Editörlerden - PAH · Pulmoner Arteriyel Hipertansiyon

advertisement
Sayı: 17
2
Obstrüktif Uyku Apne
Sendromu ve Pulmoner
Hipertansiyon
Pediatrik Pulmoner
Hipertansiyon
Hastalarında Ameliyat
Öncesi ve Sonrasında
Tedavi Yaklaşımları
4
Pulmoner Arteriyel
Hipertansiyon
Tedavisinin
Takibinde Sağ Kalp
Kateterizasyonu
Kullanımı
8
Sistemik Sklerozda
Pulmoner Arteriyel
Hipertansiyonun
Prognozu Nasıl
Düzeltilebilir?: Erken
Tanı İçin Kanıta Dayalı
Bir Algoritma (DETECT
Çalışması)
10
13
70-TRA-01-Kasım-2013
Olgu Sunumu
BÜLTENİ
Nisan-Eylül
2013
Editörlerden
Değerli Meslektaşlarımız
17. sayıda aşağıdaki konuları ele aldık.
Obstrüktif Uyku Apne Hastalarında Pulmoner Hipertansiyon: Pulmoner
hipertansiyonun obstrüktif uyku apne sendromu (OSAS) hastalarında tahmini
prevalans oranları %16-42’dir. Çalışmalar, OSAS’ta sürekli pozitif havayolu basıncı
(CPAP) tedavisinin pulmoner hipertansiyonun eşlik ettiği hastalarda etkili olabileceğini
düşündürmektedir.
Pediatrik Pulmoner Hipertansiyon Hastalarında Ameliyat Öncesi ve Sonrasında
Tedavi Yaklaşımları: Çocukluk çağında PAH epidemiyolojisi, etyolojisi, klinik gidişi
ile erişkin çağda görülen PAH dan önemli farklılıklar gösterir. Pediatrik PAH nedenleri
çok çeşitli olmakla birlikte en sık görülen nedenler doğumsal kalp hastalıklarına bağlı
PAH ve idiopatik veya kalıtsaldır (İPAH, HPAH). Doğuştan kalp hastalıklarının tanı ve
tedavisindeki tüm gelişmelere, erken tıbbi ve cerrahi uygulamalara karşın PAH hala bir
grup hasta için önemli bir morbidite ve mortalite nedenidir. Doğuştan kalp hastalıklarında
en önemli tedavi yöntemi girişimsel veya cerrahi olarak defektin kapatılması, kapakların
veya bozukluğun düzeltilmesidir. Cerrahi olarak kapatmaya uygun olma sınırındaki
hastalarda veya yaşı küçük olup düzeltme ameliyatından yarar görebileceği düşünülen
PAH’lı hastalarda preoperatif PAH spesifik tedavinin postoperatif yoğun bakım sürecini
daha kolay atlatmada yararlı olabileceğine ilişkin yayınlar ve klinik gözlemlerimiz vardır.
Ancak yapılacak geniş kapsamlı prospektif çalışmalarla tedavi seçenek ve endikasyonları
konusundaki bilgi ve deneyimlerimiz artacaktır.
Pulmoner Arteriyel Hipertansiyon Tedavisinin Takibinde Sağ Kalp Kateterizasyonu
Kullanımı: Sağ kalp kateterizasyonu pulmoner arteriyel hipertansiyon (PAH) tanısını
doğrulamak, hemodinamik bozukluk derecesini değerlendirmek ve pulmoner dolaşımın
vazoreaktivitesini değerlendirmek amacı ile yapılmaktadır. Sağ kalp kateterizasyonu
(SKK) halen pulmoner arter basıncını ve kalp fonksiyonlarını doğrudan ölçebilen tek
metoddur. Pulmoner hemodinaminin kesin belirlenmesini sağlayan SKK tecrübeli ellerde
düşük mortalite ve morbidite içeren bir işlemdir. Avrupa Kardiyoloji Derneği sağ kalp
katerizasyonunu PAH tanı şüphesini doğrulamak ve hastalığın derecesini belirlemek
amacı ile Klas 1A endikasyon ile önermektedir. Kılavuzlar ve uzman önerilere rağmen
takipte SKK kullanılmasının çalışmalar dışında az olduğunu düşünmekteyiz. Takipte
SKK’nın düzenli kullanıma girmesi veri toplanmasını kolaylaştıracak ve henüz tamamen
çözemediğimiz PAH hastalığına karşı bizi yeni bilgilerle donatacaktır.
Sistemik Sklerozda Pulmoner Arteriyel Hipertansiyonun Prognozu Nasıl
Düzeltilebilir?: Erken Tanı için Kanıta Dayalı Bir Algoritma (DETECT Çalışması):
Sistemik sklerozlu (SSk) hastalarda ortaya çıkan pulmoner hipertansiyon (PH) morbidite
ve mortalitesi yüksek bir komplikasyondur ve görülme sıklığı %8-12 arasındadır. SSk
hastalarının PAH açısından belli zaman aralıklarında taranması konusunda uzmanlar
hemfikir olmakla birlikte, tarama konusunda uzmanların görüş birliğine dayanan farklı
tavsiyeler ve kılavuzlar bulunmaktadır. DETECT çalışması çok sayıda SSk’lı hastada
yapılmış olan, kesitsel bir çalışmadır, bu çalışmada araştırıcılar kanıta dayalı bir tarama
metodu geliştirmeyi amaçlamışlardır. Çalışmaya giren bütün hastalarda sistematik
olarak SKK yapılması hedeflenmiş ve bu verilerden kanıta dayalı bir PAH tanı algoritması
oluşturulmuştur. Bu çalışmada çok önemli bir semptom olan dispnenin varlığına ve/veya
sadece TR hızının ölçümlerine dayanan SKK endikasyonlarının PAH’ın erken tanısındaki
yetersizliği ortaya konmuştur.
Olgu takdimi ile bizlere katkı sağlayan Gaziantep Üniversitesi Romatoloji Bilim Dalı’ndan
Sayın Prof. Dr. Ahmet Mesut Onat’a teşekkür ederiz.
Gelecek sayıda buluşmak üzere...
Saygılarımızla
Editörler: Prof. Dr Murat İNANÇ (İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi, Romatoloji), Prof. Dr. Serdar KÜÇÜKOĞLU
(İ.Ü. Kardiyoloji Enstitüsü), Prof. Dr. Nesrin MOĞULKOÇ (Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları),
Prof. Dr. Rana OLGUNTÜRK (Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Pediyatrik Kardiyoloji)
İmtiyaz Sahibi: Dr. Şermin KARTAL, Yayın Sorumlusu: Derya DİLEK KANÇAĞI
Actelion’un yayını olan “PAH Bülteni” 3P-Pharma Publication Planning tarafından hazırlanmaktadır.
Meriç Cad. Kamelya Çarşı No: 14 Ataşehir, İstanbul
Tel: 0216 456 40 00 Faks: 0216 456 39 95
*Editörler soyadlarına göre alfabetik olarak dizilmiştir.
ISSN 1307-8348
2
Obstrüktif Uyku Apne
Sendromu ve Pulmoner
Hipertansiyon
Dr. Nesrin Moğulkoç
Obstrüktif Uyku Apne Hastalarında Pulmoner
Hipertansiyon Prevalansı
Pulmoner hipertansiyon (PH) obstrüktif uyku apne sendromu (OSAS) hastalarında sıktır, tahmini prevalans oranları
%16-42 arasında değişmektedir.1,2 Prevalans değerlerindeki bu farklılıklar, çalışmalarda kullanılan metod değişkenliklerinden kaynaklanmaktadır. Örneğin; birçok çalışma
komorbiditeler açısından değerlendirilmemiş az sayıda hastayı kapsamaktadır. Ayrıca pulmoner hipertansiyonun farklı
tanımlamaları yanısıra, pulmoner arteriyel basıncın belirlenmesinde farklı yöntemler kullanılmıştır (Tablo). Bununla
birlikte, uzmanlar komplike olmayan OSAS hastalarında PH
prevalansının yaklaşık %20 olduğunu tahmin etmektedir.
OSAS hastalarında PH sıklığı; obezite, solunum fonksiyon
bozuklukları, hipokseminin şiddeti-süresi ve hiperkapni ile
ilişkilidir. Yaş, cinsiyet veya apne-hipopne indeksi (AHI) ile
değerlendirilen OSAS ağırlığı ile PH ilişkisi gösterilememiştir.3-5 OSAS eşliğindeki PH, ortalama pulmoner arter basıncında (mPAB) genellikle hafif-orta bir yükselme (20-52
mmHg) ile seyreder. Oysa OSAS hastalarında, altta yatan
bir akciğer veya kalp hastalığı ya da kronik gündüz hipoksemisi veya hiperkapnisi varlığında pulmoner hipertansiyon
şiddetli olabilir.6
CPAP (Sürekli Pozitif Havayolu Basıncı) Tedavisi
CPAP, OSAS’da son derecede başarılı bir tedavidir, kardiyak
ve vasküler hasarı gösteren serum belirteçlerinde düzelme
sağladığı gösterilmiştir. Tedavi alan OSAS hastalarında serum ve idrar norepinefrin düzeylerinde akut ve kronik dö-
nemde dramatik azalma gözlenmektedir. Benzer şekilde,
OSAS hastalarında bir gecelik CPAP tedavisi ile hastaların
serum nitrik oksit türevleri düzeylerinin, sağlıklı gönüllülerle karşılaştırılabilinecek kadar önemli ölçüde yükseldiği
görülmüştür.7-8 Bununla birlikte, CPAP’ın pulmoner arter
hemodinamiği üzerine doğrudan etkisini araştıran az sayıda çalışma vardır. Prospektif, kontrol grubu olmayan bir
çalışmada Sajkov ve arkadaşları,9 OSAS’lı 22 hastayı 4 ay
süreyle CPAP ile tedavi etmişler ve ortalama pulmoner
arter basıncının 16.8±1.2 mmHg’den 13.9±0.6 mmHg’ye
(p<0.05), pulmoner vasküler direncin ise 231±88’den
186±55 dyne/s.cm5’e (p<0.05) düştüğünü göstermişlerdir. Bu araştırmacılar ayrıca hastalara yüzde 11, 21 ve 50
fraksiyonlarda oksijen inhalasyonları ile hipoksemik cevabı
incelemişler ve dört ay süreyle CPAP tedavisinin ardından
inhale edilen bütün oksijen fraksiyon düzeylerinde, mPAB
ve pulmoner vasküler dirençte önemli azalmalar olduğunu
görmüşlerdir. En yüksek tedavi etkisi ise yüksek pulmoner
arter basınçlı (mPAB>25mmHg) hastalarda saptanmıştır.
