkelerine dayanan bir devleti nas›l kurdu¤unu anlatm›flt›r. Nutuk, askerî, siyasî ve sosyal olaylar› yeri geldikçe, belgelerle de de¤erlendiren bir tarihî eserdir. Atatürk, konuflma ve yazma sanat›na, kendisini dinleyenleri ve okuyanlar›, düflüncelerinin peflinde sürükleyebilecek eflsiz bir anlat›m gücüde kazand›rabilmifltir. Türk milletinin en buhranl› günlerinin anlat›ld›¤› bu eserde Atatürk, Türk gençli¤ine insanlar›n canlar› pahas›na kurdu¤u ülkemizi emanet etti¤ini belirtmifltir. Her f›rsatta Türk gençli¤ine önem verdi¤ini belirten Atatürk birçok sözü ile de bunu vurgulam›flt›r:“Sizler, yeni Türkiye’nin genç evlatlar›! Yorulsan›z dahi beni takip edeceksiniz… Türk gençli¤i, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüye- 100 KAYNAKÇA A. ‹lhan Gülek, Atatürk ve Gençlik, Truva Folklor Araflt›rmalar› Derne¤i, ‹stanbul, 2001. Akçakayal›o¤lu, Cihat. Nutuk Nas›l ‹ncelenmeliNas›l Tan›t›lmal› Ve Ö¤retilmelidir? Atatürk Araflt›rma Merkezi Dergisi, Cilt:5, Say›:13 Ankara, Kas›m 1988. Atatürk Araflt›rma Merkezi Dergisi, Cilt:1, Say›:2 Ankara, Mart 1985.Nutukta An›lan Komutanlar›n Biyografileri, T.C. Genelkurmay Askeri Tarih Ve Stratejik Etüt Baflkal›¤› Askeri Tarih Yaz›lar› Atatürk Serisi, No: 12, Genelkurmay Bas›mevi, Ankara, 1981. Atatürk, Mustafa Kemal, Nutuk, Cilt.1.2.3 Devlet Matbaas›, ‹stanbul, 1934. Günefl, ‹hsan. Nutuk, Kültür Bakanl›¤›, Ankara,1998. Kocatürk, Utkan. Büyük Nutkun Bas›l›fl› Esnas›nda Atatürk Taraf›ndan Yap›lan ‹ki Düzeltme. Sadi Borak, Atatürk, Gençlik ve Hürriyet, An›l Yay›nevi, ‹stanbul,1960. http://www.anitkabir.org/index.php?action=viewarticle&artid=13 ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim ATATÜRK VE BATI MESELES‹ BEK‹R KOÇLAR* Türk toplumu için Bat›, ça¤dafl medeniyeti temsil etmesi aç›s›ndan olumluluk, emperyalist olmas›ndan dolay› olumsuzluk ifade eden iki boyutlu bir olgudur. Türkler, Bat› ile XI. yüzy›ldan beri sürekli muhatap olmufl ve neredeyse tarihsel bir bütünlük oluflturmufl bir millettir. Bu nedenle ne Türk tarihini ne de Bat› tarihini birbirinden ba¤›ms›z olarak yazabilmek pek mümkün de¤ildir. Pek tabii olarak bu tarihsel bütünlük ayn› zamanda sürekli olarak, karfl›l›kl› etkilenifli de ortaya ç›karacakt›r. XVII. yüzy›la kadar Bat› ile olan iliflkide Türklerin belirgin bir üstünlü¤ü söz konusu ise de bu üstünlük, dengeleri tamamen yok eden özellikte de¤ildi. Bu nedenle güce dayal› ve gücün dayatmas›yla flekillenen bir iliflkiden bahsedilemez. Ancak XVII. yüzy›ldan itibaren, Bat›’da meydana gelen geliflme ve bu geliflmeye paralel olarak ortaya ç›kan maddi güç, medeniyetler aras› güç dengesini oldukça bozacakt›r. Böylece bu bozulan güç dengesine göre yeni bir iliflki biçimi ortaya ç›kacakt›r. Bu iliflki biçiminde Bat› belirleyici, Türkler ve Bat› medeniyetinin mensubu olmayan di¤er toplumlar ise edilgendir. Bu * Yrd. Doç. Dr., Yüzüncü Y›l Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü ekim-kasım 2006 101 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim Atatürk’ün amac›, laik, Bat› medeniyetinin temelleri üzerine oturmufl, bir ulus oluflturmakt›r. Ancak yukar›da da söyledi¤imiz gibi Bat› medeniyetine, Bat›l›laflmac›lardan farkl› olarak elefltirel bir anlay›flla yaklaflm›fl, onu içsellefltirmifl ve Türkiye’nin gerçeklerine göre alg›lamaya çal›flm›flt›r. Bu alg›lay›fl biçimi daha sonra Türk ink›lapç›lar›nda, biz bize benzeriz ifadesiyle sloganlaflt›r›lan özgünlük ve Bat› medeniyetini aflma iddias›na dönüflmüfltür. dönemde Avrupal› da kendi hayat tarz›n›n üstünlü¤üne dair bir anlay›fl geliflmifltir. Bu geliflme önce sömürgecili¤i ard›ndan da XIX. yüzy›ldan itibaren emperyalizm denilen olgular› ortaya ç›karm›flt›. Bat›l› olmayan toplumlar, bir yandan Bat›’n›n üretti¤i evrensel de¤er ve anlay›fl do¤rultusunda bir dönüflüm problemi yaflarken, di¤er yandan dâhil olmak istedi¤i medeniyetin mensuplar›n›n emperyalist dayatmalar›na maruz kal›yordu. Bu nedenle zaten s›k›flt›r›lm›fl zaman dilimi içerisinde yeni zamana uyum sa¤lama problemi yaflayan bu toplumlar›n ayd›nlar›, emperyalist bask›lar ve yönlendirmelerden dolay› Bat›’y› anlama ve keflfetme noktas›nda problemler yaflamaya bafllam›flt›r. ‹flte bu durum Bat›l› olmayan toplumlar›n ayd›nlar› aras›nda bir kafa kar›fl›kl›¤›na yol açm›flt›r. Böylece, ya tamamen Bat›’ya teslim olmufl teslimiyetçi veya iflbirlikçi ya da tamamen Bat› karfl›t›, onun üretti¤i evrensel de¤erlerle, emperyalist olgular› efl de¤er tutan ayd›n tipleri ortaya ç›km›flt›r. Bu ayd›nlar, ça¤dafllaflmay› Bat›l›laflmak olarak alg›lam›fllard›r. Bunlar hiçbir zaman Bat›l› de¤erlere sahip olunarak Bat›’ya göre öteki olunabilece¤ine inanmam›fllard›r. Bat›l› de¤erleri özümseyerek özgün medeniyet oluflturmak yerine, Bat›’y› taklide dayal› bir yönelim içinde olmufllard›r. Di¤erleri ise Bat›’y› her fleyi ile reddeden bir üslûbu benimsemifllerdir. Evrensel de¤erlere karfl› gösterdikleri tepki, antiemperyalist direnifllerinin de temelini oluflturmufltur. Ancak bu anlay›fl, emperyalistlerin istedi¤i bir durumdu. Böyle bir anlay›fl, emperyalizme karfl› direnifli güçlü k›lmak yerine, emperyalist hâkimiyeti güçlendirecek özellikteydi. Bu anlay›fl biçimi daha çok, Bat›’n›n sömürgesi olmufl toplumlar›n ayd›nlar› aras›nda yayg›n olarak görülmüfltür. Bu ayd›nlar, kendileri için de özlem olmaktan öteye bir anlam ifade etmeyen, evrensel özelliklerini yitirmifl bir medeniyeti ihya etmek iddias›ndad›rlar. Yeni bir medeniyet oluflturma id- 102 dialar› yoktur. Türk tarihinde, yukar›da bahsedilen ayd›n tiplerinden teslimiyetçi ve iflbirlikçi ayd›n tipine en iyi örnek Tanzimatç› ayd›nlard›r. Bu ayd›nlar, olmas› gereken bir eylemi, yaflad›klar› toplumun sorunlar›n› anlayamama ve Bat› medeniyetini özümseyememe zay›fl›¤›ndan dolay› teslimiyetçi veya iflbirlikçi bir tav›rla baflar›s›zl›¤a u¤ratm›fllard›r. Tanzimatç› ayd›nlar›n d›fl›nda kalan, teslimiyetçi ve iflbirlikçi anlay›fl› reddeden ayd›nlar ise düflüncelerinde bat› medeniyetiyle iliflkilerin nas›l olmas› gerekti¤i konusunda bir belirsizlik yaflam›fllard›r. Bu durum eylemlerine de yans›m›flt›r. Bu özellik daha çok ‹ttihatç› ayd›nlarda görülmüfltür. ‹ttihatç›lar›n tarihsel ve siyasal gerçeklerden uzak bak›fl aç›lar›, do¤rularla yanl›fllar›n bir arada yaflanmas›na sebebiyet vermifltir. Bat› medeniyetiyle ilgili en sa¤l›kl› tan›mlama Atatürk taraf›ndan yap›lm›flt›r. Atatürk her fleyden önce Bat› medeniyetini ulafl›lmas› gereken bir gaye olarak görmemifltir. Onun düflüncesinde Bat›, ulafl›lmas› gereken de¤il, rekabet edilmesi gereken bir olgudur. Yine ona göre Avrupa’n›n en önemli devletlerinin mevcudiyeti, Türk milletinin gücüyle ters orant›l›d›r. Bu devletler, Türkiye’nin gerilemesiyle ortaya ç›km›flt›r. Avrupa’n›n ilerlemesine, yükselmesine ve medenileflmesine ra¤men, Türk milleti gerilemifltir. Geliflen Bat›, gelece¤ini Türk milletinin ortadan kald›r›lmas›nda görmüfl ve bu noktada ittifak etmifltir. Bu ittifak Bat›’n›n Türk milletine karfl› geleneksel olumsuz bak›fl aç›s›n› ve uygulamalar›n› ortaya ç›karm›flt›r. Bu bak›fl aç›s›, Türkiye’yi medenilefltirmek gibi bahanelerle Türk milleti üzerinde yönlendirici bir güce eriflmifltir. Atatürk, Bat› meselesini ele al›p de¤erlendirirken, yukar›da bahsetti¤imiz teslimiyetçi ve iflbirlikçi ayd›n ve siyasetçi tavr›n› elefltirmifltir. Ona göre Ba- ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında t›’n›n karfl› konulmaz görünen gücüne karfl›, art›k durumu düzeltmek, hayat bulmak, insan olmak için, mutlaka Avrupa’dan nasihat almak, bütün iflleri Avrupa’n›n emellerine uygun yürütmek gibi bir anlay›fl ortaya ç›km›flt›r. Bu da Osmanl› Devleti’nin çöküflünü h›zland›rm›flt›r. Atatürk, elefltirdi¤i bu anlay›fltan farkl› olarak, meseleyi bir Bat›l›laflma meselesi olarak de¤il, ça¤dafllaflma meselesi olarak görmüfltür. Ona göre Türk milletinin Do¤u’yla ba¤lar› zay›flam›flt›r. Do¤u’yla Bat›’n›n birleflti¤i yerde bulunmas› gerekti¤ini belirtmifltir. Atatürk’ün dünya görüflü aç›s›ndan Do¤u’dan tamamen soyutlanmak da, Bat›’dan uzak durmak da ciddi sorundur.1 Yani esas olan ne misyonunu tamamlam›fl Do¤ulu de¤erleri ihya etmektir, ne de anlams›z bir flekilde Bat›’y› taklit etmektir. 1930 y›l›nda söyledi¤i gibi esas olan ufku de¤il, ufkun ötesini görmektir.2 Ufkun ötesi asla Bat› medeniyeti de¤ildir. Bat› medeniyeti olsa olsa ufuktur. Ufkun ötesi Bat› medeniyetinin argümanlar›n› da kullanarak Türk milleti taraf›ndan kurgulanacak olan özgün bir medeniyettir. Atatürk’ün, düflüncelerinde ve eylemlerinde tarihsel birikim ve onun sa¤lad›¤› öngörü, önemli bir belirleyici olmufltur. Osmanl› entelektüel yap›s›nda ça¤›n problemlerini çözmek için daha çok tarihsel gerçeklerden uzak, gelene¤in oluflturdu¤u flablonlar ya da içsellefltirilmemifl modern düflünce ak›mlar› belirleyici olmufltur. Atatürk ise meseleyi tarihsel gerçekçilik aç›s›ndan ele alm›flt›r. O, dünyada yeni sosyal, ekonomik ve siyasal güçlerin ç›kt›¤›n›n fark›na varm›fl ve buna göre bir bak›fl aç›s› gelifltirmifltir.3 e¤itim bir temele dayand›r›lm›flt›r. Atatürk’ün amac›, laik, Bat› medeniyetinin temelleri üzerine oturmufl, bir ulus oluflturmakt›r. Ancak yukar›da da söyledi¤imiz gibi Bat› medeniyetine, Bat›l›laflmac›lardan farkl› olarak elefltirel bir anlay›flla yaklaflm›fl, onu içsellefltirmifl ve Türkiye’nin gerçeklerine göre alg›lamaya çal›flm›flt›r. Bu alg›lay›fl biçimi daha sonra Türk ink›lapç›lar›nda, biz bize benzeriz ifadesiyle sloganlaflt›r›lan özgünlük ve Bat› medeniyetini aflma iddias›na dönüflmüfltür.4 Bu iddiaya göre Bat› medeniyeti, insanl›¤›n bir ihtiyac› olarak ortaya ç›km›fl, insanl›k ad›na bir tak›m yeni ve ileri de¤erler üretmifl, insanl›¤a dinamizm kazand›rm›flt›r. Bat›’n›n üretti¤i bu de¤erler, bütün insanl›¤›n kabul edebilece¤i erdemlerdir. Ancak Bat›l› toplumlar, bu erdemleri kendi uygulamalar› ile yozlaflt›rm›flt›r. Bunun sonucu olarak da, emperyalizm gibi olgular, Bat› medeniyetinin erdemleriyle çat›flmas›na ra¤men meflrulaflm›flt›r. Türk medeniyeti, yozlaflm›fl Bat› de¤erlerininin de üstüne ç›karak, daha mükemmel bir medeniyet seviyesine ulaflmal›d›r. ________________ Atatürk’ün Bat› meselesine bak›fl› ile ilgili olarak 6 Mart 1922 tarihinde Meclis’te yapt›¤› bir konuflma için bak›n›z; Atatürk’ün Bütün Eserleri (1921-1922), XII, ‹stanbul 2003, s.312-313 1 2 Attila ‹lhan; Hangi Atatürk, ‹stanbul 1999, s.23 Bu düflünce, Türk milliyetçili¤inin önemli temsilcilerinden Yusuf Akçura’n›n fikirleriyle benzerlik gösterir. Bak›n›z, François Georgeon; Türk Milliyetçili¤inin Kökenleri, Çeviren: Alev Er, ‹stanbul 1999, s. 138 3 Genifl bilgi için bak›n›z; Bekir Koçlar; Recep Peker, (Bas›lmam›fl doktora tezi), Ondokuz May›s Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Samsun 1996. 4 Bu bak›fl aç›s› onun ink›laplar›na da yans›m›fl, Türk ink›lab› onun taraf›ndan milliyetçi, laik ve ak›lc› ekim-kasım 2006 103 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim ATATÜRK DÖNEM‹ TÜRK DIfi POL‹T‹KASI GENEL ÖZELL‹KLER‹ MUSTAFA EK‹NC‹KL‹* Türkiye, Avrupa ve Asya aras›ndaki köprü konumuyla jeopolitik aç›dan oldukça önemli bir ülkedir. Bu sebeple böylesine hassas bir co¤rafyada bulunan ülkenin varl›¤›n› korumak sadece askerî güçle mümkün de¤ildir. Bunun için iyi bir diplomasi de gerekmifltir. Birçok yabanc› yazar›n Türk devlet adamlar›n›, “do¤ufltan diplomat” olarak görmesi bu sebebe dayan›r. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün de kiflili¤inde öne ç›kan özelli¤i, devlet adaml›¤› ve diplomatl›¤› olmufltur. Bu özelli¤ini, çok kitap okuyarak ve çevresinde yaflanan olaylar› çok iyi tahlil ederek gelifltirmifltir. fiayet yeterli bilgi birikimine sahip olmam›fl olsayd›, Türk milletinin gelece¤ini yak›ndan ilgilendiren önemli kararlar› vermesi son derecede zor olurdu. Çünkü devlet adamlar›n›n her zaman karfl› karfl›ya bulundu¤u ç›kmaz, hareket alanlar›n›n en fazla oldu¤u zaman, bilgilerinin en az seviyede olmas›d›r. Yeteri kadar bilgi toplad›klar› zaman ise, belirleyici bir eylem için f›rsat kaç›r›lm›fl olur.1 Atatürk gibi bütün büyük liderler yollar›nda yaln›z yürürler. Yaln›zl›klar›, ça¤dafllar›n›n görmedi¤i sorunlar› zaman›nda fark etme yeteneklerinden ileri gelmektedir.2 Atatürk’ün hareket noktas›n› hürriyet ve istiklal kavramlar› oluflturmaktad›r. “Hürriyet ve ‹stiklal benim karakterimdir… Bence bir millette flerefin, haysiyetin, namusun ve insanl›¤›n do¤up yaflayabilmesi mutlak o milletin hürriyet ve istiklaline sahip olmas›yla mümkündür. Ben flahsen bu sayd›¤›m vas›flara çok önem veririm ve bu vas›flar›n kendimde varl›¤›n› iddia edebilmek için milletimin de ayn› vas›flarla nitelenmesini flart ve esas bilirim. Ben yaflayabilmek için mutlaka müstakil bir milletin evlad› kalmal›y›m. Bu sebeple milli istiklal bence bir hayat meselesidir.”3 Atatürk dönemi Türk d›fl politikas› genel özellikleri flu bafll›klar alt›nda özetlenebilir: 1. Türk Devletinin Tam Ba¤›ms›zl›¤›n› Esas Al›r Atatürk, Nutuk’ta tam ba¤›ms›zl›ktan ne anlafl›lmas› gerekti¤ini flu flekilde aç›klam›flt›r: “Esas, Türk milletinin haysiyetli ve flerefli bir millet olarak yaflamas›d›r. Bu esas ancak tam ba¤›ms›zl›kla temin olunabilir. Ne kadar zengin ve müreffeh olursa olsun, ba¤›ms›zl›ktan yoksun bir millet, medeni insanl›k karfl›s›nda uflak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye lay›k olamaz. Yabanc› bir devletin ko- * Yrd. Doç. Dr., Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü 104 ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında ruyuculuk ve kollay›c›l›¤›n› kabul etmek insanl›k vas›flar›ndan yoksunlu¤u, aciz ve beceriksizli¤i itiraftan baflka bir fley de¤ildir. Gerçekten bu duruma düflmemifl olanlar›n isteyerek bafllar›na bir yabanc› efendi getirmelerine asla ihtimal verilemez. Hâlbuki Türk’ün haysiyeti ve izzet-i nefsi ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaflamaktansa mahvolsun evlad›r ! Binaenaleyh, ya istiklal ya ölüm!”4 Birinci Dünya Savafl›, Osmanl› devleti Mondros Mütarekesi’ni imzalamakla hukukî bak›mdan sona ermifltir. Mütarekenin uygulanmas› ile birlikte fiilî bak›mdan da devletin ba¤›ms›zl›¤›ndan bahsetmek imkâns›zlaflm›flt›r. Mütareke döneminde Mustafa Kemal Pafla, memleket meselelerinin d›fl›nda veya gerisinde kalmam›flt›r. O, herkesin her fleyden ümidini kesti¤i bir dönemde, kendisine, devletine ve milletine olan güvenini yitirmemifltir. Kurtuluflu baflka bir devletin himaye ve deste¤inde de¤il, kendi gücümüzde görmüfltür.5 ekim-kasım 2006 e¤itim Birinci Dünya Savafl› sonunda y›k›lan sadece Osmanl› hanedan› de¤ildi. Savafla giren dört Avrupal› hanedandan üçü; yani Alman, Avusturya ve Rusya devrildiler. Sadece ‹ngiliz krall›k hanedan› ayakta kald›. Dört y›ll›k savaflta yirmi milyon insan öldü.6 Savafl›n bafl›ndaki heyecan, Avrupa halklar› ve hükümetlerinin, kan dökme yeteneklerinin zafer veya bar›fl yapma yetenekleri ile orant›l› olmad›¤›n› anlamaya bafllay›nca kendili¤inden uçtu gitti. Sonuç olarak ortaya ç›kan girdapta, birliktelikleri Kutsal ‹ttifak günlerinde Avrupa bar›fl›n› ayakta tutan Do¤u saraylar› devrildi. Avusturya-Macaristan ‹mparatorlu¤u, tamamen tarihten silindi. Rusya ‹mparatorlu¤u Bolflevikler taraf›ndan devral›nd› ve yirmi y›l boyunca Avrupa’n›n d›fl›na çekildi. Almanya, birbiri ard›na gelen yenilgi, ihtilal, enflasyon, ekonomik çöküntü ve diktatörlüklerle çalkaland› durdu. Fransa ve Büyük Britanya da düflmanlar›n›n zay›f durumundan yararlanamad›. Düflman›, savafltan önceki jeopolitik durumuna göre daha da kuvvetli yapan bir 105 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim bar›fl için, genç kuflaklar›n›n en iyilerini feda etmifllerdi.7 Atatürk’ün, Anadolu’ya geçtikten sonra Millî Mücadele’nin lideri olarak seçti¤i yol, 23 Temmuz 1919’da toplanan Erzurum Kongresi’nde belirlenen flekilde “tam ba¤›ms›zl›k”t›r. O, bu yolu tercih etti¤ini flöyle ifade ediyordu: “Efendiler, bu vaziyet karfl›s›nda bir tek karar vard›. O’da, hâkimiyeti millîyeye müstenit, bilakaydüflart müstakil yeni bir Türk Devleti tesis etmek.” 8 Erzurum Kongresi sonunda, d›fl politikada tam ba¤›ms›zl›¤›n temel kabul edilece¤ine dair yay›nlanan bildiri dikkat çekicidir. Buna göre; Millî s›n›rlar içinde vatan bir bütündür, onun muhtelif k›s›mlar› birbirinden ayr›lamaz, yabanc› müdahalesi karfl›s›nda Osmanl› hükümetinin düflmesi hâlinde millet birlikte savunmada ve direnmede bulunacakt›r, yabanc›lara siyasi egemenli¤imizi ve toplumsal dengemizi bozucu imtiyazlar verilmeyecektir, manda ve himaye kabul edilmeyecektir. Bundan baflka, Erzurum Kongresi’nde, ‹stanbul hükümeti memleketin ba¤›ms›zl›¤›n› temine muktedir olmad›¤› takdirde, bunu sa¤lamak amac›yla bir geçici hükümetin kurulmas› da kabul edilmiflti.9 Tam ba¤›ms›zl›¤›n çok aç›k bir flekilde vurguland›¤› en önemli belge Misak-› Millîdir. Misak-› Millî, ‹stiklal Harbi’mizin s›ras›nda Türk milletinin maksad›n› özetleyen ve Millî Mücadele’nin bafl›ndan sonuna kadar de¤iflmeyen program›n ad›d›r. Mustafa Kemal Pafla, esaslar›n› Millî Mücedele’den y›llar önce tesbit etti¤i ve cesaretle ortaya koydu¤u bu program›n ilk müsveddelerini 1919 y›l› Aral›k ay› sonunda yazm›flt›r. Misak-› Millî metni üzerindeki ilk görüflmeler Ankara’da Mustafa Kemal Pafla’n›n idare etti¤i Heyet-i Temsiliye toplant›lar›nda yap›lm›flt›r. Meclis-i Mebusan’a intikal eden metin, 28 Ocak 1920’de resmî olmayan gizli toplant›da oylanarak mevcut bütün üyelerin ittifak› ile kabul edilmifltir. Ad› geçen meclisin yapt›¤› bafll›ca ifle yarar faaliyet de bu olmufltur. Misak-› Millî veya Ahd-› Millî Beyannamesi olarak adland›r›lan bu belge, ‹stanbul’un 16 Mart 1920’de iflgali ve 18 Mart’ta Meclis-i Mebusan’›n tasfiyesi üzerine Ankara’da 23 Nisan 1920’de toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisinin “tek ve yegâne varolufl sebebi” olmufltur. Topland›¤› ilk gün Millî Misak’a ba¤l›l›¤›n› aç›klayan meclis, bu sadakatini sars›lmaz bir flekilde sürdürmüfl ve onun gerçekleflmesini amaç edinmifltir. 106 Misak-› Millî s›n›rlar›, esasen Birinci Dünya Savafl›’nda ‹tilaf devletlerinin Osmanl› devletine taahhütleri idi. Müttefikimiz Almanlar›n yenilmesi ile Mondros Mütarekesi’nin tatbikat›ndan önce, Ahd-› Millî ile çizilen s›n›rlar› bize garanti etmifllerdi. Yenik olarak ç›kt›¤›m›z bir savafl›n sonunda dahi, Hatay, Musul-Kerkük, hatta Batum ve Halep Türk s›n›rlar› içerisinde bulunuyordu. Bat› Trakya Türkiye’ye kat›lmaya haz›r, Bo¤azlar ise Türk hâkimiyetinde idi. K›br›s iade edilmek üzere ‹ngilizlere kiralanm›flt›. K›sacas› ‹ngilizler ve Frans›zlar, Türkiye ile ilgili politikalar›nda menfaatleri do¤rultusunda farkl› ve haks›z bir yol takip etmemifl olsalard› Türk milletinin, ‹stiklal Savafl› olmadan da Millî Misak s›n›rlar›n› korumas› mümkün olacakt›.10 Atatürk’e göre ba¤›ms›zl›k, biçimsel veya sözde bir ba¤›ms›zl›k de¤il, her alanda tam ve gerçek ba¤›ms›zl›kt›r. Nitekim 1921 Haziran›nda Frans›zlarla yap›lan bar›fl görüflmeleri s›ras›nda, Ankara’da bulunan Frans›z temsilcisi Franklin Bouillon’a flunlar› söylemifltir: “Tam ba¤›ms›zl›k denildi¤i zaman, elbette siyasi, mali, iktisadi, adli, askerî, kültürel ve benzeri her hususta tam ba¤›ms›zl›k ve tam serbestlik demektir. Bu sayd›klar›m›n herhangi birinde ba¤›ms›zl›ktan yoksunluk, millet ve memleketin gerçek manas›yla bütün ba¤›ms›zl›¤›ndan yoksunlu¤u demektir.”11 Nitekim bu esas üzerinden yap›lan görüflmeler sonunda, Ankara Hükümeti ile Fransa aras›nda 20 Ekim1921 tarihinde Ankara ‹tilafnamesi imzalanm›flt›r. Atatürk, 1 Mart 1922’de Büyük Millet Meclisinin üçüncü toplant› y›l›n› açarken, mali ba¤›ms›zl›k konusunda da flu görüfllere yer vermektedir: “Bugünkü savaflmalar›m›z›n gayesi tam ba¤›ms›zl›kt›r. Ba¤›ms›zl›¤›m›z›n bütünlü¤ü ise ancak mali ba¤›ms›zl›kla mümkündür. Bir devletin maliyesi ba¤›ms›zl›ktan yoksun olunca, o devletin bütün hayat kollar›nda ba¤›ms›zl›k felce u¤ram›flt›r. Çünkü her devlet organ› ancak maliye kuvveti ile yaflar. Mali ba¤›ms›zl›¤›n korunmas› için ilk flart, bütçenin ekonomik bünye ile orant›l› ve denk olmas›d›r. Dolay›s›yla, devlet bünyesini yaflatmak için d›flar›ya baflvurmaks›z›n memleketin gelir kaynaklar›yla idareyi temin çare ve tedbirlerini bulmak laz›m ve mümkündür.”12 Türk topraklar›n› sömürgelefltirmek Türk halk›n› kölelefltirmek ve Türk topraklar› üzerinde yeni devletçikler kurarak bu topraklar› parçalamak amac›yla ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim haz›rlanan 10 A¤ustos 1920 tarihli Sevr Projesi, Atatürk’ün liderli¤inde gerçeklefltirilen “Türk mucizesi” ile geçersiz k›l›nm›flt›r. Millî Mücadele’nin zaferle tamamlanmas› sonucunda 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaflmas› ile Türkiye Cumhuriyeti’nin ba¤›ms›z bir devlet olarak varl›¤› bütün dünyaya kabul ettirilmifltir. Osmanl› devletinin yüzy›llard›r biriktirdi¤i, Türk milletinin siyasi ve ekonomik ba¤›ms›zl›¤›n› yaralay›c› tüm kay›tlar birer birer Lozan’da yok edilmifltir. Kapitülasyonlar›n ve özel ayr›cal›klar›n kald›r›lmas›yla ekonomi, ülkede yaflayan Rumlar›n Yunanistan’a gönderilmesiyle de ülkemiz tümüyle Türklefltirilmifltir. tik. Biz Panislamizm yapmad›k. Belki ‘yap›yoruz, yapaca¤›z’ dedik. Düflmanlar da ‘yapt›rmamak için bir an evvel öldürelim’ dediler. Panturanizm yapmad›k. ‘Yapar›z, yap›yoruz’ dedik, ‘yapaca¤›z ’ dedik ve yine ‘öldürelim’ dediler. Bütün dava bundan ibarettir. Biz böyle yapmad›¤›m›z ve yapamad›¤›m›z kavramlar üzerinde koflarak düflmanlar›m›z›n say›s›n› ve üzerimize olan bask›lar› artt›rmaktan ise, tabii duruma, meflru duruma dönelim. Haddimizi bilelim. Binaenaleyh efendiler, biz hayat ve istiklal isteyen milletiz. Yaln›z ve ancak bunun için hayat›m›z› esirgemeden veririz.”15 Lozan Antlaflmas›, 1923 tarihinden sonra Türk devletinin d›fl politikas›nda tam ba¤›ms›zl›k esas›n›n teminat›, dayanak noktas›d›r. Atatürk, Osmanl› Devleti’nin son dönemlerinde tam ba¤›ms›zl›ktan yoksunlu¤unu flu cümlelerle vurgulamaktad›r: Lozan antlaflmas›, Birinci Dünya Savafl›’ndan sonra galip devletler taraf›ndan ma¤lup devletlere zorla kabul ettirilen bar›fl antlaflmalar› mahiyetinde de¤ildir. Bu antlaflma, Osmanl› devletine Sevr’in zorla kabul ettirilmek istenmesi üzerine Millî Mücadele Hareketi’ne giriflen ve bu mücadeleden baflar› ile ç›kan yeni Türk devleti ile Birinci Dünya Savafl›’n›n galipleri aras›nda eflit flartlara göre yap›lan bir antlaflmad›r. Birinci Dünya Savafl›’nda yenilgiye u¤rayan devletler aras›nda yaln›z Türkiye böyle bir antlaflma yapmaya muvaffak olabilmifltir. “Osmanl› Devleti, eski antlaflmalar ad› alt›nda birtak›m ayr›cal›k haklar›n›n tutsa¤› idi. Hristiyanlara ayr›cal›klar tan›nm›flt›. Osmanl› Devleti’nin, Osmanl› topraklar› üzerinde yaflayan yabanc›lar› yarg›lama hakk› yoktu. Kendi ülkesinde bulunan Türk unsurlardan ald›¤› vergiyi yabanc›lardan alamazd›. Ülkeyi bay›nd›rlaflt›ramaz; demir yolu, okul yapt›ramazd›. Bu gibi giriflimlere yabanc› devletler engel olurdu.”13 Lozan bu tabloyu tersine çevirmifltir. Bu sebeple de Lozan, Atatürk’ün ifadesiyle, “Osmanl› devrine ait tarihte emsali görülmemifl bir siyasi zafer eseridir.”14 2. Gerçekçidir Gerçekçilik, amaçlarla araçlar aras›nda makul bir denge gözetmeyi, eldeki araçlarla gerçeklefltirilmesine imkân olmayan hayalî hedefler peflinden koflmamay› gerektirir. Baflka bir ifade ile bir devletin kendi gücünü ve kapasitesini do¤ru tesbit edip buna göre bir politika takip etmesidir. Gücüyle do¤ru orant›l› bir flekilde yapabilece¤inin en iyisini (ne eksik ne de fazla) yapmas›na gerçekçilik ad› verilmektedir. Atatürk gerçekçilik konusunda, 1 Aral›k 1921 tarihli bir meclis konuflmas›nda flu görüfllere yer vermektedir; “Büyük hayaller peflinden koflan, yapamayaca¤›m›z fleyleri yapar gibi görünen sahtekâr insanlardan de¤iliz. Büyük ve hayalî fleyleri yapmadan yapm›fl gibi görünmek yüzünden bütün dünyan›n husumetini, garaz›n›, kinini bu memleketin üzerine çek- ekim-kasım 2006 Osmanl› devletinin yerini alan Türkiye Cumhuriyeti, 16 milyon nüfusa sahip küçük bir devlet idi; bununla beraber, imparatorluktan daha kuvvetli ve daha mütecanis bir topluluktu. Yeni Türk devletinin, milletleraras› münasebetlerde Osmanl› dönemine göre üstünlü¤ü de buradan ileri geliyordu. Ancak, Osmanl› devleti gibi Türkiye de, o zaman›n güçlü devletlerinin d›fl politika emellerine hedef olmufltur. Lozan’dan sonra Türkiye’nin stratejik önemi azalmam›fl, aksine artm›flt›r. Çünkü 1923’ten sonra Türkiye, Avrupa’n›n bütün güçlü devletleri ile komflu durumuna gelmiflti. Sovyetler Birli¤i kuzey bölgesinde, ‹ngiltere Irak mandas› ve K›br›s vas›tas›yla, Fransa Suriye mandas›yla, ‹talya ise Oniki ada ve Meis adas›n› eline geçirdi¤i için Türkiye ile s›n›rdafl olmufllard›. Güçlü devletlerle komflu olmas› üzerine stratejik önemi artan Türkiye’nin Millî Mücadele’den sonra gerçekçi bir d›fl politika izlemesi gerekmifltir. Millî Mücadele ile kazan›lan büyük zafer Türk liderlerinin güvenini artt›rm›fl ve Türk milletinin moralini yükseltmifltir. Birinci Dünya Savafl›’ndan sonra galip devletlerin insafs›zca hareketlerine maruz kalan Türkiye tehlikeli bir geniflleme politikas› izleyebilirdi. Fakat, 107 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim Türk önderleri bu yola gitmemifllerdir. Gerçekten, Türkiye’nin Lozan’dan sonraki politikas›, ma¤lup devletler aras›nda özel bir yer iflgal etmektedir. Hissî sebeplerin etkisi alt›nda gerçekçe olmayan bir politika takip edilseydi, Türkiye’nin di¤er baz› devletler grubuna kat›lmas› pekâlâ mümkün olabilirdi.16 Lozan’dan sonra, Birinci Dünya Savafl›’n›n galip devletleri taraf›ndan ç›kar›lan birçok meselede Türkiye hiçbir zaman so¤ukkanl›l›¤›n› elden b›rakmam›flt›r. Lozan’dan arta kalan meseleler yüzünden Türkiye ile eski düflmanlar› aras›ndaki münasebetler on y›la yak›n bir süre dostluktan uzak bir flekilde yürümüfltür. tika izlemesine karfl›l›k, anti-revizyonist grup yat›flt›rma ve taviz politikas› gütmüfltür. Nihayet, Avrupa’n›n güçlü devletlerinden biri olan Sovyetler Birli¤i, bafllang›çta gerçekçi bir d›fl politika ile bu gruplaflman›n d›fl›nda kalmay› tercih etmifltir. Ancak Do¤u’da Japon, Bat›’da Alman tehlikesinin gittikçe büyümesi karfl›s›nda Sovyetler Birli¤i Status Quo’cu gruba yaklaflmak durumunda kalm›flt›r. 1930 y›l›ndan sonra görülen bu ideoloji ve ç›kar gruplaflmalar› karfl›s›nda Türkiye’nin davran›fl›, ‹kinci Dünya Savafl› ile sonuçlanan felakette memleketin kaderini tayin edecek durumda idi. Türkiye, Birinci Dün1932-1938 y›llar› aras›nda yürütülen Türk d›fl ya Savafl›’ndan sonra galip devletlerin insafs›zca harepolitikas›na, milletleraras› geliflmeler yön vermesine ketlerine maruz kalarak bir sömürge statüsüne indirilra¤men gerçekçilikten uzaklafl›lmam›flt›r. mek istendi¤i ve birçok haks›z muameleBirinci Dünya Savafl›’ndan ma¤lup lere maruz b›rak›ld›¤› hâlde d›fl poliç›kan Almanya ile bu savafltan tikas›n›n hedeflerini tayin ederHer fleyden önce Türkiye’nin galip ç›kmas›na ra¤men kenken hissî sebeplerle hareket fiziki yap›s› gibi, sosyal yap›s› da disini tatmin olmam›fl sayan etmemifltir. Memleketin ç›mütecanistir. Türkiye’nin harp meydanla‹talya, Versailles’de kurukarlar› ile milletleraras› por›nda oldu¤u gibi d›fl politikas›nda da ortaya lan Status Quo’yu de¤ifltirlitika gerçeklerini telif koydu¤u güç bu kaynaktan gelmifltir. Bu kaynamek isteyen bir d›fl politieden gerçekci bir yol se礛n fluurunda olan Atatürk daima Türk milletine ka izlemeye bafllam›fllarmifltir. fiayet Türkiye hissî müstenit, ondan güç alan bir d›fl politika takip etd›r. Bu devletler, önceliksebeplerin tesiriyle haremifltir. Türk milletinin mütecanis özelli¤i, ülkemile milletleraras› alanda iflket etmifl olsayd› revizyoze d›fltan gelen bask›lara karfl› mukavim ve dabirli¤ini gerçeklefltirmek nist gruba kat›lmas› peka¤›lmaz sa¤lam bir bütünlük ve manevi bir için kurulan müesseseler la mümkün olabilirdi. Anvas›tas›yla amaçlar›na ulaflcak, Türkiye’nin d›fl politikakudret vermifltir. ‹flte Atatürk dönemi maya çal›flm›fllar ve müesseses›n›n ana hedeflerini tayin etTürkiye’nin s›rr›, bu mütecanis lerin çal›flmalar›na fiilen kat›lm›flmek görevini üzerine alm›fl bulusosyal yap›da sakl›d›r. lard›r. Bu iki devlet amaçlar› için bir nan Atatürk, Türkiye’nin yeni s›n›rlar› vas›ta olarak kullanabilecekleri umuduyla ile tatmin edilmifl oldu¤unu kabul ederek Milletler Cemiyeti’ne üye olmufllard›r. Fakat, esasen gerçekçilik ilkesini baflar›l› bir flekilde uygulam›flt›r.17 Versailles düzenini devam ettirmek için kurulmufl bu3. Türk Milletinin Millî Gücüne Dayanm›flt›r lunan Milletler Cemiyeti vas›tas›yla bu devletlerin isAsya ve Avrupa k›talar›n›n aras›nda köprü duruteklerini elde edemeyecekleri tabii idi. Bu devletler munda olan Türkiye’nin Asya kesimine Anadolu, AvruVersailles antlaflmas›nda kaybettiklerini geri almak istipa kesimine Trakya ad› verilir. Anadolu yar›madas› yorlard›. mütecanis bir kütledir. Etraf›n› çeviren denizlerin sa¤Versailles sistemini de¤ifltirmek isteyen bu revizlad›¤› nispi emniyet çemberine, Kuzey Do¤u ve Güney yonist grup karfl›s›nda, Birinci Dünya Savafl›’ndan galip Do¤u Anadolu da¤lar›n›n sa¤lad›¤› nispi koruma imç›kan ve bu yüzden de bu sistemin devam› için çal›flan kânlar›n›n eklenmesiyle bir kale vasf›n› kazanm›flt›r. anti-revizyonist grup bulunuyordu. Birinci Dünya SaTürkiye, birbirine z›t çok de¤iflik jeopolitik vas›flar› vafl›’ndan sonra ABD’nin Milletler Cemiyeti’ne girmeolan ve her f›rsatta kolayca Balkanlar ile istikrars›z bir yerek tekrar yaln›zl›k politikas›na dönmesi üzerine, ‹njeopolitik duruma sahip Orta ve Yak›n Do¤u aras›nda giltere ve Fransa Status Quo’nun savunucular› olarak bulunmaktad›r. Ayr›ca Türkiye; Orta Do¤u, Basra Körkalm›fllard›. Revizyonist grubun mütecaviz bir d›fl poli- 108 ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında fezi ve Ege dahil bütün Do¤u Akdeniz’i kontrol edebilecek bir co¤rafi konuma sahiptir. Bu sebeple, bölge ülkeleri, birbirleri ve di¤er ülkelerle kuracaklar› siyasi, iktisadi ve askerî iliflkilerde Türkiye faktörünü daima hesaba katmak zorundad›rlar. Bir ülkenin fiziki co¤rafyas›n›n bahfletmifl oldu¤u jeopolitik ve jeostratejik de¤erinden gere¤i gibi istifade edebilmesi, ancak yeterli sosyo-ekonomik güce sahip olmas›yla mümkündür. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmas›yla birlikte Türkiye’nin fiziki co¤rafyas›n›n bahfletmifl oldu¤u jeopolitik ve jeostratejik de¤erinin ekonomik, siyasi, sosyal ve askerî gücü ile takviye edildi¤i görülmektedir. Her fleyden önce Türkiye’nin fiziki yap›s› gibi, sosyal yap›s› da mütecanistir. Türkiye’nin harp meydanlar›nda oldu¤u gibi d›fl politikas›nda da ortaya koydu¤u güç bu kaynaktan gelmifltir. Bu kayna¤›n fluurunda olan Atatürk daima Türk milletine müstenit, ondan güç alan bir d›fl politika takip etmifltir. Türk milletinin mütecanis özelli¤i, ülkemize d›fltan gelen bask›lara karfl› mukavim ve da¤›lmaz sa¤lam bir bütünlük ve manevi bir kudret vermifltir. ‹flte Atatürk dönemi Türkiye’nin s›rr›, bu mütecanis sosyal yap›da sakl›d›r. Atatürk, takip edilen d›fl siyasetin Türk’ün millî gücüne dayanmas› gerekti¤ini flu sözleriyle aç›klam›flt›r: “D›fl siyasetin, en çok alakadar oldu¤u ve dayand›¤› husus, devletin iç teflkilat›d›r. D›fl siyaset, iç teflkilatla mütenasip (orant›l›) olmak laz›md›r. Garpta ve fiarkta baflka huylara ve kültüre ve emele malik birbirine uymaz unsurlar› biraraya getiren bir devletin iç teflkilat›, özellikle millî olmaktan uzak oldu¤u gibi, siyasi program› da millî olamaz. Buna nazaran, Osmanl› devletinin siyaseti millî de¤il, fakat vuzuhsuz ve istikrars›z idi. Milletimizin, güçlü, mesut ve istikrarl› yaflayabilmesi için devletin tamamen millî bir siyaset takip etmesi ve bu siyasetin, iç teflkilat›m›za tamamen mutab›k ve müstenit olmas› laz›md›r.”18 “Hâlbuki d›fl siyaset, iç teflkilata ve iç siyasete dayand›r›lmak zorundad›r, yani iç teflkilat›n tahammül edemeyece¤i derecede genifl olmamal›d›r. Yoksa hayalî d›fl siyasetler peflinde dolaflanlar, dayanak noktalar›n› kendili¤inden kaybederler.”19 4. Bar›flç›d›r D›fl politikada, devletleraras› münasebetlerde diplomasiye öncelik vererek savafl ihtimalini en sona ekim-kasım 2006 e¤itim b›rakmaya bar›flç›l›k denir. Bar›fl›n korunmas› da güçlü bir orduya ve her an savafla haz›r olmaya ba¤l›d›r. Atatürk dönemi Türk d›fl politikas› da bar›flç› bir yol takip ederken, her fleye ra¤men bar›fl veya hayati millî menfaatlerden fedakârl›k pahas›na da olsa bar›fl anlam›na gelebilecek “pasifist” bir uygulamada bulunmam›flt›r. Atatürk’ün ifadesiyle; “Yurtta sulh, cihanda sulh”un Türk ink›lab›n›n gerçeklefltirilebilmesi için de hayati öneme sahip oldu¤u gözden uzak tutulmamal›d›r. Çünkü Lozan’dan sonra Türkiye, toplum hayat›nda köklü de¤ifliklikler yapan önemli ink›lap ve kalk›nma hareketlerine giriflmiflti. Bu hareketlerin baflar› ile sonuçlanabilmesi için yurt içinde oldu¤u kadar milletleraras› alanda da bar›fl ortam›na ihtiyaç vard›. Türk ink›lab›n›n baflar›ya ulaflmas› ve elde edilen olumlu sonuçlar›n devam ettirilebilmesi Türkiye’nin bütün devletlerle iyi geçinmesini gerektiriyordu. Türkiye’nin bu devrede izledi¤i d›fl politikan›n ink›laplarla olan s›k› iliflkisi ve bar›fla olan samimi inanc›n›, Atatürk 1 Kas›m 1928’de Türkiye Büyük Millet Meclisinin üçüncü dönem ikinci toplanma y›l›n› aç›fl konuflmas›nda flu sözlerle aç›klamaktad›r: “Efendiler ! Harici siyasetimizde dürüstlük, memleketimizin emniyetine ve inkiflaf›n›n masuniyetine dikkat, fliar-› hareketimize k›lavuz olmaktad›r. Esasl› ›slahat ve inkiflafat içinde bulunan bir memleketin hem kendisinde, hem muhitlerinde sulh ve huzuru cidden arzu etmesinden daha kolay izah olunabilecek bir keyfiyet olamaz. Bu samimi arzudan mülhem olan haricî siyasetimizde memleketin masuniyetini, emniyetini, vatandafllar›n haklar›n› herhangi bir tecavüze karfl› bizzat müdafaa edebilmek kudreti de bilhassa gözde tuttu¤umuz noktad›r. Kara ve deniz, hava ordular›m›z› bu memlekette sulhu ve emniyeti masun bulunduracak bir kuvvette muhafazaya bunun için çok ehemmiyet veriyoruz. Cumhuriyet Hükümeti, milletleraras›nda emniyet misaklar› akdi için hususi bir gayret göstermektedir. Bize teklif olunan Kellog Misak›’na iltihak için de ayn› samimiyetle muvafakatimizi bildirdik.”20 Türkiye’nin, “Yurtta sulh, cihanda sulh” düsturunu d›fl politikas›n›n esas› olarak kabul etmesi, milletleraras› alanda yeni gruplaflma hareketlerinin bafllad›¤› zamana tesadüf eder. Atatürk, Türkiye’nin bar›flç› bir d›fl politikay› kendisine hedef tayin etti¤ini 1 Kas›m 1931’de yapt›¤› bir konuflmada flöyle ifade etmifltir: 109 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim Atatürk’ün bafl›nda bulundu¤u dönemde Türk devleti, kararl›, istikrarl› ve hedefini bilen bir d›fl politika takip etmifltir. Bu sayede devletleraras› münasebetlerde eflit haklara sahip tam ba¤›ms›z bir devlet olabilmifltir. Komflular›yla daima iyi iliflkilere özen göstermifl, sözüne güvenilir bir devlet oldu¤unu da her vesile ile ispatlam›flt›r. Takip edilen millî siyasetin özünü bar›fl ve uluslararas› hukuka sayg› oluflturmufltur. Atatürk döneminde Türk devleti, gücünün s›n›rlar›n› bilen ve buna göre ad›m atan gerçekçi bir d›fl politika takip etmifltir. D›fl siyasette her zaman kendi millî gücüne dayanm›fl hiçbir zaman baflka devletlerin muavenetine güvenmemifltir. Atatürk’ün gerçekçi hedeflere ulaflmadaki baflar›s›, tarihteki hakl› yerini alm›flt›r. “Türkiye’nin emniyetini gaye tutan, hiçbir milletin aleyhinde olmayan bir sulh istikameti bizim daima düsturumuz olacakt›r.”21 Bu d›fl politika düsturu ile hareket eden Türkiye, bütün devletlerle iyi münasebetlerini devam ettirmeye çal›flm›fl, fakat Atatürk’ün yukar›daki konuflmas›nda da belirtildi¤i üzere, güvenlik unsurunu da hesaba katarak milletleraras› bar›fl› bozmak isteyen devletlere karfl› bar›flç› devletlerle daha s›k› iflbirli¤i yapmak yoluna gitmifltir. Gerçekten Türkiye 1932-1938 y›llar› aras›nda izledi¤i d›fl politikada, bar›flç› emeller yan›nda güvenlik endiflesini de ön plana alm›fl ve milletleraras› toplumda flekillenmeye bafllayan ortak güvenlik vas›talar›n› desteklemek, bir baflka ifadeyle bar›fl›n korunmas›nda yard›mc› olmak için çaba sarf etmifltir.22 Nitekim, Atatürk 1 Kas›m 1933’te TBMM’de yapt›¤› bir konuflmas›nda; “Türkiye Cumhuriyeti, beynelmilel sulh ve emniyeti kuvvetlendirmek için, kendi tesiri ve iktidar› olan sahada ve ayn› arzuda olanlarla beraber, hay›rl› faaliyetlerde bulunmufltur,”23 sözleri ile Türkiye’nin bar›fl›n korunmas› çabalar›na olan samimi katk›lar›n› teyit etmifltir. 5. D›fl Politika Belirli Hedefler ‹stikametinde Yürütülmüfltür Atatürk dönemi Türk d›fl politikas›n›n yak›n, orta ve uzun vadedeki hedefleri konusunda baz› tesbitler yapmak mümkündür. Yak›n hedeflerin bafl›nda, Misak-› Millî’yi gerçeklefltirmek gelmektedir. Atatürk, bu hedefe ulaflmak için bütün imkânlar› seferber etmifl, bütün mesaisini sarf etmifltir. Lozan’dan itibaren düflünceleri ile yön verdi¤i Türk d›fl politikas›nda, iyi komfluluk iliflkilerine özel bir de¤er vererek yak›n hedeflerini gerçeklefltirirken komflular›m›z›n husumetini çekmemeye özen göstermifltir. Atatürk’ün uygulad›¤› d›fl politika, tamam›yla millet menfaatine dayanan bir “Millî siyaset”tir. Millî si- 110 yaset uygulamas›nda, millî ba¤›ms›zl›k, millî misak, milletleraras› hukuka sayg› en önemli hedefler aras›ndad›r. Atatürk bu hedeflere, yurtta ve dünyada bar›fl› sa¤layarak varmay› düflünmüfltür.24 Atatürk, yak›n hedeflerin s›n›rlar›n› çizerken gerçekçi bir yaklafl›m tarz› içerisinde flunlar› söylemektedir: “Çeflitli milletleri, ortak ve genel bir unvan alt›nda toplamak ve bu çeflitli unsur kütlelerini ayn› hukuk ve flartlar alt›nda bulundurarak güçlü bir devlet kurmak, parlak ve çekici bir siyasi görüfltür. Fakat aldat›c›d›r. Hatta, hiçbir hudut tan›mayarak, dünyada mevcut bütün Türkleri dahi bir devlet hâlinde birlefltirmek, gerçeklefltirilmesi mümkün olmayan bir hedeftir. Bu, as›rlar›n ve as›rlarca yaflamakta olan insanlar›n çok ac›, çok kanl› hadiselerle ortaya koydu¤u bir hakikattir. Panislamizm, Panturanizm siyasetinin muvaffak oldu¤una ve dünyay› tatbik sahas› yapabildi¤ine tarihte tesadüf edilmemektedir. Irk fark› gözetmeksizin, bütün befleriyete flamil, cihangirâne devlet teflkili h›rslar›n›n sonuçlar› da tarihte bellidir. ‹stilac› olmak hevesleri, konumuzun d›fl›ndad›r. ‹nsanlara her türlü özel duygu ve ba¤lar›n› unutturup onlar› kardefllik ve tam eflitlik içerisinde birlefltirerek, insani bir devlet kurmak nazariyesi de kendine mahsus flartlara ba¤l›d›r. Bizim aç›kl›k ve tatbik kabiliyeti gördü¤ümüz siyasi program, millî siyasettir. Dünyan›n bugünkü genel flartlar› ve as›rlar›n dima¤larda ve karakterlerde biriktirdi¤i hakikatler karfl›s›nda hayalperest olmak kadar büyük hata olamaz. Tarihin ifadesi budur, ilmin, akl›n, mant›¤›n ifadesi böyledir. Millî siyaset dedi¤im zaman, kastetti¤im mana ve anlafl›lmas› gereken fley, fludur: Millî hudutlar›m›z içinde her fleyden evvel kendi kuvvetimize dayanmak suretiyle varl›¤›m›z› koruyarak millet ve memleketin hakiki saadet ve bay›nd›rl›¤›na çal›flmak. Genel olarak sonsuz ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında emeller peflinde milleti u¤raflt›r›p zarara sokmamak; medeni dünyadan, medeni ve insanca muamele ve karfl›l›kl› dostluk beklemektir.”25 Atatürk, sa¤l›¤›nda yak›n vadeli d›fl politika hedeflerinin ço¤una ulaflm›flt›r. Misak-› Millî’de belirtilen s›n›rlar, genel olarak 1923’te Lozan’da gerçeklefltirilmifltir. 1936’da Bo¤azlar Türk hâkimiyetine geçmifl, Hatay önce 1938’de ba¤›ms›z, sonra 1939’da bir Türk vilayeti haline gelmifltir. Elviye-i Selase’den Batum, güney s›n›rlar›m›zdan da Musul ve Kerkük Türkiye d›fl›nda kalm›flt›r. Atatürk’ün d›fl politika hedeflerine ulaflmada gösterdi¤i kararl›l›k ve baflar›ya bakarak fazla de¤il bir on y›ll›k süre daha Cumhurbaflkan› olarak Türkiye’nin bafl›nda kalmas› hâlinde, flimdi bu bölgelerin de s›n›rlar›m›z dahilinde olabilece¤ini söylemek herhalde kehanet olmasa gerektir. Atatürk’ün orta ve uzun vadeli d›fl politika hedefleri konusunda da bir tesbit yapmak gerekirse flunlar söylenebilir: Orta vadede, dünyan›n en güçlü, muas›r medeniyet seviyesinin üstüne ç›km›fl bir Türk devleti meydana getirmek. Uzun vadeli d›fl politika hedefi için tesbit yapmak zor olsa da tahmini hedefler söylenebilir. Önce ülkesinde, sonra bölgesinde, daha sonra da dünyada bar›fl› sa¤layabilmifl bir Türkiye ve bu bar›fl›n teminat› güçlü bir Türk devleti hâline gelebilmek (Geçmiflte “Pax Ottoman” örne¤inde oldu¤u gibi). Muas›r medeniyet seviyesinin üstüne ç›kma hedefini Atatürk, flu veciz sözlerle ifade etmektedir: “Fakat yapt›klar›m›z› asla yeterli görmeyiz. Çünkü daha çok ve daha büyük ifller yapmak mecburiyetinde ve azmindeyiz. Yurdumuzu dünyan›n en bay›nd›r ve en medeni ülkeleri seviyesine ç›karaca¤›z. Milletimizi en genifl refah vas›ta ve kaynaklar›na sahip k›laca¤›z. Millî kültürümüzü ça¤dafl medeniyet seviyesinin üstüne ç›karaca¤›z. Daha az zamanda, daha büyük ifller baflaraca¤›z. Bunda da muvaffak olaca¤›m›za flüphem yoktur. Çünkü Türk milletinin karakteri yüksektir. Türk milleti çal›flkand›r. Türk milleti zekidir. Çünkü Türk milleti, millî birlik ve beraberlik içerisinde güçlükleri yenmesini bilmifltir. Ve çünkü, Türk milletinin yürümekte oldu¤u ilerleme ve medeniyet yolunda, elinde ve kafas›nda tuttu¤u meflale müsbet ilimdir (29 Ekim 1933, Onuncu Y›l Nutku).”26 e¤itim devleti, kararl›, istikrarl› ve hedefini bilen bir d›fl politika takip etmifltir. Bu sayede devletleraras› münasebetlerde eflit haklara sahip tam ba¤›ms›z bir devlet olabilmifltir. Komflular›yla daima iyi iliflkilere özen göstermifl, sözüne güvenilir bir devlet oldu¤unu da her vesile ile ispatlam›flt›r. Takip edilen millî siyasetin özünü bar›fl ve uluslararas› hukuka sayg› oluflturmufltur. Atatürk döneminde Türk devleti, gücünün s›n›rlar›n› bilen ve buna göre ad›m atan gerçekçi bir d›fl politika takip etmifltir. D›fl siyasette her zaman kendi millî gücüne dayanm›fl hiçbir zaman baflka devletlerin muavenetine güvenmemifltir. Atatürk’ün gerçekçi hedeflere ulaflmadaki baflar›s›, tarihteki hakl› yerini alm›flt›r. _______________ Henry Kissinger, Diplomasi, (Çev: ‹brahim H. Kurt), ‹stanbul 2004, s. 288. 2 KISSINGER, Diplomasi, s. 350. 3 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, c. III, Ankara 1981, s. 24. 4 Nutuk, I, ‹stanbul 1982, s. 13. 5 E. Semih Yalç›n, Salim Koca, Mustafa Kemal Pafla’n›n Anadolu’ya Geçifli, Ankara 2005, s. 326. 6 KISSINGER, Diplomasi, s. 211. 7 KISSINGER, Diplomasi, s. 215. 8 Nutuk, I, s. 12. 9 Mehmet Gönlübol-Cem Sar, Olaylarla Türk D›fl Politikas›, Ankara 1987, s. 10. 10 E. Semih Yalç›n, Atatürk’ün Millî D›fl Siyaseti, Ankara 2000, s. 63-64. 11 Nutuk, II, s. 624. 1 12 Söylev ve Demeçler, I, s. 228-229. 13 Nutuk, II, s. 702. 14 Nutuk, II, s. 767. 15 Söylev ve Demeçler, I, s. 201. 16 GÖNLÜBOL-SAR, Olaylarla Türk, I, s. 59-60. 17 GÖNLÜBOL-SAR, Olaylarla Türk., I, s. 92-94. 18 Nutuk, II, s. 435-436. 19 Söylev ve Demeçler, II, s. 101. 20 Söylev ve Demeçler, I, 356-357. 21 Söylev ve Demeçler, I, s. 370. 22 GÖNLÜBOL-SAR, Olaylarla Türk., I, s. 94. 23 Söylev ve Demeçler, I, s. 374. 24 E. Semih YALÇIN, Atatürk’ün Millî D›fl Siyaseti, SONUÇ 25 Nutuk, II, s. 436-437. Atatürk’ün bafl›nda bulundu¤u dönemde Türk 26 Söylev ve Demeçler, II, s. 275 ekim-kasım 2006 s. 195. 111 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim ATATÜRK VE TÜRK D‹L‹ fiÜKRÜ HALÛK AKALIN* Do¤umunun 125. y›l dönümünde sayg› ve rahmetle and›¤›m›z yüce Atatürk’ün en büyük eseri Türkiye Cumhuriyeti’dir. Kurdu¤u cumhuriyeti Türk gençli¤ine arma¤an eden ve emanet b›rakan Atatürk, ayn› zamanda Türk kültür tarihinde çok önemli at›l›mlar› gerçeklefltirmifl eflsiz bir düflünce adam›d›r. Kültür alan›nda yapt›¤› at›l›mlarla Türkiye’nin ça¤dafllaflmas› yolunda büyük ad›mlar atm›flt›r. Atatürk, kültür ve düflünce sorunlar›yla sadece ilgilenmekle kalmam›fl, sürekli olarak bu konulardaki çal›flmalara katk›da bulunmufl, pek ço¤una da öncülük etmifltir. Askerli¤inin ve devlet adaml›¤›n›n yan› s›ra kültür ve düflünce adam› niteli¤ine de sahip oldu¤unu bu çal›flmalara olan katk›lar›yla kan›tlam›flt›r. Türkiye Cumhuriyeti’nin “yüksek Türk kültürü” temeli üzerinde kuruldu¤unu söyleyen Atatürk, kültürün en önemli ögesi olan dile de lay›k oldu¤u de¤eri her zaman vermifltir. Atatürk’ün dile bu kadar önem vermesi sebepsiz de¤ildir. Dil bilgisi ve dil bilimi uzmanlar›, dilin en önemli ifllevi olan insanlar aras›nda anlaflmay› ve iletiflimi sa¤lamas› niteli¤inden hareketle dilin tan›m›n› yapm›fllard›r. Bir toplumda anlaflma ve bireyler aras›nda do¤al iletiflim dil arac›l›¤›yla sa¤lan›r. Uluslaflma da ancak dil birli¤inin sa¤lanmas›yla mümkündür. Ayn› dili konuflmayan insanlar›n anlaflmalar›, iletiflim sa¤lamalar›, ortak de¤erlere sahip olmalar› mümkün de¤ildir. Bu gerçeklerin fark›nda olan Atatürk, dil ve yaz› konusuna genç bir subayken e¤ilmifltir. Cumhuriyetin kuruluflundan çok önce, daha 1907’de, Bulgar Türkolo¤u ‹van Manolof’a yaz› de¤iflikli¤inin yap›lmas› gerekti¤ini söyledi¤ini, dil ve yaz› konular›nda ayr›nt›l› düflüncelere sahip oldu¤unu biliyoruz. Mustafa Kemal, Erzurum Kongresi günlerinde de zaferden sonra yap›lacaklar› Mazhar Müfit Bey’e yazd›r›rken Latin kaynakl› alfabenin kabul edilece¤ini belirtmiflti. Millî Mücadele’nin zaferle sonuçlanmas›ndan sonra genç Türkiye Cumhuriyeti kurulmufltu. Yap›lacak pek çok fley vard›; son yirmi y›l pek çok cephede aç›lan savafllarla geçmifl, ülke iflgal döneminden sonra ba¤›ms›zl›¤›n› elde etmiflti. Cumhuriyetin ilan›n›n ard›ndan çeflitli alanlarda at›l›mlar yap›l›rken, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal, kültür konular›na büyük önem veriyor, s›k s›k bu konular› dile getiriyor, kültür alan›nda yeni uygulamalara girifliyordu. Atatürk’ün bu dönemde çeflitli kültür ku- * Prof. Dr., Türk Dil Kurumu Baflkan› 112 ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim rumlar›n›n kurulufluna öncülük etti¤ine, hatta kimi kurumlar› bizzat kurdu¤una, kurdurdu¤una tan›k oluruz. Atatürk’ün Türk dili, Türk tarihi ve Türk kültürü konular›nda araflt›rma ve çal›flma yapmak üzere kurdurdu¤u ilk kurum Türkiyat Enstitüsüdür. Atatürk’ün eski ça¤lardan bafllayarak Türk kültürünün çeflitli kollar›nda araflt›rma ve yay›nlar yapmak amac›yla bir enstitü kurma düflüncesi, cumhuriyetin ilan›ndan, çok de¤il, dört-befl gün sonra ortaya ç›km›flt›. Gazi Mustafa Kemal, Fuat Köprülü’yü ça¤›r›p flöyle söyler: “Fuat Bey, cumhuriyeti kurduk. Art›k cumhuriyeti ve devletimizi ilmî temeller üzerinde yükseltmek zaman› gelmifltir. Lütfen ‹stanbul Dârülfünunu bünyesinde Türkiyat Enstitüsünü kurunuz.” 1 Atatürk’ten ald›¤› talimatla ifle giriflen Fuat Köprülü, ‹stanbul Dârülfünununda on ayl›k bir haz›rl›k çal›flmas› yapar. Haz›rlanan dosya Gazi Mustafa Kemal’e sunulur. Savafltan yeni ç›km›fl genç Türkiye Cumhuriyeti’nin k›t bütçesinden ödenek ayr›larak enstitü kurulur. Türkiyat Enstitüsünün kuruluflu, hutbenin Türkçe okutulmas›, Gazi Mustafa Kemal’in daha sonra dil ve tarih alanlar›nda yapaca¤› çal›flmalar›n ilk iflaretleridir. Bütün Türkler aras›nda kullan›lacak ortak bir alfabenin tart›fl›lmas› amac›yla Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin baflkenti Bakü’de Türkoloji Kurultay› toplanaca¤› haberi gelmesi üzerine Türkiyat Enstitüsü Müdürü Köprülüzade Fuat Bey, aslen Azerbaycan Türklerinden olan Hüseyinzade Ali Bey, Atatürk’ün bilgisi dahilinde Türkoloji Kurultay›’na kat›lm›fllard›r. Atatürk, böylece bu ilk Türkoloji Kurultay›’ndaki alfabe tart›flmalar›n› yak›ndan takip etmifltir. Bilindi¤i gibi Bakü Türkoloji Kurultay›’nda Latin alfabesi esas al›narak haz›rlanan Birlefltirilmifl Türk Elifbas› ad›yla yeni bir alfabe oluflturulmufl ve kabul edilmifltir. ekim-kasım 2006 Atatürk’ün dil ve kültür alan›nda gerçeklefltirdi¤i ilk büyük at›l›m ise 1928 y›l›nda yap›lan Yaz› Devrimi’dir. Türk ayd›nlar› aras›nda y›llard›r tart›fl›lan ve bir türlü çözülemeyen yaz› sorunu, birkaç ayl›k çal›flma sonucunda yap›lan Yaz› Devrimi ile çözülmüfltür. Osmanl› Devletinde 19. yüzy›lda tart›fl›lmaya bafllanan ve çeflitli giriflimlere ra¤men bir türlü sonuç al›namayan yaz› konusu Atatürk’ün kararl› ve isabetli uygulamas›yla sonuca ulaflm›flt›r. Yaz› devrimi müjdesini verirken söyledi¤i flu sözler yaz›n›n yan› s›ra Türkçeye bak›fl› ve Türkçeye verdi¤i de¤eri göstermesi bak›m›ndan son derece önemlidir: “Güzel dilimizi ifade etmek için yeni Türk harflerini kabul ediyoruz. Bizim ahenktar, zengin lisan›m›z yeni Türk harfleriyle kendini gösterecektir.” 113 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim Yeni Türk yaz›s›n›n halka ö¤retilmesinde Atatürk bir ö¤retmen gibi, yaz› tahtas›n›n önünde elinde tebeflirle kad›na, erke¤e, çocu¤a, gence, yafll›ya yeni harfleri tan›tm›flt›r. Kimilerinin befl on y›lda, kimilerinin on befl y›lda yap›labilece¤ini söyledi¤i yaz› de¤iflimini Atatürk “Ya üç ayda, ya da hiç…” diyerek, gerçekten de üç aydan daha k›sa sürede tamamlam›flt›r. Atatürk, dile bak›fl›n› ve dil konusunda bafllataca¤› çal›flmalar› “Dil devrimi”nden iki y›l önce, Sadri Maksudi Arsal’›n Türk Dili ‹çin adl› kitab›na yazd›¤› sunufl yaz›s›nda özlü bir anlat›mla dile getirir. Her sat›r› anlam yüklü bu sunufl yaz›s›; düflünülerek, üzerinde dikkatle durularak okundu¤unda Atatürk’ün dile verdi¤i önem ve Türkçe için yap›lmas› gerekenler konusundaki düflüncesi aç›kça görülür. 2 Eylül 1930 tarihini tafl›yan ve bizzat el yaz›s›yla yaz›lan bu sunufl yaz›s›nda Atatürk flunlar› söylemektedir: “Millî his ile dil aras›ndaki ba¤ çok kuvvetlidir. Dilin millî ve zengin olmas›, millî hissin inkiflaf›nda bafll›ca müessirdir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil fluurla ifllensin. Ülkesini, yüksek istiklâlini korumas›n› bilen Türk milleti, dilini de yabanc› diller boyunduru¤undan kurtarmal›d›r.” Atatürk, uluslaflman›n dil birli¤i ile gerçekleflece¤i düflüncesindeydi. Bu sebeple millet olman›n gere¤ini ortak bir dile sahip olmakta görmüfltür. 1931 y›l›n- 114 da Adana’da yapt›¤› konuflmada bu düflüncesini flöyle dile getirir: “Türk demek dil demektir. Milliyetin çok bariz vas›flar›ndan birisi dildir. Türk milletindenim diyen insanlar, her fleyden önce ve behemehâl Türkçe konuflmal›d›r. Türkçe konuflmayan bir insan Türk hars›na, camias›na mensubiyetini iddia ederse buna inanmak do¤ru olmaz. Hâlbuki Adana’da Türkçe konuflmayan 20.000’den fazla vatandafl vard›r. E¤er Türk Oca¤› buna müsamaha gösterirse; gençler, siyasal ve sosyal bütün kurulufllar bu durum karfl›s›nda duyars›z kal›rsa, en afla¤› yüz seneden beri devam edegelen bu durum daha yüzlerce sene devam edebilir. Bunun neticesi ne olur? Efendiler! Herhangi bir felaketli gününüzde bu insanlar, baflka dille konuflan insanlarla el ele vererek aleyhimize hareket edebilirler. Türk Ocaklar›m›z›n bafll›ca vazifesi bu gibi unsurlar›, bizim dilimizi konuflan hakikî Türk yapmaya çal›flmakt›r. Bunlar Türk vatandafllar›d›r. Bugün ve yar›n talihimiz ve kaderimiz birdir.” Yine ayn› y›l yay›mlanan Vatandafl ‹çin Medenî Bilgiler kitab›na Türk dili için Atatürk flu sözleri yazd›r›r: “Türk milletinin dili Türkçedir. Türk dili dünyada en güzel, en zengin ve en kolay olabilecek bir dildir. Onun için her Türk, dilini çok sever ve onu yükseltmek için çal›fl›r. Bir de Türk dili, Türk milleti ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim na kadar kurultay› izler. Sadece birinci kurultay› de¤il, 1934 ve 1936 y›llar›ndaki ikinci ve üçüncü kurultay› da büyük bir ilgi ve dikkatle izlemifltir. Oturum aralar›nda dil bilginleriyle sohbet etmifltir. için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk milleti geçirdi¤i nihayetsiz felâketler içinde ahlâk›n›n, an’anelerinin, hat›ralar›n›n, menfaatlerinin k›sacas› bugün kendi milliyetini yapan her fleyin dili sayesinde muhafaza olundu¤unu görüyor. Türk dili Türk milletinin kalbidir, zihnidir.” Uluslaflman›n bir di¤er önemli temeli de toplumun geçmifli, yani tarihidir. Atatürk, bu düflünceden hareketle 1931 y›l›nda Türk Tarihi Tetkik Cemiyetinin kurulufluna öncülük etmifltir. Daha sonra ad› Türk Tarih Kurumuna çevrilecek olan bu kurumun çal›flmalar› ilerledikçe tarih konusunun yan› s›ra, hatta ondan da önce dil konusunun ele al›nmas› düflüncesi ortaya ç›km›flt›. “Millî bilincin ayakta kalabilmesi ve uyan›k bulunmas› için dil ve tarih u¤runda çal›flmaya mecburuz.” diyerek dil ve tarih konusundaki duyarl›l›¤›n› her zaman dile getiren ve bafllang›çtan beri dil konusuna önem veren Atatürk, Birinci Türk Tarih Kurultay›n›n son günü, dil konusunda çal›flmalar yapmak üzere Türk Dili Tetkik Cemiyetinin kurulmas› için talimat vermifltir. Cemiyetin kurucular› ve yapaca¤› ifller o gece belirlenmifl, ertesi gün 12 Temmuz 1932 günü daha sonra ad› Türk Dil Kurumu olarak de¤ifltirilecek olan Türk Dili Tetkik Cemiyeti kurulmufltur. Türk Dil Kurumunun çal›flmalar›yla birlikte Atatürk’ün öncülü¤ünde ülkede bir dil seferberli¤i bafllam›flt›r. Atatürk, dil çal›flmalar›n›n nas›l ve hangi alanlarda yürütülece¤i konular›n› ele almak üzere büyük bir dil kurultay› toplanmas›n› ister. Kurultay haz›rl›klar›na hemen bafllan›r. Kurumun kuruluflundan iki buçuk ay sonra, 26 Eylül 1932’de Birinci Türk Dil Kurultay› Dolmabahçe Saray›’nda toplan›r. Atatürk, bafl›ndan sonu- ekim-kasım 2006 Türk Dil Kurumunun kurulmas›n›n ard›ndan Kuruma gösterdi¤i ilgi ve verdi¤i önem Türkçeye verdi¤i önemle efl de¤erdedir. Kurumun kurucu ve koruyucu baflkanl›¤›n› aram›zdan ayr›ld›¤› güne kadar sürdüren Atatürk, yo¤un devlet ifllerinden zaman ay›rarak Türkçeye lay›k oldu¤u de¤eri ve önemi her zaman vermifltir. Atatürk’ün Türkçeye verdi¤i önemin pek çok göstergesi var ama kamuoyunda az bilinen iki olay, Ulu Önder’in devlet iflleri gündeminde Türkçenin önem s›ralamas›ndaki yerini göstermesi bak›m›ndan son derece ilgi çekicidir. Bu örneklerden ilki, ‹ngiltere Kral›’n›n Türkiye’yi ziyareti s›ras›nda yaflanm›flt›r. ‹ngiltere Kral›’n›n Türkiye’yi resmî ziyareti s›ras›nda Atatürk, misafiriyle yak›ndan ilgilenmiflti. Bu ziyaret, geçmiflte bozulan Türkiye ‹ngiltere iliflkilerinin düzeltilmesi bak›m›ndan büyük önem tafl›yordu. Bu önemin gere¤ini yerine getirmekle birlikte Kral›n ‹stanbul’daki program› sürerken 5 Eylül 1936 günü Atatürk Türk Dil Kurumu yöneticilerini Dolmabahçe Saray›’nda kabul etmifl ve onlarla birlikte bütün gün ve gece çal›flm›flt›r. Konu Üçüncü Türk Dil Kurultay›’d›r. Bilindi¤i gibi bu kurultayda “Günefl-Dil Teorisi” ifllenmifltir. Dil devriminde önemli bir yeri olan “Günefl-Dil Teorisi”nin ele al›nd›¤› kurultay ile ilgili çal›flmalara Atatürk bizzat kat›lm›fl ve o gün Dolmabahçe Saray›’ndan ç›kmam›flt›r. Di¤er örnek ise, Atatürk’ün bilim dili olarak Türkçenin gelifltirilmesi çal›flmalar›nda terimlere verdi¤i önem ve bu konudaki çal›flmalar›d›r. Atatürk, Türkçenin bilim dili olarak geliflmesi için yeni bilim terimleri türetilmesi düflüncesindeydi. Bu düflüncesini flu sözlerle dile getirmifltir: “Öyle istiyorum ki, Türk dili bilim yöntemleriyle kurallar›n› ortaya koysun ve her dalda yaz› yazanlar bütün terimleriyle ço¤unlu¤un anlayabilece¤i güzel, ahenkli dilimizi kullans›nlar.” Terim konusuna gereken önemi veren Atatürk, 115 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim lât›m›z›n dikkatli, alâkal› olmas›n› isteriz.” Atatürk’ün Türkçeye verdi¤i önemin bir baflka göstergesi de, Türk dili üzerine çal›flmalar yapan Türk Dil Kurumuna miras›ndan pay ay›rmas›d›r. Ulu önder, vasiyetnamesinin 6. maddesinde ‹fl Bankas›ndaki hisselerinin gelirlerinden Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumunun yararlanmas›n› sa¤lam›flt›r. Türkçeye ve Türk Dil Kurumuna her zaman manen destek olan ulu önder Atatürk, ayn› zamanda maddeten de Türkçeyi ve Türk Dil Kurumunu desteklemifltir. bilim terimlerini türetme çal›flmalar›na bizzat kat›lm›fl ve 12 Mart 1937 günü Türk Dil Kurumuna gelerek 6 saat süreyle Terim Kolu uzmanlar›yla gece yar›s›na kadar çal›flm›flt›r. Bugün matematikte, geometride kulland›¤›m›z “üçgen, dörtgen, aç›, bölü, art›, eksi, çarp›m, boyut” gibi pek çok terimi Atatürk’e borçluyuz. Türkçeye lay›k oldu¤u de¤eri her zaman veren ve dil konusunda son derece duyarl› olan Atatürk, bir vasiyet niteli¤indeki flu sözüyle bütün devlet kurumlar›n›n Türkçeye vermesi gereken önemi vurgulamaktad›r: “Türk dilinin kendi benli¤ine, asl›ndaki güzellik ve zenginli¤ine kavuflmas› için, bütün devlet teflki- 116 Atatürk, sadece günlük çal›flma saatlerinde de¤il, gece geç saatlere kadar süren yemek sohbetlerinde de dil konular› üzerinde çal›fl›rd›. Atatürk’ün sofras› âdeta bir bilim kürsüsüydü. Bilim adam› ve sanatç›lar›n ço¤unlukta oldu¤u sofrada, dil tart›flmalar› yap›l›rd›. Bu yemekleri Atatürk, ‘sofra dil dersleri’ olarak adland›rmaktayd›. Günefl-Dil Teorisi üzerine tart›flmalar, görüflmeler bu sofrada sürüyordu. Tarih, edebiyat, sanat konular› da bu sofran›n bafll›ca konular›ndand›. Son yetmifl dört y›lda dilimizde yaflanan geliflme, zenginleflme ve özleflme, ulu önder Atatürk’ün Türkçeye verdi¤i önem, gösterdi¤i ilgi sayesindedir. ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim bir edebiyat, kültür, sanat ve bilim dilidir. Türkçenin sorunlar›n›n afl›lmas›nda izlenecek yol da, Atatürk’ün Türkçe ile ilgili sözlerinde aç›kça belirtilmektedir. Türk Dil Kurumu, Atatürk’ün dilimiz konusundaki sözlerini kendisine ilke edinerek Türkçenin gelifltirilmesi, zenginlefltirilmesi, özlefltirilmesi yolundaki çal›flmalar›n› sonsuza kadar sürdürecektir. ____________________ Prof. Dr. Osman Fikri Sertkaya, “Atatürk ve Türk Dili”, Türk Dili dergisi, , S. 599, Ankara, Kas›m 2001, s. 549 1 Türkçenin kullan›l›fl›ndan kaynaklanan birtak›m güncel sorunlara karfl›l›k Türkçe, bugün geliflmifl, zengin ekim-kasım 2006 117 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim ATATÜRK VE TÜRKÇE M. EYYÜP SALLABAfi* Dil, insanlar aras›nda iletiflimi sa¤layan en önemli vas›tad›r. Dil hakk›nda günümüze dek çeflitli tarifler yap›lm›flt›r. Bu tariflerin her biri dilin çeflitli özelliklerini vurgulamaktad›r. Genel olarak dil, nesiller boyunca geliflerek günümüze gelen ve iletiflim vas›tas› olarak kullan›lan kurallar bütünü olarak tan›mlanabilir. Di¤er taraftan dil, “bir milletin kâinat› kendisine göre seslendirmesi, kâinat› ve hayat› kendisine göre adland›rmas›, ona kendi damgas›n› vurmas›d›r.” 1 Bir toplulu¤un millet olabilmesi için öncelikle bir ana dile sahip olmas› gerekir. Nesilden nesile de¤erler ve bu de¤erlerin bütünü olan kültür ana dil vas›tas›yla aktar›l›r. Türk milletinin dili olan Türkçe, de¤erlerimizin ve kültürümüzün aktar›lmas› için en önemli araçt›r ve Türk milletinin devaml›l›¤›n›n vaz geçilmez unsurudur. Cumhuriyetimizin kurucusu olan Mustafa Kemal Atatürk de gençlik ça¤lar›ndan hayata gözlerini yumdu¤u ana kadar Türkçenin millet hayat›ndaki önemini bilerek bu yönde çaba sarf etmifltir. Atatürk çeflitli konuflmalar›nda birçok defa Türkçenin önemine de¤inmifltir. Atatürk, millî dilimiz olan Türkçeyi millet hayat›n›n temeli kabul etmifltir: “Kat’i olarak bilinmelidir ki Türk milletinin millî dili ve millî benli¤i bütün hayat›nda hâkim ve esas kalacakt›r.” diyen Atatürk, millî dilimiz ve kimli¤imizin Türk milletinin hayat›ndaki ana unsurlar oldu¤unu ortaya koymufltur. Atatürk, e¤itime çok önem vermifl ve bizzat e¤itim faaliyetlerinin içinde yer alarak bunlara yön vermifl bir liderdir. 