Gölge Ağaçları ve Işık Ağaçları

advertisement
Işığın Diğer Faktörler Üzerindeki Etkisi
Işık birçok bitkilerin üreyip gelişebilmeleri, yaşamlarını sürdürebilmeleri için
mutlak surette gerekli bir fiziksel çevre faktörüdür. Birçok bitkilere ait
tohumların çimlenebilmesi, tomurcukların açılabilmesi, bitkilerin çeşitli
organlarının büyüyüp şekillenebilmesi, ürün verebilmesi, hususunda aktif rol
oynayan faktörlerin başında gelmektedir. Bunun dışında ışık, yaprakların
morfoloji ve fizyolojisini etkilemekte, örneğin plazma membranlarının
permeabilitesini arttırarak transpirasyon üzerinde etkili olmaktadır.
Işığın en önemli ekolojik işlevi yeşil bitkiler için fotosentezi sağlamasıdır.
Böylece dünya üzerindeki bütün canlılar için son derece gerekli olan organik
maddenin üretilmesi gerçekleşmiş olur.
Işık-Fotosentez İlişkileri ve Fotosentezin Ekolojik Koşulları
Işık fotosentezin temel elemanlarından biridir. Yeşil bitkiler, güneş ışınlarından aldığı enerjiyi
kullanarak yapraklarındaki klorofil yardımı ile havanın CO2’ini ve yapraklarına kadar getirmiş olduğu
suyu birleştirerek organik maddeler üretirler. Bu olaya “fotosentez” veya “assimilasyon” denir. Yani
fotosentez, havadan alınan CO2 ile kökler tarafından alınan toprak suyunun, güneş ışınları ve
yapraklardaki klorofil yardımı ile birleştirerek karbonhidratların meydana getirilmesi olayıdır.
Fotosentez olayını gerçekleştiren ışınlar, dalga boyları 400-760 milimikron arasında olan “Görünen
ışınlardır”.
Bir yerde normal sıcaklık ve normal CO2 koşullarında fotosentez ışık şiddeti ile orantılı olarak artar.
Fakat ışık şiddetinin artması ile fotosentezinde buna bağlı olarak artışı belirli bir ışık şiddetine kadar
devam eder, ondan sonra ışık artsa bile fotosentez artmaz; sabit kalır. Bu ışık şiddeti sınır değerleri
bitki türlerine, özellikle ışık ve gölge bitkilerine göre değişir. Örneğin Pinus taeda fidecikleri %100
ışığa kadar ışık artışına paralel olarak fotosentez yaptığı halde, yapraklı türlerin bir çoğu %30 ışık
miktarında fotosentezlerini en yüksek değerine ulaştırırlar
Bir bitkinin en yüksek derecede gelişim yapabilmesini sağlayan ışık miktarına o
bitkinin “ışık optimumu” veya “optimum ışık şiddeti” denir. Işık optimumunun altında olan
ve bitkilerin gelişmesine engel olacak kadar azalmış bulunan ışık şiddeti veya miktarına
“ışık minumumu” veya “alt ışık minimum sınırı” denir. Eğer bir yerde ışık şiddeti,
bitkilerin gelişmesini engelleyecek kadar ışık optimumunun üzerine çıkmışsa buna “ışık
maksimumu” veya “üst ışık maksimum sınırı” denmektedir.
Ancak solunumla kaybedilen organik maddeyi temin edecek kadar fotosentez
yapılmasını sağlayabilen ışık miktarına “ışık kompensasyon noktası” denir. Bu ışık
şiddetinin altında da fotosentez devam edebilir, fakat bitki daima yedek besin maddesi
tüketir ve ölüme doğru gider. Fotosentezle üretilen maddenin solunumla tüketilen madde
miktarına oranı “1”den küçük olursa meydana gelen bu olaya “açlık ölümü” denir.
Işık kompensasyon noktası bitki türlerine göre değiştiği gibi, havanın CO2 miktarı,
toprak nemi, ve besin maddelerine göre de değişir. Açıklamalardan anlaşılmaktadır ki,
bitkilerin büyüyüp gelişebilmesi için, gerekli ışık miktarı daima ışık kompensasyon
noktasının üzerinde bulunmaktadır.
