1923'ten Bugüne Türkiye Ekonomisi ve 2023'e Doğru Hedefler Prof. Dr, Özer Ertuna Boğaziçi Üniv. İİBF Çalışmadan, öğrenmeden, yorulmadan rahat yaşamanın yollarını alışkanlık haline getirmiş milletler, evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini ve daha sonra da istikballerini kaybederler. M. Kemal Atatürk Osmanlı İmparatorluğu kalıntıları üze- göstergeler paralelindeydi. Çoğunluğu sarinde 1923 yılında kurulan Türkiye Cum- nayi ürünlerinden oluşan ithalat 86.9 milhuriyeti'nin temel sorunlarından biri eko- yon dolar, tarım ve madencilik ağırlıklı nominin geliştirilmesiydi. Cumhuriyetin olan ihracat ise 50.8 milyon dolar seviyelekurucuları, Özellikle Mustafa Kemal, siya- rindeydi. Ekonomi temelde tarıma dayalı sal bağımsızlığın ancak sağlam ve güçlü olduğundan gayri safi milli hasıla içinde bir ekonomi ile sürdürületarımın payı % 40, sanayinin bileceğinin bilinci içindeydi. payı ise sadece % 13'tü. Ancak, ekonomik gelişmenin Cumhuriyet kurulduğunda Yaklaşık 80 yıl sonra, 21. 12,6 milyon, milli gelir oturtulacağı temeller çok nüfus (gayri safi milli hasıla, 2002 yüzyıla girerken, 2002 yılı zayıftı: Ülkede sanayi fiyatlarıyla) 5 katrilyon 190 sonunda, Türkiye'nin nüfusu hemen hemen yok gibiydi; trilyon TL, dolayısıyla kişi 69 milyon, milli geliri (2002 girişimci zihniyet ve yetenek başına milli gelir sadece 412 fiyatlarıyla) 273 katrilyon gelişmemişti; kişi başına milyon TL düzeylerindeydi. 463 trilyon TL, kişi başına milli gelir asgari geçim Dış ticari ilişkiler de bu gös- milli geliri 4 milyar TL, standartlarının dahi tergeler paralelindeydi. Ço- ithalatı 50 milyar dolar, altında olduğundan tasar- ğunluğu sanayi ürünlerinden ihracatı 30 milyar dolar ruflar son derece yetersiz- oluşan ithalat 86,9 milyon do- düzeylerine ulaşmıştır. lar, tarım ve madencilik di. Gayri safî milli hasıla içinde ağırlıklı olan ihracat ise 50.8 sanayinin payı % 32 ye Cumhuriyetin ilk yılla- milyon çıkmış, tarımın payı ise % rındaki ekonomik durumu 15'lere gerilemiştir. Kişi zihinlerimizde canlandırmamıza yardımcı olacak bazı göstergelere başına milli gelir, cumhuriyetin kuruldubakmak yararlı olacaktır. Cumhuriyet ku- ğundan bu yana yaklaşık 10 misli, milli rulduğunda nüfus 12.6 milyon, milli gelir gelir yaklaşık 50 misli, ihracat ise 600 (gayri safi milli hasıla, 2002 fiyatlarıyla) 5 misli artmıştır. Son yıllarda yaşanan bakatrilyon 190 trilyon TL, dolayısıyla kişi şarısızlıklara rağmen, Türkiye bugün dünbaşına milli gelir sadece 412 milyon TL ya ekonomisi ile daha fazla bütünleşmiş bir ekonomiye sahiptir. düzeylerindeydi. Dış ticari ilişkiler de bu 6 1. Türkiye'nin İzlediği Ekonomik delsiz arsa tahsis edilmiş, altyapı yatıModeller rımlarında kolaylık sağlanmış ve vergi, Görüldüğü gibi Cumhuriyet döneminde harç ve rüsum muafiyetleri getirilmiştir. Türkiye ekonomisi çok önemli gelişme sağ- 1927 - 1932 yılları arasında sanayi işçileri lamıştır. Bu gelişme, farklı ekonomik yapı- sayısı 17 binden 62 bine yükselmiştir. Gölarda ve farklı ekonomik politikalarla ger- rüleceği gibi, kamu ve özel kesim dayanışçekleştirilmiştir. Türkiye kalkınmasını sağ- ması altında kısa bir sürede önemli fakat lamak için, zamanının geçerli ideolojilerini günün heyecanı altında yetersiz kabul ediizlememiş, kendi şartlarına uygun, kendi- len bir hamle gerçekleşmiştir. sine özgü çözümler aramıştır. Devlet Önderliğinde Kalkınma DöTürkiye'nin izlediği ekonomi modelleri, nemi (1933-1950): 1933-1950 dönemi, ve elde edilen sonuçlar, kronolojik bir sıra Türkiye'de devlet öncülüğünde kalkınma modeli uygulanmıştır. Uygulanan devletçerçevesinde şöyle özetlenebilir: çilik modelinin bazı unsurlarını vurgula• Liberal milli ekonomi dönemi: 1923mak gerekir. Bu unsurlar, I. Beş Yıllık 1933 Sanayi Planı çerçevesinde, 1933 yılında, • Devlet önderliğinde kalkınma döne Türk sanayiini kurmakla görevlendiren mi: 1933-1950 SÜMERBANK'ın kuruluş misyonunda şu şekilde belirtilmiştir1: • Liberal ekonomi deneme dönemi: 1950-1960 -Üretim faaliyetleri üze • Planlı Ekonomi döne Cumhuriyet bir ekonomik en- rinde olumsuz etkide bulu kaz üzerine kurulmuştur. nan tüm unsurları ortadan mi: 1960-1980 Devlet elinde birkaç fabrika kaldırmak, • Küresel ekonomiyle (Defterdar, Basmane Pamuklu -Özel müesseselerin ras bütünleşme dönemi: 1980 Dokuma, Hereke Yülü Do- yonel çalışma yöntemleri sonrası. kuma ve Beykoz ayakkabı Farklı ekonomik model- fabrikaları) bulunmaktaydı. ile ticari bir serbestiyet lerin kullanıldığı bu dö- Demiryolları ve pek çok alt içinde çalışmak, nemlerin temel özelliklerini yapı tesisi yabancıların mül- -Sanayileşmeye sürekli kiyetinde ve onların lik kazandırmak ve ve elde edilen ana ihtiyaçlarına göre sonuçları kısaca değerlen• Sanayileşme hamlesinin konumlandırılmıştı. dirmek, bugünü daha iyi gerektirdiği personeli yetişanlamamıza ve 2023 yılına doğru