سطأل َ َط َي ْطِْ ح َ ْا ِم اِأ َ ْم َ َا َي َ َاا ح نْ َِ لَ ا َا َأط ْح َي ِ ََط ْح ع َ َط َي ِ ََط ْح حْ نم.ل حْ نم ِِ ِم ِ ِ حْ نم ِْا Sayi 1/Yil 1 YIL 3/ SAYI 32 ŞEVVAL 1435/ TEMMUZ 2014 ....İşte Bayramımız! Aylık; Islami, Siyasi ve Ilmi Dergimiz... kkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk kkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk k ب ِ ْس ِم Hediyemiz olsun! ِإن إ مْكُ م إ ل ّ ل. ِ ِ Fihrist Dersler Konular Yazarlar Sayfa — — 2 Onurlu direnişimiz, Gazze Editör 3 Tefsir Dersleri Adiyat Suresi (1-11) Ebu Abdurrahman 4 Tefsir Dersleri (devam) Adiyat Suresi (1-11) Ebu Abdurrahman 5 Gençlerle Başbaşa ...Avrupa ve İslam! M. Metin Müftüoğlu 6 Temel Meseleler (18) Ibni Abdulhalim 7 Sualler ve Cevaplar (6) Ebu Ensar 8 İMKÂNLAR ve HAMLELER-(8) Cemaleddin Hocaoğlu 9 Islam/Ibadet Kelime-i Şahadetle çelişen tutumlar-(12) Said Havva 10 Siyer/Davet Peygamberimizin Hayatı; B. Çobanoğlu 11 Misafir Kalemler 12 Ibni Abdulhalim 13 Anonim 14 — 15 Fihrist Gündem/Yorum Suffa Mektebi Dördüncü Delil; KIYAS (4) Fetva Köşesi Beyyineler Ibretler ve Öğütler (2) Kadın-Erkek eşitliği (10) Hanımlar Köşesi (Eşlerin Seçimi Ve Uyumu 1) Sohbetler/Düşünceler İHYA ERİNİN ÖZELLİKLERİ 2 Müslüman Çocuğun edebi, Yarının Büyükleri ÇOCUĞU KÖTÜ EĞITMENIN YOLLARI Basından Seçmeler Mısır Yardım Konvoylarının Gazze'ye Geçişine İzin Vermiyor... Erdoğan'dan Filistin Davası İçin Şok Sözler ... IŞİD İsrail'e neden saldırmıyor?... IŞİD Gazze’ye girmeye hazırlanıyor... Muhacirun Dergisi: www.muhacirun.net Yazışma Adresimiz: [email protected] Sayfa 2 MUHACIRUN DERGISI– Doğrular Islamın doğrulardır, hatalar/yanlışlar bizim yanlışlarımızdır. Okuyucularımızdan (Islama göre varsa) Hatalarımızın düzeltilmesini istirham ediyoruz. YIL-3/ SAYI– 32 ŞEVVAL 1435 / TEMMUZ 2014 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z Gündem/Yorum Onurlu direnişimiz, Gazze Filistinde/Müslümanların işgal edilen Vatanında her zaman ki gibi yine kanlar akıyor. Fiili olarak dur diyen yok. Sözlü olarak dur diyen varmı? Yok, yok…Belki haklı kim hakksız kim soran varmı?Yok, yok… Haklıya yardım, haksıza karşı mücadele eden varmı?Yok, yok… Çünkü Müslümanların ve Dünya insanlığının ekseni kaydı, hakk nedir zulüm nedir ayıramıyor. Yıllardan(1948) beridir kanayan yaramızdır Filistin. Akan kanımızdır Filistin. Yok edilen Canlarımızdır Filistin. Harab edilen Mallarımızdır Filistin…Sadece Filistin mi? Elbetteki hayır. Tüm dünyada yaralar kanıyor, kanlar akıyor… Belki bu kanları akıtanlar Kim? Kimin kanını akıtıyorlar? Kimden yardım alıyorlar? Kimin eliyle yapıyorlar? Zalimler, Mazlumların kanını akıtıyor. Müstekbirler, Mustazafların kanını akıtıyorlar, Yerli uşaklarının veya Menfaatperestlerin eliyle… Bizler müslümanlar olarak bu konuya Islamın ışığında bakmalıyız. Taraflara/Olaylara Kur´an eksenli bakmalıyız. Biz olaylara Batının ölçüsüyle /demokrasinin penceresinden bakamayız. Belki insan hakkları açısından baksak nasıl olur? Fakat bunu Muvahhid Müslümanların dışında insan haklarına önem vereni görmedim. Söylemlere aldanmayın, faaliyetlerine bakın… Tüm Dünya ve Medyası/TC Hükumeti ne diyor? Çocukları öldürmeyin, Kadınları öldürmeyin, Mabedleri/ Hastahaneleri yıkmayın, Orantısız güç kullanılıyor, Israil meşru hakkını kullanıyor… Bu şu anlama geliyor; Haması öldürebilirsin, Hamas Insanları/Evleri kalkan olarak kullanıyor, Hamas teröristtir, Gazze halkı Hamasa sırt çevirmelidir, Hamas füze atmamalıdır, Hamas Silahlarını bırakmalıdır, Hamasın ve ona tabi olanların/yardım edenlerin yaşama hakkı yoktur..vs. Yani eli Silah tutan, Işgalcilere Mukavemet edenleri öldürebilirsiniz.. A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r . Editör Filistin Savaşı 1948 de Yahudinin gelmesiyle başlayan bir Müdafa Savaşıdır. Haklının haksıza karşı Mücadelesidir. Işgal edilenlerin işgalcilere karşı mücadelesidir. Mustazafların zalimlere karşı mücadelesidir. Islamın küfre karşı mücadelesidir. Tevhidin, Şirke karşı mücadelesidir. Hakkın batıla karşı mücadelesidir. Evine, Vatanına, Namusuna, Dinine el koyanlara karşı yapılan Onurlu bir istiklal savaşıdır. Bunun tek haklısı vardır o da Filistindir/Hamasdır… Israil devleti Zalim, Işgalci bir devlettir ve onu haklı çıkaracak hiç bir gerekçe, tutum veya durum yoktur… Sizin evinizi birileri işgal etmistir, Annenizi-Babanızı öldürmüşler sizi de tuvalete hapsetmişler ve sizden susup orada yaşamanızı, dışarıya çıkmamanızı bekliyorlar. Böyle bir durumda yaptığınız her Hareket meşrudur. Şöyle bir proje düşünün; Obama, Netanyahu, Putin, Merkel, Esad, Kral Abdulaziz ve R. Tayyib kurt avına çıkmışlar. Hepsi ayrı ayrı avlanıyorlar. Netanyahu hariç Biribirinin avlarına atmıyorlar. Bir yaralı kaplan ailesi Tayyibe sığındı. Tayyib ise Netanyahunun kendine sığınan Kaplanları vurdugunu görünce; dişilerini ve küçüklerini vurmayın/aç bırakmayın senin olsunlar, fakat büyüklerini vurabilirsiniz diyor… Ey Rasulullahın övdüğü Şam gençliği, Ey Onurlu, itaatkar, sabırlı Şam gençliği. Ey mübarek beldelerin mübarek gençleri, Siz bizim göz aydınlığımızsınız, Siz Mescid-i Aksanın Müdafilerisiniz, Siz bu dünya mazlumlarının temsilcilerisiniz, Siz Yahudiyle taviz vermeden savaşan Allah dostlarısınız… Allah (cc )ise dostlarına mutlaka yardım edecektir. Şeyh Ahmed Yasin(rh.a.) yıllar önce şöyle diyordu; ...Siz ey Müslümanlar! Suskun ve aciz, helâk olmuş Değerli müslümanlar kendinize sorun, insan hakkı/adalet ölüler! nedir ve düşünce/Fikir hürriyeti nedir?Terörist Kimdir? Hâlâ kalpleriniz sızlamıyor mu, başımıza gelen bu acı Şöyle mi düşünüyorsunuz; felâketler karşısında? Bir halk yok mu? Hiç mi kimse Sizin gibi düşünen, sizin dostunuza dost olan, düşmanını- yok, Allah için ve ümmetin namusu için kızacak? za düşman olan, güçlü olan, zengin olan, sizin emrinizde Şerefli direnişçilerken, bizleri katil teröristler olarak ilan olan, sizin partinizde olan, sizin kulübünüzde olan, çok edenlere karşı duracak! Bu ümmet utanmaz mı, şerefi taraftarı olanlar haklı… Sizin gibi düşünmeyen, sizin dostunuzla dost olamayan, çiğnenirken?... düşmanınızı düşman görmeyen, zayıf olan, fakir olan, Şahadetiniz/Gazanız Mübarek olsun… size karşı gelen, başka partiden olan, başka takımdan olan, azınlık olanlar haksızdır/Teröristtir... Sayfa 3 MUHACIRUN DERGISI– YIL-3/ SAYI– 32 ŞEVVAL 1435 / TEMMUZ 2014 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z TEFSIR DERSLERI )2( ت دَحْاا َ ت ِ ) فَا ْل ُمو ِريَا1( ب ْحاا ِ َوا ْل َعا ِديَا ْ س َطن ُ ت َ ) فَ َو4( ) فَاَثَ ْرنَ هِ ِ عَ ْاعا3( ب ْحاا ِ فَا ْل ُم ِغي َرا َ) َواِعَّ ُ َلى6( اانَ لِ َرهل ِ لَ ٌَ ُود َ اِ ْع ِ ْ َّ) اِن5( هِ ِ َم ْمعا ) اَفَ ََل8( ه ِحيح َ َ) َواِعَّ ُ لِ ُا ل ا ْل َر ْي ِر ل7( ه ِييح َ ََذلِ َك ل ) َو ُا ل9( يَ ْعىَ ُم اِ َذا هُ ْع ِ َر َىا فِ ا ْلاُحُو ِر ِص َل َىا ف )11( ) اِنَّ َرهَّيُ ْم ِه ِي ْم يَ ْو َىَِ بَ لَ َرحِير10( الصحُو ِر ُّ 100- ÂDİYÂT SÛRESİ Mushaftaki Sıralamaya Göre 100. Sûredir. Mufassal Sûreler Kısmının On Dördüncü Grubundaki Birinci Sûredir. On bir âyettir. Mekke'de nazil olmuştur. el-ÂDİYÂT SÛRESİ VE EKSENİ el-Âdiyât sûresi, insan karakterinden, onun çok inkarcı oluşundan ve çıkarını sevmesinden sözeder. Bu sûre insana öldükten sonra dirilmeyi, hesabı, Allah'ı tanımayı hatırlatarak insandaki bu hastalığı tedavi etmeye çalışır. el-Bakara Sûresi'nin mukaddimesini hatırladığımız zaman onun takva sahiplerinden, kâfirlerden ve münafıklardan bahsettiğini görürüz. Bu sûre de kâfirliğin ve münafıklığın sebebini ortaya koyup, insanın takva sahibi olabilmesi için bunu tedaviye çalışıyor. İşte bu, bu sûre ile el -Bakara Sûresi'nin mukaddimesi arasındaki ana ilişkidir. ez-Zelzele sûresi Allah Teâlâ'nın: "Kim zerre kadar hayır yapmışsa, onu görecek. Kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu görecek." (ez-Zelzele, 99/7-8) buyruklarıyla sona erer. el-Âdiyât sûresi ise, insanın yapısından, onun nankörlğünden, malı ve dünyayı sevmesinden sözedip bu hastalığı tedaviye çalışır. Bununla insan iyilik yapmaya ve kötülüğü terketmeye teşvik Sayfa 4 MUHACIRUN DERGISI– A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r . Ebu Abdurrahman edilmektedir. Demek ki bu sûre ile bundan önceki sûre arasında pek çok yönden ilişki bulunmaktadır. el-ÂDİYÂT SÛRESİ (1-11. ÂYETLER) 1. Andolsun o harıl harıl koşan atlara; 2. Ve kıvılcım saçanlara, 3. Sabah sabah baskın yapanlara, 4. Derken tozu dumana katanlara, 5. Onunla bir topluluğun ta ortasına dalanlara, 6. Gerçekten insan, Rabbine karşı çok nankördür. 