Ancak bu çalışmada pulmoner arter basıncı yüksek hasta
sayısı yalnızca ikidir. Bir başka prospektif çalışmada Alchanatis ve arkadaşları10; 29 OSAS hastasında, 6 ay süreyle
CPAP tedavisi sonunda mPAB’ın 17.2±5.2’den 13.2±3.8
mmHg’e (p<0.001) düştüğünü göstermişlerdir. Ancak, bu
29 hasta arasında 20–30 mmHg düzeyinde hafif PH’lı hasta
sayısı yalnızca altıdır. Yine CPAP’ın en etkili olduğu hastalar, tedavi öncesi mPAB’ı daha yüksek saptanan hastalar
olmuştur. Arias ve arkadaşları,11 pulmoner hipertansiyonda
günümüze kadar yapılan tek randomize ve kontrollü CPAP
çalışmasını gerçekleştirmiş ve 3 ay süreyle uygulanan
Obstrüktif Uyku Apne Sendromunda gündüz saptanan Pulmoner Hipertansiyon prevalansı
Çalışma
N
E/K
Hasta seçimi
PH Yöntem
Podszus, 19861
65
61/4
Bilinmiyor
%20
SKK
24
24/0
Akciğer hastalığı var
%73
SKK
Weitzenblum, 1988 46
42/4
Seçilmemiş
%20
SKK
Krieger, 198912
114
108/6
Seçilmemiş
%19
SKK
Sajkov, 1994 27
26/1
Akciğer ve kalp hastalığı yok
%41
EKO
Shinozaki, 199514
25
Bilinmiyor
Seçilmemiş
%32
SKK
Laks, 1995 100
Bilinmiyor
Seçilmemiş
%42
SKK
Chaouat, 19963
220
207/13
Seçilmemiş
%17
SKK
Sanner, 199716
92
81/11
Akciğer hastalığı yok
%20
SKK
Bady, 200017
44
37/7
Akciğer ve kalp hastalığı yok
%27
SKK
Hawrylkiewic, 20042
67
Bilinmiyor
Akciğer hastalığı yok
%16
SKK
Fletcher, 198711
5
13
15
3
CPAP tedavisi sonrasında diğer çalışmalara benzer iyileşmeler elde etmişlerdir. Bu çalışmada yer alan 23 OSAS’lı
hastada eşlik eden hafif pulmoner hipertansiyon bulunmuş
ve mPAB 29.8±8.8 mmHg düzeyinde saptanmıştır. Daha
önceki çalışmalarla uyumlu olarak, en başarılı tedavi sonucu bazal mPAB’ı daha yüksek olan hastalarda görülmüştür.
Bu çalışmalar, OSAS’da CPAP tedavisinin pulmoner hipertansiyonun eşlik ettiği hastalarda etkili bir tedavi olabileceğini düşündürmektedir. Bu etkinliğin ciddi pulmoner hipertansiyon varlığında daha belirgin oluşu nedeniyle, OSAS
saptanması ve tedavisinin gerçek yararının ciddi pulmoner
hipertansiyonu olan hastalarda elde edileceğini düşünebiliriz. Ne yazık ki, orta dereceden ağır derecelere pulmoner
hipertansiyonu olan bu hasta grubunda OSAS tedavisini
spesifik olarak inceleyen bir çalışma bulunmamaktadır.
Çalışmaların çoğu mPAB’ı birincil sonlanım olarak ele almaktadır. Oysa, PH’da mPAB bir sağkalım göstergesi değildir. Pulmoner hipertansiyon kötüleştikçe sağ ventrikül
yetmezliği ortaya çıkar ve bu kötüleşme zaman içinde
mPAB’ın azalmasına yol açabilir. Dolayısıyla, mPAB’taki
değişmeler pulmoner hemodinamik değişiklikleri güvenilir şekilde yansıtmamaktadır. OSAS ve pulmoner hipertansiyon hastalarında, kardiyovasküler morbidite ve mortalite, ya da fonksiyonel sonuçlar gibi önemli klinik sonlanım
parametrelerini ortaya koyabilecek ve bu hastalara uygulanacak CPAP tedavisinin etkinliğini değerlendirebilecek
geniş olgu serili randomize kontrollü çalışmalara gereksinim vardır.
Kaynaklar
1.
Podszus T, et al. Nocturnal hemodynamics in patients with sleep apnea. Eur J Respir Dis Suppl. 1986;146:435–42.
2.
Hawrylkiewicz I, et al. Pulmonary hypertension in patients with pure
obstructive sleep apnea. Pol Arch Med Wewn. 2004;111:449–54.
3.
Chaouat A, et al. Pulmonary hemodynamics in the obstructive sleep apnea syndrome. Results in 220 consecutive patients. Chest.
1996;109:380–6.
4.
Bradley TD, et al. Role of daytime hypoxemia in the pathogenesis of
right heart failure in the obstructive sleep apnea syndrome. Am Rev
Respir Dis. 1985;131: 835–9.
5.
Weitzenblum E, et al. Daytime pulmonary hypertension in patients with obstructive sleep apnea syndrome. Am Rev Respir Dis.
1988;138:345–9.
6.
Chaouat A, et al. Association of chronic obstructive pulmonary disease and sleep apnea syndrome. Am J Respir Crit Care Med.
1995;151:82–6.
7.
Schulz R, et al. Decreased plasma levels of nitric oxide derivatives
in obstructive sleep apnoea: response to CPAP therapy. Thorax.
2000;55:1046–51.
8.
Ip MS, et al. Circulating nitric oxide is suppressed in obstructive sleep
apnea and is reversed by nasal continuous positive airway pressure.
Am J Respir Crit Care Med. 2000;162:2166–71.
9.
Sajkov D, et al. Continuous positive airway pressure treatment improves pulmonary hemodynamics in patients with obstructive sleep
apnea. Am J Respir Crit Care Med. 2002;165:152–8.
10. Alchanatis M, et al. Daytime pulmonary hypertension in patients with
obstructive sleep apnea: the effect of continuous positive airway
pressure on pulmonary hemodynamics. Respiration. 2001;68:566–
72.
11. Fletcher EC, et al. Long-term cardiopulmonary sequelae in patients
with sleep apnea and chronic lung disease. Am Rev Respir Dis.
1987;135:525–33.
12. Krieger J, et al. Pulmonary hypertension, hypoxemia, and hypercapnia in obstructive sleep apnea patients. Chest. 1989;96:729–37.
13. Sajkov D, et al. Pulmonary hypertension and hypoxemia in obstructive
sleep apnea syndrome. Am J Respir Crit Care Med. 1994;149:416–
22.
14. Shinozaki T, et al. Daytime pulmonary hypertension in the obstructive sleep apnea syndrome. Nihon Kyobu Shikkan Gakkai Zasshi.
1995;33:1073–9.
15. Laks L, et al. Pulmonary hypertension in obstructive sleep apnoea.
Eur Respir J. 1995;8:537–41.
16. Sanner BM, et al. Pulmonary hypertension in patients with obstructive sleep apnea syndrome. Arch Intern Med. 1997;157:2483–7.
17. Bady E, et al. Pulmonary arterial hypertension in patients with sleep
apnoea syndrome. Thorax. 2000;55:934–9.
4
Pediatrik Pulmoner
Hipertansiyon Hastalarında
Ameliyat Öncesi ve Sonrasında
Tedavi Yaklaşımları
Dr. Rana Olguntürk
Pediatrik Pulmoner Hipertansiyon; Tanım, sınıflama ve
genel bilgiler
Pulmoner arteriyel hipertansiyon (PAH), sağ kalp kateterizasyonu ile ölçülen pulmoner arter ortalama basıncının 25
mmHg üzerinde olmasıdır. Aslında pulmoner hipertansiyon
(PH) bir hastalıktan çok bir klinik tablonun adıdır. Farklı etyolojilere eşlik eden fakat benzer klinik bulgulara, akciğer dolaşımında benzer histopatolojik ve hemodinamik değişikliklere
neden olan ilerleyici ve mortalitesi yüksek bir klinik tablodur.1
Çocukluk çağında PAH, epidemiyolojisi, etyolojisi, klinik gidişi
ile erişkin çağda görülen PAH’dan önemli farklılıklar gösterir.
Bu farkların en önemlisi çocukta akciğer vasküler yapısının fetal, neonatal ve erken çocukluk dönemlerinde henüz gelişme
aşamasında iken hastalık etkileri ile karşılaşması vaskülarizasyon ve alveolizasyon gibi gelişmelerin ciddi olarak zarar görmesidir ve sekeller buna paralel olarak daha önemlidir. Diğer
bir farklılık çocuklarda fizyopatolojik değişikliklerin daha çok
medial hipertrofi düzeyinde olması, pleksiform lezyonların
daha ileri evrelerde ortaya çıkmasıdır ve bu nedenle pulmoner yatak daha reaktiftir. Sağ ventrikül disfonksiyonu ve sağ
kalp yetersizliği daha geç gelişir. Pediatrik yaşlarda semptomatik olan İPAH da ise semptomlar daha ağırdır, daha hızlı
bir seyir vardır, hasta aniden kötüleşebilir, tedaviye yanıt değişken olabilir.2
Pediatrik PAH nedenleri çok çeşitli olmakla birlikte en sık
görülen nedenler doğumsal kalp hastalıklarına bağlı PAH ve
idiopatik veya kalıtsal (İPAH, HPAH) nedenlerdir. Panama’da
(2011) yapılan PH toplantısında pediatrik PAH için ayrıntılı bir
sınıflama önerilmiştir.3 Kanımızca bu sınıflama çok uzun ve
detaylı bir sınıflama olup sınıflamadan çok etyolojik nedenlerin alt alta sıralanması şeklindedir. Bu sınıflamada alt başlıkları
sadeleştirirsek beş ana başlığın olduğu görülür:
1. Pulmoner arteriyel hipertansiyon (PAH)
1.1.Pulmoner venookluziv hastalık ve pulmoner kapiller
hemanjiomatozis
2. Sol kalp hastalığına bağlı PH
3. Akciğer hastalığı ve/veya hipoksiye bağlı PH
4. Pediatrik tromboembolik PH
5. Mekanizması belirsiz ve/veya çok faktöre bağlı PH
Çocuklarda en sık görülen PH nedeni olan doğumsal kalp
hastalıkları (DKH) ise başlıca 3 gruba ayrılabilir:
1. Asiyanotik DKH (sistemik-pulmoner şantlar) ile birlikte
görülen PAH
1.1.Eisenmenger sendromu
1.2.Soldan sağa şantlarla birlikte PAH
1.3.Küçük septal defektlerle birlikte görülen PAH
1.4.Kalp cerrahisi sonrası devam eden PAH
2. Siyanotik DKH ile birlikte görülen PAH
2.1. Pulmoner kan akımı artmış olan hastalıklar: Trunkus
arteriozus., transpozisyon, triküspit atrezisi tip Ic-IIc,
tek ventrikül, çift çıkımlı sağ ventrikül.
