1923`ten Bugüne Türkiye Ekonomisi ve 2023`e

advertisement
1923'ten Bugüne
Türkiye Ekonomisi ve
2023'e Doğru Hedefler
Prof. Dr, Özer Ertuna
Boğaziçi Üniv. İİBF
Çalışmadan, öğrenmeden, yorulmadan rahat yaşamanın yollarını alışkanlık haline getirmiş milletler, evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini ve daha sonra
da istikballerini kaybederler.
M. Kemal Atatürk
Osmanlı İmparatorluğu kalıntıları üze- göstergeler paralelindeydi. Çoğunluğu sarinde 1923 yılında kurulan Türkiye Cum- nayi ürünlerinden oluşan ithalat 86.9 milhuriyeti'nin temel sorunlarından biri eko- yon dolar, tarım ve madencilik ağırlıklı
nominin geliştirilmesiydi. Cumhuriyetin olan ihracat ise 50.8 milyon dolar seviyelekurucuları, Özellikle Mustafa Kemal, siya- rindeydi. Ekonomi temelde tarıma dayalı
sal bağımsızlığın ancak sağlam ve güçlü olduğundan gayri safi milli hasıla içinde
bir ekonomi ile sürdürületarımın payı % 40, sanayinin
bileceğinin bilinci içindeydi.
payı ise sadece % 13'tü.
Ancak, ekonomik gelişmenin Cumhuriyet kurulduğunda Yaklaşık 80 yıl sonra, 21.
12,6 milyon, milli gelir
oturtulacağı temeller çok nüfus
(gayri safi milli hasıla, 2002 yüzyıla girerken, 2002 yılı
zayıftı:
Ülkede
sanayi fiyatlarıyla) 5 katrilyon 190 sonunda, Türkiye'nin nüfusu
hemen hemen yok gibiydi; trilyon TL, dolayısıyla kişi 69 milyon, milli geliri (2002
girişimci zihniyet ve yetenek başına milli gelir sadece 412 fiyatlarıyla) 273 katrilyon
gelişmemişti; kişi başına milyon TL düzeylerindeydi. 463 trilyon TL, kişi başına
milli gelir asgari geçim Dış ticari ilişkiler de bu gös- milli geliri 4 milyar TL,
standartlarının
dahi tergeler paralelindeydi. Ço- ithalatı 50 milyar dolar,
altında olduğundan tasar- ğunluğu sanayi ürünlerinden ihracatı 30 milyar dolar
ruflar son derece yetersiz- oluşan ithalat 86,9 milyon do- düzeylerine
ulaşmıştır.
lar, tarım ve madencilik
di.
Gayri
safî
milli
hasıla
içinde
ağırlıklı olan ihracat ise 50.8
sanayinin payı % 32 ye
Cumhuriyetin ilk yılla- milyon
çıkmış, tarımın payı ise %
rındaki ekonomik durumu
15'lere gerilemiştir. Kişi
zihinlerimizde canlandırmamıza yardımcı olacak bazı göstergelere başına milli gelir, cumhuriyetin kuruldubakmak yararlı olacaktır. Cumhuriyet ku- ğundan bu yana yaklaşık 10 misli, milli
rulduğunda nüfus 12.6 milyon, milli gelir gelir yaklaşık 50 misli, ihracat ise 600
(gayri safi milli hasıla, 2002 fiyatlarıyla) 5 misli artmıştır. Son yıllarda yaşanan bakatrilyon 190 trilyon TL, dolayısıyla kişi şarısızlıklara rağmen, Türkiye bugün dünbaşına milli gelir sadece 412 milyon TL ya ekonomisi ile daha fazla bütünleşmiş
bir ekonomiye sahiptir.
düzeylerindeydi. Dış ticari ilişkiler de bu
6
1. Türkiye'nin İzlediği Ekonomik delsiz arsa tahsis edilmiş, altyapı yatıModeller
rımlarında kolaylık sağlanmış ve vergi,
Görüldüğü gibi Cumhuriyet döneminde harç ve rüsum muafiyetleri getirilmiştir.
Türkiye ekonomisi çok önemli gelişme sağ- 1927 - 1932 yılları arasında sanayi işçileri
lamıştır. Bu gelişme, farklı ekonomik yapı- sayısı 17 binden 62 bine yükselmiştir. Gölarda ve farklı ekonomik politikalarla ger- rüleceği gibi, kamu ve özel kesim dayanışçekleştirilmiştir. Türkiye kalkınmasını sağ- ması altında kısa bir sürede önemli fakat
lamak için, zamanının geçerli ideolojilerini günün heyecanı altında yetersiz kabul ediizlememiş, kendi şartlarına uygun, kendi- len bir hamle gerçekleşmiştir.
sine özgü çözümler aramıştır.
Devlet Önderliğinde Kalkınma DöTürkiye'nin izlediği ekonomi modelleri, nemi (1933-1950): 1933-1950 dönemi,
ve elde edilen sonuçlar, kronolojik bir sıra Türkiye'de devlet öncülüğünde kalkınma
modeli uygulanmıştır. Uygulanan devletçerçevesinde şöyle özetlenebilir:
çilik modelinin bazı unsurlarını vurgula• Liberal milli ekonomi dönemi: 1923mak gerekir. Bu unsurlar, I. Beş Yıllık
1933
Sanayi Planı çerçevesinde, 1933 yılında,
• Devlet önderliğinde kalkınma döne
Türk sanayiini kurmakla görevlendiren
mi: 1933-1950
SÜMERBANK'ın kuruluş misyonunda şu
şekilde belirtilmiştir1:
• Liberal ekonomi deneme dönemi:
1950-1960
-Üretim faaliyetleri üze
• Planlı Ekonomi döne
Cumhuriyet bir ekonomik en- rinde olumsuz etkide bulu
kaz üzerine kurulmuştur. nan tüm unsurları ortadan
mi: 1960-1980
Devlet
elinde birkaç fabrika kaldırmak,
• Küresel ekonomiyle (Defterdar,
Basmane Pamuklu -Özel müesseselerin ras
bütünleşme dönemi: 1980
Dokuma, Hereke Yülü Do- yonel çalışma yöntemleri
sonrası.
kuma ve Beykoz ayakkabı
Farklı ekonomik model- fabrikaları) bulunmaktaydı. ile ticari bir serbestiyet
lerin kullanıldığı bu dö- Demiryolları ve pek çok alt içinde çalışmak,
nemlerin temel özelliklerini yapı tesisi yabancıların mül- -Sanayileşmeye sürekli
kiyetinde ve onların
lik kazandırmak ve
ve
elde
edilen
ana
ihtiyaçlarına göre
sonuçları kısaca değerlen• Sanayileşme hamlesinin
konumlandırılmıştı.
dirmek, bugünü daha iyi
gerektirdiği personeli yetişanlamamıza ve 2023 yılına doğru bir pers- tirmek.
pektif kazanmamıza yardımcı olacaktır.