bir pers- tirmek. pektif kazanmamıza yardımcı olacaktır. Bu misyon titizlikle incelenmesi gereLiberal Milli Ekonomi Dönemi ken bir misyondur. Cumhuriyet dönemi(1923-1933): Yukarıda da belirttiğimiz gi- nin ekonomik başarısında, rasyonel çabi, Cumhuriyet bir ekonomik enkaz üzeri- lışma yöntemlerinin ve insana yatırımın ne kurulmuştur. Devlet elinde birkaç fab- (personel yetiştirmek) payı çok büyüktür. rika (Defterdar, Basmane Pamuklu Doku- Ancak bu paydan da önemli olanı, modelin ma, Hereke Yülü Dokuma ve Beykoz ayak- aşıladığı Kuvâyî Milliye ruhu ve kalkınma kabı fabrikaları) bulunmaktaydı. Demir- şevki ve yarattığı özgüvendir. Cumhuriyet yolları ve pek çok alt yapı tesisi yaban- döneminde uygulanan model, başka bir cıların mülkiyetinde ve onların ihtiyaçla- yerden kopya edilen, alıntı bir model değil, rına göre konumlandırılmıştı. 1923-1933 cumhuriyeti kuranların geliştirdiği bir döneminde, bir taraftan, devlet elindeki modeldir. Model, Atatürk'ün "Türk öğün, fabrikaları işletmek, özel sektöre kredi aç- çalış, güven" yönlendirmesini hayata geçimak ve birlikte yeni fabrikalar kurmak ren bir modeldir. Model, Atatürk'ün, buiçin Türkiye Sanayi ve Maadin Bankası gün için dahi geçerliliğini koruyan vizyonu kurulmuş, bir taraftan da "milli ekonomi- çerçevesinde geliştirilmiştir: nin" ihtiyacına cevap verecek alt yapının "Çalışmadan, öğrenmeden, yorulmadan geliştirilmesine çaba gösterilmiştir. Bu alt rahat yaşamanın yollarını alışkanlık haliyapı hamlesinde, "ülkenin dört bir yanının ne getirmiş milletler; evvela haysiyetleridemiryollarıyla Örülmesi" çabası çok ni, sonra hürriyetlerini ve daha sonra da önemlidir. Bu çaba bir milli kalkınma şev- istikballerini kaybetmeye mahkumdur." ki haline dönüştürülmüştür. Ayrıca, bu dönemde (15 Haziran 1927'de) kabul edi1. Sümerbank modelinin daha geniş bir açıklalen Sanayii Teşvik Kanununu ile özel sek- ması için bakınız: Özer Ertuna, Bir Kalkınma Modetör sanayi yatırımlar yapmaya özendiril- li Olarak Sümerbank, MUFAD Muhasebe ve Finansman Dergisi, Ekim 2003. s 15-19. miş, müteşebbislere 10 hektara kadar be- 7 1933-1950 yılları arasında, ikinci dün- plana dayalı bir model uygulamaya geçya savaşına rağmen, Türkiye çok önemli miştir. Uygulanan model katı bir planlı bir kalkınma hamlesi gerçekleştirmiştir. ekonomi modeli değildir. Planlar, uzun vaBu kalkınma, top yekun, ekonomik, sosyal deli bir perspektif altında hazırlanmış, kave kültürel bir kalkınmadır. Bu dönemde, mu sektörü için "emredici", özel sektör için ülkenin hücra köşelerinde kurulan fabri- özendirici planlardır. Türkiye bu dönemde kalar yörelerinin kalkınma tohumları ola- önemli bir kalkınma hamlesini sürdürrak tasarlanmıştır. Bu fabrikaların sosyal, müştür. Ancak, enflasyonun artma tempospor, kültür ve sağlık tesisleri mevcuttu. su devam ettiği bir ortamda sabit veya Her bir kurulan fabrika kalkınma hamle- basamaklı artan kur ve faiz politikası nesine yeni bir şevk katıyordu. Bu şevki en deniyle, reel faizler tekrar negatife dönüşgüzel bir şekilde gene Atatürk ifade etmiş- müş, TL tekrar aşırı değer kazanmıştır. ti. 2 Şubat, 1938 tarihinde Bursa Merinos 1970 sonrası, dünya çapında yaşanan iki Fabrikası'nın açılış töreninde Atatürk şe- petrol bunalımı ve Kıbrıs'ta yaşanan soref defterine şöyle yazmıştı: runlar, Türkiye'nin ekonomik dengelerini korumasını da zorlaştırmıştır. Bu dönem "SÜMERBANK Merinos Fabrikası, de 1980 yılında yaşanan ekonomik ve siyaçok kıymetli bir eser olarak milli sevinci si krizle sonuçlanmıştır. arttıracaktır." Esasında 1960 ve 1980 krizleri araLiberal Ekonomi Deneme Dönemi sında 1970 yılında da hafif bir kriz yaşan(1950-1960):Türkiye 1950 yılında varıldığımıştır. 1960-1969 dönemi, enflasyonun dünda, yeni bir model arayışına girmiştir. şük seyretmesi nedeniyle (yıllık enflasyon Seçimleri kazanan Demokrat Parti, liberal ortalama yüzde 5.3) fiyatlar arasındaki ekonomi kuralları uygulamayı vaat etmiş, dengelerin yavaş bir tempoda bozulduğu özellikle ABD kaynaklı kredilerden de yabir dönemdir. Bu dönemde kurlar ve faizrarlanarak, özel sektöre dayalı bir sanayiler kısmen dalgalandırılaleşme hamlesi başlatmaya rak dengeler korunmaya çaba göstermiştir. Bütün çalışılmış, neticede, yaklaTürkiye 1950 yılına çabalara rağmen, ihtiyaçlar şık yüzde 50 devalüasyon varıldığında, yeni bir model gereği ekonomide devletin y aparak (TL'nin değerini arayışına girmiştir. Seçimleri payı büyümeye devam etmiştir. 