7. Doğrusu kendisi de buna hakkıyla şahittir. 8. Şüphesiz o menfaatine pek düşkündür. 9. Yoksa bilmez mi o kabirlerdekilerin çıkarılacağı zamanı; 10. Göğüslerde ne var derlenip toparlanacağı anı? 11. Şüphesiz Rableri o gün onların her şeyinden haberdardır. Savaşlarda Harıl Harıl Koşup Kıvılcımlar Saçan Atlara Yemin Olsun ki... (Âyet 1-5) "Andolsun o harıl harıl koşan atlara." İbn Kesîr şöyle der: "Allah Teâlâ, kendi yolunda sürülünce koşup harıl harıl ses çıkaran atlara yemin etmektedir. Buradaki ses, koşma esnasında attan duyulan nefes sesleridir." Ben derim ki: Mâna şöyle takdir edilir: "Andolsun hızlı nefes sesi çıkararak koşan atlara." "Ve kıvılcım saçanlara." İbn Kesîr burada da şöyle der: "Nallarının kayalara çarpıp bundan kıvılcımların çıkması kastediliyor." Nesefî de: " القدحkelimesi çarpmak, ايراءda ateş çıkarmak anlamınadır" der. "Sabah sabah baskın yapanlara." İbn Kesîr: "Sabah vakti yapılan baskın kasdediliyor" der. Nesefî ise: "( ( المغيراتsabah vakti düşmana baskın yapan atlardır" der. "Derken tozu dumana katanlara." Nesefî şöyle der: "Bu vakitte toz savuranlara." İbn Kesîr bu âyet hakkında der ki: "Süvarilerin savaştığı yerlerde savrulan tozlar kasdediliyor." "Onunla bir topluluğun ta ortasına dalanlara." Nesefî der ki: "O vakitte düşman topluluklarından birinin ortasına girenlere." YIL-3/ SAYI– 32 ŞEVVAL 1435 / TEMMUZ 2014 ِإن إ مْكُ م إ ل ّ ل. ِ ِ Sûredeki Atlar Hangi Atlardır? Tercih edilen görüş, sûredeki yeminlerin atlara yapılmış olduğudur. Ancak bu atlar konusunda değişik görüşler ileri sürülmüştür. Acaba bu atlar gazilerin atları mıdır, yoksa Arafat'tan Müzdelife'ye oradan da Mina'ya hareket halindeki hacıların atları mıdır? Fakat bu üzerinde durulmaya değer bir ihtilâf değildir. Zira hac da Allah yolunda cihadın bir çeşididir. Atlara yemin edilmesi şüphesiz bir cihad aracı olarak onlara değer verildiğini gösterir. Bu da müslümana daima harp araç ve gereçlerini düşündürür. ki: "Şüphesiz insan malı çok sevmesinden dolayı cimridir. Yahut şüphesiz insan Allah'a ibadet sevgisi zayıf olduğu halde malı sevmesi çok kuvvetlidir." İbn Kesîr de şöyle der: "Doğrusu o malı sevmede çok şiddetlidir. Bu âyetin anlamı konusunda iki görüş vardır: 1- İnsanın mala karşı sevgisi çok kuvvetlidir. 2- İnsan malı sevmesinden dolayı hırslı ve cimridir. Her iki anlam da doğrudur." Burada şu noktayı belirtmek isterim: Bu anlatım DÜZENİ içinde âyette geçen ( (الخيرkelimesinden maksadın, maldan daha genel bir anlam yani insanın kendisi için hayırlı kabul ettiği her şey olması da mümkündür. İbn Kesîr der ki: "Allah Teâlâ daha sonra dünyayı önemsememeye, âhirete yönelmeye teşvik ederek, bundan sonra meydana gelecek şeylere ve gelecekte insanı bekleyen korkunç hallere dikkat çekerek şöyle buyurur..." Gerçekten İnsan Rabbine Karşı Nankördür (Âyet 6-7) "Gerçekten insan Rabbine karşı çok nankördür." Nesefî şöyle der: "Doğrusu o özellikle Rabbinin nimetine pek nankördür." İbn Kesîr der ki: "Yeminin cevabı budur ve şu anlamdadır: Gerçekten o Rabbinin nimetlerine karşı çok nankör ve pek inkarcıdır." "Doğrusu kendisi de buna hakkıyla şahittir." İnsan kendi Yoksa Kabirdekilerin nankörlüğüne yine kendisi Çıkarılacağı Zamanı şahitlik eder. Muhammed b. Bilmiyor mu? (Âyet 9) Kâ'b el-Kurazî de âyette geçen "Yoksa bilmez mi o zamirin insanla ilgili olduğu kabirdekilerin çıkarılacağı görüşündedir. İbn Kesîr der ki: zamanı?" Yani insan "Bu takdirde mâna şöyle olur: Şüphesiz insan kabirlerde bulunan ölülerin çıkarılacağı zamanı kendisinin çok nankör oluşuna lisan-ı haliyle şahittir. bilmiyor mu? Yani bu hal onun sözlerinde ve davranışlarında açıkça görülmektedir." Göğüslerde Gizlenenlerin Ortaya Çıkarılacağı Zamanı Bilmiyor mu? (Âyet 10) "Göğüslerde ne varsa derlenip toparlanacağı anı?" Âyette Bahsedilen Nankör Kimdir? Nesefî burada şöyle der: "Göğüslerde bulunan hayır Nankör konusunda yukarıda değindiklerimizden başka şeyler de söylenmiştir. Hasen-i Basrî: Nankör ve şerrin ayırdedileceği zamanı." İbn Abbas ve diğerleri derler ki: "İçlerinde gizlemekte oldukları Allah'ın üzerindeki nimetlerini unutup musibetleri şeylerin ortaya çıkarılacağı anı." sayan kimsedir" der. İbn Kesîr de şöyle der: "İbn Ebî Hâtim'in Ebû Ümâme'den rivayet ettiğine göre Rasûlullah (s.a.v): "Gerçekten insan, Rabbine karşı çok nankördür" âyeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Nankör tek başına yiyen, kölesini döven, infak etmeyen kimsedir." İbn Ebî Hatim bu hadisi başka bir kanaldan zayıf bir senetle de rivayet etmiştir. İbn Cerîr de yine bu hadis-i mevkuf olarak Ebû Ümâme'den nakletmiştir." Şüphesiz İnsan Menfaatine Çok Düşkündür (Âyet 8) "Şüphesiz o menfaatine pek düşkündür." Nesefî der Sayfa 5 MUHACIRUN DERGISI– Allah O Gün Onların Herşeylerinden Haberdardır (Âyet 11) "Şüphesiz Rableri o gün onların her şeyinden haberdardır." Nesefî der ki: "Allah her şeylerini kesinlikle bilir ve onlara işledikleri iyilik ve kötülüklerine göre karşılık verir. Allah Teâlâ onların hallerini her zaman bildiği halde, bu âyette özellikle "o gün" zikredilmiştir. Bunun sebebi mükâfat ve cezanın o gün verilecek olmasıdır." İbn Kesîr de şöyle der: "Yapmakta oldukları şeylerin hepsini Allah bilir ve onlara bunların tastamam karşılığını verir. Zerre kadar haksızlık etmez." YIL-3/ SAYI– 32 ŞEVVAL 1435 / TEMMUZ 2014 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z Gençlerle Başbaşa A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r . Emîr’ul Mu’minîn teşhis ve tesbit, sonra tedavi!.. Netice ise, iki şarta bağlı: Teşhisin doğru konması, tedavinin ellerce yürütülmesi!.. Bu iki şart tahakkuk etmediği taktirMÜDAFAA -SAVUNMA-(9) ehil de netice alınmaz ve alınamaz; hasta ameliyat masasında kalır! Avrupa ve İslam: Atalar boşuna söylememiş: „Yarım molla dinden, yarım hekim Binaenaleyh; Avrupa da müslümanlar vardır. Müslümanlar candan eder!..“ olunca onların dinleri vardır. İster İslam dinini resmen tanısın, Günün dünyasında cereyan eden savaşlar ve çatışmalar: Kan ister tanımasın. Madem müslüman bir kitleyi Fabrikasında işçi dökülmemesi çağrısında bulunulacak, anlaşmazlıkların adalet olarak çalıştırıyor, o halde onun dinine de razı olacak. Dinine çerçevesi içinde halledilmesi tavsiye edilecek ve hatta yardımcı karşı da müsamahakar davranacak. Ve dininin gereği olan, olunacaktır. Hususiyle Filistin ve yahudi anlaşmazlıkları mevimanının icabı olan devletinden zuunda şeriat esas alınacak, hak sahibine verilecektir. Keza; ve siyesetinden bahsetmesine müsade edecektir. Zaten müsade doğudaki çatışmalar, derhal durdurulacak; aslında ve temelinde de istemiyoruz ya! kardeş olan ve aynı zamanda Ümmet-i Muhammed bulunan ve Biz bahsedeceğiz, bahsettik ve bahsediyoruz! Elhamdulillah! fakat kemalist rejimin kâfirliği ve zalimliği, eğitim sisteminin Ey Muhammed! Sen de bil ki; senin tebliğ ettiğin İslam dininin materyalistliği neticesinde oyuna getirilmiş olan taraflar çatışkarşısında küfür ehl-i, küfür milletleri ve devletleri yıkılıp gide- mayı durdurup, Kur’an etrafinda sulh ve seleme davet edilecek cek. Niye? Allah'ın fermanı ilahisi var. ve bu suretle yaralar sarılacak ve İslam kardeşliği biiznillah ''Resulünü hidayet olan Kur'an ve hak din İslam ile gönderen yeniden teessüs edecektir. ("Doğudaki Olaylar ve Arkasında O'dur. Çünkü, müşrikler hoşlanmasalar da, onu bütün dinlere Yatan Gerçekler" başlığını taşıyan yazımız bir daha okunmalı.) üstün kılacaktır!'' (Fetih Suresi, 28) Ayeti-i Kerimenin sırrı Tabiplerin ifadesine göre hastalığın sağlam teşhisi tedaviyi tecelli edecektir. kolaylaştırır. Sizin gündeme getirdiğiniz bir avuç hareket, diğerlerine göre Elhamdulillah Kur'an ışığında hastalık teşhis edilmiştir. Şirk ve bir avuçtur. inkar hastalığı, nifak ve cehalet hastalığı, tefrika hastalığı, v.s. Fakat görüyorsunuz; yer yerinden oynuyor, kıyametler kopuy- Kur'an ışığında tesbit ve teşhisi yapılan hastalıkların tedavisi de or, kimi dudak büküyor, kimi ellerini yine Kur'an ışığında yapılacaktır ve ovalıyor, kimisi tehditler fırlatıyor, kimisi yapılması da mümkündür. Kur'an tmayalan ve iftiralar yazıyor, kimisi baskı mihi ortadadır. Hadis külliyatı ortadadır. yapıyor, ne oldu size? Akaid ve Fıkıh külliyatı ortadadır. Ve Kur'an'a inanan bir avuç müslüman adam bu kaynaklardan istifade edecek ve