Bu misyon titizlikle incelenmesi gereLiberal Milli Ekonomi Dönemi ken bir misyondur. Cumhuriyet dönemi(1923-1933): Yukarıda da belirttiğimiz gi- nin ekonomik başarısında, rasyonel çabi, Cumhuriyet bir ekonomik enkaz üzeri- lışma yöntemlerinin ve insana yatırımın
ne kurulmuştur. Devlet elinde birkaç fab- (personel yetiştirmek) payı çok büyüktür.
rika (Defterdar, Basmane Pamuklu Doku- Ancak bu paydan da önemli olanı, modelin
ma, Hereke Yülü Dokuma ve Beykoz ayak- aşıladığı Kuvâyî Milliye ruhu ve kalkınma
kabı fabrikaları) bulunmaktaydı. Demir- şevki ve yarattığı özgüvendir. Cumhuriyet
yolları ve pek çok alt yapı tesisi yaban- döneminde uygulanan model, başka bir
cıların mülkiyetinde ve onların ihtiyaçla- yerden kopya edilen, alıntı bir model değil,
rına göre konumlandırılmıştı. 1923-1933 cumhuriyeti kuranların geliştirdiği bir
döneminde, bir taraftan, devlet elindeki modeldir. Model, Atatürk'ün "Türk öğün,
fabrikaları işletmek, özel sektöre kredi aç- çalış, güven" yönlendirmesini hayata geçimak ve birlikte yeni fabrikalar kurmak ren bir modeldir. Model, Atatürk'ün, buiçin Türkiye Sanayi ve Maadin Bankası gün için dahi geçerliliğini koruyan vizyonu
kurulmuş, bir taraftan da "milli ekonomi- çerçevesinde geliştirilmiştir:
nin" ihtiyacına cevap verecek alt yapının
"Çalışmadan, öğrenmeden, yorulmadan
geliştirilmesine çaba gösterilmiştir. Bu alt rahat yaşamanın yollarını alışkanlık haliyapı hamlesinde, "ülkenin dört bir yanının ne getirmiş milletler; evvela haysiyetleridemiryollarıyla Örülmesi" çabası çok ni, sonra hürriyetlerini ve daha sonra da
önemlidir. Bu çaba bir milli kalkınma şev- istikballerini kaybetmeye mahkumdur."
ki haline dönüştürülmüştür. Ayrıca, bu
dönemde (15 Haziran 1927'de) kabul edi1. Sümerbank modelinin daha geniş bir açıklalen Sanayii Teşvik Kanununu ile özel sek- ması için bakınız: Özer Ertuna, Bir Kalkınma Modetör sanayi yatırımlar yapmaya özendiril- li Olarak Sümerbank, MUFAD Muhasebe ve Finansman Dergisi, Ekim 2003. s 15-19.
miş, müteşebbislere 10 hektara kadar be-
7
1933-1950 yılları arasında, ikinci dün- plana dayalı bir model uygulamaya geçya savaşına rağmen, Türkiye çok önemli miştir. Uygulanan model katı bir planlı
bir kalkınma hamlesi gerçekleştirmiştir. ekonomi modeli değildir. Planlar, uzun vaBu kalkınma, top yekun, ekonomik, sosyal deli bir perspektif altında hazırlanmış, kave kültürel bir kalkınmadır. Bu dönemde, mu sektörü için "emredici", özel sektör için
ülkenin hücra köşelerinde kurulan fabri- özendirici planlardır. Türkiye bu dönemde
kalar yörelerinin kalkınma tohumları ola- önemli bir kalkınma hamlesini sürdürrak tasarlanmıştır. Bu fabrikaların sosyal, müştür. Ancak, enflasyonun artma tempospor, kültür ve sağlık tesisleri mevcuttu. su devam ettiği bir ortamda sabit veya
Her bir kurulan fabrika kalkınma hamle- basamaklı artan kur ve faiz politikası nesine yeni bir şevk katıyordu. Bu şevki en deniyle, reel faizler tekrar negatife dönüşgüzel bir şekilde gene Atatürk ifade etmiş- müş, TL tekrar aşırı değer kazanmıştır.
ti. 2 Şubat, 1938 tarihinde Bursa Merinos 1970 sonrası, dünya çapında yaşanan iki
Fabrikası'nın açılış töreninde Atatürk şe- petrol bunalımı ve Kıbrıs'ta yaşanan soref defterine şöyle yazmıştı:
runlar, Türkiye'nin ekonomik dengelerini
korumasını da zorlaştırmıştır. Bu dönem
"SÜMERBANK Merinos Fabrikası,
de 1980 yılında yaşanan ekonomik ve siyaçok kıymetli bir eser olarak milli sevinci
si krizle sonuçlanmıştır.
arttıracaktır."
Esasında 1960 ve 1980 krizleri araLiberal Ekonomi Deneme Dönemi
sında
1970 yılında da hafif bir kriz yaşan(1950-1960):Türkiye 1950 yılında varıldığımıştır. 1960-1969 dönemi, enflasyonun dünda, yeni bir model arayışına girmiştir.
şük seyretmesi nedeniyle (yıllık enflasyon
Seçimleri kazanan Demokrat Parti, liberal
ortalama yüzde 5.3) fiyatlar arasındaki
ekonomi kuralları uygulamayı vaat etmiş,
dengelerin yavaş bir tempoda bozulduğu
özellikle ABD kaynaklı kredilerden de yabir dönemdir. Bu dönemde kurlar ve faizrarlanarak, özel sektöre dayalı bir sanayiler kısmen dalgalandırılaleşme hamlesi başlatmaya
rak dengeler korunmaya
çaba göstermiştir. Bütün
çalışılmış, neticede, yaklaTürkiye 1950 yılına
çabalara rağmen, ihtiyaçlar
şık yüzde 50 devalüasyon
varıldığında,
yeni
bir
model
gereği ekonomide devletin
y aparak (TL'nin değerini
arayışına
girmiştir.
Seçimleri
payı büyümeye devam etmiştir. 1950-1960 dönemi, kazanan Demokrat Parti, 1960 düzeyine düşürerek)
liberal ekonomi kuralları kriz atlatılmıştır.