1950-1960 dönemi, kazanan Demokrat Parti, 1960 düzeyine düşürerek) liberal ekonomi kuralları kriz atlatılmıştır. Türkiye'nin piyasa ekono- uygulamayı vaat etmiş, özelmisi kurallarını uygulama- likle ABD kaynaklı krediler1970-1979 dönemi enfdaki başarısızlığının baş- den de yararlanarak, özel sek- lasyonun şiddetlendiği bir langıç dönemidir. Bu de- töre dayalı bir sanayileşme dönemdir. Enflasyon ortanemde enflasyon; o zaman- hamlesi başlatmaya çaba gös- lama yüzde 26.3 düzeyine termiştir. dan bu güne devam eden yükselmiş, basamaklı arartış trendine girmiş, artan tan kurlar, enflasyonun enflasyon altında faizler ve kurlar sabit çok gerisinde kalmış, ortalama % 10 dotutulduğundan ekonomiyi yönlendiren fi- laylarında artmış; 1977 yılına kadar % 9 yatlar arası dengeler tamamen bozulmuş- düzeyinde sabit tutulan faizler, her ne katur. Uygulanan sabit faiz ve kur politikası dar sonradan % 26'lara yükseltildiyse de altında, negatif faizler tasarruf ve yatırım ortalama % 12 dolaylarında kalmıştır. dengelerini bozmuş, aşırı değerlenen TL 1980 yılına varıldığında TL'nin değeri çok ekonomiyi dış ödemeler darboğazına sok- yükselmiş, reel faizler ise negatif yüzde muştur. Türkiye, "kahve" dahil ekonomi- 35'lere gerilemiştir. Görüldüğü gibi dennin ihtiyaçlarını ithal edemez duruma geler, 1960'a kıyasla daha fazla bozulmuşdüşmüş, dönem bir ekonomik ve siyasi tur. Artan bunalım, 1979 yılında Türkikrizle noktalanmıştır. 1960 ekonomik kri- ye'yi "70 sente muhtaç" hale getirilmiş, zi, büyük çapta bir devalüasyon yaparak ekonomi giderek tıkanmıştır. 1960 krizin(TL'nin değerini yüzde 40 dolaylarına dü- de olduğu gibi ekonomik krizi yine bir asşürerek) ve faizleri arttırarak (reel faizleri keri darbe izlemiştir. Gene 1960 krizinde yüzde 3 dolaylarına yükselterek) atlatıl- olduğu gibi, 1980 krizi de büyük bir devamıştır. lüasyon ve faizlerin yükseltilmesiyle atlatılmıştır. Planlı Ekonomi Dönemi (19601980): Türkiye piyasa yönlendirmesine 1960 ve 1980 döneminin önemli bir dayalı bir ekonomik model uygulamada özelliği bulunmaktadır. Bu denemde, reel başarısızlık çektikten sonra, 1960 yılında faizler ve TL değeri ters yönde seyir izledi- 8 ğinden, yani reel faizler düşerken TL de- kiye, IMF'nin de teşvikiyle, enflasyonla ğer kazandığından, ülke sıcak para girişle- mücadelede kur çapasına dayanan modelrine hedef olmamıştır. Bunun tersi, bu dö- ler kullanmıştır. Kur çapasına dayalı monemde, servetin yurt dışına kaçtığı söyle- deller TL'nin aşırı değerlenmesine neden nebilir. Bu dönemde, dış ödemeler güçlük- olmuş ve ekonomimize taşıyamayacağı leri çekildiğinde Tahtakale'de, altın hare- yükler bindirmiştir. Bir yandan, Türkiye ketlerine' bağlı olarak oluşan paralel döviz yurda gelen sıcak paraya yüzde 40'lara vapiyasası, sanayinin ithalat ihtiyaçlarının ran faizler ödemiş, bir yandan da, döviz karşılanmasına imkan tanımıştır. ucuzladığından, TL pahalılaştığından, ihKüresel Ekonomiyle Bütünleşme racat azalmış, ithalat ve dış ticaret Dönemi (1980 Sonrası): 1980 krizi son- açıkları artmıştır. Kısa bir sürede, Türkirasında köklü bir strateji değişikliğine gi- ye borçlanarak yaptığı ithalatla, kazandıdilmiştir. Yeni ekonomi stratejisi serbest ğından çok fazlasını tüketen bir ülke halipiyasa ekonomisi kuralları çerçevesinde ne dönüşmüştür. Bu da Türkiye'nin dış dünya ile bütünleşmek olarak tanımlan- borçlarını arttırmıştır. mıştır. Bu strateji, uygulanırken, bundan 1980 sonrasında iki önemli ekonomik böyle krizleri doğuran etkenlerin de orta- kriz yaşanmıştır. Bunlar, nedenleri ve oludan kaldırılması hedeflenmiş, faizlerin ve şumu aynı, 1994 ve 2001 krizleridir. Her TL'nin değerinin denge dışına çıkmama- iki kriz de TL'nin aşırı değerlenmesi sonusına özen gösterilmiştir. 1980-1989 ara- cu ortaya çıkmış krizlerdir. Krizi doğuran sında ekonominin dünya ekonomisi ile bü- döngü şu şekilde açıklanabilir: tünleştirilmesi alanında önemli başarı el• Kurların çapa olarak kullanılın asiyle, de edilmiştir. Dış ticaret hacmi hızla enflasyon gecikmeli olarak düşme artmış, sanayi yurt içinde eğilimine girmesi ve ve dışında yabancılarla re- 1980 krizi sonrasında köklü TL'nin aşırı değerlenmesi, kabet edecek yapıya dönüş- bir strateji değişikliğine gidil' türülmesi konusunda çabalar mistir. Yeni ekonomi stratejiharcanmıştır. Ancak, bu si serbest piyasa ekonomisi • TL'nin aşırı değerlenalanda, kalıcı mukayeseli kuralları çerçevesinde dünya mesiyle, ile bütünleşmek olarak rekabet üstünlükleri yara-Sıcak paranın kazanç tılması konusunda önemli tanımlanmıştır. Bu strateji, larının artması ve ülkeye eksiklikler devam etmiştir. uygulanırken, bundan böyle girmesi, Aşağıda da inceleneceği gibi, krizleri doğuran etkenlerin -Yurt içinde şirket ve de ortadan kaldırılması he1980 sonrası yaşanan deflenmiş, faizlerin ve TL'nin bankaların döviz pozisyon önemli krizlere rağmen, değerinin denge dışına larını açarak kazanç elde dünyada gelişen trendlere çıkmamasına Özen etmeye çalışması, uygun olarak, dünya ekonogösterilmiştir. -Ucuzlayan dövizin dış misi ile bütünleşme konuticaret açıklarının arttırması, sunda çok önemli stratejik atılımlar • Yurda gelen sıcak paranın ve dışa yapılmıştır. Türkiye, 1994 yılında GATT anlaşmasını imzalayarak Dünya Ticaret rıda borçlanmanın dış ticaret açıklarını Örgütüne üye olmuş, 1996 yılında Avrupa kapatması, • Bollanan dövizin kurları daha da topluluğu ile Gümrük Birliği'ne girmiştir. Türkiye'nin, 1988 yılına kadar dış tica- baskı altına alması ve • TL değerlenmeye devam etmesi. ret gibi alanlarda başarı sağlamasına karşın, enflasyonu kontrol altına almada Bu kısır döngü bir krize kadar devam başarısız olması, 1988 sonrası enflasyonla eder. Türkiye hem 1994 hem de 2001 krizmücadeleye öncelik verilmesine neden ol- lerini bu kısır döngü nedeniyle yaşamıştır. muştur. Bu durum iki açıdan Türkiye ekonomisine büyük zarar vermiştir. Birincisi, Türkiye'nin uzun vadeli perspektifini kaybetmesidir. 