2.2. Pulmoner kan akımı azalmış olan hastalıklar: Doğal
veya yapay şantlara bağlı olarak; Fallot tetralojisi,
Pulmoner atrezi, Trunkus tip IV gibi
3. Pulmoner venöz hipertansiyon yapan DKH (Sol kalp
lezyonları, kardiyomiyopatiler)
Soldan Sağa Şantlı Doğuştan Kalp Hastalıklarında
Tedavi Kriterleri ve Endikasyonlar
Doğuştan kalp hastalıklarının tanı ve tedavisindeki tüm gelişmelere, erken tıbbi ve cerrahi uygulamalara karşın PAH
hala bir grup hastalık için önemli bir morbidite ve mortalite
nedenidir.
Doğuştan kalp hastalıklarında en önemli tedavi yöntemi girişimsel veya cerrahi olarak defektin kapatılması, kapakların
veya bozukluğun düzeltilmesidir. Bu işlem ne kadar erken
uygulanabilirse sonuçlar o kadar başarılı olur.
Hiperkinetik PAH veya Eisenmenger hastalarında ameliyat
endikasyonu tedavi protokolleri ve stratejileri kanıta dayalı
kesin bilgiler olmayıp daha çok uzman görüşlerine dayalı yaklaşımlardır.
Pulmoner arteriyel hipertansiyonla bağlantılı doğumsal
sistemik-pulmoner şantların klinik sınıflaması ve tedavi prensipleri aşağıda özetlenmiştir.4,5
1. Eisenmenger sendromu: Pulmoner arter basıncın (PAB)
ve pulmoner vasküler direncin (PVD) çok arttığı, hatta sistemik basıncı (SAB) aştığı, akımın tersine döndüğü veya
iki yönlü olduğu, hastada siyanoz, eritrositoz ve çoklu
organ tutulmasının olduğu klinik tablodur. Bu hastaların
ameliyat şansı kalmamıştır.
2. Sistemik-pulmoner şartlara bağlı PAH: Bu yazıda geniş
olarak tartışılacak hasta grubu bu gruptaki hastalardır.
3. Küçük defektlerle birlikte PAH: Hastada küçük defekt bulunmasına karşın PAH vardır. Bu defektin çapı ile uyumlu
olmayan bu tablo daha çok idiopatik PAH’a benzer. Bu
hastalarda tanı yöntemleri kullanılarak ölçülen defekt çapı
VSD’lerde ≤ 1 cm, ASD lerde ≤ 2 cm’dir. Bu defektlerde
kapatma endikasyonu yoktur, hatta PAH yönünden kontrendikedir.
4. Düzeltici kalp cerrahisinden sonra gelişen veya ilerleyen
PAH: Doğumsal kalp hastalığı onarıldıktan hemen sonra
veya birkaç ay veya yıl sonra PAH gelişmektedir. Bu hastalarda PAH gelişmesine neden olacak önemli bir rezidüel defekt veya sekel bulunmamaktadır. Tedavi prensipleri
İPAH tedavisi gibidir.
5
Sistemik-Pulmoner Şantlara Bağlı PAH
Bu gruptaki hastaların erken tedavi edilmeleri durumunda
ilerleyici PAH gelişmesi genellikle önlenmektedir. Akciğer damar yapısında dönüşümsüz değişiklikler başlamadan hastalara cerrahi uygulanmalıdır. Ventrikül septum defekti olanlarda
3-12 ay arasında defektin onarılmasının erken ve geç postoperatif komplikasyonların önlenmesi açısından en uygun yaş
olduğu bildirilmiştir.6
Hastaların ameliyata verilme endikasyonları klinik ekokardiyografik ve hemodinamik kriterlerin değerlendirilmeleri ile
konulur:7
1. Klinik semptomları olan (sık akciğer enfeksiyonu geçirme
öyküsü, büyüme geriliği veya yavaşlaması, kalp yetmezliği bulguları gibi), ekokardiyografik olarak orta veya büyük
defekti olan, EKG ve tele bulguları olan, hemodinamik olarak akımlar oranı Qp/Qs ≥ 1.5-2, PAB/SAB ≤ 2/3 ve pulmoner direnç (PVD) 2-6 Wood ünitesi, PVD/SVD ≤0.3 olan
defektler doğrudan kapatılabilir.
2. Klinik semptomları, ekokardiyografi, EKG ve telekardiyografi bulguları olan ve hemodinamik olarak Qp/Qs ≥ 1.5,
PAB/SAB > 2/3, PVD=7-10 Wood ünitesi ve PVD/SVD ≥
0.3-0.5 olan defektler de vazoreaktivite testi yapılmalıdır.
Pulmoner vazoreaktivite testi (PVT) O2, NO veya inhale
prostoglandin analogları ile yapılabilir. Testin pozitif kabul
edilebilmesi için PAB’da en az 10 mmHg düşüş ve PAB’ın
40 mmHg’nın altına inmesi ve kardiyak indeksde düşme
olmaması kriteri önerilmektedir. Ancak bu kriter çocuklarda özellikle 2 yaş altı bebeklerde uygulanamamaktadır.
PAB 40 mmHg ve altında olan bebeklerde PAB ve PVD
de %20 azalmanın pozitif yanıt olarak kabul edilebileceği
bildirilmiştir.8 Çocuklarda PVT ye yanıtta sıkça gözlenen
bir bulgu da PVD de düşüş ve kan akımında artış ile birlikte PAB’da beklenen düşüşün görülmemesidir. Doğumsal
kalp hastalığı olan PAH’lı çocukların ameliyata verilebilmesi için PVT sonucunda aşağıdaki kriterlerin sağlanmış
olduğundan emin olmak gerekir.
1)
2)
3)
4)
PVD ≤ 6 W.Ü/m2 olması
PVD %20 düşmesi
Rp/Rs ≤ 0.3 olması
Rp/Rs %20 azalma olması.
Bu hastaların ameliyat öncesi ve sonrasında yakın izlenmeleri gerekir. Yapılan bir çalışmada PVT sonrası Rp/Rs ≤ 0.33
olup ameliyata verilen 62 hastanın 57’si kalp yetmezliği gelişmeden yaşamış, 5’i ise mortalite ile sonuçlanmıştır. Rp/Rs
≥ 0.3 olan 9 hastanın ise 7’si kaybedilmiştir.9 Bu çalışmaya
göre rezistanslar oranının 0.3’ün altında olması hastalar için
güvenlilik sınırı oluşturmaktadır.
Operabiliteyi test etmek amacı ile kardiyak kateterizasyon
sırasında balon oklüzyon testi de kullanılabilir. Defektin balon
ile tıkanması sırasında kardiyak debi düşüyor, sağ ventrikül
doluş basıncında artma oluyorsa defektin kapatılması uygun
değildir.
Unutulmamalıdır ki bu kriterler mutlak ve kesin olmayıp, hastadan hastaya değişebilmektedir. Hemodinamik değerleri
sınırda veya sınırın biraz üzerinde olup kötü prognoz beklenen bazı hastaların iyi prognoz gösterdiği, iyi prognoz beklenenlerin arasından kötü prognoz gösterenlerin çıkabildiği
görülmüştür. Bu farklılık, defektin yeri, büyüklüğü, hastanın
genetik ön yatkınlığı, ameliyat sırası ve sonrasındaki komplikasyonlar ve hastanın sendromik yapısı gibi etkenlerden
kaynaklanabilir. Ayrıca kriterlerin hesaplanmasında kullanılan
metoddan kaynaklanan farklılıklar da olabilir.
Preoperatif yapılan akciğer biyopsisinin hastalığın evresini belirlemede veya prognozu öngörmede özellikle çocuk
hastalarda iyi bir kriter olmadığı düşünülmektedir. İki yaş
altı çocuklarda biyopsi inoperabl görülmesine karşın, ameliyat sonuçlarının iyi olması veya tersine ağır klinik gösteren
olgularda biyopsinin normale yakın bulunması bu yöntemin
kullanım alanını oldukça daraltmıştır.10 PAH’lı hastalarda peroperatif alınacak akciğer biyopsisi, benzer hemodinamik
bulgulara karşın bazı hastaların cerrahi sonrası neden PA basıncının yüksek kaldığı veya pulmoner hipertansif krize girdiği
konusunda araştırma konusu olabilir. Bu konuda noninvaziv
yöntemler de araştırılmaktadır. “Dolaşan endoteliyal hücrelerin” varlığı cerrahi sonrası kalıcı PAH riskini belirlemede yararlı
bir belirteç olabilecek izlenimi vermektedir.11
Cerrahi olarak kapatmaya uygun olma sınırındaki hastalarda
veya yaşı küçük olup düzeltme ameliyatından yarar görebileceği
düşünülen PAH’lı hastalarda preoperatif PAH spesifik tedavinin
postoperatif yoğun bakım sürecini daha kolay atlatmada yararlı
olabileceğine ilişkin yayınlar12,13 ve klinik gözlemlerimiz vardır.
PAH hastalarında preoperatif dönemde vazodilatör ajanların
kullanılmasındaki amaç pulmoner vasküler direnci ve/veya
PAB’ı düşürmek ve hastayı operasyona daha güvenli olarak vermektir. Bu tedavi daha çok sistemik-pulmoner şantlı
hastalarda uygulanmakla birlikte PH olan siyanotik doğumsal kalp hastalarında da uygulanabilmekte, yanısıra Glenn ve
Fontan ameliyatlarına hazırlık amacı ile de kullanan klinikler ve
bu konuda olgu bildirimleri mevcuttur.Bu konuda fikir birliği
oluşmamıştır, bizim kişisel deneyimimiz yoktur.14,15
Pulmoner hipertansiyon tedavisinde kullanılan ilaçlar bilindiği
gibi patogenezde etkili üç farklı yolağı hedefleyen farmakolojik ajanlardır. Burada sözü edilen hastalar evre II veya III PAH
hastalarıdır. Bu amaçla kullanılan ilaçlar normal tedavi protokollerinde kullanılan ilaçlardır ve dozları da önerilen optimal
6
Pediatrik Pulmoner Hipertansiyon Hastalarında
Ameliyat Öncesi ve Sonrasında Tedavi Yaklaşımları
dozlardır. Literatürde bu amaçla ilaç kullanımı ile ilgili çok az
sayıda kaynak vardır.13,16,17 İtalya ve Yunanistan’dan yapılan bu
yayınlarda erişkin PDA’lı birer PAH hastasına endotelin reseptör antagonisti ile tedavi verilerek duktus kapatılmıştır. Gazi
Üniversitesi Pediatrik Kardiyoloji biriminde izlenen üç olgu ile
ilgili bulgular aşağıda Tablo I, II, III de özetlenmiştir.