Kompensasyon noktasından itibaren ışık şiddeti yükseldikçe fotosentez miktarı da
artar. Fakat buna bağlı olarak solunum şiddeti, dolayısıyla madde kaybı yükselir.
Özet olarak denilebilir ki ışık fotosentez üzerinde etkili olan önemli bir faktördür;
fakat bu olayda ışık yanında daha birçok etkenler rol oynamaktadır. Sıcaklık derecesi,
toprak suyu ve besin maddeleri, havanın CO2’i ve rüzgar fotosentez üzerinde etkili
olmaktadır. Bu faktörlerden sıcaklığın etki derecesi şekilde görülmektedir. Şeklin
incelenmesinden anlaşılacağı üzere açık bir yaz gününde ışık şiddeti öğle vakti en
yüksek derecesine vardığı halde, assimilasyon öğle saatlerinden çok daha evvel en
yüksek noktasına çıkmış bulunmaktadır. Bunun nedeni öğlede fazla sıcaklıkla birlikte
solunumunda şiddetlenmesi, dolayısı ile solunumla harcanan madde miktarının
artmasıdır. Böylece assimilasyonla kazanılan maddelerin net miktarı öğleyin azalmış
olmaktadır. Bulutlu bir havada ise sıcaklığın ve dolayısıyla solunumun yükselmesine
engel olunduğundan ışık şiddetine paralel bir assimilasyon yapılmaktadır.
Kayın, dişbudak ve huş gibi ağaç türlerinin en yüksek assimilasyonun yarsısını
yapabilmek için ışık yapraklarında 2500-4100 lux, gölge yapraklarında 800-2300 lux
ışık şiddetine sahip olmaları gerekmektedir.
Işık ve Bitki Gelişimi
Işık bitkilerin çimlenmesinden olgunlaşıp çiçek açma ve meyve vermesine kadar geçen çeşitli
gelişim devrelerinde etkili bir rol oynamaktadır. Orman ağacı tohumlarının çimlenebilmesi ve
yeni çimlenmiş fideciklerin yaşayabilmesi için mutlak surette ışığa gereksinin vardır. Orman
ağaçlarının ışık gereksinmesi fidecik çağında çok önemlidir. Üst orman tabakası gelen ışığın
büyük bir kısmını tuttuğu için doğal gençleştirmelerde üst tabakanın kapalılık derecesinin
ayarlaması büyük önem taşır. Ağaç türlerine ait fideciklerin ışık gereksinmesi farklıdır.
Fotoperyodizm
Bazı bitkilerin yıl içindeki gelişim devrelerinin başlama zamanı ve devamı üzerinde ışıklı
sürenin, yani gündüzlerin uzunluğunun etkisi büyüktür. Bazı bitkiler gündüzlerin geceye
kıyasla belli bir süre daha uzun olduğu devrelerde çiçek açabilmektedir. Bunlara “uzun
gündüz bitkileri” denmektedir. Bazı bitkilerde gecelerin gündüzlerden uzun olduğu
mevsimlerde çiçek açıp gelişebilmektedir. Bunlara da “kısa gündüz bitkileri” denmektedir.
Birçok bitki türlerinin çiçek açması üzerinde gündüzlerin uzunluğunun etkisi
görülmemektedir. Bu bitkilere “indifferant” veya “gündüz uzunluğuna nötr bitkiler”
denmektedir. Bitkilerin gündüzün uzunluğa bağlı olarak gelişim göstermesi olayına
“fotoperyodizm” gelişim gösterdikleri devreye de “fotoperyod” denmektedir. Fotoperyodizm
bazı bitkilerin yayılışını sınırlayan bir faktördür. Çünkü belirli mevsimlerde gündüz
uzunluğuna bağlı olarak gelişim gösterebilen bir bitki, kendisine bu koşulları sağlayan enlem
dereceleri arasında kalma zorunluluğundadır.
Bu şekilde belirli iklim koşullarına (veyahut toprak koşullarına da)uyarak bir yerde
yaşayan populasyonlara “Ekotip” denmektedir.örneğin sarıçam subtropik bölge
sınırlarından boreal kuzey enlemlerine kadar geniş bir yayılış göstermektedir. Bu geniş
yayılış alanında bazı bölgelerde “kısa gündüz” bazı bölgelerde “uzun gündüz” orjinli
sarıçamlar vardır ve bunların her biri ayrı bir “ekotip”tir.