15 Temmuz 1921’de henüz Millî Mücadele devam ederken Ankara’da Maarif Kongresi toplanm›fl, Atatürk toplant›ya cepheden gelerek kat›lm›fl ve kongrenin aç›l›fl konuflmas›n› yapm›flt›r. Bu konuflmada Atatürk; “fiimdiye kadar takip olunan tahsil ve terbiye usullerinin milletimizin gerileme tarihinde en önemli bir etken oldu¤u kanaatindeyim. Onun için bir millî terbiye program›ndan bahsederken, eski devrin bat›l inançlar›ndan ve do¤ufltan sahip oldu¤umuz özelliklerle hiç ilgisi olmayan yabanc› fikirlerden, Do¤udan ve Bat›’dan gelebilen tüm etkilerden tamamen uzak, millî ve tarihî özelli¤imizle uyumlu bir kültür anl›yorum.” diyerek kültürümüzde bir millîleflme gere¤inden bahsetmifltir. Kültürün ana unsuru olan dilde de bir * Arfl. Gör.; Gazi Üniversitesi Gazi E¤itim Fakültesi Türkçe E¤itimi Bölümü 118 ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim edilen “‹ktisadî Müesseselerde Mecburi Türkçe Kullan›lmas› Hakk›nda Kanun” ile Türkiye’deki bütün ticari kurulufllar›n her türlü yaz›flma, haberleflme, hesap ve defter tutma ifllemlerini Türkçe ile yapma mecburiyeti getirilmifltir.3 Bunlardan da anlafl›laca¤› gibi Atatürk, Türkçenin sadece e¤itim alan›nda de¤il, hayat›n her alan›nda hâkim olmas› için çaba göstermifltir. millîleflme kaç›n›lmaz olmufltur. Dil ink›lab›, Türk dilini yabanc› dillerin bask›s›ndan kurtarmak üzere yap›lm›flt›r ve yaln›z millî birlik ve bütünlü¤ümüz bak›m›ndan de¤il, millî varl›¤›m›z bak›m›ndan da büyük bir de¤er ve anlam tafl›maktad›r.2 Atatürk, 1 Mart 1922’de Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapt›¤› konuflmada; “Minberlerden halk›n anlayabilece¤i lisanla ruh ve dima¤a hitap olunmakla ehl-i ‹slam’›n vücudu canlan›r, dima¤› saflan›r, iman› kuvvetlenir.” sözleriyle Türkçenin halk›n anlayabilece¤i bir hâle getirilmesi gerekti¤ini belirtmifl ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmas›yla dil ink›lab›n› gerçeklefltirerek bu yönde önemli ad›mlar atm›flt›r. 3 Nisan 1926’da yürürlü¤e giren “Maarif Teflkilat›na Dair Kanun”un ilk maddesi bir dil komisyonu kurulmas› ile ilgilidir. Yine 10 Nisan 1926 tarihinde kabul ekim-kasım 2006 Osmanl› Devleti’nin son dönemlerinden itibaren, Latin harfleri esas al›narak yeni bir Türk alfabesi düzenlenmesi hususu tart›fl›lmaya bafllanm›flt›r. Henüz cumhuriyet kurulmadan Atatürk de Latin harflerinin kullan›lmas› gerekti¤ini düflünenlerdendi. Cumhuriyetin kurulmas›yla birlikte alfabe meselesi üzerine tart›flmalar yo¤unlaflm›fl ve Latin alfabesinin dilimize uygunlu¤unu araflt›rmak üzere “Dil Encümeni” kurulmufltur. Encümenin olumlu rapor vermesi üzerine Atatürk, Gülhane Park›nda halka harf ink›lâb›n› flu sözleriyle duyurmufltur: “Arkadafllar, güzel dilimizi ifade etmek için yeni Türk harflerini kabul ediyoruz. Bizim güzel, ahenktar, zengin lisan›m›z, yeni Türk harfleriyle kendini gösterecektir. As›rlardan beri kafalar›m›z› demir çerçeve içinde bulunduran, anlafl›lmayan ve anlamad›¤›m›z iflaretlerden kendimizi kurtarmak ve bu lüzumu anlamak mecburiyetindeyiz, lisan›m›z› muhakkak anlamak istiyoruz. Bu yeni harflerle behemehâl pek çabuk bir zamanda mükemmel bir surette anlayaca¤›z.” 4 1 Kas›m 1928’de “Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakk›ndaki Kanun” kabul edilmifltir. Atatürk, Türkçenin Latin harfleriyle daha iyi ö¤renilece¤ini ve Latin alfabesinin Türkçeye uygun oldu¤unu bildirmifl ve bu harflerin memleketin tamam›nda bir an evvel ö¤renilmesi gerekti¤ini söylemifltir: “Vatandafllar, yeni Türk harflerini çabuk ö¤reniniz. Bütün millete, köylüye, çobana, hamala, sandalc›ya ö¤retiniz. Bunu vatanperverlik ve milliyetperverlik vazifesi biliniz. Bu vazifeyi yaparken düflününüz ki bir milletin, bir heyet-i içtimaiyenin yüzde onu, yirmisi okuma yazma bilir, yüzde sekseni bilmez; bu ay›pt›r. Bundan insan 119 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim olarak utanmak laz›md›r. Bu millet, utanmak için yarat›lm›fl bir millet de¤ildir. ‹ftihar etmek için yarat›lm›fl ve tarihini iftiharlarla doldurmufl bir millettir. Milletin yüzde sekseni okuma yazma bilmiyorsa hata bizlerde de¤ildir. Hata onlardad›r ki Türk’ün seviyesini anlamayarak bir tak›m zincirlerle saranlardad›r.”5 Atatürk bu sözleriyle Türkçe ö¤retimini, vatan ve millet sevgisinin yüklemifl oldu¤u bir görev olarak nitelemifltir. Latin harfli alfabenin ö¤retilmesi amac›yla il, ilçe ve köylerde kurslar düzenlenmifl ve “millet mektepleri” aç›lm›flt›r. Yeni harflerin sosyal hayatta kullan›lmas› için çeflitli faaliyetler yürütülmüfltür. Çeflitli millî ve mesleki teflekküller Türkçe ö¤retimi ile ile ilgili kurslar düzenlemifllerdir. Resmî daire levhalar›, sokak ve istasyon isimleri, iflletmelerin levhalar› yeni Türk harfleri ile yaz›l› levhalarla de¤ifltirilmifltir. Halk› yeni Türk harflerine al›flt›rmak amac›yla fliir, roman, atasözleri; roman ve hikâyeler bast›r›lm›fl, kitaplar yay›mlanm›flt›r. ‹flletme sahiplerine, çal›flt›rd›¤› elemanlar›na yeni harfli alfabeyi ö¤retme mükellefiyeti getirilmifltir. Okullarda her s›n›ftaki ö¤rencilere yönelik kurslar aç›lm›flt›r. Yine memurlar için mesai saatlerine uygun olacak flekilde kurslar düzenlenmifltir.6 Bütün bu faaliyetler, Atatürk’ün yeni harflerin ö¤retilmesine ne kadar önem verdi¤ini aç›k bir flekilde göstermektedir. Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’nin temelinin millî kültür oldu¤unu söylemifl ve millî kültürün dil ve tarih boyutlar›yla derinlemesine araflt›r›l›p incelenmesi için iki önemli kurumu hayata geçirmifltir. Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu bu amaçla kurulan iki önemli kurumdur. Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu Türk milletinin tarihinin ve dilinin araflt›r›lmas› ve derinlemesine incelenmesi için kurulan kurumlard›r. Atatürk döneminde üç defa Türk Dili Kurultay› toplanm›flt›r. Bu kurultaylarda Türkçenin kökeni, gramer yap›s›, zenginli¤i, di¤er dillere kaynakl›k teflkil etmesi ve yabanc› kelimelerden ar›nd›r›lmas› gibi çeflitli konular ele al›nm›flt›r. Kurultaylardan sonra, dil hususunda tespit edilen sorunlar›n çözümü için çeflitli çal›flmalar yap›lm›flt›r. Bu alanda bilimsel araflt›rmalar yapacak fakültenin kurulmas›na karar verilmifl ve 9 Ocak 1936’da Dil ve Tarih-Co¤rafya Fakültesi kurulmufltur. 120 Atatürk yap›lan dil çal›flmalar›na önderlik yapmakla kalmam›fl, Türkçenin terim kazanmas›nda katk›lar sa¤lam›flt›r. 1936-1937 y›llar›nda Atatürk, bilim terimleri üzerinde çal›flmaya bafllam›fl, bugün de kullan›lan pek çok geometri terimini dilimize kazand›rm›flt›r.7 Atatürk, Türkçeyi düzgün ve yerinde kullanan bir liderdir. Hitabet sanat›n›n en mühim örneklerinden biri olan “Gençli¤e Hitabe” Atatürk’ün Türkçeyi ne denli düzgün, ustal›kla, sa¤lam ve zevkli bir tarzda kulland›¤›n› gösteren harika bir örnektir. Gençli¤e Hitabe’yi teflkil eden dil malzemesi, seçilmesi ve infla tekni¤i yönünden Atatürk’ün dil konusunda mükemmeliyetçi bir karakter tafl›d›¤›n› göstermektedir. 8 Atatürk hitabesinde, kelime oyunu yapmadan, anlatmak istedi¤ini kuvvetli ifadelerle ve müzikaliteyle aktarmaktad›r. Atatürk, millet hayat›n›n devaml›l›¤›n›n sa¤lanmas›nda, milletin bütün fertlerinin aras›nda s›k› bir ba¤ kurulmas›nda en önemli vas›tan›n dil oldu¤unu flu sözleriyle dile getirmifltir: “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türk milletidir. Türk milleti demek, Türk dili demektir. Türk dili, Türk milleti için mukaddes bir hazinedir. Çünkü Türk milleti, geçirdi¤i nihayetsiz badireler içinde ahlak›n›n, ananelerinin, hat›ralar›n›n, menfaatlerinin, velhâs›l bugün kendi milliyetini yapan her fleyinin dili sayesinde muhafaza oldu¤unu görüyor. Türk dili, Türk milletinin kalbidir, zihnidir.” Bu sözlerle Atatürk, Türk milletinin bu günlere dilini muhafaza ederek geldi¤ini vurgulamaktad›r. Nas›l bir insan vücudunun en önemli organ› kalp ve zihinse, Türk milletinin kalbinin ve zihninin de Türkçe oldu¤u yukar›daki sözlerde ifadesini bulmaktad›r. Dilin milletle millî kültürü birbirine ba¤layan ve millî bilinci canl› tutan bir varl›k oldu¤u Atatürk’ün, “Millî his ile dil aras›ndaki ba¤ çok kuvvetlidir. Dilin millî ve zengin olmas› millî hissin inkiflaf›nda müessirdir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil, fluurla ifllensin. Ülkesini, yüksek istiklâlini korumas›n› bilen Türk milleti, dilini de yabanc› dillerin boyunduru¤undan kurtaracakt›r.” 9 sözleriyle bir kez daha ortaya konmufltur. Ayr›ca Türkçenin yabanc› kelimelerden kurtar›lmas› gerekti¤ini belirten Atatürk, bir bak›ma bugün de dilimizi tehdit eden, dilimizin h›zla yabanc› kelimelerin istilas›na u¤ramas›na neden olan tehlikeye y›llar öncesinden iflaret etmifltir. Atatürk, Türkçenin çok zengin bir dil oldu¤unu ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında söylemekte ve bu inanc›n› flu sözlerle aç›klamaktad›r: “Türk dili zengin, genifl bir dildir. Her mefhumu ifadeye kabiliyeti vard›r. Yaln›z onun bütün varl›klar›n› aramak, bulmak, toplamak, onlar üzerinde ifllemek laz›md›r.”10 Bugün bizlere düflen en önemli görevlerden biri, dilimizi do¤ru ve kurallar›na uygun kullanmakt›r. Zira dilimizi kullan›rken yapt›¤›m›z yanl›fllar zamanla dilimize yerleflmekte ve dilin bozulmas›na sebep olmaktad›r. Dilimizdeki yozlaflmalar kültürümüzün de yozlaflmas›na sebep olmaktad›r. Bunun en basit örne¤i caddelerdeki ifl yerlerinin isimleridir. Bu isimlerdeki yabanc›laflma, dil ve kültür yozlaflmas›n›n hangi boyutlara ulaflt›¤›n› göstermesi bak›m›ndan önemlidir. e¤itim lanarak hem de bu yönde ç›kard›¤› kanunlarla Türkçe ö¤retiminin uygulay›c›s› olmufltur. _______________ Fahri Temizyürek. “Yabanc› Dille E¤itimin Sak›ncalar› Üzerine”, Türk Yurdu, C.21, S.162-163, fiubat-Mart 2001, s.404. 1 Hasan Eren. “Millî Kültür Unsuru Olarak Türk Dili”, Millî Kültür Unsurlar›m›z Üzerine Genel Görüfller, Atatürk Kültür Merkezi Yay›n›, Ankara, 1990, s.56. 2 Fahri Temizyürek. “Atatürk Dönemi Türkçenin Ö¤retimi ile ‹lgili Gelifltirilen Devlet Politikalar›”, Türk Yurdu, C.20, S.151, Mart 2000, s.58. 3 Mustafa Ergün. Atatürk Devri Türk E¤itimi, Ocak Yay›nlar›, Ankara, 1997, s. 110. 4 Bilâl N. fiimflir. Türk Yaz› Devrimi, TTK Yay›nlar›, Ankara, 1992, s.161-162. 5 Türkçenin bugün içinde bulundu¤u s›k›nt›lar›n çeflitli sebepleri olmakla birlikte flüphesiz bunda en büyük paylardan biri gazete ve televizyonlara aittir. Gazeteler ve televizyonlarda Türkçenin kötü kullan›m› topluma olumsuz tesir etmekte ve dilin daha da bozulmas›na yol açmaktad›r. Hâlbuki Atatürk, Türkçe’nin herkes taraf›ndan do¤ru kullan›lmas› gerekti¤ini flu flekilde ifade eder: “Türk dilinin sadelefltirilmesi, zenginlefltirilmesi ve kamuoyuna bunlar›n benimsetilmesi için her yay›n vas›tas›ndan faydalanmal›y›z. Her ayd›n hangi konuda olursa olsun, yazarken buna dikkat edebilmeli, konuflma dilimizi ise ahenkli, güzel bir hâle getirmeliyiz.” Bu bak›mdan ayd›nlar›m›za ve yazarlar›m›za önemli bir görev düflmektedir. Atatürk, cumhuriyeti kurduktan sonra, Türkçenin sadeleflmesinde, zenginleflmesinde ve ö¤retilmesinde çok önemli ad›mlar atm›flt›r. Bütün yapt›klar›na ra¤men hastal›¤›n›n son günlerinde, “dil iflimizde henüz bir istikrara varamad›k” diyerek, hâlâ yap›lmas› gereken pek çok ifl oldu¤unu vurgulam›flt›r. Atatürk’ün yapt›klar› ve iflaret etti¤i hususlar dikkate al›nd›¤›nda, bugün Türkçenin içinde bulundu¤u s›k›nt›larla bafl etmesini sa¤lamak ve hak etti¤i de¤ere ulaflmas›na çaba sarf etmek dil fluuruna sahip olan herkese düflen bafll›ca sorumluluklardand›r. Sonuç olarak diyebiliriz ki Atatürk, Türkçenin Türk milleti için sahip oldu¤u önemi çeflitli sözleriyle aç›klamakla kalmam›fl, bizzat hem Türkçeyi do¤ru kul- ekim-kasım 2006 Temizyürek. “Atatürk Dönemi Türkçenin Ö¤retimi ile ‹lgili Gelifltirilen Devlet Politikalar›”, s.59. 6 7 Ergün, age, s.164. fiuayip Karakafl, “Atatürk ve Türk Dili”, Türk Yurdu, C.21, S.162-163, fiubat-Mart 2001, s.204. 8 Zeynep Korkmaz. Atatürk ve Türk Dili Belgeler, TDK Yay›nlar›, Ankara, 1992, s.190. 9 10 Karakafl, agm, s.205. KAYNAKÇA EREN, Hasan. “Millî Kültür Unsuru Olarak Türk Dili”, Millî Kültür Unsurlar›m›z Üzerine Genel Görüfller, Atatürk Kültür Merkezi Yay›n›, s.45-56, Ankara, 1990, s.56. ERGÜN, Mustafa. Atatürk Devri Türk E¤itimi, Ocak Yay›nlar›, Ankara, 1997. KARAKAfi, fiuayip. “Atatürk ve Türk Dili”, Türk Yurdu, C.21, S.162-163, s.203-205, fiubat-Mart 2001. KORKMAZ, Zeynep. Atatürk ve Türk Dili Belgeler, TDK Yay›nlar›, Ankara, 1992. fi‹Mfi‹R, Bilâl N. Türk Yaz› Devrimi, TTK Yay›nlar›, Ankara, 1992. TEM‹ZYÜREK, Fahri. “Atatürk Dönemi Türkçenin Ö¤retimi ile ‹lgili Gelifltirilen Devlet Politikalar›”, Türk Yurdu, C.20, S.151, s.58-59, Mart 2000. TEM‹ZYÜREK, Fahri. “Yabanc› Dille E¤itimin Sak›ncalar› Üzerine”, Türk Yurdu, C.21, S.162-163, s.404-406, fiubat-Mart 2001. 121 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim ATATÜRKÇÜ DÜfiÜNCEDE GÜZEL SANATLARIN YER‹ MUHS‹N MAC‹T* Mustafa Kemal Atatürk, sadece bir devlet kurucusu de¤il, ayn› zamanda bir ink›lapç›d›r. Yapt›¤› ink›laplar›n dayand›¤› temel ilke, Türkiye Cumhuriyeti’ni siyasal anlamda oldu¤u kadar sosyal ve kültürel bak›mdan da ça¤dafl bir devlet hâline getirmektir. Atatürk’ün söylev ve demeçlerinde; “asri, medeni, muas›r medeniyet” kavramlar›yla ifade edilen ça¤dafllaflma; geçmiflten süregelen kal›plaflm›fl de¤erlerin ça¤›n koflullar›na göre yenilefltirilmesi demektir. Bunu gerçeklefltirmek kolay de¤ildir. Çünkü geleneksel gücünü tehlikede gören her toplum de¤iflime karfl› direnç gösterir. Oysa de¤iflmeyen toplum yoktur. Fakat de¤iflmenin flekli, sonucunu etkiler. E¤er de¤iflme tedricen meydana geliyorsa siyasal ve toplumsal k›r›lma meydana gelmez. Hatta böyle de¤iflmelerde gelene¤e yabanc› de¤erler bile zamanla gelene¤in bir parças› hâline gelir ve gelenek taraf›ndan özümsenir. Fakat gelenekten ba¤›ms›z ve d›fl flartlar›n zorlamas›yla ortaya ç›kan de¤iflmeler siyasal ve toplumsal k›r›lmalar meydana getirir ve tutucu bir direnifl oluflturur. Osmanl› zihniyetinde özellikle Lale Devri’nden itibaren görülen çözülmenin sonucu olarak geleneksel yap›daki k›r›lmalar, Kurtulufl Savafl› sonras›ndaki modernleflme ad›mlar›n› nispeten kolaylaflt›rm›flt›r. Bu süreçte dönüflüm ve de¤iflimin yönünü Atatürk ink›laplar› belirlemifltir. Atatürk’ün hedefi, Türkiye Cumhuriyeti halk›n› tam anlam›yla modern bir toplum haline getirmektir. Bu sonucun en önemli göstergesi ise güzel sanatlardaki dönüflümdür. Çünkü Atatürk’e göre; “güzel sanatlarda baflar›, ink›laplar›n baflar›l› oldu¤unun en kesin delili” olacakt›r. Güzel sanatlarda baflar›l› olmayan milletlerin “medeniyet alan›nda yüksek insanl›k s›fat›yla tan›nmalar›” imkâns›zd›r. Atatürkçü düflüncede güzel sanatlar›n yerini bu çerçevede belirlemek gerekir. fiunu hemen belirtmeliyim ki Atatürk’ün güzel sanatlara ilgisi devleti yönetme sorumlulu¤unu yüklendi¤i y›llarda bafllamaz. Çok genç yaflta edebiyata ilgi duydu¤unu “ben fliir ve edebiyat› severim” dedi¤ini biliyoruz. Atatürk’ün okudu¤u kitaplar aras›nda dil ve edebiyata dair olanlar›n say›s› hiç de az›msanacak say›da de¤ildir. Sadece Anadolu Türklü¤ünün önemli eserlerini de¤il, ayn› zamanda Orta Asya Türklerinin tarih ve edebiyatlar›na da ilgi duydu¤u okudu¤u kitaplardan anlafl›lmaktad›r1. Bir yandan Tanzimat ve Servet-i fünûn neslinden Nam›k * Prof. Dr., Yüzüncü Y›l Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyat› Bölüm Baflkan›. 122 ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim Atatürk flair ve yazarlara ilgi göstermekle kalmaz, kendisi de yazd›¤› metinlerle Türkçe’nin güzelliklerine ne denli vak›f oldu¤unu gösterir. Kemal ve Tevfik Fikret’i okuyup onlar›n düflünceleri do¤rultusunda zihnî geliflimini sürdürürken di¤er yandan da özellikle sohbet ortamlar›nda eski flairlerden, özellikle Fuzûlî ve Nedîm’den beyitler okudu¤u bilinmektedir. Nam›k Kemal ve Tevfik Fikret, millî bilincin uyanmas›nda öncülük eden Ziya Gökalp, Mehmet Emin Yurdakul ve nihayet Yahya Kemal gibi flair ve edipler Atatürk’ün üzerinde etkili olmufl, Türk ink›lab›n›n flekillenmesinde önemli ifllevler yerine getirmifllerdir. Atatürk eskilerin ifadesiyle sahib-i seyf ü kalemdir. Yani k›l›ç ve kalem sahibi. K›l›ç kahramanl›¤›, kalem genifl anlam›yla yaz›l› kültürü simgeler. Atatürk flair ve yazarlara ilgi göstermekle kalmaz, kendisi de yazd›¤› metinlerle Türkçe’nin güzelliklerine ne denli vak›f oldu¤unu gösterir. Gazi, güzel sanatlar›n di¤er dallar›yla resim, heykel, mimari ve musikiyle de son derece ilgilidir. Özellikle anma toplant›lar›nda Atatürk’ün sevdi¤i flark›lardan sunulan örnekler onun zevk ve tercihlerini yans›tacak niteliktedir. Sanat anlay›fl›m›zdaki dönüflüm ekim-kasım 2006 kadar güzel sanatlar›n kurumsallaflmas› aç›s›ndan da Atatürk ink›laplar›n›n katk›s› göz ard› edilemez. Atatürkçü düflüncede sanat›n ve sanatkâr›n yerini saptamak aç›s›ndan flu anekdot çok önemlidir: Atatürk, bir ressam grubuna seslenirken; “size sanat› ve sanatkâr› bildi¤iniz tan›mlar›n d›fl›nda, daha do¤rusu askerce bir tan›mla anlatmak istiyorum” dedikten sonra sözlerini flöyle sürdürür: “Daha gün do¤madan bir tepeyi ele geçirmekle görevli bir birlik, çok çetin flartlar içinde dövüfle dövüfle doru¤a ulaflmak ister. Karfl›lafl›lan direnifl ve güçlükler beklenenden fazlad›r. Günefl do¤mak üzeredir. Emir yerine getirilememifl ve tepe ele geçirilememifltir. Birden bire birkaç er, bütün güçleriyle öne at›l›p doru¤a Türk bayra¤›n› dikerler ve o anda, terlemifl al›nlar›na günün ilk ›fl›¤›n›n vurdu¤unu hissederler. ‹flte, sanatç› da toplumda uzun çal›flma ve çabalamalardan sonra aln›nda ›fl›¤› ilk hisseden insand›r.” _______________ 1 Atatürk’ün Okudu¤u Kitaplar, An›tkabir Derne¤i Yay›nlar›, Ankara 2001. 123 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim ATATÜRK’ÜN SANAT VE ZANAAT ÜZER‹NE GÖRÜfiLER‹ SERAP BUYURGAN* Bir ulusun varolufl mücadelesini bafllatan, vatan›n her kar›fl topra¤›n›n ve özgürlü¤ünün savafl›n› veren ulu önderimiz, savafl y›llar›nda ve sonras›nda sanata ve sanatç›ya ayr› bir sevgi ve sayg› duymufltur. Ulusal Kurtulufl Savafl› y›llar›, Anadolu’nun dört bir yan› düflmanlarca iflgal edilmifl, 23 Nisan 1920’de Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi aç›lm›fl; 1921 y›l› Ocak ve Nisan aylar›nda I. ve II ‹nönü Zaferleri kazan›lm›fl olmas›na ra¤men düflman Ankara’ya kadar yaklaflm›fl, 21 A¤ustos 1921 tarihinde Ankara’n›n burnunun dibinde Sakarya Meydan Muharebeleri yap›l›yor. Ortada bir belirsizlik hüküm sürüyor. ‹flte böyle bir ortam içerisinde bile kültür faaliyetleri devam ediyor. Hars (Kültür) Müdürü Mübarek Galip Bey, 1921 y›l›nda Ankara Kalesinin zirvesindeki bugün bayra¤›m›z›n dalgaland›¤› Akkale Burcunda Ankara’n›n ilk müzesinin temellerini at›yor (Gerçek, 1999, 363). Mustafa Kemal daha varolma mücadelesi veren bir ülkede, birçok askeri malzemeye, yiyecek içecek ve sa¤l›k malzemelerine ihtiyac› olan bir orduya ra¤men, sanat›n, bilimin, kültürün, tarihin yaflat›ld›¤› müzelerin önemini görüyor ve ona göre hareket ediyor. Yine y›l 1922, Kurtulufl Savafl›’n›n en s›k›nt›l› günleri, son vatan topraklar› için yap›lan adeta bir ölüm kal›m mücadelesi yaflan›yor. 26 A¤ustos’ta bafllayan Büyük Taarruz ve ad›m ad›m zafere giden yollar, iflgal alt›ndaki yörelerimizin teker teker kurtulufllar›. 9 Eylül’de Türk Ordusu ‹zmir’e giriyor. 11 Ekim 1922’de Mudanya Mütarekesi imzalan›yor. ‹flte bu s›ralarda Hars Müdürü Mübarek Galip vilayetlere gönderilmek üzere 10 maddelik genelge haz›rl›yor (Gerçek, 1999, 139). Daha cumhuriyet ilan edilmeden, birçok s›k›nt›n›n yafland›¤› topraklar›m›zda Mustafa Kemal çok ilerileri görüyor. Geçmiflte yaflanan yanl›fll›klara, soygunlara, kültür ve tarih miras›n›n yok edilifline dur demek istiyor. Mübarek Galip Bey’in 10 maddelik genelgesinde müzecili¤in çal›flma prensipleri belirleniyor, bir disiplin alt›na al›n›yor, eski eserlere ve onlar›n korunmas›na ve al›nacak önlemlere aç›kl›k getiriliyor. Milli kültürün birlefltirici, yönlendirici ve itici gü- *Doç. Dr., Gazi Üniversitesi, Gazi E¤itim Fakültesi, Güzel Sanatlar E¤itimi Bölümü 124 ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim cünü sezen Gazi Mustafa Kemal Atatürk bu gücü harekete geçirerek Türk Milletinin “Kurtulufl ve Yeniden Do¤ufl” mücadelesini baflar›ya ulaflt›r›p, Anadolu’da ça¤dafl bir milletleflme mücadelesi gerçeklefltiriyor (Akyol, 1991, 8). lip Ata’ya: “Paflam, müsaade ederseniz sanatkâr arkadafllar ayr›lmadan önce elinizi öpmek istiyorlar” der. Mustafa Kemal “Hay›r” diye gürler sanki. “Hay›r” diye tekrarlar. “Hay›r. Çünkü sanatkârlar el öpmez. Biz hepimiz mebus oluruz, vekil oluruz, reisicumhur oluruz, ama sanatkâr olamaKültürün önemli halkalar›n› oluflturan sanat daly›z. ‹flte bunun içindir ki, sanatkârlar el öpmez lar›ndan baz›lar› Atatürk’ün yaflam›nda önemli yere saama onun eli öpülür” der. Bu sözler, alçakgönüllühip olmufltur. Özellikle müzik, edebiyat ve tarih bunlü¤ün ve sanatç›ya duyulan sayg›n›n en güzel örneklelardan baz›lar›d›r. Buyurgan (1995), “Atatürk ve Sanat” ridir. Atatürk’ün sanatç›ya olan sevgisini harp alanlar›nadl› yaz›s›nda, ulu önderin resim, heykel, mimari, da bile görmek mümkündür. I. Dünya Savafl› Türk tiyatrosu, edebiyat ve Türk sinemas› s›ras›nda Çanakkale’de muharebe deile ilgili düflüncelerini, bu alanlarla ilvam ederken teftifle gelen Atatürk; gili duyarl›l›¤›n› ve giriflimlerini Cumhuriyet resim ve siper duvarlar›nda as›l› olan hat ifade etmifltir. Mustafa Kemal heykelimizin pek çok ustas›, yaz›lar›n› görür, yaz›lar› be¤emüzik ile ilgili duygular›n› en ö¤retmenliklerinden baflka elifllerinde nir ve yaz›lar›n kime ait olduçarp›c› flu cümlelerle aç›klade an›labilecek nitelikte kiflilerdir. Zeki ¤unu sorar. Tan›nm›fl hat usm›flt›r: “Musiki ile ilgili oltalar›ndan Macit Ayral’›n olmayan yarat›klar insan de- Kocamemi marangoz, Cemal Tollu iyi bir du¤unu ö¤renince yan›ndatesviyeciydi. Genç heykelt›rafl Tamer ¤ildir. E¤er, söz konusu kilere: “Bu sanat eseri yaz›olan hayat, insan hayat› Baflo¤lu, yurtd›fl›ndaki görgülenmesi lar, memleket böyle sanatise, müzik mutlaka vard›r. s›ras›nda, bir y›ldan fazla yaln›z kârlar› kolay yetifltiremez, bu Müziksiz hayat zaten olamermer-tafl iflçisi olarak çal›fl›p, sanatkâr›n burada ifli ne! Kenmaz” “Müzik zevkini hesaba gerekmese bile eliflçili¤ini disini yar›n terhis edeceksiniz” katmadan bir ulusu yetifltirmek diye emir verir. Atatürk’ün mücadekazanm›flt›r. olanaks›zd›r” (Alt›ner, 1986, 514). lesini kazanmak için insan gücüne olan Ulu Önder, sinema sanat› ile ilgili göihtiyac›na ra¤men, savafl›n en zor anlar›nda birüfllerini ifade ederken de ileriyi gören fikirlerini ortale sanatkâr› düflünmesi, korumas›, sanatç›ya olan sevya koymufltur. Bu konuda flöyle der: “Sinema öyle bir gisinin en güzel örne¤idir (Elibal, 1973’den, Erbay, kefliftir ki, bir gün gelecek barutun, elektri¤in ve k›taFethiye ve Mutlu Erbay, 2006, 65). lar›n keflfinden çok, dünya medeniyetini cephesini deMustafa Kemal, 3 Nisan 1922 günü Konya Aske¤ifltirece¤i görülecektir. Sinema dünyan›n en uzak köri Nalbant Okulunda yap›lan diploma töreninde, askerflelerinde oturan insanlar›n birbirlerini tan›malar›n›, lik sanat›n›n yan›nda, onu tamamlayan bir örgütlenmesevmelerini temin edecektir. Sinema, insanlar aras›nnin gere¤ine iflaret ederek flöyle der: “Efendiler; Memdaki görüfl ve düflünüfl farklar›n› silecek, insanl›k ideleketimizin feyyaz topraklar›ndan, namütenahi fezaalinin tahakkukuna en büyük yard›m› yapacakt›r. Siilinden, mütenevvi ve zengin menabiinden kimseye nemaya lay›k oldu¤u yeri vermeliyiz” (Alt›ner, 1986, muhtaç olmaks›z›n hakkiyle istifade edebilmek için ve 731). binaenaleyh milletimizi mes’ut ve müreffeh, ordumuAtatürk’ün sanatç›lara verdi¤i de¤eri flu olay ile zu tamamen ihtiyaçtan musta¤ni ve kavi yaflatabilörnekleyebiliriz: fiehir tiyatrosu sanatç›lar›ndan Vasfi mek için, sanat elzemdir.” “Sanat›n en basiti, en fleR›za Zobu da Atatürk’ün sohbet toplant›lar›nda, sofrareflisidir. Kundurac›, terzi, marangoz, saraç, demirs›nda bulunmufl ve onun sanatkâra ne kadar önem verci, nalbant, hayat› içtimaiyemizde, hayat› askeriyedi¤ine ve nas›l ön planda tuttu¤una flahit olmufltur. Anmizde hürmet ve haysiyet mevkiine elyak sanatkârlarkara’da Gazi Çiftli¤i Marmara Köflk’ünde, Gazi Mustafa d›r…” Bu söylev bir bak›ma de¤inme ve dilek anlay›Kemal Pafla devlet adamlar› ve sanatkârlarla geçen bir fl›ndan buyruk niteli¤ine kadar yelpazelenme gücü gecenin ard›ndan ayr›lma zaman› gelince Dr. Reflit Gagösteriyor. Ancak, resim, heykel ve bu dallar›n çevre- ekim-kasım 2006 125 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim sinde oluflan di¤er yaratmalar›, eliflçili¤i, eliflleri, zanaat kesimi desteklemez, gelifltirmede bir birliktelik sa¤lanmazsa, sanat yap›t›n›n tüme ulaflm›fl baflar›s› söz konusu olamaz. Di¤er bir deyiflle burada Mustafa Kemal Pafla, asl›nda bir Nalbant Okulu mensuplar›na bu sanatlar›n güzel sanatlardan olmad›¤›n›, küçüksanatlar, elsanatlar› oldu¤unu aç›kl›yor, ama; güzel sanatlar kesimi için de bir disiplin olarak bu çabalar›n yerini ve gere¤ini saptam›fl, teflvik etmifl say›l›yordu. Çünkü bir ressam, bir heykelt›rafl da iflinin teknik yan›nda elsanatlar›n›, zanaat›n› bilmek ve bunu uygulamak zorundad›r. Ressam, heykelt›rafl iflinin ustas›d›r. Cumhuriyet resim ve heykelimizin pek çok ustas›, ö¤retmenliklerinden baflka elifllerinde de an›labilecek nitelikte kiflilerdir. Zeki Kocamemi marangoz, Cemal Tollu iyi bir tesviyeciydi. Genç heykelt›rafl Tamer Baflo¤lu, yurtd›fl›ndaki görgülenmesi s›ras›nda, bir y›ldan fazla yaln›z mermer-tafl iflçisi olarak çal›fl›p, gerekmese bile eliflçili¤ini kazanm›flt›r (Elibal, 1973, 36-37). Ulu Önder, 27 Ekim 1922’de Bursa’da Büyük Zafer’i kutlamak üzere ‹stanbul’dan Bursa’ya gelen ve Bursa’daki ö¤retmenlere fiark Tiyatrosu salonunda yapt›¤› söylevin bir bölümünde flöyle der: “…Düflman› ma¤lup eden zaferin s›rr› nerededir, bilir misiniz? Ordular›n sevk ve idaresinde, ilim ve fen düsturlar›n› rehber ittihaz etmektedir. Milletimizi yetifltirmek için as›l olan mekteplerimizin, darülfünunlar›m›z›n teessüsünde ayn› mesleki takip edece¤iz. Evet, milletimizin siyasî, içtimaî hayat›nda; milletimizin fikrî terbiyesinde de rehberimiz ilim ve fen olacakt›r. Mektep sayesinde, mektebin verece¤i ilim ve fen sayesindedir ki Türk Milleti, Türk sanat›, iktisadiyat›, Türk fliiri ve edebiyat›, bütün bedayiile inkiflaf eder” (Palazo¤lu, 1990, 16). Gazi Mustafa Kemal Pafla, 13 fiubat 1923’de ‹zmir Sanat Mektebini ziyaret eder. Okulda Pafla’ya ve beraberindeki heyete çay ziyafeti verilir. Çay ziyafetinden sonra demircilik flubesinden bir ö¤renci samimi ve etkili bir konuflma yapar, örsünü, çekicini kullanarak “Demirci” adl› güzel bir fliir okur. Konuflmas›ndan sonra bir kutu içinde demirci aletlerinin küçük örneklerinden bir tak›m› Pafla’ya arma¤an eder. Pafla arma¤an› al›rken: “‹flte bu memlekete saadet vaad eden bir eser! Memleketimizde sanat ve iflçilik teessüs etmedikçe za- 126 ferin noksan kalaca¤›n› ve fliirde dermeyan olunan azimkâr vaadlerin tahakkukunu temenni ve verilen hediyenin hayat›nda en k›ymetli hediye olaca¤›n›” söyler ve ilave eder, “…Memleketimiz bafltan bafla sanat memleketi olmad›kça hakikî salâh ve terakkiye kavuflma imkân› yoktur.” Daha sonra, Torna, Tesviye, Döküm, Tamir-Marangoz, Kundura, Oymac›l›k atelyelerini ziyaret eder ve gördü¤ü intizam› takdir eder ( Palazo¤lu, 1990, 24). Gazi’nin 16 Mart 1923 günü Türk Oca¤›nda, Esnaf Cemiyetinin çay›ndaki söylevinde, sanat ve sanatç› üzerine söyledikleri son derece dikkat çekicidir ve önemlidir: “…Bir milleti yaflatmak için bir tak›m temeller lâz›md›r ve bilirsiniz ki, bu temellerin en mühimlerinden biri sanatt›r. Bir millet sanattan ve sanatkârdan mahrumsa tam bir hayata malik olamaz. Böyle bir millet bir aya¤› topal, bir kolu çolak, sakat ve âlil bir kimse gibidir. Hattâ kasdetti¤im mânay› bu söz de ifadeye kâfi de¤ildir. Sanats›z kalan bir milletin hayat damarlar›ndan biri kopmufl olur. Yaln›z flunu söyleyeyim ki, milletlere ferden sanatkâr yetifltirmek kâfi de¤ildir…Her hangi sanatta emniyetle terakki arzu edilirse ayn› meslek ve sanatta bulunan insanlar›n mütesanit bir flekil alt›na girmesi lâz›md›r. Bir millet sanata ehemmiyet vermedikçe büyük bir felâkete mahkûmdur… Yaln›z gördüklerimizle iktifa etmiyelim. Bu görgü bugün için kâfi de¤ildir. Babalar›m›z, babalar›m›z›n babalar› sanatla, millete hayat ve saadet verecek sahalarla lüzumu kadar ifltigal ettirilmemifller…” (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri Cilt II’den, Elibal, 1973, 49-50). 24 Temmuz 1923’de Lozan Bar›fl Andlaflmas› imzalan›r; Türk Devleti resmen tescil edilir; 6 Ekim’de Türk Ordusu ‹stanbul’a girer; 13 Ekim 1923’de Ankara baflkent olur. Art›k yaralar›n sar›lmas› ve yeniden yap›lanma dönemi bafllar. Bu yeni yap›lanmada, kültür konular› da a¤›rl›kl› olarak yer al›r. Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi ve Ankara Mebusu Mustafa Kemal Pafla, 1923 y›l›nda meclisin I. devre 4. toplant› y›l›n› aç›fl nutkunda kültür konular›na verdi¤i önemi flu sözleriyle ifade eder: “Amelî ve flamil bir maarif için hududu vatan›n merakizi mühimmesinde asri kütüphaneler, nebatat ve hayvanat bahçeleri, konservatuvarlar, darülmesa- ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında iler, müzeler ve sanayi-i nefise meflherleri tesisi lâz›m oldu¤u gibi, bilhassa flimdiki teflkilat› mülkiyeye nispetle kaza merkezlerine kadar bütün memleketin matbaalarla techizi icabetmektedir” (Gerçek, 1999, 144). Bu konuflmada bir ülkenin kalk›nmas›nda önemli rol oynayacak sanat kurumlar›n›n, müzelerin, kasabalara kadar ulaflmas› gereken matbaalar›n önemi ve gereklili¤ini bir kez daha vurgular. 29/30 Ekim 1923 gecesi saat 20.30’da Cumhuriyet ilan edilir. On befl dakika sonra, 20.45’te Mustafa Kemal Pafla Cumhurbaflkan› seçilir. O gece yapt›¤› konuflmas›nda “Türkiye Cumhuriyeti, dünya devletleri aras›nda tuttu¤u yere lây›k oldu¤unu eserleriyle ispat edecektir” der ( Nutuk II. Cilt, 1984, 551). Ulu Önderimizin burada bahsetti¤i eserleri, ülkemizin müzeleri; edebiyat, fliir, resim, heykel, el sanatlar›, tiyatro, sinema, mimari ve opera alanlar›ndaki eserleri; ilim ve fen alan›ndaki geliflmeleridir. Cumhuriyet dönemi kültür tarihimizin canl› ve parlak bir dönemidir. Yeni bir ulus olma, toplum olma yolunda ça¤dafllaflmaya do¤ru bir süreç yaflan›r. Dil devrimi baflta olmak üzere yenilikler birbirini izler. Sanat›n, temel kültür sorunlar›ndan biri oldu¤u s›k s›k vurgulan›r. Sanat e¤itiminin sorunlar› ulusal e¤itim sorunlar›ndan ba¤›ms›z düflünülemez. Ülkeye pek çok yabanc› uzman davet edilir. 1926 y›l›nda uygulamaya koyulan J. Dewey’in raporu flöyledir: 1- Okullarda resim ve el iflleri atölyelerinin kurulmas› ve bu iflliklerin gerekli araç ve gereçle donat›lmas›, 2- Yüksek ö¤retime devam etmeyeceklerin yaflamlar›nda kendilerine yetecek bilgi ve becerilerin kazand›r›lmas›nda ve de bilginin yaflama geçirilmesinde uygulamaya ve özellikle el ifllerine önem verilmesi, 3- Görsel sanatlarda (Resim, çizgi, boya sanatlar› olarak raporda yer al›r) yeteneklerin gelifltirilmesinin bireysel ve toplumsal önemi ve yarar› üzerinde durulur (K›r›flo¤lu, 2002, 36’dan, Dewey, 1938). O tarihe kadar Sanayi-i Nefise Mektebi mezunlar› resim ö¤retmeni olarak görev yapmaktad›r. Dewey’in raporundan sonra, ortaokullara ö¤retmen yetifltirmek amac› ile 1926 y›l›nda Ankara’da Gazi E¤itim Enstitüsü (Gazi Orta Ö¤retmen Okulu) aç›l›r. ‹lk, orta, lise resim-ifl programlar› de¤ifltirilir. Okullarda resim-ifl odalar› ve ifllikler oluflur. ekim-kasım 2006 e¤itim Çocuk resimlerinden oluflan sergiler aç›l›r. Bir grup e¤itimci Avrupa’ya sanat alan›nda uzmanl›k e¤itimi için gönderilir (fiinasi Barutçu, Malik Aksel, Hayrullah Örs, ‹. Hakk› Uluda¤). Bunlar›n dönüfllerinde, 1932-1933 e¤itim ö¤retim y›l›nda Gazi Orta Ö¤retmen Okulu içinde “Resim Bölümü” aç›l›r (K›r›flo¤lu, 2002, 36-37). Atatürk, bir ülkenin kimli¤inde kültürün önemini her girifliminde hissettirir. Kurtulufl savafl›ndan zaferle ç›kan Türkiye, kendi tarihi, kültürü ve folklorunu yaflatmak ve bu alanlardaki maddi kültür varl›klar›n›n kaybolmas›n› önlemek amac›yla çal›flmalara bafllar. ‹stanbul ve Ankara’da çal›flmalar yürütülür. ‹stanbul’da toplanan eserler Süleymaniye Külliyesi’nin içinde bir binaya getirilir. Ankara’da 1924 y›l›nda yap›m›na karar verilen Etno¤rafya Müzesi 1927 y›l›nda aç›l›r. So¤uk, karl›, tipili bir k›fl günü Mustafa Kemal Pafla müze binas›n›n inflaat›na gelir ve bilgi al›r (Gerçek, 1999, 398399). Cumhuriyetin ilan›ndan sonra varolan müzelerimizin ihtiyaçlar› daha çok dikkate al›n›r, yeni birçok müze aç›l›r. Müzecili¤in geliflimini h›zland›racak ve destekleyecek kurumlar aç›l›r. 1933 y›l›nda Ahlatl›bel’de ilk millî kaz› bafllat›l›r. Atatürk çeflitli yurt gezilerinde müzeleri, antik kentleri gezer, her zaman kültürümüzün, tarihimizin, sanat›m›z›n korunmas›nda, nesilden nesile aktar›lmas›nda en önemli görevi yüklenen müzelerimize ve müzecili¤e gereken deste¤i ve önemi verir. 