ettiöldürecek, Kur'ana inanan bir müslüman, rilecek tabiplerimiz, ülemamız mevcutkarıncanın ayağını incitmesini istemez. tur ve ortadadır. Elhamdulillah. Ne korkuyorsunuz? Fakat korku o değil! Başka bir şey. Korku şu: Hareketin önünHülâsa: de bulunan, istikbalinde olan İslam'ın Gayemiz İslam'ın devlet olmasıdır, Şeridevlet olmasıdır, Kur'anın anayasa olat'ın kanun, Kur'an'ın anayasa olmasıdır; masıdır. Korktukları bu, uykularını kaçıKaynağımız Kur'an, örneğimiz Hz. Muran şey işte bu! hammed'dir! İslam devlet olmasın da, müslümanlar Müslümanların İslamî manada hürriyete kavuşmasını istiyoruz; camilerinin sayısını çoğaltsınlar, cemaatlerini çoğaltsınlar, Kemalizmi ve kemalist kanunları reddediyoruz ve buna mecbuokullarda din dersi olsun, ama devlet olmasın. Niye? Devlet ruz! oldukları zaman kendilerinin tahtları, taçları yıkılacak, saltanat- Neden? Çünkü, günün Türkiye'sinde vatandaşın inancıyla devları alt-üst olacak, artık İslam milletlerini sömüremiyecekler. let hayatı, günlük hayat birbiriyle çatışma ve çarpışma halinde70-80 seneden beri müslümanların elinden devletlerini aldıkları dir. Buna bir son vermek her medenî insanın ve her vatanseveiçin bugün sömürge gibi kullanıyorlar. rin görevidir! Kuklalarını, jandarmalarını başlarına geçirmişler, ipin ucu ken- Açığız: di ellerinde istedikleri gibi oynatıyorlar. İşte bu ipin ucunu İşte halimiz; herşeyimiz ortadadır ve açıktır, gizli ve kapalı bir bırakmamaya ve müslüman milletlere lider olmaya, söz sahibi tarafımız yoktur. Tenkid edilmeye de açığız, açık oturuma da olmaya devam yolunda çıkabilecek her türlü engelden, her tür- hazırız. Hatalarımiz varsa ilim ve fikir adamları yazsınlar!.. lü tehlikeden endişe duyuyorlar. Hava da uçan kuştan bile seSilahların gölgesinde, baskı rejimleri altında fikirler öldürüleziyorlar. Ama Allah kadiri mutlaktır. Kendisine inanan, Peymez, imanlar söndürülemez! gamberine bağlanan, Kur'an-ı kaynak, Hz. Peygamberi örnek Biz işte bunlara karşıyız; biz zulme, hürriyetsizliğe, baskı rejialan bir cemaatin eliyle onların ipini, tuttuğu adamları da mine karşıyız; biz fanilerin ilâhlaştırılmasına karşıyız, biz put alaşağı eder ve Kur'anın anayasa olmasını ve İslam'ın devlet kanunlarına karşıyız. olmasını gerçekleştirir. Misalin özü ve hedefi bu! Ve nihayet bütün bir dünyaya sesleniyor ve diyoruz ki: Hür Doğu olayları ve Kürt meselesi: doğan insanoğlu, kula kul olmasın; Allah'a kul olsun, İslamî Bugün bir takım isimler adı altında açılımdan söz edilmektedir. manada hür yaşasın, yol ve yöresini kendi hür iradesiyle seçsin, Ne yazık ki, teşhis de yanlış, tedavisi de. baskı rejimleri ona müdahele etmesin!.. İlmen sabit olan bir gerçektir; doktor, önce hastalığı teşhis eder; yani hastalığın cins ve seyrine, safha ve şiddetine bakar, tesbiti- Selâm Hakk'a tabi olanlara!.. ni yapar, sonra tedavisine geçer; ilaçla mı tedavi edilecek, yok- M. Metin Müftüoğlu (Kaplan) sa ameliyatla mı? İşte önce onu yapar!.. Demek oluyor ki, önce Emir’ül-Mü’minin ve Halifet’ül-Müslimin M. Metin Müftüoğlu (Kaplan) Hoca Efendi’nin 2.7.2010 /Istanbul: Sayfa 6 MUHACIRUN DERGISI– YIL-3/ SAYI– 32 ŞEVVAL 1435 / TEMMUZ 2014 ِإن إ مْكُ م إ ل ّ ل. ِ ِ Suffa Mektebi ŞER'Î DELİLLER DÖRDÜNCÜ DELİL; KIYAS İlletin Şartları dörttür; Temel Meseleler-18 vasıf sayılması lazım gelir. (4) Bulûğ çağına gelmenin illeti aklın olgunluğu değildir, çünkü bu anlaşılmaz bir haldir, onun için bulûğ, görülebilen ve aklın kemalini de gösteren bir vasıfla ta'lil edilir ki bu, kişinin 15 yaşına gelmesi veya hayız görmesi, meni gelmesi gibi ihtilam alâmetlerinden birinin ortaya çıkmasıdır. 1- İllet hükme münasib bir vasıf olmalıdır. Yani hükmün konulmasındaki hikmetin tahakkuku muhtemel bir vasıf olmalıdır. Bu 3- İllet munzabit bir vasıf olmalıdır. Yani şahısların ve durumun ihtimal zann-ı galibdir. Hikmet de değişmesiyle büyük değişiklik göstermeyen mahdut ve maslahatın celbi mefsedetin veya zararın defidir. muayyen bir hakikati olan bir vasıf olmalıdır. Çünkü kıyasın Meselâ: Sarhoş etme, alkolün haram edilmesi için münasip bir esası asıl ile fer' arasındaki illet eşitliğidir. Bu da illetin vasıftır. Haram hükmü verilmesi sebebiyle insanların akılları ve durumun değişmesiye değişmeyecek mahdut ve munzabit bir bedenleri eza ve zarardan korunarak gelecek mefsedet veya vasıf olmasını gerektirir. Aksi halde kıyas olmaz. zarar def edilmiş olur. Sarhoş edici olan, şarabın haram kılınması hususunda mahdut Hırsızlık, hırsızın elinin kesilmesi hükmünün konulması için bir vasıftır, o halde sarhoşluk veren her şey buna kıyas münasib bir vasıftır. Çünkü hükmün bu vasfa bağlanması yolu edilebilir. Bu içeceklerin az veya çok sert olmasındaki basit ile insanların malı muhafaza edilmiş olmak­tadır. farklılıklar dikkate alınmaz, çünkü aralarındaki fark basit bir Seferîlik ramazanda oruç tutmamanın caiz olması hükmüne farktır, şartların ve şahısların değişmesiyle açık farklılıklar münasip bir vasıftır. Çünkü buna cevaz verilmesi suretiyle arzeden gayri munzabit veya muzdarip (kararsız) olan kolaylık sağlanmış ve meşakkat giderilmiş vasıflarla hükmü ta'lil etmek sahih olmaz. olmaktadır. Meselâ, "meşakkat" seferî olan kişinin Hükmü, ona münasip olmayan vasıfla ta'lil ramazanda oruç tutmaması için illet kabul etmek sahih olmaz. Meselâ alkolün haram edilemez, çünkü meşakkat şartlar ve kılınmasını onun kırmızı bir sıvı olması veya şahıslara göre değişir. Bilakis munzabit olan şişeye doldurulmuş olması ile ta'lil etmek, bir vasıftda ta'lil edilmelidir ki o da seferdir. hırsızlıkta el kesmenin farz olmasını hırsızın 4- İlletin müteaddî (intikal edici) olup sadece zengin veya ahlaksız veya bir mevki sahibi asla ait bir vasıf olmamalıdır. Yani illet çeşitli veya esmer renkli olması, malı çalmanın fakir hallerde tahakkuku mümkün olan ve aslın ve cömert olması ile ta'lil etmek; seferi halde dışında da bulunan bir vasıf olmalıdır. Eğer oruç tutmamanın caiz olmasını yolcunun illet sadece asla ait bir vasıf olursa onun yaya olması ve kısa boylu olması veya kadın üzerine kıyas yapmak sahih olmaz. Çünkü olması veya ârâbî olması ile ta'lil etmek bu illetin böyle kasır olması onun fer'de da hükümleri münasib olmayan vasıflarla ta'lil bulunmasına mani olur. Halbuki kıyasın etmek olur. temeli fer'in asla hükmün illetinde ortak olmasıdır. Bu ortaklık Aslında münasib olup da bu münasebetin bozulmasına sebep olacak bir durum arız olan vasıflarla da ta'lil sahih olmaz. Meselâ tehdit altında yapılan satış akdi ile mecnunun akdi mülkiyetin intikali için illet sayılmaz. Nikah akdi yapıldıktan sonra bir araya gelmedikleri sabit olan kadının nikahlı oluşu ne­sebin sübûtu için illet sayılmaz. tahakkuk etmezse kıyas sahih olmaz. Bu sebeple şarabın haram kılınmasını onun keskinleşmiş üzüm suyu olması ile ta'lil etmek sahih olmaz. Çünkü bu illet başkasında bulunmaz. Ama sarhoş edici olması ile ta'lil edilebilir çünkü bu vasıf şarapta da başkasında da , bulunur. Yine aynı sebebten, Hanefîlere göre altın ve gümüşte faizin 2- İllet açık bir vasıf yani duyulardan biri ile varlığı anlaşılabilen haram olmasını bunların semen (yani eşyanın değer ölçüsü) bir vasıf olmalıdır. Çünkü illet orada hükmün varlığını gösteren olması ile ta'lil etmek sahih olmaz. Çünkü semen olma vasfı bir vasıf olmalıdır. O halde hem asıl da hem fer'de varlığı başkasında bulunmayan kasır bir vasıftır. Dörtten fazla anlaşılabilen açık bir vasıf olması lazım gelir. Meselâ: "Sarhoş hanımla nikahlanma, vefatından sonra hanımlarının başkaetme" vasfı şarapta ve başka sarhoş edici herhangi bir nebîzde larıyle evlenmesinin caiz olmaması gibi.Rasûlullah'a ait (hasâisvarlığı hissedilebilen bir vasıftır. i nebî) hükümlerin ta'lili ile sahih olmaz. Kedinin evde aramızda dolaşması gözle görülen bir vasıftır o Alimler nass veya icmâ ile sabit olan illetlerle kasır da olsa taiil halde bu, onun artığının temiz sayılması için bir illettir. yapılabileceği üzerinde ittifak etmişlerdir. Meselâ sefer ve Altı cins ribevî mal ve diğer benzerlerinin kendi cinsIeriyle takas hastalık ramazanda oruç tutmamanın cevazı için birer kasır illettir. Ama illet ictihad ve istinbatla tesbit edilmişse kıyas için edilmesi durumunda faiz carî olmasının illetinin aynı cins bunu ta'lil etmenin bir faydası olmadığından Hanefîlere göre olmalarının yanında kile ve kilo ile satılır olmaları hepsinde hüküm bu illetle ta'lil edilmez. müşterek olan