Türkiye'nin piyasa ekono- uygulamayı
vaat etmiş, özelmisi kurallarını uygulama- likle ABD kaynaklı krediler1970-1979 dönemi enfdaki başarısızlığının baş- den de yararlanarak, özel sek- lasyonun şiddetlendiği bir
langıç dönemidir. Bu de- töre dayalı bir sanayileşme dönemdir. Enflasyon ortanemde enflasyon; o zaman- hamlesi başlatmaya çaba gös- lama yüzde 26.3 düzeyine
termiştir.
dan bu güne devam eden
yükselmiş, basamaklı arartış trendine girmiş, artan
tan kurlar, enflasyonun
enflasyon altında faizler ve kurlar sabit çok gerisinde kalmış, ortalama % 10 dotutulduğundan ekonomiyi yönlendiren fi- laylarında artmış; 1977 yılına kadar % 9
yatlar arası dengeler tamamen bozulmuş- düzeyinde sabit tutulan faizler, her ne katur. Uygulanan sabit faiz ve kur politikası dar sonradan % 26'lara yükseltildiyse de
altında, negatif faizler tasarruf ve yatırım ortalama % 12 dolaylarında kalmıştır.
dengelerini bozmuş, aşırı değerlenen TL 1980 yılına varıldığında TL'nin değeri çok
ekonomiyi dış ödemeler darboğazına sok- yükselmiş, reel faizler ise negatif yüzde
muştur. Türkiye, "kahve" dahil ekonomi- 35'lere gerilemiştir. Görüldüğü gibi dennin ihtiyaçlarını ithal edemez duruma geler, 1960'a kıyasla daha fazla bozulmuşdüşmüş, dönem bir ekonomik ve siyasi tur. Artan bunalım, 1979 yılında Türkikrizle noktalanmıştır. 1960 ekonomik kri- ye'yi "70 sente muhtaç" hale getirilmiş,
zi, büyük çapta bir devalüasyon yaparak ekonomi giderek tıkanmıştır. 1960 krizin(TL'nin değerini yüzde 40 dolaylarına dü- de olduğu gibi ekonomik krizi yine bir asşürerek) ve faizleri arttırarak (reel faizleri keri darbe izlemiştir. Gene 1960 krizinde
yüzde 3 dolaylarına yükselterek) atlatıl- olduğu gibi, 1980 krizi de büyük bir devamıştır.
lüasyon ve faizlerin yükseltilmesiyle atlatılmıştır.
Planlı Ekonomi Dönemi (19601980): Türkiye piyasa yönlendirmesine
1960 ve 1980 döneminin önemli bir
dayalı bir ekonomik model uygulamada
özelliği bulunmaktadır. Bu denemde, reel
başarısızlık çektikten sonra, 1960 yılında
faizler ve TL değeri ters yönde seyir izledi-
8
ğinden, yani reel faizler düşerken TL de- kiye, IMF'nin de teşvikiyle, enflasyonla
ğer kazandığından, ülke sıcak para girişle- mücadelede kur çapasına dayanan modelrine hedef olmamıştır. Bunun tersi, bu dö- ler kullanmıştır. Kur çapasına dayalı monemde, servetin yurt dışına kaçtığı söyle- deller TL'nin aşırı değerlenmesine neden
nebilir. Bu dönemde, dış ödemeler güçlük- olmuş ve ekonomimize taşıyamayacağı
leri çekildiğinde Tahtakale'de, altın hare- yükler bindirmiştir. Bir yandan, Türkiye
ketlerine' bağlı olarak oluşan paralel döviz yurda gelen sıcak paraya yüzde 40'lara vapiyasası, sanayinin ithalat ihtiyaçlarının ran faizler ödemiş, bir yandan da, döviz
karşılanmasına imkan tanımıştır.
ucuzladığından, TL pahalılaştığından, ihKüresel Ekonomiyle Bütünleşme racat azalmış, ithalat ve dış ticaret
Dönemi (1980 Sonrası): 1980 krizi son- açıkları artmıştır. Kısa bir sürede, Türkirasında köklü bir strateji değişikliğine gi- ye borçlanarak yaptığı ithalatla, kazandıdilmiştir. Yeni ekonomi stratejisi serbest ğından çok fazlasını tüketen bir ülke halipiyasa ekonomisi kuralları çerçevesinde ne dönüşmüştür. Bu da Türkiye'nin dış
dünya ile bütünleşmek olarak tanımlan- borçlarını arttırmıştır.
mıştır. Bu strateji, uygulanırken, bundan
1980 sonrasında iki önemli ekonomik
böyle krizleri doğuran etkenlerin de orta- kriz yaşanmıştır. Bunlar, nedenleri ve oludan kaldırılması hedeflenmiş, faizlerin ve şumu aynı, 1994 ve 2001 krizleridir. Her
TL'nin değerinin denge dışına çıkmama- iki kriz de TL'nin aşırı değerlenmesi sonusına özen gösterilmiştir. 1980-1989 ara- cu ortaya çıkmış krizlerdir. Krizi doğuran
sında ekonominin dünya ekonomisi ile bü- döngü şu şekilde açıklanabilir:
tünleştirilmesi alanında önemli başarı el• Kurların çapa olarak kullanılın asiyle,
de edilmiştir. Dış ticaret hacmi hızla
enflasyon gecikmeli olarak düşme
artmış, sanayi yurt içinde
eğilimine
girmesi
ve
ve dışında yabancılarla re- 1980 krizi sonrasında köklü TL'nin aşırı değerlenmesi,
kabet edecek yapıya dönüş- bir strateji değişikliğine gidil'
türülmesi konusunda çabalar mistir. Yeni ekonomi stratejiharcanmıştır.
Ancak,
bu si serbest piyasa ekonomisi • TL'nin aşırı değerlenalanda, kalıcı mukayeseli kuralları çerçevesinde dünya mesiyle,
ile bütünleşmek olarak
rekabet üstünlükleri yara-Sıcak paranın kazanç
tılması konusunda önemli tanımlanmıştır. Bu strateji, larının artması ve ülkeye
eksiklikler devam etmiştir. uygulanırken, bundan böyle girmesi,
Aşağıda da inceleneceği gibi, krizleri doğuran etkenlerin -Yurt içinde şirket ve
de ortadan kaldırılması he1980
sonrası
yaşanan deflenmiş,
faizlerin ve TL'nin bankaların döviz pozisyon
önemli krizlere rağmen,
değerinin denge dışına
larını açarak kazanç elde
dünyada gelişen trendlere
çıkmamasına Özen
etmeye çalışması,
uygun olarak, dünya ekonogösterilmiştir.