1925 y›l›nda tekke, türbe ve zaviyelerin kapat›lmas› ile bu tür yerlerdeki eserler müzelere devredilir. Mustafa Kemal, Konya’daki Mevlana Dergah› ve Türbesi’ni daha önce gezip görmüfl ve içindeki eserlere hayran olmufltur. 1927’de Konya Asar-› Atika Müzesi ad› alt›nda ziyarete aç›l›r. Mevlana Dergah›’n›n müze olarak ziyarete aç›lmas›ndan sonra daha önceki y›llarda toplanan Konya Müzesine ait eserler de dergaha tafl›n›r. 1930’da ‹zmir-Selçuk Efes Müzesi kurulur; Atatürk 1924 ve 1934 y›llar›nda iki kez Efes Antik Kentini ziyaret eder. 1934 y›l›nda Ayasofya Bakanlar Kurulu karar› ile müze olarak kap›lar›n› açar; 1937’de ‹stanbul Resim ve Heykel Müzesi aç›l›r. Mustafa Kemal, 1 Kas›m 1932’de meclis aç›l›fl nutkunda: “Milli kültürün her 盤›rda aç›larak yükselmesini Türk Cumhuriyeti’nin temel dire¤i olarak temin edece¤iz” der (Yaz›c›, 1984, 31). Millî de¤erlerimizi cumhuriyetimizin ana ö¤esi olarak kabul eder. Cumhuriyetimizin geliflmesi ve ilerlemesi ad›na at›lan ve 127 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim Foto¤raf 1: Hikmet Onat “Cephede Mektup” Foto¤raf 2: Turgut Zaim “Do¤u ve Bat› Halk›n›n Atatürk’e Arz-› fiükran›” “Atatürk ve Ankara Kalesi” 1933 at›lacak bütün ad›mlarda millî kültürümüzün korunmas› ve yaflat›lmas›n›, ça¤dafllaflman›n gere¤i kadar önemli sayar, korur ve kollar. Atatürk’ün sanatç›lara yapt›¤› destekler; sanat ve sanatç› sevgisi, onun kiflili¤inin ve yapmak istediklerinin baflar›ya ulaflmas›nda önemli bir etken olmufltur. Bir yandan halk› ayd›nlatan yayg›n kültür at›l›mlar›n› sürdürürken, tek tek Türk sanatç›lar›n›n bat› düzeyine ulaflmas› için çaba göstermesini de istemifl, böylece ulafl›lacak hedefi göstermifltir. 1926 y›l›nda Alman ressam Arthur Kamph’a Çankaya Köflkü’nde resmini yapmas› için, heykelt›rafl Kenan Yontuç’a büstünü yapmas› için modellik etmifltir ( Erbay, Fethiye ve Mutlu Erbay, 2006, 65). Türkiye’de Güzel Sanatlar E¤itiminin bafllang›c›n› 1881 y›l›nda Sanayi-i Nefise Mektebi (Güzel Sanatlar Akademisi) ile bafllat›r›z. Bu okul uzun y›llar boyunca resim ve heykel dünyam›z›n tek oca¤› olur, hemen hemen bütün ressam ve heykelt›rafllar oradan yetiflir. Ama kültür ve sanat›m›zdaki ça¤dafll›k hareketinin yeni devlet bilinciyle birleflerek olgunluk aflamas›na varmas›, yeni sanatç› kuflaklar›n›n elinde ifllenip zenginleflmesi ancak cumhuriyet yönetiminin açm›fl oldu¤u özgür ve ba¤›ms›z yola girilmesiyle mümkün olur 128 Foto¤raf 3: Yavuz Güney - H. Atamulu, “Atatürk ve Gençlik An›t›” 1955 (Berk ve Özsezgin, 1983, 9-18). Cumhuriyetin ilan›ndan sonra, Atatürk’ün talimatlar› ile, Türk Plastik Sanatlar›n›n geliflimini h›zland›rmak, ça¤dafllaflmak ve dünyaya aç›labilmek amac›yla 1924 y›l›nda 22 kiflilik bir ö¤renci kafilesi Avrupa’ya e¤itime yollan›r. Bunun yan›s›ra yine ayn› y›l, kültür faaliyetlerinin halkla bütünleflmesini sa¤layabilmek amac›yla, bir süredir çal›flmalar›na ara veren Türkocaklar› Ankara’da yeniden örgütlenir (Ar›k, 1986’dan, Buyurgan, Ufuk, 1995, 34). 3 Ekim 1926’da ilk kez Sarayburnu Park›’nda, ‹stanbul Belediyesi taraf›ndan Atatürk heykeli diktirilir. Aç›l›fl töreninden sonra çekilen sevinç ve flükran telg- Foto¤raf 4: Atatürk Dolmabahçe Saray›’nda aç›l›fl›n› yapt›¤› resim ve heykel sergisini gezerken. (20 Eylül 1937) ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında raf›na Atatürk’ün gönderdi¤i flu cevap ‹stanbul flehrinin mahzar oldu¤u flerefi hakl› k›lmaktad›r: “Muhterem ‹stanbul halk›n›n ilk defa heykelimi dikmek suretiyle gösterdi¤i yüksek kadirflinasl›ktan ve resm-i küflat münasebetiyle hakk›mda izhar buyurulan necip hissiyattan dolay› samimi teflekkürlerimi arzederim.” “Sözün bundan sonras› heykeltrafl›nd›r” (Elibal, 1973, 194). Birçok ressam ve heykelt›rafl Kurtulufl Savafl› y›llar›n›, cumhuriyeti ve Atatürk’ü resimlerinde, heykellerinde yaflat›r (‹lk üç foto¤raf bu eserlerden baz›lar›n› göstermektedir). Atatürk’ün sanata, sanatkâra ve sanat eserine karfl› olan yak›n ilgi ve sevgisi 1938 y›l›na kadar hiç eksilmeden sürer. Heykel ve özellikle resim sanat›n›n en güzel örnekleri bu y›llarda verilir. Geleneksel sanatlar›m›z›, güzel sanatlarla birlefltirirken zanaatlar ve sanatç›lar› da unutmaz. Atatürk, yapt›¤› at›l›mlarda, geçmiflteki Türk varl›¤›, bugünkü Türk milleti ve gelecekteki olmas› gereken Türk bileflimini hep birlikte ele al›p inceler. Ulusal kaynaflma ve bilincin do¤mas›nda kültürel ve sanatsal at›l›mlarda bu düflünce etkili olur (Tümel, s. 64’den, Erbay, Fethiye ve Mutlu Erbay, 2006, 66). Sergi aç›l›fllar›na, konserlere, tiyatro ve operaya giderek sanatç›lar› yerinde tebrik eder (Foto¤raf: 4). Mustafa Kemal Atatürk, yaflad›¤›m›z yüzy›l›n dahisi olma kimli¤ini, her alandaki zekas›, yarat›c›l›¤› ve ileriyi görme yetene¤i ile kazanm›flt›r. Bir ulusun varl›¤›n›n en temel tafllar›ndan olan kültürün oluflumunda, sanat›n, el sanatlar›n›n ve zanaat›n önemi ve gereklili¤ini daha savafl y›llar›nda vurgulam›fl ve desteklemifltir. Cumhuriyet ile her alanda oldu¤u gibi sanat›n gelifliminde de yap›c› ve ileriye dönük ad›mlar at›lm›flt›r. Onuncu Y›l Nutku’nda Türk milletine sesleniflinde: “…fiunu da ehemmiyetle tebarüz ettirmeliyim ki, yüksek bir insan cemiyeti olan Türk Milleti’nin tarihî bir vasf› da, güzel sanatlar› sevmek ve onda yükselmektir. Bunun içindir ki, milletimizin ekim-kasım 2006 e¤itim yüksek karakterini, yorulmaz çal›flkanl›¤›n›, f›trî zekâs›n›, ilme ba¤l›l›¤›n›, güzel sanatlara sevgisini ve millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vas›ta ve tedbirlerle besleyerek inkiflaf ettirmek, millî ülkümüzdür” demifltir. Biz Türk milletinin de en önemli görevi “Atatürk ülküsünü devam ettirmek ve daha ilerilere tafl›makt›r.” KAYNAKÇA Akyol, Avni (1991). Milli E¤itim Milletleflme Demokratikleflme Ça¤dafllaflma. Ankara. Alt›ner, Avni (1986). Her Yönüyle Atatürk. Bak›fl Ofset, ‹stanbul. Berk, Nurullah ve Kaya Özsezgin (1983). Cumhuriyet Dönemi Türk Resmi. Türkiye ‹fl Bankas› Kültür Yay›nlar›, Ankara. Buyurgan, Ufuk (1995). “Atatürk ve Sanat”, Ça¤dafl E¤itim. S. 210, s.33-37. Elibal, Gültekin (1973). Atatürk ve Resim Heykel. Türkiye ‹fl Bankas› Kültür Yay›nlar›: 121, K›ral Matbaas›, ‹stanbul. Erbay, Fethiye ve Mutlu Erbay (2006). Cumhuriyet Dönemi (1923-1938) Atatürk’ün Sanat Politikas›. Bo¤aziçi Üniversitesi Matbaas›, ‹stanbul. Gerçek, Ferruh (1999). Türk Müzecili¤i. Türk Tarih Kurumu Bas›mevi, Ankara. K›r›flo¤lu, Olcay Tekin (2002). Sanatta E¤itim Görmek Ö¤renmek Yaratmak. Pegem A Yay›nc›l›k, Ankara. Nutuk II. Cilt (1984). Bugünkü Dille Yay›na Haz›rlayan: Prof. Dr. Zeynep Korkmaz. Baflbakanl›k Bas›mevi, Ankara. Palazo¤lu, Ahmet Bekir (1990). Atatürk ve E¤itim. Ajans-Türk Matbaac›l›k, Ankara. Ülger, S.Erifl (1994). Mustafa Kemal Atatürk. Verlag Anadolu. Yaz›c›, Mustafa (1984). Atatürk’ün ‹zinde Milli E¤itim Kültür ve Turizm Bakanl›klar› Tarihi. Emel Matbaac›l›k, Ankara. 129 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim ATATÜRK VE TÜRKÜLER ONUR KARAHAL‹L* Ulusal müzi¤imiz, parmak izimiz olan Türk halk müzi¤i Kurtulufl Savafl›’ndan önce, Osmanl›’dan bu yana çalma söyleme üslûbuyla, yani ozanl›k gelene¤iyle daha çok öne ç›km›fl ve bu flekilde yay›lm›fl, sevilmifltir. Cumhuriyet Dönemi’nde türkülere olan duyarl›l›k daha da ço¤alarak devam etmifltir. Kurtulufl Savafl›’n›n zor flartlar› ve sonunda yaz›lan kahramanl›k destan›, türkülere dökülmüfl ve onlar arac›l›¤›yla Türk milletinin yüre¤ine akm›flt›r. Atatürk’ün müzi¤e olan ilgisi çok fazlayd›; herhangi bir müzik e¤itimi olmamas›na ra¤men, bütün müzik türlerini sever, ilgilenirdi. Bu ilgisini 14 Ekim 1925’te ‹zmir K›z Ö¤retmen Okulu’nu ziyaretlerinde ö¤renciler: “Hayatta musiki laz›m m›d›r? ” diye sormufllar kendileri de: “Hayatta musiki laz›m de¤ildir, çünkü hayat musikidir. Musiki ile ilgisi olmayan mahlukat insan de¤ildir. E¤er mevzuu bahs olan hayat, insan hayat› ise musiki behemehal(kesinlikle) vard›r. Musikisiz hayat zaten mevcut olamaz. Musiki hayat›n neflesi, ruhu, süruru (coflkusu) ve herfleyidir. Yaln›z musikinin nev-i flayan› mütalaad›r (takdire de¤en çeflidi tercihtir)” diyerek belirtmifltir. Atatürk’ün hayat›nda özellikle Türk halk ve Türk sanat müzi¤inin yeri ayr›d›r. Bu konuda Atatürk, Ziya Gökalp’in Türkçülü¤ün Esaslar› adl› eserindeki görüflünü benimsemifltir. Bu görüflte Gökalp: “Memleketimizde bunlardan baflka yan yana yaflayan iki musiki vard›r. Bunlardan birisi halk aras›nda kendi kendine do¤mufl olan Türk musikisi, di¤eri Farabi taraf›ndan Bizans’tan tercüme ve iktibas (al›nt›) olunan Osmanl› Musikisi’dir. Türk musikisi ilham ile vücuda gelmifl, taklitle hariçten al›nmam›flt›r. Osmanl› musikisi ise taklit vas›tas›yla hariçten al›nm›fl ve ancak usulle devam ettirilmifltir. Bunlardan birincisi hars›m›z›n (kültürümüzün ) ikincisi ise medeniyetimizin musikisidir.” demifltir. Atatürk, bizim hakiki musikimiz dedi¤i halk müzi¤imizin derlenmesine ve teknik olarak gelifltirilmesine çok önem vermifl; bu önemi 1 Kas›m 1934 tarihinde TBMM’nin aç›l›fl konuflmas›nda: “Güzel sanatlar›n hepsinde, millet gençli¤inin ne türlü ilerletilmesini istedi¤inizi bilirim. Bu yap›lmaktad›r. Ancak bunda en çabuk, en önde götürülmesi gerekli olan Türk musikisidir. Bir milletin yeni de¤iflikli¤inde ölçü, musikide de¤iflikli¤i alabilmesi, kavrayabilmesidir. Bu gün dinletme¤e yeltenilen musiki yüz a¤artacak * fienköy Ayd›n Acun ‹lkö¤retim Okulu Müzik Ö¤retmeni, Türk Halk Müzi¤i Sanatç›s›, Midyat / MARD‹N 130 ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında olmaktan uzakt›r. Bunu aç›kça bilmeliyiz. Millî, ince duygular›, düflünceleri anlatan, yüksek deyiflleri, söyleyiflleri toplamak, onlar› bir gün önce genel son musiki kaidelerine göre ifllemek gerekir. Ancak bu flekilde Türk millî musikisi yükselebilir, cihan flümul musikide yerini alabilir. Kültür ‹flleri Bakanl›¤›n›n buna de¤erince önem vermesini, kamunun da bunda ona yard›mc› olmas›n› dilerim.” diyerek bu konudaki düflüncesini dile getirmifltir. Yine 1 Kas›m 1935’teki TBMM aç›l›fl konuflmas›nda: “Kültür kavram›m›z› yeni ve modern esaslara göre teflkilatland›rmaya durmadan devam ediyoruz. Ulusal musikimizi modern teknik içinde yükseltme çal›flmalar›na bu y›l daha çok emek verilecektir.” sözleriyle konuyu bir kez daha gündeme getirmifltir. Atatürk’ün 1934’teki konuflmas› üzerine Türk müzi¤iyle ilgili gelifltirici çal›flmalara bafllanaca¤› yerde zaman›n ‹çiflleri Bakan› fiükrü Kaya ve Bas›n Yay›n Genel Müdürü Vedat Nedim Tör, Türk müzi¤i yay›nlar›n› radyodan kald›rm›fllard›r. Bu yasaklama sekiz ay sürmüfl, Atatürk’ün emriyle sona ermifltir. Ayn› flekilde Atatürk’ün çevresindekilerin onun görüfllerini yanl›fl de¤erlendirmeleriyle 8/9 A¤ustos Sarayburnu nutkundan sonra da ‹stanbul’da ayd›nlar Türk müzi¤ini inkâr yolunda birbirleriyle yar›flm›fllar, Türk müzi¤i yay›nlar›n› yasaklam›fllard›r. Vasfi R›za Zobu, hat›ralar›nda bu durumu ac› ac› dile getirmekte Atatürk’ün flu sözlerini nakletmektedir: “Ne yaz›k ki benim sözlerimi yanl›fl anlad›lar. fiu okunan ne güzel bir eser. Ben zevkle dinledim. Sizler de öyle. Ama bir Avrupal›ya bu eseri böyle okuyup da bir zevk vermeye imkân var m› ? Ben demek istedim ki bizim seve seve dinledi¤imiz Türk bestelerini onlara da dinletmek çaresi bulunsun. Onlar›n tekni¤i, onlar›n ilmiyle, onlar›n sazlar›, onlar›n orkestralar› ile çaresi her ne ise, mesela Ruslar ne yapm›fllarsa biz de Türk musikisini milletleraras› bir sanat hâline getirelim. Türk’ün na¤melerini kald›r›p atal›m da sadece Bat› milletlerinin haz›rdan musikisini al›p kendimize mal edelim, yaln›z onlar› dinleyelim demedim. Yanl›fl anlad›lar sözlerimi, ortal›¤› öyle bir velveleye verdiler ki ben de bir daha laf›n› edemez oldum.” Bu duruma üzülen Atatürk “‹ki fleyde ink›lap olmaz dilde ve musikide” diyerek yanl›fl anlafl›lmas›ndan do¤an s›k›nt›y› aktarm›flt›r. Burada bir kez daha Ata- ekim-kasım 2006 e¤itim türk’ün ne kadar ilkeli ve demokratik bir siyaset adam› oldu¤unu görüyoruz; çünkü bu yasaklaman›n yanl›fl bir uygulama oldu¤unu görmüfl fakat verilen karar› hemen de¤ifltirmeyip iflleyiflini gördükten 8 ay sonra yasa¤›n kald›r›lmas›n› emretmifltir. Atatürk ayn› zamanda çok iyi bir müzik kula¤›na sahip bir dinleyici olarak bu konudaki hassasiyetini yanl›fl icralarda hemen göstermifl ve bunun düzeltilmesini istemifltir. Türk halk müzi¤i repertuar›nda Atatürk’ten derlenen türküler de vard›r. Bu konuda yap›lan bir araflt›rma sonucunda Bülbülüm Alt›n Kafeste ve Pencere Aç›ld› Bilal O¤lan adl› Rumeli türkülerinin Atatürk’ten al›nd›¤› tespit edilmifltir. En sevdi¤i türküler aras›nda Atlad›m Bahçene Girdim, fiahane Gözler, Köflküm Var Deryaya Karfl›, Aliflim’in Kafllar› Kare, Da¤lar Da¤lar Viran Da¤lar, Maya Da¤dan Kalkan Kazlar, Manast›r, Zeynep, Aya¤›na Giymifl Sedef Nalini, Yemenimin Uçlar›, Gide Gide Yarenlerim Dar›ld› ve Artvin halk›n›n Ata’ya arma¤an ettikleri Atabar› türküleri vard›r. fiüphesiz Atatürk’e ithaf edilen türküler de bir hayli çoktur ancak bunlardan en dikkat çekeni Sivas fiark›flla’l› ünlü ozan›m›z Afl›k Veysel’in yazd›¤› övgü ve hüzün dolu A¤layal›m Atatürk’e adl› türküdür. A¤layal›m Atatürk’e Bütün dünya kan a¤lad›, Süleyman olmufltu mülke, Geldi ecel, can a¤lad›, Atatürk’ün eserleri, Söylenecek bundan geri, Bütün dünyan›n her yeri Ah çekti, vatan a¤lad›. Bu ne kuvvet, bu ne kudret, Var idi bunda bir hikmet Bütün Türkler, ‹nönü ‹smet, Gözlerinden kan a¤lad›. Uzatma Veysel bu sözü Dayanmaz herkesin özü, Koruyal›m yurdumuzu, Dost de¤il, düflman a¤lad›. Atatürk, müzi¤imizin özünün korunarak gelifli- 131 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim Ne yaz›k ki Atatürk’ün ölümünden sonra gerek derleme çal›flmalar› gerekse müzi¤imizin geliflimi için yap›lan çal›flmalar hiçbir zaman bu dönemdeki kadar h›zl› ve gayretli olmam›flt›r. minin sa¤lanmas› için çok gayret sarf etmifl bunun için okullar aç›lmas› ve yurt d›fl›na ö¤renci gönderilmesini sa¤lam›flt›r. • Muz›ka-y› Humayun ‹stanbul’dan Ankara’ya nakledilerek Riyaseti-Cumhur Orkestras› ad›n› alm›flt›r (1924). • Müzik ö¤retmeni yetifltirmek amac›yla Musiki Muallim Mektebi aç›lm›flt›r (1924). Bu okuldan yetiflen ö¤retmenler okullarda Bat› müzi¤ine dayal› ö¤retim yapm›fllard›r. • ‹stanbul Darülelhan fiark Musikisi fiubesi kapat›lm›fl, okulun ad› da ‹stanbul Konservatuar› olarak de¤ifltirilmifltir (1926). fiimdiki ad› ‹stanbul Belediye Konservatuar›d›r. • 1927 y›l›ndan itibaren Avrupa’ya müzik ö¤rencisi gönderilmifltir. Cemal Reflit Bey, Ulvi Cemal Erkin, A. Adnan Saygun, Necil Kaz›m Akses, H. Ferit Alnar gibi tan›nm›fl kompozitörlerimiz bu imkândan faydalanm›fllard›r. • Alman müzikolog Paul Hindemith’in yard›mlar›yla Ankara Devlet Konservatuar› kurulmufltur (1936). Devlet Opera ve Balesinin, Devlet Tiyatrolar›n›n, senfoni orkestralar›n›n sanatç› kadrolar›n›n önemli bir bölümü bu okuldan yetiflmifltir. Atatürk döneminde derleme çal›flmalar› da h›z kazanm›fl, yurdun dört bir taraf›nda çeflitli kaynaklardan yararlan›larak birçok türkü derlenmifltir. 1924 y›l›nda halk müzi¤i derlemelerine bafllanm›flt›. ‹stanbul Konservatuar›’n›n 1924’teki halk müzi¤i derleme anketinden sonra MEB Hars Müdürlü¤ü Seyfettin-Sezai (Asaf) Kardeflleri Bat› Anadolu’ya derlemeye gönderdi. Derlenen türküler “Yurdumuzun Na¤meleri” ad› alt›nda yay›mland› (1925). ‹stanbul Konservatuar› 1926-1929 y›llan aras›nda Anadolu’ya dört derleme gezisi düzenlemifl, bu gezilerde derlenen ezgiler “Halk Türküleri” ad› alt›nda 15 defter hâlinde yay›m- 132 lanm›flt›r. 1929’daki 4. gezi s›ras›nda baz› halk oyunlar›m›z filme de al›nm›flt›r. Devlet ödene¤iyle yap›lan dört derleme gezisine baflta Konservatuar Müdürü Yusuf Ziya (Demircio¤lu), Rauf Yekta, Dürri Turan ve Ekrem Besim Beyler, Muhittin Sad›k (Sadak), Mahmut Rag›p (Gazimihal), Ferruh (Arsunar), Abdülkadir (‹nan) Beyler kat›lm›fllard›r. ‹stanbul Konservatuar› devlet ödene¤i almaks›z›n Halk Bilgisi Derne¤i uzmanlar›n›n ifltirakiyle 1932 y›l›nda beflinci bir derleme gezisi daha düzenlemifltir. Bu arada geçen zamanda derleme çal›flmalar›na bir süre ara verildi ancak 1 Kas›m 1934 ve 1 Kas›m 1935 nutuklar›ndan ve Ankara Devlet Konservatuar›n›n kurulmas›ndan sonra halk müzi¤i derlemelerine yeni bir ruhla tekrar baflland›. 1936 y›l›nda Ankara Halkevinin daveti üzerine tan›nm›fl Macar müzikologu ve bestecisi Bela Bartok (1881-1945) Ankara’ya gelmiflti. Bartok, üç konferans vererek halk müzi¤i ürünlerinin derlenmesinin önemine dikkatleri çekti. Kendisi de Adana yöresinde derlemeler yapt› (18-25 Kas›m 1936). Halk Müzi¤i derlemelerine Millî E¤itim Bakanl›¤› Güzel Sanatlar Genel Müdürlü¤ünün idare ve himayesi alt›nda 1937 y›l›nda bafllanm›flt›r. Atatürk döneminde 1937 ve 1938 y›llar›nda iki büyük derleme gezisi yap›ld›. 1937 y›l›ndaki geziye Ferit Alnar, Necil Kaz›m Akses, Ulvi Cemal Erkin, Halil Bedii Yönetken, Muzaffer Sar›sözen ve teknisyen Arif Etikan; 1938 y›l›ndaki iki derleme gezisine ise Ferit Alnar, Cevat Memduh Altar, Halil Bedii Yönetken, Tahsin Banguo¤lu, Ulvi Cemal Erkin, Nurullah Taflk›ran, Muzaffer Sar›sözen, teknisyenler Arif Etikan ve R›za Yetiflen kat›lm›fllard›r. Halk müzi¤i derleme gezilerine Atatürk’ün ölümünden sonra da 1953 y›l›na kadar devam edilmifl, afla¤› yukar› bütün iller dolafl›lm›fl 10.000 civar›nda ezgi derlenmifl, 2000 kadar Muzaffer Sar›sözen taraf›ndan notaya al›narak Yurttan Sesler programlar›yla yurda yay›lm›flt›r. Ne yaz›k ki Atatürk’ün ölümünden sonra gerek derleme çal›flmalar› gerekse müzi¤imizin geliflimi için yap›lan çal›flmalar hiçbir zaman bu dönemdeki ka- ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında dar h›zl› ve gayretli olmam›flt›r. Günümüzde müzi¤imizin geldi¤i noktaya bakacak olursak kendi de¤erlerimiz dil, müzik, gelenek, oyun ve benzeri bizi biz, toplumu da millet yapan de¤erlerimiz h›zla afl›nmakta ve gün geçtikçe unutulmaktad›r. Dünyan›n belki de en genç nüfusuna sahip nadir ülkelerinden biriyiz. Kültür ve sanat birbirinden asla ayr›lamayacak iki kardefltir. Sanatta olan geliflim an›nda kültüre yans›r ve yay›l›r. Günümüz gençli¤inin millî müzi¤imize olan ilgisi, bu müzi¤i gelecek nesillere do¤ru ve eksiksiz aktarabilmemiz için yeterli de¤ildir. Popüler kültür, öz müzi¤imize b›rak›n destek vermeyi fliddetle zarar vermektedir. Bugün birçok pop albümünde ba¤lama enstrüman› yayg›n olarak kullan›lmakta ve be¤enilmektedir. Ancak bu enstrüman›n bir araçtan çok, amaç olmas› gerekir. Çok özel bir ses sistemine sahip olan bu enstrümanla dünyan›n her türlü müzi¤inden her türlü eseri, örne¤in Beethoven’›n Ay Ifl›¤› Sonat›’n› ya da Michael Jackson’un Bad eserini çalabilirsiniz ancak bu müzikleri yapan müzisyenlerin kendi ulusal enstrümanlar›yla herhangi bir türküyü ses sistemine uyarak çalmas› ekim-kasım 2006 e¤itim imkâns›zd›r. fiüphesiz bahsetti¤im eserleri kendi enstrümanlar›yla çalmak en güzelidir, sadece örnek teflkil etmesi aç›s›ndan bu yaz›lm›flt›r. Konfüçyus der ki: “Bir milleti yok etmek istiyorsan önce müzi¤inden baflla.” Sahip ç›kmam›z gereken çok güzel bir kültürümüz, dilimiz ve müzi¤imiz var, günümüzün popüler eserleri yar›nlar›n unutulmufl saman alevleridir. Kuflkusuz çok özel ve kaliteli yap›tlar da var içlerinde ancak bu, verilen eserlerin birço¤u için geçerli de¤ildir. Oysa türkülerimiz binlerce y›ld›r dilden dile söylenmifl, destan olmufl ve eminim ki Türk milleti var oldukça yaflayacak parmak izimizdir. Bize düflen bu kültüre sahip ç›kmak, geliflmesi için elimizden geleni yapmakt›r. Atatürk’e ve bu mücadeleyi veren yüce Türk milletine bir kez daha sonsuz flükranlar›m›z› sunarken Afl›k Veysel’in de dedi¤i gibi: Türküz Türkler yoldafl›m›z Hesaba gelmez yafl›m›z Nerde olsa savafl›m›z Türküz, türkü ça¤›r›r›z... 133 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN GAZETEC‹ K‹ML‹⁄‹, YAZDI⁄I ESERLER VE ETK‹LEND‹⁄‹ DÜfiÜNÜRLER AL‹ GÜLER* I. Girifl Dünyada yirminci yüzy›la damgas›n› vuran bir kaç “Dönüfltürücü” (Transformational) liderden1 birisi, hatta en önemlisi olan Mustafa Kemal Atatürk’ün yetiflme sürecinin incelenmesi, onun dar anlamda “kiflilik özellikleri”, genifl anlamda “liderlik özellikleri”nin ortaya konulabilmesi bak›m›ndan önemlidir. Bir liderin kiflili¤inin oluflmas›nda, yetiflmesinde flüphesiz, içinde yaflad›¤› “çevre” etkin rol oynamaktad›r. Liderin çevresi ise; ailesi, okudu¤u okullar, meslek ortam›, yapt›¤› görevler, okudu¤u kitaplar, yazd›¤› kitap ve makaleler ile insanl›k idealleri ve birikimlerinden oluflur. “Okul” veya “e¤itim-ö¤renim” ortam› da, bu çevrenin ve yetiflme sürecinin önemli bir bölümünü, kesitini meydana getirir.2 Bir dönüfltürücü lider olarak Atatürk’ün yetiflmesinde de, ald›¤› e¤itimin önemli bir etkisi ve katk›s› vard›r. Bu süreçte aile çevresi, ilkö¤renimi, Mülki ve Askerî Rüfltiye, Manast›r Askerî ‹dadisi, Harp Okulu ve Harp Akademisindeki e¤itim ve ö¤renimleri bilgi birikiminin oluflmas›nda ve kiflili¤inin flekillenmesinde flüphesiz, tart›fl›lmaz etkiler yapm›flt›r. Esasen Mustafa Kemal’in bir lider olarak düflünce yap›s›n›n oluflmas› ve ileriye dönük fikirlerinin flekillenmesi, ilerde gerçeklefltirece¤i önemli ifllerle ilgili bilinçli bir fikrî altyap›n›n oluflmas› da bu y›llardan bafllayarak gerçekleflmifltir. Bu bak›mdan, aile çevresi ve çocuklu¤u da dikkate al›nd›¤›nda 1881’den Harp Akademisini bitirdi¤i 1905 y›l›na kadar olan dönem önem tafl›maktad›r. Bu dönem bir bak›ma “haz›rl›k dönemi” olarak da isimlendirilebilir. Yaklafl›k yirmi befl y›ll›k bu zaman diliminde d›fl çevre olarak, çocuklu¤unun geçti¤i de¤iflik mekânlar, okullar, Manast›r ve Selanik flehirleri söz konusudur. ‹ç çevre aç›s›ndan ise, genç Mustafa Kemal’i etkileyen arkadafllar›, dersler, ö¤retmen ve yöneticiler, olaylar, düflünürler, flairler, yazarlar, okudu¤u kitaplar birikim ve kiflili¤in kaynaklar›d›r. Bütün bunlar›n yan›nda, genç Mustafa Kemal’in bilinçli ö¤renme iste¤i ve çabalar› ile üstün kavray›fl, alg› ve sezgi gücü, kitap okuma al›flkanl›¤› ve kitap sevgisi liderlik oluflumunu etkileyen temel kiflilik özellikleridir. Mustafa Kemal’in bu yirmi befl y›ll›k süreçteki * Dr.; Emekli Albay, Tarihçi 134 ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında askerî e¤itim ve ö¤renim yaflant›s›n›n; onun baflar›l› bir asker, komutan, devlet adam›, ink›lapç› ve düflünce adam› k›saca, dünya çap›nda “vizyon” sahibi baflar›l› bir dönüfltürücü lider olmas›na do¤rudan etki yapt›¤› görülmektedir. Atatürk’ün söyledikleri ve gerçeklefltirdiklerinin daha iyi anlafl›l›p, anlat›lmas›nda bu sürecin çok iyi bilinmesinin önemli oldu¤u ortadad›r. Mustafa Kemal’in kiflili¤inin geliflmesi bak›m›ndan ikinci olarak 1905–1938 dönemi önem tafl›maktad›r. Harp Akademisini bitirerek, genç bir kurmay yüzbafl› olarak göreve bafllad›¤› 1905’ten, ölüm tarihi olan 1938’e kadar geçen yaklafl›k 33 y›ll›k bu dönem onun hayat›ndaki “olgunluk dönemi”dir. Mustafa Kemal’den Atatürk’e giden bu dönem; mevcut birikimini hayata aktard›¤›, meslek hayat›nda yeni birikimler edindi¤i, çeviriler yapt›¤›, kitaplar yazd›¤›, gazetecilikle u¤raflt›¤› ve nihayet bütün bu birikimleri yeni bir Türk devleti kurmak yolunda kulland›¤›, âdeta bir milleti yeniden flekillendirdi¤i bir dönemdir. e¤itim yazarl›k dahil düflünce donan›m›n›n tamam› “beyin teknolojisini gelifltirme” kavram› ile ifade edilmektedir. Biz bu araflt›rmada, bu kavram bak›m›ndan bir düflünce adam› olarak Mustafa Kemal Atatürk’ü de¤erlendirece¤iz. Onun gazeteci kimli¤i, çevirdi¤i ve yazd›¤› eserler, etkilendi¤i yerli ve yabanc› düflünce adamlar›yazarlar bu kapsamda ele al›nacakt›r. II. Atatürk’ün Gazeteci Kimli¤i ve Baflyaz›lar› Mustafa Kemal Atatürk, daha Harbiyedeki ö¤rencilik y›llar›ndan bafllayarak “gazetecilik” merak› olan ve zaman zaman “baflyazarl›¤a” uzanan bir çizgide düflüncelerini önce yak›n çevresindekilere, sonra da kamuoyuna ulaflt›rmaya çal›flan bir insand›. Onun bu konudaki çal›flmalar›n›, yetiflmesi ve kiflili¤inin flekillenmesi çerçevesinde de¤erlendirmek gerekmektedir. Ö¤rencilik y›llar›nda güzel yaz› yazma ve konuflmaya e¤ilim gösteren Mustafa Kemal, “gazetecilik ve yazarl›¤›n içinde ikinci bir meslek gibi yeflermifl ve dalgalanm›fl” oldu¤unu söylemifltir. Yazm›fl oldu¤u Anafartalar Savafl›’na iliflkin bir tarihçeyi Sabiha Gökçen’e verirken bu konuyu flu flekilde aç›klam›flt›r: Atatürk, Arapça ve Frans›zcay› iyi derecede, Almancay› çeviri yapabilecek, sonradan ö¤rendi¤i ‹ngilizceyi de anlayabilecek düzeyde olmak üzere dört yabanc› dil biliyordu. Okul s›ralar›nda bafllayarak, son nefesini verdi¤i tarihe kadar sürdürdü¤ü ve âdeta tutku düzeyinde sevdi¤i okuma faaliyeti ile de dikkati çeken M. Kemal Atatürk, çok zengin bir kütüphaneye de sahipti. Özel kütüphanesinde kitap say›s› 4.289’u, bibliyografik künye de 10.000’i buluyordu.3 “Do¤rusu, yazmak, yazabilmek ve görüfllerini baflkalar›na, genifl okuyucu kitlelerine iletmek ne kadar güzel bir fleydir kimbilir? Bunun içindir ki ben yazarlar›, gazetecileri, sanatç›lar› çok ama pek çok sever ve takdir ederim. Günümüzde e¤itim bilimciler taraf›ndan okur- Çocuklu¤umda henüz ilkokul s›ralar›nda öy- ekim-kasım 2006 135 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim küler karalamaya niyet ettim, ama olmad›. Daha sonralar› askerî okulda gazetecili¤e iyiden iyiye merak sard›m. Diyebilirim ki gazetecilik ve yazarl›k içimde bir ikinci meslek gibi yeflermifl, dalgalanm›flt›. fiimdi bir soru gelebilir Gökçen akl›na, klasik bir soru: Asker olmasayd›n›z, devlet adam› olmasayd›n›z, gazeteci ya da yazar olur muydunuz? Hiç flüphen olmas›n, bu mesle¤e girerdim. Üstelik yazarl›k da, gazetecilik de bir asker kadar, bir devlet adam› kadar, bir e¤itimci kadar sorumluluk isteyen kutsal mesleklerden biridir. Fikirlerdir ki insanlar› ya karanl›¤a ya da ayd›nl›¤a götürürler. Üstelik bir yaratma mevzuubahistir. Buna, mesle¤in kendine özgü heyecan›n› da eklersen, bana hak verirsin.”4 Mustafa Kemal henüz genç bir Harbiye ö¤rencisi iken, baz› arkadafllar› ile birlikte bir el gazetesi ç›karm›fl, bu gazete ile istibdat yönetimine karfl› savafl açm›flt›r. Bu gazete okulun dört duvar› aras›nda kalacakt›, ama pek k›sa bir süre sonra imparatorlu¤un her köflesine yay›lacak olan subay adaylar›na özgürlük fikrini afl›layacakt›. Bu görevi baflta M. Kemal olmak üzere Ömer Naci, Ali Fuat (Cebesoy), ‹smail Hakk› (Muhittin Baha Pars’›n a¤abeyi) ve di¤er birkaç arkadafl üzerlerine alm›fllard›. Harp Okulunda çekirde¤i at›lan bu duvar gazetesi ancak üç say› kadar ç›kar›labilmifltir. Harp Okulunda Mustafa Kemal’in liderli¤inde ç›kar›lan bu el gazetesi ayn› amaçla Harp Akademisinde de ç›kar›lmaya devam edilmifltir. Lider yine Mustafa Kemal’dir. Gazete, Harp Akademisi birinci s›n›f›n›n yan›nda veteriner subaylar›na ayr›lm›fl bulunan odada (veteriner dershanesi) gizlice haz›rlanm›flt›r. Gazetenin amac› edebî olmaktan çok, siyasidir ve orduda önemli görevler alacak olan kurmay subaylar› muhatap almaktad›r. Harbiye ve Akademi ayn› bina içinde oldu¤u için de Harbiyelilere de da¤›t›lmaktad›r. Fakat bir gün gazeteyi haz›rlayan ekip, Okul Naz›r› Ali R›za Pafla taraf›ndan suçüstü yakalanm›flt›. Namuslu ve vicdanl› bir insan olan Ali R›za Pafla ö¤rencilere nasihat etmifl, ceza vermemifltir.5 Mustafa Kemal’in “gazetecili¤i” ile ilgili önemli bir an› da Trablusgarp’a gidiflleri ve oradan dönüflleri s›ras›nda yaflanm›flt›r. ‹talyanlar›n 28/29 Eylül 1911’de Trablusgarp’a sald›rmalar› üzerine, Osmanl› Devleti müdahale imkân› bulamay›nca, vatansever baz› subay- 136 lar›n gönderilmesine ve yerel afliretlerin örgütlenerek ‹talyanlara karfl› mücadele edilmesine karar verilmiflti. Teflkilat-› Mahsusa taraf›ndan gizlice Trablusgarp’a götürülen Mustafa Kemal ve arkadafllar›na baflka kimlikler ve meslekler bulunmufltu. Mustafa Kemal giderken ve dönerken pasaportunun “meslek” hanesine “gazeteci”, ad›n› da “Mustafa fierif” yazd›rtm›flt›r. Mustafa Kemal, gidifli s›ras›nda 17 Ekim 1911 (‹skenderiye)’de ‹stanbul’daki Fuat Bulca’ya; 15 ve 28 Kas›m 1911 (‹skenderiye)’de Selanik’teki Salih Bozok’a yazd›¤› mektuplarda Mustafa fierif takma ismini kullanm›flt›r. Yine ‹skenderiye’de bulunan Nuri Conker de Selanik’teki Salih Bozok’a yazd›¤› 15 Kas›m 1911 tarihli mektupta Mustafa Kemal’den “bizim fierif” diye bahsetmekte idi.6 Derne’de gözlerinden rahats›zlanan M. Kemal, çocukluk arkadafl› ve akrabas› ayn› zamanda Trablusgarp’ta birlikte görev yapt›¤› Fuat Bulca ile Viyana’ya dönecekti. Grup Komutan› Binbafl› Enver Bey (Enver Pafla) pasaport ve para meselelerini halletmekle Teflkilat-› Mahsusa lideri Eflref Bey(Sencer Kuflçubafl›)’i görevlendirdi. Eflref Bey’in “Hangi mesle¤i tercih edersiniz? Pasaportta ne oldu¤unu kaydettireyim?” sorusu üzerine, Eflref Bey’in çad›r›nda yata¤a uzanm›fl olan M. Kemal, düflünmeden “gazetecili¤i” cevab›n› verdi. F. Bulca bu sahnenin devam›n› an›lar›nda flu flekilde anlat›yor: “Bu onun gerçekten sevdi¤i bir iflti: Güzel yazar, güzel konuflurdu… Fakat hemen ilave etti: - E¤er Eflref Bey pasaporta böyle bir meslek yazd›rtmay› muvaf›k görürse… Eflref Bey hemen cevap verdi: - Ne demek. Elbette muvaf›k görürüm. Lisan bilirsiniz, güzel yazar güzel konuflursunuz. Her hâlde bizim Bab-› Ali mensuplar›n› aratmazs›n›z. Hep beraber güldük. Ve ikimiz de, Viyana yolculu¤unda birer ‘gazeteci’ idik. Anlafl›lan o devirde, gazeteci demek kâfi geliyordu. Çünkü pasaportumuzda hangi gazetenin mensubu oldu¤umuz kay›tl› de¤ildi amma, yolda Mustafa Kemal böyle bir sual karfl›s›nda kal›rsak ne cevap verece¤imizi de düflündü. Be¤endi¤i gazetenin ad›n› söyleyip bir münakaflaya vesile olmak istemem. Fakat bu be¤enilen isimde, hür ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında ve serbest ruhunun izlerine rastlanabilir.”7 Mustafa Kemal’in gazetecilik merak› Minber Gazetesi ortakl›¤› ile daha ciddi bir merhaleye tafl›nm›flt›r. Mustafa Kemal Pafla, Ali Fethi (Okyar) Bey ile birlikte bu gazetenin ortaklar› aras›ndad›r. 1 Kas›m 1918’de yay›m hayat›na bafllayan Minber Gazetesi’nin imtiyaz sahibi ‹stanbul Milletvekili Ali Fethi (Okyar) Bey; mesul müdürü de Dr. Rasim Ferit idi. Sonradan milletvekili olan Dr. Rasim Ferit, M. Kemal’in ‹stanbul’da bulundu¤u s›ralarda s›k s›k görüfltü¤ü bir arkadafl› idi. Gazetenin ç›k›fl haz›rl›klar› 1917 y›l› içinde bafllam›flt›r. Ayn› y›l›n 7 Ekim’inde, 7. Ordu’dan istifa ederek ‹stanbul’a dönen Mustafa Kemal, Cemal Pafla taraf›ndan Halep’te sat›lan taylar›n›n sat›fl›ndan elde etti¤i para ile Minber Gazetesi’ne ortak olmufltur. Minber Gazetesi, hemen her say›s›nda özgür kurulufllar›, adalet, özgürlük ve eflitlik ilkelerini savunmakta, özellikle bas›n özgürlü¤ü üzerinde önemle durmaktad›r. Gazetede “Mustafa Kemal” imzal› hiçbir yaz› yoktur. Fakat Mustafa Kemal’e ait birçok aktüel haberi röportaj, kendi mektuplar›ndan aktarmalar vard›r. Kesin olarak tespit edilememifl olmakla birlikte, Gazetede “Hatip” mahlas› ile yaz›lan yaz›lar M. Kemal taraf›ndan kaleme al›nm›flt›r. Ali Fethi Okyar, an›lar›nda gazeteyi ç›karma fikrinin Mustafa Kemal taraf›ndan kendisine telkin edildi¤ini; gazetenin “Minber” (Kürsü) ismini de M. Kemal’in buldu¤unu anlatmaktad›r. Mustafa Kemal’in, arkadafl› Nuri Conker’in “Zabit ve Kumandan” ismiyle yazd›¤› kitaptan hareketle 1914’te tamamlad›¤› “Zabit ve Kumandan ‹le Hasbihal” isimli kitab› da 1918’de Minber Gazetesi’nin matbaas›nda bas›lm›flt›r. Minber Gazetesi, 1 Kas›m 1918’den itibaren 22 Aral›k 1918 gününe kadar 51 say› ç›kt›ktan sonra kapanm›flt›r.8 Mustafa Kemal Atatürk, gazete iflinin peflini b›rakmayacak, Sivas’ta milli mücadelenin sesi olacak bir gazete ç›kartacakt›r: ‹rade-i Milliye. Bu gazete, Heyeti Temsiliye’nin Ankara’ya gelmesinden sonra da Hâkimiyet-i Milliye ismiyle yay›n hayat›na devam edecektir. Anlafl›laca¤› gibi, her iki gazetenin ad› da Atatürk’ün “demokrasi” özlemi ve inanc›n› yans›tmaktad›r. Atatürk’ün gazeteci kimli¤i ve merak› konusun- ekim-kasım 2006 e¤itim da üzerinde durulmas› gereken bir di¤er husus da yazd›¤› veya “dikte ettirdi¤i bafl makaleler”dir. Atatürk, cumhurbaflkanl›¤› döneminde çözmeye çal›flt›¤› d›fl diplomatik meselelere iliflkin görüfllerini gazete makaleleri biçiminde kaleme alm›fl, fakat bunlar baflka yazar ya da gazetecilerin imzas›yla ç›km›flt›r. “Bo¤azlar” konusunda Montreux görüflmeleri sürerken Pravda Gazetesi’nde ç›kan elefltirilere cevaben yazd›¤› makale, Yunus Nadi’nin imzas› ile Cumhuriyet Gazetesi’nde yay›mlanm›flt›r (10 Temmuz 1936). “Hatay meselesi” s›ras›nda yazd›¤› makaleler ise Cumhuriyet ve Vakit Gazetelerinde ç›km›flt›r. “‹skenderun Sanca¤›”na verdi¤i “Hatay” ad›na iliflkin yaz›s› “Tarihten Bir Yaprak: Bir Türk Camias›n›n Ad›” bafll›¤› ve ‹smail Müfltak Mayokan imzas›yla Cumhuriyet (10 Ekim 1936)’te yay›nlanm›flt›r.9 Mustafa Kemal Atatürk, önce ad› “Kurun” olan “Vakit” Gazetesi’nde de “As›m Us” imzas›yla befl adet bafl yaz› yay›mlam›flt›r. O tarihte ayn› gazetenin yaz› ifllerinde çal›flan Hikmet Münir Ebcio¤lu ve Niyazi Ahmet Bano¤lu “dikte” olay›n›n tan›klar›d›r. Bano¤lu, bu olaya ilk kez 1949 y›l›nda günlük bir gazetede yay›mlad›¤› “Atatürk ve Hususi Hayat›” adl› tefrikada de¤inmifltir. Sonradan, Atatürk’ün dikte etti¤i bu bafl makalelerden beflini As›m Us’la birlikte koleksiyonlardan tespit ederek bir kitapta toplam›flt›r. 22-27 Ocak 1937’de yay›nlanan bu makalelerin hepsinde Atatürk’ün “Hatay Meselesi”ni konu edindi¤i ve Frans›zlar›n davran›fllar›n› elefltirdi¤i görülmektedir.10 III. M. Kemal Atatürk’ün Eserleri Tutku derecesinde büyük bir okuma sevgisine ve devlet adam› olarak döneminde ve bugün örne¤ine rastlanmayacak büyüklükte bir özel kütüphaneye sahip olan Mustafa Kemal Atatürk’ün eser vermemesi, kitap yazmamas› düflünülemezdi. Çünkü bu tutku ve birikim, yani geliflmifl “beyin teknolojisi” do¤al olarak bir ürün ya da birçok ürün verecekti. Nitekim öyle olmufl, Atatürk de¤iflik dönemlerde baflta “Büyük Nutuk” olmak üzere pek çok eser yazm›flt›r. Yazd›¤› veya çevirdi¤i eserlerden yaln›zca askerli¤e dair olan 7 kitap ile Nutuk, onun ad›n› tafl›makta; di¤erlerinde ismi bulunmamaktad›r. Ders kitab› ola- 137 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim rak yazd›¤› “Geometri” kitab›nda yazar ad› belirtilmemifl, büyük k›sm›n› yazd›¤› “Medeni Bilgiler”de Afet ‹nan’›n ad› kullan›lm›fl, bir bölümünün yaz›m›n› üstlendi¤i “Tarih” kitaplar› da Tarih Kurumu yay›n› olarak ç›km›flt›r. Çeflitli konuflma, demeç, telgraf ve mektuplar› da derlemeciler taraf›ndan yay›nlanm›flt›r. Atatürk’ün eserleri Say›n Prof. Dr. fierafettin Turan’›n yapt›¤› tasnife göre flu flekilde s›ralanabilir:11 A. Askerli¤e ‹liflkin Eserleri 1. Bölü¤ün Muharebe Talimi: General Litzman’dan Çeviri, Tab’› ve nafliri: ‹brahim Hilmi, ‹stanbul, 1323 (1907), 46 s. 2. Tak›m›n Muharebe Talimi: General Litzman’dan Çeviri, As›r Matbaas›, Selanik, 1324 (1908), 64 s. 6. Atatürk’ün Hat›ra Defterine Yazd›klar›: Derleyen: U. Kocatürk, Ankara, 1971. 