Işık Bitkileri ve Gölge Bitkileri
Işık ile bitki gelişim arasındaki önemli ilişkilerden biride bazı bitkilerin tam güneş ışığı
altında, bazılarının da gölgede en iyi gelişimi yapabilmesidir. Işık bitkileri için ışık
kompensasyon noktası 4200 lux, gölge bitkileri için 27 lux kadardır.
Gölge Ağaçları ve Işık Ağaçları
Gölge ağaçları, fazla ışık gereksinmesi olmayan, gölgeye dayanabilen, yani meçcerelerin
alt tabakalarında çimlenip varlığını koruyabilen ve yavaşta olsa büyüyebilen ağaç
türleridir. Onun için bunlara “gölge ağaçları” veya “gölgeye toleranslı” ağaç türleri denir.
Buradan bu ağaç türlerinin gölgeyi sevdiği anlamı çıkarılmamalıdır.
“Işık ağaçları” ise gölgeye dayanamazlar, çimlenip gelişmeleri ışık gereklidir. Onun için
bunlar “ışık isteği fazla olana ağaçlar” olarak ta isimlendirilir. Her iki grup arasında yer
alan ağaç türleri de vardır. Bunlara “yarı gölge” ve “yarı ışık” ağaçları denebilir.
1. Gölge Ağaçları: Taxus, Buxus, Abies, Tsuga canadensis, Fagus
2. Yarı Gölge Ağaçları: Carpinus, Picea orientalis, Tilia, Ulmus, Acer, Corylus, Fraxinus, İlex,
Quercus coccifera ve diğer yaz kış yapraklı meşeler, Liquidambar orientalis, Castanea
vesca
3. Yarı Işık Ağaçları: Quercus sessiliflora, Alnus, Quercus pedunculata, Pinus nigra, Cedrus
libani, Juniperus, Cupressus
4. Işık Ağaçları: Robinia pseudoacacia, Populus alba, Populus tremula, Populus nigra, Salix,
Pinus silvestris, Pinus halepensis, Pinus pinea, Populus euroamericana.
Bu sıralama kesin olmayıp, orman ekosistemindeki diğer faktörlere ve ağaçların yapısına
göre değişir. Örneğin toprak özellikleri iyileştikçe gölgeye dayanıklılık artar, gençlikte
daha az ışıkla yetinen bir türün ışık ihtiyacı yaşlandıkça artar. Silvükültür uygulamasında
ağaç türleri ile ışık arasındaki bu ilişkiler daima göz önünde bulundurulmalıdır.
Meçcerelere yapılacak gelişi güzel müdahaleler bu bakımdan bir çok problem doğurabilir.
Örneğin ülkemizdeki kayın meşcerelerinin tahribi sonucunda kapalılık derecesi fazla
oranda düşmüş olan meşcerelerin altına doğal yolla gençlik getirmek çok zor olmaktadır.
Işık-Traspirasyon İlişkileri
Işığın bir etkisi de transpirasyonu artırmasıdır. Işık şiddeti arttıkça transpirasyon da artar.
Işık stomaların açılmasını sağlar, plazma membranlarının permeabilitesini (geçirgenlik)
artırır. Işık olduğu sürece stomalar açık kalır. Tranpirasyon güneşin doğuşu ile başlar
güneşin batışına kadar devam eder.
SICAKLIK buradayız
Kutuplardaki ile ekvatordaki canlılar yaşam aktiviteleri bakımından karşılaştırılırsa arada
büyük farklar olduğu görülür. Ekvator dışındaki bölgelerde ise özellikle bitkilerin yaz ve kış
arasında üretim ve yaşam faaliyetleri bakımından çok büyük değişikler gösterdiği bilinen
bir gerçektir. Bu iki örnek sıcaklığın organizmalar üzerindeki önemini somut bir şekilde
göstermektedir. Canlıların genellikle 0 ºC’nin altında ve 50 ºC’nin üzerinde çok az bir
yaşam aktivitesine sahip bulunması da sıcaklık faktörünün önemini gösteren ayrı bir
kanıttır. Onun içindir ki sıcaklık, organizmaların dünya üzerindeki dağılımında ve
gelişiminde etkili rol oynayan bir faktördür. Bu özelliklerinden dolayı sıcaklık, her halde en
önemli ekolojik faktörlerden biridir ve bir çok ekolojik etkenlerin aksine, kolaylıkla
ölçülebilmektedir. Sıcaklık ölçü birimi olarak A.B.D.’de Fahrenheit (F), diğer ülkelerde ise
Santigrad (ºC) kullanılmaktadır.