Yukarıda örnekleri verilen hastaların sayısını arttırmak mümkündür. Klinik deneyimimize göre soldan sağa şantlı doğum-
sal kalp hastalığı ve PAH tanısı olan PAB ve PVD yükselmiş
kritik sınırda ancak Eisenmenger tablosu tam yerleşmemiş
çocuklarda 3 ila 6 ay PAH tedavisi (monoterapi veya kombine
terapi) uygulandıktan sonra tekrarlanan kalp kateterizasyonunda değerlerde düşme varsa ve /veya vasoreaktivite testi
pozitif ise bu çocuklara cerrahi şansı verilmeli; ancak bu operasyon ve hastanın hazırlanması, PH konusunda deneyimli
bir merkezde ve konu ile ilgili bir ekip tarafından yapılmalıdır.
Tablo 1. OLGU 1
Olgu No I
Yaş
Tanı
İlk Hemodinamik
Bulgular
Tedavi
İlaç Doz Süre
İkinci Hemodinamik
Bulgular
E.S.
10
Geniş VSD
PAB : 98/56~65
Qp/Qs 1.1
PVD 10 W.Ü
İloprost inhaler
10 µ/gün 6x5 dk
6 ay
PAB : 70/54~59
Qp/Qs 1.5
PVD 6 W.Ü
Sonuç: Hasta VSD tamirine alındı. VSD delikli yama ile kapatıldı. Hastada postoperatif iloprost inhalasyonuna devam edildi; postoperatif 7. gün
kesildi. Postoperatif herhangi bir komplikasyon olmadı. Taburcu edilen çocuk hiçbir ilaç kullanmadı. Üç ay sonra hastada AV blok gelişti ve kalp
yetmezliği bulguları ortaya çıktı. Kalp pili takıldı ve bu arada PAB yüksek bulunarak bosentan 62.5 mg başlandı. Hasta 7 yıl iyi durumda izlendi.
Tablo 2. OLGU 2
Olgu No II
Yaş
Tanı
İlk Hemodinamik
Bulgular
Tedavi
İlaç Doz Süre
İkinci Hemodinamik
Bulgular
F.S.
3
VSD+Down
Sendromu
PAB : 92/41~60
Qp/Qs 0.61
PVD 14.2 w.ü
B 6mg/kg/gün
6 ay
PAB : 56/24~38
Qp/Qs 2.5
PVD 2 w.ü
Sonuç: Hasta operasyona verildi. VSD kapatıldı. Bosentan postoperatif ilk gün devam edildi. Postoperatif PAB yükselmedi; hasta 44 saat
ventilatör desteğinde tutuldu ve 9’uncu gün şifa ile taburcu oldu.
Tablo 3. OLGU 3
Olgu No III
Yaş
Tanı
İlk Hemodinamik
Bulgular
Tedavi
İlaç Doz Süre
İkinci Hemodinamik
Bulgular
M.N.
7 ay
Goldenhar
Send.
İnlet VSD
sekundum
ASD
PAB : 93/42~67
Qp/Qs 2.2
PVD 6.8 W.Ü
İloprost-16 dk.
Sildenafil 4 ay
0.5//kg
+ bosentan 3 ay
6 mg/kg
PAB: 54/18~36
Qp/Qs 2.9
PVD 2 W.Ü
Sonuç: Hasta 2 aylıkken başvurduğu zaman PAB= 61/11~33; Qp/Qs 2.8, PVD ise 2.02 WU, operasyon için uygun olmasına karşın hastanın
sarılığı, hepatobilier sendrom bulguları ve metabolik bozukluklar nedeniyle cerrahi uygulanamayacağı anlaşılınca, hastaya önce iloprost başlandı; ciddi alerjik reaksiyonlar görülerek kesildi ve sildenafil başlandı. Dört ay sonra yapılan sağ kalp kateterinde tablodaki bulgular saptandı.
Sildenafile karşın PAB’ın bu kadar artması üzerine tedaviye bosentan eklendi. Üç ay sonra PAB’ın düşmesi sonucu hasta operasyona alındı.
VSD kapatıldı, postoperatif sedasyon ve ventilasyon altındaki hastaya nazogastrik ile bosentan ve sildenafil verildi. Bu süreçte PAB ortalama
15-22 mmHg, sistemik basınç ortalama 50-70 mmHg ölçüldü. Hasta 26. saatte ekstübe edildi, ancak gelişen atelektazi nedeni ile mekanik
ventilasyona iki gün daha devam edildi. PAH ilaçlarına 3 ay devam edildikten sonra kesildi.
7
Operasyonu gerçekleştiren cerrah, anestezi uzmanı, yoğun
bakım uzmanı ve pediatrik kardiyoloji uzmanı iyi bir uyum ve
koordinasyon içinde olmalıdır. Hastalar erken postoperatif
dönemi atlattıktan sonra da 3-6 ay medikal tedaviye devam
etmek uygun olur. İlacın kesilmesinde hastanın yaşam kalitesi ve kendini iyi hissetmesi gibi sübjektif bulgulardan çok
objektif kriterler ve bulgular dikkate alınmalıdır.
PH hastalarının ameliyat öncesi kullanmakta olduğu tedavilere (diüretik, digoksin, demir gibi) devam etmesi uygundur;
yalnız antikoagülan alıyorsa kesilmelidir.
Postoperatif Hastada PAH Spesifik Tedavi
Postoperatif pulmoner hipertansif krizin oluşmasında
endotelin1’in (ET1) plazma seviyesinin yükselmesinin etkili olduğu gösterilmiştir. Ayrıca endotelin reseptör antagonistleri (ERA) ET1’in iskemik reperfüzyon periyodundaki
zararlı etkilerini önlemede de etkili bulunmuştur. Bu veriler
postoperatif periyodda bu grup ilaçların yararlı olacağını
düşündürmektedir. Ancak erken postoperatif devrede hastaların ağızdan veya nazogastrik yolla ilaç alması mümkün
olmayabilir. Postoperatif olarak PH krizine giren veya PAB
düşmeyen hastalarda pulmoner vazodilatasyonu sağlamak
için inhalasyon yolu ile veya intravenöz yolla prostasiklin
verilebilir. Aynı amaçla NO ve/veya oksijen de kullanılabilir.
Kan basıncını korumak ve böbrek perfüzyonunu sağlamak
için hastalara dopamin, dobutamin, epinefrin verilmesi de
gerekebilir. The Heart Surgery Forum’da yayınlanan bir çalışmamızda pulmoner hipertansiyonlu beş çocuk hastanın
kalp cerrahi sonrası iv. iloprost ile tedavisinin postoperatif
PAB yükselmesini önlediği; bu arada sistemik basıncın
korunduğu, iloprostun selektif pulmoner vazodilatatör etkisinin PH’a bağlı postoperatif komplikasyonları önlemede
etkili ve yararlı olacağı bildirilmiştir.18 (Tablo IV)
Glenn veya Fontan şantı için gerekli basınç seviyesini sağlamak amacı ile PH ilaçlarının kullanılması bazı yayınlarda önerilmekle birlikte bizim izlediğimiz olgularda PA ortalama basıncı
20-25 mmHg arasında olup 15 mmHg ya düşürülmesi için
ilaç tedavisi uygulanan olgularda başarılı sonuç alınamamıştır. Ancak Fontan veya kalp nakli yapılmış ve postop PA basıncı yüksek olan hastalarda PH ilaçlarının kullanılmasından
yarar gören hastalarımız olmuştur. Etki mekanizması tam
anlaşılmış olmamakla birlikte PAH spesifik ilaçların Fontan
hastalarında efor kapasitesini arttırdığı ve protein kaybeden
enteropati olgularında da yararlı olduğu bildirilmiştir.19 Bu konuda olgu sayılarının artması, ilaç kombinasyonları, kullanım
süreleri ve dozları ile ilgili bilgilerimizin standardize edilmesi
ile bu hasta grubu da belki endikasyonlar arasına katılabilir.
Pulmoner hipertansiyon tedavisindeki gelişmeler, kullanılan ilaçların çeşit ve sayılarının artması ile hızla artmaktadır,
hasta sayısının az olması ortak çalışmaları özendirmiş, orta-
Tablo 4. Postoperatif PAH hastalarında
iv. iloprost kullanımı
Hasta sayısı
5
Ortalama yaş
7.33 ± 5.03
PVD
Ort.PAB
9.51 ± 0.72 WÜ
76.8 + 8.34mmHg
Dört doz iv. İloprost sonrası
İkinci gün PO2 yüksek, PCO2 ve mPAB düşük bulundu (p<0.05)
Sistemik kan basıncında fark görülmedi (p>0.05)
ya çıkan sonuçlar hastalığın özellikleri, sıklığı, klinik bulguları
ve prognozu hakkında bilgilerimizi arttırmıştır. Yapılacak geniş
kapsamlı prospektif çalışmalarla tedavi seçenek ve endikasyonları konusundaki bilgi ve deneyimlerimiz de artacaktır.
Kaynaklar
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
10.
11.
12.
13. 14. 15. 16.
17. 18. 19.
Howarth SG,Beghetti M. Assessment of endpoints in the pediatric population.Congenital heart disease and idiopathic pulmonary hypertension. Current
Opinion in Pulmonary Medicine. 2010; 16(suppl.1):S35-S41.
Barst RJ, et al. Pulmonary arterial hypertension;acomparison between children and adults. Eur Respir J. 2011;37:665-77.
Cerro MJ, et al. A consensus approach to the classification of pediatric pulmonary hypertensive vascular disease ,report from the PVRI pediatric task
force,Panama 2011. Pulm Circ. 2011;1:286-90.
Galie N, et al. Guidelines fort he diagnosis and treatment of PH:The task force for the diagnosis and treatment of PH of the ESC and the ERS endorsed
by the ISHLT. Eur Heart J. 2009;30:2493-537.
Simonneau G, et al. Updated clinical classification of PH. J Am Coll Cardiol.
2009;54:43-54.