1990 sonrası Doğu Bloğu'nun 2. Burada bir noktayı işaret etmekte yarar çökmesi sonucu ortaya çıkan ekonomik or- vardır. Serbest piyasalar döviz kuru dengesini kuretkili olamamaktadır. Bunun nedeni, döviz tam Türkiye için pek çok yeni fırsatlar do- mada kurlarının hem dış ticaret, hem de sermaye piyasağurmuştur. Ancak, Türkiye uzun vadeli larındaki arz ve talep tarafından oluşmasıdır. Dış bir perspektifi kaybedip, kısa vadeli sorun- ticaret açıkları, kısa vadeli yabancı sermaye (sıcak larla uğraştığından bu fırsatları yakalaya- para) girişleriyle dengelendiğinde, döviz kurlarını yöneltecek baskılar ortadan kalkmaktadır. mamıştır. İkincisi, enflasyonla mücadele- dengeye Hatta, yukarıda belirttiğimiz kısır döngü çerçevesinde yanlış politikalar kullanılmasıdır. Türde, kurlar denge dışına yönelmektedir. 9 Türkiye'nin izlediği ekonomi modellerini kısaca inceledikten sonra, elde edilen bası sonuçları ele alacağız. 2. Türkiye'nin Elde Ettiği Sonuçlar Türkiye'nin elde ettiği sonuçları sayılar ve grafiklerle açıklarken 1970 sonraki döneme ağırlık verilecektir. Türkiye'nin 2023'lere doğru bakarken, bu dönemden alabileceği dersleri alması gerekmektedir. 1970'den bu yana Türkiye istikrarlı bir büyüme sağlayamamıştır. Milli gelirdeki yıllık artışlar artı yüzde 8 ile eksi yüzde 8 arasında gerçekleşebilmektedir. Özellikle kriz dönemlerinde yaşanan milli gelir kayıpları çok Önemli boyutlardadır. Bu nedenle de ekonomi potansiyeli olan büyüme hızını yakalayamamaktadır. Devlet Planlama Teşkilatının yaptığı çalışmalar Türkiye ekonomisinin yılda yüzde 7 istikrarlı kalkınma hızını gerçekleştirebileceğini göstermektedir. Kalkınma planları da bu inancı yansıtmaktadır. Oysa, 1970 yılından bu yana milli gelirin yıllık artışı yüzde 3.96 oranındadır. Nüfus artışları göz önüne alındığında kişi başına milli gelir artışı çok düşük kalmaktadır (1970 yılından bu yana yıllık yüzde 1.81). 1970 sonrası kesitlere bakacak olursak, 1970-1980 yılları arasında Türkiye'nin milli geliri sabit 1987 fiyatlarıyla yılda yüzde 4.25 oranında, 1980-1990 yılları arasında yılda yüzde 5.22 oranında, 1990-2002 yılları arasında ise yılda yüzde 2.69 oranında artış göstermiştir. Türkiye'de milli gelir artmamaktadır. Özellikle gelir dağılımın- daki çarpıklıklar ve bu çarpıklıkların azalmayıp artması sonucu, Türkiye'de refah düzeyinin arttığını savunmak çok zordur. Şekil 1, kişi başına milli gelir artışlarını sergilemektedir. Şekil l'de görüldüğü gibi, Türkiye ekonomik krizlerden çok kötü etkilenmektedir. Ekonomik krizlerin yaşandığı 1980, 1994, 1999 (Rusya Krizi ve deprem) ve 2001 krizleri Türkiye'ye çok pahalıya mal olmuştur. Türkiye krizlerin nedenlerini çok iyi öğrenmek ve kriz önleyici tedbirleri almak zorundadır. Daha da endişe verici husus, son yıllarda kişi başına milli gelirin düşme eğilimi içinde olmasıdır. Son yıllarda Türkiye kriz ortamından çıkamamıştır. 1994 krizinden ders alınmayarak, 2000 yılında, döviz çapasına bağlı bir istikrar programı devreye konmuş, 2000 yılı Kasım ayında programın kötü sinyaller vermesine rağmen programa sıkı sıkı bağlı kalınmış, neticede 2001 yılı krizi yaşanmıştır. 1994 ve 2001 krizleri arkasında yatan uygulanan hatalı enflasyonla mücadele programlarıdır. 2001 yılı krizi arkasından döviz kuru çapası uygulamasına son verilmiş olmasına karşın, hala hatalı bir istikrar programı uygulanmaktadır. Program dış borçlanmaya dayalı bir program olduğu için döviz kurlarını baskı altında tutmakta ve TL'nin aşırı değerlenmesine neden olmaktadır. Şekil 2, 1970'den bu yana Türkiye'de kişi başına milli gelirin seyrini sergilemektedir. Görüldüğü gibi, grafik iki trendin varlığını ima etmektedir. 1998 yılına 10 kadar kişi başına milli gelir bir artış temposu izlemiştir. Bu dönemde yıllık artış hızı yüzde 2.3 dolaylarındadır. Oysa 1998 sonrası, kesin bir yargıya varmak erken olsa da, uygulanan siyasetler sonucu ekonomi bir daralma seyrine girmiştir. 