Güneşten gelen kırmızı ötesi ışınlar dünya yüzündeki cisimlere çarpınca ısı enerjisi haline
dönüşür ve onları ısıtır. Bu şekilde güneş ışınlarının çarpması ile bir cismin ısınması olayına
“insolasyon” denmektedir. Sıcaklık değişiminin en çok meydana geldiği yer, atmosfer ile
yeryüzünün temas ettiği alanlardır. Bu yerler gündüzleri güneş radyasyonu ile ısınır,
geceleri ise karasal radyasyon ile soğur.
Dünya yüzünde ısı değişimi devamlı olarak vardır. Bu ısı değişimi radyasyon, konveksiyon,
konduksiyon olayları ile meydana gelir.
Radyasyon (Işıma = Işın verme): Güneş gibi sıcak cisimler veya güneş tarafından ısıtılmış
objeler çeşitli dalga uzunluklarında ışın verirler, bu ışınlar doğru çizgiler halinde hareket
ederler ve temasa geldikleri varlıkları ısıtırlar. Bu olaya radyasyon denir. Gündüz
güneşlenen bir kayanın, etrafını ısıtması bu hususta bir örnek olarak verilebilir. İki çeşit
radyasyon vardır; Güneş radyasyonu ve Karasal radyasyon.
Konveksiyon (sıvı ve gazlar ile temas): Bir ortamın içinde meydana gelen kitle
hareketleri ile birlikte sıcaklığın bir yerden diğer yere taşınmasıdır. İlkbaharda
yağışların sıcak havadan geçerek, bu sıcaklığı toprağa iletmesi konveksiyon olayları ile
meydana gelen ısı değişimine güzel bir örnektir.
Kondüksiyon (katılarla temas): Temas halinde bulunan iki cisim arasında bu temas
dolayısı ile meydana gelen enerji taşınmasıdır. Isınan bir toprak taneciğinin diğerini
ısıtması bu duruma bir örnektir.
Sıcaklık İle Diğer Faktörler Arasındaki Karşılıklı Etki ve İlişkiler
Dalga boyları 700–3000 milimikron olan kırmızı ötesi ışın spektrumundaki güneş ışınları
atmosfer ve yer yüzüne çarparak sıcaklık enerjisine dönüşürler ve böylece atmosferi ve
yeryüzünü ısıtırlar. Bir cismin ışık almasına veya ışınların cisimlere çarpmasına “insolasyon”
denmektedir. Isı enerjisinin aracı bir maddeye gerek kalmadan dalgalar halinde yayılması
olayına “radyasyon” denir. Bu ısı dalgaları güneşten atmosfere gelirse buna “güneş
radyasyonu”, ısınmış dünya yüzeyinden atmosfere doğru giderse “karasal radyasyon” denir.
Atmosferin yüksek tabakaları güneş radyasyonu, yer yüzüne yakın tabakaları ise karasal
radyasyonla ısınır.
Diffüz ışınların farklı oluşu, güneş ışınlarının geliş açısı, atmosferik hareketler, arazi yüzü
şekli ve bakı, denizden yükseklik, büyük su yüzeylerine yakınlık veya uzaklık, vejetasyon
gibi bir çok faktörler, atmosferin ve yer yüzünün sıcaklık rejiminin lokal olarak değişmesine
neden olur. Sıcaklık miktarının değişimi dünya üzerindeki doğal bitki kuşaklarının ve
zonlarının meydana gelmesini sağlar. Böylece sıcaklık, yüksek dağlarda ve kutuplarda bitki
ve orman sınırını çizen bir faktör olur.