Howarth SG. The manegement of PH in children. Arch Dis Child.
2008;93:620-25.
Halit V, et al.The effect on pulmonary artery pressure of early surgical repair
of VSD in small children.Gazi Med J. 2008;19:181-84.
Rosenzweig EB, et al. Clinical implications of determining BMPR2 mutation
status in a large cohort of children and adults with PAH. J Heart Lung Transplant. 2008;27:668-74.
Balzer DT, et al. Inhaled NO as a preoperative test (INOP Test I);the INOP Test
Study Group. Circ 2002;106 (suppl 1):176-81.
Howarth SG. Pulmonary vascular dişease in different types of congenital
heart disease;implications for interpretation of lung biopsy findings in early
childhood. Br Heart J. 1984;52:557-71.
Smadza DM, et.al. Circulating endothelial cells; a new candidate biomarker of irreversible PH secondary to congenital heart disease. Circulation.
2009;119:374-81.
Rosenzweig EB, et al. Longterm prostacyclin for PH with associated congenital heart defects. Circulation. 1999;99:1858-61.
Schulze-Neick I, et al. The endotelin antagonist BQ123 reduces pulmonary
vascular resistance after surgical intervention for congenital heart disease. J
Thorac Cardiovasc Surg. 2002;124:435-41.
Vatova Smith JK, Perens GS, Alejos JC, Bosentan for increased PVR in a
patient with single ventricle physiology and a bidirectional Glenn shunt. Pediatr.cardiol (2007) 28: 314 – 316
Hirono K. Yoshimuro N, Taguchi M, et.al. Bosentan induces clinical and hemodynamic improvement in candidates for right-sided heart bypass surgery.
J Thor & Cardiovasc. Surg (2010) 140:346 - 351
Dimopoulos K, et al. Evaluating operability in adults with congenital heart disease and the role of pretreatment with targeted PAH therapy. Int J Cardiol.
2008;129:153-71.
Ussia GP, et al. Combined endothelin receptor antagonist and transcatheter
interventional theraphy of PDA with severe PAH. Int J cardiol. 2007;116:427-29.
Olguntürk FR, et al. Effect of İlomedin on pulmonary hypertension in postoperative period. Heart Surgery Forum. 2004;7(Suppl 2):B55.
Van De Bruaene A, et al. Sildenafil improves exercise hemodynamics in Fontan patients. Cardiology in the Young. 2013; 23(suppl 1):07-5
Pulmoner Arteriyel
Hipertansiyon Tedavisinin
Takibinde Sağ Kalp
Kateterizasyonu Kullanımı
Dr. M. Serdar Küçükoğlu
8
Sağ kalp kateterizasyonu pulmoner arteriyel hipertansiyon
(PAH) tanısını doğrulamak, hemodinamik bozukluk derecesini değerlendirmek ve pulmoner dolaşımın vazoreaktivitesini
değerlendirmek amacı ile yapılmaktadır.1 Sağ kalp kateterizasyonu (SKK) halen pulmoner arter basıncını ve kalp fonksiyonlarını doğrudan ölçebilen tek metoddur. En yeni tekniklerle yapılsa bile Doppler ekokardiyografi halen basınçların
kesin doğrulukla tespitinde ve pulmoner vasküler direncin
hesaplanmasında sağ kalp kateterizasyonu ile eşdeğer bulunamamaktadır.2
Kateterizasyon esnasında pulmoner arter basınçları (sistolik, diyastolik ve ortalama), sağ atriyal ve ventriküler basınç,
pulmoner kapiller kama basıncı kaydedilmeli ve kalp debisi
ölçülmelidir. Pulmoner vasküler direncin hesaplanmasında
kullanılan superior vena kava, pulmoner arter ve sistemik arter kanlarında oksijen satürasyonu da belirlenmelidir.1
Pulmoner hemodinaminin kesin belirlenmesini sağlayan SKK
tecrübeli ellerde düşük mortalite ve morbidite içeren bir işlemdir. Hoeper ve arkadaşları farklı merkezlerde yapılan 7218
SKK işleminde 76 (%1.1) önemli yan etki bildirmişlerdir.3 Bildirilen yan etkilerin çoğunluğu venöz giriş yeri problemleridir.
Ayrıca aritmiler ve kan basıncı düşme epizodları bildirilmiştir.
Bu çalışmada sadece 4 (%0.005) fatal olay bildirmiştir.
Bu bilgiler ışığında Avrupa Kardiyoloji Derneği sağ kalp katerizasyonunu PAH tanı şüphesini doğrulamak ve hastalığın derecesini belirlemek amacı ile klas 1A endikasyon ile
önermektedir1 (Tablo 1). Ancak tanı sonrası SKK kullanımı
ile ilgili bilgilerimiz ve uygulamalar değişkendir. Bu nedenle
tedaviyi değerlendirme ve klinik kötüleşmede durum değerlendirme ile ilgili öneriler uzman önerisi (düzey C) olarak
ortaya konmaktadır (Tablo 1).1 SKK’nin ne zaman yapılması
ve hangi sıklıkla izleme gerektiği konularında evrensel bir görüş birliği yoktur. Uzmanlaşmış merkezlerin hepsinde değil,
ancak bir bölümünde düzenli aralıklarla, örneğin yılda bir kez
SKK yapılmaktadır. Bazı merkezlerde SKK tedavi değişikliği
gerektiğinde yapılırken, diğer bazı merkezlerde hemodinamik değerlerin istenen yayılım aralıkları içinde kaldığından
emin olmak için yeni tedavilerin uygulamaya konulmasından
Tablo 1. Sağ Kalp Kateterizasyonu için Tavsiyeler1
Sınıf
Düzey
I
C
PAH’a özgü ilaç tedavisinin etkinliğini
doğrulamak için SKK yapılmalıdır
IIa
C
Klinik durumdaki kötüleşmenin
doğrulanması amacıyla ve bir üst
tedavi basamağına çıkılmasının
ve/veya kombinasyon tedavisinin
etkisini değerlendirmede dayanak
olarak SKK yapılmalıdır
IIa
C
SKK bütün PAH hastalarında tanıyı
doğrulamak ve hastalığın şiddetini
değerlendirmek için ve PAH’a
özgü ilaç tedavisi düşünüldüğünde
endikedir
Tablo 2. PAH’ta hastalığın ağırlık derecesini, stabilitesini ve prognozu değerlendirmede önemi
kabul edilmiş parametreler1
Prognoz daha olumlu Prognozda belirleyici etmenler Prognoz daha olumsuz
Yok Klinik RV yetersizliği kanıtları Var
Yavaş Semptomların ilerleme hızı Hızlı
Yok Senkop Var
DSÖ-FS VI
Daha uzun (>500 m) 6DYT Daha kısa (<300 m)
Doruk O2 tüketimi >15 mL/dakika/kg Kardiyopulmoner egzersiz testi Doruk O2 tüketimi <12 mL/dakika/kg
Normal ya da normale yakın BNP/NT-proBNP plazma düzeyleri Çok yüksek ve yükseliyor
Perikard efüzyonu yok TAPSEb >2.0 cm Ekokardiyografik bulgularb Perikard efüzyonu TAPSEb <1.5 cm
RAB <8 mmHg ve Kİ ≥2.5 L/dakika/m2 Hemodinamikler RAB >15 mmHg ya da Kİ ≤2.0 L/dakika/m2
I, II a
Yaşa bağlı.
TAPSE ve perikard efüzyonunun seçilme nedeni, bunların hastaların çoğunda ölçülebilmesidir.
BNP: beyin natriüretik peptidi, Kİ: kardiyak indeks, 6DYT: 6 dakikalık yürüme testi, RAB: sağ atriyum basıncı, TAPSE: triküspit anüler plan sistolik esneme mesafesi;
DSÖ-FS: Dünya Sağlık Örgütü fonksiyonel sınıfı.
a
b
9
3–6 ay sonra düzenli olarak SKK yapıldığı bildirilmiştir.1 Prognostik açıdan, en önemli hemodinamik değişkenlerin sağ
ventrikül işlevini yansıtan kalp debisi, sağ atriyum basıncı ve
karma venöz oksijen satürasyonu olması SKK’nın önemini
artırmaktadır (Tablo 2).1
Pulmoner hipertansiyon hastalarının takibinde önerilen tanı
sonrası tedaviye başlandıktan sonra 3-4 ay sonra ve klinik kötüleşmede SKK önerilmektedir (Tablo 3).1
Kılavuzlar ve uzman önerilere rağmen takipte SKK kullanılmasının çalışmalar dışında az olduğunu düşünmekteyiz. Çalışmalarda bile sonlanım noktası hemodinamik veriler değilse
takipte SKK kullanımı bulunmamaktadır. Örneğin kurum olarak yer aldığımız Seraphin, Chest, Patent ve Griphon çalışmalarında takip SKK protokolde yer almamıştır.
Çalışmalar dışında da kliniğimizde takip SKK uygulaması çok
kısıtlı görünmektedir. Genelde klinik kötüleşme durumunda
fonksiyonel kapasite, ekokardiyografide sağ ventrikül fonksiyonları, 6 dakika yürüme süresi ve BNP kan düzeylerinden
oluşan verilere göre tedavide artış ve kombinasyon olasılıkları
değerlendirilmektedir. Türk Kardiyoloji Derneği Pulmoner Hipertansiyon proje grubu üyeleri ile yaptığımız görüşmelerde
benzer bilgilere ulaştık. Ulaşabildiğimiz merkezlerden sadece
ikisinde klinik kötüleşme ve değişiklikte ve kombinasyona
geçilecekse rutin olmasa da özellikle son zamanlarda SKK
değerlendirmesi yaptıkları bilgisini aldık.
SKK işlem süresinin diagnostik angiografiye göre uzunluğudur. Ayrıca hasta takiplerinin farklı disiplinlerce takibi sorun
olabilir. Hasta isteksizliği, özellikle fonksiyonel kapasitesi nispeten daha iyi olan hastalarda, göz ardı edilmemelidir. Takipte
SKK’nın düzenli kullanıma girmesi veri toplanmasını kolaylaştıracak ve henüz tamamen çözemediğimiz PAH hastalığına
karşı bizi yeni bilgilerle donatacaktır. Hastalığı anlamamız hızlanacak ve kolaylaşacaktır. Pulmoner hipertansiyon alanında
çalışan hekimlerin ortak kararı ile takipte SKK kullanımı rutine
uygulamaya alınabilir. Kurulan ve kurulmakta olan proje grupları ve araştırma dernekleri bu konuda karar alıp uygulamaya
geçebilirler ve geçmelidirler.