anlaşılabilir bir vasıftır. Şu halde illet cumhura göre iki çeşittir: Eğer bu vasıf hafi (gizli) olursa hükmün onunla ta'dil edilmesi isabetli olmaz. Çünkü bu takdirde o vasfın var olup almadığını a) Müteaddî illet: Bu, bulunduğu mahalden başka mahallere tesbit etmek mümkün olmaz. Cima gizli olması hasebiyle geçen, başkalarında da bulunabilen illettir. nesebin subûtu için münasib bir vasıf değildir. Dolayısıyle açık b) Kasır illet: İster nasla ister istinbât yoluyle tesbit edilmiş olup gözle görülen nikah akdinin bu hüküm için münasib bir olsun bulunduğu mahalden başkasına geçmeyen illettir. Sayfa 7 MUHACIRUN DERGISI– YIL-3/ SAYI– 32 ŞEVVAL 1435 / TEMMUZ 2014 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z Fetva Köşesi A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r . Ebu Ensar Sual: Hocam! Çorap üzerine mesh etme hangi mezhebde vardır? Sual: Hocam! şahıs bulunduğu mezhepde fetvası Cevab: Ayağa giyilen ve mesh hükmünde bulunan verilen, kararı belli olan bir mesele hususunda kendi şeyler üzerine abdest alınırken mesh edilmesi caizdir. arzusu doğrultusunda (hoşuna gidiyor gerekçesiyle) Bu dinin gösterdiği bir kolaylıktır. Hanefi’lere göre diğer mezhebin fetvasından amel edebilir mi? Bu ayağa giyilen bir şeyin mest sayılması için şu özellkleri şekilde cemaata duyurabilir mi? Ve şayet bulunduğu taşıması gerekir: mezhep bir başka mezhep ile değişse, değişmiş olduğu 1- Mestler, bağsız olarak ayakta durabilecek mezhebe amel ederken önceki bulunduğu mezhep derecede kalın olmalıdır. üzerine namazında vs. amellerinde karıştırma 2- Ayağa giyilen bir mestle en az bir fersah, yani üç yapabilir mi? mil kadar yol yürümek mümkün olmalıdır. Cevap: Genelde herkes kendi bağlı bulunduğu 3- Mestler dışarıdan aldığı suyu hemen içine çekerek, mezhebin doğrultusunda amellerini yerine getirebilir. ayağa ulaştıracak incelikte olmamalıdır. Öyle istediği gibi arzu ve isteklerine göre, istediği 4- Ayaklar topuklarıyla birlikte her taraftan örtmüş mezhebe göre amel edemez. Bir mukallid, bulunmalıdır. mezheplerden birini seçti mi, artık onda devam etmesi Hz. Peygamberimiz (s.a.v.)’in abdest alırken deriden isabetli olur. yapılmış mestler üzerine mesh ettiği sağlam hadis’lerle Geniş mâlumat için Merhum Halife’mizin nakledilmiştir. (Buhari, Müslim) „Mezhepler“ isimli kitabına müracaat edilebilir. Adi çorapların üzerine meshetmenin hükmü mevzusunda görüş ayrılığı vardır. Ebu Hanife, Malikî Sual: Burçlara inanmak günah ve Şafiiler bunun caiz olmadığını mıdır? söylerler. Ancak Hanbeli mezhebinde Cevap: Bu mevzuda merhum caizdir. Hanefiler’de kalın çorapla bir Elmalı Hamdi Yazır, Buruc fersahdan fazla yol yürümek mümkün Suresi’nin tefsirinde şöyle diyor: olduğu, kendi üzerinde durabildiği ve Buruç, mâlum ki, burcun cem’idir. altını göstermediği ya da altına hemen Burç, aslında zahir şey demek olup suyu geçirmediği için meshin cevazına sonra her bakanın gözüne çarpacak izin verilmiştir. (Beda’is-Senai, c.1, sf. vechile zahir olan yüksek köşk 343-345; Büyük İslam İlmihali, sf. 82„Kasr-i Âli“ manasında hakikat 83) olmuştur. şehir surlarının, kalelerin yüksek yerlerine de aynı vechile Sual: Deniz hayvanlarından nelerin burç denilmiştir. Bunlara teşbih tarikıyla veya zuhur yeneceğini, ayet ve hadis’lerle açıklayabilir misiniz? manasıyla semadaki yıldızlara veya büyüklerine veya Cevap: “Sizin için deniz avı ve onu yemek size ve bazı yıldızların içtimaından müteşekkil suretlere de (yeryüzünde) dolaşanlara bir yarar olarak helal ıtlak olunmuş ve bahusus ma’ruf olan „Koç, boğa, kılındı.“ (Maide, 96) Bu ayet-i kerime’de Mevlay-ı ikizler, yengeç, aslan, başak, terazi, akreb, yay, oğlak, Müteâl Hazretleri, deniz avını ve onu yemeyi helal kova, balık“ diye oniki burç da hakikat olmuştur. Onun kılmıştır. için hey’et ve nücum ıstilahında burç tâbiri, altısı Bir hadis-i şerif’te de, adamın biri Peygamberimiz’e şimali ve altısı cenubi olan bu onikiye mahsus olup geliyor ve, „Ey Allah’ın Resulu! Biz, deniz diğerlerinde suret tâbiri kullanılmıştır. Semada bu yolculuğuna çıkıyor, beraberimizde az bir su oniki burcun bulundukları sahaya “Mıntakat’ültaşıyoruz. şayet deniz suyu ile abdest alacak olsak Buruc“ tesmiye edilir. Mamafih zikrolunan kusarız. Deniz suyundan abdest alabilir miyiz?“ tefsirlerden her birinde bir faide-i mahsuse Resul-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurdu: „Deniz suyu bulunduğuda derkârdır. temizdir, ölüsü de helaldir!“ (İmam Şafii, Imam Hangisine göre mülahaza edilse semai zat’il-buruc, Ahmed, Buhari, Tirmizi ve İbni Hibban) dünya semayı en yüksek tabakasıyla ifade etmiş olur. Fıkıh kitaplarımıza göre suda yaşayan, suda barınan Bu şekilde inanmak ve kabul etmek lazımdır. hayvanlardan her nevi balık etleri yenebilir, helaldir. Ancak gaypla ilgili bilgilerin onlardan alınması veya Mesela: Kalkan, Sazan, Yunus balığı, yılan balığı vs. şahısların şahsiyetleri hakkında bir takım ileri geri Fakat habaislerden (pislerden) sayılan yengeç, tahminler söylemek ve buna inanmak batıldır, midye, istiridye, istakoz vs. gibi hayvanlar yenmez, günahtır, haramdır. helal değildir. (Büyük İslam İlmihali, Ömer Nasuhi Bilmen) Sualler –Cevaplar (6) Sayfa 8 MUHACIRUN DERGISI– YIL-3/ SAYI– 32 ŞEVVAL 1435 / TEMMUZ 2014 ِإن إ مْكُ م إ ل ّ ل. ِ ِ Cemaleddin Hocaoğlu Beyyineler İMKÂNLAR ve HAMLELER-(8) Bu arada şu hususu da bilmemiz lazım: Bir emir, bir idareci ne zaman görevinden alınır? 1- Kâfir olursa: Emir. (Allah korusun!) öyle bir söz söylemiş veya öyle bir hareket yapmış ki, dinden çıkmıştır; artık imanı gitmiştir, kâfir olmuş, mürted olmuştur. Onun bu hali şer’i delillerle sabit olmuş ve isbat edilmiştir. revinin başına gelmiyor, ümitsiz bir hava içerisine girmiş, cesaretini kaybetmiş, korkak ve ürkek bir hale gelmiş ise, uyarılır; mesuliyeti sık sık kendisine hatırlatılır ve şu hadis-i şerif’lerin ifade ettikleri akibetler kendisine sık sık anlatılır: ,,(En az) on kişinin üzerine emir tayin edilen kimse kıyamet gününde onlardan sorulur.” (Camiüssağır) ,,Ya Ebazer! Sen zayıfsın, emirlik ise bir emanettir. Şüphe yok ki, bu emanet kıyamet gününde hakaret ve Böyle bir emir görevinden alınır ve uzaklaştırılır. Bunda pişmanlık olacaktır. Ancak, bu emaneti haklı olarak İslam ulemasının ittifakı vardır. Artık bir müslüman üzerine alıp da onun gerekli kıldığı vazifeleri yerine gecemaatın başında bir kâfir bulunamaz. tirenler müstesnadır,” buyurdu. 2- Emir Fasık olursa: Emir nasıl fasık olur? Haram ,,Adalet edenler, Allah katında nurdan minberler üzeişliyor; farzlardan birini veya birkaçını terketmiş. rinde olacaklardır. 0 nurdan yükseklikler, haddizatında Mesela: Namaz kılmıyor veya oruç tutmuyor. Veyahut huzuru yüksek aziz ve celil Rahman’ın yüksekliğindenharamlardan birini veya birkaçını işliyor. Mesela: İçki dir. Bu adiller öyle kimselerdir ki, onlar, içmeye veya kumar oynamaya kendi ehilleri ve velayetlerinde bulunanbaşlamış, faiz yiyor, karısının başını lar hakkında verdikleri hükümlerde daiaçık gezdiriyor. Böyle bir duruma düşen ma adalet ederler.” emir fasık olmuş olur. Bu durum, yine ,,...Ey Allah’ım! Her kim ümmetimin işinöyle dedikodu ile değil, şer’î delillerle den bir işi üzerine alır da onlara meşakisbat edilmiş olması lazım. kat verirse, sen de ona meşakkat ver. Bu hale düşmüş bir emirin görevden Her kim de ümmetimin işlerinden bir alınmasında İslam ulemasının ihtilafı şeyi üzerine alıp onlara lütuf ve merhavardır; kimi âlimler derler ki, ,,Emir metle muamele ederse sen de ona lügörevinden alınsın. Çünkü, fasık olunca, tuf ve merhametle muamele et!” emir artık adalet ve ehliyetini ,,Allah’ın; bir halk topluluğunu güdüp kaybetmiştir.” Kimi âlimler ise idare etmek vazifesini verdiği kimse, alınmasında fitne çıkması kuvvette idare ettiklerini aldatıp zulmetmiş olamuhtemel olduğundan görevden rak ölürlerse, Allah ona cennetini mualınması yoluna gidilmez. Ancak hakkak haram kılauyarılır, öğüt ve nasihat edilir ve caktır.” ,,Müslümanların işini üzerine alan, sonra da sabredilip itaat edilir... onların hayrına çalışmayan ve onları idare etmekte 3- Hata: Emir bir veya birkaç hata işlerse ne olur? hulüs ve sadakat göstermeyen her emir, idare ettiği Önce hatanın ne olduğunu bilelim: Hata demek, iyi cemaatle birlikte cennete (yani cemaatı girerse de niyetle ve bilerek meşru bir işe başlanmış ama sonu iyi kendi) giremeyecektir.” (Bu beş hadis Müslim’ den) gelmemiş; hatalı olmuş, zararlı olmuş. Mesela: Cemiyet ,,Emir, (kendisine bağlı) insanlar arasında şübhe ararnamına bir ticarethâne açılmış; hem üyeler kazanır sa (yani onlardan şübhe ve tereddütler içerisinde olur, hem de cemiyetimize yardım olur, denmiş. Fakat her onlara inanmaz ve güvenmezse), onları fesada venedense bir fitneye sebep olmuştur. İşte bu hatadır. Veya işe bir adam alınmış, adam yaramaz çıkmış. Bu rir.” (Ebu Davud, Hakim) da bir hatadır... ,,Adil bir imam (vazifesini hakkıyle yapan bir emir) mezara konduğu zaman sağ yanı üzerinde kalır; adaleti Bu hatalara düşmede emirin kusuru yok mu? Elbette terkederse (üzerine düşeni yapmazsa), sağdan sola vardır; son derece dikkatli olması, sonunu çok iyi hesap etmesi ve böyle bir hataya düşmemesi lazımdır. çevrilir.” (İbn-i Asakir) Ancak; hatasız kul olmaz, herkes hata edebilir. Bütün bu ikaz ve uyarılara rağmen, emir hâlâ ihPeygamberler de bile bazı zelle!er (hatalar) vaki malkârlığına devam ederse durum ne olur? Artık o, olmuştur. Binaenaleyh, emir böyle hataları yüzünden kendi kendini azletmiş sayılır. Ona: ,,Arkadaş! Ya hizgörevinden alınmaz. Uyarılır; icraatında daha dikkatli met veya gitmek! İkisinden birini seç! Çünkü, cemiyet olması için öğüt ve nasihatlar yapılır. ve cemaatin işleri, din ve mukaddesât işleri yüz üstü 4- İhmalleri halinde: Emirin ihmalleri görülürse: Mese- kalamaz, bu önemli işler ihmal edilemez. Hem sen vela; fırsatları kaçırıyor, imkanları değerlendirmiyor, tem- bale girersin hem de cemiyet zarar görmüş olur...” debellik yapıyor, vaktinde, meşru muazereti olmadan gö- nir. Sayfa 9 MUHACIRUN DERGISI– YIL-3/ SAYI– 32 ŞEVVAL 1435 / TEMMUZ 2014 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z Islam/Ibadet ISLAMIN RUKÜNLERIŞAHADET KELiMESi iLE ÇELiŞEN TUTUMLAR –(12) 18-Şahadet davası ile çelişen bir diğer tutum da, Şahadet cümleciklerini benimseyip onaylayanları kafirlikle suçlamak, buna karşılık şahadet kelimesini reddedenleri kafir saymamak ve şahadeti onaylayanların kanını dökmeyi helal görmektir. Bu konudaki kuralları şöyle sıralayabiliriz. a) Kim bir mü'mini kafirlikle suçlarsa küfre girer. b) kim bir kafiri kafir saymazsa küfre girer. c) Kim bir kafirin kafir olup olmadığı hususunda şüpheye düşerse küfre girer. Bu konuda Peygamber Efendimiz (SAV)şöyle buyuruyor: Dikkat ediniz, sakın benden sonra birbirinizin boynunu vuran kafirler olmayınız. (Buhari, Muslim) Mü'mine sövmek fasıklık, onunla savaşmak küfürdür. (Buhari, Muslim) Eğer biri bir başkasını fasık veya kafir olmakla suçlarda karşı taraf gerçekten dediği gibi olmaz ise bu suçlamalar kendisine dönner.(Buhari) Ümmetim hakkında en çok şu üç şeyden korkuyorum: Bir adam düşününüz ki Kur'anı okuyup haşmetini içine sindirdi, kalbinde kökleştirdi. Aynı zamanda Islam'ı koruma görevide taşıyan bu kimse günün birinde kılıçını çekip komşusunu vurdu ve onu müşriklikle suçladı. Sahabilerin Ya Resulellah, bu durumda suçlayan mı, yoksa suçlananmı şirke daha yakındır? şeklindeki sorularına Peygamberimiz Suçlayan şirk'e daha yakındır diye cevaplandırmıştır (Taberani) Bir mü'mini kafirlikle suçIamanın küfre yol açmasının sebebi, bu suçlamanın imanın özüne karşı girişilmiş bir saldırı niteliği taşımasıdır. Kafirin, kafirliğine şüphe ile bakmanın veya onun inanç sistemini doğru görmenin yada bu inanç sistemini küfre götürücü saymamanın küfre yol açması da bu tutumun Allah'ı ve Peygamberimizi yalanlama anlamına gelmesinden, ötürüdür. 19-Şahadet davası ile çelişen bir diğer tutum da, Sayfa 10 MUHACIRUN DERGISI– A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r . Said Havva sadece Allah'a sunulması gereken ibadet nitelikli bir davranışı Allahdan başka birine takdim etmektir. Allahdan başkası için kurban kesmek, rukua varmak, secde etmek,veya Kabeden başka bir yeri Allah'ın yakınlığını kazanmak amacı ile ziyaret etmek gibi. Çünkü yüce Rabbimiz -c.c.- şöyle buyuruyor: De ki; Benim namazım, diğer ibadetlerim, hayatım ve ölümüm bütün alemlerin Rabbi olan ortaksız Allah içindir. Bana verilen emir böyledir. (Enam, 162-163) Insanın yararlı veya zarar savıcı olduğu kanaatiyle Allah'dan başka birine dua etmesi, ondan bir şey dilemesi de bu kategoriye girer. Nitekim yüce Allah-c.c.- şöyle buyuruyor: Gerçek dua, yalnız Allah'a yöneltilen çağrıdır. Müşriklerin Allah dışında çağrı yönelttikleri putlar, onların hiçbir dileklerine cevap veremezler. Böyleleri ağzına su gelsin diye avuçlarını ona doğru açan kimseye benzerler ki, asla bu yolla ağzına su gelmez. İşte kâfirlerin çağrısı böylesine boşunadır.(Rad, 14) Allah'dan başka birini yüce sayarak adına yemin etmek de eğer, bu yemine bağlı kalmanın gerekli olduğuna inanılıyorsa, yine bu kategoriye girer. Çünkü Peygamber Efendimiz (SAV) şöyle buyuruyor: Kim Allah'dan başkası adma yemin ederse Allah'a ortak koşmuşdur. (Tirmizi) Allah'dan başkasına, ibadet amacı ile bir şey adamak da böyledir. Çünkü yüce Allah -c.c .: Adaklarını yerine getirsinler buyurmuştur. (Tirmizi) Yine ibadet amacı ile Kabe'den başka bir yeri ziyaret etmek veya Allah tarafından ziyaret edilmeleri ibadet sayılmış belirli yerler dışında başka yerlere ibadet amaçlı özel geziler düzenlemek de bu meyandadır. Bu konuda göz önünde tutulacak temel kural şudur. a) MüsIüman işlediği her ameli, yaptığı her hareketi Allah için yapar. b) Müslüman sadece Allah'ın şeriatına uygun olan ameli yapar. c) Eğer müslüman Allah'ın izin vermemiş olduğu bir ameli, bir hareketi yaparsa bu günah olur. d). Müslüman eğer hiç ameli Allah'dan başkasına sunarsa Allaha şirk koşmuş oIur.. YIL-3/ SAYI– 32 ŞEVVAL 1435 / TEMMUZ 2014 ِإن إ مْكُ م إ ل ّ ل. ِ ِ Siyer/Davet Peygamberimizin Taife Hicreti İbretler Ve Öğütler 2 Resûlullah (s.a.v.)'ın Taife hicretini, bu hicret esnasında gördüğü işkence ve eziyetleri, sonra Mekke'ye geri dönüş şeklini aklımızdan geçirince, şu hikmetleri aşağıya şöylece özetlememiz mümkündür : Birinci Hikmet: Resûlullah'ın karşılaştığı çeşitli sıkıntılar, hele özellikle Tâife gidişinde karşılaştığı eziyetler, ancak insanlara yapılan tebliğ faaliyetlerinin neticesinde doğmuştur... İkinci Hikmet: Resûlullah (s.a.v.)'ın kavmiyle birlikte yaşadığı olayları düşündüğümüz zaman, bu olaylardaki eza ve cefanın bazan çok katı olduğunu görüyoruz. Ancak bu olayların tümünde de, Resûlullah'ı teselli etmek ve derdine ortak olmak için; ayrıca, nefsinde elem ve sıkıntıların etkisiyle onu umutsuzluğa sokacak şeylerin doğmaması için; bu eziyetlere ve bu işkencelerin sonuçlarına karşı ilâhî bir cevab niteliğini taşıyan lütufları görmekteyiz: Resûlullah'ın Taife hicret sahnesinde ve o hicrette, görevi yerine getirememenin verdiği azabla birlikte, işkencecilerin yönelttikleri hakaret sahnesinde, arkasından koşan ve ona eziyet eden bu ipsizlerin akılsızlıklarına karşı açık bir şekilde ilâhî bir protesto görüyoruz: İpsizlerin kabalıklarından ve akılsızca yaptıkları işlerden dolayı Resûlullah tan özür dilediğini görüyoruz. Bu protesto ile özür dileme durumunu daha çok elinde üzüm salkımı bulunan bir tabak olduğu halde, Resûlullah'a doğru koşarak gelen ve sonunda elini yüzünü ve ayaklarını öpmeye başlayan Hristîyan köle Ad-das'ın ortaya çıkışında görmekteyiz. Addas bu davranışlarını Resûlullah'ın bir peygamber olduğunu haber alınca yapmaya başlamıştı. Şu akılsızların incitmelerinden dolayı, Resûlullah'tan özür dileme tablosunu tasvir etmek için, olayı zikrettikten sonra Mustafa Sadık er-Rafii (rh.a.)'nin şu sözlerini nakletmemiz bize yeter:«Bu olayda kaderin sembolleri ne kadar da şaşırtıcı!... Hayır, iyilik ve yücelik çabucak geliverdi ve şerri beyinsizliği ve düşüncesizliği protesto ile karşıladı. Düşmanlık dolu kelimelerden sonra güzel sözler geldi. Rebia'nın oğlu da, hem islâm düşmanlarının en amansızlarından, hem de Kureyş'in ileri gelenlerinden ve Peygamberimizin amcası Ebû Tâlib'e gidip, Ebû Tâlib'in ondan elini çekmesini, kendileriyle Peygamberimizin arasına girmemesini, veya iki gruptan biri helak oluncaya Sayfa 11 MUHACIRUN DERGISI– B.