-Ucuzlayan dövizin dış
misi ile bütünleşme konuticaret
açıklarının
arttırması,
sunda çok önemli stratejik atılımlar
•
Yurda
gelen
sıcak
paranın ve dışa
yapılmıştır. Türkiye, 1994 yılında GATT
anlaşmasını imzalayarak Dünya Ticaret rıda borçlanmanın dış ticaret açıklarını
Örgütüne üye olmuş, 1996 yılında Avrupa kapatması,
• Bollanan dövizin kurları daha da
topluluğu ile Gümrük Birliği'ne girmiştir.
Türkiye'nin, 1988 yılına kadar dış tica- baskı altına alması ve
• TL değerlenmeye devam etmesi.
ret gibi alanlarda başarı sağlamasına
karşın, enflasyonu kontrol altına almada
Bu kısır döngü bir krize kadar devam
başarısız olması, 1988 sonrası enflasyonla eder. Türkiye hem 1994 hem de 2001 krizmücadeleye öncelik verilmesine neden ol- lerini bu kısır döngü nedeniyle yaşamıştır.
muştur. Bu durum iki açıdan Türkiye ekonomisine büyük zarar vermiştir. Birincisi,
Türkiye'nin uzun vadeli perspektifini kaybetmesidir. 1990 sonrası Doğu Bloğu'nun
2. Burada bir noktayı işaret etmekte yarar
çökmesi sonucu ortaya çıkan ekonomik or- vardır. Serbest piyasalar döviz kuru dengesini kuretkili olamamaktadır. Bunun nedeni, döviz
tam Türkiye için pek çok yeni fırsatlar do- mada
kurlarının hem dış ticaret, hem de sermaye piyasağurmuştur. Ancak, Türkiye uzun vadeli larındaki arz ve talep tarafından oluşmasıdır. Dış
bir perspektifi kaybedip, kısa vadeli sorun- ticaret açıkları, kısa vadeli yabancı sermaye (sıcak
larla uğraştığından bu fırsatları yakalaya- para) girişleriyle dengelendiğinde, döviz kurlarını
yöneltecek baskılar ortadan kalkmaktadır.
mamıştır. İkincisi, enflasyonla mücadele- dengeye
Hatta, yukarıda belirttiğimiz kısır döngü çerçevesinde yanlış politikalar kullanılmasıdır. Türde, kurlar denge dışına yönelmektedir.
9
Türkiye'nin izlediği ekonomi modellerini kısaca inceledikten sonra, elde edilen
bası sonuçları ele alacağız.
2. Türkiye'nin Elde Ettiği Sonuçlar
Türkiye'nin elde ettiği sonuçları sayılar
ve grafiklerle açıklarken 1970 sonraki döneme ağırlık verilecektir. Türkiye'nin
2023'lere doğru bakarken, bu dönemden
alabileceği dersleri alması gerekmektedir.
1970'den bu yana Türkiye istikrarlı bir
büyüme sağlayamamıştır. Milli gelirdeki
yıllık artışlar artı yüzde 8 ile eksi yüzde 8
arasında gerçekleşebilmektedir. Özellikle
kriz dönemlerinde yaşanan milli gelir kayıpları çok Önemli boyutlardadır. Bu nedenle de ekonomi potansiyeli olan büyüme
hızını yakalayamamaktadır. Devlet Planlama Teşkilatının yaptığı çalışmalar Türkiye ekonomisinin yılda yüzde 7 istikrarlı
kalkınma hızını gerçekleştirebileceğini
göstermektedir. Kalkınma planları da bu
inancı yansıtmaktadır. Oysa, 1970 yılından bu yana milli gelirin yıllık artışı yüzde
3.96 oranındadır. Nüfus artışları göz önüne alındığında kişi başına milli gelir artışı
çok düşük kalmaktadır (1970 yılından bu
yana yıllık yüzde 1.81). 1970 sonrası kesitlere bakacak olursak, 1970-1980 yılları
arasında Türkiye'nin milli geliri sabit
1987 fiyatlarıyla yılda yüzde 4.25 oranında, 1980-1990 yılları arasında yılda
yüzde 5.22 oranında, 1990-2002 yılları
arasında ise yılda yüzde 2.69 oranında
artış göstermiştir. Türkiye'de milli gelir
artmamaktadır. Özellikle gelir dağılımın-
daki çarpıklıklar ve bu çarpıklıkların
azalmayıp artması sonucu, Türkiye'de refah düzeyinin arttığını savunmak çok zordur. Şekil 1, kişi başına milli gelir artışlarını sergilemektedir. Şekil l'de görüldüğü gibi, Türkiye ekonomik krizlerden
çok kötü etkilenmektedir. Ekonomik krizlerin yaşandığı 1980, 1994, 1999 (Rusya
Krizi ve deprem) ve 2001 krizleri Türkiye'ye çok pahalıya mal olmuştur. Türkiye
krizlerin nedenlerini çok iyi öğrenmek ve
kriz önleyici tedbirleri almak zorundadır.
Daha da endişe verici husus, son yıllarda kişi başına milli gelirin düşme eğilimi içinde olmasıdır. Son yıllarda Türkiye
kriz ortamından çıkamamıştır. 1994 krizinden ders alınmayarak, 2000 yılında, döviz çapasına bağlı bir istikrar programı
devreye konmuş, 2000 yılı Kasım ayında
programın kötü sinyaller vermesine rağmen programa sıkı sıkı bağlı kalınmış, neticede 2001 yılı krizi yaşanmıştır. 1994 ve
2001 krizleri arkasında yatan uygulanan
hatalı enflasyonla mücadele programlarıdır. 2001 yılı krizi arkasından döviz kuru
çapası uygulamasına son verilmiş olmasına karşın, hala hatalı bir istikrar
programı uygulanmaktadır. Program dış
borçlanmaya dayalı bir program olduğu
için döviz kurlarını baskı altında tutmakta
ve TL'nin aşırı değerlenmesine neden
olmaktadır.
Şekil 2, 1970'den bu yana Türkiye'de
kişi başına milli gelirin seyrini sergilemektedir. Görüldüğü gibi, grafik iki trendin varlığını ima etmektedir. 1998 yılına
10
kadar kişi başına milli gelir bir artış temposu izlemiştir. Bu dönemde yıllık artış
hızı yüzde 2.3 dolaylarındadır. Oysa 1998
sonrası, kesin bir yargıya varmak erken
olsa da, uygulanan siyasetler sonucu ekonomi bir daralma seyrine girmiştir. 1998
sonrası kişi başına milli gelirin düşüş eğilimi yüzde 2.5 olarak görünmektedir.