1998 sonrası kişi başına milli gelirin düşüş eğilimi yüzde 2.5 olarak görünmektedir. Şekil 3, 1993 yılından bu yana, kalkınma planları çerçevesinde Türkiye'nin milli gelirini ve potansiyelini karşılaştırmaktadır. Görüldüğü gibi 1993 yılından bu yana birikimli gelir kayıpları 2002 yılı milli gelirinin 2.3 katıdır. Türkiye'nin temel sorunu bütçenin sürekli ve artan bir şekilde açık vermesidir. Bunun da arkasında yatan, özellikle 1989 sonrası devletin çok yüksek düzeylerde reel faiz Ödemesidir. Devlet bütçesinin çok önemli bir bölümü faiz ödemelerine gitmekte, faizlerin bir bölümü de borçlarla ödendiğinden borç ve faizleri çığ gibi büyütmektedir. Şekil 4, bütçe gelir, gider ve dengesini sunmaktadır. Görüldüğü gibi, özellikle 1989 sonrası bütçe açıkları çok hızlı bir artış temposu içindedir. Bu açıklar da borçları ve borç faizlerini kamçılamaktadır. 11 Bu nedenle, İMF destekli istikrar programlarında, bütçenin milli gelirin yüzde 6,5'u kadar faiz öncesi fazla vermesine çaba gösterilmektedir. Ancak bu yüzde 6.5 fazla da faiz ödeme için borçlanma zorunluluğunu ortadan kaldırmamaktadır. Küreselleşen dünyada Türkiye'nin bir başarısı dış ticaret hacmini arttırabilmesidir. Ancak, Türkiye burada da önemli sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır. 1989' dan bu yana Türkiye'nin dış ticaret açıkları hızla artmaktadır. Bu artışın arkasında hatalı dış ticaret politikaları yatmaktadır. Türkiye ihracatında Avrupa Topluluğu'na bağımlı hale gelmiş, güney, kuzey ve doğu komşularıyla dış ticaretini ihmal etmiştir. Şekil 5, 1996 yılından bu yana dört yöndeki komşularımızla olan toplam dış ticaretimizi yansıtmaktadır. Görüldüğü gibi, 1996'dan bu yana Türkiye'nin dış ticareti Avrupa Birliği odaklıdır. Türkiye diğer yönlerdeki dış ticaret ve işbirliği imkanlarını değerlendirememektedir. Türkiye'nin dış ticaret açıklarının artmasında uygulanan istikrar programlarının rolü de önemlidir. Özellikle TL'nin değer kazanması ithalatı kamçılamakta. 12 kriz Öncesi dış ticaret açıkları artmaktadır. Şekil 6'da görüldüğü gibi, kriz yaşandığı yıllarda dış ticaret açıkları azalmakta fakat, tekrar TL değer kazanmaya başladığında dış ticaret açıkları artış seyrine girmektedir. Tabii ki, dış ticaret açıkları döviz dengesinin göstergesi değildir. Döviz kazançlarında hizmet kazanç ve kayıplarını da hesaba katmak gerekir. Türkiye için iki önemli gelir kalemi işçi gelirleri ve turizm gelirleridir. Özellikle 1980 sonrası turizm gelirlerinde önemli artışlar olmuş, turizm gelirleri 2002 yılında 8.5 milyar dolara ulaşmıştır. İşçi gelirlerinde de bir artış temposu yaşanmıştır. Fakat, 1998 yılından bu yana işçi gelirleri bir düşüş seyrine girmiştir. 1998 yılında 5.4 milyar dolar olan işçi gelirleri, 2002 yılında 2 milyar dolara gerilemiştir. Bu nedenlerden Türkiye için dış ticaret açıkları son derece önemlidir ve bu açıklar artmaya devam etmektedir. Türkiye'de devlet, bütçe yetersizliği ve çok yüksek faizlerle borçlanma nedeniyle giderek borç batağına girmiştir. Özellikle 1989 sonrası devlet iç borçlan 2002 sabit fiyatlarıyla beşe katlanarak 150 katrilyon 13 lirayı bulmuştur. Şekil 7, iç borçlardaki artışı görüntülemektedir. Grafikte izlenmesi gereken önemli bir nokta, artık devlet borçlarının, devlet için bir kaynak yaratmaması dır. Devlet borçları, faizleri ödeyebilmek için hızla artmaktadır. Türkiye'nin dış borçları da hızla artmaktadır. Türkiye kendi gücüyle ekonomisini yeni çağın gereklerine taşıyabileceğine inanmamakta, dış borç almak peşinde koşmaktadır. Bu dış borçlar da yatırımları desteklememekte, dış ticaret açıklarını kapamakta, bu nedenle de ekonomi çağın gereklerine hazırlanamamaktadır. Oysa, Türkiye'nin önünde, ders alacağı iki örnek bulunmaktadır. Bunlardan birincisi Osmanlı devletinin karşı karşıya kaldığı durumdur. Osmanlı'ların 1954 yılıyla başlayan dış borç serüveni, 1881 yılında Düyunu Umumiye İdaresi'nin kurulmasına neden olmuştur. Osmanlı devletinin çöküşünde dış borçların rolü çok büyüktür. İkincisi, Cumhuriyet yönetiminin borçlanmama konusunda gösterdiği hassasiyettir. İmkanları çok dar olan Cumhuriyet yönetimi bir yandan demiryollarını kamulaştırırken yenilerini yapmış, bir yandan da dış borçları ödemiştir. Cumhuriyet yönetimi titizlikle borçlanmamıştır. Çünkü, Lozn görüşmelerinde yabancı diplomatların, "Bugün bu kadar çaba ile elde ettiğiniz özgürlüklerinizi, ileride bize borçlanarak kendi ellerinizle geri vereceksiniz" şeklindeki uyarısını bir sınav olarak kabul etmişlerdir 3 . Üzülerek belirtmek gerekir ki, bugün borç ödemek değil de, borç bul- mak başarı olarak kabul edilmektedir. Şekil 8, dış borçların seyrini, artış ve azalışlarını aynı grafik üzerinde göstermektedir. Grafikte görüldüğü gibi, 1994'ten bu yana, Türkiye'nin dış borçları ikiye katlanmıştır. 3. Varılan Nokta Türkiye kendi ve çağın gereklerine uygun bir şekilde farklı ekonomik model ve stratejiler kullanarak önemli bir hamle gerçekleştirmiştir. Bugün çok büyük potansiyellere sahip bir ülkedir. Türkiye'nin çok önemli birikimleri, çok iyi yetişmiş insan gücü ve müteşebbis ruhu vardır. Türkiye, cumhuriyet döneminin Kuvâyî Milliye ruhu ile 21. yüzyılda yeni oluşan dünya düzeninin mimarlarından biri olabilir4. 