Çobanoğlu kadar onunla savaşacaklarını söyleyenler arasında bulunanlardandı. Bu duruma göre vahşi karakter, bu dinin getirmiş olduğu insani mânâsına dönüştü. Çünkü dinin geleceği fikir olacaktır... Hristiyanlık Islâm ile kucaklaşmaya ve onu üstün kabul etmeye geldi. Çünkü kardeşin kardeşten yana olduğu gibi, sahih din de, sahih dinden yanadır. Ancak kardeşliğin akrabalık bağı kan, dinin akrabalık bağı ise imandır, akıldır... Sonra kader, bu olayda kendi sembolünü halâvet dolu bir üzüm salkımı ile bütünleştirdi. Bismillah ile üzüm salkımından koparmakta, her çekirdeğinde bir ülke gizlenmiş olan çekirdek dolu koca İslâm salkımına âit bir sembol idi». Üçüncü Hikmet: Zeyd b. Hârise'nin, ipsiz sapsızların attığı taşlardan Resûlullah'ı korumak için kendi vücudunu siper etmesi, hattâ başından birkaç da yara alması, îslâm da'vetçüerinin dâva liderleri karşısındaki durumlarına güzel örnektir. Bir müslüman, hayatını feda etmeyi dahi gerektirirse, kendi liderlerini korumak ve savunmak için böyle yapmalıdır. Sahâbe-i Kirâm'ın durumu, Resûlullah'ı koruma hususunda işte böyle idi. Şu an Resûlullah aramızda bulunmadığına göre, ona ashabının koruduğu tarzda davranmamız mümkün olmaz. Çünkü bugün savunma başka tarzda gerçekleşiyor. O da şudur: İslâm dâvası uğrunda işkence ve sıkıntılardan çeknimememiz gerekir. Resûlullah (s.a.v.)'ın yüklendiği meşakkat ve gayretten kendi hissemize düşeni almamız gerekir... Aynı şekilde, her asırda ve her zamanda îslâm dâvası için Re-sûlullah'ın komutasına halef olan kişilerin bulunması gerektiğine göre, bütün müslümanların da o komutanın etrafında samimî bir ordu oluşturmaları ve Resûlullah aralarındaymış gibi, mallarını ve canlarını o komutanların yolunda feda etmeleri gerekir. Dördüncü Hikmet: Resûlullah (s.a.v.), Nahle mevkiinde, geceleyin namaz kılarken, cinlerden bir topluluğun onu dinlemek istemelerini bize nakleden İbn İshâk'ın bu rivayeti, cinlerin varlığına ve onların da mükellef olduklarına, yine onlardan Allah'a ve Resûlü'ne inananlar olduğu gibi, inanmayan ve kâfir olanlar bulunduğuna delil teşkil etmektedir. Bu delâlet, Ahkaf sûresinde: «Hani biz cinlerden bir topluluğu, Kur'an dinlesinler diye, sana doğru çevirmiştik..» âyetinde «...Ve sizi elem verici bir azabtan kurtarsın» âyetine kadar olan âyetlerle, Cin süresindeki âyetlerin açık bir şekilde bahsetmesiyle kesinlik derecesine ulaşmıştır. YIL-3/ SAYI– 32 ŞEVVAL 1435 / TEMMUZ 2014 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z Hanımlar Köşesi Kadın-Erkek eşitliği (10) Evlilik Ve Aile (Eşlerin Seçimi Ve Uyumu 1) İslam evlilik meselesinde müslümanlara tam manasıyla muhayyerlik vermemiş, "İsteyen, istediği ile evlensin" diyerek, müslümanları bu önemli konuda başıboş bırakmamıştır. Bu konuda helal ve haramlarla birlikte, teşvik ve tavsiye hükümleri de bulunmaktadır. Müslümanların kimlerle evlenip, kimlerle evlenilemeyeceğine dair Kur'an-ı Kerim'de zikredilen ayet-i kerimelerden bazıları şunlardır; Müşrik kadınları, iman edinceye kadar nikahlamayın; iman eden bir cariye, -hoşunuza gitse de- müşrik, bir kadından daha hayırlıdır. Müşrik erkekleri de, iman edinceye kadar nikahlamayın; iman eden bir köle, -hoşunuza gitse de-müşrik bir erkekden daha hayırlıdır. Onlar, ateşe çağırırlar, Allah ise kendi izni ile cennete ve mağfirete çağınr. O, insan-lara ayetlerini açıklar. Umulur ki Öğüt alıp-düşünürler. [Bakara,221] Kadınlardan babalarınızın nikahladıklarını nikahlan-mayın. Ancak (cahiliyyede) geçen geçmiştir. Çünkü bu, 'çirkin bir hayasızlık' ve 'öfke duyulan bir iğrençliktir'. Ne kötü bir yoldu o !.[Nisa, 22] Bugün size temiz olan şeyler helal kılındı (Kendilerine) Kitab verilenlerin yemeği size helal sizin de yemeğiniz onlara helaldir. Mü'minlerden özgür ve iffetli kadınlar ik sizden önce (kendilerine) Kitab verilenlerden özgür ve iffetli kadınlar da, namuslu, fuhuşta bulunmayan ve gizlice dostlar edinme-mişler olarak onlara ücretlerini (mehirlerini) Ödediğiniz tak­dirde- size (helal kılındı) Kim imanı tanımayıp küfre saparsa, elbette onun yaptığı boşa çıkmıştır. O ahirette hüsrana uğra-yanlardır.[Maide,5] Zina eden erkek, zina eden ya da müşrik olan bir ka-dından başkasını nikahlayamaz; zina eden bir kadım da, zina eden ya da müşrik olan bir erkekten başkası nikahlaya-maz. Bu, mü'minlere haram kılınmıştır.[Nur,3] Kötü kadınlar, kötü erkeklere; kötü erkekler, kötü kadın-lara; iyi ve temiz kadınlar, iyi ve temiz erkeklere; iyi ve temiz erkekler, iyi ve temiz kadınlara (yaraşır). Bunlar, onların de-mekte olduklarından uzaktırlar. Bunlar için bir bağışlanma ve kerim (üstün) bir nzık vardır.[Nur,26] Müslümanlann evlenecekleri eşleri seçme veya seçe-bilme insiyatifleri, yukanda bir kısmını zikrettiğimiz bu hükümler çerçevesinde kalan bir insiyatiftir. Resululiah (s.a.v.)'in konuyla ilgili hadis-i şerifleri de, yine müsiümanlar tarafından dikkate alınması gereken hadis-i şeriflerdir. Mesela Buharı ve Müslim'de rivayet edilen bir hadis-i şerifte Resululiah (s.a.v.), kadının dört şey (Malı, soyu ve şere-fi, güzelliği ve dindarlığı) için nikahlanacağını belirtip, dindar olanın tercih edilmesini tavsiye etmiştir. İbn-i Mace'de ise aynı konuda şu hadis zikredilmektedir; Kadınlarla güzellikleri için evlenmeyiniz. Çünkü umulur ki güzellikleri kendilerini felakete götürsün. Malları için de evlenmeyiniz. Çünkü umulur ki malları onlan bastan çıkarsın. Fakat onlarla din(leri) için evleniniz. Allah'a yemin ederim ki, siyah, kulağı delik ve dindar bir cariye (diğerlerinden) daha faziletlidir. Bu hadis-i şerifte kendilerini felakete götürecek bir güzelliğe, baştan çıkarmaya götürecek bir mala sahip olan kadınlar, güzelliğe veya mala sahip olmalarına rağmen dindar olmayan kadınlardır. Nitekim kendilerini güzelliğin ve malın fitnesinden koruyabilecek dini vasıflara sahip ol-madıkları için, istenmese de bir felakete gidebilecekleri ve baştan Sayfa 12 MUHACIRUN DERGISI– A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r . Misafir Kalemler çıkacakları umulmakta veya beklenmektedir. Konuyla ilgili olarak zikrettiğimiz ayet-i kerimelerde ve hadis-i şeriflerde dikkate almamız gereken diğer bir husus; kadın erkek ayırımı yapılmadan bütün emir, nehiy veya teşviklerin genele şamil kılınamayacağıdır. Mesela müslüman erkeklerin Ehl-i Kitap'tan kız alabileceklerini be-yan eden ayet-i kerimesi, bu izini kadın erkek bütün müslümanlara değil, sadece erkek müslümanlara vermektedir. Tabi ki bu durumun, kendi şartlarında gözlemleyebileceğimiz hikmetli nedenleri bulunmaktadır. Aile reisinin erkek olması ve ailedeki yaptırım gücünün erkekte bulunması, böylesi evliliklerde aileye vaziyet etme noktasında erkek için bir avantaj olurken, kadın için dezavantaj olacaktır. Dirayetli müslüman bir erkek Ehl-i Kîtap'tan bir kızla evlendiği zaman, aileye vaziyet etme noktasındaki bu avantajını kullanabilecek ve dolayısıyle kendi dinini koruyabildiği gibi, Ehli Kitap'tan olan eşinin de bazı hayırlara ulaşmasına vesile olabilecektir. Tabi ki bu olumlu durum, Ehl-i Kitap'tan bir erkekle evlenmeye kalkışan müslüman bir kadın için söz konusu değildir. Ehl-i Kitap'tan bir erkekle evlenen kadın, kocasında Ehl-i Ki-tab'ın şu vasfını, şu arzusunu görecektir; Sen onların dinlerine uymadıkça, Yahudi ve Hıristiyan-lar senden kesinlikle hoşnut olacak değillerdir. De kv Kuşku-suz doğru yol Allah'ın (gösterdiği) dosdoğru yoldur. Eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların heva (arzu ve tut-kularına uyacak olursan, senin için Allah'tan ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır.[Bak,120] Ehl-i Kitap erkeğin bu arzusu, zamanımızda dini bir istek olarak değil, bir hayat görüşü ve bu görüşün paralelindeki tavırlar olarak karşısına çıkacaktır. "Şunu şöyle yapalım, bunu böyle yapalım!." şeklindeki istekler, aile için-deki erkeğin avantajlı durumuyla ağırlık kazanacak ve yaptırım gücü bulunmayan kadını çaresizlik içinde bırakabi-lecektir. Aileye vaziyet etme ve yaptırım gücü noktasında er-keğe nazaran dezavantajlı bir durumda bulunan müslüman bir kadının, böyle bir duruma düşmemesi ve bu dezavanta-jını bir avantaj durumuna getirebilmesi, kendisinden daha dindar olan müslüman bir erkekle evlenmesine bağlıdır. Herhangi bir erkeğe zenginliği veya güzelliği için talip olmak, müslüman kadınlar için oldukça sakıncalı bir durumdur. Çünkü aile reisliğine sahip olan müslüman erkeklerin bile sadece zenginlik ve güzellik için yapacakları evlilikten sakındınlmalan, aile reisliğini ellerinde bulundur-mayan ve bulundurmayacak olan müslüman kadınlar açısından çok daha vahim bir sakındırma olarak algılanmalıdır. Ehl-i Kitab'ın günümüzde yeniden tanımlanması ise dikkate alınması gereken diğer bir husustur. Ehl-i Kitab'ın en kısa tarifi, kendilerine semavi bir Kitab verilen insanlardır. Ehl-i Kitab'ın Kur'an-ı Kerim'deki ıstılahı manası ise kendilerine semavi bir Kitab verilmesine ve hak bir din vazedilmesine rağmen, dinlerinin gereğini yapmayan ve dinlerini tahrif eden kimseler topluluğudur. Eh Kitab'ın bu tanımını dikkate aldığımız zaman, günümüzde Ehl-i Kitab ifadesiyle kastedilen zümrenin, sadece Yahudiler veya Hıristiyanlar olmadığını anlayabiliriz. Çünkü kendilerii Kur'an-ı Kerim verilmesine ve kendileri-ni İslam'a nisbet etmelerine rağmen, halleriyle, yaşantılarıyla, akideleriyle müşriklerden bir farkı olmayan, bid'at ve hurafelerle dinierini tahrif eden kimseler, Ehl-i Kitaptan farklı kimseler değildir. YIL-3/ SAYI– 32 ŞEVVAL 1435 / TEMMUZ 2014 ِإن إ مْكُ م إ ل ّ ل. ِ ِ Sohbetler/Düşünceler Ibni Abdulhalim geleneklerinin bilinmesi, in­san­larla yakınlaşma konusunda büyük fayda sağlayacaktır… İhya erinin, gerek kendi bölgesi ve gerekse dünyada ya­şanan, meydana gelen günün mes’eleleri ve haberlerinden haberdar olmalıdır… Bütün bunları bilen ve İslâm ölçü­süyle değerlendirip yorumlayan muvahhid mü’min, İs­lâm’ı tebliğ edip Allah’a davet etme konusunda çok daha rahat hareket edip etkili olabilir… Bunun hepsi de, sağlam bir ilimle gerçekleşir… Malum olduğu üzere, her mü’min müs-lüman âlimdir ve Peygamberlerin varisidir… Ebu’d-Derda (r.a.)’dan: Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur: “Muhakkak âlimler, Peygamberlerin varisleridirler. Şübhesiz Peygamberler, ne altın, ne de gümüş miras bıra­kırlar. Peygamberler, miras olarak ancak ilim bırakırlar. Bu itibarla kim Peygamberlerin mirası olan ilmi elde ederse, tam bir hisse almış olur.” Rasullerin ve Nebîlerin varisleri olan muvahhid mü’minler, devraldıkları ilim mirasını gereği gibi emrolundukları şekilde sarfederken, varisleri oldukları Rasuller ve Nebîler gibi davranmalıdırlar… Sadık varislere düşen vazife budur!.. Rabbimiz Allah şöyle buyurur:“Onlar (o peygamberler), Allah’ın risaletini tebliğ eden­ler, O’ndan içleri titreyerek, korkanlar ve Allah’ın dışında hiç kimse­den korkmayanlardır. Hesab görücü olarak Allah yeter.” “İşte bu örnekler, Biz, bunları insanlara vermekteyiz. Ancak âlimlerden başkası bunlara akıl erdiremez.” “Kulları içinde ise, Allah’dan ancak âlim olanlar içleri titre­yerek korkarlar.” İbn Abbas (r.a.) bu ayetin tefsirinde şöyle demiştir:- Kim Allah’dan korkarsa o, âlimdir. Ebu Hüreyre (r.a.)’ın rivayetiyle şöyle buyurur Rasulullah (s.a.s.):“Hikmetli söz, mü’minin yitiğidir. Onu nerede bulursa, o mü’minin kendisi ona daha layıktır.” 1)Sarsılmaz, Sağlam ve Katıksız Bir İman İlmi ve hikmeti elde eden âlim muvahhid mü’minler, onunla 2) Yeterli İlme Sahib Olmak amel eder ve kulluk vazifelerini gerçekleştirirler… Onlar ilmi, 3) Takvalı Olmak kendisiyle ibadet etmek için öğrenir ve uygu­lar-lar… Yoksa 4) Tevazu sadece birçok şeyi bilmek ve bilmezlerin karşı-sında onunla 5) Dosdoğru Olmak övünmek için ilim elde etmezler… Böyle bir ilmin faydasız 6) Sabır Etmek olduğunun farkındadırlar… Ayrıca bu şekilde ilim sahibi 7) Ümitvar Olmak olmanın günah olduğunun idrakındadırlar… 8) Ekonomik Bağımsızlık Cabir b. Abdullah (r.anhuma)’dan: 2) Yeterli İlme Sahib Olmak Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:“Ne âlimlere karşı iftihar ve Enes b. Malik (r.a.)’ın rivayetiyle şöyle buyuruyor Rasulullah övünmek için, ne ca­hillerle münakaşa etmek için ve ne de meclislerin seçkin köşelerinde yer almak için ilim taleb (s.a.s.): “İlim aramak, her müslüman üzerine farzdır.” etmeyiniz. Faydalı ve kendisiyle amel edilecek ilmi arayıp elde et­mek, kadın olsun, erkek olsun her muvahhid mü’min için farz-ı Bu yasağa rağmen kim böyle yaparsa, ateşe (müstehaktır), ayn’dır. O muvahhid mü’minin, akîde ve amel ile ilgili ateşe (müstehaktır).” mükellef olduğu bütün ilmi öğrenmesi gerekir… Ayrıca insanı Cabir (r.a.)’dan: ihya vazifesinde bulunan muvahhid şahsiyetin, diğer insanların Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:“Allah’dan faydalı ilim öğretim ve eğitimiyle meşgul olacağı için, başka bilgilere de dileyiniz ve (sahibine) fayda sağlamayacak ilimden Allah’a ihtiyacı vardır… İçinde yaşadığı toplu­mun, siyasî, iktisadî, sığınınız.” hukukî, ictimâî durumlarıyla ilgili mes’eleleri bilmesi gerekli… Bununla beraber, bölgelerin ve kavimlerin adetleri, örfü ve İHYA ERİNİN ÖZELLİKLERİ 2 Bir insanı ihya eden, bütün insanları ihya etmiş gibi olur gerçeğine katıksız iman eden muvahhid mü’minler, bir insanın hidayetine vesile olmanın, hoşlarına giden her şeyden, hatta dünya ve içindekilerden hayırlı olduğuna şübhesiz inanmışlardır. (Buhari) Rabbimiz, ihya erlerinin önderleri olan Rasullerini, kullarını ihya etsinler ve onları aşağıların aşağısı olmaktan, tağuta kulluktan, şirke düşmekten kurtarip yücelik ve üstünlük sahibi olan Allah’a kulluk etmeye, yani Tevhid üzere olmaya cagirsinlar calissinlar... Onları içine düştükleri zulüm çukurundan kurtarıp adalet düzlüğüne çıkarsınlar... Onlara en doğrusunu tebliğ edip anlatsınlar ve doğruya davet etsinler... Onları, vahiy ile aydınlatsınlar, öğretip eğitsinler...diye gönderdi. Şöyle buyuruyor Rabbimiz Allah: “Andolsun Biz, her ümmete: ‘Allah’a kulluk edin ve tağuttan kaçının’ (diye tebliğ etmesi için) bir Rasul gönderdik. Böylelikle onlardan kimine Allah, hidayet verdi, onlardan kiminin üzerine sapıklık hak oldu. Artık, yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların uğradığı sonucu görün.” (Nahl, 36) Muvahhidlerin önderi Rasulullah (SAV), bu ihya hareketinin önderlerinin en sonuncusu olan Allah’ın Nebîsi ve Rasulü’dür... O, en son Rasul ve en son Nebî’dir... O’nun vefatından sonra, insanları ihya vazifesi, O’nun izi üzere yürüyen ve O’nun Sünneti ile hareket eden Muvahhid ve Muttaki Müslümanlar tarafından yerine getirilmeye çalışılmıştır... Insanı ihya vazifesi ile mükellef olan muvahhid mü’minler maddî ve mânevî yönleriyle çok iyi yetişmelidirler… Bir mü’min-i kâmil, bir insan-ı kâmil ve örnek bir şahsiyet olmalıdırlar… Böyle olgun bir şahsiyet için, çok iyi bir öğretim ve eğitim gereklidir…Bu katıksız iman sahibi muttaki mü’minin belli başlı özellikleri şunlardır: Sayfa 13 MUHACIRUN DERGISI– YIL-3/ SAYI– 32 ŞEVVAL 1435 / TEMMUZ 2014 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r . Yarının Büyükleri Müslüman Çocuğun Edebi ÇOCUĞU KÖTÜ EĞITMENIN YOLLARI Kötü bir çocuk, ya babanın yahut da her ikisinin eseridir. Çocuğunuzda gördüğünüz kötü bir huyun suçunu, mutlaka kendinizde arayın. Her annebaba, genellikle, çocukta gördüğü yanlış bir davranışın suçunu; ya çocuğa ya da çevresine yükleme eğilimindedir. Çocuk, aileden gördüklerini taklit ederek büyür. Eğer siz, ona iyi bir terbiye vermiş iseniz; etraftan duydukları ona fazla tesir etmeyecektir. Kötü eğitimin ilk ve en tesirli basamağı, kötü örnek sergilemektir. Her akşam eve sarhoş dönen ve kazandığı paraları meyhaneci ile paylaşan bir baba, çocuğuna ahlâki nutuklar çekse, acaba ne kadar tesirli olacaktır!.. Kötü eğitimin ikinci basamağı, çocuğunuza yeterli zaman ayırmamaktır. Sadece dersi için onunla bir-iki saat beraber olmakla, anne-babalar görevlerini yapmış sayılamazlar. Çünkü, çocuk geri kalan zamanını sokakta, gelişigüzel arkadaşlarla veya evde televizyon karşısında geçirmektedir. Çocuğuna ayırması gereken kıymetli vakitlerini, misafir ağırlamakla, süslenip püslenmekle, ve dedikodu yapmakla geçiren bir annenin onun üzerinde ne hakkı vardır? Böyle bir anne, herhalde, iyi bir anne olduğunu iddia edemez… geçirilirse; acaba onlardan iyi ve sadık birer evlat olmalarını beklemeye hakkınız var mıdır? Kötü eğitimin üçüncü basamağı, terbiye şeklindeki hatalardır. Bu basamak öylesine çok derindir. Eğer çok neşeli ve keyfiniz yerinde olduğu zaman onların en büyük yaramazlıklarını tebessüm ve kahkaha ile karşılıyorsanız... Işlerinizin yolunda gitmediği ve canınızın sıkıldığı zamanlarda, ilginizi çekmek için yaptıkları küçük yaramazlıkları, dayakla, hakaret ve küfürle karşılıyorsanız... Dürüstlükle itiraf ettiği bir suçunda ceza görüyor, fakat inkâr ettiğinde dayaktan kurtuluyor ise... Rica ve yalvarma ile sizden bir ihtiyacını koparamıyor, ancak şirretlik ve tepinme ile bunu elde ediyor ise... Normal zamanda göremediği ilgi, şefkat ve sevgiyi, bir hastalık veya kaza sırasında görüyor ise... Eğitim şekliniz yanlış demektir. NE EKERSENIZ ONU BIÇERSINIZ Şüphesiz, her anne ve babanın ideali, aile şerefini koruyacak, ihtiyarlık