Sıcaklık Üzerinde Etkili Olan Faktörler
Güneş ışınları ile sıcaklık faktörü birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Onun için bir yere gelen
güneş ışınları üzerinde etkili olan her faktör sıcaklı üzerinde de etkilidir.
Enlem Derecesi ve Yamaç Bakısının Sıcaklık Üzerindeki Etkisi
Enlem derecesi yükseldikçe, diğer bir değişle ekvatordan kutuplara doğru gidildikçe sıcaklıkta
azalır. Bunun nedeni kutuplara doğru gidildikçe, buralara gelen güneş ışınlarının geliş
acılarının daralması veya eğim derecelerinin artmasıdır. Böylece atmosfer tabakaları içindeki
yolları uzar ve bunun sonucunda da çok daha fazla enerji kaybına uğrarlar.
Yamaçların kutuplara bakan yüzleri, yani kuzey yarım küresinde kuzey, güney yarımkürede
güneye dönük yamaçlar diğer yamaçlara kıyasla daha düşük sıcaklığa sahip bulunmaktadır.
Bunun nedeni de bu bakılarda güneşlenme süresinin kısa olmasıdır.
Arazi Şekli ve Denizden Yüksekliğin Sıcaklık Üzerindeki Etkisi
Çanak şeklindeki çukur (içbükey) araziler geceleri soğuk, gündüzleri de çok sıcak olur. Bunun
nedeni geceleyin etraftaki yamaçlardan bu çukur alana soğuk havanın akıp gitmesidir. Onun
için bu gibi arazilere “don çukuru” denir. Gündüzün de buralarda hava hareketleri az olduğu
için etrafa kıyasla daha sıcak olur. Çukurluklar yamaç ve düz arazilere kıyasla sıcaklık
ekstremleri bakımından farklı olmalarına karşın ortalama sıcaklıklar bakımından aşağı yukarı
aynıdır.
Denizden yükseklikle sıcaklık derecesi düşmektedir. Bunun nedeni, denizden yüksek olan
yerlerde atmosfer tabakalarının kalınlığının az olmasıdır. Onun için buralara daha fazla ışın
enerjisi gelmesine karşın, karasal radyasyonla ısı kaybı şiddetli olduğundan (ısı kaybına engel
olacak, atmosfer tabakaları ve su buharı az) sıcaklık düşük olur. Yüksek dağlarda kuzey ve
güney bakılar sıcaklık bakımından bazı özellikler gösterir. Gündüzleri güney bakılar çok
ısındığından, geceleri hem güney hem de kuzey bakılar aynı derecede soğuyacağından, güney
bakılarda gece ile gündüz arasında sıcaklık farkları büyük olur. Onun için yüksek dağların
güney yamaçlarına dona karşı duyarlı ağaç türleri dikilmez.
Toprak Özelliklerinin Sıcaklık Üzerindeki Etkisi
 Toprağın Mekanik Bileşiminin Etkisi
İri taneli iyi kırıntılı topraklar, ince taneli ve kırıntısız topraklara kıyasla daha yüksek bir
insolasyona sahiptir. Yani çakıl bakımından zengin taşlı topraklar ve kum toprakları, kil
topraklarına kıyasla daha çabuk ısınır ve daha yüksek sıcaklık derecelerine ulaşır. Onun için
iskelet bakımından zengin, iri taneli ve kırıntılı topraklar ilkbaharda daha çabuk ısınarak,
bitkilerin yaşam faaliyeti bu topraklar üzerinde daha önce başlar.
 Toprağın Nem Miktarının Etkisi
Toprağın nemi ne kadar fazla ise ısınması o kadar yavaş olur.
 Toprağın Renginin Etkisi
Açık renkli topraklar güneş ışınlarını yansıtıp, koyu renkli topraklar absorbe ettiklerinden
koyu renkli topraklar, açık renkli topraklara kıyasla çok daha fazla ısınır.