7. Atatürk’ün Toplanmam›fl Telgraflar›: Derleyen: U. Kocatürk, Ankara, 1971. 8. Atatürk’ün Sohbetleri: Derleyen: U. Kocatürk, Ankara, 1971. 9. Atatürk’ün Yazd›rd›klar›: Derleyen: U. Kocatürk, Ankara, 1971. 10. Atatürk’ün ‹zmit Bas›n Toplant›s›: Haz›rlayan: ‹. Arar, ‹stanbul, 1969. 3. Cumal› Ordugâh›, Süvari, Bölük, Alay, Liva Talim ve Manevralar›: Selanik, 1325 (1909), 41 s. 11. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 1923 Eskiflehir-‹zmit Konuflmalar›: Haz›rlayan: A. ‹nan, Ankara, 1982. 4. Tabiye Tatbikat Seyahati: Selanik, 1327 (1911), 40 s. 12. M. Kemal Atatürk’ten Yazd›klar›m: Afet ‹nan, Ankara, 1969. 5. Tabiye Meselesinin Halli ve Emirlerin Suret-i Tahririne Dair Nesayih: Edirne Sanayi Mektebi Matbaas›, 1331 (1916). 13. Gizli Oturumlarda Atatürk’ün Konuflmalar›: Haz›rlayan: S. Borak, ‹stanbul, 1977. 6. Zabit ve Kumandan ‹le Hasbihal: Minber Matbaas›, ‹stanbul, 1334, 32 s. 7. Anafartalar Muharebat›na Ait Tarihçe: Yay›nlayan: U. ‹¤demir, Ankara, 1962, I-XXV., 1-88 s. 8. Ar›burnu Muharebeleri Raporu: Yay›nlayan: U. ‹¤demir, Ankara, 1968, I-VIII., 1-200 s. B. Söylev ve Demeçleri ile Meclis Konuflmalar› 1. Nutuk: 2 Cilt, Eski harflerle özgün bask›, Türk Hava Kurumu Yay›nlar›, ‹stanbul, 1927 2. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri: 3 Cilt, Derleyen: N. Unan (Arsan), MEB Yay›nlar›, Ankara, 1945-1954. 3. Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri-IV.: Derleyen: N. Arsan, Türk ‹nk›lap Tarihi Enstitüsü (T‹TE) Yay›nlar›, Ankara, 1964. 4. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri-Tamim ve Telgraflar›-V.: Derleyen: S. Borak, U. Kocatürk, T‹TE Yay›nlar›, Ankara, 1972. 138 5. Atatürk’ün Resmi Yay›nlara Girmemifl Söylev, Demeç, Yaz›flma ve Söyleflileri: Haz›rlayan: S. Borak, Ankara, 1980. 14. Atatürk’ün TBMM Aç›k ve Gizli Oturumlardaki Konuflmalar›: 2 Cilt., Haz›rlayan: K. Öztürk, Kültür Bakanl›¤› Yay›nlar›, Ankara, 1990. 15. Atatürk’ün Kurtulufl Savafl› Yaz›flmalar›: 2 Cilt, Haz›rlayan: M. Onar, Kültür Bakanl›¤› Yay›nlar›, Ankara, 1995. C. Ders Kitaplar› 1. Medeni Bilgiler: ‹stanbul, 1931. A. ‹nan, Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk’ün El Yaz›lar›, Türk Tarih Kurumu Yay›nlar›, Ankara, 1969. 2. Tarih C: II., IV.: Türk Tarih Kurumu Yay›n›, Ankara, 1931. Bu kitaplar› gözden geçiren Atatürk, ‹kinci Cilt’in, “Selçuklular, Timur, Peygamber Muhammed’in Yaflam› ve Halifelik” gibi baz› bölümlerini kendisi yazm›flt›r. 3. Geometri: MEB Yay›nlar›, Ankara, 1937. Türk Dil Kurumu Yay›nlar›, Ankara, 1971, 1981. D. An›, Günlük ve Mektuplar ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim 1. Atatürk’ün An›lar›: Yay›na Haz›rlayan: ‹. Görgülü, Bilgi Yay›nevi, Ankara, 1997. Atatürk’ün 15 May›s 1919’da Samsun’a gitmek için ‹stanbul’dan ayr›ld›¤› güne kadar olan an›lar›d›r. Bir bak›ma 19 May›s 1919’da bafllayan Büyük Nutuk’un öncesinin anlat›ld›¤› bu an›lar, önce Atatürk’ün sa¤l›¤›nda Vakit, Hâkimiyet-i Milliye, Milliyet ve Cumhuriyet gazetelerinde (1922, 1926) yay›mlanm›flt›r. Bu an›lar zaman içinde kitap olarak de¤iflik isimlerle ve farkl› yay›nevlerinde yay›mlanm›flt›r. 2. Atatürk’ün Hat›ra Defteri: Haz›rlayan: fi. Tezer, Türk Tarih Kurumu Yay›n›, Ankara, 1972. 3. M. Kemal Atatürk’ün Karlsbad Hat›ralar›: Yay›na Haz›rlayan: A. ‹nan, Türk Tarih Kurumu Yay›nlar›, Ankara, 1983. 4. Atatürk’ün Not Defterleri: ‹nceleme: A. M. ‹nan, Ankara, 1996. ATASE’deki Atatürk Özel Arflivi’nde M. Kemal’in üste¤menli¤inden bafllayarak tuttu¤u günlük notlar› içeren 24, An›tkabir Atatürk ve Kurtulufl Savafl› Müzesi’nde ise 9 adet küçük defter bulunmaktad›r. Atatürk’ün biyografisi ve düflüncelerinin anlafl›labilmesi için çok önemli kaynaklar durumunda bulunan bu defterlerin tamam› flu s›rada TSK Atatürk Araflt›rma ve E¤itim Merkezi Genel Sekreterli¤i taraf›ndan yay›na haz›rlanmaktad›r. 2006 y›l› itibar›yla not defterlerini içeren 6 kitap yay›nlanm›flt›r. 5. Atatürk’ün Özel Mektuplar›: Derleyen: S. Borak, Varl›k Yay›nlar›, ‹stanbul, 1961. 6. Atatürk’ten Mektuplar: Yay›na Haz›rlayan: A. ‹nan, Türk Tarih Kurumu Yay›nlar›, Ankara, 1981. ekim-kasım 2006 7. Mustafa Kemal ve Corinne Lütfü-Bir Dostlu¤un Öyküsü, Yay›nlayan: M. Özverim, Milliyet Yay›nlar›, ‹stanbul, 1998. IV. Atatürk’ün Etkilendi¤i fiair, Yazar ve Düflünce Adamlar› Bu araflt›rman›n giriflinde belirtildi¤i gibi, insanlar›n kiflili¤inin oluflmas›nda birçok etkenle birlikte, yaflad›¤› çevre ile dönemin derin düflünce ak›mlar›, flairleri, yazarlar› ve düflünce adamlar› belirleyici etkiler yapmaktad›r. Mustafa Kemal’in kiflili¤inin ve düflüncelerinin oluflmas›nda da yaflad›¤› döneme damgas›n› vuran baz› olaylar›n ve insanlar›n temel bir etki yapt›¤› görülmektedir. Mustafa Kemal, tarihî bir dönemeçte dünyaya gelmifltir. O süreci iki büyük olgu belirliyordu: Frans›z Büyük Devriminin temel ilkeleri olan “insan haklar›”, “özgürlük”, “ba¤›ms›zl›k” ve “milliyetçilik” gibi kavramlar›n Avrupa’dan sonra Asya’da yay›l›p etkilerini art›rmas› ve yüzy›llar›n gerisinden gelen Osmanl› Devleti’nin parçalan›p çöküflünün h›zlanmas›. Art›k çok mil- 139 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim Atatürk daha ö¤rencilik y›llar›ndan itibaren bu flairlerden etkilenmifltir. Bu konuda onu etkileyen de arkadafl› Ömer Naci’dir. Ömer Naci’nin Mustafa Kemal’in fikri altyap›s›n›n oluflmas›nda di¤er faktörlerle birlikte önemli bir rol oynad›¤› kesindir. Nitekim genç Mustafa Kemal’in dönemin “vatan ve hürriyet” flairi Nam›k Kemal ile “Türkçü” flairi Mehmet Emin Yurdakul’un fliirleri ile tan›flmas›nda Ömer Naci’nin etkili oldu¤u bilinmektedir. letli, çok kültürlü, çok dilli, çok dinli imparatorluklar y›k›l›yor, tek millete dayanan milli devletler kuruluyordu. Sanayi Devrimi ile birlikte ak›lc›l›¤a, pozitif bilimlere dayal› yeni bir bilim felsefesi gelifliyordu. Tar›m toplumu y›k›l›yor, yerine sanayi toplumu olufluyordu. Mustafa Kemal, yönetimin tüm yasaklar›na ra¤men ö¤rencilik y›llar›nda Frans›z Devrimi ve yayd›¤› fikirler hakk›nda ilk bilgileri edinmifl (‹dadideki tarih ö¤retmeni Mehmet Tevfik Bilge’nin etkisi), sonralar› ilgi alan›n›n geniflli¤i, okuma zevki ve ö¤rendi¤i yabanc› dil sayesinde dünyada olup bitenleri, döneminin bütün düflünce ak›mlar›n› ana çizgileriyle de olsa takip etme imkân›n› bulmufltur. Öte yandan, de¤iflik flehirlerde tamamlad›¤› (Selanik, Manast›r, ‹stanbul) ö¤reniminden sonra genç bir subay olarak baflka baflka bölgelerde ve koflullarda ald›¤› görevler nedeniyle, görünüflte kocaman olan imparatorlu¤un nas›l çöktü¤ünü gözleriyle görmüfltür. Ça¤›n etkisinin imparatorluk içerisinde en belirgin oldu¤u Rumeli’de geçen ö¤rencilik y›llar›ndan sonra, 1910’da askerî manevralara kat›lmak için gitti¤i Fransa’daki günler ve özellikle ba¤›ms›zl›¤›na yeni kavuflan Bulgaristan’›n baflkentindeki Ateflemiliterlik y›llar›, Mustafa Kemal’in Bat›’y›, Avrupa’y› oldukça yak›ndan tan›mas›n› sa¤lam›flt›. Trablusgarp’ta da bu uygar görünüflün “sömürgeci” öteki yüzüyle karfl› karfl›ya gelmifl, vatan savunmas›n›n ilk uygulamalar›n› orada yapm›flt›. fiam’da geçen günlerde Balkan bozgunu ise imparatorlu¤u kurtarman›n art›k mümkün olamayaca¤›n› göstermiflti. ‹flte bu tarihî dönemeç, Mustafa Kemal’in çökmekte olan Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun yerine, millî de¤erlere ve ça¤dafl ilkelere dayanan, Türk ço¤unlu¤unu esas alan yeni bir Türkiye’nin kurulmas›n› düflünmeye sevk etmifl ve onun düflüncelerinin “mayas›n›” oluflturmufltur.12 140 A. Türk fiair, Yazar ve Düflünce Adamlar› M. Kemal Atatürk’ün biyografisi ve özel kütüphanesi incelendi¤inde en çok okudu¤u ve etkilendi¤i üç büyük Türk flairinin isimleri ile karfl›lafl›yoruz: “Osmanl›l›k” yerine “Türklü¤ü, Türkçülü¤ü” ve “Türklük duygusunu” dile getiren Türkçü flair Mehmet Emin Yurdakul; “vatan” ve “hürriyet” kavramlar›n› yeni kuflaklara afl›lam›fl olan Nam›k Kemal ve bask›ya karfl› direnen, insanl›¤a yükselmeye yönelen ve “ça¤dafllaflma”y› hedefleyen Tevfik Fikret. Atatürk daha ö¤rencilik y›llar›ndan itibaren bu flairlerden etkilenmifltir. Bu konuda onu etkileyen de arkadafl› Ömer Naci’dir. Ömer Naci’nin Mustafa Kemal’in fikri altyap›s›n›n oluflmas›nda di¤er faktörlerle birlikte önemli bir rol oynad›¤› kesindir. Nitekim genç Mustafa Kemal’in dönemin “vatan ve hürriyet” flairi Nam›k Kemal ile “Türkçü” flairi Mehmet Emin Yurdakul’un fliirleri ile tan›flmas›nda Ömer Naci’nin etkili oldu¤u bilinmektedir. ‹dadi’de, Nam›k Kemal’i tan›mak, duymak, onun gizlice elden ele dolaflan vatan fliirlerini bulmak, okumak iflini Hatip Ömer Naci sa¤lam›flt›r.13 1. Mehmed Emin Yurdakul Millî Edebiyat ve Türkçülük ak›m›n›n önde gelen temsilcilerinden olan ve “Osmanl›c›l›k” ve “‹slâmc›l›k” ak›mlar›na karfl› “Türkçülük” fikrini savunan M. Emin Yurdakul ile Manast›r ‹dadisi’nde ö¤renci iken tan›flan Atatürk, sonradan 14 Eylül 1931’de yapt›¤› bir konuflmada, Mehmet Emin Yurdakul ile ilgili flunlar› söylemifltir: “...fiair Mehmet Emin Yurdakul’un ilk kez Manast›r Askeri ‹dadisi’nde ö¤renciyken okudu¤um ‘Ben bir Türküm, dinim, cinsim uludur’ dizeleriyle bafllayan manzumesinde bana ulusal benli¤imin gururunu tatt›ran ilk anlat›m› bulmufltum...”14 Atatürk’ün burada bahsetti¤i fliir, Mehmet Emin’in 1897 Türk-Yunan Harbi’nden hemen önce ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında bafllayarak temiz bir Türkçe ile kaleme ald›¤› ve “Türkçe fiiirler” bafll›¤› alt›nda toplad›¤› dokuz manzumeden en çok be¤enilip sevilmifl olan fliirdir. fiiir; “Anadolu’dan Bir Ses Yahut Cenge Giderken” ad›n› tafl›yordu. Atatürk Özel Kitapl›¤›’nda, M. Emin’in üç eseri bulunmaktad›r. Bunlar, “Türkçe fiiirler (Çoban Arma¤an› Çam Sak›z›), Zafer Yolunda, Kral Corc’a” isimli eserlerdir. 2. Nam›k Kemal Nam›k Kemal, Türk milliyetçi hareketini ve Jön Türkleri etkilemifl, Türk edebiyat›n›n Bat›l›laflmas›na önemli katk›lar yapm›fl bir flair ve yazard›r. Vatan ve hürriyet fikirlerini, bütün yurttafllar›n yasalar karfl›s›nda eflitli¤ini savunmufltur. Bunu gerçeklefltirmek için istibdat yönetiminin y›k›larak halk›n ç›karlar›n› koruyacak bir “meflrutiyet” yönetiminin kurulmas› yolunda çal›flm›flt›r. Atatürk’ün daha ö¤rencilik y›llar›ndan bafllayarak Nam›k Kemal’den etkilenmifl ve eserlerini gizlice okumufl oldu¤unu biliyoruz. As›m Gündüz ve Ali Fuat Cebesoy an›lar›nda Mustafa Kemal’in Nam›k Kemal’i, “Türk milletinin yüzy›llardan beri bekledi¤i sesi” olarak de¤erlendirdi¤ini anlatmaktad›rlar. Silvan’da hat›ra defterine yazd›klar›, Mustafa Kemal’in Nam›k Kemal’in eserlerini sonraki y›llarda da s›k s›k okudu¤unu kan›tlamaktad›r. Özellikle onun, “fiark Meselesi, Hürriyet-i Efkâr” ve “Usul-i Meflveret Hakk›nda Mektuplar” gibi N. Kemal’in Do¤u sorunu, düflünce özgürlü¤ü ve Meflrutiyet sistemi hakk›ndaki görüfllerini içeren “Makalât-› Siyasiye ve Edebiye”sini bir savafl döneminde ve uzak, küçük bir Anadolu kasabas›nda okumas›, Mustafa Kemal’in söz konusu kitaplar› yan›nda tafl›d›¤› izlenimini vermektedir. Mustafa Kemal, Kurtulufl Savafl› y›llar›nda Nam›k Kemal’in düflüncelerini ve fliirlerini TBMM kürsüsünden bile dile getirecek, Birinci ‹nönü Zaferi’nden sonra yapt›¤› bir konuflmay›, vatan flairi Nam›k Kemal’in ünlü dizeleri, “Vatan›n ba¤r›na düflman dayam›fl hançerini – Bulunur kurtaracak baht-› kara maderini” biçiminde de¤ifltirerek bitirecektir. fiuras›n› da vurgulamak gerekir ki, Nam›k Kemal’i çok seven ve ondan etkilenen Mustafa Kemal, onun “romantizm’ini” asla benimsememifl ve tam bir ekim-kasım 2006 e¤itim “ak›lc›”, “gerçekçi” olarak vatan ve hürriyet flairinden apayr› bir yol tutmufltur. Yine belirtmemiz gerekir ki, “Osmanl› Devleti’nin s›n›rlar›” anlam›nda bir “vatansever” olan N. Kemal’in tersine Mustafa Kemal, daha kurmay yüzbafl›l›¤›ndan itibaren daima “Türk ço¤unlu¤una dayal›” bir vatandan ve orada “yeni bir Türk devleti kurmaktan” bahsetmifltir. Atatürk Özel Kitapl›¤›’nda Nam›k Kemal’in 7 ayr› kitab› bulunmaktad›r. Bunlar; “Osmanl› Tarihi (2 Cilt), ‹mtizac-› Akvam ve Vaka-i Ahd, Renan Müdafaanamesi, Makalât-› Siyasiye ve Edebiye, Efl’ar-› Kemal, Kara Bela ve Tarih-i Harabat” isimli eserlerdir. 3. Tevfik Fikret Edebiyat-› Cedide’nin en önemli temsilcilerinden olan Tevfik Fikret, ö¤rencilik y›llar›ndan itibaren Mustafa Kemal Atatürk’ü etkilemifl olan flairlerden biridir. Toplumsal içerikli fliirlerinden dolay› ilerici düflünenlerin simgesi hâline gelmifl, Türkiye’de Bat›l› sanat anlay›fl›n›n yerleflmesinde büyük rol oynam›flt›r. ‹stibdata karfl› mücadele etmifl ve ‹kinci Meflrutiyet’in ateflli savunucular› aras›nda yer alm›flt›r. Mustafa Kemal’in ink›lapç› ve ça¤dafllaflmac› kiflili¤inin Tevfik Fikret’in fliirlerinden etkilendi¤i, onun özellikle ”Sis, Ferda, Rücu ve hatta Zangoç” isimli fliirlerini çok sevdi¤ini ve zaman zaman ezbere okudu¤unu biliyoruz. Mustafa Kemal 19 A¤ustos 1918’de arkadafllar› ile birlikte Afliyan’a giderek oradaki deftere yazd›¤› flu sözler; “Tavaf-› tahatturunda bulunmakla mübâhi perestiflkâran-› Fikret” (Anma ziyaretinde bulunmakla k›vanç duyan Fikret dostlar›) ondaki Fikret sevgisini çok aç›k bir flekilde göstermektedir. Nam›k Kemal’in o¤lu Ali Ekrem Bolay›r’›n Tevfik Fikret’in el yaz›s› ile yaz›lm›fl olan “Efl’ar-› Kemal” adl› derlemeyi Mustafa Kemal’e arma¤an etmesi ve bunun Atatürk’ün özel kitapl›¤›nda N. Kemal ve T. Fikret’in kitaplar›n›n yan› bafl›nda yer almas› da ayr› bir önem ve özellik tafl›maktad›r. Atatürk’ün yaflant›s› süresince özel sohbetlerinde ve meclislerinde edebiyat konusu ve bunlar›n içinde de Fikret konusu s›k s›k gündeme gelmifltir. Bir Karadeniz vapur gezisinde sohbet konusu yine Fikret’tir. Orada bulunan Rag›p fievki’nin anlat›m› ile; “Bir aral›k Atatürk etraf›na bütün gençleri toplam›fl, onlara Fikret’e olan hayranl›¤›n› anlat›yor: ‘Onu biz mektep s›- 141 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim ralar›nda okurduk. Ondaki heybet, ondaki vakur ahenk hiçbir flairimizde yok!’ diyor. Sonra gençlerden Fikret’in bir fliirini istiyor. Bir genç gür sesle: ‘Ben Ferda’s›n› söyleyebilirim Atam!’ diyor. Atatürk’ün yüzünde tatl› çizgiler belirdi: ‘Ferda’y› m›? Ah, delikanl›, benim en çok sevdi¤im fliirdir o… Onu sana söyletmeyece¤im… Kendim söyleyece¤im. Ve Atatürk gür bir sesle, gençlerin yüzüne bakarak okuma¤a bafllad›: Ferda senin senin bu teceddüt, bu ink›lâp Her fley senin de¤il mi zaten? Ey flebap.” Yine Atatürk’ün çocukluk arkadafllar›ndan Asaf ‹lbay’›n anlatt›¤› bir anekdot da flu flekildedir: “16 Ocak 1937. Yüksek Ticaret Okulu Mezunlar› mutat toplant›lar›n› Perapalas salonlar›nda yapm›flt›… Bir aral›k söz edebiyata geçti. Atatürk, Tevfik Fikret’i çok sevdi¤ini ve onun edebî k›ymetinin çok yüksek oldu¤unu ve bilhassa Fikret’in ink›lâpç›l›¤›n› çok be¤endi¤ini ilave etti… ‹smail Müfltak Mayokan’› ça¤›rarak, Fikret’in Ferda’s›n› sahneye ç›karak okumas›n› emretti. Arkadan Sis ve Rücu okundu. Rücu’dan sonra Atatürk güldü, çok neflelendi ve etraf›na dönerek: ‘Hangi Türk flairi böyle ink›lâpç› fliirler yazm›flt›r? dedi.” Atatürk Özel Kitapl›¤›’nda Tevfik Fikret’in iki eseri bulunmaktad›r. Bunlar, “Rübab-› fiikeste ve Haluk’un Defteri” isimli eserlerdir. 4. Ziya Gökalp “Türkçülük” düflüncesini sistemli bir hâle getiren, ‹kinci Meflrutiyet ve Cumhuriyet Dönemlerinde düflünce ve siyaset alanlar›na önemli etkiler yapm›fl olan Ziya Gökalp’in Mustafa Kemal’in düflünce ve uygulamalar› üzerinde derin etkileri oldu¤u bilinmektedir. Bu anlamda bak›ld›¤›nda, Cumhuriyet öncesinde ve Cumhuriyet’in oluflmas›nda Ziya Gökalp’in sosyolog ve mütefekkir olarak çok özel ve önemli bir yeri oldu¤u görülür. Atatürk’ün baz› düflünceleri ile Gökalp’in düflünceleri aras›nda baz› ayr›l›klar bulunmas›na ra¤men; Türk tarihine bütünlülük ve devaml›l›k içinde bak›fl, halkç›l›k ilkesi, Tevhid-i Tedrisat (e¤itim ve ö¤retimin birlefltirilmesi), laiklik ve Türk kimli¤ini koruyarak ça¤dafllaflma modeli gibi Türk ink›lâb›n›n temelini oluflturan pek çok konuda Ziya Gökalp’in etkileri aç›kt›r. 142 Z. Gökalp, dönemin ünlü sosyologu E. Durkheim ekolünün güçlü bir temsilcisi idi. Atatürk, E. Durkheim’in fikirlerini sadece Gökalp arac›l›¤› ile ö¤renmemifl; onun iki eserini MEB Yay›nlar›nda Türkçeye çevirterek yay›nlatm›fl ve 1932’de ‹stanbul Dolmabahçe’de iken onun bir eserini kütüphaneden getirterek Frans›zca asl›ndan okumufltur. Atatürk Özel Kitapl›¤›’nda Ziya Gökalp’in üç önemli eseri bulunmaktad›r. Bunlar, “Türk Medeniyeti Tarihi, Türk Töresi ve Alt›n Ifl›k” isimli eserlerdir. 5. fiehbender-Zade Filibeli Ahmet Hilmi Atatürk’ün “toplumsal, özgürlükçü ve devrimci” görüfllerinin oluflmas›nda etkili olan düflünür ve yazarlar aras›nda fiehbender-zade Ahmet Hilmi’nin ayr› bir yeri vard›r. Cemiyet-i ‹slâmiye (1861’de kurulan ve Mecmua-i Fünun ad›yla ülkemizde ilk bilim dergisini ç›karan dernek) üyelerinden, Tasvir Gazetesi yazarlar›ndan ve Hikmet Gazetesi’nin de sahibi olan A. Hilmi’nin özellikle “Allah’› ‹nkar Mümkün müdür?” ve “‹slâm Tarihi” eserlerinin Atatürk’ü çok etkiledi¤i görülmektedir. Bu iki eserdeki görüfllerin özellikle laiklik ilkesi bak›m›ndan Atatürk’e etki yapt›¤› kabul edilmektedir. Allah’› ‹nkar Mümkün müdür? kitab›nda Osmanl› toplumunun Ortaça¤ hayat›ndan ça¤dafl yaflama geçmek zorunda oldu¤unu öne süren ve bu konuda yavafl yavafl bir ilerlemeyi de¤il h›zl› bir de¤iflimi, ilerlemeyi yani bir nevi devrimi zorunlu gören A. Hilmi, ayn› zamanda ateflli bir “özgürlükçü” olup, özgürlü¤ü, “insanl›¤›n temel koflullar›ndan biri” olarak de¤erlendiriyordu. 1911’de bas›lm›fl olan Allah’› ‹nkar Mümkün müdür? kitab›n› Silvan’da görevli iken üç gün içinde dikkatlice okudu¤unu bildi¤imiz Atatürk’ün, Özel Kitapl›¤›’nda fiehbender-zade Filibeli Ahmet Hilmi’nin “Tarih-i ‹slâm” isimli eseri bulunmaktad›r. B. Yabanc› Yazar ve Düflünce Adamlar› Yukar›da de¤inildi¤i gibi, Mustafa Kemal Atatürk’ün düflünce sistemi ve kurdu¤u millî, laik, tam ba¤›ms›z ve millî egemenli¤i esas alan Türkiye Cumhuriyeti döneme derin etkiler yapan mesela Frans›z ‹htilali gibi büyük geliflmelerden önemli oranda etkilenmifltir. Bu anlamda bak›ld›¤› zaman Atatürk’ün fikri altyap›s›- ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında n›n oluflmas›nda, Frans›z ‹htilali’nin de fikri altyap›s›n› oluflturan yazar ve düflünürlerin etkilerinin oldu¤u görülmektedir. Atatürk’ün düflüncelerinde ve gerçeklefltirdi¤i Türk ink›lab›nda “ak›lc›l›k” (rasyonalizm) ve “olguculuk” (pozitivizm)’un izleri bulunmaktad›r. Akl› ve bilimi k›lavuz edinen ve hurafelere karfl› ç›kan Atatürk’te belirgin bir ak›lc›l›k ile gerçekçili¤in temel kiflilik özelliklerinden oldu¤u görülmektedir. Bu nedenle onun bu konuda etkilendi¤i düflünürlerin bafl›nda ak›lc›l›¤›n büyük temsilcisi “Descartes” ve yine bu ak›m›n ünlü temsilcisi “Kant” gelmektedir. Frans›z ‹htilali’nin yaln›zca ak›lc› yönlerini benimseyerek geliflen “Auguste Comte” olguculu¤u, o dönemdeki Türk ayd›nlar› aras›nda da yay›lm›fl, özellikle Ahmet R›za Bey’in yay›nlar› ve çabalar› ile ‹ttihat ve Terakki çevrelerinde etkili olmufltur. Mustafa Kemal’in gençlik y›llar›, olguculu¤un Türkiye’de etkili oldu¤u bir döneme rastlam›flt›. Ancak “hayatta en gerçek yol gösterici bilimdir” diyen Atatürk’ün olguculuk anlay›fl›; Comte’un basit bir takipçili¤i fleklinde de¤il, insan düflüncesinin eriflti¤i bir aflama olarak ortaya ç›kar. Atatürk’ün, Frans›z ‹htilali’nin fikri haz›rlay›c›lar› aras›nda üzerinde en çok durdu¤u, eserlerini okudu¤u ve kendi düflünce hayat›n›n oluflmas›nda en çok yararland›¤› düflünürlerden biri flüphesiz “J. J. Rousseau” dur. Türk ayd›nlar›n›n daha Yeni Osmanl›lar hareketinden itibaren bilip, tan›d›¤› Rousseau ile M. Kemal daha ö¤rencilik y›llar›nda tan›flm›flt›r. Bu düflünürün en çok, kifli için “özgürlükçü”, toplumda siyasal rejim olarak da “cumhuriyetçi” yönü Mustafa Kemal’i etkilemifltir. Mustafa Kemal, J. J. Rousseau’nun bütün eserlerini inceledi¤ini TBMM kürsüsünden biraz da övünerek aç›klam›flt›r. Onun, Rousseau’nun “Toplum Sözleflmesi” (Contrat Social)’nin 1913’te yap›lan Türkçe çevirisini çok dikkatle okuyup, iflaretledi¤ini biliyoruz. Bundan baflka Mustafa Kemal’in esasen bir “monarfli” yanl›s› olan “Montesquieu”nün “De l’esprit de Lois” (Kanunlar›n Ruhu) eserini de okudu¤unu biliyoruz. Mustafa Kemal bu kitapta daha çok “cumhuriyet” ile ilgili k›s›mlar›n üzerinde durmufl ve “cumhuriyet rejiminin erdem rejimi” oldu¤unun anlat›ld›¤› sat›rlar›n alt›n› çizmifltir. Mustafa Kemal’in “özgürlük” anlay›fl› konusunda ise “J. J. Rousseau” ve “Frans›z Yurttafl ve ‹nsan ekim-kasım 2006 e¤itim Haklar› Bildirisi”ndeki hükümlerden etkilendi¤i; Hüseyin Cahit Yalç›n taraf›ndan dilimize çevrilen ”Leon Mariller” ve “Stuart Mill”in eserlerinin de onun “özgürlük” düflünce ve anlay›fl›n› gelifltirdi¤i bilinmektedir. “Özgürlük ve ba¤›ms›zl›k benim karakterimdir” diyen Mustafa Kemal’de özgürlük kavram›, Frans›z ‹htilali’nden sonra kazand›¤› anlamla, düflünce ve siyasal alandaki özgürlükler kadar “vicdan özgürlü¤ü”nü de içerir. O, toplumda de¤iflik düflüncelerin ve de¤iflik inançlar›n bulunmas›n›, özgürlü¤ün do¤al bir sonucu olarak kabul etmekte, dahas›, tek tip düflünce ve inanc›n toplum için tehlikeli bir durum, bir ölüm belirtisi oldu¤unu söylemektedir. Atatürk’ün bu konudaki fikirlerinin temelinde Nam›k Kemal ve Tevfik Fikret gibi Türk flairlerinin de etkisi bulunmaktad›r. Mustafa Kemal Atatürk’ün toplumsal olaylar› de¤erlendiriflinde ve dünya görüflünde, “tarih”in önemli, yönlendirici bir etkisi oldu¤unu biliyoruz. Yukar›da kütüphanesinden bahsederken de belirtildi¤i gibi, kitaplar›n›n konu yüzdesi içinde “tarih”le ilgili olanlar birinci s›ray› almakta idi. Tarihî olaylar› aralar›ndaki “sebep-sonuç iliflkisi”ni kavrayarak de¤erlendiren Atatürk’teki tarih bilinci, olaylar› tarihsel geliflimi içerisinde görecek ve de¤erlendirebilecek bir tarih kültürüne dönüflmüfltür. Bu kültür; kurdu¤u, Türk unsuruna ve Türk milliyetçili¤ine dayanan millî, laik ve demokratik karakterli Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tarihsel dayanaklar›n› ortaya ç›karmay›, Türklere yönelik önyarg›lar› ortadan kald›rmay› amaçlayan “Tarih Tezi”ne ve tarih çal›flmalar›na yol açm›flt›r. Bu anlamda Atatürk’ün etkilendi¤i veya eserlerini üzerlerinde önemle durarak okudu¤u yabanc› isimler ve Atatürk’e örneklik teflkil eden tarih görüflleri ise flunlard›r: Mustafa Celâlettin (Leon Cahun): Türk tarihinin eskili¤i, Deguignes: Türk tarihini ve uygarl›¤›n› bir bütün olarak ele alma, Leone Caetani: ‹slam tarihini de¤iflik bir aç›dan yorumlama ve Hilafet meselesi, H. G. Wells: Dünya tarihini bir bütün olarak de¤erlendirme, uluslararas› iflbirli¤i, bölgesel antlaflmalar ve bir Dünya Federasyonu konular›, 143 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim E. Pittard, Gobineau, A. Cort Haddon ve George Montandon: Türklerin ›rki özellikleri ve yetenekleri ile uygarl›klar› sorunu, Edouard Driault, Albert Sorel, M. S›lberschmidt, P. Sadyk, K. Marx, T. S›nclair ve L. Halphen: Bat›’dan kaynaklanan “Do¤u Surunu” (fiark Meselesi), Max Beer: Sosyal mücadelelerin tarihi.15 ________________ 1 Bu kavram ve Atatürk’ün dönüfltürücü liderli¤i hakk›nda bak›n›z: A. Güler, “Dönüfltürücü (Transformational) Liderlik Kavram› ve Dönüfltürücü Lider Olarak Atatürk”, Atatürk Haftas› Arma¤an›, Genelkurmay Bas›mevi, Ankara, 2000, s. 15-22. 2 A. Güler, “Mustafa Kemal’i Atatürk Yapan Süreçte Aile Çevresi ‹le ‹lk ve Orta Ö¤renim Yaflant›s›n›n Rolü”, 12-13 Ekim 1998 tarihlerinde Manast›r/Makedonya’da düzenlenen “Atatürk ve Manast›r” konulu sempozyuma sunulan bildiri metni. Atatürk Haftas› Arma¤an› Genkur. ATASE Bflk.l›¤› (10 Kas›m 1998), s. 53. 3 Bu konuda bak›n›z: A. Güler, Sar› Pafla ‹nsan Atatürk, Türk Metal Sendikas› Türk-Ar Yay›nlar›, Ankara, 2006, s. 210 vd. 4 fi. Turan, Kemal Atatürk Kendine Özgü Bir Yaflam ve Kiflilik, Bilgi Yay›nevi, Ankara, 2004, s. 694. 5 S. Borak, Atatürk ve Edebiyat, K›rm›z› Beyaz Yay›nlar›, ‹stanbul, 2004, s. 87-90. Bu olayla ilgili an›lar› Ali Fuat Cebesoy ünlü an›lar›nda ayr›nt›l› bir flekilde anlatmaktad›r. 6 Bu mektuplar için bak›n›z: U. Kocatürk, Do¤umundan Ölümüne Kadar Kaynakçal› Atatürk Günlü¤ü, ‹fl Bankas› Kültür Yay›nlar›, Ankara, s. 13-14. S. Borak, Atatürk’ün Özel Mektuplar›, K›rm›z› Beyaz Yay›nlar›, ‹stanbul, 2004, s. 28-31 ve 44 vd. 7 Çok fazla bilinmeyen bu anekdot için bak›n›z: C. Kutay, Trablus-Garp’de Bir Avuç Kahraman, Tarih Yay›nlar› Müessesesi, ‹stanbul, 1963, s. 59-60. 8 Minber Gazetesi hakk›nda bak›n›z: F. Teveto¤lu, “Atatürk’le Okyar’›n Ç›kard›klar› Gazete: Minber”, Atatürk Araflt›rma Merkezi D., C: V., Say›: 13 (Kas›m 1988), s. 183- 144 193. S. Borak, Atatürk’ün ‹stanbul’daki Çal›flmalar› (1899-16 May›s 1919), K›rm›z› Beyaz Yay›nlar›, ‹stanbul, 2004, s. 179-184. 9 fi. Turan, a. g. e., s. 699-700. 10 S. Borak, Atatürk ve Edebiyat, s. 105-118. Burada makalelerin metinleri de yer almaktad›r. 11 Bu listede eserlerin ilk yay›m tarihlerindeki künye bilgileri verilecektir. Say›n Turan’›n eserinde eserlerin sonraki bask›lar› ve içerikleri hakk›nda derli toplu bilgiler vard›r. Bak›n›z: fi. Turan, Mustafa Kemal Atatürk Kendine Özgü Bir Yaflam ve Kiflilik, EK: XI: Atatürk’ün Yap›tlar›, s. 695699, 12 fi. Turan, Atatürk’ün Düflünce Yap›s›n› Etkileyen Olaylar, Düflünürler, Kitaplar, 3. Bask›, Ankara, 1999, s. 3. 13 fi. S. Aydemir, Tek Adam C: I., ‹stanbul 1981., s. 72. A. Güler, Atatürk’te Cumhuriyet ve ‹nk›lap Fikrinin Geliflmesi, K.H.O. Bas›mevi, Ankara, 1997, s. 2. Atatürk’te Ömer Naci sevgisini ve etkisini gösteren bir baflka olay da; onun, Ziya Gökalp taraf›ndan 24 A¤ustos 1916’da yaz›lan “Ömer Naci” isimli fliiri “Hat›ra Defteri”ne yazm›fl olmas›d›r. Bak›n›z: C. Sönmez, Atatürk ve Okuma Sevgisi, Ankara, 1993, s. 25-26. 14 S. Turhan, Atatürk’te Konular Ansiklopedisi, Yap› Kredi Yay›nlar›, ‹stanbul, 1993, s. 529. 15 Atatürk’ün etkilendi¤i yerli ve yabanc› flairler, yazarlar ve düflünürler ile bunlar›n görüflleri hakk›nda Say›n Prof. Dr. fierafettin Turan taraf›ndan ayr›nt›l› bir çal›flma yap›lm›flt›r: Atatürk’ün Düflünce Yap›s›n› Etkileyen Olaylar, Düflünürler, Kitaplar, 3. Bask›, Türk Tarih Kurumu Bas›mevi, 1-74 s. Say›n Turan’›n bu çal›flmas›; kitap olarak yay›nland›¤› 1982 y›l›ndan itibaren yaklafl›k 23 y›l gibi uzun bir süre geçmifl olmas›na ra¤men henüz afl›lamayan bir eser durumundad›r. Araflt›rman›n bu bölümünde verdi¤imiz bilgiler de büyük ölçüde bu eserden al›nm›flt›r. Bu konuda ayr›ca bak›n›z: S. Borak, Atatürk ve Edebiyat, K›rm›z› Beyaz Yay›nlar›, ‹stanbul, 2004, s. 75-84, 149 vd. G. Kazda¤l›, Atatürk ve Bilim, 2. Bask›, TÜB‹TAK Yay›nlar›, Ankara, 2003, s. 87-92. ‹. Çeliko¤lu, B. Öncü, S. Saraç, Atatürk’ün Düflünce Yap›s›n› Etkileyen Yazar ve Düflünürler, Yay›nlanmam›fl Bilgi Notu, Ankara, 2005, 1-13 s. ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim ATATÜRK DÖNEM‹ EKONOM‹ POL‹T‹KASI CEM‹L ÖZTÜRK* G‹R‹fi Türk ‹nk›lab›, kökleri yüz y›ldan fazla geriye gitmekle beraber fiilen Millî Mücadele ile bafllay›p, büyük ölçüde Atatürk’ün vefat›yla sona erer. Hemen her alanda oldu¤u gibi ekonomide de Türkiye Cumhuriyeti, Osmanl› miras› üzerinde, köklü bir de¤iflim ve yap›lanmaya giderek, ça¤›n›n en etkin/verimli ekonomik modellerinden birini oluflturmay› baflarm›flt›r. Millî Mücadele Dönemi ve Cumhuriyet’in ilk y›llar›nda izlenen politikalar› biçimlendiren faktörlerin belki de en önemlisi, hiç kuflkusuz, Osmanl›’n›n enkaz›ndan geriye kalan yar› sömürge ekonomisidir. Bu nedenle bu bölümde, ilk önce Kemalist kadronun yar› sömürgelikten kurtulup tam ba¤›ms›z yeni bir Türkiye kurma mücadelesi irdelenecek, daha sonra ülke kalk›nmas› için izlenen ekonomi politikalar› ele al›nacakt›r. YARI SÖMÜRGEL‹KTEN TAM BA⁄IMSIZLI⁄A Osmanl› Miras› Osmanl› Devleti’nin bir yar› sömürge hâline geldi¤ini gösteren olgular, (1) giderek a¤›rlaflan ve kapsam› geniflleyen kapitülasyonlar, (2) çevrilemez hale gelen d›fl borçlar ve Düyun-› Umumiye ‹daresi [DU‹] ile (3) ayr›cal›kl› yabanc› sermaye yat›r›mlar›d›r. Türkiye, önce bu üç olgu dolay›s›yla iktisadi, sonra da büyük ölçüde askerî ve siyasi alanlarda emperyalizmin denetimine girmifltir.1 Osmanl› Devleti, özellikle XIX. yüzy›l boyunca, bir yandan siyasi ve askerî gücünü kaybederken, öte yandan da siyasi ve askerî destek ald›¤› Bat›l› devletlere, sonraki y›llarda Japonya gibi dünyan›n baflka co¤rafyalar›nda bulunan ülkelere verdi¤i kapitülasyonlarla adli, mali ve iktisadi ba¤›ms›zl›¤›n› yitirmifltir. Bu ba¤lamda 1838 Balta Liman› Anlaflmas›’ndan itibaren yerli sanayiyi koruyacak gümrük düzenlemeleri yapma olana¤›n› kaybetmifltir. Öyle ki, Tanzimat’tan itibaren Osmanl› pazarlar›ndaki yabanc› ticari ürünler, yerli olanlardan daha az vergiye tabiydi. Bu nedenle, yerli mallar›n kaliteli ve ucuz ithal mallarla rekabet etme flans› kalmam›flt›. Nitekim bu koflullar yüzünden iç pazar›n taleplerini karfl›layacak durumdaki Osmanl› tekstil sanayi, Tanzimat’›n son y›llar›na gelindi¤inde neredeyse çökmüfltü.2 Osmanl› Devleti için her geçen gün a¤›rlaflan milletleraras› siyasi koflullarda, yerli sanayi için y›k›c› bir hâl alan kapitülasyonlardan kurtulma, âdeta olanaks›z bir hâle gelmiflti. * Prof. Dr.; Marmara Üni., Atatürk E¤itim Fakültesi ekim-kasım 2006 145 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim K›r›m Harbi (1853–1856) s›ras›nda bafllayan d›fl borçlanma, Tanzimat Devrinin sonuna do¤ru Osmanl› maliyesinin alt›ndan kalkamayaca¤› bir boyuta ulaflm›flt›. Osmanl› hükûmeti, 1875’te ald›¤› iç ve d›fl borçlar› ödeyemeyece¤ini duyurmak, yani moratoryum ilan etmek zorunda kalm›flt›. Bu olay›n sonunda Osmanl› vergi gelirlerinin önemli bir k›sm›, önce Galata bankerleri, ard›ndan da yabanc› alacakl›lar› temsil eden DU‹ taraf›ndan yönetilmeye bafllanm›flt›. En önemli Osmanl› vergi gelirlerinin yaklafl›k % 30’unu yöneten bu idare, her geçen gün özerk statüsünü güçlendirerek, âdeta “devlet içinde devlet” gibi hareket eder3 olmufltu. Osmanl› Devleti’nin son y›llar›nda, personel say›s› bak›m›ndan Maliye Nezareti’ninkinden daha genifl bir kadroya sahip olan DU‹, Bâb-› Âli’ye karfl› kay›ts›z tutumunu, Trablusgarp Savafl› s›ras›nda Osmanl› Devleti’yle sa- 146 vaflan ‹talya’ya kredi verecek kadar ileri götürmüfltü. Bu kurum, I. Dünya Savafl› y›llar›nda Almanya ve Avusturya, Mütareke y›llar›nda (1918–1922) ise ‹tilâf Devletleri ile iflbirli¤ine giderek, do¤rudan emperyalizme hizmet eden bir vas›ta hâline gelmiflti.4 Tanzimat’tan sonra ülkeye girmeye bafllayan yabanc› sermaye, anavatanlar›n›n sahip oldu¤u genifl kapitülasyonlardan da faydalanarak, tam bir sömürü arac›na dönüflmüfltür. Gerçi yabanc› sermaye, ülkeye demiryolu ulafl›m›, deniz tafl›mac›l›¤›, tramvay iflletmecili¤i, elektrikli ayd›nlatma, havagaz›, telgraf gibi modern ulafl›m ve haberleflme tekniklerini getirmiflti.5 Fakat, bunlar üretimi art›r›p ülkenin kalk›nmas›na katk›da bulunmaktan ziyade Bat›’n›n ekonomik ç›karlar›na hizmet etmiflti.6 Örne¤in ulafl›m sektöründeki yat›r›mlar Osmanl› ekonomisinin bütünleflmesine katk›da bulun- ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında maktan çok, ülkenin zenginliklerini Bat›’ya aktaran birer vantuz [emici ] ifllevi görmüfltü. Öte yandan Osmanl› Devleti, yabanc› sermayeye infla ettikleri demiryollar› için ‘kilometre garantisi’ denen kâr güvenceleri vermiflti. Dolay›s›yla, bunlar›n birer ekonomik iflletme olmas› gerekmiyordu. Çünkü iyi iflletilmedi¤i veya gerekli iflletme yat›r›mlar› yap›lmad›¤› için zarar etseler bile, öngördükleri kârlar Bâb-› Âli taraf›ndan ödeniyordu. Böylece, sözü edilen yat›r›mlar, ülkenin kalk›nmas›na katk›da bulunmak flöyle dursun, zaman içinde devlet hazinesi üzerinde a¤›r bir yük hâline gelmiflti. Osmanl› Devleti’nin son k›rk y›l›nda yar› sömürge niteli¤ini pekifltiren olgulardan biri de k›saca Reji ‹daresi diye adland›r›lan Osmanl› ‹mparatorlu¤u Müflterek Menfaatli Reji fiirketi’nin varl›¤›yd›. Yabanc› yat›r›mc›lardan oluflan bir konsorsiyum un kurdu¤u bu flirket, Osmanl› topraklar›ndaki tütün ekim, iflleme ve ticaretini tekeline alm›flt›. Bu ba¤lamda, Osmanl› köylülerinin hangi topraklara tütün ekebilece¤ine karar verme hakk›, kendisine verilmiflti. Dahas› devlet, egemenlik sembollerinden birini, -tütünle s›n›rl› da olsa- vergi toplama hakk›n› bu flirkete devretmiflti.7 Reji ‹daresi’nin kolcu denen kendi kolluk kuvvetleri de bulunuyordu. Kolcular, yasak tütün ekimi yapan köylüleri veya tütün kaçakç›lar›n› güç kullanarak engelleyebiliyordu. Bu gibi olaylarda, kolcularla köylüler ve/veya kaçakç›lar aras›nda ç›kan çat›flmalarda binlerce Osmanl› vatandafl› hayat›n› kaybetmiflti.8 Bu olaylar Anadolu’da birer a¤›t niteli¤indeki ay›ngac› türküleri ne konu olmufltu. Bu yar› sömürge ekonomik yap›s›, yukar›da da belirtildi¤i gibi, ülkenin siyasi ve askerî yönden de emperyalizmin denetimine girmesine zemin haz›rlam›flt›r. Bundan dolay› 1910’lu y›llarda Osmanl› hükûmetleri, özellikle de ‹ttihat ve Terakki Partisi rejimi, ülkeye ekonomik ba¤›ms›zl›¤›n› yeniden kazand›racak bir “millî iktisat” politikas› izlemeye bafllam›flt›r. Bu politikan›n en önemli hedeflerinden biri, gayrimüslim Osmanl› burjuvazisine karfl› bir Türk burjuvazisi oluflturmakt›. I. Dünya Savafl› öncesi ve boyunca, bu yolda bir hayli mesafe al›nm›flt›.9 Bir di¤er hedef ise, kapitülasyonlardan kurtularak mali ve iktisadi ba¤›ms›zl›¤› geri almakt›. Bu yolda da somut bir ad›m at›larak, I. Dünya Savafl› bafllar bafllamaz kapitülasyonlar kald›r›lm›flt› (9 Eylül 1914).10 Ne var ki, kapitülasyonlar›n kald›r›lmas›, yaln›z savaflt›¤›m›z ‹tilâf Devletleri de¤il, ayn› saflarda savafl- ekim-kasım 2006 e¤itim t›¤›m›z, müttefikimiz Almanya taraf›ndan da protesto edilmiflti. Zira müttefikimiz olmakla birlikte Almanya da Bat› kapitalizminin bir temsilcisiydi ve Osmanl› ülkesinde büyük ekonomik ç›karlar› bulunuyordu. Kapitülasyonlar›n kalkmas›, onun bu ç›karlar›n›n tehlikeye girmesi demekti. Millî Mücadele’nin “Tam Ba¤›ms›zl›k” Misyonu ‹ttihat ve Terakki rejiminin ‘tam ba¤›ms›zl›k’ yolundaki çabalar›, I. Dünya Savafl›’n›n Osmanl› Devleti’nin yenilgisiyle sona ermesiyle sonuçsuz kalm›flt›r. Bununla beraber, tam ba¤›ms›zl›k ülküsü, baflta Mustafa Kemal Pafla olmak üzere Millî Mücadele’nin lider kadrosu taraf›ndan güçlü bir biçimde sahiplenilmifltir. 19 May›s 1919’da kurtulufl meflalesini yakmak üzere Samsun’a ç›kt›¤›nda Mustafa Kemal’in tek hedefi, millî egemenli¤e dayal› tam ba¤›ms›z yeni bir Türk Devleti kurmak t›r. Ona göre tam ba¤›ms›zl›k, siyasi, askerî, adli, sosyal, ekonomik vs. alanlarda hiçbir yabanc› gücün nüfuz ve denetimi alt›nda bulunmamak demektir.11 Bunu baflarmak, Mustafa Kemal’in önderli¤indeki Millî Mücadele’nin temel hedefi olmufltur. Nitekim gerek Erzurum Kongresi, gerekse Sivas Kongresi kararlar›, aç›k olarak bu hedefi vurgulam›flt›. Mustafa Kemal’in fikir ve telkinleriyle Osmanl› Meclis-i Mebusan› taraf›ndan kabul edilen, Millî Mücadele’nin hedeflerini aç›klayan bir manifesto [bildiri] niteli¤indeki Misak-› Millî’nin en önemli maddesi de tam ba¤›ms›zl›kla ilgili olan›d›r. Bu maddede, ülkenin geliflebilmesi ve daha ça¤dafl bir yönetim flekline sahip olabilmesi için, her devlet gibi, Türkiye’nin de tam bir serbestli¤e ve ba¤›ms›zl›¤a sahip olmas›n›n flart oldu¤u belirtilmifltir. Bundan dolay›, siyasi, adli ve ekonomik geliflmeye engel olabilecek kay›tlara [kapitülasyonlar] karfl› olundu¤u aç›klanm›flt›r. Ayr›ca, Türkiye’ye düflecek d›fl borçlar›n ödenmesinde de tam ba¤›ms›zl›k anlay›fl›ndan ödün verilmeyece¤i belirtilmifltir.12 Sevr Modeli: Bir Emperyalizm Projesi Bununla beraber Sadrazam Damat Ferit Pafla Hükûmeti, eski sadrazamlardan Tevfik Pafla’n›n ifadesiyle Türkiye’yi “‹tilâf Devletlerinin ortak egemenli¤i alt›nda her türlü istiklâl hakk›ndan mahrum bir müstemleke hâline getirmekte” olan Sevr Antlaflmas›’n›13 10 A¤ustos 1920’de imzalam›flt›r. Bu ‘sözde’ ant- 147 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim Bu direktifleri alan ‹smet Pafla [‹nönü]’n›n baflkanl›¤›ndaki Türk heyeti, Sirkeci Gar›’ndan “Yaflas›n Misak-i Millî” tezahüratlar›yla u¤urlanm›flt›. laflma, Türkiye’ye Çatalca’n›n do¤usu ile Sivas’›n bat›s› aras›ndaki topraklar› b›rak›yor; Do¤u ve Güneydo¤u Anadolu’da ba¤›ms›z bir Ermenistan ile özerk bir Kürdistan kurulmas›n› öngörüyordu. Dahas›, geriye kalan topraklarda Türkiye’ye tam ba¤›ms›z bir egemenlik kurma hakk› da tan›m›yordu. Bu ba¤lamda ülke maliyesi, kurulan bir Milletleraras› Mali Komisyon arac›l›¤›yla do¤rudan yabanc›lar›n yönetim ve denetimine b›rak›l›yordu.14 Bu Antlaflmaya ek olarak ‹tilâf Devletlerinin aralar›nda imzalad›klar› bir Üçlü Antlaflma ile de Anadolu’nun büyük bir bölümü iflgal devletlerinin ekonomik nüfuz alan› haline getiriliyordu. ‹ngiliz tarihçi Arnold Toynbee’nin ifadesiyle bu plan, “Bat› emperyalizminin en flafl›rt›c› örneklerinden biri”15 idi. Bu arada, savafl sürerken diplomatik platformda tam ba¤›ms›zl›¤›n tan›nmas› yönünde baz› geliflmeler kaydedilmifltir. Bat› emperyalizmine karfl› Kemalist hareketi desteklemeyi kendi politikalar›na uygun bulan Rus Sovyet Hükûmeti, Misak-› Millî’yi tan›d›¤›n›, Osmanl› Dönemine ait kapitülasyon antlaflmalar›n› reddetti¤ini aç›klam›flt›r.16 Ayr›ca, TBMM Hükûmeti Fransa ile imzalad›¤› Ankara ‹tilâfnamesi ile bir ‹tilâf devletine meflruiyetini tescil ettiriyor; millî egemenli¤inden ödün vermeden Suriye s›n›r›n›, –Hatay hariçMisak-› Millî’de öngörüldü¤ü gibi çizmeyi baflar›yordu.17 Lozan Antlaflmas›: Tam Ba¤›ms›z Türkiye’nin Tescillenmesi Kurtulufl Savafl›’n›n Türk ordusunun galibiyetiyle sona ermesinin ard›ndan ‹tilâf Devletleri, kendi ifadeleriyle “Do¤u Sorunu”nu diplomatik bir çözüme kavuflturmak üzere, Türkiye’yi Lozan Bar›fl Konferans›’na davet etti. Konferansa kat›lmak üzere Lozan’a hareket eden Türk heyetine, mali ve iktisadi ba¤›ms›zl›kla ilgili flu direktifler verilmiflti: (1) Konferans›n kesilmesine yol açsa bile kapitülasyonlar›n kald›r›lmas› talebinden vazgeçilmeyecektir. (2) Osmanl› borçlar›, bu devletten kopan ülkeler aras›nda eflit olarak paylaflt›r›lacakt›r. (3) Osmanl› borçlar›ndan Türkiye’ye düflen hissenin Yunanistan’dan istenecek savafl tazminat›na karfl›l›k silinmesi sa¤lanacakt›r. (4) Bu mümkün olmazsa, borcun 20 y›l içinde ödenmesi ve Düyun-› Umumiye ‹daresinin kald›r›lmas› temin edilmelidir.18 (5) Türkiye’deki yabanc› kurulufllar Türk yasalar›na tâbi tutulmal›d›r. Bu direktifleri alan ‹smet Pafla [‹nönü]’n›n baflkanl›¤›ndaki Türk heyeti, Sirkeci Gar›’ndan “Yaflas›n Misak-i Millî” tezahüratlar›yla u¤urlanm›flt›. Özetle, Lozan’a giden Türk heyetine Millî Mücadele’nin tam ba¤›ms›zl›k hedefini milletleraras› diplomatik zeminde kabul ettirme görevi verilmiflti. Türk ordusunun Yunan kuvvetlerine karfl› kazand›¤› askerî zaferler, ‹tilâf Devletlerine Sevr Antlaflmas›’n› Türk milletine dayatamayacaklar›n› göstermifltir. Öyle ki, her askerî zaferden sonra bu devletler TBMM Hükümeti’ne bu antlaflman›n daha yumuflat›l- Mustafa Kemal Atatürk’ün ifadesiyle “Lozan Bar›fl Konferans›, son iki yüzy›l›n birikmifl tüm sorunlar›n› halletmek” için toplanm›flt›. Dolay›s›yla, konferanstaki müzakereler tahmin edildi¤i gibi son derece yo¤un ve çetin geçmiflti. Bununla beraber, Kas›m Elbette, Türk milletini temsil eden TBMM Hükûmeti, Sevr’in Türkiye için öngördü¤ü ya¤maya ve sömürge düzenine raz› olmam›flt›r. Gazi Mustafa Kemal Pafla’n›n önderli¤indeki Türk milleti, Misak-› Millî’de aç›k ifadesini bulan tam ba¤›ms›zl›k hedefine ulaflmak için tam bir ölüm kal›m savafl› vermeye raz›yd›. Eylül 1922’de Yunan ordusunun Anadolu’dan ç›kar›lmas›yla, ülke askerî iflgalden kurtulmufltu. fiimdi s›ra, yüz y›ld›r Türkiye’yi gerili¤e mahkûm eden yar› sömürge düzeninden kurtulmaya gelmiflti. Bu düzen, milletleraras› antlaflmalarla kurulmufltu. Ortadan kald›r›lmas› da yine diplomatik bir zeminde mümkün olabilirdi. Bu zemin de Kas›m 1922’de bafllayacak Lozan Bar›fl Konferans› olacakt›. 148 m›fl bir sürümünü teklif etmifllerdir. Örne¤in, I. ‹nönü Zaferi’nden sonra, 27 fiubat – 12 Mart 1921 tarihlerinde toplanan Londra Konferans›’nda teklif edilen bar›fl plan›nda, Sevr’e göre daha genifl mali ve iktisadi haklar önerilmifltir. Fakat Ankara, tam ba¤›ms›zl›¤›n d›fl›nda hiçbir seçene¤i kabul etmemifltir. ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında 1922’de aç›lan Lozan Bar›fl Konferans›’nda, fiubat 1923’e gelinene de¤in sorunlar›n çok büyük bir k›sm› çözümlenmiflti. Fakat müzakereler, Fransa ve ‹talya’n›n kapitülasyonlar›n devam›nda ›srar etmesi, buna karfl›l›k Türkiye’nin tam ba¤›ms›zl›ktan ödün vermemesi yüzünden19 4 fiubat’ta kesintiye u¤ram›flt›. Bu arada, Osmanl› borçlar› ve savafl tazminat› gibi mali sorunlarda da kayda de¤er anlaflmazl›klar bulunuyordu.20 ‹smet Pafla, görüflmelerin kesintiye u¤ramas› üzerine gazetecilerle yapt›¤› bir mülakatta, “Bütün fedakârl›klar› yapt›m, her fleyi kabul ettim, fakat memleketin iktisadî esaretini reddettim.” diyecekti.21 Lozan Bar›fl Konferans›’n›n kesintiye u¤ramas›, Türkiye’de ve dünyada genifl yank›lar uyand›rm›flt›. Bat›’n›n ülkeyi yar› sömürgelefltiren emperyalist uygulamalar›n devam›nda ›srar etmesi dolay›s›yla Türkiye’de ciddi bir öfke seli meydana gelmiflti. Mustafa Kemal Pafla, 17 fiubat 1923 günü ‹zmir’de toplanan Türkiye ‹ktisat Kongresi’ni açarken yapt›¤› konuflmada, son yüzy›lda Osmanl› ülkesinin verilen mali, iktisadi ve adli kapitülasyonlar yüzünden “ecnebilerin müstemlekesi” hâline geldi¤ini, art›k Türkiye’nin “esir ülkesi” yap›lmas›na izin verilmeyece¤ini söylemiflti. Pafla, böylece bir bak›ma Bat›’ya, bar›fl görüflmelerinde tam ba¤›ms›zl›¤› zedeleyecek herhangi bir koflulun kabul edilmeyece¤i mesaj›n› veriyordu. Bu arada Mustafa Kemal, Türkiye’nin Sovyet tipi bir rejime yönelmeyece¤ini vurgulamak için, millî ç›karlara ayk›r› olmamak kayd›yla her türlü yabanc› sermaye yat›r›m›n› destekleyeceklerini de aç›klam›flt›.22 Bir buçuk ayl›k bir aradan sonra 23 Nisan 1923’te tekrar bafllayan Lozan Bar›fl Konferans›’n›n ikinci devresinde Türkiye, Misak-› Millî’de ortaya konan tam ba¤›ms›zl›k hedefini gerçeklefltirmeyi baflard›. Gerçekten de uzun ve yorucu görüflmelerden sonra ‹tilâf Devletleri, Türkiye’nin bu yöndeki taleplerine raz› olmak mecburiyetinde kald›. 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Bar›fl Antlaflmas›’na göre, yabanc›lar Türkiye’deki tüm adli, mali ve iktisadi kapitülasyon haklar›ndan vazgeçiyordu. Bundan böyle Türkiye’de yabanc›lar kendi hukuklar›na göre konsolosluklar›n›n mahkemelerinde de¤il, Türk mahkemelerinde yarg›lanacakt›. Türkiye, gümrük tarifelerini tek tarafl› olarak belirleyebilecek; fakat ülkeye yat›r›m yapm›fl yabanc› sermayenin zarar görmemesi için bu hakk›n› 5 y›l sonra ekim-kasım 2006 e¤itim kullanabilecekti. Osmanl› borçlar› Osmanl› Devleti’nin topraklar› üzerinde kurulan devletler aras›nda paylaflt›r›l›yor; Düyun-› Umumiye ‹daresi’nin yetkileri, Türkiye’nin pay›na düflen borçlarla ilgili alacaklar›n tahsiliyle s›n›rland›r›l›yordu. Dolay›s›yla, borçlar bitti¤inde bu kurumun varl›¤› da sona erecekti. K›saca, Atatürk’ün Nutuk’ta “emsali görülmemifl bir siyasî zafer”23 olarak nitelendirdi¤i Lozan Antlaflmas›, Türkiye’ye yaln›z Misak-› Millî s›n›rlar› içerisinde siyasi ba¤›ms›zl›¤›n› getirmemiflti; fakat ayn› zamanda onu yar› sömürgelikten de kurtarm›flt›. L‹BERAL SANAY‹LEfiME VE KALKINMA POL‹T‹KASI YILLARI (1923–1929) Boratav’a göre, 1923–1929 y›llar› aras› Cumhuriyet Dönemi, Türkiye iktisat tarihi aç›s›ndan “aç›k ekonomi koflullar›nda yeniden infla” dönemidir. Bu dönem Lozan Antlaflmas› ile bafllamakta ve 1929 dünya ekonomik krizi ile sona ermektedir. Bu y›llarda izlenen ekonomi politikas›n›n genel yap›s›, Cumhuriyet’in ilan›yla yaflanan siyasi kopufla ra¤men, 1908–1918 y›llar›nda izlenen “millî iktisat” siyasetiyle flafl›lacak ölçüde bir devaml›l›k/paralellik göstermektedir. Nitekim Cumhuriyet rejimi de, 1920’li y›llarda, kendinden önceki dönem gibi, devlet eliyle yerli ve millî burjuvazi yetifltirmeyi, modernleflmenin temel mekanizmas› olarak görmüfltür.24 Devletin ekonomiye olan müdahalelerinden do¤an çekincelere ra¤men, bu politika genel özellikleri bak›m›ndan “liberal” olarak nitelenmifltir.25 Hiç kuflkusuz, bu y›llarda izlenen iktisadi politikan›n flekillenmesinde devral›nan ekonomik miras önemli bir rol oynam›flt›r. Devral›nan Ekonomik Miras Cumhuriyet, bir ülkenin iktisadi geliflmesini etkileyen temel faktörler aç›s›ndan çok kötü bir miras devralm›flt›r. fiöyle ki, on y›l› aflk›n savafllarda nüfusun üretken kesiminin önemli bir bölümü kaybedilmiflti. Sanayi ve ticaret büyük ölçüde gayrimüslimlerin elindeydi. Zaten sanayi de yok denecek kadar zay›ft›. Öyle ki, 1913 sanayi say›m›na göre, 1923 s›n›rlar› içinde 100’den fazla iflçi istihdam eden kurulufl say›s› yaln›zca 56 idi. Tar›m ise âdeta “tarih öncesinden kalma” teknikler, araç gereçler kullan›larak yap›lmaktayd›. Madencilik birkaç yabanc› sermaye yat›r›m›yla s›n›rl› kalm›flt›. 4.100 km demiryolu devral›nm›flt›; bunlar gerek savafllar, gerekse uzun süre bak›m ve onar›m görme- 149 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim dikleri için, harap durumdayd›. Üç taraf› denizlerle çevrili olmas›na ra¤men denizcilik de yeterince geliflmemiflti. Kara ulafl›m›n›n durumu ise daha da ‘vahim’di. Öyle ki yollar›n kötülü¤ü yüzünden otomobille yap›lacak bir ‹stanbul – Ankara yolculu¤u 80 saat sürüyordu. Kamusal e¤itim ve sa¤l›k hizmetlerinde okul ve hastane gibi tesisler say›l›yd›. Enerji kullan›m› ve enerji kaynaklar›n›n niteli¤i yönünden de tablo iç karart›c›yd›. Yabanc› sermaye yat›r›mlar› ise, bu az geliflmifl ülkenin dünya piyasas›yla ticarî iliflkilerini kolaylaflt›racak alanlara yap›ld›¤› için, mevcut sosyoekonomik tabloyu de¤ifltirmeye önemli bir katk›da bulunmam›flt›.26 Türkiye ‹ktisat Kongresi 1923–1929 y›llar›nda izlenen ekonomik politikalar›n temel ilkeleri, Cumhuriyet’in ilan›ndan bir süre önce, 17 fiubat – 4 Mart 1923 tarihlerinde ‹zmir’de toplanan Türkiye ‹ktisat Kongresi’nde belirlenmifltir.27 Yukar›da belirtildi¤i gibi Mustafa Kemal Pafla, kongreyi açarken yapt›¤› konuflmada, bir yandan Bat›ya tam ba¤›ms›zl›k ilkesinden ödün verilmeyece¤i mesaj›n› verirken, di¤er yandan da Türkiye’nin bundan sonra izleyece¤i politikaya iliflkin ipuçlar› veriyordu. Mustafa Kemal, içinde yaflan›lan yüzy›l›n bir ekonomi ça¤› oldu¤unu, bu alanda güçlü olmayan bir ülkenin siyasi ve askerî alanda da güçsüz kalaca¤›n› vurgulam›flt›. Ona göre, Osmanl› Devleti’nin en önemli çöküfl sebebi, kapitülasyonlar›n meydana getirdi¤i haks›z rekabet ortam›nda yabanc›lar›n bir sömürgesi hâline gelmesiydi. Zira kapitülasyonlar rejiminde güçlü millî bir ekonomiye sahip olmak mümkün de¤ildi. Bu arada Mustafa Kemal, yeni Türk Devleti’nin, ülkenin yasalar›na uymay› kabul etmek kayd›yla her türlü yabanc› sermaye yat›r›m›n› destekleyece¤ini de aç›klam›flt›. Küçük esnaf, sanayici, çiftçi, iflçi vb. gruplar›n› temsil eden delegelerin kat›ld›¤› Türkiye ‹ktisat Kongresi, ekonomide hükümete yol gösterici nitelikte kararlar› içeren bir “misak-› iktisadî” [iktisadi and] kabul etmiflti. Bu belgede yer verilen kararlardan baz›lar› flunlard›r: (i) Bütün çabalar, ülkenin ekonomik kalk›nmas›na yönelecektir. (ii) Yerli üretimin gelifltirilmesine çal›fl›lacakt›r. (iii) Ekonomik geliflmeye katk›s› bulunmak kayd›yla yabanc› sermayeye karfl› olunmayacakt›r. (iv) Reji idaresi kald›r›lacakt›r. (v) Aflar kald›r›lacak, yerine uygun bir vergi konacakt›r. (vi) Demiryollar›, limanlar 150 ve di¤er ulafl›m altyap›s› gelifltirilecektir. (vii) ‹hracat teflvik edilecek, lüks ithalattan kaç›n›lacakt›r. (viii) Yeni bir gümrük tarifesi haz›rlanacakt›r. (ix) Sanayicilere kredi vermek üzere bir sanayi bankas›n›n kurulmas› sa¤lanacakt›r. (x) Harp sanayi tesisleri gelifltirilecektir.28 Bütün bunlardan daha önemlisi “misak-› iktisadî”, toplumun farkl› kesimlerinin ekonomik ba¤›ms›zl›k hedefinde Mustafa Kemal ve ekibini destekledi¤inin ilan› demekti. Bundan dolay› bu and, Lozan’da siyasi ba¤›ms›zl›¤›n yeniden kuruldu¤u ve ekonomik ba¤›ms›zl›¤›n tart›fl›ld›¤› bir s›rada, güncel bir boyut ve diplomatik bir önem kazan›yordu. Kongre kararlar›n›n bir diplomatik boyutu da Bat› ülkelerine güven vermeyi sa¤layacak biçimde liberalizme dayanm›fl olmas›yd›.29 Gerçekten de bu kararlar, 1929’a kadar izlenen liberal ekonomi politikalar›n›n nüvesini oluflturacakt›.30 Aflar Vergisinin Kald›r›lmas› Cumhuriyet’in ilan›n› izleyen y›llarda tar›m alan›ndaki ilk ve en köklü icraat, yar› feodal bir Ortaça¤ vergisi olan aflar›n kald›r›lmas›d›r. “Aflar” veya “öflür” Osmanl› Devleti’nin en önemli vergisiydi ve geleneksel olarak tar›msal ürünün % 10’una eflit miktarda al›nmaktayd›. Zamanla bu oran % 12.5’e ç›km›flt›; Cumhuriyet’in ilk y›llar›nda da bu oranda al›nmaktayd›. Köylü her y›l bu vergiyi aynî olarak [ürün vererek] öderdi. Devlet, aflar› genellikle eflraftan, a¤alardan olan mültezim denen arac›lar vas›tas›yla toplard›. Cumhuriyet kuruldu¤u s›rada, zaten savafllarda maddi ve manevi varl›¤›n› kaybedip yoksul düflmüfl köylü, bir taraftan vergi yükü, öte taraftan mültezim bask›s› alt›nda inliyordu. Üstelik toplanan vergi gelirinin önemli bir k›sm›, iflletme gideri ve kâr olarak mültezimlerin cebine giriyordu. Dolay›s›yla, aflar devlet ile köylüden çok mültezimlerin kazand›¤› bir vergiydi. Bu arada, üretim giderleri hesaba kat›lmadan tahsil edildi¤inden, aflar, topra¤a ve modern tar›ma yat›r›m yap›lmas›n› engelleyen bir faktör hâline gelmiflti. Ne var ki, Tanzimat’tan beri gündemde olmas›na ra¤men hiçbir yönetim, aflar› kald›rmaya cesaret edememiflti. Çünkü geleneksel olarak Türkiye maliyesinde bu vergi, nüfusun % 80’inden fazlas› köylü oldu¤u için, en önemli gelir kayna¤›yd›. Örne¤in 1924 y›l›nda devlet gelirlerinin % 20’ye yak›n› bu vergiden sa¤lanm›flt›.31 Cumhuriyet için aflar› kald›rmak daha da zordu. Çünkü savafllar yüzünden ülke harabeye dönmüfl, halk ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim Bu y›llarda borçlanmadan, hele d›fl borçlanmadan fliddetle kaç›n›lm›flt›r. Demiryolu inflas› için bile 10 milyon dolarl›k kibrit istikraz› [borçlanmas›] haricinde d›fl borçlanmaya gidilmemifltir. yoksul düflmüfltü. Ülkenin imar› ve halk›n yaflam koflullar›n›n iyilefltirilmesi için paraya gereksinim vard›. Ne var ki, hangi sebeple olursa olsun, köylüler bu kronik dertle bafl bafla b›rak›lamazd›. Bu nedenledir ki Kemalist kadro, Türkiye ‹ktisat Kongresi’nde al›nan karara uyarak bu vergiyi kald›rd› (17 fiubat 1925). Bu reform nedeniyle devlet gelirlerinde meydana gelebilecek azalma, arazi vergisi ile tüketim vergisinde yap›lan düzenlemelerle giderilmeye çal›fl›ld›. Maliye Politikas› 1920’li y›llarda Cumhuriyet’in malî politikalar›nda göze çarpan özellikler aras›nda ‘denk bütçe’ ve ‘düzgün ödeme’ ilkelerine uyulmaya çal›fl›lm›fl olmas›, önemli yer tutmaktad›r. Atatürk, 1 Mart 1922’de TBMM’yi açarken yapt›¤› konuflmada “Malî istiklâlin ilk flart›, bütçenin ekonomik yap›ya uygun ve denk olmas›d›r.” diyerek, bu yönde izlenecek politikan›n ipuçlar›n› vermifltir. Aflar›n kald›r›lmas›na ra¤men 1925 y›l›nda devletin gelirleri, giderlerini aflm›flt›r. Bütçe denkli¤inin sa¤lanmas› için gerekti¤inde yeni vergi koymaktan kaç›n›lmam›flt›r. I. Dünya Savafl› s›ras›ndaki enflasyonun b›rakt›¤› ac› an›lar dolay›s›yla, bütçe gelir ve giderlerinin denk olmas›na büyük önem verilmifltir. Bu arada öteden beri var olan vergilerde de reformlar yap›lm›flt›r. Bu ba¤lamda karine usûlüyle toplanan Temettü Vergisi’nde baz› mükellefler için ‘beyanname’ verme mecburiyeti getirilmifl, verginin ad› da Kazanç Vergisi olarak de¤ifltirilmifltir. Bu y›llarda borçlanmadan, hele d›fl borçlanmadan fliddetle kaç›n›lm›flt›r. Demiryolu inflas› için bile 10 milyon dolarl›k kibrit istikraz› [borçlanmas›] haricinde d›fl borçlanmaya gidilmemifltir.32 Sanayileflme ve Finans Sektörü “Millî iktisat” politikalar›n›n uyguland›¤› 1910’lu y›llardaki k›p›rdanmaya ra¤men, Cumhuriyet kuruldu¤unda Türkiye’de kayda de¤er bir sanayi bulunmuyor- ekim-kasım 2006 du. Türkiye ‹ktisat Kongresi’nde al›nan kararlara paralel olarak devlet, özel giriflimciler arac›l›¤›yla kalk›nmay› planl›yordu. Ne var ki, özel sektörün elinde ciddi bir sermaye birikimi yoktu. Ayr›ca, koruyucu gümrük tarifelerinin uygulanmas›n› 5 y›l süreyle erteleyen Lozan Antlaflmas› sebebiyle, kurulacak yerli sanayi için gerekli korumay› sa¤lamak da mümkün de¤ildi. Bu nedenle, özel sektörü desteklemek ve böylece varl›¤› modernleflmenin önkoflulu kabul edilen millî burjuvazinin oluflumunu desteklemek için, 1924 y›l›nda ‹fl Bankas› kuruldu. Bu, sermayesi özel olan ilk büyük Türk mali kurulufluydu. Görevleri, her türlü banka ifllemleri yapmak, tar›m, sanayi ve madencilikle ilgili ifllere giriflmek, yani gayrimenkul al›m sat›m›ndan baflka bütün ticari ve s›nai ifllerle u¤raflmakt›. K›sa sürede geliflen ‹fl Bankas›, fleker sanayisi, dokuma sanayisi ve cam sanayisi gibi sektörlerde fabrikalar›n kurulmas›na imkân sa¤lad›. Ayr›ca Türkiye’de, bir yandan bankac›l›k bilgi ve deneyiminin artmas›na, öte yandan da halkta tasarruflar›n› bankada de¤erlendirme kültürünün yerleflmesine zemin haz›rlad›. Bu arada 1925 y›l›nda sanayi ve madencilikle u¤raflacak yat›r›mc›lar› mali bak›mdan desteklemek üzere, Sanayi ve Maadin Bankas› kuruldu. Fakat bu banka ‹fl Bankas› kadar baflar›l› olamad›. Ayn› y›l, Türkiye’de fleker sanayini gelifltirmek amac›yla bir dizi teflvik tedbiri getiren bir yasal düzenleme yap›ld›. Ücretsiz arsa sa¤lama ve vergi indirim ve muafiyetleri bu tedbirler aras›ndayd›. Ayr›ca, Lozan Antlaflmas›’yla çeliflmeyecek flekilde, fleker ithalat›n› zorlaflt›racak önlemler al›nd›. Böylece, fleker sanayisinin gelifliminin önü aç›lm›fl oldu. Nitekim birkaç y›l içinde Uflak, Alpullu, Eskiflehir ve Turhal’da kurulan fleker fabrikalar› faaliyete geçti. Kurulan bütün fleker fabrikalar› ‹fl Bankas› ile Sanayi ve Maadin Bankas› taraf›ndan kredi verilerek ve sermayelerine ortak olunarak desteklendi.33 Sanayileflmeyi h›zland›rmak amac›yla 1913’te ç›- 151 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim kar›lan Teflvik-i Sanayi Kanunu 1927 y›l›nda yeniden düzenlenerek, özel giriflimcilere yeni imkânlar sa¤land›. Bu kanun özel sanayi yat›r›mlar›na (i) genifl vergi muafiyetleri, (ii) paras›z arazi, (iii) ucuz hammadde ve enerji temini ve (iv) tenzilatl› ulaflt›rma tarifeleri gibi bir dizi ayr›cal›k tan›yordu.34 Bu olumlu çabalara ra¤men, 1929 krizine kadar sanayileflmede ciddi bir geliflme kaydedilememifltir. Türkiye ekonomisi, küçük s›çramalara ra¤men, Osmanl› ekonomisi içindeki boyutlar›ndan fazla ileri gidememifltir. ‹statistiksel verilere göre, 1923–1929 döneminde, sanayide y›ll›k ortalama % 8,5 büyüme gerçeklefltirilmifltir. Fakat bu büyüme, gerçek bir büyüme olmay›p, c›l›z Osmanl› sanayinin aynen korunarak ve daha çok savafl koflullar›n›n do¤urdu¤u at›l kapasitenin yeniden üretime tahsisi ile gerçekleflmifltir.35 Sanayinin yeterince geliflememesinin baz› nedenleri vard›r. Bunlar aras›nda ülkede gerekli sermaye, bilgi ve teknoloji birikiminin olmay›fl› ile koruyucu gümrük politikalar› için Lozan Antlaflmas›’n›n gere¤i olarak 1929 y›l›na kadar bekleme zorunlulu¤u ve nihayet bireylerde giriflimcilik ruhunun geliflmemifl olmas›, önemli yer tutmaktad›r.36 Ulafl›m Politikas› ve Demiryolu Seferberli¤i Cumhuriyet Hükûmeti, 1920’li y›llarda, yaln›z ekonomik de¤il fakat ayn› zamanda siyasi ve askerî nedenlerle, ulafl›m›n geliflmesine büyük önem vermifltir.37 Ulafl›m politikas›nda ise, demiryolu ulafl›m›n›n gelifltirilmesi hayati öneme sahip olmufltur. Atatürk 13 Kas›m 1931’de Malatya’da yapt›¤› konuflmada, “Demiryollar› memleketin, tüfekten, toptan daha mühim bir emniyet silâh›d›r… Muayyen zamanlar zarf›nda vatan›n bütün m›nt›kalar› çelik raylarla birbirine ba¤lanacakt›r.” sözleriyle demiryollar›na verilen önemi vurgulam›flt›r. Türkiye’de 1924 y›l›nda Osmanl›’dan kalan yaklafl›k 4,086 km demiryolu hatt› bulunuyordu. Bunlar›n yaklafl›k % 62’si yabanc› flirketler, % 38’i ise devlet taraf›ndan iflletiliyordu. Vaktiyle bir Alman flirketi taraf›ndan yap›lm›fl olan ve ona ait oldu¤u hâlde bir süreden beri devlet taraf›ndan iflletilen 1,378 kmlik Anadolu – Ba¤dat hatt›, ikinci grupta yer al›yordu. Cumhuriyet hükûmetleri 1931’de devletçili¤e geçmeden önce, 1,630 km. yeni demiryolu hatt› infla etti. Ayr›ca, Anadolu – Ba¤dat hatt› sat›n al›nd›. Demiryolu yap›m› için gereksinim duyulan paran›n ço¤u bütçeden, küçük bir 152 k›sm› ise iç borçlanma yoluyla karfl›land›. Denizcili¤in gelifltirilmesi yolunda da önemli ad›mlar at›ld›. Baflka ülkelerde, kendi limanlar› aras›ndaki deniz tafl›mac›l›¤› [kabotaj] ulusal gemilere ait oldu¤u halde, Türkiye’de kapitülasyonlar nedeniyle yabanc›lara b›rak›lm›flt›. Bu yüzden, ulusal deniz tafl›mac›l›¤›n› gelifltirmek için, Lozan Antlaflmas› ile kapitülasyonlar›n kalkmas›ndan faydalan›larak 1926’da yap›lan bir yasal düzenlemeyle kabotaj hakk› Türk gemilerine verildi. Gerek bu düzenleme, gerekse al›nan öteki tedbirler Türkiye’de denizcili¤in geliflmesini h›zland›rd›. Nitekim 1926–1931 y›llar› aras›nda Türk deniz ticaret filosunun tonaj itibariyle büyüklü¤ü yaklafl›k % 300 artt›. Bu y›llarda karayolu ulafl›m›n›n gelifltirmesine yönelik giriflimler s›n›rl› kald›. Bunun en önemli nedeni, bütçe imkânlar›n›n k›s›tl› olmas›yd›. Nitekim köy ve kasaba yollar›n›n yap›m› için mali kaynak bulunamad›¤› için, Cumhuriyet Hükûmeti 1925’te yurttafllara yol inflaatlar›nda çal›flma yükümlülü¤ü getiren Yol Mükellefiyeti Kanunu’nu ç›karmak mecburiyetinde kald›.38 Ekonomik Ba¤›ms›zl›¤›n Tamamlanmas› Önemli ölçüde liberal iktisat politikalar›n›n izlendi¤i y›llarda (1923–1929), ekonomide meydana gelen en önemli geliflmelerden biri, hiç kuflkusuz, Lozan’da uluslararas› hukukta sa¤lanan ekonomik ba¤›ms›zl›¤›n uygulamada da tamamlanmas› olmufltur. Hat›rlanaca¤› gibi, Lozan Antlaflmas› ile kapitülasyonlar› kald›rmay› baflaran Türkiye, gümrük tarifelerini belirleme hakk›n› elde etmifltir. Fakat Antlaflma, bu hakk›n kullan›labilmesi için befl y›l bekleme koflulunu getirmifltir. Bu süre 1929 y›l›nda dolunca Türkiye, ülkede sanayinin geliflimini h›zland›racak korumac› gümrük tarifeleri koyma olana¤›n› bulmufltur.39 Bu olanak, 1930’lu y›llarda devlet eliyle yüksek bir sanayileflme h›z›n›n yakalanmas›nda önemli rol oynam›flt›r. Ekonomik ba¤›ms›zl›¤› tamamlayan icraatlardan bir di¤eri de yukar›da belirtildi¤i gibi, Türk karasular›nda deniz tafl›mac›l›¤› [kabotaj] hakk›n›n ulusal kifli ve kurulufllara verilmesidir. Böylece, Tanzimat’tan beri, yabanc›larla rekabet etme olana¤›ndan yoksun oldu¤u için her geçen gün biraz daha geriye giden Türk denizcili¤i, 1926’da kabul edilen Kabotaj Kanunu ile kayda de¤er bir geliflme h›z›na ulaflm›flt›r. ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim Türkiye, bu koflullarda Osmanl›’dan kalan d›fl borçlar›, belirlenenden on y›l daha önce, 1944 y›l›nda tümüyle ödemeyi baflarm›flt›r. 1929 dünya ekonomik krizi öncesinde izlenen ekonomi politikas›n›n en ak›lc› yanlar›ndan biri, flüphesiz ak›lc› yabanc› sermaye siyasetidir. Kemalist hareket, bafl›ndan beri, Osmanl› Devleti’ni yar› sömürge hâline getiren faktörlerden biri olan kapitülasyonlar›n sa¤lad›¤› ayr›c›l›kl› konumdaki yabanc› sermayeye kuflkuyla bakm›flt›r. Buna karfl›l›k, Türk hukuk sistemine tâbi olmay› kabul eden, millî menfaatlere ayk›r› olmayan her türlü yabanc› sermaye yat›r›m›n› destekleyece¤ini de ilân etmifltir. Bu nedenle, 1920’li y›llarda, bir k›s›m yabanc› sermaye yat›r›mlar› desteklenmifltir. Örne¤in kibrit tekeli önce bir Belçika, sonra bir Amerikan flirketine; petrol ve benzin tekeli ise Amerikan Standart Oil flirketine verilmifltir. Öte yandan iyi iflletilmeyen ve stratejik de¤eri bulunan baz› yabanc› sermaye yat›r›mlar› devlet taraf›ndan sat›n al›nmak suretiyle millîlefltirilmifltir.40 Bu arada Osmanl› d›fl borçlar›, bir süre daha Cumhuriyet Hükûmeti’ni meflgul eden sorunlardan biri olmay› sürdürmüfltür. 1928 y›l›nda, yabanc› alacakl› temsilcileriyle yap›lan görüflmeler sonunda ödenecek borcun anaparas› 107.5 milyon TL olarak belirlenmifltir. Türkiye bu paray›, 2 milyon TL’den bafllay›p zamanla 3.4 milyon TL’ye yükselecek y›ll›k taksitler halinde ödeyecekti. Ancak, 1929 Dünya Ekonomik Buhran›n›n Türkiye’de ve dünyada meydana getirdi¤i istikrars›zl›k nedeniyle, bu taksitler ödenemez bir hâl alm›flt›r. Türkiye’nin ça¤r›s› üzerine, 1933’te yap›lan yeni görüflmeler sonunda, borç anaparas› 78.3 milyon TL’ye, taksitler de 700 bin alt›n TL’ye indirilmifltir. Daha sonra alacakl›lar›n en büyük temsilcisi olan Fransa ile taksitlerin Türk mal› gönderilerek ödenmesi kararlaflt›r›lm›flt›r. Türkiye, bu koflullarda Osmanl›’dan kalan d›fl borçlar›, belirlenenden on y›l daha önce, 1944 y›l›nda tümüyle ödemeyi baflarm›flt›r.41 DEVLETÇ‹ SANAY‹LEfiME VE KALKINMA DÖNEM‹ (1930 – 1938) 1930’tan bafllay›p II. Dünya Savafl› arifesine kadar süren dönemin iktisat politikalar› bak›m›ndan iki temel özelli¤i bulunmaktad›r: korumac›l›k ve devletçi- ekim-kasım 2006 lik. Di¤er taraftan, izlenen iktisat politikalar›n›n temel amaçlar› ve sonuçlar› bak›m›ndan ise bu dönemi, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk sanayileflme y›llar› olarak nitelendirmek uygundur.42 Bu dönemde ortaya ç›kan ekonomik yap›y›, izlenen devletçili¤in özel sektörü gözetici/destekleyici niteli¤i dolay›s›yla karma ekonomik sistem olarak adland›rmak da yayg›n bir e¤ilimdir. Afla¤›da, bu y›llarda izlenen iktisadi politikalar›n tarihsel arka plan› ve boyutlar› ana hatlar›yla ele al›nacakt›r. Ekonomi Politikas›nda Köklü De¤iflimin Nedenleri Görüldü¤ü gibi 1923–1929 y›llar›nda Türkiye Cumhuriyeti hükûmetleri, genel hatlar›yla liberal bir ekonomi politikas› izlemifltir. Bu politika, genel hatlar›yla, 1910’lu y›llarda yürütülen “millî iktisat” politikas›yla büyük bir süreklilik gösteriyordu.43 Ne var ki bu iktisadi politikan›n ortaya ç›kard›¤› tablo, Akat’›n da belirtti¤i gibi, “liberal ilkelerin kendi hâline b›rakt›¤› bir tar›m ekonomisinde sanayileflmenin gerçekleflmeyece¤ini” göstermifltir.44 Gerek bu tablo, gerekse 1930’da meydana gelen iki önemli olay, Kemalist rejimi köklü bir iktisadi politika de¤iflimine yöneltmifltir. ‹ktisadi politika de¤iflimini tetikleyen ilk olay, 1929’da dünya ekonomisinde meydana gelen büyük ekonomik krizdir. Önce ABD ve Bat› Avrupa ülkelerinde bafllayan ve daha sonra bütün dünya ülkelerini etkisi alt›na alan kriz, dünya ticaret hacminde ola¤anüstü bir küçülmeye yol açm›flt›. Buna paralel olarak, özellikle hammadde ve tar›msal ürünlerin fiyatlar›nda büyük bir düflüfl yafland›. Ticari kredi bulunamaz oldu. Yabanc› sermaye ak›mlar› durdu. Dünyan›n belli bafll› para birimlerinde ciddi bir devalüasyon meydana geldi. Bu geliflmeler, dünyan›n ekonomisi geliflmifl ülkelerinde bile korumac› – devletçi iktisadi görüfl ve politikalar›n güçlenmesine zemin haz›rlad›.45 Gerçekten de 1929 krizi, sosyalist ve Marksist olmayan çevrelerde dahi klasik kapitalizmin serbest piyasa ideolojisine olan güveni sars›p, korumac› – devletçi e¤ilimleri güçlendirdi.46 153 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim 1929 Dünya Ekonomik Krizi, Bat› ülkelerindeki kadar olmasa da, sanayileflmede henüz emekleme aflamas›ndaki Türkiye’de de y›k›c› bir etki yapm›flt›r. Krizin en çok tar›msal ürün fiyatlar›n› düflürmesi, tar›msal ürün ihracatç›s› bir ülke olan Türkiye’nin d›fl ticaret a盤›n›n büyümesine yol açm›flt›r. Tar›msal ürünlerin fiyatlar›n›n düflmesi, ayn› zamanda köylünün al›m gücünü ve buna paralel olarak yaflam standard›n› da düflürmüfltür. Öte yandan kentlerde de iflsizlik artm›fl, fiyatlar yükselmifltir. Tüccar ve sanayicinin iflleri de bozulmufl, iflaslar birbirini izlemeye bafllam›flt›r. K›saca her kesim bu dönemde iktidardan hoflnutsuzdur.47 ‹ktisadi politika de¤iflimini tetikleyen ikinci olay, birincisiyle de ba¤›nt›l› olarak, 1930 y›l›nda gerçeklefltirilen çok partili demokratik sisteme geçifl denemesidir. Mustafa Kemal Atatürk’ün rejimin kendini denetleyebilmesi için yararl› gördü¤ü ve bu nedenle kuruluflunu destekledi¤i Serbest Cumhuriyet F›rkas› [SCF]’n›n yerel seçimlerde elde etti¤i baflar›, Atatürk ve Cumhuriyet Halk F›rkas› [CHF] taraf›ndan halk›n yukar›da sözü edilen hoflnutsuzlu¤unun d›fla vurumu olarak alg›lanm›flt›r. Gerek bu alg›lama, gerekse özellikle de kriz öncesi dönemde izlenen sanayileflme politikas›n›n beklenen sonuçlar› vermemesi, Atatürk ve yak›n çal›flma arkadafllar›n› bir iktisadi model de¤iflikli¤ine zorlam›flt›r. 1932 y›l›ndaki bir dizi devletçi ve devletlefltirici kanunla bu model de¤iflikli¤i uygulamaya konuldu.48 Bu de¤iflim sürecinde (1932–1934), liberalizme karfl› olan Kadro dergisi, CHF’nin devletçi politikalar›n› teflvik edici bir rol oynad›.49 Devletçili¤in Karakteristik Özelli¤i Atatürk’ün Genel Baflkan› oldu¤u CHF [CHP]’nin May›s 1931’de yap›lan kurultay›nda ‘devletçilik’, parti program›n›n ana ilkelerinden biri olarak kabul edilmifltir. 1937’de yap›lan bir anayasa de¤iflikli¤iyle devletçilik, Türk Devleti’nin ana ilkelerinden biri olarak ilan edilmifltir. 1930’lu y›llarda, yaflanan büyük ekonomik krizin ard›ndan dünyada farkl› devletçilik ler ortaya ç›km›flt›r. Bunlardan biri de Türkiye’de uygulamaya konan devletçilik anlay›fl›d›r. Atatürk ve yak›n çal›flma arkadafllar›, özellikle sosyalist/komünist devletçilik anlay›fl›yla kar›flt›r›lmamas› için Türk devletçili¤ini tan›mlama ihtiyac›n› duymufllard›r. Buna göre Türk devletçili¤i, özel giriflimcili¤i sosyal düzenin temel ö¤esi say›yor 154 ve bireysel çal›flma ve faaliyetleri esas tutuyordu. Böylelikle, özel giriflimcili¤i reddeden sosyalist/komünist devletçilik anlay›fl›ndan tamamen ayr›l›yordu. Türk devletçili¤i, doktriner bir aray›fltan ziyade, pragmatik bir anlay›fl›n ürünüydü. Bu anlay›fl, mümkün olan en k›sa sürede ulusu refaha kavuflturmak ve ülkeyi bay›nd›r hâle getirmek için “milletin umumi ve yüksek menfaatlerinin icap ettirdi¤i ifllerde” devletin fiilî giriflimcili¤ini öngörmekteydi. Böylece devlet, özel giriflimin gücünün yetmedi¤i sektörlerde do¤rudan yat›r›m ve iflletmecilik yapacakt›.50 Görüldü¤ü gibi Kemalist devletçilik, özel giriflimcili¤i reddetmiyor, hatta teflvik ediyordu. Öyle ki kurulacak sanayinin bir gün özel sektöre devrini bile öngörüyordu.51 Örne¤in devletçi sanayileflme politikas›n›n ana uygulama örgütü olan Sümerbank’›n kurulufl kanununun gerekçesinde, sanayi yat›r›m programlar›n›n uygulanmas›nda yerli özel giriflimci ile iflbirli¤i yap›laca¤›, devletçe kurulacak sanayi iflletmelerinin mülkiyetinin bir süre sonra özel giriflimcilere aktar›laca¤› belirtilmifltir. 1938’de ç›kar›lan iktisadi devlet teflekkülleri kanununda da ayn› yola iflaret edilmifltir. Bu niteli¤iyle, kendine özgü bir karakteristi¤i olan Türk devletçili¤i, bizzat Baflvekil ‹smet Pafla taraf›ndan “mutedil devletçilik” olarak da tan›mlanm›flt›r.52 Devletçili¤e Geçifl 1929 krizi ile devletçili¤in tam anlam›yla uygulamaya konuldu¤u 1933 y›l› aras›ndaki ‘aray›fl’ dönemi, bir yönüyle de ‘kurulufl’ dönemi olmufltur. Çünkü bu y›llarda devlet, o zamana kadar elinde toplamad›¤› ifllevleri yerine getirecek baz› temel kurumlar› oluflturmaya bafllam›flt›r. Örne¤in, para basma ayr›cal›¤› ve dolay›s›yla para politikas› –gerekli altyap› oluflturulamad›¤› için- hâlâ Osmanl› Bankas›’n›n elindeydi. Cumhuriyet Hükümeti, 1931 y›l›nda Merkez Bankas›’n› faaliyete geçirerek bu önemli denetim mekanizmas›n› yürütmeyi üstüne ald›. Ayn› y›l ç›kar›lan Türk Paras›n›n K›ymetini Koruma Kanunu ile kambiyo rejimini düzenleme yetkisi de hükümete verildi. Yeni gümrük tarifesine ek olarak, ithalata kota koyma ve ihracat› denetlene konular›nda hükûmete yetki veren yasal düzenlemeler yap›ld›. 1933 y›l›na gelindi¤inde, devletçi uygulamalara zemin oluflturacak kurumsal düzenlemeler önemli ölçüde gerçeklefltirilmiflti.53 ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında Sanayileflme Kemalist devletçilik, kendini daha fazla sanayi politikas› üzerinde göstermifltir. Atatürk ve çal›flma arkadafllar›, Türkiye’de sanayileflmeyi h›zland›rmak için, o günkü koflullarda bu ifli bizzat devletin yapmas›ndan baflka ç›kar yol olmad›¤›n› görmüfltür. Sanayileflmeyi belli bir program çerçevesinde gerçeklefltirmek için, 1932 y›l›n›n sonuna do¤ru Sovyet uzmanlar›n›n katk›s›yla befl y›ll›k bir sanayi plan› haz›rlanmaya bafllanm›flt›r. 1933’te, sanayi yat›r›mlar›n› finanse etmek amac›yla Sümerbank kurulmufltur. 1934’te Birinci Befl Y›ll›k Sanayi Plan›54 [BBYSP] uygulamaya konmufltur. BBYSP (i) hammadde yönünden d›fla ba¤›ml› olmayan s›nai tesislere, (ii) özel giriflimcilerin alt›ndan kalkamayaca¤› büyüklükte sermaye ve ileri teknoloji gerektiren projelere öncelik veriyor, (iii) kurulacak tesislerin yurt içi tüketimi karfl›layabilmesini öngörüyordu. Bir yandan BBYSP uygulamaya konurken di¤er yandan da devletçili¤in temel kurum ve kurulufllar›n›n oluflturulmas›na devam edildi. Özellikle enerji ve madencilik alanlar›ndaki araflt›rma ve iflletmeleri denetlemek ve yönetmek üzere, 1935’te Etibank aç›ld›. Ayn› y›l, yeralt› zenginliklerinin araflt›r›lmas› ve belirlenmesi göreviyle Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü kuruldu. Bunlar›n yan› s›ra, 1933’te küçük özel giriflimciyi desteklemek üzere bir kamu bankas› olarak kurulan, ancak kaynak yetersizli¤i nedeniyle faaliyete bafllayamayan Halk Bankas› 1938’de hizmete sokuldu. BBYSP, 1938 y›l›na gelinene de¤in büyük oranda gerçeklefltirildi. Bu plan›n uyguland›¤› dönemde Türkiye’de dokuma, a¤›r sanayi, maden sanayii, selüloz sanayi, seramik, flifle, cam, porselen, kimya sanayi dallar›nda toplam 16 fabrika aç›ld›.55 BBYSP için 44 milyon TL harcanmas› öngörülmüflken, bu rakam 100 milyon TL’yi bulmufltu. Bu paran›n çok büyük bir k›sm› devlet bütçesinden karfl›lanm›flt›. Kullan›lan d›fl kaynak, Rusya’dan al›nan 8 milyon dolarl›k (16,5 milyon TL) faizsiz krediden ibaretti.56 Bir yandan BBYSP uygulan›rken di¤er yandan ‹kinci Befl Y›ll›k Sanayi Plan› [‹BYSP]’n›n haz›rl›klar›na baflland›. ‹BYSP, birincisine göre tesis say›s› ve kapsad›¤› alan yönünden daha genifl tutulmufltu. Ne var ki ‹BYSP, II. Dünya Savafl› bafllamadan, savafl rüzgârlar› esmeye bafllay›nca rafa kald›r›ld›; yerine ‹ktisadi Sa- ekim-kasım 2006 e¤itim vunma Plan› yürürlü¤e kondu. Sonuç olarak, 1930’lu y›llar Türkiye’de sanayileflme yolunda ilk ciddi ad›mlar›n at›ld›¤› y›llar olmufltur. Sabit fiyatlarla sanayinin y›ll›k büyüme h›z› ortalama 11.6’d›r. Bu oran, 1923–1929 y›llar›nda savafl y›llar›ndaki at›l kapasitenin yeniden üretime tahsisiyle sa¤lanan % 8.5’lik büyümeyle karfl›laflt›r›ld›¤›nda, çok h›zl› bir büyüme anlam›na gelmektedir. Sanayideki bu büyüme h›z›, gelecek on y›llar boyunca bir daha yakalanamayacakt›r. BBYSP temel tüketim mallar› ihtiyac›n›n yerli mallarla karfl›lanmas›n› hedeflemifltir. Plan›n uygulama dönemi son buldu¤unda Türkiye art›k ‘üç beyazlar’› yani un, fleker ve dokumay› yerli üretimle karfl›lar hâle gelmifltir. Öte taraftan metalürji, özellikle demir – çelik, k⤛t ve kimya sanayi kollar›nda ilk modern tesisler 1930’lu y›llarda kurulmufl; inflaat malzemesi ve çimento üretiminde büyük bir s›çrama kaydedilmifltir.57 Elde edilen bu baflar›, XX. yüzy›lda ilk kez, geri kalm›fl ve d›fla ba¤›ml› bir ülkenin, d›fl aç›klar, kronik d›fl borçlar ve mali esaret olmadan sanayileflmesinin bir hayal olmad›¤›n› göstermifltir. Tar›m 1930’lu y›llarda tar›m kesiminde sanayideki kadar olmasa da –bütün olumsuz koflullara ra¤menolumlu bir geliflme kaydedilmifltir. 1929 krizi dolay›s›yla çiftçinin u¤rad›¤› zararlar› hafifletmeye yönelik politika sürdürülmüfltür. Özellikle kredi kooperatifleri yay›lmaya çal›fl›lm›fl, Ziraat Bankas›’n›n kredi faiz oranlar› düflürülmüfl, pamuk, yonca, pirinç, turunçgiller gibi bitkilerin üretimini artt›rmaya yönelik çal›flmalar yap›lm›flt›r. Bu dönemde tar›m› ilgilendiren bafll›ca devletçi önlem, 1932 y›l›ndan itibaren bu¤day fiyatlar›n›n devlet taraf›ndan desteklenmesi ve böylece çiftçinin, bu¤day›n› elinden düflük fiyatla ç›karmaktan kurtar›lmas›yd›. Destekleme, Ziraat Bankas› arac›l›¤›yla gerçeklefltiriliyordu. Bu uygulamaya paralel olarak, silolar›n çok yetersiz durumdaki kapasitelerini artt›rmaya yönelik yat›r›mlara bafllanm›flt›.58 Bu giriflimlerin sonunda tar›msal üretimde kayda de¤er geliflmeler kaydedilmifltir.59 Yabanc› Sermaye, “Millîlefltirme” ve D›fl Borçlar 1930’lu y›llarda Türkiye’nin yeni yabanc› sermaye yat›r›mlar›na bak›fl› da de¤iflmifl, negatif bir tutuma 155 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim dönüflmüfltür. ‹ktisat Vekili Celâl Bayar 1933’te “bu memleketin çocuklar› memlekette sanayi vücuda gelsin diye büyük bir külfete katlan›rken bunun nimetini ecnebilere kapt›racak de¤iliz.” diyerek, bu tutumun ipuçlar›n› vermifltir.60 Buna paralel olarak, sözü edilen y›llarda Türkiye’de bulunan imtiyazl› yabanc› flirketler sat›n al›narak millîlefltirilmifltir. 1931–1938 y›llar› aras›nda ‹zmir – Kasaba demiryolu (1934), ‹zmir – Ayd›n demiryolu (1935), Ere¤li Kömür fiirketi (1937), fiark Demiryollar› (1937), Ergani Bak›r Madeni, ‹stanbul su, r›ht›m, telefon, elektrik, tünel, tramvay flirketleri ile ‹zmir, Ankara ve Bursa’daki benzer flirketler millîlefltirilmifltir. Daha sonra meflgul olduklar› faaliyetlerin daha rasyonel bir flekilde yürütülmesini sa¤lamak için baz› Türk flirketleri de devlet taraf›ndan sat›n al›nm›flt›r.61 Millîlefltirilen yabanc› flirketlerin bedelleri genellikle nakden ödenmeyip, flirket sahiplerine borçlan›lm›flt›r. Bu borçlar›n geri ödemesi 1950’lere kadar sürmüfltür. 1930’lu y›llarda Türkiye, sanayileflme program›n›n gerçeklefltirilmesi için elbette d›fl kayna¤a ihtiyaç duymufltur. Nitekim zaman›n devlet adamlar› 1932 y›l›na kadar Bat› baflkentlerinde kredi aray›fllar›n› sürdürmüfltür. Fakat, bu giriflimlerden bir sonuç al›namam›flt›r. Böyle bir sonucun ortaya ç›kmas›nda, 1929 krizi sonras›nda dünyadaki yabanc› sermaye ak›fl›n›n önemli ölçüde azalmas› da önemli rol oynam›flt›r.62 Nihayet, ilk d›fl kredi BBYSP için kullan›lmak üzere Sovyetler Birli¤i’nden al›nm›flt›. 8 milyon dolar tutar›ndaki bu kredi, faizsiz olup geri ödemesi Türk ihraç ürünleriyle yap›lacakt›. ‹kinci d›fl kredi, 1936 y›l›nda Karabük Demir – Çelik Fabrikas› yap›m ihalesinin bir ‹ngiliz firmas›na verilmesine karfl›l›k olarak ‹ngiltere’den al›nm›flt›. 3 milyon sterlin tutar›ndaki bu kredinin geri ödemesi de Türk ihraç ürünleri gönderilerek gerçeklefltirilecekti.63 Özel Sektörün Geliflmesi Devletçili¤in ekonomiye yön verdi¤i 1930’lu y›llarda Türkiye Cumhuriyeti, s›n›rlay›c› olarak yorumlanabilecek baz› önlemlere ra¤men, özel giriflimciyi teflvik etmeye devam etmifltir.64 Bu dönemde, özel giriflimcilerden durumu kötüye gidenler, ithalata getirilen k›s›tlamalar dolay›s›yla, d›fl ticaretten büyük kazançlar elde eden ticaret burjuvazisiydi. Buna karfl›l›k, iç ticaret erbab›, müteahhitler ve sanayiciler iktisaden büyü- 156 meyi sürdürmüfllerdi. Bunlardan en kazançl› kesim, devlet ihalelerine giren müteahhitlerdi. Sanayide devletle özel giriflimci, rekabet içinde olmaktan ziyade, karfl›l›kl› bir tamamlay›c›l›k iliflkisi içindeydi. Teflvik-i Sanayi Kanunu hâlâ yürürlükteydi ve bu kanundan yararlanan iflletmeler, 1932–1939 y›llar› aras›nda cari fiyatlarla üretim de¤erinde 3.2 misli bir art›fl kaydetmifllerdi.65 Ulaflt›rma Ulaflt›rman›n gelifltirilmesine yönelik yat›r›mlarda demiryolu yap›m› önceli¤ini korumufltur. Bu dönemde ülkedeki demiryolu hatlar›n›n toplam uzunlu¤u, 7.148 km.ye ç›km›flt›r. Ulaflt›rma alan›ndaki en önemli devletçilik uygulamas›, yabanc›lara ait demiryollar›n›n millîlefltirilmesiydi. ‹kinci önemli devletçilik giriflimi ise deniz tafl›mac›l›¤› alan›ndayd›. 1932’de ç›kar›lan bir yasaya dayan›larak, ulusal limanlar aras›ndaki düzenli posta seferleri devlet tekeline al›nm›flt›r. 1937 y›l›nda denizcilik hizmetleri, yeniden düzenlenerek kurulan Denizbank’a ba¤lanm›flt›r. D›fl Ticaret D›fl ticaret politikas›nda da önemli de¤ifliklikler meydana gelmifltir. 1930 y›l›nda ç›kar›lan Türk Paras›n›n De¤erini Koruma Kanunu, hükümete, gerekli durumlarda ithal edilecek mallar›n cins, tür ve miktarlar›n› belirleyip saptama, zorunlu olmayanlar›n ithalat›n› s›n›rlama ya da yasaklama hakk›n› veriyordu. Hükûmet, bu hükümlere dayanarak, birçok mal›n ithal edilmesini yasaklam›fl veya ruhsata ba¤lam›flt›. 1931’de ç›kar›lan bir kararnameyle de ithal edilebilecek mallarla ilgili kontenjanlar belirlenmiflti. Bunlardan baflka, çeflitli ülkelerle yap›lan ticareti dengeye oturtacak –ve hatta mümkünse Türkiye lehine fazla verdirecek- ikili ticaret anlaflmalar› imzaland›. D›fl ticaret, bu gibi anlaflmalar›n imzaland›¤› ülkelere kayd›r›ld›. 1934’ten itibaren ikili anlaflmalara ‘takas’ [ithalata karfl›l›k ihracat] yöntemi de eklendi. Al›nan bu önlemler sonunda Türkiye’nin d›fl ticaret dengesi, 1938 y›l› d›fl›nda sürekli fazlal›k gösterdi.66 SONUÇ Atatürk Dönemi ekonomi politikalar›n›n genel nitelikleri flöyle özetle özetlenebilir: 1. Lozan Bar›fl Antlaflmas› ile yar› sömürgelikten ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında kurtulan Türkiye, ekonomik ba¤›ms›zl›¤›na da kavuflmufltur. 2. Atatürk Dönemi’nin –yaklafl›k olarak- ilk yar›s›nda liberal, ikinci yar›s›nda devletçi ekonomi politikalar› izlenmifltir. Türk devletçili¤i, devletin özel sektörün yetersiz kald›¤› alanlarda yat›r›m yapmas›n› ve özel sektörü desteklemesini öngören “mutedil” [›l›ml›] bir devletçiliktir. 3. Bir bütün olarak incelendi¤inde Atatürk Dönemi, Türkiye ekonomisi bak›m›ndan ‘mutlu bir dönem’ olarak de¤erlendirilebilir. Bu dönemin baflar›l› ekonomik sonuçlar› flunlard›r: a. Türk milleti açl›ktan kurtulmufl, yoksulluk göreceli olarak azalm›flt›r. Üç temel beyaz›, yani unu, flekeri ve bezi ithal eden Türkiye, dönemin sonunda bu alanlarda kendi kendine yeter bir ülke hâline gelmifltir. b. Dönemin ikinci yar›s›ndan itibaren d›fl ticaret sürekli fazla vererek, Türk liras›n›n ABD dolar› karfl›s›nda de¤er kazanmas› sa¤lanm›flt›r. Merkez Bankas›’nda 36 milyon liral›k döviz, 26 ton alt›n birikmifltir. c. Ekonominin geliflmesini ve bütünleflmesini h›zland›ran altyap›n›n kurulmas›nda ve demiryolu a¤›n›n örülmesinde çok büyük baflar›lar elde edilmifltir. d. Devletin öncülü¤ünde bafllat›lan sanayi yat›r›mlar› baflar›ya ulaflm›fl ve dönem sonunda ülke pek çok s›nai iflletmeye kavuflmufltur. e. Baflar›yla uygulanan anti enflasyonist bütçe ve para politikas›yla iç fiyatlarda ve para de¤erinde istikrar yakalanm›flt›r. Böylece, bozuk olan gelir da¤›l›m›n›n daha da kötüleflmesi önlenmifltir. Ayr›ca, vergi sisteminde yap›lan reformlarla yoksul kesimlerin yükü hafifletilmifltir. f. Bütün bu geliflmelere paralel olarak 15 y›ll›k dönemde gayrisafi millî has›lada ortalama % 8 oran›nda büyüme kaydedilmifltir.67 Bu büyümenin lokomotif sektörü sanayi olmufltur. Gerçekten de 1937 y›l› verilerine göre, dünyan›n sanayisi en h›zl› geliflen ülkesi, Japonya ve Rusya’dan sonra Türkiye’dir.68 Atatürk Türkiyesi bu geliflmeyi, bir yar› sömürge ekonomik miras› üzerinde gerçeklefltirmifltir. _______________ 1 Korkut Boratav, Türkiye ‹ktisat Tarihi 1908–1985, ‹stanbul 1988, s. 11–13. ekim-kasım 2006 e¤itim Osmanl› Devleti’ndeki kapitülasyon rejimi hakk›nda bkz. Osman Nebio¤lu, Bir ‹mparatorlu¤un Çöküflü ve Kapitülasyonlar, 2. Bask›, Ankara 1986. 3 Alfred Bonné, State and Economics in the Middle East, London 1948, s. 61. 4 Donald C. Blaisdell, Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nda Avrupa Malî Denetimi “Düyunuumumiye”, (Çev. Ali ‹hsan Dalk›l›ç), ‹stanbul 1979, s. 379, 215. 5 Bkz. Ekmelettin ‹hsano¤lu – Mustafa Kaçar (Haz.), Ça¤›n› Yakalayan Osmanl› !, Osmanl› Devleti’nde Modern Haberleflme ve Ulaflt›rma Teknikleri, ‹stanbul 1995. 6 fievket Pamuk, Osmanl› Ekonomisi ve Dünya Kapitalizmi (1820–1913), Ankara 1984, s. 7–8, 53. 7 Mehmet Zeki Pakal›n, Maliye Teflkilât› Tarihi, IV, Ankara 1978, s. 20–22 vd. 8 Reji ‹daresi ve faaliyetleri hakk›nda bkz. Charles Morawitz, Türkiye Maliyesi, (Der. Maliye Tetkik Kurulu), Ankara 1979; Donald Quataert, Osmanl› Devleti’nde Avrupa ‹ktisadî Yay›l›m› ve Direnifl (1881–1908), Ankara 1987. 9 “Millî iktisat” politikas› hakk›nda bkz. Zafer Toprak, Türkiye’de “Millî ‹ktisat” (1908–1918), Ankara 1982. 10 “‹mtiyazat-› Ecnebiyyenin ‹lgas› Hakk›nda Kanun”, Düstur, 2. Tertip, VI, 1273. 11 Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, II, (Haz. Birol Emil – Melin Has-Er), ‹stanbul 1980, s. 222. 12 Maarif Vekâleti [MV], Tarih, IV, ‹stanbul 1931, s. 46; Stanford J. ve Ezel K. Shaw, Osmanl› ‹mparatorlu¤u ve Modern Türkiye, (Çev. Mehmet Harmanc›), ‹stanbul 1983, II, 414. 13 A. Afet ‹nan, Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Devrimi, (2. Bask›), Ankara 1977, s. 70. 14 Sevr Antlaflmas›’n›n hükümleri hakk›nda bkz. Yusuf Hikmet Bayur, Türkiye Devleti’nin D›fl Siyasas›, Ankara 1973, s. 51–60. 15 Arnold Toynbee, Türkiye / Bir Milletin Yeniden Do¤uflu, (Çev. Kas›m Yarg›c›), ‹stanbul 1971, s. 94. 16 ‹smail Soysal, Türkiye’nin D›fl Münasebetleriyle ‹lgili Bafll›ca Siyasî Andlaflmalar›, Ankara 1965, s. 9–16; Yusuf Kemal Tengirflek, Vatan Hizmetinde, Ankara1981, s. 277–287. 17 Tarih, IV, Maarif Vekâleti Neflriyat›, ‹stanbul 1931, s. 106. 18 Salâhi R. Sonyel, Türk Kurtulufl Savafl› ve D›fl Politika, II, 2. Bask›, Ankara 1991, s. 295–296. 19 Lozan Telgraflar› (1922–1923), I, (Haz. Bilâl N. fiimflir), Ankara 1990, s. 496. 20 “Turks refuse to sign”, The Financial Times, 5 February 1923. 21 Ali Naci Karacan, Lozan, 2. Bask›, ‹stanbul 1977, s. 298. 22 A. Afetinan, ‹zmir ‹ktisat Kongresi, 2. Bask›, Anka2 157 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim ra 1989, s. 61 vd.; Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri [ASD], II, 4. Bask›, Ankara 1989, s. 108. 23 Kemal Atatürk, Nutuk, II, ‹stanbul 1997, s. 767. 24 K. Boratav, Türkiye ‹ktisat Tarihi, s. 28. 25 Örnek olarak bkz: Ça¤lar Keyder, Dünya Ekonomisi ‹çinde Türkiye (1923–1929), Ankara 1982, s. 9-10; Mükerrem Hiç – Erol Manisal›, “Sanayide Kaydedilen Geliflmeler”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ekonomisi 1923-1978, (Ed. Memduh Yafla), ‹stanbul 1980, s. 180 vd.; Tevfik Çavdar, “Cumhuriyet Döneminde Türk ‹ktisadî Düflüncesi”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi [CDTA], IV, 1076-1077; ‹lhan Tekeli – Selim ‹lkin, 1929 Buhran›nda Türkiye’nin ‹ktisadi Politika Aray›fllar›, Ankara 1977, s. 1-2, 35. 26 Yahya S. Tezel, Cumhuriyet Döneminin ‹ktisadî Tarihi, 3. Bask›, ‹stanbul 1994, s. 97–108; Ömer Celal Sarc, “Cumhuriyetin Kuruluflu S›ras›nda Türkiye Ekonomisi”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ekonomisi 1923–1978, (Ed. Memduh Yafla), ‹stanbul 1980, s. 3–18. 27 “‹zmir ‹ktisat Kongresi” diye de adland›r›lan Türkiye ‹ktisat Kongresi hakk›nda bkz. A. Afetinan, ‹zmir ‹ktisat Kongresi, 2. Bask›, Ankara 1989; Gündüz Ökçün, ‹zmir ‹ktisat Kongresi, Ankara 1968. 28 Erol Manisal›, “‹ktisat Politikas›: ‹lkeler ve Uygulamalar”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ekonomisi 1923–1978, (Ed. Memduh Yafla), ‹stanbul 1980, s. 77–78. 29 T. Çavdar, a.g.m., IV, 1076; M. Hiç – E. Manisal›, a.g.m., s. 180. 30 Devlet ‹statistik Enstitüsü [D‹E], Türkiye’de Toplumsal ve Ekonomik Geliflmenin 50 Y›l›, Ankara 1973, s. 148. 31 K. Boratav, Türkiye ‹ktisat Tarihi, s. 40–41; Ça¤lar Keyder, Dünya Ekonomisi…, s. 52–53; Taner Timur, Türk Devrimi ve Sonras›, Ankara 1993, s. 75–76, 80–81. 32 1923–1929 y›llar› mali politikalar› için bkz. Ömer Celal Sarc, “Atatürk Döneminde Türkiye Ekonomisi ve ‹ktisat Politikalar›, Ça¤dafl Düflüncenin Ifl›¤›nda Atatürk, 2. Bask›, ‹stanbul 1986, s. 350–351. 33 Ö. C. Sarc, “Atatürk Döneminde…”, s. 354–356. 34 Necdet Serin, Türkiye’nin Sanayileflmesi, Ankara 1963, s. 105 vd. 35 K. Koratav, a.g.e., s. 40, 47; Ç. Keyder, Dünya Ekonomisi…, s. 183. 36 Ö. C. Sarc, “Atatürk Döneminde…”, s. 364; M. Hiç – E. Manisal›, a.g.m., s. 181. 37 T. Timur, a.g.e., 88-89. 38 Ö. C. Sarc, “Atatürk Döneminde…”, s. 352–353. Ulafl›mdaki geliflme ve bunun ekonomi üzerindeki etkileri için bkz: Ç. Keyder, Dünya Ekonomisi…, s. 47-61. 39 Erdo¤an Alkin, “D›fl Ekonomik ‹liflkiler”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ekonomisi, (Ed. Memduh Yafla), ‹stanbul 1980, s. 338–339; “E. Manisal›, a.g.m., s. 79. 40 Ö. C. Sarc, “Atatürk Döneminde…”, s. 352–353. 41 ‹smail Hakk› Yeniay, Yeni Osmanl› Borçlar› Tarihi, 158 ‹stanbul 1964, s. 183–185, 237–239. 42 K. Boratav, Türkiye ‹ktisat Tarihi, s. 45. 43 Ça¤lar Keyder, “‹ktisadî Geliflmenin Evreleri”, CDTA, IV, 1066–1068. 44 Asaf Savafl Akat, “‹ktisadî Politikalar”, CDTA, IV, 1102. 45 1929 dünya ekonomik krizi ve do¤urdu¤u sonuçlar hakk›nda bkz: Jacques Néré, 1929 Krizi, (Çev. Nam›k Toprak), Ankara 1980, s. 55–96 vd. 46 Ç. Keyder, “‹ktisadî Geliflmenin …”, s. 1068; Ö. C. Sarc, “Atatürk Döneminde…”, s. 365–366. 47 Ç. Keyder, ayn› yer; Ö. C. Sarc, “Atatürk Döneminde…”, s. 364–365; ‹. Tekeli – S. ‹lkin, a.g.e., s. 197 vd. 48 K. Boratav, Türkiye ‹ktisat Tarihi, s. 49, 52; ‹. Tekeli – S. ‹lkin, a.g.e., s. 209 vd. 49 Ayfle Trak, “Liberalizm – Devletçilik Tart›flmas› (1923–1939)”, CDTA, IV, 1086–1087. 40 Y. S. Tezel, a.g.e., s. 243-244; E. Manisal›, a.g.m., s. 82. 41 E. Manisal›, a.g.m., s. 82-83; Y. S. Tezel, a.g.e., s. 246. 42 ‹. Tekeli – S. ‹lkin, a.g.e., s. 163-164. 43 Ç. Keyder, “‹ktisadî Geliflmenin …”, s. 1068. 44 BBYSP hakk›nda genifl bilgi için bkz: Afetinan, Devletçilik ‹lkesi ve Türkiye Cumhuriyetinin Birinci Sanayi Plan› 1933, Ankara 1972, ek: I. 45 D‹E, a.g.e., s. 155. 46 T. Timur, a.g.e., s. 138; Ö. C. Sarc, “Atatürk Döneminde…”, s. 369. 47 K. Boratav, Türkiye ‹ktisat Tarihi, s. 54–55. 48 Demir Demirgil, “Tar›mda Geliflmeler”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ekonomisi, (Ed. Memduh Yafla), ‹stanbul 1980, s. 135–136. 49 K. Boratav, Türkiye ‹ktisat Tarihi, s. 55–56. 40 K. Boratav, Türkiye ‹ktisat Tarihi, s. 53; Korkut Boratav, “Türkiye’de Devletçilik”, CDTA, II, 415. 41 Ö. C. Sarc, “Atatürk Döneminde…”, s. 370–371. 42 Y. S. Tezel, a.g.e., s. 213, 215; 43 Memduh Yafla – Ömer Faruk Bat›rel, “Kamu Maliyesi”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ekonomisi 1923–1978, (Ed. Memduh Yafla), ‹stanbul 1980, s. 605. 44 E. Manisal›, a.g.m., s. 84–85. 45 K. Boratav, Türkiye ‹ktisat Tarihi, s. 56–59. 46 Erdo¤an Alkin, “D›fl Ekonomik ‹liflkiler”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ekonomisi 1923–1978, (Ed. Memduh Yafla), ‹stanbul 1980, s. 338–340; Ö. C. Sarc, “Atatürk Döneminde…”, s. 371. 47 Erdinç Tokgöz, “Cumhuriyet Döneminde Ekonomik Geliflmeler”, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, II, Ankara 2002, s. 327–328. 48 Ahmet Mumcu, Atatürk ‹lkeleri ve ‹nk›lâp Tarihi, II, 3. Bask›, (Ed. ‹hsan Günefl), Eskiflehir 2001, s. 439. ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim ATATÜRK’ÜN EKONOM‹YLE ‹LG‹L‹ GÖRÜfiLER‹N‹ YANSITAN CUMHUR‹YET DÖNEM‹ PARALARI YAS‹N DO⁄AN* Ça¤lar boyunca, ideolojik ve siyasi simgelerin toplumlar üzerinde derin etki yapt›¤› görülmüfltür. Bu simgelerin özgürce ifade edilebildi¤i paralar› basmak da bir ba¤›ms›zl›k göstergesi hâline gelmifltir. Anadolu Selçuklular› ve Anadolu beylikleri döneminde, az say›da örne¤e ra¤men Türk hükümdarlar›n›n paralar›nda simgesel resimlerin çok uzun süre kullan›lmad›¤› ve geleneksel ‹slami sikke biçimine dönüldü¤ü anlafl›lmaktad›r.1 Geleneksel ‹slami form, hükümdar›n tan›t›ld›¤› bir ön yüz yaz›s› ile genellikle Kelime-i fiahadetin yer ald›¤› arka yüz kal›b›ndan oluflmaktad›r. Osmanl› Devleti de bafllang›çta bu tipte sikkeler basm›flt›r. Fakat, çok uluslu bir imparatorluk olan Osmanl› Devleti’nde, paralar›n propaganda amac›yla kullan›lmas›na rastlanmaz. Osmanl› da daha sonralar› kifli egemenli¤inin vurgulan›fl›nda küçük bir de¤ifliklik yap›lm›fl, “tu¤ray-› garra” ad› verilen, padiflah›n ve babas›n›n isminin “el muzaffer daima” ibaresiyle harmanlanm›fl hâli olan girift(karmafl›k) yaz› kümesi portrenin yerini tutmufltur. Osmanl› Döneminde ise, II. Mahmut’a kadar resim kullan›m› minyatür d›fl›nda pek gö- rülmez. II. Mahmut’un reformlar›ndan biri de ilk kez padiflah›n resminin resmî dairelere as›lmas› olmufltur. Bu önemli bir geliflmedir; çünkü bundan sonra halk padiflah›n simas›ndan haberdar olabilmifltir. Buna ra¤men Osmanl› paralar›, bu tarihten sonra da klasik formunu korumufltur. Ön yüzdeki tu¤ra padiflahla birlikte de¤iflirken, arka yüz sabit kalm›flt›r. Bundan dolay› ço¤u paran›n arka yüzü birbirine benzer. K›r›m Savafl›’yla birlikte kullan›m› yayg›nlaflan Osmanl› k⤛t paras› kaimede de durum ayn›d›r. Ön yüzde tu¤ra yer al›rken, üzerlerindeki yaz›larda banknotlar›n ç›kar›l›fl amac› anlat›l›r; bundan dolay› da birer bonoya benzerler. 