3. Cumhuriyet demiryollarını inşa ederken kul lanmamış, Cumhuriyet döneminde, ülkenin 4000 km tutan demiryollarına 1877 km ilaveyi tamamen milli kaynaklarla yapmıştır. Borçlanmama nedenini Ali Süreyya şöyle açıklamıştır. "Cumhuriyet ricali, Lo zan'da devletlere tasdik ettirdiğimiz istiklâl ve bera berlik haklarını yarın malî ve iktisadî darlıklar kar şısında para bulmak için birer birer feda edeceğimizi söyleyen Avrupa diplomatlarının sözlerini düşman lıktan ziyade bir imtihan telâkki etmişlerdir. Şimen difer politikasının malî ve iktisadî müşküllerini biz zat hallederek onu tahakkuk ettirmek Cumhuriyet için bu imtihanların muvaffakiyetli neticelerinden biri olacaktır. Bugünkü neslin vazifesi bu imtihan da sonuna kadar muvaffak olmak için, gelecek nesil lere içinde emniyetle oturulabilir, refahla yaşanabi lir bir vatan bırakmaktır." Ali Süreyya, Ülkü dergi si, Şubat 1933. 4. Burada önerilen tedbirler daha önce 1996 yılında yayınlanmıştır. Özer Ertuna, Türkiye Ekono misi ve Gerekli Stratejiler. Ekonomik Yorumlar, Mayıs 1996. s. 16-21. 14 Fakat, bugün, Türkiye kendi gücüne Önümüzdeki dönem bir atılım dönemi inanmamakta, potansiyelini değerlendire- olmalıdır. Yeni bir dünya oluşurken Türkimemektedir. Özellikle 1989 sonrası Türki- ye'nin kaybedecek yılları, hatta günleri ye için kayıp yıllar olmuştur5. Türkiye çok yoktur. dar bir perspektif içinde kendi yarattığı Türkiye'nin uygulaması gereken ekonoveya kendine telkin edilen sorunlarla bo- mi stratejilerini birbirleriyle uyumlu kısa, ğuşmakta bir krizden diğerine sürüklen- orta ve uzun vadeli stratejiler olarak tamektedir. nımlayabiliriz. 4. Dünyadaki İnsan Ve Teknoloji a. Kısa Vadeli Kriz Koşullarının Devrimini Yakalamak İçin Neler YapOrtadan Kaldırılması malıyız? Türkiye'nin güncel sorunları ona uzun Bugün yepyeni bir dünya oluşmakta- vadeli vizyonunu kaybettirmemeli, hedefdır. Bu küreselleşen dünyada, Türkiye, re- lerini unutturmamalıdır. Türkiye'nin acil kabet gücünü arttıracak stratejilere yönel- çözüm bekleyen sorunları, kriz ortamının melidir. Türkiye'nin vizyonu, yeni oluşan yatışması, enflasyonun düşürülmesi ve dünya düzeninin aktif mimarları arasında israfın önlenmesi olarak tanımlanabilir. yer almak olmalıdır. Türkiye oluşturduğu atılım programında enflasyonu aşağı çekerken, israfı önlerken, Türkiye çok stratejik bir coğrafyada, Çağı yakalayacak hamleleri de gerçekleşpotansiyelleri çok yüksek olan bir ülkedir. tirmesi gerekir. Esasında böyle bir progTürkiye doğu ile batı uygarlıkları, İslam ramın başarı şansı, bugüne dek uygulamadünyasıyla Hıristiyan dünya, fakir ülkeya çalıştığımız enflasyona odaklı programlerle zengin ülkeler, kalkman ülkelerle lardan çok daha fazladır. kalkınmakta olan ülkeler Çünkü böyle bir programda arasında çok önemli bir temel hedefi çağı hedefler birbirlerini köprüdür. 21. yüzyılda Türkiye’nin yeni oluşan dün- destekley ecekler ve sinerji önemli rol oynayacak su yakalamak, ya düzeninde saygın bir yaratacaklardır. Ayrıca kaynaklarına sahip, petrol katılımcı olmak şeklinde havzalarına bitişiktir. Av- tanımlanmalıdır. Böyle bir böyle bir program kaynakrupa Birliği, İslam Konfe- hedef, Türkiye'nin yeni oluşun larını da kendi yaratacakdünya düzeninde başarıya tır. Aşağıda böyle bir ransı, Karadeniz İşbirliği ulaşmanın gerektirdiği programın temel ilkelerini Teşkilatı bünyesinde aktif atılımlar içinde olmasını açıklamaya çalışacağız. rol oynayarak ve doğuda gerektirir. Ana ilke, programın tüm Türk cumhuriyetleriyle sıkesimlerin güvenini ve kı işbirliği kurarak Türkidesteğini kazanmış bir program olmaye yeni çağın oluşmasında çok önemli rol oynayabilir. sıdır. Tüm kesimlerin katılımıyla geliştirilecek programın olmazsa olmaz ilkeleriTürkiye'nin temel hedefi çağı yakala6 mak, yeni oluşan dünya düzeninde saygın nin şunlar olacağı kanısındayız : • Program bir atılım programı olma bir katılımcı olmak şeklinde tanımlanmalıdır. Böyle bir hedef, Türkiye'nin yeni lıdır: Türkiye'nin hazırlayacağı program oluşan dünya düzeninde başarıya ulaşma- ihracat seferberliğine, üretim ve istihdam nın gerektirdiği atılımlar içinde olmasını artışlarına dayalı, kaynak yaratan bir gerektirir. Türkiye teknoloji ve insana ya- atılım programı olmalıdır. tırım yapmak, sahip olduğu potansiyelleri • Program yabancı kaynaklara bağlı ol harekete geçirmek zorundadır. mayan, kendi kaynaklarını kendi üreten Türk insanı son yıllarda kendine güve- bir program olmalıdır: Programın kay nini, daha da kötüsü kendine saygısını yi- nakları, seferber edilen iç kaynaklar, ar tirmiştir. Türk insanına, çok hatalı olarak, tan üretimden yaratılan kaynaklar ve "AB olmadan biz kalkmamayız, ABD ol- uluslararası işbirliklerinden sağlanan madan ekonomimizi ayağa tutamayız" fikri kaynaklar olmalıdır. aşılanmıştır. Türk insanının, çağın önüProgram ulusal uzlaşmaya dayalı bir ne koyduğu potansiyele inanması, kendine program olmalıdır: Ulusal uzlaşma işçi, işguvenmesı, şevkle yukarıda sözunu ettiği- veren, mali kesim hükümet arasında miz hedeflere yönelmesi gerekmektedir. 