Günün Çeşitli Saatlerinin ve Mevsimlerin Sıcaklık Üzerindeki Etkileri
Günün çeşitli saatlerine ve mevsimlere göre sıcaklık değişmektedir. Bunun nedeni bu
faktörlere göre güneş ışınlarının bazen eğik açı ile bazen de eğik açı ile gelmesidir. Işınlar
dik açı ile geldiğinde kısa yoldan fazla ışın enerjisi yer küremizin yüzüne ulaşabilmekte ve
fazla sıcaklık sağlamaktadırlar. Öğle ve akşam güneşlerinin verdiği sıcaklılar nasıl farklı ise
yaz ve kış arasındaki sıcaklıklarda aynı şekilde farklıdır.
Atmosfer Tabakalarının Kalınlığı ve İçindeki Gazların Sıcaklık Üzerindeki Etkisi
Atmosfer tabakası ne kadar kalın olursa güneş ışınları o kadar fazla tutulacağından
sıcaklık enerjisi de o kadar azalır. Düşük yükseltilere sahip yerler üzerindeki atmosfer
tabakalarının kalınlığı ve içindeki gazlar, özellikle su buharı ve karbondioksit çok
olduğundan, geceleri karalardan verilen ısıyı yeryüzüne yakın atmosfer tabakaları absorbe
eder ve böylece sıcaklık, atmosferin üst tabakalarına doğru gitmez.
Berrak ve bulutsuz bir havada geceleyin karalardan yayılacak ısı dalgalarını tutacak
atmosfer nemi olmadığından bu gibi hallerde “don” olayı meydana gelebilir.
Vejetasyonun Sıcaklık Üzerine Etkisi
Çıplak alanlar ile bitki örtüsüne sahip alanlar arasında sıcaklık ilişkileri bakımından
önemli ayrıcalıklar vardır bitki örtüsü gelen sıcaklık enerjisinin bir kısmını absorbe etme,
radyasyonla sıcaklık kaybına engel olma, hava hareketlerini engelleme ve buna benzer
etkiler ile yerin sıcaklık iklimi üzerinde değişiklikler meydana getirir. Özellikle ormanlar
bulundukları yerin hava ve toprak sıcaklıklarını etkilemektedir. Orman vejetasyonu
serbest hava hareketlerini engellediği için bir yerin hava ve toprağının sıcaklık iklimini
etkilemektedir.
Ormanların Bulundukları Yerdeki Hava Sıcaklığına Etkisi

Orman vejetasyonu bir yeri sık olarak kaplamışsa toprağa koyu gölge yapar, böylece
orman altındaki hava çıplak toprağa kıyasla yazın daha serin, kışın daha sıcak olur. Gerek
transpirasyon, gerekse nem miktarı fazla olan orman havasının ısıtılması için yüksek oranda
enerji harcanır. Bu nedenle koyu gölgeli yerlerde yazın hava serin olur. Kışın ise orman tepe
çatısı ve nemli havası ile karasal radyasyona engel olduğundan, çıplak alanlara oranla daha
sıcak olur.

Bir yerde bitki toplumu seyrek olursa, bol güneş geleceğinden bitki örtüsü altındaki
hava yazın daha sıcak olabilir. Çünkü çıplak alanlarda karasal radyasyon olur ve aşırı
ısınmadan korunur. Bitki topluluğu altında ise hava hareketli olmadığı için radyasyon çok
daha az olur. Çıplak alanlarda gece ile gündüz arasındaki sıcaklık farkları daha çok olur.
Özet olarak denebilir ki orman kendi altındaki havanın yıllık ortalama sıcaklığını bir miktar
düşürür, ekstrem sıcaklıkları da yumuşatır. Bu sonuçlara göre don tehlikesi olan yerlerde
geniş şeritler açılması doğru olmayacak demektir. Çünkü orman en düşük sıcaklıkların
azaltmaktadır. Örneğin, -4 °C’de meydana gelen bir don olayında sıfırın altındaki sıcaklık,
300 m genişliğindeki bir traşlama şeridinde 8 saat, 100 m’lik alanda 5.5 saat, 30 m
genişliğindeki traşlama şeridinde ise ancak 2.3 saat sürmüştür.