2 Türkiye Cumhuriyeti, Kurtulufl Savafl›’n›n b›rakt›¤›, ac›lar›n giderilebilmesi ve yeni ekonomik yap›n›n yerlefltirilebilmesi için Osmanl› paralar›n›n tedavülüne bir süre için izin vermiflti. Ancak bu durum genç Cumhuriyeti yönetenleri rahats›z ediyordu. Türk gelene¤inde para önemli egemenlik iflaretlerinden biri oldu¤u için, bir an önce yeni para bast›r›lmal› ve art›k “Konstantiniyye El Mahrusa” (Baflkent ‹stanbul’dur) sözcükleri haf›zalardan silinmeliydi. 3 * Arfl. Gör., Gazi Üniversitesi Gazi E¤itim Fakültesi ekim-kasım 2006 159 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim Atatürk’ün ekonomiyle ilgili görüfllerinin ortaya konuldu¤u önemli kongrelerden birisi ‹zmir ‹ktisat Kongresi’dir. Ülkenin iktisadi geliflmesi için takip edilecek iktisadi program›n belirlenmesi amac› ile 17 fiubat - 4 Mart 1923’de toplanan ‹zmir ‹ktisat Kongresi’ne tüccar, sanayici, çiftçi ve iflçi temsilcilerinden 1135 delege kat›lm›flt›r. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti, Ankara’da 23 Nisan 1920 tarihinde kurulmufl ve ‹stanbul’da, Kas›m 1922 bafl›nda ulusal egemenli¤in kurulmas› üzerine “Darphane-i Amire” de “Darphane-i Millî” ad›n› alarak Büyük Millet Meclisi Hükûmetinin Maliye Bakanl›¤›na ba¤lanm›flt›r.4 Fakat 23 Nisan 1920’den sonra Ankara’da TBMM Hükûmeti taraf›ndan madeni paralar bas›lmad›¤› gibi darphanede de Kas›m 1922’den sonra cumhuriyetin ilan›na kadar madeni para bas›lmam›flt›r.5 Millî Mücadele’nin zaferle sonuçlanmas›yla birlikte yeni Türk Devleti ekonomik alan›nda toparlanmaya bafllam›fl, ekonomi alan›ndaki gücünü yans›tmak ad›na alt›n para bast›rma çal›flmalar› bafllatm›flt›r. ‹lk cumhuriyet alt›n›n ç›kar›lmas› ile ilgili meclis görüflmelerinde bu konunun önemi tart›flmalardan ç›kar›labilmektedir. Kars Mebusu Fahreddin Bey meclise verdi¤i teklifte: “Paralar›n flekli ile ilgili olarak her iki tarafta defne dal› bu¤day bafla¤› ile bir çiçek, bunun afla¤› taraf› Mehmetçi¤in tüfenk ve süngüsü ile beraber yer almal›d›r. Yukar› tarafta ay ve y›ld›z olmal› yaz›s›na gelince bas›m yeri ve tarihi için ‘darabe fi Ankara’ 1336 yaz›lmal›d›r,” fleklinde aç›klama yapm›flt›r. Bir tarafa TBMM ibaresi yaz›lmal› eski Konstantiniyye ismi sikkeden (madeni para) kald›r›lmal›d›r.6 Bu paran›n flekli hakk›nda TBMM Genel Kurulunun 24.1.1924 tarih ve 64 say›l› karar›yla kabul edilen mazbatada, “Sikkenin yüzünde: Mefle dallar›ndan yap›lm›fl iki kavis bir baflak ile ba¤lanacak ve ortas›na Türkiye Cumhuriyeti ibaresi ve bas›ld›¤› tarih konacakt›r.” Cumhuriyetin kurulufl döneminde önemli bir konu da, Osmanl› Döneminden kalan kurumlar›n tasfiye edilmesi veya denetim alt›na al›nmas›yd›. Bunlar›n bafl›nda bankalar ve bu bankalar içinde özel bir konuma sahip olan Osmanl› Bankas› gelmekteydi. Bir sözleflme ile bu banka Türkiye Cumhuriyeti’nin denetimi- 160 ne girmiflti, ancak Osmanl› Bankas› banknot ç›karma yetkisini hâlâ üzerinde tafl›yor ve daha önce bu yetkiye dayanarak ç›kard›¤› 891.475 liral›k banknot henüz tedavülde bulunuyordu. K⤛t paran›n pek itibar görmedi¤i böyle bir ortamda, kötü izlenimlerden ar›nm›fl, güvenilir yeni banknotlar ç›karmak çok güç bir iflti. Türkiye Cumhuriyeti, bu yüzden aceleci davranmam›fl ve engelleri bir bir ortadan kald›rarak gerekli ortam› haz›rlam›flt›r. Daha önce Düyun-u Umumiye idaresiyle anlaflan Türkiye Cumhuriyeti, Osmanl› banknotlar›ndan kurtulmufl, ard›ndan Osmanl› Bankas›’yla yap›lan anlaflma gere¤ince, bu banknotlar›n tedavülden çekilmesi için 10 Mart 1924 son tarih olarak belirlenmiflti. Bu anlaflmayla elindeki banknot ç›karma yetkisi de Osmanl› Bankas›’ndan al›n›yordu.7 30 Aral›k 1925’te kabul edilen 701 say›l› yasa ile Düyun-u Umumiye’nin tedavüldeki evrak-› nakdiyesinin (k⤛t para) de¤ifltirilerek, yerine Türkiye Cumhuriyeti’nin ka¤›t paralar› piyasaya sürülece¤i belirtilmifltir. Ressam Ali Sami Bey, Londra’da bast›r›lan posta pullar›n›n haz›rlanmas›yla ilgilendi¤i ve bilgi sahibi oldu¤u için 16 Mart 1926 tarih ve 3284 say›l› kanunla ç›kar›lmas› kesinleflen Cumhuriyet’in ilk banknotlar›n›n resim, yaz› ve süslemeleriyle ilgili ön çal›flmalar› yapmakla görevlendirilmiflti.8 Bu paralarda yer alacak resimler üzerinde etrafl›ca düflünüldü¤ü ve bunlar›n birer sanat eseri gibi ifllenildi¤i banknotlardan bellidir. 5 Aral›k 1927’den, yani banknotlar›n tedavüle ç›kt›¤› tarihten itibaren Ali Sami Bey’in paralar üzerindeki resimlerde nelerin anlat›lmak istendi¤i, kendisiyle yap›lan röportajlar›nda yer ald›¤› Cumhuriyet Gazetesi’ne verdi¤i demeçlerde anlat›lmaktad›r. Komisyonun onay›n› alan resimlerin bask›ya geçirilmesi ve bas›m›n denetlenmesi için Ali Sami Bey’in de aralar›nda bulundu¤u bir heyet Londra’ya gider. Bu kliflelerde yer alacak yaz› ve resimler komisyonca flu flekilde belirlenmifltir: ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında 50; 100; 500 ve 1000 liral›k kupürlerde Gazi Mustafa Kemal’in, l; 5 ve 10 liral›klar›n üzerilerinde de Cumhuriyet’i simgeleyen bir sembolün resmi bulunacakt›r. Özellikle yayg›n olarak kullan›lan 1,5 ve 10’luk banknotlar›n halk›n eline geçmesi daha kolay oldu¤undan yeni devletin sembolik tan›t›m› da yap›lmaya çal›fl›lm›flt›r. Atatürk’ün ekonomiyle ilgili görüfllerinin ortaya konuldu¤u önemli kongrelerden birisi ‹zmir ‹ktisat Kongresi’dir. Ülkenin iktisadi geliflmesi için takip edilecek iktisadi program›n belirlenmesi amac› ile 17 fiubat - 4 Mart 1923’de toplanan ‹zmir ‹ktisat Kongresi’ne tüccar, sanayici, çiftçi ve iflçi temsilcilerinden 1135 delege kat›lm›flt›r.9 Mustafa Kemal kongrenin aç›l›fl›nda yapt›¤› konuflmada “Bence yeni devletimizin yeni hükûmetimizin bütün esaslar›, bütün programlar› ‹ktisat Politikas›’ndan ç›kmal›d›r” diyerek iktisad›n millet hayat›ndaki önemini belirttikten sonra “Bence halk devri, iktisat devri mefhumu ile ifade olunur. Öyle bir iktisat devri ki, memleketimiz mamur milletimiz müreffeh ve zengin olsun” diyerek iktisat politikas›n›n hedefini de göstermifltir.10 Kongrede ülkenin iktisadi sorunlar› tart›fl›lm›fl “Misak-› ‹ktisadî” kamuoyuna aç›klanm›flt›r. Kongrede çiftçilerle ilgili olarak tütün tekelinin kald›r›lmas›, tar›m için gerekli malzemenin ithalat›nda gümrük muafiyetinin sa¤lanmas›, üretim bölgelerini ihraç limanlar›na ba¤layacak demiryollar› ve limanlar›n yap›lmas›, kredi flartlar›n›n iyilefltirilmesi ile aflar›n kald›r›lmas› gibi esaslar belirlenmifltir.11 1927 ve 1929 y›llar›nda toprak reformu uygulanm›fl olup topraks›z köylülere toprak da¤›t›lm›flt›r. Ziraat Bankas› 1929–1932 döneminde büyük iflletmelere kredi vermifltir. 1929 da Tar›m Kredi Kooperatifleri kurulmufltur. Atatürk pek çok yerde yapm›fl oldu¤u konuflmalarda tar›m›n ve köylünün önemine vurgu yapm›flt›r. “Memleketin bafl›nda ortaça¤›n en insafs›z belas› olarak hâlâ musallat duran aflar›n kald›r›lmas›n› yüce meclise teklif edebilecek bir ekonomik seviyeye ekim-kasım 2006 e¤itim Cumhuriyet idaresinin bir senede ulaflm›fl olmas›, cidden memnuniyet vericidir.” (1924), “Köylümüz ve ziraatimiz üzerindeki aflar kâbusunun ortadan kald›r›lmas› ile meydana gelen rahatl›k, milletin daha çok üretmek, daha rahat olmak için çal›flmak arzular›n› teflekkür edilecek bir derecede artt›rm›flt›r.” (1925), “Arkadafllar, dünyada zaferlerin iki vas›tas› vard›r. Biri k›l›ç, di¤eri saban… Hakiki zafer k›l›çla de¤il, sabanla yap›land›r. Milletleri vatanlar›nda yerlefltirmenin, millete istikrar vermenin arac› saband›r, saban, k›l›ç gibi de¤ildir. O kullan›ld›kça kuvvetlenir… Türk çiftçisi bir eliyle k›l›c›n› kullan›rken, di¤er elindeki saban› topraktan ayr›lmad›. E¤er milletimizin ço¤unlu¤u çiftçi olmasayd›, biz bugün dünya yüzünde bulunmayacakt›k.” (1923), “Çiftçi ve çoban bu millet için temel unsurdur. Gerçi, di¤er unsurlar bu temel unsur için laz›m ve faydal›d›r. Fakat hiçbir kuruntuya kap›lmadan bilmeliyiz ki o temel unsur olmazsa di¤er unsurlar da yoktur.” (1923), “Memleketimiz flu iki fleyin memleketidir: biri çiftçi, di¤eri asker. Biz çok iyi çiftçi ve çok iyi asker yetifltiren bir milletiz. ‹yi çiftçi yetifltirdik: Çünkü topraklar›m›z çoktur, iyi asker yetifltirdik: Çünkü o topraklara kasteden düflmanlar fazlad›r. O topraklar› sürenler, o topraklar› koruyanlar hep sizlersiniz…” (1923), “Memleketimizde devletin, esas konusu çiftçiliktir. Tüketici yaflamak iyi de¤ildir, üretici olal›m !” (1925), “Bir defa, memlekette topraks›z çiftçi b›rak›lmamal›d›r. Bundan daha önemli olan› ise, bir çiftçi ailesini geçindirebilen topra¤›n, hiçbir sebep ve suretle, bölünemez bir mahiyet almas›. Büyük çiftçi ve çiftlik sahiplerinin iflletebilecekleri arazi geniflli¤i, arazinin bulundu¤u memleket bölgelerinin nüfus yo¤unlu¤una ve toprak verim derecesine göre s›n›rland›rmak laz›md›r.”, “Türkiye’nin gerçek sahibi ve efendisi, hakiki üretici olan köylüdür. O hâlde, herkesten daha çok refah, mutluluk ve servete hak kazanm›fl olan köylüdür.” (1922). Cumhuriyetin kuruluflundan sonra, bas›lan ilk madeni paralar üzerindeki motifleri Darphane Müdürü 161 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim Niyazi As›m Bey çizmiflti. Resimlerin sade, anlafl›labilir, ayn› zamanda da zarif olmas›na dikkat edilmiflti. Bugün bu paralara bakt›¤›m›zda dikkati çeken ilk özellik, kifli egemenli¤inin son iflaretlerinin de kalkm›fl olmas›d›r. Bu yaz›y› çevreleyen baflak resmi ise cumhuriyetin ekonomi politikas›n› göstermekte, bu politikan›n tar›ma ve Türk köylüsüne yönelmifl bulundu¤unu anlatmaktad›r.12 Atatürk’ün bu görüfllerini yans›tan en aç›k para 1927 y›l›nda bas›lan 1 liral›k banknottur. l liral›k banknotun ön yüzünde bafl›nda kasketiyle çift süren bir köylü ve hemen arkas›nda ‹kinci TBMM binas› görülür. Köylü Meclis’e inançla ve gülümseyerek bakmaktad›r. Bu çok önemli bir de¤iflimin vurgulanmas›d›r. Meclis, millet egemenli¤inin simgesi ve onun da önünde milletin efendisi köylü ve köylünün bafl›nda fiapka ‹nk›lab›’n› simgeleyen kasket bulunmaktad›r. Burada verilen iç içe mesajlar Türk ink›lab›n›n baflar›s›n›n bir ürününü gözler önüne sermektedir. Ali Sami Bey, l liral›klar hakk›nda flu bilgileri vermektedir. l liral›klar›n yüz taraf›nda ortada ziraat› temsil eden bir resim vard›r. Bu resimde genç Türk köylüsünün çift sürdü¤ü görülüyor.13 l liral›k bu kupür ayn› zamanda dolafl›m› en fazla olan bir banknottur. Halk›n pek büyük bir bölümü, 5 ve 10 liral›klar d›fl›ndaki banknotlara yabanc› kalacakt›r. Çünkü bu kupürlerin d›fl›ndakiler al›m gücü olarak çok büyük miktarlara ulaflt›klar› için sözgelimi 100, 162 500 ve 1000 liral›k banknotlar bankalar, bankalarla çal›flan büyük tüccarlar veya veznedarlar d›fl›nda, çok nadir kimsenin görebilece¤i paralard›r. 10 Liral›k Banknotlar 10 liral›kta da ayn› tablo tekrar edilmifltir. Arka yüzde Ankara’n›n simgesi tiftik keçileri ile bir çoban, Bent Deresi üzerindeki bir köprünün yan›ndan geçmektedir. Arka planda yine Ankara Kalesi görülmektedir. Ulusun zafer yolundaki mücadelenin merkezi, zaferden sonra baflkent olmufl ve art›k eski baflkent payitaht olarak tarihe kar›flm›flt›r, ulusun baflkenti paralar üzerinde bunu bir kez daha vurgulamaktad›r. 1000 Liral›k Banknotlar Atatürk döneminde özellikle ulafl›ma çok önem verilmifl ve bu görevinde devletçilik ilkesi gere¤ince devletin yerine getirmesine karar verilmifltir. O döneme kadar ulaflt›rman›n yetersiz oluflu ülke içinde mal ak›fl›n› ve ulafl›m› aksat›yordu.1924 y›l›nda imparatorluktan kalma 4 bin 86 kilometre uzunlu¤undaki demiryolu 2 bin 352 kilometresi yabanc› flirketlerce iflletiliyordu ve daha sonra millîlefltirildi; hizmetler sektöründe; öncelikle demiryolu uzunlu¤u %67 oran›nda art›r›lm›flt›r. Atatürk, TBMM’nin 1 Mart 1922 tarihli toplant›s›nda: “‹ktisad hayat›n›n faaliyet ve canl›l›¤› ancak tafl›ma araçlar›n›n, yollar›n, flimendiferlerin(tren), limanlar›n durumu ve derecesi ile uygundur.” ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim Yine Atatürk ayn› tarihlerde gazetelere verdi¤i demeçte: “Memleketin bütün merkezleri bir di¤erine az zamanla flimendiferle ba¤lanacakt›r. Mühim maden hazineleri aç›lacakt›r. Memleketimizin bafltan sona kadar harap manzaras›n› mamureye dönüfltürmekten ibaret olan amac›n temel tafllar› her yerde gözleri sevindirecektir.” Atatürk 1931 y›l›nda Malatya’da yapt›¤› konuflmada: “Demiryollar› memleketin tüfekten, toptan daha mühim bir emniyet silah›d›r. Demiryollar›, bir ülkenin bay›nd›rl›k, bolluk yoludur. Belirli zamanlar aras›nda vatan›n bütün bölgeleri çelik raylarla birbirine ba¤lanacak.” demifltir. on günden bir güne indiren iflte bu demirlerdir. Kurak tarlalarla, k›raç ovalara bolluk ve zenginlik getiren iflte bu demirlerdir. fiimdi bir lira eden bir ruble(Rusya para birimi) tah›l› yar›ndan sonra befl liraya ç›karacak iflte bu demirlerdir. Bu demir de¤il, alt›n yoludur. Yol yerin damar›d›r. Nabz› çarpmayan toprak kangren olmufl demektir. Topra¤›n yaflayabilmesi için vücudumuzu saran kan damarlar› gibi onun vücudunu da yol damarlar› sarmal›d›r. Topra¤›n nabz›, insan›nki gibi bir dakika durmadan ifllemelidir. Bir ekini yetiflene kadar su, yetifltikten sonra yol besler.”14 Cumhuriyetimizin ilk y›llar›nda demiryolu sevdas› herkesi sarm›flt›. ‹flte, demiryolunun önemini, kazand›rd›klar›n› Hariciye fiefi Op. Doktor M. Necdet Bey’in 30 A¤ustos 1930’da demiryolunun Sivas’a ulaflmas› nedeniyle yap›lan törendeki konuflmas› çarp›c› bir biçimde ortaya koyuyor: “Gözümüz ayd›n. ‹flte tren geldi. Demiryolu Cumhuriyetin çelik koludur. Art›k Sivas hiçbir yere uzak de¤ildir. fiimdi Ankara bize bir günlük yoldur. Bu demirleri topra¤›n pas›n› silmek için bu yerlere döfledik. Sar› baflakl› ekinleri alt›na çevirmek için ucuca ekledik. Ankara-Sivas aras›n› Paralara bak›ld›¤›nda Atatürk’ün ulafl›ma ve demiryollar›na verdi¤i de¤er iyice anlafl›labilir. 1000 liral›k kupürde tüm imkâns›zl›klar›n, çaresizliklerin, geri kalm›fll›¤›n ilac› olarak düflünülen bir at›l›m›n simgelefltirildi¤ini görülüyor: Demiryolu... 15 Yukar›da da belirtti¤imiz gibi, demiryollar›n›n Türkiye Cumhuriyeti için önemi çok büyüktür, iç ve d›fl siyasette baflar›, bütünlüklü bir güç olmak, sa¤lam bir ulafl›m ve iletiflimle gerçekleflir. Yüzy›llard›r gözard› edilmifl topraklara uzanan birer flefkatli eldir demiryollar›. Kurtulufl Savafl› s›ras›nda önemi bir kez daha anlafl›lm›flt›r. Yol de- ekim-kasım 2006 163 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim mek yaflam demektir. Ürünün tarlada kalmamas› için, da¤, tepe günlerce çile çekmemek için, h›zla sanayileflmek ve güçlenmek için, kendi ya¤›m›zla kavrulmak için, kavuflup daima bir olmak için yol flartt›r. Kömürün kendi madenlerimizden ç›kt›¤›, kendi lokomotiflerimizin çekti¤i katarlarda, kendi yükümüzü tafl›mak, kendimiz üretip, kendimiz satmak için yol; ama ille de demiryolu flartt›r. 1000 liral›k banknot ilk emisyonun en büyük kupürüdür . Ön yüzünde Mustafa Kemal, arka yüzünde demiryollar›n›n figürleri vard›r. Bozk›ra uzanan flefkatli bir el gibi, susam›fl topraklara akan gür bir nehir gibi. Bu banknotlar›n tedavüle, ç›kt›¤› 5 Aral›k 1927 günü Osmanl› kaimeleri için tedavülden kald›r›lma süreci bafllam›flt›r.16 Sonuç olarak, Atatürk, halk›n ço¤unlu¤unun meflguliyeti olan tar›m ve hayvanc›l›¤›n ekonomik kalk›nmada önemli oldu¤u vurgulam›flt›r. Tar›m ekonomisinin baflat oldu¤u cumhuriyetin kurulufl y›llar›nda kalk›nman›n halkla beraber gerçeklefltirilece¤i fikrini Atatürk pekçok yerde belirtmifltir. Millî ekonomi; milletin el birli¤iyle katk› sa¤lad›¤› bir süreçtir. Özellikle üretim alan› olan tar›m ve hayvanc›l›k ile ürünlerin pazarlara ulaflt›r›lmas›n› sa¤layacak olan demiryollar›, Türkiye Cumhuriyeti’nin bast›rd›¤› ilk paralarda, ifadesini bulmufltur. 164 _____________ ‹brahim Artuk , ‹stanbul Arkeoloji Müzeleri Teflhirindeki ‹slami Sikkeler Katolo¤u I-II, ‹stanbul 1970, s.194. 2 Ali Aky›ld›z, Osmanl› Finans Sisteminde Dönüm Noktas› Ka¤›t Para ve Sosyo-Ekonomik Etkileri, ‹stanbul 1996, s.207. 3 TBMM Zab›t Ceridesi, D: 2, ‹:1, C.4, s.391-393. 4 Cumhuriyet Arflivi, 030–18, Kutu No: 11, Dosya No: 53 Belge No: 11. 5 Avni Zade Hüseyin Tahsin, Osmanl› Dönemi Borsa ve Mali Sistemi (Çev. Rag›p Batumlu), ‹stanbul 1990, s.147. 6 Cumhuriyet Arflivi, 030-18 Kutu No: 129, Belge No: 7. 7 Cüneyt Ölçer, Cumhuriyet Dönemi Türk K⤛t Paralar›, Ankara 1983, s.10. 8 Ali Sami Bey’le Mülakat, Cumhuriyet, 7 Kanuni San›, 1927. 9 Afet ‹nan, ‹zmir ‹ktisat Kongresi (17 fiubat - 4 Mart 1923), Ankara, 1989, s. 12. 10 Gündüz Ökçün, Türkiye ‹ktisat Kongresi, Ankara, 1981, s. 255-262. 11 Gündüz Ökçün, a.g.e., s. 384-437. 12 Tanju Demir, 75.Y›l›nda Paran›n Serüveni, s.13. 13 Düstur, 3. Tertip, C.7, s.659; Yeni Paralar›m›z Hakk›nda Müfid Malumat, Cumhuriyet, 7 Kanuni Sani, 1927. 14 http://www.tcdd.gov.tr/genel/tarihce.htm.. 15 Cüneyt Ölçer, a.g.e., s.13. 16 Komisyon, 75. Y›l›nda Paran›n Serüveni, Ankara 1999, s.1-5. 1 ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim ATATÜRK Cahit S›tk› TARANCI Atatürk’üm e¤ilmifl vatan haritas›na Görmedim tunç yüzünde böylesine geceler Atatürk neylesin memleketin yaras›na Uçup gitmifl elinden eski makbul çareler Nerde ‹stiklâl Harbi’nin o mutlu günleri Türlü düflmana karfl› kazan›lan zaferi Hiç sanmam öyle a¤ars›n bir daha tan yeri Atatürk’üm ben ölecek adam de¤ildim der. Git hemflehrim git kardeflim topra¤›na yüz sür Odur karfl› k›y›dan cümlemizi düflünür Resimlerinde bile melul mahzun düflünür Atatürk’üm kabrinde rahat uyumak ister. ekim-kasım 2006 165 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim ATATÜRK ORATORYOSU Selâhattin BATU ‹HT‹YARLAR KOROSU Yol kapal›, yol uzun, tanyeri karanl›k, Yürür Atatürk elinde ›fl›k... Geceler mi çöktü? Karalar m› bast›? Çat›lar m› göçtü? Damlar m› y›k›k? Yetiflir Atatürk imdada o zaman, Atatürk baflta o zaman ‹flte Atatürk o zaman büyük. ANALAR KOROSU Hey çelik gö¤üslü, kaya omuzlu! Düflman binlerle, engel yüz bin! Doruklar yüce tepeler flahin, Okla, k›l›çla kesildi önün! GENÇL‹K KOROSU Gene de onun buyru¤u: ‹leri! Yüre¤i, solu¤u ileri... Ordular, at›l›n ileri! Kartallar s›n›rdan s›n›ra uçun!... Yi¤itler, koflun ileri! HALK KOROSU Nas›l at›ld›nd› düflmana ac›nla, Ellerin kanda, k›r›lm›fl kaburgan. 166 ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim Nas›l dö¤üfltündü yenilmez gücünle, ‹nmeden bir soluk at›ndan. Büyüktü savafl›n, büyüktü ulusun da, Bast›¤›n toprak kahraman. ANALAR KOROSU Sana ba¤land› gönüller o gün, Bafl kodu yoluna bafl› olan Sana eklendi sevgiler, sayg›lar, Yüceydin daha da yüceldin o zaman... Atatürk bir destan oldu koskoca. ‹HT‹YARLAR KOROSU Aç›klar, açlar, yenikler, yitikler, Bir uçtan bir uca ç›rp›nan bir vatan. ‹nifller, yokufllar, göçüfller, çöküfller, Ka¤n› ka¤n› atefl, oluk oluk kan. Nineler dizlerini uzatt› bafl›na, Analar saçlar›n› örttü üstüne, Yorgun kanatlar›, omuzlar› kan... Saf saft› ölüler meydanlarda, Vurulmufl devlerdi aç›kta yatan. GENÇLER KOROSU Göz seni görmeyince kör oldu o gün, Bir seni bulmayan umutsuzdu. Ad›n› anmayan mutsuzdu, ‹zinde yürüyen yol ald› o gün. ekim-kasım 2006 167 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim ANALAR KOROSU Ömrün koskoca bir ac›yd›, Atatürk, Kimse çekmedi sencileyin. Bafl baflt› yüre¤in göz gözdü. GENÇLER KOROSU Karayd› geceler do¤ularca, Bir sen güneflce gürledin. ‹nan›n dedin ulusa inan›nca, Güvenin dedin. HALK KOROSU Elele ç›kt›k yola seninle, Sen eyittin biz eyittik seninle, Atefle, ölüme gittik seninle ‹flte önümüz sonumuz seninle, Ya var›z ya yo¤uz seninle... GENÇLER KOROSU Sen gel bize gene, Atatürk! Yürü bizimle ölüme dirime, Hep sen ol bizimle, Kal bizimle, Yürü bizimle, Ara, bul bizimle, Hep sen ol bizimle Atatürk 168 ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim DAH‹-‹ TECEDDÜD’E Abdülhak Hamid TARHAN Büyük gazâ, büyük zafer bu ink›lâp! Büyük gazâ tagallübe... Büyük zafer taassub u teseyyübe Gazâ-y› Mustafa Kemal Evet, cehalete ilmin bu bir büyük zaferi. Cihan - flümül olacakt›r onun bu flaheseri! Yar›n bu seyre denir kahramanlar›n seferi... Kuvâ-y› Mustafa Kemal Dehâ-y› Mustafa Kemal! ekim-kasım 2006 169 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim HAVZA YOLLARINDA MUSTAFA KEMAL Ceyhun At›f KANSU Mahmur Da¤›’n›n bafl›nda bir duman, bir duman, Mustafa Kemal’in bafl›nda daha bir duman Da¤ düflünür gündüz gece bafl›ndan duman gitmez, Mustafa Kemal düflünür gündüz gece bafl›ndan duman gitmez, Da¤lar›n bafl›nda duman eksik olmaz, Soy yi¤idin bafl›ndan duman eksik olmaz. Mahmur Da¤›’n›n dumanlar›na bakt› da dedi. Mustafa Kemal, Köro¤lu olmak ne güzel flu da¤larda, Tutmak gece gündüz denizlerin yolunu, yol vermemek, Üflümek, atefl yakmak, yola düflmek ne güzel, Bölmek orta yerinden gemilerin getirdi¤i günefli, Bir sana bir bana vermek ne güzel! Çakal Da¤›’n›n ete¤ine vard› ki Mustafa Kemal, Vakit alaca karanl›k, da¤›n ete¤inde bir kahve, Kahvede düze inmifl eflk›yalar, Karadeniz uflaklar›, Kayn›yor Erzurum ifli semaver, çay demleniyor. Uyanm›fl su, gözleri adamlar›n, susuz gözleri s›cak, Mustafa Kemal bakt›, tan›d›, hepsi halk. 170 ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim Oturdular, hep beraber çay içtiler, Ordan burdan, dereden tepeden konufltular, Sabah günefli gelip ba¤dafl kurdu bir yana, Yar› karanl›kt› yüzleri birden ayd›nland›lar, Ac› çekmifl, susam›fl, da¤ çizgileri sert Mustafa Kemal’in gözlerinde tek tek ›fl›d›lar. Ç›kt› kavak yaylas›na “oh!” dedi, Mustafa Kemal, Ölmez be, insan bu vatan› sevince, Halk kokusudur, güller çimenlerden gelir, Ovalar› sürenler afla¤›da, ormanlarda b›çk› sesleri, Da¤›lm›fl Mahmur Da¤›’n›n dumanlar› Çekip cümle türküleri bir dere ›fl›lt›s›yla akar. Havza’ya vard›m ki, kula¤›m›z› koyal›m bir, Ba¤›ms›z yaflamak diyelim bir, dinle ne ses verir? Havza Pazar›’na inmifl all› morlu köylüler, Ç›karlar ormanlardan gizli gizli ça¤›ral›m, bir, Gelirler toplan›rlar ateflimize, onlar için yakt›k, Özgür yüreklerin solu¤unu üflesinler bir. Sevelim dedi, Mustafa Kemal, sevelim bir, Selam verelim bir, selam alal›m bir, Halk olmak ne güzel fleydir arkadafllar, fiu sabah çay›n› içelim bir, kardeflçe s›cak. Yüzümüzü yunal›m flu dereden bir, Sonra kursunlar dara¤ac›n› kavgam›za, Asarlarsa ass›nlar bizi düfllerimizden! ekim-kasım 2006 171 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim MUSTAFA KEMAL’‹N KA⁄NISI Faz›l Hüsnü DA⁄LARCA Yediyordu Elif ka¤n›s›n›, Kara geceden geceden. Sanki elif elif uzuyordu, inceliyordu, Uzak cephelerin ac›s›yd› g›c›rt›lar, ‹nliyordu da¤›n ard›, yasla, Her bir heceden heceden. Mustafa Kemal’in ka¤n›s› derdi, ka¤n›s›na Mermi tafl›rd› öteye, da¤ tafl aflard›. Çabuk giderdi, çok götürürdü Elifçik, Nam salm›flt› asker içinde. Bu kez yine herkesten evvel alm›flt› yükünü, Do¤rulmufltu yola önceden önceden. Öküzleriyle kardefl gibiydi Elif, Yemezdi, içmezdi, yemeden içmeden onlar, Kocabafl, çok ihtiyard›, çok zay›ft›, Mahzundu bütün bütün Sar›k›z, yan› s›ra, Gecenin ulu a¤›rl›¤›na karfl›, Hafiftiler, inceden inceden. 172 ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim ‹riydi Elif, kuvvetliydi ka¤n› bafl›nda Elma elmayd› yanaklar› üzüm üzümdü gözleri, K›nal› ellerinden rüzgâr geçerdi, daim; Toprak gülümserdi çar›kl› ayaklar›na. Al›n› yeflilini kapm›flt›, geçirmiflti, Niceden, niceden. Durdu birdenbire Kocabafl, ova bay›r durdu, Nazar m› de¤di göklerden, ne? Dah etti, yok. Dahha dedi, gitmez, Ta gerilerden baflka ka¤n›lar yetiflti geçti gac›r gucur Nas›l dururdu Mustafa Kemal’in ka¤n›s›. Kahroldu Elifçik, düflünceden düflünceden Aman Kocabafl, aya¤›n› öpeyim Kocabafl, Vur beni, öldür beni, koma yollarda beni. Geçer götürür ana, çocuk, mermisini askerci¤in, Koma yollarda beni, kulun köpe¤in olay›m. Bak hele üzerinden ses seda uzaklafl›r, Düflerim gerilere, iyceden iyceden. Kocabafl y›¤›ld› çamura, Büyüdü gözleri, büyüdü yürek kadar, Örtüldü gözleri örtüldü hep. Kal›r m› Mustafa Kemal’in ka¤n›s›, bac›m, Kocabafl›n yerine kofltu kendini Elifçik, Yürüdü düflman üstüne, yüceden yüceden. ekim-kasım 2006 173 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim MUSTAFA KEMAL’‹N MANGASI Cahit KÜLEB‹ Askerler geceyi beklediler, Bozk›r gecesini!... S›cak toprak üstünden Bir bu¤u yükseliyordu. Y›ld›zlara bakt› Hasan Çavufl, Dedi: “Emme de parlak bu gece” Bir sigara yakt›. Mangas›ndan tekmil getirdi Memifl Onbafl›: Ayd›nl› ‹smail’in baca¤›nda s›z› varm›fl, Tireli Hüseyin sabaha kadar uykusuz kalm›fl. Bodur Ali ah diyor bir memlekete gitsem, Yine hafiften bir türkü tutturmufl, Giresun’lu Rüstem Tüfe¤i elinden düflmez Bergama’l› Ahmet’in, Avrat, tüfek, at, Namus sözüdür, diyor, Büyük taarruz bir an önce bafllas›n istiyor. 174 ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim Az ötede Mustafa Kemal’in Çad›r› Gecede bir gümüfl ehram gibi p›r›ldar. Kap›s›nda bir nöbetçi Kulak vermifl içerdekileri dinliyor. Silâh sesleri duyar gibi Ürperiyor ya¤›z teni Kulaklar› pusuda bir kaplan gibi dikilmifl, Düflünüyor Büyük Taarruzun neticesini!... “Mustafa Kemal”i gördüm, Bir fleyler süzüldü ›fl›k ›fl›k içime. Daha da¤, daha kaleyim. Bir bafllas›n top sesleri hele, Afyon’a girmezsek iki saatte, Öleyim” diyor... Mustafa Kemal’in mangas›nda, Korkudan eser yok Günlerdir yar› aç, yar› tok Bir kafl›k tuzu bulunsun diye vatan maceras›nda, Paflalar Paflan›n kumandas›nda Zaferden zafere kofluyor ekim-kasım 2006 175 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim A⁄IT Âfl›k VEYSEL A¤layal›m Atatürk’e Bütün dünya kan a¤lad›. Süleyman olmufltu mülke Geldi ecel, can a¤lad›. Do¤u, bat›, cenup, flimal! Aman Tanr›’m bu nas›l hâl? Atatürk’e erdi zeval, Memur, meb’usan a¤lad›. Atatürk’ün eserleri, Söylenecek bundan geri, Bütün dünyan›n her yeri, Ah çekti, vatan a¤lad›. Fabrikalar icat etti, Atal›¤›n isbat etti. Varl›¤›n Türk’e terk etti Döndü çarh, devran a¤lad›. 176 ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim Bu ne kuvvet, bu ne kudret, Var›d› bunda bir hikmet Bütün Türkler, ‹nön’‹smet, Gözlerinden kan a¤lad›. Tiren hatt›, tayyareler... Türkler giydi hep karalar, Semerkant’la Buharalar ‹flitti her an a¤lad›. Siz sa¤ olun Türk gençleri, Çal›flanlar kalmaz geri, Meraflalin askerleri, Ordular, te¤men a¤lad›. Zannetme a¤layan gülmez, Aslan yata¤› bofl kalmaz. Yaln›z gidenler gelmez Her gelen insan a¤lad›. Uzatma Veysel bu sözü Dayanmaz herkesin gözü Koruyal›m yurdumuzu, Dost de¤il düflman a¤lad›. ekim-kasım 2006 177 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim RES‹M BEHÇET NECAT‹G‹L her gün, enginlerden engin, yücelerden yüce bir duygu sarar bizi bu s›n›fa girince. yanda, bir uçtan bir uca, mavi deniz, odan›n içinde güneflleri bulunca, ›s›n›r›z. enginlerden engini deniz olsa deniz ufak! yücelerden yücesi günefl olsa günefl küçücük! ilk günü gördük, nerden geldi: duvardayd› denizleri, güneflleri küçülten büyüklük. kürsünün üstünde bir resim: gözleri denizlerden mavi bak›fllar› günefllerden s›cak, dört mevsim. 178 ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim kürsünün üstünde: atatürk’üm arkas›nda al bayrak, kollar›n› kavuflturmufl gö¤sünde. bu resimle bafllar bizim günümüz, karfl›m›zda atatürk’ü gördükçe, k›vançla dolar, taflar gönlümüz. ö¤retmenimizin kürsüde verdi¤i dersi dinler bizimle birlikte atatürk’ün resmi. çal›flkan›z çünkü, çal›fl›nca, bakar›z, atatürk güldü... bir yaln›fll›k yapsak, bulutlan›r gözleri, anlar›z, atatürk üzüldü. gelsek kürsünün dibine görür bizi e¤ilince. kalksak gitsek gerilere, otursak arkalarda; bafl›m›z› kald›rmadan duyar›z atatürk orada. ekim-kasım 2006 179 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim öteki odalarda baflka baflka resimleri atam›n atatürk’üm art›k ömrüm oldukça bu resminle karfl›mdas›n! yok hiç birinde bundaki t›ls›m, de¤iflen çizgilerle canl› gibi bu resim. öyle canl› ki san›r›m, ben de birgün okulu bitirince, uzanan ellerinle okflanacak s›rt›m. öyle canl› ki san›r›m, karanl›k bile olsa ayd›nlan›r yollar›m. t›pk› s›n›ftaki gibi, yapaca¤›m bir iflte bu resmindir rehberim; kötülü¤e uzan›rsam çat kafllar›n›, tutulsun ellerim. t›pk› s›n›ftaki gibi, bütün ömrüm boyunca yapt›¤›m bir iflte iyi, do¤ru oldumsa, sevincini belli et. gülümse! yaprak yaprak dökülürken önümde her y›l, dört mevsim; s›n›flar içinde yaln›z bu s›n›f! resimler içinde yaln›z bu resim! 180 ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim ONSUZ Ziya Osman SABA Ah iflte duyuyorum mesut günler içinden, Sana "sevimli yüzün asla solmas›n" diyen, Bütün ad›nla dolu o coflkun flark›lar›... - Sen öldü¤ün için mi flimdi bayraklar yar›? Görüyorum ilk defa seni gördü¤üm günü; Alt›ndan, alk›fllarla geçiyorsun bir tak’›n. O gün bana gelmifltin babamdan daha yak›n Me¤er duyacakm›fl›m bir sabah öldü¤ünü... Me¤er görecekmifliz bir sabah gidiflini, ‹stanbul'un önünden son defa geçiflini... Bizler seninle nas›l, ne kadar beraberdik, Bizler ki az s›k›lsak "o bafl›m›zda" derdik; Nas›l yok bilece¤iz o güzel günefl yüzü? Ana, baba de¤il bu, bizler Ata öksüzü Tatmad›k, bilmiyoruz bu bambaflka yaray›, Ö¤ret bize Yarabbim ah onsuz yaflamay›! ekim-kasım 2006 181 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim Ö⁄RETMEN ATATÜRK ‹. Zeki BURDURLU Yine derse giriyorsun Samsun kap›s›ndan Selaml›yor, seviyor tek ö¤retmenini ‹l il, köy köy, can can Tüm Anavatan. Hemen bafll›yor mutlu ders Erzurum'dan Sonra derinlefliyor volkan-ö¤ütle Sivas'taki son oturumdan. Bütün memleket tek s›n›f Bir yön bayrak, bir yön tan Öyle bir ödev veriyorsun ki ö¤retmenim Süngü-kalemle bafll›yoruz Afyon'dan. S›n›f›m›z her an kutlu bir savafl Ö¤retiyor, e¤itiyorsun Ankara'dan Hep birden söylüyoruz özgürlük türkümüzü Vatan›n uzakl›klar› kalk›yor da aradan. 182 ekim-kasım 2006 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim Mavi gözlerin hep bar›fl bar›fl Mavi yüceli¤in hep duman duman Öyle alev alev bir ders ki Yan›yor, yanmas› gerekti¤inde her düflman. Anlat›fl tad›, k›vam k›vam öz Son bölüm: ‹lk hedef, Dumlup›nar'dan Kocatepe, yaln›z co¤rafya de¤il Da¤ da¤ atefl ya¤d›r›yorsun her damla kandan Öpüyorsun hepimizi göz göz fiehitler birinci geldikçe hep destan destan. Ya¤murlafl›yoruz er er Akdeniz'e Ektiklerini biçiyorsun ‹zmir yollar›ndan Bir özgür meyva do¤uyor Türklü¤ümüze Tatt›r›yorsun utku yemifli utku dallar›ndan. Ö¤renmeye son yok Cumhuriyet, bir ders ayn› konudan Ö¤rendikçe özlefliyoruz da hep geçiyoruz Senin yaratt›¤›n vatan-kan›ndan. ekim-kasım 2006 183 Bilim ve Aklın Aydınlığında e¤itim Anlat›yorsun aç›k ve seçik Y›k›l›yor her gölge fikir-kurflundan Dövüyorsun her yüre¤i örsünde devrimlerin Tümleniyor her eksik, senin vuruflundan. Yaflatarak ö¤retmek senin elinde Sonsuz ders, tek hayat, bize bayraktan Seni özledikçe bellemek güzel Fikir-toprak oldu vatan, gerçek topraktan. Sor bize her fleyi, konuflsun her öz Bafllay›versin en zor imtihan Özgürlük güneflin ilk cevap, inan Ey vatan-s›n›fta ey Ata-vatan... 184 ekim-kasım 2006