5. Bakınız: Özer Ertuna, Türkiye Ekonomisinin Kayıp Yılları (1989-2002), MUFAD Muhasebe ve Finansman Dergisi, Temmuz 2003. s 6-15. 6. Daha ayrıntılı bir açıklama için bakınız: Özer Ertuna, Türkiye'nin Yaşadığı Krizler ve Çözüm Arayışları, MUFAD Muhasebe ve Finansman Dergisi, Temmuz 2001. s 6-16. 15 Sosyal ve Ekonomik Konseyde sağlanacaktır. • Programın temel hedeflerinden biri belirsizliklerin ortadan kaldırılması olma lıdır. Belirsizlik ekonomide maliyetleri arttıran, taşınamaz düzeylere yükselten bir etkendir. Belirsizliklerin ortadan kal dırılmasının en etkin yolu, atılım ve enflasyonla mücadele programı üzerinde "ulusal uzlaşma"nın sağlanmasıdır. Böyle bir uzlaşma altında her kesim kendine dü şen sorumluluğu taahhüt edecektir. İşçi ücret kısıtlanmalarını, işveren kesimi bu ücretlerle dengeli bir biçimde fiyat artış larını kısıtlamayı, mali kesim de azalan riskler nedeniyle faiz kısıtlamalarını ka bul edip benimseyecektir. Bu taahhütler çerçevesinde kur artışları da dengelerini bulacaktır. • Program külfeti ve nimeti paylaş tıran bir program olmalıdır: Geliştirilecek programda programın külfeti ve nimeti dengeli olarak paylaştırılmahdır. Bugün uygulanan programların külfeti bir kesime yüklenmekte, başka bir kesim nimetinden yararlanmaktadır. • Program fiyatlar arası dengeleri oluş turan, koruyan ve bu dengelerden yararla nan bir program olmalıdır: Türkiye'nin hazırladığı program bir daha kriz yaşat maması gereken bir programdır. Türki ye'nin yaşadığı krizlerin arkasında yatan temel etken piyasalardaki fiyatlar arasın daki denge bozukluklarıdır. Söz konusu dengeler enflasyon, faizler, kurlar ve üc retler arasındaki dengelerdir. • Program kontrat maliyetlerini düşü rücü bir program olmalıdır: Söz konusu kontratlar borç ve alacaklar, toplu sözleş meler, kira kontratları gibi kontratlardır. Yüksek enflasyon ortamında yapılan kont ratlar, bedeli enflasyondan arındırmak amacıyla yüksek artışlar veya yüksek faiz ler vaat eder. Enflasyon kontrol altına alınması için bu ulusal uzlaşma bu kontratları hedeflere göre yenilemelidir. • Program geleceği ipotek altına alma malıdır: Dünya uygulamalarında pek çok istikrar programı, Meksika'da olduğu gibi, ülkelerin geleceklerini ipotek altına al mıştır. Geleceğin ipotek altına alınması dış borçların kontrolsüz artması ve özel leştirme uygulamalarıyla gerçekleşmektedir. b. Yapısal Sorunların Çözümlenmesi - Orta Vadeli Reformlar Kriz koşullarının ortadan kaldırılmasına yönelik tedbirlere paralel olarak yapısal sorunların çözümlenmesi çalışmaları gecikmeden yürütülmelidir. Bu kapsamda: • Özel sektör reformu, • Kamu sektörü reformu, • Mali sektör reformu ve • Modern bir vergi reformu gerçekleştirilmelidir. Özel sektör reformunun temel hedefi kayıt dışı ekonominin kayda alınmasını sağlamak, şirketlerin kurumsallaşmasına katkılarda bulunmaktır. Türkiye'de kayıt dışı ekonominin boyutları konusunda güven verici tahminler bulunmamakla beraber, ekonomi üzerindeki etkileri göz önünde tutulursa, bu kesimin önemli boyutta olduğu anlaşılmaktadır. Ekonomi geliştikçe, bu kesim, kurumlarla ilişkilerinde kayda geçmemiş olmanın sıkıntılarını da çekmektedir. Ekonominin kayda geçmemiş kesiminin kayıt içine çekilmesinin ekonomi üzerinde direkt ve dolaylı çok önemli etkileri olacaktır. Kayıt dışı ekonominin kayıt içine çekilmesi bir yandan özendirici, öbür yandan da engelleyici stratejilerle gerçekleştirilmelidir. Kamu sektörü reformu, bürokrasiyi modernleştirmeyi, tüm kamu kesiminde israfı önleyici ve verim arttırıcı tedbirleri almayı, ilave olarak da, kamu iktisadi teşebbüslerinin etkinliğini ve verimliliğini arttırıcı bir özelleştirmeyi içermelidir. Özelleştirmenin amacı mülkiyeti devretmek değil, verimliliği arttırmaktır. Tüm özelleştirme kapsamına alınan kuruluşlarda yönetimin özelleştirilmesi ve kurumun verimlilik ve rekabet ilkeleri altında yeniden yapılandırılması şarttır. Mülkiyetin özelleştirilmesinin yararlı olmadığı veya gerekmediği hallerde dahi, muhakkak, yönetimin özelleştirilmesi ve yönetimin icraatından dolayı sorumlu hale getirilmesi sağlanmalıdır. Özelleştirilen kurumların sermaye yapılarının yeniden şekillendirilmesin gerektiği durumlarda, yerli ve yabancı kuruluşlarla stratejik ortaklıkların kurulması, halka arz, blok satış gibi özelleştirme teknikleri işletmelerin stratejik konumları göz önünde tutularak uygulanmalıdır, Özelleştirme süreci içinde mülkiyeti devredilecek olan kuruluşların, yeni mülkiyet