Şekil 3, 1993 yılından bu yana, kalkınma planları çerçevesinde Türkiye'nin
milli gelirini ve potansiyelini karşılaştırmaktadır. Görüldüğü gibi 1993 yılından
bu yana birikimli gelir kayıpları 2002 yılı
milli gelirinin 2.3 katıdır.
Türkiye'nin temel sorunu bütçenin sürekli ve artan bir şekilde açık vermesidir.
Bunun da arkasında yatan, özellikle 1989
sonrası devletin çok yüksek düzeylerde reel faiz Ödemesidir. Devlet bütçesinin çok
önemli bir bölümü faiz ödemelerine gitmekte, faizlerin bir bölümü de borçlarla
ödendiğinden borç ve faizleri çığ gibi büyütmektedir.
Şekil 4, bütçe gelir, gider ve dengesini
sunmaktadır. Görüldüğü gibi, özellikle
1989 sonrası bütçe açıkları çok hızlı bir artış temposu içindedir. Bu açıklar da borçları ve borç faizlerini kamçılamaktadır.
11
Bu nedenle, İMF destekli istikrar programlarında, bütçenin milli gelirin yüzde
6,5'u kadar faiz öncesi fazla vermesine çaba gösterilmektedir. Ancak bu yüzde 6.5
fazla da faiz ödeme için borçlanma zorunluluğunu ortadan kaldırmamaktadır.
Küreselleşen dünyada Türkiye'nin bir
başarısı dış ticaret hacmini arttırabilmesidir. Ancak, Türkiye burada da önemli sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır. 1989'
dan bu yana Türkiye'nin dış ticaret açıkları hızla artmaktadır. Bu artışın arkasında hatalı dış ticaret politikaları yatmaktadır. Türkiye ihracatında Avrupa
Topluluğu'na bağımlı hale gelmiş, güney,
kuzey ve doğu komşularıyla dış ticaretini
ihmal etmiştir. Şekil 5, 1996 yılından bu
yana dört yöndeki komşularımızla olan
toplam dış ticaretimizi yansıtmaktadır.
Görüldüğü gibi, 1996'dan bu yana Türkiye'nin dış ticareti Avrupa Birliği odaklıdır.
Türkiye diğer yönlerdeki dış ticaret ve işbirliği imkanlarını değerlendirememektedir.
Türkiye'nin dış ticaret açıklarının artmasında uygulanan istikrar programlarının rolü de önemlidir. Özellikle TL'nin
değer kazanması ithalatı kamçılamakta.
12
kriz Öncesi dış ticaret açıkları artmaktadır. Şekil 6'da görüldüğü gibi, kriz yaşandığı yıllarda dış ticaret açıkları azalmakta fakat, tekrar TL değer kazanmaya
başladığında dış ticaret açıkları artış seyrine girmektedir.
Tabii ki, dış ticaret açıkları döviz dengesinin göstergesi değildir. Döviz kazançlarında hizmet kazanç ve kayıplarını da
hesaba katmak gerekir. Türkiye için iki
önemli gelir kalemi işçi gelirleri ve turizm
gelirleridir. Özellikle 1980 sonrası turizm
gelirlerinde önemli artışlar olmuş, turizm
gelirleri 2002 yılında 8.5 milyar dolara
ulaşmıştır. İşçi gelirlerinde de bir artış
temposu yaşanmıştır. Fakat, 1998 yılından bu yana işçi gelirleri bir düşüş seyrine
girmiştir. 1998 yılında 5.4 milyar dolar
olan işçi gelirleri, 2002 yılında 2 milyar
dolara gerilemiştir. Bu nedenlerden Türkiye için dış ticaret açıkları son derece
önemlidir ve bu açıklar artmaya devam etmektedir.
Türkiye'de devlet, bütçe yetersizliği ve
çok yüksek faizlerle borçlanma nedeniyle
giderek borç batağına girmiştir. Özellikle
1989 sonrası devlet iç borçlan 2002 sabit
fiyatlarıyla beşe katlanarak 150 katrilyon
13
lirayı bulmuştur. Şekil 7, iç borçlardaki
artışı görüntülemektedir. Grafikte izlenmesi gereken önemli bir nokta, artık devlet borçlarının, devlet için bir kaynak yaratmaması dır. Devlet borçları, faizleri ödeyebilmek için hızla artmaktadır.
Türkiye'nin dış borçları da hızla artmaktadır. Türkiye kendi gücüyle ekonomisini yeni çağın gereklerine taşıyabileceğine inanmamakta, dış borç almak peşinde koşmaktadır. Bu dış borçlar da yatırımları desteklememekte, dış ticaret açıklarını kapamakta, bu nedenle de ekonomi
çağın gereklerine hazırlanamamaktadır.
Oysa, Türkiye'nin önünde, ders alacağı iki
örnek bulunmaktadır. Bunlardan birincisi
Osmanlı devletinin karşı karşıya kaldığı
durumdur. Osmanlı'ların 1954 yılıyla başlayan dış borç serüveni, 1881 yılında Düyunu Umumiye İdaresi'nin kurulmasına
neden olmuştur. Osmanlı devletinin çöküşünde dış borçların rolü çok büyüktür.
İkincisi, Cumhuriyet yönetiminin borçlanmama konusunda gösterdiği hassasiyettir.
İmkanları çok dar olan Cumhuriyet yönetimi bir yandan demiryollarını kamulaştırırken yenilerini yapmış, bir yandan da
dış borçları ödemiştir. Cumhuriyet yönetimi titizlikle borçlanmamıştır. Çünkü,
Lozn görüşmelerinde yabancı diplomatların, "Bugün bu kadar çaba ile elde ettiğiniz özgürlüklerinizi, ileride bize borçlanarak kendi ellerinizle geri vereceksiniz"
şeklindeki uyarısını bir sınav olarak kabul
etmişlerdir 3 . Üzülerek belirtmek gerekir
ki, bugün borç ödemek değil de, borç bul-
mak başarı olarak kabul edilmektedir. Şekil 8, dış borçların seyrini, artış ve azalışlarını aynı grafik üzerinde göstermektedir.
Grafikte görüldüğü gibi, 1994'ten bu yana,
Türkiye'nin dış borçları ikiye katlanmıştır.