Ormanların Bulundukları Yerin Toprak Sıcaklığına Yaptığı Etkiler
 Ormanın, üzerinde bulunduğu toprağın sıcaklığına yaptığı etkiler, hava sıcaklığı
üzerindeki etkilerine benzemektedir. Orman, altındaki toprağın sıcaklık ekstremlerini
düşürmektedir. Böylece yazın orman toprağının sıcaklığı, çıplak alanların toprak
sıcaklığından daha düşük, kışın ise daha yüksektir. Bunun nedeni ormanın tepe çatısı ile
yazın toprağın fazla ısınmasının engellenmesi, kışında aynı şekilde radyasyonun
azaltılmasıdır.
 Ormanların toprak sıcaklığına yaptığı etki sonucunda orman altındaki toprakların don
derinliği azalır. İlkbaharda karlar yavaş yavaş eriyerek, toprağa giren su miktarı artırılır.
Sıcaklık Faktörünün Diğer Faktörler, Özellikle Bitkiler Üzerindeki Etkisi
Sıcaklık faktörünün en önemli etkisi, dünya yüzündeki canlılar için gerekli enerjinin kaynağı
olmasıdır. Onun için sıcaklık canlıların çeşitli fizyolojik aktivitelerini etkilemektedir. Bunun
dışında sıcaklık, toprak oluşumu, genetik toprak tiplerinin meydana gelmesi,
mikroorganizma hayatı, dolayısıyla humus tiplerinin oluşması üzerinde önemli rolleri olan
bir ekolojik faktördür.
Bitki Organlarının Sıcaklığı
Bitkilerin toprak üstü kısımları, özellikle kalın yapraklar ve ağaçların gövdelerinin ve
dallarının dış kısmı insolasyonla etrafındaki havadan daha sıcak olabilir. Evaporasyon ve
transpirasyon bitki dokularının sıcaklığının çevresindeki hava sıcaklığından daha düşük
olmasını sağlar.
Sıcaklığın Transpirasyon Üzerine Etkisi
Yaprak yüzeyleri ile çevrelerindeki havanın sıcaklık farklarının derecesine paralel olarak
tranpirasyonun şiddetlendiği bir çok araştırıcı tarafından ifade edilmiştir. Sıcaklıkla birlikte,
transpirasyon üzerinde havanın nem miktarı, hava hareketleri ve ışık gibi faktörler de etkili
olduğundan, sıcaklığın transpirasyon üzerindeki etkisi bu faktörler kompleksine göre de
değişmektedir.
Sıcaklığın Solunum Üzerine Etkisi
Fotosentezin aksine olarak solunum, doğal koşullarda daha çok sıcaklığa bağlı olarak değişir.
Orman ağaçları yaprak, dal, gövde ve kökleri ile solunum yaparlar. Özellikle yaprak ve
tomurcukların sıcaklığı 0-25 °C arasında artarsa solunumda büyük bir hızla artar, organların
sıcaklığı 37 °C oluncaya kadar solunum yükselmeye devam eder, ondan sonra çok az artar.
İğne yapraklar ve kışı ağaç üzerinde geçiren tomurcukların solunum yapabilmesi için bu
organlarda olması gereken en düşük sıcaklık (-10)-(-25) °C’ye kadar değişmektedir.
Fotosentezin aksine olarak sıcaklıkla solunum şiddeti arasında sıkı bir ilişki vardır.
Organların sıcaklığı 37-40 °C’ye kadar çıkınca solunumda artmaktadır. Artan solunumu
paralel olarak net assimilasyon düşmektedir.
Sıcaklığın Fotosentez
Üzerine Etkisi
ve
Büyüme
Bitkiler belirli bir sıcaklık derecesinde
fotosentez
yapmaya
başlayabilirler.
Sıcaklık derecesi arttıkça, fotosentez
şiddeti de artar ve 30 °C’de genellikle
fotosentez en yüksek miktarına erişir. Bu
sıcaklık derecesinden sonra fotosentezde
rol oynayan bir çok enzimlerin yapısı
bozulmaya,
dolayısıyla
aktiviteleri
azalmaya başlar. Bunun sonucunda da
fotosentez şiddeti 30 °C’den itibaren azalır
ve 40–45 °C’de sıfıra düşer. Özellikle
orman
ekosistemlerinde
sıcaklığın
fotosentez üzerindeki etkisi diğer faktörler
tarafından örtülmektedir. Bu faktörler ışık
şiddeti, atmosferin CO2 miktarı ve su
miktarı gibi etkenlerdedir.