Kaynaklar
1.
N. Galie, et al. Avrupa Kardiyoloji Derneği Pulmoner Hipertansiyon
tanı ve tedavi kılavuzu. European Heart Journal. 2009;30:2493–2537.
2.
M D’Alto, et al. Accuracy and precision of echocardiography versus
right heart catheterization for the assessment of pulmonary hypertension. International Journal of Cardiology. 2013;168(4):4058-4062.
3.
Hoeper MM., et al. Complications of Right Heart Catheterization
Procedures in Patients With Pulmonary Hypertension in Experienced Centers. J Am Coll Cardiol. 2006;48:2546–52.
Kılavuz önerilerine karşın SKK’nın takipte düzenli kullanılmamasının makul bir nedeni olmaması gerekir. Aklımıza gelen
en uygun sebepler kateter laboratuvarlarının aşırı yoğunluğu,
Tablo 3. PAH hastalarında önerilen değerlendirmeler ve izleme zamanları1
Klinik değerlendirme
DSÖ-FS
EKG
6DYTb
Başlangıçta
(tedavi öncesinde)
3-6 ayda bira
Tedavi başlatıldıktan
ya da değiştirildikten
3-4 ay sonra
Klinik kötüleşme
olması durumunda












Kardiyopulmoner egzersiz testi

BNP/NT-proBNP

Ekokardiyografi



SKK
c
d
d
b

Arada geçen süreler hastanın kişisel gereksinimlerine uyarlanmalıdır.
Genellikle iki egzersiz testinden biri yapılır.
c
Tavsiye edilmektedir (Tablo 11A).
d
Yapılmalıdır (Tabo 11A).
BNP: beyin natriüretik peptidi, EKG: elektrokardiyogram; SKK: sağ kalp kateterizasyonu; 6DYT: 6 dakikalık yürüme testi; DSÖ-FS: Dünya Sağlık Örgütü fonksiyonel sınıfı.
a
b
10
Sistemik Sklerozda Pulmoner
Arteriyel Hipertansiyonun
Prognozu Nasıl Düzeltilebilir?:
Erken Tanı için Kanıta Dayalı
Bir Algoritma (DETECT Çalışması)
Dr. Murat İnanç
Sistemik sklerozlu (SSk) hastalarda ortaya çıkan pulmoner
hipertansiyon (PH), morbidite ve mortalitesi yüksek bir
komplikasyondur. SSk’lı hastalarda PH prekapiller (izole)
pulmoner arteriyel hipertansiyon (PAH), interstisyel akciğer hastalığına bağlı PH veya post-kapiller nedenlere bağlı
olarak PH görülebilir. SSk seyrinde gelişen PAH, ön planda proliferatif bir mikroanjiyopatinin sonucudur ve nadir bir
komplikasyon değildir, görülme sıklığı %8-12 arasındadır.1
SSk’lı hastalarda PAH gelişimi konusunda bilgi birikiminin
artmasının, tanı yöntemlerinin gelişmesinin ve özgül tedavi seçeneklerinin kullanılmasının prognozu iyileştirmesi
beklenmektedir. Özgül tedavi seçenekleri (prostanoidler,
endotelin reseptör antagonistleri, fosfodiesteraz tip 5 inhibitörleri) ile yapılmış olan, SSk dışındaki nedenlere bağlı 23
randomize kontrollü çalışmanın gözden geçirildiği bir meta
analiz mortalitede %43 azalma olduğunu saptamıştır.2
Buna karşın SSk-PAH hastalarının prognozu başka etyolojik
nedenlere bağlı PAH hastalarından ve diğer otoimmün bağ
dokusu hastalıklarının seyrinde gelişen PAH hastalarından
daha kötüdür.1
SSk-PAH hastalarının prognozu konusunda yeni yayınlanan
bir sistematik derleme ve meta analizde sağ kalp kateterizasyonu ve 3 yıllık sağkalım bulgularının yayınlandığı 2244
hastanın verileri incelenmiştir.3 Bu çalışmada SSk-PAH hastalarında 3 yıllık sağkalım analizinin sonucu %52 bulunmuştur. Hastalar interstisyel akciğer hastalığı ile ilişkili ve ilişkili
olmayan (PAH) iki gruba ayrıldığında, interstisyel akciğer
hastalığı ile ilişkili PH grubunda 3 yıllık sağkalım %35, PAH’lı
hastalarda ise %56 olarak bildirilmiştir. Bu çalışmanın önemli
sonuçlarından birisi de analizin yapıldığı 22 gözlem çalışmasından PAH için kötü prognoz faktörlerinin ortaya konmasıdır.
Bu meta analize göre PAH için kötü prognoz faktörleri yaş,
erkek cinsi, NYHA fonksiyonel sınıf, 6 dakika yürüme testi,
DLCO (karbonmonoksit difüzyon kapasitesi)’da azalma, sağ
ventrikül basıncı, ortalama pulmoner arter basıncında artış,
kardiyak indeks, pulmoner vasküler direnç ve mikst venöz
oksijen saturasyonudur. İnterstisyel akciğer hastalığı ile birlikte olan PH’de DLCO dışındaki faktörler saptanmamıştır.
Bu çalışmanın sonuçları SSk hastalarında interstisyel akciğer
hastalığının varlığının çalışmalardaki heterojenliği artırdığını
ortaya koymakta ve SSk–PAH hastaları ile interstisyel akciğer
hastalığı ile ilişkili PH kabul edilen hastaların farklı prognoz
faktörleri taşıdığını göstermektedir. Lefevre ve arkadaşlarının
yaptığı metaanalizin en önemli sonucu ise SSk-PAH hastalarının prognozunda beklenen düzelmenin gerçekleşmemiş
olmasıdır. Tek merkezden bildirilen prognoz verilerindeki düzelmenin hastaların daha erken dönemde ve hemodinamik
profilleri daha iyi iken tanınmalarına bağlı bir yanlılığı yansıttığı
düşünülmektedir.4 Tarama ile saptanan SSk-PAH hastalarında prognozun belirgin şekilde düzelmiş olması da bu görüşü
desteklemektedir.5
SSk hastalarının PAH açısından belli zaman aralıklarında
taranması konusunda uzmanlar hemfikir olmakla birlikte, tarama konusunda uzmanların görüş birliğine dayanan
farklı öneriler ve kılavuzlar bulunmaktadır. PAH taramasıyla
ilgili önerilerin önemli bir bölümü ekokardiyografi sonuçlarına bağlıdır.6,7 Bu durumu dikkate alan ve hastaların bir
bölümünde ekokardiyografi ile triküspid regürjitasyonunun
(TR) bulunmaması ve buna dayanan ölçümlerin yetersiz
kalmasından yola çıkan DETECT (Early, simple and reliable
DETECTion of PAH in systemic sclerosis) araştırmacıları
kanıta dayalı bir tarama metodu (algoritma) geliştirmeyi
amaçlamışlardır.8 Bu çalışmanın önemli bir özelliği de hastaların semptomları olmayan dönemde tanınması ve daha
sonra tedavi için uygun hastaların seçilmesidir. Bu amaçlara ulaşmak için araştırmacılar sağ kalp kateterizasyonunun
(SKK) gerekli hastalarda kullanılmasını (optimizasyon) sağlamak için çaba göstermişlerdir.
Gözlemsel bir kohort çalışması olan DETECT çalışmasının
tasarımında SKK ve ekokardiyografi kesitsel ve sistematik
olarak uygulanmış, serumda çalışılan laboratuvar testleri ve
veritabanı oluşturulması, merkezi olarak gerçekleştirilmiştir. Çalışmaya SSk izleme konusunda tecrübeli 62 merkez
dahil olmuş ve çalışma 2008-2011 yılları arasında yapılmıştır. DETECT çalışmasına ACR (American College of Rheumatology) preliminer sınıflandırma kriterlerini karşılayan 18
yaş ve üzerindeki hastalar (başka bir otoimmün bağ dokusu
hastalığı olsa dahi), hastalık süreleri 3 yıldan uzun olmak
(Raynaud dışı ilk semptomdan itibaren) şartıyla alınmıştır.
PAH gelişme olasılığı yüksek bir grup seçmek amacıyla
sadece DLCO değerleri %60’ın altında olan hastalar dahil
edilmiştir. Çalışma öncesinde SKK ile kanıtlanmış PH olan,
PH için spesifik tedaviler alan, FVC (Zorlu Vital Kapasite)
değerleri %40’ın altında veya sol kalp hastalığı ya da böbrek
yetersizliği olan hastalar çalışma dışında bırakılmışlardır.8
Çalışmada klinik ve demografik verilerin yanısıra aralarında
NTproBNP, von Willebrand faktör antijeni ve endotelin-I de
olan serum testleri yapılmış, elektrokardiyografi ve ekokardiyografi bulguları standart bir protokolle kaydedilmiştir. Kanıtlayıcı tanı testi olan SKK, bu veriler elde edildikten sonra
bütün hastalara uygulanmıştır. SSk’da PAH prevalansının
%14 olacağı öngörülerek 500 hastanın çalışmaya alınması planlanmıştır. Bu sayı ile tanı algortimasının duyarlılığının
%90 olacağı hesaplanmıştır. Analiz metodu olarak lojistik
regresyon uygulanmıştır.
Bu metodlarla 646 hastanın taramaya alındığı ve 466 hastaya ise SKK uygulandığı belirtilmektedir. SKK yapılan hastaların %31’inde PH (n=145) saptanmıştır. PH saptanan
hastaların ise 87’sinde PAH (WHO, grup 1 PH) olduğu belirlenmiştir (%19). Kalan hastalardan 30’u sol kalp hastalığına bağlı PH (grup 2), 27’si ise akciğer fibrozu/hipoksi ne-
11
denli PH (grup 3) olarak sınıflanmıştır. PAH grubundaki 87
hasta, PAH olmayan 321 hasta ile karşılaştırıldığında erkek
hasta oranı yüksektir (%25.6’ya %16.6) ve bu hasta grubu
daha yaşlıdır (ortalama 61.1’e 54.7). PAH grubunda sınırlı
deri tutulumlu hasta oranı, hastalık süresi, anti-sentromer
pozitifliği, telanjiektazi, düşük DLCO oranları daha yüksektir. Ayrıca ortalama NTproBNP ve serum ürat değerleri
de PAH olmayan gruptan fazladır. EKG’de sağ ventrikülle
ilgili parametrelerde daha fazla anormallik bulunan PAH
grubunda, ekokardiyografide sağ kalp boşluklarıyla ilgili ölçümler de daha yüksektir.