yapılarının, stratejilerini ve başarılarını destekleyecek şekilde oluşmasına dikkat edilmelidir. Mali sektör reformuyla 1992 yılında yapılan sermaye piyasası kanunu değişiklikleriyle oluşturulan çerçeve kapsamında, mali piyasalara yeni piyasalar, yeni araçlar ve kurumlar kazandırılarak araçlar ve 16 kurumlar arası rekabetin arttırılmasıyla bir taraftan tasarruf kazançları arttırılırken diğer taraftan para kullanma maliyetleri uluslararası düzeylere indirilmelidir. Vergi reformunun hedefi, vergi sisteminin sadeleştirilmesi, vergi idaresinin modernleştirilmesi, vergi tahsilatında etkinliğin arttırılması ve vergi tabanının yaygınlaştırılması olmalıdır. Vergi reformu vergi adaletini sağlamalı ve kayıt dışı ekonomiyi kayıt içine alacak Özendirici tedbirleri içermelidir. c. Uluslararası Rekabet Gücünün Arttırılması - Uzun Vadeli Hedefler Oluşan yeni dünyada saygın yerini alabilmesi için, Türkiye'nin, dünyadaki gelişmelerin yarattığı fırsat ve tehlikeleri iyi değerlendirecek ve yeni kritik başarı faktörleri üzerinde mukayeseli üstünlükler yaratacak stratejileri geliştirmesi gerekmektedir. Bu Türkiye'nin ekonomisini dünya ile bütünleştirebilmesi için şarttır. Bunun yanında Türkiye'nin uzun vadeli ekonomik hedefleri arasında, kalkınmanın yurt sathına yayılması ve gelir dağılımının dengelenmesi muhakkak yer almalıdır. Bugün dünyada bir taraftan küreselleşme, diğer yandan da bloklaşma (bölgesel işbirlikleri) yaşanmaktadır. Ticaret serbestleşmekte ve üretim esnekleşmektedir. Ekonomik hayatta uluslararası şirketlerin rolleri artmaktadır. Dünyanın herhangi bir kuruluşu, herhangi bir ülkede üreteceği veya ürettireceği bir malı, herhangi bir ülkede satabilecektir. Üretim alanında, verimlilik ve maliyet avantajlarına dayalı, kıyasıya bir rekabet hüküm sürecektir. Bugün için maliyet avantajları nedeniyle bir ülkeye yaptırılan üretim, gene maliyet avantajları nedeniyle, yarın başka bir ülkeye yaptırılabilecektir. Teknoloji transferinin kolaylığı altında maliyet avantajlarının temelde ucuz işçiliğe dayanması tehlikesi vardır. Tüm dünyada marka, desen, patent hakları, sanayi çizimleri gibi haklar kuvvetli bir korunma altına alınmaktadır. Teknolojiyi, markayı, modayı, tasarımı ve imajı üretenler dünya pastasından daha fazla pay alabileceklerdir. Kısa bir deyişle dünyada başarı faktörleri değişmiştir. Zenginleşmek ve daha yüksek refah düzeylerine ulaşmak için teknoloji, marka, moda, imaj gibi yeni başarı faktörleri üzerinde rekabet üstünlüğü yaratmak gerekmektedir. Öyle anlaşılıyor ki; yeni oluşan dünya düzeninde geçmişte olduğu gibi kazanan- lar ve kaybedenler olacaktır. Kalkınmakta olan ülkeler arasında, ucuz işgücü stratejisiyle yetinmeyip, ürün teknolojisini, markasını, imajını geliştirenler giderek kazançlı çıkacaktır. Türkiye yeni oluşan dünya düzeninde çok önemli potansiyellere sahip bir ülkedir. Türkiye'nin geniş bir etki alanı ve çok zengin bir coğrafyası ve kültür hazinesi bulunmaktadır. Karadeniz Bölgesi, Rusya ve Türk cumhuriyetlerinde ortaya çıkan gelişmeler ve İslam dünyası, Türkiye'ye teknoloji, marka ve moda gibi kritik başarı faktörleri üzerinde işbirliği yapma imkânları yaratmıştır. Bunlar rekabet ortamında çok olumlu fırsatlar oluşturmaktadır. Türkiye'nin çok önemli bir ekonomik, sosyal ve kültürel etki alanı bulunmaktadır. Bu avantajını kullanarak Türkiye, kolaylıkla ürün teknolojisi, marka ve imaj gibi alanlarda mukayeseli üstünlükler yaratabilir. 5. Sonuç Türkiye Cumhuriyet döneminde çok Önemli bir gelişme kaydetmiştir. Bugün Türkiye çok yetenekli insan sermayesine, yöneticilere ve teknik kadrolara sahiptir. 1990 sonrası hızla kurulmaya çalışılan yeni dünya düzeni, Türkiye için çok değerli imkanlar yaratmıştır. Türkiye Doğu, Batı, Güney ve Kuzey eksenlerinde işbirliği ve kalkınmanın katalizörü olabilecek kültür yapısına ve deneyimlere sahiptir Ancak, Türkiye 1989'dan bu yana krizlerle boğuşmaktadır: Vizyonunu kaybetmiş. Türkiye, potansiyelini değerlendirememekte, kendi yarattığı veya yabancıların telkin ettiği sorunlarla uğraşmaktadır. Öz güvenini kaybetmiş, Avrupa Birliğinin ve Amerika Birleşik Devletlerinin desteği olmadan sorunlarını çözemeyeceğine inanmaktadır. Bugün Türkiye, Cumhuriyet döneminin Kuvâyî Milliye ruhu ve kalkınma şevkine muhtaçtır. Türkiye yeni dünya düzeninin oluşmasında çok önemli rol oynayabilir. Yeni dünya düzeninin oluşmasında Türkiye'nin aktif bir rol oynaması sadece bir fırsatı değil aynı zamanda sorumluluğudur. 2023 yılına doğru vizyon, hedef ve stratejilerini oluştururken, Türkiye kendi gücünü ve potansiyellerini kullanarak yeni dünya düzeninin mimarlarından biri olmaya talip olmalıdır. Çünkü Türkiye'nin yeterli kadroları, bilgi birikimi ve iyi geleceklere özlem duyan insanları vardır. Gerekli olan Türkiye'nin seçimini doğru yapması, doğru stratejilere yönelmesidir. 17