zamanlarında kendilerine destek olacak, onlara saygısını eksik etmeyecek evlâtlar yetiştirmektir. Ancak, bu o kadar kolay bir iş değildir. Hiçbir çocuk, anne-babaya nankörlük etmez; ne verirseniz onu alırsınız. Mesut bir ailede, karşılıklı sevgi ve saygıya dayanan samimi diyaloğu hangi tiyatro eseri taklit edebilir? Küçük yavrunun anne ile mırıl mırıl kuş dili konuşmasını, hangi müzik parçası taklit edebilir? Kıymetli vakitlerini çocuklarından ayrı geçirenler... Servetine servet katmaya çalışan, işinden başka Onların tatlı cıvıltılarını rahatsız edici bulanbir şey düşünmeyen, akşamlarını ya hesap yapalar...Evlâtlarından, ruhsal gelişmeleri için gerekli rak veya kahvehanede arkadaşlarıyla oyun oynayolan, sevgi, şefkat ve ilgiyi esirgeyenler... Ne duyarak geçiren bir baba da, iyi bir baba olduğunu gusuz, ne bahtsız insanlardır!..Böyle insanların söyleyemez. teşkil ettiği aile, vahşi bir topluluktur. Bu topluluk içinde büyüme bahtsızlığına uğrayan çocuklar, Çocuklarınız, şahsiyet teşekkülü için gerekli olan cılız, hasta ve ruhsal dengeleri bozuktur. Işte böyle en kıymetli "Çocukluk çağı" nı', yakınlığınızdan ve ailelerdir ki, bana bu konuları yazma ihtiyacı hissıcak ilginizden yoksun, hoyrat ve yabancı ellerde settirmişlerdir . Sayfa 14 MUHACIRUN DERGISI– YIL-3/ SAYI– 32 ŞEVVAL 1435 / TEMMUZ 2014 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r . Basından Seçmeler Mısır Yardım Konvoylarının Gazze'ye Geçişine İzin Vermiyor 25.07.2014 13:18 Mısır yönetiminin, Gazze'ye insani yardım konvoylarının geçişine izin vermediği bildirildi. AA muhabirine konuşan Hamas Sözcüsü Fevzi Berhum, "Onlarca yardım konvoyu, Mısırlı yetkililer izin vermediği için Refah Sınır Kapısı'nda bekliyor. Mısır yönetimi, cumartesi günü de Gazze'ye insani yardım götüren gıda ve tıbbi malzeme yüklü konvoyun bölgeye geçişine izin vermemişti" dedi. Refah Sınır Kapısı’nın acilen açılıp, Gazze'ye yardım ve sağlık malzemelerinin girişinin sağlanması çağrısında bulunan Berhum, "Refah Sınır Kapısı'nın bu zor şartlar altında kapalı tutulması, Mısır'ın bölgedeki rolüne hiç yakışmayan bir tutum" ifadelerini kullandı. Mısır yönetimi, 3 Temmuz 2013'teki askeri darbenin ardından, İsrail'in ablukası nedeniyle Gazze'nin dünyayla tek bağlantı noktası durumundaki, Refah Sınır Kapısı'ndan geçişlere, istisnai durumlarda ve süre sınırlaması koyarak izin veriyor. AA IŞİD İsrail'e neden saldırmıyor? sürece onlara dokunmayacağız” denildi. Gazetenin analizinde IŞİD'in ele geçirdiği topraklarda kurumsallaşmak için adımlar attığını ve bu nedenle çevresindeki müslüman olmayan devletlerle herhangi bir mücadeleye girşmediği belirtiliyor. Örgüt daha önce de öncelikli mücadelesini şii müslümanlara karçı verdiğini de açıklamıştı. "SALDIRMAYACAĞINI BİLMEK GÜZEL" İsrail gazetesi Haaretz 'en azından müslüman bir örgütün İsrail'e saldırmayacağını bilmek güzel' ifadeleri de oldukça dikkat çekti. Irak ve Suriye topraklarındaki aşiretlerle ittifaklar kuran IŞİD'in bu ittifakın bozulmaması için ciddi çaba gösterdiği de dile getirilirken İsrail'e saldırı seçeneğinin şu anda örgütün öncelikli gündem maddeleri arasında olmadığı dile getiriliyor. —————IŞİD Gazze’ye girmeye hazırlanıyor Irak Şam İslam Devleti (IŞİD), Suriye’deki eğitim kamplarında ‘IŞİD’in Gazze Mücahitleri’ olarak adlandırdığı bir grubun görüntülerini yayınladı. IŞİD'in Gazze’ye girmesi durumunda Gazze'de dengeler değişebilir. IŞİD’in sosyal medya hesabında yayınlanan görüntülerde, üyelerin ellerindeki silahların üstünde “IŞİD’in Gazze Mücahitleri” ve “geliyoruz ey Yahudiler” cümleleri yer alıyor. IŞİD, ‘Gazzeli Mücahitler’ olarak isimlendirdiği grubun ‘Şeyh Ebu Nur Makdisi Tugayı’ adı altında Suriye’deki askeri eğitim kamplarında Gazze’ye girmek üzere eğitildiğini duyurdu. Hamas’a mesaj IŞİD, Gazze’de yönetimi elinde bulunduran Filistin İslami Direniş Hareketi’ne (HAMAS) “yüzleşmek yakındır ve çatışma kaçınılmazdır” şeklinde doğrudan bir mesaj gönderdi. İsrail'in önde gelen gazetelerinden Haaretz, IŞİD'in İsrail'e yönelik herhangi bir tehdit açıklamasında bulunmamasını analiz etti. Son 6 ayda Irak Şam İslam Devleti örgütü IŞİD'in adı tüm dünyanın dilinde. Suriye'de bazı kentleri ele geçirdikten sonra Irak'ın en büyük kentlerinden Musul'u ele geçiren IŞİD Bağdat'a doğru hareket etmiş ancak hem Irak ordusu hem de Bölgesel Kürt Yönetimi'nin direnciyle karşılaşmıştı. Tüm dünyanın gözü bu bölgelerdeyken İsrail'in Gazze'ye hava operasyonu başlatması ve ardından kara harekatına girişmesi uluslararası arenada odağın tekrar Filistin meselesine dönmesine neden oldu. İSRAİL ŞAŞKIN Batı tarafından 'İslami terör örgütü' olarak gösterilen IŞİD'in İsrail'e yönelik keskin bir açıklamasının olmaması ve Gazze katliamıyla ilgili hatırı sayılır çıkışlar yapmaması İsrail'i de şaşkına çevirmiş durumda. İsrail'in önde gelen gazetelerinden Haarets'te yer alan bir soru ve aranan cevap IŞİD'le ilgili farklı yorumlara neden oldu. Haarets, 'IŞİD neden İsrail'e saldırmıyor' sorusunu sordu. "FİTNEYE KARIŞMADIKLARI SÜRECE.." IŞİD militanları twitter üzerinden bir mesaj yayınlayarak İsrail’e neden saldırmadıklarını açıkladı. Mesajda “İsrail fitneye karışmadığı Sayfa 15 kalamayız, sessiz kalmayacağız da'' dedi. Erdoğan, CNN International'ın deneyimli sunucusu Becky Anderson'ın gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. İsrail ile Gazze arasında yaşananlar ve —————————İsrail'in Gazze'ye saldırılarının sorulması üzeErdoğan'dan Filistin Davası İçin Şok Sözler rine Başbakan Erdoğan, Tel Aviv’de yaptığı Erdoğan'dan Filistin Davası hakkında şok görüşmede eski İsrail Başbakanı Ariel Şasözler: Siz İsrail'i kabul edin İsrail de sizi kabul ron’un kendisine söylediği, ''Hayatımda en etsin mutlu olduğum anlar; Filistin’de tankların 25 Temmuz 2014 Cuma Saat 04:16 üstünde olduğum zamanlardı’’ sözünü hiç Başbakan Erdoğan, ''İsrail’in batı tarafından unutamadığını dile getirerek, şu anda İsrail’in savunulması ve dünyanın İsrail’e suskun kal- Filistin’deki konumunun belli olduğunu söyledi. ması anlaşılamaz. Biz sessiz kalamayız, ses- Amerikalı dostlarıyla, ABD eski Başkanı Gerosiz kalmayacağız da. İsrail ölüm kusuyor, kan ge W. Bush ve Barack Obama ile bunu konuşkusuyor'' dedi. tuklarında, hep söylenenin "bölgede iki devletli bir yapı İsrail ve Filistin arasında" olduğunu Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İsrail’in kaydeden Erdoğan, kendilerinin her zaman halen batı tarafından savunulması ve dünyFilistin’de bunu dillendirdiklerini ve Filistin anın İsrail'e suskun kalmasının anlaşılamaz tarafına "Siz İsrail’i kabul edin, İsrail de sizi olduğunu belirterek, ''Bundan dolayı biz sessiz kabul etsin" dediklerini aktardı... MUHACIRUN DERGISI– IŞİD, Gazzeli savaşçı grubun adının Ebu Nur Makdisi olduğunu belirterek 2009’da Hamas askerleri tarafından öldürülen Selefi din adamının öcünü alacağını duyurdu. Asıl adı Abdullatif Musa olan Ebu Nur Makdisi, Gazze Şeridi’nin güneyindeki Refah kentinde yaşıyordu. Makdisi, Refah’taki İbni Teymiye Camisi çevresinde kümelenen ve ‘Ensarullah Ordusu’ olarak adlandırdığı silahlı Selefi bir grup kurdu. Makdisi, Gazze’deki Hamas hükümetine 'İslam’ın kurallarını uygulaması' uyarısında bulunarak Hamas’a savaş ilan etti. Hamas üyeleri ile ortaya çıkan grup arasında şiddetli bir çatışma yaşandı. Çatışmada örgütün lideri Ebu Nur Makdisi ile birçok örgüt mensubu öldürülmüştü. Hamas'tan yanıt IŞİD’in Gazze Şeridi’ne girmesi halinde Hamas’ın nasıl bir karşılık vereceğine dair Al Jazeera’ya konuşan Hamas’ın kurucu liderlerinden Abdülfettah Duhan, “doğru İslami yoldan sapmış olan hiçbir grubun Gazze’ye girişine asla izin vermeyeceğiz” dedi. Duhan’a göre, IŞİD’in Gazze’ye girişi, Gazzelilerin kanını mubah kılması anlamına geliyor. Duhan, “Hamas’la mücadeleye gelen bir grup, sadece Siyonist işgal gücüne yarar” dedi. Filistin Yasama Komisyonu üyesi ve Gazze’deki Hamas Yönetimi Adalet Bakanı Muhammed Ferec Gul ise IŞİD’in Gazze’ye girişinin spekülatif bir yalan olduğunu belirtti. Al Jazeera’ya konuşan Gul, “bizim hiç kimseye bir düşmanlığımız yok. İslam Ümmeti bütün gücünü Filistin halkına yönelik katliamlara imza atan ve Müslümanların mukaddesatını ayaklar altına alan Siyonist İsrail’e karşı toplayarak mücadele etmelidir” dedi… Kaynak: Al Jazeera, UPI ve As-Sawsana YIL-3/ SAYI– 32 ŞEVVAL 1435 / TEMMUZ 2014 ....İşte Bayramımız!