3. Varılan Nokta
Türkiye kendi ve çağın gereklerine uygun bir şekilde farklı ekonomik model ve
stratejiler kullanarak önemli bir hamle
gerçekleştirmiştir. Bugün çok büyük potansiyellere sahip bir ülkedir. Türkiye'nin
çok önemli birikimleri, çok iyi yetişmiş insan gücü ve müteşebbis ruhu vardır. Türkiye, cumhuriyet döneminin Kuvâyî Milliye ruhu ile 21. yüzyılda yeni oluşan dünya
düzeninin mimarlarından biri olabilir4.
3. Cumhuriyet demiryollarını inşa ederken kul
lanmamış, Cumhuriyet döneminde, ülkenin 4000 km
tutan demiryollarına 1877 km ilaveyi tamamen milli
kaynaklarla yapmıştır. Borçlanmama nedenini Ali
Süreyya şöyle açıklamıştır. "Cumhuriyet ricali, Lo
zan'da devletlere tasdik ettirdiğimiz istiklâl ve bera
berlik haklarını yarın malî ve iktisadî darlıklar kar
şısında para bulmak için birer birer feda edeceğimizi
söyleyen Avrupa diplomatlarının sözlerini düşman
lıktan ziyade bir imtihan telâkki etmişlerdir. Şimen
difer politikasının malî ve iktisadî müşküllerini biz
zat hallederek onu tahakkuk ettirmek Cumhuriyet
için bu imtihanların muvaffakiyetli neticelerinden
biri olacaktır. Bugünkü neslin vazifesi bu imtihan
da sonuna kadar muvaffak olmak için, gelecek nesil
lere içinde emniyetle oturulabilir, refahla yaşanabi
lir bir vatan bırakmaktır." Ali Süreyya, Ülkü dergi
si, Şubat 1933.
4. Burada önerilen tedbirler daha önce 1996
yılında yayınlanmıştır. Özer Ertuna, Türkiye Ekono
misi ve Gerekli Stratejiler. Ekonomik Yorumlar,
Mayıs 1996. s. 16-21.
14
Fakat, bugün, Türkiye kendi gücüne Önümüzdeki dönem bir atılım dönemi
inanmamakta, potansiyelini değerlendire- olmalıdır. Yeni bir dünya oluşurken Türkimemektedir. Özellikle 1989 sonrası Türki- ye'nin kaybedecek yılları, hatta günleri
ye için kayıp yıllar olmuştur5. Türkiye çok yoktur.
dar bir perspektif içinde kendi yarattığı
Türkiye'nin uygulaması gereken ekonoveya kendine telkin edilen sorunlarla bo- mi stratejilerini birbirleriyle uyumlu kısa,
ğuşmakta bir krizden diğerine sürüklen- orta ve uzun vadeli stratejiler olarak tamektedir.
nımlayabiliriz.
4. Dünyadaki İnsan Ve Teknoloji
a. Kısa Vadeli Kriz Koşullarının
Devrimini Yakalamak İçin Neler YapOrtadan Kaldırılması
malıyız?
Türkiye'nin güncel sorunları ona uzun
Bugün yepyeni bir dünya oluşmakta- vadeli vizyonunu kaybettirmemeli, hedefdır. Bu küreselleşen dünyada, Türkiye, re- lerini unutturmamalıdır. Türkiye'nin acil
kabet gücünü arttıracak stratejilere yönel- çözüm bekleyen sorunları, kriz ortamının
melidir. Türkiye'nin vizyonu, yeni oluşan yatışması, enflasyonun düşürülmesi ve
dünya düzeninin aktif mimarları arasında israfın önlenmesi olarak tanımlanabilir.
yer almak olmalıdır.
Türkiye oluşturduğu atılım programında
enflasyonu aşağı çekerken, israfı önlerken,
Türkiye çok stratejik bir coğrafyada,
Çağı yakalayacak hamleleri de gerçekleşpotansiyelleri çok yüksek olan bir ülkedir.
tirmesi gerekir. Esasında böyle bir progTürkiye doğu ile batı uygarlıkları, İslam
ramın başarı şansı, bugüne dek uygulamadünyasıyla Hıristiyan dünya, fakir ülkeya çalıştığımız enflasyona odaklı programlerle zengin ülkeler, kalkman ülkelerle
lardan çok daha fazladır.
kalkınmakta olan ülkeler
Çünkü böyle bir programda
arasında çok önemli bir
temel hedefi çağı hedefler birbirlerini
köprüdür. 21. yüzyılda Türkiye’nin
yeni oluşan dün- destekley ecekler ve sinerji
önemli rol oynayacak su yakalamak,
ya düzeninde saygın bir
yaratacaklardır. Ayrıca
kaynaklarına sahip, petrol
katılımcı olmak şeklinde
havzalarına bitişiktir. Av- tanımlanmalıdır. Böyle bir böyle bir program kaynakrupa Birliği, İslam Konfe- hedef, Türkiye'nin yeni oluşun larını da kendi yaratacakdünya düzeninde başarıya tır. Aşağıda böyle bir
ransı, Karadeniz İşbirliği
ulaşmanın gerektirdiği programın temel ilkelerini
Teşkilatı bünyesinde aktif
atılımlar içinde olmasını açıklamaya çalışacağız.
rol oynayarak ve doğuda
gerektirir.
Ana ilke, programın tüm
Türk cumhuriyetleriyle sıkesimlerin güvenini ve
kı işbirliği kurarak Türkidesteğini kazanmış bir program olmaye yeni çağın oluşmasında çok önemli rol
oynayabilir.
sıdır. Tüm kesimlerin katılımıyla geliştirilecek programın olmazsa olmaz ilkeleriTürkiye'nin temel hedefi çağı yakala6
mak, yeni oluşan dünya düzeninde saygın nin şunlar olacağı kanısındayız :
• Program bir atılım programı olma
bir katılımcı olmak şeklinde tanımlanmalıdır. Böyle bir hedef, Türkiye'nin yeni lıdır: Türkiye'nin hazırlayacağı program
oluşan dünya düzeninde başarıya ulaşma- ihracat seferberliğine, üretim ve istihdam
nın gerektirdiği atılımlar içinde olmasını artışlarına dayalı, kaynak yaratan bir
gerektirir. Türkiye teknoloji ve insana ya- atılım programı olmalıdır.
tırım yapmak, sahip olduğu potansiyelleri
• Program yabancı kaynaklara bağlı ol
harekete geçirmek zorundadır.
mayan, kendi kaynaklarını kendi üreten
Türk insanı son yıllarda kendine güve- bir program olmalıdır: Programın kay
nini, daha da kötüsü kendine saygısını yi- nakları, seferber edilen iç kaynaklar, ar
tirmiştir. Türk insanına, çok hatalı olarak, tan üretimden yaratılan kaynaklar ve
"AB olmadan biz kalkmamayız, ABD ol- uluslararası işbirliklerinden sağlanan
madan ekonomimizi ayağa tutamayız" fikri kaynaklar olmalıdır.
aşılanmıştır. Türk insanının, çağın önüProgram ulusal uzlaşmaya dayalı bir
ne koyduğu potansiyele inanması, kendine program olmalıdır: Ulusal uzlaşma işçi, işguvenmesı, şevkle yukarıda sözunu ettiği- veren, mali kesim hükümet arasında miz
hedeflere yönelmesi gerekmektedir.