Sıcaklık Büyüme İlişkisi
Sıcaklığa bağlı olarak bitkilerin gelişmesi üzerinde rol oynayan en önemli faktör, normal
gelişimi sağlayan sıcaklığın bulunduğu devrenin süresidir. Bu dereye “Vejetasyon devresi”
veya “Vejetasyon peryodu” denmektedir. Orman ağaçları bütün yaşam aktivitelerini bu devrede
gösterirler. Bu devre ne kadar uzun olursa odun artımı da o kadar çok olacak demektir. Orman
ağaçları için vejetasyon devresini, aylık ortalama sıcaklıkları +10 °C ve daha yüksek olan aylar
oluşturmaktadır.
Termoperyodizim ve Bitki Gelişimi
Bitkilerin yaşam aktivitesi ile gece ve gündüz sıcaklıkları arasında özel ilişkiler vardır. Bu
ilişkiler şu şekilde ifade edilebilir: bitkilerin bir çoğu gündüzleri fazla sıcaklık, geceleride
önemli derecede düşük sıcaklık istemektedirler. Fakat bazıları da hem gece hem gündüz aynı
sıcaklık derecesinde olursa en iyi gelişimi yapabilmektedirler. İşte bitkilerin günlük sıcaklık
değişimlerinin çeşitli kombinasyonuna karşı gösterdikleri bu reaksiyona “Termoperyodizm”
denir. Gündüz ve gece sıcaklıklarının arasındaki farka göre meydana gelen çeşitli
kombinasyonlara da “Termoperyod” denir.
Termoperyodizm, özellikleri ağaç türlerine göre değiştiği gibi aynı ağaç türünün çeşitli
orjinlerine göre de değişmektedir. Örneğin kuzey enlemleri ve alpin rejyonu orjinlerine ait
bitkiler güney enlem derecelerinde ve alçak bölgelerde daha erken sürgün vermekte ve ilkbahar
donlarından zarar görmektedir. Onun için büyüme ile termoperyodizm arasındaki ilişkiler
incelenirken sadece ağaç türleri değil orjin faktörü de gözönünde bulundurulmalıdır.
Buraya kadar yapılan açıklamalardan anlaşılacağı üzere sıcaklık-büyüme arasındaki ilişkiler
üzerinde sadece sıcaklık şiddeti etkili olmayıp, sıcaklığın devamı, günlük değişim, ışık, CO2,
su, hava hareketleri gibi diğer bir çok faktörlerde etkili olduğundan sıcaklığın büyüme
üzerindeki etkilerini yalın olarak analiz etmek suretiyle ortaya çıkarmak çok güçtür.
Sıcaklık Ekstremlerinin Bitkiler Üzerindeki Etkisi
Ekolojide “optimum” deyimi belirli biyolojik olayların en hızlı cereyan ettiği süreçler için
kullanılır. Örneğin “Sarıçam bu bölgede optimumdadır” denince sarıçamın en yüksek gelişimi
ve bunun içinde en elverişli ekolojik koşulların bulunduğu bir sarıçam ekosistemi anlaşılır.
“Optimum sıcaklıklar” veya “optimum sıcaklık derecesi” deyince bitkinin en yüksek gelişim
yaptığı sıcaklık koşulları anlaşılır. Bunun karşıtı olan “sıcaklık ekstremleri” veya “ekstrem
sıcaklık dereceleri” denince de biyolojik olayların hızını düşürecek hatta canlıları zarara
uğratacak kadar optimum sınırların dışına taşarak azalmış veya yükselmiş sıcaklılar anlaşılır.
Canlıların aktif olarak yaşayabildikleri en düşük sıcaklığa “en düşük etkili sıcaklık” denir.
Sıcaklık derecesi bu sınırın biraz altına düşerse canlılar dondurucu komaya girerler. Canlıların
yaşamını normal olarak sürdürebildikleri en yüksek sıcaklığa “en yüksek etkili sıcaklık” denir.
En düşük etkili sıcaklık ile en yüksek etkili sıcaklık arasındaki sıcaklık derecelerine “etkili
sıcaklık alanı” denmektedir.
Download