Araştırmacılar TR hızlarıyla ilgili ilginç veriler sunmaktadır.
SKK ile PAH saptanan hastaların %20’sinde TR hızı 2.5
m/s’nin altında bulunmuştur. Ayrıca %36’sında 2.8m/s’ye
eşit veya altında ve %63’ünde 3.4m/s’ye eşit veya altında
bildirilmektedir. Yapılan tekli ve çoklu analizler sonrasında başlangıçta incelenmiş olan 112 parametreden ayırıcı
potansiyeli en güçlü olan 13 tanesi seçilmiştir. Birinci basamakta (ekokardiyografi öncesi) 9 parametre, ikinci basmakta ise 4 ekokardiyografi parametresi yer almaktadır.
Daha sonra yapılan çoklu istatistik analiz sonucunda birinci
basamakta kestirilen %FVC/%DLCO, telanjiektazi varlığı,
serum antisentromer antikorları, serum NTproBNP, serum
ürat, ve EKG’de sağ aks deviasyonu formülde yer almıştır.
İkinci basamakta ise sağ ventrikül alanından daha kolay
bulunması ve tekrarında da benzer sonuçların elde edilmesi nedeniyle sağ atrium alanı ve TR hızı bulunmaktadır
(istatistik yöntemlerle ilgili ayrıntılar için okur 8 numaralı
kaynağa başvurmalıdır).
Birinci basamakta 356 hastada bütün veriler elde edilmiştir. Çalışmanın birinci (ekokardiyografi öncesi) basamağında
AUC (“area under the curve”) metodu ile %84.4 oranında
ayırıcı performans sağlanmıştır (metodun duyarlılığı). Risk
puanlarına göre 52 hastadan ekokardiyografi istenmeyeceği sonucu çıkmış ve kateterizasyon sonuçlarına göre
bu hastalardan 2 tanesinde PAH saptanmıştır (yalancı
negatif grup). İkinci basamakta ise 267 hastada tüm veriler sağlanmıştır. AUC analizine göre ayırıcı performans
(birinci basamak + 2 ekokardiyografi parametresi) %88.1
bulunmuştur. İkinci basamak sonuçlarına göre 69 hastanın SKK’ya gönderilmemesi gerektiği bulunmuştur. Bu
hastalardan sadece birisinde SKK sonucunda PAH tespit
edilmiştir (yalancı negatif). Kalan 198 hastada yapılan SKK
sonucunda 69 hastada PAH kanıtlanmıştır. Çalışma verilerine göre hazırlanan nomogramlara göre birinci basamakta
sınırı aşan hastalarda (sınır=300 puan, önceden belirlenen
duyarlılık %97) ekokardiyografi yapılacaktır. İkinci basamakta ise birinci basamak puanı ve ekokardiyografik parametreler kullanılarak hesaplanan risk puanı 35’in üzerinde ise
(önceden belirlenen özgüllük %35) hastaya SKK yapılması
uygun bulunmuştur. İkinci basamaktaki toplam puan 40’ın
üzerine çıktığında ise daha yüksek (%65) bir özgüllük sağlamak mümkündür. Hazırlanan nomogramlarda belirlenen
8 değişkenden iki veya daha fazlası eksik olduğunda
nomogramların kullanılması uygun bulunmamaktadır (bir
değişken eksik olduğunda kullanılabileceği belirtilmektedir). Bu çalışmada PAH tanısı açısından DETECT algoritmasının duyarlılığı %96, özgüllüğü %48, pozitif kestirim değeri %35, negatif kestirim değeri %98 bulunmuştur. Yazarlar
çalışmadaki hastalara Avrupa Kardiyoloji Derneği / Avrupa
Solunum Derneği (ESC/ERS) kılavuzunun uygulanması
durumunda bu oranları sırasıyla %71, %69, %40 ve %89
olacağını belirtmektedirler.8
SONUÇ
DETECT çalışması çok sayıda SSk’lı hastada yapılmış olan,
kesitsel bir çalışmadır. Çalışmaya giren bütün hastalarda
sistematik olarak SKK yapılması hedeflenmiş ve bu verilerden kanıta dayalı bir PAH tanı algoritması ortaya konmuştur.
Çalışmanın en önemli sonuçlarından biri incelenen SSk’lı
hasta grubunda PAH sıklığının çok yüksek bulunmasıdır.
Bu tarama çalışması ile PAH’a bağlı hafif semptomları olan
hastaların daha ileri dönemlere geçmeden tanınması sağlanmıştır. Belirlenen algoritmanın uygulanması sonucunda
yalancı negatif sonuç oranı (%4) çok düşük bulunmuştur.
Çalışmanın yüksek riskli olduğu bilinen bir hasta grubunda yapılmış olması nedeniyle belirlenen algoritmanın düşük riskli hasta gruplarındaki performansı bilinmemektedir.
Araştırmacılar DETECT çalışmasında tedavi gereken her
hasta için 3 hastaya SKK uygulanmasının gerektiğini hesaplamışlardır, daha düşük riskli bir hasta grubunda (%10
sıklık) tedavi edilecek her hasta için 6 hastaya SKK uygulanması gerekeceği tahmin edilmektedir. DETECT çalışmasının ilginç bir sonucu da PAH için bir risk faktörü oduğu
bilinen belirteçlerin (NTproBNP, anti-sentromer antikorları),
EKG ve ekokardiyografi bulgularının önemini kanıtlaması
yanında daha önce PAH açısından risk faktörü olarak sınırlı
veri bulunan ve üzerinde çok az durulan serum ürat değerlerinin de ön plana çıkmasıdır.9-11
Bu çalışmada çok önemli bir semptom olan dispnenin ve
sadece triküspid regürjitasyonu hızının ölçümlerine dayanan SKK endikasyonlarının PAH’ın erken tanısındaki yetersizliği ortaya konmuştur. Bununla birlikte hasta alınma
kriterlerinin ön planda sınırlı deri tutulumu olan hastaların
çalışmaya dahil edilmesine yol açtığı anlaşılmakta ve bu bir
yanlılık oluşturmaktadır. DETECT algoritması SSk seyrinde
görülebilen diğer PH formlarının tanısında yetersizdir. Çalışmanın kesitsel olmasıda uzun dönemdeki performansıyla
ilgili bilgi vermemekte ve taramanın ne sıklıkta yapılacağı
konusunda veri sunmamaktadır. Çalışma sonucunda elde
edilen nomogramların uygulanması klinik pratikte bir ön ha-
12
Sistemik Sklerozda Pulmoner Arteriyel Hipertansiyonun Prognozu Nasıl
Düzeltilebilir?: Erken Tanı için Kanıta Dayalı Bir Algoritma (DETECT Çalışması)
zırlık ve eğitim gerektirmektedir. Bu potansiyel sorunlara
rağmen kanıta dayalı bir yenilik olarak konuyla ilgili hekimlere yararlı olacaktır.
DETECT ÇALIŞMASI:
Önemli Noktalar
• SSk-PAH hastalarının prognozu başka etyolojik nedenlere bağlı PAH hastalarından ve diğer otoimmün bağ
dokusu hastalıklarının seyrinde gelişen PAH hastalarından daha kötüdür.
• SSk hastalarının PAH açısından belli zaman aralıklarında
taranması gereklidir fakat tarama konusunda uzmanların görüş birliğine dayanan farklı öneriler ve kılavuzlar
bulunmaktadır. PAH taramasıyla ilgili önerilerin önemli bir bölümü ekokardiyografi sonuçlarına bağlıdır. Bu
durumu dikkate alan ve hastaların bir bölümünde TR
saptanamaması ve buna dayanan ölçümlerin yetersiz
kalmasından yola çıkan DETECT araştırmacıları kanıta
dayalı bir tarama metodu (algoritma) geliştirmeyi amaçlamışlardır.
• DETECT çalışmasında tasarımında SKK ve ekokardiyografi kesitsel ve sistematik olarak uygulanmış, serumda
çalışılan laboratuvar testleri ve veritabanı oluşturulması
merkezi olarak gerçekleştirilmiştir.
• DETECT çalışmasına ACR (Amerikan Romatoloji Birliği) preliminer sınıflandırma kriterlerini karşılayan 18 yaş
ve üzerindeki hastalar (başka bir otoimmün bağ dokusu hastalığı olsa dahi), hastalık süreleri 3 yıldan uzun
olmak (Raynaud dışı ilk semptomdan itibaren) şartıyla
alınmıştır. PAH gelişme olasılığı yüksek bir grup seçmek
amacıyla sadece DLCO değerleri %60’ın altında olan
hastalar dahil edilmiştir.
• Çalışmada 646 hastanın taramaya alındığı ve 466 hastaya ise SKK uygulandığı belirtilmektedir. SKK yapılan
hastaların %31’inde PH saptanmıştır. PH saptanan
hastaların ise 87’sinde PAH (WHO, grup 1 PH) olduğu
belirlenmiştir (%19).
• Geliştirilen algoritmada birinci basamakta kestirilen
%FVC/%DLCO, telanjiektazi varlığı, serum antisentromer antikorları, serum NTproBNP, serum ürat ve
EKG’de sağ aks deviasyonu formülde yer almıştır. İkinci
basamakta ise sağ ventrikül alanından daha kolay bulunması ve tekrarında da benzer sonuçların daha çok
elde edilmesi nedeniyle sağ atrium alanı ve TR hızı bulunmaktadır
• Çalışma verilerine göre hazırlanan nomogramlara göre
birinci basamakta sınırı aşan hastalarda ekokardiyografi
yapılacaktır. İkinci basamakta ise birinci basamak puanı
ve ekokardiyografik parametreler kullanılarak hesaplanan risk puanına göre SKK yapılması öngörülmüştür.
• PAH tanısı açısından DETECT algoritmasının duyarlılığı
%96, özgüllüğü %48, pozitif kestirim değeri %35, negatif kestirim değeri %98 bulunmuştur.
• Bu çalışmada çok önemli bir semptom olan dispnenin
varlığına ve/veya sadece TR hızının ölçümlerine dayanan SKK endikasyonlarının PAH’ın erken tanısındaki yetersizliği ortaya konmuştur.
Kaynaklar
1.
2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. 10. 11. M York, HW Farber. Pulmonary hypertension: screening and evaluation in scleroderma. Curr Opin Rheumatol. 2011;23:536-44.
Galié N, et al. A meta-analaysis of randomized controlled trials in
pulmonary arterial hypertension. European Heart Journal. 2009; 30:
394-403.
Lefèvre G, et al. Survival and prognostic factors in systemic sclerosisassociated pulmonary hypertension: a systematic review and metaanalysis. Arthritis Rheum. 2013;65(9):2412-23.