5. Bakınız: Özer Ertuna, Türkiye Ekonomisinin
Kayıp Yılları (1989-2002), MUFAD Muhasebe ve Finansman Dergisi, Temmuz 2003. s 6-15.
6. Daha ayrıntılı bir açıklama için bakınız: Özer
Ertuna, Türkiye'nin Yaşadığı Krizler ve Çözüm Arayışları, MUFAD Muhasebe ve Finansman Dergisi,
Temmuz 2001. s 6-16.
15
Sosyal ve Ekonomik Konseyde sağlanacaktır.
• Programın temel hedeflerinden biri
belirsizliklerin ortadan kaldırılması olma
lıdır. Belirsizlik ekonomide maliyetleri
arttıran, taşınamaz düzeylere yükselten
bir etkendir. Belirsizliklerin ortadan kal
dırılmasının en etkin yolu, atılım ve enflasyonla mücadele programı üzerinde
"ulusal uzlaşma"nın sağlanmasıdır. Böyle
bir uzlaşma altında her kesim kendine dü
şen sorumluluğu taahhüt edecektir. İşçi
ücret kısıtlanmalarını, işveren kesimi bu
ücretlerle dengeli bir biçimde fiyat artış
larını kısıtlamayı, mali kesim de azalan
riskler nedeniyle faiz kısıtlamalarını ka
bul edip benimseyecektir. Bu taahhütler
çerçevesinde kur artışları da dengelerini
bulacaktır.
• Program külfeti ve nimeti paylaş
tıran bir program olmalıdır: Geliştirilecek
programda programın külfeti ve nimeti
dengeli olarak paylaştırılmahdır. Bugün
uygulanan programların külfeti bir kesime
yüklenmekte, başka bir kesim nimetinden
yararlanmaktadır.
• Program fiyatlar arası dengeleri oluş
turan, koruyan ve bu dengelerden yararla
nan bir program olmalıdır: Türkiye'nin
hazırladığı program bir daha kriz yaşat
maması gereken bir programdır. Türki
ye'nin yaşadığı krizlerin arkasında yatan
temel etken piyasalardaki fiyatlar arasın
daki denge bozukluklarıdır. Söz konusu
dengeler enflasyon, faizler, kurlar ve üc
retler arasındaki dengelerdir.
• Program kontrat maliyetlerini düşü
rücü bir program olmalıdır: Söz konusu
kontratlar borç ve alacaklar, toplu sözleş
meler, kira kontratları gibi kontratlardır.
Yüksek enflasyon ortamında yapılan kont
ratlar, bedeli enflasyondan arındırmak
amacıyla yüksek artışlar veya yüksek faiz
ler vaat eder. Enflasyon kontrol altına
alınması için bu ulusal uzlaşma bu
kontratları hedeflere göre yenilemelidir.
• Program geleceği ipotek altına alma
malıdır: Dünya uygulamalarında pek çok
istikrar programı, Meksika'da olduğu gibi,
ülkelerin geleceklerini ipotek altına al
mıştır. Geleceğin ipotek altına alınması
dış borçların kontrolsüz artması ve özel
leştirme uygulamalarıyla gerçekleşmektedir.
b. Yapısal Sorunların Çözümlenmesi - Orta Vadeli Reformlar
Kriz koşullarının ortadan kaldırılmasına yönelik tedbirlere paralel olarak
yapısal sorunların çözümlenmesi çalışmaları gecikmeden yürütülmelidir. Bu kapsamda:
• Özel sektör reformu,
• Kamu sektörü reformu,
• Mali sektör reformu ve
• Modern bir vergi reformu
gerçekleştirilmelidir.
Özel sektör reformunun temel hedefi
kayıt dışı ekonominin kayda alınmasını
sağlamak, şirketlerin kurumsallaşmasına
katkılarda bulunmaktır. Türkiye'de kayıt
dışı ekonominin boyutları konusunda güven verici tahminler bulunmamakla beraber, ekonomi üzerindeki etkileri göz önünde tutulursa, bu kesimin önemli boyutta
olduğu anlaşılmaktadır. Ekonomi geliştikçe, bu kesim, kurumlarla ilişkilerinde kayda geçmemiş olmanın sıkıntılarını da çekmektedir. Ekonominin kayda geçmemiş
kesiminin kayıt içine çekilmesinin ekonomi üzerinde direkt ve dolaylı çok önemli
etkileri olacaktır. Kayıt dışı ekonominin
kayıt içine çekilmesi bir yandan özendirici,
öbür yandan da engelleyici stratejilerle
gerçekleştirilmelidir.
Kamu sektörü reformu, bürokrasiyi
modernleştirmeyi, tüm kamu kesiminde
israfı önleyici ve verim arttırıcı tedbirleri
almayı, ilave olarak da, kamu iktisadi teşebbüslerinin etkinliğini ve verimliliğini
arttırıcı bir özelleştirmeyi içermelidir.
Özelleştirmenin amacı mülkiyeti devretmek değil, verimliliği arttırmaktır. Tüm
özelleştirme kapsamına alınan kuruluşlarda yönetimin özelleştirilmesi ve kurumun
verimlilik ve rekabet ilkeleri altında yeniden yapılandırılması şarttır. Mülkiyetin
özelleştirilmesinin yararlı olmadığı veya
gerekmediği hallerde dahi, muhakkak, yönetimin özelleştirilmesi ve yönetimin icraatından dolayı sorumlu hale getirilmesi
sağlanmalıdır. Özelleştirilen kurumların
sermaye yapılarının yeniden şekillendirilmesin gerektiği durumlarda, yerli ve yabancı kuruluşlarla stratejik ortaklıkların
kurulması, halka arz, blok satış gibi özelleştirme teknikleri işletmelerin stratejik
konumları göz önünde tutularak uygulanmalıdır, Özelleştirme süreci içinde mülkiyeti devredilecek olan kuruluşların, yeni
mülkiyet yapılarının, stratejilerini ve başarılarını destekleyecek şekilde oluşmasına dikkat edilmelidir.
Mali sektör reformuyla 1992 yılında
yapılan sermaye piyasası kanunu değişiklikleriyle oluşturulan çerçeve kapsamında,
mali piyasalara yeni piyasalar, yeni araçlar ve kurumlar kazandırılarak araçlar ve
16
kurumlar arası rekabetin arttırılmasıyla
bir taraftan tasarruf kazançları arttırılırken diğer taraftan para kullanma maliyetleri uluslararası düzeylere indirilmelidir.
Vergi reformunun hedefi, vergi sisteminin sadeleştirilmesi, vergi idaresinin modernleştirilmesi, vergi tahsilatında etkinliğin arttırılması ve vergi tabanının yaygınlaştırılması olmalıdır. Vergi reformu vergi
adaletini sağlamalı ve kayıt dışı ekonomiyi
kayıt içine alacak Özendirici tedbirleri içermelidir.
c. Uluslararası Rekabet Gücünün
Arttırılması - Uzun Vadeli Hedefler
Oluşan yeni dünyada saygın yerini alabilmesi için, Türkiye'nin, dünyadaki gelişmelerin yarattığı fırsat ve tehlikeleri iyi
değerlendirecek ve yeni kritik başarı faktörleri üzerinde mukayeseli üstünlükler
yaratacak stratejileri geliştirmesi gerekmektedir. Bu Türkiye'nin ekonomisini
dünya ile bütünleştirebilmesi için şarttır.
Bunun yanında Türkiye'nin uzun vadeli
ekonomik hedefleri arasında, kalkınmanın yurt sathına yayılması ve gelir
dağılımının dengelenmesi muhakkak yer
almalıdır.
Bugün dünyada bir taraftan küreselleşme, diğer yandan da bloklaşma (bölgesel işbirlikleri) yaşanmaktadır. Ticaret
serbestleşmekte ve üretim esnekleşmektedir. Ekonomik hayatta uluslararası şirketlerin rolleri artmaktadır. Dünyanın herhangi bir kuruluşu, herhangi bir ülkede
üreteceği veya ürettireceği bir malı, herhangi bir ülkede satabilecektir. Üretim
alanında, verimlilik ve maliyet avantajlarına dayalı, kıyasıya bir rekabet hüküm
sürecektir. Bugün için maliyet avantajları
nedeniyle bir ülkeye yaptırılan üretim, gene maliyet avantajları nedeniyle, yarın
başka bir ülkeye yaptırılabilecektir. Teknoloji transferinin kolaylığı altında maliyet avantajlarının temelde ucuz işçiliğe
dayanması tehlikesi vardır.
Tüm dünyada marka, desen, patent
hakları, sanayi çizimleri gibi haklar kuvvetli bir korunma altına alınmaktadır.
Teknolojiyi, markayı, modayı, tasarımı ve
imajı üretenler dünya pastasından daha
fazla pay alabileceklerdir. Kısa bir deyişle
dünyada başarı faktörleri değişmiştir.
Zenginleşmek ve daha yüksek refah düzeylerine ulaşmak için teknoloji, marka,
moda, imaj gibi yeni başarı faktörleri üzerinde rekabet üstünlüğü yaratmak gerekmektedir.
Öyle anlaşılıyor ki; yeni oluşan dünya
düzeninde geçmişte olduğu gibi kazanan-
lar ve kaybedenler olacaktır. Kalkınmakta olan ülkeler arasında, ucuz işgücü stratejisiyle yetinmeyip, ürün teknolojisini,
markasını, imajını geliştirenler giderek
kazançlı çıkacaktır.
Türkiye yeni oluşan dünya düzeninde
çok önemli potansiyellere sahip bir ülkedir. Türkiye'nin geniş bir etki alanı ve çok
zengin bir coğrafyası ve kültür hazinesi
bulunmaktadır. Karadeniz Bölgesi, Rusya
ve Türk cumhuriyetlerinde ortaya çıkan
gelişmeler ve İslam dünyası, Türkiye'ye
teknoloji, marka ve moda gibi kritik başarı
faktörleri üzerinde işbirliği yapma imkânları yaratmıştır. Bunlar rekabet ortamında çok olumlu fırsatlar oluşturmaktadır. Türkiye'nin çok önemli bir ekonomik, sosyal ve kültürel etki alanı bulunmaktadır. Bu avantajını kullanarak
Türkiye, kolaylıkla ürün teknolojisi, marka ve imaj gibi alanlarda mukayeseli üstünlükler yaratabilir.
5. Sonuç
Türkiye Cumhuriyet döneminde çok
Önemli bir gelişme kaydetmiştir. Bugün
Türkiye çok yetenekli insan sermayesine,
yöneticilere ve teknik kadrolara sahiptir.
1990 sonrası hızla kurulmaya çalışılan yeni dünya düzeni, Türkiye için çok değerli
imkanlar yaratmıştır. Türkiye Doğu, Batı,
Güney ve Kuzey eksenlerinde işbirliği ve
kalkınmanın katalizörü olabilecek kültür
yapısına ve deneyimlere sahiptir
Ancak, Türkiye 1989'dan bu yana krizlerle boğuşmaktadır: Vizyonunu kaybetmiş. Türkiye, potansiyelini değerlendirememekte, kendi yarattığı veya yabancıların telkin ettiği sorunlarla uğraşmaktadır.
Öz güvenini kaybetmiş, Avrupa Birliğinin
ve Amerika Birleşik Devletlerinin desteği
olmadan sorunlarını çözemeyeceğine inanmaktadır. Bugün Türkiye, Cumhuriyet döneminin Kuvâyî Milliye ruhu ve kalkınma
şevkine muhtaçtır. Türkiye yeni dünya düzeninin oluşmasında çok önemli rol oynayabilir. Yeni dünya düzeninin oluşmasında Türkiye'nin aktif bir rol oynaması
sadece bir fırsatı değil aynı zamanda sorumluluğudur.
2023 yılına doğru vizyon, hedef ve stratejilerini oluştururken, Türkiye kendi gücünü ve potansiyellerini kullanarak yeni
dünya düzeninin mimarlarından biri olmaya talip olmalıdır. Çünkü Türkiye'nin
yeterli kadroları, bilgi birikimi ve iyi geleceklere özlem duyan insanları vardır. Gerekli olan Türkiye'nin seçimini doğru
yapması, doğru stratejilere yönelmesidir.
17
Download