Hassoun PM, Shafiq M. Tackling the challenges of systemic sclerosisassociated pulmonary hypertension: one step forward. Arthritis Rheum. 2013;65(9):2240-2.
Humbert M, et al. Screening for pulmonary arterial hypertension in
patients with sytemic sclerosis: clinical characteristics at diagnosis
and long-term survival. Arthritis Rheum. 2011;63:3522-30.
Galie N, et al. Guidelines for the diagnosis abd treatment of pulmonary hypertension: the Task force for the diagnosis and treatment of
pulmonary hypertension of the European Society of Cardology (ESC)
and the European Respiratory Society (ERS), endorsed by International Society of Heart and lung Transplantation(ISHLT). Eur Heart J.
2009;30:2493-537.
McLaughlin VV, et al. ACCF/AHA 2009 expert consensus document
on pulmonary hypertension: a report of American College of Cardiology Foundaton task Force on Expert Consensus Documentsand
the American heart Association: developed in colaboration with
the American College of Chest Physicians, American Thoracic Society Inc., and the Pulmonary Hypertension Association. Circulation.
2009;119:2250-94.
Coghlan JG, et al. Evidence based detection of pulmonary arterial
hypertension in systemic scerosis: The Detect study. Ann Rheum Dis
online (DOI: 10.1136/annrheumdis-2013-203301).
Dimitroulas T, et al. Significance of serum uric acid in pulmonary
hypertension due to sytemic sclerosis. Rheumatol Int. 2011;31:263-7.
Jiang X, et al. Hemodynamic variables and clinical features correlated
with serum uric acid in patients with pulmonary arterial hypertension. Chin med (Engl). 2008;121:2497-503.
Njaman W, et al. Serum uric acid as a prognostic prdictor in pulmonary arterial hypertension with connective tissue disease. Int Herat
J. 2007;48:523-32.
13
Olgu Sunumu
Dr. Ahmet Mesut Onat
Altmışbeş yaşında erkek hasta, romatoloji kliniğimize ilk kez 4
yıl önce başvurdu. Yakınmaları 18 yıl önce başlamış. Hastanın
tüm bu yıllar içerisinde giderek artan halsizlik, öksürük ve nefes darlığı şikayetleri dönem dönem alevlenerek devam etmiş
ve kendisine bronşektazi, parankimal akciğer hastalığı gibi tanılar konulmuş. 1999 yılında devam eden göğüs ağrıları nedeniyle koroner anjiyografisi yapılmış, ancak normal bulunmuş.
2001 yılında belirgin özefageal reflüsü ve yüksek çözünürlüğü
olan bilgisayarlı tomografi (YÇBT) ile interstisyel akciğer hastalığı saptanmış. Bize başvurusundan 5 yıl önce hastada kronik
atriyal fibrilasyonu saptanmış. Üç yıldır EKO ile sistolik pulmoner arter basıncı (PAB) 45 mmHg olarak saptanan hasta pulmoner hipertansiyon tanısıyla izlenmiş. Artık kalp yetmezliği
olduğu da kendisine belirtilmiş. Hasta son yıllarda ellerde ve
parmaklarda aşırı üşüme ve morarma şikayetinin olduğunu,
bunun kalp hastalığından kaynaklandığını ancak yine de romatoloji kliniğine başvurmasının önerildiğini söyleyerek 11 Kasım
2007 tarihinde muayene randevusu almış.
Fizik Muayene: KB: 120/70 mmHg her iki kolda, 110 mmHg
sistolik bacaklarda saptandı. Nabız 110/dakika ve aritmik ve
solunum sayısı dakikada 20 idi.
Genel durumu orta, halsiz ve bitkin olan hasta muayenede
bile ortopneik idi. Dudaklar siyanotikti. Hastanın ellerinde
Raynaud mevcuttu. El sırtı derisi ve ön kol derisi kalınlaşmıştı. Akciğer bazallerinde bilateral ince inspiratuvar Velcro
ralleri vardı.
Laboratuar:
ESH:
48 mm/saat
Tam kan sayımı
Total protein:
9.1 g/dl
Albumin:
3.8 g/dl
Glukoz:
107 mg/dl
Hb:
10.4 g/dl
Kreatinin:
0.9
Htc:
%33.5
ALT:
38 U/l
MCV:
84 fl
AST:
44 U/l
Trombosit:
345.000
CK:
125
WBC:
5.400
LDH:
235 U/l
ALP:
117 U/l
Kalsiyum:
9.8
Potasyum:
4.6 mmol/l
Ürik asit:
5.7 mg/dl
CRP:
İdrar tetkiki
22 mg/L
Normal
Hastamızda kronik hastalık anemisi mevcuttu, inflamatuvar
yanıtı artmış ve hiperglobulinemisi gelişmişti. Raynaud ile birlikte değerlendirildiğinde, yıllardan beri süren durumunun aslında interstisyel akciğer hastalığı olabileceği ve tüm tablonun
bir kollajen doku hastalığına eşlik eden akciğer ve kalp hastalığı olabileceği düşünüldü. Cildinin çok ileri boyutta olmasa
da hafif bir şekilde kendini gösteren ve el sırtını da etkileyen
kalınlaşması, sklerodermayı ön planda düşündürmekteydi.
Yapılan ileri incelemesinde:
EKG: P pulmonale
Solunum fonsiyon testi: FEV1: 1.9 lt
FVC: 2,77 (%57)
%FVC/DLCO: 1.4
Karbonmonoksit difüzyon testinde: DLCO: %55
EKO: Sağ kalp boşluklarında genişleme, 2. Derece TY, EF:
%53 ve sistolik pulmoner arter basıncı (PAB) 85 mmHg olarak bulundu.
PA akciğer grafisi ve YÇBT tetkiklerinde hastanın kardiyomegalisi, akciğer bazallerinde normal grafide de belirgin
olan retiküler tarzda dansite artışı ve pulmoner arter gölgesinde hafif belirginleşme saptandı. Kasım 2007 döneminde
çekilen tomografisi, interstisyel akciğer hastalığını destekleyecek şekilde buzlu cam manzarası görünümüne sahipti.
14
Olgu Sunumu
Bu dönemde oto antikor testlerinin de sonuçları tamamlandı.
ANA (IFA)
3+ ve granüler tarzda boyanmış
Anti-sentromer antikor
Negatif
Anti-Scl70
128
Anti-SSA
Negatif
Anti-kardiyolipin (IgG/M)
Negatif
kan hastanın mekanik nedenleri ekarte edildi ve cerrahi tedaviyle başarı sağlanamayınca bosentan tedavisi günde tek doz
ve 125 mg’a indirildi. Hasta 2013 Ağustos dönemine kadar
sorunsuz izlendi. Efor kapasitesi belirgin olarak iyi olan hasta, 4-5 kat merdiven çıkabildiğini belirtiyordu. 2013 Temmuz
ayında yapılan görüntüleme testleri de eskisine benzerdi ve
pulmoner arter gölgesi geniş idi.
Bu bulgularla hastaya sistemik skleroz tanısı konuldu. Ancak
hastanın bu kadar yıl içerisinde akciğer hastalığının bu denli
yavaş ilerlemiş olması, parankim hasarının fazla olmamasına
rağmen PAB değerinin yüksek çıkması, anti-sentromer antikor yerine anti-Scl70 antikorunun pozitifliği dikkat çekiciydi.
Sağ kalp kateterizasyonunda:
Pulmoner arter basıncı sistolik (Adenozin öncesi/
Adenozin sonrası): 74/72 mmHg
Pulmoner arter basıncı diastolik (Adenozin öncesi/
Adenozin sonrası): 15/15 mmHg
Vazoreaktivite testi negatif olarak saptandı
Pulmoner kapiller uç basıncı (PKUB): 15 mmHg
Kardiyak indeks (CI): 2.8 L/dk/m2
Sağ atriyum basıncı (RV): 55-0-10 mmHg idi.
Sistemik skleroz, sekonder PAH (pulmoner arteriyel hipertansiyon) ve sklerodermaya bağlı interstisyel akciğer hastalığı tanısı konuldu; tedavisi planlandı:
Siklofosfamid IV
5 mg steroid
ASA
Bosentan 2x125 mg başlandı.
Kliniğimize başvurduğunda ciddi efor dispnesi olan hastamız,
kendi binasında 3. katta oturmaktaydı. Nefes darlığı nedeniyle binanın giriş katına inmek zorunda kalan hasta, herhangi bir
şekilde yarım kat bile merdiven çıkamaz haldeydi. Hastanın
PAB değerleri giderek düşmeye başladı ve 1. yılın sonunda
EKO ile ölçülen PAB değeri 42 mmHg bulundu. Artık evinin 3.
katına bile rahatlıkla çıkabildiğini belirtti. Yaklaşık 2,5 yıl kadar
bu şekilde izlemine devam edilen hastanın belirgin sorunu
yoktu ve immünsüpresif tedavisi bir süre sonra azatiyoprin
olarak değiştirildi. 2010 yılında tekrar nefes darlığı başladı ve
efor kapasitesinin azalması nedeniyle başvurdu. EKO ile iki
farklı incelemede PAB değeri yine artmış, 68 mmHg olarak
tespit edildi. Akciğer parankim hastalığının progresyonunun
olmadığı saptandı. Bunun üzerine bosentan tedavisine kombinasyon olarak hastaya günde 9 kez inhaler iloprost tedavisi
başlandı. 2011 Kasım ayında ciddi burun kanamaları ortaya çı-
Hasta sağ uylukta morarma tesbit ederek başvurdu. Yapılan
değerlendirmede sağda uyluk içinde hiperemik ve ekimotik
bir görünümün de eşlik ettiği, 10 cm genişliğinde ele gelen sert ve top gibi bir yapı saptandı. Takip eden günlerde
tüm ekstremitelerde proksimalden distale doğru uzanan,
ekimotik lezyonlar görüldü. Bu esnada uyluk MR tetkiki ve
klinik ile hastanın yaygın hemorajisinin olduğu saptandı. PT/
aPTT değerleri ve trombosit miktarı normal olan hastanın
bosentan tedavisi kesildikten sonra kanama bulguları azaldı ve taburcu edilerek izlemine devam edildi. Kliniğimizdeki
izlemi 6 yılı tamamlamış ve 6 yıllık tedavide önce sadece
bosentan, daha sonra iloprost kombinasyonu ile belirgin
fayda görmüş bir hasta olarak halen takibi sürdürülmektedir.
www.pulmonerhipertansiyon.com
Download